Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı
1406-)
Bize Hasen b. Rabî' rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Mübarek, Yûnus b. Yezid'den, o da Zührî'den naklen rivâyet etti. ki: Bize Urve, Âişe'den rivâyet etti. Âişe: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu., demiş. H.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazın Bir Rekatına Yetişen Kimsenin O Namaza Yetişmiş Sayılacağı Bâbı
1407-)
Bana Ebü't-Tâhir ile Harmele ikisi birden İbn Vehb'den rivâyet ettiler. Lâfız Harmele'nindir. ki: Bana Yûnus İbn Şihâb'dan naklen haber verdi, ona da Urvetü'bnü Zübeyr, Urve'ye de Âişe rivâyet etmiş. ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kim güneş kavuşmazdan önce ikindinin bir secdesine yahut güneş doğmazdan önce sabah namazının bir secdesine yetişirse, o namaza yetişmiş demekdir.» buyurdular. rek'âtdan ibâretdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazın Bir Rekatına Yetişen Kimsenin O Namaza Yetişmiş Sayılacağı Bâbı
1408-)
Bize Hasan b. Rabî' rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Mübarek, Ma'mer'den, o da İbn Tâvûs'dan, o da babasından, o da İbn Abbâs'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kim güneş batmadan ikindinin bir rek'âhna yetişirse (o namaza) yetişmiş demektir. Ve her kim güneş doğmadan sabah namazının bir rek'-âtına yetişirse (o namaza) yetişmiş demektir.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazın Bir Rekatına Yetişen Kimsenin O Namaza Yetişmiş Sayılacağı Bâbı
1409-)
Bize bu hadîsi Abdü’l-A'lâ b. Hammâd da rivâyet etti. ki): Bize Mu'temir rivâyet etti. «Ben Ma’mer'i bu isnâdla rivâyet ederken işitdim.» dedi. hadîsi Müslim gibi diğer hadîs İmâmları da muhtelif lâfızlarla rivâyet etmişlerdir. Buhârî'nin «Mevâkîtü's - Salât» bahsindeki rivâyetleri az farkla Müslim'in buradaki rivâyetleri gibidir. Dâvud'un rivâyetinde: ikindi namazının ilk secdesine yetişirse ilâh...» denilmiş; Nesâî'nin rivâyetinde: güneş batmazdan önce ikindi namazının ilk secdesine yetişirse namazını tamamlasın!» buyurulmuşdur. Bu rivâyeti İbn Hibbân dahi «Sahîh»inde tahrîc etmişdir. «Güneş batmazdan önce ikindinin bir secdesini kılıp da, sonra geri kalanını güneş battıktan sonra kılan kimse, ikindiyi kaçırmamış demektir.' Güneş doğmadan sabah namazının bir secdesini kılıp da, sonra geri kalan kısmını güneş doğduktan sonra kılan kimse de sabah namazını kaçırmamış demektir.» şeklinde rivâyeti olduğu gibi: kim sabah namazının bir rek'âtına yetişir de, sonra güneş doğarsa namazını tamamlasın.» tarzında rivâyeti de vardır. Hattâ bir rivâyetde: kim cum'â namazının bir rek'âtına yetişirse ikinci bir rek'âh da ona eklesin.» buyurulmuşdur. bâzılarında: kim ikindi namazının bir veya iki rek'âtına yetişirse...» şeklinde tereddüt gösterilmiş, bir takımlarında tereddütsüz: rek'âhna yetişirse...» denilmişdir. bu hadîs birbirine yakın lâfızlarla pek çok muhtelif şekillerde rivâyet edilmişdir. murâd: Müslim'in bir rivâyetinde beyân olunduğu vecîhle rek'âtdır. (319 - 388): «Secde'den murâd, rükû'u ve sücûdu ile bütün bir rek'âtdır, Rek'ât secde ile tamamlandığı için ona secde denilmişdir.» diyor. secde, gerekse rek'ât lâfızlarından murâd: Namazın bir kısmına yetişmekdir. Bu bütün bir rek'ât yahut ihram tekbîri gibi bir rek'ât-dan daha az bir cüz' de olabilir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazın Bir Rekatına Yetişen Kimsenin O Namaza Yetişmiş Sayılacağı Bâbı
1410-)
Bize Kuteyfaetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Leys rivâyet etti. H. İbn Rumh dahi rivâyet etti. ki): Bize Leys, İbn Şihâb’dan naken haber verdi ki: Ömer b. Abdilâziz ikindiyi bir parça geciktirmiş. Bunun üzerine Urve, ona: Dikkat et ki Cibrîl indi de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e İmâm olarak namaz kıldı; demiş. Ömer ona: Söylediğini iyi bil Yâ Urve! demiş. Bu sefer Urve: Ben Beşîr b. Ebî Mes'ûd'dan dinledim. Şöyle diyordu, demiş: Ebû Mes'ûd'dan işitdim, şöyle diyordu: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işitdim: inerek bana, İmâm oldu: Ben de onunla namaz kıldım. Sonra (yine) onunla namaz kıldım. Sonra (yine) onunla namaz kıldım. Sonra (yine) onunla namaz kıldım. Sonra (yine) onunla namaz kıldım.» buyuruyor, parmakları İle beş namazı sayıyordu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Beş Vakit Namazın Vakitleri Bâbı
1411-)
Bize Yahya b. Yahya Et-Temimi haber verdi. ki: Mâtik'e, İbn Şihâb'dan duyduğum şu hadîsi okudum: Ömer b. AbdilâcSs bir gün namazı geç kılmış. Derken yanına Urvetü'bnü Zübeyr girerek ona şunu haber vermiş. Mugîratü'bnü Şu'be Kûfe'de iken bir gün namazı geç kılmış; bunun üzerine Ebû Mes'ûd-u Ensârî onun yanına girerek: Bu (yaptığın) nedir Yâ Mugira? Bilmiyormusun ki:
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Beş Vakit Namazın Vakitleri Bâbı
1412-)
Urve ki: Vallahi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ikindiyi, güneş Âişe'nin odasında iken, henüz oradan çıkmadan kılardığını bana zevcesi Âişe rivâyet etti.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Beş Vakit Namazın Vakitleri Bâbı
1413-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Amrii'n-Nâkıd rivâyet ettiler. Amr dedi ki: Bize Süfyân, Zührî'den, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe ki: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ikindiyi güneş benim hücremde görünmekde iken henüz gölge dönmeden kılardı.» Bekir: «Henüz gölge yayılmadan.» dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Beş Vakit Namazın Vakitleri Bâbı
1414-)
Bana Harmeletü'bnü Yahya rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. ki: Bana Urvetü'bnü Zübeyr haber verdi. Ona da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe haber vermiş ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ikindiyi güneş henüz Âişe'nin hücresinde iken; gölge odasına yayılmadan küarmış.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Beş Vakit Namazın Vakitleri Bâbı
1415-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile İbn Nümeyr rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Vekî' Hişâm'dan, o da babasından, o da Âişe'den' naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem) ikindiyi güneş benim odama vurmakda iken kılardı.» Mes'ûd hadîsini Buhârî «Bed'ü’l-Halk» ve -Mevâ-kîtü's - Salât» bahislerinde; Âişe hadîsini de mezkûr hadîsin sonunda rivâyet ettiği gibi Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce dahi «Namaz» bahsinde tahrîc etmişlerdir. Mes'ûd hadîsinde namazın yalnız sayısı bildirilmiş; vakitlerden bahsedilmemiş ise de namazın günde beş defa kılınması, onun ayrı ayrı beş vakitde kılınmış olmasını istilzam eder. Muhâtaplarca vakitler ma'lûm olduğu için Hazret-i Ebû Mes'ûd yalnız namazın sayısını bildirmekle iktifa etmişdir. Mugîratü'bnü Şu'be hakkında: «Bir gün namazı geç kıldı...» denilmesi, bu işi âdet hâline getirmeyip bazen yaptığına işaret içindir. Benî Ümeyme hükümdarları bilhassa ikindiyi çok geç kılarlarmış. Velîd b. Utbe namazları Hazret-i Osman (radıyallahü anh) zamanında vakit çıkdıkdan sonra kılarmış. Bu sebeple Hazret-i İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) kendisine inkâr ve ihtarda bu-lunurmuş. Hattâ Atâ'nın rivâyetine göre Velîd bir defa Cum'â namazını akşam üzeri kıldırmış. Haccâc’ın âdeti de buymuş. b. Abdilâzîz'e gelince: O, namazı ancak müstehâb olan vaktinden sonraya bırakmış; namazın vaktini geçirmemişdir. Hazret-i Ömer b. Abdilâzîz pek büyük bir zât olduğu için onun hakkında böyle bir îtikatda bulunmak doğru değildir. Hazret-i Urve'nin, ona ihtarda bulunması Cibrîl (aleyhisselâm)'ın kıldırdığı faziletli vakitde kılmayıp biraz geciktiği içindir. İbn Abdilber: «Maksad onun müstehâb vakit çıkıncaya kadar namazı geciktirdiğini anlatmakdır; yoksa güneş kavuşuncaya kadar geciktirmiş değildir.» demişdir. rivâyetinde Hazret-i Mugîra'nın Irak'da vali bulunduğu sıralarda namazı geciktirdiği bildirilmektedir. Müslimin rivâyetinde Irak yerine Küfe zikredilmişdir. Mamafih iki rivâyet arasında münâfât yokdur. Çünkü Küfe, Irak şehirlerinden biridir. ki Hazret-i Ömer b. Abdilâzîz bir defa,ikindiyi geciktirmiş; kendisine Urve (radıyallahü anh) ihtarda bulunmuş; bir de Mugîra İbn Şu'be namaz vaktini biraz geciktirmiş; onu da Ebû Mes'ûd-u Ensârî (radıyallahü anh) muâha-ze etmişdir. Delilleri Cibrîl hadîsidir. Ömer ile Mü'gîra (radıyallahü anhûma)'nın namazı geciktirmeleri hususunda Nevievîi Bunlar yâ bu hadîsi duymamış yahut vakit çıkmamak şartı ile