Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı
4366-)
Bana Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr ile Muhammed b. Tarif El-Becelî de rivâyet ettiler. Lâfız İbn Tarifindir. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Fudayl, A'meş'den, o da Abdülâzîz b. Rufey'den, o da Temîm Et-Tâi'den, o da Adiy'den naklen rivâyette bulundu. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): bir şeye yemîn eder de ondan daha hayırlısını görürse hemen o yeminin keffâretini versin; ve o hayırlı işi yapsın!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Her Kim Bir Şeye Yemin Eder De O Şeyin Yeminden Daha Hayırlı Olduğunu Görürse O Hayırlı Olan Şeyi Yaparak Yemininden Dolayı Keffaret Vermesine Mendüp Olması Bâbı
4367-)
Bize Muhammed b. Tarif de rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Fudayl, Şeyhânî'den, o da Abdülazîz b. Rufey'den, o da Temim Et-Tâî'den, o da Adiy b. Hâtim'den naklen rivâyet etti ki, Adiy Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i bunu söylerken işitmiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Her Kim Bir Şeye Yemin Eder De O Şeyin Yeminden Daha Hayırlı Olduğunu Görürse O Hayırlı Olan Şeyi Yaparak Yemininden Dolayı Keffaret Vermesine Mendüp Olması Bâbı
4368-)
Bize Muhammed b. El-Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şube Sİmâk b. Harb'dan, o da Temim b. Tarafe'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Ben Adiy b. Hâtim'den dinledim. Kendisine yüz dirhem istemek için bir adam gelmişti de: Ben Hâtimi'n oğlu olduğum halde benden yüz dirhem istiyorsun ha? Vallahi sana vermiyorum! dedi. Sonra şunu ilâve etti: Eğer Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i: kimse bir şeye yemîn eder de sonra ondan daha hayırlısını görürse hemen o hayırlı işi yapsın!» buyururken işitmiş olmasaydım!
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Her Kim Bir Şeye Yemin Eder De O Şeyin Yeminden Daha Hayırlı Olduğunu Görürse O Hayırlı Olan Şeyi Yaparak Yemininden Dolayı Keffaret Vermesine Mendüp Olması Bâbı
4369-)
Bana Muhammed b. Hatim rivâyet etti. ki): Bize Behz rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. ki): Bize Simâk b. Harb rivâyet etti. ki): Temim b. Tarafe'yi: Ben Adiy b. Hâtim'den dinledim ki, bir adam ondan dilenmiş... derken işittim; ve yukarıki hadis gibi rivâyette bulundu. «Benim bahşişim meyanında sana dört yüz (dirhem) var.» cümlesini de ziyâde etti.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Her Kim Bir Şeye Yemin Eder De O Şeyin Yeminden Daha Hayırlı Olduğunu Görürse O Hayırlı Olan Şeyi Yaparak Yemininden Dolayı Keffaret Vermesine Mendüp Olması Bâbı
4370-)
Bize Şeybân b. Ferrûh rivâyet etti. ki): Bize Cerîr b. Hâzim rivâyet etti. ki): Bize El-Hasen rivâyet etti. ki): Bize Abdurrahman b. Semûra rivâyet etti. ki): Bana Resûlillah (sallallahü aleyhi ve sellem): Abdurrahman b. Semura! Vâlîlik isteme, zîrâ isteyerek verilirse onunla tek başına kalırsın; istemeden sana verilirse onun için yardım görürsün! Bir şeye yemin eder de başkasını ondan daha hayırlı görürsen hemen yemininden dolayı keffâret ver; ve o hayır olan işi yap!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Her Kim Bir Şeye Yemin Eder De O Şeyin Yeminden Daha Hayırlı Olduğunu Görürse O Hayırlı Olan Şeyi Yaparak Yemininden Dolayı Keffaret Vermesine Mendüp Olması Bâbı
4371-)
Ebû Ahmed El-Cülûdî dedi ki: Bize Ebû'l-Abbâs El-Mesercesî rivâyet etti. ki): Bize Şeybân b. Ferrûh bu hadisi rivâyet etti.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Her Kim Bir Şeye Yemin Eder De O Şeyin Yeminden Daha Hayırlı Olduğunu Görürse O Hayırlı Olan Şeyi Yaparak Yemininden Dolayı Keffaret Vermesine Mendüp Olması Bâbı
4372-)
Bana Aliy b. Hucr Es-Sa'dî rivâyet etti. ki): Bize Hüseyni, Yûnus ile Mansûr ve Humeyd'den rivâyet etti. H. Ebû Kâmil El-Caliden de rivâyet etti. ki): Bize Hammâd b. Zeyd, Simâk b. Atiyye ile Yûnus b. Ubeyd ve diğerleri arasında Hişâm b. Hassân'dan rivâyet etti. H. Ubeydullah b. Muâz dahi rivâyet etti. ki): Bize El-Mu'temir, babasından rivâyet etti. H. Ukbe b. Mükrem El-Ammî de rivâyet etti. ki): Bize Saîd b. Âmir, Saîd'den, o da Katâde'den naklen rivâyette bulundu. râvilerin hepsi El-Hasen'den, o da Abdurrahmân b. Semûra'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen bu hadîsi rivâyet etmişlerdir. El-Mu'temir'in babasından naklettiği rivâyette «imaret» kaydı zikredilmemiştir. rivâyetlerden Abdurrahmân b. Semûra hadîsini Buhârî «El-Eymân ve'n-Ntizûr», «Ahkâm» ve «Keffârat» bahislerinde; Ebû Dâvûd «Harâc»da; Tirmizî «Eymân»da; Nesâî imaret kıssasını «Kaza» ve «Siyer» bahislerinde, yemîn kıssasını da «Eymân»da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. ki rivâyetlerin hemen hepsinde: buyurulmaktadır. Bunun mânâsı: kimse bir yemîn üzerine yemîn ederse...» demek ise de bu cümledeki «yemîn» sözü «üzerine yemîn edilebilecek şey» mânâsında kullanılmıştır. rivâyetlerin bazısında evvelâ keffâret verip sonra hayırlı görülen işin yapılması; diğerlerinde bunun aksine olarak evvelâ hayırlı görülen işi yapmak suretiyle yeminin bozulması, sonra keffâret verilmesi emir buyuruluyor. Bundan dolayı mesele hakkında ihtilâf edilmiş; İmâm Şafiî ile bir rivâyette İmâm Mâlik yeminden dönmeden keffâret verilebileceğine nakledildiğini, cumhûr-u ulemânın kavli bu olduğunu söylüyor. Mamafih onlara göre de keffâretin yeminden döndükten sonra verilmesi müstehaptır. yeminden dönmeden keffâret vermek caiz değildir. Çünkü keffâret cinayeti örten bir örtüdür; yeminden dönmeden önce ise ortada bir cinayet yoktur. Bundan dolayı hadîsin evvelâ yemîni bozup sonra keffâret vermeyi emreden rivâyetiyle amel etmek daha münâsiptir. Hanefî İmâmlarından başka buna kail olan bulunmadığını iddia etmişlerse de doğru değildir; çünkü Mâlikîler'den Eşheb ile Dâvûd-u Zahirî'nin mezhepleri de budur. keffâreti: On fakiri bir gün doyurmak, (radıyallahü anh) hadîsinde zikri geçen «imâret»den murâd: Valilik veya hâkimliktir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz bu gibi mevki'lerin istenilmemesini; istenip de verilirse Allah isteyene yardım etmeyeceğini; istemeden verilirse Allah o kimseye dım edeceğini bildirmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Her Kim Bir Şeye Yemin Eder De O Şeyin Yeminden Daha Hayırlı Olduğunu Görürse O Hayırlı Olan Şeyi Yaparak Yemininden Dolayı Keffaret Vermesine Mendüp Olması Bâbı
4373-)
Bize Yahya b. Yahya ile Amru'n-Nâkıd rivâyet ettiler. Yahya: Bize Hüseyni b. Beşîr, Abdullah b. Ebî Sâlih'den naklen haber verdi, dedi. Amr ise': Bize Hüseyin b. Beşîr rivâyet etti, dedi. ki): Bize Abdullah b. Ebî Salih, babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): yeminin arkadaşın seni ne üzerine tasdik etti İse ona göredir.» buyurdu. Amr: «Arkadaşının seni kendisiyle tasdik ettiği...» dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Yemin Edenin Yemini, Yemin Ettirenin Niyetine Göredir Hadisi Bâbı
4374-)
