Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı

2-) Fetva isteyen bir kimseye hemen cevap vermek ve mühimmat ehemmiyetlerine göre en mühimlerinden başlamak suretiyle halletmek gerekir. İhtimâl ki Ebû Rifâa (radıyallahü anh)'nın suâli, dinîn en mühim kaaidelerine âitdi. îmânı ve İslama nasıl girileceğini sormaya gelen bir kimseye derhâl icabet ile, kendisine lâzım gelen talimatı vermenin vâcib olduğunda bütün ulemâ müttefîkdir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sandalye üzerine oturması, cemâat kendisini görsün ve söylediklerini işitsin, diyedir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Hutbe Esnasında Birisine Bir Şey Öğretme Hadisi Bâbı
2-) - Güneş nihayet bir sukûne erip durmak için hareket eder;

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İmanın Kabul Edilmeyeceği Zamanın Beyanı Bâbı
2-) - Fahr-i Râzi'nin birinciden sonra kaydettiği bir kavle göre de; sidre «Râkib» den rikbe gibi binâ-i merre olarak Sidre-i münteha hayret-i kusvâ son derece hayret demektir. Yani akılların hayrette kaldığı, daha fevkinde hayret tasavvur edilemiyecek vecihle son derecede hayrette kaldığı makamda Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hayrette kalmadı, şaşmadı, kaybetmedi, gördüğünü gördü. Maamafih yine Râzî' derki: Sahih olan evvelki vecihtir...» Bekr hadisinde geçen pervaneler» yerine bazı rivâyetlerde « çekirgeler» denilmiştir. Burada her iki rivâyetten maksad Müntehâyı kaplayan tecelliyatın sayılmayacak derecedeki güzelliği ve çokluğudur. rivâyette geçen «Mukhimat» in mânası inşam helâk eden ve cehenneme sürükleyen büyük günahtır. Hadisin bu cümlesinden murâd o ümmetten olup şirk koşmadan ölenlerin büyük günahlarının affedilmesidir. Nevevî'nin beyanına göre affetmek hiç azap etmemek değildir. Çünkü şer'i delillerle ve icma'ı ümmetle sabit olmuştur ki; bazı âsi mü'minler azap göreceklerdir. Maamafih bu cümleden husus kasdedilmiş olmak ta muhtemeldir. Yani bu ümmetin bazı fertlerine azap yüzü göstermeden büyük günahları affolunacaktır. Allah-u Alem rivâyetinde Hazret-i Abdullah b. Mes'ud (......) âyet-i kerimesini Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) , Cibrîl'i altı yüz kanadı ile yani kendi şekli ile gördü diye tefsir etmiştir. Bu bâbta yine Elmalılı merhum şu malûmatı vermektedir. malûm ki; yay demektir Kaâb da yayın kabzası ile giriş mahallinden iki köşe aralığına denir ki; bir yayda iki Kaâb bulunur. Bu mâna ile bazıları kalb tariki ile bir kavsin iki kaâbı demek olabileceğini söylemişlerdir. Yani kabzası ile kirişi arasına da kaâb denilebildiği söylenmiştir. Mızrak: Rumh, değnek: savt, arşın: zira', kol, boy, kulaç: Bâ, adım' Hat ve, karış: Sibr, şerre, Fitr, parmak: isb'i uzunluk ölçüsü olarak kullanılmış olduğu gibi kavs te öyle bir uzunluk mikyası olarak kullanılmıştır. Hicaz lügatinde kavs arşın mânasına geldiği ve İbn Abbâs'dan burada bu mânaya olduğu da söylenmiştir. Buna göre «iki kavsin kaâbı» iki arşın kadar demek gibi olmuş oluyor. Lâkin burada, daha güzel bir mâna nakledilmiştir. Şöyleki: cahiliyetinde bir ittifak için andlaşacakları zaman iki yay çıkarır birini diğerinin üzerine koyarak ikisinin kaâbını birleştirir sonra ikisini beraber çekip onlarla bir ok atarlar: Bu onların her birinin rızası diğerinin rızası, gadabı diğerinin gadabı olup hilafı mümkün olmayacak vecihle ahidleştiklerini işaret olurdu. Bu mânada kaâb mikdar mânasına değil iki kavsin birlik manzarasını gösteren kabza ile kiriş arası oluyor. ki bu mâna hem o birinden daha ziyade bir yakınlık tasvir ediyor hemde manevi bir kurbe işaret ediyor...» İbn Mes'ut (radıyallahü anh) 'ın tefsirine göre âyet-i kerimenin toplu mânası şöyle oluyor: «Cibrîl (aleyhisselâm) o yüksek ufuktan Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem)’e doğru öyle yaklaştı ve sarktı ki aralarında ancak üst üste konmuş iki yayın biribirlerine olan mesafesi kadar yahut daha yakın bir mesafe hasıl oldu.» Bittabi bu âyet-i kerimeyle manevi yaklaşmaya işaret buyrulmuştur. Bu âyet-i kerimeye daha başka türlü mâna verenlerde vardır. Ebû Bekr rivâyetinde (281 ci hadis) Abdullah b. Mes'ut: gördüğünü tekzip etmedi.» âyetini: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Cibrîl'i görmüştür» şeklinde tefsir etmiştir ki; bu onun mezhebidir. Cumhûru müfessirine göre ise âyetten murâd Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in rabbini görmesidir. Allah'ı gördü diyenlerden bazıları kalbi ile gördüğüne diğerleri gözü ile gördüğüne kaildirler. Enes (radıyallahü anh) ile îktime Hasen ve Rebi'in mezhebi budur. b. Muâz rivâyetinde İbn Mes'ut Hazretlerinin: