Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı
2-)
Cemâat uzun kırâata razı olduklarını yâ söylemeli, yahut bu onların hâllerinden anlaşılmalıdır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Sabah Namazında Kıraat Bâbı
2-)
Niyyet bâtınî bir şeydir. Söylemedikçe kimse kimsenin niyetini bilemez. Caiz ki Hazret-i Muâz namaz fiillerini ve namazda kıraatin sünnet vechini Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den güzelce öğrenmek için namazı evvelâ onun arkasında nafile olarak kılmış; sonra kavmine dönerek aynı namazı onlara da farz niyeti ile kıldırmıştır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Yatsı Namazında Kıraat Bâbı
2-)
- Va'd ederse (sözünden) döner.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Münafık Hasletlerini Beyan Bâbı
2-)
Bu cümlenin mânâsı: «Şerr yalnız başına Allah'a izafe edilemez» demekdir; meselâ Ey maymunlarla hınzırların halikı! ve Ey Şerrin Rabbi denilemez.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Gece Namazında Ve Kıyamında Dua Bâbı
2-)
Bazılarına göre hadis, ekseri ahlâkı böyle kötü olanlar hakkındadır. Nadiren yapanlar hükümde dâhil değildirler.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Münafık Hasletlerini Beyan Bâbı
2-)
Kuyu zararlarının heder olması için kazılan kuyunun milk olması yahut kırlarda bulunması şarttır. Bir kimse sahibinin izni olmaksızın birinin milkine yahut herkesin gelip geçtiği yola kuyu kazar da o kuyuya bir insan düşerek ölürse Hane'r'îler'le Şâfiîler'e göre diyetini kazanın âkılesi öder. Şâfiîler «Ayrıca keffâret de lâzımdır» demişlerdir. İnsandan başka bir şey düşerek telef olsa kuyuyu kazan öder. Şâfiîler'le Hicaz ulemasına göre cahiliyet devrinden kalma define demektir. Hanefîler rikâzı: «Yerde gömülü mal» diye ta'rîf ederler; ve bundan hem defineyi hem de ma'deni kasde-derler. Burada ondan murâd: Ma'den içinden çıkan altın parçalandır. Ri-kâzın hükmü bütün ulemaya göre beşte birini vermektir. Yalnız eimme-i selâse (Mâlik, Şafiî ve Ahmed) rikâzda nisabı şart koşmuşlardır. Çünkü onlara göre rikâz zekâttır. Fakat üzerinden sene geçmesi bazılarına göre şart değildir. Hanefîler'e göre rikâz zekât olmadığı için nisab şart değildir. Az olsun çok olsun beşte birini vermek îcâb eder. . Zahirî, İshâk, İbn'l-Münzir, İmâm Ahmed ve Şâfiîler'den Müzeni ile Büveytî nisâbla birlikte üzerinden sene geçmesini de şart koşmuşlardır. müslüman kendi milkinde ma'den bulursa ona Mâlik olur. Ve İmâm A'zam'la İmâm Ahmed'e göre nisab miktarını bulup üzerinden sene geçmedikçe bir şey vermek lâzım gelmez. İmâm Ebû Yûsuf'la Muhammed'e göre derhal beşte birinin verilmesi îcâb eder. İmâm Mâlik'le Şafiî ise derhal zekâtının verileceğine kail olmuşlardır. kırlarda ve sahipsiz yerlerde bulunan rikâzın beşte dördü bilittifak bulanın malı olur. Başkasının milkinde bulunan ise milk sahibine yahut mirasçılarına aiddir. Mirasçısı da yoksa Beytülmal'e verilir. Hanefîler'den İmâm Ebû Yûsuf istihsanen bulana verilebileceğini söylemiştir. göre ma'deni bir müslümanın veya zimmînin bulması hükmen birdir. Bu hususta kadın-erkek, köle ve câriye arasında da fark yoktur. Yalnız harbî müstesnadır. İbn'l-Münzir: «Kendilerinden ilim bellediğim üstadlarım zimmînin bulduğu rikâzdan beşte bir alınacağına ittifak etmişlerdir; Şafiî de onlardan biridir.» demişse de diğer Şâfiîyye ulemâsı bunu kabul etmemiş; kâfirden zekât ahnamıyacağım kitaplarında beyân etmişlerdir. beşte birinin nereye Verileceği ihtilaflıdır. Hanefîler'e göre ganimet kimlere verilirse bu da onlara verilir. İmâm Mâlik'le bir rivâyette İmâm Ahmed'in ve Şâfiîler'den Müzenî ile Ebû Hafs'in kavilleri de budur. İmâm Muhammed’den bir rivâyete göre Kur'ân okuyan talebeye, hastalara ve sâireye verilebilir. İmâm Şâfiîye göre zekâtın verildiği sınıflara verilir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hudûd
