Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı

1155-) Bize İshâk b. İbrahim ile Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Abdürrazzâk haber verdi. ki): Bize Ma'mer, Zührî'den bu isnâdla haber verdi. Amma hadîsde Mina ve Arafat'ı zikretmedi veda Haccında yahut fetih gününde» dedi, hadîsi Buhârî «İlim, Namaz, Hac» ve «Megâzî» bahislerinde; Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâi ve İbn Mâce dahi «Namaz» bahsinde tahrîc etmişlerdir. Abbâs Hazretlerinin o tarihte kaç yaşında olduğu ihtilaflıdır. Bazıları on, Bazıları onüç, bir takımları da onbeş yaşında bulunduğunu söylemişlerdir. Saîd b. Cübeyr'in rivâyetinde İbn Abbâs (radıyallahü anh): «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in vefatında ben onbeş yaşındaydım» demiştir. İmâm Ahmed b. Hanbel: «Doğrusu da budur.» diyor. Zübeyr b. Bekkâr'ın rivâyetine göre İbn Abbâs (radıyallahü anh) Hicret'ten üç sene önce dünyâya gelmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namaz Kılanın Sütresi Bâbı
1156-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): b. Eslem'den dinlediğim, onun da Abdurrahmân b. Ebî Said'den, Onun da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivâyet ettiği şu hadisi okudum: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): namaz kılarsa önünden hiç bir kimseyi geçirmesini Onu mümkün olduğu kadar menetsin! şayet yine dinlemezse onunla mukatele etlini Çünkü o ancak bir şeytândır.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namaz Kılanın, Önünden Geçeni Menetmesi Bâbı
1157-) Bize Şeybân b. Ferrûh rivâyet etti. ki): Bize Süleyman b. Muğîre rivâyet etti. ki): Bize İbn Hilâl (yani Humeyd) rivâyet etti. ki: defa ben bir arkadaşımla beraber bir hadisi müzâkere ederken birden Ebû Salih Es-Senımân: Ebû Saîd'den işittiğimi ve gördüğümü sana söyliyeyim; dedi ve şöyle anlattı: Ben Ebû Saîd ile beraber bulunduğum bir sırada Ebû Saîd Cum'â günü, kendisini insanlardan setredecek bir şeye karşı namaz kılıyordu, derken Benî Ebî Muayt kabilesinden genç bir zât geldi ve Ebû Saîd'in önünden geçmek istedi. Ebû Saîd onun göğsüne dokunarak kendisini defetti. Genç adam etrafına bakındı. Fakat Ebû Said'in Önünden başka geçecek yer bulamadı. Bunun üzerine yine oradan geçmeye kalkıştı. Ebû Saîd onun göğsüne ilk defâkinden daha şiddetli vurarak kendisini defetti. Bu sefer o adam Ebû Saîd'in karşısına dikilip ona sövdü» sonra cemâati sıkıştırarak çıktı gitti ve (Medine valisi) Mervân’ın yanına girerek Ebû Saîd'den gördüğü muameleyi ona şikâyet etti: Sonra Ebû Saîd de Mervân'ın yanına girdi. Mervân ona: kardeşin oğluyla ne alıp veremiyorsun? (Bak sana) seni şikâyete gelmiş?» dedi. O zaman Ebû Saîd şunları söyledi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kendisini insanlardan koruyacak bir şeye -karşı namaza durur da sonra önünden biri geçmek isterse onu göğsüne dokunarak defetsin. Dinlemezse onunla mukatele etsin! Çünkü o ancak bir şeytandır.» buyururken işittim.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namaz Kılanın, Önünden Geçeni Menetmesi Bâbı
1158-) Bana Hârûn b. Abdillâh ile Muhammed b. Rafı' rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Muhammed b. İsmail b. Ebî Füdeyk, Dahhâk b. Osman'dan, o da Sadakatü'bnü Yesâr'dan, o da Abdullah b. Ömer'den naklen rivâyet etti ki; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): namaz kılarsa önünden hiçbir kimseyi geçirmesin! Dinlemezse onunla doğuşsun! Çünkü onunla beraber dostu şeytân vardır.» buyurmuşlardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namaz Kılanın, Önünden Geçeni Menetmesi Bâbı
1159-) Bana İshâk b. İbrahim rivâyet etti. ki) Bize Ebû Bekir El-Hanefî haber verdi. ki): Bize Dahhâk b. Osman rivâyet etti. ki): Bize Sadakatü'bnü Yesâr rivâyet etti. ki: Ben İbn Ömer'i: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu...» diyerek bu hadîsin mislini rivâyet ederken dinledim. Saîd hadîsini Buhârî «Namaz», «Bed-i Halk» ve «Sı-fat-ı İblîs» bahislerinde, Ebû Dâvûd ile Nesâî dahi -Namaz» bahsinde tahric etmişlerdir. Ebî Muayt kabilesinden geldiği bildirilen genç adamın ismi bir rivâyette Velîd b. Ukbe diye tasrîh edilmiştir. İbnİ Ebî Şeybe'nin «Mûsannef» inde bu zâtın Abdurrahman b. Haris olduğu bildiriliyor. Abdürrezzâk'ın rivâyetinde ise Dâvûd b. Mervân nâmında bir zât olduğu görülüyor. Bu rivâyetlerin arasını bulmak için en güzel çâre vak'anın ayrı ayrı şahıslarla mü-teaddid defalar vukûbulduğuna kail olmaktır. murâd: Emevî hanedanından Mervân b. Haltem'dir. Bu zâtın Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’i gördüğü rivâyet olunur. Vâkıdî'nin beyânına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in vefatında Mervân sekiz yaşında çocukmuş. Ondan hadîs rivâyet edememiştir. Mervân o gün Medine'de Vali bulunuyordu. Hazret-i Ebû Saîde: «Kardeşin oğlu ile ne alıp veremiyorsun?» diyerek hâdisenin hakikatini anlamak istemiş ve bütün mü'minlerin kardeş olmasına bakarak