Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı

4566-) Bize Abdurrahmân b. Sellâm El-Cumah! de rivâyet etti. ki): Bize Rabİ' (yani İbn Müslim) rivâyet etti. H. Ubeydullah b. Muâz dahi rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. H. İbn Beşşâr da rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Ca'-fer rivâyet etti. Her iki râvi: Bize Şu'be rivâyet etti; demişler; ikisi de Muhammed b. Ziyâd'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen bu hadîsin mislini rivâyet etmişler dir. hadîsi Buhârî «Rikâz» ve «Ahkâm» bahislerinde; Nesâî Zekât» ile «Rikâz» da muhtelif râvilerden tahrîc ettikleri gibi, diğer «Sünen» sahipleri de rivâyet etmişlerdir. İnsandan gayri bütün hayvanlara verilen isimdir. Hayvanlar konuşamadıkları için kendilerine bu isim verilmiştir. Arap olmayanlar Arapçayı lâyıkı vecihle konuşamadıklarından Araplar onlara «Acem» demişlerdir. Açık konuşamamak, sözü mübhem bırakmaktır. Heder ve bâtıl olmaktır. Yani ödenmeyen şeydir. Hayvanın yaralamasından murâd: Yaptığı zarardır. Bu hususta yaralamakla otlamak, kırıp dökmek gibi sair zararlar arasında hükmen bir fark yoktur. «Kuyu da hederdir; ma'den de hederdir.» cümlelerinde hazifler vardır. Bunlar: «Çöken su kuyusu ile çöken ma'den kuyusunun zararları da hederdir.» takdîrindedirler. Meselâ: Bir kimse su kuyusu veya ma'den yatağı açmak için birini çalıştırır da kuyu çalışanın üzerine çökerek öldürürse heder olur gider; diyetini ödemek îcab etmez. Ancak gerek hayvan gerekse kuyu zararlarının heder olması için bazı kayd ve şartlar vardır; şöyle ki:

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hudûd
Konu: Hayvanın, Maden Ve Kuyunun Yaralamasının Heder Olması Bâbı
4567-) Bana Ebû't-Tâhir Ahmed b. Amr b. Şerh rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb, İbn Cüreyc'den, o da İbn Ebî Müleyke'den, o da İbn Abbâs’dan naklen haber verdi ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): (mücerred) dâvaları sebebi ile (İstedikleri) verilse, bir takım insanlar bazı adamların kanlarını ve mallarını iddia ederlerdi. Lâkin davâlıya yemîn düşer.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Yeminin Davalıya Aid Oluşu Bâbı
4568-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Bişr, Nâfi' b. Ömer'den, o da İbn Ebî Müleyke'den, o da İbn Abbâs'dan naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) da'vâlıya yemin lazım geldiğine hüküm buyurmuş. hadîsi bütün «Sünen» sahipleri Hazret-i İbn Abbâs'dan merfû' olarak rivâyet etmişlerdir. Tirmizî onun hakkında: «Hasen, sahih bir hadistir.» demiştir. Kâdî Iyâz, Asîlî'nin onun hakkında: «Merfû' olduğu sahîh değildir; o ancak İbn Abbâs'in sözüdür.» dediğini nakletmiş; Eyyûb ile Nâfi' El-Cumahî'nin de İbn Abbâs'a mevkuf olarak rivâyet ettiklerini söyledikten sonra: «Buhârî ile Müslim onu İbn Cüreyc’den merfû' olarak da rivâyet etmişlerdir.» demiştir. şerîf şeriat kaidelerinden büyük bir kaidedir. Bu kaideye göre bir kimse «Bu mal benimdir.» diye iddia ederse sırf1 bu iddiaya dayanarak istediği şey kendisine verilivermez. Yâ dâvasını isbât etmesi yahut da'vâlınuı ikrarı gerekir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunun hikmetini beyân sadedinde: dâvaları sebebi ile verilse, bir takım insanlar bâzı adamların kanlarını ve mallarını iddia ederlerdi.» buyurmuştur. Evet, davacıdan isbât istenmese, dâvâlının malını ve canını korumasına imkân kalmazdı. Dâvâcı ise beyyine ile daima hakkını koruyabilir. hadîs yeminin da'vâlıya düştüğüne kail olan cumhûrun delilidir. Yani davacının isbât için beyyinesi yoksa dâvâlıya yemin verdirilir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Yeminin Davalıya Aid Oluşu Bâbı
4569-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Zeyd —ki İbn Hubâb'tır— rivâyet etti. ki): Bana Seyf b. Süleyman rivâyet etti. ki): Bana Kays b. Sa'd, Amr b. Dinar'dan, o da İbn Abbâs'dan naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir yemîn ve bir şâ-hidle hüküm buyurmuş. hadîs bir şâhid ve bir yeminle dâva görülebileceğine delildir. Ulemâ bu hususta ihtilâf etmişlerdir. İmâm A'zam'la Küfe ulemâsı, Şa'bî, Hakem, Evzâî, Leys ve Mâlikîler'den Bazıları hiç bir hükmün bir şâhid ve bir yeminle verilemiye-ceğine kaildirler. Sahabe ve tabiînden bir cemaatla eimme-i selâseye göre bu caizdir. Tafsilât fıkıh kitaplarındadır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Yemin Ve Bir Şahidle Hüküm Verme Bâbı
4570-) Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmî rivâyet etti. ki): Bize Ebû Muâviye, Hişâm b. Urve'den, o da babasından, o da Zeyneb binti Ebî Seleme'den, o da Ümmü Seleme'den naklen haber verdi. Ümmü Seleme şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): siz bana davaya geliyorsunuz. Ama ihtimal bâzımız hüccetini bâzınızdan daha iyi anlatır da ben de ona kendisinden dinlediğime göre hüküm vermiş olurum! İmdi her kimse din kardeşinin hakkından bu suretle bir şey bölersem, onu hemen alıvermesin! Zîrâ bununla ona ancak ateşten bir parça bölmüş olurum!» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Zahire Ve Hücceti İyi Anlatmaya Göre Hüküm Bâbı
4571-) Bize bu hadîsi Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Vekî' rivâyet etti. H. Ebû Küreyb de rivâyet etti. ki): Bize İbn Nümeyr rivâyet etti. Her iki râvi Hişâm'dan bu isnâdla bu hadîsin mislini rivâyet etmişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Zahire Ve Hücceti İyi Anlatmaya Göre Hüküm Bâbı
4572-) Bana Harmeletü'bnü Yahya da rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb’dan naklen haber verdi. ki): Bana Urvetü'bnü'z-Zübeyr, Zeyneb binti Ebî Seleme'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Ümmü Seleme'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kapısının önünde davacı gürültüsü işitmiş de yanlarına çıkmış; ve: ancak bir insanım! Bana gerçekten davacılar geliyor. Ama caiz ki bazıları bazılarından daha belîg olur da ben onu doğrucu zanneder ve lehine hüküm vermiş olabilirim. İmdi her kime bir müslümanın hakkını hükmetmişsem bu ancak ateşten bir parçadır. Onu (isterse) üzerine alsın; yahut (dilerse) terk etsin I»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Zahire Ve Hücceti İyi Anlatmaya Göre Hüküm Bâbı
4573-) Bize Amru'n-Nâkıd da rivâyet etti. ki): Bize Yakûb b. İbrahim b. Sa'd rivâyet etti. ki): Bize babam, Sâlih'den naklen rivâyet etti. H. Abd b. Humeyd dahi rivâyet etti. ki): Bize Abdürraizâk haber verdi. ki): Bize Ma'mer haber verdi. iki râvi Zührî'den bu isnâdla Yûnus'un hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlardır. Ma'mer'in hadîsinde: Seleme ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Ümmü Seleme'nin kapısı önünde davacı yaygaraları işitti.» cümlesi vardır. hadîsi Buhârî «Mezâlim», «Ahkâm», «Şehâdât» ve «Terkü'l-Hıyel» bahislerinde; Ebû Dâvûd «Ahkâm»da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. bununla ona ancak ateşten bir parça bölmüş olurum!» cümlesinden murâd: Eğer zahire göre verdiğim hüküm bâtına ve gerçeğe uymazsa böldüğüm şey ona haramdır; kendisini cehenneme götürür;- demektir. Burada şöyle bir suâl hâtıra gelebilir: Bu hadîsin zahirinden anlaşıldığına göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bâzan zahiri bâtınına muhalif hüküm verebilir; halbuki usûl-i fıkıh âlimleri bilittifak onun ahkâm Bâbında hatâ üzerine ikrar ve terk edilemiyeceğini söylemişlerdir? Bu hadisle usûl-i fıkıh kaidesi arasında muâraza ve zıddiyet yoktur. Çünkü usûl-i fıkıh ulemasının muradlan Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kendi içtihadı ile verdiği hükümlerdir. Hadîs-i şerifte bahsedilen hüküm ise ictihadla değil, yemin ve şâhid gibi bir beyyineye İstinaden verilen hükümdür. Böyle bir hükme hatâ denilmez. Hüküm teklîî-i ilâhiye göre verilmiştir; ve sahihtir. (Bu husustaki teklifi ilâhî iki şahidin dinlenmesi gibi şeylerdir. Şahidler yalancı iseler vebal de onlara âid olur. Hükümde bir kusur yoktur.) ve lecebe sözleri aynı mânâya gelirler. Bunlardan murâd: Gürültü ve karışık seslerdir. (sallallahü aleyhi ve sellem): ancak bir insanım!» buyurmakla insanlık haline tenbîhte bulunmuştur. İnsan gaibi ve hâdisâtın sırlarını bilemez; meğer ki Allahü teâlâ bildirmiş olsun! Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e de sair insanlar gibi zahire göre hüküm vermek caizdir. Hükümlerin sırlarını ancak Allah bilir. O halde zahire göre şâhid ve yennîn gibi beyyinelerle hüküm verir. Bu hüküm sırr-i ilâhiye muhalif olabilir; fakat o ancak zahire (yani eldeki delile) göre hüküm vermekle mükelleftir; tâ ki bu hususta ümmeti de ona tâbi' olsun. kime bir müslümanın hakkını hükmetmişsem...» ifadesindeki «müslüman» ta'bîri ihtirazı bir kayd değil, ekseri hallere bakarak söylenmiştir. Yoksa bu hususta zimmî, muâhed ve mürted gibi kâfirlerin malları da müslümanın malı gibidir. (isterse) üzerine alsın; yahut (dilerse) terk etsin!» cümlesinden murâd da muhayyerlik değil, tehdiddir. Bu cümle: îmân etsin; isteyen de küfür!" Sûre-i Kehf, âyet: 29. âyet-i kerîmesine benzer. Mezkûr âyetten murâd: Tehdîddir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Zahire Ve Hücceti İyi Anlatmaya Göre Hüküm Bâbı