olsun ki, o Rabbinin en büyük âyetlerinden bazılarını görmüştür.» âyet-i kerimesini yine: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Cibrîl'i kendi sureti ile altı yüz kanatlı olarak görmüştür,» tefsir etmiştir. Büyük âyetlerden birinin Cibrîl (aleyhisselâm) olduğunda şüphe yoksada tamamının ne olduğunu bilmeye bizim için imkân yoktur. İbn Mes'ud'un bu kavli ekseri Selefin mezhebidir. Dahhak'a göre bu büyük âyetlerden murâd Sidretu'l-Münteha'dir. Bazıları Refref olduğunu söylemişlerdir. sûresinin Son âyetlerinden murad: O âyetlerin mânâ Ve medlulleridir. Yoksa Bakare Suresi Medinede inmiş, Mi'rac ise Mekke'de vâki olmuşdur. Maamafih Mi'râc gecesi vasıtasız, bilâhare Cibrîl vasıtasıyle inmiş olması da mümkündür. Bakara Suresi'nin son âyetleri. Allahın bu Ümmete olan rahmetini, onlara hafif emirler teklif buyurduğunu günahlarını afv ve kendilerini kâfirleri karşı muzaffer kıldığını beyan etmektedir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Sidretül-münteha Hakkında Bir Bab
2-) Kalble bilerek dille inkâr. Bu inkâr cebrî ise sahibi müslüman, ihtiyarî olursa kâfir-i muânniddir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Münafık Hasletlerini Beyan Bâbı
2-) Hadisden murad: Küfrün hakikati değil, küfran-ı ni'metdir. Yani bir birinizi vurarak nankörlük etmeyin demektir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemün: «benden Sonra Dönüp Birbirinizin Boyunlarını Vuran Kafirler Olmayın» Hadislerin Manasını Beyan Bâbı
2-) - Ashab (radıyallahü anhüm) Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)’in telâffuzuna ta'bi' olmuşlardır. kapının iki tarafındaki çerçeve ağaçlarıdır. şerif talebe bir suâli sormaktan sıkıldığı vakit hocanın suâl yeri geldiğine tenbihde bulunması gerektiğine delildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Cennette Makamı En Aşağı Olanların Beyanı Bâbı
2-) - «Hazret-i İbrahim'in suâline sebep şudur. Nemrud kendisine: senin Rabbin kimdir?» diye sorduğu ve onun da: «Benim Rabbim öldüren ve dirilten zât-i Ecellü A'lâdır, diye cevap verdiği vakit İbrahim (aleyhisselâm) kudreti ilâhiyye hakkında asla şüphe etmediği halde ölüleri nasıl dirilteceğine merak etmiş ve kalbi mutmein olsun diye sormuştur.» Bunu Taberi, İbn İshâk'dan rivâyet etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Delillerin Bir Birini Takviyesiyle İtminan-ı Kalbin Artması Bâbı
2-) görüşe göre: Fetret devrinin muvahhitlerindendirler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin Nûr-u Nübüvvetini nakleden bütün ecdadı muvahhit ve ehl-i necattandırlar,

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Annesinin Kabrini Ziyaret İçin Allahü Teâlâ Hazretlerinden İzin İstemesi Bâbı
2-) Ribe’l-fadl: Karşılığında hiç bir şey bulunmayan ziyadedir. Bunda müddet filân yoktur. Bir ölçek buğday vererek bir buçuk ölçek buğday almak gibi. Oniki mıskal ağırlığında işlenmemiş altını vererek on mıskal işlenmiş bir altın almak dahi böyledir. Bu da dört mezhebe göre haramdır. Sahabeden bazılarının bunu tecviz ettiği hattâ İbn Abbâs (radıyallahü anh)'ın da bunlar arasında bulunduğu rivâyet edilmişse de sonraları bu fikirden vaz geçmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Riba Bâbı
2-) İbâdet hususunda tercih mekruh yahut evlâsını hilâlidir. İbn Ömer başkasının böyle mekruh veya evlânın hilaf; bir dey yapmasına sebep olmamak için oturmaktan kaçınmıştır

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Bir İnsanı Önceden Oturduğu Mubah Yerinden Kaldırmanın Haram Kılınması Bâbı
2-) Dünya ahkâmı hakkında değilde yalnız ahiret hususunda şehid sayılanlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Emirlik
Konu: Şehitleri Beyan Bâbı
2-) Hadisin lâfızları muhtelif şekilde rivâyet edilmiştir. Buhârî'nin rivâyetinde: «Onlar namaza ile başlarlardı»; Müslim'in buradaki rivâyetinde ile başlarlar, kırâetin taşında ve sonunda besmeleyi zikretmezlerdi.» denilmiştir. Nesâî, Ahmed b. Hanbel, İbn Hibbân ve Dâre Kutnî'nin rivâyetlerinde «Besmeleyi aşikâre çekmezlerdi»; İbn Hibbân'in rivâyetinde; «ama aşikâre okurlardı. Yine Nesâî ile İbn Hibbân’ın rivâyetlerinde; «Onlardan hiç birinin besmeleyi aşikâre çektiğini işitmedim», Ebû Ya’lâ'nın «Müsned» inde aşikâr okunan namazlarda herbiri kirâet ile başlarlardı, Taberânî'nin Mü'cem'inde, Ebû Nuaym'in «el-Hilye» sinde, İbn Huzeyme'-nin «Muntasarü'l - Muhtasar» ında gizli söylerlerdi, denilmektedir. Bu rivâyetlerin bütün râvileri mevsuktur. Tirmizî’nin Ahmed b. Menî' tarikiyle Abdullah b. Mugaffel'den rivâyet ettiği bir hadîste şöyle deniliyor: namazda besmele çekerken babam işitti de: Yavrucuğum, bid'-ât mı icâd ediyorsun? Bid'ât dan sakın, dedi ve şunları ilâve etti: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabından hiçbiri nazarında islâmda Bid'ât dan daha menfur birşey görmedim. Gerçekten Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Ebû Bekr, Ömer ve Osman'la namaz kıldım. Fakat hiç birinin bunu okuduğunu işitmedim. Onu sen de okuma! Namaz kıldığın zaman deyiver, dedi». hadîs için Tirmizî; «Hasen bir hadîstir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in eksen ashabı onunla amel etmişlerdir. Ebû Bekr, Ömer, Osman, Ali (radıyallahü anhûm) ve diğer ashâb onlardan sonra gelen Tabiin bunlar arasındadır.» demiştir. Aynı hadîsi Nesâî ile İbn Mâce de tahrîc etmişlerdir. (radıyallahü anh) Hadîsinin Kütüb-ü Sitte sahihlerinin tahrîc ettiklerinden başka sıhhat itibarı ile onlardan aşağı olmak üzere birçok tarikleri daha vardır. Hadîsin bütün lâfızları bir mânâda toplanmakta ve "rivâyetler birbirlerini tasdik etmektedir. Bu rivâyetler yedi cümle halinde hülâsa edilebilir. Şöyle ki: Ashâb-ı Kiram Namazda kırâete besmele ile başlamazlardı. Enes (radıyallahü anh) ; «Onlardan hiç birini besmele çekerken veya besmeleyi okurken işitmedim» demiştir. Besmeleyi okumazlardı. Enes (radıyallahü anh) ; «Onlardan hiç birinin besmeleyi aşikâr çekerken işitmedim» demiştir. Besmeleyi aşikâre çekmezlerdi. Besmeleyi gizli çekerlerdi. Kırâete ile başlarlardı. Hattab'in sahih bulduğu rivâyet bu sonuncusudur. Diğer rivâyetleri râviler hep Katâde'den nakil ettikleri ve Enes'den rivâyet eden başka ravîler de bu hususta Katâde'ye tabi oldukları için onlan zayıf addetmiştir. Nevevî «el-Hulâsa- nâm eserinde hadîs İmâmlarının Tirmizî'nin tahrîc ettiği Abdullah b. Mugaffel hadîsini zayıf bulduklarını, onu hasen kabul ettiğinden dolayı Tirmizî'ye i'tiraz ettiklerini söylerse de, ayni hadîsi İmâm Ahmed b. Hanbel, Taberâni ve başkaları da, Abdullah b. Mugaffel'den rivâyet etmişler. Bu suretle Abdullah b. Mugaffel hadîsi kuvvet bulmuştur. Hadîs-i şerîf besmeleyi aşikâre okumamak hususunda sarihtir. Bu hadîs sahih hadîsler aksamına giremese bile; hasen derecesinden de aşağı kalmaz. Nitekim Tirmizî de ona haserı demiştir. Hasen hadîsle ise pekâlâ ihticac olunur. Hele de şevâhid ve mütâbeâtı buradaki gibi çok olursa. hadîs hakkında söz edenler senedindeki İbn Abdillâh b. Mugaffel meçhuldür, diye onunla ihticâc etmemiş; fakat bu meselede kendileri ondan daha zayıfı ile ihticâcda bulunmuşlardır. Hattâ Hatîp uydurma olduğu bilinen bir hadîsle ihticâc etmiştir, ki bu sırf taassubdan doğma büyük bir cüret sayılır. şerîf Ashâb-ı Kiramın besmeleyi aşikâr okumamalarının onlara Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den kalma bir mîras olduğunu göstermektedir. Bu meselede istidlal için yalnız bu delil kâfidir. Çünkü kırâetin aşikâre okunduğu namazlar sabah ve akşam devam, edip gitmektedir. Şayet Resûl-ü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) besmeleyi o namazlarda daima aşikâre okusaydı, ne böyle bir ihtilâfa düşülür, ne de bir şüphe vâki' olurdu. Çünkü onu ister istemez herkes duyar öğrenir. Hazret-i Enes'le Hulefâ'i Râşidin ve Abdullah b. Mugaffel hazerâtının beyanlarına da lüzum kalmazdı. Medine halkı dahi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in mihrabında cehren besmeleyi terketmez, bunu babadan oğula birbirlerine nakletmezlerdi. Aklı başında olan hiçbir kimse Kibâr-ı Sahabe ile tabiînin ve ekseri ulemânın Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimizin fi'line muhalif hareket edeceklerini zan ve tahmin edemez.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namazda Besmele Aşikar Okunmaz Diyenlerin Delili Bâbı
2-) iki kîşi bir deve üzerinde, üç kişi bir deve üzerinde, dört kişi bir deve üzerinde ve on kişi bir deve üzerinde olanlar,

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cennet Ve Onun Nimetleri...
Konu: Dünyanın Bitmesi Ve Kıyâmet Gününde Haşrin Beyanı Bâbı
2-) - «İşine girmeyen şeye karışmaması kişinin iyi müslüman olduğundandır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Komşuya Ve Müsafire İkramı Teşvik, Hayır Konuşmak Müstesna Olmak Üzere Sükütu İltizam Ve Bütün Bunların Îmandan Oluşu Bâbı
2-) - Isâ (aleyhisselâm)'ın inmesi,

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İmanın Kabul Edilmeyeceği Zamanın Beyanı Bâbı
2-) Vak'aya tam beyyine değil de «levs» denilen yarı beyyine bulunur, İmâm Mâlik ile Şâfiî'ye ve Leys'e göre bu kâfidir. Bir tek âdil şâhid ve keza âdil olmayan bir cemâat levsden mâdûddur

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kasâme, Muhakibler, Kısas...