namazı bir parça geç kılmayı caiz görmüşlerdir. Nitekim bizim mezhebimiz ile cumhûr-u ulemânın mezhebi de budur...» diyor. Mugîra'nın Ebû Mes'ûd'a ne cevap verdiği belli değildir. Zahire bakılırsa onun dediğine dönmüştür. İshâk'ın beyânına göre Cebrail (aleyhisselâm)’in namaz kılmak için gelişi Isrâ gecesinin ertesi günüdür. Dâvûd ile Tirmizî'nin ve diğer bâzı hadîs ulemâsının rivâyet ettikleri İbn Abbâs hadîsi ile Cibrîl (aleyhisselâm)’in İmâm olduğunu gösteren daha başka hadîsler Hazret-i Cibrîl'in arka arkaya iki gün geldiğini; birinci gün namazları vakitlerinin evvellerinde, ikinci gün ise sonlarında kıldırdığını ifâde etmektedirler. İyâz, Cibrîl (aleyhisselâm)’in İmâm olduğunu kabule pek meyyal görünmemekde ve: «Anlaşılan Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Cibrîl (aleyhisselâm)'dan sonra kılmışdir.» demekde ise de Bâbımızın birinci hadîsinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: inerek bana İmâm oldu...» buyurmuş olması Kâdı'nın mezkûr te'vîlini reddetmektedir. Hadîsdeki: «Sonra o kılmış, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de (ona uyarak) namaz kılmışdı.» ifâdesi: «Cibrîl (aleyhisselâm) namazın hangi cüz'ünü kılarsa, arkasından Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de ona tâbi oluyor; o da ayni şey'i yapıyordu.» ma'nâsına hamlolunur. diyor ki: «Sonra o kılmış, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'de (ona uyarak) namaz kılmışdı.» cümlesi bu şekilde beş def'â tekrârlanmışdır. Bunun ma'nâsı: Cibrîl (aleyhisselâm) namazın hangi cüz'ünü kılarsa Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'de onu kılardı. Her ikisinin namazı bu suretle tamam oldu; demekdir.» Âişe hadîsinin bir rivâyetinde: Âişe'nin odasında iken, oradan çıkmadan.», diğer bir rivâyetinde: benim hücremde görünmekde iken», üçüncü bir rivâyetde: «Güneş henüz Âişe'nin odasında iken; gölge yayılmadan.», diğer bir rivâyetde de: benim odama vurmakda iken kılardı.» denilmektedir. Bu ta'-bîrlerin hepsinden murâd Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ikindiyi vaktinin evvelinde kıldığını beyândır. cümlesinin ma'nâsı güneş çıkmadan önde demektir. buradaki zuhurdan murâd yukarıya çıkmakdır. Hazret-i Âişe’nin odası dar ve alçak idi. Onun için güneş çabucak çekilir; görünmez olurdu. Gölgenin zuhurundan murâd: Odanın içine yayılmasıdır. Zuhur kelimesinin güneşe nisbetle odadan çıkmak, gölgeye nisbetle ise odanın içine yayılmak mânâsına gelmesi mânâ i'tibârı ile birbirine zıt değildir. Çünkü gölgenin yayılması ancak güneş çıkdıkdan sonra mümkün olur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Beş Vakit Namazın Vakitleri Bâbı
1416-)
Bize Ebû Gassân El-Mismaî İle Muhammed b. El-Müsennâ rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Muâz (yani İbn Hişâm) rivâyet etti. ki): Bana babam, Katâde'den, o da Ebû Eyyûb’dan , o da Abdullah b. Amr'dan naklen rivâyet etti ki Nebîyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem): namazını kıldığınız vakit (yok mu) o vakit tâ güneşin ilk ışığı doğuncaya kadar devam eder, sonra öğleyi kıldığınız vakit (yok mu) o vakit tâ ikindi oluncaya kadar devam eder. İkindiyi kıldığınız vakit (yok mu) o vakit tâ güneş sararın caya kadardır. Akşam namazını kıldınız mı, onun vakti de tâ şafak kayboluncaya kadar devam eder. Yatsıyı kıldığınız vakit (yok mu) o vakit de gecenin yansına kadar devam eder.» buyurmuşlar. hadîs namaz vakitlerini beyân etmekte ise de Müslim sarihlerinden Übbî’nin beyânı vecihle hiç bir namazın ilk vaktini ta'yîn etmemekde yalnız vakitlerin nerede nihayet bulduğunu bildirmektedir. ki sabah namazının vakti güneş doğmakla sona ermektedir. Güneş doğdukdan sonra kılınan sabah namazı kaza olur. Yalnız usûl-ü fıkıh ilminde beyân edildiğine göre edâ ve kaza lâfızları birbirinin yerinde kullanılabilirler. Yani kaza edilen bir namaza edâ lâfzı ile, edâ edilen bir namaza da kaza lâfzı ile niyetlenmek caizdir. Cumhûr-u ulemânın kavli budur. Onlara göre güneş doğmakla sabah namazının vakti sona erer. Delilleri bu hadîsdir. Ebû Saîd-i îstahrî: «Ortalık iyice aydınladıktan sonra kılınan sabah namazı kaza olur. Çünkü Cibrîl (aleyhisselâm) ikinci gün sabah namazını bu zamanda kılmış ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e — dünkü vakitle o günkü vakte işaret ederek — «Şu iki vaktin arası bu namazın vaktidir;» buyurmuşdur, diyor. Fakat Hadîs-i şerif onun lehine değil aleyhine delildir. ulemâ, Cibrîl hadîsini sabah namazının ihtiyarî vaktini yâna hamletmişlerdir. Yalnız yukarıda da görüldüğü vecîhle Hanefîlere göre namaz kılarken güneş doğarsa o namaz bozulur. namazının ilk vakti Fecr-i sâdık yahut Fecr-i sânl denilen hakikî aydınlıkla başlar. Bu aydınlıkdan önce ufukda şark'dan, garb'a doğru yükselen bir aydınlık görünür, buna «Fecr-i kâzip» yani yalancı İecr derler. Ondan sonra cenûb'dan, gimâl'e doğru yayılan bir aydınlık daha zuhur eder ki buna «Fecr-i sâdık» yani hakîki fecir denilir. İşte sabah namazının ilk vakti bununla başlar. hadîsde öğlenin evvel vakti bildirilmediği gibi vaktinin sonu dahi sarahaten beyân edilmemiş; yalnız ikindi vaktinin girraesîle sona ereceğine işaret buyurulmuşdur. vakti güneşin zevalinden başlar. nakline göre üç türlü zeval vardır. Birinci zevali yalnız Allahü teâlâ bilir. İkinciyi «Mukarrebûn» denilen melekler; üçüncü zevali de insanlar bilirler. Bundan murâd, güneşin gök yüzünde en yüksek irtifâa çıkdıkdan sonra batıya doğru inmeye başlamasıdır. Bu zeval gölgenin en kısa olmasıyla bilinir. Zevali bilmek için yere bir sopa dikilir ve batı tarafta bulunan gölgesine bakılır. Gölge sabahleyin son derece uzun olur, güneş yükseldikçe kısalır, güneş gökyüzünde en yüksek dereceye varınca gölge artık durur. Kısa bir zaman için ne artar ne eksilir. İşte o an günün ortasıdır. Ona istiva derler. Sonra güneş yavaş yavaş batıya doğru inmeye başlar. İşte bu inişin ilk derecesine zeval denilir ki öğle namaznun vakti bununla girer. Gölge kısala kısala zeval zamanındaki uzunluğu hesaba katılmamak şartı ile sopanın uzunluğu kadar kaldığı zaman cumhûr-u ulemâya göre öğlenin son vaktidir. A'zam'a göre Öğle vaktinin her şey'in gölgesi iki misli olduğu zaman çıktığını az yukarıda gönnüşdük. göre vakit; İhtiyarî ve zarurî olmak üzere ikiye ayrılır. İçinde namazın edası, mükellefin ihtiyarına bırakılan vakte ihtiyarî vakitdan sonra gelene de zarurî vakit derler. Bu vakit hayız, baygınlık ve delilik gibi zaruretler erbâbına mahsûs olduğu için ona zarurî demişlerdir. Zârûret sahiplerinden birisi namazı zarurî vaktinde kılmakla günahkâr olmaz. Fakat onlardan başkaları zarurî vakitde kılarlarsa günahkâr olurlar. Mâlîkiler'e göre her şey'in gölgesi bir misli olduğu zaman öğlenin ihtiyarî vakti çıkar; zarurî vakti girer. Zarurî vakti ikindinin ihtiyarî vaktinden başlayarak güneşin kavuşmasına yalnız ikindi namazı sığacak vakit kalıncaya kadardır. vakti İmâm A'zam'a göre her şey'in gölgesi iki misli, cumhûr-u ulemâya göre bir misli olduktan sonra başlar. Zeval zamanındaki gölge burada dahi hesaba katılmaz. Ve güneşin batmasıyla sona erer. ikiler'e göre ikindinin zarurî vakti yere ve duvarlara vuran güneşin sarı bir renk olmasıyla başlar ve güneş kavuşuncaya kadar devam eder. Bundan evvelki vakit ikindinin ihtiyarî vaktidir. dahi, Mâlikîler gibi ikindinin ihtiyarî ve zarurî vakitleri olduğuna kaaildirler. meşhur olan kavline göre öğle ile ikindi arasında hazarda dört, seferde iki rek'ât namaz sığacak kadar müşterek bir vakit vardır. Acaba bu ortak mikdâr öğle'nin sonu olup, ikindi, öğlenin son vaktine girmiş mi olur yoksa ikindinin ilk vakti olup da öğle, ikindinin ilk vaktine dâhil olmuş mu sayılır. Bu husûsda dahi Mâlikîler'den iki meşhur kavil rivâyet olunur. Binâenaleyh bir kimse ikindiyi, Öğlenin son vaktinde kılsa da namazını her şey'in gölgesi bir misli olduğu anda bitirmiş olsa, birinci kavle göre bu namaz sahih; ikinci kavle göre bâtıldır. Yine bir kimse öğleyi, ikindi vaktinin evvelinde kılsa, birinci kavle göre ihtiyarî vakitden sonraya bıraktığı için günahkâr olur. İkinci kavle göre günahkâr olmaz. Çünkü bu namazı öğle ile ikindi arasındaki müşterek zamanda kılmışdır. bir taife ile İmâm Mâlik'den başka müşterek vakte kaail olan yokdur. Öğlenin vakti çıktığı gibi ikindinin vakti girer. Mâlik ile ona tabî olanların delili: Cibrîl (aleyhisselâm) hadîsinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: gün Cebrail, bana öğleyi her şey'in gölgesi bir misli olduğu va-kît kıldırdı; birinci gün de ikindiyi