Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı

934-) Bize Yahya b. Yahya et-Temîmî rivâyet etti. ki: Mâlik'e Nuaym b. Abdillâh el-Mücmir'den dinlediğim, ona da Muhammed b. Abdillâh b. Zeyd el-Ensârî'ninki bu Abdullah b. Zeyd namaz için Ezanı rü'yasında gören zâttır- Ebû Mes'ûd-ı Ensârî'den naklen haber vermiş olduğu şu hadîsi okudum: Ebû Mes'ûd Şöyle dedi: Biz Sa'd b. Ubâde'nin meclisinde iken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanımıza geldi. Beşir b. Sa'd kendisine: Allahü teâlâ sana salavât getirmemizi bize emretti. Ya Resûlallah! Acaba sana nasıl salâvât getireceğiz? dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sükût etti, O derece ki biz keşke Beşir sormamış olsaydı diye temenni ettik; Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); Muhammed'e ve âlî Muhammed'e, alî İbrahim'e satöt buyurduğun gibi salât eyle! Ve Muhammed ile âl-i Muhammed'e, âl-i İbrahim'e âlemler içinde ihsan buyurduğun bereket gibi bereket ihsan eyiel Zîra sen Hamid ve Mecîdsin; deyin. Selâmda bildiğiniz gibidir» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Teşehhüdden Sonra Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’e Salavat Getirme Bâbı
935-) Bize Muhammed b. el-Müsennâ ile Muhammed b. Beşşâr rivâyet ettiler. Lâfız İbn'l Müsennâ'nındır. Dediler ki: Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Hakem’den rivâyet etti. ki: İbn Ebî Leylâ'dan dinledim. ki: Bana Kâ'b b. Ucrâ tesadüf etti de şunları söyledi: Sana bir bediyye takdim edeyim mi? Bir defa Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanımıza çıktı da biz (kendisine Yâ Resûlallah!) Sana nasıl selâm okuyacağımızı öğrendik. Ama sana nasıl salât okuyacağız? dedik. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Muhammed'e ve Al-i Muhammed'e, Al-i ibrahim'e Salât buyurduğun gibi salât eyle. Şüphesiz ki sen Hamîd ve Mecîdsin. Yâ Rab Muhammed'e ve Al-i Muhammed'e, Âl-i İbrahim'e ihsan eylediğin bereket gibi bereket ihsan eyle. Çünkü sen Hamîd ve Mecîd'sin; deyin» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Teşehhüdden Sonra Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’e Salavat Getirme Bâbı
936-) Bize Züheyr b. Harb ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Vekî', Şu'be ile Mis'ar'dan, onlar da Hakem'den bu isnadla bu hadîsin mislini rivâyet ettiler. Yalnız Mis'ar'ın hadîsinde (Sana bir hediyye takdim edeyim mi?) ibaresi yoktur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Teşehhüdden Sonra Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’e Salavat Getirme Bâbı
937-) Bize Muhammed b. Bekkâr rivâyet etti. ki): Bize İsmail b. Zekeriyyâ A'meş ile Mis'ar'dan ve Mâlik b. Miğvel'den bunların hepsi de Hakem'den naklen İm isnâdla bu hadîsin mislini rivâyet ettiler. Yalnız Hakem: -Allah'ım- demeyip (sâdece) «Muhammed'e bereket ihsan eyle» demiş. hadîsi Buhârî Kitâbu Ehâdîsi'l-Enbiyâ», «Kİtâbü't-Tefsîr-ve «KitâbüM-Daavât» da, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesai ve İbn Mâce de «Kitabü's-Salat»da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. bir rivâyetinde hadîsin metni şöyledir: Muhammed'e ve Ali Muhammed'e, İbrahimle Ali hîm'e eylediğin salât gibi salât eyle! Şüphesiz ki Sen Hanûd'sin, Meâd'un Yâ Rab! Muhammed'e ve Âli Muhammed'e, İbrahim'le Ali İbrâhîm'e ihsan ettiğin bereket gibi bereket ihsan eyle! Çünkü Sen Hamîdsin, Mecîdsin.» namazlarda ihtiyar ettikleri salavât budur. mânâsı ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bâzılarına göre ondan murâd bütün ümmettir. Bir takımları «Âl-i Resul, Benî Hâşim ile Benî Muttalıp'tir» demir. Bazıları da, bundan muradın Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zürriyeti ve Ehl-i Beyt'i olduğunu söylemişlerdir. Nevevî (601 - 676) birinci kavlin muhtar olduğunu bildiriyor. Bereketten murâd: Hayır ve kerametin ziyâdesidir. Bazıları, hayır ve kerâmetde sebat ve devam demek olduğunu, bir takımları da her türlü kusurlardan temizlemek ma'nâsına geldiğini söylemişlerdir. Şu halde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e salavât getirmekten maksad: «Yâ Rabbi, Onun nâmı, sânını dünya ve âhiretde yüce kıl, da'vetini meydana çıkar; şeriatını devam ettir; âhiretde ümmeti için ona şefaat hakkı ver; ecrini kat kat ihsan eyle!» demek olur. Bazıları bu hususta şunları söylemişlerdir; teâlâ hazretleri biz kullarına Peygambere salavât getirmeyi emir buyurmuş; fakat biz bu vacibi gereği kadar ifâ edemediğimiz onu Allah'a havale etmiş; Yâ Rab! Ona sen salât eyle! Hem İbrahim'e (aleyhisselâm)’a nasıl salât buyurdunsa, ona da öyle salât eyle! demişiz. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm'de Hazret-i İbrahim (Aleyhîsselâm) hakkında (......) buyurulmuştur.» rahmet ve bereketleri sizin üzerinize olsun ey ehl-i beyt!.. Şüphesiz ki Allah Hamîd ve Mecîd'dir Sûre Hûd: âyet 73.." (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i İbrahim'den efdâl olduğu halde neden ona İbrahim (aleyhisselâm) gibi salavât niyaz edildiği ulemâ arasında ihtilaflı bir meseledir. Kâdî Iyâz (476 - 544)’in beyanına göre, bu hususda söylenen sözlerin en güzeli şudur: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu salâvâtı kendisiyle Ehl-i Beyti için istemiştir. Tâ ki Allahü teâlâ kendisine tahsis buyurduğu ni'metini, Hazret-i İbrahim ile onun Ehl-i Beytine nasıl tam olarak ihsan etti ise öylece ihsan buyursun. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in salâvât istemesi kendisi için değil ümmetinedir» demiş; bir takımları, bundan murad: Ni'metin kıyâmete kadar devamı olduğunu söylemişlerdir. «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu şekilde salâvât istemesi, kendisinin İbrahim (aleyhisselâm)'dan efdâl olduğunu bilmezden önceye âidtir.» diyenler de olmuştur. (762 - 855): «Bu mesele nakısı kâmile benzetme kabilinden değil, hâli bilinmeyen bir zâtı, hâli ma'lûm olanla beyândır.» diyor. bâbda üç kavîl rivâyet olunur: kavle göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e salâvât: «Ya Rab, Muhammed'e salât eyle!» cümlesidir. «Âl-i Muhammed'e dahi İbrahim ve Âli İbrahim'e salât buyurduğun gibi salât eyle!» ifâdesi ayrı bir cümledir. Yani İbrâhîm ile Âl-i İbrahim'e İhsan buyurulan rahmetin misli Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kendisine değil, ümmetine istenir. kavle göre ma'nâ: «Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Âline ihsan buyuracağın rahmet, İbrâhîm ile onun Âline ihsan buyurduğun rahmet gibi olsun» demektir. Bu kavle göre istenilen şey rahmetin mikdarında değil, aslında müşterek olmaktır. kavle göre: Hadîsden murâd, zahirî ma'nâsıdır. Yani «Yâ Rab, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) de İbrâhîm (aleyhisselâm)'a ihsan ettiğin kadar rahmet ihsan buyur.» demektir. ma'nâsı muhtar kavle göre bütün ümmet olunca, «Âl-i İbrâhîm» tâbiri bir çok peygamberlere şâmildir. «Âli Muhammed» de ise peygamber yoktur. Bu sebeble içlerinde yalnız bir peygamber bulunan cemâat, bir çok peygamberleri ihtiva eden cemaata katılmak istenmiştir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Selâm da bildiğiniz gibidir.» buyurmakla tehiyyatdaki cümlesine işaret etmiştir. Cümlesi «Selâm İse size Öğretildiği gibidir.» şeklinde mechûl sîgasîyle de rivâyet olunmuştur. Fakat ma'nâ birdir. Beşîr'in: «Acaba sana nasıl salâvât getireceğiz?» diye sormasının vechi de ihtilaflıdır. Bâzılarına göre «Salât sözü duâ ile rahmet ma'nâlajı arasında müşterek olduğu için muradın ne olduğunu sormuştur. Filhakika mezkûr kelime Allah'a nisbet edilirse rahmet, kula nisbet edildiği zaman duâ ma'nâlarına kullanılır. Bir takımları: «Suâl sâlâtın nev'ine değil, sıfatına âiddir. Yani, ne şekilde salâvât getireceğiz demektir. Yoksa rahmet mi edelim, duâ mı? ma'nâsına değildir. Çünkü rahmet etmek kulun elinden gelmez; kula emredilen şey duadır.» demişlerdir. Suâlin namaz haricindeki salâvât hakkında sorulmuş olması da mümkündür. «Keşke Bişr bu suâli sormasaydı!» temennisinde bulunmaları, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in canı sıkıldı zannettikleri içindir. Halbuki onun susması canı sıkıldığından değil, vahiy beklediği içindi. Nitekim Taberînin rivâyetinde: -Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine vahiy gelinceye kadar sustu.» denilerek bu ci het tasrîh edilmiştir. Çok övülen, yahut kullarının yaptıklarını çok öven; Kemâl derecesine varan mânâsına gelirler. Bu cümleden murad: «Yâ Rab-bî, sen kullarına övülmeleri îcab eden ni'metler in'âm ettin.» demektir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Teşehhüdden Sonra Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’e Salavat Getirme Bâbı
938-) Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize Ravh ile Abdullah b. Nâfi' rivâyet ettiler. H. İshâk b. İbrahim de rivâyet etti. Lâfız onundur. ki: Bize Ravh, Mâlik b. Enes'den, o da Abdullah b. Ebî Bekr'den, o da Babasından, o da Amr b. Süleym'den naklen haber verdi. ki: Bana Ebû Humeyd-i Saidî haber verdi, ki ashâb Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e: Resulullâh, sana nasıl salâvât getireceğiz? demişler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Rabb! Muhammed'e ve onun zevcelerile zürriyetine, Âl-i İbrahim'e ihsan buyurduğun salât gibi salât eyle! Muhammed'e ve onun zevcelerile zürriyetine, Âli İbrahim'e ihsan buyurduğun bereket gibi bereket ihsan eyle! Çünkü sen Hamîd'sin, Mecîd'sin; deyin.» buyurmuşlar. hadîsi Buhârî: «Kitâbu'l-Enbiyâ» île -Kİtâbu'd-Deavât- da, Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce «Kitâbu's-Salât» da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Şerîf, hüküm i'tibâriyle yukarikiler gibidir. Yalnız bunda «Âli Muhammed» (sallallahü aleyhi ve sellem) zikredilmemiş; onun yerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevceleriyle zürriyetine dua edilmesi emir buyurulmuştur. rivâyetlerin hiç birinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e rahmet okumaktan bahsedilmemiştir. Kâdî Iyâz'ın beyânına göre, bâzı garîb rivâyetlerde bu da vardır. Mesele ulemâ arasında ihtilaflıdır. çoklarına göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e rahmet okunmaz. İbn Abdilberr bu kavli tercih etmiştir. Bazıları ona rahmet okumanın caiz olduğuna kaildirler, ki Ebû Muhammed İbn Ebî Zeyd'in mezhebi de budur. okunmaz, diyenlerin delili, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in salâvâtı öğretirken rahmeti zikretmemesidir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Teşehhüdden Sonra Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’e Salavat Getirme Bâbı
939-) Bize Yâhyâ b. Eyyûb ile Kuteybe ve İbn Hucr rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İsmail -ki İbn Ca'fer'dir- Alâ'dan, o da Baba­sından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kim bana bir salavât getirirsa Allah ona on salât eyler.» buyurmuşlar. Iyâd'ın beyânına göre bu hadîsin manâsı: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bir defa salâvât getiren kimsenin ecrini Allahü teâlâ kat kat verir demektir. Bu takdirde hadîs kim bir iyilik işlerse kendisine o İyiliğin on misli verilir." Sure-i En'am âyet 160 âyet-i kerîmesi kabilindendir. Bazı müfessirler buradaki on tâbirinden hususî adet değil, çokluk kastedildiğini söylemiş ve buna; Allah yolunda harcıyanların hâli yedi başak suren ve her başakda yüz tane bulunan bir tohumun hâli gibidir. Allah dilediği­ne kat kat verir." Sure-i Bakara 261 Âyet-i kerîmesiyle istidlal etmişlerdir. Diğer müfessirlere göre âyetteki ondan murâd en az mikdarı beyândır. Yânî bir iyilik yapana en az on sevap verilecek demektir ki, zahir olan mânâ da budur. Maamafih hadîsteki «Salât» dan zahirî ma'nâsı kastedilmiş de olabilir. Yani Teâlâ hazretleri melekler arasında o kulunun şân-u şerefini göstermek için onlara işittirecek bir kelâmla ona rahmet buyurmuş olabilir. Nitekim bir hadîsde: kulum beni cemâat içinde anarsa ben o kulumu o cemâatdan daha hayırlı bir cemâat İçinde anarım.» buyurulmuştur. (sallallahü aleyhi ve sellem)'e salâvât ve gibi sözlerle olur. Bir kimse «Yarabbî Muhammed'e yüzbin sâlât eyle» dese acaba fi'len yüzbin defa salâvât getirenler kadar sevaba nail olur mu? Bu suâle Bazıları olmaz, cevâbını vermişlerdir. Ancak onlara göre de bu salâvâttan kazanacağı sevap bir tek salâvat sevabından kat kat fazladır. Yalnız bilfiil yüzbin salâvât getiren derecesine varamaz.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Teşehhüdden Sonra Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’e Salavat Getirme Bâbı
940-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki: Malik'e, Sumenden dinlediğim, onun da Ebû Sâlih'den, onun da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet ettiği şu hadisi okudum: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Semiallahulimen hamideh dediği vakit sizde, Allah ümme Rabbena lekelhamd deyin. Çünkü bir kimsenin sözü meleklerin sözüne uyarsa o kimsenin geçmiş günahları affolunur.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Tesmi, Tahmid Ve Temin Bâbı
941-) Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Yâkub, yani İbn Abdirrahmân, Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen Sümey hadîsi manâsında rivâyette bulundu.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Tesmi, Tahmid Ve Temin Bâbı
942-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki: Mâlik'e İbn Şihâb'dan dinlediğim, onun da Saîd b. el-Müseyyeb ile Ebû Selemetübnü Abdirrahman'dan naklettiği, onların da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdikleri şu hadîsi okudum: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Amîn dediği vakit siz de Amin deyin; zira bir kimsenin Amîn demesi meleklerin Amin'ine tesadüf ederse o kimsenin geçmiş günahları affolunur.» buyurmuşlar. Şihâb: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Âmin derdi.» demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Tesmi, Tahmid Ve Temin Bâbı
943-) Bana Hanneletubnü Yahya rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. ki): Bana İbnül-Müseyyeb ile Ebû Selemetübnü Abdirrahmân haver verdi ki, Ebû Hüreyre: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittim.» diyerek Mâlik'in hadisi gibi rivâyette bulunmuş; valnız râvi İbn Şihâb’ın sözünü zikretmemiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Tesmi, Tahmid Ve Temin Bâbı
944-) Bana Harmeletü'bnü Yahya rivâyet etti. (Dedi ki): Bana İbn Vehb rivâyet etti. ki): Bana Amr haber verdi. Ona da Yûnus, Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etmiş ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): namazda Amin dediği vakit gökteki melekler de Amîn der ve bunların her ikisi, birbirine tesadüf ederse o kimsenin geçmiş günahları affolunur;» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Tesmi, Tahmid Ve Temin Bâbı