Bize Ebû Bekir b. Ebi Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Yezîd b. Hârûn, Hüseyin'den, o da Abbâd b. Ebî Sâlih'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyette bulundu. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): yemîn isteyenin niyetine göredir.» buyurdular. hadîsin şerhinde Nevevî şunları söylemiştir: «Bu hadîs, hâkimin yemîn istemesiyle edilen yemine hamlolunmuştur. Bir adam birinden bir hak dâva eder de hâkim yemîn ettirir ve yemîn eden şahıs niyetini gizleyerek hâkimin maksadından başka bir şey niyet ederse ye-mîni hâkimin niyetine göre mün'akid olur; niyetini gizlemesi ona bir fayda vermez. Bu bilittifak böyledir. Delili bu hadîs ve icmâ'dır. hâkim istemeden yemîn eder de niyetini gizlerse bu ona fayda verir; ve ister yemîn istenmeden doğrudan doğruya, isterse hâkim ve onun naibi olmayan biri tarafından vâki teklif üzerine yemîn etmiş olsun yemininden dönmüş olmaz. Hâkimden başka yemîn talep edenin niyetine itibâr yoktur. yemîn bütün hallerde yemîn eden kimsenin niyetine bağlıdır. Bundan yalnız kendisine teveccüh eden bir davada hâkim ile onun naibinin yemîn istemeleri müstesnadır. Bu yemîn (edenin değil) istenenin niyetine bağlı olur. Bu hadîsten murâd budur. Ama hâkim huzurunda onun teklifi olmaksızın bir dâvada biri yemîn ederse burada yemîn sahibinin niyeti mu'teber olur. Bu hususta Allah'a yemîn etmekle kadın boşamaya veya köle azadına yapılan yemîn arasında'fark yoktur. Şu kadar var ki, kadın boşamaya veya köle azadına yemîn vermeyi hâkim teklif ederse niyetini gizlemesi kendisine fayda verir; ve yemîn edenin niyetine itibâr olunur; çünkü hâkimin bu gibi şeylere yemin ettirmeye hakkı yoktur. O yalnız Allah'a yemîn teklif edebilir. da bilmeli ki, niyet gizlemekle yeminden dönülmüş olmazsa da bunu bir kimsenin hakkını iptal edecek yerde yapmak caiz değildir. Bu mesele de ulemâ arasında ittifâkîdir. Bu tafsilât İmâm Şafiî ve arkadaşlarının mezhebidir. Iyâz, İmâm Mâlik ile arkadaşlarından bu bâb-ta ihtilâf ve tafsilât nakletmiş ve şöyle deditir: Bir kimse kendisinden yemîn istenmeden ve yeminine bir hak teallük etmeden yemîn verirse sözü kabul edilip niyetine göre hüküm olunacağında ulemâ arasında hilaf yoktur. Fakat bir hak veya vesika için birine kendiliğinden yahut hâkimin hükmü ile yemîn ederse yemininin zahirine göre hükmolunaca-ğında da hilaf yoktur. yemîn sahibi ile Allah arasındaki hükmüne gelince: Bazıları, yemîn eden kimin için verildi ise onun niyeti mu'teberdir, demiş; bir takınılan yemîn edenin niyeti mu'teber olacağını söylemişlerdir. Hattâ: Yemîn teklif edilmişse kimin için yemîn verilirse onun niyeti, teklif edilmeden yapılmışsa yemîn edenin niyeti mu'teber olur, diyenler de vardır. Abdülmelik ile Stıhnûn'un kavilleri budur. İmâm Mâlik ile İbn'l-Kâsım'in zahir olan kavilleri de budur. Bunun aksine kail olduklarını söyleyenler de vardır, ki bunu Yahya İbn'l-Kâsım'den rivâyet etmiştir. Bazıları: Yemîn edenin aleyhine hükmolunmayacak husûsatta niyeti kendine fayda verir; aleyhine hükmolunacak hususta ise kendiliğinden yemîn etmesiyle teklifli yemîni birbirinden ayrılır, demişlerdir. Bu kavil dahi İbn’l-Kâsımden rivâyet olunmuştur. Mâlik'ten nakledildiğine göre: Hile ve kurnazlık yolu ile yapılan yeminin sahibi günahkârdır; yemîni de bozulmuştur, özürden dolayı yapılanda beis yoktur. İbn Habîb'in İmâm Mâlik'ten rivâyetine göre hile yolu ile yapılan yeminde yemîn sahibinin niyeti, bir hak uğrunda yapılanda kimin için yemîn edilirse onun niyeti mu'teber olur. Başkasının hakkına teallûk eden yeminde sahibi niyetini gizlese bile günahkâr olacağında hilaf yoktur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Yemin Edenin Yemini, Yemin Ettirenin Niyetine Göredir Hadisi Bâbı
4375-)
Bana Ebû'r-Rabî' El-Atekî ile Ebû Kâmil El-Cahderî Fudayl b. Hüseyn rivâyet ettiler. Lâfız Ebû'r-Rabî'indir. (Dediler ki): Bize Hammâd —yani İbn Zeyd'dir— rivâyet etti. ki): Bize Eyyûb, Muhammed'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyette bulundu. Şöyle dedi: Süleyman'ın altmış karısı varmış. ki: Ben bu kadınlarm hepsini bu gece mutlaka dolaşacağım ve her biri gebe kalacak, neticede onlardan her biri Allah yolunda harbedecek bir süvari çocuk doğuracak!.. Fakat bunlardan yalnız bir tanesi doğurmuş; o da yarım insan doğurmuş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): yapmış olsaydı, o kadınlardan her biri Allah yolunda harbedecek bir süvari çocuk doğururdu.) buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: İstisna Bâbı
4376-)
Bize Muhammed b. Abbâd ile İbn Ebî Ömer de rivâyet ettiler. Lâfız İbn Ebî Ömer'indir. (Dediler ki): Bize Süfyân, Hişâm b. Huceyr'den, o da Tâvûs'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti. Şöyle buyurmuşlar: Süleyman b. Dâvûd: Ben bu gece yetmiş kadını birden mutlaka dolaşacağım! Bunların her biri Allah yolunda harbedecek bir çocuk doğuracak!., dedi. Arkadaşı yahut Melek ona: Inşaallah del İhlarında bulundu; fakat o demedi; unuttu. Neticede kadınlardan hiç biri doğurmadı; yalnız bir tanesi yarım bir çocuk doğurdu. üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): deseydi yemininden dönmüş olmaz; ve hacetine nâil olurdu!..» buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: İstisna Bâbı
4377-)
Bize İbn Ebî Ömer de rivâyet etti. ki): Bize Süfyân, Ebû'z-Zinâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadîsin mislini yahut benzerini rivâyet etti.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: İstisna Bâbı
4378-)
Bize Abd b. Humeyd de rivâyet etti. ki): Bize Abdurrazzâk b. Hemmâm haber verdi. ki): Bize Ma'mer, İbn Tâvûs'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi. Şöyle dedi: b. Dâvûd! Bu gece mutlaka yetmiş kadını dolaşacağım! Bunlardan her biri Allah yolunda harb edecek birer oğlan doğuracak! demiş. Kendisine: İnşâallah de! ihtarında bulunmuşlar, fakat dememiş; ve kadınları dolaşmış ama hiç biri doğurmamış. Yalnız bir kadın yarım insan doğurmuş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): deseydi yemininden dönmüş olmaz ve hacetine nâîl olurdu!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: İstisna Bâbı
4379-)
Bana Züheyr b. Harb da rivâyet etti. ki) ; Bize Şebâbe rivâyet etti. ki): Bana Verkaa', Ebû'z-Zinâd'dan, o da A'rac’dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyette bulundu: b. Dâvûd: Bu gece mutlaka yetmiş kadını dolaşacağım! Bunların hepsi Allah yolunda harb edecek bir suvârİ doğuracak, dedi. Arlı Kİaşı kendisine: İnşâallah de! ihtarında bulundu ise de o inşâallah demedi ve kadınların hepsini dolaştı; ama içlerinden hiç bir kadın gebe kalmadı. Yalnız bir kadın bir erkek yarısı doğurdu. Muhammed'in nefsi yed-i kudretinde olan Allah'a yemîn ederim ki, inşâallah deseydi (çocuklar doğup) Allah yolunda süvari olarak toptan mücâhede ederlerdi!..» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: İstisna Bâbı
4380-)
