Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı

7187-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme, Talha b. Yahya'dan, o da Ebû Bürde'den, o da Ebû Mûsa'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) günü geldiği vakit Allah (azze ve celle) her müslümana bir Yahûdi veya hıristiyan verecek ve: Bu senin cehennemden fidyendir, diyecektir.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tevbe
Konu: Katilin Katli Çok Bile Olsa Tevbesinin Kabulü Babu
7188-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Affân b. Müslim rivâyet etti. ki): Bize Hemmam rivâyet etti. ki): Bize Katâde rivâyet etti. Ona da Avn ile Said b. Ebî Bürde rivâyet etmişlerdir ki, kendileri Ebû Bürde'yi Ömer b. Abdilâziz babasından, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet ederken görmüşler. Efendimiz şöyle buyurmuşlar: bir kimse Ölürse, Allah onun yerine cehenneme bir yahudî veya hıristiyan koyar.» üzerine Ömer b. Abdi’l-Aziz, babasının bu hadîsi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyet ettiğine kendinden başka ilâh olmayan Allah hakkı için Ebû Bürde'ye üç defa yemin ettirmiş. Râvî diyor ki: Ebû Bürde ona yemin etti. Katâde: Bana Saîd yemin ettirdiğini söylemedi ama Avn'in sözünü de İnkâr etmedi, demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tevbe
Konu: Katilin Katli Çok Bile Olsa Tevbesinin Kabulü Babu
7189-) Bize İshâk b. İbrahim ile Muhammed b. Müsennâ hep birden Abdû's-Sarhed b. Abdi’l-Vâris'den rivâyet ettiler. ki): Bize Hemmam haber verdi. ki): Bize Katâde bu isnadla Affan’ın hadîsi gibi rivâyette bulundu. O: «Avn b. Utbe» dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tevbe
Konu: Katilin Katli Çok Bile Olsa Tevbesinin Kabulü Babu
7190-) Bize Muhammed b. Amr b. Ubbâd b. Cebele b. Ebî Eev-vâd rivâyet etti. ki): Bize Haramı b. Umara rivâyet etti. ki): Bize Şeddad Ebû Talhata'r-Kâsibî, Gaylan b. Cerir'den, o da Ebû Bürde'den, o da babasından, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. gününde müslümanlardan bir takım kimseler dağlar kadar günahlarla gelecekler, fakat Allah onlara bu günahları affedecek ve onları — benim zannettiğime göre— Yahûdilerie hıristiyanların üzerine yükleyecektir.» buyurdular. Ravh: «Şekkin kimden geldiğini bilmiyorum.» demiş. Bürde ki: Ben bu hadîsi Ömer b. Abdi'l-Aziz'e rivâyet ettim de: Bunu sana baban Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den! mi rivâyet etti? diye sordu: Evet! dedim. beyânına göre bu hadîs Hazret-i Ebû Hüreyre'den rivâyet olunan bir hadîs manasındadır. Ebû Hüreyre hadîsinde: cennette bir yeri ve cehennemde bir yeri vardır. Mü'min cennete girdiği vakit onun yerine cehenneme kâfir girer.» buyurulmuştur. veya Fekâk: Kurtuluş ve fidye demektir. Kâfirin mü'min için cehenneme fidye olması: Sen cehenneme girmeyi gerektiren işler yapmıştın, işte senin fidyen budur, manasınadır. Çünkü Allahü teâlâ cehennemi dolduracak muayyen bir sayı takdir buyurmuştur. Kâfirler küfürleri sebebiyle cehenneme girince, müslümanlarm fidyesi mânâsına gelirler. , günahlarını bağışlayıp, o günahları Yahûdilerie Hıristiyanların üzerine yükleme meselesine gelince; buradaki yüklemek tâbiri mecazdır. Yahûdilerle hıristiyanların üzerine yüklenecek günahlar müslümanlarm değil, küfür ve isyan sebebiyle kazandıkları kendi günahlarıdır. Teâlâ Hazretleri müslümanlarm günahlarını affedince, kâfirlerin günahları kalacak ve onlar sanki iki fırkanın günahlarını yüklenmiş gibi olacaklardır. Şu da bir ihtimaldir: Kâfirlerin açtığı kötü bir çığırdan bazı müslümanlar da gidecek, fakat Allah'ın affına mazhar olacaklar; çığırı açan kâfirlere ise o günahların misli yüklenecektir. Bu babdaki hadîsi biraz Önce görmüştük. Ömer b. Abdi’l-Aziz'in Saîd b. Ebî Bür-d e'ye üç defa yemin ettirmesi, kalbi mutmain olmak içindir. Zira bu büyük müjdeye pek sevinmiş, bu hususta bir şüphesi yahut hata ve unutma endişesi olup olmadığını denemek için yemin ettirmiş; o da yemin edince kalbi mutmain olmuştur. Filhakika Ömer b. Abdi’l-Aziz ile İmâm Şafiî'nin: «Bu hadîs müslümanlar için en ümit bahş hadîs-dir » dedikleri rivâyet olunur. Ki, İmâm «Hadîs onların dedikleri gibidir. Çünkü onda her müslümanın bir fidyesi olacağına sarahat vardır. Fidye umûmî olarak zikredilmiştir.» diyor.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tevbe
Konu: Katilin Katli Çok Bile Olsa Tevbesinin Kabulü Babu
7191-) Bize Zübeyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize İsmail b. İbrahim, Hişam-ı Destevâî'den, o da Katâde'den, o da Safvân b. Muhriz'den naklen rivâyet etti. Safvân Şöyle dedi: Bir adam İbn Ömer'e fısıltı hakkında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i sıe buyururken işittin? diye sordu. İbn Ömer: Onu: gününde mü'min Rabbi (azze ve celle)'ye yaklaşacak, o derece ki, üzerine Allah affını indirecek ve ona günahlarını itiraf ettirecektir. Kendisine (filân günahını) biliyor musun? diye soracak. Mü'min: Ey Rabbim! biliyorum, diyecek. Teâla Hazretleri: Onu ben dünyada sana örtbas etmiştim. İşte bugünde onu sana bağışlıyorum, diyecek. Bunun üzerine İyiliklerinin sahifesi verilecektir. Kâfirlerle münafıklara gelince, onlar için mah-lûkat huzurunda: İşte Allah namına yalan söyleyenler bunlardır, diye nida edilecektir!» buyururken işittim, dedi. hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Mezâlim», «Kitâbu’l-Edeb» ve «Kitâbu't-Tevhid»'de; Nesâî «Kitâbu't-Tefsir» ile «Kâbu'r-Rîkak»'da; İbn Mâce de «Kitâbu's-Sûnne»'de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Sır konuşmak, fısıldaşmak mânâsına gelir. Kıyâmet gününde Allahü teâlâ’nın mü'min kuluyla sır konuşması yani, ona günahlarını gizlice bildirmesi bir fadlu ihsanıdır. Buradaki yaklaşmaktan murad; mekân itibariyle değil, rütbe ve ikramı itibariyledir. Çünkü Teâlâ Hazretleri mekân ve mesafeden münezzehdir. Kenar, örtü ve yardım mânâlarına gelir. Burada ondan murad; mü'min kulunu mahşer halkı huzurunda rezil etmeyip örtmesi ve korumasıdır. şerif, müslümanlar günahlarından dolayı tekfir edilemez diyen ehl-i sünnetin delillerindendir. Dalâlet fırkalarından Haricîler'e göre günah işleyenler dinden çıkarlar. Bu hadîs onların kavlini reddetmektedir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tevbe
Konu: Katilin Katli Çok Bile Olsa Tevbesinin Kabulü Babu
7192-) Bana Benî Ümeyye'nin azatlısı Ebû't-Tâhir Ahmed b. Amr b. Âbdillah b. Amr b. Sech rivâyet etti. ki): Bana İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihab'dan naklen haber verdi. İbn Şihab Şöyle dedi: Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Te-bûk gazasına gitti. Halbuki kendisi Romalılarla şam'daki hıristiyan Arab-ların üzerine gitmek istiyordu. Şihâb Şöyle dedi: Bana Abdurrahman b. Âbdillah b. Ka'b b. Mâlik haber verdi ki, Abdullah b. Ka'b oğullarından Ka'b'ın gözleri gor-mez olunca onun yedekçisi olmuş. ki) ; Ben Ka'b b. Mâlik'i Tebûk gazasında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den geri kaldığı vakit kendi macerasını anlatırken dinledim. Ka'b b. Mâlik şöyle dedi: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yaptığı gazaların hiç birinden geri kalmadım. Yalnız Tebûk gazası müstesna! Bir de Bedir gazasında bulunmamıştım. Ama o bu gazada bulunmayan hiç bir kimseyi muaheze buyurmadı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Müslümanlar ancak Kureyş'in kervanını kastederek yola çıkmışlardı. Neticede Allah onlarla düşmanlarını vakitsiz olarak bir yere getirdi. Gerçekten ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Akabe gecesinde ona İslâmiyet üzerine ahdû peyman verdiğimiz vakit beraber bulunmuşumdur. Her ne kadar Bedir insanlar arasında Akabe'den daha ziyâde dillere destan ise de ben Akabe'nin yerine Bedir gazası olsaydı diye dilemem. Tebûk gazasında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’ den ayrıldığım zaman hikâyem şudur: Ben hiç bir vakit bu gazada ondan ayrıldığım zamankinden daha kuvvetli ve daha zengin bu-lunmamışımdır. Vallahi ondan önce iki yük devesini hiç bir zaman bir araya getirmemişimdir. Nihayet bu gazada İki deveyi bir araya getirdim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu gazayı şiddetli bir sıcakta yaptı. Uzak bir sefere ve çöle gitti. Kalabalık düşman karşısına çıktı ve gazalarının hazırlıklarını tutabilmeleri için yapacakları işi müslümanlara açık bildirdi. Nereye götürmek istediğini onlara haber verdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in beraberindeki müslümanlar çoktu. Onların sayısını bir muhafızın kitabı cem'edemez. (Bu sözle asker kütüğünü kastediyor.) Ka'b sözüne şöyle devam etmiş. Az kimse vardı ki, (askerden) kaçmak istesin de bu babda Allah (azze ve celle)'dan bir vahy inmedikçe Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bunu bilmeyeceğini zannetmesin. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu gazayı meyveler ve gölgeler kemâle geldiği vakit yaptı. Ben bu gazaya en ziyade gönül veren bir kimse idim. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ve onunla birlikte müslümanlar hazırlandılar. Ben de onlarla birlikte hazırlanayım diye sabahlamağa başladım. Fakat hiç bir şey yapmadan dönüyor; kendi kendime: Ben buna istediğim zaman kadirim, diyordum. Bu hal bende devam etti. insanlar çalışmakta devam ettiler. Ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) müslümanlar da beraberinde olduğu halde yola çıkmak üzere sabahladı. Ben hazırlığım namına hiç bir şey yapmamıştım. Sonra sabahladım ve yine hiç bir şey yapmamış olarak döndüm. Bu hâlim devam etti. Hattâ müslümanlar acele yola çıktılar ve gaziler ilerlediler. İçimden yola revan olarak onlara yetişmek geçti. Keşke yapsaydım. Sonra bana bu mukadder olmadı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) çıkıp gittikten sonra insanlar arasına çıktığında ona uymamış olmak beni üzmeye başladı. Bundan yalnız nifakla müttehem yahut zayıflardan Allah'ın mazur gördüğü kimse müstesna olabilirdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Tebûk'e varıncaya kadar beni anmamış. Tebûk'de cemaatın içerisinde otururken: «Ka'b b. Mâlik ne yaptı?» diye sormuş. Benî Selime (kabilesin)'den bir zât: Ya Resûlallah! Onu elbisesi ve o elbisenin yakalarına bakmasi alıkoydu, demiş. Bunun üzerine Muâz b. Cebel ona: Ne kötü söyledin! Vallahi ya Resûlüllah onun hakkında hayrdan başka bir şey bilmiyoruz, demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sükût buyurmuş. O bu halde iken kendisiyle serap kaybolan beyaz el giymiş bir zât görmüş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Ebû Hayseme olmalısın!» buyurmuş. Bir de bakmışlar ki Ebû Hayseraete'l-Ensârîdir. Kendisini münafıklar ayıpladıkları vakit ölçek kuru hurma tasadduk eden zat budur. b. Mâlik sözüne şöyle devam etmiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Tebûk'den dönerek gelmekte olduğunu duyunca beni üzüntü kapladı. Yalan söylemeyi düşünmeye başladım. Yarın onun hısımımdan ne ile kurtulurum, diyordum. Bu hususta ailemin her fikir sahibinden! yardım istiyordum. Bana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in gelmesi yaklaştığı söylenince bâtıl düşünce benden gitti. Anladım ki, ondan hiçi bir şeyle ebediyyen kurtulamam. Ve ona doğru söylemeye niyet ettimi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in gelişi sabahlayın oldu. Bir seferden geldiği vakit evvelâ mescidden işe başlardı. Orada iki rekât namaz kıldı. Sonra halkla görüşmek üzere oturdu. O bunu yapınca gazaya gitmeyenler