din kardeşi yerine «Kardeşin oğlu» tâbirini kut-lanmışdır. Bu cümle: «Hazret-i Saîd'in önünden geçen genç Velîd b. Ukbe değildi.» diyenlerin sözünü te'yîd eder. Çünkü Velî d'in babası Ukbe kâfir olarak öldürülmüştür. Binâenaleyh onun oğlu hakkında «Kardeşin oğlu» denilemez. beyânına göre, namaz kılarken önünden geçen kimse işaretle ve hoş bir muameleyle geçmekden menedilir. Fakat hadisin zahirinden anlaşılıyor ki geçmek isleyen kimse işaret vb. den anlamaz da kendisini menetmek için döğüşmekten başka çâre kalmazsa nihayet ona da başvurulur. Çünkü bu derece inatlık gösteren kimse olsa olsa bir şeytândır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) burada işaretten almayan inatçıyı bir teşbih-i belîg ile şeytâna benzetmiştir. Bâzılarına göre şeytandan murâd Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Önünden geçen kimsedir. Böyle inatçı kimselere lisanımızda dahi şeytân denir. Bazıları cümleye bir muzâf takdir ederek: «Bu ancak şeytânın yapacağı iştir.» şeklinde mânâ vermişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namaz Kılanın, Önünden Geçeni Menetmesi Bâbı
1160-) Bize Yayhâ b. Yahya rivâyet etti. ki): Mâlik'e, Ebü'n-Nadr'dan dinlediğim, onun da Büsr b. Saîd'den naklen rivâyet ettiği şu hadisi okudum: Zeyd b. Hâlid El-Cühenî, Büsr'ü namaz kılanın önünden geçen hakkında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den ne işitmiş! diye sormak üzere Ebû CÜheym'e göndermiş. Ebû Cfl-heym şunları söylemiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kılanın önünden geçen kimse ne derece vebal yüklendiğini bilse onun için kırk yıl beklemek önünden geçmekden daha hayırlı olurdu.» buyurdular. «Kırk gün mü, kırk ay mı yoksa kırk yıl mı? dedi; bilmiyorum» demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namaz Kılanın, Önünden Geçeni Menetmesi Bâbı
1161-) Bize Abdullah b. Haşim b. Hayyân El-Abdî rivâyet etti. ki): Bize Vekî', Süfyân'dan ,o da Salim Ebû'n-Nadr'dan, o da Btisr b. Said'den naklen rivâyet etti ki, Zeyd b. Halid El-Cuhenî Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den ne duydun? diye sormak üzere. Ebû Cüheym El-Ensârî'ye haber göndermiş. Müteakiben râvi Mâlik hadisi gibi rivâyette bulundu. hadîsi bütün Kütüb-ü Sitte sahipleri tahric etmişlerdir. Hadisin bâzı rivâyetlerinde meseleyi sormak için adam gönderen zât ile kendisine adam gönderilenin isimleri maklûb zikredilmişse de İmâm Mâlik'in «El-Muvatta-'mda bu husûsda hiç bir ihtilâf gösterilmemiştir. Meseleyi sormak için Büsr b. Saîd'i gönderen Zeyd b. Hâlid El - Cühenî'dir. Zeyd, Büsr'ü, Ebû Cüheym'e göndermişdir. Nitekim Müslimin buradaki rivâyetinde ve İbn Mâce ile başkalarının rivâyetlerinde de sened böyledir. bâzısında kırk yıl mes'elesi sene zikredilmeksizin sâdece kırk, diye itlak edilmiş, bâzısında kırk yıl yahut kırk ay yahut kırk sabah yahut kırk saat denilmiş; bir takımlarında bunun yerine daha başka tâbirler kullanılmıştır. Meselâ İbn Hibbâ n'ın Hazret-i Ebû Hüreyre'den tahric ettiği rivâyette: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): namaz kılarken din kardeşinin önünden geçmekte ne derece büyük günah olduğunu bilse, yüz sene yerinde durması onun Önünden bir adım atmakdan kendisine daha hayırlı gelirdi.» buyurdular... denilmiş. Taberânî'nin rivâyetinde: Namaz kılanın önünden geçen kimsenin kıyâmet gününde kuru bir ağaç olmak isteyeceği zikredilmişdir. Bâzı rivâyetlerde bunun yerine: «Namaz kılanın önünden geçen kimse üzerine ne derece vebal aldığını bilse uyluğunun kırılmasına razı olur da onun Önünden geçmezdi!» denilmiştir. Kâ'bu'l-Ahbâr: «Namaz kılanın Önünden geçen kimsenin yere batması onun önünden geçmesinden daha hayırlıdır.» demişdir. Bütün bunlar namaz kılanın Önünden kasden geçmenin pek çirkin bir hareket olduğunu göstermektedirler. Sütrenin dış yanından geçmek memnu değildir. kılan kimsenin önünden geçerek günâhını üzerine almaktan-sa uzun müddet yerinde durup geçmemek daha hayırlıdır. Bu müddet rivâyetlerin bâzılarında kırk, bâzılarında yüz yılla temsil edilmişdir. Kirman î'nin beyânma göre; kırk yılla temsilin hikmetini yalnız Allah bilirse de, insanın geçirdiği her tavır kırk adediyle kemâl bulduğu için kırk adedinin zikredilmiş olması muhtemeldir. Aynî'ye göre; yüz adedinin zikredilmesi de ondan sonra gelen binlere nisbetle ortada bulunduğu için olsa gerektir. Bittabi her şeyin en hayırlısı orta derecede olanıdır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namaz Kılanın, Önünden Geçeni Menetmesi Bâbı
1162-) Bana Yâkûb b. İbrahim Ed-Devrakî rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebî Hâzim rivâyet etti. ki): Bana babam, Sehl b. Sa'd Es-Sâidi'den rivâyet etti. ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in namaz kıldığı yerle duvar arasında bir koyun geçecek kadar yer vardı.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namaz Kılanın Sütreye Yakın Durması Bâbı