her şey'in gölgesi bir misli olduğu vakit kıldırdı.» buyurmuş olmasıdır. Bu hadîsin zahirine bakılırsa öğle ile ikindi vakitleri dört rek'ât namaz kılacak mikdârda müşterekdirler. delili Bâbımızın hadîsidir. Onlara göre, Cibrîl hadîsinin ma'nâsı: «Öğle namazını her şey'in gölgesi bir misli olduğu vakit bitirdi; birinci gün de ikindiyi, kılmaya her şey'in gölgesi bir misli olduğu zaman başlamışdı.» demekdir. Binaenaleyh aralarında müşterek vakit yoktur. arasını böyle cemetmek zarurîdir. Zîrâ müşterek vakit bulunduğuna kaail ohnakla öğle vaktinin sonu meçhul kalır. göre ikindinin beş türlü vakti vardır. Bunlar: Fazilet vakti, İhtiyar vakti, Kerâhetsiz cevaz vakti, Kerahetle cevaz vakti ve Özür vakti nâmları ile anılırlar. vakti, ihtiyarî vakit ile birlikde başlar ve her şey'in gölgesi bir misli oluncaya kadar devam eder. Cevaz vakti, bundan başlayarak güneşin sararması zamanına kadar devam eder. Kerahet ile ceyâz vakti, güneşin sararmasından başlayarak kavuşmasına kadar devam eder. Özür vakti ise yolculuk veya yağmur gibi bir özürden dolayı ikindiyi, öğle zamanında, öğle ile birlikde kılmakdır. Bu beş nevî namaz hep edâ olup güneş batıncaya kadar kılınmazlarsa kazaya kalırlar. Saîdi İstahrî'ye göre her şey'in gölgesi iki misli olduğu vakit kılınan ikindi kazâ sayılır. Bu hadîs onun aleyhine delildir. namazının vakti güneş battıkdan sonra başlar, şafak kaybolmakla sona erer. göre güneş kavuştukdan sonra ufukta birbiri ardına üç hâl meydana gelir. Birinci hâlde ufuk kızarır, ikincide beyazlaşır, üçüncüde de kararır. İmâm A'zam'a göre şafak ufkun beyazlığıdır. Onun kaybolması da ufkun kararmasıdır. İşte akşam namazının vakti ufuktaki beyazlık sönerek karanlık çöktüğü zaman sona erer. İmâm Ebû Yûsuf'la İmâm Muhammed şafak mes'elesinde diğer mezhep İmâmları ile beraberdirler. Onlara göre şafakdan murâd ufuktaki kızıllıkdır. namaz için biri ihtiyarî, diğeri zarurî olmak üzere iki vakit isbât eden Mâlikîler akşam namazında ihtiyarî vakit olmadığına kaaîldirler. Çünkü akşam namazının devamlı vakti yokdur. Onun ancak namazın şartlarını tamamlayarak ezan ve ikaametle kılınacak kadar zamanı vardır. Namaz için hazırlığı bulunmayanlara yalnız abdest, taharet vb. gibi hazırlıklarını ikmâl edecek kadarcık gecikme caizdir. Fakat akşam namazının zarurî vakti vardır. Bu vakit güneşin kavuşmasından başlayarak, tan yeri ağarmasına dört rek'ât namaz sığacak vakit kalıncaya kadar devam eder. zayıf bir kavline göre akşam namazının vakti, şafağın kaybolmasına kadar devam eder. Sahîh olan kavle göre ise akşam namazının vakti abdest ve taharet gibi hazırlıkları tamamlayarak ezan ve ikaametle namazı kılacak kadardır. Namazı bundan sonraya bırakmak kaza olur. Fakat Nevevî'nin beyânına göre Şâfiîyye ulemâsının muhakkıkları akşam namazını şafağın kaybolmasına yakın bir âna kadar geciktirmeyi caiz görmüşlerdir. Vaktin evvelinde kılmayıp da, o ânda kılan kimse günahkâr olmaz. «Sahîh olan yahut ondan başkası caiz olmayan doğru şekil budur.» diyor. Cibrîl hadîsinde akşam namazının her iki günde ayni zamanda yani güneş kavuştukdan sonra kılındığı bildiriliyor. Binâenaleyh onun vaktinin şafak kavuşuncaya kadar devam etmemesi gerekirse de yine Nevevî bu hadîse üç vecîhle cevap verildiğim bildiriyor. Şöyle ki: Hazret-i Cibrîl akşam namazı için yalnız ihtiyarî vakti beyân etmiş, cevaz vaktini ibâdetle doldurmamışdır. Cibrîl hadîsi islâm'ın ilk devirlerine âiddir. Akşam namazının şafak kayboluncaya kadar kılınabileceğini gösteren bu hadîslerse Medine'de son zamanlarda vârîd olmuşlardır. Binaenaleyh onlara îtimâd etmek gerekir. Buradaki hadîsler sened itibârı ile Cibrîl hadîsinden daha sahîhdirler. namazının vakti şafağın kaybolmasından başlayarak, tan yeri ağarıncaya kadar devam eder. Hanbelîler'e göre yatsının ihtiyarî vakti kırmızı şafak kayboldukdan sonra başlayarak, gecenin üçte birinin sonuna kadar devam eder. Zarurî vakti ise Mâlikîler'e göre gecenin üçte biri bittikden sonra başlar, tan yeri ağarmasına tam bir rek'ât sığacak vakit kalıncaya kadar devam eder. Yatsıyı özürlülerden mâda hiç kimse zarurî vaktinde kılamaz. Kılarsa günahkâr olur. Hanbelîler'e göre yatsının zarurî vakti gecenin üçte biri geçtikden sonra başlar, tan yeri ağarıncaya kadar devam eder. Onlara göre sabah, öğle ve akşam namazlarının zarurî vakitleri yoktur. îstahrî'ye göre, gece yarısından sonra kılınan yatsı kaza olur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Beş Vakit Namazın Vakitleri Bâbı
1417-)
Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anberî rivâyet etti. ki): Bize baham rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Katâde'den, o da Ebû Eyyûb'dan (Ebû Eyyûb'un ismi Yahya b. Mâlik El-Ezdî'dir. Merâğî deyenler de vardır. Merâğ: Ezd kabilesinin bir koludur), o da Abdullah b. Amr'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti İd. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): vakti, ikindi vakti girmediği müddetçedir. İkindinin vakti güneş sararmadıkça berdevamdır. Akşamın vakti şafağın yaygınlığı düşmedikçe devam eder, yatsının vakti gecenin yarısına kadardır. Sabah namazının vakti de güneş doğuncaya kadardır.» buyurmuşlardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Beş Vakit Namazın Vakitleri Bâbı
1418-)
Bize Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Ebû Amir El-Akadî rivâyet etti. H. Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Ebt Bükeyr rivâyet etti. (Ebû Âmir ile Yahya'nın) ikisi de bu hadîsi Şu'be'den bu isnâdla rivâyet etmişlerdir. Her ikisinin rivâyetinde: dedi ki: Katâde bunu bir defa ref etti; iki defa ref etmedi.» ifâdesi de vardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Beş Vakit Namazın Vakitleri Bâbı
1419-)
Bana Ahmed b. İbrahim Ed-Devrakî rivâyet etti. ki): Bize Abdüssamed rivâyet etti. ki): Bize Hemmâm rivâyet etti. ki): Bize Katâde, Ebû Eyyûb'dan, o da Abdullah b. Amadan naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): vakti güneş zevâl'e vardığı zamandan başlayarak, bir kimsenin gölgesi uzunluğu kadar oluncaya kadar (yani) ikindinin vakti girmediği müddetçedir, ikindinin vakti güneş sararmadığı müddetçedir, akşam vakti şafak kaybolmadığı müddetçedir. Yatsı namazının vakti mutedil uzunlukdaki gecenin yarısına kadardır; sabah namazının vakti tan yeri ağardıktan, güneş doğmasına az kalıncaya kadar devam eder. Güneş doğdu mu bir daha namazı kes! Çünkü güneş şeytanın iki boynuzu arasından doğar.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Beş Vakit Namazın Vakitleri Bâbı
1420-)
Bana Afamed b. Yûsuf El-Ezdi rivâyet etti. ki): Bize Ömer b. Abdillâh b. Rezin rivâyet etti. ki): Bize İbrahim (yani İbn Tahmân) Haccâc'dan —ki İbn Haccâc'dır— o da Katâde'den, o da Ebû Eyyûb'dan, o da Abdullah b. Amr b. Âs'dan naklen ri-râyet etti ki Abdullah Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e namaz vakitleri sorulduda, şöyle buyurdular: namazının vakti güneşin ilk ışığı doğmazdan önceki zamandır. Öğle namazının vakti güneş semânın ortasından meyil, ettiği zamandır. (Ve) ikindinin vakti girinceye kadar devam eder. İkindi namazının vakti güneş sararıncaya ve ilk ışığı düşünceye kadardır. Akşam, namazının vakti, güneş battıktan, şafak kaybolunca ya kadardır. Yatsı namazının vakti gecenin yansına kadardır.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Beş Vakit Namazın Vakitleri Bâbı
1421-)
Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmî rivâyet etti. ki: Bize Abdullah b. Yahya b. Ebî Kesir haber verdi. ki: Babamı: «Bedeni rahat tutmakla ilim elde edilemez» derken işittim. rivâyetler namaz vakitlerinin başlarını ve sonlarını bildirmektedir. boynuzlarından murâd: Bâzılarına göre onun ümmeti ve ka-bîlesidir. Bir takımları bundan murâd başının üstü olduğunu söylemişlerdir. Nevevî bu ikinci ihtimâli daha zahir ve evlâ bulmaktadır. Bu takdirde hadîsin manâsı: «Güneş doğarken, şeytan başını güneşe yaklaştırır. Bu suretle güneşe tapan kâfirler ona secde eder gibi olurlar. Şeytanların kendilerine tasallutu da kolaylaşır» demek olur. Bundan dolayadır ki güneş doğarken namaz kılmak mekruh olmuşdur. diyor ki: «Öteden beri ulemânın âdeti Abdullah b. Yahya'nın babasından naklettiği (Bedeni rahat tutmakla ilim ekte edilemez) sözünü Müslim'in niçin burada zikrettiğini sormakdır; Müslim kitabında Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hadîslerinden başka bir şey zikretmezken namaz vakitlerini bildiren hadîslerle hiç bir alâkası olmadığı hâlde Yahya b. Ebî Kesirden rivayet edilen bu sözü buraya nasıl almışdır? İyâz, bâzı büyüklerin şöyle dediğini naklediyor: Bunun sebebi, Abdullah b. Amr hadîsi için zikrettiği tarîklerin siyak güzelliği, bunlarm pek çok faydalar ihtiva etmesi maksadlarının hulâsa edilişi ahkâm vb. hususunda şâmil oldukları faydalar hoşuna git-mişdir. — Bu husûsda Müslim'e hiç bir kimsenin ortak olduğunu da bilmiyoruz. — Müslim bunu görünce böyle bilgileri elde etmeye nail kılan rütbeyi tahsil etmek isteyenlere tenbîhde bulunmayı dilemiş ve: Bunun yolu çok çalışmak ve tahsîl-i ilim uğurunda vücûdu yormak olduğunu söylemişdir.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Beş Vakit Namazın Vakitleri Bâbı