Konu: Kasame Bâbı
2-) - Melek göndermek sureti ile olur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Resûlüllah Sallalahu Aleyhi Ve Selleme Vahyin Başlaması Bâbı
2-) İkrime'ye göre ülülemir Hazret-i Ebû Bekir'le Ömer (radıyallahü anh)'dır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Emirlik
Konu: Hükümdarlara Masiyetten Başka Hususta İtaatin Vacib, Masiyet Hususunda İtaatin Haram Kılınması Bâbı
2-) Çoban Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Ebû Bekr'in bir doitunun çobanı idi. Bu takdirde onun koyunlarından süt içmeleri caizdir,

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Hicret Hadisi Bâbı Buna Göç Hadisi De Denilir
2-) - Başkasına intisabı helâl i'tikad etmeyen hakkında bu söz küfran-ı ni'met ma'nasınadır; ve söyleyen hakkında ağır şekilde men' ve zecir teşkil eder. Yani bilerek babasından başkasını babamdır diye iddia eden kimse Allah‘a ve babasına karşı küfran-ı ni'met etmiş olur. olmayan bir şeyi benimdir diye iddiaya gelince: o şeye başkasının hakkı taallûk etsin etmesin mutlak surette ona sahip çıkmak haramdır. Hattâ Nevevî'nin beyânına göre hâkim senindir diye hük-metse bile helâl değildir. Yalnız İmâm Ebû Hanîfe Jye göre helâl olur. Kendinin olmayan şeyden murad; şer'an hak etmediği şeydir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: «Bizden değildir.» buyurması, bizim güzel yolumuzda değildir ma'nasınadır. Nitekim bir babanın oğluna; «Benden değilsin» demesi de bu ma'nayadır. cümle: «Cehennemdeki yerini boylasın» yahud: «Orada kendine bir yer hazırlasın» ma'nasınadır. Yani cümle yâ duâ yahud emir lâfziyle haberdir ki, münasib olan da budur. Ve «Onun cezası budur; belki ceza görür belki de affolunur. Yahut tevbe-ye muvaffak olur da günahı sakıt olur.» demektir. Hadisin bu ikinci cümlesinde dahi bilerek iddia şarttır. Çünkü günah ve tehdid bir şeyi bilerek yapan kimseye terettüb eder. Sonra buradaki hüküm âhirete aiddir. Dünyevî hükmüne gelince: Ulemadan bir cemaata göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in üzerinden yalan uyduran kimsenin tevbesi kabul edilmez. Hazret-i Abdullah b. Zübeyr el-Humeydî ile İmâm Ahmed b. Hanbel, Ebû Bekir es-Sayrafî ve Ebû'l-Muzaffer es-Sem'ânî de ayni hükme kaildirler.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Bile Bile Babasını İnkar Eden Kimsenin İman Halini Beyan Bâbı
2-) Duâ etmek isteyen kimse helâl ve harama başkalarından daha ziyâde dikkat etmelidir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Helal Kazançtan Verilen Sadakanın Kabulü Ve Sevabının Arttırılması Bâbı
2-) Bu hadislerde beş şeyin dinin temeli olarak gösterilmesinin vechi nedir? Çünkü ibâdet yâ sözlü yahud sözsüz olur. Sözle edilen ibâdet Kelime-i şehadettir, sözsüz ibâdet de ya terk ya fiille olur. Terk suretiyle edilen ibâdet oruçtur. Zira oruç yeyip içmeyi ve cimâı terk etmekle tahakkuk eder. Fi'li ibâdetler de ya bedenle yapılır; yahud mal ile veya her ikisiyle eda edilir. Bedenle yapılan ibâdet namazdır. Mal vermek suretiyle yapılan zekât, her ikisiyle eda edilen de hacc'dır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İslamın Erkanı İle Yüce Temellerini Beyan Bâbı
2-) -Boylesinin cezası, ehl-i necat olanlar cennete girerken doğrudan doğruya cennete girememektir. O ya cezasını çektikten sonra yahud da Allahü teâlâ'nın  affına mazhar olarak ceza görmeksizin bilâhare cennete girecektir. haramdır.» ta'birinden murad: cennet memnu'dur, demektir. intisabı terk etti; onu inkâr etti» demektir. Rağbet fi'li «an» edatiyle kullanılırsa terk etmek, yüz çevirmek manâsına gelir, «fi» edatiyle ise istek ve rağbet göstermek demektir. rivâyette zikri geçen Ziyâd, bazen Ziyadü'bnü Ebih bâzan da Ziyadü'bnü Ümmih diye anılan fakat daha ziyâde Ziyâd b. Ebî Süf yan diye meşk ir olan zattır ki, Ebû Bekre'nin anne bir kardeşidir. Babası belli değildir. Ebû Süf yan'in gayr-i meşru oğlu olduğu söylenir. Evvelce Ziyâd b. Ubeyd es-Sakafi diye anılırdı. Muaviy etü'bnü Ebî Süf yan, kardeşi olduğunu iddia ederek nesebini babası Ebû Süfyan'a ilhak etti. Böylelikle Ziyad vaktiyle Hazret-i Alî (radıyallahü anh) tarafında iken Muâviye (rahimehullah)'ın yakınlarından oldu. hatib ve dâhi bir zâttı. Ancak fazla şiddet gösteren bir devlet adamı idi. 35 hicrî tarihinde vefat etmiştir. Halk Muâviye'nin bu işine çok içerlemişti. Ebû Bekre (radıyallahü anh) kardeşinin hareketlerini beğenmediği için onunla alâkasını kesmiş; onunla ebediy-yen konuşmamaya yemin etmişdi. İhtimal Ebû Osman onun kardeşiyle konuşmadığını bilmediği için: «Bu yaptığınız nedir?» diye çıkış-mıştır. Yahut bu sözle Ziyad’ın babasından başkasına intisabını kasd-ederek: «Kardeşinin şu yaptığı nedir? Ne çirkin ve cezası büyük bir iş yaptı: Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onun bu yaptığını yapana cenneti haram kıldı» demek istemiştir. şekillerinde de rivâyet edilmiştir. Nevevî bunların hepsinin doğru olduğunu söyler.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Bile Bile Babasını İnkar Eden Kimsenin İman Halini Beyan Bâbı
2-) Besmele şarttır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Av, Kesilen Ve Etî Yenen...
Konu: Öğretilmiş Köpeklerle Avlanma Bâbı
2-) Bu kuyuların suyu ile karılan hamur hayvanlara yedîrilir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: «kendilerine Zulmedenlerin Meskenlerine Girmeyin Ağlayarak Girerseniz O Başka!»
