Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı

1987-) Bize Abdullah b. Abdirrahmân Ed-Dârimî rivâyet etti. ki): Bize YaJ|yâ (yani İbn Hassan) haber verdi. ki): Bize Muâviye —ki İbn Şellâm'dır.— rivâyet etti. ki): Bana Yahya haber verdi. Bana Ebû Selemete'bnü Abdirrahmân haber verdi. Ona da Câbir haber vermiş ki, kendisi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde korku namazı kılmış. (Şöyle ki) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) iki taifeden birine iki rek'at namaz kıldırmış. Sonra öteki taifeye de iki rek'at kıldırmış. Bu suretle Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dört rek'at namaz kılmış fakat her iki taifeye ikişer rek'at kıldırmış. hadîslerinin ekserisini «Kütüb-ü Sitte» sahipleri tahrîc etmişleridir. Buhârî onların bâzılarını «Ebvâbu Salâti’l-Havf» de; bâzılarını da «Kitâbü'l-Megâzî» de tahrîc etmişdir. namazı ünvâm verilen namazdan murâd: Zelzele ve yangın gibi musibetler zamanında kılınması tavsiye buyurulan nafile namazlar değildir. Buradaki korku ile harp kasdedilmişdir. Binâenaleyh Bâbımızın hadîsleri harp devam ederken kılınacak vakit namazlarının keyfiyeti hakkındadır. müslüman peşinen bilmelidir ki harp esnasında yani gülle ve kurşundan cihan yandığı, yer yerinden oynadığı anlarda bile beş vakit namazı kazaya, bırakmaya- ruhsat verilmemiş; O müdhiş anlarda dahi namazın edası emrolunmuşdur, Fahr-i Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin ölüm döşeğinden kalkarak namaz kılması hattâ bir kaç defa arka arkaya bayılarak her ayıldıkça namaza davranması, bu mübarek ibâdetin derece-i ehemmiyyetini göstermeye kâfidir. bu bâbdaki tafsilâtı fıkıh kitaplarına bırakarak sadede avdet edelim... zamanında kılınacak vakit namazlarının sulh zamanındaki vakit namazlarına uymadığı Kur'ân-ı Kerîm ile sâbitdir. Bu bâbda Teâlâ Hazretleri Süre-i Nisa' âyet 101-103: yüzünde sefere çıktığınız zaman şayet kâfirlerin size fenalık yapacağından endişe ederseniz namazı kasretmenizde üzerinize bir vebal yokdur. Şüphesiz ki kâfirler sizin apaçık düsmanlarınızdır. Sen de ashabının aralarında bulunur da, kendilerine namaz kıldırırsan onların bir kısmı seninle birlikde namaza dursun!..." buyurmuşdur. Yalnız bu namazların suretleri sünnetle beyân edilmişdir. da unutulmamalıdır ki harp ve düşman korkusu namazın rekatlarını azaltma hususunda müessir değildir. Yalnız İbn Abbâs (radıyallahü anh) ile Tabiîn'den Hasan-ı Basrî ve Tâvûs hazerâtına göre düşman korkusu, namaz rek'âtlarının bire indirilmesi hususunda müessirdir. Mücâhid'in İbn Abbâs'dan rivâyet ettiği bir hadîsde: İbn Abbâs (radıyallahü anh): namazı Peygamberimizin dilinden hazarda dört, seferde iki ve harpte bir rek'ât olarak farz kılmışdır.» demişdir. hadîsi Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce tahrîc etmişlerdir. Mücâhid, Hakem b. Uteybe, Katâde, İshâk ve Dahhâk'in mezhepleri de budur. ulemâ ile ashâb-ı kirâmdan İbn Ömer (radıyallahü anh)'a ve tabiînden İbrâhîm Nehai ile Süfyân-ı Sevrî'ye, Hanefîler'le, İmâm Mâlik ve İmâm Şâfiî'ye göre harp. korkusunun rek'at sayılarına hiç bir te'sîri yokdur. Binâenaleyh harpde bir rek'ât namaz kılmak, onlara göre caiz değildir. Namazın kasredilmesi harple değil; seferle ilgili bir mes'eledir. hadîslerinde zikri geçen gazadan murâd: Zâtü'r-Rikau gazâsidır. Bu gaza Hicret'in dördüncü veya besinci yılında Necid'in Gatafân semtlerinde vuku' bulmuşdur. Ruk'a'nın cem'i olup; yamalar mânâsına gelir. Mezkur gazaya Zâtü'r-Rikaa' denilmesinin sebebi: Müslümanların ayaklan delinerek, üzerlerine bez parçaları sarmalandır. müslümanların sıcakdan ayaklarını sardıklarını söylerler. takımları: «Bu gazaya Zâtü'r -Rikaa' denilmesi orada. bu isimde bir ağaç bulunduğu içindir.» demişlerdir. bu ismin verilmesine sebep olarak: O yerde bulunan kırmızı, beyaz, siyah alacalı bir dağı gösterir. Vâkıdî'nin beyânına göre Zâtü'r-Rikaa'. gazasına sebep: Halep'den gelen bir bedevinin verdiği mâlûmâtdır. Bu adam Benî Sa'lebe ile Beni Enmâr kabilelerinin müslümanlarla harp etmek üzere hazırlandıklarını ve pek çok asker topladıklarını söylemiş; bunları gözleriyle gördüğünü te'yîd ettikden sonra müslümanla-ra: «Siz hâlâ gafletdesmiz!» diyerek onları harbe teşvik etmişdir. üzerine Resûl-î Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) bir rivâyetde dörtyüz, diğer rivâyette yediyüz kişilik bir ordu ile onlarla harbe çıktı. Câbir hadîsinin bir rivâyetinde îsmi bildirilmeden müşriklerden olduğu söylenen ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i kendi kılıcı ile vurmak istediği beyân edilen şahsın ismi Gavres b. Hars'dır. Nitekim Buhârî'nin bir rivâyetinde tasrih edilmişdir. İbn İshâk'ın rivâyetinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) müşrike cevabın ıverdikten sonra: «Cibrîl onun göksüne dokundu ve elinden kılıç düştü. Bu sefer onu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) alarak ; benden seni kim kurtarır? dedi. Müşrik: Hiç kimse!., cevabını verdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): — «Kalk işine git! buyurdu.» deniliyor. rivâyetlerinde de beyân edildiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz neticede galebe kendi eline geçtiği hâlde o adamı muâhaze buyurmamışdir. Çünkü küffârın müslüman olmalarını gönülden arzu ediyordu. Bunu da ileride müslüman clur ümidi ile affet-rişti, Nitekim Vâkidî'nin beyânına göre bu zât sonradan müslüman olmuş ve kavm-ü kabilesinin yanına dönerek bir çok kimselerin müslümanlığı kabul etmelerine sebeb olmuşdur. b. Havvât’ın: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) le birlikde namaz kılan...» dediği zâtın ismi bâzılarına göre: Sehl b. asıne'dir. Bazıları Sehl b. Abdillâh olduğunu söylemiş; bir takımları da Salih b. Havvat’ın babası Havvât b. Cübeyr olduğunu tercih etmişlerdir. Aynî; Salih b. Havvât’ın hadîsi hem babasından hem de Sehl b. Ebî Hasıne'den işitmiş olduğuna il mâl vermekte ve: «Bundan dolayıdır ki onun ismini bazen müphem bırakıyor; bazen de tefsir ediyor.» demektedir. hadîsini Buhârî hem merfû' hem mevkuf yollarc tahrîc etmişdir. hadîs hakkında İmâm Mâlik: «Korku namazı hususun işittiğim en güzel hadîs budur..» demişdir. Hazret-i Mâlik'in bu sözü, kor namazının keyfiyyeti hakkında muhtelif sıfatlar işitmiş olmasını ikti eder. Kendisi bunların içinden Salih b. Havvât hadîsi ile arr etmişdir. korku namazı hakkında muhtelif rivâyetler vardır. İbn Ömer (radıyallahü anh) hadîsini tahi ettikden sonra: «Bu bâbda Câbir, Huzeyfe, Zeydü'bn Sabit, İbn Abbâs, Ebû Hü reyre, İbn Mes ûd,. Sehlü'bnü Ebî Hasıne, Ebû Ayyaş Zey b. Sâmit ve Ebû Bekre (radıyallahü anhûm)'den dahi rivâyetler bulunduğunu söylemişdir. Aynî bunlara Hazret-i Alî, Âişe Havvât b. Cübeyr ve Ebû Mûse'l-Eş'ar (radıyallahü anhüm) hazerâtım da ilâve etmişdir. Bunlardan Câbir hadîsi Bâbımız hadîsleri meyânındadir. Ayni hadîsi Buhârî muallâ olarak «Meğâzî» bahsinde rivâyet etmişdir. Huzeyfe hadîsini Ebü Dâvûd ile Nesâî; Zeydü'bnü Sabit hadîsini Nesâî, Hazret-i Alî hadîsini Bezzâr, Âişe (radıyallahü anh Hüreyre hadisini Buhârî ile Nesâî, İbn Mes'ûı hadîsini Ebû Dâvûd; Sehlü'bnü Ebî Hasıne hadîsini Tirmizî, Ebû Ayyaş hadîsini Ebû Dâvûd ili Nelâî; Ebû Bekre hadîsini yine Ebû Dâvûd ile Nesâî, Hazret-i Alîy hadîsini Bezzâr, Âişe (radıyallahü anha) hadîsini Ebû Dâvûd; Havvât b. Cübeyr hadîsini İbn Mendeh; Ebû Mûsâ (radıyallahü anh) hadîsini de İbn Abdilberr tahrîc etmişlerdir. namazının ilk def'â ne zaman kılındığı ulemâ arasında ihtilaflıdır. Cumhûr'a göre: İlk defa Zâtü'r-Rikaa' gazasında kılınmışdır. Bazıları, daha başka yerde kılındığını söylerler. Gazâlî (450-505) «El-Vasît» nâm eserinde Zâtü'r-Rikaa gazasının, son gaza olduğunu söylemiş; Râfiî dahi bu husûsda ona tabî olmuş ise de İbn's - Salâh «Müşkilü'l-Vasît» adlı eserinde, bunun doğru olmadığını, Zâtü'r-Rikaa gazasının son gaza değil, sona yakın olanlardan bile olmadığını söylemiş; «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in son gazası Tebûk'dür.» demişdir. Hazm (384-456): «Korku namazının en güzel vasfı Ebû Bekre hadîsinde yapılmışdır. Çünkü bu namaz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kıldığı son korku namazıdır.» demişdir. (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin kıldırdığı bu namaz bâzı rivâyetlere göre ikindi; diğer bâzılarına göre öğledir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Korku Namazı Bâbı
1988-) Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmî ile Muhammed b. Bumlı b. El-Muhâcir rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Leys rivâyet etti, H. Kuteybetü'bnü Saîd de rivâyet etti. ki): Bize Leys, Nâfi’den, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti. Abdullah Şöyle dedi: Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: Cumâ'ya gelmek isterse yıkansın!» buyururken işittim.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Bab
1989-) Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki: Bize Leys rivâyet etti. H. İbn Rumh dahi rivâyet etti. ki: Bize Leys, İbn Şihâb'dan, o da Abdullah b. Abdillâh b. Ömer'den, o da Abdullah b. Ömer'den. o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti ki, minber üzerinde ayakta iken: kim cumâ'ya gelecekse yıkansın!» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Bab
1990-) Bana Muhammed b. Râfî' rivâyet etti. ki: Bize Abdurrazzâk rivâyet etti. ki: Bize İbn Cüreyc rivâyet etti. ki: Bize İbn Şi-hâb, Abdullah b. Ömer'in oğullan Salim ile Abdullah'dan, onlar da İbn Ömer'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadîsin mislini rivâyet etti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Bab