1163-) Bize İshâk b. İbrahim ile Muhammed b. El-Mûsennâ rivâyet ettiler. Lâfız İbn'l-Müsennâ'nındır. İshak (Bize haber verdi) tâbîrini kullandı. İbn'l-Müsennâ: Bize Hammâd b. Mes'ade, Yezid'den (yani İbn Ebî Ubeyd'den) o da Seleme'den —ki Ibnü’l-Ekvâ' dır.— naklen rivâyet etti: Seleme mushafm konduğu yeri araştırır; orada nafile namaz kılarmış. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in de bu yeri araştırdığını söylemiş. Mezkûr yer minberle kıble arasında koyun geçecek kadar bir yermiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namaz Kılanın Sütreye Yakın Durması Bâbı
1164-) Bize bu hadisi Muhammed b. El-Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize Mekkî rivâyet etti. ki: Bize Yezîd haber verdi. ki: Seleme mushafın bulunduğu yerdeki direğin yanında namaz kılmağa çalışırdı. Ben kendisine: Yâ Ebâ Müslim! görüyorum ki; hep bu direğin yanında namaz kılmağa çalışıyorsun; dedim. Seleme: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu direğin yanında namaz kılmayı ihtiyar ettiğini gördüm (de onun için böyle yapıyorum) cevâbını verdi. rivâyetleri Buhârî «Kitâbu's-Salât»'da biri birine yakın yerlerde tahrîc ettiği gibi birinci rivâyeti Ebû Dâvûd dahi «Kitâbu's-Salât»'da, ikinci rivâyeti İbn Mâce yine «Kitâbu's-Salât»'da tahrîc etmişlerdir. ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz minberin yanı basına durarak cemaata İmâm oluyormuş. Çünkü Mescid-i Nebevî'de mihrâb yoktu. Minberle kıble duvarının arasında da koyun geçecek kadar bir aralık vardı. Bunun sebebi ilk saffda olanların birbirlerini görebilmeleridir. rivâyette de işaret edildiği vecihle: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in mescidinde mushafm konulmasına mahsus bir yer vardı. Bu yer Hazret-i Osman zamanından beri malum idi. Hadîsin bir rivâyetinde Sandığın arkasında namaz kılardı.» denilmesine bakılırsa mushafın bir sandık içine yerleştirildiği ve bir direğin yanına konulduğu anlaşılıyor. Yanına mushaf sandığı yerleştirilen direk «muhacirler direği» nâmı ile mârufdur. Çünkü muhacirler bu direğin yanında toplanırlarmış. Ebû Müslim Hazret-i Selemetü'bnü Ekva'ın künyesidir. Hadîsden anlaşılıyor ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) vaktiyle o direğin yanında namaz kılarmış, bilâhara Hazret-i Seleme dahi te-berrüken onun kıldığı yerde namaz kılmak için orasının boş olmasını kol-larnuş. Âişe'nin: «İnsanlar bu direği bilseler onun yanına durmak için birbirlerine ok atarlardı!» dediği ve onu gizlice İbn Zübeyr'e söylediği rivâyet olunur. Onun için İbn Zübeyr (radıyallahü anh) bu direğin yanında çok namaz kılarmış. Battal: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sahrada değnekten sütre yaptığına göre mescidin direğini kendisine sütre yapması evleviyette kalır. Çünkü sütre yapmak için direk değnekden daha muhkemdir» diyor. Bundan da anlaşılıyor ki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz direği sütre olarak kullanırmış.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namaz Kılanın Sütreye Yakın Durması Bâbı
1165-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): İsmâil b. Uleyye rivâyet etti. H. ki: Bana Züfaeyr b. Harb da rivâyet etti. ki): Bize İsmail b. İbrahim, Yûnus'dan, o da Humeyd b. Hilâl'dan, o da Abdullah b. Sâmid'den » o da Ebû Zerr'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): namaz kılmaya kalktığı zaman önünde semerin arka kaşı kadar bir şey bulunursa o kendisine sötre olur. Eğer Önünde semerin arka kaşı kadar bir şey bulunmazsa o kimsenin namazını eşek, kadın ve kara köpek (den birinin geçmesi) bozar.» buyurdular. «Yâ Ebâ Zerrî Siyah köpeğin, kırmızı köpekden, sarı köpekden farkı nedir ki?» dedim Ebû Zerr: Ey kardeşim oğlu! senin bana sorduğun gibi bunu ben de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e sordum da: köpek şeytandır.» buyurdular; dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namaz Kılan Kimseye Sütre Olacak Şeyin Mikdarı Bâbı
1166-) Bize Şeybân b. Ferrûh rivâyet etti. ki): Bize Süleyman b. Muğîre rivâyet etti. H. ki: Bize Muhammed b. El-Müsennâ ile İbn Beşşâr dahi rivâyeti ettiler. Dediler ki: Bize Muhammed b. Câ'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. H. ki: Bize İshâk b. İbrahim de rivâyet etti. ki): Bize Vehb b. Cerîr haber verdi. ki): Bize babam rivâyet etti, H. ki: Bize yine İshâk rivâyet etti. ki): Bize Mu'temir b. Süleyman haber verdi. ki: Ben Selm b. Ebû'z-Zeyyât’den dinledim. H. ki: Bana Yûsuf b. Hammâd El-Ma'nîy dahi rivâyet etti. ki): Bize Ziyâd El-Bekkâî, Âsım-ı Ahvel'den rivâyet etti. Bunların hepsi Humeyd b. HilâTden, Yûnus'un isnadı ile onun hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namaz Kılan Kimseye Sütre Olacak Şeyin Mikdarı Bâbı
