Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı
534-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe dahi rivâyet etti. ki): Bize Vekî' Süfyân'dan bu isnadla Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen Ebû Avane hadisi gibi rivâyet etti. hadisi Buhârî «Menakıbu'l Ensâr» Bâbında tahric etmiştir. Hadis-i şerif Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)’in amcası Ebû Talib'e şefâ'atta bulunduğunu ve bu şefâ'atınm azabını tahfif ettiğini bildirmektedir. Allah-u Alem. Bu şefâ'at ya İsra gecesinde Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) cehennemi gördüğü zaman fiilen olmuştur. Yahut kıyâmet günü olacaktır. Ebû Talib'in iman edip etmediği ulema arasında ihtilaflıdır. Bazıları küfrüne kail olmuşlardır. Bunların delilleri dilediğini hidayete erdiremezsin, lâkin Allah dilediğini hidayete erdirir.» âyeti kelimesidir. Mezkûr âyetin bilittifak Ebû Talip hakkında nâzil olduğunu söylerlersede icma' iddiası sahih değildir. Buradaki hadisler dahi küfrüne kail olanlara delildir. İmanına kail olanlar İbn İshak’ın İbn Abbâs (radıyallahü anh)'dan rivâyet ettiği bir hadisle istidlal ederler. Bu hadise göre Ebû Talib'in vefatı yaklaştığı zaman Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine (Lailâhe illallah) demesini telkinde bulunmuş o bundan imtina' etmiş. Fakat orada bulunan Abbâs (radıyallahü anh) Ebû Talib’in dudaklarının kıpırdadığını görerek ne söylediğini dinlemiş ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e dönerek: kardeşim oğlu! Vallahi kardeşim Ebû Talib senin emrettiğin kelimeyi söyledi» demiştir. Hadis ulemâsı bu hadis için: «Senedinde ismi zikredilmeyen bir râvî vardır. Hadis Sahih bile olsa Bâbımızın hadislerine muarızdır. Halbuki; bu hadisler ondan daha sahilidir» diyerek İbn Abbâs rivâyetini çürütmüşlerdir. Maamafih kelâm, ulemâsından bazıları Ebû Talib'in küfrü hakkında söz sozlemeyi zaid addetmişlerdir. Onlara göre bu bâbta ileri geri söz söylemek Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i gücendirebilir. Çünkü Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) amcası Ebû Tali'bi çok severdi. Binaenaleyh gerek Ebû Talib gerekse Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ebeveyni ile ecdadı hakkında hiç bir şey söylemeyip sükût etmeyi ihtiyata daha uygun görmüşlerdir. Ancak topuğa kadar ayaklan örten sığ su demektir. Burada bu kelime ile Ebû Talib’in azabının hafifletüdiği ifade olunmuştur. Hadis-i Şerif küffarm derece derece azab edileceklerine delildir. Ebû Talib‘in iman etmediği kabul edilirse Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem)’e yaptığı iyiliklerin ne faydası olabilir; Küf-fârm hayır amelleri heba olup gider? şeklindeki bir suale Buhârî sarihi Aynî şu cevabı vermektedir: (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Ebû Talib'e şefâ'-atta bulunması onun azabını bir dereceye kadar azaltmıştır. Bu Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bereket ve hasaisindendir.» kelimesi «Derak» şeklinde de rivâyet edilmiştir. Ancak.«derk» rivâyeti daha çok kullanılır. Bunun mânası; bilumum Lügat ve Meanî ulemâsına göre dip ve en aşağı tabaka demektir. ulemânın beyanına göre cehennemin birçok tabakaları vardır. Bunların her birine, (derk) ismi verilir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Ebû Talibe Şefaati Ve Bu Sebeple Azabının Hafifletilmesi Bâbı
535-)
Bize Kuteybetü'bnü Sa'id de rivâyet etti. ki): Bize Leys İbn'l Hâd'dan, o da Abdullah b. Habbâb dan, o da Ebû Sa'id-i Hudri'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında amcası Ebû Talib'in zikri geçmiş. Bunun üzerine: «Umulur ki, kıyâmet gününde benim şefâ'atım ona bir fayda verir de cehennemin sığ yerine konur. Topuklarına kadar erişir, ondan beyni kaynar.» buyurmuştur. buradaki rivâyetinde Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanında amcası Ebû Talib'in zikri geçtiği meçhul sığası ile ifade olunmuştur. Bazıları yukarıki rivâyetin delâleti ile Ebû Talib hakkında lâf edip sual soranın yine Abbâs (radıyallahü anh) olduğunu söylemişlersede Allâme Aynî hadisten bu mânanın kafi olarak anlaşılmadığını; başkasının sormuş olması ihtimalininde mevcut bulunduğunu söylemiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Ebû Talibe Şefaati Ve Bu Sebeple Azabının Hafifletilmesi Bâbı
536-)
Bize Ebû Bekir b. Ebi Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Ebi Bükeyr rivâyet etti. ki): Bize Züheyr b. Muhammed, Süheyl b. Ebû Salih'ten, o da Nu'man b. Ebi Ayyaş'tan, o da Ebû Sa'id-i Hudri'den naklen rivâyet etti ki. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): cehennemliklerin en az azap göreni ateşten İki nalın giyecek nalınlarının hararetinden dimağı kaynayacak.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Ehl-i Cehennemin En Hafif Azab Görecek Olanı Bâbı
537-)
Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe'de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Affan rivâyet etti. ki): Bize Hammad b. Seleme rivâyet etti. ki): Bize Sabit Ebû Osman en-Nehdî'den, o da İbn Abbâs'tan naklen rivâyet etti ki: Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): azap itibari ile en ehveni Ebû Talib'dir. O dahi iki nalın giyecek, onlardan dimağı kaynayacaktır.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Ehl-i Cehennemin En Hafif Azab Görecek Olanı Bâbı
538-)
Bize Muhammed b. El-Müsenna ile İbn Beşşâr da rivâyet ettiler lâfız İbn'l Müsenna'nındır. Dediler ki: Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. ki: Ebû İshâk-ı şöyle derken işittim. Nu'man b. Beşir'i hutbe irâd ederken dinledim, şöyle diyordu: Ben Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: ki; kıyâmet gününde cehennemliklerin azab itibari ile en ehveni öyle bir kimsedir ki, ayaklarının altına iki kor konulacak, onlardan beyni kaynayacaktır.» buyururken işittim.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Ehl-i Cehennemin En Hafif Azab Görecek Olanı Bâbı
539-)
Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe de rivâyet etti. ki)- Bize Ebû Usâme, Amelden, o da Ebû İshâk'dan, o da Nu'man b. Beşir'den naklen rivâyet etti. Nu’man söyle demiş. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) ; ki, cehennemliklerin azab itibarı ile en ehveninin ateşten iki nalın ile iki nalın bağı vardır. Bunlardan onun beyni tencere kaynar gibi kaynar. Hiç bir kimseyi kendisinden daha ziyade azaba giriftar olmuş görmez. Halbuki kendisi ehl-i cehennemin en hafif azab olunanıdır.» buyurdular. hadisi Buhârî «Kitabur Rukak» ta, Tirmizî «Sifatü cehennem» bahsinde rivâyet etmişlerdir. Bu rivâyetlerin yalnız bir danesi müstesna diğerlerinde azabı en az olan kimsenin ismi bildirilmemiştir, İbn Tin'in beyanına göre bu bâbtaki rivâyetlerden murad Ebû Talib olabilir. bakırdan yapılma tenceredir. Taştan veya topraktan da yapılır, diyenler bulunmuşsa da El'raetâü' nâm eserin sahibi bunun yalnız bakırdan olduğunu rivâyet etmiştir. rivâyetlerle bunlara benzeyen diğer hadislerde cehennemliklerin muhtelif azab görecekleri tasrih edilmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Ehl-i Cehennemin En Hafif Azab Görecek Olanı Bâbı
540-)