1991-) Bana Harmeletü'bnü Yahya rivâyet etti. ki: Bize İbn Vehb haber verdi. ki: Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan, o da Salım b. Abdillâh'dan, o da babasından naklen haber verdi. Babası; (sallallahü aleyhi ve sellem)'i şöyle buyururken işittim...» diyerek yukarki hadîsin mislini rivâyet etmiş. hadîsi Buhârî (194-256); Tirmizî (209-279); Nesâî (215-303) ve İbn Mâce (209-273) «cum'a» bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. bu hadîsi İbn Hibbân (?-354) «Sahîh» inde; Ebû Avane (?-3l6) de «Müstahrec» inde tahrîc etmişlerdir. Onların rivâyetinde: «Erkek ve kadınlardan her kim cum'aya gelecekse yıkansın...» buyurulmaktadır. İbn Huzeyme (223-311) rivâyetinde: «Cum'aya gelmeyen erkek ve kadınlara gusûl lâzım değildir.» ziyâdesi vardır. hadîsi Bezzâr (?-294), Hazret-i Âişe ile Abdullah b. Büreyde'den; İbn Mâce Abdullah b. Abbâs (radıyallahü anh)'dan tahrîc etmişlerdir. İbn Abbâs rivâyetinde: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ki bu günü, Allah, insanlara bir bayram günü yapmışdir. Şu hâlde kim cum'aya gelirse yıkansın! buyurdular.» denilmişdir. (260-360) bu hadîsi Hazret-i Ebû Eyyûb El-Ensârî'den rivâyet eder. Bu hadîsin pek çok tarîkler vardır. İbn Mendeh Nâfi' tarîki ile, Abdullah İbn Ömer'den rivâyet edenleri saymış; 300 kişiye baliğ olmuşlar; İbn Ömer'den başka râvîlerini saymış; 24' sahabîye baliğ olmuşlardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Bab
1992-) Bana Harmeletü'bnü Yahya rivâyet etti. ki: Bize İbn Vehb rivâyet etti. ki: Bana Yûnus İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. ki: Bana Salim b. Abdillâh, babasından naklen rivâyet etti ki, Ömeru'bnü'l-Hattâb bir cuma günü cemaata hutbe okurken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ashabından biri (mescide) girmiş. Ömer ona: Bu saat hangi saatdir diye nida etmiş. Gelen zât: Ben bu gün çalıştım, evime dönemeden ezanı işittim de abdest almakdan fazla bir şey yapamadım; cevâbını vermiş. Ömer: Abdestle yetinmen de öyle! Bilirsin ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yıkanmayı emrederdi, demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Bab
1993-) Bize İshâk b. İbrahim rivâyet etti. ki: Bize Velîd b. Müslim, Evzâî'den rivâyet etti. ki: Bana Yahya b. Ebî Kesir rivâyet etti. ki: Bana Ebû Selemete'bnü Abdirrahmân rivâyet etti. ki: Bana Ebû Hüreyre rivâyet etti. ki: Bir cuma günü Ömeru'-bnü’l-Hattâb cemaata hutbe okurken Osman b. Affân mescide giriverdi. Ömer ona ta'rîzde bulunarak: Bâzı kimselere ne oluyor ki ezan okundukdan sonraya gecikiyorlar? dedi. Bunun üzerine Osman: Yâ Emîre'l-Mü'minîn ezam işittikden sonra abdest almakdan fazla bir şey yapamadım; sonra buraya geldim! dedi. Ömer: Abdest de öyle! Siz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: «Biriniz Cumâ'ya gelecek mi, yıkansın!» buyururken işitmedinizmi? Ömer hadîsini Buhârî «Kitâbu’l-Cumua» da; Tirmizî dahi «Kitâbü's-Salât» da tahrîc etmişlerdir. hadîsde, mescide giren zâtın ismi tasrîh edilmemişse de, sonraki rivâyetde onun Hazret-i Osman b. Affân olduğu bildirilmişdir. rivâyetinde gelen zâtın ilk muhacirlerden olduğu kaydedilmektedir. Şa'bî'nin beyânına göre ilk muhacirlerden murâd: Bey'at-ı Ridvân'da bulunan zevâtdır. göre bunlar: Her iki kıbleye (yani hem Kudüse hem de Kâbe'ye) doğru namaz kılanlardır. , «Tefsir» inde ilk muhacirlerden murâd Bedir gazileri olduğunu söylemişdir. Ömer'in: «Bu saat, hangi saatdır?» diye sorması, sitem ve tevbîh içindir. Bu sözle: «Sen neiçin bu saate kadar geciktin?» demek istemişdir. Maksadı: mescide erken gidilmesine tenbîhdir. Çünkü mescide gidilmesi tavsiye buyuruları saatler geçtikden sonra melekler defterlerini dürer; bir daha gelenleri yazmaz olurlar. Bu cihet, hadîs-i şerifle sâbitdir. Osman (radıyallahü anh) Ömer (radıyallahü anh)'ın ne demek istediğini derhâl anlamış ve geciktiği için özür düemişdir. Bir rivâyetde: pazara gittiği için geç kaldığını tasrîh etmişdir. de öyle!.,» cümlesinden murâd; «Abdestle kanâ'at etmen de senin İçin ayrı bir fazilet kaybıdır.» demekdir. Çünkü Hazret-i Ömer'in: «Bu saat, hangi saatdır?» diyerek yaptığı ta'rîz ve inkârın mânâsı: «Sana vakti geciktirmek suretiyle kaybettiğin faziletin zararı yetmiyor mu ki, buna bir de yıkanmamak ve sâde abdestle kanâat etmek suçunu ilâve ettin?» demekdir. ki Hazret-i Ömer iki kelimelik bir cümle ile iki satırlık mânâ ifâde etmişdir. cümleyi buradaki gibi atıf sureti ile rivâyet edenler olduğu gibi (vâv) in. hazfi ile rivâyet edenler de vardır. göre (vâv) la rivâyet hemze'den ivaz olur. (Vâv) haz-fedilirse kelime yâ müptedâ haber olmak üzere merfû' yahut mahzûf bir fiilin mef ûlü olmak üzere mansûb okunur. Hazret-i Ömer'in: ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) cuma günü yıkanmayı emrederdi.» sözü, cuma günü yıkanmanın farz olmadığına delâlet eder. Çünkü yıkanmak farz olsaydı Hazret-i Osman’ın mescide girmesine kat'iyyen müsâde etmez; yıkanmak için onu mutlakaa geri çevirirdi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Bab
1994-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki: Mâlik'e, Safyân b. Süleym'den dinlediğim, onun da Atâ' b. Yesâr'dan, onun' da Ebû Saîd-i Hudri'den naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum: Rssûlüllah günü yıkanmak her ihtilâm olan kimseye vâcipdir.» buyurmuşlar. hadîsi Buhârî «Kitâbü'l-Ezân», «Kitâbü'l-Cumu'a» ve «Kitâbu'ş-Şehâdât» da; Ebû Dâvûd «Kitâbu't-Tahâre» de; Nesâî «Kitâbu's-Salat» da; İbn Mâce dahi «Kitâbu's-Salât» da muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. Müteekkid; demekdir. Burada ondan farz mânâsı murâd olunmamışdır. Nitekim bir çok sahîh hadîsler bu te'vîlin doğruluğuna şe-hâdet etmektedirler. Meselâ Hazret-i Semura hadîsinde: kimse obdest alırsa ne âlâ! Fakat yıkanırsa, yıkanmak daha faziletlidir.» buyurulmuşdur. Şayet yıkanmak farz olsaydı, abdest alan için «ne âlâ!..» demez; yıkanmanın da yalnız faziletinden bahsetmez; farz olduğunu söylerdi. olan: Bulûğa eren manasınadır. îhtilânı olmak bulûğa ermeyi istilzam ettiği için mecazen bulûğa eren yerine, ihtilâm olan tâbiri kul-lanılmışdır. Burada hakikat mânâya manî olan karine: İhtilâmla beraber, inzal de bulunduğu takdirde cuma olsun olmasın her zaman yıkanmanın lâzım gelmesidir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Erkeklerden Her Âkil Baliğ Olana Cuma Günü Yıkanmanın Vücubu Ve Kendilerine Emrolunan Şeyin Beyanı Bâbı
1995-) Bana Hârûn b. Saüd El-Eylî ile Ahmed b. Îsâ rivâyet etti ler. Dediler ki: Bize İbn" Vehb rivâyet etti. ki: Bana Amr, Ubeydıd lah b. Ebî Ca'fer'den naklen haber verdi. Ona da Muhammed b. Ca'feı Urvetü'bnü'z-Zübeyr'den naklen rivâyet etmiş. Urve de Âişe'den rivâye etmiş ki, Âişe şöyle dedi: «Halk cumâ'ya yaylalardaki evlerinden gelir lerdİ. Aba içinde gelirler de toza bulanırlar; kendilerinden (ter) koku (su çıkardı. (Bir defa) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) benim yanımd iken ona, bunlardan bir adam geldi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (onun hâlini görünce): Siz bu gün için temizlenseniz e!...» buyurdular. hadîsi Buhârî «Kitâbü'l - Cumua» da; Ebû Dâvûda «Kitâbu's-Salât» da tahrîç etmişlerdir. diye tercüme ettiğimiz «Avâlî» âliyenin cem'idi: Âliye: Yüksek yer, yayla; demekdir. Burada ondan murâd: Medîne'nin doğusunda bulunan, ikiden sekiz mil'e kadar uzaklıktaki köylerdir. Bazıları, bunların en yakın olanları ile Medine arasında dört m mesafe bulunduğunu söylerler. son cümlesini, temenni mânâsına almak caizdir. Bu takdîrd cümlenin cevâba ihtiyâcı kalmaz. Fakat şart mânâsına almak da münkündür. O zaman cümle cevap ister. Ve cevâbı «İyi olurdu...» şeklind takdîr olunur; ve cümlenin tamâmı «Siz bu gün için yıkansaniz iyi olurdu!» şekline girer.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Erkeklerden Her Âkil Baliğ Olana Cuma Günü Yıkanmanın Vücubu Ve Kendilerine Emrolunan Şeyin Beyanı Bâbı
1996-) Bize Muhammed b. Rumh rivâyet etti. ki: Bize Leys, Yahya b. Saîd'den, o da Amra'dan o da Âişe'den naklen rivâyet etti ki, Âişe şöyle dedi: İş göç sahibi İdiler. Kendilerine bakacak kimseleri yokdu. Bu sebeple nahoş koktukları olurdu. (Onun için) kendilerine siz cuma günü yıkansanız a!...» denildi.» hadîsi Buhârî «Kitâbü'l-Cumua» da; Ebû Dâvûd da Kitâbu't-Tahâre» de tahrîc etmişlerdir. rivâyetinde: Âişe (radıyallahü anha) «Halk kendilerinin hizmetkârı idiler. Cumâ'ya gittikleri vakit kendi iş güç kılık kıyafetleri ile giderlerdi. Bu sebeple onlara Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Sh yıkansanıza!., buyurdular.» demişdir. rivâyetinde, kirli paslı iş elbiseleri ile mescide gelenlere, yıkanma emrini verenin kim olduğu tasrîh edilmemişse de, sözün gelşinden onun Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) olduğu pek âlâ anlaşıldığı gibi Buhârî'nin rivâyetinde sarahaten beyanda edilmişdir. Hadîs-i şerif: namazına gitmezden önce yakanmanın müstehab olduğuna delildir. Çünkü kir ve ter kokusundan hem insanlar hem de melekler eziyyet duyarlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Erkeklerden Her Âkil Baliğ Olana Cuma Günü Yıkanmanın Vücubu Ve Kendilerine Emrolunan Şeyin Beyanı Bâbı
1997-) Bize Amru'bnü Sevvâd El-Âmirî rivâyet etti. ki: Bize Abdullah b. Vehb rivâyet etti. ki): Bize Amru'bnü'l-Haris rivâyet etti. Ona da Saîd b. Ebi Hilâl ile Bükeyr b. Eşecc, Ebû Bekir b. Müiv kedir'den, o da Amru'bivü Süleym'den, o da Abdurrahmân b. Ebî Saîd'il-Hudrî'den, o da babasından naklen rivâyet etmişler ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); gönü yıkanmak, her ihtilâm olana farzdır. Bir de misvak fru-îunmak!... Bulabildiği kadar koku da sürünür.» buyurmuşlar. Bükeyr, Abdurrahmân'i zikretmemiş; koku hakkında da: demiştir. «Velev kadının kokusundan!..» demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Cuma Günü Koku Sürünmek Ve Misvak Tutunmak Bâbı