2-) - Îsâ (aleyhisselâm) şeriati ile

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Resûlüllah Sallalahu Aleyhi Ve Selleme Vahyin Başlaması Bâbı
2-) İhtimal o adamı Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) tanıdığı için yanına uğramış, sütünü içmeyi kerih görmemiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İçkiler
Konu: Süt İçmenin Cevazı Bâbı
2-) Bu sözle üç talâk vâki' olur; söyleyenin niyetine bakılmaz, İbn Ebî Leylâ ile Mâlikîler'den Abdülmelik b. Mâceşun'un kavilleri budur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Boşama
Konu: Karısını Kendine Haram Edip De Boşamayı Niyet Etmeyan Kimseye Keffaret Vacib Olması Bâbı
2-) - Bu yaptıklarınla güzel bir nâm kazandın. Bu nâmın müslümanken dahi devam edecektir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Kafirin Müslüman Olmazdan Önceki Amelinin Hükmünü Beyan Bâbı
2-) Haber-i Vahid, Haber-i vâhidle neshedilir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: «su Ancak Sudan Dolayı İcab Eder» Hadisi Bâbı
2-) İbn Sayyâd yahûdilerle barış aktedildiği bir sırada zuhur etmiştir. Kendisi yahûdi idi. Öldürülmemesi bundandır. Hattâbî bu ikinci cevabı kat'î olarak kabul etmiş ve şunları söylemiştir: «Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medîne'ye geldikten sonra kendisiyle yahûdiler arasında bir barış andlaşması yazdı. Buna göre yahudilere dokunmamak, onları kendi hallerinde bırakmak şarttı. Ibnu Sayyâd da onlardandı. Yahut aralarına sığınmıştı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in gizlediği Duhân âyeti ile onu imtihan etmesine gelince: İbn Sayyâd'in iddia ettiği kehâneti ve gâib hususunda söyledikleri Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kulağına gelmişti. Bu sebeple onun hakikat hâlini anlamak ve Ashâb-ı kirâmına da bir kâhin, bir sihirbaz olduğunu, şeytanın sair kâhinlere yaptığı gibi, ona da bazı şeyler ilka ettiğini göstermek için kendisini imtihan etti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in gizlediği şey Duhân âyeti idi.» Ben sana bir şey gizledim. Nedir o? deyince İbnû Sayyâd Duh dedi. Kelimeyi tamamlayarak Duhân diyemedi. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine: Sus! Sen değerini aşamazsın, buyurmuş. Senin gibi şeytandan bir kelime belleyen kâhinlerin yapacağı budur. Fakat Peygamberler öyle değildir. Onlara vahyedilen gâib ilmi tam ve açık olarak bildirilir, demek istemiştir. Duman demektir. Bu kelime dah şeklinde de rivâyet olunmuşsa da lûğat kitaplarında bir meşhur rivâyeti duh'dur. Hadîslerde ise yalnız'duh şeklinde rivâyet olunmuştur. Hattâbî: «Burada dumanın bir mânâsı yoktur. Çünkü duman avuçta veya cepde saklanan bir şey değildîr. Buradaki duh'dan murad; hurmalık ve bahçelik İçinde bulunan bir levdir. Meğer ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sana sakladım sözüyle, sana dumanın ismini sakladım mânâsını kastetmiş ola!» demişse de sahih ve meşhur olan kavle göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) duhan âyetini saklamıştır. Bu âyet Teâlâ Hazretlerinin: aşikâr bir duman getireceği günü gözet." Sûre-i Duhan, âyet: 10. âyet-i kerîmesidir. Duhan sûresinin o anda yazılı olarak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in elinde bulunduğunu söylemiş; bir takımları da sadece Duhan âyetini eline yazdığını bildirmişlerdir. Kâdî Iyâz diyor ki: «En sahih kavle göre İbn Sayyâd, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in gizlediği bu âyetten kâhinlerin âdeti veçhile yalnız bu yarım sözü söyleyebilmiştir. Çünkü şeytan kendisine göktaşı ermeden semâdan kapabildiklerini kâhinlere haber verir.» meleklerin sırlarım çalmak için şeytanların alt semâya çıktıklarını ve onlardan bir iki kelime işitir işitmez, gök taşlarıyle taşlandıklarını Kur'ân-ı Kerîm haber vermektedir. Şeytanlar işittikleri bir doğruya bin yalan katarak vesvese suretiyle bunları kâhinlere bildirirler. toprakı beyaz un'dur, hâlis misledir.» cümlesinden murad; beyazlıkta un gibi, kokusunun hoşluğu hususunda da misk gibi demektir. İmâm Müslim bu cümleyi rivâyetin birinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, diğerinde ise İbnû Sayyâd'a nisbet etmiştir. Iyâz bazı ulemânın ikinci rivâyeti yani bu sözü İbn Sayyad'ın söylemiş olmasını daha muvafık gördüklerini söylemiştir. Keza rivâyetlerin birinde Benî Mağâle, diğer bir rivâyette İbn Megâle kal'ası denilmiştir. Bunların meşhur olanı birincisidir. Müslim, Hulvânî'nin rivâyetinde bu kal'anın Benî Mıkaviye'ye aid olduğunu beyan etmiştir. Bu kal'anın yeri Mescid-i Nebeviyi kıblesine alan bir kimsenin sağına düşermiş. .

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Fitneler Ve Kıyâmet...