gelerek kendisinden özür dilemeye ve ona yemin etmeye başladılar. Bunlar seksen küsur kişi idiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de onların açık beyanatını kabul etti. Kendileriyle bey'atda bulundu ve bular için istiğfar etti. Gizli taraflarım da Allah'a havale etti. Nihayet beri geldim. Selâm verdiğim vakit kızgın bir kimsenin tebessümü ile gülümsedi. Sonra: dedi. Ben de yürüyerek geldim ve huzuruna oturdum. Bana: gazadan geri kaldın? Hayvanını satın almamış miydin?» dedi. Ben: ya Resûlallah! Vallahi ben dünya halkından senden başka birinin yanında otursaydım, onun hısımından bir özürle kurtulurdum sanırım. Bana fasahat da verilmiştir. Lâkin ben vallahi bildim ki, bugün sana seni razı edecek bir yalan söylesem, Allah'ın hısımına uğramam yakındır. Sana doğruyu söylesem bu hususta bana gücenirsin. Ben sözüm hususunda Allah'ın ukbasını dilerim. Vallahi hiç bir Özürüm yoktu. Vallahi senden geri kaldığım zamankinden daha kuvvetli ve daha zengin olduğum hiç bir zaman yoktur, dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gelince: Hakikaten doğruyu söyledi. İmdi Allah senin hakkında hükmünü verinceye kadar kalk (git)!» buyurdu. Ben de kalktım. Benî Se-lime'den bir takım adamlar da kalkarak peşime takıldılar ve bana: Vallahi! Senin bundan Önce hiç bir günah işlediğini'bilmiyoruz. Hakikaten sen gazaya gitmeyenlerin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e beyan ettikleri özürle özür dilemekten âciz kaldın. Senin günahına Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sana istiğfarda bulunması yeterdi, dediler. şöyle demiş: Vallahi! Beni o kadar muaheze ettiler ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e dönerek kendimi yalanlayacağım geldi. Sonra onlara: Buna benimle birlikte bir kimse düçâr oldu mu? dedim. Evet! Seninle birlikte iki adam duçar oldu. Onlar da senin söylediğin gibi söylediler. Ve onlara da sana söylendiği gibi söylendi, dediler. Kim onlar? diye sordum. Murâra b. Rabîate'l-Amirî ile Hilal b. Ümeyyete'l-Vâkıfî dediler. Ve bana Bedr gazasına iştirak etmiş, kendilerine uyulacak iki sâh zât söylediler Bana bunları anlatınca oradan gittim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisinden ayrılanlar arasından biz üç kişiyle konuşmaktan müslümanları nehiy buyurdu. Bunun üzerine halk bizden kaçındı. Bize karşı halleri değişti. Hattâ benim nazarımda yer de değişti. Artık o bild'ğim yer değildi. Bu minval üzere elli gece durduk. İki arkadaşım boyun bükerek ve ağlayarak evlerinde oturdular. Bana gelince: Ben kavmin en genci ve en metini idim. Evden çıkıyor, namaza geliyor, çarşılarda dolaşıyordum. Fakat benimle kimse konuşmuyordu. Namazdan sonra oturduğu yerde iken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek selâm veriyor; ve içimden; acaba selâmı almak için dudaklarını kıpırdatt îm, kıpırdatmadı mı diyordum. Sonra ona yakın bir yerde namazımı kılıyor, ona gizlice bakıyordum. Ben namazıma yöneldim mi, bana bakıyor, ona doğru baktım mı benden yüz çeviriyordu. Müslümanların bu cefâsı üzerimde uzun zaman devam edince giderek Ebû Katâde'nin bahçesi duvarından tırmandım. Ebû Katâde amcamdır. Ve en sevdiğim bir insandır. Ona selâm verdim. Vallahi selâmımı almadı. Kendisine: Ey Ebû Katâde! Allah aşkına söyle, benim Allah ve Resûlünü sevdiğimi Hlir misin? dedim. Ebû Katâde sustu. Tekrar Allah aşkına söylemesini istedim. Yine sustu. Tekrar istedim (bu sefer): Allah ve Resûlü bilir! dedi. Bunun üzerine gözlerim boşandı ve döndüm. Duvardan çıktım. defa Medine'nin çarşısında yürürken Şamlıların Acem fellâhlarından Medine'ye yiyecek satmaya gelenlerden bir fellaha rasladim. Bana Ka'b b. Mâlik'i kim gösterecek, diyordu. Halk beni göstererek kendisine işaret etmeye başladılar. Nihayet yanıma gelerek bana Gassân kiralından bir mektub verdi. Yazıcı idim. Mektubu okudum. Gördüm ki, içinde şunlar var: sonra (malûm olaki) seninkinin sana cefâ ettiğini duyduk. Allah seni ne hakaret diyarında yaratmıştır. Ne de hakkin zayi olacağı yerde. Hemen bize katıl ki, sana yardımda bulunalım. okuduğum vakit: Bu da belânın bir çeşidi, dedim ve tandıra yönelerek mektubu orada yaktım. Nihayet elli gecenin kırkı geçip vahy duraklayınca anîden Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in elçisi bana geldi. Ve: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sana karından uzaklaşmanı emrediyor, dedi. Onu boşayayım mı, yoksa ne yapayım? dedim. Hayır! Sadece ondan uzaklaş ona asla yaklaşma! dedi. iki arkadaşıma da bunun gibi haber göndermiş. Bunun üzerine karıma: Ailen nezdine dön de, Allah bu işde bir hüküm verinceye kadar onların yanında kal! dedim. Müteakiben Hilal b. Ümeyye'nin karısı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e geldi. Ve ona: Ya Resûlallah Gerçekten Hilâl b. Ümeyye zayi olmuş bir ihtiyardır; hizmetçisi yoktur. Ona hizmet etmemi kerih görür müsün? dedi. (sallallahü aleyhi ve sellem): Lâkın sana asla yaklaşmasın!» buyurdu. Kadın: Vallahi onun hiç bir şeye davranmaya vakti yok! Ve vallahi! Bu işi başına geleliden bugüne kadar ağlamakta devam etti, dedi. Bunun üzerine ailemden biri bana: Sen de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den zevcen hakkında İzin istesene! (bak) Hilâl b. Ümeyye'nin karısına. Hilâl'e hizmet etmek için izin verdi, dedi. Ben: Onun hakkında Rcsûlülkıh (sallallahü aleyhi ve sellem)'den . isteyemem. Ben genç bir adamım. Onun hakkında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den izin istediğim vakit tana ne söyleyeceği ne malûm! dedim. Ve bu minval üzere on gece durdum. Bu suretle bizimle konuşmak yasak edildiği zamandan itibaren elli gecemiz tamamlandı. Sonra ellinci gecenin sabahında sabah namazını evlerimizden birinin üzerinde kıldım. Ve Allah Teâlâ'nın hakkımızda beyân buyurduğu hal üzere otururken beni bir sıkıntı bastı. Bana yer bütün genişliğine rağmen dar geldi. Sel' dağı üzerine çıkmış bağıran bir kimsenin sesini işittim. Var sesiyle: Ka'b b. Mâlik, müjde! diyordu. Hemen secdeye kapandım. Ve anladım ki, şadumanî gelmiştir. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sabah namazını kıldıktan sonra Allah'ın bizim tövbemizi kabul ettiğini halka bildirdi. Bunun üzerine halk bizi müjdelemeye yürüdüler. İki arkadaşıma müjdeciler gitti. Bir adam da bana gelmek üzere at mah-muzladı. Eşlem kabilesinden biri koşarak tarafıma geldi. Ve dağa çıktı. Ses attan daha sür'atli idi. Sesini işittiğim zât bana müjdeye gelince hemen iki elbisemi çıkararak müjdesinden dolayı ona giydirdim. Vallahi bunlardan başkasına o gün Mâlik değildim. Ve emaneten iki elbise alarak onları giydim. Hemen Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i görmek isteyerek yola düştüm. Halk takım takım karşıma çıkıyor, tevbeden dolayı beni tebrik ediyor: Allah'ın tevbeni kabul buyurması sana mübarek olsun! diyorlardı. Nihayet mescide girdim. Bir de baktım Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) mescidde oturuyor. Etrafında da insanlar var. Derken Talha b. Ubeydillah kalkarak sür'atle yanıma geldi. Benimle musâfaha etti. Ve beni tebrikte bulundu. Vallahi muhacirlerden ondan başka kimse kalkmadı. ki: Ka'b Talha’nın bu yaptığım hiç unutmuyordu. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) selâm verdiğim vakit yüzü sevinçten parlıyor ve: seni doğuralıdanberi üzerinden geçen en hayırlı gün sana müjdeler olsun!» diyordu. Ben: Bu senin tarafından mı, yoksa Allah tarafından mı ya Resûlallah! dedim. Bilâkis Allah tarafından!» buyurdu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sevindiği vakit yüzü nurlanır, sanki yüzü bir ay parçası gîbi olurdu. Biz bunu bilirdik. oturduğum vakit: Ya Resûlallah! Benim tevbemden biri de Allah ve Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) için sadaka olmak üzere malımdan sıyrılmamdır, dedim. (sallallahü aleyhi ve sellem): bir kısmını tut! Bu senin için daha hayırlıdır.» buyurdu. Ben Hayber'den aldığım hissemi tutuyorum, dedim ve ilâve ettim: Ya Resûlallah! Şüphesiz ki, Allah beni doğruluk sayesinde kurtardı. Benim tevbemden biri de yaşadığım müddetçe doğrudan başka bir söz söylememektir. bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e söylediğimden bugüne kadar müslümanlardan hiç birine doğru söz söyleme hususunda Allah'ın bana olan ihsanından daha güzel in'amda bulunduğunu bilmiyorum. Vallahi bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a söylediğimden bugüne kadar kasden hiç bir yalan yapmadım. Geriye kalan ömrüm hususunda da Allah'ın beni muhafaza buyurmasını dilerim. Ka'b Şöyle dedi: Bunun üzerine Allah (azze ve celle): "Muhakkak Allah Peygamberin ve güçlük anında ona tâbi olan muhacirlerle ensarın —içlerinden bir fırkanın kalbleri hemen hemen sapmak üzere bulunduktan sonra tevbelerinî kabul etti. Evet, onların tevbelerini kabul etti. Çünkü Allah onlara şefkatli ve merhametlidir. Geriye bırakılan ve kendilerine bunca genişliği ile yer dar gelen kendi nefisleri de dar gelen üç kişinin de (tevbesini kabul ettî)." Sûre-i Tevbe, âyet: 117-118 âyetlerini indirdi. Ta: iman edenler, Altah'dan korkun ve doğru söyleyenlerle beraber olun!" âyetine kadar vardı. ki: Vallahi Allah beni İslâm için hidayete erdirdikten sonra, kendi nefsimce Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e söylediğim doğru sözden daha büyük hiç bir nimet vermemiştir. Ona yalan söylevîp de yalancıların helâk olduğu gibi helam olmam meselesi! Gerçekten Allah yalancılar için vahyi indirdiği vakit, bir kimseye söyleyeceği en kötü şeyi söylemiştir. Allah buyurmuştur ki: yanına döndüğünüz vakit kendilerine bir şey söylemeyin diye sizin İçin Allah'a yemin edeceklerdir. Onlardan hemen yüz çevirin! Çünkü onlar necîstir. Ve kazandıklarına karşılık yerleri cehennemdir. Kendilerinden razı olasınız diye size yemin ederler. Siz onlardan razı olursanız şunu muhakkak bilin ki, Allah fas'k kavimden razı olmaz." Sûre-i Tevbe, âyet: 95-96. Şöyle dedi: Biz üç kişi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yemin ettikleri vakit, yeminlerini kabul ederek kendileriyle bey'at yaptığını ve haklarında istiğfarda bulunduğu kimselerin işinden geri bırakılmıştık. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizim işimizi Allah hükmünü verinceye kadar tehir etmişti. İşte bu sebeple Allah (azze ve celle): bırakılan üç kişinin tevbesini de...» buyurmuştur. Bizim Allah’ın zikrettiği geri kalmamız (meselesi), gazadan geri kalmamız değildir. O ancak Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bizi tehir etmesi ve işimizi kendisine yemin vererek özür dileyen ve onun da Özrünü kabul ettiği kimselerden sonraya bırakmasıdır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tevbe
Konu: Ka’b B. Malik İle İki Arkadaşının Tevbesi Hadisi Bâbı
7193-) Baha bu hadîsi Muhammed b. Râfi' de rivâyet etti. ki): Bize Hüceyn b. Müsenna rivâyet etti. ki): Bize Leys Ukayl'den, o da İbn Şihab'dan naklen tamamen Yûnus'un, Zührî'den naklettiği hadîsin isnâdıyle rivâyet etti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tevbe
Konu: Ka’b B. Malik İle İki Arkadaşının Tevbesi Hadisi Bâbı