Bana Ebû B«kr b. Ebû Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Hafs b. Gıyas Dâvûd'dan, o da Şa'bi'den, o da Mesruk'tan, o da Âişe'den naklen haber verdi. ki: «Ya Resulullâh! İbn Cüd'ân cahiliyet devrinde akrabasına yardım eder, fakirleri doyururdu. Acaba bu ona bir fayda verir mi?» dedim. « (Hayır!) Fayda vermez, çünkü o hiç bir gün: Ya Rabbi! Kiya-met gününde benim günahlarımı mağfiret eyle, dememiştir.»-buyurdular. Cüd'ân misafir perver bir adammış misafirleri için yüksek bir küp yaptırdığı ve içinden yiyecek almak için ona merdivenle çıktığı rivâyet olunur. Kureyş'in reislerinden imiş. Bidayette ahlâksız ve kopuk bir cani imiş durmadan cinayet işler; işlediği cinayetlerin bedelini kabilesi ödermiş. Bu sebeple kavm-i kabilesi onu kovmuşlar. Bir gün intihar etmeyi düşünerek dağ yollarında dolaşırken dağda bir mağra görmüş. Orada bir yılan olurda beni Öldürür korkusu ile mağrayı tetkik etmiş fakat bir şey göremeyince içeriye girmiş birde ne görsün karşısında büyük bir yılan!... Gözleri kandil gibi pırıl pırıl yanıyor!... Yılan derhal onun üzerine hücum etmiş. İbn Cüd'ân can havliyle yılandan sıyrılıp kurtulmuş fakat o anda bu yılanın hakiki değil yapma olacağı hatırına gelerek yılanı eli ile tutmuş. Birde bakmış ki; yılan altından yapma gözleride yakuttur!... Derhal yılanın başını kırarak yakutları çıkarmış ve sonra mağaranın içindeki bir odaya girmiş. Orada bir sedir üzerine uzanmış öyle uzun ve büyük bir takım cesetler yatıyormuş ki bunları görünce hayrette kalmış. Zira ömründe görmediği cesamette in-sanlarmış başlarının ucunda gümüşten mamul bir levha bulunuyormuş. Levhayı okuyunca; anlamış ki bu cesetler Cürhüm kabilesinin eski kralları imiş. Zamanla üzerlerindeki elbiseler o kadar eskimiş ki dokunur dokunmaz dağılırlarmış, gümüş levhada: Nüfeyl b. Abrîiddar'ım Hûd Aleyhisselâm'ın torunlarındanım. Beş yüz sene yaşadım servet ve şan şeref uğrunda dünyanın her tarafını dolaştım. Ama bunlar beni ölümden kurtaramadı,..» ibaresi ile bazı beyitler yazılı imiş. Odanın ortasında altın, yakut, İnci ve zebercetten müteşekkil bir yığın görmüş. O yığından alabildiği kadar almış mağarayı güzelce belleyerek taşlarla kapadıktan sonra oradan gitmiş. Aldığı kıymetli mallardan babasına göndermiş. Babası kendisini affetmiş aşiretine de yardımlar da bulunmuş, nihayet günün birinde kavmine kıral olmuş. Bulduğu defineden fakir fıkarayı doyurur muhtelif ihsanlarda bulunurmuş. Bir rivâyette öyle büyük yiyecek kaplan yaptırmış ki oradan geçen bir misafir devesinin üzerinden inmeden o kaplardan karnını doyu ra bili yormuş» Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ)'nın Resul-u Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem)'e İbn Cüd'ân'ı sorması kendisi onun kabilesine mensub olduğundandır. şerif kâfir olarak Ölen bir kimsenin sila-ı rahim yapmak fakirleri doyurmak gibi hayır hasenatının âhirette kendisine hiç bir fayda vermiyeceğini bildirmektedir. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: o hiç bir gün: Yarabbi! Kıyâmet gününde benim günahlarımı mağfiret buyur, dememiştir.» sözünün mânasıdâ budur. Yani bu adam kıyâmete inanmamıştır. Kıyâmete imanı olmayan bir adama ise; dünyada yaptığı hayır hasenatın hiç bir faydası yoktur. îyâz diyor ki: amellerinin fayda vermiyecegine, bunlardan dolayı sevap gormiyeceklerine azaplanda hafifletilmiyoceğine icma-ı ümmet mün'akıt olmuştur. Lâkin suçlarına göre küffarm azapları birbirinden şiddetli olacaktır.» (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şefâ'ati sayesinde Ebû Tal'ib'in azabının hafifletilme sine gelince yine Kâdî İyâz: tahfif onun Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)’i koruduğu ve ona yardım ettiği için mükâfat olarak değil Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hatırı içindir. Küf fara azab tahfifi yoktur. Yalnız onların birbirlerine nisbetle bazılarının azabı hafiftir.» diyor.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Kafir Olarak Ölen Kimseye Hiç Bir Amelin Fayda Vermiyeceğine Delil Bâbı
541-)
Bana Ahmet b. Hanbel rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Câ'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, İsmail b. Ebî Hâlid’den, o da Kays'dan, o da Amr b. Âs'dan naklen rivâyet eyledi. ki: Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)'i gizli değil açıkça şöyle buyururken İşittim: edin!.. Ebû... oğulları (yani, Ebû filân oğulları) benim velilerim değildirler. Benim velim ancak Allah ile mü'minlerin salihleridir. hadisi Buhârî . «Kitabû-l' Edep» te tahriç etmiştir. Onun rivâyetinde sarahaten «Âl-î ebî filân» denilmişse de Müslim'in rivâyetinde yalnız «Âl'ebi »zikredilmiş sonunu «Yani filân» diyerek tamamlamıştır. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) bununla kimi kasdettiğini ya kendi nefsi hakkında yahut eshabma ait bir fitne ve fesat mülâhaza ettiği için tasrih buyurmamiştır. Kürtûbî Müslim'in asıl nüshalarında »filân» kelimesinin yeri açık bırakıldığını sonradan bazı kimselerin tashih yolu ile oraya «fûlân» kelimesini yazdığını söyler. Bu kelime bir isimden kinayedis. Kâdî îyâz bununla Hakem b. Ebîl Âs’ın kasdedildiğini söylemiştir. Hadis-i Şeriften murad Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in velisi yalnız Allah ve salih mü'minler olduğunu bildirmektedir. Yani: mü'minler akrabam olmasada benim içîn velîdirler. Salih mü’min olmayanlar akrabam dahi olsalar benim için velî olamazlar.» demek istemişlerdir. Tîn'in nakline göre bu sözden murad Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)'in akrabasından müslüman olmayanlardır. Binaenaleyh bu söz küllü itlâk cüz'ü murad kabilinden mecaz-ı mürsel olur. Hattabî: nefyedilen vilâyet din hususundaki vilâyet değil karabet ve ihtisas ciheti ile olan vilâyettir» demiştir. göre; bu hadisin faidesi yakın akraba dahi olsa mü'minle kâfirin arasındaki vilâyetin kesildiğini anlatmaktır. şunları söylemiştir: mânası: Ben hiç bir kimseye akrabalık sebebi ile muvâlât ve dostlukta bulunmam. Ben ancak Allah'ı severim. Çünkü O'nun kulları üzerine vacip olan bir hakkı vardır. Salih mü'minleri de Allah rızası için severim. Sevdiklerime iman ve Salâhlarından dolayı muvâlât eylerim. Bu hususta akrabam olup olmamaları mevzubahis değildir. Şu kadar var ki; akrabamın akrabalık haklarına da riayet eylerim. Bu tefsir büyük ulema tarafından söylenmiş büyük sözlerdir.» salihlerinden kimlerin kastedildiği ihtilaflıdır. Bu hususta birkaç kavil vardır. Şöyle ki:
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Müminlerin Birbirlerile Yardımlaşması Ve Başkalarile Alakayı Keserek Onlardan Uzak Kalmaları Bâbı
542-)
Bize Abdurrahman b. Sellam b. Ubeydülâh el-Cümehî rivâyet etti. ki): Bize Rabî yani İbn Müslim, Muhammed b. Ziyâd'dan, o da Ebû Hüreyre'deh naklen rivâyet etti ki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): cennete yetmiş bin kişi hesapsız olarak gireceklerdir.» buyurmuşlar. Bunun üzerine bir zat: «Ya Resulullâh! Allah'a dua etde beni de onlardan eylesin» demiş. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): «Ya Rabbi! Bunu da onlardan eyle.» diye dua buyurmuş. Sonra bir başkası kalkarak: «Ya Resulullâh! Allah'a dua etde beni de onlardan eylesin» demiş. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bu hususta Ukkaşe seni geçti.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Müslümanlardan Bir Çok Taifelerin Hesapsız Ve Azapsız Olarak Cennete Gireceklerine Delil Bâbı
543-)
Bize Muhammed b. Bessar da rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. ki: Muhammed b. Ziyâdı dinledim dedi ki: Ebû Hüreyreyi şöyle derken işittim: Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)’i: Şöyle buyururken işittim. Diyerek Rabî'in hadisi gibi rivâyette bulundu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Müslümanlardan Bir Çok Taifelerin Hesapsız Ve Azapsız Olarak Cennete Gireceklerine Delil Bâbı
544-)
Bana Harmeletü'bnü Yahya rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki: Bana Yunus, İbn Şihâp'tan naklen haber verdi. ki: Bana Sa'id b. El' Müseyyeb rivâyet etti, ona da Ebû Hüre yre rivâyet ederek Şöyle dedi: Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)'i «Ümmetimden yetmiş bin kişilik bir zümre yüzleri ayın on dördündeki gecesi gibi pırıl pırıl parlayarak, cennete gireceklerdir.» buyururken işittim. Hüreyre ki: üzerine Ukkâşetü'bnü Mihsan el-Esedî sırtındaki kaplan postu gibi yollu elbisesini kaldırarak ayağa kalktı ve: «Ya Resulâllâh! Allah'a dua et de beni de onlardan eylesin» dedi. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): «Ya Rabbi! Bunu da onlardan eyle.» diye dua etti. Sonra Ensar-dan bir zat kalkarak: »Ya Resulâllâh! Allah'a dua et de beni de onlardan eylesin» dedi, (Bu sefer) Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem); «Bu hususta Ukkâşe seni geçti.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Müslümanlardan Bir Çok Taifelerin Hesapsız Ve Azapsız Olarak Cennete Gireceklerine Delil Bâbı
