Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı

1-) İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) ile İbn Cüreyc, Süddî ve Mukaatil'e göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ümmetine Allah'ın emir ve nehiylerini tebliğ ettiğine şehâdette buluna-cakdır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurân Dinlemenin, Onu Dinlemek İçin Bir Hafızdan Okumasını İstemenin Ve Kurân Okunurken Ağlayıp Tadebbür Etmenin Fazileti Bâbı
1-) Ziyadeden murâd rızık bolluğu ve beden sağlamlığıdır. Araplar zenginliğe hayât, fakirliğe memat derler.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Sıle-i Rahmin Lüzumu, Kati Rahimin Haram Kılınması Bâbı
2-) Çocuğu doğmayan, geriye babası kalmayan ve

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tefsir
Konu: Şarabın Haram Kılınmasının Nüzulu Hakkında Bir Bab
2-) - Onu koğuculuktan men' etmeli; kendisine nasihatta bulunmalı; yaptığının kötü bir iş olduğunu söylemelidir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Koğuculuğun Ağır Şekilde Haram Kılındığını Beyan Bâbı
2-) Büyüklerden biri başkasını mahzun ve mükedder edecek bir şey yaparsa onun gönlünü hoş etmek için bunun sebebini söylemelidir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda Konuşmanın Haram Kılınması Ve Evvelce Mübah Olan Konuşmanın Neshi Babi
2-) Hem lâfzı hem hükmü neshedilenler. «Süt çocuğunu üç defa emzirmek, hürmet isbât eder.» âyeti gibi

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Oğlunun İki Vadi Dolusu Malı Olsa, Bir Üçüncüsünü İsteyeceği Bâbı
2-) Nesh İddiası için iki hadisin aralarını bulmaya imkân olmamalıdır. Halbuki burada İki hadîsin arası pekâlâ bulunmuştur. İki suretle te'vil edilmiştir. Birinci te'vîle göre bundan murad Muharrem ayının hürmetini Safer'e te'hir etmektir. Cahiliyet devrinde Araplar bunu yaparlar ve nesî' ismini verirlerdi. Mâlik ile Ebû Ubeyde'nin kavilleri budur. İkinci te'vîle göre Safer karında yaşayan bir takım kurtlardır. Cahiliyet devri itikadlarından biri de budur. Araplar karın boşluğunda bir hayvanın yaşadığına, insan acıktığı zaman o hayvanın heyecanlanıp, çok defa sahibini Öldürdüğüne inanırlardı. Hatta bunu uyuz hastalığından daha bulaşıcı sayarlardı. Nevevî'nin beyânına göre bu kelimenin sahîh tefsiri budur. Mutarrîf, İbn Vehb, İbn Habib, Ebû Ubeyd ve diğer birçok ulemânın kavilleri de budur. Maamafih Nevevî burada her iki tarafın kastedilmiş olabileceğini söylemekte ve her iki saferin de bâtıl ve asılsız olduğunu bildirmektedir. dahi iki suretle te'vîl edilmiştir. Birinci tevîle göre bundan murâd gece kuşlarından baykuştur. Puhu kuşu olduğunu söyleyenler de vardır. Eski Araplarca bir evin üzerine baykuş konarsa bu ev sahibinin veyahut o aileden birinin yakında öleceğini haber vermek demekti. Mâlik'in tefsiri budur. İkinci te'vîle göre cahiliyel devri Arapları ölen bir kimsenin kemiklerinin veya ruhunun uçan baykuşa in-kılâb ettiğine inanırlardı. Ekser ulemânın tefsiri budur. Nevevî bu iki tefsiri dahi vârid görmekte ve ikisinin de bâtıl olduğunu bilmektedir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu gibi şeylerin bâtıl olduğunu bildirmiştir. Bedevinin suâline de: halde iik deveye hastalığı kim geçirdi ?»diyerek belâğatin en yüksek derecesinde bir cevap vermiştir. Çünkü başka bir deveden geçmiştir dese teselsül lâzım gelir. Teselsül bâtıldır. Başka bir sebeple geçmiştir dese îzâhı gerekir. Birinci devede hastalığı kim îcâd etti ise? ikincisinde de o icâd etmiştir derse matlub sabit olur. Çünkü hastalığı bütün develerde icâd eden Allahü teâlâ'dir. Teşe'üm yani uğursuzluk yorumu demektir. Câhiliyet devri Arapları kuşlarla ve geyiklerle teşe'ümde bulunur, bu da onları işlerinden alıkordu. Şeriat bunu iptal ederek yasaklamış, fayda celbinde veya zarar definde bunun hiç bir tesiri olmadığını haber vermiştir. Yıldız batmasıdır. Araplar yağmurun yağmasını herhangi bir yıldızın batmasına veya doğmasına bağlarlar. «Filân yıldızın batması bize yağmur getirdi.» derlerdi. Bu hususta namaz bahsinde izahat vermiştik. Eski Arapların itikadınca çeşitli renk ve kılıklara girerek insanlara görünen ve onları yollarından sapıtıp helâk eden bir nevi şeytandır. Kırlarda yaşar. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu da iptal etmiştir. Cumhûr ulemanın kavli budur. Bir takım ulemâya göre halisin mânâsı gulu inkâr demek değil, sâdece Arapların itikadını iptaldir. Gûl yoktur.» cümlesinden murad: Gûl hiç kimseyi yolundan sapıtamaz, lemektir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Hastalık Bulaşması, Teşe’üm, Hame, Safer, Yıldız Batması Ve Gul Olmadığı Hasta Develerin Sahibi Sağlam Develerin Sahibi Üzerine Deve Getirmeyeceği Bâbı
2-) Kurtubî, İbn Abbâs hadîsinin muztarib olduğunu iddia etmiş ve şunları söylemiştir: «İbn Abbâs üzerinde ihtilâf edilmekle beraber bu hadîsin lâfzında da iztırâb vardır. Hadîsin zahir olan siyakı, bu hükmün o asrın bütün ricalinden nakle dilmediğini gösteriyor. Halbuki âdet, onun meydana çıkmasını ve dağılmasını, yalnız İbn Abbâs'a münhasır kalmamasını iktizâ eder. İşte bu cihet hadîsin zahiri ile amelin bâtıl olduğunu kat'î surette iktiza edemese bile tevakkufu bârı gerektirir.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Boşama
Konu: Üç Talak Bâbı