7194-) Bana Abd b. Humeyd de rivâyet etti. ki): Bana Ya'kub b. îbrâhim b. Sa'd rivâyet etti. ki): Bize Zührî'nin kardeşi oğlu Muhammed b. Abdillah b. Müslim, amcası Muhammed b. Müslim ve Zührî'den rivâyet etti. ki): Bana Abdurrahman b. Abdillah b. Ka’b b. Mâlik haber verdi ki, Ubeydullah b. Ka'b b. Mâlik —bu zât gözleri görmez olduğu vakit Ka'b'ın yedekçisi imiş — Şöyle dedi: Ben Ka'b b. Mâlik'i Tebûk gazasında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den ayrıldığı vakit kendi hikâyesini anlatırken dinledim... . râvi hadîsi nakletmiştir. Yûnus rivâyetinde şunu da ziyade etmiştir: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hr gazaya gitmek istedi mi, onu başkasıyle örterdi. Nihayet bu gaza oldu.» Zührî'nin kardeşi oğlunun hadîsinde Ebû Hayseme'yi onun Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e katılmasını anmamıştır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tevbe
Konu: Ka’b B. Malik İle İki Arkadaşının Tevbesi Hadisi Bâbı
7195-) Bana Seleme b. Şebîb de rivâyet etti. ki): Bize Hasen b. A'yen rivâyet etti. ki): Bize Ma'kıl (bu zat İbn Ubeydillah'dır.) Zührî'den rivâyet etti. ki): Bana Abdurrahman b. Abdillah b. Ka'b b. Mâlik, amcası Ubeydullah b. Ka'b'dan naklen haber verdi. Bu zat Ka'b gözünden rahatsızla di ğı vakit onun yedekçisi ve kavminin en âlimi ashâb-ı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hadîslerini en belleyen bir kimse imiş. ki): Babam Ka'b b. Mâlik'den dinledim. O tevbeleri kabul edilen üç kişiden biridir. Anlatıyordu ki: Kendisi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yaptığı gagalardan iki gazadan başka hiç birinden geri kalmamış... Ve hadîsi nakletmiştir. Bu hadîsde o şunu da söylemiştir: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) on binden fazla kalabalık insanlarla gazaya gitmişti. Onları bir muhafızın divanı toplayamaz.» Bu hadîsi Buhârî kimi uzun kimi kısa olmak üzere kitabınır. on yerinde «Meğâzi», «Cihad», «Sufatû'n-Nebi», «Vüfûdu'l-Ensar», «Tefsir», «İstizan» ve «Ahkâm» bahislerinde; Ebû Dâvud ile Nesâi «Talâk» bahsinde tahric etmişlerdir. Ka'b b. Mâlik ensardandır. Ebû Abdillah kün yesini taşır. Cahiliyyet devrinin şâirlerinden biridir. İkinci Akabe beyatında bulunmuş, Bedr'le Tebûk gazalarından maada Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte bütün harblere iştirak etmiştir. Son ömründe gözleri görmez olmuştu. Elli tarihinde Muâviye'nin hilâfe zamanında yetmişyedi yaşında vefat etmiştir. Medîneli'lerden sayılır. Tabiînden bir cemaat kendisinden hadîs rivâyet etmişlerdir. gazası Gazvetü’l-Usra yani; (Darlık gazası) namıyla da anılır. Tebûk, Medine ile Şam arasında, Medîne'ye ondört konak, Şam'a ise onbir konak mesafede bağlık, bahçelik bir yerdir. Bu gaza Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bizzat iştirak ettiği son gazâsıdır. Zûr'at Er-Razî'nin rivâyetine göre, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu gazaya yetmişbin kişi ile iştirak etmiştir. İbn. İshâk gazilerin otuzbin kişi olduğunu söylemiştir ki, bu kavil daha meşhurdur. Ulemâdan bazıları bu iki rivâyetin arasını bularak: «Ebû Zür'a tâbir ve metbu' bütün gazileri saymış. İbn İshâk ise yalnız metbuları nazar-ı itibâre almıştır.» demişlerdir. (sallallahü aleyhi ve sellem) bu gazadan harbe lüzum kalmadan dönmüştü. gecesinden murad; Medîneli ensarın Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bey'at ederek, ona yardım edeceklerine dair söz verdikleri gecedir. Akabe, Mina'nin kenarında bir yerdir. Cemratû’l-Akabe denilen şeytan taşlaması burada yapılır. Akabe bey'atı iki senede birer defa yapılmıştır. Birinci sene ensardan on iki kişi, ikinci sene yine ensardan yetmiş kişi bey'at etmişlerdir. Görülüyor ki Hazret-i Ka'b hiç bir özrü yokken nefsine uyarak Tebûk gazasına iştirak etmemiş, fakat sonradan buna pek ziyâde üzülmüştür. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem),Tebûk'de onu sorduğu zaman Benî Selime kabilesinden bir zât: «Onu elbisesi ve yakasına bakmak alıkoydu.» demiş. Bununla onun kendini beğenmiş biri olduğuna ve elbisesiyle böbürlendiğine işaret etmiştir. beyânına göre bu sözü söyleyen Abdullah b. Üneys'dir. Yine Vâkıdi'nin beyânına göre, Tebûk harbine iştirak etmeyen seksen küsur kişi ensârın münafıklarındanmış. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Benî Gıfar ve diğer kabilelerden sekseniki bedevinin özürlerini kabul etmiş. Ka'b'a atla müjdeye gelen zat bir rivâyete göre Zübeyr b. Avvam , diğer bir rivâyete göre Hamza b. Amr'dır. Diğer iki arkadaşından Hilâl b. Ümeyye'nin müjdecisi Saîd b. Zeyd, Murara'nın müjdecisi de Silkân b. Selame yahut Seleme b. Vakş'dır. kendisini tebşir eden ve Hazret-i Talha b. Ubeydillah’dır. Bu zat cennetle müjdelenen on kişiden biridir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tevbe
Konu: Ka’b B. Malik İle İki Arkadaşının Tevbesi Hadisi Bâbı
7196-) Bize Hibban b. Mûsa rivâyet etti. (Dedİ ki): Bize Abdullah b. Mübarek haber verdi. ki): Bize Yûnus b. Yezîd El-Eylî haber verdi. H. İshak b. İbrahim El Hanzali ile Muhammed b. Râfi' ve Abd b. Humeyd dahi rivâyet ettiler. (İbn Râfi' haddesena tâbirini kullandı; ötekiler: Bize Abdûrrezzak haber verdi dediler. Dedi ki): Bize Ma'mer haber verdi. Siyak, Abd'le İbn Râfi'in rivâyetinden Ma'mer'in hadîsidir. Yûnus ile Ma'mer ikisi birden Zûhrî'den demişlerdir. (Zûhrî Dedi ki): Bana Saîd b. Mûseyyeb ile Urve b. Zübeyr, Alkame b. Vakkas ve Ubeydullah b. Abdillah b. Utbe b. Mes'ud, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe hadîsinden naklen iftiracılar kendisine söylediklerini söyleyip, Allah da onu bunların söylediklerinden beraet ettirdiği vakit haber verdi; râvilerin hepsi bana onun hadîsinin bir kısmım rivâyet etti. Onun hadîsini bazısı bazısından daha iyi bellemiş ve rivâyetçe daha mazbut idi. Bunların herbirinden bana rivâyet ettiği hadîsi belledim. Hadîsleri birbirini tasdik etmektedir. Anlattıklarına göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir sefere çıkmak istediği vakit kadınlarının arasında kur'a çekerdi. Kur'a kime düşerse, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onunla birlikte sefere çıkardı. şöyle dedi: Yapacağı bir gaza için aramızda kur'a çekti de, o gazada kur'a bana isabet etti. Ben de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’le birlikte çıktım. Bu iş tesettür âyeti indirildikten sonra oldu. Ben hevdecimin içinde (deveye) bindiriliyor, gideceğimiz yere onun içinde indiriliyordum. Nihayet Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gazasını bitirip geri döndüğü ve Medine'ye yaklaştığımız zaman bir gece yürüyüşü bildirdi. Yürüyüşü bildirdikleri vakit ben hemen kalktım; yürüdüm, hattâ orduyu geçtim. Hacetimi gördüğümde eşyanın yanına yöneldim. Göğsüme dokundum, bir de baktım ki, Zafâr boncuğundan yapılan gerdanlığım kopmuş. Derhal dönerek gerdanlığımı aradım. Onu aramak beni alıkoydu Benim semerimi yükleyen cemaat hevdecimi yüklemiş ve gitmişler. Gnt benim bindiğim deveme yüklemişler. Benim de içinde olduğumu zannetmişler. dedi ki: O zaman kadınlar hafif İdiler. Şişmanlamamışlar, kendilerini et kaplamamışti. Yiyecek nâmına ancak bir parça bir şey yiyorlardı. Cemâat hevdeci deveye yükler ve kaldırırken ağırlığını yadırgamamışlar. Ben körpe yaşta bir taze idim. Deveyi sürerek yürümüşler. Ben gerdanlığımı ordu gittikten sonra buldum. Bir de bulundukları yere geldim ki, orada ne çağıran var, ne cevab veren. Bulunduğum yerime vardım. Zannettim ki, cemaat beni arayacak ve yanıma dönecekler. Yerimde otururken uykum geldi. Ve uyuya kalmışım. Safvan b. Muattal Es-Sûlem sonraları Zekvânî ordunun arkasında mola vermişti. Gecenin sonunda yol çıkmış, benim bulunduğum yerde sabahlamış ve uyuyan bir insan karaltısı görmüş. Hemen yanıma gelmiş ve beni gördüğü vakit tanımış, hakkaten bana tesettür farz kılınmazdan önce beni görüyordu. Beni tanıdığı vakit onun isttrcaiyle uyandım. Ve hemen çarşafımla yüzümü örttüm Vallahi benimle bir kelime konuşmadı. İstircaından başka ondan bir kelime işitmedim. Devesini çöktürdü; Ön ayağına bastı, ben de deveye bindim. Ve devemi yederek yola koyuldu. Nihayet orduya öğlen zamanı sıcak bastığında konakladıktan sonra yetiştik. Artık benim hakkımda hels olan helâk olmuştu. Bu işin büyük kısmını Abdullah b. Übey b. Selul üzerine almıştı. Müteakiben Medine'ye geldik. Medine'ye geldiğimiz vakit ben bir ay hasta oldum. Halk iftiracıların sözlerini dile doluyorlarmış. Ben bundan bir şey hissetmiyordum. Ama hastalığım esnasında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den eskiden rahatsızlandığımda gördüğüm lüt görememek beni şüphelendiriyordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sadece içeriye girer, selâm verir, sonra: derdi. Bu da beni şüphelendirirdi. Ama bir kötülük hissetmezdim. Nihayet iyileştikten sonra dışarı çıktım. Benimle beraber Ümmü Mistah da Menasî tarafına doğru çıktı. Bu yer bizim helâmızdi. Yalnız geceden geceye çıkardık. Bu hâdise helaları evlerimize yakın yapmamızdan önce idi. Ayak yolu hususunda âdetimiz ilk Arabların âdeti idi. Helaları evlerimizin yanına yapmaktan eziyet duyardık. Ben ve Ümmü Mistah yürüdük. Bu kadın Ebû Ruhm b. Muttalib b. Abdi Menafin kızıdır. Annesi de Sahr b. Âmir'in kızı Ebû Bekri Sıddık'ın teyzesidir, Ümmü Mistah'ın oğlu Mistah b. Üsâse b. Abbâd b. Muttalifa'dir. Sonra ben ve Bintİ Ebû Ruhm hacetimizi gördükten sonra, benim evime doğru yöneldik. Derken Ümmü Mistah çarşafına bastı ve: Mistah belâsını bulsun! dedi. Ben kendisine: Ne fena söyledin! Bedr'de bulunmuş bir adama sövüyor musun? dedim. Be kadın, sen onun ne söylediğini işitmedin mi? dedi. Ne söylemiş? dedim. Bunun üzerine bana iftiracıların söylediklerini haber verdi. Ve hastalığım kat kat arttı. Evime döndüğüm vakit yanıma Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) girdi ve selâm verdi. Sonra: diye sordu. Bana ebeveynimin yanına gitmeye izin verir misin? dedim, o anda ben İm haberi onlardan iyice anlamak istiyordum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana izin verdi. Ben de ebeveynimin yanına gittim. Ve anneme: Ey anneciğim! Âlem ne konuşuyor? dedim. Annem: Ey kızcağızım, sakin ol! Vallahi pek az güzel kadın vardır ki, kendisini seven bir adamla evli olsun, ortakları da bulunsun da, onun aleyhinde çok lâf etmesinler, dedi. Sübhanallah! Hakikaten halk hunu söylediler mi? dedim. Artık o gece ağladım. Gözümün yaşı dinmeden ve gözüme uyku girmeden sabahladım. Sonra (yine) ağlayarak sabahladım. Vahyin arası kesildiği zaman Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ailesinden ayrılmak husufunda istişarede bulunmak üzere Ali b. Ebi Tâlib ile Üsâme b. Zeyd'i çağırdı. Üsâme b. Zeyd, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ailesinin beraetini bildiğini ve onlara karşı beslediği sevgiye işaret ederek: Ya Resûlallah! Onlar senin âilendir. Bİz hayrdan başka bir şey bilmiyoruz, dedi. Ali b. Ebî Tâlib'e gelince o: Allah senin başını dara sokmaz, ondan başka kadınlar çoktur. Câriyeye sorarsan sana doğruyu söyler, dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Berîre'yİ çağırarak: Berîre! Âişe'den seni şüpheye düşürecek bir şey gördün mü?»: diye sordu. Berîre ona: Seni hakla gönderen Allah'a yemin ederim ki, ondan kendisini ayıplayacağım hiç bir şey görmedim. Şu kadar var ki, o genç yaşta bir tazedir. Ailesine yoğurduğu hamur üzerinde uyur da, koyun gelip o hamuru yer, dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kalkarak minber üzerine çıktı ve Abdullah b. Übey b. Selûl'den Özür almak istedi. Âişe ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) minberde iken şunu söyledi: müslümanlar cemaatı! Ehl-i Beytim hakkında ezası son dereceyi bulan bir adamdan benim özrümü kim alacak? Vallahi ben ailem hakkında hayrdan başka bir şey bilmem. Ailemin yanına da ancak benimle