545-)
Bana yine Harmeletü'bnü Yahya rivâyet etti. ki): Abdullah b. Vehb rivâyet etti. ki): Bana Hayve haber verdi . ki: Bana Ebû Yunus, Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): «Ümmetimden yetmişbin kişi cennete girecek; onlardan bir zümre ay suretinde olacaklar.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Müslümanlardan Bir Çok Taifelerin Hesapsız Ve Azapsız Olarak Cennete Gireceklerine Delil Bâbı
546-)
Bize Yahya b. Halef El-Bâhili rivâyet etti. ki): Bize Mu'temir, Hişâm b. Hassân'dan, o da Muhammed'den yani İbn Si-rîn'den naklen rivâyet etti: ki: Bana îmrân rivâyet etti. ki: Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Ümmetimden yetmişbin kişi hesaba çekilmeksizîn cennete girecektir.» buyurdu. Ashab: «Kim onlar! Ya Resulâllâh?» dediler. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): «Onlar vücutlerini (kızgın demirle) dağlamayanlar; efsun yapmayanlar ve ancak Rablerine tevekkül edenlerdir.» buyurdu. üzerine Ukkâşe ayağa kalkarak: Allah'a duâ et de beni de onlardan eylesin dedi, (sallallahü aleyhi ve sellem): «Sen onlardansın.» buyurdular. Arkasından bir zat kalkarak: «Ya Nebiyyallah! Allah'a dua et de beni de onlardan eylesin» dedi. (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bu hususta Ukkâşe seni geçti.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Müslümanlardan Bir Çok Taifelerin Hesapsız Ve Azapsız Olarak Cennete Gireceklerine Delil Bâbı
547-)
Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki: Bize Abdüs-samet b. Abdilvaris rivâyet etti. ki): Bize Hâcib b. Ömer Ebû Huşeynete's Sekâfi rivâyet etti. ki): Bize Hakem b. A'raç, Imran b. Husayn'dan naklen rivâyet etti ki Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): «Ümmetimden yetmişbin kişi hesapsız olarak cennete gireceklerdir.» buyurmuşlar. Ashab: «Kim onlar! Ya Resulâllâh?» demişler Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): «Onlar efsun yapmayanlar; teşe'um etmeyenler; vücutlarını (kızgın demirle) dağlamayanlar ve ancak Rablerine tevekkül edenlerdir.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Müslümanlardan Bir Çok Taifelerin Hesapsız Ve Azapsız Olarak Cennete Gireceklerine Delil Bâbı
548-)
Bize Kuteybetü'bnü Said rivâyet etti. ki): Bize Abdülaziz yani İbn Ebî Hâzim, Ebû Hâzim'den, o da Sehl b. Sa'd'dan naklen rivâyet etti ki Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): «ümmetimden yetmişbin kişi yahut yediyüzbin kişi (Ebû Hâzim bunların hangisini söylediğini bilemiyor) mutlaka cennete gireceklerdir. (Bunlar) birbirlerine tutunacak, bazısı bazısının elinden tutacak, sonda kileri girmedikçe öndekileri de girmeyecek, yüzleri Bedir gecesindeki ay suretinde olacaklardır.» buyurmuşlar. hadisi Buhârî . «Kitabur Rukak» da rivâyet etmiştir. Hadisi Şerif Teâlâ hazretlerinin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ümmetine son derece ikram ve ihsanda bulunduğunu göstermektedir. Görülüyor ki; hadisin bazı rivâyetlerinde hesaba çekilmeksizin cennete gireceklerin sayısı yetmişbin bazılarında yediyüzbin hatta bazı rivâyetlerde Yetmişbinin her neferi ile birlikte yetmişbin kişi daha gireceği bildirilmektedir. yahut Ukâşe (radıyallahü anh)'ın ricası kabul edilip öteki zatın kabul edilmemesine gelince bu hususta Kâdî Iyâz şunları söylemektedir: zatın Ukkâşe derecesinde ve cennete soruşuz sualsiz girecek sıfatta olmadığı söyleniyor. Hatta münafık olduğunu bile söyleyenler var. Onun için Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine ihtimallî bir cevap vermiş: onlardan değilsin.» diye tasrihi doğru bulmamıştır. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in güzel ahlâkı buna mânidir. Bazıları Ükkâşe hakkındaki duasının kabul edileceği Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)'e vahiy ile bildirilmiştir. Öteki için vahiy gelmemiştir diyorlar.» Bağdadî İkinci zatın Sa'd b. Ubâde (radıyallahü anh) olduğunu rivâyet etmiştir. Bu rivâyet sahih ise o zât hakkında münafık diyenlerin sözü bâtıl olur. Fakat o zâtın Sa'd b. Ubâde olması ihtimalden uzak görülmüş; Sâ'd b. Umara olabileceği ihtimâli üzerinde durulmuştur. Bu takdirde hadisi nakleden, tas-hif yapmış demektir. «Doğrusu ve muhtar olan da budur» diyor. İbn'l Cevzî: «Bana öyle geliyor ki Ukkâşe ricasını hulûs-u kalb i4e yapmış ve kabul edilmiştir. Ötekinin ise, sözü kesmek için müracaat etmiş olması muhtemeldir. Çünkü Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) ona da evet cevabını verse şüphesiz ki; üçüncü, dördüncü zevat kalkarak aynı şeyi isterler dileklerin sonu gelmezdi. Bittâbî herkes soruşuz sualsiz cennete girmeyi hak edemez» demiştir. «Bana öyle geliyor ki; o saat bir icabet saati imiş. İkinci zat Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)'in duasını o saat geçtikten sonra istemiş olacak» diyor. Beyaz, siyah ve kırmızı çizgili elbisedir. Renk itibariyle kaplan derisine benzediği için ona bu isim verilmiştir. Biribiri arkasına dn^ılmış cemaat demektir. 371 numarada geçen İmran hadisinde soruşuz sualsiz cennete gireceklerin kim olduğu sorulduğu zaman Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: vücutlarını (kızgın demirle) dağ la mayanlar; efsun yapmayanlar ve ancak Rablerine tevekkül edenlerdir.» buyurduğu rivâyet edilmektedir. Bu hadisin mânası hakkında ulemâ ihtilâf etmişlerdir. Ebû Abdillâh Mâzirî şöyle demektedir: kimseler tedavinin mekruh olduğuna bu hadisle istidlal etmişlerdir. Fakat ekseri ulemânın kavli bunun hilâfınadırv Onlar Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bir çok hadislerde ilâç ve yemeklerin faydasından bahsettiğini ileri sürerek bu hadisle ihticac ederler. Bir de Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) bizzat ilâç kullanmıştır. Hazret-i Âişe (radıyallahu anhâ)'nın rivâyet ettiği ve Resûlü İlâh (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bir çok defalar ilâç kullandığını gösteren haberlerde onlara delildir. Keza okumak sureti ile istiş-fası malûmdur, ulemâ sahabeden bazılarının hasta okumak için ücret aldıklarını bildiren hadisle de istidlal etmişlerdir. Bu cihet sabit olunca; buradaki hadisi ilâçların tabiatı icabı fayda verdiğine inanıp şifa meselesini Allah'a havale etmeyenler mânasına hamletmek gerekir...» Kâdî İyâz'da şunları söylemiştir: hadis üzerinde söz edenlerden bir çokları bu te'vile zâhib olmuşlardır. Fakat bu te'vil doğru değildir. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) sualsiz cennete girenleri onlara has bir meziyyet ve fazilet olmak üzere haber vermiş yüzlerinin bedir gecesindeki ay gibi parlayacağını beyan buyurmuştur. Mesele, bu zevatın te'vil ettiği gibi olsaydı soruşuz cennete girenler bu hususiyeti haiz olamazlardı. Çünkü şifayı Allah'tan beklemek bütün mü'minlerin itikad ettikleri bir şeydir. Aksine inanmak küfürdür. Ulemâ ve Maâni sahipleri bu mesele üzerinde söz etmiş Ebû Süleyman Hattabî ile başkaları hadisten murad ilâç kullanmayı Allah'a tevekkül ederek, kaza ve belâsına nza göstererek terkedenlerdir.» demişlerdir. Hattabî: «Bu derece, hakikî iman sahiplerinin en yüksek derecesidir. Ulemâdan bir cemaatin mezhebi de budur.» demiş ve isimlerini saymıştır. Hadisin zahirî ve muktezasına göre zikri geçen dağlamak, okumak vb. tedavi nevileri arasında bir fark yoktur. Davûdî: «Bu hadisten murad sağlamken ilâç kullanandır. Çünkü hastalığı olmayana bu mekruhtur. Fakat hastalığı olan hakkında caizdir» diyor. Bazıları bir mânadan dolayı hasta okumakla dağlamayı tedavi nevilerinden tahsis etmişlerdir. Onlara göre sair tedavi nevileri tevekküle mâni değildir. Çünkü Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) ile selefin büyükleri tedavi görmüşlerdir. Beslenmek için yemek içmek gibi kat'î olan sebepler bu bâbta kelâm ulemâsına göre tevekküle dokunmazlar. Bundan dolayıdır ki; ilâç kullanma hadis-i şerifte nef-yedilmemiştir ve yine bundan dolayıdır ki; ulemâ bir kimsenin gerek kendisinin gerekse çoluk çocuğunun rızkını kazanmasını tevekküle zararlı saymamışlardır. Çünkü rızık kazanan kimse o rızkı kendinden bilmez onu temamiyle Allahü teâlâya havale eder. Tedavi ile dağlamak arasındaki fark hususunda söz uzundur. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunların ikisini de mubah kılmış ikisini de övmüştür. Ben ancak bir nüktecik anlatacağım ki; o da kâfidir; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hem kendisi ilâç kullanmış hem başkasını tedavi buyurmuştur. Fakat kendisi dağlanmamış başkaları dağlanmıştır. Sahih rivâyete göre Resul-u Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) ümmetini dağlamak sureti ile tedaviden nehiy etmiş ve dağlanmayı sevmediğini beyân buyurmuştur.» Kâdî İyâz'ın sözleri burada sona erer. diyor ki: «Bu hadisin zahir olan mânası: Hattabî ile ona muvafakat edenlerin ihtiyar ettikleri kavildir, ki hasılı şudur: Hesaba çekilmeden cennete girecek olanların Allah'a tevekkülleri tamdır. Onun için de Allah'ın takdir ve kazâsîle giriftar oldukları musibetten kurtulma çaresini aramazlar. Bu hâlin bir fazilet olduğunda ve böyle bir hâl sahibinin tercih edileceğinde ise şüphe yoktur. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in tedavisine gelince: O bunu bizlere caiz olduğunu beyân için yapmıştır.» Kiram, Tevekkülün hakikati hususunda da ihtilâf etmişlerdir. İmâm Ebû Cafer Taberi ile diğer bazı selef-i sâlihin-den bir cemaattin: «Tevekkül ismi kalbine Allah korkusundan başka yırtıcı hayvan veya düşman korkusu gibi şeyler karışmayan ve Allah'ın tekeffülüne i'timâd ederek rızk peşinde koşmayı terk edenden başkasına lâyık değildir.» dediklerini nakletmişlerdir. Bu zevat, bu hususta vârid olan eserlerle istidlal etmişlerdir. Bir takım ulemâ da: «Tevekkülün ta'-rifi: Allahü teâlâ'ya güvenmek, kâza ve kaderinin nafiz olunduğunu yakı nen inanmak, yiyecek içecek gibi zarurî olan şeyleri tedarik ve düşmandan korunma hususunda Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sünnetine tabî' olmaktır. Nitekim bütün Peygamberlerin yaptığı da budur.» demişlerdir. Kâdî İyâz, umumiyetle fukahanın mezhebi bu olduğunu, Taberî'nin de bunu ihtiyar ettiğini söylemiş: «Birinci kavil bazı mütesavvifenin mezhebidir; Maamâfih Mutasevvifenin muhak-kıkları da cumhûrla beraberdir. Şu farkla ki; onlara göre esbaba gönül bağlanmaya tevekkül ismi verilmez. Esbab, Allah'ın sünnet ve hikmetleridir. Kul hod behod ne bir faydayı celb, ne de bir zararı def edebilir. Bunların hepsi Allahü teâlâ'dandır.» demiştir. diyor ki tevekkülün yeri kalbdir. İtimadın Allah tarafından geldiğini bildikten sonra zahiri azanın hareketi kalbine tevekkülüne mâni değildir. Bir şeyin yapılması mümkün olmazsa o Allah'ın takdiri ile mümkün olmaz. Yapılması müyesser olan şey de Allah'ın teysiri ile olur.» tevekkülü: «Allah'ın dilediğine rıza göstermektir» diye tarif etmiş diğer bazıları da: «Tevekkül kulun nazarında azla çoğun müsavi olmasıdır» demişlerdir. bazı rivâyetlerinde bir de «tetayyur» zikredilmiştir. Bunun mânası: Kuşlarla teşe'üm etmek yani kuş şıû tarafa uçarsa hayır, bu tarafa uçarsa şer gelir diye inanmaktır. Bazı cahillerin bacanın üzerine baykuş konarsa o haneden ölü çıkar; arabanın önünden tavşan geçerse mutlaka bir uğursuzluk zuhur eder, gibi bir çok bâtıl inançları bu kabildendir. Bunlar cahiliyet devrinden kalma hurafelerdir. İşte hadisi şerifte hesaba çekilmeden cennete girecekleri bildirilen bahtiyarlar bu gibi te-şe'ümlerden de sakınanlardır. Teşe'ümün zıddı tefe'üldüf, ki; bir şeyi ha-yıra yormaktır. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) tefe'ülü severdi. Bazıları hesap vermeden cennete gireceklerin hadiste beyan Duyurulanlardan daha çok olacağını söyleyerek hadisde bildirilen miktara itirazkâr bir tavır takınmışlarsa da kendilerine cevaben: «Orasını ancak, Allah bilir yetmiş adediyle çokluk murad edilmiş olması muhtemeldir» denilmiştir. Nitekim lisanımızda da: «Bunu sana yüz defa söyledim» denilirse, bundan: «Sana çok defalar söyledim» mânası kasdedilir. Yüz adedinin kendisi murad değildir. (radıyallahu anh) ashâb-ı kirâmın büyüklerindendir. Onun hakkında Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): «Arabın en hayırlı binicisi bizdendir» buyurmuş kim olduğu sorulunca « Ukâşetü'bnü Mihsan» dır. demiştir. Hazret-i Ukkaşe'nin Bedir gazasındaki yararlıkları meşhurdur. Harb esnasında kılıcı kırılınca Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine bir odun parçası vermiş Ukkaşe (radıyallahü anh) sallayınca odun kılıç olmuş harb kazanılıncaya kadar da onunla çarpışmıştır. «Avn» ismi verilen bu kılıçla Hazret-i Ukâşe Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte iştirak ettiği bütün gazalarda cenk etmiş vefatına kadar onu muhafaza eylemiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Müslümanlardan Bir Çok Taifelerin Hesapsız Ve Azapsız Olarak Cennete Gireceklerine Delil Bâbı
549-)
Bize Sa'id b. Mansur rivâyet etti. ki): Bize Hüşeym rivâyet etti. ki): Bize Husayn b. Abdirrahman haber verdi. ki: Sa'id b. Cubeyr'in yanındaydım: «Dün akşam düşen yıldızı hanginiz gördü?» dedi. «Ben (gördüm) dedim». «Sonra dedim ki: Namazda filân değildim lâkin beni akrep sokmuştu.» «Buna karşı ne yaptın?» «Rukye yaptım.» «Senİ buna sevke'den nedir?» «Şabiinin bize rivâyet ettiği bir hadistir.» «Sabi size ne rivâyet etti?» «Bize Büreydetü'bnü Husayb el-Eslenıî'den naklen onun: «Nazarla zehirli hayvan sokmasından başka bir şey de Rukye yoktur» dediğini rivâyet etti. «İşittiği şeyde karar kılan ne iyi eder. Lâkin bize İbn Abbâs Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen şunu rivâyet etti: bütün ümmetler gösterildi. Öyle Peygamber gördüm, yanında küçük bir cemaat var. Peygamber gördüm; yanında bir-iki kişi var! Yİne Peygamber gördüm; yanında hiç kimse yok!.. Birdenbire bana büyük bir kalabalık arz olundu. Ben bunları benim ümmetim zannettim. Fakat bana: Mûsa (sallallahü aleyhi ve sellem) ile onun kavmidir. Lâkin sen şu ufka bak; dediler. Bir de baktım büyük bir kalabalık!.. «Bir de öteki ufka bak!..» dediler. Baktım (yine) büyük bir kalabalık!.. «İşte senin ümmetin bunlardır. Kem onlarla birlikte cennete hesapsız, azapsız girecek yetmişbin kişi (daha) var.» dediler.» buyurdu. sonra Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) oradan kalkarak evine girdi. Bunun üzerine cemaat bu hesapsız ve azapsız cennete gireceklerin kim oldukları) hakkında söze daldılar. Bazıları: halde bunlar (sallallahü aleyhi ve sellem) ile sohbette bulunanlar olacak» diğer bazıları: «İhtimal bunlar İslâmiyet zamanında doğarak Allah'a şirk koşmayanlardır.» dediler ve (daha buna mümasil) birşeyler söylediler. Derken Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) yanlarına çıkageldi ve: «Konuştuğunuz şeyler neydi?» dedi. Ashab da konuştuklarını kendisine haber verdirler. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): «Onlar rukye yapmayanlar ve yaptırmayanlar; teşe'um etmeyenler; ve ancak Rablerine tevekkül eyleyenlerdir.» buyurdular. Bunun üzerine Ukkaşetü'bnü Mihsan ayağa kalkarak: «Allah'a dua et de beni de onlardan eylesin» dedi. Resulullâh «Sen onlardansın.» buyurdu sonra başka bir zat kalkarak: dua et beni de onlardan eylesin» dedi. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bu hususta Ukkâşe seni geçti.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Müslümanlardan Bir Çok Taifelerin Hesapsız Ve Azapsız Olarak Cennete Gireceklerine Delil Bâbı
550-)