945-) Bize Abdillah b. Meslemet'el-Ka'nebî rivâyet etti. ki): Bize Mugîra, Ebû'z-Zinâd'dan, o da A'rac'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Âmin dediği vakit gökteki melekler de Amin der ve her ikisi birbirine tesadüf ederse o kimsenin geçmiş günâhları affolunur» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Tesmi, Tahmid Ve Temin Bâbı
946-) Bize Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbih'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen bu hadîsin mislini rivâyet etti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Tesmi, Tahmid Ve Temin Bâbı
947-) Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Yakûb, yani İbn Abdurrahman, Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): İmâm dediği vakit arkasında ki de Amin, der ve sözü Ehl'i Semânın sözüne tesadüf ederse geçmiş günâhları affolunur.» buyurmuşlar. hadîsi Buhârî «Kitâbül Ezan» in muhtelif yerlerinde, Ebû Dâvûd, Tirmizî, ve Nesâî «Kitâbü's-Salât» da tahrîc etmişlerdir. bütün rivâyetleri fatihadan sonra cemâatin âmin demelerinin, bir rivâyetde rükû'dan doğrulduktan sonra «Rabbena lekel-hamd» demelerinin mendub olduğunu göstermektedir. kelimesi, bazılarına göre imâle ile de okunur. Bu kelime «Amin», «Ammin» ve «Ammîn» şekillerinde de okunmuşsa da, bunların hepsi şâzz ve merdüttür. Bilhassa şedde ile «Âmmin» okumak, dört mezhep ulemâsınca hata sayılmıştır. Hattâ Şâfiîlerden bununla namazın bozulacağını söyliyenler olmuştur. Hanefîlerin «Et-Tecnîs» adlı fıkıh kitabında: «Bir kimse namazında Âmin'i Teşdîd ile okusa namazı bozulur.» denilmiştir. «El-Hidâye» sahibi dahi: Amini teşdîdle okumak fahiş bir hatadır.» diyerek buna işaret etmiştir. Filhakika İmâm Â'zam'a göre, Amini şeddeyle okumak namazı bozar, tmameyn'e göre bozmaz; çünkü Kur'ân'ı Kerîm'de «Âmmîn» kelimesi vardır. Fetva imameynin "kavline göredir. Âmin kelimesine uyan bir vezin yoktur. Bu kelime vezin itibarı ile Hâbil ve Kâbil gibidir. Onun için bazıları onun a-sıl itibarı ile yabancı bir kelime olduğunu iddia etmiş, bir takımları da aslının «Ya Allah istecib düâ ena» olduğunu söylemişlerdir. Ulemâdan bazıları, kelimenin kasır'la «Amin» okunmasını kabul etmemiş: «Maruf vec-hi medle Âmîn okumaktır.» demişlerdir. Hazret-i Ebû Hüreyre'den zayıf bir isnadla rivâyet ettiği bir hadîse göre, Âmin kelimesi Allah'ın isimlerinden biridir. Tabiinden Hilâl b. Yesâf'dan da böyle bir rivâyet vardır. Fakat Nahiv ulemâsına göre Âmîn ism-i fiîl'dir. Vasıl halinde kolaylık olmak üzere nûnu üstün okunur. mânâsı hakkında bir çok sözler söylenmiş, ez cümle: Öyle olsun, kabul et, ümidimizi haybete (hüsrana) uğratma, buna senden başkası kâadir olamaz, mânâlarına geldiğini söyleyenler bulunduğu gibi; «Âmin, Arş-ı alâ definelerinden bir definedir, onun mânâsını Allah'tan başka bilecek yoktur.» diyenler de olmuştur. Kelime medd ve şedde ile okunursa «seni kastederek» mânâsına geleceği Cafer-i Sâdık hazretlerinden rivâyet olunmuştur. Kasır ve şedde ile okunduğu takdirde aslının İbranî veya Süryânî olduğu söylenir. nâm eserde, şöyle deniliyor: «Âmînin Kur'ân'dan olmadığına hüâf yoktur. Hattâ onun Kur'ân'dan olduğunu iddia edenin dinden irtidâdına hükmolunmuştur. İmâmın, cemaatın, yalnız kılanın ve namaz dışında fatiha okuyanın Âmin demesi sünnettir. Fatihadan sonra sûre okunacağı zaman Âmin denilip denilmiyeceği hususunda ulemâ ihtilâf etmişlerdir. Esah olan kavle göre Âmin denilir.» Geçmiş günahların affından maksad, küçük günahlardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Tesmi, Tahmid Ve Temin Bâbı
948-) Bize Yahya b. Yahya ile Kuteybetü'bnü Said, Ebû Bekir b. Ebî Şeybe, Amrûn-Nâkid, Züheyr b. Harb ve Ebû Kûreyb toptan Süfyân'dan rivâyet ettiler. Ebû Bekir dedi ki: Bize SÜfyân b. Uyeyne, Zührî'den rivâyet etti. Dedi ki; Enes b. Mâlik'i şöyle derken işittim; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir attan düştü de, sağ tarafı zedelendi. Bunun üzerine Uz onu ziyaret için yanına girdik. Derken namaz vakti geldi, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize oturarak namaz kıldırdı, biz de arkasında oturarak kıldık. Namazı bitirince şöyle buyurdular: ancak kendisine uyulmak için İmâm olmuştur. Binâenaleyh o tekbîr aldığı zaman sizde tekbîr alın, secde etlimi siz de secde edin, başım kaldırdımı sizde kaldırın. İmâm Semiallahu limen hamideh dediği vakit siz: Rabbena veleke'l - hamd deyini İmâm oturarak kılarsa sizde toptan oturarak kılın.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Cemaatin İmâma Uyması Bâbı
949-) Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Leys rivâyet etti. H. Muhammed b. Rumh dahi rivâyet etti. ki): Bize Leys, İbn Şihab'dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet etti. Enes: (sallallahü aleyhi ve sellem) bir atdan düştü de, vücûdu incindi. Bu sebeple bize oturarak namaz kıldırdı.» demiş, sonra yukardaki hadîs gibi rivâyette bulunmuş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Cemaatin İmâma Uyması Bâbı
950-) Bana Harmeletü'bnü Yahya rivâyet etti. ki): İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yunus, İbn Şihab'dan naklen haber verdi. ki): Bana Enes b. Mâlik haber verdi ki: (sallallahü aleyhi ve sellem) bir attan düşerek sağ tarafı zedelenmiş. Râvî yukarkilerin hadisleri gibi rivâyet etmiş ve: ayakla kıldığı zaman sizde ayakta kılın» cümlesini ziyâde eylemiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Cemaatin İmâma Uyması Bâbı
951-) Bize İbn Ebî Ömer rivâyet etti. ki): Bize Ma'n b. Îsâ, Mâlik b. Enes'den, o da Zührî'den, o da Enes'den naklen rivâyet etmiş ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir ata binmiş ve ondan düşerek sağ tarafı zedelenmiş. Râvî bunu da yukarkilerin hadîsleri gibi rivâyet etmiş. Bu hadîste dahi: ayakta kıldığı vakit sizde ayakta kılın.» cümlesi vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Cemaatin İmâma Uyması Bâbı
952-) Bize Abd b. Humeyd rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzâk haber verdi. ki): Bize Ma'mer, Zürî'den naklen haber verdi. Zührî, bana Enes haber verdi ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) atından düşerek sağ tarafı zedelenmiş, diyerek hadîsi rivâyet etmiştir. Bu hadîste: «Yûnus ve Mâlik» ziyâdesi yoktur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Cemaatin İmâma Uyması Bâbı
953-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Abdetu'bnü Süleyman, Hİşâm'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hastalandı da, yanına ashabından bir takım kimseler kendisini dolaşmak için girdiler, müteakiben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) oturarak namaz kıldı. Onlar da ayakta kendisine uyarak namaz kıldılar. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara otarmalarını işaret etti. Onlar da oturdular. Namazdan çıkınca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ancak kendisine uyulmak için İmâm yapılmıştır. Binâenaleyh o rükû' ettiği vakit sizde rükû' edin rükû'dan basını doğrulttu mu sizde başlarınızı kaldırın. İmâm ourarak kılarsa sizde oturarak kılın.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Cemaatin İmâma Uyması Bâbı