beraber girerdi.» Bunun üzerine Sa'd b. Muâz El-Ensârî ayağa kalkarak: Senin Özrünü ondan ben alırım ya Resûlüllah! Şayet Evs kabîlesindense boynunu vururuz kardeşlerimiz Hazrec'den ise emir buyurursun, biz de senin emrini yaparız, dedi. Müteakiben Sa'd b. Ubâde kalktı. Bu zat Hazrec kabilesinin reisi ve iyi bir adam idi. Lâkin hamiyyet kendisini cahilleştirmişti. Sa'd b. Muâz'a: Hatâ ettin! Allah'a yemir ederim ki, onu Öldüremezsin. öldürmeye kadir de değilsin! dedi. Arkacından Üseyd b. Hudayr kalktı. Bu zat Sa'd b. Muâz’ın amcası oğluydu. Sa'd b. Ubâde'ye: Hatâ ettin! Allah'a yemin ederim ki, onu mutlaka öldürürüz. Sen gerçekten münafıksın. Münafıklar namına mücâdele ediyorsun, dedi. Ve iki kabîle (yani) Evs ve Hazrec ayaklandılar. Hatta çarpışmaya niyetlendiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ise minberin üzerinde ayakta duruyordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onları yatıştırmaya devam etti. Nihayet sustular. O da sustu. Âişe ki: Ben o gün ağladım. Göz yaşım dinmiyor, gözüme uyku girmiyordu. Sonra ertesi gece de ağladım. Göz yaşım dinmiyor, gözüme uyku girmiyordu. Annem, babam "ağlamak" ciğerimi parçalayacak sanıyorlardı. Onlar benim yanımda oturuyor, ben de ağlıyorken ensardan bir kadın yanıma girmek için izin istedi. Kendisine izin verdim. Kadın oturup ağlamaya başladı. Biz bu minval üzere iken yanımıza Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) girdi. Ve selâm verdi. Sonra oturdu. Hakkımda söylenenler söyleneli beri benim yanımda oturmamıştı. Bir ay beklemiş, benim hakkımda kendisine hiç bir şey vahyedilmemişti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) oturduğu vakit teşehhüd getirdi. Sonra şunu söyledi: sonra Ey Âişe, hal şu ki, senden bana şöyle şöyle isnad geldi. Eğer suçsuzsan Allah seni beraet ettirecektir. Şayet bir günah işledinse, Allah'a istiğfar et! Ona tevbe eyle! Çünkü kul bir günahı itiraf eder de sonra tevbekâr olursa, Allah onun tevbesini kabul eder.» Âişe dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sözünü bitirince göz yaşım dindi. Hatta ondan bir damla hissetmez oldum. Babama: Benim namıma Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), söyledikleri hakkında cevab ver! dedim. Babam: Vallahi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e ne söyleyeceğimi bilmiyorum, dedi. (Bu sefer) Anneme: Benim namıma Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e cevab ver! dedim, O da: Vallahi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ne söyleyeceğimi bilmiyorum, dedi. Bunun üzerine ben genç yaşta bir taze olduğum ve Kur’ân'dan çok şey bilmediğim halde: Vallahi ben iyi anladım ki, siz bu söyleneni işitmişsiniz. Hatta kalelerinize yerleşmiş. Ve ona inanmışsınız. Size ben suçsuzum desem — ki. Allah suçsuz olduğumu bilir— bu hususta bana inanmadınız. Size bir şey itiraf etsem —ki, Allah suçsuz olduğumu bilir— beni tasdik edersiniz. Vallahi ben kendimle size verecek misâl bulamıyorum. Ancak Yûsuf'un babasının dediği gibi benim işim güzel sabırdan ibarettir. Sizin söyledikleriniz üzerine yardım dilenecek (zat) Allah'dır, dedim. şöyle dedi: Sonra yan dönerek döşeğime yattım. Halbuki ben vallahi o anda suçsuz olduğumu; ve Allah'ın beni beraet ettireceğini biliyordum. Lâkin vallahi hakkımda okunan vahy (Kur'ân) indirileceğini zannetmiyordum. Benim halim, beklentim kendimce Allah (Azze ve Ceze)'nin hakkımda âyet göndereceği şeklinde değildi. Şöyle ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in uykuda rü'ya göreceğini; o rü'ya ile Allah'ın beni beraet ettireceğini bekliyordum. Vallahi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) meclisinden ayrılmamış; ev halkından hiç bir kimse dışarı çıkmamıştı ki. Allah (Azze ve Ceze) Peygamberi (sallallahü aleyhi ve sellem)'e vahy indirdi. Kendisini vahy anında basan şiddet yine bastı. Üzerine indirilen kelâmın ağırlığından soğuk günde (alnından) inciler gibi ter dökülüyordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) vahy hâli açıldığı vakit kendisi gülüyordu. Konuştuğu ilk söz şu oldu: ya Âişe! Allah seni beraet ettirdi.» Bunun üzerine annem bana: Kalk, onun yanına git, dedi. Ben: Vallahi onun yanına kalkıp gidemem. Allah’dan başka kimseye de hamdedemem! Benim berâetimi indiren O'dur, dedim. ki: Allah (Azze ve Ceze): ki, iftirayı getirenler sizden bir cemaatdır." Sûre-i Nur, âyet: 11 (âyetinden başlayarak) on âyet indirdi. İşte Allah (azze ve celle) bu âyetleri benim berâetim hakkında indirmiştir. Ebû Bekr —ki karabetinden ve fakirliğinden dolayı Mistah'a nafaka verirdi.—: Vallahi Âişe hakkında söylediği lâkırdılardan sonra artık ona ebediyen bir şey vermem! dedi. Bunun üzerine Allah (azze ve celle): fazilet ve varlık sahibi olanlar akrabaya yardımda bulunmayacağına yemin etmesin..." âyetini "Allah'ın size mağfiret buyurmasını dilemez misiniz?" kavli kerîmine kadar indirdi. b. Mûsa ki: «Abdullah b. Mübarek: Allah'ın kitabında en ümid bahş âyet budur, dedi.» Bekr: Vallahi hen Allah'ın beni mağfiret buyurmasını dilerim, demiş ve Mistah'a evvelce vermekte olduğu nafakayı tekrar vermeye başlamış: Bunu ondan ebediyyen kesmem, demiş. ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zevcesi Zeyneb binti Cahş'a benim meselemi sordu: bildin (yahut) ne gördün?» dedi. O da: Ya Resûlallah! Kulağımı ve gözümü korurum. Vallahi hayrdan başka bir şey bilmemi cevâbını verdi. şöyle dedi: Halbuki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in zevcelerinden benimle boy ölçüşen oydu. Allah onu vera' ve takva ile korudu. Kız kardeşi Hanıne binti Cahş ise onunla mücâdele etmeye başladı ve helâk olanlar meyanında kendisi de helâk oldu. «Bu cemâatin meselesinden bize gelen işte budur!» demiş. hadîsinde de: «Hamiyyet onu kızdırdı...» tâbirini kullanmıştır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tevbe
Konu: İfk Hadisi Ve Zina İsnadında Bulunan Kimsenin Tevbesinin Kabulu Hakkında Bir Bab
7197-) Bana EbûVRahi' El-Atekî de rivâyet etti. ki): Bize Füleyh b. Süleyman rivâyet etti. Hasen b. Alî El-Hulvânî ile Abd b. Humeyd dabî rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ya'kub b. İbrâbim b. Sa'd rivâyet etti. ki): Bize babam, Salih b. Keysan'dan rivâyet etti. Her iki râvî Zührî’den, Yûnus ile Ma'mer'in isnadlarıyle onun hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlardır. hadîsinde Ma'mer'in dediği gibi: «Hamiyyet onu cahilleştirmîşti.» cümlesi vardır. hadîsinde ise Yûnus'un dediği gîbî: «Hamiyyet onu kızdırmıştı.» cümlesi vardır. Salih'in hadîsinde su ziyâde vardır: «Urve dedi ki, Âişe, yanında Hassân'a sövülmesinden hoşlanmaz ve şöyle derdi: o: Şüphesiz benim babam, onun babası ve benim ırzım, Muhammed'in ırzını sîzden korumak için koruntudur, demiştir.» da ziyâde etmiştir: «Urve dedi ki: Âişe şunu söyledi: «Vallahî! Hakkında söylentiler dolaşan şu adam: Sübhanellah! Nefsim kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, ben asla bir kadının elbisesini açmamışındır, diyor. Âişe: Bundan sonra, o Allah yolunda şehid olarak öldürüldü, dedi.» b. İbrahim'in hadîsinde «Mûgirîne» yerine «Müırîne» denilmiştir. da «mûgirîne» denilmiştir. b. Humeyd: «Abdürrezzâk'a mûgirîne sözü ne demektir? diye sordum: Vagra sıcağın şiddeti demektir, cevabını verdi.» demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tevbe
Konu: İfk Hadisi Ve Zina İsnadında Bulunan Kimsenin Tevbesinin Kabulu Hakkında Bir Bab
7198-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Muhammed b. Ala' rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Üsâme, Hişâm b. Urve'den, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Benim haberim yokken hakkımda söylenenler söylendiği vakit Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hutbe okumak üzere ayağa kalktı da, teşehhüd getirdi. Allah'a ehil olduğu şekilde bamdü senada bulundu. Sonra şunu söyledi: sonra! Bana zevcemi itham eden bir takım insanlar hakkında düşüncenizi söyleyin. Allah'a yemin ederim ki, ben ailemden hiç bir kötülük bilmem. Onları kiminle itham ettiler. Vallahi o zât hakkında hiç bir kötülük bilmem. Benim evime ben yanında olmaksızın hiç girmemiştir. Ne zaman bir sefere gidersem, o da benimle beraber gitmiştir...» hadîsi kissasıyle nakletmiştir. Bu hadîsde şu da vardır: «Ger çekten Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) evime girerek cariyeme sor du. o da: Vallahi onun hiç bir kusurunu bilmem. Şu kadar var ki, uyuklar. Hattâ koyun girerek hamurunu yerdi. (Râvî Hişam acîn mi dedi, hamîr mi şekketmiştir.) Bunun üzerine cariyeyi arkadaşlaruıdan biri azarladı ve: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e doğruyu söyle, dedi. Nihayet cariyeye meseleyi açıkladılar. Câriye: Subhânallah! Vallahi onun namına kuyumcu kırmızı altın külçesi için neyi biliyorsa, ben de onu bilirim, dedi. mesele, hakkında dedikodu edilen adamın kulağına vardı. O da: Sübhanallah! Vallahi ben hiç bir kadın elbisesi açmadım, dedi. Âişe: Bu zât Allah yolunda şehid olarak Öldürüldü, demiş.» bu hadîsde şu ziyâde vardır: «İftirayı dile dolayanlar Mistah, Hınıne ve Hassan idiler. Münafık Abdullah b. Übey'ye gelince bu meseleyi o kurcalıyor, o topluyordu. Onun büyük kısmını üzerine alan kendisi İle Hınıne'dir.» hadîsi Buhârî «Kitabut-Tefsir»'de ve kimi uzun, kimi kısa olmak üzere Sahîh'inin birkaç yerinde tahric etmiştir. bazıları Zührî'nin bu hadîsi dört rivâyeti bir araya getirmek suretiyle naklini tenkid etmiş ve: «Zührî bu rivâyetleri ayrı ayrı nakletmeliydi.» demişlerse de Nevevî bunlara cevab vermiş: Zührî'nin yaptığı caiz olduğunu; bunda hiç bir kerahet bulunmadığım bildirmiştir. Zührî'nin rivâyetlerini biraraya topladığı hafızlar tabiînin en büyüklerinden sayılan İmâmlardır. Üstelik hadîsin bir kısmını birinden, diğer yerini ötekinden aldığını bildirmiştir. Hadîsin hangi parçasını kimden aldığını'bildirmemesi zarar etmez, öyle br hadîsle ihticac şahindir. Çünkü râvîleri mevsukdur. Bir hadîs hakkında râvî: «Bunu bana Zeyd yahut Amr rivâyet etti...» dese, ikisi de mu'temed olmak şartıyle o hadîs bilittifak hüccet olur. Yalan demektir. Bazıları yalanın en çirkini mânâsına geldiğini söylemişlerdir. Bu kelime esas itibariyle bir şeyi tersine çevirmek mânâsına gelir. Burada da Hazret-i Âişe (radıyallahü anha) hâiz olduğu iffet ve şeref itibariyle hamdü senaya lâyık iken, ona iftira atanlar bunu tersine çevirerek kendisine bühtanda bulunmuşlardır. Hazret-i Âişe'nin kur'a çekerek iştirak ettiği bu gaza Benî Müstalik gazâsıdır. Kendisi o zaman henüz onbeş yaşını doldurmamıştı. Ordudan bir parça geri kalmayla üzerine en çirkin iftirayı atanlar: Başta münafıkların reisi Abdullah b. Übey olmak üzere Zeyd b. Rıfâa, Hassan b. Sabit, Mistah b. Üsâse, Hanıne binti Cahş ve yardımcılarıdır. Bunlardan Mistah , Hazret-i Âişe'nin akrabasıdır. Mistah, çadır direği mânâsına gelir. Bu kelime onun lâkabıdır. İsmi Avf'dır. Hâdise hadîs-i şerifte tafsilâtiyle anlatılmıştır. Neticede masum olan Ümmü'l-Mü'minin Âişe (radıyallahü anha) validemizin beraeti hakkında Teâlâ Hazretleri birbiri ardınca tam onse-kiz âyet indirmiştir. yahut Tease: Ayağı kaydı, helâk oldu, kendisine kötülük lâsım geldi, uzak oldu ve yüzü üstü düştü mânâlarına gelir. hentahu kelimesi kadınlara mahsus bir nidadır. Bâzılarına göre ey kadın, diğer bâzı ulemâya göre ey şaşkın kadın, mânâsına gelir. Özür almaktan murad; bazılarına göre yardımda bulunmaktır. Hazret-i Zeyneb'in: «Ben kulağımı ve gözümü korurum...» sözünden maksadı işitmemişken işittim demekten; görmemişken gördüm demekten korunurum demektir. elbisesi açmamak tâbiri kadınlarla cinsi münasebette bulunmamaktan kinayedir. Alî'nin: «Ondan başka kadınlar çoktur...» sözü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) için maslahat ve nasihat icâbı söylenmiş bir sözdür. Yoksa —Hâşâ— Hazret-i Âişe hakkında söylenenlere inanmış değildir. indikten sonra annesinin Hazret-i Âişe'yi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e göndermesi, ona teşekkür etsin ve başından Öpsün, di-yedir. Âişe (radıyallahü anha) ise Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i bu söylentilere kulak astığından dolayı zınınen muahezede bulunmak içrı bunu yapmamıştır. Âişe (radıyallahü anha) kendisine bir günah işleyip işlemediği sorulunca üzüntüsünün şiddetinden Ya'kub (radıyallahü anh)’in ismini hatırlayamamış, bundan dolayı ona Yûsuf'un babası demiştir. Bu cihet Buhârî'nin rivâyetinde tasrih edilmiştir. hadîsinden ulemâ birçok faideler çıkarmışlardır. Şöyle ki:

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tevbe
Konu: İfk Hadisi Ve Zina İsnadında Bulunan Kimsenin Tevbesinin Kabulu Hakkında Bir Bab
7199-) Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Affan rivâyet etti. ki): Bize Hammad b. Seleme rivâyet etti. ki): Bize Sabit, Enes'den naklen haber verdi ki: Bir adam Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Üramü Veled câriyesiyle itham olunuyormuş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Âlî'ye: şunun boynunu vuruver!» buyurmuşlar. Alî o adama gitmiş. Bir de bakmış ki, bir kuyunun içinde serinliyor. Alî ona: Çık! demiş ve elinden tutarak çıkarmış ve görmüş ki, adam bubdur. Âleti yoktur. Alî hemen ondan vaz geçmiş. Sonra Peygamer (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek: Ya Resûlallah! O adam nıecbu'omuş. Onun âleti yok, demiş. de görüldüğü vecihle Ümmü Veled sahibinin döl almak iğin ayırdığı câriyedir. Böyle bir câriye hürriyetini kazanmaya yaklaşmış demektir. Tenasül âleti kesilmiş erkektir. Iyâz diyor ki: «Allahü teâlâ, Peygamberinin haremini böyle bir şeyden tenzih etmiştir. Buradaki öldürme emri de hakikattir. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) o adamı cariyesi ile konuşmaktan men etmişti. O buna muhalefet edince ölüme müstehak olmuştur. Yahut Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bundan eziyet duymuştur. Buna eziyet etmek ise küfürdür. Katli icâb eder, Maamafih katilden hakikat mânâ kastedilmemiş de olabilir. Bu takdirde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) o adamın mecbûb olduğunu bilirmiştir. Hazret-i Alî'ye onu öldürmesini emir buyurması hâli meydana çıksın da, töhmet ortadan kalasın diyedir.» Bazıları bu adamın münafık olması ihtimâlinden bahsetmiş ölümü başka bir yoldan hak etmiş olabileceğini söylemişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tevbe
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Hareminin Şüpheden Beri Oluşu Bâbı
7200-) Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Hasen b. Mûsa rivâyet etti. ki): Bize Züheyr b. Muâviye rivâyet etti. ki): Bize Ebû İshak rivâyet etti ki: Kendisi Zeyd b. Erkam'ı şöyle derken işitmiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'le birlikte bir seferde halka kıtlık isabet etti. Bunun üzerine b. Ubey: «Medine'ye dönersek elbette kuvvetli olan zelili oradan çıkaracaktır.» dedi. Bunun üzerine ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek bunu kendisine haber verdim. Az sonra o da Abdullah b. Übey'ye haber göndererek ona sordu. Abdullah yapmadığına var kuvvetiyle yemin yerdi. Ve: Zeyd, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e yalan söylemiş dedi. Bunun üzerine onların söylediklerinden kalbınıe bir şiddet düştü. Nihayet Allah beni tasdik ederek: «Münafıklar geldiği vakit...» sûresini indirdi. ki: Sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendilerine istiğfarda bulunmak için onları çağırdı. Ama onlar başlarını çevirdiler. Bir de şu âyet indi: sanki dayanmış odunlardır.» bunlar en güzel adamlardı, demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Münafıkların Sıfatları...
Konu: Bab
7201-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb ve Ahmed b. Abdete'd-Dabbî rivâyet ettiler. Lâfız İbn Ebî Şeybe'nindir. (İbn Abde: Ahberana; ötekiler: Haddesena tâbirlerini kullandılar. Dediler ki): Bize Süfyan b. Uyeyne Amr'dan rivâyet etti ki: Cabir'i şöyle derken işitmiş: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Abdullah b. Übey'yin kabrine geldi ve onu kabrinden çıkararak dizleri üzerine koydu. Üzerine tükürüğünden üfürdü, oıla gömleğini de giydirdi. Ama Allah bilir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Münafıkların Sıfatları...
Konu: Bab
7202-) Bans Ahmed b. Yûsuf El-Ezdî rivâyet etti. ki): Bize Abdirrezzâk rivâyet etti. ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi. ki): Bana Amr b. Dînar haber verdi. ki): Câbir b. Abdillah'ı şöyle derken işittim. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Abdullah b. Übey çukuruna konulduktan sonra onun yanına geldi... Ve râvi Süfyân’ın hadîsi gibi nakle tmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Münafıkların Sıfatları...
Konu: Bab
7203-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. ki): Bize Ubeydullah b. Ömer, Nâfi'den, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti, (Şöyle dedi): Abdullah b. Übey İbn Selûl vefat ettiği vakit oğlu Abdullah b. Abdillah, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek babasını kefenlemek için ondan gömleğini vermesini İstedi. O da verdi. Sonra cenaze namazını kılmasını istedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de namazını kılmak için ayağa kalktı. Derken Ömer, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in elbisesinden tutarak; Yâ Resûlallah! Allah onun namazını kılmayı sana yasak ettiği halde onun namazım mı kılacaksın? dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); Allah sadece muhayyer bıraktı ve: Onlar için ister istiğfar et, ister etme. Onlar için yetmiş kere istiğfar etsen..» buyurdu. Ben yetmişten de ziyade yapacağım, dedi. Ömer: Hiç şüphe yok ki, o münafıktır, dedi. Müteakiben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun namazını kıldı. Bunun üzerine Allah (azze ve celle): Ölen bir kimsenin üzerine ebediyyen namaz kılma! nin başına da dikilme." Sûre-i Tevbe, âyet: 84 âyetini indirdi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Münafıkların Sıfatları...
Konu: Bab
7204-) Bize Muhammed b. Müsennâ ile Ubeydullah b. Saîd rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Yahya (bu zat Kattan'dır), Ubeydullah'dan bu isnadla bu hadîsin mislini rivâyet etti. Şunu da ziyâde eyledi: «İbnû Ömer bir daha onlar üzerine namaz kılmayı terketti, dedi.» hadîsin Zeyd b. Erkam rivâyetini Buhârî «Kitabu't-Tefsir»'de; Cabir ve İbn Ömer rivâyetlerini «Kitâbul-Cenâîz»'le «Kitâbu'l-Libas»'da; İbn Ö zî, Nesâî ve İbn Mâce vilerden tahric etmişlerdir. reisi Abdullah Hazrec kabilesinin reisi idi. Abbâs Hazretlerinin beyânına göre, iri yarı, yakışıklı ve ağzı lâf yapar bir adammış. Münafıklardan bir takımları da onun sıfatında olup, Medîne'nin reisleri imişler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in meclisine gelirler, orada sözleri dinlenirmiş. Fakat âyet inince, onların dayalı ağaçlar gibi akılsız ve ruhsuz bir takım cesetlerden ibaret oldukları, kendilerinde imandan ve hayrdan eser bulunmadığı anlaşılmıştır. Çünkü faydalı odun; duvar veya tavan gibi faydalı bir işde kullanılır. Faydasız odun ise, bir yere dayayıp bırakılır. Yakmaktan başka bir şeye yaramaz. İşte bunların bir şeye yaramadıkları dayalı odunlara benzetilmek suretiyle ifâde olunmuştur. Bazıları buradaki dayalı odunlardan putların kastedilebileceğini söylemişlerdir. Çünkü câhiliyyet Arablari odundan put yapar, onları duvarlara dayarlardı. b. Übeyy, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Tebûk seferinden döndüğü vakit ölmüştür. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisini dolaşmaya gidermiş. Öldüğü gün can çekiştirirken yanına varmış ve kendisine:' seni Yahûdileri sevmekten men etmiştim.» demiş. Abdullah: b. Zürâra onlara buğzetmişti ama kendisine bir fayda vermedi." mukabelesinde bulunmuş. Sonra: Resûlallah! Bu muaheze zamanı değildir. Bu ölümdür. Şayet ölürsem beni yıkamaya gel! Hem bana tenine değen gömleğini ver de beni onunla kefenle, namazımı kıl, benim için istiğfar et.» demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’de bu dediklerini yapmıştır. Übeyy'in oğlu Abdullah ise ashâb-ı kirâmın en büyüklerindendir. Bütün gazalarda bulunmuş ve Yemâme harbinde şehid düşmüştü. Babasına karşı şiddetli buğzu vardı. Hattâ Peygamber izin verse boynunu vururdu. Übeyy'in ailesi onu acele teçhiz edip, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gelmeden defnetmişlerdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gelince, ona verdiği sözü yerine getirmek için kabrinden çıkartarak namazını kıldı. Burada şöyle bir sual hatıra gelebilir. Acaba Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in münafıkların reisi olan bir adama gömleğini vermesindeki hikmet nedir? suâle muhtelif cevaplar verilmiştir. göre gömleği oğlu Abdullah'a ikram için vermiştir. Bir takımları Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisinden bir şey isteyen kimseyi asla boş çevirmediği için gömleğini verdiğini söylemiş; daha başkaları Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: gömleğim şüphesiz Allah ındinde ona fayda verecek değildir. Ama ben bu sebeple onun kabilesinden birçok kimselerin İslâm'a gireceğini ümid ediyorum.» dediğini ve hakikaten bu sebeple Hazrec kabilesinden bin kişinin müslüman olduğunu hatırlatmışlardır. Ekser ulemâya göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu gömleği ona Bedir gazâsında Hazret-i Abbâs'a yaptığının karşılığı olarak vermiştir. Orada İbn Übey, Hazret-i Abbâs'a gömleğini vermişti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i Ömer'in tenbihine rağmen onun namazını kılması bu husûsdaki âyet henüz inmediği içindir. Münafıkların cenâzesini kılmaktan men eden âyet bu hâdiseden sonra nâzil olmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Münafıkların Sıfatları...
Konu: Bab
7205-) Bize Muhammed b. Ebi Ömer El-Mekkî rivâyet etti. ki): Bize Süfyan, Mansûr'dan, o da Mücâhid'den, o da Ebû Ma'mer’den, o da İbn Mes'ud'dan naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Kâ'be'nin yanında üç kişi toplandı. İkisi Kureyşli, birisi Sakifli yahut ikisi Sakifli, birisi Kureyşli idi. Kalblerinin anlayışı az, karınlarının yağı çoktu. Bunlardan biri: Allah'ın bizim konuştuğumuzu işittiğini zanneder misiniz? dedi. Diğeri: Aşikar konuşursak işitir. Gizli konuşursak işitmez, cevâbını verdi. Öteki: Aşikâre konuştuğumuz zaman işitirse, gizli konuştuğumuzda da işitir, dedi. Bunun üzerine Allah (Azze ve Ceze): gözlerinizin ve ciltlerinizin aleyhinize şehâdef edeceğinden korunduklarınızı da... ilâh." Sûre-i Fussılet, âyet: 22 âyetini indirdi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Münafıkların Sıfatları...
Konu: Bab
7206-) Bana Ebû Bekr b. Hallâd El-Bâhilî de rivâyet etti. ki): Bize Yahya (yani; İbn Saîd) rivâyet etti. ki): Bize Süfyân rîvâyet etti. ki): Bana Süleyman, Umara b. Umeyr'den, o da Vehb b. Rabîa'dan, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Münafıkların Sıfatları...