2-) - Îsâ (aleyhisselâm), eceli yaklaştığı için yere indirilecektir, Çünkü topraktan yaratılan bir mahluk topraktan başka bir yerde ölemez.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İsa B. Meryemin Peygamberimiz Muhammed Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Şeriatile Hükmederek Yere İnmesinin Beyanı Bâbı
2-) Tilâveti nesh edilmekle beraber hükmü baki kalır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: «su Ancak Sudan Dolayı İcab Eder» Hadisi Bâbı
2-) İslâm ordusunda 2.000 gayr-ı müsîim vardı.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Müellefe-i Kulüba Müslümanlığa Yatıştırmak İçin Atıyye Verilmesini, İmanı Kuvvetli Olanlara Sabır Tavsiye Buyurulması Bâbı
2-) Zırr b. Hubeyş ki: Übeyyü'bnü Kâ'b'a sordum: Yâ Ebâ'l-Münzir! Dîn kardeşin İbn Mes'ûd şöyle diyor (ne buyurursun?) dedim. Übeyy, bana şu cevâbı verdi: Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e bunu sordum da; bana şöyle dedi: Bana: Söyle; denildi. Ben de söyledim.» Biz: de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in dediği gibi diyoruz. iki rivâyetde Zırr b. Hubeyş'in, Hazret-i Übeyy'e suâl sormasının sebebi, Hazret-i İbn Mes'ûd Muavvizeteyn'i Kur' ân'dan saymadığı içindir. Übeyy (radıyallahü anh) cevaben bunların Kur'ân'dan olup olmadığını vaktiyle Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e sorduğunu; o da: Bu sûreleri bana Cebrâîl (aleyhisselâm) okuttu yani bunlar Kur'ân'dandır; diye cevap verdiğini bildirmişdir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) nasıl dediyse biz de öyle deriz...» ifâdesi: Hazret-i Übeyy'in sözüdür. Übeyyü'bnü Kâ'b (radıyallahü anh)’in künyesidir. İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) Muavvizeteyn'i Kur'ân'dan saymadığı için ashâb-ı kirâm bu mes'elede ihtilâf etmiş; sonra bu ihtilâf kalkarak mezkûr sûrelerin Kur'ân'dan olduklarına icma' akdedilmişdir. Binâenaleyh bugün Muavvizeteyn'in Kur'ân'dan olduklarını inkâr edenin küfrüne hükmolunur. bâzılarına göre Muavvizeteyn hakkındaki mes'ele onların Kur'ân'dan olup olmaması hususunda değil; mezkûr sûrelere hâs bir sıfat ve hâssa hakkındadır. da şöyle denilmiştir: «İbn Mes'ûd muavvizeteyn'i Kur'ân'dan saymaz; onları mushafına yazmazdı. O, (bu iki sûre gökten indirilmişlerdir. Gökten inen şey Rabbül'âleminin kelâmındandir. Lâkin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onları hastalığında okur ve onlarla Allah'a sığınırdı.) demiştir. Şu halde onların Kur'ân'dan olup olmadıklarında şüphe etmiş demekdir. Ama İbn Mes'ûd'un bu sözünden dönmüş olması muhtemeldir.» İmâm Ahmed ile İbn Hibbân'ın rivâyet ettikleri bir habere göre Hazret-i Abdullah b. Mes'ûd'un Muavvizeteyn'i Mushaf'ına yazmazdığı hattâ yazıldığını gördüğü mushaflardan, onları kazıyarak.; Bunlar Kur'ân'dan değildir; derdiği bildirilmişdir. Fakat Bezzâr (-292)’ın beyânına göre sahabeden hiç biri İbn Mes'ud'un bu sözünü kabul etmemişdir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu iki sûreyi namazda okuduğu sahih rivâyetlerle sabit olmuşdur. «İbn Mes'ûd'dan nakledilen rivâyet bâtıldır; aslı yoktur.» demiştir. (Tabakaat-ı Şafiyye) sahibi de şöyle demektedir: « Kâdî Ebû Bekir El-intisâr lil-Kur'ân» adlı kitabında —ki bu eser bir âlimin okumadan geçmemesi gereken büyük bir kitaptır.— Büyük bir bâb tahsis ederek orada bu sözü Abdullah b. Mes'ud'dan nakleden râvinîn hatasını açıklamıştır. Bunun Hazret-i Abdullah üzerinden yalan söylediğine kat'î delil vardır.».

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Muavvizeteyni Okumanın Fazileti Bâbı
2-) Ulemâmızın ekserisi ile İbn Bâkıllânî'ye göre Ramazan'dan oruç ayı kastedildiğine bir karine bulunursa, bu kelimeyi izâfetsiz olarak (Ramazan) şeklinde kullanmakta bir kerahet yoktur. Karine bulunmazsa mecruhtur. Onlara göre (Ramazan tuttuk.) (Ramazanda teravih kıldık), (Ramazan bütün ayların efdalıdır.) (Ramazan'in sonunda Kadir gecesini aramak mendûbdur.) gibi sözlerde kerahet yoktur. Fakat (Ramazan geldi.), (Ramazan girdi.) gibi sözler mekruhtur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Oruç
Konu: Ramazan Ayının Fazileti Bâbı
2-) Enes hadisini Buhârî ile Müslim tahric etmişlerdir. Bâbımız hadisleri meyânında az sonra görülecektir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Beni Haşim Ve Benil - Muttalibden İbaret Olan Âline Zekat Almanın Haram Kılınması Bâbı
2-) - Bir kimseyi medhu sena ederken onun bâtîni umurunu söylemekten sakınmak gerekir; çünkü bâtını ancak Allah bilir. şöyle bir sual hatıra gelebilir. Cail (radıyallahü anh)’in hâlis bir mü'min olduğunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’de bildiği ve takdir ettiği hâlde acaba Sa'd (radıyallahü anh) gibi bir zâtın onun manı hakkındaki şehâdetini neden kabul etmemiştir? Çünkü Hazret-i Sa'd'm; «Vallahi ben onu pek mü'min görüyorum.» sözü, şehadet için değil, onu medhu sena etmek ve kendisine bir şeyler verilmesi hususunda tevessülde bulunmak gayesile söylenmiştir. Onun içindir ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu söz üzerinde onunla münâkaşa etmiştir. İmanı hakkındaki kanaatini kabul etmiştir: Sa'd! Ben adama veriyorum işte.» buyurması bunu gösterir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İmanı Zaif Olduğu İçin İmanından Korkulan Kimsenin Kalbini Yatıştırma Ve Kati Delil Olmadıkça Kati Surette Îman Hükmü Vermekten Nehi Bâbı