954-) Bize Ebû'r-Rabî' ez-Zehrânî rivâyet etti. ki):Bize Hammâd (yani İbn Zeyd) rivâyet etti. H. Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb dahi rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İbn Nümeyr rivâyet etti. H. İbn Nümeyr de rivâyet etti, dedi ki: Bize babam rivâyet etti. Bunların hepsi Hişam b. Urve'den bu isnadla bu hadîsin misimi rivâyet etmişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Cemaatin İmâma Uyması Bâbı
955-) Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Leys rivâyet etti. H. Muhammed b. Rumh da rivâyet etti. ki): Bize Leys Efaû'-z-Zübeyr'den, o da Câbir'den naklen haber verdi. Câbir Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hastalandı, biz de o oturduğu halde arkasında namaz kıldık. Ebû Bekir Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in tekbîrini cemaata duyuruyordu. (sallallahü aleyhi ve sellem) (Bir ara) bize bakarak ayakta kıldığımızı gördü, hemen bize işaret etti. Biz de oturduk ve namazımızı ona uyarak oturduğumuz yerden kıldık. Selâm verince şöyle buyurdular: nerdeyse İranlılarla, Romalıların yaptığını yapıyordunuz. Onlar kıralları otururken ayakta dururlar. Siz öyle yapmayın İmâmlarınıza uyun. Şayet İmâm ayakta kılarsa sizde ayakta kılın oturarak kılarsa sizde oturarak kılın.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Cemaatin İmâma Uyması Bâbı
956-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Humeyd b. Abdirrahman Er-Ruâsî, babasından, o da Ebû'Z-Zübeyr'den, o da Câbir'den naklen haber verdi. Câbir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) , arkasında Ebû Bekir olduğu halde namaz kıldırdı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) tekbir aldığı vakit Ebû Bekir de bize işittirmek için tekbir alıyordu» demiş, sonra hadisi yukardaki Leys hadîsi gibi rivâyet etmiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Cemaatin İmâma Uyması Bâbı
957-) Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Mugîra (yani El-Hizâmî) Ebû'Z-Zinâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlar: ancak kendisine uyulmak için İmâmdır. Şu halde sîz ona muhalefette bulunmayın; o tekbir aidimi sizde tekbir alın. Rükû ettimİ sizde Rukû'a gidin İmâm: Semialla hû limen hamideh dediği vakit, siz: Allahümme Rabbena Leke'l-hamd deyin. Secde ettimi sîzde secde edin. O oturarak kıldığı zaman sizde hepiniz oturarak kılın.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Cemaatin İmâma Uyması Bâbı
958-) Bize Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. ki): Bize Abdür-rezzak rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbih'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadîsin mislini rivâyet etti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Cemaatin İmâma Uyması Bâbı
959-) Bize İshak b. İbrahim ile İbn Haşrem rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İsa b. Yûnus haber verdi. ki): Bize A'meş, Ebû Sâlih'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize öğretir, ve: önce davranmayın; o tekbir aidimi sizde tekbir alın; dedimi sizde âmin deyin rükû' ettiği vakit sizde rükû' edin! Semiallahu limen hamideh dediği vakit siz: Allahumme Rabbena leke'l-hamd deyin» buyururdu.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Tekbir Ve Sairede Îmamdan Önce Davranmanın Nehi Bâbı
960-) Bize Kuteybe rivâyet etti. ki): Bize Abdülâziz (yani De-râverdi), Süheyl b. Ebî Sâlih'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen yukarki hadis gibi rivâyette bulundu. Yalnız: dediği vakit siz âmin deyin» cümlesini söylemedi. Fakat: önce başınızı kaldırmayın» cümlesini ziyade etti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Tekbir Ve Sairede Îmamdan Önce Davranmanın Nehi Bâbı
961-) Bize Muhammed b. Beşşâr rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Câ'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. H. Ubeydullah b. Muâz da rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Yala dan - ki İbn Atâ'dır - rivâyet etti. O da Ebû Alkame'den işitmiş. O da Ebû Hüreyre'yi şöyle derken dinlemiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ancak bir kalkandır. O oturarak namaz kılarsa sizde oturarak kılın Semiallahuli men hamideh dediği vakit siz Allahumme rabbenâ leke'l-hamd deyin, Şayet yeryüzündekilerin sözü gök ehlinin sözüne tesadüf ederse o kimsenin geçmiş günahtan affolunur.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Tekbir Ve Sairede Îmamdan Önce Davranmanın Nehi Bâbı
962-) Bana Ebû't-Tâhir rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb, Hayve'den rivâyet etti. Ona da Ebû Hüreyre'nin azatlısı Ebû Yûnus rivâyet etmiş. ki: Ebû Hüreyre'yi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet ederken dinledim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) söyle buyurmuşlar: ancak kendisine uyulmak için İmâm yapılmıştır. Binaenaleyh o tekbir aidimi sîzde tekbir alın; Ruku'a gittimi sizde rükû' edin; Semiallahülimen hamiden dediği vakit siz: Allahümme Rabbena lekelhamd deyin İmâm ayakla kılarsa sizde ayakta kılın; oturarak kılarsa siz de hepiniz oturarak kılın.» hadîsin rivâyetleri muhtelif olsa da, mânâ itibariyle hepsi bir araya varmaktadır. Buhârî onu «Kitâbü’l-Ezân»'ın muhtelif yerlerinde ve «Kitâbü't Tefsir» de, Ebû Dâvudda -Kitâbü's-Salât» ta tahrîc etmişlerdir. Muhtelif rivâyetlerin mecmuundan anlaşıldığına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) atdan düşerek bir hurma kütüğüne çarpmış ve ayağı çıkmıştır. Bunun üzerine Ashâb-ı Kiram onu ziyarete koşmuşlar. Namaz vakti gelince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) oturduğu yerden İmâm olarak kendilerine namaz kıldırmış ve Ashabın ayakda' kıldıklarını görünce, oturmalarına işaret buyurmuş. Onlarda oturarak kılmışlardır. Muhtelif rivâyetlerin ifâde ettiği vak'aların ayrı ayrı vuku bulmuş olmaları da ihtimâl dahilindedir. İbn Hibbân'in ifadesine göre, bu vak'a hicretin beşinci yılında olmuştur. rivâyetlerin mecmuundan anlaşılıyor ki, bu namaz mescidde değil, Hazret-i Âişe'nin evinde kılınmıştır. Rivâyetlerin bazısında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in namazı tamamlamak için kendi yerine Hazret-i Ebû Bekir'i geçirdiği dahi zikredilmiştir. Burada Ebû Bekir (radıyallahü anh)’ı geçirdiğinden bahsedilmemiştir. Onun için Kâad! Iyâz: «Anlaşılan Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) namazı Hazret-i Âişe'nin evinde kıldırmış. Yanında bulunanlar içeriden, mesciddekiler de dışarıdan kendisine uymuşlardır.» demiştir. Kâdî'nin söylediği, ihtimal dahilinde olduğu gibi, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendi yerine başkasını geçirmiş, fakat bu cihet bize nakledilmemiş olması da mümkündür. namazın farz veya nafile olduğu dahi ihtilaflıdır. Kurtubî Ashâb-ı Kiramın yalnız farz namazlar için cemaata gelmeyi âdet edindiklerine bakarak, buradaki namazın farz namaz olduğunu söylemiş, fakat Kâdi Iyâz o gün kılınan namazın nafile namaz olduğunu İbn Kâsım'den nakletmiştir. Âişe'den rivâyet edilen bir hadîsde, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in namazı oturarak kıldığı, cemaatin ise ayakta eda ettikleri bildirilmiş ise de, ulemâ bu hadîse muhtelif vecihlerden cevap vermişlerdir. Şöyle ki: Hadîsin