Bana bu hadisi Süveyd b. Saîd de rivâyet etti. ki): Bize Hafs b. Meysera, Mûsâ b. Ukbe'den, o da Ebû'z-Zinâd'dan bu isnâdla bu hadîsin mislini rivâyet etti. Yalnız o; «Kadınların hepsi Allah yolunda mücâhede edecek birer oğlana gebe kalacak» dedi. hadîsi Buhârî: «Nikâh», «Cihâd», «Eymân» ve «Nüzûr», «Enbiyâ» ve «Tevhîd» bahislerinin altı yerinde; Nesâî: «Eymân» tahrîc etmişlerdir. geçen kadın dolaşmak tâbirinden murâd: Cinsî münâsebettir. Bu mânâ rivâyetlerin bâzılarında bir rivâyette fiiliyle ifâde olunmuştur ki, bunların ikisi de dolaşmak mânâsına gelen (tavaf) tandır. Yalnız birincisi sülâsî mücerd, ikincisi sülâsî mezîd olarak kullanılmıştır. Kelimenin başındaki (lâm) kasem lamıdır. muhtelif rivâyetlerinde Süleyman (aleyhisselâm)’ın zikrettiği kadın sayısı da muhteliftir. Bir rivâyette altmış, diğerinde yetmiş, başka birinde yüz, ötekinde doksan dokuzdur. Mamafih bu rivâyetler arasında münâfât yoktur; çünkü az olanını zikretmek, ondan fazlasını inkâr demek değildir. Bu mânâ ancak «mefhûm-ı aded» yolu ile çıkar ki, us'ul-i fıkıh ulemasının cumhûruna göre bununla amel edilmez. Süleyman (aleyhisselâm)’ın üç yüzü hurre, yedi yüzü câriye olmak üzere bin tane karısı bulunduğu rivâyet olunur. Kirmânî'nin beyanına göre Buhârî: «Esah olan doksandır.» demiştir. (aleyhisselâm)'a inşâallah demesini tavsiye eden arkadaşının kim olduğu ihtilaflıdır. Bazıları hadîsteki «arkadaşı yahut melek...» ifadesine bakarak bunun Cebrail (aleyhisselâm) yahut «Kirâmen Kâtibin »den bir melek olduğunu söylemişlerdir. Başka bir melek gönderilmiş olması da mümkündür. takımları: «Arkadaştan murâd: Süleyman (aleyhisselâm)’in ins veya cinden olan veziridir» demiş; hattâ bunun Âsaf İbn Berhıyâ olduğunu ileri sürenlerle hatır ve hayâlinden ibaret olduğunu iddia edecek kadar garabet gösterenler bile olmuştur. Hakikatte bu ihtilâflara mahal yoktur; çünkü Buhârî'nin bir rivâyetinde: melek: İnşâallah der ihtarında bulundu» denilerek arkadaşının melek olduğu tasrîh edilmiştir. Onun içindir ki Aynî: «Doğrusu bunun melek olmasıdır...» demiştir. Nevevî bu bâbta şunları söylemiştir: «Arkadaşından murâd melektir, diyenler olmuştur ki, hadîsin Lâfzından anlatılan da budur. Bazıları: Zevcedir demiş; bir takımları insanlardan bir dostu olduğunu söylemişlerdir...» anlaşılıyor ki, Süleyman (aleyhisselâm) bir gecede bu kadınların hepsi ile cima' etmiştir. Bu derece beden sıhhati, bu derece mükemmel erkeklik kudreti yalnız peygamberlere mahsus bir mevhibe-i İlâhiyyedir. Bir taraftan hadsiz hudutsuz İbâdet ve mücâhedeler, diğer taraftan nihayetsiz dünya meşgaleleri, irşâd ve tebliğ vazifeleri düşünülürse sair İnsanlara böyle bir işin asla müyesser olmayacağı derhal anlaşılır. Demek ki Hak Teâlâ Hazretleri peygamberlerine mu'cizeler halketmek suretiyle hârika haller yarattığı gibi, bu zevatın bedenlerinde de hârikalar halketmiştir. İşte Hazret-i Süleyman'in bir gecede yüz kadınla cima' takat getirmesi bundandır. peygamberlerden bu bâbta sarih bir haber yoktur. Ancak bizim Peygamberimiz Muhamed Mustafa (sallallahü aleyhi ve sellem)'e cima' hususunda otuz erkek kuvveti verildiği bildirilmiştir. Mücâhid, cennet erkeklerinden kırk erkek kuvveti verildiğini söylemişte. Hattâ bâzı büyüklerin ifâdesine göre her peygambere kırk erkek kuvveti; bizim peygamberimize ise kırk peygamber kuvveti ihsan edilmiştir. Bu hesaba göre Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimize bin altıyüz erkek kuvveti verilmiş demektir ki, bu takat her peygambere verilenin üstündedir. Avrupa küffârının izinden yürüyerek O'na utanmadan «karıcı» demek küstahlığırda bulunanlar azıcık düşünsünler!.. Yâ bu derece erkeklik kudreti kendilerine verilmiş olsa acaba ne yaparlardı?!.. Bizim sözümüz şudur: «Bu muazzam cinsî kudret karşısında Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin dokuz kadınla iktifâ etmesi O'nun sonsuz sabır ve zühdünün açık ifadesidir...» (Aleyhîsselâm)'ın dili ile «İnşâallah» kelimesini söylememesini kalbine teşmil etmemelidir. Zira bir Peygamber-i zîşân'ın kalbini bir an Allah'a tefvîzdan hâlî bırakması Peygamberlik mansıb ve mevkiine asîâ yakışmaz. bu kelimeyi dille söylemeyi unutmak caizdir. Nitekim Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimize Yahûdiler ruhun ne olduğunu, Hızır (Aleyhîsselâm)'ı ve Zülkarneyn'i sordukları vakit dili ile «İnşâallah» demeyi unutarak yarın cevap vereceğini söylemiş; bu sebeple vahîy biraz gecikmiş; küffâr da ona isnâdda bulunmuşlardı. Bundan sonra Teâlâ Hazretleri bir şey için ben bunu yarın yaparım deme! Ancak inşâallah dersen o başka..." Kehf sûresi âyet: 23 - 24 âyetlerini indirerek «inşâallah» kelimesini diliyle söylemesini de ta'lîm buyurdu. Bu kelimenin mânâsı: «Allah dilerse» demektir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyet indikten sonra bu kelimeyi vacibât hakkında bile kullanmaya başlamıştır. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: istisna yapmış olsaydı o kadınlardan her biri Allah yolunda harbedecek bir suvâri çocuk doğururdu.» buyurması Süleyman (aleyhisselâm) hakkındaki vahye istinâdendir; yoksa böyle yapan herkesin mutlaka çocuğu olur mânâsına değildir. Bu cümledeki «istisnadan murâd: «İnşâallah» sözüdür. hadîsin ikinci rivâyetindeki: «İnşâallah deseydi yemininden dönmüş olmazdı...» iradesi üzerinde durulmuş ve: «yemininden dönmezdi» cümlesi «muradı hâsıl olurdu» şeklinde tefsir edilmiştir. Çünkü ortada yemîn yoktur. Bazıları Hazret-i Süleyman (aleyhisselâm)’ın yemîn etmiş olmasını muhtemel görmüşlerdir. Bir takımları da gece mutlaka yetmiş kadını dolaşacağım» ifâdesindeki te'kîdden yemîn mânâsı çıkarmışlardır. Bu söze karşı El-Mühelleb: «Bu hadîste yemîn yoktur ki onu bozmuş olsun. Süleyman (aleyhisselâm) sadece kuvvet ve fiili kendine izafe etmiş; Allahü teâlâ da onu mahrumiyetle cezalandırmıştır. Binâenaleyh buradaki (hıns) kelimesi muvaffakiyetsizlik manasınadır. demiştir. doğan çocuğun Kur'ân-i Kerîm'de Hazret-i Süleyman (aleyhisselâm)'ın kürsîsi üzerine konulduğu bildirilen cesed olduğunu söyleyenler vardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: İstisna Bâbı
4381-)
Bize Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. ki): Bî» Abdurrazzâk rivâyet etti. ki) ; Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbih'den naklen rivâyet etti. Hemmâm: Bize Ebû Hüreyre'nin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den rivâyeti budur, diyerek bir takım hadîsler nakletmiş, ezcümle: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) birinizin aifesi hususundaki yemininde ısrarı kendisini Allah katında, Allah'ın farz kıldığı keffâretinİ vermekten daha günahkâr yapar.» buyurdular; demiştir. hadîsi Buhârî «El-Eymân ve’n-Nüzûr» bahsinde; İbn Mâce «KeffârâUda tahrîc etmişlerdir. mânâsı şudur: Bir kimse ailesine dair bir y'emîn eder de bu sebeple ailesi efradı zarar görürse yemini bozmasında bir günah olmadığı takdirde o yeminden dönerek keffâret vermesi îcâbeder. Ben günahından korkarım, diyerek yeminini bozmamakta ısrar ederse günahkâr olur. Yemini bozmayarak ailesine zarar vermeye devam etmesinin günahı, onun inandığı yeminden dönme günahından daha çoktur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Haram Olmayan, Fakat Yemin Sahibinin Ailesini Bahatsız Eden Bir Şey Hususunda Yeminde Israrın Yasak Edilmesi Bâbı
4382-)
Bize Muhammed b. Ebi Bekir El-Mukaddemî İle Muhammed b. El-Müsennâ ve Züheyr b. Harb rivâyet ettiler. Lâfız Züheyr'-indir. (Dedüer ki): Bize Yahya —ki İbn Saîd El-Kattân'dır— Ubeydullah'dan rivâyet etti. ki): Bana Nâfi', İbn Ömer'den naklen haber verdi ki, Ömer Şöyle dedi: Yâ Resûlallah! Ben cahiliyyet devrinde bir gece Mescidi Haram'da i'tikâfa girmeyi nezrettim demiş. (sallallahü aleyhi ve sellem): «öyle ise nezrini îfâ et!» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Kafirin Nezri Ve Müslüman Olduğu Zaman Hakkında Yapılacak Muamele Bâbı
