Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı

6930-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti. H. İbn Nümeyr de rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. iki râvi A'meş'den bu isnadla rivâyet etmişlerdir. İbn Nümeyr'in hadîsinde: bir doğan çocuk yoktur ki, millet üzere doğmuş olmasın.» Ebû Bekr'in, Ebû Muâviye'den rivâyetinde: «Bu millet üzere doğmuş olmasın. Tâ dili söyleyinceye kadar.» Ebû Küreyb'in Ebû Muâviye'den rivâyetinde ise: «Doğan hiç bir çocuk yoktur ki, şu fıtrat üzere olmasın. Tâ dili söyleyinceye kadar.» cümleleri vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kader
Konu: «her Doğan Fıtrat Üzere Doğar» Hadisinin Manası Ve Ölen Küffar Çocuklarıyle Müslüman Çoçuklarının Hükmü Bâbı
6931-) Bize Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbilı’den rivâyet etti. Hemmâm: Ebû Hüreyre'nin, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den bize rivâyet ettikleri şunlardır, diyerek bir takım hadîsler zikretmişlerdir. Onlardan biri de şudur: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): bir kimse bu fıtrat üzere doğar. Sonra annosi, babası onu yahûdileştirir ve hıristiyaniaştırırlar. Sizin develeri ürettiğiniz gibi. Onlarda hiç azası kesik buluyor musunuz? Sonra onların azasını siz kesiyorsunuz.» buyurdular. Ashâb: Ya Resûlallah! Küçükken ölene ne buyurursun? dediler. onların ne yapacak olduklarını bilir.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kader
Konu: «her Doğan Fıtrat Üzere Doğar» Hadisinin Manası Ve Ölen Küffar Çocuklarıyle Müslüman Çoçuklarının Hükmü Bâbı
6932-) Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize Abdü'l-Aziz (yani Ed-Derâverdî), Alâ'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): insanı annesi fıtrat üzere doğurur. Sonra annesi, babası onu Yahûdileştirir, hıristiyanlaştırır ve mecûsîleştirir. Eğer annesi, babası müslüman İseler çocuk da müslüman olur. Annesinin doğurduğu her insanı şeytan iki yanından çarpar. Yalnız Meryem'le oğlu müstesna!» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kader
Konu: «her Doğan Fıtrat Üzere Doğar» Hadisinin Manası Ve Ölen Küffar Çocuklarıyle Müslüman Çoçuklarının Hükmü Bâbı
6933-) Bize Elût'-Tâhir rivâyet etti. ki): Bize İbn Veh haber verdi. ki) ; Bana İtnü Ebi Zi'b ile Yûnus, İbn Şîhab'dan, o da Atâ' b. Yezîd'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen hafeer verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e müşriklerin çocukları sorulmuş da: ne yapacak olduklarını Allah bilir.» Buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kader
Konu: «her Doğan Fıtrat Üzere Doğar» Hadisinin Manası Ve Ölen Küffar Çocuklarıyle Müslüman Çoçuklarının Hükmü Bâbı
6934-) Bize Abd b. Humeyd rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzâk haber verdi. ki): Bize Ma'mer haber verdi. H. Abdullah b. Abdirrahman İbn Behram da rivâyet etti. ki): Bize Ebû'l-Yeman haber verdi. ki) Şuayb haber verdi. H. Seleme b. Şebib de rivâyet etti. ki): Bize Hasen b. A'yen rivâyet etti. ki): Bize Ma'kıl (bu zât İbn Ubeydillah'dır) rivâyet etti. râvilerin hepsi Zührî'den Yûnus ve İbn Ebî Zi'b'in isnadıyla onların hadîsleri gibi rivâyet etmişlerdir. Yalnız Şuayb ile Ma'kıl’ın hadîslerinde: zürriyetleri soruldu...» cümlesi vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kader
Konu: «her Doğan Fıtrat Üzere Doğar» Hadisinin Manası Ve Ölen Küffar Çocuklarıyle Müslüman Çoçuklarının Hükmü Bâbı
6935-) Bize İbn Ebi Ömer rivâyet etti. ki): Bize Süfyân Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e müşriklerin çocuklarından küçükken ölenler soruldu da: onların ne yapacak olduklarını bilir.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kader
Konu: «her Doğan Fıtrat Üzere Doğar» Hadisinin Manası Ve Ölen Küffar Çocuklarıyle Müslüman Çoçuklarının Hükmü Bâbı
6936-) Bize Yahya b. Yahya da rivâyet etti. ki): Bize Ebû Avâne, Ebû Bişr'den, o da Said b. Cübeyr'den, o da İbn Abbâs'dan. naklen haber verdi. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e müşriklerin çocukları soruldu. onları yarattığı vakit ne yapacak olduklarını bilir.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kader
Konu: «her Doğan Fıtrat Üzere Doğar» Hadisinin Manası Ve Ölen Küffar Çocuklarıyle Müslüman Çoçuklarının Hükmü Bâbı
6937-) Bize Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb rivâyet etti. ki): Bize Mu'temir b. Süleyman babasından, o da Rakabe b. Meskale'den, o da Ebû İshâk'dan, o da Saîd b. Cübeyr'den, o da İbn Abbâs'dan, o da Übey b. Ka'b'dan naklen rivâyet etti. Ühey Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): öldürdüğü çocuk kâfir olarak mühürlenmişti. Yaşasaydı annesine, babasına azgınlık ve küfürle zulmederdİ.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kader
Konu: «her Doğan Fıtrat Üzere Doğar» Hadisinin Manası Ve Ölen Küffar Çocuklarıyle Müslüman Çoçuklarının Hükmü Bâbı
6938-) Bana Zübeyr b. Harb rivâyet etti. ki):,Bize Cerîr, Alâ' b. Müseyyeh'den, o da Fudayl b. Amr'dan, o da Âişe binti Talha'dan, o da Ümmü'l-Mü'minin Âişe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Bir çocuk öldü de ben: Ne mutlu ona, cennet serçelerinden tir serçe! dedim. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); misin ki, Allah cennetle cehennemi yaratmış ve ona da, buna da ehil yaratmıştır.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kader
Konu: «her Doğan Fıtrat Üzere Doğar» Hadisinin Manası Ve Ölen Küffar Çocuklarıyle Müslüman Çoçuklarının Hükmü Bâbı
6939-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Veki', Talha b. Yahya'dan, o da halası Âişe binti Talha'dan, o da Ümmül-Mü'minin Âişe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ensardan bir sabinin cenazesine çağrıldı da, ben: Ya Resûlallah! Buna ne mutlu, cennet serçelerinden bir serçe! Kötülük işlemedi. Ona erişmedi, dedim. başka bir sözün yok mu yâ Âişe! Çünkü Allah, cennet için ehil yaratmış; onlar, daha babalarının sulblerinde iken cennet için yaratmıştır. Cehennem için de ehil yaratmış; onları daha babalarının sulblerinde iken cehennem İçin yaratmıştır.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kader
Konu: «her Doğan Fıtrat Üzere Doğar» Hadisinin Manası Ve Ölen Küffar Çocuklarıyle Müslüman Çoçuklarının Hükmü Bâbı