kitabımızdaki Enes rivâyetlerinde kısaltma vardır. Hazret-i Enes gördüğü hâli, yani ashab'ın oturarak kıldıklarını rivâyet etmiştir. İhtimal o namaza ashabdan bazıları oturarak niyetlenmiş, Hazret-i Enes bunu rivâyet etmiş, bazıları da ayakta niyetlenmiş ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in işaretiyle onlar da oturmuşlardır. Hazret-i Âişe'nin rivâyet ettiği de budur. Ulemâdan bazıları, vak'anın müteaddid olduğuna ihtimal vermektedirler. Bazıları bu ihtimali uzak görmüşse de Buhârî sarihlerinden Aynî bilâkis birinci ve ikinci ihtimalleri zayıf, üçüncü ihtimali daha kuvvetli bulmuştur. Ebû Dâvûd'un Hazret-i Câbir (radıyallahü anh)'dan rivâyet ettiği bir hadîs de, üçüncü ihtimali te'yid eder mahiyettedir. Çünkü mezkûr hadîsde Ashabın Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i iki defa ziyaret ettikleri, bunların ikisinde de onlara namaz kıldırdığı; Fakat birinci defada kılınan namazın nafile olduğu, bunu as-hab ayakta, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) oturarak kıldıkları, ikinci defa kıldırdığı namazın farz olduğu ve ashâb-ı ayakta görünce oturmalarını işaret ettiği bildirilmektedir. oturarak kılarsa sizde oturarak kılın» cümlesinden murâd, bazılarına göre teşehhüd ile iki secde arasındaki oturuşdur. Zira Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu cümleyi rükû' ve sücûd meselesinden sonra zikretmiştir. Binâenaleyh mezkûr emir, iki secde arasında ashabı ki-râmm Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i ta'zim için ayağa kalktıklarına, onun da oturmalarına işaret buyurmasına hami olunur. Ashabın ayağa kalkmalarını Acemlerle, Romalıların krallarına karşı ayakta durmalarına benzetmesi de buna delâlet eder. Ancak İbn Dakîki'lîd bu tevcihi doğru bulmamış, hadîsin siyakını ona muhalif görmüştür.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Tekbir Ve Sairede Îmamdan Önce Davranmanın Nehi Bâbı
976-) Bana Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki: Mâlik'e Ebû Hâzim'den duyduğum, onun da Sehl b. Sâd-es-Saîdî'den naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum: (sallallahü aleyhi ve sellem) aralarını bulmak için Beni Amr b. Avf kabilesine gitmiş. Namaz vakti girince müezzin Ebû Bekir'e gelerek: Cemaata namazı kıldırır mısın? Ben de ikâmet ederim, demiş. Ebû Bekir: Evet, cevabını vermiş ve namazı kıldırmış. HttteftU-ben cemâat namazda iken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) çıkagelmiş ve safları yara yara birinci safa durmuş. Bunun üzerine cemaat el çırpmışlar. Ebû Bekir namazda bakınmazmış. fazla el çırpınca bakınmış ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i görmüş, fakat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine, yerinde dur! diye işaret buyurmuş. Derken Ebû Bekir ellerini kaldırarak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kendisine verdiği emirden dolayı Allah (azze ve celle') ye hamdüsenâ etmiş. Sonra geri çekilerek birinci safa durmuş. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'de ileri geçerek namazı kıldırmış. Namazdan çıktıktan sonra: Ebû Bekir ben sana emretmişken yerinde durmaktan seni ne menetti?» buyurmuş. Ebû Bekir: Kuhâfe oğluna, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in huzurunda namaz kıldırmak lâyık değildir.» demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (Bu sefer cemaata dönerek): neden bu kadar fazla el çırptığınızı gördüm. Bir kimsenin namazı esnasında başına bir şey gelirse tesbih ediversin! Zîra tesbih ettiği vakit ona bakarlar. El çırpmak yalnız kadınlara mahsustur.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: İmâm Geciktiği Ve Başkasını İmâm Yapmakta Bir Mefsedet Korkusu Bulunmadığı Vakit Cemaatin Kendilerine Namaz Kıldıracak Bir Kimseyi Îmamlığa Geçirmesi Bâbı
977-) Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Abdülâziz (yani İbn Ebî Hâzim) rivâyet etti. Kuteybe dedi ki: Bize Yâ'kup- ki bu zât İbn Abdirrahman el-Kâarî'dir- rivâyet etti. Abdülâziz ile Yâ'kûb'un ikisi birden Ebû Hâzim’den, o da Sehl b. SâM'dan naklen Mâlik'in hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlar. (Yalnız) onların rivâyetlerinde: «Ebû Bekir ellerini kaldırarak Allah'a hamd etti. Ve tâ birinci saffa duruncaya kadar arkasına doğru geri geri gitti.» ifadesi vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: İmâm Geciktiği Ve Başkasını İmâm Yapmakta Bir Mefsedet Korkusu Bulunmadığı Vakit Cemaatin Kendilerine Namaz Kıldıracak Bir Kimseyi Îmamlığa Geçirmesi Bâbı
978-) Bize Muhammed b. Abdillah b. Bezi' rivâyet etti. ki): Bize Abdül alâ haber verdi. ki): Bize Ubeydullah, Ebû Hâzim'den, o da Sehl b. Sâ'd es-Sâidî'den naklen rivâyet etti. Sehl: «Nebiyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Benî Amr b. Avf kabilesinin aralarını bulmağa gitti.» diyerek yukarkilerin hadisi tarzında rivâyette bulunmuş. Şunu da ziyade etmiş: «Müteakiben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek safları yara yara tâ ön safta durdu.» hadiste: «Ebû Bekir gerisin geriye gitti.» cümlesi de vardır. hadîsi Buhârî «Ezan» bahsinin yedi yerinde ve «Namaz» bahsinde: Ebû Dâvûd ile Nesâî dahi «Namaz» bahsinde tahrîc etmişlerdir. Amr b. Avf, Medine-i Münevvere civarındaki «Küba» da yaşarlardı. Bunlar ensârın iki büyük kabilesinden biri olan Evs’in kalabalık bir batındırlar. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Bent Amr'a gitmesi, aralarında çıkan bir çarpışma dolayısı iledir. Kübalılar, birbirlerine taşlar atmak suretiyle mukatele etmişlerdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu haber alınca: gidelim şunlann arasını bulalım.» buyurmuşlar. Bir rivâyete göre Kübalıların birbirleriyle çarpıştığı haberi geldiği vakit Hazret-i Bilâl öğle ezanını okumuş bulunuyordu. Bâbımız hadîsinde vakti girdiği bildirilen namazdan murâd: ikindidir. Ebû Dâvûd'un rivâyetinde hadîsin lâfzı şöyledir: b. Avf kabilesi arasında cenk vuku bulmuştu. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu duydu ve aralarını bulmak için öğleden sonra onların yanına gitti. Bilâl (radıyallahü anh)'a da: İkindi namazının vakti girerde ben gelemezsem Ebû Bekir'e emret; Cemaata namazı o kıldırsın! diye talimat verdi. namazı gelince Hazret-i Bilâl ezanı okuyup ikâmet getirdi. Sonra Ebû Bekir'e emretti; o da İmâmete geçti.» Dâvud bu. hadîsi sahih bir senetle rivâyet etmiştir. Bundan anlaşılıyor ki Hazret-i Ebû Bekir'e gelen müezzin Bilâl (radıyallahü anh) imiş. geçen: «Ebû Bekir evet cevabını vermiş ve namazı kıldırmış» sözünden murâd, namazın tamamı değil, namaza niyetlenmiş olmasıdır." Nitekim bâzı rivâyetlerde bu cihet tasrîh edilmiştir. Ses çıkaran vuruştur. Buna tasfîh de derler. Bazdan tasfîk ile tasfîh arasında fark görmüş: «Tasfîh, bir elinin arkasıyle öteki elin içine vurmaktır. Bu korkutmak ve tenbîh için yapılır. Tasfîk ise, tŞ içlerini birbirine çarpmaktır. Bundan murâd: eğlence ve oyundur.» mislerdir. Bazıları -kadınlar hakkında tasfîh, sağ elinin iki parmağı Üf sol avucunun içine vurmak olduğunu söylemiş; bir takımları da tasfîh ile tasfîk'in ayni mânâya geldiklerine kail olmuşlardır. tasrîhin kadınlara mahsûs olduğunu, fakat hadîsin bazı rivâyetlerinde erkekler hakkında kullanıldığına göre, onların ellerini uyluklarına çarptıkları mânâsına hamletmek gerektiğini söylemiştir. Ebû