4383-)
Bize Saîd El-Eşecc de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. H. Muhammed b. El-Müsennâ dahi rivâyet etti. ki): Bize Abdülvehhâb yani Sekafî rivâyet etti. H. Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Muhammed b. El-Alâ' ve İshâk b. İbrahim de toptan Hafs b. Gıyâs'tan rivâyet ettiler. H. Muhammed b. Amr b. Cebele b. Ebî Revvâd dahi rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. râvilerin hepsi Ubeydullah'dan, o da Nâfi'den, o da İbn Ömer'den naklen bu hadîsi rivâyette bulunmuşlardır. Bunların arasından Hafs: (Ömer'den naklen) demiştir. Üsâme ile Sekafî'ye gelince: Bunların hadîsinde: «Bir gece i'tikâh» tâbiri; Şu'be'nin hadîsinde ise: «Üzerine bir gün i'tikâh nezreyledi, dedi» ifadesi vardır. Hafs'in hadîsinde gün ve gecenin zikri geçmemiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Kafirin Nezri Ve Müslüman Olduğu Zaman Hakkında Yapılacak Muamele Bâbı
4384-)
Bana Ebû't-Tâhir de rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. ki): Bize Cerîr b. Hâzim rivâyet etti. Ona da Eyyûb, ona da Nâfi', ona da Abdullah b. Ömer rivâyet etmiş İd, Ömer b. Hattâb, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e Tâiften döndükten sonra Ci'râne'de bulunduğu sırada sormuş ve: Yâ Resûlüllah! Ben câhiliyyet devrinde Mescid-i Haramda bugün i'tikâfa girmeyi nezrettim; ne buyurursun? demiş. bir gün i'tikâf yap!» buyurmuşlar. diyor ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona ganimetlerin beşte birinden bir câriye vermişti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) halkın esirlerini âzâd edince Ömer b. Hattâb onların seslerini: Bizi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) âzâd etti, dediklerini işiterek: Bu ne? diye sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) halkın esirlerini âzâd etti, dediler- Bunun üzerine Ömer (oğluna): Yâ Abdallah! Şu cariyeye git de kendisine yol ver!» dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Kafirin Nezri Ve Müslüman Olduğu Zaman Hakkında Yapılacak Muamele Bâbı
4385-)
Bize Abd b. Humeyd de rivâyet etti. ki): Bize Abdürrazzâk haber verdi. ki): Bize Ma'mer, Eyyûb'dan, o da Nâfi'den, o da İbn Ömer'den naklen haber verdi. Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem) Huneyn'den döndüğü vakit Ömer kendisine, câhiliyyet devrinde yaptığı bir günlük i'tikâf nezrini sordu... Sonra (râvi) Cerîr b. Hâzim hadîsi gibi rivâyette bulunmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Kafirin Nezri Ve Müslüman Olduğu Zaman Hakkında Yapılacak Muamele Bâbı
4386-)
Bize Ahmed b. Abde Ed-Dabbî de rivâyet etti. ki): Bize Hammâd b. Zeyd rivâyet etti. ki): Bize Eyyûb, Nâfi'den rivâyet etti. Şöyle dedi: Ömer'in yanında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Ci'râne'den yaptığı Ömre'nin zikri geçmiş de: Oradan ömre yapmadı, demiş. Ve ilâve etmiş. Ömer câhiliyyet devrinde bir gece i'tikâf yapmayı nezretmişti... (râvi) Cerîr b. Hâzim ile Ma'mer'in Eyyûb'dan rivâyet ettikleri hadîs gibi rivâyette bulunmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Kafirin Nezri Ve Müslüman Olduğu Zaman Hakkında Yapılacak Muamele Bâbı
4387-)
Bana Abdullah b. Abdirrahmân Ed-Dârimî de rivâyet etti. ki): Bize Haccâc b. Minhâl rivâyet etti. ki): Bize Hammâd, Eyyûb'dan naklen rivâyet etti. H. Yahya b. Halef dahi rivâyet etti. ki): Bize Abdülâ'lâ, Muhammed b. ishâk’dan rivâyet etti. râvilerin ikisi de Nâfi'den, o da İbn Ömer'den bu hadisi nezir hakkında rivâyet etmişlerdir. Her ikisinin hadîsinde de «bir gün i'tikâf» kaydı vardır. hadîsi Buhârî: «Fardu'l-Humüs» ve «İ'tikaf» bahislerinde tahrîc etmiştir. Hazret-i Abdullah b. Ömer (radıyallahü anh)’in «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ci'râne'den ömre yapmadı» demesi bunu bilmediğine hamledilmiştir. Çünkü Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Ci'râne'den ömre yaptığı sabit olmuştur. îspat nefîden mukaddemdir; zîra onda ilim ziyadesi vardır. kâfirin nezrinin sahîh olup olmadığında ihtilâf etmişlerdir. Hanefîler'le İmâm Mâlik ve Şafiîler'in cumhûru sahih olmadığına kaildirler. El-Mahzûmî, Ebû Sevr, Buhârî, İbn Cerîr ve bazı Şâfiîler'e göre sahihtir. Bunların delili Hazret-i Ömer hadîsinin zahiridir. Sahîh olmaz diyenler bunlara cevaben: Hazret-i Ömer hadîsinin müstehab mânâsına hamledildiğini söylemişlerdir. Yani Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i ömere: Câhiliyet devrinde yaptığın nezrin mislini şimdi yapman müstehab olur; demek istemiştir. Şafiî i'tikâfm oruçsuz da yapılabileceğine bu hadîsle istidlal etmiştir. Bu meselede Hasan-ı Basrî, Ebû Sevr, İbn-l Münzir ve bir rivâyette İmâm Ahmed de Şafiî ile beraberdirler. İbn'l-Münzir bu kavlin Alî ve İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) hazerâtından rivâyet olunduğunu söylemiştir. Ömer, İbn Abbâs , Âişe ve Urve b. Zübeyr (radıyallahü anhûm) hazerâtı ile Zühri, Evzâî, Sevrî, Ebû Hanîfe, Mâlik ve bir rivâyette İmâm Ahmed ile İshâk'a göre i'tikâf ancak oruçla sahîh olur. Ekser-i ulemânın kavilleri de budur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Kafirin Nezri Ve Müslüman Olduğu Zaman Hakkında Yapılacak Muamele Bâbı
4388-)
Bana Ebû Kâmil Fudayl b. Hüseyn el-Cahderî rivâyet etti. ki): Bize Ebû Avâne Firâs'dan, o da Zekvân Ebû Sâlih'den, o da Zâzân Ebû Ömer'den naklen rivâyet eyledi. Şöyle dedi: Ömer'e geldim; bir köle âzâd etmişti. Yerden bir çöp veya bir şey alarak: Bunda bana değer ecir yoktur; şu var ki, ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i; kim kölesine tokat atar veya döğerse keffâreti o köleyi âzâd etmesidir.» buyururken işittim, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Kölelerle Geçinme Ve Kölesine Tokat Atan Kimsenin Keffareti Bâbı
4389-)
Bize Muhammed b. El-Müsennâ ile İbn Beşşâr da rivâyet ettiler. Lâfız İbn Müsennâ'nındir. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Firâs'dan rivâyet etti. ki): Ben Zekvân'ı, Zâzân'dan naklen rivâyet ederken dinledim ki, İbn Ömer ibir kölesini çağırarak sırtında bir eser görmüş de ona: Senin canını acıttım mı? demiş. Köle: Hayır! cevâbını vermiş. İbn Ömer: Sen âzâdsın! demiş. Râvi diyor ki: yerden bir şey alarak: Benim için bunda bu işe değer ecir yoktur. Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i: kim bir kölesini (mûcebini) yapmadığı bir kabahat için döğer veya tokatlarsa onun keffâreti o köleyi âzâd etmesidir.» buyururken işittim, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Kölelerle Geçinme Ve Kölesine Tokat Atan Kimsenin Keffareti Bâbı
4390-)