Konu: İbn Sayyad Kısassı Bâbı
2-) - Oradan birinci semaya kadar Miraç denilen bir merdivene,

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Geceleyin Semalara Yürütülmesi Ve Namazların Farz Kılınması Bâbı
2-) Sonra o kılmış, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'de (ona uyarak) namaz kılmışdı.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Beş Vakit Namazın Vakitleri Bâbı
2-) Ebû Hatim Es-Sicistânî'ye göre Kur'ân ; Kureyş, Hüzeyl, Teymer-Rebâb, Ezd. Rabîa, Hevazin ve Sa'd b. Bekr'ler ile inmiştir. Fakat İbn Kuteybe bunu kabul etmemiştir. Ona göre yedi harften murâd: Ku-reysin batınlarıdır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurânın Yedi Harf Üzerine Olmasını Ve Bunun Manasını Beyan Bâbı
2-) Bu cümleden murâd: «Ma'ruftan başka bir yolla nafaka vermezsen günah yoktur.» demektir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Hind Davası Bâbı
2-) Câiha: Rüzgâr, dolu, çekirge ve susuzluk gibi insanın dahlü tesiri bulunmayan her âfettir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Âfat Telefatın I Hesaptan Düşme Bâbı
2-) Evli cariyeyi mükâteb yapmak caizdir. Zîrâ Berîre (radıyallahü anh) evli idi. Kocasının hür mü köle mi olduğu hususunda rivâyetler muhteliftir. Buhârî'nin Hazret-i İbn Abbâs'dan rivâyetinde İbn Abbâs (radıyallahü anh): «Onu köle olarak gördüm. Medîne sokaklarında Berîre için ağlayarak ve göz yaşları sakalının üzerine akarak Berîre'nin arkasından gittiğini hâlâ görür gibiyim. Bunu göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) amcası Abbâs'a: Muğîs'in Berîre'ye olan aşkına. Berîre'nin de Muğîs'e karşı nefretine şaşmıyor musun? dedi; ve Berîre'ye: Kocana dönsen (iyi edersin!) buyurdu. Berîre: Yâ Resûlallah! Emir buyuruyor musun? diye sordu. Peyçamber (sallallahü aleyhi ve sellem): Ben ancak şefaatte bulunuyoruml buyurdular. Berîre: öyle ise benim ona bir ihtiyacım yok! cevâbını verdi.» demektedir. Yine Buhârî'nin «Ferâiz» bahsindeki rivâyetinde: «Hakem: Berîre'nin kocası hürdü; dedi.» ifadesi vardır. «Mîrâs» bahsinde Esved'in dahi «hürdü» dediği zikredilmiştir. Ancak Hakem'in sözü mürsel, Esved'inki ise munkatı' olmakla illetlendiril-miştir. Bâbımız rivâyetlerinde her iki vecih mezkûrdur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âzâd
Konu: Velanın Yalnız Âzad Edene Mahsus Olması Bâbı
2-) Kızları diri diri mezara gömmeyi;

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Hacet Yokken Çok Mesele Sormaktan, Vermeyip İstemekten —ki Bundan Murad Ödemesi Gereken Bir Hakkı Edadan Kaçınmak Yahut Hakkı Olmayan Şeyi İstemektir— Nehiy Bâbı
2-) Süt oğlunun kız kardeşi ile evlenmek caizdir. Fakat neseben oğlunun kız kardeşi o kimsenin ya kendi kızı yahut üvey kızıdır. Süt oğlunun kız kardeşi böyle değildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Doğum İtibariyle Haram Olan Herşeyin Süt İtibariyle De Haram Olması Bâbı
2-) - Bu. rivâyetlerdeki altmış ve yetmiş adedlerinin -hakikat mı yoksa mübalâğa yolu ile mi zikredildikleri ulema arasında ihtilaflıdır. Bazılarına göre bunlardan murad, çokluk ifâde etmektir; adedlerin hakikat-ları maksud değildir. Tîybî de bu ihtimal üzerinde durmuştur. Bu takdirde küsuru zikretmek çokluğu daha da ileri götürmek içindir. Yani imanın şu'beleri öyle mübhenı bir takım adedlerdir ki, çok oldukları için sayılarının sonu yoktur. Araplardan bazıları 70 adedinin çok defa mübalağa için kullanıldığım söylemişlerdir. (Bid') Lâfzıyla ifade edilen yedinin onun üzerine ziyade olunması, yedi adedinin sayılar içinde en kâmil aded olmasındandır. Çünkü altı adedi ilk tam sayıdır. Onun üzerine bir ilâve edilince yedi olur. Binaenaleyh yedi adedi kâmil adeddir. Zira tam olandan sonra ancak kâmil olan gelir. Arslana da kuvveti kemal derecesinde olduğu için (sebû') derler. Yetmiş adedi ise gayenin gayesidir. Çünkü birlerin gayesi onlardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İman Şubelerinin Sayısını, Bunların En Üstün Ve En Aşağı Derecede Olanını; Utanmanın Faziletini Ve İmandan Olduğunu Beyam Bâbı
2-) Ezherî'nin de dahil olduğu ikinci fırkanın tashif iddiası doğru değildir. Kelime hilâb şeklinde rivâyet olunmuştur. Hattâ Kurtubî: Bu kelime ancak hâ'nın kesri ile hilâb okunur. Başka türlü okumak doğru değildir. Onu koku zanneden vehmetmiştir. Fârisî de gülsuyuna cüllâb değil, cülâb derler. Aslı gülâbdır. Bu da maruf çiçeğin adı olan gül ile su mânâsına gelen «âb» kelimelerinden mürekkebdir. Onlarda kaide muzâfun ileyhin muzâftan önce gelmesidir. Keza sıfat da mevsufundan önce gelir. Cüllâb içilen meşrubatın ismidir.» demektedir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Cünüblükten Yıkanmanın Sıfatı Bâbı