1998-) Bize Hasanü’l-Hulvânî rivâyet etti. ki): Bize Ravhu'bnü Ulâde rivâyet etti. ki): Bize İbn Cüreyc rivâyet etti. H. Mufaammed b. Râfi' de rivâyet etti. ki): Bize Abdurrazzâk rivâyet etti. ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi. ki): Bana İbrahim b. Meysera, Tâvûs'dan, o da İbn Abbâs'dan naklen haber verdi. İbn Abbâs, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in cuma günü yıkanmak hususundaki hadîsini anlatmış. diyor ki: Ben, İbn Abbâs'a: «Şayet ailesi nezdinde güzel koku yahut yağ varsa, ondan da sürünür mü? dedim; İbn Abbâs: Onu bilmiyorum!., cevâbını verdi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Cuma Günü Koku Sürünmek Ve Misvak Tutunmak Bâbı
1999-) Bize, bu hadîsi İshâk b. İbrâhîm dahi rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Bekir haber verdi. H. Hârûn b. Abdüllâh dahi rivâyet etti. ki): Bize Dahhâk b. Mahled rivâyet etti. Bu râvîlerin ikisi de İbn Cüreyc'den bu isnâdla rivâyetde bulunmuşlardır. hadîsleri Buhârî «KÜâbü'l-Cumua» da; Ebû Dâvûd ile Nesâî «Kitâbü't-Tahâre» de tahrîc etmişlerdir. Güzel koku. Kokulu veya kokusuz yağ demekdir. kadar koku da sürünür.» cümlesi hakkında Kâdi Iyâz: «Bu cümle, bulabildiğini sürünmesi hususunda te'kîd İçin yahut çok sürünmek istediğini anlatmak için söylenmiş olabilir. Birinci mânâ daha zahirdir.» diyor. ki kadının kokusundan!...» cümlesi de bu mânâyı te'yîdet-mektedir. Çünkü kadına mahsûs olan kokuyu erkeklerin sürünmesi mekruhdur. O devirde bu koku renkli idi. Ve pek keskin değildi. Böyle bir kokunun erkeğe mubah kılınması: Koku sürünmenin' bit'te'kîd matlûb olduğuna delildir. ki cuma günü cemaata eziyet verecek kerih kokuların her cihetle önüne geçmek emrolunmuştur. Cemaata ve meleklere eziyet verecek kerîh kokular ya terlemeden yahut ağızdan hâsıl olur. Terlemeden hâsıl olan kokuyu gidermek için evvelâ yıkanmak, sonra bir de bulabildiği güzel kokuyu sürünmek; ağız kokusunu gidermek için de ağzı güzelce misvaklamak, emir buyurulmuşdur. Mânevi temizliğin yanısıra maddî temizliğe de bu derece ehemmiyet veren başka bir dîn bilmiyoruz. Hazret-i İbn Abbâs'a: «Şayet ailesi nezdinde güzel koku yahut yağ varsa, ondan da sürünür mü?» diye sorması «hadîsin metninde bu ibare de yokmuydu?» manasınadır. İbn Abbâs (radıyallahü anh) bunun hadîsden olup olmadığını hatırlayamamışdır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Cuma Günü Koku Sürünmek Ve Misvak Tutunmak Bâbı
2000-) Bana Muhammed b. Hatim rivâyet etti. ki): Bize, Behz rivâyet etti. ki): Bize Vüheyb rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Tâvûs, babasından, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. Efendimiz: yedi günde bir gusül edip, başını ve bedenini yıkamak her müslüman üzerinde Allahın bir hakkıdır.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Cuma Günü Koku Sürünmek Ve Misvak Tutunmak Bâbı
2001-) Bize Kuteybetü'bü Saîd, Mâlik b. Enesden, ona da Ebû Bekir'in âzâdlısı Sümeyy'den naklen okunan; Sümeyy'in de Ebû Salih Es-Semmân'dan, onun da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet ettiği hadîsler cümlesinden olmak üzere şu hadîsi rivâyet etti: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kimse cuma günü cünüplükden yıkanır gibi yıkanır da sonra (cuma namazına) giderse bir deve tesadduk etmiş gibi olur; ikinci saatde giderse bir sığır tesadduk etmiş gibi; üçüncü saatde giderse boynuzlu bir koç tesadduk etmiş gibi; dördüncü saatde giderse bir tavuk tesadduk etmiş gibi; beşinci saatde giderse bir yumurta tesadduk etmiş gibi (sevaba nâil) olur. İmâm minbere çıktımı artık melekler hutbeyi dinlemeye gelirler.» buyurmuşlar. Ebû Hüreyre'nin buradaki iki hadîsinden birincisini Buhârî. «Kitâbü'l-Cumua» ile «Benî İsrail» bahislerinde; Nesâî dahi «cuma» bahsinde tahrîc etmişlerdir. bu hadîs, başka bir hadîsin sonunda zikredilmektedir. Hadîsin tamâmı şöyledir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kıyâmet gününde, bizden önce kendilerine kitap verilenleri geçecek olan sonra gelenleriz. Hem bize onlardan sonra kitap verilmişdir. İşte bu gün onların, hakkında ihtilâfa düştükleri gündür. Bize ise Allah hidâyet vermişdir. Yârın Yahûdiler İçin, yarından sonraki gün de Hıristiyanlar içindir.» buyurdu. Sonra «Öyle İse her yedi günde bir gusül ederek başını ve bedenini yıkamak her müslümanın boynuna borçdur.» buyurdular. hıristiyanların, hakkında ihtilâf ettikleri gün: Kıyâmet günüdür. yahudiler içindir...» cümlesinden murâd: cumartesi günü, ondan sonraki hıristiyanların toplanmasına âid olan gün de: pazardır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sözleri ile dünyâda cumartesi günü Yahûdilerin; pazar günü de hıristiyanlarm toplantı günü olduğu gibi, âhirette de herkes kendi gününde hesaba çekilecek demek istemiş olsa gerekdir. hadîsi Buhârî yine «Kitâbü'l-Cumua» da; Ebû Dâvûd ile Tirmizî «Kİtâbu's-Salât» da; Nesâî «Melâike» bahsinde tahrîc etmişlerdir. bir rivâyetinde hadîsin lâfzı şöyledir: mescidlerin kapıları başında oturarak (cemaata gelen) insanları derecelerine göre yazarlar. Bu husûsda cemâatin kimisi bir deve, kimisi inek, kimisi koyun, kimisi tavuk, kimisi serçe; bâzısı da bir yumurta tesadduk etmiş gibidir.» İbn Mâce dahi rivâyet etmişdir. ilk gelenlerle onlardan sonra peyderpey gelenlerin kazanacakları sevaplar muhtelif rivâyetlerde az çok farklarla temsil büyurul-muşdur. Bütün rivâyetlerin ittifak ettiği husus, hatîb minbere çıktıkdan sonra defterlerin kapanması ve sevap yazan meleklerin hutbeyi dinlemek için câmi'e girmiş olmasıdır. Cezvî'nin «Kitâbü't - Tergîb» nâm eserinde Hazret-i İbn Abbâs'dan şu hadîs rivâyet olunmuşdur: günü geldimi meleklere homd sancakları verilerek kılınan mescidlere gönderilirler. Cebrail Aleyhisselâm da Mescid-i Harâm'a gelir. Her Meleğin yanında bir kitap vardır. Meleklerin yüzleri Bedir gecesindeki ay gibidir. Beraberlerinde gümüşden kalemler ve gümüşden kâğıtlar vardır. Gelen cemâati derecelerine göre yazarlar, İmâmdan önce câmi'e gelen sâbikînden (evvel gelenlerden) yazılır. İmâm minbere çıktık-dan sonra gelen, hutbeye yetişti, namaz kılınırken gelen cum'âya yetişti... diye yazılır. İmâm selâm verdikden sonra melekler cemâatin yüzlerini, gözden geçirirler. İçlerinden eskiden câmi'e ilk gelenlerden birinin gelmediğini görürlerse: (Yâ Rabb! Filancayı göremedik. Bu gün ne sebeple gelmediğini bilmiyoruz. Eğer ruhunu kabzettinse, ona rahmet eyle! Hasta ise, şifâ ver! Yolcu ise, kendisine iyi arkadaşlar nasibet!) derler. Beraberindeki diğer yazıcı melekler de (Âmin!) derler. hadîsin umûmunda erkek, kadın, hür ve köle olmak üzere kendilerinden ibâdet beklenilen herkes dâhildir. Bazıları «cünüplükden yıkanır gibi...» tâbirinden, hakikat mânâsı kasdedildiğini söylemişlerdir. Onlara göre nefsi teskin etmek ve gözü harama bakmakdan korumak için cima ederek yıkanmak müs-tehabdır. Bu husûsda müdde alarmı isbât için Hazret-i Evs-i Şekafî'nin rivâyet ettiği bir hadîsle de istidlal ederler. Evs hadîsini Tirmizî beğenmiş ve hakkında «Hasendir» tâbirini kullanmışdir. ulemâya göre ise hadîsdeki teşbih: hüküm için değil; keyfiyet itibârı ile yapılmışdır. hadîsdeki saatleri İmâm Mâlik «lâtîf lâhzalar» diye tefsîr etmişdir. Bâzılarına göre, zevalden sonra bir yere gitmekdir. Kâdî Hüseyin ile imâmü'l-Harameyn'in kavilleri budur. Onlar mezkûr kelimenin lûgatda bu mânâya geldiğini iddia ederler. Fakat cumhûr-u ulemâya göre revâh'dan murâd: Zevâl'den evvel, erken gitmek manasınadır. İmâm Şafiî ile Mâlikîler'den İbn Habîb dahi buna kaaildirler. Onlara göre hadîsde zikri geçen saatlerden murâd: Günün evvelidir. Revâh ise: Günün evvelinde ve âhirinde bir yere gitmek demekdir. «Arap dilinde revâh: Gitmek mânâsına gelir. Günün evveli ile âhiri hattâ gece bu hussûda müsavidir.» demişdir. Doğrusu da budur. cumhûr-u ulemâ hadîsde zikri geçen saatleri şâir günlerde olduğu gibi zaman saati mânâsına hamletmişlerdir. rivâyet ettiği bir hadîsde dahi saatler bu mânâya alınarak: «Cuma günü oniki saatdir.» buyurulmuşdur. mîkaat âlimleri ise «gündüzün saatlerini gündüzün başlangıcı mânâsına almışlardır. rivâyetde Şafiî'lerin kavli de budur. Başka bir kavle göre Şafiî'ler bu mes'elede İmâm Mâlik ile beraberdirler. Şâfiîler'den rivâyet olunan dördüncü bir kavle göre saatden murâd; Güneşin yükselmesidir. «Saatlerden murâd: Gün ile gecenin taksim edildiği yir-midört parça değildir. Maksad: Dereceleri tertibe koymak ve en Öne gelenin, diğerleri üzerine fazileti olduğunu bildirmekdir.» diyor. mes'elesine gelince: buradaki tekarrubdan murâd: Tasadduk'dur. Yani cuma namazına erken giden kimse bir deve tasadduk etmiş gibi; ondan sonra giden bir sığır tasadduk etmiş gibi... ilâh... olur; demekdir. bunu: «Cumâ'ya erken gidene, kendisine kurban meşru olan bir kimsenin deve kurban etmekden kazandığı sevap kadar sevap vardır.» diye tefsir etmişlerdir. Onlar: «Çünkü bu ümmete kurban kesmek, eski ümmetlere meşru olduğu keyfiyyetde emrolunmamışdır.» derler. takımları da: «Bu hadîsden murâd: Cumâ'ya erken gidenlerin sevap itibârı ile bîribirlerinden farklı olduklarını, cami'e ikinci olarak varanın birinciye nisbeti kıymet itibârı ile sığırın, deveye nisbeti gibidir.» demişlerdir, kasdedilmişdir. Çünkü mukaabilinde sığır zikredilmektedir. «deve» ve «sığır» demek ise de burada ondan bil'ittifâk deve kasedilmiştir. Çünkü mukabilinde sığır zikredilmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Cuma Günü Koku Sürünmek Ve Misvak Tutunmak Bâbı
2002-) Bize Kuteybetü'bnü Saîd ile Muhammedü'bnü Rumh b. El-Muhâcir rivâyet ettiler, İbn Rumh dedi ki: Bize Leys, Ukayl'den, o da İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. ki): Bana Saîdü'bnü'l-Müseyyeb haber verdi. Ona da Ebû Hüreyre haber vermiş ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): günü İmâm hutbe okurken arkadaşına (sus!) dedinmi boş yere takırdı etmiş olursun!» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Cuma Günü Hutbe Esnasında Susma Hakkında Bir Bab
2003-) Bana Abdülmelik b. Şuayb b. Leys de rivâyet etti. ki): Bana babam, dedem'den rivâyet etti. ki): Bana Ukayl b. Hâlid, İbn Şihâb'dan, o da Ömeru'bnü Abdilazîz'den, o da Abdullah b. İbrahim b. Kaariz ile İbn'l-Müseyyeb'den naklen rivâyet etti. Onlar da Ebû Hüreyre'den rivâyet etmişler ki, Ebû Hüreyre: (sallallahü aleyhi ve sellem)'i şöyle buyururken işittim..» diyerek yukarki hadîsin mislini rivâyet etmiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Cuma Günü Hutbe Esnasında Susma Hakkında Bir Bab