Bize Ebû Bekir b. Ebi Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Fudayl. Husayn'dan, o da Sa'id b. Cübeyr den naklen rivâyet etti. ki): Bize İbn Abbâs rivâyet etti. ki): Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): bütün ümmetler gösterildi. » buyurdular sonra hadisin geri kalan kısmını Hüşeym hadisi gibi rivâyet etti. Yalnız Hüşeym hadisinin baş tarafını zikretmedi. hadisi Buhârî «Kitabu'l Merdâ'vet-Tıb» ile «Ehadisü'l Enbiya» ve «Kitabur' Rukak» da Tirmizî: «Kitabu'z-Zuhd» de «Kitabu't-Tib» da tahric etmişlerdir. Husayn b. Abdirrahman’ın «namazda filân değildim. Lâkin beni akrep sokmuştu» kendisinin ibâdette bulunduğunu zannetmesinler yani yapmadığı bir şey'i yaptı zannederek başkasına o suretle anlatmasınlar diyedir. Nitekim bir kadın İmâm-ı A'zam Ebû Hanife'ye: Gecelerini satşaha kadar namaz kılarak ihya eder diye söylenen Ebû Hanife sen misin?» diye sormuş. Hazret-i İmâm o zaman henüz sabahlara kadar namaz kılmadığı için kadına hiç bir şey diyememiş fakat ondan sonra yaşamış olduğu kırk senelik hayatında bütün gecelerini sabaha kadar namaz kılmakla geçirmiş; bu suretle yapmadığı bir şey'i yaptı diye söylenmekten korunmuştur. Hasta okumaktır. Hadisdeki «ayn» dan murad da nazar olmaktır. Bazı insanların gözlerinin başkalarına dokunduğu dinen hak olduğu gibi bugün tıbben de kabul edilmiştir. Akrep ve yılan gibi hayvanların zehiri ve o zehirin tevlid ettiği şiddet ve hararettir. zehirli hayvan sokmasından başka hiç bir şeyde Rukye yoktur.» cümlesi hakkında Hattabî şunları söylemiştir: «Bu hadisin mânası nazar olana ve zehirli hayvan sokana okumaktan daha şifâ bahş ve daha evlâ hiç bir deva yoktur, demektir. Çünkü bunların zararı pek şiddetlidir. Yoksa hastalara okunmaz demek değildir. Filvaki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hem okumuş hemde okumayı emretmiştir. Hastaya Kur'ân ve esmaullâh okumak mubahtır. Okumanın mekruh olanı arapçadan başka bir dille yapılandır. Çünkü bu ya kü-füre varır yahut içine şirk karışan sözlerden ibaret olur. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kerih gördüğü hasta okuma cahiliyet devrinde Arapların yaptığı muskacılık (nüsha) dır. Onlar bunun hastalıkları gidereceğine inanır ve cinlerin yardımı ile yapıldığını söylerlerdi.» Esir diyor ki: «Hadislerin bazısında hasta okumanın caiz olduğu diğer bazılarında ise; bundan nehyedildiği görülmektedir; ve her iki hususa aid bir çok hadisler vardır. Bunların araları şöyle bulunur: mekruh olan okuma Arapçadan başka bir lisanla ve Allahü teâlâ'nın isimlerini, sıfatlarını, semadan indirdiği kitaplarındaki kelâmını zikretmek-sizin yapılacak okumanın mutlaka fayda vereceğine i'tikad ve itimad edilendir. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: kimse tevekkül etmiş sayılmaz.» buyurmasının mânası da budur. Ama Kur'ân-ı Kerim ve esmâ-ı ilâhiyeyi okumak suretiyle yapılan rukye mekruh değildir...» onlarla birlikte cennete hesapsız, azapsız girecek yetmiş bin kişi (daha) var...» ifadesinden murad şüphesiz ki yine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ümmetidir. Yalnız cümlenin takdiri hususunda iki ihtimal vardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Müslümanlardan Bir Çok Taifelerin Hesapsız Ve Azapsız Olarak Cennete Gireceklerine Delil Bâbı
551-)
Bize Hennad b. Seriy rivâyet etti. ki): Bize Ebû'l-Ahvas, Ebû İshak' dan, o da Amr b. Meymun'den, o da Abdullah’dan naklen rivâyet etti. ki: Bize Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): cennetliklerin dörtte biri olmanıza razı değil misiniz?» dedi. üzerine biz tekbir aldık. Sonra (yine): cennetliklerin üçte biri olmanıza razı değil misiniz?» buyurdu biz yine tekbir aldık. Bundan sonra Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) sizin cennetliklerin yarısı olmanızı gönülden dilerim. Size bunun sebebini söyleyeyim: Küffâr arasında müslümanlar ancak kara öküz (ün cildin) deki beyaz bir kıl yahut beyaz Öküz (ün cildin) deki siyah bir kıl gibidir.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Bu Ümmetin Cennetliklerin Yarısını Teşkil Etmesi Bâbı
552-)
Bize Muhammed b. El-Müsenna ile Muhammed b. Beşşâr rivâyet ettiler. Lâfız İbn Müsenna'nındır. Dediler ki: Bize Muham-. med b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Ebû Ishâk'tan, o da Amr b. Meymun'dan, o da Abdullah'tan naklen rivâyet etti. Abdullah Şöyle dedi: Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)'le bir kubbenin altında kırk kadar nefer beraber bulunuyorduk (Bize): cennetliklerin dörtte biri olmanıza razı mısınız?» diye sordu. Biz «Evet» cevabını verdik. Sonra (yine): üçte biri olmanıza razı mısınız?» dedi. Biz de «Evet» dedik. Bunun üzerine: yedi kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki ben, sizin cennetliklerin yarısı olmanızı cidden isterim. Çünkü; Cennete Müslümandan başka hiç bir kimse giremiyecektir. Sizler ehl-i şirkin içinde ancak kara öküzün cildindeki beyaz kıl yahut kırmızı öküzün cildindeki siyah kıl gibisiniz.» buyurdular. kirâmın tekbir almaları bu büyük müjdeye sevin di ki erindendir. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bir defa da: yarısı olmanıza razı mısınız?» demeyerek birincide ehl-i cennetin dörtte biri, ikincide üçte biri, üçüncüde yarısı olmaya razımısmız diye sorması pek güzel bir faydayı temin içindir. Bu fayda ashabın nefislerine sözün daha tesir etmesi ve kendilerine yapılan ikramın son dereceye baliğ olduğunu anlatmak içindir. Çünkü insana bir şeyi tekrar tekrar vermek ona verilen ehemmiyete delildir. Bunun ikinci bir faydasıda müjdenin tekrar tekrar verilmesi ashabı Allah'a karşı tekrar tekrar şükretmeye nimetlerine karşı hamdüsenada bulunmaya teşvik etmesidir. hadisin bir rivâyetinde: cennetliklerin şatrı.» diğer rivâyetinde: olmaya razı mısınız?» buyurulmuştur. Başka bir rivâyette cennetliklerin yüzyirmi saf teşkil edeceği bunların sekseni bu ümmetten olacağı bildirilmiştir. Bundan da anlaşılıyor ki ümmet-i Muhammediyye cennetliklerin üçte biridir. Binaenaleyh Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) evvelâ büyük bir kısmı mânasına gelen şatr kelimesi ile müjdede bulunmuş sonra Teâlâ hazretleri lütf-u ihsanda bulunarak onların sayısını yarıya çıkarmıştır. Bunun bir çok hadislerde nazirleri vardır. Nitekim bir hadis-i şerifte: Cemaat ile kılman namazın yalnız kılınan namazdan yirmi beş derece; başka- bir rivâyette yirmi yedi derece faziletli olduğu beyan buyurulmuştur. Bu hadisleri inşallah yerinde görülecektir. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kara Öküzün cildinde bir ak tüymü yoksa beyaz Öküzün cildinde bir siyah tüymü buyurduğunda şekk etmiştir. murad deriden yapılan çadırdır. Kelbî arap ikametgâhlarının altı şeyden yapıldığını bunların bir kısmının deriden bir kısmının taştan bazısının ağaçtan bazısının kıldan ve yünden yapıldığını beyan eder. Kubbe deriden yapılan çadırın ismidir. ancak Müslüman olan kimseler girer.» ifadesi kâfirlerin asla cennete giremiyeceklerine delâlet eden sarih bir nastir. Bunun üzerine İcmâ’ da münakid olmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Bu Ümmetin Cennetliklerin Yarısını Teşkil Etmesi Bâbı
553-)
Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Malik — ki İbn Migvel’dir— Ebû İshâk'tan, o da Amr b. Meymun'dan, o da Abdullah'tan naklen rivâyet etti. Abdullah Şöyle dedi: Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) bize hutbe okudu sırtını deriden bir kubbeye dayiyarak: «Dikkat edin, Cennete Müslümandan başka hiç bir kimse girmeyecektir. Ya Rabbi! Tebliğ ettim mi? Ya Rabbi şahid ol! Siz cennetliklerin dörtte bîri olmak ister misiniz?» buyurdu. Biz: «Evet Ya Resulullâh!» dedik Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) (Tekrar): «Cennetliklerin üçte biri olmak ister misiniz?» dedi. Ashâb: «Evet Ya Resulullâh!» dediler. Resûlü Ekrem «Ben sizin cennetliklerin şatrı olmanızı candan dilerim. Siz başka ümmetlerin içinde ancak ak Öküzün cildindeki kara kıl yahut kara öküzün cildindeki beyaz kıl gibisiniz.» buyurdular. hadisi Buhârî «Kitabut Rukak» ve «Kitabu'n-Nûzûr» da Tirmizî «Sıfâtü'l Cenne» de İbn Mâce «Kitabu'z-Zühd» te tahriç etmişlerdir. Bu da yukarı ki hadisin başka bir rivâyetidir. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: Rabbi! Tebliğ ettim mi? Ya Rabbi! Şahid ol!» sözünün mânası; vazifesi benim üzerime farzdır. Ben bunu İfâ ettim. İfâ ettiğime sen şahid ol ya Rabbi!» demektir. Tin diyor ki: « (Bir kıl) denilmişsede burada hakiki birlik' murad değildir. Çünkü cildinde kendi renginden ayrı bir tek tüyü bulunan öküz yoktur. Maksad kendi rengine uymayan tüylerin azlığıdır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Bu Ümmetin Cennetliklerin Yarısını Teşkil Etmesi Bâbı
554-)