Konu: Hayvanın, Maden Ve Kuyunun Yaralamasının Heder Olması Bâbı
2-)
Allah'dan başka her şeyin hadis olduğuna inanmak.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İman Şubelerinin Sayısını, Bunların En Üstün Ve En Aşağı Derecede Olanını; Utanmanın Faziletini Ve İmandan Olduğunu Beyam Bâbı
2-)
- Va'dettiği zaman sözünden döner.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Münafık Hasletlerini Beyan Bâbı
2-)
Sahihin bazı lâfızlarında: «Onlar hakkında Allah'ın hükmü ile hükmettin!» buyurulm ustur. Mâmâfîh İbn Tîn her iki okunuşa göre de mânânın bir olduğunu söylemiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Ahdini Bozanlarla Harb Etmenin Ve Kala Sahiblerini Âdil, Hükme Ehil Bir Hakimin Hükmüne Havale Eylemenin Cevazı Bâbı
2-)
Kuşluk namazı, vitir ve teheccüd gibi ona mahsûs farz olan namazlar ile dörtden ziyâde kadınla evlenmek hususunda ümmeti onun gibi değildir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Oruç
Konu: Cünüb Olduğu Halde Üzerine Fecir Doğan Kimsenin Orucunun Sahih Olması Bâbı
2-)
Israf-ı malî;
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Hacet Yokken Çok Mesele Sormaktan, Vermeyip İstemekten —ki Bundan Murad Ödemesi Gereken Bir Hakkı Edadan Kaçınmak Yahut Hakkı Olmayan Şeyi İstemektir— Nehiy Bâbı
2-)
Bunu ancak ve ancak hürmeti olmayanlar giyer.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Elbise Ve Zinet
Konu: Erkek Ve Kadınlara Altın, Gümüş Kablar Kullanmanın Haram, Erkeğe Altın Yüzük İle İpekli Kullanmanın Haram; Kadınlara Mubah Kılınması; Dört Parmaktan Fazla Olmamak Şartıyle Yollu Ve Benzeri İpeklini Erkeğe Mubah Kılınması Bâbı
2-)
Müslüman bir köle hükümetin idaresini cebren eline geçirse, ona da itaat vacib olur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Bayram Günü Cemre-i Akabede Hayvan Üzerinde Taş Atmanın Müstehab Olduğunu Ve Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in «hacc İbadetlerini Almalısınız.» Hadisini Beyan Bâbı
2-)
Yukarda işaret olunduğu vecihle men edilen rukye mâhiyeti meçhul olandır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Tıb Hastalık Ve Hasta Okuma Bâbı
2-)
Bu cümledeki (vav) edatı atıf ve teşrik için değil, istinaf içindir. Ve cümle şöyle takdir olunur: Sizin üzerinize de hak ettiğiniz zem ve hakaret gelsin. (Vav)'ı hazfedenlerce cümlenin takdiri: «Bilâkis ölüm sizin üzerinize olsun şeklindedir. Kâdî Iyâz'ın beyânına göre bazı ulema cümleden (vav)'in hazfını tercih etmişlerdir. Maksatları hükümde müslümanlan ehl-i kitapla ortak olmaktan kurtarmaktır. Mâlikîler'den İbn Habib'in kavli budur. Diğer ulema (vav)'ı hazfetmeden bırakmışlardır. Nitekim hadîsin ekser rivâyetlerinde bu cümle (vav) ile gelmiştir. takımları Yahûdilere «aleykümüsselam» diye karşılık verileceğini söylemişlerdir. Selâm taşlar, demektir. Cümlenin mânâsı: «Sizin üzerinize taşlar yağsın.» demek olur. Nevevî bunun zayıf olduğunu söylemiştir. umumiyetle hadis ulemâsının bu cümleyi (vav)'la rivâyet ettiklerini, İbn Uyeyne"nin ise (vav)'sız rivâyet ederdiğini söylemiş. «Doğrusu da budur,» demişse de Nevevî bu görüşe katılmamıştır. O şöyle diyor: «Doğrusu (vav)’ın isbatı da, hazfı de caiz olmaktır. Nitekim rivâyetler böyle gelmiştir. Hatta ekser rivâyetlerde olduğu gibi (vav)'la rivâyet daha güzeldir. Bunda hiç bir zarar yoktur. Çünkü sâm ölüm demektir. Ölüm bize de vardır, onlara da. Şu halde (vav)'la atfederek yapılan rivâyette bir zarar yoktur.» ulemâya göre- Yahûdilerle hiristiyanlara evvelâ müslüman selâm veremez. Fakat onlar selâm verirse «vealeyküm» yahut «aleyküm» diyerek selâmlarını almak gerekir. Delilleri Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: Hıristiyanlara evvelâ siz selâm vermeyin...» hadîsiyîe «Ehl-i kitap size selâm verirlerse "ve aleyküm" deyiverin...» hadîsleridir. Ulemadan bir taifenin Yahûdi ve hıristiyanlara evvelâ müslüma-nın selâm vermesini caiz görmüşlerdir. Bu kavil İbn Abbâs, Ebû Ümâme ve İbn Ebî Muhayrîz hazeratından rivâyet olunmuştur. Bu zevatın delilleri hadîslerin umumuyla selâmı ifşa hadîsidir. Fakat «Bu hüccet bâtıldır. Çünkü âmmdır; Yahûdilerle hıristiyanlara evvelâ siz selâm vermeyin hadîsîyle tahsis olunmuştur,» diyor. Bazıları Ehl-i kitaba onlardan önce davranarak selâm vermek mekruhtur. Fakat haram değildir, demişlerse de Nevevî bunun da zayıf olduğunu söylemiştir. Çünkü bu husustaki nehiy tahrim ifade eder. Kâdî Iyâz’ın beyanına göre ulemâdan bir cemâat ihtiyaç ve zaruret için ,hıristiyanlarla Yahûdilere selâm verilebilir, demişlerdir. Alkame ile İbrahim Nehaî'nin mezhepleri budur. Evzâî'nin: «Ehl-i kitaba sen selâm verirsen bilmiş ol ki, sulehâ da selâm vermişlerdir; sen selâm vermezsen, suleha da selâm vermemiştir.» dediği rivâyet olunur. Bu sözün manası; versen de caiz, vermesen de, demektir. bir taife ehl-i kitaba selâm verilemeyeceğine kaildir. kâfirden mürekkeb bir cemaata velev ki, içlerinde bir tek müslüman bulunsun selam vermek caizdir. Buradaki selamdan müslüman kasdedilir. Ayıp ve kusur manasınadır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i Âişe'ye: Âişe! Kötü konuşur olma!» buyurmasından murad ona rıfki mülâyemetıe muamelede bulunmasını öğretmek, acele etmeyip bir şeyin hakikatını araştırması gerektiğinde tenpınte bulunmak içindir. Filhakika Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kuffâra birçok mallar vererek kalblerini İslama yatıştırmaya çalışmıştır. Konuşurken terbiye ve nezakete dikkat buyurması buna nisbetle evleviyette kalır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Kitap Ehli Olanlara Evvela Müslümanın Selam Vermesinin Yasaklanması Ve Onların Selamının Nasıl Alınacağı Bâbı
2-)
Ellerin nasıl bağlanacağı meselesi dahi ulemâ arasında mevzuu bahis olmuştur. Bunun sıfatı sağ avucunun içini sol bileğin üzerine koymak ve bileği avucun ortasında bulundurmaktır. İsbîcabî'nin Ebû Yûsuf'tan rivâyetine göre, sağ elle sol elin bileği tutulur. İmâm Muhammed dahi ellerin böyle bağlanacağını ve bileğin avucun ortasına geleceğini söylemiştir. «el-Müfîd» nâm eserde sol elin bileği sağ elin baş ve küçük parmaklan ile tutulur diyor ki muhtar olan da budur. «ed-Dirâye» de sol bileğin büküntüsü, sağ elin avucu ile tutulur denilmiştir. İmâm Şafiî ile Ahmed b. Hanbel'in mezhepleri budur. İmâm Ebû Yûsuf ile İmâm Muhammed'den bir rivâyete göre, sağ elin orta parmakları bil»ğin üzerine uzunluğuna yatırılır. Bilek baş ve küçük parmaklarla tutulur. Ulemâmızdan birçokları bu kavli benimsemişlerdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namaz Kılanın İhram Tekbirinden Sonra Sağ Elini Sol Elinin Üzerine Bağlıyarak Göbeğinin Üstüne Ve Göğsünün Altına Koyması, Secdede İse Ellerini Omuzları Hizasında Yere Döşemesi Bâbı
2-)
Bu dört zattan maada Kur'ân-ı Kerîm'i kimsenin ezberlemediği sabit olsa onun tevatürüne yine hiç bir halel gelmez. Çünkü Kur'ân-ı Kerim'in cüzlerini sayılamıyacak kadar çok kimseler ezberlemiştir. Bunların yalnız bir kısmıyla bile tevâtijp hâsıl olur. Bu sayısız zevatın bütün Kur'ân'ı ezberlemiş olmaları tevatür için şart değildir. Bilâkis bir cüz'ü tevatür sayılacak derecede çok kimseler nakr letti mi, o cüz hiç bir şüphe kalmamak üzere mütevatir olur. Bu husûsda Müslim veya Mülhid hiç bir muhalif yoktur. Enes'in «Amcalarımdan biri...» dediği Ebû Zeyd (radıyallahü anh) Sa'd b. Ubeyd El-Evsî'dir. Sa'dü'l-Kaâri namıyle meşhurdur. Bedir gazilerindendir. Kadisiye harbinde şehid edilmiştir. İbn Abdil-B er'r'e göre ismi Kays b. Seken El-Hazrecî'dir, Übeyy'in ağlaması sevincindendir. Kendini bu büyük nimete ve yüksek rütbeye küçük