6940-) Bize Muhammed b. Sabbah rivâyet etti. ki): Bize İsmaU b. Zekeriyya, Talha b. Yahya'dan rivâyet etti. H. Süleyman b. Ma'bed de rivâyet etti. ki): Bize Hüseyn b. Hafs rivâyet etti. H. İshâk b. Mansûr dahi rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Yûsuf haber verdi. iki râvi Süfyân'i Sevrî'den, o da Talha b. Yahya'dan naklen Ve-ki'in isnâdıyle onun hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlardır. hadîslerin Ebû Hüreyre ve İbn Abbâs rivâyetlerini Buhârî «Cenaze» bahsinde; Ebû Dâvud, İbn Abbâs rivâyetini «Kitâbu's-Sünne»'de; Nesâî «Cenaze» bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. ölen müslûman çocuklarının cennetlik olduklarına ittifak etmişlerdir. Bazıları Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i Âişe'ye: «Bundan başka bir sözün yok mu?» demesine bakarak bu hususta tevakkuf etmiş. Onların cennetlik veya cehennemlik olduğuna hüküm verememişlerde de, bu söze itibar yoktur. Çünkü ulema Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'m. Hazret-i Âişe'ye ihtimal kafi bir delil bulunmadıkça kesin söz söylememesini tembih etmek istemiştir, demişlerdir. Nitekim Hazret-i Sa'd b. Ebî Vakkas: «Ona ver ya Resûlallah! Çünkü ben onu mü'min görüyorum.» dediği vakit; kestirip atmaması lâzım geldiğini tenbih için «Müslim» buyurmuşlardır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu sözü müslûman çocuklarının cennetlik olduğunu bilmezden önce söylemiş olması da ihtimaldir. Onların cennetlik olduğu kendisine bildirildikten sonra: ölen küçükleri cennetin kurtlardır.., ilah.» buyurarak cennetlik olduğunu tasrih etmiştir. çocuklarına gelince: Bu hususta üç kavil vardır. Birinci kavle göre babalarına tâbi olarak onlar da cehenneme gireceklerdir. İkinci kavl tevakkuftur. Yani ulemadan bir taife bunların cennetlik mi, cehennemlik mi olduklarını kestirememiş, bu hususta bir şey söylememeyi tercih etmişlerdir. Üçüncü kavle göre müşriklerin küçükken ölen çocukları cennetliktir. Muhakkık'ın ulemânın kavilleri budur. «Sahih olan da budur.» diyor. Buna delil Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in cennette İbrahim (aleyhisselâm)'ı ve etrafında İnsanların çocuklarını gördüğünden bahseden hadîsidir. Mezkûr hadiste ashâhm: «Ya Resûlallah! Müşriklerin çocukları da orada mıydı?» diye sordukları: Müşriklerin çocukları da oradaydı.» diye cevab verdiği bildirilmektedir. Hadîsi, Buhârî rivâyet etmiştir. Teâlâ Hazretleri de: Resul göndermedikçe kimseyi azab edecek değiliz.» buyurmuştur. Bir çocuk bulûğa ermedikçe mükellef değildir. Bu cihet ittifâkîdir. Her çocuğun doğduğu zaman aldığı sıfattır. Bu hadîslerde murad ne olduğu ihtilaflıdır. Hafız İbn Hacer: En meşhur kavle göre fıtrattan murad İslâm'dır diyor. Ma'zirî'nin beyânına göre bazıları: «Fıtrat: Çocuklar babalarının sulblerinde iken kendilerinden alınan sözdür. Onlar bu hal üzere doğarlar ve anneleri, babaları değiştirinceye kadar bu hâl üzere devam ederler.» demiş; bir takımları: «Fıtrat: Doğacak çocuk, hakkınüa Allah tarafından verilen saadet veya şekavet hükmüdür.» mütalâasında bulunmuşlardır. Ubeyd diyor ki: «Ben Muhammed b. Hasen'e bu hadîsi sordum da: Bu mesele İslâm'ın ilk zamanlarında farâiz hükmü inmezden ve cihad emrolunmazdan Önce idi, cevâbını verdi. Ve galiba şunu demek istedi: Çocuk fıtrat üzere doğar da annesi, babası kendisini Yahûdileştirmeden yahut hıristiyanlaştırmadan ölürse, anne ve babasından mirasçı olmaz. Onlar da çocuğa mirasçı olmazdı. Çünkü çocuk müslûman; annesi, babası kâfir sayılır. Çocuğun esir alınması da caiz olmazdı. Farâiz meseleleri inip şeriatın kavâidi bunun hilâfına tekârrur edince, anlaşıldı ki, çocuk annesinin, babasının dini üzere doğar.» b. Mübarek: «Çocuk ilerde kazanacağı saadet veya şekavet hâli üzere doğar. Allah'ın, müslûman olacağını bildiği çocuk İslâm fıtratı üzere, kâfir olacağını bildiği çocuk ise küfür üzere dünyaya gelir.» demiştir. göre ise. bu hususta esah olan mânâ şudur: Her çocuk müslümanlığı kabule müheyya olarak dünyaya gelir. Hangi çocuğun annesi, babası müslümansa, o dünya ve âhiret ahkâmı hakkında müslûman sayılır ve müslûman olarak devam eder. Annesi, babası kâfir olan çocuk, dünya hükümleri hakkında kâfir sayılır. îşte annesinin, babasının onu yahudüestirmesinden, hıristiyanlastırmasından, mecûsîlestirmesinden murad budur. Yani çocuğa annesinin, babasının hükmü verilir. Çocuk bu hâl üzere bulûğa ererse, küfrü de devam etmiş sayılır. Ezelde saadeti mu-kadderse müslûman olur. Değilse küfrü üzere ölür. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: onların ne yapacak oldukların' bilir, .»sözünde küçükken ölen müşrik çocuklarının cehennemlik olacaklarına dâir bir sarahat yoktur. Bundan murad: «Bulûğa ermiş olsalar, ne amelde bulunacaklarını Allah bilir.» demektir. Halbuki bulûğa ermemişlerdir. Onlara İlâhî teklif de yoktur. Çünkü teklif bulûğ ile başlar. (aleyhisselâm)'ın öldürdüğü çocuğa gelince: -Buna kat'î surette te'vil vâcibdir. Çünkü annesi, babası mü'mindiler. Binâenaleyh çocuk da müslümandır. Bu hadîs çocuk bulûğa erse kâfir olurdu, diye te'vil edilir. O anda kâfirdi denilemez ve o anda küffarın ahkâmı ona tatbik edilemez.» diyor. Meryem'le oğluna ait rivâyet ve keza Hızir hadîsi «Kitâbu'l-Fedâil»'de geçmişti. rivâyetleri «Allahü teâlâ olmuş, olacak ve olmayacak her sezi bilir.» diyen ehl-i hakkın mezhebine delildirler

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kader
Konu: «her Doğan Fıtrat Üzere Doğar» Hadisinin Manası Ve Ölen Küffar Çocuklarıyle Müslüman Çoçuklarının Hükmü Bâbı
6941-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. Lâfız Ebû Bekr'indir. (Dediler ki): Bize Veki, Mis'ar'dan, o da AI-kame b. Mersed'den, o da Muğîra b. Abdillah El-Yeşkürî'den, o da Ma'rur b. Süveyd'den, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Ümmü Habîbe: Allahım! Bana zevcim Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), babam Ebû Süfyân ve kardeşim Muâviye ile fayda ver! dedi. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): Allah'dan muayyen ecellere, ma'dud günlere ve taksim edilmiş rızıklara ait bir şey istedin. O hiç bir şeyi vakti gelmeden yaratacak, yahuf bir şeyi vaktinden sonraya bırakacak değildir. Şayet Allah'tan seni cehennemdeki bir azabdan veya kabirdeki azabdan korumasını İsteseydin daha hayırlı ve daha faziletli olurdu.» buyurdular. ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanında maymunların da zikri geçti. — Mis'ar Şöyle dedi: Zannederim domuzlar da suret değiştirmekten meydana gelmişlerdir, dedi. — Bunun üzerine: ki Allah, suret değiştirenler için nesil ve çoluk çocuk halket-memiştir. Maymunlarla domuzlar bundan önce de vardı.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kader
Konu: Ecel, Rızık Ve Başka Şeylerin Haklarında Geçen Kaderden Ziyade Ve Eksik Olamayacaklarını Beyan Bâbı