Bize Osman b. Ebi Şeybe El-Absi rivâyet etti. ki): Bize Cerir, A'meş'ten, o da Ebû Salih' ten, o da Ebû Sa'id'den naklen rivâyet etti. Ebû Sa'id Şöyle dedi: Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki: (azze ve celle): Ya Âdem!» diyecek. O da: ve Sa'deyk. Bütün hayır senin yed-i kudretin dedir.» diye cevap verecek. Teâlâ hazretleri: hey'etini çıkar." buyuracak Âdem Aleyhisselâm: «Cehennem hey'eti ne kadardır?» diye soracak Allahü Zülcelâl: "Her bin kişinin dokuzyüz doksan dokuzudur." buyuracak, işte küçüğün ihtiyarladığı, her hamilenin çocuğunu düşürdüğü zaman o zamandır. İnsanları sarhoş göreceksin, halbuki sarhoş değildirler. Amma Allah'ın azabı şiddetlidir Sûre-i Hac, âyet: 2.. Bu (beyanat) ashaba pek şiddetli geldi. Resulâllâh! Acaba bu (binde bir zat) hangimiz olacak?» dediler. Bunun üzerine Resulâllâh (sallallahü aleyhi ve sellem): size! Ye'cüc ile Me'cüc'den bin, sizden bir kişi.» buyurdu. sözüne devamla: yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki; ben cennetliklerin dörtte biri siz olmanızı pek arzu ederim.» buyurdu. Biz de Allah'a hamdettik; Tekbir aldık. Sonra şöyle buyurdular: yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki; ben cennetliklerin üçte biri siz olmanızı pek arzu ederim.» Biz (tekrar) Allah'a hamd ettik ve tekbir aldık. Sonra (yine): yed-î kudretinde olan Allah'a yemin ederim; ki ben cennetliklerin şatrı siz olmanızı pek arzu ederim. Çünkü ümmetler içinde sizin misaliniz kara öküzün cildindeki beyaz kıl gibidir. Yahut merkebin ön ayağındaki bere gibidir.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Allah Celle Celalühü Âdeme: «cehenneme Gönderilenlerin Her Bin Tanesinden Dokuz Yüz Doksan Dokuzunu Çıkar Buyuracak» Hadis-i Bâbı
555-)
Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Vekî rivâyet etti. H. Ebû Küreyb'de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti. Vekî' ile Ebû Muâviye'nin ikisi de A'meş'ten bu isnadla rivâyet etmişler. Şu kadar var ki; onlar: gün insanlar arasında siz ancak kara öküzün cildindeki beyaz kıl yahut beyaz öküzün cildindeki kara kıl gibi olacaksınız.» demişler: ön ayağındaki bere gibi...» cümlesini zikretmemişlerdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Allah Celle Celalühü Âdeme: «cehenneme Gönderilenlerin Her Bin Tanesinden Dokuz Yüz Doksan Dokuzunu Çıkar Buyuracak» Hadis-i Bâbı
556-)
- Bize İshâk b. Mansur rivâyet etti. ki): Bize Habban b. Hilâl rivâyet etti. ki): Bize Ebân rivâyet etti. ki): Bize Yahya rivâyet etti, ona da Zeyd rivâyet etmiş, ona da Ebû Sellâm , Ebû Malik-i Eşârî'den naklen rivâyet etmiş; Ebû Malik Şöyle dedi! Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): îmanın yarısıdır. Elhamdülillah mizanı doldurur. Sübhanellâh ve elhamdülillah göklerle yer arasını doldururlar. (Yahut doldurur.) Namaz bir nurdur. Sadaka bir burhandır. Sabır bir ziyadır. Kur'ân da senin ya lehine, ya aleyhine bir hüccettir. Bütün insanlar sabahleyin kalkarlar, kimisi nefsini satar, kimisi de onu ya azad eder, yahut helâk!..» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Taharet
Konu: Abdestin Fazileti Bâbı
557-)
- Bize Sa'id b. Mansur ile Kuteybetü'bnü Sa'id ve Ebû Kâmil el-Cahderî rivâyet ettiler lâfız Sa'id'indir dediler ki: Bize Ebû Avane, Simâk b. Harb'den, o da Müs'ab b. Sa'id' dan naklen rivâyet etti. ki: Abdullah b. Ömer, İbn Âmir hasta iken onu dolaşma ya gitmiş. İbn Âmir: «Bana dua etmez misin? Ya İbn Ömer!» demiş İbn Ömer: Ben Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: bir namaz taharetsiz kabul olunmaz; ganimetten aşırılan hiç bir maldan da sadaka kabul edilmez.» buyururken işittim. Halbuki sen Basra'da valilik yapmış bir adamsın cevabını vermiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Taharet
Konu: Namaz İçin Temizliğin Vücübu Bâbı
558-)
- Bize Muhammed b. El-Müsenna ile İbn Beşşar rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. H. Ebû Bekr b. Ebi Şeybe'de rivâyet etti. ki): Bize Hüseyn b. Ali Zâide'den naklen rivâyet etti. Ebû Bekr ve Vekî'de İsrail' den rivâyet etti dedi. Bunların hepsi bu hadisin mislini Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den bu isnadla Simâk b. Harb'ten rivâyet ettiler.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Taharet
Konu: Namaz İçin Temizliğin Vücübu Bâbı
559-)
- Bize Muhammed b. Rafi' rivâyet etti. ki): Bize Abdurrezzak b. Hemmam rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer b. Raşid, Vehb b. Münebbih'in kardeşi Hemmam b. Münebbih'ten naklen rivâyet etti. Hemmam: Bize Ebû Hüreyre'nin Muhammed Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den rivâyet ettiği budur diyerek bir takım hadisler zikretmiş ve ezcümle şöyle dedi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): bozulduğu vakit abdest almadıkça sizden hiç birinizin namazı kabul olunmaz.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Taharet
Konu: Namaz İçin Temizliğin Vücübu Bâbı
560-)
- Bana Ebû't-Tahir Ahmed b. Amr b. Abdillâh b. Amr b. Şerh ile Harmeletü'bnü Yahya Et-Tücîbî rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Vehb Yunus'tan, o da İbn Şihap'tan naklen haber verdi. İbn Şihâb' ada Atâ' b. Yezîd el-Leysi, ona da Osman'ın mevlâsı Humrân haber vermiş ki Osman b. Affan (radıyallahü anh) abdest suyu isteyerek abdest almış ve ellerini üç defa yıkamış sonra mazmaza ve istinsar yapmış. Sonra yüzünü üç defa yıkamış sonra sağ kolunu dirsekleri ile beraber üç defa sonra sol kolunu aynı şekilde üç defa yıkamış sonra başına mesh etmiş sonra sağ ayağını topuklarıyla beraber üç defa sonra sol ayağımda aynı şekilde (üç defa) yıkamış sonra şöyle dedi: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şu benim abdestim gibi abdest aldığını gördüm. Sonra Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): kim benim şu abdestim gibi abdest alır da kalkar ve aklından bir şey geçirmeyerek iki rekât namaz kılarsa, geçmiş günahları affolunur.» buyurdular. Şihâb: «Ulemâmız bu abdest bir kimsenin namaz için aldığı en güzel abdesttir derlerdi» demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Taharet
Konu: Abdestin Sıfatı Ve Kemali Bâbı
561-)
- Bana Züheyr b. Harb da rivâyet etti. ki): Bize Yakub b. İbrahim rivâyet etti. ki): Bize babam İbn Şihâp'tan, o da Atâ' b. Sezici el-Leysî'den, o da Osman'ın mevlâsı Humran'dan rivâyet etti ki: Osman'ın bir kab istediğini görmüş (bu kabtan) avuçlarına üç defa su dökerek onları yıkamış sonra sağ avucunu kabın içine daldırarak mazmaza ve istin sar yapmış sonra yüzünü üç defa; ellerini de dirsekleri ile beraber üç defa yıkamış. Sonra başına mesh etmiş. Sonra ayaklarını üçer defa yıkamış sonra şöyle dedi. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) kim benim şu abdestim gibi abdest alır da gönlünden hiç bir şey geçirmeyerek iki rekât namaz kılarsa geçmiş günahları affolunur.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Taharet
Konu: Abdestin Sıfatı Ve Kemali Bâbı
562-)
- Bize Kuteybetü'bnü Sa'id ile Osman b. Muhammed b. Ebi Şeybe ve İshâk b. İbrahim El-Hanzalî rivâyet ettiler. Lâfız kuteybe'nindir. İshâk (Ahberena) tabirini, Ötekiler (Haddesena) yi kullandılar. Dediler ki: Bize Cerir, Hişâm b. Urveden, o da Babasından, o da Osman'ın âzadlısı Humran'dan naklen rivâyet etti. Humran Şöyle dedi Osman b. Affan'ı mescid avlusunda iken dinledim. İkindi zamanı müezzin onun yanına geldi. Osman ondan abdest suyu isteyerek abdest aldı. Sonra dedi ki: Vallahi size bir hadis rivâyet edeceğim. Eğer Allah'ın kitabında bir âyet olmasaydı onu size rivâyet etmezdim. Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):«Hiç bir Müslüman yoktur ki; tertemiz abdest alarak namaz kılsın da Allah onun o namazla ondan sonra gelecek namaz arasındaki günahlarını affetmesin.» buyururken İşittim.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Taharet
Konu: Abdestin Ve Akabinde Namaz Kılmanın Fazileti Bâbı
563-)