2-) Ziyade ve te'hîr meleklere nisbetledir ve Levh-i Mahfuz'da yazılıdır. Allah'ın ilmi başka, yazılan şey başkadır. Yazılan bazan bozulabilir; fakat'ilmi asla değişmez. Bundan dolayıdır ki, Hazret-i Ömer: «Yâ Rab! Beni şakı yazdınsa sil!» dermiş. «Senin ilminde şakî isem değiştir.» demezmiş. Çünkü Allah'ın olacak bir şeyi bilmesi asla değişmez; bildiği şekilde olur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Sıle-i Rahmin Lüzumu, Kati Rahimin Haram Kılınması Bâbı
2-) Şüpheli şeylerden murâd: Mekruhlardır. Hattâbî, Mazirî ve diğer bir takım ulemânın kavilleri budur. Ulemanın ihtilâf ettikleri yerler dahi buraya dahildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Helal İle Amel Ve Şüpheli Şeyleri Terk Bâbı
2-) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e hâss olan hitablar: sana mahsus olmak üzere... mü'minlere caiz değil.» Azhâb: 50 — gibi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Allahdan Başka İlah Yoktur; Muhammed Allahın Resûlüdür... Deyinceye Kadar İnsanlarla Çarpışmanın Emri Babı
2-) şeklinde olup bi'r tenvhılidir. Hâricenin sonundaki (ha) zamirdir. Yani: «Bahçenin dışındaki bir kuyudan» mânasına gelir.-

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Tevhid Üzere Ölen Kimsenin Kati Olarak Cennete Gireceğine Delil Bâbı
2-) Kuvvetli renkte gelen kan hayz sayılabilmek için en az bir gün bir gece devam edecektir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Müstehaze, Müstehazenin Yıkanması Ve Namazı Bâbı
2-) Hazret-i Âişe hadîsi ise Buhârî ile Müslim İn, Hazret-i İbn Ömer'den tahrîc ettikleri şu hadîsde muarızdır: « İbn Ömer, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde seferde bulundum. Allah, ruhunu kabzedinceye kadar (seferde) iki rek'âtdan fazla namaz kılmadı. Ebû Bekir'le beraber bulundum; o da Allâh Teâlâ rûh'unu kabzedinceye kadar iki rek'âtdan fazla kılmadı. Osman'la beraber bulundum; o da Allahü teâlâ rûh'unu kabzedinceye kadar i'd rek'âtdan fazla namaz kılmadı... dedi.» ve Halef'in ekseri ulemâsına göre seferde dört rek'âtlı namazları, ikişer kılmak vâcibdir. Ashâb-ı kirâm'dan Ömer, Alî, İbn Ömer, Câbir ve İbn Abbâs (radıyallahü anhûm) hazerâtının mezhepleri de budur. Ayni kavil Halife Ömer b. Abdilâzîz ile Hasan-ı Basrî ve Katâde'den dahi rivâyet olunmuşdur. Hammâd- b. Ebî Süleyman'a göre seferde namazlarım dört rek'ât üzerinden kılan bir kimse, o namazları kaza eder. İmâm Mâlik'den bir rivâyete göre dahi vakit içinde olmak şartı ile o namazları ikişer rek'ât olarak kaza eder. Ahmed b.'Hanbel seferi namazları için: «Onları, ikişer rek'ât kılmak sünnettir.» demişdir. dahi: «Evlâ olan, misafirin namazı kısa kılmasıdır. Çünkü kısa kıldığı namazın caiz olduğuna bütün ulemâ ittifak etmişdir; tamam olarak kılmanın caiz olup olmıyacağı ise ihtilaflıdır. İttifak, ihtilâfa tercih edilir.» diyor. «Bütün bu delillerle, bâzılarının (Sadaka hadîsi namazı kısa kılmanın ruhsat olduğuna delâlet eder.) sözü suya düşer.» demişdir. Âişe ile Osman (radıyallahü anhûma) te'vîlde bulunarak, seferde namazlarını dörder rek'ât kılmışlardır. Fakat bundan Hanefîler'in kaidesi bozulmaz. Çünkü Hazret-i Âişe seferde namazı iki rek'ât kılmayı da dört rek'ât kılmayı da caiz görüyordu. Şu hâlde kendisi iki caizin biri ile amel etmiş demekdir. Eğer Âişe (radıyallahü anha) namazı tamam kılmayı caiz görmeseydi Hanefîler'in kaidesi o zaman bozulurdu. Osman hadîsine verilecek cevap da budur. Muhakkikin ulemâya göre Osman ile Âişe (radıyallahü anhûma)'nın tevilleri bundan âbâretdir. Yani onlar kasr'la itmamın ikisini de caiz görmüşlerdir. « Hazret-i Osman, mü'minlerin İmâmı; Âişe de anneleri olduğu için nereye gitseler, kendi evlerinde hükmündedirler.» Şeklinde te'vîlde bulunmuş; bir takımları Osman (radıyallahü anh)'ın Mekke'den evli bulunduğunu ileri sürmüş; daha başkaları: « Hazret-i Osman’ın yanında Bedeviler bulunuyordu; onlar namaz ebedî olarak ikişer rek'âta indirildi zannetmesinler diye namazları dörder rek'ât kılmişdır.» demişlerse de bu te'vîllerin hiç biri itirazdan salim değildir. mezhebin İmâmları ile Cumhûr-u ulemâya göre mubah olan her seferde kasr caizdir. Selef'den Bazıları namazı kısa kılabilmek için yolda korku bulunmasını şart koşmuş; diğer Bazıları seferin Hacc veya Ömre vâhut gaza için olmasını; bir takımları da seferin ısyân için değil tâât hususunda yapılmasını şart koşmuşlardır. selâse denilen Mâlik, Şafiî ve Ahmed b. Hanbel ile ekseri ulemâya göre ma'siyet seferinde namazları kısa kılmak caiz değildir. Ebû Hanîfe ile Sevrî'ye göre ise caizdir. Binaenaleyh onlara göre sahibinin elinden kaçan bir köle seferde namazlarım ikişer rek'ât kılabilir. göre mesâfe-i sefer, senenin en kısa günleri hesabı ile üç günlük yol'dur. Burada muteber olan orta yürüyüşle sabah'dan, öğle'ye kadar alınan yoldur ki takriben doksan kilometrelik mesafedir. Bu mesafeden daha yakınlara gidenler, namazlarını tamam kılarlar. mezheplere göre yüklü deve yürüyüşü ile bir gün bir gecelik mesafedir. Bu mesafe takriben seksenbir kilometre kadardır. Tafsilât fıkıh kitaplarındadır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Yolcuların Namazı Ve Bu Namazın Kısaltılması Bâbı