Bize bu hadîsi Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Vekî' rivâyet etti. H. Muhammed b. El-Müsennâ dahi rivâyet etti. ki): Bize Abdurrahmân rivâyet etti. Her iki râvi Süfyân'dan, o da Firâs'dan Şu'be ile Ebû Avâne'nin isnadı ile rivâyet etmişlerdir. Mehdî'nin hadîsinde «Mûcebini yapmadığı bir kabahat için» ibaresini zikretmiş; Vekî'in hadîsinde ise «Her kim kölesini tokatlarsa» demiş; kabahati anmamıştır. birinci rivâyetindeki «mâ yesvâ» kelimesi ekseri nüshalarda burada olduğu gibi nakledilmişse de bâzı nüshalarda «mâ yüsâvî» şeklinde olduğu görülmüştür. Doğrusu da budur: Kitabımızdaki şeklini bazı ulemâ, cahiller tarafından yapılmış bir i'râb hatası saymış; bir takımları da râvilerden birinin yaptığı bir değiştirme olarak kabul etmiş; İbn Ömer (radıyallahü anh)’ın bu şekilde söylemediğini beyân etmişlerdir. İbn Ömer hazretleri kölesini tokatladığı için bu yaptığına keffâret olmak üzere âzâd etmişti. Buradaki sözünden maksat da bunu anlatmaktır. Yani ben bu köleyi âzâd etmekle teberru' suretiyle âzâd olunan köle sevabını kazanamam; ben bunu ancak vurduğum tokada keffâret olsun diye âzâd ettim; demek istemiştir. hadîsler kölelere ve hizmetçilere İyi muamele edilmesi lâzım geldiğine delildirler. bu kadarcık bir döğmekle köleyi âzâd etmek vâcib değil, mendüb olduğuna ittifak etmişlerdir. Bunun yapılan hataya keffâret olacağı ümîd edilir. Fakat sebepsiz olarak fazla döğerek Bir yerini kırmak veya koparmak, bir tarafını yakmak gibi ağır tecziyeler hususunda ihtilâf edilmiştir. İmâm Leys'e göre böyle bir köle, sahibi aleyhine âzâd olur ve sahibi, hükümet tarafından cezalandırılır. Diğer ulemâ kölenin âzâd olmayacağına kail olmuşlardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Kölelerle Geçinme Ve Kölesine Tokat Atan Kimsenin Keffareti Bâbı
4391-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Nümeyr rivâyet etti. H. İbn Nümeyr de rivâyet etti; lâfız onundur. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Süfyân, Selemetü'bnü Küheyl'den, o da Muâviyetü'bnü Süveyd'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: kölemize tokat atarak kaçtım. Sonra öğleden evvel geldim ve babamın arkasında namaz kıldım. Babam köleyi de, beni de çağırdı; ve: Ona misilleme yap! dedi. Köle affetti. Sonra babam şunu söyledi: Bİz Mukarrin oğullarımın Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) devrinde bir hizmetçimiz vardı. Birimiz onu tokatladı. Bu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kulağına ermiş de: âzâd edin!» buyurdular. (Kendisine): Onların bundan başka hizmetçisi yoktur, dediler. halde onu hizmetlerinde kullansınlar; ama ona İhtiyaçları kalmadığı zaman hemen kendisine yol versinler!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Kölelerle Geçinme Ve Kölesine Tokat Atan Kimsenin Keffareti Bâbı
4392-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr rivâyet ettiler. Lâfız Ebû Bekr'indir. (Dediler ki): Bize İbn İdris, Husayn'dan, o da Hilâl b. Yesâf'dan naklen rivâyet etti. ki): ihtiyar acele ederek bir hizmetçisine tokat vurdu. Bunun üzerine ona SÜveyd b. Mukarrin şunları söyledi: yanından başka (vuracak) yer bulamadın! Vallahi ben kendimi yedi Mukarrin oğlunun yedincisi gördüm. Yalnız bir hizmetçimiz vardı. Küçüğümüz onu tokatladı da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize onu âzâd etmemizi emir buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Kölelerle Geçinme Ve Kölesine Tokat Atan Kimsenin Keffareti Bâbı
4393-)
Bize Muhammed b. El-Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Ebî Adiy, Şu'be'den, o da Husayn'dan, o da Hilâl b. Yesâf'dan naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: b. Mukarrin'in kardeşi Süveyd b. Mukarrin'in evinde bez satıyorduk. Derken bir câriye çıkarak bizden bir adama bir söz söyledi. O da onu tokatladı. Bunun üzerine Süveyd kızdı... İbn İdrîs hadîsi gibi rivâyette bulunmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Kölelerle Geçinme Ve Kölesine Tokat Atan Kimsenin Keffareti Bâbı
4394-)
Bize Abdülvâris b. Abdissamed de rivâyet etti. ki): Bana babam rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. ki): Bana Muhammed b. El-Münkedir: İsmin nedir? diye sordu. Şu'be, dedim. Bunun üzerine Muhammed dedi ki; Bana Ebû Şu'bete'l-lrâkî, Süveyd b. Mukarrin'den naklen rivâyet etti ki, Süveyd'in bir cariyesini birisi tokatlamış da Süveyd ona: Bilmed in mi ki surat haramdır, demiş ve şunları söylemiş: Vallahi ben kendimi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)' le beraber bulunmuş yedi kardeşimin yedincisi olduğumu görmüşümdür. Bir hizmetçiden başka hizmetkârımız yoktu. Derken birimiz kasden ona tokat vurdu. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu âzâd etmemizi bize emir buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Kölelerle Geçinme Ve Kölesine Tokat Atan Kimsenin Keffareti Bâbı
4395-)
Bize bu hadîsi İshâk b. İbrahim ile Muhammed b. El-Müsennâ da, Vehb b. Cerîr'den rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Şu'be haber verdi. ki): Bana Muhammed b. El-Münkedir: İsmin nedir? diye sordu... râvi, Abdüssamed hadîsi gibi rivâyette bulunmuştur. b. Süveyd hadîsindeki «imtesil minini» cümlesinin mânâsı: Sen de onu kısas olmak üzere cezalandır, demektir. Bir takımları; «Bu cümleden murâd: O sana ne yaptı ise, sen de ona onun "t'g'jni yap! demektir.» mütaleasında bulunmuşlardır.' emir, döğülen kölenin gönlünü almak içindir. Yoksa tokat atmak veya hafifçe döğmekle kısas lâzım gelmez, böyle yerlerde ta'zir îcab eder. (Ta'zîr: Hakkında muayyen ceza olmayan hususatta verilen ceza olup yerine göre sert bakış, tekdir, teşhir, döğme ve saire ile olur.) Hadîs-i serîf köle ve hizmetçilere karşı şefkat ve merhametli olmaya, onlara tevazu’ göstermeye teşviktir. kelimesi erkek ve kadın hizmetçilere ıtlak olunur. Kadın hizmetçilere «hadime» denilmez. Mamafih şâzz olarak hadime denildiği de görülmüşse de nâdirdir. rivâyetlerde sözü geçen hizmetçi yedi kardeşe ait olduğu halde içlerinden birinin döğmesi ile Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in onu âzâd etmelerini emir buyurması bu işe hepsinin razı olduklarına hamledilmiştir. bir rivâyetinde Hazret-i Süveyd (radıyallahü anh); «Bilmedim mi ki surat haramdır?» demiştir ki, bununla: «Biriniz kölesini döğerse yüzüne vurmaktan sakınsın!» hadîsine işaret etmiştir. Evet, surata vurmak memnu'dur; çünkü insanın güzelliği yüzünden anlaşılır. Bir de yüzün uzuvları naziktir. Yüzde bir kusur veya eser kalırsa insan çirkinledir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Kölelerle Geçinme Ve Kölesine Tokat Atan Kimsenin Keffareti Bâbı
4396-)
Bize Ebû Kâmil El-Cahderî rivâyet etti. ki): Bize Abdülvâhid (yani İbn Ziyâd) rivâyet etti. ki): Bize A'meg, İbrahim Et-Teymî'den, o da babasından naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Mes'ûd El-Bedri şunları söyledi: Bir kölemi kırbaçla doğuyordum. Derken arkamdan bir ses işittim: «Bilmiş ol ey Ebâ Mes'ûd!» diyordu. Ben Öfke ile bu sesi anlayamadım. Bana yaklaşınca bir de baktım ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'miş! Bana: ol, ey Ebâ Mes'ûd, bilmiş ol, ey Ebâ Mes'ûd!» diyor... Hemen elimden kırbacı bıraktım. Bunun üzerine: ol, ey Ebâ Mes'ûd ki, Allah senin üzerine, senin bu köle üzerine olan kudretinden daha muktedirdir.» buyurdu. Ben de: Bundan sonra ebediyyen bir memluk doğmem! dedim.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Kölelerle Geçinme Ve Kölesine Tokat Atan Kimsenin Keffareti Bâbı
4397-)