görmüştür. Filhakika Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu haberi Hazret-i Übey için iki cihetle büyük nimettir. Bunlardan biri ismiyle ta'ym edilmesidir. Bundan dolayı Hazret-i Übey «Adımı söyledi mi?» diye sormuş ve evet cevabını almıştır. Bu suretle nimet artmıştır. İkincisi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kendisine «Beyyine» sûresini bizzat okumasıdır. Bu yalnız Hazret-i Übey'e mahsus büyük bir menkabedir. Bazıları Hazret-i Übey'in bu nimetin şükründe kusur ederim korkusuyla ağladığını söylerler. Hazret-i Übey'e okunmak için bu sûrenin tahsisine gelince: Beyyine Sûresi kısa olmakla beraber bütün usûl ve kavâidî ve büyük mühimmatı ihtiva ettiği içindir. Zâten hâl kısadan kesmeyi iktiza ediyordu. Burada şöyle bir suâl hatıra gelebilir: Acaba bu sûreyi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in okumasın-daki hikmet nedir? Niçin Übey (radıyallahü anh)’ın okuması emir buyurulmamıştır. Ma'ziri ile Kâdî Iyâz bu suâle şöyle cevap vermişlerdir: Buradaki hikmet Hazret-i Übey'in Kur'ân lâfızlarını, edasının şeklim, durak yerlerini ve şeriatın takdir ettiği üslûbla Kur'ân'daki nağmeleri yapmayı öğrenmesidir. Kur'ân'ın haricinde yapılan nağmeler onunki gibi değildir. Her çeşit nağmenin ruhlara tesiri ayrıdır. Bazıları buradaki hikmetin yetişecek iyi hâfızlara Kur'ân'ı mukabele etmek ve Kur'ân-ı Kerîm'le diğer şer'î ilimler tahsil edilirken tevazu1 göstermek lâzım geldiğini öğretmektir. Bunda bir de halka Hazret-i Übey'in faziletini göstermek ve kendisinden Kur'ân öğrenmeye teşvik mânâsı vardır. Nitekim Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den sonra Hazret-i Übey, Kur'ân-ı Kerîm hususunda kendisine baş vurulan meşhur bir İmâm ve reis olmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Übey B. Kab Ve Ensardan Bir Cemaat Radıyallahü Anhüm’ın Faziletlerinden Bir Bab
2-)
Bu namazı Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) devam üzere kılıyor her gün eda etmek arzusunda bulunuyordu. Teharrinin mânâsı da bundan ibâretdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin İkindiden Sonra Kılmakda Olduğu İki Rekat Namazı Tanıma Bâbı
2-)
Bu söz yalan yere şahidîik etmeyi helal i'tikad eden hakkındadır. bu i'tikadda bulunan bir kimse kâfir olur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Büyük Günahları Ve Onların En Büyüğünü Beyan Bâbı
2-)
- Büyük günah işleyen kâfir olur; diyen hâricilere ve:
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Kendini Öldürenin Tekfir Edilmediğinin Delili Bâbı
2-)
Bir fitne veya çatışma olursa silâha sarılmak güçleşsin! Alî'nin muahededen «Resûlüllah» kelimesini silmek istememesi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e karşı itaatsizlik değil, bilâkis büyük bir edeb ve nezakettir. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in «Sil!» emrini bizzat kendisine teveccüh eder mahiyette telâkki etmemişti. Böyle anlamış olsa bu emri terkedemezdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de emrine muhalefetinden dolayı kendisini muâhaze buyururdu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Hudeybiyedeki Hudeybiye Sulhu Bâbı
2-)
Hadisden murad kapların pis olduğu muhakkak, bulunduğuna göredir. Ebû Dâvud'un rivâyetinde: «Biz ehli kitab ile komşu yaşıyoruz. Onlar tencerelerinde domuz pişiriyor, kaplarından şarap içiyorlar.» buyurulmasıda buna delalet eder. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): bulursanız onların kaplarından yiyip içmeyin bulamazsanız su ile yıkayın ondan sonra yiyip İçin» buyurmuştur. mesele: Yayla ve Öğretilmiş yahut Öğretilmemiş köpekle avlanmadır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu suale verdiği cevapdan şu hükümler çıkarılmıştır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Av, Kesilen Ve Etî Yenen...