6942-) Bize bu hadîsi Ebû Küreyb rivâyet etti. ki): Bize İbnül Bİşr, Mis'ar'dan bu isnadla rivâyet etti, Şu kadar var ki, onun İbn Bişr ile Veki’den beraberce rivâyet ettiği hadîsinde: bir azabdan ve kabirdeki azabdan...» cümlesi vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kader
Konu: Ecel, Rızık Ve Başka Şeylerin Haklarında Geçen Kaderden Ziyade Ve Eksik Olamayacaklarını Beyan Bâbı
6943-) Bize İshâk b. İbrahim El-Hanzalî ile Haccac b. Şâir rivâyet ettiler. Lâfız Haccac'mdir. İshâk: Ahberanâ; Haccac ise: Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti. ki): Bize Sevrî Alkame b. Mersed'den, o da Muğîra b. Abdillah El-Yeş-. kürî'den, o da Ma'rur b. Süveyd'den, o da Abdullah b. Mes'ud'dan naklen haber verdi. Şöyle dedi: Ümmü Habîbe: Allahim!' Bana zevcim Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) babam Ebû Süfyân ve kardeşim Muâviye île fayda ver, dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: Allah'dan muayyen ecellere, basılmış izlere ve taksim edilmiş rızıklara dâir bir şey istedin. O, zamanı gelmeden ne bunlardan birini halke-der, ne de bîrini zamanı geldikten sonra geriye bırakır. Allah'dan kendini cehennemdeki bir azabdan ve kabirdeki azabdan kurtarmasını isteseydin senin için daha hayırlı olurdu.» buyurdular. Derken bir adam: Ya Resûlallah! Maymunlarla domuzlar sureti değiştirilen insanlardan mıdır? diye sordu. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): Allah (Azzeve Cetle) bir kavmi helâk etti, yahut bir kavmi azab ettiyse, onlar için nesil yaratmamıştır. Maymunlar ve domuzlar bundan Önce de vardı.» buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kader
Konu: Ecel, Rızık Ve Başka Şeylerin Haklarında Geçen Kaderden Ziyade Ve Eksik Olamayacaklarını Beyan Bâbı
6944-) Bana bu hadîsi Ebû Dâvud Süleyman b. Ma'bed rivâyet etti. ki): Bize Hüseyin b. Hafs rivâyet etti. ki): Bize Süfyân bu isnadla rivâyette bulundu. Yalnız o: «Ve varılmış eserler...» demiştir. Ma'bed: «Bazıları (bu hadîsi) hillinden yani vukuundan önce diye rivâyet etti.» dedi. hadîs ecellerle rizıklann mukadder olduğuna, binâenaleyh ziyâde veya eksik kabul etmediğine açık delildir. Gerçi bir hadîsde: «Sıle-i Rahm Ömrü artırır...» buyurulmuştur. Fakat bu ve emsali hadîslerin te'vil olunduğunu Sıle-i Rahm bahsinde görmüştük. şöyle diyor: «Kafi delillerle tekarrur etmiştir ki, ecelleri, rızıkları vesâireyi Allah bilir. Bilmenin hakikati, bilinen şeyi bulunduğu hâl üzere anlamaktır. Allahü teâlâ Zeyd'in beşyüz tarihinde öleceğini bildi mi, artık onun bu tarihten önce veya sonra ölmesi imkânsızdır. Çünkü ilim cehle münkalib olur. Binâenaleyh Allah'ın bildiği ecellerin artıp eksilmesi imkânsızdır. Şu halde artma meselesini Ölüm melâikesine yahut ruhları kabz için vekil kıldığı başka bir meleğe nisbetledir, diye tevil etmek gerekir. Meleğe uzun eceller yazmasını emir buyurduktan veya bunu Levh-i Mahfuz'a yazdırdıktan sonra, ezelî ilmi iktizası bu yazılana ziyâde ve noksan yapabilir. îşte: dilediğini mahveder, dilediğini sabit bırakır.» âyet-i kerîmesinin mânâsı budur.» Hakkın mezhebine göre öldürülen kimse eceliyle ölmüştür. Dalâlet fırkalarından Mu'tezile onun eceliyle Ölmediğini, ömrünün kesildiğini söylemişlerdir. ki: Hazret-i Ümmü Habîbe , Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile babasının ve kardeşinin çok yaşamalarına ve kendisine faydaları dokunmalarına dua etmiş, fakat Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onu bu duadan men etmiştir. Burada şöyle bir sual hatıra gelebilir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ecel mukadderden fazla ve eksik olamıyacağı için men ettiyse, azab meselesi de mukadderdir. Hazret-i Ümmü Habibe'ye niçin azabdan kurtulmak istemesini tavsiye buyurmuştur? Evet, azab meselesi de mukadderdir. Lâkin cehennem azabından, kabir azabından ve emsali şeylerden kurtulmak istemek bir ibâdettir, îbâdetlerse şeriatın emridirler. ne ise o olur deyip namaz ve oruç gibi ibâdetleri terketmek nasıl caiz değilse, afiyet duasında bulunmak da öyledir. Suretini değiştirmek, insani maymun ve domuz gibi çirkin hayvanlar kılığına tebdil etmektir. hâdise Benî İsrâi zamanında vuku bulmuştur. Fakat başka hayvanlar suretine tebdil edilen insanların nesli olmadığı, maymunlarla domuzlarınsa meshden Önce de mevcut oldukları bu hadîsde sarahaten bildirilmiştir. Binâenaleyh bugün yaşayan maymunlarla domuzlar insandan dönme değillerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kader
Konu: Ecel, Rızık Ve Başka Şeylerin Haklarında Geçen Kaderden Ziyade Ve Eksik Olamayacaklarını Beyan Bâbı
6945-) Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe ile İbn Nürneyr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Abdullah b. İdris RaMa b. Osman'dan, o da Muhammed b. Yahya b. Habfaan'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre’den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): mü'min- Allah'a zayıf mü'minden daha hayırlı ve daha makbuldür. Ama her birinde hayr vardır. Sana fayda veren şeye çaba göster; yardım dile ve âciz olma! Başına bir say gelirse şöyle yapsam şöyle olurdu deme! Velâkin (bu) Allah'ın kaderi, O ne dilerse yapar, de! Çünkü eğef (kelimesi) şeytanın amelini açar.» huyurdular. kuvvetten murâd nefsin azimet ve niyeti ve âhiret hususundaki düşüncedir. Bu sıfatı hâiz olan bir kimse cihadda düşmana karşı daha atılgan, ona hücumda daha sür'atli, emr-i bilma'ruf hususunda daha azimkar, eziyetlere sabır hakkında daha metanetli olur. Namaz, oruç gibi ibâdetler hususunda da neşâtı çok olur. birinde hayır vardır...» cümlesinden murad; kuvvetli mü'minde de, zayıf olanda da hayır vardır, demektir. Çünkü iman ve ibâdet hususunda müşterektirler. Fayda verecek şeye çaba göstermekten maksat Allah'a taâttır. Âciz olmanın mânâsı Allah'a taât ve ondan yardım dileme hususunda tenbellik etme, demektir. Ulemâdan bâzılarına göre şöyle yapsam şöyle olurdu... demenin yasak edilmesi, o işin olacağına itikat edenler hakkındadır. Fakat bununla o işi Allah'a havale etmeyi isteyen bu hükümde dâhil değildir. Delili Hazret-i Ebû Bekr'in mağarada iken ; «Eğer müşriklerden biri basını kaldırmış olsa, mutlaka bizi görürdü... sözüdür. Ancak Kâdî îyâz bu sözün bir hüccet olamıyacağını; çünkü Hazret-i Ebû Bekr'in istikbâle ait bir şey haber verdiğini, bunda kaderi red dâvası olmadığını söylemiştir. Kâdî Iyâz diyor ki: Bence hadisin mânâsı umumi bir nehydir. Lâkin bu nehiy tenzih içindir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zira lev kelimesi şeytanın ameline yol açar. Yani şeytan kadere çatmayı kalbe telkin eder. Bu hususta vesvese verir sözü de bunu gösterir.» Nevevî'ye göre ise hadîsten anlaşılan zahirî mânâ eğer kelimesinin faydasız yerlerde kullanılmamasıdır. Ve nehy tenzih içindir. Ama bir kimse bunu Allah'a yapılacak bir taât fırsatını kaçırdığı için söylerse zararı yoktur. Kelimenin hadîslerde ekseriyetle mânâsı buna hami olunur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kader