Bize bu hadisi İshâk b. İbrahim de rivâyet etti. ki): Bize Cezir haber verdi. H. Züheyr b. Harb dahi rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Humeyd —ki Ma'merî'dir— Süfyân'dan naklen rivâyet etti. H. Muhammed b. Râfi' de rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti. ki): Bize Süfyân haber verdi. H. Ebû Bekir b. Ebî Şeybe dahi rivâyet etti. ki): Bize Affân rivâyet etti. ki): Bize Ebû Avâne rivâyet etti. râvilerin hepsi A'meş'den Abdülvâhid'in isnadı ile onun hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlardır. Yalnız Cerîr'in hadîsinde: «Onun heybetinden elimden kırbaç düşüverdi.» cümlesi vardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Kölelerle Geçinme Ve Kölesine Tokat Atan Kimsenin Keffareti Bâbı
4398-)
Bize Ebû Küreyb Muhammed b. El-Alâ' da rivâyet etti. ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti. ki): Bize A'meş'den İbrahim Et-Teymî'den, o da babasından, o da Ebû Mes'ûd El-Ensârî'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: kölemi döğerdim. Derken arkamdan bir ses işittim: «Bilmiş ol ey Ebâ Mes'ûd ki, Allah senin üzerine, senin buna olan kudretinden daha kaadirdir.» diyor. Baktım; ne göreyim Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’miş. Hemen: Yâ Resûlallah, o Allah rızası için hürdür! dedim. Bunun üzerine: bak! Eğer bunu yapmasaydın senin yüzünü mutlaka ateş çalcıdır yahut: Sana mutlaka ateş çarpardı!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Kölelerle Geçinme Ve Kölesine Tokat Atan Kimsenin Keffareti Bâbı
4399-)
Bize Muhammed b. El-Müsennâ ile İbnü Beşşâr da rivâyet ettiler. Lâfız İbnü'l-Müsennâ'nındır. (Dediler ki): Bize İbn Ebî Adiy, Şu'be'den, o da Süleyman'dan, o da İbrahim Et-Teymî'den, o da babasından, o da Ebû Mes'ûd'dan naklen rivâyet etti ki, Ebû Mes'ûd kölesini döğermiş. Köle: «Allah'a sığınırım!» demeye başlamış. O da döğmeye devam etmiş. (Bu sefer) Köle: «Resûlüllah'a sığınırım!» demiş. Ebû Mes'ûd da onu bırakmış. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) .- Allah senin üzerine, senin buna olan kudretinden daha kaadirdir!» buyurmuş; o da köleyi âzâd etmiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Kölelerle Geçinme Ve Kölesine Tokat Atan Kimsenin Keffareti Bâbı
4400-)
Bana bu hadîsi Bişr b. Hâlid dahi rivâyet etti. ki): Bize Muhammed (yani İbn Ca'fer) Şu'be'den bu isnâdla haber verdi. Ama kölenin: «Allah'a sığınırım; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e sığınırım.- dediğini anmadı. rivâyetler dahi köle ve hizmetçilere rifk-u mülâyemetle muamele edilmesi lâzım geldiğine delâlet ederler. Mes'ûd (radıyallahü anh) öfkesinin şiddetinden Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in seslenişini duymadığı gibi, kölenin ilk defa Allah'a sığındığını dahi duymamıştır; yahut Allah'a sığındığını işitmiş, ancak Resûlüllah'a sığındığında kendini toparlamıştır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Kölelerle Geçinme Ve Kölesine Tokat Atan Kimsenin Keffareti Bâbı
4401-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize İbn NÜmeyr rivâyet etti. H. Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Fudayl b. Gazvân rivâyet etti. ki): Abdurrahmân b. Ebî. Nu'm'u dinledim. ki): Bana Ebû Hüreyre rivâyet etti, ki): Ebû'l-Kâsım (sallallahü aleyhi ve sellem): kim memlûküne zina isnadında bulunursa, ona kıyâmet gününde had vurulacaktır. Meğer ki, dediği gibi ola!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Memlüküne Zina İsnadında Bulunan Kimseye Ağır Ceza Verileceği Bâbı
4402-)
Bize bu hadisi Ebû Küreyb de rivâyet etti. ki): Bize Veki' rivâyet etti. H. Züheyr b. Harb dahi rivâyet etti. ki): Bize İshâk b. Yusuf El-Ezrak rivâyet etti. Her iki râvi Fudayl b. Gazvân'dan bu isnâdla rivâyette bulunmuşlardır. İkisinin hadisinde de «Tevbenin peygamberi Ebû'l-Kâsım (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim.» ibaresi vardır. hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-hudûd»da; Ebû Dâvud «Edeb»de; Tirmizî «Birr»de; Nesâî de «Recim» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. şerif, köleye zina isnadında bulunan kimseye dünyada had vurulmayacağına delildir. El-Mühelleb'in beyanına göre hür bir kimse bir köleye zina isnadında bulunursa kendisine had vurulmıyacağı-na bütün ulema ittifak etmişlerdir. Delilleri bu hadîstir. Şafiî ile İmâm Mâlik: «Bir kimse birini köle zannederek ona zina isnadında bulunur da sonra o kimsenin hür olduğu anlaşılırsa kendisine had vurulur.» demişlerdir. «Ümmü veled bir cariyeye zina isnadında bulunan kimse hakkında ulema ihtilâf etmişlerdir. İbn Ömer'e göre o kimseye had vurmak vacib olur. İmâm Mâlik'in kavli de budur. Şafiî' nin kavli de bu olmak gerekir. Hasen'den had la zım gelmediği rivâyet olunmuştur.» diyor. birisine zina isnadında bulunursa cumhûra göre cezası, hürrün yarısıdır. Bu hususta köle ile câriye müsavidir. Ömer b. Abdi!-âzîz, Zührî, Evzâî ve Zahirîler kölelere de hürler gibi seksen dayak vurulaclağına kail olmuşlardır. ikinci rivâyetinde Resûlûllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e «tevbeain peygamberi.» denilmiştir. Kâdî Iyâz diyor ki: «Ona bu ismin verilmesi, ümmetinin sözle ve i'tikadla yaptıkları tevbenin kabul edileceğini bildirdiği içindir. Bizden önceki milletlerin tevbesi kendilerin öldürmekle olurdu. Mamafih tevbeden murâd îman yahut küfürden İslâm'a dönüş de olabilir; zîra tevbenin aslı dönüştür.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Memlüküne Zina İsnadında Bulunan Kimseye Ağır Ceza Verileceği Bâbı
4403-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Veki rivâyet etti. ki): Bize A'meş, Ma'rûr b. Süveyd'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Ebû Zerr'in yanına uğradık. Üzerinde çizgili bir aba var. di. Kölesinin üzerinde de aynı abanın bir eşi vardı. Biz Ebû Zerr'e: Yâ Ebâ Zerr! Bu iki abayı bir yere getirsen bir kat elbise olurdu!» dedik. Bunun üzerine Ebû Zerr şunları söyledi: Benimle dîn kardeşlerimden bir zât arasında münakaşa geçmişti. O zâtın annesi a'cemî idi. Ben de onu annesi sebebi ile yerdim de beni Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e şikâyet etmiş. Derken Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e rastladım. Ebâ Zerr! Gerçekten sen kendinde câhiliyyet bulunan bir kimsesin!» dedi. Yâ Resûlallah, eğer bir kimse âleme söğerse onun anasına babasına söğerler! dedim. (Tekrar): Ebâ Zerr! Gerçekten sen kendinde câhiliyyet bulunan bir kimsesin! Onlar sizin dîn kardeşlerin izdir. Allah onları sizin elleriniz altına vermiştir. İmdi onlara kendi yediğinizden yedirin! Kendi giydiğinizden giydirin! Onlara yapamayacakları şeyleri yüklemeyin! Şayet yüklerseniz onlara yardım edin!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Memlüküne Kendi Yediğinden Yedirme, Giydiğinden Giydirme Ve Ona Yapamayacağı Şeyi Teklif Etmeme Bâbı
4404-)
Bize bu hadîsi Ahmed b. Yûnus da rivâyet etti. ki): Bize Züheyr rivâyet etti. H. Ebû Küreyb dahi rivâyet etti. ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti. EL İshâk b. İbrahim de rivâyet etti. Bu râvîlerin hepsi A'mej'den bu isnâdla rivâyette bulunmuşlardır. Züheyr’le Ebû Muâviye hadîsinde sen kendinde câhiliyyet bulunan bir kimsesin!» cümlesinden sonra: «Ebû Zerr: İhtiyarlığımın şu anında mı? dedi. buyurdular.» ziyadesi; Ebû Muâviye'nin rivâyetinde: İhtiyarlığının şu anında!» İsa'nın hadisinde: köleye yapamayacağı bir iş yüklerse onu sativersin!» hadîsinde ise: iş hususunda ona yardım ediversin!» ziyadeleri vardır. Muâviye hadîsinde: salıversin!» veya «Ona yardım odiversin!» ibareleri yoktur. yapamıyacağı bir iş yüklemesin!» cümlesinde biter.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Memlüküne Kendi Yediğinden Yedirme, Giydiğinden Giydirme Ve Ona Yapamayacağı Şeyi Teklif Etmeme Bâbı