Konu: Öğretilmiş Köpeklerle Avlanma Bâbı
2-)
Verilen cevabda soran için hoşlanmıyacağı bir şey olabilir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’e Tazim Gerektiği; Zaruret Olmayan Yahut Kendisine Teklif Tealluk Etmeyen, Vuku Bulmayan Ve Buna Benzer Şeyleri Çok Sormayı Terk Etme Bâbı
2-)
Yukarıda söylenenlerden bir derece aşağı olan münkerattır. Bunlarda içeriye girerek araştırma yapmak caiz değildir. Meselâ: bir evden kötü kötü eğlence sesleri gelse içeride işlenen menhiyyatı men'etmek için eve girilemez; dışarıdan men'edilir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Münkeri Nehyetmenin İmandan Olduğunu, İmanın Artıp Eksildiğini, İyiliği Emir Ve Kötülükden Nehyin Vacib Olduklarını Beyan Bâbı
2-)
Kabir azabından,
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda İken Kendisinden Allaha Sığınılacak Şeyler Bâbı
2-)
Meymûne (radıyallahü anh) hadîsini Müslim ile Nesâî , Hazret-i İbn Abbâs'dan rivâyet etmişlerdir. Hadîs-i şerif az sonra Bâbımızda görülecektir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Mekke Ve Medinenin İki Mescidinde Namaz Kılmanın Fazileti Bâbı
2-)
Bu işi ağaran saçın hâline göre değişir. Bir kimsenin ağaran saçları tertemiz olup, boyalı saçtan daha güzel durursa, bu kimsenin saçlarını boyamaması evlâdır. Böyle değil de çirkin ve iğrenç bir manzara arzediyorsa boyamak evlâdır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Elbise Ve Zinet
Konu: Beyaz Saçı, Sarı Ve Kırmızıya Boyamanın Müstehab, Karaya Boyamanın İse Haram Kılınması Bâbı
2-)
Nehy bu işi kasden yapanlar hakkındadır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in fi'li ise kasden yapılmış değildir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin İkindiden Sonra Kılmakda Olduğu İki Rekat Namazı Tanıma Bâbı
2-)
Giyip eskittiği,
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
2-)
- Çoluk çocuğun haklarını ifâ etmek. Hizmetçiye hoş muamele bunda dahildir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İman Şubelerinin Sayısını, Bunların En Üstün Ve En Aşağı Derecede Olanını; Utanmanın Faziletini Ve İmandan Olduğunu Beyam Bâbı
2-)
Kâdi Iyâz'a göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in burada zamiri tesniye kullanması, Allah ile Resûlüllah sevgilerinin-teker teker değil de mecmu' itibariyle nazar-ı i'tibâra alınacağına işaret içindir. Hatibe Allah ile Resûlü'nü ayrı ayrı zikretmesini emir buyurması ise her ikisine yapılan isyanın ayrı ayrı isyan sayılacağına tenbih içindir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Kendileriyle Vasıflanan Kimsenin İmanın Tadını Bulduğu Hasletlerin Beyanı Bâbı
2-)
Sihir bir takım ilaçlan birbirine karıştırmakla ve birşeyler yapmakla olur. Kerâmetse böyle bir şeye muhtaç değildir. O ekseriyetle veliyyullâhın elinde tesadüfen zuhur eder. fıkhı cihetine gelince; sihir yapmak bilicmâ büyük günahlardandır. Hattâ bazen küfre de varır. Binâenaleyh onu öğrenmek ve öğretmek de haramdır. Eğer yapılan sihir küfrü iktizâ ediyorsa yapan kâfir olur. Küfrü îcâb etmiyorsa şâfîler'e göre ta'zîr olunur ve tevbe etmesi istenilir. Tevbe ederse kabul olunur. İmâm Mâlik: «Sihir yapan kâfirdir. Sihrinden dolayı öldürülür. Tevbe etmesi istenilmez, etse bile kabul olunmaz. Mutlaka öldürülür.» demiştir. Iyâz'ın beyânına göre İmâm-ı Ahmed b. Hanbel'in de mezhebi budur. Bu kavil birçok ashab ve tabiinden rivâyet olunmuştur. «Fetevây-ı Suğra» adlı eserinde: «İmâm-ı A'zam'la Muhammed'in kavline göre sihri yapan kimsenin tevbe etmesi istenilmez. İmâm Ebû Yûsuf'a göre tevbe etmesi istenir.» denilmektedir. tevbesi dahi ihtilaflıdır. Sad'in bir rivâyetine göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelen iki zât Cebrail ile Mikâil (aleyhisselâm)'dır. Baş ucunda duran Cebrail, ayak ucunda duran Mikâil'dir. Bu geliş bazılarına göre uykuda olmuştur. Uyur uyanık bir halde iken geldiğini söyleyenler de vardır. Medine'de Benî Züreyk kabilesinin bahçesinde bulunan bir kuyudur. Hadîs-i şerif büyük zararın karşısında küçük yararın terk edileceğine delildir. Ki bu mesele İslâm'ın en mühim kaidelerinden biridir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Sihir Bâbı