2004-) Bana, bu hadîsi Muhammed b. Hatim de rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Bekr rivâyet etti. ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi. ki): Bana İbn Şihâb iki isnadı ile birden bu hadisin mislini haber verdi. Yalnız İbn Cüreyc: «İbrahim b. Abdîllâh b. Kaariz...» demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Cuma Günü Hutbe Esnasında Susma Hakkında Bir Bab
2005-) Bize İbn Ebî Ömer dahi rivâyet etti. ki): Bize Süfyân, Ebû'z-Zinâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. Şöyle buyurmuşlar: günü İmâm hutbe okurken arkadaşına (sus!) declinmi lagv yapmış olursun.» ; «Bu (lâğîte) Ebû Hüreyre'nin lügatidir. O (nun doğrusu) ancak Iâğavte'dir.» demiş. hadîsi Buhârî «Kitâbü'l-Cumua» da tahrîc ettiği gibi bütün «Sünen» sahipleri dahi rivâyet etmişlerdir. Tirmizî bu hadîsi rivâyet ettikden sonra: «Bu bâbda İbn Ebî Evfâ ile Câbir b. Abdillâh'dan dahi rivâyetler vardır.» demişdir. Ebî Evfâ (radıyallahü anh) hadîsini İbn Ebî Şeybe «Mûsannef» inde rivâyet etmişdir. Bu hadîs mevkuf da olsa yine merfû' hükmündedir. Çünkü bir kimsenin kendinden söyliyeceği sözler kabilinden değildir. (radıyallahü anh) hadisini yine İbn Ebî Şeybe «Mûsannef» inde, Bezzâr ile Ebû Ta'lâ (220-307) da «Müsned» lerinde rivâyet etmişlerdir. Mezkûr hadîsde beyân edildiğine göre Sa'd b. Ebî Vakkaas (radıyallahü anh) cuma günü bir zâta (senin namazın olmadı!) demiş; o zât bunu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e söylemiş, ve: Ya Resûlallah! Sad , bana, Namazımın namaz olmadığını söyledi.. demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ; yâ Sa'd?» diye sorunca, Sa'd: Çünkü sen hutbe okurken o konuşuyordu... cevâbını vermiş. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem): doğru söylemiş.» buyurmuşlar. de beyân ettiği vecihle bu bâbda İbn Abbâs, Ebû Zerr, Ebû'd-Derdâ', Abdullah b. Mes'ûd, Abdullah b. Amr ve Alîyyü'bnü Ebî Tâlib (radıyallahü anhûm) hazerâtından da rivâyetler vardır. Abbâs (radıyallahü anh) hadîsini İmâm Ahmed ile Bezzâr «Müsned» lerinde; Taberânî de «El-Kebîr» inde tahrîc etmişlerdir. Bu hadîsde İbn Abbâs şöyle demektedir: (sallallahü aleyhi ve sellem): cuma günü İmâm hutbe okurken konuşan kimse, kitap taşıyan eşek gibidir. Ona (sus) deyenin de cum'ası yokdur; buyurdular» Zerr ile Ebû'd-Derdâ' hadîslerini Taberânî rivâyet etmişdir. hadîslerde beyân edildiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) cuma günü minber üzerinde bir sûre okumuş. Bunun üzerine Ebû'd-Derdâ', Übeyyü'bnü Kâ'b'ı dürterek: Bu sûre ne zaman nâzil oldu Ben, bunu şimdiye kadar hiç işitmedim; demiş. O da, ona: Sus! diye işaret etmiş. Namazdan çıkınca Übeyy: Senin kıldığın namazdan ettiğin kâr yalnız yaptığın boş boğazlıkdır! demiş. Ebû'd - Derdâ' (radıyallahü anh) da bunu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e haber vermiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): doğru söylemiş.» buyurmuşlar. b. Mes'ûd hadîsini, İbn Ebî Şeybe «Mûsannef» İnde; Taberânî de «El-Kebîr» inde rivâyet etmişlerdir. O hadîsde Hazret-i İbn Mes'ûd: «İmâm minbere çıktığı vakit yanındakine (sus!) demen boşboğazlık nâmına kâfiîdir.» demişdir. Bu hadîs mevkuf da olsa, yine merfû' hükmündedir. Zîra mevsuk râvî-ler tarafından rivâyet olunmuşdur; böyle bir sözü bir kimse kendinden söyleyemez. b. Amr hadîsini Ebû Dâvûd tahrîc etmişdir. Bu hadîsde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır: üç nevi' kimseler gelir: Boşboğazlık yapmağa gelen kimsedir. Böylesinin cum'adan nasibi, yaptığı boşboğazlıkdır. Duâ etmek için cuma namazına gelen kimsedir. Böylesi Allahü teâlâ'ya duâ etmişdir, ona dilerse verir dilerse vermez. Cuma namazına sükût ederek dinlemek için gelen ve hiç bir müslümanın boynuna basıp geçmeyen, kimseys eziyet vermeyen adamdır. İşte bu yaptığı ondan sonra gelecek cumâ'ya kadar ve üç günlük de ziyâde günahlarına keffâretdir. Çünkü Allahü teâlâ (Her kim bir hayır işlerse, kendisine o hayırın on misli sevep vardır.) buyurmuşdur.» Ali (radıyallahü anh) hadîsini İmâm Ahmed b. Hanbel merfû' olarak tahrîc etmişdir. Bu hadîsde: kim (sus!) derse, konuştu demekdir. Konuşan kimsenin ise cum'ası yokdur.» buyurulmuşdur. Ahfeş'in beyânına göre: Aslı olmayan bâtıl sözler konuş-rriakdır. Bazıları lâgv'in: «doğru olan vecih'den sapmak.» mânâsına geldiğini söylerler. takımları da: «Ecir zayi oldu, fazilet kalmadı.» mânâsına geldiğini söylemişlerdir. Kelime nâkıs-ı vâvî'dir. Hazret-i Ebû Hüreyre onu nâkıs-ı yâî gibi okuduğundan Ebû'z-Zinâd.: «Bu Ebû Hüreyre'nin lügatidir.» demişdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Cuma Günü Hutbe Esnasında Susma Hakkında Bir Bab
2006-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet eît. (Ded ki): Mâlîk'e okudum. H. Kuteybetü'bnü Saîd, Mâlik b. Enes'den, o da Ebû'z - Zinâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyreden naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) cumâ gününü anarak: öyle bir saat vardır ki, şayet bir müslüman kul namaz kılarken o saate rastlar da, Allahdan bir şey isterse Allah, ona dilediğini mutlaka verir.» buyurmuşlar. kendi rivâyetinde: «Onun az olduğuna eli ile işarette bulunmuş.» ifâdesini ziyâde etti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Cuma Günündeki İcabet Saati Hakkında Bir Bab
2007-) Bize Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize İsmâîl İbrahim rivâyet etti. ki): Bize Eyyûb, Muhammed'den, o da El Hüreyre'den naklen rivâyet etti, Ebû Hüreyre şöyle dedi: Ebû'l-Kaasi cum'âda öyle bir saat vardır ki eğer bir müslüman kail namaz kılarken ona rastlar da, Allah'dan bir hayır dilerse, Allah dilediğ ona mutlakaa verir.» buyurdular. Ve eliyle onun azlığına, ehemmiyetsizliğine işaret etmiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Cuma Günündeki İcabet Saati Hakkında Bir Bab
2008-) Bize İbn'l-Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebî Adi; İbn Avn'dan, o da Muhammed'den, o da Ebû Hüreyre'den, naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre: «Ebû'l-Kâsım (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu...» diyerek yukarıki hadîsin mislini rivâyet etmiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Cuma Günündeki İcabet Saati Hakkında Bir Bab
2009-) Bana Humeydü'bnü Mes'adete'l-Bâhilî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Bişr (yani İbn Mufaddâl) rivâyet etti. ki): Bize Sele —ki İbn Alkame'dir— Muhammed'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre: (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu..." diyerek yukarki hadîsin mislini rivâyet etmiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Cuma Günündeki İcabet Saati Hakkında Bir Bab
2010-) Bize Abdurrahman b. Sellâm El-Cumahî rivâyet etti. ki): Bize Rabi' (yânî İbn Müslim) Muhammed b. Ziyâd'dan, o da Ebu Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen vâyet etti ki, şöyle buyurmuşlar: cum'âda öyle bir saat vardır kir şayet bir Müslüman ve: «Bu hadîs mevkûfdur; onu merfû' rivâyet eden vehme kapılmışdır.» demişdir. Râfi' hadîsini Dârekutnî «El-ilel» inde rivâyet eder. rivâyetini yine Dârakutni rivâyet etmiş ve: «Galiba bu hadîs İbn Mes'ûd'dan rivâyet edilmiş olacakdır.» demişdir. Bürde ile Mücâhid rivâyetlerini dahi Darakutnî tahrîc etmişdir. b. Abdirrahmân rivâyetini: Ebû Ömer İbn Abdilberr tahrîc etmiş ve sahih olduğunu söylemişdir. kılarken...» ve «Allah'dan bir şey dilerse.» cümleleri müteradif yahut mütedâhil birer hâl cümlesidir. bunların «müslüman»a sıfat olduklarını söylemişlerse de, doğru değildir. Çünkü hadîsdeki «Müslim» kelimesi «Abd» in sıfatıdır. Sıfat ile mevsûf bir şey hükmündedirler. Nekire olan «Abd» kelimesi, sıfat alınca ma'rife hükmüne girmişdir. Binâenaleyh ondan sonra gelen cümleler sıfat olamazlar. Çünkü ma'rifeden sonra gelen cümleler hâl olurlar. rivâyette «namaz kılarken», diğer rivâyetde «kalkıp namaz kılarken.» buyurulmuş olması hakîkaten ayağa kalkarak namaz kılmaya ihtimâlli olduğu gibi, bundan duâ, intizâr ve devam gibi mânâların kasdedilmiş olması da mümkündür. diyor ki: «Bazıları (namaz kılarken) cümlesinin, (duâ ederken) mânâsına geldiğini; (ayağa kalkarak) sözünden de (devam) mânâsı kasdedildiğini söylemişlerdir. » bu ihtimâlleri nakletmesi, cumâ günündeki icabet saatini tâyin hususunda vârid olan iki sahîh hadîs hakkında işkâl çıkmaması içindir. Bu hadîslerden biri icabet saatinin hatîb minbere çıkıp oturdukdan namazın sonuna kadar devam ettiğini; diğeri ikindiden sonra başlayıp, güneş kavuşuncaya kadar sürdüğünü bildirmektedir. ki birinci hadîse göre icabet saati hutbe halindedir. Bu hâl ise hakîkaten namaz değildir. hadîse göre dahi namaz hâlinde değildir. nazaran Hazret-i Ebû Hüreyre o hadîsi rivâyet ettik-den sonra şunları söylemiş: Abdullah b. Sellâm'a rastlayarak, ona bu hadîsi söyledim. Abdullah: Ben, bu icabet saatini biliyorum; dedi. Ben: saata rastlar da Allah'dan bir hayır dilerse, Allah onu kendisine mutlakça verir.» (Ebâ Hüreyre): O hafif bir saattir., demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Cuma Günündeki İcabet Saati Hakkında Bir Bab