4405-)
Bize Muhammed b. El-Müsennâ ve İbn Beşşâr rivâyet ettiler. Lâfız İbn'l-Müsennâ'nındır. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Vâsıl El-Ahdeb'den, o da Ma'rûr b. Süveyd'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Zerr'i gördüm. Üzerinde bir hülle vardı. Kölesinin üzerinde de aynı hüllenin bir eşi vardı. Kendisine bunun sebebini sordum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) devrinde bir adamla atıştıklarını; ve adamı anası ile yerdiğini anlattı. ki): Sonra o zât Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e giderek olanı ona anlatmış. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): sen, kendinde cahiliyyet bulunan bir kimsesin! Bunlar sizin dîn kardeşleriniz ve hizmetçilerinizdir. Allah onları sizin eliniz altına vermiştir. İmdi her kimindin kardeşi kendi eli altında bulunuyorsa ona yediğinden yedirsin! Giydiğinden giydirsin! Onlara yapamayacakları işleri yüklemeyin! Şayet yüklerseniz o iş hususunda kendilerine yardım edin!» buyurdular. hadîsi Buhârî: «İmân», «Itk» ve «Edeb» bahislerinde muhtelif râvilerden tahrîc ettiği gibi Ebû Dâvûd ve Tirmizî dahi rivâyet etmişlerdir. Zerr (radıyallahu anh)’ın ismi Cündüb b. Cünâde'dir. Büreyr b. Cündüb olduğunu söyleyenler de vardır. Gifâr kabîlesine mensub olup Arabın büyüklerinden ve ilk müslüman olanlardandır. «Ben ilk müslüman olan dört kişinin dördüncüsüyüm.» dediği rivâyet olunur. Mekke'de müslüman olmuş; sonra kabilesinin yanına dönerek uzun müddet orada kalmıştır. Bu sebeple Bedir, Uhud ve Hendek muharebelerinde bulunamamış, fakat sonra Medîne’ye gelerek vefatına kadar Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’ın. yanından ayrılmamıştır. Tevazu' ve zühdü hadîs-i şerifte Hazret-i Îsâ (aleyhisselâm)’ın tevazu ve zühdüne benzetilmiştir. Onun mezhebine göre bir insanın ihtiyacından fazla malını biriktirmesi haramdır. (sallallahü aleyhi ve sellem)’den 281 hadîs rivâyet etmiştir. 32 târihinde Rabeze'de vefat etmiş; cenazesini İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) kaldırmıştır. Medîne'nin şimalinde üç konak mesafededir. Ebû Zerr'in münakaşa ettiği zâtın köle olduğu anlaşılıyor. «Menhecü'r-Râgıbîn» adlı eserin sahibi: «Bizirn bildiğimize göre bu zât Bilâl (radıyallahü anh)'dır.» diyor. dînen haram olduğu halde Hazret-i Ebü Zerr'in ona soğ-mesi, bu işin haram olduğunu henüz bilmediğine hamledilmiştir. Rivâyete göre Ebû Zerr (radıyallahü anh) muhatabını, annesinin siyahlığı ile yermiş ona: «Ey kara kadının oğlu!» demiştir. Bu kadın a'cemî imiş. Fasîh Arapçayı bilmeyen demektir. Bu hususta Arap veya Acem olması müsavidir. (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Ebû Zerr'in bu yaptığını câhiliyyet ahlâkı diye vasıflandırmışlar. Gerçi Ebû Zerr (radıyallahü anh): «Yâ Resûlallah, eğer bir kimse başkasına söğerse onun anasına babasına söğerler!» diyerek özür dilemiş; yani ben ona haksız yere söğmedim; evvelâ o bana söğdü; ben de ona söğdüm; demek istemişse de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu özrü kabul etmemiş, bu yaptığının câhiliyyet ahlâkından kalma olduğunu tekrarlamıştır. Zîra sö-ğen kimseye ancak söğdüğü kadar mukabelede bulunmak mubah olur. Daha ileriye giderek anasına babasına sataşmaya hakkı yoktur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Memlüküne Kendi Yediğinden Yedirme, Giydiğinden Giydirme Ve Ona Yapamayacağı Şeyi Teklif Etmeme Bâbı
4406-)
Bana Ebû't-Tâhir Ahmed b. Amr b. Şerh rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bize Amr b. El-Hâris haber verdi ki, kendisine Bükeyr b. El-Eşecc, Fâtıme'nin âzâdlısı Aclân’dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etmiş. Şöyle buyurmuşlar: giyeceği memlûkün hakkıdır. Kendisine iş namına da ancak gücü yeteceği şey yüklenir.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Memlüküne Kendi Yediğinden Yedirme, Giydiğinden Giydirme Ve Ona Yapamayacağı Şeyi Teklif Etmeme Bâbı
4407-)
Bize El-Ka'nebî rivâyet etti. ki): Bize Davûd b. Kays, Mûsâ b. YesâVdan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): için hizmetçisi yemeğini hazırlayıp da getirdiği zaman —ki o hizmetçi yemeğin sıcağına, dumanına katlanmıştır— onu kendisi ile beraber oturtsun! O da yesin! Şayet yemek az olursa eline ondan bir yudum yahut iki yudum koyuversin!» buyurdular. Davûd: «Yani bir lokma yahut iki lokma» diye tefsir etmiş. hadîsin ikinci rivâyetini Buhârî «Itk» ve «Et'ime» bahislerinde tahric etmiştir. Onu Tirmizî ile İmâm Ahmed dahi' rivâyet etmişlerdir. Tirmizî: «Bu hadîs hasen şahindir.» demiştir. rivâyetler El-Muhalleb'e göre yukarki Ebû Zerr hadîsini tefsîr mahiyetindedir. Çünkü Ebû Zerr (radıyallahü anh) hadîsinde yiyecekte, giyecekte köle ile sahibinin bir tutulması emrolun-muş; burada köleyi sofraya oturtup oturtmama hususunda sahibi muhayyer bırakılmıştır. Ulemâdan bazıları: «Ebû Zerr hadîsinde hizmetçiye yemek yedirme emri müsavatın vâcib olduğunu beyân için değil, kendi yeyip de köleye tattırmamanın iyi bir şey olmadığını anlatmak içindir...» demişlerdir. Münzir, bütün ulemaya göre hizmetçiye, bulunduğu yerde herkesin yediği yiyeceklerden yedirmek vâcib olduğunu nakletmiştir. Katık ve giyecek meselesi de öyledir. hadîslerdekî emir, bu işin farz değil, sünnet olduğuna delildir. Binaenaleyh çırağa, çobana, hizmetçiye ve köleye, kendi yediğinden yedirmeli, giydiğinden giydirmelı, onlara hoş muamelede bulunmalı, yapamıyacaklan işi teklif etmemeli, gönüllerini kırmamalıdır. Bir evin yemeğini pişiren hizmetçi elbette o yemeğin kokusunu duyacaktır. Pişirdiği yemekten ona da yedirmek, hele sofraya çağırarak onu ayrı tutmamak ahlâkın en güzellerinden ma'duttur ki, bu hadîslerin ifade ettiği mânâ da budur. İslâm'da kölecilik!.. Esîr ve köle denilince gözlerinin önüne eziyet, işkence ve tahkirden başka bir şey gelmeyen dîn düşmanları bu hadîsleri ve müslümanlarm bu husustaki muamelelerini bilseler her halde kıyas binnefis yapmakla müthiş yanıldıklarını anlar; biraz olsun yüzleri kızarırdı! hiç bir vakit aldıkları esirlerin gözlerini çıkarmamış; onlara işkence ederek öldürmemiştir. Bilâkis târîhen sabittir ki, müslümanlann halîfesi Ömer (radıyallahü anh) Kudüs’e girerken deveyi yediyor, kölesi de devenin üzerinde oturuyordu. Çünkü deveye binme nöbeti onda idî... Fakat bu işi şimdi bize çeşitli yalandan suçlar isnad ederek ayıplayan Avrupalılar yapmışlardır. Müslümanların ellerindeki esîr ve kölelere gösterdikleri evlâd ve kardeş muameleleri her tarîf ve tasavvurun üstündedir. Bu sayede İslâm âfâkını güneşler gibi aydınlatan nice benam ulemâ kölelerden yetişmiştir. Bunlar saymakla bitmez. Biz yalnız bir misal verelim: İmâm Şafiî'nin hadîste altın silsile diye isim verdiği, İmâm Mâlik, Nâfi ve İbn Ömer (radıyallahü anh) üç kişiden ibaret olup bunlardan Hazret-i Nâfi' kölelikten yetişmedir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Memlüküne Kendi Yediğinden Yedirme, Giydiğinden Giydirme Ve Ona Yapamayacağı Şeyi Teklif Etmeme Bâbı