- Bize bu hadisi Ebû Kureyb de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Usame rivâyet etti. H. bize Züheyr b. Harb ile Ebû Kureyb rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Vekî' rivâyet etti. H. İbn Ebi Ömer dahi rivâyet etti. ki): Bize Süfyan rivâyet etti. Bunların hepsi bu isnadla Hişâm'dan rivâyet etmişler. Ebû Üsame hadisinde: abdest alır; sonra farz namazı kılarsa.» cümlesi de vardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Taharet
Konu: Abdestin Ve Akabinde Namaz Kılmanın Fazileti Bâbı
564-)
- Bize Züheyr b. Harb de rivâyet etti. ki): Bize Yakub b. İbrahim rivâyet etti. ki): Bize babam, Sâlih’den rivâyet etti. İbn Şihâb Şöyle dedi: «Lâkin Urve'nin Humran'dan rivâyetine göre Humran Şöyle dedi: Osman abdest aldığı vakit: Vallahi size bir hadis rivâyet edeceğim. Vallahi Allah'ın kitabında bir âyet olmasaydı onu size rivâyet etmezdim. Gerçekten ben Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)'i:— «Hiç bir kimse yoktur ki; güzel güzel abdest alarak sonra namazı kılsın da o namazla ondan sonra gelen namaz arasındaki günahları affolunmasın.» buyururken işittim; dedi Urve:— «Bu âyet: indirdiği açık açık âyetleri ve doğruyu gizleyenler yok mu?..." diye başlayan ve: de lânet ederler." cümlesine kadar devam eden âyettir.» dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Taharet
Konu: Abdestin Ve Akabinde Namaz Kılmanın Fazileti Bâbı
565-)
- Bize Ahd b. Humeyd ile Haccac b. Eş-Şâir ikisi de Ebû'l Velid’den rivâyet ettiler. Abd dedi ki. Bana Ebû'l Vehd rivâyet etti ki): Bize Ishâk b. Sa'id b. Amr b. Saîd b. El-Âs rivâyet etti ki) Bana babam, babamdan rivâyet etti. Şöyle dedi"! Osman'ın yanındaydım. Abdest almak İçin su istedi ve şöyle dedi: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) i «Hiç bir Müslüman yoktur ki; farz bir namazın vakti geldiğinde o namazı tertemiz abdest alarak huşu’u ve rükü'û ile kılsın da büyük günah işlemedikçe o namaz ondan önceki günahlarına keffaret olmasın. Bu her zaman için böyledir.» buyururken işittim.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Taharet
Konu: Abdestin Ve Akabinde Namaz Kılmanın Fazileti Bâbı
566-)
- Bize Kuteybetü'bnü Sa'id ile Ahmed b. Abdete'd-Dabbî rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Abdilaziz — ki Derâverdîdir — Zeyd b. Eşlemden, o da Osman'ın azadlısı Humran'dan naklen rivâyet etti. Humran Şöyle dedi: Osman b. Affan'a abdest suyu getirdim de abdest aldı sonra şunları söylem: Hakikaten bazı insanlar Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den bazı hadisler rivâyet ediyorlar ki; ben bunların mahiyetini bilmiyorum. Yalnız ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şu benim abdestim gibi abdest aldığını gürdüm sonra söyle buyurdular: «Her kim böylece abdest alırsa; geçmiş günahları affolunur. Kıldığı namazla mescide kadar yürümesi de (kendisine) nafile (ibâdet) olur.» Abde'nin rivâyetinde: «Osman'a geldimde abdest aldı» cümlesi vardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Taharet
Konu: Abdestin Ve Akabinde Namaz Kılmanın Fazileti Bâbı
567-)
- Bize Kuteybetü'bnü Sa'id ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ve ZÜheyr b. Harb rivâyet ettiler. Lâfız Kuteybe ile Ebû Bekr'indir. Dediler ki: Bize Vekî' Süfyân' dan, o da Ebû'n-Nadr' dan, o da Ebû Enes' ten naklen rivâyet etti ki; Osman peykeler üzerinde abdest almış ve: Size Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in abdest ini göstereyim mi? Demiş sonra (her azayı) üçer defa (yıkayarak) abdest almış. kendi rivâyetinde şunu ziyade etti: «Süfyan ki: Ebû'n-Nadr Ebû Enes'ten naklen rivâyet etti. Ebû Enes: Osman'ın yanında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabından bazı kimseler vardı» demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Taharet
Konu: Abdestin Ve Akabinde Namaz Kılmanın Fazileti Bâbı
568-)
- Bize Ebû Küreyb Muhammed b. El-Alâ', ile İshâk b. İbrahim hep birlikte Veki'den rivâyet ettiler. Ebû Küreyb dedi ki: Bize Veki', Mis'ar' dan, o da Ebû Sahra Cami' b. Şeddâd'dan naklen rivâyet etti. ki: Ben Humran b. Ebandan dinledim. Şöyle dedi: Ben Osman'a abdest suyu koyardım gün geçmezdik! üzerine biraz su dökünmesin. Osman dedi ki: Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) şu namazımızdan çıktıktan sonra (Mis'ar zannederim bu namaz ikindiydi demiş) Bizimle konuşarak şöyle buyurdu: «Size bir şey söylesem mi? Yoksa sükût mu etsem? bilmiyorum?» Biz:— «Ya Resulallâh! Hayırsa söyle başka bir şeyse Allah ve Rasulu bilir.» dedik. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): «Temizlenerek Allah'ın farz kıldığı temizliği tastamam yapan ve şu beş vakit namazı kılan hiç bir Müslüman yoktur ki; bu namazlar aralarındaki günahlara keffaret olmasınlar.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Taharet
Konu: Abdestin Ve Akabinde Namaz Kılmanın Fazileti Bâbı
569-)
- Bize Ubeydullah b. Muâz rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. H. Muhammed b. el-Müsennâ İle İbn Beşşâr da rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. Muâz'la Muhammed'in ikisi de: Bize Şu'be, Cami’ b. Şeddâd'dan rivâyet etti. Demişler Câmî' şunları söylemiş: Bişr'in imareti zamanında şu mescidde Humran b. Ebanı Ebû Bürde’ye şunları anlatırken işittim: Osman b. Aftan: (sallallahü aleyhi ve sellem): «Her kim Allah'ın emrettiği gibi tastamam abdest alırsa farz namazlar, aralarındaki günahlara keffaret olurlar.» buyurdular; demiş. hadîs Muâz'ındır. Gunder'in hadîsinde «Bişr'in emirliği zamanında ve farz kılınmış» tâbirleri yoktur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Taharet
Konu: Abdestin Ve Akabinde Namaz Kılmanın Fazileti Bâbı
570-)
- Bize Harun b. Sa'id el-Eyli rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti. ki: Bana Mahremetü'bnü Bükeyr, babasından, o da Osman'ın azatlısı Humran'dan naklen haber verdi. ki: Osman b. Affan bir gün güzel bir abdest aldı. Sonra şunları söyledi: Ben Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)’in çok güzel bir şekilde abdest aldığını gördüm. Sonra şöyle buyurdular: kim bu şekilde abdest alır da kendisini ancak namaz harekete geçirerek mescide çıkarsa geçmiş günahları affolunur.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Taharet
Konu: Abdestin Ve Akabinde Namaz Kılmanın Fazileti Bâbı
571-)
- Bana Ebû't-Tahîr ile Yunus b. Abdil A'lâ da rivâyet ettiler: Dediler ki: Bize Abdullah b. Vehb, Amr b. El-Hûristen naklen haber verdi, ona da Hukeym b. Abdillâh el-Kureşî rivâyet etmiş. Ona da Nafî' b. Cübeyr ile Abdullah b. Ebi Seleme rivâyet etmişler, onlara da Muâz b. Abdirrahman Osman b. Affan'ın azatlısı Humran'dan , o da Osman b. Affan'dan naklen rivâyet etmiş. Osman Şöyle dedi: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: «Her kim namaz için yerli yerince abdest alır; sonra farz namazı kılmak için gider de onu insanlarla, yahut cemaatla, yahut mescitte kılarsa Allah o kimsenin günahlarını affeder.» buyururken işittim.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Taharet
Konu: Abdestin Ve Akabinde Namaz Kılmanın Fazileti Bâbı
572-)
- Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybetü'bnü Saide ve Aliyyü’bnü Hucr hep birden İsmail'den rivâyet ettiler. İbn Eyyüb dedi ki: Bize İsmail b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bana Huraka'nın azadlısı Âla b. Abdirrahman b. Ya'kub, babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi ki Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): günahlar irdikâb edilmedikçe beş vakit namaz ve iki cuma, aralarındaki günahlara keffarettir.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Taharet
Konu: Büyük Günahlardan Kaçınmak Şartı Île Beş Vakit Namazların Ve Cuma Namazının Gelecek Cumaya, Ramazanın Da Gelecek Ramazana Kadar Aralarındaki Günahlara Keffaret Olmaları Bâbı
573-)
- Bana Nasr b. Aliy el-Cehdamî rivâyet etti. ki): Bize Abdül âla' haber verdi. ki: Bize Hişâm Muhammed'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti ki: «Beş vakit namazla iki cuma aralarındaki günahlara keffarettirler.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Taharet
Konu: Büyük Günahlardan Kaçınmak Şartı Île Beş Vakit Namazların Ve Cuma Namazının Gelecek Cumaya, Ramazanın Da Gelecek Ramazana Kadar Aralarındaki Günahlara Keffaret Olmaları Bâbı