1422-)
Bana Züheyr b. Harb ile Ubeydullah b. Saîd, ikisi birden Ezrâk'dan rivâyet ettiler. Züheyr dedi ki: Bize İshâk b. Yûsuf El - Ezrâk rivâyet etti. ki): Bize Süfyân, Alkametü'bnü Mersed'den, o da Süleyman b. Büreyde'den, o da babasından, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti ki, bir adam kendisine namaz vaktini sormuş, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de ona: beraber şunları (yani İki günün namazını) kıl!»buyurmuşlar. GÜneş zevâl'e varınca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Bilâl'e emretmiş; o da ezan okumuş. Sonra yine ona emir buyurmuş o da öğle namazı için ikaamet getirmiş. Sonra Bilâl'e emir buyurmuş; o da güneş henüz yüksek ve bembeyaz bir hâlde iken ikindi için ikaamet getirmiş, sonra yine Bilâl'e emir buyurmuş; o da güneş battığı anda akşam namazı için ikaamet getirmiş; sonra yine ona emir buyurmuş, o da Yatsı için şafak kaybolduğu zaman ikaamet getirmiş; sonra yine ona emir buyurmuş, o da sabah namazı için fecir doğduğu zaman ikaamet getirmiş, tkinci gün gelince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Bilâl'a emir buyurmuş ve öğleyi serinlik zamanına bırakmış. Bilâl Öğleyi ortalık iyice serinleyinceye kadar geciktirmiş. İkindiyi güneş yüksekken; dünkü vakitden biraz sonra kılmış; akşam namazım şafak kaybolmazdan Önce kılmış; yatsıyı gecenin üçte biri geçdikten sonra kılmış; sabah namazını da ortalık iyice aydınla -dıkdan sonra kılmış. Sonra: vaktini soran zât nerede?» buyurmuş. O zât: — Ben'im yâ Resûlâilâh. demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Namazınızın vakti şu gördüğünüz sınırlar arasıdır.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Beş Vakit Namazın Vakitleri Bâbı
1423-)
Bana İbrahim b. Muhammed b. Ar'arete's - Sâmî rivâyet etti. ki): Bize Harami b. Umara rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Alkametü'bnü Mersed'den, o da Süleyman b. Büreyde'den, o da babasından naklen rivâyet etti ki bir adam Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek, ona namaz vakitlerini sormuş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): beraber namazda hazır bulun!» buyurmuş. Derken Bilâl'e emretmiş; o da alaca karanlıkda ezanı okumuş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) fecir doğduğu zaman sabah namazını kıldırmış. Sonra güneş semânın ortasından biraz meyil ettiği vakit öğle ezanını okumasını emretmiş; sonra güneş yüksekte İken ikindi ezanmı okumasını emir buyurmuş; sonra' güneş battığı zaman akşam ezanını okumasını emir buyurmuş; sonra şafak kaybolduğu zaman yatsı ezanmı okumasını emir buyurmuş. gün Bilâl'e yine emir buyurmuş; o da sabah ezanını; ortalık ay-dınlandıkdan sonra okumuş. Sonra öğle ezanmı okumasını emir buyurmuş; Bilâl öğleyi serinlik zamanında okumuş. Sonra güneş henüz beyaz, tertemiz olup; rengine hiç bir sarılık karışmamış bir hâlde iken ikindi ezl-nmı okumasını emretmiş. Sonra şafak kaybolmadan akşam ezanmı okumasını emir buyurmuş. Sonra gecenin üçte biri yahut bir kısmı (Râvî Haram! burada şekketmişdir.) gittikde yatsı ezanını okumasını emretmiş. Sabah olunca: zât nerede? Şu gördüğün zamanların arası namaz vakitleridir.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Beş Vakit Namazın Vakitleri Bâbı
1424-)
Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Bedr b. Osman rivâyet etti. ki): Bize Ebû Bekir b. Ebî Mûsâ, babasından, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti ki kendilerine bir zât gelerek namaz vakitlerini sormuş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona hiç bir cevap vermemiş. Müteakiben fecir doğduğu zaman sabah namazını kıldırmış. (O hâlde ki) insanlar hemen hemen birbirlerini tanıyamazlarmış. Sonra müezzine emir buyurmuş; o da öğle namazına güneşin zevali zamanında ikaanıet getirmiş. O hâlde ki cemâatin hepsinden iyi bilen biri gündüz yarı oldu, dermiş. Sonra güneş yüksekte iken müezzine emir etmiş; o da ikindiye ikaamet getirmiş. Sonra güneş kavuştuğunda emir buyurarak akşam için ikaamet getirtmiş. Sonra şafak kaybolduğu zaman müezzine emir buyurmuş; o da yatsı için ikaamet getirmiş. gün sabah namazını o kadar geciktirmiş ki, ondan çıkdıkdan sonra insan güneş doğdu, yahut nerdeyse doğacak dermiş. Sonra öğleyi o kadar geciktirmiş ki dünkü ikindi vaktine yaklaşmış; sonra ikindiyi de o derece geciktirmiş ki, ondan çıktıkdan sonra insan güneş kızarmış, dermiş. Sonra akşam namazını o kadar geciktirmiş ki, nerdeyse şafak kaybolduğu zaman kıkyormuş, sonra yatsıyı gecenin ilk üçte birine kadar geciktirmiş. Sabaha çıkınca soran zât'ı çağırarak: vakitleri, şu iki vakit aralarıdır.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Beş Vakit Namazın Vakitleri Bâbı
1425-)
Bize Ebû Bekir b. Ebi Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Vekî', Bedir b. Osman'dan, o da Ebû Bekir b. Ebî Mûsa'dan naklen rivâyet etti. Bedir, Ebû Bekir'i, babasından naklen: «Bir zât Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek, ona namaz vakitlerini sordu...» derken işitmiş. Ve hadîsi İbn Nümeyr hadîsi gibi rivâyet etmiş. Şu kadar var ki, o: gün akşam namazını şafak kaybolmadan kıldı.» demiş. Bu rivâyetler dahi, namaz vakitlerinin evvel ve âhirlerini bildirmektedirler. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, kendisine bir şey sorulduğu zaman dâima cevap verdiği malûm iken, burada namaz vakitlerini soran zâta cevap vermemesi, lâfzan değil, filen cevap vermek istediği içindir. Nitekim soran zât'a: birlikte namazda hazır bulun!» buyurmuş; bununla: «Sana namaz vakitlerini bilfiil beyân edeyim de iyi belle!» demek istemişdir. hadisi ile, Ebû Mûsâ hadislerinde bahsedilen suâl, cevap hâdisesinin bir hâdise olması ihtimâli vardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Beş Vakit Namazın Vakitleri Bâbı
1426-)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Leys rivâyet etti. H, Muhammed b. Rumh da rivâyet etti. ki): Bize Leys, İbn Şihâb'dan, o da İbn'l - Müseyyeb ile Ebû Selemete'bnü Abdirrahmân’dan, onlar da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi. Ebû Hüreyre şöyle dedi: gerçekden Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): şiddetlenince namazı, serinliğe bırakın! Çünkü sıcağın şiddeti cehennemin kükreyişindendir.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Şiddetli Sıcakta Cemaata Gidecek Olan Bir Kimseye Yolda Sıcak Dokunacaksa Öğleyi Serinliğe Bırakmanın Müstehab Oluşu Bâbı
1427-)
Bana Harmeletü'bnü Yahya rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus haber verdi. Ona da İbn Şihâb haber vermiş. ki: Bana Ebû Seleme ile Saîd b. El - Müseyyeb haber verdiler ki, Ebû Hüreyre'yi: -Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu.» diyerek yukarki hadîsin tamâmiyle mislini rivâyet ederken işitmişler.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Şiddetli Sıcakta Cemaata Gidecek Olan Bir Kimseye Yolda Sıcak Dokunacaksa Öğleyi Serinliğe Bırakmanın Müstehab Oluşu Bâbı
1428-)
Bana Hârûn b. Saîd El - Eylî ile Amr b. Sevvâd ve Ahmed b. Îsâ rivâyet ettiler. Amr: (bize haber verdi.) tâbirini kullandı. Ötekiler: (Bize İbn Vehb rivâyet etti.) dediler. İbn Vehb ki: Bana Amr haber verdi; ona da Bükeyr, Büsur b. Saîd ile Selmân El-Egarr'dan onlar da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etmişler ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): sıcak olduğu vakit namazı serinliğe bırakın! Çünkü sıcağın şiddeti, cehennemin kükremesindendir.» buyurmuşlar. dedi ki: «Bana Ebû Yûnus da, Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): serinliğe bırakın. Çünkü sıcağın şiddeti cehennemin kükremesindendir.» buyurmuşlar. Amr dedi ki: «Bana İbn Şihâb, İbnül - Müseyyeb ile Ebû Seleme'den, onlar da Ebû Hüreyre'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadisin benzerini rivâyet etti.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Şiddetli Sıcakta Cemaata Gidecek Olan Bir Kimseye Yolda Sıcak Dokunacaksa Öğleyi Serinliğe Bırakmanın Müstehab Oluşu Bâbı