4574-) Bana Aliy b. Hucr Es-Sa'dî rivâyet etti. ki): Bize Aliy b. Mtishir, Hişâm b. Urve'den, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Süfyân'ın karısı Hind bintü Utbe, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanına girerek: Yâ Resûlallah! Gerçekten Ebû Süiyân cimri bir adamdır; bana kendime ve oğullanma yetecek kadar nafaka ver. miyor. Meğer ki onun haberi olmadan malından almış olayım! Acaba bunda bana bir günah var mıdır? dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): malından ma'ruf vecihle sana ve oğullarına yetecek kadar al!» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Hind Davası Bâbı
4575-) Bize bu hadîs Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr ile Ebû Küreyb de ikisi birden Abdullah b. Nümeyr ile Vekî'dan rivâyet ettiler. H. Yahya b. Yahya dahi rivâyet etti. ki): Bize Abdülâzîz b. Muhammed haber verdi. H. Muhammed b. Râfi' de rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebi Füdeyk rivâyet etti. ki): Bize Dahhâk (yani İbn Osman) haber verdi. râvilerin hepsi Hişâm'dan bu isnâdla rivâyette bulunmuşlardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Hind Davası Bâbı
4576-) Bize Abd b. Humeyd dahi rivâyet etti. ki): Bize Abdürrazzâk haber verdi. ki): Bize Ma'mer, Zührî'den, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen haber verdi. Âişe şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek: Yâ Resûlallah! Vallahi yeryüzünde senin hanen halkın kadar Allah'ın zelil etmesini dilediğim bir hâne halkı yoktu. Şimdi yeryüzünde senin hâne halkın kadar Allah'ın aziz kılmasını dilediğim bir hâne halkı yoktur, dedi. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): yed-i kudretinde olan Allah'a yemin olsun ki, yine de!» buyurdular. Sonra Hind şunları söyledi: Yâ Resûlallah! Gerçekten Ebû Süfyân pinti bir adamdır. Acaba Çotuğuna çocuğuna onun izni olmaksızın malından nafaka vermemde bana bir vebal var mıdır? Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): ma'rûf vecihle nafaka vermende sana vebal yoktur!» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Hind Davası Bâbı
4577-) Bize Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Ya'kûb b. İbrahim rivâyet etti. ki): Bize Zührî'nin kardeşi oğlu, amcasından, rivâyet etti. ki): Bana Urvetü'bnü'z-Zübeyr haber verdi ki, Âişe şunları söylemiş: binti Utbe b. Rabia gelerek: Yâ Resûlallah! Vallahi yeryüzünde senin hanen halkı kadar zelil olmalarını dilediğim bir hâne yoktu. Bugün ise yeryüzünde senin hanen halkı kadar aziz olmalarını dilediğim hane kalmadı, dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): yed-i kudretinde olan Allah'a yemin olsun ki, yine de!» buyurdu. Sonra Hind: Yâ Resûlallah! Gerçekten Ebû Süfyân pek cimri bir adamdır. Acaba onun malından çoluğumuza çocuğumuza yedirmemde bana bir ve bal var mıdır? dedi. Efendimiz ona: Ancak ma'ruf vecihle (harca)!» buyurdular. hadîsi Buhârî «Nafakaat», «Menâkıbü'l-Ensâr» ve «Eymân» bahislerinde tahrîc etmiştir. şerif de Hazret-i Ebû Süfyân'in zevcesi olduğu bildirilen Hind (radıyallahü anh) Hazret-i Muâviye'nin annesidir. Hind'in babası Utbe'yi Bedir gazasında Hazret-i Hamza (radıyallahü anH) öldürmüştü. Amcası Şeybe ile kardeşi Velîd de aynı gazada maktul düşmüşlerdi. Bu sebeple o zaman henüz müslüman olmayan Hind başta Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) olmak üzere bütün müslümanlara diş biliyordu. Nitekim Uhud harbinde Hazret-i Hamza'yı vurması için Vahşî namındaki köleyi teşvik edenlerden biri de Hind'di. Hattâ Hamza (radıyallahü amlı) şehîd edilince intikam hissi ile onun ciğerini çiğnediği rivâyet olunur. Hind, Mekke'nin fethinde kocası Ebû İSüfyân (radıyallahü anh)'dan sonra müslüman olmuş; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onları nikâhları üzre bırakmış; nikâhlarını tazelemeye lüzum görmemiştir. Hind (radıyallahü anh): «Senin hanen halkı kadar Allah'ın zelil etmesini dilediğim bir hâne yoktu...» sözü ile o eski düşmanlık günlerine işaret etmiştir. geçen «Ehl-i hib⻑nın asıl mânâsı çadır halkı demektir, Yün veya yapağıdan yapılan çadırdır. Sonraları bir kimsenin evine, yurduna da hibâ' denilmiştir. Kirmanı: «İhtimal Hind bu sözü ile Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kendini kasdedilmiş; onu ve ehl-i beytini ta'zîm için kinaye yolu ile konuşmuştur.» diyor. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i Hind'e cevaben: de!» buyurması- iki suretle mânâlandırılmıştır. Birinciye göre mânâ: «O yine öyledir; yani söylediğin doğrudur; ben de sana nisbetle senin dediğin gibiyim» demektir. İkinci surete göre bu sözden murâd: Bizi sevmen daha da artacak; kalbine îmân yer edecek» demektir. Allâme Aynî ile Nevevî bu ikinci mânâyı makama daha münâsib görmektedirler. Çünkü Hind ikinci cümlesinde Resûlüllah'ın ehl-i beytini çok sevdiğinden bahsetmektedir. Hind'in suâline Resûl-i Ekrem'in: Ancak ma'rûf vecihle» buyurmasının dahi iki veçhe ihtimali vardır:

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Hind Davası Bâbı
4578-) Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Verir, Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): şüphe yok ki, Allah sizin için üç şeye razı olur; üç şeyi de size kerih görür. Sizin için:

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Hacet Yokken Çok Mesele Sormaktan, Vermeyip İstemekten —ki Bundan Murad Ödemesi Gereken Bir Hakkı Edadan Kaçınmak Yahut Hakkı Olmayan Şeyi İstemektir— Nehiy Bâbı
4579-) Bize Şeybân b. Ferrûh da rivâyet etti. ki): Bize Ebû Avâne, Süheyl'den bu isnadla bu hadisin mislini hemen haber verdi. Yalnız o: «Sizin için üç şeye gazab eder.» demiş; «Tefrikaya düşmemenize» cümlesini zikretmemiştir. beyanına göre Allah'ın rızasından murâd: Emri ve sevabıdır. ve keraheti de yasakları ve cezasıdır. Yahut rızası: Bazı kullarına sevap murâd etmesi; sehat ve keraheti de azap ve ikâb irade buyurmasıdır. ipine sarılmaktan maksat: Ahdinde durmak ve onun kitabına tâbi' olmaktır. İp demektir. Ahid, emân, vuslat ve sebebe de habl denir. Kelimenin bu mânâlarda kullanılması yine ip mânâsı ile alâkalıdır. Araplar başları dara geldiği zaman ipe tutunarak kurtuldukları, maksatlarına vasıl oldukları için kelime bu mânânalara da istiare edilmiştir. düşmemekten maksat: İslâm birliği ve cemâatidir. İslâm'ın bu büyük kaidesi gerek Kur'ân-ı Kerîm'de gerekse birçok hadîs-i şeriflerde emir ve beyan buyurulduğu halde maalesef müslümanlar arasına düşmanları tarafından çeşitli yollarla tefrika sokulmuş yüz yıllar boyunca çığ gibi büyüyen bu azîm âfet günümüzde en korkunç bir ejderha, en tahripkâr bir kanser mahiyetini almıştır. Allah müslümanlara intibahlar nasîp etsin! kaal: Dedikodu demektir, ki hiç işine girmediği halde başkalarının yapıp ettiklerini söyleyip dinlemekten ibarettir. ve kaal kelimelerinin hakikatleri hususunda iki görüş vardır. Birinci kavle göre bunlar birer fiildir. «Kile» meçhul, «kaale» de ma'lûm-dur. Ve kile: Denildi; kaale: Dedi mânâsında kullanılmış olup dedikoduyu ifade ederler. İkinci görüşe göre bu kelimeler birer mecrûr münevven isimdir. Kîl, kaal, kavl ve kaale hep aynı mânâya gelirler ve söz demektirler. suâlden murâd: Meselelerde kat'iyet aramak ve olmamış şeyleri nahak yere çok çok sormaktır. Birçok sahih hadîslerde bundan nehiy buyurulmuştur. Selef-i salihîn bunu kerîh görürlerdi. göre çok sulden murâd: İnsanlardan mal istemek yani dilenmektir. Bu hususu dahi birçok sahîh hadîsler men' etmiştir. Çok sual hakkında daha başka te'vîller de yapılmıştır. itlafı, malı dînen meşru' olmayan yerlere sarf etmektir. Bunun yasak edilmesinin sebebi ifsâd olmasıdır; Allah fesadçılan sevmez. Bir de malını telef eden kimse çok defa başkasının malına göz diker.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Hacet Yokken Çok Mesele Sormaktan, Vermeyip İstemekten —ki Bundan Murad Ödemesi Gereken Bir Hakkı Edadan Kaçınmak Yahut Hakkı Olmayan Şeyi İstemektir— Nehiy Bâbı
4580-) Bize İshâk b. İbrahim El-Hanzalî de rivâyet etti. ki): Bize Cerîr, Mansûr'dan, o da Şa'bî'den, o da Muğîratü'bnü Şu'be'-nin âzâdlısı Verrad'dan, o da Muğîratü'bnü Şu'be'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen haber verdi. Şöyle buyurmuşlar: ki Allah (azze ve celle) annelere itaatsizliği, kızları diri diri mezara gömmeyi ve vermeyip istemeyi size haram kılmış; üç şeyi de size kerîh görmüştür:

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Hacet Yokken Çok Mesele Sormaktan, Vermeyip İstemekten —ki Bundan Murad Ödemesi Gereken Bir Hakkı Edadan Kaçınmak Yahut Hakkı Olmayan Şeyi İstemektir— Nehiy Bâbı