1167-) Bize İshâk b. İbrâhim rivâyet etti. ki): Bize Mahzunu haber verdi. ki): Bize Abdülvâhid -ki İbn Ziyâd'dır- rivâyet etti. ki): Bize Ubeydullah b. Abdillâh b. Esam rivâyet etti ki): Bize Yezid b. Esam, Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kadın, eşek ve köpek bozar. Bunu semerin arka kaşı kadaı bir şey korur.» buyurdular. rivâyetlerde zikri geçen üç şeyin namazı bozup bozmadığı ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bazıları bunlarla namazın hakîkaten bozul'duğuna kail olmuşlardır. İmâm Ahmed b. Hanbel (Rahimehullah) «Namazı kara köpeğin geçmesi bozar. Ama eşekle kadının bozup bozmayacağı hususunda kalbimde bir şüphe var.» demişdir. İmâm Ahmed'in kavli şöyle izah olunur: Köpek hakkında bu hadîse muarız hiç bir rivâyet yoktur. Binâenaleyh namaz kılanın önünden köpeğin geçmesi namazı bozar. Kadınla eşeğe gelince: buradaki rivâyetler onların geçmesiyle de namazın bozulacağını ifâde ediyorsa da az sonra görüleceği vecihle kadın hakkındaki Hazret-i Âişe hadîsi bunlara muarızdır. Eşek hakkındaki İbn Abbâs (radıyallahü anh)’in rivâyet ettiği hadîsi de az yukarıda görmüşdük. Bu sebeple İmâm Ahmed bunlar hakkında şüphesi bulunduğunu söylemiştir. A'zam, İmâm Mâlik, İmâm Şafiî hazerâtı ile Selef ve Halefin cumhûruna göre: namaz kılanın önünden köpek, kadın, eşek ve daha başka bir şey'in geçmesi ile namaz bozulmaz. Bu zevat Bâbımız rivâyetini te'vîl etmiş ve buradaki namazın bozulmasından murâd bunlar sebebiyle namazın noksanlaşması olduğunu söylemişlerdir. Bazıları bu hadîsin: namazını hiç bir şey bozamaz...» hadîsi ile neshedüdiğini söylemişlerdir. zikri geçen şeylerle namazın bozulduğuna kail olanlar namazın bozulmasına sebep bu üç şeyin şeytân mânâsında olmasını gösterirler ve: «Köpeğin şeytan olduğu nass-ı hadîsle sabittir. Kadının şeytanlığı da şeytân suretinde görünmesinde ve kurduğu tuzaklardadır. Eşeğin şeytan olması ise Nuh (aleyhisselâm)'a gemide iken şeytânın eşek suretinde gelmesindendir. Sonra bunların üçünde de necaset jnaft* nâsı vardır. Köpek necis'dir. Kadın hayız gördüğü için onun da necasetle alâkası vardır. Eşek dahi necis olduğu için yenmez. Şeytan da necis'dir. Onun için bunlara şeytan denilmişdir.» derler. kılanın önünden geçen hiç bir şey namazı bozmaz» diyenler buradaki rivâyetleri bozulma korkusu hususunda mubâlega mânâsına hamletmişlerdir. Çünkü namaz kılan kimse önünden geçenle meşr gûl olacağı için namazının fesadından korkulur. Yahut buradaki bozmak-dan murâd namaza verilen dikkat ve ehemmiyeti bozmaktır. Çünkü şeytan vesvese verir. Kadın fitneye sebep olur, köpekle eşek dahi seslerinin çirkinliği dolayısıyle teşviş ve nefrete sebep olurlar. Nevevî nesh meselesini vârid görmemektedir. Çünkü zikredildiği vecihle hadîslerin aralarım bulmak mümkündür. Nesh'e ise ancak bu mümkün olmadığı zaman başvurulur. Sonra Nesh iddiası için târih bilinmesi şarttır. Buradaki hadîslerin hangisi evvel, hangisi sonra vârid olduğu bilinememektedir. Bu sebeple Nesh iddiası doğru değildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namaz Kılan Kimseye Sütre Olacak Şeyin Mikdarı Bâbı
1168-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Amrü'n-Nâkıd ve Züheyr b. Harb rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Süfyân b. Uyeyne, Zührî’den, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. ki; «Âişe Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) geceleyin namaz kılar, ben de onunla kıble arasına cenaze gibi aykırı uzanmış bulunurdum.» demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namaz Kılanın Önüne Aykırı Yatma Bâbı
1169-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Vekî', Hişâm'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bütün gece namazlarını kılar, ben de kıble ile onun- arasında aykırı olarak uzanmış bulunurdum. Vitiri kılmak istediği zaman beni uyandırır, onu ben de kılardım.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namaz Kılanın Önüne Aykırı Yatma Bâbı
1170-) Bana Amr. b. Ali rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Câ'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Ebû Bekir b. Hafs'dan, o da Urvetü'bnü Zübeyr'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Âişe (Bize): Namazı ne bozar?., diye sordu. Kadınla eşek (bozar) dedik. Bunun üzerine Âişe: Hakikaten kadın (size göre) pek kötü bir hayvandır. Vallâhi ben kendimin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namaz kılarken cenaze gibi onun önüne aykırı uzandığımı görmüşümdür.» dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namaz Kılanın Önüne Aykırı Yatma Bâbı
1171-) Bize AmrÜ'n-Nâkıd İle Ebû Saîd El-Eşecc rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Hafs b. Gıyâs rivâyet etti. H. ki: Bize Ömer b. Hafs b. Gıyâs da rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize A'raeş rivâyet etti. ki): Bana İbrahim, Esved'den, o da Âİşe'den naklen rivâyet etti. ki: Bana Müslim de, Mesrûk'dan, o da Âİşe'den naklen rivâyet etti. Âişe'nin yanında namazı bozan şeyler (den) köpek, eşek ve kadın zikredilmiş de şöyle dedi: «Bizi eşeklerle köpeklere benzettiniz. Vallahi ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i namaz kılarken, gördüm; halbuki kendim serîr üzerinde onunla kıble arasına uzançpış yette idim. Bu halde iken hacetim gelir; fakat ben oturup da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e eziyet vermekden çekindiğim için şeririn ayaklan tarafından sıyırılıp çıkardım.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namaz Kılanın Önüne Aykırı Yatma Bâbı