Konu: Kuvveti Emir Aczi Terk, Allahdan İstiane Ve Mikdarları Allaha Tefviz Bâbı
6946-) Bize Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb rivâyet etti. ki): Bize Yezîd b. İbrahim Et-Tüsterî, Abdullah b. Ebi Müleyke'den, o da Kasım b. Muhammed'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ; Kitabı indiren O'dur. O Kitabın bazı ayetleri muhkemattır ki, bunlar Kitabın esasıdır. Diğer bir takımları da müteşâbihdirler. Kalblerinde bozukluk olanlar, fitne çıkarmak ve te'vîline gitmek arzusuyla onun müteşabihlerine tabi olurlar. Halbuki onun te'vilini Allah'tan başka kimse bilmez. İlimde râsih olanlar: Biz ona inandık, hepsi Rabbimizin nezdindedir, derler. Ama akıl sahiplerinden başkaları ibret almazlar." Al-i İmran Sûresi, Âyet: 7. okudu. Âişe ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): müteşabihlerine tâbi olanları gördüğünüz vakit, onlardan sakının. Onlar Allah'ın ad verdiği kimselerdir.» buyurdu. hadîsi Buhârî «Âl-i Imrân Sûresinin tefsiri»nde; Ebû Dâvud «Sünnet» bahsinde; Tirmizî «Kitâbüt-Tefsir»'de tahric etmişlerdir. Âyet-i kerîmenin ne sebeple indiği ihtilaflıdır. Bazıları îsa (aleyhisselâm) hakkında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile mücâdele edenler için nâzil olduğunu; bir takımları da bu ümmet için indiğini söylemişlerdir. îkinci kâvü daha makbul görülmüştür. mütesâbihin tarifi hususunda müfessirlerle Usûl-ü fıkıh ulemâsı arasında ihtilâf vardır. İmâm Gazali «El-Müstesfa» adlı eserinde şunları söyler: «Tesiri hakkında sâri tarafından bir izah vârid olmadığı zaman muhkemi lügat ulemâsının bildiği yolla ve lâfzın vaz'ı yönünden tenasübüne bakarak tefsir etmek gerekir. Mütesâbih, sûrelerin başlarındaki mukatta'- harflerdir. Muhkem ise bundan geri kalanlardır, demek buna münasb düşmediği gibi, muhkem: îlimde rusûhu olanların bildiğidir. Mütesâbih İse yalnız Allahü teâlâ'nın bildiği sözdür ve keza muhkem: Va'd, tehdîd. helâl ve haramdır. Mütesabih ise, kıssalarla emsâl-. dir sözü de buna münâsib değildir. Bu sonuncusu kavillerin ihtimalden en uzağıdır. Sahih olan sudur ki. muhkem iki mânâva gelir. Birinci mânâsı acık. kendisine işkâl ve ihtimal ân/ olmavan söndür. Mütesâbih ise. kendisine ihtimal arız olan demektir. İkincisi muhkem ; Tertibi muntazam olup. va zahiren vahut te'vil suretiyle mânâ ifâde edendir. Mütesâbih ise kur', nikâh akdi elînrie olan ve lems gibi müşterek isimlerdir. Kur' hayızla temizlik arasında müşterektir. Nikâh akdi elinde olan tâbiri veli ile zevç; arasında, lems de cinsi münâsebet ve elle dokunmak arasında müşterektir.» Usûl-ü fıkıh ilmine göre muhkem nesh ihtimâlinden hâli olduğu için kuvvetçe müfe^erden ziyâde olan közdür. Mütesâbih ise ümmet irin muradın ne olduğunu bilme ümidi kalmayan sözdür. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem). Allah'ın bildirmesi ile mânâsına muttali olabilir. râsih yâni derin âlimlerin mütesâbihi bilin bilemiyeceğinde de ihtilâf etmislerdir. Bazıları derin âlimlerin mütesâbihleri bildiğine kail olmuşlardır. Onlarca âvetteki ilim kelimesi üzerinde vakfedilir. Ve mânâ şöyle olur: Halbuki onun tevîlini ancak Allah ve bir de ilimde rusûhu olanlar bilir. Diğer bir takım ulemâya göre müteşâbihlerin mânâsını Allah'dan başka kimse bilmez. Derin âlimler bunların karşısında sâdece iman ettik, hepsi Rabbimiz nezdindendir, deyip geçerler. Onlara göre âyette vakıf «İllallah» kelimesindedir. Nevevî birinci kavlin esah olduğunu söylemiş: «Derin âlimler müteşâbihlerin mânâlarını bilir. Çünkü mahlûkâtından hiç birinin anlamasına imkân olmayan bir söze Allah'ın kullarını muhatab tutması ihtimalden uzaktır. Bizim ulemâmızla diğer bir takım muhakkiklar Allahü teâlâ'nın faydasız söz söylemesi imkânsız olduğuna ittifak etmişlerdir.» demişsede Nevevî'nin bu sözü söz götürür. Çünkü müteşâbihlerin mânâsını bu ümmet anlayamaz diyenler onların hâşâ nahak yere indirildiğine, faydasız olduklarına kail değildirler. Müteşabih âyetlerin ulemâyı imtihan etmek, namazda okunmak, ibâdet ve sevap niyetiyle okumak gibi, birçok faydaları vardır. Bunları kulların anlaması şart değildir. Çünkü hiç biri ahkam âyeti değildir. Ulemânın ekserisine göre müteşâbihlerin mânâları anlaşılmaz. Ashâb-ı kirâm'dan Sultanu'l-Müfessirin Hazret-i İbn Abbâs ile Abdullah b. Ömer, Übey b. Ka'b, Hazret-i Âişe, İbn Mes'ud, Urve b. Zübeyr, Ebû'ş-Şa'sâ', Ebû Nehîk ve diğer birçok-larıyla Halife Ömer b. Abdi'l-Aziz'in mezhebleri budur. Bu kavli İbn Cerîr taberi İmâm Mâlik'den de rivâyet etmiştir. Hanefîler'in mezhebi dahi budur. Şüphe ve sapıklık demektir. Kalblerinde şüphe ve sapaklık olanlardan murad; bid'at fırkalarıdır. İslâm'da ilk bid'at fırkasının Haricîler olduğu söylenir. Bunlar Hazret-i Ali zamanında meydana çıkmış, sonra birçok dallara ayrılmışlardır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): yetmişüç fırkaya ayrılacaktır. Bunların bir tanesi müstesna olmak üzere hepsi cehennemi boylayacaktır.» buyurmuş. Bu bir fırka kimdir yâ Resûlüllah? diye sorulunca: ve ashabımın yolunda bulunanlar!» cevâbını vermiştir. Hadîs-i Hâkim «Müstedrek»'inde tahric etmiştir. Bu dalâlet fırkaları hakikaten fasit fikirlerini terviç için mütesâbih âyetlere tâbi olmuşlardır. Çünkü bu âyetleri tahrif imkânını bulmuşlardır. Hadîs-i şerif fitne çıkarmak için müşkil ve mütesâbih âyetlere tâbi olan sapık bid'atçılarla düşüp kalkmayı men etmektedir. ki) El-Cevnî dullah b.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İlim
Konu: Kurânın Müteşabihine Tabi Olmaktan Nehiy, Ona Tabi Olanlardan Sakındırma Ve Kurân Hakkında İhtilafa Düşmeyi Yasaklama Bâbı
6947-) Bize Ebû Kâmil Fudayl b. Hüseyn El-Cahderî rivâyet etti. Bize Hammad b. Zeyd rivâyet etti. ki): Bize Ebû İmrân ivâyet etti. ki): Bana Abdullah b. Revah El-Ensârî, Abdullah b. Amr'ın şöyle dediğini yazdı: Bir gün erken erken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gittim. Derken bir âyet-i kerîme hususunda ihtilâf eden iki adamın seslerim işitti de, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanımıza çıktı. Yüzünde gadab belli oluyordu. Ve: öncekiler ancak ve ancak Kitab hakkında ihtilâfları sebebiyle helâk oldular.» buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İlim