4581-) Bana Kâsım b. Zekeriyyâ dahi rivâyet etti. ki): Bize Ubeydullah b. Mûsâ, Seyhan'dan, o da Mansur'dan bu isnadla bu hadîsin mislini rivâyet etti. Yalnız o: «Size Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) haram kıldı.» demiş; «Şüphesiz ki Allah size haram kıldı.» dememiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Hacet Yokken Çok Mesele Sormaktan, Vermeyip İstemekten —ki Bundan Murad Ödemesi Gereken Bir Hakkı Edadan Kaçınmak Yahut Hakkı Olmayan Şeyi İstemektir— Nehiy Bâbı
4582-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize İsmaü b. Uleyye, Hâlid El-Hazzâ'dan rivâyet etti. ki): Bana İbn Eşva', Şa'bî'den rivâyet etti. ki): Bana Muğîratü'bnü Şu'be'nin kâtibi rivâyet etti. (Dedi ki): Muğîra'ya: Bana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittiğin bir şey yaz! diye mektup yazmış. O da ona: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: Şüphesiz ki Allah sîzin için üç şeyi kerih görmüştür:

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Hacet Yokken Çok Mesele Sormaktan, Vermeyip İstemekten —ki Bundan Murad Ödemesi Gereken Bir Hakkı Edadan Kaçınmak Yahut Hakkı Olmayan Şeyi İstemektir— Nehiy Bâbı
4583-) Bize İbn Ebî Ömer rivâyet etti. ki): Bize Mevr-vân b. Muâviye El-Fezârî, Muhammed b. Sûka'dan rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Ubeydülâh Es-Sekafî, Verrâd'dan naklen haber verdi. Verrâd Şöyle dedi: Muâviye'ye (şöyle) yazdı: Selâm sana! Bundan sonra (malûmun olsun ki): Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i şöyle buyururken işittim: ki Allah üç şeyi haram kılmış; üç şeyden de nehyetmiştir:

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Hacet Yokken Çok Mesele Sormaktan, Vermeyip İstemekten —ki Bundan Murad Ödemesi Gereken Bir Hakkı Edadan Kaçınmak Yahut Hakkı Olmayan Şeyi İstemektir— Nehiy Bâbı
4584-) Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmî rivâyet etti. ki): Bize Abdülâziz b. Muhammed, Yezîd b. Abdillâh b. Üsâmetebni’l-Hâd'dan, o da Muhammed b. İbrahim'den, o da Büsr b. Saîd'den, o da Amr b. As'ın âzâdlısı Ebû Kay s'dan, o da Amr b. Âs'dan naklen haber verdi ki Amr Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i şöyle buyururken işitmiş: hüküm verir (ken) ictihâdda bulunur; İsabet de ederse onun için iki ecir vardır. Ama hüküm verir (ken) ictihâd eder de yamlırsa ona bir ecir vardır.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Hakim Îctihadda Bulunur Da Îsabet Veya Hata Ederse Ecrini Beyan Bâbı
4585-) Bana İshâk b. İbrahim ile Muhammed b. Ebî Ömer de ikisi birden Abdülâzîz b. Muhammed'den bu isnadla bu hadîsin mislini rivâyet ettiler. Bu hadisin sonunda râvî şunu da ziyade etmiştir: «Yezîd (Dedi ki): Ben bu hadisi Ebû Bekir b. Muhammed b. Amr b. Hazm'e rivâyet ettim de: Bana Ebû Seleme, Ebû Hüreyre'den böylece rivâyet etti; dedi.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Hakim Îctihadda Bulunur Da Îsabet Veya Hata Ederse Ecrini Beyan Bâbı
4586-) Bana Abdullah b. Abdirrahmân Ed-Dârimî dahi rivâyet etti. ki): Bize Mervân —yani İbn Muhammed Ed-Dimaşkî— haber verdi. ki); Bize Leys b. SaM rivâyet etti. ki): Bana Yezîd b. Abdillâh b. Üsâmete'bni’l-Hâd El-Leysî bu hadîsi, Abdülazîz b. Muhammed'in her iki isnâdla rivâyeti gibi rivâyette bulundu. hadîsi Buhârî «İ'tisâm M'l-Kitâb ve's-Sünne» bahsinde; Ebû Dâvûd ile Nesâî «Kadâ'»da; İbn Mâce «Ah-kâm»da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. beyanına göre müslümanlar şu hususta icmâ' etmişlerdir: Bu hadîs hüküm vermeye ehliyeti olan müctehid hâkim hakkındadır. Böyle bir hâkim ictihâdda bulunur da hakka isabet ederse, biri içtihadına, biri de isabetine mukabil olmak üzere kendisine iki ecir verilir. Hatâ ederse yalnız içtihadına mukabil bir ecir verilir. ehil olmayan kimsenin hüküm vermesi helâl değildir. İcti-had ederek verdiği hükmüne karşı ecir değil, günah kazanır. Verdiği hüküm hakka isabet etsin etmesin nafiz değildir. Çünkü hakka isabeti şer'î bir asla müstenid değil, tesadüfidir. Böyle bir hâkim —hakka isabet etsin etmesin— ictihâd ederek verdiği bütün hükümlerde Allah'a âsî olur. Hiç bir suretle ma'zûr sayılamaz. kitaplarında rivâyet edilen bir hadîste kaadîler üç sınıfa ayrılmış; bunlardan birinin cennette; diğer ikisinin cehennemde olacağı haber verilmiştir. Mezkûr hadîse göre hakkı bilerek onunla hükmeden kaa-dî (hâkim) cennete girecek, hakkı bildiği halde onun hilafı ile hüküm veren kaadî ile bir şey bilmeden hükmeden kaadî cehennemi boylayacaklardır. müctehid hakka isabet eder mi, yoksa içlerinden yalnız biri mi isabet eder? meselesi ulemâ arasında ihtilaflıdır. Hanefîler'le Şâfiîler'e göre bir mesele hakkında muhtelif hükümler veren müc-tehidlerden yalnız biri hakka yani Allah indindeki hükme isabet eder; diğerlerinin hükümleri hatâdır; fakat ma'zûr oldukları için günahkâr sayılmazlar; kendilerine birer ecir verilir. takım ulemaya göre her müctehid hakka isabet eder. Her iki tarafın delilleri bu hadîstir. «Müctehidlerden hakka isabet eden yalnız biridir» diyenler; hadîsteki «yanılırsa...» İfadesi ile istidlal ederler; ve: «Hakka isabet etmiş olsa kendisime hatâ isnâd edilmezdi.» derler. İsabet ve iddia edenler de her müctehide ecir verilmesi ile istidlal ederler; ve: «İsabet etmemiş olsa kendisine ecir verilmezdi.» derler. Ancak bu ihtilâf fer'î meselelerdeki ictihad hakkındadır. Tevhîd esaslarına aid ictihadlar-da hakka isabet eden yalnız bir müctehiddir. Bu hususta mu'temed ulemanın icmaı vardır. Muhalefet eden yalnız Abdullah b. Hasan El-Abterî ile Dâvûd-u Zahirî olmuştur ki, onların muhalefetine de i'tibâr yoktur. hüküm verir; ictihâdda bulunursa...» cümlesinde mahzûf vardır. Bu cümle: «Hâkim hüküm vermek ister de ictihadda bulunursa...» takdirindedir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Hakim Îctihadda Bulunur Da Îsabet Veya Hata Ederse Ecrini Beyan Bâbı
4587-) Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize Ebû Avâne, Abdülmelik b. Umeyr'den, o da Abdurrahmân b. Ebî Bekra'dan, naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Ubeydullah b. Ebî Bekra'ya Sicistan'da kaadî iken: «Öfkeli olduğun halde iki kişi arasında hüküm verme! Çünkü ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: bir kimse Öfkeli olduğu halde iki kişi arasında hüküm vermesin! Buyururken işittim.» diye mektup yazdı. Mektubu onun nâmına ben yazdım.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Kaadinin Öfkeli Olduğu Halde Hüküm Vermesinin Keraheti Bâbı
4588-) Bu hadîsi bize Yahya b. Yahya da rivâyet etti. ki) ; Bize Hüşeym haber verdi. H. Şeybân b. Ferrûh dahi rivâyet etti. ki): Bize Hammâd b. Seleme rivâyet etti. H. Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Vekî", Süfyân'dan rivâyet etti. H. Muhammed b. El-Müsennâ dahi rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. H. Ubeydullah b. Muâz rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ikisi de Şu'be'den rivâyet etmişler. H. Ebû Küreyb de rivâyet etti. ki): Bize Hüseyır b. Amy, Zâide'den naklen rivâyet etti. râvilerîn hepsi Abdülmelik b. Umeyr'den, o da Abdurrahmân b. Ebî Bekra'dan, o da babasından, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den Ebû Avâne hadîsinin mislini rivâyet etmişlerdir. hadîsi Buhârî ile İbn Mâce «Ahkâm» bahsinde tahrîc etmişlerdir. kaadîsi Ubeydullah, Hazret-i Ebû Bekra'-nın oğludur. Yani mektup babadan oğula yazılmıştır. Kâtipliğini de Ebû Bekrâ (radıyallahü anh)’ın diğer oğlu Abdurrahmân yapmıştır. İran'la Afganistan arasında geniş bir sahadır. Ubeydullah bu yerin merkezi sayılan Zeren şehrinde hâkimlik etmiştir. Vaktiyle bu şehre de Sicistan denirmiş. şerîf öfke ve gadap halinde hüküm vermeyi yasak etmektedir. sebebini El-Mühelleb şöyle beyân etmiştir: «Çünkü gadap hâlinde verilen hüküm bâzan hakkın ötesine geçer; bu sebeple men'edilmiştir.» beyanına göre doğru düşünüp doğru hüküm vermesine engel olan fazla açlık, i'azla tokluk, üzüntü, fazla sevinç, korku, şiddetli ağrı ve uyuklama gibi şeyler de gadap hükmündedir. nehyin hükmü cumhûr-u ulemaya göre kerahettir. Hattâ bir hâkim gadap hâlinde doğru bir hüküm verse hükmü nafiz olur. Çünkü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in gadap halinde bâzı hükümler . verdiği sahîh hadîslerle sabit olmuştur. Zahirîler buradaki nehyi tahrim mânâsına almışlardır. Onlara göre hâkimin gadap halinde hüküm vermesi haramdır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Kaadinin Öfkeli Olduğu Halde Hüküm Vermesinin Keraheti Bâbı
4589-) Bize Ebû Ca'fer Muhammed b. Sabbâh ile Abdullah b. Avn El-Hilâlî hep birden İbrahim b. Sa'd'dan rivâyet ettiler. İbn Sabbâh ki): Bize İbrâhim b. Sa'd, b. İbrahim b. Abdirrahmân b. Avf rivâyet etti. ki): Bize babam, Kâsım b. Muhammed'den, o da Âişe’den naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kim bizim şu dinimizde ondan olmayan bir şey icad ederse o (îcad) merdüddur.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Batıl Hükümleri Yıkma Ve Bidat Olan Şeyleri Red Bâbı