2011-) Bize bu hadîsi Muhammed b. Râfi' de rivâyet etti. ki): Bize Abdurrazzâk rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbih'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. Yalnız: «o, hafif bir saatdir.» cümlesini söylemedi. hadîsi Buhârî «Kitâbü'l-Cumua» da tahrîc etmişdir. Ebû Hüreyre, İbn Abbâs, Ebû Mûsâ (radıyallahü anhûm) ile Muhammed b. Şîrîn, Ebû Selemete'bnü Abdirrahmân, Hemmâm, Muhammed b. Ziyâd, Ebû Saîd-i Makburî, Said übnü'l-Müseyyeb, Atâ' b. Ebî Rabâh, Ebû Râfi', Ebû'l-Ahvas, Ebû Bürde, Mücâhid ve Ya'kûb b. Abdirrahmân hazerâtıda rivâyet etmişlerdir. Abbâs hadîsini Nesâî «Yevm ve Leyle» bahsinde tahrîc etmişdir. Mûsâ hadîsini Dârekutnî «El-ilel» nâm eserinde rivâyet eder. Şîrîn rivâyetini Buhârî «Talâk» bahsinde tahrîc etmişdir. Seleme hadîsini Ebû Dâvûd tahrîc etmişdir. Mezkûr hadîsde Hazret-i Ebû Hüreyre: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Üzerine güneş doğan en hayırlı gün cum'a günüdür... buyurdular». demişdir. Hadîs uzundur. Ayni hadîsde: gönde öyle bir saat vardır ki eğer bir müslüman leul namaz kılarken o saate rastlar da, Allah'dan bir hacet dilerse, Allah mutlakaa ona, o haceti verir.» ifâdesi de vardır. Mezkûr hadîsi Tirmizî ile Nesâî dahi muhtelif rıâvîlerden tahrîc etmişlerdir: b. Münebbih ile Muhammed b. Ziyâd rivâyetlerini Müslim tahrîc etmiçdir. Saîd-i Makburî ile Saîdü'bnü’l-Müseyyeb rivâyetlerini Nesâî «Yevm ve Leyle» bahsinde tahrîc etmişdir. b. Ebî Rabâh rivâyetini Dârakutnî tahrîc Onu, bana haber ver! Ne olursun cimrilik etme! dedim, Abdullah: O, ikindiden sonra başlar, güneş kavuşuncaya kadar devam eder; dedi. Ben: İkindiden sonra nasıl olabilir? Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (Eğer müslüman bir kul namaz kılarken o saate rastlarsa...) buyurdular. Hâlbuki (senin söylediğin) bu saâtde namaz kılınmaz? dedim. Abdullah b. Sellâm: Canım, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): bir kimse namazı bekleyerek bir yerde oturursa, o kimse namazdadır.) buyurmadı mı? dedi; Evet! cevâbını verdim. İşte bu, o'dur! dedi.» Ebû Hüreyre'nin bu anlattıkları gösteriyor ki: Nama-:-dan murâd: Duâ; ayakta bulunmakdan maksad da: Devâm'dır. Onun için bâzı rivâyetlerden «ayakta» kaydı düşmüşdür. Ömer İbn Abdilberr (368-463): «Bu ziyâde Mâlik, Verkaa' ve daha başkalarından rivâyet eden Ebû -Zinâd'dan bellenmişdir. Muhammedü'bnü Vaddâh mezkûr ziyâdenin hadîsden atılmasını emrederdi. Çünkü söylediğimiz işkâlı, mûcib olmaktadır. Lâkin buna arzettiğimiz şekilde cevap verilmişdir.» diyor. işaret ederek icabet saatinin azlığım gösteren bizzat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'dir. Nitekim Ebû Mus'ab'm, İmâm Mâlik'den naklettiği rivâyetde tasrîh edilmişdir. ile tezhîd'in ikisi de: azlığını beyân etmek, mânâsına gelirler. «El-Evsat» da Hazret-i . Enes'den rivâyet ettiği hadîsde: «İcabet saati şu kadarcıkdır.» buyurularak bir tutam olduğu gös-terilmişdir. beyânına göre ulemâ icabet saati hakkında muhtelif ve-cihlerden söz etmişlerdir. Şöyle ki: Saat kelimesinin hakikati: Zamanın bir cüz-i mahsûsdur. Bazen günle gecenin yirmidört cüz'ünden birine, bazen de mecaz yolu ile herhangi bir zaman cüz'üne ıtlak olunduğu gibi, şimdiki zamana dahi saat denildiği vardır. nücûm ve hendese ile meşgul olanlar gece ile gündüzü onikişer kısma bölerek her parçaya saat adını verirler. Bu takdirce saat, yerine göre bazen uzun bazen kısa olur. İcabet saatinin zamanımıza kadar devam edip etmediği ihtilaflıdır. Ulemâdan bâzılarına göre bu saat, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) devrinde mevcûd idi. Sonradan kaldırılmışdır. bu kavli İbn Abdilberr hem rivâyet etmiş hem de çürütmüşdür. İbn Abdilberr Abdürrazzâk’ın rivâyet ettiği Ebû Hüreyre hadîsi ile istidlal eder. Hadîsi rivâyet eden Hazret-i Muâviye'nin kölesi Abdullah Şöyle demişdir: «Ebû Hüreyre'ye: Cuma günündeki icabet saatinin kaldırıldığını söylüyorlar; dedim. Onu söyleyen yalan yapmış! cevâbını verdi. Şu hâlde bu saat ileride göreceğim her cum'âda devam ediyor mu? diye sordum; Ebû Hüreyre: Evet! cevâbını verdi.» Hadîsin isnadı kuvvetlidir. Abdilberr: «Bütün haberler, bu minval üzere müte-vâtir olmuşlardır.» diyor. mukaabü Hâkim'in «Salıîh» inde rivâyet ettiği Ebû Seleme hadîsinde şöyle denilmektedir: ki: Yâ Ebâ Saîd! Ebû Hüreyre bize cuma günündeki icabet saatinden bahsetti. Senin bu saat hakkında malûmatın var mı Ebû Saîd: Biz, bu saati Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e sorduk da: Ben onu biliyordum ama sonradan kadir gecesi gibi o da bana unutturuldu., buyurdu.» Zencûye'nîn, Muhammed b. Kâ'b El-Kurazî'den rivâyetine nazaran ikindiden sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in mescidi içinden bir köpek geçmiş. Bunu görünce sahabeden bir zât: Rabbî! Şunu öldür! diye duâ etmiş ve köpek hemen ölmüş. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz: olsun ki bu zât duaların müstecâb olduğu saate rastladı!» buyurmuşlar. İcabet saati bakî olduğuna göre acaba her cuma varmıdır yoksa seneni nyalnız bir cum'âsına mı münhasırdır? Bunda dahi ihtilâf edil-mişdir. Kâ'bü’l-Ah bâr'a göre icabet saati, senede bir gündür. Ebû Hüreyre her cuma günü icabet saati olduğunu söylemiş ve: «Kâ'b Tevrât»'ı okumuş» dedikden sonra: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) doğru söylemiştir.» cümlesi ile sözüne nihayet vermiş; Hazret-i Kâ'b da onu dediğine gelmişdir. hadîsi Ebû Dâvûd ile Nesâî ve Tirmizî rivâyet etmişlerdir. İcabet saatinin vakti hakkında pek çok sözler söylenmişdir. Şöyle ki: Bu saat Kadir gecesi gibi gizlidir. Cuma gününün neresinde olduğu belli değildir. İbn Kudâme'nin kavli budur Mezkûr kavil Hazret-i Kâ'bü'l-Ahbâr'dan rivâyet olunur. Bu saatin gizlenmesin-deki hikmet, onu bulmak maksadı ile bütün günü ibâdetle geçirtmekdir. Nitekim Teâlâ Hazretleri sulehâya hüsn-ü zann olunsun diye velî kullarının kimler olduğunu gizlemişdir. İcabet saati: Her cuma bir olmayıp, yer değiştirir. İmâm Gazâlî (450-505): «Bu bâbda söylenenlerin en güzeli budur.» demiş-dir. İbn Asâkir ile diğer bir takım ulemâ kat'î olarak buna kaa-ildîrler. İcabet saati: Cuma sabahı müezzinin ezan okuduğu saatdir. Bunu İbn Ebî Şeybe söylemişdir. Tanyerinden başlıyarak güneş doğuncaya kadar devam eder. Bu kavli İbn Asâkir, Mücâhid tarîki ile Hazret-i Ebû Hüreyre’den rivâyet etmişdir. Bir rivâyetde: ikindiden, güneş kavuşuncaya kadardır.» ibaresini de ziyâde etmişdir. Bazıları buna İmâmın minberden inerek, namaz için tekbîr alıncaya kadar.» ibâresini de ziyâde etmişlerdir. Şu hâlde icabet saati hakkında Hazret-i Ebû Hüreyre'nin üç vakit gösterdiği anlaşılıyor. Filhakika Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)’ın: günündeki icabet saatini şu üç vakitde arayın!..» dediği rivâyet olunur. Yani onun kavline göre cuma günü icabet saati, tanyerinden güneş doğuncaya kadar, ikindiden güneş batıncaya kadar ve İmâm minberden inerek namaz için tekbîr alıncaya kadar aranacakdır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Cuma Günündeki İcabet Saati Hakkında Bir Bab
2012-) Bana Ebû't-Tâhir ile Alîyyü'bnü Haşrem rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İbn Vehb, Mahrametü'bnü Bükeyr'den naklen haber verdi. H. Hârûn b. Saîd El-Eyîî ile Ahmed b. Îsâ da rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Vehb rivâyet etti. ki): Bize Mahrame, babasından, o da Ebû Bürdete'bnü Ebû Mûse'l-Eş'arî'den naklen haber verdi. Şöyle dedi: Bana, Abdullah b. Ömer: «Babanın cuma saati hakkında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den hadîs rivâyet ettiğini işittin mi?» dedi. Ben: Evet, babamı şöyle derken işittim dedim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: saati, İmâmın (minber üzerinde) oturması ile namazın edâ edilmesi arasındadır.» buyururken işittim. hadîs hakkında Dârakutnî İmâm Müslim'e istid-râkde bulunmuş ve şunları söylemişdir: «Bu hadîsi Mahrame'nin babasından, onun da Ebû Bürde'den rivâyet etmesi suretiyle yaptığı müsned rivâyetden başka, müsned olarak rivâyet eden yokdur. Onu bir cemâat Ebû Bürde'den kendi kavli olmak üzere -rivâyet etmişlerdir. Bazıları, senedi Ebû Mûsâ'ya kadar götürmüş fakat hadîsi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e ref etmemişdir. Doğrusu Hadîs Ebû Bürde'nin sözüdür. Onu Yahya El-Kattân dahi Sevrî'den, o da Ebû İshâk'dan, oda Ebû Bürde’den naklen bu şekilde rivâyet etmişidr. Vâsıl-"ı Ahdeb ile Muhalid dahi Yahyâ'ya tâbi olarak onu Ebû Bürde'nin sözü olmak üzere rivâyet etmişlerdir. Nu'man b. Abdisselâm, Sevrî'den, o da Ebû İshâk'dan naklen: Ebû Bürde'nin, babasından rivâyeti mevkûfdur. (Babasından) sözü sabit değildir; demişdir. b. Hanbel, Hammâd b. Hâlid'in Mahreme'ye: Sen babandan bir şey işittin mi? dedim. Hayır cevâbını verdi.. dediğini söyler.» diyor ki: «Dârakutnî'nin yaptığı bu istidrâk kendince ve ekseri muhaddisînce ma'rûf olan bir kaaideye binâendir. Mezkûr kaaideye göre bir hadîsin iki rivâyeti biribirîne tearuz eder; meselâ biri merfû' biri mevkuf olursa mevkuf olduğuna hükmedilir. Ancak bu kaaide zayıfdır. Sahîh olan, usûl-i fıkıh ulemâsı ile fukahânın ve Buhârî ile Müslim gibi Muhakkik hadîs âlimlerinin tarîkidir. Bu tarika göre o hadîsin merfû' olduğuna hükmedilir. Çünkü hadîsde mevsuk râvînin ziyâdesi vardır. Böyle bir ziyâde makbuldür. Bu mes'ele kitabımızın mukaddimesinde görülmüşdü. «Sünen» inde Ahmedü'bnü Seleme'nin şöyle dediği rivâyet olunuyor: «Mahrame'nin rivâyet ettiği bu hadîsi Müslim b. Haccâc ile müzâkere ettim; Müslim: Bu hadîs cuma saatini beyân hususunda en güzel ve en doğru bir hadîsdir; dedi.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Cuma Günündeki İcabet Saati Hakkında Bir Bab
2013-) Bana harmeletü'bnü Yahya rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. ki): Bana Abdurrahmân El-A'rac haber verdi ki, Ebû Hüreyre'yi şöyle derken işitmiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): güneş doğan en hayırlı gün cuma günüdür. (Zîra) Âdem o gün cennetden çıkarıldı.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Cuma Gününün Fazileti Bâbı
2014-) Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Mugîra (yani El - Nizamî) Ebû'z-Zinâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): güneş doğan en hayırlı gün cuma günüdür. Âdem o gün yaratı İdi; o gün cennete konuldu ve o gün cennetden çıkarıldı. Kıyâmet de ancak cuma günü kopacakdır.» buyurmuşlar. gününün en hayırlı gün olması: Haftanın şâir günlerine nis-betledir. beyânına göre, senenin günlerine nisbetle en hayırlı gün arafe günüdür. Bazıları cum'anm arafe gününden efdal olduğuna bu hadîsle istidlal etmişlerse de esah kavle göre arafe daha faziletlidir. Aliyyü’l-Kaarî: «Cuma günü arafeye tesadüf ederse mutlak surette günlerin en faziletlisi olur. O günde işlenen amel de en faziletli ve makbul olur, Hacc-ı ekber bundandır.» diyor. Iyâz bu hadîs hakkında şunları söylemişdir: «Zahire bakılırsa bu hadîsde zikri geçen kazıyyeler Hazret-i Âdem'in faziletini beyan için değildirler. Çünkü Âdem (aleyhisselâm)'ı cennetden çıkarmak ve kıyâmeti ncumâ günü kopması fazilet sayılamaz. Bunlar o gün vâki olacak büyük hâdisâtdır. Tâ ki kul, sâlih ameller işleyerek Allah'ın rahmetine nâü olmaya, gazabını defe hazırlansın...» Bekir İbn'l -Arabi dahi: «Bütün bu faziletler ve Hazret-i Âdem'in cennetden çıkarılması zürriyetinin ve bu büyük neslin, enbiyâ, mürselîn, sâlihîn ve evliyâ’nın vücûduna sebepdir. Hazret-i Âdem cennetden- kovulduğu için çıkarılmış değil, bâzı vazifeler görerek sonra tekrar oraya dönmek İçin çıkarılmışdır. Kıyâmetin kopması, enbiyânın, sıddîkin ile evliyanın şeref ve kerametlerini göstermek ve mükâfatlarını acele vermek İçin bir sebebdir.» demişdir. Hazret-i Âdem'in cennetten çıkarılması ihanet için değil, halifelik makamı içindir. Bu izlâl değil, ikmâldir. şerif cuma gününün fazilet ve meziyyetine delildir. «Bu hadîs Hazret-i Âdem'in cennette değil, dışarıda yaratılarak sonra cennete konulduğuna delildir.» demektedir. vî diyor ki: «Bu hadîs garîb ve güzel bir mes'eleye de delildir. Mes'ele şudur: Bir adam, karışma (sen günlerin en faziletlisinde boşsun) dese, ulemâmıza göre bu mes'elede iki vecih vardır. Esah olan veçhe göre: Kadın arafe günü'boş olur. veçhe göre: Cuma günü boş düşer. Delili de bu hadîsdir. Yalnız bu kaviller o adamın niyeti olmadığına göredir. Şayet bu sözü ile senenin en faziletli gününü niyet ederse, o zaman kadın alettâyîn arafe günü ,boş olur. Hafta günlerinin efdalini murâd etmişse, boş düşmek için cuma günü teayyün eder. adam «gün» yerine «gece» tâbirini kullanarak (sen en hayırlı gecede boşsun) derse, kadın alettâyîn Kadir gecesi boş olur. ile cumhûr'a göre Kadir gecesi Ramazan ayının son on gecesi içersindedir. Eğer bu söz Ramazandan. kalan on gecenin birincisinde söylenmişse, kadın son gecenin ilk cüz'üde boş olur. Şayet Ramazan’dan kalan on gecenin biri yahut bir gecenin ekserisi geçtikden sonra söylenmişse, gelecek senenin o gecesinin o cüz'ünde boş olur. (Leyle-i Kadir her sene başka başka gecelerde olur) deyenlere göre, bu sözle kadın o ayın son gecesinin ilk cüz'ünde boş olur.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Cuma Gününün Fazileti Bâbı
2015-) Bize Amru'n-Nâkıd rivâyet etti. ki): Bize Süfyân b. Uyeyne, Ebû'z-Zinâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): en son gelenleriz; ama kıyâmet gününde herkesi geçenler de biz olacağız. Şu kadar var ki her ümmete kitap bizden önce verilmiş, bize onlardan sonra verilmişdir. Sonra Allah'ın bize farz kıldığı şu gün yok mu! Allah bizi ona hidâyet buyurmuştur. Şâir İnsanlar bu husûsda bize tabidirler. Yahûdilerin bayramı yârın, hıristiyanlarınki ise öbür göndür, buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Bu Ümmetin, Cuma Gününe Hidayet Buyurulması Bâbı
2016-) Bize İbn Ebî Ömer rivâyet etti. ki): Bize Süfyân, Ebû'z-Zinâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den; bir de (yine Ebû'z-Zinad) İbn Tâvûs'dan o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): en son gelenleriz; ama kıyâmet gününde herkesi geçenler de biz olacağız...» buyurdular., diyerek hadisi yukarki gibi rivâyet etmiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Bu Ümmetin, Cuma Gününe Hidayet Buyurulması Bâbı
2017-) Bize Kuteybetü'bnü Said ile Züheyr b. Harb rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Cerîr, A'meş'den, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): (dünyâda) en sonra gelenler, kıyâmet gününde en öne geçecekleriz. Cennete ilk girenler de biz olacağız: Şu kadar var ki onlara kitap bizden önce, bize onlardan sonra verildi. Onlar ihtilâfa düştüler. Bizi be Allah, onlar ihtilâf ettikleri hakka hidâyet buyurdu. İste bu gün onların -hakkında- ihtilâfa düştükleri gündür. Allah bizi, ona (yânı cuma gününe) hidâyet buyurdu. Binâenaleyh bu gün bizim, yânn Yahûdilerin, yârından sonraki gün de hıristiyanlarındır.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Bu Ümmetin, Cuma Gününe Hidayet Buyurulması Bâbı
2018-) Bize Muhammed b. Rafi' rivâyet etti. ki): Bize Abdurrazzâk rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, Vehb b. Münebbih'in kardeşi Hemmâm b. Münebbih'den naklen haber verdi. Hemmânı Şöyle dedi: Ebû Hüreyre'nin, Allah'ın. Resûlü Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'den bize rivâyet ettiği şudur: ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): (dünyâda) en sonra gelenler, kıyâmet gününde en öne geçecekleriz. Şu kadar var ki onlara bizden önce, bize ise onlardan sonra kitap verilmişdir. İşte bu gün onlara farz kılınıp da, hakında ihtilâfa düştükleri gündür. Allah bizi bu güne hidâyet buyurdu. Binâenaleyh bu husûsda onlar bize tâbidir. Yahûdilerin bayramı yarın, hıristiyanlarınki ise Öbür gündür.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Bu Ümmetin, Cuma Gününe Hidayet Buyurulması Bâbı
2019-) Bize Ebû Küreyb ile Vâsıl b. Abdila'lâ rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Fudayl, Ebû Mâlik-i Eşcaî'den, o da Ebû Hâzim'den, o da Ebû Hüreyre'den bir de Rib'î b. Hirâş'dan, o da Huzeyfe'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre ile Huzeyfe şöyle dediler: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): önce geçenleri Allah cum'âdan şaşırtmışdır. Bu sebeple yahudîlerin günü: cumartesi, hıristiyanların da pazar olmuştur. Sonra Allah, bizi dünyâya getirmiş ve bize cuma gününü bulmaya hidâyet vermişdir. Bu suretle cuma cumartesi ve pazar günlerini (ibâdet için vaz) etmişdir. Yine böyle kıyâmet gününde onlar bize tâbi olacaklardır. Biz dünyâ ehlinin en sona kalanlarıyız; fakat kıyâmet gününde, en başta bulunanlar ve bütün kullardan önce kendilerine hüküm verilenleriz.» buyurdular. rivâyetinde «Aralarında hüküm verilecek.» ibaresi vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Bu Ümmetin, Cuma Gününe Hidayet Buyurulması Bâbı
2020-) Bize Ebû Küreyb rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebî Zaide, Sa'd b. Târık'dan, naklen haber verdi. ki): Bana Rib'î b. Hırâş, Huzeyfe'den rivâyet etti. Huzeyfe şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): cum'âyı bulmağa hidâyet olunduk; ama bizden önce geçenlere Allah onu şaşırttı...» buyurdular, diyerek İbn Fudayl hadîsi mânâsında rivâyetde bulunmuşdur. hadîsi ,Buhârî «Kitâbü’l-Vudû'», «Kitâbü’l-Cumua», «Kitâbü’l-Cihâd», «Kitâbü'l-Eymân Ve'n-Nüzûr», «Kitâbü'd-Diyât», «Kİtâbü't-Tâbîr ve «Kitâbu't-Tevhîd» de tahrîc ettiği gibi Nesâî dahi rivâyet etmişdir. rivâyetlerinden anlaşıldığına göre hadîsin mânâsı şudur: «Biz zaman îtibârı ile sonra gelsek de, kıyâmet gününde derece itibârı ile en öndeyiz. Evvelâ herkesden önce bizim hesabımıza bakılacak; ve lehimize hüküm verilerek. Cennete ilk girenler biz olacağız.» hadîse daha başka mânâ verenler de olmuşdur. Şöyle ki: Hadîsin mânâsı: önce geçen kavimlere, bizden evvel kitap verilmek İçin biz geriye bırakılmazdır. Fakat Allah'ın bize olan hidâyeti hususunda, biz herkesden önceyiz.» demekdir. Biz bütün ümmetlerden sonra gelmiş bir ümmetiz. Ama kıyâmet gününde durak yerine herkesden evvel varacak, cennete de herkesden önce girecek olanlar biz'iz. Nitekim Ebû Hüreyre ile Huzeyfe hazerâtmın rivâyeti bu mânâyı te'yîd eder. Bu hadîsdeki «öncelik» deli murâd: Fazîletçe önde bulunan cuma gününün faziletini kazanmakdir. «Öncelik» den murâd: Ehl-i Kitâ'b'ın. mahrum kaldıkları tâat ve kabuldür. Çünkü onlar Allah'ın emirlerine karşı: «işittik ve isyan ettik» demişlerdi. Hem vezn'en hem de manen «gayra» gibi istisna edatıdır. Halîl ile Kisâî cezmen bu mânâya kaail olmuş; başkaları ise tercîhan bu mânâya geldiğini kabul etmişlerdir. Bu takdirde hadîsin ibaresi medhi, zemrae benzeyen bir sözle te'kîd kabilinden olur=' Yani biz kıyâmet gününde herkesden önce fazileti ihraz ederiz. Şu kadar var ki yahudîlerle hıristiyanlara bizden önce kitap verilmişdir. Reyde «Bundan dolayı» ve «Bu şartla» mânalarına da gelir. hadîsde mârife olarak zikredilen kitabın elif-lâm'ı cins içindir. Bundan murâd Tevrat ile İncil'dir. Aynî: «elif-lâm'ıri cins için alınması doğru değildir.» demişse de, onun bu sözü delilsiz bir dâva sayılarak kabul edilmemişdir. ahd-i zihnî için gelmiş olması muhtemel ise de, cins için olması zahirdir. Murâd: Tevrat, Zebur ve îcnîl'dir. önce kendilerine kitap verildi...» sözünden murâd: Yahûdilerle hıristiyanlardır. şerif de: «Sonra Allah'ın bize farz kıldığı bu gün...» diye işaret edile ngünden mur'ad: Cumâ'dır. birinde: «îşte Yahûdilerle Hıristiyanlara farz kılınıp da, hakkında ihtilâf ettikleri gün budur.» denilmişdir. Şu hâlde anlaşılıyor ki cuma gününü ta'zîm bize emredildiği gibi Yahûdilerle, Hıristi yanlara da emredilmişdir. Filhakika İbn Ebî Hatim'in Süddî'den rivâyet ettiği bir hadîsde beyân olunduğuna göre Allahü teâlâ hazretleri Yahûdilere cuma gününü ta'zîm etmelerini emir buyurmuş; Yahûdiler: Yâ Mûsâ ! Allah, cumartesi günü hiçbir şey halk etmemişdir; sen bize cumartesini tahsis et!» diye itirazda bulunmuşlar; o da, o günü Yahûdilerin aleyhine tesbît etmişdir. cuma günü ibâdette bulunmak için teayyün etmişmidir, yoksa onu başka bir günle değiştirmek mümkünmüdür? mes'elesinde ihtilâfa düşmüşlerdir. Bu bâbda ictihâd etmişlerse de, ictihadlarında da hatâdan kurtulamamışlardır. Sarihlerinden Übbî (?