Konu: Bab
7207-) Ve dedi ki, bize Yahya rivâyet etti. ki): Bize Süfyân rivâyet etti. ki): Bana Mansûr, Mücâhid'den, o da Ebû Ma'mer'den, o da Abdullah'dan naklen bu hadîsin mislini rivâyet etti. hadîsi Buhârî «Kİtâbu't-Tefsir» ile «Kitâbu't-Tevhîd»'de; Tirmizî ile Nesâî «Kitâbu't-Tefsir»'de tahric etmişlerdir. Ebû Ma'mer iki Kureyşli, bir Sakirli mi; yoksa iki Sakifli, bir Kureyşli mi? denildiğinde şekketmiştir. Abdûrrezzâk'ın tahric ettiği İbnû Mes'ud hadîsinde seksiz olarak bir Kureyşli ile onun iki kayın biraderi denilmiştir. Kureyşlinin Esved b. Abdi Yegûs , Sakîflilerin birinin Ahnes b. Şüreyk olduğu İbn Abbâs rivâyetinde bildirilmiş, diğer Sakîflinin ismi söylenmemiştir. Sakîflilerin Ümeyye b. Halef oğulları Safvan ile Rabîa olduklarını söyleyenler bulunduğu gibi, Kureyşlinin Safvan b. Ümeyye, Sakîfîilerin Amr oğulları Rabîa ile Habib olduğunu ileri sürenler de vardır. Kâdî ly âz: «Bu hadîsde semiz kimsenin anlayışı az olacağına tenbih vardır.» demiştir. beyânına göre İmâm Şafiî: «Muhammed 3. Hasen'den başka akıllı şişman görmedim.» demiştir. (İmâm Muhammed b. Hasen, İmâm A'zam’ın talebesidir.) aleyhine azası nasıl şehadet eder, bunlar nasıl konuşur denilirse cevabı şudur: Allahü teâlâ her şeye kadirdir. Ağacı konuşturduğu gibi, azayı da konuşturabilir. Bazıları âyetteki cildden murâd; tenasül uzuvlarıdır, demişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Münafıkların Sıfatları...
Konu: Bab
7208-) Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anberî rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Adiy'den (bu zat İbn Sâbit'dir.) rivâyet etti. ki): Ben Abdullah b. Yezîd'i, Zeyd b. Sâbit'den naklen rivâyet ederken dinledim ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Uhud harbine çıkmış da, beraberindeki insanlardan bazıları geri dönmüş. Bunlar hakkında Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabı iki fırkaya ayrılmışlar. Bazıları bunları öldürelim; bazıları da hayır, öldürmeyelim, demişler. Bunun üzerine: ne oluyor kif münafıklar hakkında iki fırkaya ayrılıyorsunuz?" Nisa Sûresi, âyet: 88 âyet-i kerîmesi nâzıl olmuş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Münafıkların Sıfatları...
Konu: Bab
7209-) Bana Züheyr b. Harb da rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Saîd rivâyet etti. H. Ebû Bekr b. Nâfi' dahi rivâyet etti. ki): Bize Gunder rivâyet etti. Her iki râvi Şu'be'den bu isnadla bu hadîsin ismini rivâyet etmişlerdir. . hadîsi Buhârî «Kitâbu Fadâili Medîne»'de tahric etmiştir. harbînde ordudan ayrılıp geri dönenler, münafıkların reisi Abdullah b. Übeyy ile ona tâbi olanlardır. diyor ki: «Lisân ulemasının beyânlarına göre bu âyetin mânâsı: Münafıklar hakkındaki bu ihtilâfta size ne var? demektir, Fieteyn kelimesi iki fırka mânâsına gelir. Bu kelime Basralılara göre hâl olmak üzere mansubdur. Ferra' ise mahzuf kânenin haberi olarak nasbe-dildiğini söylemiştir.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Münafıkların Sıfatları...
Konu: Bab
7210-) Bize Hasen b. Alî el-Hulvânî ile Muhammed b. Sehl Et-Temîmî rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Ebi Meryem rivâyet etti. ki): Bize Muhamracd b. Ca'fer haber verdi. ki): Bana Zeyd b. Eşlem, Atâ' b. Yesar'dan, o da Ebû Saîdî Hudrî'den naklen haber verdi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında münafıklardan bir takım adamlar Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gazaya çıkınca ondan ayrılırlar. Ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hilâfına (evlerinde) oturduklarına sevinirlermiş. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) geldiği vakit ondan özür dilerler; yemin ederler ve yapmadıkları bir şeyle övülmelerini isterlermîş. Bunun üzerine ; yaptıklarına sevinenleri ve yapmadıklarıyle övülmek isteyenleri zannetme. Evet, bunları sakın azabdan kurtulacak zannetme!" Âl-i İmran Sûresi, âyet: 188 âyet-i kerîmesi inmiş. hadîsi Buhârî «Kitâbu't-Tefsîr»'de tahric etmiştir. Hadîsde zikri geçen âyet-i kerîmedeki «Tahsebenne» fiili «Yahsdbenne» şeklinde de okunmuştur. Bu takdirde âyetin mânâsı: yaptıklarına sevinenler ve yapmadıklarıyle Övülmek isteyenler zannetmesin. Evet, bunlar sakın kendilerini azabdan kurtulacak zannetmesin.» demek olur. Aynı kelime «Tahsebünne» şeklinde dahi okunmuştur ki, bu takdirde âyet mü'minlere hitâb olur. Yani: mü'minler, sakın yaptıklarına sevinenleri ve yapmadiklarıyle Övünenleri azabdan kurtulacak sanmayın!» mânâsına gelir. kerîmenin ne sebeple indirildiği ihtilaflıdır. Bu hadîse göre münafıklar hakkında nâzil olmuştur. İbn Abbâs Hazretlerinden rivâyet edilen bir hadîsde ehl-i kitab hakkında indiği bildirilmiş; Kurtubî her iki fırka hakkında nâzil olduğunu söylemiş. Ferra' ise, Yahûdiler hakkında nâzil olmuştur, demiştir. lâfzı umûmîdir. Yaptığına sevinen, yapmadığıyla övülmek isteyen herkese şâmildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Münafıkların Sıfatları...
Konu: Bab
7211-) Bize Züheyr b. Harb ile Harun b. Abdillah rivâyet ettiler. Lâfız Züheyr'indir. (Dediler ki): Bize Haccac b. Muhammed, İbm Cüreyc'den rivâyet etti. ki): Bana İbn Ebî Müleyke haber verdi. Ona da Humeyd b. Abdirrahman b. Avf haber vermiş ki: Mervan kapıcısına şöyle dedi: Yâ Râfi', İbn Abbâs'a git de de ki: Eğer bizden her yaptığına sevinen ve her yapmadığıyle övünmek isteyen azab olunacaksa, hepimiz azab olunacağız, demektir. Bunun üzerine İbn Abbâs: Bu âyetten size ne? Bu âyet ancak ehl-i kitab olanlar hakkında indirilmiştir, demiş, sonra şu âyeti okumuş: Allah kendilerine kitab verilenlerden onu insanlara mutlaka açıklayacaklarına ve gizlemeyeceklerine dâir söz almıştı." Âl-i İmrân Sûresi, âyet: 187. İbn Abbâs: yaptıklarına sevinenleri ve yapmadıklarıyle övülmek isteyenleri azabdan kurtulurlar sanma" âyetini de okumuştur. İbn Abbâs şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara bir şey sordu, bunu ondan gizlediler de, kendisine başkasını haber verdiler. Bu suretle ona kendilerine sorduğu şeyi haber vermiş göstermek mevkiine çıktılar. Ve kendisinden bundan dolayı övülmelerini istediler, kendilerine sorduğu şeyi gizlemiş olmaktan da sevindiler. bu hadîsi dahi Âl-i İmrân Sûresinin tefsirinde tahric etmiştir. İbn Abbâs birinci âyeti okumakla, ondan sonraki âyette zikri geçenlerin bu âyette bahsedilenler olduğuna işaret etmiş ve Allahü teâlâ’nın onları vaadleri hilâfına bildikleri şeyi gizlediklerinden dolayı zemmettiğini; bu sebeple kendilerini azabla tehdid buyurduğunu anlatmak istemiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Münafıkların Sıfatları...
Konu: Bab
7212-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Esved b. Âmir rivâyet etti. ki): Bize Şu'be b. Haccac, Katâde'den, o da Ebû Nadra'dan, o da Kays'dan naklen rivâyet etti. Kays şöyle dedi: Ammâr'a: Alî'nin işi hakkında şu yaptığınıza ne dersiniz? Bunu kendi re'yinizle mi yaptınız yoksa size Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in vasiyet ettiği bir şey mi? diye sordum. Ammâr: Bize Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bütün insanlara bildirmediği bir şey vasiyet etmiş değildir. Velâkin Huzeyfe ana Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen haber verdi. ki): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: içinde on iki münafık vardır. Onlardan sekizi deve iğne deliğine girinceye kadar cennete giremezler. Onlardan sekizine senin namına ateşden bir kandil yeter. Dördüne gelince:» Bunlar hakkında şube'nin ne söylediğini belleyemedim, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Münafıkların Sıfatları...
Konu: Bab
7213-) Bize Muhammed b. Müsennâ ile Muhammed b. Beşşâr rivâyet ettiler. Lâfız İbn Müsennâ'nındır. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Katâde'den, o da Ebû Nadra'dan, o da Kays b. Ubâd'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Ammâr'a: Harbetmenize ne dersiniz? Bunu kendi re'yinizle mi yaptınız. Şüphesiz ki re'y ba'zan hata eder ba'zan isabet! Yoksa bu size Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yaptığı bir vasiyet mi? diye sorduk. O da: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bütün insanlara vasiyet etmediği bir şeyi bize vasiyet etmiş değildir, cevâbını verdi. Ve şunu söyledi: Şüphesiz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): içinde...» tuyurdular. Şu'ue ki: Zannederim bana Huzeyfe rivâyet etti, dedi. Şöyle dedi: Zannederim: Ümmetim içinde on iki münafık vardır. Bunlar deve iğne deliğine girinceye kadar cennete giremeyecek, onun kokusun da bulamıyacaklardır. Onlardan sekizine senin namına dü-beyle (yani) omuzlarında meydana çıkacak tâ göğüslerinden yükselecek ateşten bir kandil yetecektir, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Münafıkların Sıfatları...
Konu: Bab
7214-) Bize Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Ebû Ahmed El-Kûfî rivâyet etti, ki): Bize Velid b. Cümey' rivâyet etti. ki): Bize Ebû't-Tufeyl rivâyet etti. ki): Akabelilerden tir adamla Huzeyfe arasında, insanlar arasında olağan bazı şeyler vardı. O adam dedi ki: Allah aşkına söyle, Akabeliler kaç kişiydiler? Bunun üzerine cemâat Huzeyfe'ye: Madem sordu, ona haber ver, dediler. Huzeyfe şunu söyledi: Bize ondört oldukları haber verilirdi. Şayet sen de onlardansan, bu cemâat onbeş kişi olur. Allah'a şehadet ederim ki, onlardan onikisi hem dünya hayâtında, hem de şâhidler dikildiği gün Allah'a ve Resûlüne düşmandırlar. Üçünü ma'zur görmüştür. Cemâat: Biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in dellâlını işitmedik. Bu kavmin ne yapmak istediğini de bilmedik. Taşlık bir yerde idi. Yürüdü ve: su azdır. Benden önce onun yanına kimse varamaz.» buyurdu. Ama kendinden önce oraya varmış bir kavm buldu da, o gün kendilerine lanet etti, dediler. (sallallahü aleyhi ve sellem) ashab tâbirini kullanmakla benim sohbetime nisbet edilenler mânâsını kasdetmiştir. Nitekim ikinci rivâyette: Ümmetimin içinde, demiştir. iğne deliğinden geçinceye kader...» sözünden murad; ebediy-yen demektir. Yani; deve nasıl ebediyyen iğne deliğine giremezse, bunlar da ebediyyen cennete giremiyeceklerdir. Akabe, ensârın bey'at ettikleri Mina'daki Akabı değil, Tebûk yolu üzerinde bir yerdir. Tebûk gazasında münafıklar Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gadretmek için orada toplanmış, fakat Teâlâ Hazretleri Resûlü Ekremini onlardan korumuştu. Re-sûtüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) arkasından gelen münafıkların şamatasını duyunca, onları geri çevirmek için Hazret-i Huzeyfe'ye emir vermiş. Münafıklar onu görünce Allah tarafından kalblerine korku düşerek acele geri dönmüş ve orduya karışmışlardı. Hazret-i Huzeyfe, Peygamberin yanına dönünce onları tanıyıp tanıyamadığını sormuş; o da yüzleri zırhlı olduğu için kendilerini tanıyamadığını, fakat hayvanlarını tanıdığım söylemişti. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onları bana isimleriyle ve babalarının adlarıyle haber verdi. Inşaallah sabahleyin onları sana bildiririm.» demişti. Bundan dolayı halk münafıklar hususunda bilâhere dâima Hazret-i Huzeyfe'ye müracaat et-mislerdir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu münafıkların kimler olduğunu gizli tutması, fitne çıkmasından endişe ettiği içindir, deniliyor.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Münafıkların Sıfatları...
Konu: Bab
7215-) Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anberî rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Kurra b. Hâlid, Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câbir b. Abdillah'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): yoluna kim çıkacak? Gerçekten onun günahları Benî İsrail'in günahlarının affedildiği gibi affedilecektir.» buyurdular. Derken oraya ilk Çikan bizim süvarimiz (yani) Benî Hazrec'in süvarisi oldu. Sonra cemâatin hepsi geldi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): affedilmistir. Yalnız kail devenin sahibi müstesna.» buyurdu. Arkacığından biz o adamın yanına vararak: Gel Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) senin için istiğfar etsin, dedik. Fakat o: Vallahi kaybolan hayvanımı bulmanı, benim için sizinkinin benim namıma istiğfar etmesinden daha makbuldür, dedi. Bu adam kaybolan hayvanını arayan biriydi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Münafıkların Sıfatları...