Konu: Kurânın Müteşabihine Tabi Olmaktan Nehiy, Ona Tabi Olanlardan Sakındırma Ve Kurân Hakkında İhtilafa Düşmeyi Yasaklama Bâbı
6948-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki) . Bize Ebû Kudâme Haris b. Ubeyd Ebû İmrân'dan, o da Cündeb b. Abdillah El-Becelî'den naklen haber verdi. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kalbleriniz onun üzerinde birleştiği müddetçe okuyun! Onun hakkindi ihtilâfa düştünüz mü, hemen kalkın.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İlim
Konu: Kurânın Müteşabihine Tabi Olmaktan Nehiy, Ona Tabi Olanlardan Sakındırma Ve Kurân Hakkında İhtilafa Düşmeyi Yasaklama Bâbı
6949-) Bana İshâk b. Mansûr rivâyet etti. ki): Bize Abdü's-Samed haber verdi, ki): Bize Hemmâm rivâyet etti. ki): Bize Ebû İmrân El-Cevni, Cündeb'den, yani İbn Abdillah'dan rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kalbleriniz onun üzerinde birleştiği müddetçe okuyun. İhtilâfa düştünüz mü, hemen kalkın!» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İlim
Konu: Kurânın Müteşabihine Tabi Olmaktan Nehiy, Ona Tabi Olanlardan Sakındırma Ve Kurân Hakkında İhtilafa Düşmeyi Yasaklama Bâbı
6950-) Bana Ahmed b. Said b. Sahr Ed-Dârimî rivâyet etti. ki) Bize Habban rivâyet etti. ki): Bize Ebân rivâyet etti. ki) Ebû İmrân rivâyet etti. ki): Biz Kûfe'de çocukken Cündeb bize şunu söyledi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): okuyun...» buyurdular. yukardakilerin hadîsi gibi rivâyet etmiştir. rivâyetini Buhârî «Kitâ-u Fedâilü'l-Kur'ân»'da tahric etmiştir. rivâyetlerde öncekilerin helâkinden murad; dinde küfredip bid'at çıkarmalarıdır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Kur'ân okurken ihtilâfa düşerek aynı akıbete duçar olmamaları için ashabını ve ümmetini sakındırmıştır. hakkındaki ihtilâfdan murad; ihtilâf caiz olmayacak hususatta lüzumsuz yere ihtilâf etmek yahut şüpheye ve fitneye, kavgaya sebep olacak şekilde ihtilâf etmektir. Âyetlerden mânâ istinbat hususundaki ihtilâl ve münazaralar bu hükümde dahil değildir. Bunlar hakikati meydana çıkarmak ve ümmete fayda sağlamak niyetiyle, yapıldığı için yasak değil, bilâkis sâri' tarafından emrolunmuştur. Ki fazileti meydandadır. Bu hususta sahabe devrinden bugüne kadar bütün müslümanlar müttefiktir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İlim
Konu: Kurânın Müteşabihine Tabi Olmaktan Nehiy, Ona Tabi Olanlardan Sakındırma Ve Kurân Hakkında İhtilafa Düşmeyi Yasaklama Bâbı
6951-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Veki', İbn Cüreyc'den, o da İbn Ebî Müleyke'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ki, erkeklerin Allah'a en sevimsiz olanı, şiddetle düşmanlık yapan kâmil hasımdır.» buyurdular. hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Mezâlim»'de, Tirmizî ile Nesâî «Tefsir» bahsinde tahric etmişlerdir. Husûmeti şiddetli manasınadır. Hasım da husûmette kâmil demektir. Çirkin olan husûmet, haksız yere bir bâtılı isbat veya hakkı yok etmek hususundaki davadır. defa yaptıklarının cezası olarak hapislerde çürüdükleri gibi, âhirellerinin do harab olacağına bu Hadis-i şerif delâlet etmektedir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İlim
Konu: Mahir Hasının Şiddetli Husümeti Hakkında Bir Bab
6956-) Bize Şeyban b. Ferrûh rivâyet etti. ki): Bize Abdü'l-Vâris rivâyet etti, ki): Bize Ebû't-Teyyah rivâyet etti. ki): Bana Enes b. Mâlik rivâyet etti. ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); alâmetlerinden bâzdan İlmin kaldırılması, cehlin subût bulması, şarabın içilmesi ve zinanın açığa çıkmasıdır!» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İlim
Konu: Âhir Zamanda İlmin Kaldırılıp Alınması; Cehalet Ve Fitnelerin Zuhuru Bâbı
6957-) Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbnü Beşşâr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. ki): Katâde'yi, Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet ederken dinledim. Enes şöyle dedi: Size Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den dinlediğim bir hadîsi rivâyet edeyim mi? Onu kendisinden işitmiş olarak benden sonra size hiç bir kimse rivâyet etmez: ki, kıyâmet alâmetlerinden Bazıları ilmin kaldırılması, cehlin zuhur etmesi, zinanın alıp yürümesi, şarabın içilmesi ve erkekler giderek kadınların kalmasıdır. Hattâ elli kadına bakacak bir kayyım olacaktır.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İlim
Konu: Âhir Zamanda İlmin Kaldırılıp Alınması; Cehalet Ve Fitnelerin Zuhuru Bâbı
6958-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize hammed b. Bişr rivâyet etti. H. Ebû Küreyb de rivâyet etti. ki): Bize Abde ile Üsâme rivâyet ettiler. Bu râvilerin hepsi Saîd b. Ebî Arûbe'den, o da Katâde'den, o da Enes b. Mâlik'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etmişlerdir. İbn Bişr ile Abde'nin hadîslerinde: «Onu size benden sonra kimse rivâyet etmez. Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı şöyle buyururken işittim...» ibaresi vardır. Ve râvi hadîsi yukarki gibi anlatmıştır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İlim
Konu: Âhir Zamanda İlmin Kaldırılıp Alınması; Cehalet Ve Fitnelerin Zuhuru Bâbı
6959-) Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize Veki' ile babam rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize A'meş rivâyet etti. H. Ebû Saîd El-Eşec de rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Bize Veki' rivâyet etti. ki): Bize A'meş, Ebû Vâil'den rivâyet etti. ki): Abdullah ve Ebû Mûsa ile birlikte oturuyordum. Şunu söylediler: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kıyâmetin önünde Öyle günler vardır ki, o günlerde ilim kaldırılacak, cehil inecek, o günlerde here çoğalacaktır. Here katildir.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İlim
Konu: Âhir Zamanda İlmin Kaldırılıp Alınması; Cehalet Ve Fitnelerin Zuhuru Bâbı
6960-) Bize Ebû Bekr b. Nadr b. Ebî'n-Nadr rivâyet etti. ki): Bize Ebû'n-Nadr rivâyet etti. ki): Bize Ubeydullah El-Eşcaî, Süfyân'dan, o da A'meş'den, o da Ebû Vail'den, o da Abdullah ile Ebû Mûsa’l-Eş'arî'den naklen rivâyet etti. Şöyle dediler: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki... H.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İlim
Konu: Âhir Zamanda İlmin Kaldırılıp Alınması; Cehalet Ve Fitnelerin Zuhuru Bâbı