574-)
- Bana Ebû't-Tahir ile Harun b. Sa'id el-Eyli rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İbn Vehb, Ebû Sahır' dan naklen haber verdi. Ona da Zaide'nin azadlısı Ömer b. İshâk babasından, o da Ebû Hüreyre’den naklen haber vermiş ki Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyururlarmış: günahlardan kaçınıldığı takdirde beş vakit namaz, iki cuma ve iki Ramazan, aralarındaki günahlara keffârettirler.» beri sıraladığımız bu rivâyetlerin bazılarında abdestin bazılarında abdestten sonra.: iki rekat namazın; bir kısmında beş vakit namazın diğerlerinde iki cum'a ile iki Ramazanın küçük günahlara, keffâret olacakları bildirilmektedir Neyevî diyor ki: «Burada şöyle bir sual hatıra gelebilir. Mademki abdest geçmiş küçük günahlara keffâret oluyor o halde namaz neye keffâret olacaktır? Namaz küçük günahlara keffâret olursa cum'alarla ramazanlar neye keffâret olacaktır? Hatta Arife günü oruç tutulursa; iki senenin" küçük günahlarına; Aşura günü oruç tutulursa bir senenin günahlarına keffâret olacağı keza bir kulun âmin demesi meleklerin âminine tesadüf ederse geçmiş günahları affolunacağı bildiriliyor. Bunlar neye keffâret olacaktır? diye sorulabilir. Ulemâ bu suale şu cevabı vermişlerdir: Bu zikredilenlerin her biri keffâret olmaya elverişlidir. Eğer keffâret olacak küçük günahlar bulunursa onlara keffâret olurlar. Kulun büyük veya küçük hiç bir günahı yoksa mezkûr abdest ve namazlarla kula hasenat yazılır. Dereceleri yükseltilir. Küçük günahı yokta büyük günahı bulunursa büyük günahların cezasını hafifleteceklerini ümit ederiz Allah-u A'lem.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Taharet
Konu: Büyük Günahlardan Kaçınmak Şartı Île Beş Vakit Namazların Ve Cuma Namazının Gelecek Cumaya, Ramazanın Da Gelecek Ramazana Kadar Aralarındaki Günahlara Keffaret Olmaları Bâbı
575-)
- Bana Muhammed b. Hatim b. Meymun rivâyet etti. ki): Bize Abdurrahman b. Mehdi rivâyet etti. ki): Bize Muâviye b. Salih , Rabia' dan yani İbn Yezid'den, o da Ebû İdris el-Havlâni' den, o da Ukbetü'bnü Âmir' den naklen rivâyet etti. H.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Taharet
Konu: Abdesti Müteakip Okunması Müstahab Olan Dualar Bâbı
576-)
- Bana Ebû Osman dahi Cübeyr b. Nüfeyr' den, o da Ukbetü'bnü Â'mir'den naklen rivâyet etti. Ükbe şöyle dedi. Üzerimizde deve gütme vazifesi vardı. Nevbetim gelince akşamlayın develeri ağıllarına götürdüm. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ayakta cemaata bir şeyler söylerken yetiştim. Yetiştiğim sözü şudur: bir Müslüman tertemiz abdest alır, sonra kalkarak iki rekât namaz kılar, kalbi ve yüzüyle o iki rekâta yönelirse o kimseye cennet vacip olur.» buyurdular. Ben: Bu ne güzel şey dedim. Birde baktım Önümde biri: Bundan önceki daha güzeldi diyor!... ki Ömer'miş (bana): Ben seni demin gelirken gördüm Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) sen gelmezden Önce şöyle buyurdular, dedi. sizden biriniz abdest alır, onu yerli yerince yapar, yahut tastamam icra eder de sonra: "Ben Allah'tan başka ilâh olmadığına; Muhammed'in Allah'ın kulu ve resulü olduğuna şahadet ederim." derse o kimseye cennetin sekiz kapısı (birden) açılır. Onların hangisinden dilerse ondan girer.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Taharet
Konu: Abdesti Müteakip Okunması Müstahab Olan Dualar Bâbı
577-)
- Bize bu hadisi Ebû Bekr b. Ebi Şeybe'de rivâyet etti. ki): Bize Zeyd b. Hubab, rivâyet etti. ki): Bize Muâviyetü'bnü Salih, Rabiatü'bnü Yezid'den, o da Ebû İdris el-Havlânî ile Ebû Osman'dan, onlarda Cübeyr b. Nüfeyr b. Malik el-Hadremi'den. o da Ukbetü'bnü Âmir el-Cühenîden naklen rivâyet etti. Ukbe Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu diyerek bu hadisin mislini rivâyet etmiş. Şu kadar var ki o: kim abdest alır da bir Allah'tan başka ilâh yoktur, onun şeriki yoktur; ben Muhammed'in onun kulu ve resulü olduğuna şahadet ederim.» buyurdu demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Taharet
Konu: Abdesti Müteakip Okunması Müstahab Olan Dualar Bâbı
578-)
- Bana Muhammed b. Sabbah rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Halid b. Abdillâh , Amr b. Yahya b. Uinarâ'dan, o da babasından, o da Abdullah b. Zeyd b. Âsim el-Ensarî' den — ki bu zat sahabedir. Naklen rivâyet etti. Abdullah'a: Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)'in abdesti gibi abdest al» demişler. Bunun üzerine Abdullah bir kap isteyerek ondan ellerine su dökmüş ve onları üç defa yıkamış sonra elini kaba daldırarak ondan su almış ve bir avucundan hem mazmaza hem istinşak yapmış. Bunu üç defa tekrarlamış. Sonra elinî kaba daldırarak su almış ve yüzünü üç defa yıkamış sonra elini kaba daldırarak su almış ve ellerini dirsekleriyle beraber ikişer ikişer yıkamış. Sonra yine elini kaba daldırarak su çıkarmış ve başına mesh etmiş. (Mesh ederken) iki elini öne ve arkaya götürmüş. Sonra ayaklarını topukları ile beraber yıkamış bundan sonra: (sallallahü aleyhi ve sellem)'in abdesti işte böyle idi.» demiş
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Taharet
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Abdesti Hakkında Bir Bab
579-)
- Bana Kasım b. Zekeriyya'da rivâyet etti. ki): Bize Hâlid b. Mahled, Süleyman'dan —ki İbn Bilâl'dır—, o da Amr b. Yahya'dan bu isnadla bu hadisin mislini rivâyet etti. (Yalnız) o topukları zikretmedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Taharet
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Abdesti Hakkında Bir Bab
580-)
- Bana İshâk b. Mûsa el-Ensârî de rivâyet etti. ki): Bize Ma'n rivâyet etti. ki): Bize Malik b. Enes, Amr b. Yahya'dan bu isnadla rivâyet etti. Ve: defa mazmaza ve istinşak yaptı.» dedi. «Bir avuçtan» kaydını söylemedi, «Ellerini öne ve arkaya doğru» çekti» sözünden sonra: «Başının ön tarafından başladı sonra ellerini kafasına doğru çekti. Sonra onları başladığı yere döndürdü. Ayaklarınıda yıkadı» ibaresini ziyade eyledi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Taharet
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Abdesti Hakkında Bir Bab
581-)
- Bize Abdurrahman b. Bişr el-Abdiy rivâyet etti. ki): Bize Behz rivâyet etti. ki): Bize Vüheyb rivâyet etti ve: Bize Amr b. Yahya yukarıkilerin isnadları gibi bir isnadla rivâyet etti. diyerek hadisi söyledi. O bu hadiste: avuçtan mazmaza ve istinşak yaparak burnunu attı» dedi şunu dahi söyledi: «Başınada öne ve arkaya giderek bir defa mesh etti.» «Bana bu hadisi Vüheyb yazdırdı» demiş Vüheyb de: Bana bu hadisi Amr b. Yahya iki defa yazdırdı demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Taharet
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Abdesti Hakkında Bir Bab
582-)
- Bize Hârûn b. Ma'ruf rivâyet etti. H. Hârûn b. Said el-Eylî ile Ebû't-Tâhir de rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İbn Vehb rivâyet etti. ki) Bana Amr b. El-Hâris haber verdi. Ona da Habbân b. Vasî' rivâyet etmiş; ona da babası rivâyet etmiş. Babası Abdullah b. Zeyd b. Asım El Mâzinîyî şunları anlatırken dinlemiş Abdullah ki: Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) abdest alırken gördüm. Mazmaza ve istinşak yaptı. Sonra yüzünü üç defa, sağ elini üç defa, öteki elini de üç defa yıkadı. Elinin artığı olmayan bir su ile başına mesh etti. Ayaklarınıda temiz pak edinceye kadar yıkadı. Ebû't-Tahir: «Bize İbn Vehb, Amr b. Haris'den rivâyet etti.» dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Taharet
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Abdesti Hakkında Bir Bab
583-)
- Bize Kuteybetü'bnü Said ile Amru'n-nâkid ve Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr toptan İbn Uyeyne'den rivâyet ettiler. Ku-teybe dedi ki: Bize Süfyan, Ebû'z-zinâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti. Şöyle buyurmuşlar: taşla taharetlenirse; tek taşla taharetlensin. Abdest aldığı zaman da burnuna su çeksin, sonra sümkürsün.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Taharet
Konu: İstinsar Ve İsticmarı Tek Yapma Bâbı