Konu: Bab
7216-) Bize bu hadîsi Yahya b. Habîb El-Hârisî de rivâyet etti. ki): Bize Hâlid b. Haris rivâyet etti. ki): Bize Kurra rivâyet etti. ki): Bize Ebû'z-Zübeyr, Câbir b. Abdillah'dan rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): yahut Mirar yoluna kim çıkacak...» buyurdular. Muâz'ın hadîsi gibi rivâyette bulunmuş. Yalnız o: «Bir de baktık o adam kayıp hayvanını aramaya gelen bir ıbedevî imiş.» demiş. dağa çıkan sarp yol, demektir. Bazıları iki dağ arasındaki yol mânâsına geldiğini söylemişlerdir. mirar ve merar acı yemişi olan bir ağaçtır. Burada ondan murad; bu isimle anılan bir yerdir, Bu yer Hudeybiye'ye yakındır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mürar yoluna kim çıkacak diye sorması, ya çıkılması güç bir yer olduğu yâbut düşman oraya yakın bulunduğu içindir. Huzeyfe (radıyallahü anh)'dan rivâyet olunduğuna göre, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Tebûk'de suyun çok az olduğunu haber almış, ashabına: Inşaallah Tebûk suyuna varacaksınız. Ona kim varırsa, ben gelip emretmedikçe, kuşluk zamanına kadar kimse suya dokunmasın.» diye tenbihde bulunmuş, bunu dellâla ilân ettirmişti. Çünkü su iplik gibi akıyordu. Derken münafıklardan iki adam herkesten önce oraya vararak suya el sürdüler. Bundan dolayı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendilerine sitem etmiştir. Sonra ashabı o sudan avuçlarıyle azar azar alarak bir tuluma koymuşlar. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sudan yüzünü ellerini yıkamış, ağzını çalkalamış ve suyu kaynağına iade etmiş. Bunun üzerine su gürül gürül akmağa başlamıştı. devenin sahibinin Ced b. Kays olduğu söylenir. Bu adam münafık idi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Münafıkların Sıfatları...
Konu: Bab
7217-) Bana Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. ki): Bize Ebu'n-Nadr rivâyet etti. ki): Bize Süleyman (bu zat İbn Muğî-ra'dır.) Sâbit'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Bizden (yani) Benî Neccâr'dan bir adam vardı ki, Bakara ile Âl-i İmrân Sûrelerini okumuştu. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e katilik yapıyordu. Derken kaçarak savuştu gitti. Ve ehl-i kitaba katıldı. Onlar kendisini kaldırdılar: Bu adam Muhammed'e kâtiplik yapıyordu, dediler. Ve onu beğendiler. Fakat çok geçemeden aralarında Allah onun boynunu helâk etti. Kendisine bir hendek kazarak, onu içine gömdüler. Ama yer onu yüzüne atmış olarak sabahladı. Sonra döndüler, ona tekrar bir çukur kazarak gömdüler. Yer yine onu yüzüne atmış olarak sabahladı. Sonra döndüler ona tekrar bir çukur kazarak gömdüler. Fakat yer yine onu yüzüne atmış olarak sabahladı. Nihayet onu atılmış olarak bıraktılar, hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Menâkıb-'de tahric etmiştir. Onun rivâyetinde, bu adamın evvelce hıristiyan olup, sonra müslümanlığı kabul ettiği, sonra yine hıristiyanlığa döndüğü bildirilmektedir. Hıristiyanlığa döndüğü vakit kavmine: benim ona yazdıklarımdan başka bir şey bilmez.» dermiş. Öldüğü zaman ona derin bir kuyu kazmışlarsa da cesedini yer kabul etmeyip, görenlere ibret olmak üzere onu dışafr atmıştır. Küffâr bunu görünce: Bu işi Muhammed ile ashabı yapmıştır. Onlardan kaçtığı için onun kabrini eşip, cesedini çıkardılar, diyerek onu daha derin bir kuyuya gömmüşlerse de, cesedini yine yer kabul etmeyip yüze atmış. Üçüncüde daha derin kazdıkları halde, yine dışarı atmış. Nihayet bunun insan işi olmadığına kanâat getirerek, onu gömmekten vaz geçmişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Münafıkların Sıfatları...
Konu: Bab
7218-) Bana Ebû Küreyb Muhammed b. AhV rivâyet etti. ki): Bize Hafs (yani; İbn Gıyas), A'meş'den, o da Ebû Süfyan'dan, o da Câbir’den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir seferden gelmiş. Medine yakınına geldiği vakit nerdeyse atlıyı gömecek derecede şiddetli bir rüzgâr esmiş. Câbir Dedi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); rüzgâr bir münafık öldüğü için gönderilmiştir.» buyurdular. Medine'ye geldiğinde gördü ki: Münafıklardan büyük bir münafık ölmüştür.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Münafıkların Sıfatları...
Konu: Bab
7219-) Bana Abbâs b. Abdî’l-Azîm El-Anberî rivâyet etti. ki): Bize Ebû Muhammed Nadr b. Muhammed b. Mûsa El-Yemâmî rivâyet etti. ki): Bize İkrime rivâyet etti. ki): Bize Iyaz rivâyet etti. ki): Bana babam rivâyet etti. ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) birlikte sıtmalı bir ilamı dolaşmaya gittik. Ben elimi onun üzerine koyarak: Vallahi bugünkü gibi şiddetle hararetli bir adam görmedim, dedim. Bunun üzerine Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem): size kıyâmet gününde bundan daha şiddefle hararetli birini haber vereyim mi?» dedi. Ve o gün ashabından bulunan iki adam için: binmiş giden şu iki adam!» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Münafıkların Sıfatları...
Konu: Bab
7220-) Bana Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. H. Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsame rivâyet etti. Her ikisi dediler ki: Bize Ubeydullah rivâyet etti. H Muhammed b. Müsennâ dahi rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Bize Abdû'l-Vehhab (yani; Sakafî) haber verdi. ki): Bize Ubeydullah, Nâfî'den, o da İbn Ömer'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. (Şöyle buyurmuşlar): misâli iki sürü arasında hayretle kalan koyun gibidir. Kimi o sürüye gider, kimi bu sürüye!»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Münafıkların Sıfatları...
Konu: Bab
7221-) Bize Kuteybet b. Saîd rivâyet etti. (Dedi İbn Abdirrahman El-Kaâri) Mûsa b. Ukbe'den, o Ömer'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hadîsin mislini rivâyet etti. Şu kadar var ki o: defa o sürüye, bir defa bu sürüye hücum eder.» dedi. öldüğü zaman şiddetli rüzgar çıkması, ona bir ceza ve ölümüne alâmet olmak ve şerrinden kulların rahata emdiğini bildirmek içinidir. münâfıkın ashabdan sayılmaları hakikatin sahabe oldukları için değil, zahiren müslüman göründükleri içindir, rivâyetler âhirette münafıkların şiddetle azab göreceklerine delildirler. delibaş koyuna benzetilmesi müslümanlarla müslüman, kâfirlerle kâfir göründükleri içindir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Münafıkların Sıfatları...
Konu: Bab
7222-) Bana Ebû Bekr b. İshâk rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Bükeyr rivâyet etti. ki): Bana Muğîra (yani; El-Hızâmî) Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Resûlülluh (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. (Şöyle buyurmuşlar) ; gününde semiz, İri bir adam gelecek. Fakat Allah ındinde bir sivrisineğin kanadı kadar ağırlığı olmayacaktır, "Bir de onlar için Kıyâmet gününde tartı dikmeyiz..." âyetini okuyun.» Sûre-i Kehf, âyet: 105 buyurdular. hadîsi Buhârî , Kehf Sûresinin tefsirinde tahric etmiştir. Hazret-i Ebû Hüreyre rivâyetinde: Kıyâmet gününde uzun, iri, yiyici ve içici bir adam gelecek... denilmiştir. Böyle bir adamın Allah ındinde sivrisineğin kanadı kadar ağırlığı olmaması hiç bir kıymeti olmadığından kinayedir. şerif semizlik ve şişmanlığı zemmetmektedir. okuyun sözü zahire göre hadîsdendir. Maamafih sahabinin sözü olması ihtimali de vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kıyâmet Cennet Cehennem...
Konu: Bab
7223-) Bize Ahmed b. Abdillah b. Yûnus rivâyet etti. ki): Bize Fudayl (yani; İbn Iyâz) Mansur'dan, o da İbrahim'den, o da Abidete's-Selmânî'den, o da Abdullah b. Mesud'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Bir âlim Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek. Yâ Muhammed! Yahut Yâ Ebe'l-Kâsım! Şüphesiz ki, Allahü teâlâ kıyâmet gününde gökleri bir parmak üstünde, yerleri bir parmak üstünde, dağlarla ağaçları bir parmak üstünde, su ile toprağı bir parmak üstünde, şâir mahlûkatı da bir parmak üstünde tutacak, sonra onları sallayarak: Melik benim; Melik benim; buyuracaktır, dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âlimin söylediğine şaşarak'onu tasdik için güldü. Sonra şu âyeti okudu: Allah'ı hakkıyle takdir etmemişlerdir. Halbuki Kıyâmet gününde bütün yer ve gökler onun sağ elinde dürülüp toplanacaklardır. Onu tenzih ederim. O müşriklerin koştukları şirkten münezzehdir." Süre-i Zümer, âyet: 67.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kıyâmet Cennet Cehennem...
Konu: Bab
7224-) Bize Osman b. Ebî Şeybe ile İshak b. İbrahim rivâyet jetti. Her iki râvi Cerir'den, o da Mansur'dan bu isnadla rivâyette bulunmuşlardır. Mansûr: Yahûdilerden bir âlim Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e geldi, diyerek Fudayl'ın hadîsi gibi rivâyette bulunmuş. Fakat: «Sonra onları sallayacak...» dememiştir. O şunu söylemiştir: Gerçekten Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in onun söylediğine şaşarak kendisini tasdik için güldüğünü gördüm. Hattâ yan dişleri göründü. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Allah'ı hakkıyle takdir etmediler.» dedi ve âyeti okudu.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kıyâmet Cennet Cehennem...
Konu: Bab
7225-) Bize Ömer b. Hafs b. Gıyâs rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize A'meş rivâyet etti. ki): Ben İbrahim'i şöyle derken işittim: Alkame'yi dinledim, şunu söylüyordu: Abdullah dedi ki: Ehl-i Kitabdan bir adam Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek: Yâ Eba'l-Kâsim! Şüphesiz ki, Allah gökleri bir parmak üzerinde, yerleri bir parmak üzerinde, ağaçlarla toprağı bir parmak üzerinde, mah-lûkatı da bir parmak üzerinde tutacak; sonra: Melik benim, Melik benim! buyuracaktır, dedi. Abdullah ki: Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in güldüğünü gördüm. Hattâ yan dişleri göründü. Sonra: Allah'ı haklayle takdir etmediler.» âyetini okudu.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kıyâmet Cennet Cehennem...
Konu: Bab
7226-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti. H. İsbak b. İbrahim ile Alî b. Haşrem de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İşet b. Yûnus haber verdi. H. Osman b. Ebî Şeybe dahi rivâyet etti. ki): Bize Cerîr rivâyet etti. Bu râvilerin hepsi A'meş'den bu isnadla rivâyette bulunmuşlardır. Şu kadar var ki: Her birinin hadîsinde: «Ağaçları bir parmak üzrinde ve toprağı bir parmak üzerinde...» ifâdeleri vardır. Cerir'in hadîsinde: «Mahlûkatı da bir parmak üstünde...» ifâdesi yoktur. Lâkin onun hadîsinde: «Dağları da bir parmak üstünde...» ibaresi vardır. Cerir'in hadîsinde şu ziyâde de vardır: «Onu tasdik için söylediğine şaşarak...» hadîsi Buhârî, Zümer Sûresinin tefsirinde ve «Kitâbu't-Tevhid»'de; Tirmizî ile Nesâî dahi «Kitâbu't-Tefsir»'de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. ve Ilıbr: Âlim demektir. Bu kelime umumiyetle Yahûdilerin âlimleri hakkında kullanılır. şerif sıfat hadislerindendir. Bunlar hakkında ulemânın iki mezhebi olduğunu evvelce görmüştük. Yine hülâsa edelim ki: Bir mezhebe göre el, parmak vs. gibi uzuvlar Allahü teâlâ hakkında mümtenf yani; imkânsız olduğu için, bu gibi kelimelerin hak olduğuna itikad etmek ve mânâlarım Allah'a havale kılmak gerekir. Diğer mezhebe göre bunlar te'vil olunurlar. Bu takdirde buradaki parmaktan murad; muktedir olmaktır. zahirine bakılırsa, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yâhûdî âlimini tasdik için gülmüştür. Kâdî Iyâz'la bazı kelâm ulemâsına göre ise, onun gülmesi tasdik için değil, yahûdî âliminin söylediklerini red ve inkâr içindir. O Yahûdinin kötü itikadına şaşmıştır. Çünkü Yahûdilere göre Cenâb-ı Allah cisimdir. Hadîsdeki (onu tasdik için) sözü râvi tarafından söylenmiştir. Nevevî birinci mânâyı daha zahir bulmaktadır. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in gülmesinden murad; tebessümüdür.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kıyâmet Cennet Cehennem...