2-) Bir kişiye dahi cemi sığası ile selâm vermeli. Selâmün aleyküm demelidir. Bu suretle verilen selâm hem o kimseye, hem de yanındaki meleklere şâmil olur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Kimsenin Cariyesini Âzad Ederek Sonra Onunla Evlenmesinin Fazileti Bâbı
2-) İsmi zahir mübteda-i muahhar; zamir-i muttasılla birlikte fiilde haber-i mukaddemdir. Yani ibaredeki (Aynâhu) mübtedâ, (ihmerratâ) cümlesi de haber-i mukaddemdir. hadîs» Ebû Dâvûd'un «Sünen»inde; şeklinde de rivâyet olunmuştur. gerçekten bizdendir; o zararsızdır.» ifadesinden murâd: «O münafıklık veya zındıklıkla yahud bid'at gibi bir şey ile itham olunan, ehl-i sünnete muhalif kimselerden değildir.» demektir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İman Şubelerinin Sayısını, Bunların En Üstün Ve En Aşağı Derecede Olanını; Utanmanın Faziletini Ve İmandan Olduğunu Beyam Bâbı
2-) Ebû Ya'lâ, Hazret-iİbn Mes'ûd'danşu hadîsi rivâyet eder: İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i Ramazan başında şöyle buyururken işitmiş: «Kullar Ramazanda ne derece sevaplar olduğunu bilseler ümmetim bütün senenin Ramazan olmasını temenni ederdi...» uzuncadır, yalnız münker hattâ bâtıldır. Zîrâ senedinde Cerîr b. Eyûb El-Becelî vardır. Bu adam hadîs uydururmuş. Vekî' Ebû Nuaym, Fadl b. Dükeyh gibi İmâmlar onu hadîs uydurmakla itham etmişlerdir. İbn Maîn onun hakkında «Bir şey etmez.» demiş; Buhârî ile Ebû Zür'a hadîsinin münker olduğunu söylemişlerdir. dahi «O, metrûkü'l-Hadîstir.» demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Oruç
Konu: Ramazan Ayının Fazileti Bâbı
2-) Nesebin ilhak ve isbatı, kadın şüphe ile cima edilmişse caizdir. Çocuğun nesebi cima sahibinden sabit olur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’e Tazim Gerektiği; Zaruret Olmayan Yahut Kendisine Teklif Tealluk Etmeyen, Vuku Bulmayan Ve Buna Benzer Şeyleri Çok Sormayı Terk Etme Bâbı
2-) Kötülüğü değiştirmek ve âsiyi yola getirmek için yardım istemek caizdir. Binâenaleyh kudreti olduğunu sandığı bir kimseye giderek: Filân şöyle şöyle kötü hareketlerde bulunuyor; onu bunlardan men et, demek caizdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Gıybetin Haram Kılınması Bâbı
2-) - Maksad: cennete giren bir kimsenin kalbinde oraya girerken kibir bulunamaz demektir. Nitekim Teâlâ hazretleri: onların kalblerîndeki kin ve hasedi çıkaracağız.» buyurmuştur. Ancak Hattabî'nin bu te'villerini İmâm Nevevî beğenmemiş; hadisin ma'ruf olan kibirden yani kendini başkalarından yüksek görerek onları tahkir ve hakkı bertaraf etmekden nehi için vârid olduğunu söylemiş; binaenaleyh bu te'villere hamledilerek matiub olan ma'nadan çıkarılmaması gerektiğini bildirmiştir. Iyâz ile sair muhakkikine göre hadisin ma'nâsı: cezasız cennete giremez demektir. Nevevî'de bu kavli ihtiyar etmiştir. Bazıları: «Evet ceza verilirse ma'na budur; fakat Cenab-ı Hakk’ın lütfü keremiyle o kimseyi affetmesi de caizdir. Binaenaleyh bütün mii'-minler ya doğrudan doğruya yahud da büyük günah işlemekde ısrar hâlinde ölen günahkârlardan bazıları azâb gördükden sonra mutlaka cennete gireceklerdir demişlerdir. Hadisden murad kibirlilerin cennete ilk giren takva sahipleriyle birlikde giremeyeceklerini beyândır.» diyenler de vardır. ikinci rivâyetinde: «Kalbinde hardal dânesi kadar iman olan hiç bir kimse cehenneme girmez.» ifadesinin ma'nası da kâfirler gibi cehenneme ebedî olarak girmez demektir. elbisesinin güzel, ayakkabının güzel olmasını istiyor?» diyen zâtın ismi Mâlik b. Murara' dır. Kâdi Iyâz ile İbn Abdilberr buna kail olmuşlar sa da hafız Halef İbn Beşküvâl'in beyanına göre bu zatın kim olduğu ihtilaflıdır. İbnül-A'râbî'ye göre Ebû Reyhâne Şem'un'dur. Ali'yyü'b-nü'l Medînî «Tabakat» nâmındaki eserinde bunun Râbîatü'b -nü Âmir olduğunu söylemiştir. İbn Amr diyen bulunduğunu da İbn's-Seken kaydettiği gibi, Muâz b. Cebel diyenler olduğunu da İbn Ebi'd-Dünya «Kitâbu'l-Humûl ve t-Tevâzu;» adlı eserinde zikretmiştir. Hatta bazıları Abdullah b. Amr İbn‘l-Âs , Bazıları da Harım b. Fâtik olduğunu söylemişlerdir. Güzel elbise giymek Allahın nimetini göstermek ve ona şükretmek niyetiyle caizdir. Tirmizî'nin rivâyet ettiği bir hadisde «Şüphesiz ki; Allah Kulunun Üzerindeki nimetinin eserini görmek ister» buyurulmuştur. İmâm A'zamin dört yüz altın kıymetinde elbise giydiği rivâyet olunur. İmâm Muhammed pek kıymetli elbise giyer ve: «Benim Hanımlarım cariyelerim var, benden başkasına bakmasınlar diye ziynetleniyorum.» dermiş. Gerçi Hazret-i Ömer'in yamalı elbise giydiği rivâyet olunursa da o bunu fakii memurlarına Örnek olmak için giymişdir, deniliyor. ki Allah güzeldir; güzelliği sever» cümlesinin ma'nası