2-) Âdil'in asıl mânâsı: Her şey'i yerli yerince koyan, demektir. Bazıları: «Akaaid'de olsun, amel veya ahlâkta olsun ifrâdla tehrîd arasında bulanandır.» demişlerdir. takımları: «Âdil. İnsan kemâlâtmın üç esâsını yani hikmet, şecaat ve iffeti kendinde toplayan kimsedir.» derler. Akıl kuvvetinin, şecaat yani cesurluk: gadab kuvvetinin, iffet de şehvet kuvvetinin orta dereceleridir. «Allah'ın hükümlerine itaat eden kimsedir.» diye tarif edenler bulunduğu gibi, «Teb'anın haklarına riâyet gösterendir.» şeklinde tarif edenler de vardır. âdil: Müslümanları" umurundan birine nezâret eden vali ve hâkim gibi kimselerin umûmuna şâmil bir kelimedir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Sadakayı Gizli Vermenin Fazileti Bâbı
2-) Belki Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) hak sahibinin gönlünü almış da hak ettiği bu eşyayı kendiliğinden müslümanlara bırakmıştır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu şekilde hareket etmesi Hazret-i Hâlid'in gönlünü almak için olmuştur.» (sallallahü aleyhi ve sellem)’in temsilinden murâd: Ahâlî her şeyin safîsini yer içer, rahatına bakar; çileyi âmirler çeker. Ganimet mallarını onlar toplar ve yerli yerince sarfederler, ahaliyi onlar korur; idare ederler. Sonra bu hus,ûsatın bazısı hakkında bir îtiraz veya sitem vâki olursa muhatab yine onlardır; demektir. şerif gadab halinde hüküm verilebileceğine; bu bâbtaki neh-yin kerâhet-i tenzîhiyye ifâde ettiğine delâlet eder.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Öldüren Kimsenin Ölünün Üzerindeki Eşyayı Hak Etmesi Bâbı
2-) - İkindiden sonra bir kimseye bir mal satan ve o malı (kendim) şu şu kadar aldım diye Allah'a yemin ederek müşteri kendisine inanan, halbuki hakikat bunun hilâfına olan;

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Elbise Eteğini Yerde Sürümenin, İhsani Başa Kakmanın, Mali Yeminle Satmanın Ağır Şekilde Haram Kılındığını, Kıyâmet Gününde Allehın Kendilerile Konuşmayacağı, Bakmayacağı Ve Temize Çıkarmayacağı, Kendilerine Elim Azab Olan Üç Kişiyi Beyan Bâbı
2-) Hadîs-i şerif âlimin fetvayı tekrar edebileceğine, onu kabul etmeyeni tekdir ve tevbih'da bulunabileceğine delildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: İhtiyacı Olan Kimsenin Hedy Olarak Gönderilen Deveye Binmesinin Cevazı Bâbı
2-) Kadınlar üstün kaliteli elbiseler içinde süslenmiş, kokulanmış, ekseriyetle yüzleri açık kırıta kırıta erkeklerin arasında dolaşırlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Fitneye Sebep Olmamak Şartı Île Kadınların Mescidlere Çıkmaları, Fakat Koku Sürünerek Çıkmamaları Bâbı
2-) İkinci mezhebe göre helâl veya haram diye hüküm verilir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Helal İle Amel Ve Şüpheli Şeyleri Terk Bâbı
2-) -Rüzgârın bu iki iklimin birinden başlayarak ötekine erişmesi ve oradan her tarafa yayılması da bir ihtimâldir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Kıyâmete Yakın Zuhur Edecek Ve Kalbinde Bir Parça İman Bulunanları Öldürecek Olan Rüzgar Bâbı
2-) Bu takdirde müslümanlar onun malında nasıl tasarruf yapabilmişlerdir? Yâ küfrüne bakarak yahut da ihtiyçdan dolayı onun malında tasarrufda bulunmuşlardır. Çünkü zaruretler memnu olan şeyleri mubah kılar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Geçmiş Namazların Kazası Ve Alelacele Kazanın Müstehab Oluşu Bâbı
2-) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hadîsini duyan bir kimse, o hadîsin mânâlarını anlanvasa bile; hadîs hüccettir. Malûmdur ki taşı öpmek, onun hakkında bir ikram ve ta'zİmdir. Allah, bâzı taşlan, diğer bâzılarından faziletli yaratmıştır. Nitekim bâzı yerleri, diğerlerinden, bâzı gecelerle günleri sairlerinden faziletli kılmıştır.» göre Haceri Esvedin bulunduğu rüknü öperek istilâmda bulunmadın hikmeti: Bu rüknün Hazret-i îbrâhîm'in temelleri üzerine kurulmuş olması ve bir de Hacer-i Esved'in orada bulunmasıdır. ve fayda vermezsin!» sözünden murâd: «Allah'ın izni olmazsa, zarar ve fayda vermezsin.» demektir. Hazret-i Ebû Saîd'den rivâyet, ettiği bir hadîsde şöyle denilmektedir: «Hazret-i Ömer ile beraber haccettik, tavafa girince Hacer-i Esved'i karşısına aldı ve: ki sen, zarar ve fayda vermeyen bir taşsın! Eğer Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in seni öptüğünü görmemiş olsaydım, ben de öpmezdim! dedi, sonra taşı öptü. Bunun üzerine Hazret-i Alî (radıyallahü anh) neye istinaden söylüyorsun? diye sordu. Hazret-i Alî: Allah'ın kitabına istinaden söylüyorum. Teâlâ Hazretleri: (Hani Rabbîn, Âdem oğulları İle zürriyetlerinden daha babalarının sûlplerindeyken söz almış ve onları kendi aleyhlerine şahit kılarak: Bu taş, hem zarar verir, hem fayda! dedi. Ömer (radıyallahü anh) Ben sizin Rabbiniz değil miyim? buyurmuş, onlar da: Evet Rabbimizsin! (demişlerdi.) buyurmuştur. Bu, şöyle olmuştur: Allahü teâlâ, Âdem'i yaratınca yed-i kudreti ile onun sırtına dokunmuş ve insanlara kendisinin Rabb, onların da kul olduklarını anlatmış; onlardan ahd-ü peymân alarak, bunu bir kâğıda tesbit buyurmuştur.. Bu taşın iki gözü ve bir dili vardı. Teâlâ Hazretleri ona: Ağzını aç: buyurdu; o da açtı. Bu kâğıdı, onun ağzına tıkarak: sana gelene kıyâmet gününde geldiği için şahit ol! buyurdu. şehâdet ederim ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i şöyle buyururken işittim: Kıyâmet gününde Hacer-i Esved selis bir dil! olduğu hâlde getirilecek ve tevhidie kendisine istilâmda bulunana şehâdet edecek. yâ Emîre'l-Mü'mînin, o hem zarar verecek, hem fayda!» dedi. Bunun üzerine Ömer (radıyallahü anh): İçinde senin bulunmadığın bir kavimden, Allah'a sığınırım yâ Ebâ El-Hasân! dedi. bu hadîsin senedinde Ebû Hârûn Uraâratü'bnü Cüveyn isminde zayıf bir râvi vardır. hadîsi Ezrakî dahi «Târîh-u Mekke» adlı eserinde rivâyet etmiştir. Onun rivâyetinde Hazret-i Ömer'in: «İçlerinde senin bulunmadığın bir kavim arasında yaşamaktan Allah'a sığınırım.» dediği bildirilmiştir. Esved'i öpmenin hikmeti meyânında, onun cennetten çıkma bir taş olduğu dahi söylenmiştir. Bu hususta bir hadîs vardır. böyle olunca onu öpmek cennete ve cennet eserlerine îştiyâk ifâde eder. biri de Hacer-i Esved'in yeryüzünde Ye-mînullah olmasıdır. Abbâs (radıyallahü anh)'dan rivâyet olunan bir hadîsde: ki Hacer-i Esved yeryüzünde Allah'ın yeminidir. Allah, onun vasıtasıyla bir adamın kardeşi ile musafhada bulunması gibi kullarıyla musafaha eder.» buyurulmuştur. mânâda başka hadisler de rivâyet olunmuştur. asıl mânâsı: Sağ el, demekse de Allahü teâlâ hakkında bu kelime mecazdır. İbn Taberî'nin beyânına göre burada bir benzetme vardır. huzuruna girilince sağ elini öpmek âdet olduğu gibi, hacılar Kabe'ye varınca Hacer-i Esved'i öpmeleri, pâdişâhın elini öpmeye benzetilmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Tavafda Hacer-i Esvedi Öpmenin Müstehab Oluşu Bâbı
2-) - Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ileride olacak şeyleri haber vermiş ve söyledikleri aynen vaki olmuştur. Binaenaleyh bu hadis onun hak peygamber olduğuna delâlet eden mucizelerinden biridir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İmanda Vesvere Ve Onu Kendinde Hisseden Kimsenin Ne Diyeceğini Beyan Bâbı
2-) Müslim'in rivâyetinde, «Müezzin sustuğu vakiî...» deniliyor.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Sabah Namazının İki Rekat Sünnetini Kılmanın Müstehab Oluşu; Bunlara Teşvik Ve Mezkür İki Rekatın Hafif Fakat Devam Üzere Kılınması Ve Bu İki Rekatda Okunması Müstehab Olan Sürelerin Beyanı Bâbı
2-) Tirmizî'nin rivâyet ettiği Ebû Hüreyre hadisinde şöyle denilmektedir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bir veya iki günle bu ay'ın önüne geçmeyin Ancak bu günler birinizin-tutmakta olduğu oruç günlerine tesadüf ederse, o başka. Ay'ı görmek şartıyla oruç tutun; (yine) onu görmek şartıyla bayram yapın. Eğer hava bulutlu olursa otuz günü sayın, sonra bayram yapın» buyurdular. bu rivâyet hakkında: «Ebû Hüreyre Hadîsi hasen sahih bir hadîsdir.» demiştir. Tirmizî bu vecîhle hadîsi rivâyet etmekte münferid kalmıştır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Oruç
Konu: Ay Görülmekle Ramazan Orucunun Farz Olması, Yine Ay Görülmekle Bayram Yapılması, Ayın Başında Veya Sonunda Hava Bulutlu Olursa Ramazan’ın Otuz Gün Üzerinden Tamamlanması Bâbı
2-) Mekke'den Medîne'ye hicret.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Emirlik
Konu: Mekkenin Fethinden Sonra İslam, Cihad Ve Hayır Üzerine Beyat Edilmesini Ve: «fetihden Sonra Hicret Yoktur!»
2-) İslâmiyet devrinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in nübüvvet hakkında şâiri idi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Hassan B. Sait Radıyallahü Anh’ın Faziletleri Bâbı
2-) Bütün malını helâk eden, bir felâkete maruz kalan kimsenin geçim ihtiyacını temin edinceye kadar —yahut hacetini giderinceye kadar— dilenmesi helâldir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Dilenmeleri Helal Olan Kimseler Bâbı
2-) Hadîs ulemasına göre bir râvi: «Bana ya filan yahud filan rivâyet etti.» dese, zikrettiği râvilerin ikisi de mu'temed oldukları takdirde o hadîsle bilittifak ihticâc olunur. Çünkü maksad, ismi verilmek suretiyle sika bir zattan rivâyette bulunmaktır. Burada da öyledir. Bunun bir kaide olduğunu Hatib-i Bağdadi «el-Kif âye» nâm eserinde zikretmiştir. Şâir ulema dahi mezkûr kaideye temas etmişlerdir. Binaenaleyh sahâbi olmayan râviler hakkında hüküm bu olunca sahabiler hakkında da ayni hükmün sabit olacağı evleviyette kalır. Zira ashâb-ı kirâmın hepsi âdildirler. Onları ta'yin etmekte bir fayda mülahaza edilemez. «Hamail» kelimesi «Cemâil» geklinde de rivâyet olunmuştur. Kâdi Iyaz doğrusu «Hamail» olduğuna kat'iyetle hükmetmiş; hatta «Cemâil» rivâyeti bulunduğunu hiç anmamıştır. Buna mukabil bazıları «Cemâil» rivâyetini tercih etmişlerdir. İbn Salâh iki rivâyetin de doğru olduğunu söylemiştir. Hamulenin cem'idir. Hamule: Yük taşıyan devedir. Cemâil: Cimâlenin cem'idir. Cimâle de cemel'in cem'idir. Cemel: Erkek deve demektir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bazı yük develerini kesmeyi hatırından geçirmesi, maslahata riâyet gerektiğini, mühimmin karşısında daha ehemmin tercih edileceğini, büyük zararı önlemek için küçük zarara katlanmak lâzım geldiğini anlatmak içindir. bütün esas nüshalarda böyledir. İbn Salâh diyor ki: zâdın cem'idir. Zâd (yani yiyecek) ise doldurulmaz. Ancak onunla kaplar doldurulur. Bence bunun hail çaresi: cemaat yiyecek kaplarını doldurdular» ma'nasına almaktır. Bu takdirde ibareden muzâf atılmış; onun yerine muzâfun ileyh konulmuştur. Mamafih kaplara, içlerindeki yiyeceklerin ismi de verilmiş olabilir.» buna mecaz bil mucâvere derler.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Tevhid Üzere Ölen Kimsenin Kati Olarak Cennete Gireceğine Delil Bâbı