Bekir'in namazda bakınmaması, bakınmanın memnu olduğunu bildiğindendir. Filhakika İbn Hüzeyme'nin rivâyet ettiği bir hadîsde: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e bir kimsenin namazda bakınmasını sordu da: O bir hırsızlıktır. Şeytân onu kişinin namazından çalar, buyurdular.» denilmektedir. buradaki rivâyetinde Ebû Bekir'in Allah'a hamd ettiği bildiriliyor. Zahire bakılırsa lisanı ile hamd etmiştir. Fakat hadîsin bazı rivâyetlerinde: Bekir Allah'a şükür için başını semâya kaldırdı ve gerisi geriye çekildi.» denilmiştir. Bu rivâyete bakarak İbnül-Cevzî, Ebû Bekir'in hamd ve şükürü dille değil, işaretle yaptığını iddia etmiştir. Maamâfih şükür için başını semâya kaldırdığı rivâyetinde sözle şükür ettiğine mâni olacak bir kayıt yoktur. Ebî Kuhâfe: Hazret-i Ebû Bekir'dir. Ebû Kuhâfe babasının künyesidir. İsmi Osman b. Âmir'dir. Hazret-i Ebû Bekir'in kendisine, ben yahut Ebû Bekir demeyip, İbn Ebî Kuhâfe diye takdim etmesi, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında kendi mertebesini küçük gördüğü içindir. tesbîhden murâd: Sübhânallah demektir. Nitekim bir rivâyette: «Sübhânallah desin» buyurulmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: İmâm Geciktiği Ve Başkasını İmâm Yapmakta Bir Mefsedet Korkusu Bulunmadığı Vakit Cemaatin Kendilerine Namaz Kıldıracak Bir Kimseyi Îmamlığa Geçirmesi Bâbı
979-) Bana Muhammed b. Râfî ile Hasen b. Ali El-Hulvânî hep birden Abdürrezzâk'dan rivâyet ettiler. İbn Uafî' dedi ki, bize Abdürrezzâk rivâyet etti, ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi. ki): Bana İbn Şihâb, Abbâs b. Ziyad'in hadîsinden naklen rivâyet etti. Ona da Urvete'bnü Mugîre b. Şu'be haber vermiş. Ona da Mugîra-tü'bnü Şu'be haber vermiş ki, kendisi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte Tebük gazasında bulunmuş. Muğire şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem) kazâ-i hacet için çukura doğru gitti. Ben sabah namazından önce ona bir su kabı getirmiştim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kazâ-i hacetden sonra yanıma dönünce bu kaptan ellerine su dökmeye başladım. Ellerini Üç defa yıkadı. Sonra yüzünü yıkadı. Sonra cübbesini kollarından çıkarmaya çalıştı. Fakat cübbesinin yenleri dar geldi. Bu sefer ellerini cübbenin içine doğru çekerek kollarım cübbenin aşağısından çıkardı ve kollarını dirsekleriyle beraber yıkadı. Sonra mestleri üzerine abdest aldı. Sonra (cemâatin yanına) geldi. demiştir ki; Ben onunla beraber geldim. Cemâati Abdurrahman b. Avfı İmâm yapmışlar kendilerine namaz kıldırırken bulduk. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) iki rek'âtın birine yetişti ve cemaatla birlikte son rek'âtı kıldı. Abdurrahman b. Avf selâm verince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazını tamamlamak üzere kalktı. Bu, müslümanları telâşa düşürdü ve hir çok teşbihlerde bulundular. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) namazını bitirince onlara döndü ve (iyi ettiniz) yahut; (isabet ettiniz)» buyurdu. Namazı vaktinde kılmış olmalarından dolayı onlara gıpta ediyordu.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: İmâm Geciktiği Ve Başkasını İmâm Yapmakta Bir Mefsedet Korkusu Bulunmadığı Vakit Cemaatin Kendilerine Namaz Kıldıracak Bir Kimseyi Îmamlığa Geçirmesi Bâbı
980-) Bize Muhammed b. Râfi' ile Hulvânî rivâyet ettiler. Dediler ki; Bize Abdürrezzâk, İbn Cüreyc'den naklen rivâyet etti. ki): Bana İbn Şihâb, İsmail b. Muhammed b. Sa'd'dan, o da Hamzetü'bnü Mugî-re'den Abbâd'ın hadisi tarzında rivâyette bulundu. Mugîra: Abdurrahmân'ı geri çekmek istedim, fakat Peygamber onu» buyurdular, demiş. şerif, büyük bir zâtın su kabını taşımanın, abdest alırken başkasından faydalanmanın, abdestden önce elleri üç defa yıkamanın, cüb-be giymenin ve avret mahalli açılmamak şartıyla elleri cübbenin aşağısından çıkarmanın ve mest üzerine meshin cevazı hükümlerini ihtiva etmektedir. Bu hadîs, «Kitâbü't-Tahâre» de geçmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: İmâm Geciktiği Ve Başkasını İmâm Yapmakta Bir Mefsedet Korkusu Bulunmadığı Vakit Cemaatin Kendilerine Namaz Kıldıracak Bir Kimseyi Îmamlığa Geçirmesi Bâbı
981-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Amru’n-Nâkıd ve Züheyr b. Harb rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Süfyân b. Uyeyne, ZÜhrî’den, o da Ebû Seleme'den, o da Ebû Hüreyre'aen, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. H.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namazda Kandilerine Bir Hal Arız Olduğunda Erkeğin Tesbih, Kadının Tasfik Etmesi Bâbı
982-) Bize Hârûn b. Ma'rûf ile HarmeletüTrati Yahya da rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. ki): Bana Saîd b. el-Müseyyeb ile Ebû Selemetü'bnü Abdurrahman haber verdiler. Onlar da Ebû Hüreyre'yi şöyle derken işitmişler; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): erkeklere, tasfik da kadınlara mahsûsdur» buyurdular. kendi rivâyetinde şunu ziyâde etti: «İbn Şihâb: Ben ulemâdan bir çok kimseler gördüm ki, hem tesbih hem de işaret ederlerdi.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namazda Kandilerine Bir Hal Arız Olduğunda Erkeğin Tesbih, Kadının Tasfik Etmesi Bâbı
983-) Bize Kuteybetübnü Said rivâyet etti. ki): Bize Fudayl (yani İbn Iyâz) rivâyet etti. H. Ebû Küreyb de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti. H. İshak b. İbrahim dahi rivâyet etti. ki): Bize Îsâ b. Yûnus haber verdi: Bunların hepsi Âmeş'den, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen bu hadisin mislini rivâyet etmişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namazda Kandilerine Bir Hal Arız Olduğunda Erkeğin Tesbih, Kadının Tasfik Etmesi Bâbı
984-) Bize Muhammed b. Bâfî' rivâyet etti: ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, Hemmâm'dan; O da Ebû Hureyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadisin mislini haber verdi: O «Namazda» sözünü de ziyâde etti. hadîsin şerhi bundan önceki bâbda geçmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namazda Kandilerine Bir Hal Arız Olduğunda Erkeğin Tesbih, Kadının Tasfik Etmesi Bâbı
985-) Bize Ebû Muhammed b. El-Alâ El-Hemdânî rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme, Velîd (yani İbn Kesir)’den rivâyet etti. ki): Bana Saîd b. Ebî Saîd el-Makburî, babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Bir gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize namaz kıldırdı. Sonra namazdan Çıkarak: Filan! namazını güzel kılsanal. Hiç namaz kılan kimse nasıl namaz kıldığına bakmazını? Çünkü namazı ancak kendisi için kılar. Vallahi ben önümden nasıl görürsem arkamdanda Öyle görmekteyim» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Nabazı Güzel, Tastamam Ve Huşu Île Kılmayı Emir Bâbı
986-) Bize Kuteybetü'bnü Saîd, Mâlik b. Enes'den, o da Ebû Zinâd'dan, o da Â'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): benim kıblemi bu tarafa doğrumu görüyorsunuz? Vallahi bana sizin ne rükünüz gizli kalıyor ne de sücûdunuz. Ben sizi arkamdan pek âlâ görüyorum.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Nabazı Güzel, Tastamam Ve Huşu Île Kılmayı Emir Bâbı