Konu: Bab
7227-) Bana Harmele b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihab'dan naklen haber verdi. ki): Bana İbn Müseyyeb rivâyet etti ki, Ebû Hüreyre şöyle diyormuş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki: gününde Allah Tebareke ve Teâla yeri kabzeder, göğü de sağ eliyle dürer. Sonra: Melîk benim! Nerede yerin melekleri? buyurur.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kıyâmet Cennet Cehennem...
Konu: Bab
7228-) Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe de rivâyet etti. ki): Ebû Üsâme, Ömer b. Hamza'dan, o da Salim b. Abdillah'dan naklen rivâyet etti. ki): Bana Abdullah b. Ömer haber verdi. ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: (azze ve celle) Kıyâmet gününde gökleri dürecek; sonra onları sağ eline alacaktır. Sonra: Melik benim; cebbarlar nerede? Nerede mütekebbirler? diyecektir. Sonra sol eliyle yerleri dürecek. Sonra: Melîk benim. Cebbarlar nerede? Nerede mütekebbirler? buyuracaktır.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kıyâmet Cennet Cehennem...
Konu: Bab
7229-) Bize Saîd b. Mansûr rivâyet etti, ki): Bize Yakub (yani; İbn Abdirrahman) rivâyet etti. ki): Bana Ebû Kâzim, Ubeydullah b. Miksem'den rivâyet etti ki, kendisi Abdullah b. Ömer'in, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i nasıl taklid ettiğine bakmış: (azze ve celle) gokleriyle yerlerini ikî eliyle tutacak ve: Allah benim! Melik benim! buyuracaktır.» demiş. Parmaklarını yummuş ve açmış. ki: Hattâ minbere baktım, altından "bir şey kıpırdıyordu. Kendi kendime: Acaba bu minber Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i düşürecek mi, dedim.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kıyâmet Cennet Cehennem...
Konu: Bab
7230-) Bire Saîd b. Mansûr rivâyet etti. ki): Bize Abdu'l-Aziz b. Ebi Hazim rivâyet etti. ki): Bana babam, Ubeydullah b. Miksem'den, o da Abdullah b. Ömer'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i minber üzerinde gördüm: (azze ve celle) gökleriyle yerlerini iki eliyle tutacak...» buyuruyordu. Sonra Ya'kub'un hadîsi gibi rivâyette bulunmuştur. Hüreyre rivâyetini Buhârî «Kitâbu'r-Rikâk» ile «Kitâbu't-Tevhid»'de; İbn Ömer rivâyetini «Kitâbu't-Tevhid»'de tahric etmiştir. rivâyetlerdeki iki el tâbiri kudret mânâsına te'vil olunmuştur. Çünkü biz insanlar işlerimizi ellerimizle görürüz. Bundan dolayı bize anlayacağımız şekilde hitab olunmuştur. Sağ ve sol el tâbirleri misâl tamamlanmak için zikredilmişlerdir. Çünkü biz kıymetli gördüğümüz şeyleri sağ elle, başkalarını sol elle tutarız. Bir de bizim nazarımızda sağ el solun göremediği işleri görür. Göklerin yerden daha büyük olduğu malûmdur. Bu sebeple onları sağ ele, yerleri de sol ele izafe ederek istiârevi bizim zihinlerimize daha açık surette ifâde etmiştir. Hakikatte Allahü teâlâ bir şeyin Kendisine daha ağır, diğerinin daha hafif olmasıyle vasıflanamaz. Kâdî İyâz diyor ki: «Bu hadîsde üç kelime var, hepsi toplamak mânâsına gelir. Bunlar: Kabzeder, dürer ve alır kelimeleridir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in -parmaklarını yumup açması Allah'ın mâhlûklarıni toplamasını temsilen anlatmak içindir.» titremesi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu işaretini yaparken hareketinden ileri gelmiş olabilir. Maamafih Kâdî Iyâz işittiğinin heybeti sebebiyle kendiliğinden titremiş olabileceğine de ihtimal vermektedir. Nitekim hurma kütüğü de ağlamıştı. Neticede Kâdî Tyâz şunları söylemiştir: «Bu hadîslerde vârid olan müşkil kelimelerden Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ne kasdettiğini Allah bilir. Biz Allahü teâlâ'ya ve sıfatlarına iman eder, ona hiç bir şeyi benzetmez, onu da hiç bir şeye benzetmeyiz. Onun misli yoktur. Hakkıyle işiten, gören odur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ne söylediyse haktır, doğrudur. Anlayabildiğimiz bir şey varsa Allah'ın lütfü keremiyledir. Anlayamadıklarımıza ise iman eder; ilmini Allahü teâlâ'ya havale eyleriz.» «Nerede yeryüzünün melikleri?» suâli bütün canlılar öldükten sonra sorulacaktır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kıyâmet Cennet Cehennem...
Konu: Bab
7231-) Bana Süreye b. Yûnus ile Hârun b. Abdillah rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Haccac b. Muhammed rivâyet etti. ki): İbnü Cüreyc şunu söyledi: Bana İsmail b.-Ümeyye, Eyyûb b. Hâlid'den, o da Ümmü Seleme'nin azatlısı Abdullah b. Râfi'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi. ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) etimden tutarak şöyle buyurdular: (azze ve celle) yeri cumartesi günü yaratmış, o toprakta dağları pazar günü, ağaçlan pazartesi günü, sevilen şeyleri salı günü, nuru çarşamba günü yaratmış. Yerin üzerine hayvanları perşembe günü yaymıştır. Âdem (aleyhisselâm)'ı da cuma günü ikindiden sonra mahlûkatın en sonunda ve cum'a saatlerinin nihâyetinde, ikindi ile akşam arasında yaratmıştır.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kıyâmet Cennet Cehennem...
Konu: Mahlukatın İlk Yaradılışı Ve Âdem Aleyhisselâmın Halkedilmesi Bâbı
7232-) İbrâhim dedi ki: Bize Bistâmî (bu zat Hüseyn b. Îsâ'dır) ile Sehl b. Ammâr, İbrâhim b. binti Hafs ve başkaları bu hadîsi Haccâc'dan rivâyet ettiler. mekruh yani; sevimsiz şeylerden murad; demir vb. gibi yerden çıkan madenler ve bir şeyin ıslâhına yarayan maddelerdir. Bazı rivâyetlerde nur yerine nûn denilmiştir. Nûn, balık demektir. Teâla Hazretleri, gerek nuru gerekse balığı çarşamba günü yarattığı için rivâyetler münâfaât yoktur. Hazret-i Âdem'in bütün mahlûklardan sonra (yaratılması illet-i gâiye (asıl maksat) menzilesinde olduğu içindir. Ulemâdan bir cemaata göre Âdem (aleyhisselâm) cuma gününün icabet saatında yaratılmıştır. Teâlâ Hazretlerinin muhtelif mahlûkatim haftanın ayrı ayrı günlerinde yaratmasındaki hikmet bizce malûm değildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kıyâmet Cennet Cehennem...
Konu: Mahlukatın İlk Yaradılışı Ve Âdem Aleyhisselâmın Halkedilmesi Bâbı
7233-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Hâlid b. Mahled, Muhammed b. Ca'fer h, Ebî Kesîr'den rivâyet etti. ki): Bana Ebû Hâzim b. Dînar, Sehl b. Sa'd'dan rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): gününde insanlar beyaz, kızıl beyaz, beyaz unun çöreği gibi bir yerin üzerinde toplanacak, orada hiç kimse İçin bir alâmet olmayacaktır.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kıyâmet Cennet Cehennem...
Konu: Öldükten Sonra Diriltip Hasretmek Ve Kıyâmet Gününde Yerin Sıfatı Hakkında Bir Bab
7234-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Ali b. Müshir, Dâvud'dan, o da Şa'bî'den, o da Mesrûk’dan, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e Allah (azze ve celle)’nin: gün yer, yerden başka bir kılığa değişecek, göklerde Öyle olacak..." Sûre-i İbrahim, âyet: 48 âyet-i kerîmesini sordum, İnsanlar o gün nerede olacak ya Resûlallah? dedim. «Sırat üzerinde!» buyurdular. rivâyetini Buhârî «Kitâbu'r-Rikâk»'da tahric etmiştir. rivâyetlerden anlaşıldığına göre, kıyâmet gününde insanların haşrolunacakları yer dünyadan başka olacak, insanlar haşr için dünyadan oraya aktarılacaklardır. Hazret-i Abdullah b. Mes'ud'dan rivâyet edilen bir hadîse göre, değişen yer gümüş gibi sâf olup, üzerinde kan dökülmemiş, günah işlenmemiştir. Kızıla çalar beyaz demektir. Nakıy, beyaz un'dur. Mahşer yeri beyaz undan yapılmış çöreğe benzetilmek suretiyle Allahü teâlâ'nın azametine lâyık bir yer olduğu anlatılmıştır. Alâmetden murad; ev, bina gibi bir eser bulunmamaktır. Bununla dünya toprağına işaret buyurul-muş. Onun yok olup, gittiği ve kulların onunla alâkası bittiği anlatılmak istenmiştir. sarihlerinden Übbî'ye göre ikinci rivâyetteki sırattan murad; malûm sırat köprüsü olabileceği gibi, mahlûkatm üzerinde duracakları başka bir yer olmak ihtimâli de vardır. Hatta bu ihtimal daha kuvvetlidir. Çünkü bir hadîsde: Yer değiştirildiği vakit, insanlar nerede olacak? diye sormuş: Onlar köprünün yanında karanlıkta olacaklardır. Köprü sırattır, buyurmuşlar.» denilmektedir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kıyâmet Cennet Cehennem...
Konu: Öldükten Sonra Diriltip Hasretmek Ve Kıyâmet Gününde Yerin Sıfatı Hakkında Bir Bab
7235-) Bize Abdu’l-Melik b. Şuayb b. Leys rivâyet etti. ki): Bana babam, dedemden rivâyet etti. ki): Bana Hâlid b. Yezid, Saîd b. Ebî Hilâl'den, o da Zeyd b. Eslem'den, o da Atâ' b. Yesâr'dan, o da Ebû Saîdi Hudrî'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti. Şöyle buyurmuşlar: gününde yer bir çerek olacak. Onu Cebbar kendi yed-i kudretiyle sizden birinizin seferde çöreğini elden ele çevirdiği gibi, cennetliklere ikram olmak üzere çevirecektir.» Saîd ki: Az sonra Yahûdilerden bir adam gelerek: — Rahman olan Allah sana bereket versin ey Eba'l-Kaâsım. Kıyâmet giınünde cennetliklerin ağırlanacağı şeyi sana haber vereyim mi? dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): hay!» buyurdular. Yahûdi: (Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem)'in buyurduğu gibi): Yer bir çörek olacak, dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize baktı, sonra güldü, hattâ yan dişleri göründü. Yahûdi: Sana onların katığını haber vereyim mi? dedi. «Hay hay!» buyurdular. Yahûdi: Onların katıkları bâlâm ile nûn'dur, dedi. (Oradakiler): Bu ne demektir? diye sordular. balıktır. Onların ciğerlerinin kenarından yetmiş fora kişi yiyecektir, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kıyâmet Cennet Cehennem...
Konu: Cennetliklerin Ağırlanması Bâbı
7236-) Bize Yahya b. Habîb El-Hârisî rivâyet etti. ki): Bize Halid b. Haris rivâyet etti. ki): Bize Kurra rivâyet etti. ki): Bize Muhammed, Ebû Hüreyre'den rivâyet etti (Şöyle dedi): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): Yahûdilerin on kişi tabi olsa, yeryüzünde müslüman olmadık Yahûdi kalmazdı» buyurdular. bu ekmeği cennete girmeden durak yerinde yiyecek, orada beklerken acıkmıyacaklardır. Bilittifak balık mânâsına gelirse de, bâlâmın mânâsı hususunda ihtilâf edilmiş ve birçok muzdarib kaviller ortaya atılmıştır. Bu kavillerden Kâdî Iyâz ile diğer muhakkıklarm ihtiyar ettikleri en sahih olanına göre kelime İbrânî olup, öküz mânâsına gelir. Nitekim Yahûdî de onu öküz diye tefsir etmiştir. Kelime Arabca olsa Ashâb-ı kirâm onu bilir, sormağa ihtiyaçları kalmazdı. Hattabî'ye göre ya-hudî bu kelimeyi anlaşılmasın diye takdimli tehirli söylemiş olabilir. Aslı leâdır. îbrânîde mânâsı yaban öküzü demektir. Karaciğer ziyadesi demektir. Bu ziyâde karaciğere takılı bir parça olup, hayvanın en lezzetli yeridir. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in gülümsemesi kendisinin vahy suretiyle haber verdiklerini Yahûdinin Tevrat'tan naklen söylemesine şaştığı içindir. bin kişi mes'elesine gelince: Kâdî Iyâz'in beyânına göre ihtimâl bunlar soruşuz hesapsız cennete girecek olanlardır. Maamafih bu adetten çokluk kastedilmiş olması da muhtemeldir. Hüreyre rivâyetindeki on Yahûdiden murad; bazılarına göre Yahûdilerin âlimleridir. Bir takımları bunlardan murad; Yahûdilerin meşhur reisleri Ebû Yâsir, Ka'b b. Eşref vb. olduğunu söylemişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kıyâmet Cennet Cehennem...
Konu: Cennetliklerin Ağırlanması Bâbı