1172-) Bize İshâk b. İbrahim rivâyet etti. ki): Bize Cerîr, Mansûr'dan, o da İbrahim'den, o da Esved'den, o da Âişe'den naklen haber verdi. Âişe şöyle dedi: -Siz bizi köpeklerle, eşeklerle bir tuttunuz! Vallahi ben şerir üzerinde uzanıp yattığımı bilirim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gelir de şeririn ortasına durarak namaz kılardı. Ben onun karşısına gelmekten çekinir; şeririn ayaklan tarafından yorganımdan sıyrılırdım.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namaz Kılanın Önüne Aykırı Yatma Bâbı
1173-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki: Mâlik'e, Ebû'n-Nadır'dan dinlediğim, onun da Ebû Selemete'bnü Abdirrahmân'dan, o-nun da Âişe'den naklen rivâyet ettiği şu hadisi okudum: Âişe şöyle dedi: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in huzurunda ayaklarım kıblesine gelmek suretiyle yatardım. Secde ettiği zaman beni dürter, ben de ayaklarımı çekerdim. O secdeden kalktığı zaman ayaklarımı yine uzatırdım. O zaman evlerde (Henüz) kandiller yoktu. hadîsi Buhârî «Kİtâbü's-Salât» in muhtelif yerlerinde kimi uzun kimi kısa olmak üzere muhtelif vecihlerden rivâyet ettiği gibi, Ebû Dâvûd ile Nesâî ve İbn Mâce dahi «Namaz» bahsinde tahrîc etmişlerdir. Âişe'nin «Ben cenaze gibi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile kıblesinin arasına aykırı uzanırdım» sözünden muradı, mu-sallâ'da namazı kılınan bir cenaze nasıl cemâatin Önüne aykırı olarak yatırılır da başı cemaatın sağ taraflarına, ayaklan sol taraflarına gelirse, ben de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in önüne ayni şekilde yatar; uyurdum... demektir. şerif yerine göre muhtelif ibarelerle rivâyet edilmişdir. Bu cümleden olmak üzere rivâyetlerin bâzılarında Âişe (radıyallahü anha) nın: «Bizi eşeklerle, köpeklere benzettiniz.» başka bir rivâyette: «Bizi köpek yaptınız.» diğer bir rivâyette: «Bizi köpeklerle, eşeklerle bir tuttunuz.» dediği görülmektedir. bu hadîsi yedi sahih tarîk'dan rivâyet etmişdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namaz Kılanın Önüne Aykırı Yatma Bâbı
1174-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Hâlid b. Abdillâh haber verdi. H. ki: Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Abbâd b. Avvâm rivâyet etti. Bunlar ikisi birden Şeybâni'den, o da Abdullah b. Şeddâd b. Hâd'dan naklen rivâyet etmişlerdir. Abdullah ki: Bana Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) namaz kılar, ben de hayzlı olduğum halde onun hizasında bulunurdum. Çok defa secde ettiğinde elbisesi bana dokunurdu.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namaz Kılanın Önüne Aykırı Yatma Bâbı
1175-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb rivâyet ettiler. Züheyr dedi ki: Bize Vekî' rivâyet etti. ki): Bize Tal-hatü'bnü Yahya, Ubeydullah b. Abdillâh'dan rivâyet etti. ki: Ben Âişe'den dinledim. Şunları söyledi: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) geceleyin namaz kılar, ben de ha izli olduğum halde üzerimde bir futa ile onun yanı başında dururdum. Futanın bir kısmı yanıbaşında onun ü-zerinde bulunurdu.» hadîsi Buhârî «Hayız- «Taharet» ve «Namaz» bahislerinde; Ebû Dâvûd ile İbn Mâce dahi «Namaz» bahsinde tahric etmişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namaz Kılanın Önüne Aykırı Yatma Bâbı
1176-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki: Mâlik'e, İbn Şihâb'dan duyduğum, onun da Saîd b. El-Müseyyeb'den, onun da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum. Birisi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bir elbise içinde namaz kılmanın hükmünü sormuş da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): birinizin ikişer elbisesi varmi ki?» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Bir Tek Elbise İçinde Namaz Kılmak Ve O Elbiseyi Giymenin Sıfatı Bâbı
1177-) Bana Harmeletü'bnü Yahya rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus haber verdi. H. ki: Bana Abdülmelik b. Şuayb b. Leys de rivâyet etti. ki): Bana da babam; dedemden naklen rivâyet etti. ki: Bana Ukayl b. Hâlid rivâyet etti. Bunların ikisi de İbn Şihâb'dan, o da Saîd b. El-Müseyyeb ile Ebû Seleme'den, onlar da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen bu hadîs'in mislini rivâyet etmişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Bir Tek Elbise İçinde Namaz Kılmak Ve O Elbiseyi Giymenin Sıfatı Bâbı