6961-) Bana Kasım b. Zekeriyya da rivâyet etti. ki) ; Bize Hüseyn El-Cu'fi, Zâide'den, o da Süleyman'dan, o da Şakîk'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Abdullah ve Ebû Mûsa ile birlikte oturuyordum. Onlar konuşuyorlardı. Ve: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, dediler. Veki’ ile İbn Nümeyr’in hadîsi gibi rivâyette bulunmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İlim
Konu: Âhir Zamanda İlmin Kaldırılıp Alınması; Cehalet Ve Fitnelerin Zuhuru Bâbı
6962-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb, ibnü Nümeyr ve İshâk El-Hanzalî toptan Ebû Muâviye'den, o da A'meş'den, o da Şakîk’dan, o da Ebû Mûsa'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen bu hadîsin mislini rivâyet ettiler.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İlim
Konu: Âhir Zamanda İlmin Kaldırılıp Alınması; Cehalet Ve Fitnelerin Zuhuru Bâbı
6963-) Bize İshâk b. İbrahim rivâyet etti, ki): Bize Cerir A'meş'den, o da Ebû VâH'den naklen haber verdi. (Şöyle dedi): Ben Abdullah ve Ebû Mûsa ile birlikte oturuyordum. Onlar konuşuyorlardı. Ebû Mûsa şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki... yukarki hadîsin mislini anlatmıştır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İlim
Konu: Âhir Zamanda İlmin Kaldırılıp Alınması; Cehalet Ve Fitnelerin Zuhuru Bâbı
6964-) Bana Harmele b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihab'dan naklen haber verdi. ki)': Bana Humeyd b. Abdirrahman b. Avf rivâyet etti ki: Ebû Hüreyre şunu söylemiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): yaklaşacak, ilim alınacak, fitneler zuhur edecek, cimrilik yerleşecek ve here çoğalacaktır.» buyurdu. Ashâb: iler nedir? diye sordular. «Katildir...» buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İlim
Konu: Âhir Zamanda İlmin Kaldırılıp Alınması; Cehalet Ve Fitnelerin Zuhuru Bâbı
6965-) Bize Abdullah b. Abdirrahman Ed-Dârimî rivâyet etti. ki): Bize Ebû'l-Yeman haber verdi. ki): Bize Şuayb, Zührî'den naklen haber verdi. ki): Bana Humeyd b. Abdirrahman, Zühre’den rivâyet etti ki: Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); yaklaşacak ve ilim alınacaktır...» buyurdular. Sonra râvi hadîsin mislini nakletmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İlim
Konu: Âhir Zamanda İlmin Kaldırılıp Alınması; Cehalet Ve Fitnelerin Zuhuru Bâbı
6966-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Abdü’l-A'lâ Ma'mer'den, o da Zührî'den, o da Saîd'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. Şöyle buyurmuşlar: yaklaşacak ve ilim noksanlaşacaktır...» Sonra râvi yukarki İki râvinin hadîsleri gibi nakletmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İlim
Konu: Âhir Zamanda İlmin Kaldırılıp Alınması; Cehalet Ve Fitnelerin Zuhuru Bâbı
6967-) Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe ve İbn Hucur rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İsmail (yani İbn Cafer) Alâ'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre’den naklen rivâyet etti. H.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İlim
Konu: Âhir Zamanda İlmin Kaldırılıp Alınması; Cehalet Ve Fitnelerin Zuhuru Bâbı
6968-) Bize İbn Nümeyr ile Ebû Küreyb ve Amru'n-Nâkid da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İshâk b. Süleyman, Hanzele'den, o da Sâlim'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. H.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İlim
Konu: Âhir Zamanda İlmin Kaldırılıp Alınması; Cehalet Ve Fitnelerin Zuhuru Bâbı
6969-) Bize Muhammed b. Râfi' dahi rivâyet etti. ki): Bize Abdür-rezzak rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, Hammad b. Münebbih'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. H.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İlim
Konu: Âhir Zamanda İlmin Kaldırılıp Alınması; Cehalet Ve Fitnelerin Zuhuru Bâbı
6970-) Bana Ebû't-Tahir dahi rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb Amr b. Hâris'den, o da Ebû Yûnus'tan, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi. Bu râvilerin hepsi Zührî'nin Humeyd'den, onun da Ebû Hüreyre'den rivâyet ettiği hadîs gibi: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den» dediler. Yalnız onlar: «Cimrilik yerleştirilir...» cümlesini anmadılar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İlim
Konu: Âhir Zamanda İlmin Kaldırılıp Alınması; Cehalet Ve Fitnelerin Zuhuru Bâbı
6971-) Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize Cerîr, Hişam b. Urve'den, o da babasından naklen rivâyet etti. ki): Ben Abdullah b. Amr b. Âs'ı şöyle derken işittim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i: Allah ilmi insanlardan çekip alıvermez. Lâkin ilmi, ulemâyı almakla kaldırır. Nihayet hiç bir âlim bırakmadığı vakit, İnsanlar bir takım cahilleri baş edinirler. Onlara sual sorulur, ilimsiz fetva verirler; bu suretle hem saparlar, hem saptırırlar.» buyururken İşittim.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İlim
Konu: Âhir Zamanda İlmin Kaldırılıp Alınması; Cehalet Ve Fitnelerin Zuhuru Bâbı
6972-) Bize Ebû'r-Rabi' El-Atekî rivâyet etti. ki): Bize Hammad (yani İbn Zeyd) rivâyet etti. H. Yahya b. Yahya da rivâyet etti. ki) ; Bize Abtad b. Abbâd ile Ebû Muâviye haber verdiler. H. Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Veki' rivâyet etti. Ii. Ebû Küreyb dahi rivâyet etti. ki): Bize İbn İdris ile Ebû Üsâme, İbn Nümeyr ve Ahde rivâyet ettiler. H. İbn Ebî Ömer de rivâyet etti. ki): Bize Süfyân rivâyet etti. H. Muhammed b. Hatim de rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Saîd de rivâyet etti. H. Ebû Bekr b. Nâfi' dahi rivâyet etti. ki): Bize Ömer b. Ali rivâyet etti. H. Abd b. Humeyd dahi rivâyet etti, ki): Bize Yezid b. Harun rivâyet etti. ki): Bize Şu'be b. Haccâc haber verdi. Bu râvilerin hepsi Hişâm b. Urve'den, o da babasından, o da Abdullah b. Amr'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen Cerîr'in hadîsi gibi rivâyet ettiler. Ömer b. Ali'nin hadîsinde şu ziyade de vardır: «Sonra Abdullah b. Amr'a sene. başında rastlayarak kendisine sordum da, bize hadîsi eskiden rivâyet ettiği gibi iade etti. Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i buyururken işittim, dedi.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İlim
Konu: Âhir Zamanda İlmin Kaldırılıp Alınması; Cehalet Ve Fitnelerin Zuhuru Bâbı
6973-) Bize Muhammed b. Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Humran, Abdu'l-Hamid b. Ca'fer'den rivâyet etti. ki): Bana babam Ca'fer, Ömer b. Hakem'den, o da Abdullah b. Amr b. Âs’dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen haber verdi. Râvi Hişâm b. Urve'nin hadîsi gibi rivâyet etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İlim