4590-) Bize İshâk b. İbrahim ile Abd b. Humeyd dahi hep birden Ebû Âmir'den rivâyet ettiler. Abd ki): Bize Abdülmelik b. Amr rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Ca'fer Ez-Zühri, Sa'd b. İbrahîm'den rivâyet etti. Sa'd Şöyle dedi: b. Muhammed'e: Üç meskeni olup da bunlardan her birinin üçte birini vasiyyet eden bir adamın hükmünü sordum. Bunların hepsi bir meskende toplanır; dedi. Sonra şunu ilâve etti: Bana Âişe haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); «Her kim bizim dînimizde olmayan bir amel islerse o merdûddur.» buyurmuşlar. hadîsi Buhârî ile İbn Mâce «Sulh» bahsinde; Ebû Dâvûd «Sünnet»de muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. şerîf İslâm'ın büyük kaidelerinden biridir. Kaide şudur: Kitab ve sünnetde bulunmayan ve müslümanların örfüne uymayan her şey merdûd yani bâtıldır. Hakikatte mâsdar ise de ismi meful yani merdûd mânâsında kullanılmıştır. Halk masdarının mahlûk mânâsında kullanıldığı gibi. beyânına göre bu hadîs Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in cevâmiu'l-kelim yani az sözlü, çok manâlı hadîslerinden biridir. Bilhassa ikinci rivâyetindeki ziyâde hiç bir bid'atçıya söz bırakmayacak kadar açık ve kesindir. Evet, dîn namına işlenen her bid'at bâtıl ve merduddur. Binâenaleyh inadında sabit bir bid'atçı birinci rivâyetteki «Bir şey îcad ederse» cümlesine güvenerek: ben îcâd etmedim ki, mes'ûl olayım!» diyemez. Bid'atı îcâd edenle işleyenin ikisi de hükümde müsavidirler. mutlak surette her bid'at haram değildir. Yerinde de görüldüğü vecihle ulemâ bid'atleri beş kısma ayırmışlardır. Bunların içinde vacip derecesinde müstahsen ve makbul olanları vardır. Kitap te'lîfi, mektep inşası bu kabil bid'atlardandır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Batıl Hükümleri Yıkma Ve Bidat Olan Şeyleri Red Bâbı
4591-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Mâlik'e Abdullah b. Ebi Bekir'den dinlediğim, onlun da babasından, onun da Abdullah b. Amr b. Osman'dan, onun da İbn Ebî Amrate'l-Ensâri'den, onun da Zeyd b. Hâlid El-Cühenî'den naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): edin! Size şahidlerin en hayırlısını haber veriyorum. Şâhidliğini istenmeden yapandır.» buyurmuşlar. Nevevî bu hadîsin te'vîl ve îzâhı hususunda ulemadan birkaç kavil nakletmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Şahidlerin En Hayırlısını Beyan Bâbı
4592-) Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bana şe-bâbe rivâyet etti. ki): Bana Verkaa', Ebû'z-Zinâd'dan, o da A'rac’dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. Şöyle buyurmuşlar: iki kadın çocukları ile beraber bulunurken kurt gelerek birinin çocuğunu götürmüş. Biri arkadaşına: Kurt senin çocuğunu götürdü! demiş. Öteki de: Kurt ancak senin çocuğunu götürdü) demiş. Müteakiben Hazret-i Dâvûd'un huzurunda muhakeme olmuşlar. O, çocuğun büyük kadına aid olduğuna hükmetmiş. Derken kadınlar Süleyman b. Dâvûd (aleyhisselâm)’in huzuruna çıkarak (meseleyi) ona haber vermişler. O da: Bana bıçağı getirin de onu sizin aranızda pay edeyim! demiş. Bunun üzerine küçük kadın: Hayır!.. Allah sana rahmet buyursun! Çocuk onundur! demiş. O da çocuğun küçük kadına aid olduğuna hüküm vermiş.» diyor ki: Ebû Hüreyre «Vallahi sikkîn sözünü hiç işitmemiştim; sâdece o gün işittim. Biz yalnız mudye diyorduk.» dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Müctehidlerin İhtilafını Beyan Bâbı
4593-) Bize Süveyd b. Saîd de rivâyet etti. ki): Bana Hafs (yani İbn Meyserate's-San'ânî) Mûsâ b. Ukbe'den naklen rivâyet etti. H. Ümeyyetü'bnü Bistâın dahi rivâyet etti. ki): Bize Yezid b. Zürey' rivâyet etti. ki): Bize Ravh —ki İbn'l-Kâsım'dir— Muhammed b. Aclân'dan rivâyet etti. râvilerin hepsi Ebû'z-Zinâd'dan bu isnadla Verkaa' hadisinin mânâsı gibi rivâyette bulunmuşlardır. hadîsi Buhârî, «Ehâdisü’l-Enbiyâ» ve «Ferâiz» bahislerinde; Nesâî «Kadâ-da tahrîc etmişlerdir. (aleyhisselâm)’in çocuğun büyük kadına aid olduğuna hükmetmesi ya aralarında bir benzerlik gördüğü içindir yahut onun şeriatında yaş büyüklüğü tercih sebeplerinden sayıldığın dan dır. Çocuğun kadının elinde bulunması da onun şeriatına göre tercih sebebi olabilir. Dâvûd'un bu hükmü ictihâd suretiyle mi yoksa fetva yolu ile mi verdiği ihtilaflıdır. Bazıları: «Fetva olarak vermiştir; onun için de Süleyman (aleyhisselâm)’in onu bozması caiz olmuştur.» demişlerse de Kurtubî buna i'tirâz etmiş ve: «Peygamberin fetvası da hükmü gibidir. Ten'rîz Bâbında bunların ikisi de müsavidir.» demiştir. şöyle bir suâl hâtıra gelebilir: O halde Hazret-i Süleyman'a Dâvûd (aleyhisselâm)'ın hükmünü bozmak nasıl caiz olmuştur? Eğer her ikisinin verdikleri hüküm vahiy ile olmuşsa Hazret-i Süleyman’ın hükmü Dâvûd (aleyhisselâm)’in hükmünü nes-hetmiştir. îctihadla hükmetmişlerse Süleyman (aleyhisselâm)’in içtihadı daha kuvvetlidir; çünkü güzel bir hal çâresi ile hakikati meydana çıkarmıştır. Her ikisinin hükümleri ictihadla olmuştur; zira vahî ile olsa, hilafı câîz olmazdı. Bu gösteriyor ki, zekâ ve anlayış Allah'ın bir ihsanıdır...» diyor. beyanına göre Hazret-i Dâvûd ile Süleyman (aleyhisselâm) bu hükmü müşavere yolu ile vermişlerdir. Dâvûd (aleyhisselâm) Hazret-i Süleyman'in verdiği hükmün doğruluğunu görünce ona kanâat getirmiştir. Dâvûd (aleyhisselâm)’ın şeriatında yaş büyüklüğünün tercih sebeplerinden sayıldığım kabul etmemiş; bunun hatâ olduğunu, büyüklük, küçüklük, uzunluk, kısalık gibi şeylerin sırf tardî birer vasıf olup tercih îcâb etmediklerini söylemişlerdir. (aleyhisselâm) hakikati anlamak için güzel bir çare bulmuş; güya çocuğu ikiye bölerek kadınlara paylaştırmak için bıçak istemiştir. Bittabi hakiki anne çocuğunun kesilmesine razı olmıyacaktır. Nitekim bu çare sayesinde hakikat anlaşılmıştır. Çocuk büyük kadına aid olmadığı için o kesilmesine rıza göstermiştir. Zîra kendi çocuğunu da kurt kapmıştır. Küçük kadınla dert ortağı olacaktır. Fakat hakikî anne olan küçük kadın, yavrusunun kesilmesine razı olamamış; ölmekten-ae yabancı ellerde yaşamasını tercih etmiş; ve: Çocuk onundur.» diye feryâd ederek dâvasından vaz geçmiştir. bu gibi meselelerde hakikati meydana çıkarmak için hâkimlerin böyle çarelere baş vurmalarına cevaz vermişlerdir. «Hayır!» kelimesi başlı başına bir cümledir. Mânâsı: Hayır, kesme! demektir. «Allah sana rahmet buyursun!» ifâdesi ayrı cümledir. Böyle yerlerde (lâ)'dan sonra rabıt edatlarından (ve)'yi getirerek cümleyi: «Lâ! ve yerhamükâllah.» şeklinde kullanmak müstehabtır. ve müdye: Bıçak demektirler.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Müctehidlerin İhtilafını Beyan Bâbı
4594-) Bize Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. ki): Bize Abdürrazzâk rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbih'den rivâyet etti. Hemmâm: Bize Ebû Hüreyre'nin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyet ettiği budur; demiş ve bir takım hadîsler zikretmiş; ez cümle: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle de buyurmuşlar: adam birinden akarını satın almış. Akarı satın atan zât onun akarında içi altın dolu bir küp bulmuş. Bunun üzerine akarı satın alan: Altınını benden al! Zîra ben senden yalnız yeri satın aldım; altını satın almadım! demiş. Yeri satan da: Ben sana yeri ve içinde olanı sattım! demiş. Müteakiben bir zatın huzuruna dâvaya çıkmışlar. Huzurunda-muhakeme oldukları zât: Çocuklarınız var mı? diye sormuş. Biri: Benim bir oğlum vardır; demiş. Öteki de: Benim bir kızım vardır; demiş. Hakim: Bu oğlana bu kızı nikahlayın! Bundan her ikiniz harcayın! Ve tesadduk edin! demiş.» hadîsi Bu'hâri «Kitâbu'l-Enbiyâ»da tahrîc etmiştir. Yer ve ona bitişik olan malın aslıdır. Bazılarına göre akaar, ev ve çiftliktir. Bu kelimenin hassaten hurmalık mânâsına geldiğini söyleyenler de vardır. bahsedilen ahş-veriş Benî İsrâî1'den iki zât arasında geçmiştir. bakılırsa bu zâtlar mahkemeye gitmeyip birini hakem tayîn etmiş gibi görünüyorlarsa da İshâk b. Beşîr'in rivâyetinde nasbedilmiş hâkim huzuruna çıktıkları tasrîh edilmiştir. şerif tahkimin yani dâvaya bakmak için bir kimseyi hakem yapmanın caiz olduğuna işaret ediyor. Bu mesele ihtilaflıdır İmâm A'zam'a göre hakemin re'yi o beldenin resmî hâkiminin re'yine muvafıksa mu'teberdir; aksi takdirde verdiği hükme i'tibar yoktur. İmâm Mâlik ile Şafiî hakemin hüküm vermeye ehliyetli olması şartı ile hükmü belde hâkiminin re'yine uysun uymasın nafiz olacağını söylemişlerdir. bu alış-verişte bir hüküm bulunmadığını, hakemin sadece iki tarafı uzlaştırdığını beyan ediyor. Filvaki' iki kişinin arasını bulmak müstehaptır. Bu hususta hâkim olanla olmayan arasında fark yoktur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Hakimin İki Davacının Arasını Bulmasının Müstehab Oluşu Bâbı