-827)'nin nakline göre Mûsâ (Afeyhissefâm) Yahûdilere ibâdet günü olarak cum'âyı ta'ym etmiş ve onun son derece faziletli bir gün olduğunu kendilerine haber vermiş; fakat Yahûdiler «cumartesi günü daha faziletlidir.» diye i'tirâzda bulunmuşlar. Bunun üzerine Teâlâ Hazretleri Hazret-i Mûsâ'ya «onları ihtiyar ettikleri günle başbaşa bırak!» diye vahy buyurmuş. de şöyle deniliyor: «Zahire bakılırsa Hazret-i Mûsâ cuma gününü Yahûdiler'e ibâdet günü olarak tâyin etmişdir. Çünkü hadîsin siyakı o günü bıraktıkları için Yahûdilerin zemmedildiğine delâlet ediyor. Binâenaleyh o günü onlara tâyin etmiş olması. îcâb eder. Zira tâyin etmeyerek ibâdet gününü seçmeyi onların ictihâdlarına bırakmış olsa Yahûdilere gayr-i muayyen'bir günü ta'zîm lâzım gelirdi, îctihâdları ile onlar da bu günün cumartesi yahut pazar olduğunu tâyîn edince, o günde ibâdet etmeleri »günah olmamak lâzım gelirdi. Çünkü müctehidin içtihadı sayesinde vâsıl olduğu netice ile amel etmesi gerekir. Nitekim hadîsde (işte onlara farz kılman gün budur! Onlar bu gün hakkında ihtilâfa düştüler.) buyurulmuş olması buna şâhiddir. Çünkü mezkûr cümle tâyîn hususunda zahir yahut nassdır. Yahûdilerin bu muhalefetleri şaşılacak bir şey değildir. Çünkü onlar (işittik ve isyan ettik.) deyen bir milletdir.» Battal diyor ki: «Maksad: Cuma günü aletta'yîn yahudîlere farz oldu da, onu terk etitler demek değildir. Çünkü mü'min olduğu hâlde bir kimsenin üzerine Allah'ın farz kıldığı bir şey'i terk etmesi caiz değildir. Allahü A'lem bu hadîs cuma gününün onlara farz kılınarak, o gün şeriatlarını ikaame etmeleri hususunda kendilerine serbesti verildiğine; onların da bu günün hangi gün olduğunda ihtilâfa düştüklerine, ne-tîcede cuma gününe isabet edemediklerine delâlet etmektedir.» Iyâz bu kavle meyletmiş ve: «Eğer cuma onlara aletta'yîn farz kılınsaydı, ondan i'râz ettikleri vakit (ihtilâfa düştüler.) denilmez, (muhalefet ettiler.) denilirdi.» diyerek, onu tercih ettiğine işâretde bulunmuşdur. göre yahudîlere sarahaten cuma günü ibâdet emredilmiş olabilir. Onlar aynen bu günde mi ibâdet edileceği yoksa değiştirmesi kaabil mi olduğu hususunda ihtilâfa düşmüş; bu husûsda ictihâd ederek hatâ işlemişlerdir. hadîsin muhtelif rivâyetlerindeki ihtilâfdan, yahudîlerle hıristiyanlarm ihtilâfı da kasdedilmiş olabilir. ona, bizi hidâyet buyurdu.» cümlesinden murâd: «Allah, onu bize nassan emretti.» yahut «Allah ictihâd yolu ile bizi ona irşâd etti.» demekdir. sahîh bir isnâd ile Muhammed ü'bnü Şîrîn'den rivâyet ettiği şu haber ikinci ihtimâle şâhiddir. Şîrîn Şöyle dedidir: «Medîneliler Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) oraya gelmezden ve cuma âyeti inmezden evvel bir yere toplanmışlar. Ensâr: Yahûdilerin her yedi günde bir toplandıkları günleri var. Hıristiyanlar'in da öyle. O hâlde biz de toplanıp Allah'ı zikredeceğimiz, namaz kılıp; ona şükürdü bulunacağımız bir gün tâyîn edelim! demişler; neticede Arûbe gününü kendilerine toplantı günü tâyîn etmişler; ve Esad b. Zürâra'nın yanında toplanmışlar. O gün namazı kendilerine Hazret-i Es'ad kıldırmış; ondan sonra Allahü teâlâ hazretleri cuma günü namaz için ezan okunduğu vakit...» âyet-i kerimesini indirmiş. haber her ne kadar mürsel de olsa, onun güzel bir isnâdla rivâyet olunmuş bir şahidi de vardır. Mezkûr şahidi İmâm Ahmed, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce rivâyet etmişlerdir. Ayni nadîsin Kâ'b b. Mâlik rivâyetini İbn Huzeyme ile birçok hadîs İmâmları sahîh bulmuşlardır. Sîrîn’in mürsel olan bu rivâyeti gösteriyor ki: o gün toplanan ashâb-i kirâm ibâdet için cuma gününü ictihâd sûregşile seçmişlerdir. Ama onların bu içtihadı Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Mekke'de iken mes'eleyi vahy sureti ile telâkki edip de, orad; ifâsına imkân bulamamış olmasına munâfî değildir. Filhakika bu bâbd; Hazret-i İbn Abbâs'dan bir nadîs rivâyet etmişdir. Bundar dolayıdır ki Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Medîne’ye gelir gelmez ashabına cuma kıldırmışdır. Demek oluyorki cumâ günüm hidâyet iki cihetden yânî hem beyân hem de tevfîk sureti ile vâki' ol muşdur. ulemâya göre ashabın cum'âyı seçmelerindeki hikmet Âdeir (Aleyhissetâm)'ın o gün halk edilmesidir. însan ancak ibâdet için hal-kedilmişdir. Bu sebeple o günde ibâdet ile meşgul olmak münâsib düş-müşdür. Bir de Allahü teâlâ bütün mevcudatı o gün ikmâl etmiş; onlardar istifâde eden insanı da o gün yaratmişdır. Binâenaleyh o gün Allah'a ibâdet etmekle şükranda bulunmak münâsib olur. insanlar bize tabidirler.» sözünden murâd ne olduğu «Yahûdilerin bayramı yârın, Hıristiyanlarınki ise öbüi gündür.» cümlesi ile îzâh buyurulmuşdur. Yani Yahûdilerin bayramı cumartesi, Hıristiyanlar'in bayramı ise pazar günleridir. Bu ibarede «Bayram» kelimesi zikredilmemişse de, onu mukaddei saymaya mecburuz. Tâ ki zarf-ı zamandan cüsseye haber yapılmış olmasın. Çünkü bu caiz değildir. göre «Gaden» kelimesi zarf olmak üzere mansûbdur, Müteallâk'ı hazf olunmuşdur. Cümle: «Yahûdiler yârını ta'zîm ederler.» şeklinde takdir olunur. Öbür gün dahi ayni vecihle halledilir. ibâdet için cumartesini seçmeleri zu'mlarınca Allahü teâlâ hazretleri mahlûkaatmı yaratma işinden o gün fariğ olduğu içindir. pazar gününü seçmeleri ise Allah mahlûkaatını yaratmağa o gün başladığı içindir. Onlarca o gün, içerisinde yapılan ta'zîme bu sebeble müstehak olmuşdur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Bu Ümmetin, Cuma Gününe Hidayet Buyurulması Bâbı
2021-) Bana Ebû't-Tâhir ile Harmele ve Amru'bnü Sevvâd El -Âmiri rivâyet ettiler. Ebû't - Tâhir (bize rivâyet etti.) tâbirini kullandı.. Ötekiler: (Bize İbn Vehb haber verdi.) dediler, (İbn Vehb ki: Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. ki) Bana Ebû Abdillâh El-Egarr haber verdi ki, kendisi Ebû Hüreyre'yî şöyle derken işitmiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): günü oldumu mescidin bütün kapılarında melekler bulunur. Bunlar evvel beevel gelenleri yazarlar. İmâm (minbere) oturduğu vakit sabiteleri dürerler de, hutbeyi dinlemeğe gelirler. Evvel gelen bir deve kurban etmiş gibi olur; ondan sonra gelen, inek kurban etmiş gibi; ondan sonra gelen koç kurban etmiş gibi; ondan sonra gelen tavuk kurban etmiş gibi; ondan sonra gelen de yumurta kurban etmiş gibi olur.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Cuma Günü Namaza Erken Gitmenin Fazileti Bâbı
2022-) Bize Yahya b. Yahya ile Amru'n-Nâkıd, Süfyân'dan, o da Zührî'den, o da Saîd'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen yukarki hadîsin mislini rivâyet etti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Cuma Günü Namaza Erken Gitmenin Fazileti Bâbı
2023-) Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Yakûb (yânî İbn Abdirrahmân) Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): her kapısının üzerinde, evvel beevvel gelenleri yazan bir melek vardır. (Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem) evvelâ deve kurban etmekle temsil yapmış. Sonra gelenlerin derecelerini indire İndire yumurta kadar küçültmüş). İmâm minber üzerine oturunca sahîfeler dürülör ve melekler hutbe dinlemeğe gelirler.» buyurmuşlar. hadîsde: «İmâm minbere oturduğu vakit, buyuruluyor. Başka bir hadîsde ise «İmâm minbere çıktığı vakit...» denilmişdir. Zahiren iki hadîs arasında tearuz var gibi görünüyorsa da, hakîkatda tearuz yokdur. Çünkü hadîslerin arası bulunarak «Melekler, hatîb minbere çıkarken içeri girerler; minbere oturduğu zaman sahîfelerini dürerler.» denilebilir. İmâm Halîl b. Ahmed ile diğer bir takım lügat ulemâsına göre erken gitmek, erken davranmak mânâsına gelir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: «Tehcirde neler olduğunu bilseler, onun için müsabaka yaparlardı.» hadîs-i şerifi bu mânâya tefsir edilmişdir. Yani hadîsden murâd: «Her namaza erken gitmekde ne derece sevab olduğunu bilseler, her kes evvelâ mescide ben varayım diye acele eder, bu husûsda âdeta müsabaka yaparlardı.» demekdir. tehcîr'in, hâcirede (yânî güneş semânın ortasına dikildiği zaman) yürümek mânâsına geldiği rivâyet olunmuşdur. Iyâz: «Burada sahîh olan, erken gitmek mânâsına gelmesidir.» diyor. zikri geçen deve, inek ve koç gibi hayvanlar kurbanlıklar cinsindendirler. Tavukla yumurta kurbanlık cinsinden değildirler. Bununla beraber onlara da «kurban» denilmesi, müşâkele kabîlindendir, Maksad tavuk ve yumurta tesadduk eden gibidir; demekdir. şerîf hatîb minbere çıktığı zaman ezan okununcaya kadar o-turmasının müstehab olduğuna delildir. Mâlik ile İmâm Şafiî'nin ve Cumhûr-u ulemânın mezhepleri budur. A'zam ile bir rivâyetde İmâm Mâlik'e göre hatîbin burada oturması müstehab değildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Cuma Günü Namaza Erken Gitmenin Fazileti Bâbı
2024-) Bize Ümeyyetü'bnü Bistâm rivâyet etti. ki): Bize Yezîd (yânî İbn Zürey') rivâyet etti. ki): Bize Ravh, Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti. Şöyle buyurmuşlar: kimse gusûl eder, sonra cum'aya gelir ve kendisine mukadder olan namazı kıtar, sonra hatîb hutbesini bitirinceye kadar dînler, sonra onunla beraber cuma namazım kılarsa, o kimsenin o cuma ile öbür cum'a arasındaki günahları; üç günlük de fazla günahı affolunur.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Hutbe Esnasında Susarak Dinleyen Kimsenin Fazileti Bâbı
2025-) Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Ebû Küreyb rivâyet ettiler. Yahya (Bize haber verdi.) tâbirini kullandı. Ötekiler: (Bize Ebû Muâviye rivâyet etti.) dediler. Ebû Muâviye, A'meş'den, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etmiş. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kimse abdest alır da, onu tertemiz almayı becerir sonra cum'âya gelerek susar ve hutbeyi dinlerse, gelecek cum'âya kadar işleyeceği (küçük) günahları ile üç günlük fazla günahı affolunur. Her kim de yerden çakıl taşı alırsa, abesle iştigâl etmiş olur.» buyurdular. ile istimâ' bazen ayni mânâda kullanılırlarsa da, hakikatte aralarında fark vardır. însât: susmakdır. Bu kelime üç bâbdan (yani «Ensate», «Nasate» ve «İntasate» bâblarından) kullanılabilir. «intasate» şeklinin vehim olduğunu söylemişlerse de «Bu bâbdan kullanılması, vehm değil; sahih bir lûgatdir diyor; ve lügat ulemâsından Ezherî'nin beyânına göre bu kelimenin üç bâbdan kullanıldığını söylüyor. hadîsdeki lağıvdan murâd abes yânî lüzumsuz şeylerle meşgul ol-makdır. Çünkü yerden ufak taşları alan kimse hem kendisi meşgul olur hem de onun taş aldığını gören ve sesini işitenleri meşgul eder. beyânına göre iki cum'a arasındaki günahlarla üç günlük fazla günahdan murâd küçük günahlardır. günün ilâvesi ile cuma günü, hadîs-i şerîfde beyân buyurulduğu vecihle, hareket ederek hutbe dinleyen ve cuma kılanlar hakkında on misli İle katlanan bir hasene gibi olmuşdur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Hutbe Esnasında Susarak Dinleyen Kimsenin Fazileti Bâbı