987-) Bana Muhammed b. El-Müsennâ ile İbn Beşsâr rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Muhammed b. Câ'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. ki: Katâde'yi Enes b. Mâlik'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'fen naklen rivâyet ederken işittim. (sallallahü aleyhi ve sellem): ve sücûdu dosdoğru yapın. Vallahi ben sizi rükû' ve secde ettiğiniz zaman arkamdan (Galiba sırtımın arkasından demiş) görüyorum.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Nabazı Güzel, Tastamam Ve Huşu Île Kılmayı Emir Bâbı
988-) Bana Ebû Gassân el-Mismaî rivâyet etti. ki): Bize Muâz (yani İbn Hişâm) rivâyet etti. ki): Bana babam rivâyet etti. H. Muhammed b. el-Müsennâ da rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebî Adiy, Saîd'den naklen rivâyet etti. Bunların ikisi de Katâde'den, o da Enes'den naklen rivâyet etmişler ki: Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem): ve sücûdu tamamlayın! Vallahi rükû' ve secde ettiğiniz zaman ben sizi arkamdan pekâlâ görüyorum.» buyurmuşlar. rivâyetinde: (Mâ) kelimesi zikredilmeks denilmiştir. hadîsi Buhârî «Kitâbü's-Salât» ve «Kitâbü’l-Ezân» da muhtelif râvilerden tahrîc etmiştir. benim kıblemi bu tarafa doğrumu görüyorsunuz?» cümlesinden murâd, siz benim Önümün bu tarafa olduğuna bakarak yalnız bu taraf-daki şeyleri gördüğümü mü zannediyorsunuz? Vallahi görmem yalnız ö-nüme gelen şeylere mahsûs değil, arkamdakilere de şâmildir, demektir. Ulemâ, buradaki görmenin mânâsı ile keyfiyeti hususunda ihtilâf etmişlerdir. Bazıları: «Görmekden murâd, ya Vahiy tarikiyle cemâatin nasıl namaz kıldıklarının bildirilmesi, yahutta bunu ilham yoluyla anlamasıdır.» demişlerse de Aynî bu sözün hiç bir kıymeti olmadığını söylüyor ve: «Çünkü bu iş ilim yoluyla olsaydı, arkamdan görüyorum diye takyîd buyurmanın bir faydası kalmazdı.» diyor. takımları: «Bundan murâd: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sağındaki ve solundaki cemâatin nasıl kıldıklarını göz ucuyla görmesidir.» demişlerdir. Bu söz dahi muteber değildir. ulemâya göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hakikî bir idrak ile arkasında olanları görürdü. Bu ona mahsûs hârikalardandır. Onun içindir ki Buh âr'î bu hadîsi «Peygamberliğin Alâmetleri» bahsinde tahrîc etmiştir. Bu hususda söylenen sözlerin doğrusu da budur. göre görmek için yüz yüze gelmek şart değildir. Çin'deki bir âmânın Endülüs'ü görmesi caizdir. Hadîsi gerîf onların bu kavline delildir. Aynî diyor ki: sünnete göre hak olan budur. Görmek için aklen husus! bir uzuv şart olmadığı gibi, mukabele yani yüz yüze gelmek ve yakınlık gibi şeyler de şart değildir. Bundan dolayıdır ki ehl-i sünnet Allahü teâlâ'-nm âhirette görülebileceğine hükmetmişlerdir.» taifesi Allahü teâlâ’nın mutlak surette görülemiyeceğini iddia etmiş; dalâlet fırkalarından Müşebbihe ile Kerrâmîye ise Allah'ın bir cihet ve mekânda bulunduğunu itikat ettikleri için, gören kimsenin karşısında bir mekânda bulunmak şartıyla görülebileceğine kail olmuş; ci-hetsiz ve mekansız görmenin imkânsız olduğunu iddia etmişlerdir. Ehl-i Sünnet ulemâsı bunlara lâzım gelen cevâbı vermiş; Allah'ı görmenin hem aklen, hem de naklen caiz olduğunu delilleriyle isbat etmişlerdir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in arkasındaki eşyayı nasıl gördüğü meselesine gelince; Ulemâdan bazılarına göre arkasında gözü vardır ve onunla arkasında bulunan eşyayı dâima görürdü. Bir takımları Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in omuzları arasında iğne deliği büyüklüğünde iki gözü bulunduğunu söylerler. Onlara göre elbise ve şâire gibi şeyler bu gözlerin görmesine mânı olamazdı. Bazıları: suretleri Peygamber' (sallallahü aleyhi ve sellem)’in önündeki duvara resmolunur. Peyganiber efendimiz aynaya bakar gibi onları duvardan görürdü» demişlerdir. Hâsılı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in arkasındaki eşyayı görmesi ona hâs bir mucizedir. diyor ki: «Ulemâya göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in arkasındaki eşyayı görmesi Allahü teâlâ'nın onun kafasında halk ettiği bir idrak iledir. Bu idrak ile Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) arkasındaki şeyleri görür. Ona bundan daha ziyâde nice harikulade hususiyetler verilmiştir. ne akıl manîdir, ne de şeriat. Bilâkis şerîat vukuunu haber vermektedir. Binâenaleyh kabul etmek îcabeder. Kâdî Iyâz, İmâm Ahmed b. Hanbel ile cumhûru ulemânın: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in arkasındaki eşyayı görmesi hakikaten gözle görmek suretiyle olmuştur, dediklerini nakleder.» Kâdî Iyâz'ın beyânına göre ulemâdan Bazıları Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimizin: sîzi arkamdan pekâlâ görürüm» sözünü vefatımdan sonra görürüm mânâsına hamletmişlerse de bunun siyakı hadisle hiç bir alâkası yoktur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Nabazı Güzel, Tastamam Ve Huşu Île Kılmayı Emir Bâbı
989-) Bize Ebû Bekir b. Ebf Şeybe ile Ali b. Hucr rivâyet et-tiler. Lâfız Ebû Bekir'indir. (İbn Hucr, bize haber verdi) tâbirini kullandı. Ebû Bekir ise: Bize Ali b. Müshir, Muhtar b. Fülfül'den, o da Enes'den naklen rivâyet etti, dedi. Enes şunları söylemiş: Bir gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize namaz kıldırdı. Namazı bitirince yüzünü bize çevirerek: cemâat! Ben sizin İmâmınızı m. Öyle ise rükû, sücud, kıyam ve namazdan çıkma hususlarında beni geçmeyin! Çünkü ben sizi önümdende arkamdan da görüyorum.» buyurdular. Ve sonra şunu ilâve ettiler: nefsi yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki siz benim gördüğümü görmüş olsanız hakikaten az güler çok ağlardınız.» Ne gördün, ya Resûlallah? dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): cehennemi gördüm» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Rükü Sücud Ve Emsali Fiilleri İmâmdan Önce Yapmanın Haram Kılınması Bâbı
990-) Bize KuteybetÜ'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Cerîr rivâyet etti. H. İbn Nümeyr ile İshâk b. İbrahim de İbn Fudayl'den ve bunların hepsi Muhtâr'dan, o da Enes'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadisi rivâyet ettiler. Cerîr'in hadisinde kaydı yoktur. hadîs, cemâatin bütün namaz fiillerinde imâma tâbi olmaları lâzım geldiğine delildir. Hanefîlere göre İmâma tâbi olmak üç surete şâmildir:

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Rükü Sücud Ve Emsali Fiilleri İmâmdan Önce Yapmanın Haram Kılınması Bâbı
991-) Bize Halef b. Hişâm ile Ebü'r-Rahî'ez-Zehrânî ve Kuteybetü'bnü Saîd hep birden Hammâd'dan rivâyet ettiler. Halef dedi ki: Bize Hammâd b. Zeyd, Muhammed b. Ziyâd'dan rivâyet etti. ki): Bize Ebû Hüreyre rivâyet etti. ki: Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem): İmâmdan önce kaldıran kimse Allah'ın onun başını eşek başına çevireceğinden korkmuyor mu?» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Rükü Sücud Ve Emsali Fiilleri İmâmdan Önce Yapmanın Haram Kılınması Bâbı
992-) Bize Amrü'n-Nâkıd ile Züheyr b. Harb rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İsmail b. İbrahim, Yûnus'dan, o da Muhammed b. Ziyâd'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): esnasında başını İmâmdan evvel kaldıran kimse Allah'ın, onun suretini eşek suretine çevirmesinden emin olamaz.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Rükü Sücud Ve Emsali Fiilleri İmâmdan Önce Yapmanın Haram Kılınması Bâbı