1429-)
Bize Kuteybetü'bnü Said rivâyet etti. ki): Bize Abdülazîz, Alâ'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): şüphe yok ki bu sıcaklık cehennemin kükremesindendir. Binâenaleyh siz namazı serinliğe birakınl» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Şiddetli Sıcakta Cemaata Gidecek Olan Bir Kimseye Yolda Sıcak Dokunacaksa Öğleyi Serinliğe Bırakmanın Müstehab Oluşu Bâbı
1430-)
Bize İbn Râfi' rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbîh'den rivâyet etti. Hemmâm: Bize Ebû Hüreyre'nin, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyet ettikleri şunlardır; diyerek bir takım hadîsler zikretmiş; ezcümle Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): sicakda, serinliğe bırakınız! Çünkü sıcağın şiddeti, cehennemin kükremesindendir.» buyurdular; demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Şiddetli Sıcakta Cemaata Gidecek Olan Bir Kimseye Yolda Sıcak Dokunacaksa Öğleyi Serinliğe Bırakmanın Müstehab Oluşu Bâbı
1431-)
Bana Muhammed b. El-Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. ki): Ben Muhacir Ebû’l - Hasen'i, Zeyd b. Vehb'den, o da Ebû Zerr'den işitmiş olarak rivâyet ederken dinledim. Ebû Zerr Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in müezzini öğle ezanını okumak istedi de, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): bırak, serinliğe bırak!» yahut: «Bekle, bekle! Çünkü sıcağın şiddeti, cehennemin kükremesindendir. Sıcak şiddetlendi mi, namazı serinliğe bırakın!» buyurdular. Zerr: «Tâ biz tepeciklerin gölgelerini görünceye kadar (bekledi.) »demiş. hadîsin bâzı rivâyetlerini Buhârî Mevâkîtü's - Salât» ve «Sıfatü'n-Nar» bahislerinde; Ebû Dâvûd ile Tirmizî «Namaz» bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. beyânına göre «tbrâd»ın hakikati soğuğa girmek demekdir. Maksad namazı soğukda îfâ etmek. Yani namazı soğuk zamanda kılmak demekdir. Soğuk zamandan murâd dahi, sıcağın şiddetinin kırıldığı hissedilen zamandır. Zîrâ sıcağın şiddeti, namazda huşû'a mâni olur. Hallâbî diyor ki: «İbrâd: Sıcağın öğle zamanındaki şiddetinin kırılmasıdır. Çünkü öğle zamanındaki kaynar sıcağa izafetle sıcağın biraz kırılması soğumak sayılır. Yoksa serinlik zamanına bırakmakdan murâd, namazı günün sonuna; akşam serinliğine bırakmak değildir. Zİrfi bunda bütün İmâmların kavillerinden hârice çıkmak vardır.» namazını serinliğe bırakmanın hikmeti hususunda ihtilâf edik mişdir. Bâzılarına göre bu geciktirme meşekkati def etmek içindir. Çünkü sıcağın şiddeti huşû'u giderir. takımları zeval vakti, cehennem kükrediği için namazın geri bırakıldığını söylemişlerdir. şöyle bir suâl hatıra gelebilir: «Namaz rahmete sebepdir. Oriu kılmak dahi azabın define vesile olur. Binâenaleyh nasıl olmuşda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) o hâlde namazın terkini emretmişdir?» suâle iki dürlü cevap verilmişdir. Ya'merî'ye göre, ta'lîl şeriat sahibi tarafından gelirse mânâsı anlaşılmasa bile kabulü îcâb eder. Ehl-i Hikmet'e göre, zeval zamanı gadab-ı ilâhînin zuhur ettiği zamandır. Binâenaleyh o zamanda talepde bulunmanın hiç bir faydası yokdur. Bundan yalnız izinliler müstesnadır. Nitekim şefaat hadîsinde beyân edildiği vecîhle kıyâmet gününde şefaat hususunda bütün Peygamberler, ümmetlerinden özür dileyecek yânı şefaat edemiyecekler, bizim Peygamberimiz Muhammed Mustafa (sallallahü aleyhi ve sellem) ise hiç bir i'tizârda bulunmıyacak zîrâ şefaat için kendisine izin verilecekdir. «Cehennemin kükremesi bir teşbih ve temsildir; yânî öğle zamanının sıcağı, cehennemin kükremesi gibi şiddetli olur, ma'nâsınadır.» derler. Bazıları bu sözün hakikat olduğunu söylemişlerdir. Bu takdirde öğle zamanındaki şiddetli sıcak hakîkaten cehennemin kükremesi te'sîri ile olur. şerifde zikri geçen müezzîn'den murâd: Hazret-i Bilâl (radıyallahü anh)'dır. Zîra hadîsin bâzı tarîklerinde ismi sarahaten zikredîlmişdir. murâd; kum yahut toprak tepeleridir. Eşyanın öğleden sonraki gölgesidir. Sabahki gölgesine «zil» denir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Şiddetli Sıcakta Cemaata Gidecek Olan Bir Kimseye Yolda Sıcak Dokunacaksa Öğleyi Serinliğe Bırakmanın Müstehab Oluşu Bâbı
1432-)
Bana Amr b. Sevvâd ile Harmeletü'bnü Yahya rivâyet ettiler. Lâfız Harmele'nindir. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. ki: Bana Ebû Selemete'bnü Abdirrahmân rivâyet etti, o da Ebû Hüreyre'yi şöyle derken işitmiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Rabbine şikâyet etti de: — Yâ Rab! Ben kendi kendimi yedim; dedi. (Allahü teâlâ da), ona iki defa nefes almak için izin verdi. Bir nefes kışın, bir nefes de yazın (alır.) işte en ziyâde ma'rûz kaldığınız sıcakla, hissettiğiniz en şiddetli soğuk bundandır.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Şiddetli Sıcakta Cemaata Gidecek Olan Bir Kimseye Yolda Sıcak Dokunacaksa Öğleyi Serinliğe Bırakmanın Müstehab Oluşu Bâbı
1433-)
Bana İshâk b. Mûsâ El-Ensârî rivâyet etti. ki): Bize Ma'n rivâyet etti. ki): Bize Mâlik, Esved b. Süfyân'ın âzâdlısı Abdullah b. Yezîd'den, o da Ebû Selemete'bnü Abdirrahmân ile Muhammed b. Abdirrahmân b. Sevbân'dan, onlar da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): olduğu vakit namazı serinliğe bırakın. Çünkü sıcağın şiddeti, cehennemin kükremesindendir.» buyurmuş ve şunu da zikretraişdir: Rabbine şikâyet etti de, Rabbi ona her sene iki nefes için izin verdi. Bir nefes kışın, bir nefes de yazın!»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Şiddetli Sıcakta Cemaata Gidecek Olan Bir Kimseye Yolda Sıcak Dokunacaksa Öğleyi Serinliğe Bırakmanın Müstehab Oluşu Bâbı
1434-)
Bana Harmeletü'bnü Yahya rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Vehb rivâyet etti . ki): Bize Hay ve haber verdi. ki: Bana Yezîd b. Abdillâh b. Üsâmete'bni Had, Muhammed b. İbrahim'den, o da Ebû Seleme'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti ki şöyle buyurmuşlaı: dedi ki: Yâ Rab! Kendi kendimi yedim. Bana izin ver de bir nefes bari alayım! Bunun üzerine Allah ona iki nefes için izin verdi. Bir nefes kışın, bir nefes de yazın (alır.) İşte mâruz kaldığınız soğuk, yâhud zemherir cehennemin nefesîndendir. Mâruz kaldığınız sıcak yahut harûr da cehennemin nefesîndendir.» hadîsi Buhârî «Mevâkitü's - Salât» bahsinde; Nesâî «Kitâbü's - Salât» da tahrîc etmişlerdir. Rabbine şikâyeti, biri hakikat, diğeri mecaz olmak üzere iki vecîhle tasavvur edilebilir. İyâz hakikat olduğuna kaaildir. Kurtubî dahi: «Bu sözü hakîkata hamletmek imkânsız değildir. Çünkü muhbir-i sâdık olan Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in haddi zâtında caiz bir şeyi haber vermesi te'vîle muhtaç değildir. Binaenaleyh bu sözü hakîkata hamletmek evlâdır.» demişdir. buna benzer sözler söyledikden sonra: «Doğru olan hareket bu sözü hakîkata hamletmekdir.» diyor. husûsda Aynî de şunları söylemişdir: «Allah'ın kudreti büyükdür. Zîrâ Süleyman (aleyhisselâm)'in, hüdhüd'üne ilim ve idrâk halk eden Allah, cehenneme de konuşma âleti halk edebilir. Nitekim hüdhüd'e ilim halk ettiğini kitâb-ı kerîminde haber vermiş. Cehennemin de «Daha varmı» diyeceğini hikâye etmişdir.» «Bu hadîs cehennemin düşünüp, anladığına delildir. Filhakika cennetle cehennemden daha çok işiten hiç bir şey olmadığına dâir hadîs vârid olduğu gibi, cehennemin Peygamberimiz Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ile konuşacağına keza mü'minle de konuşarak «Geç ey mü'min! Gerçekten nurun alevimi söndürdü.» diyeceği rivâyet olunmuşdur. Bu bâbda daha başka sözler de söylenmişdir. veçhe göre cehennemin şikâyeti lisân-ı hâl iledir. Kâdî Beyzâvî bu şikâyeti mecaza hamletmiş: «Cehennemin şekvası, galeyanından mecaz olduğu gibi kendi kendini yemesi de cüz'lerinin sıkışıp birbiri üzerine yığılmasından; nefes alması dahi görünen kısmın dışarı çıkmasından mecâzdır demişdir. sıcakla, soğuğ'un bir arada bulunması imkânsızdır. Çünkü soğukla sıcak biribirine zıddır; denilemez. Çünkü bâzı hadîslerde vârid olduğuna göre cehennemin bâzı taraflarında ateş, bâzı taraflarında da zemherîr vardır. Zemherîr, şiddetli soğuk demekdir. Sıcakla soğuğun bir yerde bulunması imkânsız değildir, zîrâ Teâlâ Hazretleri iki zıddı bir araya getirmeye muktedirdir. Bir de cehennem, âhiret umûrundandır. Âhiret umurunu, dünyâdakilere kıyâs etmek doğru değildir. Mamafih Arabistan'ın sıcağı; kutupların soğuğu düşünülürse soğukla sıcağın dünyada da bir yerde bulunduğu anlaşılır. Gece ve gündüz devam eden şiddetli sıcakdır. Yalnız gündüz devam edip geceleyin kesilen sıcağa semûm derler. «Harr» sâdece sıcak demekdir. Hadîs-i şerif de: «Ma'rûz kaldığınız harr yahut harûr da cehennemin nefesindendir» denilmişdir. Burada yâ Ravi şekk etmişdir. Yahut Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu şekilde söylemişdir. Bu takdirde «Ev» kelimesi şekk değil, taksim ifâde etmiş olur. haberlerden anlaşıldığına göre, dünyâ ateşi de cehennem ateşinden yaratılmışdır. Yalnız İbn Abbâs (radıyallahü anh) Hazretlerinin beyânına göre üzerine yetmiş defa su serpilmişdir. Zîrâ böyle yapılmasa mahlûkâtm ondan istifâde etmesine imkân kalmazdı. Teâlâ Hazretlerinin ateşi yaratması dünyâ umuru onunla tamam olduğu içindir. Ateş, bize âhireti de hatırlatır. Bizi Allah'ın azabından korkutur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Şiddetli Sıcakta Cemaata Gidecek Olan Bir Kimseye Yolda Sıcak Dokunacaksa Öğleyi Serinliğe Bırakmanın Müstehab Oluşu Bâbı