2-)
Veçhe göre: Bayram oruca yakın olduğu için yakınlık sebebiyle Araplar bayramı oruç ayına izafe etmişlerdir. bu hadîsin te'vîli hususunda . ihtilâf etmişlerdir. Bâzılarına göre «iki bayram ayı noksan olmazlar» cümlesinden murâd: «Gün hesabiyle noksan olsalar bile hükümde noksan değildirler» demektir. bazıları: «Bu cümlenin mânâsı, mezkur iyi ayın ikisi de noksan olarak bir senede bulunamazlar. Biri yirmidokuz çekerse, diğeri otuz olur, demektir» mütalaasında bulunmuşlardır. murad: Zül-Hicce ayının on gününde işlenen amellerin faziletini beyândır. Zira bu ay ecir ve sevap hususunda Ramazan 'dan geri kalmaz» diyenler de vardır. Hibbân (?-354) «Bu haberin iki mânâsı vardır, biri iki bayram ayının bize nisbetle noksan olsalar bile hakikatta noksan olmamalarıdır, diğeri iki bayram ayının fazilet hususunda noksan olmamalarıdır» diyor. (238-321) dahi şu mütalaayı serd ediyor: «Bu hadîsin manası, Bayram ayları yirmidokuz bile çekseler yine tamam sayılırlar. Çünkü birinde oruç, diğerinde hac vardır. Bu ibâdetlerin hükümleri ise noksan değil tamdır.» (?-786) diyor ki: Hacc, Zül-Hicce ayının ilk on gününe tesaadüf eder, binâenaleyh ayın noksan veya tamam olmasının bunda dahl-ü te'siri yoktur. Fakat Ramazan böyle değildir, onun tamamı oruçla geçer ve bazen tam bazen de nakıs olur, dersen ben de derim ki: hacc günlerinde baygınlık vukûbulur, bu sebeple o günlerdeki noksan Ramazan'in sonunda hilal görülmemek suretiyle meydana gelen noksana benzer. Bazen bir gün ziyade ve eksik hesab edilmek sûretiyle hata da edilebilir. Bu suretle Arefe ayın sekizinde veya onunda yapılabilir. Şu halde hadisin manası, Arafât'da gün hatâsiyla vakfeye duranların ecirleri hatasız vakfe yapanların sevaplarından noksan olmaz.» demektedir. Battal (?-444)'ın beyânına göre ulemâdan bir taife: Arafe’den bir gün evvel veya sonra vakfe yapmak suretiyle bütün hacılara şamil bir hata işlenirse, yapılan vakfe kafidir, çünkü o günler ictihadla ibâdet eden kulların Allah indindeki sevabını azaltmaz. Nitekim noksan kalan oruç günleri de Ramazan'ın sevabını noksan etmez.» demişlerdir. kavil tâ', Hasan-ı Basrî, İmâm A’zam ve İmâm Şafiî’den naklolunmuştur. Kâsım: Hacılar hata ederek vakfeyi Arefe gününden sonra yapsalar bu caizdir. Fakat vakfeyi terviye gününden evvel yaparlarsa ertesi gün bir daha vakfe yapmaları îcab eder.» demiştir. bazılarına göre Zül-Hicce'nin sekizinci günü vakfe yapmak hiçbir suretle caiz değildir. Çünkü o gün vakfe'ye ayı görerek yahut görmeyerek yapılır. görerek yaparlarsa 9. günü tekrarlamaları, görmeden yaparlarsa 10. günü tekrarlamaları îcab eder. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hassaten bu iki ayı zikir buyurması oruçla hacc bu aylarda, yapıldığı içindir. kat'iyyette buna kail olmuştur. (?-743): «Hadîsin zahirine bakılırsa bu iki ayın hassaten zikredilmesi, başka aylarda bulunmayan bir meziyete sahip oldukları içindir. Yoksa hadis, başka ayda yapılan taatm sevabı bunlarda yapılanın sevabından daha azdır, mânâsına gelmez. Maksad bu iki ay bayramlara mahsus olduğu için onlarda vuku'u melhuz olan hatânın hükmünü kaldırmakdır.» demiştir. şerif, sevapların amellere göre değil, sırf Allah'ın bir fadl-ı ihsanı olduğunu soyliyenlerin delilidir. bu hadîs tam ve noksan ayların sevabda müsavi olduklarına delildir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Oruç
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin «bayram Ayları Noksan Olmazlar» Hadisinin Manasını Beyan Bâbı:
2-)
- Cemaata devam etmek.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İman Şubelerinin Sayısını, Bunların En Üstün Ve En Aşağı Derecede Olanını; Utanmanın Faziletini Ve İmandan Olduğunu Beyam Bâbı
2-)
Bir yerde bulunanlara, ölü olsun diri olsun, o yerin ehli veya ahâlisi denilebilir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Kabristana Giderken Okunacak Şeyler Ve Orada Yatanlara Dua Bâbı
2-)
Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona esirler arasından bir câriye almak için izin vermişti. Esirlerin en iyisini seçmesine müsaade etmemişti. Esir kadınların güzellik, şeref ve neseb itibariyle en iyisini seçtiğini görünce Dihye'ye bir İltimasda bulunmuş olmamak için Hazret-i Safiyye'yi geri almıştır. Zira orduda Hazret-i Dihye'den daha faziletli zevat vardı. Siyer'inde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i Dihye'ye Kinânetû'bnû Rabî'in kız kardeşini vermiş; bu suretle onun gönlünü almıştır. Safiyye'nin bu şekilde geri alınmasına bâzı rivâyetlerde mecazen satm alma tâbiri kullanılmıştır. Hattâ Müslim'in az aşağıda göreceğimiz bir rivâyetinde: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu yedi baş eser mukaabilinde satın aldı.» denilmiştir ki. bundan murâd, ikram ve ihsan sureti ile vermiş olmasıdır. Mübadele mânâsında olduğu için râvi ona «satın almak» tâbirini kullanmıştır. Hamza: Hazret-i Enes'in künyesi; Ümmü Süleym de annesidir. Sahih rivâyetlerden anlaşıldığına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yolda «Sedd-i Ravhâ» denilen yerde zifafa girmiş. Bu ver Medine've kırk mil kadar uzaktır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Kimsenin Cariyesini Âzad Ederek Sonra Onunla Evlenmesinin Fazileti Bâbı
2-)
Bu hadîste muhayyerlik müddeti üç gün olarak takdir edilmiştir; halbuki üç günle tekyîd edilen müddet şart muhayyerliğidir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Alış Verişler
Konu: Memesinde Süt Biriktirilen Hayvanı Satmanın Hükmü Bâbı
2-)
- Peygambere vahiy çan sesi gibi bir seda halinde gelir, Bu ses ya meleğin kendi sesi yahud da kanatlarının Şeşidir; Vahyin bu sureti pek şiddetli idi onun için Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) pek büyük zahmet çeker, mübarek yüzü terler içinde kalırdı.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Resûlüllah Sallalahu Aleyhi Ve Selleme Vahyin Başlaması Bâbı
2-)
Çok suâlden;
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Hacet Yokken Çok Mesele Sormaktan, Vermeyip İstemekten —ki Bundan Murad Ödemesi Gereken Bir Hakkı Edadan Kaçınmak Yahut Hakkı Olmayan Şeyi İstemektir— Nehiy Bâbı
2-)
Yaptığına pişmak olmak;
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Günahlar Sebebiyle İmanın Eksilmesini Ve Günaha Dalan Kimseye — Kemalinin Yokluğu Manasıyla— İmansız Denilebileceğini Beyan Bâbı
2-)
-Söz verirse sözünde durmaz, va'dînden döner; ederse baştan çıkar.» buyurdular. kadar var ki Süfyân’ın hadîsinde: «Eğer o kimsede bunlardan bir haslet bulunursa kendisinde nifaktan bir haslet var demektir.» buyu-rulmuştur. hadîsi Buhârî îman ve Cizye bahislerinde tahric ettiği gibi diğer Kütübü sitte sahipleri dahi muhtelif yerlerde rivâyet etmişlerdir. lâfzı nifaktan alınmıştır. İbn Sîde'nin beyanına göre nifak: bir vecihden İslâm'a girip bir vecihden çıkmaktır. Bu kelime «Nâfikaaü'l-Yerbû'» «Ova Sıçanının deliği» ta'birinden alınmıştır. Ova sıçanının yer altında iki deliği olurmuş. Bunların biri yeryüzüne tama-miyle açık, diğeri kapalı fakat kafasıyle vurunca açüıverecek kadar hafif bulunurmuş. Bu deliğe «Nâfikaâ» denilirmiş. Hayvan onu daima gizler; ötekinden girip çıkarmış. Avcı «Kaasiâ» denilen açık deliğe gelirse o Nâ-fikaa'ı açarak kaçarmış. İşte ova sıçanı nasıl Naafikaa'ı gizleyip Kaasıâ'ı meydanda tutarsa münafık da küfrünü gizleyip îmanını gösterdiğinden ya-hud şeriatın bir kapısından girip öteki kapısından çıktığından kendisine bu isim verilmiştir. Şöyle de denilebilir: Nâfikaa' denilen deliğin dışı nasıl dümdüz yeryüzü gibi görünür fakat içi delik ise münafık da onun gibi dışı başka içi başkadır. münafık kelimesinin «Nefak» dan alındığını söylerler. Nefak: yer altındaki kanal, (tünel) demektir. Böyle bir kanalın sahibi onda nasıl gizlenirse münafık da İslâm perdesi altında gizlendiği için ona bu isim verilmiştir. münafık başkalarına içindekinin aksini gösteren kimsedir. Istılahda münafık: içinden kâfir olup dışından müslüman görünen kimsedir. Eğer bu renkli görünüş îman hususunda ise nifakı küfürdür; îmân hususunda değilse amel nifakıdır. Bunda fiil ve terk dahildir. Bu gün zm-dıkı da ayni şekilde izah ediyorlar. İmâm Mâli k'den rivâyet olunduğuna göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) devrindeki nifak bu günkü zındıklıktır. hakikatim anlayabilmek için. onun taksimatını bilmek icâ-beder. Şöyle ki: Kalbin dört hâli vardır: dayanan mutlak i'tikad. Bu ilimdir dayanmayan mutlak i'tikad. Mukallidin i'tikadı gibi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Münafık Hasletlerini Beyan Bâbı