2-) Hazret-i Âişe hadîsi ise Buhârî ile Müslim İn, Hazret-i İbn Ömer'den tahrîc ettikleri şu hadîsde muarızdır: « İbn Ömer, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde seferde bulundum. Allah, ruhunu kabzedinceye kadar (seferde) iki rek'âtdan fazla namaz kılmadı. Ebû Bekir'le beraber bulundum; o da Allâh Teâlâ rûh'unu kabzedinceye kadar iki rek'âtdan fazla kılmadı. Osman'la beraber bulundum; o da Allahü teâlâ rûh'unu kabzedinceye kadar i'd rek'âtdan fazla namaz kılmadı... dedi.» ve Halef'in ekseri ulemâsına göre seferde dört rek'âtlı namazları, ikişer kılmak vâcibdir. Ashâb-ı kirâm'dan Ömer, Alî, İbn Ömer, Câbir ve İbn Abbâs (radıyallahü anhûm) hazerâtının mezhepleri de budur. Ayni kavil Halife Ömer b. Abdilâzîz ile Hasan-ı Basrî ve Katâde'den dahi rivâyet olunmuşdur. Hammâd- b. Ebî Süleyman'a göre seferde namazlarım dört rek'ât üzerinden kılan bir kimse, o namazları kaza eder. İmâm Mâlik'den bir rivâyete göre dahi vakit içinde olmak şartı ile o namazları ikişer rek'ât olarak kaza eder. Ahmed b.'Hanbel seferi namazları için: «Onları, ikişer rek'ât kılmak sünnettir.» demişdir. dahi: «Evlâ olan, misafirin namazı kısa kılmasıdır. Çünkü kısa kıldığı namazın caiz olduğuna bütün ulemâ ittifak etmişdir; tamam olarak kılmanın caiz olup olmıyacağı ise ihtilaflıdır. İttifak, ihtilâfa tercih edilir.» diyor. «Bütün bu delillerle, bâzılarının (Sadaka hadîsi namazı kısa kılmanın ruhsat olduğuna delâlet eder.) sözü suya düşer.» demişdir. Âişe ile Osman (radıyallahü anhûma) te'vîlde bulunarak, seferde namazlarını dörder rek'ât kılmışlardır. Fakat bundan Hanefîler'in kaidesi bozulmaz. Çünkü Hazret-i Âişe seferde namazı iki rek'ât kılmayı da dört rek'ât kılmayı da caiz görüyordu. Şu hâlde kendisi iki caizin biri ile amel etmiş demekdir. Eğer Âişe (radıyallahü anha) namazı tamam kılmayı caiz görmeseydi Hanefîler'in kaidesi o zaman bozulurdu. Osman hadîsine verilecek cevap da budur. Muhakkikin ulemâya göre Osman ile Âişe (radıyallahü anhûma)'nın tevilleri bundan âbâretdir. Yani onlar kasr'la itmamın ikisini de caiz görmüşlerdir. « Hazret-i Osman, mü'minlerin İmâmı; Âişe de anneleri olduğu için nereye gitseler, kendi evlerinde hükmündedirler.» Şeklinde te'vîlde bulunmuş; bir takımları Osman (radıyallahü anh)'ın Mekke'den evli bulunduğunu ileri sürmüş; daha başkaları: « Hazret-i Osman’ın yanında Bedeviler bulunuyordu; onlar namaz ebedî olarak ikişer rek'âta indirildi zannetmesinler diye namazları dörder rek'ât kılmişdır.» demişlerse de bu te'vîllerin hiç biri itirazdan salim değildir. mezhebin İmâmları ile Cumhûr-u ulemâya göre mubah olan her seferde kasr caizdir. Selef'den Bazıları namazı kısa kılabilmek için yolda korku bulunmasını şart koşmuş; diğer Bazıları seferin Hacc veya Ömre vâhut gaza için olmasını; bir takımları da seferin ısyân için değil tâât hususunda yapılmasını şart koşmuşlardır. selâse denilen Mâlik, Şafiî ve Ahmed b. Hanbel ile ekseri ulemâya göre ma'siyet seferinde namazları kısa kılmak caiz değildir. Ebû Hanîfe ile Sevrî'ye göre ise caizdir. Binaenaleyh onlara göre sahibinin elinden kaçan bir köle seferde namazlarım ikişer rek'ât kılabilir. göre mesâfe-i sefer, senenin en kısa günleri hesabı ile üç günlük yol'dur. Burada muteber olan orta yürüyüşle sabah'dan, öğle'ye kadar alınan yoldur ki takriben doksan kilometrelik mesafedir. Bu mesafeden daha yakınlara gidenler, namazlarını tamam kılarlar. mezheplere göre yüklü deve yürüyüşü ile bir gün bir gecelik mesafedir. Bu mesafe takriben seksenbir kilometre kadardır. Tafsilât fıkıh kitaplarındadır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Minada Namazı Kasretme Bâbı
2-) İlmî kitaplar tasnif etmek, mektepler ve kışlalar yapmak gibi şeyler mendûb;

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Namazı Ve Hutbeyi Hafif Tutma Bâbı
2-) Amr b. Anbese (radıyallahü anh) hadîsini Ebû Dâvûd ile Nesâî tahrîc etmişlerdir. Metni şöyledir: kimse mü'min bir rakabe âzâd ederse, o rakabe kendisine cehennemden fidye olur.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âzâd
Konu: Âzadın Fazileti Bâbı
2-) Haccın üç nev'inden birine niyet etmek caizdir. Ulemâ bu mes'elede dahi ittifak etmişlerdir.- İhtilâf hangisinin efdal olduğımdadır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: İhram Vecihlerini Beyan, Yalnız Hacc Yapmakla Temettü Ve Kıranın Ve Haccı Ömre İle Birlikde Yapmanın Cevazı, Kıran Haccı Yapanın Ne Zaman İhramdan Çıkacağı Bâbı
2-) Yetmişbin kişi ona gösterilenler cümlesindendir. Nitekim Buhârî'nin rivâyeti de bu ihtimali teyid etmektedir. Hadis-i şerif: bir delilin üzerinde münazara ve münakaşa yapmanın mubah olduğuna; delildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Müslümanlardan Bir Çok Taifelerin Hesapsız Ve Azapsız Olarak Cennete Gireceklerine Delil Bâbı
2-) Bir yere girmek için, izin istemekte kaaide: Ev sahibinin «Kim o?» demesi; izin istiyenin de ma'rûf olan ismini söylemesidir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Duha Namazının Müstehab, En Azının İki En Mükenmelinin Sekiz; Ortasının Dört Yahut Altı Rekat Oluşu Ve Bu Namaza Devama Teşvik Bâbı