1435-)
Bize Muhammed b. El - Müsennâ ile Muhammed b. Beşşâr ikisi birden Yahya El-Kattan ve İbn Mehdî'den rivâyet ettiler, İbn’l - Müsennâ dedi ki: Bana Yahya b. Saîd, Şu'he'den rivâyet etti. ki: Bize Simâk b. Harb, Câbir b. Semura'dan rivâyet etti: - Müsennâ dedi ki: Bize Abdurrahmân b. Mehdi dahi, Şu'be’den, o da Simâk'dan, o da Câbir b. Semura'dan naklen rivâyet etti. Câbir: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) öğle namazını güneş devrildiği vakit kılardı.» demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Sıcak Şiddetli Olmadiği Zanına Öğle Namazını Vaktin Evvelinde Kılmanın Müstehab Oluşu Bâbı
1436-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Ebû’l - Ahvas, Sellâm b. Süleym, Ebû İshâk'dan, o da Saîd b. Vehb'den, o da Habbâb'dan naklen rivâyet etti, Habbâb: «Sıcak kumların üzerinde namaz kılmanın meşakkatinden Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e şikâyet ettik. Ama bizim şikâyetimizi kabul buyurmadi.» demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Sıcak Şiddetli Olmadiği Zanına Öğle Namazını Vaktin Evvelinde Kılmanın Müstehab Oluşu Bâbı
1437-)
Bize Ahmed b. Yûnus ile Avn b. Sellâm rivâyet ettiler. (Avn: Bize haber verdi, tâbirini kullandı-. İbn Yûnus ise, bize Züheyr rivâyet etti, dedi.) Lâfız onundur. Züheyr ki: Bize Ebû İshâk, Saîd, b. Vehb'den, o da Habbâb'dan rivâyet etti. Habbâb Şöyle dedi: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek kumların sıcağından, kendilerine şikâyet ettik. Fakat bizim şikâyetimizi kabul buyurmadı.» ki: Ebû İshâk'a: Bu öğlen namazında mıydı? diye sordum, Evet... dedi. Öğlenin vakti girdiği gibi kılınması hususunda mı? dedim. Evet! cevâbını verdi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Sıcak Şiddetli Olmadiği Zanına Öğle Namazını Vaktin Evvelinde Kılmanın Müstehab Oluşu Bâbı
1438-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Biçr b. El-Mufaddâl, Gâlib El-Kattan dan, o da Bekir b. Abdillâh’dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet etti. Enes, Şöyle dedi: «Sıcağın şiddetli zamânında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde namaz kılardık. Birimiz (sıcakdan) alnını yere koyamazsa, elbisesini yayar; onun üzerine secde ederdi.» Bâbın hadîsleri öğleyi vaktinin evvelinde kılmanın lüzumunu göstermektedirler. hadîsinde » denilmektedir. Bunun ma'nâsı bizim şikâyetimize cevap vermedi, şikâyetimizi kabul etmedi yahut, şikâyetimizi gidermedi; demekdir. Önceki bâbda öğle namazının serinlik zamanına te'hir edilmesi emir buyurulmuşdu. Buradaki Habbâb hadîsinde bahsedilen namaz dahi öğle namazıdır. Nitekim rivâyetin birinde bu cihet tasrîh edilmektedir. Bu suretle hadîsler zahiren birbirine muarız görünmektedir. Ulemâ bunların aralarını bulmak hususunda ihtilâf etmişlerdir. Bazılarına göre öğle namazını sıcak günlerde hava bir parça serinleyinceye kadar tehir etmek ruhsatdır. Efdal olan onu yine vakti girer girmez kılmakdır. Bir takımları Habbâb hadîsinin bundan önceki bâbda görülen ibrâd hadîsleri ile mensûh olduğuna kaaildirler. Ebû Bekir El-Esrem ile Tahâvî bu kavli tercih etmişlerdir. Tahvî: Biz bunu yani Nesh'i iki hadisde bulduk. Bunların birisi Mugîra hadîsidir. Mezkûr hadîsde (Biz öğleyi zeval vaktinde kılardık. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize öğleyi serinlik zamanına bırakın; buyurdular.) denilmektedir. Bundan anlaşılıyor ki öğleyi serinlik zamanına bırakma emri zeval zamanında kıldıkdan sonra verilmişdir. Enes (radıyallahü anh) hadîsidir, o hadisde de (Hava serin ise öğleyi erken kılın; sıcak olursa serinliğe bırakın!) buyurulmuşdur.» diyor. bâzılarına göre Habbâb hadisinde ashâb-ı kirâm Öğlenin serinlik zamanından daha sonraya bırakılmasını istemişlerdir. Çünkü serinlik duvarların, altında yürüyecek kadar gölge saldığı zaman hâsıl olur. takımları Habbâb hadîsinin Mekke'ce, İbrâd hadîsinin ise Medine'de vârid olduklarını söylerler. diyor ki: «Sahîh kavil, îbrâd'ın müstehab olmasıdır. Cum-hûr-u ulemânın kavli de budur. İmâm Şafiî'den nassan rivâyet edilen kavil ve cumhûr-u sahabenin mezhepleri de budur. İbrâd hususundaki sahîh hadîsler, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den bir çok yerlerde fi'len ve kavlen sabit olmuşdur...» hadîsini Buhârî «Namaz» bahsinin müteaddid yerlerinde tahrîc ettiği gibi; Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce dahi ayni bahisde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Sıcak Şiddetli Olmadiği Zanına Öğle Namazını Vaktin Evvelinde Kılmanın Müstehab Oluşu Bâbı
1439-)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Leys rivâyet etti. H. Muhammed b. Rumh da rivâyet etti. ki): Bize Leys, İbn Şihâb'dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ikindiyi güneş henüz yüksek ve dip diri iken kılarmış. Namazdan sonra Avâlî'ye giden bir kimse güneş henüz yüksekte iken oraya varırmış. «Avâlîye varırmış.» cümlesini zikretmedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: İkindiyi Vaktin Evvelinde Kılmanın Müstehab Oluşu Bâbı
1440-)
Bana Hârûn b. Saîd El-Eylî de rivâyet etti. ki) Bize İbn Vehb rivâyet etti. ki) Bana Amr, İbn Şihâb'dan, o da Enes'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ikindiyi kıldırırdi... diyerek tamâmiyle yukarki hadîsin mislini rivâyet etmiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: İkindiyi Vaktin Evvelinde Kılmanın Müstehab Oluşu Bâbı
1441-)
Bize Yahya b. Yahya da rivâyet etti. ki: Mâlik'e, İbn Şihâb'dan dinlediğim, onun da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet ettiği şu hadisi okudum. Enes ki: «Biz ikindiyi kılardık; sonra Küba'ya giden bir kimse, güneş henüz yüksekte iken Kübalıların yanına varırdı.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: İkindiyi Vaktin Evvelinde Kılmanın Müstehab Oluşu Bâbı
1442-)
Bize yine Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki: Mâlik'e İshâk b. Abdillah b. Ebi Talhâ'dan dinlediğim, onun da Enes b. Mâlik'den rivâyet ettiği şu hadîsi okudum. Enes şöyle dedi: Biz ikindiyi kılardık, sonra insan Benî Amr b. Avf kabilesine gider de onları ikindiyi kılarken bulurdu.» hadîsi Buhârî «Mevâkitü's - Salât» bahsinin müteaddid yerlerinde; Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce «Namaz» bahsinde rivâyet etmişlerdir. Âliye'nin cem'idir. Yükseklikler yaylalar mânâsına gelir. Bundan murâd: Medine'nin Necid tarafına düşen köyleridir. Tihâme tarafındaki köylere «Sâfile» derler. Zührî'nin beyânına göre Avâlî denilen köyler, Medine'ye iki, üç mil mesafededirler. hadîsi Ebû Avâne «Sahîh»inde, Zührî'den rivâyet etmişdir. Onun rivâyetinde: «Avâlî, Medîneye üç mil mesafededir.» de-nilmişdir. Leys tarîki ile Zührî'den rivâyetinde mezkûr mesafenin üç dört mil; Dâre Kutnî'nin rivâyetinde altı mil, Abdurrezzâk'ın, Zührî'den rivâyetinde iki üç mil denilmişdir. Kâdî îy âz bunların en uzak olanlarının Medine'ye sekiz mil mesafede bulunduğunu söyler. ihtilâflardan anlaşılıyor ki Avâlî denilen köylerin Medine'ye en yakını iki mil, en uzağı da sekiz mildir. Üç, dört ve altı mil ta’bîrleri muhtelif köylerin, Medine'ye uzaklığına göredir. Rivâyetlerin arası bu şekilde bulunur. mil, dört bin arşındır, yani fersahın üçte biridir. Bir arşının uzunluğu yirmidört parmak yani cümlelerinin ihtiva ettiği harfler sayısınca olup aşağı yukarı bir adım demekdir. Bu hesapça bir mil dört bin adım demekdir. Bazıları mil'i üçbinbeşyüzden, dörtbin arşına kadar olan mesafe diye tefsir etmişlerdir. «El-Yenâbi» nâm