2-)
- Bu sözden murâd: Allah'ın ölüleri dirilteceğine biz şüphe etmeyince İbrahim (aleyhisselâm) evleviyetle şüphe ermemiştir. Yani Peygamberlere şüphe gelebilse şüphe etmeye ben İbrahim (aleyhisselâm)'dan da lâyık olurdum. Benim şüpheye düşmediğimi pekâla bilirsiniz. O halde onun da şüphe etmediği malumunuz olsun! demektir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu ya tevâzuundan söylemiştir. Yahut o sırada kendisinin İbrahim (aleyhisselâm)’den efdal olduğunu henüz bilmiyormuş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Delillerin Bir Birini Takviyesiyle İtminan-ı Kalbin Artması Bâbı
2-)
- Lâ, zait değildir. Cümlesinin mânâsı: Size Peygamberinizden bir şey haber vermek istemiyorum; kendimden bir şeyler söylemek ve nasihat etmek niyetindeyim. Ama şimdi bu niyetimden vaz geçecek Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den hadis rivâyet edeceğim» demektir. de rivâyet olunmuştur. Bunların ikisi de doğrudur. Çünkü (racea) fi'li bazen lâzım bazen de müteaddî manasında kullanılır. Burada müteaddî olarak «döndür dü» ma'nasında kullanılmıştır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: «allahdan Başka İlah Yoktur» Dedikten Sonda Kafiri Öldürmenin Haram Kılınması Bâbı
2-)
Yenecek hurmaların acva cinsinden olması kaydedilmiştir. Bunun hikmeti Acva nev'ini Medîne'ye bizzat Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in mübarek eliyle dikmiş olmasıdır. Nesâî'nin Hazret-i Câbir'den merfû olarak rivâyet ettiği bir hadîste: cennettendir. O zehre karşı şifadır.» buyurulmuştur. Hattâbî: «Acvanın zehir ve sihire fayda vermesi kuru hurmadaki bir hassadan değil. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Medine hurmasına yaptığı bereket duası neticesidir.» demiş. İbn Tin de: «Bunun Medîne'ni hususi bir hurması olması ihtimâli vardır. Bu hususta daha başka sözler de söylenmiştir. diyor ki: «Hurmaların yedi adet olması hususu namazların sayısı ve zekâtların nisabı gibi akılla bilinemiyor. Bu adet tıbb bahsinin birçok yerlerinde zikredilmiştir. Biz bunun hikmetini bilemeyiz. Binâenaleyh fazilet ve hikmetine iman ve itikad vâcibdir.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İçkiler
Konu: Medine Hurmasının Fazileti Bâbı
2-)
- Hastalanmadan önce sağlamlığını,
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Fitneler Zuhur Etmezden Önce Amellere Şitab Etmeye Teşvik Bâbı
2-)
Bu göz çıkarma mes'elesi mecazdır. Maksat Hazret-i Mûsa'nın melekle münazara yaparak hüccetle ona galebe çalmasıdır. Fakat bu kavil zayıf görülmüştür.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Mûsa Sallallahü Aleyhi Ve Sellemnın Faziletlerine Ait Bir Bab
2-)
- Bazı kimseleri hesapsız cennete koymak için,
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Cennette Makamı En Aşağı Olanların Beyanı Bâbı
2-)
- Ebû Said (radıyallahü anh) orada imiştir. Lâkin ya kendisi yahud başkası aleyhine bir fitne çıkacağından korktuğundan i'tiraz edememiştir. İ'tiraz eden zâtın kavm ü kabilesi orada bulunduğu cihetle onun için korku mevzu-u bahs olmadığından o inkârda bulunmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Münkeri Nehyetmenin İmandan Olduğunu, İmanın Artıp Eksildiğini, İyiliği Emir Ve Kötülükden Nehyin Vacib Olduklarını Beyan Bâbı
2-)
İkinci kavle göre üzüm şırasını, şarap yapacakları belli kimselere satmıştır. Netice itibariyle şarap olacağı için şıraya şarap denilmiştir. Nitekim bu itibarla üzüme de şarap denilebilir Hattâbî: «Şarabın haram kılındığı şüyu' bulduktan sonra Semûra'nın aynen şarap sattığı zannedilemez; o ancak şırayı satmıştır.» diyor.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Şarap, Laşe, Domuz Ve Putları Satmanın Haram Kılınması Bâbı
2-)
«Mâ zâ» terkîb halinde ismi istifham olur. Bizim verdiğimiz mânâ buna göredir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Esiri Bağlayıp Hapsetmenin Ve Ona Îyilikte Bulunmanın Cevazı Bâbı