2-) Bâzı ulemâya göre Hazret-i Fâtıme'nin mîras istemesi hadisi duymazdan öncedir. Vasiyyet âyeti ile ihticâc etmiştir. Mezkur âyette: Mirasçı bir kızsa kendisine mirasın yarısı verileceği bildirilmektedir. Fâtıme'nin Ebû Bekr'e gücenerek onunla görüşmez olması, haram olan dargınlık derecesine varmamıştır. Haram olan dargınlık selâmı kesmektir. Halbuki Fâtıme (radıyallahü anh)'nın Hazret-i Ebû Bekr'e tesadüf ettiğini hiç bir kimse rivâyet etmemiştir. O yalnız Hazret-i Ebû Bekr'in hanesine gidip gelmez ve evinden çıkmaz olmuştur. Dargınlığın bu kadarı haram değildir. Mâmâfîh barıştıkları da rivâyet olunmuştur. Beyhakînin Şa'bî'den rivâyetine göre Fâtıme (radıyallahü anha) hastalanınca Hazret-i Ebû Bekir gelerek yanına girmek için izin istemiş. Hazret-i Alî ; Yâ Fâtıme! Ebû Bekir gelmiş senin yanına girmek için izin istiyor! demiş. Fâtıme: Ona izin vermemi diler misin? diye sormuş. Evet, cevâtını alınca izin vermiş. Hazret-i Ebû Bekir de onu razı etmek için yanına girmiş ve: Vallahi ben yurdumu, malımı, kavmü kabilemi ancak Allah'ın ri-zâsı, Resûlünün rızâsı ve sizin rızânız için bıraktım ey Ehl-i BeytL demiş. Sonra barışmışlar ve Fâtıme (radıyallahü anh) Ebû Bekirden râzı olmuştur. Fâtıme babasından altı ay sonra vefat etmiştir. Sahih ve meşhur olan bu ise de sekiz ay, üç ay, iki ay hattâ yetmiş gün sonra vefat ettiğim söyleyenler de olmuştur. Ali’nin bey'at hususunda gecikmesi, hadîste işaret olunduğu vecihle bu bâbta kendisi ile istişare edilmediğine gücendiği içindir. Mâ-mâfîh onun gecikmesi bu bey'ata ve Hazret-i Ebû Bekr'e dokunmaz. Çünkü ulema bey'atın sahih olması için bütün insanların bir araya gelerek hepsinin «Bey'at ettik» demelerinin şart olmadığını, bu iş için ileri gelenlerden bazı zevatla ulemâ ve ruesâdan bir cemaatm kâfi geldiğini söylemişlerdir. Hazret-i Alî bu müddet zarfında Ebû Bekir (radıyallahü anh)’e karşı bir harekette de bulunmamış; bilâkis tam bir inkıyad hali göstermiştir. Binâenaleyh onun gecikmesi Hazret-i Ebû Bekr'in hilâfetine zarar getirmez. Ebû Bekr'in istişare için gelmemesi hilâfet işi ile meşgul olduğundandır. Bu işle bütün sahabe meşgul olmuş; alelacele halîfe seçil-mezse araya hilaf ve niza' gireceğinden ve umulmadık büyük fesadlar çıkabileceğinden endîşe etmişlerdir. Bey'at işi tamam olmadıkça Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in cenazesini defnetmemeleri bundandır. Alî, Ebû Bekir (radıyallahü anh)'i evine da'vet ederken yalnız gelmesini tenbîh etmiş; bundan Hazret-i Ömer'in gelmemesini kas-detmiştir. Maksadı, işi tatlıya bağlamaktır. Ömer (radıyallahü anh)’in şiddetli bir zât olduğunu bildiği için bir kırgınlığa sebebiyet verir diye düşünmüştür. (radıyallahü anh)'in Hazret-i Ebû Bekr'e yalnız gitmemesini tavsiyede bulunması ise ona ağır sözler söylerler de gücendirirler; bundan da umûmî veya hususî bir mefsedet doğabilir ihtimaline mebnîdir. Bittabi kendisi de beraber olsa bunu yapamazlar diye düşünmüştür.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in: «bize Mirasçı Olunmaz; Ne Bırakırsak O Sadakadır» Hadisi Bâbı
2-) Namazları cem' ederek kılma hususunda İmâmların mezhepleri muhtelifdir. Bazıları bu hadîslerin zahirlerine bakarak, sefer hâlinde Öğle ile ikindiyi ve akşamla yatsıyı, ikisinden birinin vaktinde toptan kılmaya cevaz vermişlerdir. Şafiî ile Ahmed b. Hanbel'in ve İshâk'in mezhepleri budur. Battal diyor ki: «Cumhûr-u ulemâ, yolcuya Öğlen ile ikindiyi ve akşamla yatsıyı mutlak sûretde toptan kılmanın caiz olduğunu söylemişlerdir.» Bu mes'elede altı kavil vardır: İbn Battâl'in dediği şekilde cemi' caizdir. Bu şekilde cemî ashâb-ı kirâm'dan:Alî b. Ebî Tâlib, Sa'd b. Ebî Vakkaas, Saîd b. Zeyd, Üsâ metü'bnü Zeyd, Muâz b. Cebel, Ebû Mûse'l-Eş'arî, Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Abbâs (radıyallahü anhûm) ile Tabiînden Ata' b. Ebî Rebâh, Tâvûs, Mücâhid, lirime, Câbir b. Zeyd, Rabîatü'r' Rey'y, Ebû'z-Zinâd, Muhammed b. Münkedir ve Saf fân b. Süleym hazerâtından nakledildiği gibi Süfyân-ı Sevrî, İmâm Şafiî, İmâm Ahmed, İshâk, Ebû Sevr, İbn Münzir, Mâlikîl er'den Eşheb gibi İmâmlar da buna kaaildirler. Bu kavil İmâm Mâlik'e bile nisbet olunur. Fakat Hazret-i Mâlik'in meşhur kavline göre cemî sureti ile toptan namaz ancak acele yolculuk zamanında rneşrû' olur. İki namazı bir vakitde kılmak sureti ile cemî yapmak ancak acele sefer zamanında caizdir. Bu kavil Üsâmetü'bnü Zeyd ile İbn Ömer (radıyallahü anhûma)'dan rivâyet olunmuşdur. İmâm Mâlik'in meşhur kavli de budur. İki namazı cemî sureti ile birden kılmak ancak yol almak istenildiği zaman caizdir. Mâlikîler'den İbn Habîb'in kavli budur. İki namazı, bir vakitde kılmak mekrûhdur. İbnü'l-Arabî, bu kavlin Mısırlılar tarafından İmâm Mâlik'den rivâyet edildiğini söyler. Cem-i te'hîr caiz; cem-i takdim caiz değildir. İbn Hazm'in kavli budur. Cem-i te'hîr'den murâd, birinci namazı vaktin sonuna bırakmak; ikinciyi de vaktinin evvelinde kılmak sureti ile yapılan cemî'dir. Sonraki namazı evvelki namazın vaktinde kılmak sureti ile yapılan cem'e cem-i takdim derler. dümemişdir. Bu husûsdaki izahat bir iki hadîs sonra (yani Bâbımızın sonunda) verilecektir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Seferde Hayvan Üzerinde, Hayvanın Döndüğü Tarafa Doğru Nafile Namazı Kılmanın Cevazı Bâbı
2-) Ka'b b. Mâlik (radıyallahü anh) hadîsini Tahavî tahric etmiştir. Mezkûr hadîsde dahi: oruç tutmanız tâ attan mâdut değildir.» buyurulmaktadır. rivâyeti Nesâî ile İbn Mâce ve Taberâni de tahric etmişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Oruç
Konu: Masiyet Sebebiyle Olmamak Üzere Ramazanda Yolculuk Eden Kimsenin Gideceği Yer İki Konak Veya Daha Fazla İse Oruç Tutup Tutmamanın Cevazı, Oruçtan Bir Zarar Gelmeden Tutmağa İktidarı Olan Kimsenin Oruç Tutmasının...