1178-) Bana Amrü'n-Nâkıd ile Züheyr b. Harb rivâyet ettiler. Amr dedi ki: Bize İsmail b. İbrahim, Eyyûb'dan, o da Muhammed b. Sirîn'den o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi:. Bir zât Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e nida ederek: Bizden birimiz bir tek elbise içinde namaz kılabilir mi? diye sordu. O da: biriniz iki elbise bulabilirini ya!» buyurdular. hadîsi, Buhârî, Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce dahi tahrîc etmişlerdir, Tahâvî onu altı tarîkden rivâyet etmişdir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e sual soran zâtın ismi tasrîh edilmemişdir. Bazıları bu meselede Abdullah b. Mes'ûd (radıyallahü anh) ile Hazret-i Übey b. Kâb’ın ihtilâfa düştüklerini nazarı itibâra alarak soranın İbn Mes'ûd olabileceğini söylemiş. Bir takımları da Hazret-i Übey'in sormuş olmasını muhtemel görmüşlerdir. İbn Mes'ûd ile Übey hazerâtının ihtilâfları şu idi: Hazret-i Übey bir elbise içinde namaz kılmayı caiz görüyordu, İbn Mesûd (radıyallahü anh) ise bunun ilk zamanlara yani müslümanlann elbise bulamadıkları devirlere âid olduğunu söylüyor ve şimdi elbise sıkıntısı bulunmadığı için namazm mutlaka iki elbise içinde kılınması gerektiğini iddia ediyordu. Hazret-i Ömer, Übey (radıyallahü anh)’in söylediğini kabul hattâ minbere çıkarak bunu oradan ilân etmiş ve: «Doğrusu Übeyy'in söylediğidir; tim Mes'ûd'un söylediği doğru değildir.» demiştir. biriniz iki elbise bulabilirini ya!» cümlesindeki sual Kâdi Iyâz'a göre istifham-ı takriridir. Bu husûsda Kâdi Iyâz şöyle demektedir: «İbn Mes'ûd'dan rivâyet edilen bir kavil müstesna, namazın bir elbise içinde caiz olacağında ihtilâf bulunmadığı gibi iki elbise içinde kılmanın efdâliyeti hususunda da ihtilaf yokdur. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): birinizin iki elbisesi varmı ya!» hadîsi ile ruhsata işaret buyurmuşdur. Bu hadîs namazın bir elbise içinde caiz olacağını takrîr, iki elbise içinde kılmanın efdaliyetine tenbihdir. «El-Muvatta- da rivâyet edilen: kim iki elbise bulamazsa bir elbise içinde kılsın!» hadîsi de bunu gösterir. fiilleri de ayni hükme delâlet ediyor. İbn Mes'ûd’dan rivâyet edilen kavlin sahih olarak onun sözü olduğunu bilmiyorum.» ile diğer bâzı ulemâya göre bu hadîs'in mânâsı fazla elbisesi bulunduğu halde namaz kılarken bir elbiseyle iki elbise giymesinin hüküm i'tiban ile müsâvî olduğunu bildirmekdir. Hattâbî diyor ki: hadîsin lâfzı sual ise de mânâsı ashabın içinde bulundukları fakru zaruret hâlini ihbardır. Bu ihbar zınınında fetvada verilmiş ve âdeta: Sizden her birinize avret mahallini örtmek farz, namaz kılmak da lâzım olduğuna göre herbirinizin yalnız bir tek elbisesi varsa bu bir elbisenin içinde namaz kılmanın caiz olacağını tıasü bilmiyorsunuz; denilmiş gibidir.» bir elbise içinde namaz kılmak caiz, fakat iki elbise içinde kılmak efdaldır. Bu husûsda ulemânın ittifakı vardır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Ashabı Kirâm'ın bazen bir elbise içinde namaz kılmaları başkasını bulamadıklarından, bazen de bunun caiz olduğunu göstermek'istediklerindendir. Nitekim Câbir (radıyallahü anh) bir elbise içinde namaz kılmış ve bunun sebebini: «Câhiller beni görsün diye yaptım; yoksa iki elbise içinde kılmak efdaldır.» diye izah etmişdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Bir Tek Elbise İçinde Namaz Kılmak Ve O Elbiseyi Giymenin Sıfatı Bâbı
1179-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Amrü'n-Nâkıd ve Züheyr b. Harb iopdan İbn Uyeyne'den rivâyet ettiler. Züheyr dedi ki: Bize Süfyân, Ebû'z-Zinâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): biriniz bir tek elbise içinde, omuzlarında o elbiseden bir şey bulunmadığı halde namaz kılamaz» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Bir Tek Elbise İçinde Namaz Kılmak Ve O Elbiseyi Giymenin Sıfatı Bâbı
1180-) Bize Ebû Küreyb rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsfi-me, Hişâm b. Urve'den, o da babasından, naklen rivâyet etti. Babasına da Ömer İbn Ebi Seleme haber vermiş. ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i Ümmü Seleme'nin evinde bir tek elbiseye sarınmış ve iki tarafını omuzları üzerine atmış olarak namaz kılarken gördüm.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Bir Tek Elbise İçinde Namaz Kılmak Ve O Elbiseyi Giymenin Sıfatı Bâbı
1181-) Bize Ku hadîsi Ebû Bekir b. Ebi Şeybe ile İshâk b. İbrahim de Vekî'den rivâyet ettiler. Veki' ki: Bize Hişâm b. Urve bu isnadla rivâyet etti. Yalnız o: «Müteveşşih olarak» dedi: «Müştemil olarak» demedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Bir Tek Elbise İçinde Namaz Kılmak Ve O Elbiseyi Giymenin Sıfatı Bâbı
1182-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Hammâd b. Zeyd, Hişâm b. Urve'den, o da babasından, o da Ömer b. Ebî Seleme'den naklen haber verdi. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i Ümmü Seleme'nin evinde bir elbisenin içinde, iki ucunu çapraz bağlamış olarak namaz kılarken gördüm.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Bir Tek Elbise İçinde Namaz Kılmak Ve O Elbiseyi Giymenin Sıfatı Bâbı