hususunda dahi ihtilâf edilmiştir. Bazılarına göre bunun ma'nası: Allahm heı emri güzeldir; esama-i husnâ onun, cemâl ve kemâl sıfatları da ona mah sustur demektir. bazıları: «Kerim; mükrim, semî: müsmî' manasına geldiği gib cemil de mücmil yanî güzellik veren manasına gelir.» demişlerdir Kuşeyrî (rahimehüllah) cemilin celil yânî büyük ma'nasına geldi ğini söylemiş; Hattâbi ise nur ve güzelliğin sahibi manasında kul lanıldığım hikâye etmiştir. Bazılarına göre cemil: size karşı fiilleri lütûfke güzeldir; size az amel teklif eder: teklif ettiğini ifâ hususunda size yor-Um eder; ifasından dolayı bol bol ec;r verir demektir. diyor ki: «Bu isim bu sahih hadisde vârid olmuşsa da hadis haber-i vahiddir. Esma-i husna hadisinde dahi vârid olmuştur; fal:al onun da isnadı hakkında söz edilmiştir. Muhtar olan kavle göre Allahü teâlâ'ya cemil denilebilir. Ulemâdan Bazıları bunu tecviz etmemişleridir.» ,umutaleada bulunuyor: Allah’ın isimleriyle sıfatlan namına seran neler varid olmuşsa onları bizde söyleyebiliriz. Şeriatın men' ettiklerini biz de men' ederiz. İzin verilip verilimediğine dair bir emare bulunmayanlar hakkında helâldir veya haramidir diye biz hüküm veremeyiz. Çünkü şeriatı hükümleri şer'i yollardan ılınır. Şayed bir şeyin helâl veya haram olduğuna biz hükmedecek olursak şeriat haricinde kendimiz bir hüküm isbât etmiş oluruz. Sonra bir ismi Allahü teâlâ'ya ıtlak edebilmek için şer'an kati bir delil bulunması şart değildir. İlim icâbetmese de amel iktiza eden bir delilin bulunması kâfidir. Şu kadar var ki şer'i kıyaslar amelin muktezasıdırlar. Onun için bir ismi ve bir sıfatı Allah'a ıtlak hususunda onlarla istidlal caiz değildir.» «Helâldir veya haramdır diye hüküm veremeyiz...» şeklindeki İzahatı için «Bu söz muhtar olan mezhep üzerine bina edilmiştir...» dedikden sonra sözlerine söyle devam ediyor: «Çünkü bizim ulemamızın muhakkîklarına göre eşya hakkında helâldir; haramdır; mubahtır yahud daha başka bir şeydir diye hüküm verile, mez. Zira ehl-i sünnete göre hüküm ancak şeriatla verilir. Ulemamızdan bazıları: «Eşya aslî ibâha üzredir.» demişlerdir. Bir takımları asli hürmete, bazıları da tevakkufa kail olmuşlardır; yani bu hususda ne denileceği bilinmez; derler. Bunlar içerisinde muhtar olan kavil birincisidir. Allahü teâlâ'yı, şer'an vârid olmayan fakat yasak da edilmeyen kemâl, celâl ve medih sıfatiyle tavrif etmenin veya ona böyle bir isim vermenin caiz olup olmayacağında ehl-i sünnet uleması ihtilâf etmişler; bir taife bunu caiz görmüş, diğerleri ise caiz olacağına dair Kitâb, sünnet-i mütevâtire veya icmâ'dan birisinden kat'i bir nass-i şer'i vârid olmadıkça tecviz etmemişlerdir. sıfatlarla Allah’ın tavsif edilebileceği hususunda haber-i vahid bir delil bulunursa mesele yine ihtilaflıdır. Bazılarına göre caizdir. Derler ki: «Böyle bir isim veya sıfatla Allaha duâ ve senada bulunmak, amel Bâbındandır; haber-i vâridle amel ise caizdir.» göre caiz değildir. Çünkü bu iş Allah'a caiz veya müstehil olan şeyi i'tikad meselesine râci'dir. î'tikadın yolu ise katiyettir. Yani onu isbât edecek delilin kâfi olması icâbeder. Kâdî Iyâz: «Doğrusu caiz olmaktır. Zira bu hem amele hemde Allahü teâlâ'nın: «Güzel isimler Allaha mahsustur. Binaenaleyh ona bu isimlerle duâ edin!» kerimesine şâmildir.» demiştir. Buna mukabil el-Übbî: «İsimle zikir ve onunla duâ etmek, o ismin ma'nasım i'tikadın fer'idir. İ'tikadda matlub olan şey ise kat'iyettir. Binaenaleyh sözün doğrusu, bu işin caiz olmamasıdır.» diyor. husnânın 99 isim olduğunu bildiren hadis muttefekun aleydir. Yalnız bu hadisde isimler aletta'yin beyan olunmamıştır. Ta'yin suretiyle beyan eden hadisi Tirmizî rivâyet etmiş; ve: «Bu hadis hasen sahîhdir.» demişse de mezkûr hadisde «cemil» ismi zikredilmemiştir. «......» terkibi Tirmizî ile Ebû Dâvûd'dan şeklinde rivâyet olunmuştur. Fakat manâca ikisi de birdir. Yanı her ikisinin ma'nasi: insanları tahkir etmek demektir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Kibrin Tahrimi Ve Beyanı Bâbı
2-) - Hadis, namazı terketmeyi helâl i'tikad eden hakkındadır;

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Namazı Terk Edene Kafir Adı Verilebileceğini Beyan Bâbı
2-) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Yahûdiyi ancak itirafı ile öldürdü.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kasâme, Muhakibler, Kısas...
Konu: Taşla Ve Diğer Keskin Ve Ağır Şeylerle Vuku Bulan Ölümde Kısasın Sübutu; Kadın Öldürmesi Sebebi Île Erkeğin Öldürülmesi Bâbı
2-) Tam gök yüzünün ortasında iken (batıya) meyledinceye kadar;

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: İçinde Namaz Kılınmakdan Nehy Edilen Vakitler Bâbı