2-) Kirmânî: «Eğer Hazret-i Abbâs'la Alî'nin istediklerini vermek doğru idi ise istedikleri anda Ömer (radıyallahü anh) niçin vermemiştir; doğru değilse sonradan niçin vermiştir? diyor ve bu suâle kendisi şöyle cevap veriyor: «Hazret-i Ömer'in evvelâ yermemesi o malı kendilerine milk olmak üzere istedikleri içindir. Sonra vermesi onda tasarrufta bulunsunlar, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile iki sahâbîsi Ebû Bekir ve Ömer ne gibi tasarrufta bulundularsa onlar da Öyle yapsınlar diyedir.» «Bu kaziyye cidden müşkildir. Şu sebeple ki, Abbâsla Alî bu sadakayı Ömer'den onun şartına göre aldılarsa Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in (Bıraktığımız sadakadır) hadîsini î'tirâf ettikleri ve buna muhacirler de şahid olduğu halde sonradan ne akıllarına geldi ki, dâvaya kalkıştılar?» diyor; ve bunun mânâsını şöyle îzâh ediyor: «Abbâs ile Alî'ye ortaklık zor geliyordu. Bu sebeple aralarında taksim istediler. Tâ ki her biri tedbîr ve tasarrufunda serbest olsun. Ömer ise buna mülk süsü verilmesin diye taksimi merietti. Çünkü taksim ancak mal ve mülkte olur. Aradan uzun zaman geçince halk bunu mîras zannetmeye başlar. Bahusus kızla amca arasındaki mî-ras taksîmi yandır. Bu iş mirasla karıştırılarak Abbâs'la Alî'nin aldıkları mallar kendi milkleri imiş sanılır.» Dâvûd: «Hilâfet Hazret-i Alî'ye geçince bu malları sadaka olmaktan değiştirmedi.» demiştir ki, bu da yukanki te'vîli te'yîd eder. Iyâz'ın beyanına göre ulemâdan Bazıları: Hazret-i Fâtıme'nin babasından kalan mirasını Ebû Bekir (radıyallahü anh) dan istemesi —babasının (Bize mirasçı olunmaz!) hadîsini duyduktan sonra olmuşsa— Fâtıme (radıyallahü anh) bunu: Kıymetli mallara mirasçı olunmaz; yiyecek, ev eşyası ve silâh gibi şeyler bundan hâriçtir, şeklinde te'vîl etmiştir. Ama bu te'vîl Ebû Bekir, Ömer ve diğer ashabın mezheblerine uymamıştır.» demişlerdir. Iyâz diyor ki: «Ebû Bekir bu hadîsle aleyhine hüccet getirdikten sonra Hazret-i Fâtıme'nin münâzeadan vaz geçmesi bu dâva üzerine vâki' olan icmâı teslîm sayılır. Bu hadîsi duyup mânâsı kendisine anlatılınca fikrinden vaz geçmiş; artık bundan sonra gerek kendisi gerekse zürriyyeti mîras talebinde bulunmamışlardır. Bilâhare Hazret-i Alî halîfe olmuş; o da Ebû Bekirle Ömer'in yolundan ayrılmamıştır. Bu da gösterir ki Alî ile Abbâs'ın istekleri sâdece bizzat tasarruf meselesi imiş.» Ömer, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kendine hâs olan fey’den senelik nafakasını alırdığım, artanını da Beytülmale koyar-dığını bildirmektedir. Burada şöyle bir suâl hatıra gelebilir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in vefatında zırhının ailesi için ödünç aldığı bir miktar arpa karşılığında rehin verilmiş olduğu anlaşılmıştı. Senelik nafakası olsa zırhını rehin verir mi idi? Fahr-i Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz ailesi efradının senelik nafakasını şüphesiz ki ayırırdı. Fakat o kadar cömert idi ki, sene dolmadan o nafakayı da çeşitli hayır yollarına sarfeder, evinde bir şey kalmazdı.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Ganimetin Hükmü Bâbı
2-) Ölü hayvanın hiç bir yeri temizlenemez. Bu kavil selefi sâlihin'den bir cemâatin mezhebidir. Hazret-i Ömer ile Oğlu Abdullah ve Âişe (radıyallahü anhûm) hazeratının mezhebleri bu olduğu söylenir. İmâm Ahmed b. Hanbel'in Meşhur kavli bu olduğu gibi bir rivâyette İmâm Malik'in mezhebi de budur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Ölü Hayvan Derilerinin Dibagatla Temizlenmesi Bâbı
2-) Bir kimseye Allah ve Resûlünün başkalarından daha sevgili olması.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Kendileriyle Vasıflanan Kimsenin İmanın Tadını Bulduğu Hasletlerin Beyanı Bâbı
2-) Evvelâ İmâm niyet eder, arkacığından cemaat da niyetlenir. Rükû' ve secdeler de böyle yapılır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Rükü Sücud Ve Emsali Fiilleri İmâmdan Önce Yapmanın Haram Kılınması Bâbı