4595-) Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmî rivâyet etti. ki): Mâlik'e Rafta b. Ebî Abdirrahmân'dan dinlediğim, onun da Münbais'in âzâdlısı Yezid'den, onun da Zeyd b. Hâlid El-Cühenî'den naklen rivâyet ettiği- şu hadîsi okudum. Zeyd Şöyle dedi: adam Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek ona lukatanın hükmünü sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) i mahfazasını ve bağını belle! Sonra onu bir sene i'lân et! Sahibi gelirse ne âlâ! Aksi takdirde onu nasıl istersen öyle yap!» buyurdu. Kaybolmuş koyun (un hükmü nedir?) dedi. yahut dîn kardeşinin yahut da kurdundur.» buyurdular. Ya kaybolmuş deve ne olacak? dedi. sana ne? Su tulumu ve çarığı beraberinde! Sahibi rastlayınca ya kadar suya gider ve ağaçları otlar!» buyurdular. «Zannederim ifâsahâ okudum.» dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kadir Gecesinin Fazileti…
Konu: Bab
4596-) Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe ve İbn Hucr da rivâyet ettiler. İbn Hucr «Bize haber verdi» fa'bîrini kullandı. Ötekiler: Bize İsmâîl —ki İbn Ca'fer'dir— tahdîs etti, dediler. O da Rabîa b. Ebî Abdirrahmân'dan, o da MÜnbais'in âzâdlısı Yezîd'den, o da Zeyd b. Hâlid El-Cühenî'den naklen rivâyet etmiş ki, bir adam Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e lükatanın hükmünü sormuş. O da: bir sene i'lân et! Sonra (bir de) onun bağını ve kabını beilel Sonra onu harca! Şayet sahibi gelirse onu kendisine veriver!» buyurmuş. Yâ Resûlallah! Kaybolmuş koyunun'hükmü nedir? demiş. «Onu al! Zîra o ya senin ya dîn kardeşinin yahut da kurdundur.» Adam: Yâ Resûlüllah! Ya kaybolmuş develer ne olacak? diye sormuş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kızmış. Hattâ yanakları kızarmış. (Yahut yüzü kızarmış.) Sonra: sana ne? Sahibi rastlaytncaya kadar onun çarığı ve su tulumu beraberindedir.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kadir Gecesinin Fazileti…
Konu: Bab
4597-) Bana Ebû't-Tâhir de rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Vehb El-Hâris ve başkaları haber verdiler. Onlara da Rabîa b. Ebî Abdirrahmân bu isnâdla Mâlik hadîsinin mislini rivâyet etmiş. Yalnız o şunu ziyade etmiş: « ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e ben de beraberinde iken bir adam geldi; ve ona lükatanın hükmünü sordu. Bu hadîste Amr: Şayet lükatanın arayıcısı gelmezse onu harcayıver! cümlesini söyledi.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kadir Gecesinin Fazileti…
Konu: Bab
4598-) Bana Ahmed b. Osman b. Hakîm El-Evdî dahi rivâyet etti. ki): Bize Hâlid b. Mahled rivâyet etti. ki): Bana Süleyman —ki İbn Bilâl'dir— Rabîa b. Ebî Abdirrahman’dan, o da Münbais'in âzâdlısı Yezîd'den naklen rivâyet etti. Yezîd Şöyle dedi: Ben Zeyd b. Hâlid El-Cühenî'yi şunları söylerken işittim: adam Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'c geldi...» arkacığın-dan râvi hadîsi İsmail b. Ca'fer hadîsi gibi rivâyet etmiştir. Yalnız o: «Yüzü ve alnı kıpkırmızı kesildi ve kızdı.» demiş. onu bir sene i'lân et!» cümlesinden sonra: sahibi gelmezse Iükata senin yan-nda emânet olur.» ibaresini ziyâde etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kadir Gecesinin Fazileti…
Konu: Bab
4599-) Bize Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb rivâyet etti. ki): Bize Süleyman (yani İbn Bilâl), Yahya b. Saîd'den, o da Münbais'in âzâdlısı Yezîd'den naklen rivâyet etti ki, Yezîd, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sahâbîsi Zeyd b. Hâlid El-Cühenî'yİ şunu söylerken işitmiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e altın veya gümüş lükata-nın hükmü soruldu da: bağını ve mahfazasını belle! Sonra onu bir sene i'lân et! Şayet (sahibini) âğrenemezsen onu harca (ya bilirsin). Lükata senin elinde bir emânet olsun! Şayet günlerden bir gün arayıcısı gelirse onu kendisine veri ver!» buyurdu. Soran zât ona kaybolan develeri de sordu. Bunun üzerine: sana ne? Bırak onları! Zîrâ onların çarıkları ve su tulumlan yanlarındadır. Sahipleri onları buluncaya kadar suya gelirler, ağaçları otlarlar!» buyurdu. O zât koyunu da sordu. Efendimiz: al! Çünkü o ancak ya senin, ya dîn kardeşinin yahut da kurdundur.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kadir Gecesinin Fazileti…
Konu: Bab
4600-) Bana İshâk b. Mansûr da rivâyet etti. ki): Bize Habbân b. Hilâl haber verdi. ki): Bize Hammâd b. Seleme rivâyet etti. ki): Bana Yahya b. Saîd ile Rabîatü'r-Re'y b. Ebî Abdirrahmân, Münbais'in âzâdlısı Yezîd'den, o da Zeyd b. Hâlid El-Cübenî'den naklen rivâyet etti ki, bir adam Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e kaybolan develerin hükmünü sormuş...» şunu ziyade etmiş: «Bunun üzerine kızdı; hatta yanakları kızardı.» ve hadîsi yukarıdakilerin hadîsi gibi rivâyet etmiş. Şunu da ziyade eylemiş: «Şayet sahibi getir de mahfazasını, sayısını ve bağını bilirse onu kendisine veriver! Aksi takdirde o senindir.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kadir Gecesinin Fazileti…
Konu: Bab
4601-) Bana Ebû't-Tahir Ahmed b. Amr b. Şerh de rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. ki): Bana Dahhak b. Osman, Ebû'n-Nadr'dan, o da Büsr b. Saîd'den, o da Zeyd b. Hâlid El-Cühenî'den naklen rivâyet etti. Zeyd Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem)’e îü katanın hükmü soruldu da: «Onu bir sene f'lân et! Şayet İ'tiraf edilmezse onun mahfazasını ve bağını belle! Bilâhare onu ye! Ama sahibi gelirse onu kendisine veri ver!» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kadir Gecesinin Fazileti…
Konu: Bab
4602-) Bu hadîsi bana İshâk b. Mansûr dahi rivâyet etti. ki): Bize Ebû Bekir El-Hanefî haber verdi. ki): Bize Dahhâk b. Osman bu isnadla rivâyette bulundu. Bu hadîste o şunu da söyledi: Şayet i'tiraf edilirse onu veriver! Aksi takdirde onun mahfazasını, bağını ve sayısını belle!» hadîsi Buhârî «İlim» ve «Lükata» bahislerinde; Ebû Dâvûd «Lükata» da; Tirmizî ile İbnİ Mâce «Ahkâm» da; Nesâî «Ed-Davâll ve’l-Lükata»da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Tirmizî onun hakkında «Hasen sahihtir.» demiştir. Tesadüfen bulunan şey demektir. Bu kelime şeriat lisanında para ve eşya gibi şeyler hakkında kullanılır. Sokakta bulunan çocuğa lakît, hayvana ise dâlle denir. Lükata kelimesi «lâkta», «lükaata» ve «Lakata» şekillerinde de okunabilirse de en meşhur okunuş şekli «lükata» dır. (sallallahü aleyhi ve sellem)’e suâl soran zât, bu hadîsin râvilerinden Mâlik'in babası Umeyr'dır. Kendisine verilen cevapta evvelâ bulunan paranın çantasını ve çantanın bağını bellemesi tavsiye buyurulmuştur. Bundan maksat: Çantayı aramaya gelen olursa onu ta'rîf ederken yalan söyleyip söylemediğini anlamak, bir de bulduğu çantayı kendi eşyası ile karıştırmamaktır. Bundan dolayıdır ki, unutmamak için bulunan şeyi yazmak, cinsini, miktarını ve şâir vasıflarını tesbit etmek müstehapdır. sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bulunan şeyin bir sene ilânını emir buyurmuştur. Ulemânın beyânına göre bu ilân evvelâ günde iki defa, sonra haftada bir defa, sonra ayda bir defa olmak sureti ile eşyanın bulunduğu yerde toplantı mahallesinde yapılır. Gerçi hadîsin bir rivâyetinde bulunan şeyin üç sene ilân edileceği bildirilmiş ise de rivâyetin bâzı tarîklerinde bir sene mi, üç sene mi buyurulduğunda şek edilmiştir. Binâenaleyh şek ile bildirilen ziyâde kabul olunmaz. Zîra hadîsin diğer rivâyetlerine muhaliftir; bazıları kıssanın ayrı ayrı iki yerde geçtiğine kail olmuşlardır. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in soran zâta: gelirse ne âlâ! Aksi takdirde onu nasıl istersen öyle yap!» buyurması bulduğu parayı veya eşyayı kendi ihtiyâcına sarf etmesi için izindir. Koyun hakkındaki suâline dahi: yahut din kardeşinin yahut da kurdundur.» buyurarak aynı izni vermiştir. Bu cümlede hazif edilmiş kelimeler vardır. şöyledir: «Onları sen alırsan senin, sen almazsan almak isteyen herhangi din kardeşinin yahut bulan sahibinin, alan bulunmazsa kurdun kuşun olur.» Fakat deve suâline böyle cevap vermemiş, devenin güçlü kuvvetli bir hayvan olup düşmanından kendini müdâfaa edebileceğine, kendiliğinden suya gidebileceğine, ağaçların yapraklarını otlaya-cağına işaretle onun koyun hükmünde olmadığını bildirmiştir. Şu hafde bulunan deve aradan zaman geçmekle kimsenin milki olmaz. Deve ile koyun arasındaki bu fark koyunun kendini müdafaadan âciz bir hayvan, deveninse kendini müdafaaya muktedir olmasından ileri gelir. Koyunu kurt ve ayı gibi canavarlar kolaylıkla parçalayıp yerler, fakat deveye bunu yapamazlar. koyun bulan bir kimse onu bir sene ilân eder de sonra kesip yerse, sahibi çıktığı zaman Hânefiler.'le Şâfiîler'e göre kıymetini ödemek icap eder. İmâm Mâlik ödemek lâzım gelmediğine kail olmuştur. bir rivâyetinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in deve sorulduğu zaman kızdığı hattâ yanaklarının kızardığı bildiriliyor. Bunun sebebi: Soranın bilgisizliği ve anlayışsızlığıdır. Çünkü, işaret buyurulan mânâyı anlayamamış, kıyas maalfârik yapmış, yani bir şeyi örneği ve dengi olmayan şeye benzetmiştir. Zîrâ lükata, sahibinden düşüp yeri belli olmayan şeydir; deve böyle değildir, O hem isim hem sıfat itibarı ile lükataya muhaliftir. Yürüyüş kuvveti fazla ve suyu da karnında biriktirdiği hususî tulumda mevcut olduğu için günün birinde sahibinin yanına dönüp gelebilir. Küçük canavarlardan kendini korur. Koyun bunları yapamaz, bu sebeple koyuna lükata hükmü verilmiştir. şerifte teşbih vardır. Devenin ayaklan ve su tulumu, çarık giymiş ve yanında suyu bulunan yolcuya benzetilmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kadir Gecesinin Fazileti…