eserde: «Mil fersahın üçte biri olup; dörtbin adım mesafedir. Her adım âmme arşını ile bir buçuk arşındır. Âmme arşını yirmidört parmak uzunluğundadır.» denilmişdir. Medine'ye üç mil kadar uzakta bulunan bir yerin ismidir. Amr Vavı kabilesinin bulunduğu yer Medine'ye iki mil mesafededir. diyor ki: «Güneşin dipdiri olmasından murâd: Renginin sâfîliği yani sararmamış ve değişmemiş hâlidir.» Yine Hattâbi ile diğer bâzı ulemâya göre güneşin diriliği, sıcaklığının mevcûd olmasıdır. Bâbın hadîslerinden murâd, ikindiyi vakti girer girmez kılmaya şitâb etmekdir. Çünkü ikindiyi kıldıkdan sonra iki veya üç mil mesafede bulunan bir yere güneş sararmadan ve rengi bozulmadan varabilmek ancak ikindiyi vaktinin evvelinde kılmakla mümkün olabilir. Hattâ Nevevî’nin beyânına göre bu iş hemen hemen yalnız uzun günlerde mümkün olabilir. Amr b. Avf'ın yaşadığı yerler, Medine'ye iki mil mesafede bulunduğuna göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ikindiyi kılmak hususunda son derece acele ediyormuş; demekdir. Anlaşılıyor ki Benî Amr ikindi namazını vaktin ortasında kılarlarmış. Çünkü böyle olmasa hadîs hüccet teşkil edemez. İhtimâl ki mezkûr kabile ziraatları ile bağ ve bahçeleri ile meşgul olurken ikindiyi bir parça geciktirirlermiş. Enes (radıyallahü anh) bu hadîsi «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kılardı., «Biz kılardık.» tâbirleri ile rivâyet etmişdir. Sahâbi'nin bu gibi sözlerle rivâyet ettiği hadîsin müsned mi yoksa mevkuf mu sayılacağı ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bazıları müsned sayılacağına kaail olmuşlardır. Hâkim (321-405) bu kavli tercih etmiştir. Daveviye Kutnî (306 - 385) ve başkaları bu gibi hadîslerin mevkuf sayılacağını söylemişlerdir. diyor ki: «Doğrusu böyle hadîslere lâfzan mevkuf, hükmen merfu' demelidir. Çünkü sahâbî o hadîsi ihticâc makamında rivâyet etmişdir. Binaenaleyh Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında olduğunu anlatmak istediğine hamledilir.» Nevevî'ye göre bu Bâbın hadîsleri ikindinin her şey'in gölgesi bir misli olduğu zaman girdiğine kaail olan İmâm Mâlik, İmâm Şafiî, İmâm Ahmed ve Cumhûr-u ulemâya delildirler İmâm A'zam: «İkindinin vakti her şey'in gölgesi iki misli olduğu zaman girer.» demişdir. Bu hadîsler onun aleyhine delâlet etmektedir. Aynî bu mütâleaya îtirâz etmiş; Enes hadîsinin mevkuf veya müsned sayılacağı hususundaki ihtilâfı hatırlatarak: «Şayet Enes hadîsi kat'î sûretde merfû' olsaydı o zaman onların dediklerine hüccet olurdu. Hâlbuki hadîsin mevkuf mu, müsned mi sayılacağı ihti lâflıdır.» demişdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: İkindiyi Vaktin Evvelinde Kılmanın Müstehab Oluşu Bâbı
1443-)
Bize Yahya b. Eyyûb ile Muhammed b. Sabbâh, Kutey-be ve İbn Hucr rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İsmail b. Ca'fer, Ala' b. Abdirrahmân'dan naklen rivâyet etti. Alâ', Öğle namazından çıktıkdan sonra Basra'daki evinde' Enes b. Mâlik'in yanına girmiş. Enes'in evi, mescidin yambaşında imiş. Alâ' diyor ki: Enes'in huzuruna girdiğimiz vakit: İkindiyi kıldınız mı? diye sordu. Bİz de kendisine: Biz öğleden ancak şimdi çıktık... dedik. Enes: Öyle ise ikindiyi kılın! dedi. Biz de kalkarak ikindiyi kıldık. Namazdan çıkınca. (Enes): Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: şekil namaz, münafığın namazıdır. Oturur güneşi gözetir. Güneş şeytanın iki boynuzu arasında bulunduğu zaman kalkar da namazı dört rek'ât olarak (kuşun yemi gagalaması gibi) gagalar. O namazın içinde Allah'ı pek az zikreder!» buyururken işitdim; dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: İkindiyi Vaktin Evvelinde Kılmanın Müstehab Oluşu Bâbı
1444-)
Bize Mansûr b. Ebi Müzâhim rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Mübarek, Ebû Bekir b. Osman İbn Sehl b. Huneyf den rivâyet etti. ki: Ebû Ümâmete'bnü Sehl'i şöyle derken işitdim: «Ömer b. Abdilâziz ile birlikde öğleyi kıldık. Sonra mescidden çıkarak, Enes b. Mâlik'in yanına girdik. Onu ikindiyi kılarken bulduk. Ben: Amca! kıldığın bu namaz nedir? diye sordum. Enes: İkindidir. Bu namas Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in namazı; vaktiyle onunla - beraber kıldığımız namazdır» cevâbını verdi. diyor ki: «Yukarki iki hadîs, ikindi namazının vakti girer girmez kılınacağı hususunda ve ikindi vaktinin her şey'in gölgesi bir misli olduğu vakit girdiğini beyân Bâbında sarilidirler. Onun içindir ki Ömer b. Abdilâzîz'den evvelki hükümdarlar öğleyi o vakte kadar geciktirirlermiş. Öraerü'bnü Abdülâzîz dahi ikindinin vakti girer girmez kılınması gerektiğini bildiren hadîsi duymazdan evvel onlar gibi öğleyi geç kılarmış. Hadîsi İşitince öğleyi vakti girer girmez kılmağa başlamış. Ma'mâfîh onu bir meşguliyet ve özürden dolayı geç kılmış olması da muhtemeldir. Hadîsin zahiri birinci te'vîli gerektirmektedir. b. Abdilâzîz (radıyallahü anh)'in; Hazret-i Enesin evine giderek kendisi ile görüştüğü bu vak'a, Hazret-i Ömer'in hilâfeti zamanında değil niyâbeten Medine vâlisi bulunduğu sıralardadır. Çünkü Enes (radıyallahü anh) Hazret-i Ömer b. Abdilâziz'in hilâfetinden dokuz sene kadar evvel vefat etmişdir.» hadîslerin ayni hâdiseye âid olmaları muhtemeldir. hadîsini Buhârî «Mevâkitü's - Salât» bahsinde; Nesâî dahi «Namaz» bahsinde tahrîc etmişlerdir. Ebû Ümâme'nin, Enes (radıyallahü anh)'a amca diye hitâb etmesi, hürmet ve ta'zîm kabîlindendir. Yoksa hakîkatde Hazret-i Enes onun amcası değildir. şârihi Aynî, Nevevî'nin yukarıdaki sözüne îti-râz etmiş ve: «Hadîsde ikindi namazının vaktin evvelinde kalınacağına dâir sarahat yokdur.» demiş, Ömer b. Abdilâzîz gibi bir zâtın kendinden Önce geçen hükümdarlara tâbi olup da sünneti terk edeceğine ihtimâl vermemişdir. iki boynuzu arasından murâd: Az yukarıda görüldüğü vecîhle güneşin altına girerek, onu iki boynuzunun arasına almış gibi göstermesidir. Bu suretle güneşe tapanları kendisine ibâdet edermiş gibi göstererek aldatmaya çalışır. Bazıları bunun mecaz olduğunu söylerler. Bu takdirde boynuzlarından murâd, yükselmesi ve avenesine galebe çalmasıdır. gagalamak: ta'dîl-i erkânına ve huşu'a riâyet etmeksizin sür'âtle yatıp kalkmakdan kinayedir. Sür'atla namaz kılanın hâli yem gagalıyan kuşa benzetilmişdir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: «O münafık namazıdır.» buyurması özürsüz ikindiyi geciktirmeyi sarahaten zem'dir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: İkindiyi Vaktin Evvelinde Kılmanın Müstehab Oluşu Bâbı
1445-)
Bize Amr b. Sevvâd El-Âmiri ile Muhammed b. Selemete'l - Murâdî ve Ahmed b. Îsâ rivâyet ettiler. Lâfızları biribirine yakındır. Amr: (Bize haber verdi.) ta'bîrini kullandı. Ötekiler:. (Bize İbn Vehb rivâyet etti.) dediler. (İbn Vehb Dedi ki) Bana Amr b. Haris, Yezîd b. Ebî Habîb'den naklen haber verdi. Ona da Mûsâ b. Sa'd El-Ensâri, Hafs b. Ubeydillâh'dan, o da En es b. Mâlik'den naklen rivâyet etmiş ki Enes şöyle dedi: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize ikindiyi kıldırdı. Namazdan çıkınca ona Benî Seleme'den bir adam geldi ve: Ya Resûlallah! Biz bir devemizi boğazlamak istiyoruz. Senin de boğazlarken hâzır bulunmanı arzu ediyoruz.» dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): hay» diyerek oraya gitti. Onunla beraber biz de gittik. Ve deveyi henüz boğazlanmamış bulduk. Müteakiben deve boğazlandı; sonra parçalandı; sonra ondan bir mikdâr pişirildi. Sonra güneş batmazdan önce yedik.» dedi ki: Bize İbn Vehb, İbn Lehîa ile Amr Ebnü Haris'den bu hadîsde rivâyetde bulundu. hadîs, ikindiyi vaktinin evvelinde kılmanın lüzumu hakkında mü-bâlaga ifâde etmektedir. Ayrıca davete icabetin ve keza yemek için davet yapmanın her zaman müstehab olduğuna delildir. Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin bu davete icabeti ve kendisi ile teberrûk olunması için başkalarının yanında o deveden yemesi son derece büyük nezâket ve ahlâk sahibi olduğunu gösterir. Bir de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in cemâat ile birlikde yemek yemesi oradakilerin günahlarının affına sebep olur. Çünkü bir hadis-i şerifde: affolunmuş bir kimse ile yemek yiyenin günâhı affolunur.» buyurulmugdur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: İkindiyi Vaktin Evvelinde Kılmanın Müstehab Oluşu Bâbı
1446-)