Konu: Âhir Zamanda İlmin Kaldırılıp Alınması; Cehalet Ve Fitnelerin Zuhuru Bâbı
6974-) Bize Harmele b. Yahya Et-Tü'cîbî rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. ki): Bana Ebû Şüreyh rivâyet etti. Ona da Ebû'l-Esved, Urve b. Zübeyr'den naklen rivâyet etmiş. Urve ki): Bana Âişe şunu söyledi: Ey kız kardeşimoğlu! Duydum ki, Abdullah b. Amr hacca giderken bize uğrayacakmış. Onunla görüş de kendisine (bir şeyler) sor! Çünkü o Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den çok ilim nakletmiştir. Urve ki: Bunun üzerine ben kendisiyle görüşerek ona birçok şeyler sordum. Onları Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen söylüyordu. şöyle dedi: Anlattıkları meyanında şu da vardı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): Allah ilmi İnsanlardan çekip ahvermez. Lâkin ulemâyı kabze-der, onlarla birlikte İlmi de kaldırır. Ve insanlar arasında bir takım câhil başlar bırakır. Bunlar insanlara ilimsiz fetva verirler; bu suretle hem saparlar, hem saptırırlar.» buyurdular. şöyle dedi: Ben bu hadîsi Âişe'ye rivâyet ettiğim vakit onu pek büyük gördü ve yadırgadı. Sana kendisinin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) founu söylerken işittiğini anlattı mı? dedi, ki: Ertesi sene olunca Âişe bana: İbn Amr gelmiş onunla görüş, sonra ona söz aç, tâ ki ilim hakkında sana anlattığı hadîsi kendisine sor! dedi. Ben de kendisiyle görüşerek ona bir şeyler sordum. Ve bu hadîsi bana ilk defada anlattığı gibi anlattı. şöyle dedi: Âişe'ye bunu haber verdiğim vakit: Onun doğru söylemekten başka bir şey yapmadığını zannederim. Sanırım ki, bu hadîse hiç bir şey ziyâde ve noksan etmemiştir.» dedi. hadîslerden Hazret-i Enes rivâyetini Buhârî ile Nesâî «Kitâbu'l-ilim»'de; Ebû Mûsa ile Ebû Hüreyre rivâyetlerini Buhârî «Kitâbu'l-Fiten»'de tahric etmişlerdir. hadîslerde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kıyâmetin küçük alâmetlerinden bazılarını beyan etmiştir. Ki onlar ilmin kaldırılması, cehlin yerleşmesi; şarabın içilmesi, zinanın meydana vurması; erkeklerin azalması, hercümercin çoğalması; cimriliğin kalblere yer etmesi, câhillerin baş olmasıdır. kaldırılmasından murad; kalblerden silinmesi değil, ulemânın azalmasıdır. Nitekim bu cihet rivâyetlerin bazısında tasrih edilmiştir. yerini cehil alacak ve bir takım câhiller dinî hususatta başa geçerek kendi reyleriyle fetva vereceklerdir. Kâdî Iyâz: «Bu hâl zamanımızda Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in haber verdiği gibi zuhur etmiştir.» diyor. Şeyh Kutbud-Din: «Ben derim ki, Kâdî'nin zamanında bunca ulemâ bulunmasına rağmen, bu sözü söylemişse, bizim zamanımıza ne buyrulur.» demiş; Allâme Aynî de şunları söylemiştir: Şeyh Kutbu'd-Din zamanında bunca futana, dört mezbebden ulemâ ve büyük muhaddisler bulunduğu halde bunu söylemişse; bizim zamanımıza ne denir? Beldeler ulemâdan hâli kalmış. Cahiler ta'ym suretiyle fetva ve tedris mevkilerinin başına geçirilmiştir. Artık biz selâmet ve afiyet dileriz. de deriz ki: Gelin bir de bizim zamanımızı görün. Artık bunlar moda oldu. Kendi fikrine göre fetva verenlere bugün aydın din adamı deniliyor. La havle velâ kuvvete illâ billah... resmen alıp yürümesi, zinanın açığa vurması vesaire kıyâmet klarnetleri hiç bir devirde bugünkü kadar açık ve pervasız görülmemiş ve işitilmemistir. Allah müslümanlara intibahlar nasîb etsin. azalması harblerde öldürülmeleri sebebiyle olacaktır. Nitekim İkinci Dünya Harbi'nden sonra bilhassa Almanya'da bu hal kendini göstermiş, kadınlar çoğalınca ahlâk kökünden yıkılıp gitmiştir. yaklaşmasından murâd ne olduğu ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bazıları bundan kıyâmetin yakınlığı kastedildiğini söylemiş; bir takımları zevk-ü safadan senenin ay, ayın hafta, haftanın gün gibi kısa geleceğini; daha başkaları günlerin, gecelerin hakikaten kısalacağını söylemişlerdir. ? Âişe'nin Abdullah b. Amr hakkındaki sözleri onu itham için değil, hadisi karıştırmış olmasından yahut hikmet kitablarından okuyup da, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den duydum sanarak söylemesinden endişe ettiği içindir. Hazret-i Abdullah ikinci sene aynı hadîsi tekrar edince Âişe (radıyallahü anha)'nın kalbi mutmain olmuş, onu hakikaten Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittiğine kanaat getirmiştir, Onun hadîsinde ilme teşvik ve âlimin faziletini itiraf vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İlim
Konu: Âhir Zamanda İlmin Kaldırılıp Alınması; Cehalet Ve Fitnelerin Zuhuru Bâbı
6975-) Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Cerîr b. Abdi'l-Hamid A'meş'den, o da Mûsa b. Abdillah b. Yezid ile Ebû'd-Duha'dan, onlar da Abdurrahman b. Hilâl El-Absî'den, o da Cerîr b. Abdillah'dan naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Bedevilerden bir "fakım insanlar Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e geldiler. Üzerlerinde yün elbiseler vardı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hallerinin kötülüğünü, muhtaç kaldıklarını gördü de halkı onlara sadaka vermeye teşvik etti. Fakat halk ona gelmekte geciktiler. Hattâ bu hâl yüzünden belli oldu. Sonra ensardan bir zat bir kese gümüş getirdi. Sonra bir başkası geldi. Sonra ashab birbirinin peşinden geldiler. Nihayet yüzünden sevindiği anlaşıldı. Ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kimse İslâm'da güzel bir çığır açar da, kendisinden sonra onunla amel edilirse, o kimseye bu çığırla amel edenlerin ecri kadar sevab yazılır. Amel edenlerin ecirlerinde de bir şey eksilmez. Ve her kim islâm'da kötü bir çrğir açar da kendinden sonra onunla amel olunursa, o kimsenin aleyhine bu çığırla amel edenlerin günahı kadar günah yazılır. Amel edenlerin günahlarından da bir şey eksilmez.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İlim
Konu: İyi Veya Kötü Çığır Açan, Hidayet Veya Dalalete Davet Eden Kimse Bâbı
6976-) Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ve Ebû Küreyb toptan Ebî Muâviye'den, o da A'meş'den, o da Müslim'den, o da Abdurrahman b. Hilâl'den, o da Cerîr'den naklen rivâyet ettiler. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hutbe okuyarak sadakaya teşvik etti... Cerîrin hadîsi mânâsında rivâyette bulunmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İlim
Konu: İyi Veya Kötü Çığır Açan, Hidayet Veya Dalalete Davet Eden Kimse Bâbı