993-) Bize Abdurrahman b. Sellâm El-Cumâhi' ile Abdurrahman b. Rabî’ b. Müslim hep birden Rabt' b. Müslim'den rivâyet ettiler. H. Ubeydullah b. Muâz da rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Şû'be rivâyet etti. H. Ebû Bekir b. Ebî Şeybe dahi rivâyet etti. ki): Bire Vekî', Hammâd b. Seleme'den rivâyet etti. Bunların, hepsi Muhammed b. Ziyad'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den bu şekilde rivâyet etmişlerdir. Yalnız Babt b. Müslim hadîsinde: onun yüzünü eşek yüzüne çevireceğinden» denilmiştir. hadisi bütün Kütübü Süte sahipleri muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Hazret-i İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) rivâyetinde: İmâmdan önce kaldıran kimse Allah'ın onun başını köpek başına çevirmesinden emin olmaz.» buyurulmuştur. M, rivâyetlerin bâzısında başını eşek başına, bazılarında suretini eşek suretine; diğer bazılarında da başını köpek başına çevireceğinden emin olamaz buyurulmuştur. Ulemâ bu cümlenin mânâsı hakkında bir çok sözler söylemişlerdir. Kirman i'ye göre bu cümle ahmaklıktan kinayedir. Bir şeyin hakikatini başka şeye çevirmeye «mesh» denilir. Mesh bu ümmet hakkında caiz değildir. Kâdî Ebû Bekir İbn'l-Arabî: eşek başına çevirdiği bir kimse bu ümmetde mevcut değildir. Çünkü bu ümmet mesh'den emindir. Bu cümleden murâd; olsa olsa eşeğin mânası, yani basiretsizlik ve inatçılıkdır. Çünkü bukağılan-dığı vakit yürümemek ve kapandığı vakit şahlanmak eşeğin şânındandır.» demiştir. Fakat Aynî bu sözlere itiraz etmiş, âhir zamanda mesh'in vuku bulacağını sahabeyi kirâmdan bir cemâatin rivâyet ettiğini söylemiştir. Takiyyüddîn: «Bu hadîs zahiren suretin değiştirileceğini iktizâ eder, ama mecazen manevî bir hususa da aittir. Çünkü eşek ahmaklıkla vasıflanır. Bu mânâ câhil bir insana da istiare edilebilir. kadar bir çok cemâatin İmâmdan önce rükû ve secdeden başlarını kaldırdıkları halde suretlerinin değiştirilmemiş olması hadîsi mecaza hamledenlerin kavlini teyid etmektedir.» diyor. Fakat Ayn'î bunu da kabul etmemiş ve şöyle deditir: «Bu sözün doğru olduğunu teslim etsek bile cezanın Allahü teâlâ’nın dilediği bir zamana tehiri neden caiz olmasın. Nitekim bazı kitaplarda okuduğumuza ve mûtemed zevattan işittiğimize göre Şiîlerden bir cemâat ashâb-ı kirâma sövdükleri için Ölürken bâzısının suretleri eşek, bazısının da domuz olmuştur... Hacer-ı Askalânî şöyle bir vak'a hikâye ediyor: Muhaddislerden biri hadîs okumak için Dimeşk'a gitmiş ve meşhur bir üstâd bularak ondan ders almağa başlamıştır. Bir müddet devam etmişler. Fakat üstâd daima perde arkasında bulunuyor, yüzünü talebesine göstermiyormuş. Hayli bir zaman bu minval üzere devam edip, talebesinin hadîs ilmine karşı son derece iştiyaklı olduğunu görünce perdeyi açmış. Bir de ne görsün, yüzü tamamen eşek yüzü!.. O vakit şeyh şunu söylemiş: «Oğlum, sakın İmâmdan önce doğrulma! Zîra ben hadîsde bunu görünce vukuunu kabul etmedim ve İmâmdan önce doğruldum, yüzüm şu gördüğün hâle geldi.» Şerif Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ümmetine karşı beslediği hudutsuz şefkatini, ümmetine bütün ahkâmı ve bu ahkâma terettüp eden sevabı, ikâbı beyân ettiğini gösteriyor. Ayrıca tehdide de şâmildir, İbn Mes'ud (radıyallahü anh) İmâmdan önce başını kaldıran bir zâta bakmış da: ne yalnız kıldın, ne de İmâma uydun» demiştir. Hazret-i İbn Ömer'den de buna benzer bir söz rivâyet olunur. Hattâ İbn ömer (radıyallahü anh) İmâmdan evvel başını kaldıran kimseye namazı yeniden kılmasını emr etmiştir. Cumhûru ulemâya göre başını önce kaldırmak haram ise de bundan dolayı namazı yeniden kılmak icâb etmez.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Rükü Sücud Ve Emsali Fiilleri İmâmdan Önce Yapmanın Haram Kılınması Bâbı
994-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da Müseyyeb’den, o da Temim b. Tarefe'den, o da Câbir b. Senınra'dan naklen rivâyet etti. Câbir Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): gözlerini semâya diken bir takım kimseler yâ bundan vaz geçerler yahut gözleri kendilerine dönmez.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namazda Gözleri Semaya Dikmekden Nehiy Bâbı
995-) Bana Ebû't-Tâhir ve Amr b. Sevvad rivâyet etüler. De-düer ki: Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Leys b. Sa'd, Cafer b. Ramâ'dan, o da Abdurrahman el-Arac'dan, o da Ebû Hureyre'den naklen rivâyet etti, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): . takım insanlar yâ namazda duâ ederken gözlerim semaya dikmekden vaz geçerler, yahut gözleri kör olur!» buyurmuşlar. rivâyetlerin birinde mutlak surette namaz esnasında semâya bak-makdan, diğerinde ise namazda duâ ederken semâya bakmakdan nehy buyurulmuştur. Hüküm ve hâdise her iki rivâyette bir olduğu için mutlak olan birinci rivâyet mukayyed bulunan ikinci rivâyete hamledil-miştir. Maamâfih buna hacet de yoktur. Çünkü mânâ yine aynıdır. Duanın kıblesi semâ olduğu halde dua esnasında semâya bakmak memnu olunca namaz esnasında bakmak evleviyetle memnu olur. Bu rivâyetlerden ne murâd edildiği ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bazılarına göre vaîd yani tehdîd kasdedilmiştir. Bu lakdirde gözleri semâya dikmek haramdır. Zahirîlerden İbn Hazm daha ileri giderek namazın bozulacağını söylemiştir. Diğer bazıları: «Hadîsin mânâsı: Namaz kılanların üzerine inen meleklerin indirdikleri nurdan gözleri kör olacağından korkulur demektir.» mütâleasında bulunmuşlardır, İbn Ebû Şeybe'nin Hişam'dan tahrîc ettiği bir hadîse göre, ashab-ı kirâm vaktiyle namazda bakmışlarmış; huşu' sahibi olan mü'minler muhakkak felaha erdi." Sure-i Mu'minûn âyet: 1 âyet-i Kerîmesi inince artık önlerine bakmağa başlamışlar, gözleri secde yerinden öteye geçmez olmuş. göre ibret için gözleri semâya kaldırmakta beis yoktur. Fakat İbn Battal namazda semâya bakmanın mekruh olduğuna ulemânın ittifak ettiklerini söylemiştir. Namaz haricindeki dualarda ise ekseri ulemâya göre semâya bakmak caizdir. Çünkü duanın kıblesi semâ olduğunu bildiren hadîsler vardır. Taberî semâya bakmayı kerih görmüştür. Kâdî Şüreyh duâ ederken gözlerini semâya diken bir zâta: yum! Gözlerini de indir! Çünkü sen ona eremez ve onu göremezsin!» demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namazda Gözleri Semaya Dikmekden Nehiy Bâbı
996-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Ktireyb rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da Müseyyeb b. Rafi'den, o da Temim b. Tarefe'den, o da Câbir b. Semure'den naklen rivâyet etti. Câbir Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem) yanımıza geldi. Ve: neden sizleri hırçın atların kuyrukları gibi, ellerinizi kaldırmış görüyorum! Namazda sakin olun!» buyurdular. Sonra (Başka bir defa) yine yanımıza çıktı ve bizi halkalar halinde görerek: sizi neye dağınık cemâatler halinde görüyorum i» dedi. Başka bir sefer yine yanımıza çıktı ve: meleklerin Rableri katında saff saff durdukları gibi saf bağlayıp dursanızya!» buyurdular. Biz: Resûlallah! Melekler Rableri katında nasıl saf olurlar? dedik: safları tamamlarlar, ve safda sıkışık dururlar.» buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namazda Süküneti Emir; Elle İşaretten, Selam Verirken Elleri Kaldırmaktan Nehi İle İlk Safları Tamamlamanın, Saflarda Sımsıkı Durmanın Ve Toplu Bulunmanın Emrolunması Bâbı