2026-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. Ebû Bekir dedi ki: Bize Yahya b. Âdem rivâyet etti. ki): Bize Hasan b. Ayyaş, Ca'fer b. Muhammed'den, o da babasından, o da Câbir b. Abdillâh'dan naklen rivâyet etti. Câbir Şöyle dedi: «Biz cuma namazını Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile bîrlikde kılar; sonra döner de su taşıdığımız develeri dinlendirir dik.» ki: «Ben, Ca'fer'e: Bu hangi saatde oluyordu? dedim. Ca'fer: Güneşin zevâH vaktinde., cevâbını verdi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Cuma Namazının, Güneş Zevale Erdiği Zaman Kılınması Bâbı
2027-) Bana Kâsım b. Zekeriyyâ rivâyet etti. ki): Bize Hâlid b. Mahled rivâyet etti. H. Abdullah b. Abdirrahmân Ed-Dârimî de rivâyet etti. - ki): Bize Yahya b. Hassan rivâyet etti. Her iki râvî birden demişler ki: Bize Süleyman b. Bilâl, Ca'fer'den, o da babasından naklen rivâyet etti ki, babası Câbir b. Abdillâh'a: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) cuma namazını ne zaman kılardı? diye sormuş; Câbir: (Bize) cuma namazını kıldırır, sonra develerimizin yanına giderek onları dinlendirirdik.» cevâbını vermiş. kendi rivâyetinde: «Güneş zevale erdiği vakit., yani su taşıyan develeri...» ibaresini ziyâde etmişdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Cuma Namazının, Güneş Zevale Erdiği Zaman Kılınması Bâbı
2028-) Bize Abdullah b. Meslemete'bni Ka'neb ile Yahya b. Yahya ve Alîyyü'bnü Hucr rivâyet ettiler. Yahya (Bize haber verdi.) tâbirini kullandı; ötekiler: (Bize, Abdülâzîz b. Ebî Hâzim rivâyet etti.) dediler. Abdülazîz, babasından, o da Sehl'den naklen rivâyet etmiş. Sehl: «Biz ancak cuma namazından sonra kaylûle yapar; yemek yerdik.» demiş. Hucr: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında...» ifâdesini ziyâde etti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Cuma Namazının, Güneş Zevale Erdiği Zaman Kılınması Bâbı
2029-) Bize Yahya b. İbrâhîm rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Vekî', Ya'lâ b. Haris El-Muhâribî'den, o da İyâs b. Selemete'bni Ek-va'dan, o da babasından naklen haber verdi. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde güneş zevale erdiği vakit cuma namazını kılar; sonra bölgeyi araştırarak dönerdik»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Cuma Namazının, Güneş Zevale Erdiği Zaman Kılınması Bâbı
2030-) Bize İshâk b. İbrâhîm rivâyet etti. ki): Hişâm b. Abdilmelik haber verdi ki): Bize Ya'lâ b. Haris, İyâs b. Selemete'-bi Ekva'dan, o da babasından naklen rivâyet etti. İyâs’ın babası Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde cumâ'yı kılar da dönerdik. Ama (henüz) duvarların, gölgeleneceğimiz kadar gölgesini bulamazdık.» hadîsini Buhârî «Kitâbü'l-Cumua» da, gölge hadîsini de «Kitâbü'l-Megâzî» de tahrîc etmişdir. hadîsini Ebû Dâvûd , Nesâî ve İbn Mâce «Kitâbu's-Salât» da tahrîc etmişlerdir. Öğle istirâhati, demekdir. Kaba kuşluk; gadâ ise: Kuşluk yemeği mânâsına gelir. zevalinden. murâd: Semânın ortasından batıya doğru biraz yanlamasıdır. Nitekim Buhârî'nin «cuma» bahsinde Hazret-i Enes'den rivâyet ettiği bir hadîsde: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) cum'a namazını güneş (semânın ortasından) yanladığı vakit kılardı.» de-nilmişdir. Mezkûr hadîsi Tirmizî ile Ebû Dâvûd dahi rivâyet etmiş; Tirmizî onun hakkında «Hasen sahîhdir.» tâbirini kullanmış ve «Bu bâbda Selemetü'bnü Ekvâ' ile Câbir ve Zübeyr b. Avvam'dan da hadisler rivâyet edilmişdir. demiştir. bu bâbda Sehl b. Sa'd , Abdullah b. Mesûd, Ammâr b. Yâsir, Sa'dü'l-Kurazî ve Bilâl (radıyallahü anhûm) hazerâtından da rivâyetler vardır. Ekva hadîsini Tirmizî'den maâdâ bütün kütüb-i sitte sahihleri tahrîc etmişlerdir. hadîsi nâmını verdiğimiz bu hadîs, Bâbımızın son rivâyetidir. Mezkûr hadîsdeki «Gölgeyi araştırarak dönerdik.» ifâdesinden murâd: Gölgenin azlığını beyândır. Gölgenin en az olduğu zaman ise güneşin tam gökyüzünün ortasında bulunduğu andır. Ondan sonraki zamana zeval denir. Râvî bu sözü ile cuma namazının zeval vaktinde kılındığına işaret etmişdir. Çünkü güneşin tam gökyüzünün ortasında bulunduğu zamanda namaz kılmak mekruhdur. (radıyallahü anh) hadîsini Müslim ile Nesâî rivâyet etmişlerdir. Bâbımızın birinci ve ikinci rivâyetleri bu hadîse âiddir. Avvâm hadîsini İmâm Ahmed b. Hanbel tahrîc etmişdir. Mezkûr hadîsde: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde cuma namazını kılar; sonra namazdan çıkarak kale duvarlarına koşuşurduk. Fakat gölge nâmına ancak ayaklarımızı koyacak kadar bir şey bulabilirdik.» b. Sa'd hadîsini Buhârî, Müslim, Nesâî ve Tirmizî tahrîc etmişlerdir. b. Mes'ûd hadîsini İmâm Ahmed b. Hanbel «Müsned» inde rivâyet etmişdir. b. Yâsir hadîsini Taberânî «El-Kebîr» inde rivâyet etmişdir. Bu hadîs Selemetü'bnü Ekva' hadîsi gibidir. hadîsini İbn Mâce tahrîc etmişdir. (radıyallahü anh) hadîsini dahi Taberânî «El-Kebîr» inde rivâyet etmişdir. Bu hadîsde: (sallallahü aleyhi ve sellem) cuma günü gölge nalın bağı kadar olduğu ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) minber üzerine oturduğu zaman ezan okunurdu.» denilmektedir. Kurâzî hadîsi dahi hemen hemen bunun gibidir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Cuma Namazının, Güneş Zevale Erdiği Zaman Kılınması Bâbı
2031-) Bize Ubeydullah b. Ömer El-Kavârîrî ile Ebû Kâmil El -Cahderî hep birden Hâlid'den rivâyet ettiler. Ebû Kâmil dedi ki: Bize Hâlid b. Hârİs rivâyet etti. ki): "Bize Ubeydullah, Nâfi'den, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti. İbn Ömer Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem) cuma günü ayakta hutbe okur; sonra oturur; sonra (yine) kalkardı. Tıpkı sizin bu gün yaptığınız gibi.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Cuma Namazından Önce İki Hutbe Okunduğunu Ve Bunlardaki Oturuşu Beyan Bâbı
2032-) Bize Yahya b. Yahya ile Hasanu'bnü'r-Rabî' ve Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet ettiler. Yahya (Bize haber verdi.) tâbirini kullandı. Ötekiler: Bize Ebû’l-Ahvas, Simâk'den, o da Câbir b. Semura'dan naklen rivâyet etti. dediler. Câbir: (sallallahü aleyhi ve sellem)'in iki hutbesi vardı. Aralarında oturur; Kur'ân okur ve cemaata hatırlatma yapardı.» demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Cuma Namazından Önce İki Hutbe Okunduğunu Ve Bunlardaki Oturuşu Beyan Bâbı
2033-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Biez Ebû Hayseme, Simâk'dan naklen haber verdi. ki: Bana Câbir b. Semura haber verdi. ki): (sallallahü aleyhi ve sellem) ayakta hutbe okur; sonra oturur; sonra (tekrar) kalkarak ayakta hutbe okurdu. Sana kim oturarak hutbe okuduğunu haber verdiyse muhakkak yalan söylemiş. Vallahi ben, onunla birlikde ikibinden fazla namaz kılmişımdır. hadîsi Buhârî «Kitâbü'l-Cumua» da; Tirmizî «Kitâ-hü's-Salât» da tahrîc etmişlerdir. Ahmed ile Bezzâr, Ebû Ya'lâ ve Taberânî onu İbn Abbâs (radıyallahü anh)'dan rivâyet etmişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Cuma Namazından Önce İki Hutbe Okunduğunu Ve Bunlardaki Oturuşu Beyan Bâbı
2034-) Bize Osman b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrahim ikisi birden Cerîr'den rivâyet ettiler. Osman dedi ki: Bize Cerîr, Huseyn b= Abdirrah-mân'dan, o da Salim b. Ebî'l-Ca'd'dan, o da Câbir b. Abdillâh'dan naklen rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) cuma günü ayakta hutbe okuyormuş. Bu sırada şam'dan bir kervan gelmiş. Derken cemâat ona doğru sökün etmişler. Hatta on iki kişiden başka kimse kalmamış. Bunun üzerine Cuma süresindeki şu âyet nâzîl olmuş: Sûre-i Cumua âyet 11. bir ticâret veya eğlence gördükleri vakit ona doğru sökün ettiler de, seni ayakta bıraktılar."

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Teâlâ Hazretlerinin: Onlar Bir Ticaret Veya Eğlence Gördükleri Vakit Ona Doğru Sökün Ettiler De, Seni Ayakta Bıraktılar Âyet-i Kerimesi Hakkında Bir Bab
2035-) Bize bu hadîsi Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. İdrîs, Husayn'dan bu isnâdla rivâyet etti. (Yalnız o): «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hutbe okurken...» demiş «ayakta» kelimesini söylememişdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Teâlâ Hazretlerinin: Onlar Bir Ticaret Veya Eğlence Gördükleri Vakit Ona Doğru Sökün Ettiler De, Seni Ayakta Bıraktılar Âyet-i Kerimesi Hakkında Bir Bab
2036-) Bize Rifâatü'bnü Heysem El-Vâsitî rivâyet etti. ki): Bize Hâlid (yani Tahhân) Husayn'dan, o da Salim ile Ebû Süfyân’dan, onlar da Câbir b. Abdillâh'dan naklen rivâyet etti. Câbir Şöyle dedi: Cuma günü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber bulunuyorduk. Derken bir kervan geldi. Cemâat hemen onun yanına çıktılar. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanında oniki kişiden başka kimse kalmadı. Ben kalanların, içinde idim. üzerine Allah (Celle Celâlühü): bir ticâret veya eğlence gördükleri vakit ona doğru sökün ettiler de, seni ayakta bıraktılar... ilâh.) âyet-i kerimesini indirdi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Teâlâ Hazretlerinin: Onlar Bir Ticaret Veya Eğlence Gördükleri Vakit Ona Doğru Sökün Ettiler De, Seni Ayakta Bıraktılar Âyet-i Kerimesi Hakkında Bir Bab