Konu: Bab
4603-) Bize Muhammed b. Beşşâr da rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. H. Ebû Bekir b. Nâfi' dahi rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Bize Gunder rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Seleme b. Küheyl'den naklen rivâyet etti. ki): Süveyd b. Gafele'yi dinledim; şunları söyledi: Zeyd b. Sûhân ve Selmân b. Rabîa gazaya çıktık. Ben bir kamçı bularak onu aldım. Arkadaşlarım bana: Bırak onu! dediler. Ben: Hayır (bırakmam) lâkin ben onu ilân ederim; sahibi gelirse ne âla! Gelmezse ondan kendim faydalanırım; dedim. Hasılı (bu işte) onlara karşı çıktım. Gazamızdan dönünce haccetmem mukaddermiş. Medine'ye geldim. Ve Übeyy b. Kâ'b'a rastlayarak kamçı meselesini ve arkadaşlarımın sözünü kendisine haber verdim, Übeyy şunu söyledi: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında, İçinde yiU altın bulunan bir kese buldum da onu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e getirdim. bir sene i'lân et!» buyurdular. Ben de İ'lân ettim; fakat onu bilen bir kimse bulamadım. Sonra kendilerine vardım. Yine: bir sene i'lân et!» buyurdular. Tekrar i'lân ettim; fakat (yine) onu bilen bir kimse bulamadım. Bilâhare (tekrar) kendilerine vardım. (Yine): bir sene i'lân et!» buyurdular. İlân ettim; fakat (yine) onu bilen bir kimse bulamadım. Bunun üzerine: altınların sayısını, mahfazasını ve bağını belle! Şayet sahibi gelirse ne âlâ! Gelmezse onlardan (kendin) istifâde et!» buyurdular. Artık ben de onlardan istifâde ettim. Dedi ki): Bundan sonra Seleme'ye Mekke'de rast geldim. «Süveyd üç sene mi dedi, bir sene mi bilmiyorum.» dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kadir Gecesinin Fazileti…
Konu: Bab
4604-) Bana Abdurrahmân b. Bişr El-Abdî dahi rivâyet etti. ki): Bize Behz rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. ki): Baha Seleme b. Küheyl haber verdi; yahut ben de içlerinde olduğum halde cemaata haber verdi. ki): Süveyd b. Gafele'yi dinledim. Şunu söyledi: b. Sûhân ve Selmân b. Rabîa ile birlikte yola çıktım; ve bir kamçı buldum...» hadîsi: «Artık ben de onlardan istifâde ettim.» sözüne kadar yukarki hadis gibi rivâyet etmiştir. Şu'be ki: Seleme'yi on sene sonra dinledim: «»Onları bir sene ilân etti.» diyordu.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kadir Gecesinin Fazileti…
Konu: Bab
4605-) Bize Kuteybetü'bnü Said de rivâyet etti. ki): Bize Cerîr, A'meş'den naklen rivâyet etti. H. Bize Ebû Bekir b. Ebi Şeybe dahi rivâyet etti. ki): Bize Veki' rivâyet etti. H. İbn Nümeyr de rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. Bu râvilerin hepsi Süfyân'dan rivâyet etmişlerdir. H. Muhammed b. Hatim dahi rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Ca'fer Er-Rakkî rivâyet etti. ki): Bize Ubeydullah (yani İbn Amr Zeyd b. Ebî Üneyse'den) rivâyet eyledi. H. Abdurrahmân b. Bişr de rivâyet etti. ki): Bize Behz rivâyet etti. ki): Bize Hammâd b. Seleme rivâyet etti. râvilerin hepsi Seleme b. Küheyl'den bu isnadla şu'be Hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlardır. Her birinin hadîsinde «üç sene» kaydı vardır. Yalnız Hammâd b. Seleme müstesna! Zîrâ onun hadîsinde: -iki veya üç sene» kaydı vardır. Zeyd b. Ebî Üneyse ve Hammâd b. Seleme hadîsinde: «Şayet sana biri gelir, onun sayısını, mahfazasını ve bağım haber verirse onu kendisine veriver!» ifâdesi vardır. rivâyetinde Süfyân: «Aksi takdirde o senin malının sebili gibidir.» cümlesini ziyâde eylemiştir. İbn Nümeyr'in rivâyetinde ise: «Aksi takdirde ondan (kendin) istifâde et!» cümlesi vardır. hadîsi Buhârî «Lükata» bahsinin bir-iki yerinde; Ebû Dâvûd ile Nesâî de «Lükata»da; Tirmizî ile İbn Mâce «Ahkâm» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. onu rivâyet ettikten sonra: «Bu bâbta Abdullah b. Amr, Cârûd b. Muallâ , Iyâz b. Hımâr ve Cerîr b. Abdillah'dan da hadîsler rivâyet edilmiştir.» demiş; Allâme Aynî bunlardan maada Ömer b. Hattâb, Ebû Saîd-i Hudrî, Sehl b. Sa'd, Ebû Hüreyre, Câbir , Abdullah b. Şihhir, Ya'lâ b. Mürra, Süveyd Ebû Ukbe, Zeyd b. Hâlid, Âişe, sahabeden bir zât ve Mikdâd (radıyallahü anhüm) hazerâtından da rivâyetler olduğunu kaydetmiştir. Abdullah b. Amr hadîsini Ebû Dâvûd; Cârûd b. Muallâ hadisini Nesâî; Iyaz b. Hımâr hadîsini Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce; Cerîr b. Abdillah hadîsini Ebû Dâvûd; Ömer'le Ebû Saîd ve Sehl b. Sa'd (radıyallahü anhûm) hadîslerini yine Ebû Dâvûd; Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) hadîsini Taberânî ; Câbir hadîsini Ebû Dâvûd; Abdullah b. Şihhîr hadîsini İbn Mâce; Ya'lâ b. Mürra hadîsini İmâm Atmed ; Süveyd hadîsini İbn Kaani'; Zeyd b. Hâttad hadisini «Sünen» sahipleri; Âişe hadîsini Saîd b. Mansûr; meçhul sahâbî hadisini Nesâî; Mikdâd hadîsini İbn Mâce tahrîc etmişlerdir. hadîslerin mecmuundan anlaşılan mânâ şudur: Yolda ve şehir hükmünde olan yerde bulunan şey bir sene i'lân edilecek; ma'mur olmayan yerde bulunan ile rikâzm beşte biri verilecek; lükaatayı bulan kimse onu gizlemiyecek, bilâkis bulduğuna şahid gösterecektir. Kamçı, baston ve ip gibi şeyleri bulan kimseye onlardan İstifade etmesi caizdir. Bir dirhem ve ip gibi eşya üç gün, daha kıymetlicesi altı gün, daha kıymetlisi bir sene i'lân edilecektir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kadir Gecesinin Fazileti…
Konu: Bab
4606-) Bana Ebû't-Tâhir ile Yûnus b. Abdüâlâ rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. ki): Bana Amr b. Haris, Bukeyr b. Abdillâh b. Eşecc'den, o da Yahya b. Abdirrahmân b. Hâtıb'dan, o da Abdurrahmân b. Osman b. Et-Teymî'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hacının lükatasından nehî buyurmuş. nehîden murâd: Bulunan şeyi kendine mal etmek için almaktır. Muhafaza, için almakta bir beis yoktur. Bazılarına göre hacının lükatasından nehî buyurulması, Mekkeli ise sahibine ulaşması mümkün olduğu için, yabancı ise her sene her beldeden oraya gidenler bulunduğu içindir. Bu suretle onu elde etmek kolaylaşır. Mekke'nin lükatası hususunda ihtilâf etmişlerdir. Bazılarına göre Mekke ile sair beldelerin lükatası arasında hükmen bir fark yoktur. Bu kavil, Ömer, İbn Abbâs ve Âişe (radıyallahü anhûm) ile Saîd b. El-Müseyyeb'den rivâyet olunmuştur. İmâm A'zam'la, İmâm Mâlik ve İmâm Ahmed'in mezhepleri de budur. takımları Mekke'nin lükatası hiç bir suretle helâl olamıya-cağına kaildirler. İmâm Şafiî, İbn Mehdî ve Ebû Ubeyd b. Abdisselâm'ın kavilleri budur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kadir Gecesinin Fazileti…
Konu: Hacının Lükatası Hakkında Bir Bab
4607-) Bana Ebû't-Tâhir ile Yûnus b. Abdilâlâ da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Abdullah b. Vehb rivâyet etti. ki): Bana Amr b. Haris, Bekir b. Sevâde'den, o da Ebû Salim El-Ceyşânî'den, o da Zeyd b. Hâlid El-Cühenî'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen haber verdi ki: kim kayıb bir hayvanı evine kaparsa onu i'lân etmedikçe kendisi kayıptır.» buyurmuşlar. kayıp hayvandan deve kasdedilmiş olması mümkündür. Bu takdirde mânâ: «Bir kimse bir kayıp deveyi evine kapar da ebediyyen i'lân etmezse kendisi kayıp sayılır.» demek olur. Kendinin kayıp sayılması: Doğruluktan ayrılması manasınadır. şerîf, lükatanın —ister milk edinmek isterse sahibine vermek için alınmış olsun— mutlaka i'lân edilmesi gerektiğine delildir ki, muhtar olan mezhep de budur. Bâbın bütün hadîsleri lükatayı almanın ve mal edinmenin hâkimin hükmüne, hükümetin iznine bağlı olmadığını göstermektedir. Bu cihet ulemâ arasında ittifâkîdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kadir Gecesinin Fazileti…
Konu: Hacının Lükatası Hakkında Bir Bab
4608-) Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmî rivâyet etti. ki): Mâlik b. Enes'e, Nâfi'den dinlediğim, onun da İbni Ömer'den naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): bir kimse İzni olmadan birinin davarını sağmasın! Biriniz kilerine gelinerek hazînesinin kırılmasını ve zahiresinin aşırılmasını hoş görür mü? Halkın davarlarının yelinlerİ, onlara yiyeceklerini biriktirir; binâenaleyh sakın bir kimse İzni olmadıkça birinin davarını sağmasın!» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kadir Gecesinin Fazileti…
Konu: Sahibinin İzni Olmaksızın Davarı Sağmanın Haram Kılınması Bâbı