6977-) Bize Muhammed b. Beşşâr rivâyet etti. ki): JBize Yahya (İbn Saîd) rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Ebî İsmail rivâyet etti. ki): Bize Abdurrahman b. Hilâl El-Absî rivâyet etti. ki): Cerîr b. Abdillah şunu söyledi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kul elverişli bir çığır açar da, kendinden sonra onunla amel olunursa...» buyurdular. Sonra râvi hadîsin tamamını zikretmiştir,

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İlim
Konu: İyi Veya Kötü Çığır Açan, Hidayet Veya Dalalete Davet Eden Kimse Bâbı
6978-) Bana Ubeydullah b. Ömer El-Kavârîrî ile Ebû Kâmil ve Muhammed b. Abdi'l-Melik El-Ümevî rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Avâne, Abdü'l-Melik b. Umeyr'den, o da Münzir b. Cerîr'den, o da babasından, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. H,

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İlim
Konu: İyi Veya Kötü Çığır Açan, Hidayet Veya Dalalete Davet Eden Kimse Bâbı
6979-) Bize Muhammed b. Müsennâ da rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. H. Ebû Bekr b. Ebî Şeybe dahi rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. H. Ubeydullah b. Muâz da rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. Bu râviler (Dediler ki): Bize Şu'be Avn b. Ebi Cuhayfe'den, o da Münzir b. Cerîr'den, o da babasından, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen bu hadîsi rivâyet etti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İlim
Konu: İyi Veya Kötü Çığır Açan, Hidayet Veya Dalalete Davet Eden Kimse Bâbı
6980-) Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe b. Saîd ve İbn Hucr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İsmail yani İbn Ca'fer Alâ'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kimse doğru bir yola davet ederse, ona tâbi olanların ecirleri kadar kendisi için ecir olur. Bu, tâbi olanların ecrinden bir şey eksiltmez. Ve her kim bir dalâlete davet ederse, ona tâbi olanların günahları kadar kendine günah olur. Bu, tâbi olanların günahlarından hiç bir şey eksiltmez.» buyurdular. -iki hadis hayırlı işler yapmaya teşvik, kötü çığır açmanın haram olduğunu ifade hususunda açık delillerdir. Hayırlı bir çığır açıp, sair insanların o çığırdan gitmelerine sebep olan kimse, kıyâmet gününe kadar o yoldan gidenlerin sevabına nail olacağı gibi, kötü çığır açan da kıyâmet gününe kadar o yoldan gidenlerin kazandığı günahlar kadar günah kazanmakta devam edecektir, veya hayırsız çığrı açmakta, öncelik etmekle başka birinden sonra açmak arasında bir fark olmadığı gibi, hayırlı işin ilim öğretmekle, ibâdet veya başka bir hayır olması arasında da fark yoktur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İlim
Konu: İyi Veya Kötü Çığır Açan, Hidayet Veya Dalalete Davet Eden Kimse Bâbı
6981-) Bize Kuteybe b. Saîd ile Züheyr b. Harb rivâyet ettiler. Lâfız Kuteybe'nindir. (Dediler ki): Bize Cerîr A'meş'den, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): (azze ve celle) buyuruyor ki: Ben kulumun bana olan zannının yanındayım. Beni zikrettiği zaman da fyen onunla beraberini. O beni gönülden zikrederse, onu gönlümden zikrederim. Cemaat arasında zikrederse, onu o cemaattan daha hayırlı bir cemaat arasında zikrederim. Bana bir karış yaklaşırsa; ben ona bir arşın yaklaşırım. Bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak gelirim.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zikir, Dua, Tevbe...
Konu: Allahü Teâlâyı Zikretmeye Teşvik Bâbı
6982-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Muâviye A'meş'den, bu isnadla rivâyet etti. Ama: «O bana bir arşın yaklaşırsa; ben ona bir kulaç yaklaşırım» cümlesini zikretmedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zikir, Dua, Tevbe...
Konu: Allahü Teâlâyı Zikretmeye Teşvik Bâbı
6983-) Bize Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzak rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, Hemmam b. Münebbih’den rivâyet etti. Hemmam: Ebû Hüreyre'nin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den bize rivâyet ettikleri şudur... diyerek bir takım hadîsler zikretmiştir. Bunlardan biri şudur: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): buyurmuştur ki: Kulum bir karışla benim karşıma çıktığı vakit, ben onu bir arşınla karşılarım. O benim karşıma bir arşınla çıkarsa, ben onu bir kulaçla karşılarım. Benim karşıma bir kulaçla çıkarsa, ona daha sür'atle gelirim, ulaşırım.» buyurdular. hadîsi Buhârî «Kitâbu't-Tevhid»'de tahric etmiştir. şerîf Kutsî hadîslerdendir. kulumun bana olan zannınm yanındayım...» cümlesinden murad: Affedeceğimi zannederse onu affederim; azab edeceğimi zannederse azab ederim, demektir. Bazıları bu beraberliğin mânâsı; tevbe istiğfar ettiği vakit af ve gufranla karşılaması, dua ettiği vakit duasını kabul etmesi, istekte bulunursa dileğini halketmesidir, demiş. Bir takımları da: Bundan murad; recâ ve af ümidi vermektir, demişlerdir ki, Nevevî bu kavli daha sahîh bulmaktadır. Allah'ı zikrettiği vakit Allah'ın onunla beraber bulunması; ona rahmet, tevfik, hidâyet ve riâyetiyle olur. Kul içinden Allah'ı zikrettiği vakit Allah'ın da onu aynı şekilde zikretmesine gelince: Bu hususta Mâziri şunları söylemiştir: «Nefis lügatte birçok mânâlara gelir. Bunlardan biri kan, biri de hayvanın nefsidir ki, Allahü teâlâ hakkında her ikisi müstehildir. Nefsin bir mânâsı da zâttır. Allahü teâlâ’nın zâtı vardır. Bu hadîsdeki nefisden murad da budur.» halde cümlenin mânâsı": Kulum beni içinden zikrederse, ben de onu zâtımla anarım, demek olur. daha hayırlı halk huzurunda,..» ibaresinden murad; meleklerdir. Yani; kulum beni insanlar arasında zikrederse, ben de onu melekler arasında zikrederim, demektir. Mu'tezile ve diğer bazı dalâlet fırkaları bu hadîsle istidlal ederek: «Melekler peygamberlerden daha faziletlidir.» demişlerdir. Ehl-i sünnetin mezhebine göre peygamberler meleklerden efdaldir. Onlar bu hadîsi te'vil ederek buradaki insanlardan murad; içlerinde Peygamber bulunmayanlardır. Melekler bu gibi insanlardan hayırlıdırlar, derler. şerîf sıfat hadîslerindendir. Zahirî mânâsının murad edilmiş olması imkânsızdır. Binâenaleyh hadîsdeki her kelime münasib şekilde te'vil olunur. Maksad: Kul nasıl ibâdet ederse Allah'ın da ona lâyık olan mükâfatı kat kat vermesidir. hadîsin bir rivâyetinde «ci'tü» ve «eteytü» kelimeleri yanyana zikredilmiştir. Bunların ikisi de «geldim» manasınadır. Beraberce zikredilmeleri te'kid içindir. Maamafih bâzı nüshalarda yalnız «ci'tü», bazılarında da yalnız «eteytü» denilmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zikir, Dua, Tevbe...
Konu: Allahü Teâlâyı Zikretmeye Teşvik Bâbı