Bize Muhammed b. Mihrân El - Râzî rivâyet etti. ki): Bize Velîd b. Müslim rivâyet etti. ki): Bize Evzâî; Ebû'n-Ne-câşi'den naklen rivâyet etti. ki: Râfi' b. Hadîc'i şöyle derken işit-dim: «Biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde ikindiyi kılardık. Sonra deve boğazlanır da on parçaya bölünür; sonra pişirilir; biz de güneş kavuşmazdan önce pişmiş et yerdik.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: İkindiyi Vaktin Evvelinde Kılmanın Müstehab Oluşu Bâbı
1447-)
Bize İshâk b. İbrahim rivâyet etti. ki): Bize İsa b. Yûnus ile Şuayb b. İshâk ed – Dimeşki haber verdiler. Dediler ki: Bize Evzâi bu isnâdla rivâyet etti. Şu kadar var ki: «Biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) samanında ikindiden sonra deveyi boğazlardık» dedi: «Onunla beraber namaz kılardık.» demedi. hadîsi Buhârî «Kitâbu'ş - Şerike» de tahrîc etmişdir. hadîs dahi ikindi namazının vakti girer girmez kılınacağını bildiren delillerdendir. Ondan ma'dâ şu hükümleri de ihtiva eder.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: İkindiyi Vaktin Evvelinde Kılmanın Müstehab Oluşu Bâbı
1448-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Mâlik'e, Nâfi'den dinlediğim, onun da İbn Ömer'den rivâyet ettiği şu hadisi okudum: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): namazını kaçıran kimse ehlini ve malını da elinden kaçırmış gibidir.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: İkindi Namazını Geciktirme Hususundaki Şiddetli Ceza Bâbı
1449-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Amrü'n - Nâkıd da rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Süfyân, Zührî'den. o da Sâlim'den, o da babasından rivâyet etti. Amr: «Hadîsi tebliğ ediyordu.» dedi. Ebû Bekir ise: «Onu ref etti.» tâbirini kullandı.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: İkindi Namazını Geciktirme Hususundaki Şiddetli Ceza Bâbı
1450-)
Bana Hârûn b. Saîd El-Eylî rivâyet etti. Lâfız onundur. ki: Bize İbn Vehb rivâyet etti. ki: Bana Amr b. Haris, İbn Şihâb'dan, o da Salim b. Abdillâh'dan, o da babasından naklen haber verdi ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kim ikindi namazını kaçırırsa, o kimsenin ehli ve malı elinden kaçırılmış gibi olur.» buyurmuşlar. hadîsi Buhârî «Mevâkîtü's - Salât» bahsinde; Ebû Dâvûd ile Nesâî dahi «Namaz» bahsinde ayni râvîlerden tahrîc etmişlerdir. ekseri râvîler şeklinde nakletmişlerdir. Bu takdîrde «Ehlehû» kelimesi «Vütira» filinin ikinci mefûlü olur. Birinci mefûlü müstetir zamirdir. Bu zamir: İkindiyi kaçırana râcî'dir. «Vütira» fi'li azalır ma'nâsına kullanümışdır. Bazıları: «vütira'nın ma'nâsı aile efradı ve malı elinden alınarak tek basına kaldı, demekdir.» mütâlâasında bulunmuşlardır cümleyi Bazıları kitabımızda olduğu gibi şeklinde rivâyet etmişlerdir. Bu rivâyete göre vütira filinde müstetîr zamir yokdur. «Ehlü» kelimesi, onun nâib-i failidir. «Mâluhu» kelimesi «Eh-lü» üzerine atfedilmişdir. İbnül-Esîr diyor ki: «Noksanlığı ikindiyi kaçıran adama irca' edenler (vütira) filinden sonra gelen her iki ismi nasp etmiş; ehil ve mâl'e irca' edenler ise bu iki ismi merfû' okumuşlardır. (Ehle) kelimesinin başında harfi cem bulunduğunu; mezkur harf hazf edilince (Ehl) kelimesi mansûb okunduğunu; bir takımları da onun bedel-i istimal yahut bedel-i ba'z olduğunu söylemişlerdir. Bu takdîrde cümlenin ma'nâsı: «O kimseden ehli ve mâlı alınmış gibi olur.» demekdir. İmâm Mâlik'in tefsiri de budur. bu hadîsin ma'nâsı hakkında ihtilâf etmişlerdir. göre hadisin ma'nâsı: «İkindiyi kaçıran ehlini ve malını noksaulaştıran ve bu suretle âilesiz, malsız kalan kimse gibidir. Binâenaleyh ailesi ile malının elinden gitmesinden nasıl sakınıyorsa, ikindiyi kaçırmakdan da öyle sakınsın!» demekdir. Abdil-Berr: «Bu hadîsin ma'nâsı: İkindiyi kaçıran kimse ehli ile malına intikamlı musibet isabet eden gibidir. Böyle bir kimsenin üzerinde iki tane keder bulunur. Bunların biri musîbetden, diğeri de intikam alma lüzumundan doğar.» demişdir. göre hadîsin ma'nâsı: «İkindiyi kaçıran kimseye ailesi ile malını kaybedenin başına gelen musibet gelir. Yani ikindiyi kaçırdığı için onun kadar yanıp yakılır.» demekdir. «İkindiyi kaçıran, ailesi ile malını kaybetmiş kadar esefe değer sevapdan mahrum olmuşdur.» demişlerdir. kaçırmakdan muradın ne olduğu dahi ihtilaflıdır. İbn Vehb ile diğer bâzı ulemâya göre bundan murâd: İkindiyi vakt-i ihtiyarîde kılmamakdır. Bazıları: «İkindiyi kaçırmakdan murâd: Onu kılmadan güneşin kavuşması ve bu suretle vaktin çıkmasıdır.» demiş; diğer bir takımları ikindiyi güneşin sarardığı zamana bırakmak olduğunu söylemişlerdir. Filhakika bu hadîsin Evzâî rivâyetinde ikindiyi kaçırmak güneşin sarardığı zamana bırakmakdir; diye tefsir edilmişdir. Sonra bâzılarına göre bu hadîs ikindiyi unutarak kaçıranlar hakkındadır. Fakat Dâvûdî kasden geciktirenler hakkında olduğunu söylemişdir. Bu kavil daha münâsip görülmüşdür. göre, ikindiyi kaçırmakdan murâd: Cemaata git-memekdir. Çünkü ikindi namazında gece ve gündüz melekleri şâhid olarak bulunurlar. Abdil-Berr (368-463) şâir namazların da ikindi hükmünde olabileceğini söylemişdir. Bu takdirde ikindi namazının hükmünü bildirmekle, diğer namazlara da tenbîh ve işaret edilmiş demekdir. îkindiyi hassaten zikretmesi soran zât ikindinin hükmünü anlamak istediği içindir. Şu hâlde güneş doğmakla sabah namazını kaçıran, fecir doğmakla yatasının vaktini geçiren kimsenin hükmü de aynen ikindi gibidir, ikindinin zikredilmesi faziletinden dolayı da olabilir. Bazıları: «İkindinin hassaten zikredilmesi, ona devama te'kîdli bir şekilde teşvik içindir. Çünkü ikindi insanların pek meşgul ve yorgun bulundukları bir zamana tesadüf eder.» demişlerdir. hassaten zikredilmesi salât-ı vustâ' olduğundandır.» diyenler de vardır. (631-676): İbn Abdil-Berr'in sabah namazı ile diğer namazları kaçıranlara da, ikindiyi kaçıran hükmünü vermesine îtirâz etmiş ve bir şey'i, başka bir şey'e kıyâs edebilmek için aralarındaki müşterek iletin bilinmesi şart olduğunu, bu hükümde ise illet tahakkuk etmediğini, binaenaleyh başka namazlar, ikindiye kıyâs edilemiyeceğini söylemişdir. Fakat Nevevî'nin bu itirazına karşı, Aynî, İbn Hibbâ'nın ve diğer bâzı ulemânın Nevfel b. Muaviye'den merfû' olarak rivâyet ettikleri şu hadîsi hatırlatmışdır: kim bir namazı kaçırırsa, o kimse ehli ile malını elinden kaçırmış gibidir.» Filhakika bu, hadîs bütün- farz namazlara şâmildir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: İkindi Namazını Geciktirme Hususundaki Şiddetli Ceza Bâbı
1451-)
Bize Ebû Bekir b. Ebû Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsame, Hişâm'dan, o da Muhammed'den, o da Abide'den o da Aliy'den naklen rivâyet etti. Aliy Şöyle dedi: Ahzâb harbinin yapıldığı gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (Küffâr hakkında): tâ güneş kavuşuncaya kadar orta namazdan nasıl meşgul ve men' ettilerse, Allah da onlann kabirlerini ve evlerini ateşle doldursun!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: İkindi Namazını Geciktirme Hususundaki Şiddetli Ceza Bâbı
1452-)
Bize Muhammed b. Ebû Bekr El-Mukaddemî de rivâyet etti. ki): Bize Tabya b. Saîd rivâyet etti. H. bu hadisi İshâk b. İbrahim dahi rivâyet etti. ki) ; Bize El -Mu'temir b. Süleyman haber verdi. Bunlar hep birden Hişâm'dan bu isnâdla rivâyette bulunmuşlardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: İkindi Namazını Geciktirme Hususundaki Şiddetli Ceza Bâbı
1453-)
Bize Muhammed b. El-Müsennâ ile Muhammed b. Beşşâr rivâyet ettiler. İbnül-Müsennâ dedi ki: Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. ki: Ben, Katâde'yi, Hassân'dan, o da Abîde'den, o da Aliy'den naklen rivâyet ederken dinledim. Aliy Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ahzâb harbinin vuku bulduğu gün: güneş kavuşuncaya kadar orta namazdan meşgul ettiler. Allah kabirlerini yahut evlerini yahut karınlarını ateşle doldursun!»buhurdular. Şu'be evleri ile karınları hususunda şekketmişdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: «orta Namaz İkindi Namazıdır» Diyenlerin Delili Bâbı
1454-)
Bize Muhammed b. El - Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebî Adiy, Saîd'den, o da Katâde'den bu isnâdla rivâyet etti ve: «Evleri ile kabirlerini (ateşle doldursun) » dedi, şekketmedİ.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: «orta Namaz İkindi Namazıdır» Diyenlerin Delili Bâbı
1455-)
Bize bu hadisi Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb da rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Vekî', Şu'be'den, o da Hakem'den, o da Yahya b. El-Cezzâr'dan, o da Aliy'den naklen rivâyet etti. H.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: «orta Namaz İkindi Namazıdır» Diyenlerin Delili Bâbı