4609-) Bize bu hadîsi Kuteybetü'bnü Saîd ile Muhammed b. Rurah dahi hep birden Leys b. Sa'd'dan rivâyet ettiler. H. bu hadîsi Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Aliy b. Müshir rivâyet etti. H. İbn Nümeyr dahi rivâyet etti. ki): Bana babam rivâyet etti. Her iki râvi Ubeydullah'dan rivâyet etmişlerdir. H. Ebû'r-Rabî' ile Ebû Kâmil de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Hammâd rivâyet etti. H. Züheyr b. Harb da rivâyet etti. ki): Bize İsmâîl (yani İbn Uleyye) rivâyet etti. Bu râviler toptan Eyyûb'dan rivâyet etmişlerdir. H. İbn Ebî Ömer dahi rivâyet etti. ki): Bize Süfyân, İsmail b. Ümeyye'den naklen rivâyet etti. H. Muhammed b. Râfi' de rivâyet etti. ki): Bize Abdürraz-zâk, Ma'mer'den, o da Eyyûb'dan, İbn Cüreyc dahi Mûsa'dan naklen rivâyet etti. Bu râvilerin hepsi Nâfi'den, o da İbn Ömer'den, o da Pey-gamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen Mâlik'in hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlardır. Şu kadar var ki her birinin hadîsinde «Fe yünte-sele» denilmiştir. Yalnız Leys b. Sa'd müstesna! Çünkü onun hadîsinde Mâlik'in rivâyetinde olduğu gibi «fe yüntekalü taâmuh» ibaresi vardır. hadîsi Buhârî «Lükata» bahsinde; Ebû Dâvûd «Ci-had»da tahrîc etmişlerdir. Deve, sığır, koyun, keçi mânâlarına gelirse de ekseriyetle koyun hakkında kullanılır. ve meşrabe: İçerisinde zahire ve eşya muhafaza edilen kilerdir. Bu kelime hassaten meşrabe şeklinde kullanılırsa, su yeri; mişrabe de su kabı mânâsına gelir. Hızâne muhafazası istenilen şeyin yeri veya kabıdır. yüntesele: Saçılmasını demektir. Bu kelime birinci rivâyetteki «aşırılmasını» kelimesinin yerine kullanılmıştır. Dır'ın cem'idir. Dır' hayvanın yelini yani sütünün toplandığı yerdir. Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) hayvanın yelinindeki sütü, kiler veya anbarda saklanan zahireye benzetmiştir. Yani bir kimsenin izni olmaksızın anbarındaki zahiresini almak nasıl helâl değilse, davarının sütünü sağmak da helâl değildir. Bu hususta hurma, üzüm ve karpuz gibi şeylerin hüküm i'tiban ile sütten bir farkı yoktur. Ancak süt meselesinde insanlar daha lâkayıd davrandıkları için hassaten zikredilmiştir. diyor ki: «Cumhûra göre sahibinin rızâsı olmadan ne davarın sütünden bir şey helâl olur ne de hurmadan! Bazıları sahibinin haberi olmasa da bu gibi şeylerin helâl sayılacağını söylemiş; ve: Çünkü bu sâri' hazretlerinin ona bahşettiği bir haktır; demişlerdir...» izin almadan onun davarını sağmayı, yemişinden yemeyi mubah hatta bir hak sayanlar bâzı hadîslerle istidlal ederler. Şöyle ki: Dâvûd'un Semûra (radıyallahü anh)'dan tahrîc ettiği bir hadîste Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): bir davar sürüsünün yanına vardığı zaman şayet sahibi orada İse ondan İzin İstesin! Kendisine izin verirse ne âlâi Vermezse hemen davan sağıp sütünü içsin! Sahibi orada yoksa üç defa seslensin! Cevap verirse ondan İzin istesin! İzin verirse ne âlâ! Vermezse hemen davan sağıp sütünü içsin! Ama alıp götürmesin!» buyurmuşlardır. Bu hadîsi Tirmizî dahi rivâyet etmiş; ve: «Semûra hadîsi hasen garîb, sahîh bir hadîstir. Ulemadan bazıları bununla âmel etmişlerdir...» demiştir. Filhakika İmâm Ahmed'le İshâk'ın mezhepleri budur. Tirmizî ile İbn Mâce'nin «Sünen»lerinde buna benzer rivâyetler vardır. Bunların birinde süt meselesinden sonra: bahçeye geldiğin vakit üç defa haykır! Şayet sana icabet ederse ne âlâ! Etmezse ifsad etmemek şartı ile hemen ye!» Duyurulmaktadır. delilleri de hicret esnasında Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Hazret-i Ebû Bekr'in bir çobanın koyunlarından süt içmeleridir. Şâfiîler'e, Mâlikıler'eve cumhûr-u ulemâya göre izinsiz hiç bir kimse birinin bağ ve bahçesinden yemiş yiyemez; davarının sütünü içemez. Meğer ki muztar kala! O zaman zaruret miktarı yiyip içebilir. Bu zevat cevaz bildiren hadîsler hakkında muhtelif yönlerden cevaplar vermişlerdir. Kurtubî: «Malûm kaide ile amel etmek daha iyidir.» demiştir. Nehî bildiren hadîs, cevaz hadîsinden daha sahihtir. Cevaz bildiren hadîsler âdete nazaran mal sahiplerinin razı olduklarının bilinmesine hamledilirler. Cevaz meselesi zaruret zamanlarına hamledilir. Nitekim İslâm'ın ilk zamanlarında hâl böyle idi. hususta Tahâvi de şunları söylemiştir: «Bu hadîsler mü-safir kabul etmenin vâcib olduğu zamanlara mahsustur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu emir buyurmuş; gelen müsafir için hane sahibine vacip kılmıştı. Bilâhare vücup neshedilerek hükmü kaldırılınca adı geçen hadîslerin hükmü de kalkmıştır.» esnasında Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Hazret-i Ebû Bekr'in içtikleri süt hakkında Kurtubî: «Bu Koyun sahibine bir idlâl (yani nazı geçme) idî. Çünkü Hazret-i Ebû Bekir onu tanıyordu. Yahut o çobanın oradan geçenlere süt takdim edilmesine izin verdiğini bilirdi. Yahut o süt, kendisine emân verilmemiş bir harbîye ait olduğu için içmişlerdi...» diyor. Bu hususta daha başka sözler de söylenmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kadir Gecesinin Fazileti…
Konu: Sahibinin İzni Olmaksızın Davarı Sağmanın Haram Kılınması Bâbı
4610-) Bize Küteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Leys, Saîd b. Ebî Saîd'den, o da Ebû Şüreyh El-Adevî'den naklen rivâyet etti ki, Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem) konuşurken kulaklarım duydu ve gözlerim gördü; buyurdular ki: kîm Allah'a ve son güne îmân ediyorsa müsafirine caizesini ikram etsin!» Ashab: Onun caizesi nedir yâ Resûlallah? dediler. ile gecesîdir. Müsafirlik üç gündür. Bun'an ötesi ona sadakadır.» buyurdu. Bir de: kim Allah'a ve son güne îmân ediyorsa (ya) hayır söylesin yahut sussun!» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kadir Gecesinin Fazileti…
Konu: Ziyafet Ve Benzeri Şeyler Bâbı
4611-) Bize Ebû Küreyb Muhammed b. El-Alâ' rivâyet etti. ki): Bize Vekî' rivâyet etti. ki): Bize Abdülhamîd b. Cafer, Said b. Ebî Saîd El-Makburî'den, o da Ebû Şüreyh El-Huzâî'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): üç gündür. Müsafirin caizesi de bir gün bir gecedir. Müslüman bir adama dîn kardeşinin yanında onu günaha sokacak kadar (fazla) kalması helâl olmaz!..» buyurdu. Ashâb: Yâ Resûlallah, onu nasıl günaha sokar? dediler. yanında oturur kalır; kendisini ağırlayacak bir şeyi de yoktur!» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kadir Gecesinin Fazileti…
Konu: Ziyafet Ve Benzeri Şeyler Bâbı
4612-) Bize bu hadîsi Muhammed b. El-Müsennâ da rivâyet etti. ki): Bize Ebû Bekir (yani El-Hanefî) rivâyet etti. ki): Bize Abdülhamîd b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Saîd El-Makburî rivâyet etti. Kendisi Ebû Şüreyh El-Huzâî'yi şöyle derken İşitmiş: (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu söylerken kulaklarım duydu, gözüm gördü ve kalbını belledi...» râvi, Leysin hadîsi gibi nakletmiştir. Bu hadîste o Veki'in hadîsinde olduğu gibi: birinize dîn kardeşinin yanında onu günaha sokacak kadar katması helâl olmaz!» cümlesini de zikretti. hadîsi Buhârî «Kitâbü’l-Edeb» ve «Kitabu'r-Rikaak»da; Ebû Dâvûd «El-Et'ime»de; Tirmizî «Kitâbu’l-Birr»de; Nesai «Rikaak»da; İbni Mâce de «Kitabul-Edeb»de muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Ebû Şüreyh'in rivâyetine: «Kulaklarım duydu; ve gözlerim gördü...» sözleri ile başlaması te'kîd içindir. Bahşiş demektir. Bu kelime geçiş mânâsına gelen cevazdan alınmıştır. Çünkü caize müsafirin o haneye uğramasına karşılık bir mükâfattır. Hadîs-i şerifte bu mükafatın bir günle bir gece müsafir kalmaktan ibaret olduğu bildiriliyor. beyanına göre bunun mânâsı şudur: Ev sahibi mü-safirine bir gün bir gece fazla ikramda bulunur. Müsafirlik üç gün olduğuna göre son iki günde fazla külfete gitmeyerek ne bulursa onu ikram eder. Üç gün geçti mi artık müsafirin hakkı bitmiştir. Daha fazla kalırsa kendisine yedirilen sadaka olur. diyor ki: Hane sahibi müsafire üç gün bakar; sonra ona bir gün bir gecelik yol azığını verir. Caize budur. Bunun en çoğu bir konaktan bir konağa yetecek kadar olur.» Mâmâfîh caizenin üç günlük mü-safirlikte dahil olup olmadığı ulemâ arasında ihtilaflıdır. Dahildir denirse bu hususta Hallabî.'nin beyân ettiği şekilde hareket edilir. Değil dersek, caize üç günden evvel mi sonra mı olacak? suali ortaya çıkar. Bâbımızın birinci rivâyetine bakılırsa caize üç günlük müsafirlikten evveldir. Fakat yine Bâbımızın ikinci rivâyetinden anlaşıldığına göre caize müsafirlik günlerinden sonra yapılacaktır. İmâm Mâlik,'ten üç günden evvel olduğuna dair rivâyet vardır. Battal şöyle diyor: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) müsafirlik meselesini üç kısma ayırmıştır. Hane sahibi ilk gün müsafire i'zâz ve ikramda bulunur; ikinci gün tekellüf gösterir; üçüncü gün ne bulursa onu yedirîr. Üçüncü günden sonra artık sadakada olduğu gibi muhayyerdir.» bilmeyen müsafirin hâne sahibini günaha sokması, onun kendisini gîbet etmesi yahut üzücü bir harekette veya sû-i zanda bulunması ile olur. Ancak bu hal üç günden sonra hane sahibinden bir teklif görmeyen müsafire mahsûstur. Hane sahibi müsafirine daha fazla kalmasını teklif eder yahut müsafir onun bundan hoşnut kalacağını tahmin ederse, fazla kalmakta bir beis yoktur. Hoşnut kalıp kalmiyacağı şüpheli ise izinsiz kalması hadîsin zahirine göre helâl değildir. hayır söylesin, yahut sussun!» cümlelinin îzâhı hnan bahsinde geçmişti. Bu cümlede hayrı, şerri olmayan lüzumsuz sözlerden kaçınılması gerektiği sarahaten bildirilmektedir. Cönkü bazan mubah söz, harama müncer olur. Bunun her gün birçok örnekleri görülmektedir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kadir Gecesinin Fazileti…