4408-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Mâlik'e, Nâfi'den dinlediğim, onun da İbn Ömer'den naklettiği şu hadisi okudum: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ki, köle sahibine karşı samimî olup Allah'a ibâdetini güzel yaparsa, onun için iki defa ecir vardır.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Sahibine Karşı Samimi Olup Allaha İbadetini Güzel Yaptığı Zaman Kölenin Ecr-u Sevabı Bâbı
4409-)
Bana Züheyr b. Harb ile Muhammed b. El-Müsennâ da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Yahya (ki El-Kattân'dır) rivâyet etti. EL İbn Nümeyr dahi rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. H. Ebû Bekir b. Ebî Şey be de rivâyet etti. ki): Bize İbn Nümeyr ile Ebû Üsâme rivâyet ettiler. râvilerin hepsi Nâfi'den, o da İbn Ömer'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den, Mâlik'in hadîsi gibi rivâyette bulundular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Sahibine Karşı Samimi Olup Allaha İbadetini Güzel Yaptığı Zaman Kölenin Ecr-u Sevabı Bâbı
4410-)
Bana Ebû't-Tâhir ve Harmele b. Yahya rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, Şihâb'dan naklen haber verdi. Şöyle dedi: Said b. El-Müseyyeb'i şunu söylerken dinledim: Ebû Hüreyre dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) olan memlûk köle için iki ecir vardır.» buyurdular. Ebû Hüreyre'nin nefsi yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, Allah yolunda cihâd, hacc ve anneme iyi muamele (emri) olmasa, memlûk olduğum halde ölmek isterdim. b. El-Müseyyeb: Duyduğumuza göre Ebû Hüreyre, annesinin sohbetinde bulunduğu için o ölünceye kadar hacc etmemiştir.» demiş. kendi hadisinde: köle için» demiş; memlûk sözünü anmamıştır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Sahibine Karşı Samimi Olup Allaha İbadetini Güzel Yaptığı Zaman Kölenin Ecr-u Sevabı Bâbı
4411-)
Bana bu hadîsi Züheyr b. Harb da rivâyet etti. ki): Bize Ebû Safvân El-Emevî rivâyet etti. ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb’dan bu isnâdla rivâyette bulundu. göre...» cümlesini ve ondan sonrasını anmadı.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Sahibine Karşı Samimi Olup Allaha İbadetini Güzel Yaptığı Zaman Kölenin Ecr-u Sevabı Bâbı
4412-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ; Allah'ın hakkını ve sahihlerinin hakkını eda ettiği vakit ona iki ecir verilir.» buyurdular. bu hadîsi Kâ'b'a rivâyet ettim de Kâ'b: Ona hesab yoktur; malı az olan mü'mine de hesab yoktur, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Sahibine Karşı Samimi Olup Allaha İbadetini Güzel Yaptığı Zaman Kölenin Ecr-u Sevabı Bâbı
4413-)
Bana bu hadîsi Züheyr b. Harb da rivâyet etti. ki): Bize Cerîr, A'meş'den bu isnâdla rivâyette bulundu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Sahibine Karşı Samimi Olup Allaha İbadetini Güzel Yaptığı Zaman Kölenin Ecr-u Sevabı Bâbı
4414-)
Bize Muhammed b. Rafi’ rivâyet etti. ki): Bize Abdurrazzâk rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbih’den rivâyet etti. (Hemmâm): Bize Ebû Hüreyre'nin, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyet ettiği budur, diyerek bir takım hadîsler zikretmiş; ezcümle şunu da söylemiştir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); Allah'a güzelce ibâdet ve efendisine sohbette bulunarak ölmesi ne güzel bir şeydir. Ne mutlu ona!..» buyurdular. hadîsin gerek İbn Ömer, gerekse Ebû Hüreyre rivâyetlerini Buhârî «Itk» bahsinde; İbn Ömer (radıyallahü anh) rivâyetini Ebû Dâvûd «Kitâbü'l-Edeb»de tahrîc etmişlerdir. muhtelif rivâyetlerinde «samimiyet» diye terceme ettiğimiz «nasaha» kelimesi nasihatten alınma olup, nasihat edilen kimseye hazz ve nasîb toplamak mânâsına gelir ki, bundan murâd hâlinin iyiliğini istemek, onu noksanlardan kurtarmak ve hilekârlıktan tasfiye etmektir. rivâyetler köleyi, dürüst hareket ederek sahibinin malında samî-mâne çalışmaya, onu korumaya teşvik etmektedir. Çünkü köle, sahibini malında bir çoban mesabesindedir. Çoban sürüsünden nasıl mes'ûlse, o da sahibinin malından mes'ûldür. ecir meselesine gelince: Bunun biri, sahibine canla başla hizmet ettiği, diğeri de Rabbine güzelce ibâdette bulunduğu içindir. Burada «Kölenin ecri sahibinin ecrinden fazla olmuyor mu?» diye bir suâl hatıra gelebilirse de Kirmanı bunda bir mahzur olmadığını bildirmiştir. Yahut bu cihetten kölenin ecri fazla, başka cihetten de sahibinin ecri fazla olabilir. Burada iki hakka riayet eden kölenin, bir hakkı edâ eden köleye tercihi kasdedilmiş de olabilir. memlûk yani milk olmakla vasıflan dırılması, her köle memlûk olmadığı içindir. Çünkü köle sözü eâmdır; bütün insanlar Allah'ın kullan, köleleridir; fakat her biri memlûk değildir. Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) Allah yolunda hacc ile cihâdı ve annesine iyi muameleyi istisna etmiştir. Zîrâ cihâd ile hacc için köleye sahibinin izin vermesi şarttır. Binâenaleyh bunlara re'sen kudreti yok demektir. Annesine hizmet için dahi bâzı hallerde izne muhtâc olur. Sair bedenî ibâdetlerde ise izne ihtiyaç yoktur. Mâlî ibâdetleri anmaması ya o zaman ihtiyacından fazla malı olup da sahibinin izni olmaksızın akrabasına yardım edemiyeceği, yahut onun mezhebine göre köle, izinsiz de sahibinin malında tasarruf edebildiği içindir. Ebû Hüreyre'nin annesi Ümeyme yahut Meymûne isminde sahâbiyye bir kadındır. Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) bu kadının yiyeceği ile, giyeceği ile ve sair hizmetleri ile meşgul olduğundan onun sağlığında hacca gidememiştir. Buradaki haccdan murâd tetavvu' yani nafile hacdır. Yoksa farz olan haccı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte yapmıştı. Annesine bakmayı nafile haccdan ileri tutması, ona bakmak, hizmetinde bulunmak farz olduğundandır. Kâ'b'in: «Ona hesab yoktur; malı az olana da yoktur.» sözünden muradı: «Köle Allah'ın hakkı ile sahihlerinin hakkını ödediği takdirde sevabı çok olur; günahı kalmaz; onun için hesaba çekilmez.» demektir. O bu sözü ya âyetten böyle bildiği için söylemiştir. Zîrâ hayır ve hasenatı çok olup kitabı sağ taralından verilenlerin az ve kolay bir hesab verecekleri âyetle beyan olunmuştur; yahut ictihad neticesi bu kanaate varmıştır. rivâyetteki «niimmâ» kelimesi medih fiillerinden olup «o ne güzel şey» mânâsına gelir. Bu kelime «ni'mmâ», «nümmâ» ve «naimmâ» şekillerinde okunabilir. Kâdî Iyâz'ın beyanına göre aynı kelime nu'men» şeklinde tenvînli olarak da rivâyet edilmiştir. Bu takdirde medih fiillerinden olmayıp ferah ve sevinç mânâsına isimdir. «Nu'men lehû» denilir ki, o ne bahtiyardır, demektir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Sahibine Karşı Samimi Olup Allaha İbadetini Güzel Yaptığı Zaman Kölenin Ecr-u Sevabı Bâbı
4415-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Mâlik'e: Sana Nâfi', İbn Ömer'den naklen rivâyet etmiş ki, şunu söylemiş, dedim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kimse bir köledeki hissesini âzâd eder de kölenin kıymetine yetecek malı bulunursa, o kimse namına âdil kıymet biçilir; ve ortaklarına hisseleri verilir; köle de onun nâmına âzâd olur. Aksi takdirde köleden âzâd olan miktar âzâd olur.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Bir Kimsenin Bir Köledeki Hissesini Azad Etmesi Bâbı