Konu: Ziyafet Ve Benzeri Şeyler Bâbı
4613-) Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Leys rivâyet etti. H. Muhammed b. Rumh da rivâyet etti. ki): Bize Leys, Yezîd b. Ebû Habîb'ten, o da Ebû'l-Hayr'dan, o da Ukbetü'bnü Amir'den naklen haber verdi ki, şunları söylemiş: Biz: Yâ Resûlallah! Sen bizi gönderiyorsun; biz de bir kavme miisa-fir oluyoruz; ama onlar bize ikramda bulunmuyorlar; ne buyurursun? dedik. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize: kavme müsafir olur da sizin için müsafire yaraşan şeyleri emrederlerse kabul edin. Bunu yapmazlarsa kendilerine yaraşan müsafir hakkını onlardan alın!» buyurdular. hadîsi Buhârî «Kitâbü’l-Edeb» ve «Kitâbü’l-Mezâlim»de; Ebû Dâvûd «Kitabül-Et'ime»de; Tirmizî «Kitabü's-Siyer» de; İbn Mâce de «Kitabü'l-Edeb»de tahrîc etmişlerdir. hadîsler müsafirperverliğin İslâm'da pek büyük ve mühim bir mevkii olduğunu göstermektedirler. İslâm ulemâsı müsafirperverliğin ifâsı gereken bir vazife olduğuna ittifak etmişlerdir. Müsâfirperverlik Peygamberlerin sünnetlerindendir. Yalnız sıfatında ihtilâf olunmuştur. İmâm A'zam'la Mâlik, Şafiî ve cumhûr-u ulemâya göre müsafir kabul etmek vâcib değil, sünnettir. İmâm Ahmed'le Leys bir gün bir gece müsafir kabul etmenin vâcib olduğuna kaildirler. Leys'e göre gelen müsafiri kabul etmeyen kimseden müsafirin hakkı zorla alınır. Bu hususta köylü ile kasabalının farkı yoktur. İmâm Ahmed müsafir kabul etmenin hassaten bedevilere vâcib olduğunu söylemiştir. Ona göre şehirlerde yaşayanlara bu iş vâcib değildir. Mücâhid'den bir rivâyete göre bir geceliğine müsafir kabul etmek farzdır. ulemâ bu ve emsali hadîsleri istihbâb ve mekârim-i ahlâk mânâsına te'vîl etmişlerdir. Onlara göre cuma günü yıkanmak nasıl sün-net-i müekkede ise, müsafire ikram da Öyledir. hâne sahibinden hak almasına gelince: Bunu cumhûr birkaç vecihle te'vîl etmişlerdir. Şöyle ki: Bu hak alma meselesi muztar kalanlara mahsustur. Muztar ve biçare kalmış bir insanı müsafir etmek vaciptir. Vakti hali yerinde olan bir kimse böyle bir müsafiri kabul etmezse, müsafirin ihtiyacı kendisinden zorla alınır. Bu hadîsten murâd: Hane sahibinin malını zorla elinden almak değil, sözle almaktır. Burada müsafirin hâne sahibini zemmederek kendisine gösterdiği çirkin muameleyi başkalarına söylemesine müsaade edilmiştir. Müsâfirin hâne sahibinden zorla hakkını alması İslâm'ın ilk devirlerinde meşru' kılınmıştı. Bilâhare bu hüküm neshedilmiştir. nesih iddiasını zayıf hatta bâtıl bir te'vîl diye vasıflandırmış; buna sebep de neshin bilinmediğini söylemişse de neshi iddia eden Tahâvî dâvasını Mikdâd b. Esved (radıyallahü anh) hadîsi ile isbat etmektedir. Mezkûr hadîste Hazret-i Mikdâd şunları söylemiştir: ve bir arkadaşım (bir yerden) geldik. Açlıktan nerde ise gözlerimiz, kulaklarımız gidiyordu. Hemen halka ma'ruzatta bulunmağa başladık; fakat bizi kimse müsâfir etmedi. Nihayet Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e geldik. Bizi evine götürdü. Bir de baktık üç tane keçi!.. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): sütü sağarak aranızda paylaştırın!..» buyurdular. Hadîs uzundur. Tahâvî şöyle diyor: «Görülmüyor mu ki, bu zevatın ihtiyaçları son haddine vardığı halde Resûlütfah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabı kendilerini müsaür kabul etmemiş; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de bundan dolayı onları tekdirde bulunmamıştır. Bu gösterir ki, vakti ile müslümanlara vâcib kıldığı müsafir kabul etme meselesi neshedilmiştir...» Bu mesele zimmîlere mahsustur. Zîrâ Ömer (radıyallahü anh) Şam hır isti yanlarını vergiye bağladığı zaman, gelen müsafiri kabul etmelerini şart koşmuştu. bu kavli de zayıf bulmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kadir Gecesinin Fazileti…
Konu: Ziyafet Ve Benzeri Şeyler Bâbı
4614-) Bize Şeybân b. Ferrûh rivâyet etti. ki): Bize Ebû'l-Eşheb, Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: defa biz Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'le beraber bir seferde iken devesi üzerinde bir adam geliverdi. Ve gözünü sağa sola çevirmeye başladı. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): yanında fazla hayvan varsa onu hayvanı olmayana versin! Ve kimin fazla azığı varsa onu azığı olmayana versin!» buyurdular. ki: Mal çeşitlerinden söylediğim söyledi. Hattâ bir artan inalda hiç birimizin hakkı olmadığı düşüncesine vardık. zâtın gözünü sağa sola çevirmesini, aç olduğunu ve istemeden kendisine yiyecek bir şey verilmesini imâ içindir. Fahr-i Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz bunu derhal anlamış, fakat kemâl-i nezaketinden dolayı: yiyecek verin!» demeyip; fazla azığı varsa onu azığı olmayana versin!» buyurmuşlardır. Sırt demektir. Araplar bu kelimeyi, sırtına binilecek hayvandan kinaye olarak kullanırlar. Lügat uleması onu deveye tahsis etmişlerdir. şerif sadakaya, cömertliğe, yol arkadaşlarına ve sair eşe-dosta iyilik ve yardımda bulunmaya, onların ihtiyaçlarını gözetmeye teşviktir. Bu iş asıl kafile reisine düşer. Muhtaç olanlara yardımı o emredecektir. İhtiyaç sahibinin halini imâ etmesi kâfidir; açıktan açığa istemesi şart değildir. hadîs ayrıca yolcuya yardım edileceğine, muhtaçsa kendisine sadaka verilebileceğine delildir. Üzerinde elbise, altında hayvan bulunması veya memleketinde zengin olması buna mâni' değildir. Bundan dolayıdır ki, o halde kendisine zekât da verilebilir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kadir Gecesinin Fazileti…
Konu: Malın Fazlası İle Yardımda Bulunmanın Müstehab Oluşu Bâbı
4615-) Bana Ahmed b. Yûsuf El-Ezdî rivâyet etti. ki): Bize Nadr (yani İbn Muhammed El-Yemâmî) rivâyet etti. ki): Bize İkrime —ki İbn Ammâr'dır— rivâyet etti. ki): Bize İyâs b. Seleme, babasından naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem)'le birlikte bir gazaya çıktık da bize kıtlık isabet etti. Hattâ bazı binek develerimizi boğazlamayı gönülden geçirdik. Derken Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) emir buyurdu da yiyecek kaplarımızı topladık. Bunların mecmuu için de (yere) bir yaygı serdik. Artık cemaatin yiyecekleri yaygının üzerinde toplandı. Ben toplananın ne kadar olduğunu tahmin için uzandım: Ve onu keçi ağılı kadar tahmin ettim. Halbuki biz yüz ondört kişi idik. Hepimiz doyuncaya kadar yedik. Sonra dağarcıklarımızı doldurduk. Müteakiben Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem): suyu var mı?» diye sordu. Bunun üzerine bir adam içinde biraz su bulunan matarasını getirdi; ve onu bir tasa boşalttı. Artık hepimiz abdest aldık. Yüz on dört kişi onu şarıl şarıl döküyorduk!.. Dedi ki; Bundan sonra sekiz kişi daha geldi; ve abdest suyu var mı? diye sordular. Fakat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): suyu bitti!» buyurdular. hadîs-i şerifte Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in iki mu'cizesi göze çarpmaktadır. Bunlardan biri yiyeceği çoğaltması, diğeri de bir yudum suyu 114 neferin bol bol abdest almasına yetecek kadar çoğaltmasıdır. hususta Mâzirî şunları söylemiştir: «O yiyecek ve İçecekten her cüz yenilip içildikçe yerine Allahü teâlâ başkasını halk etmiştir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in mu'cizeleri iki kısımdır. Biri Kur'ân'dır. O tevatür yolu ile nakledilmiştir. İkincisi yiyeceği içeceği çoğaltmak ve emsali gibi. şeylerdir. Bu hususta senin için iki yol vardır. Birincisi: Bu mu'cizeler Hâtem-i Tay'in cömertliği ve Ahnef b. Kays'in hilmi gibi ma'nen mütevâtirdir; diyebilirsin. Çünkü bu bâbta muayyen mütevâtir bir kıssa nakledilmemiştir. Lâkin haber-i va-hid kıssaların fertleri o kadar çoktur ki, nihayet bunların mecmuu cömertlikle hilmin tevâtüren sübûtunu ifade etmişlerdir. İşte Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Kur'ân'dan mâda gösterdiği mu'cizele-rin tevatürü de böyledir. yol şudur: Bir sahâbî böyle şaşılacak bir şeyi rivâyet eder; ve kendinin diğer ashabla birlikte orada bulunduğunu söyler de ashâb bunu dinledikleri veya başkasından işittikleri halde inkâr etmezlerse, bu onu tasdik demek olur; ve sözünün sahîh olduğuna ilim îcâb eder; diye bilirsin!» şerîf yiyecek hususunda yardımlaşmanın, yiyecek az olduğu zaman onu bir araya toplayıp beraberce yemenin "müstehab olduğuna delildir. ribâ diye bir şey yoktur. Yapılan iş bir ibâhadan ibarettir. Yani herkes kendi yiyeceğinden yemesini arkadaşına mubah kılmış olur. Sonra burada herkesin hissesinden çok veya az yemesi de bahis mevzuu değildir. Yalnız yiyecek azsa diğer arkadaşların karınlarını doyurmasını kendi nefsine tercih ederek az yemek tabiî ki müstehabtır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kadir Gecesinin Fazileti…
Konu: Yiyecekler Azaldığı Vakit Onları Karıştırmanın Ve Bu Hususta Yardımlaşmanın Müstehab Oluşu Bâbı