1183-) Bize Kuteybetü'bnu Saîd ile Îsâ b. Hammâd rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Leys, Yahya b. Saîd'den, o da Ebû Ümâmete'bnü Sehl b. Huneyf den, o da Ömer b. Ebî Seleme'den naklen rivâyet etti. Ömer, Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i bir tek elbise içinde ona sarınmış ve iki ucunu çapraz bağlamış olarak namaz kılarken gördüm.» b. Hammâd kendi rivâyetinde: «Omuzları Üzerine dedi.» ifadesini ziyâde etmişdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Bir Tek Elbise İçinde Namaz Kılmak Ve O Elbiseyi Giymenin Sıfatı Bâbı
1184-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Vekî' rivâyet etti. ki): Bize Süfyân Ebü'z-Zübeyr'den, ö da Câbir'den naklen rivâyet etti. Câbir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i bir tek elbise içinde, ona omuzdan sarınmış olarak namaz kılarken gördüm.» demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Bir Tek Elbise İçinde Namaz Kılmak Ve O Elbiseyi Giymenin Sıfatı Bâbı
1185-) Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti, ki): Bize Süfyân rivâyet etti. H. ki: Bize Muhammed b. El-Müsennâ da rivâyet etti ki): Bize Abdurrahmân, Süfyân'dan rivâyet etti. Hadîsi her iki tarik bu isnâdla rivâyet etmişlerdir. Nümeyr hadîsin'de: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına girdim dedi.» ibaresi de vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Bir Tek Elbise İçinde Namaz Kılmak Ve O Elbiseyi Giymenin Sıfatı Bâbı
1186-) Bana Harmeletü'bnü Yahya rivâyet etti. ki) Bize İbn Vehb rivâyet etti, ki): Bana Amr haber verdi, ona da Zübeyr El-Mekî rivâyet etmiş ki, kendisi Câbir b. Abdillâh'ı bir elbise içinde, onu boynuna dolamış olarak namaz kılarken görmüş. Hâlbuki Câ-bir'in elbisesi yanında imiş. Câbir: (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bunu yaptığını gördüğünü» söylemiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Bir Tek Elbise İçinde Namaz Kılmak Ve O Elbiseyi Giymenin Sıfatı Bâbı
1187-) Bana Amru'n-Nakîd ile İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. Lâfız Amr'mdır. Bana İsa b. Yunus rivâyet etti. ki): Bize A'meş, Ebû Süfyân'dan, o da Câbir'den naklen rivâyet etti. ki): Bana Ebû Saıd-i Hudrî rivâyet etti ki kendisi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in huzuruna girmiş. ki: Onu bir hasır üzerinde namaz kılarken gördüm. Hasırın üzerine secde ediyordu. Bir de onu bir elbise içinde, elbiseyi boynuna dolamış olarak namaz kılarken gördüm.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Bir Tek Elbise İçinde Namaz Kılmak Ve O Elbiseyi Giymenin Sıfatı Bâbı
1188-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ebû Muâviye rivâyet etti. H. bu hadîs'i Süveyd b. Saîd dahi rivâyet etti. ki): Bize Alî b. Müshir rivâyet etti. Bunların ikisi de A'meş'den bu isnâdla rivâyetde bulunmuşlardır. Küreyb'in rivâyetinde: «Elbisenin iki ucunu omuzları üzerine koyarak.» Ebû Bekir ile Süveyd'in rivâyetlerinde ise: «Elbiseyi boynuna dolamış olarak» ifâdeleri vardır. hadîsi Buhârî «Kitâbü's-Salât»'ın muhtelif yerlerinde: Ebû Hüreyre, Ömer b. Seleme ve Câbir b. Abdillâh (radıyallahü anhûm)’den tahrîc ettiği gibi Tirmizî Nesâî ve İbn Mâce. dahi ayni bahisde muhtelif râvîlerden rivâyet etmişlerdir. Elbise demektir. Kelimenin asıl mânası; dokunmuş bez, keten, ipek ve yün gibi şeylerdir. O zamanlar tam takım elbise biri izâr, diğeri ridâ olmak üzere iki sevb'den ibaretti. îzâr; bele bağlanır; ridâ da omuza alınırdı. Bunların ikisi bir hülle ederdi. Burada Sevb'den murâd ridâdır. Ridâ'nın giyiniş tarzı: Sağ omuzuna attığı ucu, sol omuzunun altından geçirerek; sol omuzuna attığını da sol kolunun altından çıkararak iki ucunu ya göğüs üzerinde, yahut sırt tarafından bağlamakla olur, Bu şekil giyinişe: Teveşşüh, iltifat ve istimal adları da verilir. BUf^ giyinişde elbisenin bir parsasını boyuna dolayıp bağlamanın meti, rükû' ederken elbisenin düşmemesi ve namaz kılan kimsenin kendi avret mahallini görmemesidir. bir elbise içinde namaz kılmanın caiz olduğuna ittifak etmişlerdir. Yalnız İbn Mes'ud (radıyallahü anh) buna kail olamamış; Tâvûs, İbrâhîm Nehaî, bir rivâyetde İmâm Ahmed b. Hanbel, Mâlikîler'den Abdullah b. Vehb, İbn Cerîr-i Taberî de bir tek elbise içinde namaz kılmanın mekruh olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre bir elbiseden başka giyecek şey bulamayan kimsenin o elbiseye sarınarak namaz kılması yine mekrûhdur. Sünnet vecihle kılmış olmak için onu giymiş olması îcab eder. Delilleri Tahâvî'nin rivâyet ettiği İbn Ömer hadîs'idir. Mezkûr hadîs'de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): namaz kıldığı vakit iki elbisesini de giysin: Zîrâ huzuruna ziy-nefli çıkmaya en lâyık olan zât Allâh'dır. İki elbisesi olmayan kimse namaz kılarken elbisesini giysin. Yahûdiler gibi namaz kılarken ona sarınmasın!» Hadîsi Beyhakî dahi rivâyet etmiştir. Kiram ile Tâbiî'nin ulemâsı bir tek elbise içinde namaz kılınabileceğine kail olmuşlardır. Ashâb'dan buna kail olanlar: İbn Abbâs, Ebû Hüreyre, Ebû Saîd-i Hudrî, Ali b. Ebû Tâlib', Muâviyetü'bnü Ebî Süfyân, Enes b. Mâlik, Hâlîd b. Velîd, Câbir b. Abdillâh, Amma b. Yâsir, Übey b. Kâ'b, Âişe, Esma’ve Ümmü Hânî (radıyallahü anhûm); de Hasan-ı Basrî, Muhammed b. Şîrîn, Şâ'bî, Saîd b. El-Müseyyeb, Ebû Selemete'bnü Abdirrahmân, Muhammed b. Hanefiyye, Atâ' b. Ebî Rabâh, İkrime ve Ebû Hanîfe hazerâtı ile fukahâ'dan Ebû Yûsuf, Muhammed, İmâm Mâlik, İmâm Şâfiî, bir rivâyet de İmâm Ahmed b. Hanbel, İshâh b. Râhuye ve pek çok zevât'dır. Bunlar Bâbımız hadîsleri ile istidlal etmişlerdir. Hattâ Tahâvî; «Başka elbise bulduğu hâlde bir tek etbiseye sarınarak namaz kılmanın caiz olduğunu bildiren hadîsler tevatür derecesini bulmuşdur.» demiş ve bu bâbda 11 sahabeden rivâyetler serdetmiştir. Bundan maada bu bab'da Ebû Hüreyre, Câbir, Selemetübnü Ekvâ', Enes, Amr b. Ebî Esed, Ebû Saîd-i Hudrî, İbn Abbâs, Âişe, Ümmü Hânî, Ammâr b. Yâsir, Talk b. Alî, Ubâdetü'bnü Sâmit, Huzeyfe, Alî' b. Ebî Tâlip, Muâz b. Cebel, Muâviyetü'bnü Ebî Süfyân, Ebû Ümâme, Ümmü Habîbe, Ümmü Fadıl ve daha birçok ashâb-i kirâm (radıyallahü anhûm) hazerâtından rivâyetler vardır. Bütün bu hadîslerden anlaşıldığına göre bir tek elbise içinde namaz kılmakdan nehy tahrîm için değil, tenzih içindir. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hasır üzerinde, namaz kılması yere bir şey yayarak üzerinde namaz kılınabileceğine delildir. Cumhûr-u Ulemâya göre hasır gibi nebatî, yahut seccade gibi yün veya yapağıdan dokuma şeyler üzerinde namaz kılmak mekruh değildir. Bu husûsda Kâdi Iyâz şunları söylemig'dir: «Yerden yetişen ne-bâtât'dan yapma seccade üzerinde namaz kılmakda hiç bir kerahet yok-dur. Nebatî olmayan yaygı, keçe vb. gibi şeyler üzerinde dahi bilicmâ namaz sahîh'dir. Lâkin sıcak ve soğuk gibi ihtiyâçlar müstesna, yer hepsinden efdaldir. Çünkü namazın sırrı Allah'a tevazu' ve hudû'dur.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Bir Tek Elbise İçinde Namaz Kılmak Ve O Elbiseyi Giymenin Sıfatı Bâbı
1189-) Bana Ebû Kâmil El-Cahderî rivâyet etti. ki): Bize Abdülvâhid rivâyet etti. ki): Bize A'meş rivâyet etti. H. ki:. Bize Ebû Bekir b. Ebî Şey be ile Ebû Küreyb de rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da İbrahim Et-Teymî’den, o da babasından, o da Ebû Zerr'den naklen rivâyet etti. Ebû Zerr Şöyle dedi: Ben: Ya Resûlallah! Yer yüzünde ilk kurulan mescid hangisidir? dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Mescid-i Haram'dır.» buyurdular. Sonra hangisidir? dedim. «Mescid-i Aksâ'dır.» buyurdular. Bunların arasında ne. kadar zaman vardır? dedim. «Kırk senedir. Sonra nerede namaz vakti gelirse namazını orada kıl. Orasıda bir mescid'dir.» buyurdular. Kamil'in hadîs'inde; sana namaz vakti nerede gelirse namazı hemen kıl, çunku orası da bir mescid'dir.» ibaresi vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Bab
1190-) Bana Alî b. Hucr Es-Sa'di rivâyet etti. ki): Bize Al! b. Mtishir haber verdi. ki): Bize A'meş, İbrahim b. Yezid Et-Teymî'den rivâyet etti. ki: Ben mescid avlusunun kenarında babamdan Kur'ân okuyordum. Ben secde âyetini okursam, o secde ederdi. Kendisine: «Babacığım, yolda secde mi ediyorsun?» dedim. Babam: Ebû Zerr'i şöyle derken işittim, dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e yer yüzüne kumlan ilk mescidin hangi mescid olduğunu sordum. «Mescid-i Haram'dır» buyurdu. Sonra hangisidir? dedim. «Mescid-i Aksa'd ir» buyurdu. Aralarında ne kadar zaman vardır? dedim. «Kırk yıldır. Sonra (Şunu bil ki) yeryüzü senin için mescid'dir. Binâenaleyh sana namaz vakti nerede gelirse hemen (orada) namazı kıl.» buyurdular. hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Enbiyâ»'da; Nesâî «Enbiyâ» ve «Tefsir» bahislerinde; ibni Mâce dahi «Namaz» bahsinde tahrîc etmişlerdir. Pek uzak, en uzak mânâsına gelir. Kudüs'deM mescide bu ismin verilmesi bâzılarına göre Kabe'ye pek uzak olduğu içindir. Bazıları ondan daha gerilere doğru başka bir ibâdet yeri bulunmadığı için; bir takımları da pisliklerden temiz ve mukaddes olduğu için bu isim verildiğini söylemişlerdir. ki Hazret-i Ebû Zerr evvelâ yer yüzünde kurulan ilk mescid'in hangi mescid olduğunu, sonra ikinci mescid'i sormuş, üçüncü olarak da iki mescid'in bina edilmeleri arasında ne kadar zaman geçtiğini anlamak istemişdir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun suallerine sıra ile cevap vermiş; ilk mescid'in Kabe, ikincinin Mescid-i Aksa olduğunu, aralarında kırk yıllık bir zaman bulunduğunu bildir-mişdir. Kabe'yi İbrahim (aleyhisselâm)'in, Mescid-i Aksâ'yı ise Süleyman (aleyhisselâm)’ın bina ettiğini, aralarından bin seneden fazla bir zaman bulunduğunu söyliyerek mes'elenin müşkil olduğuna işaret etmişdir. Bu müşkili Kurtubî şöyle ce-vaplandırmışdır: «Gerek bu hususdaki âyet gerekse bu hadîs îbrâ-him ile Süleyman (aleyhisselâm)’in mezkûr mescidleri yeni yaptıklarına değil, başkaları tarafından yapılan eski binalarını yenilediklerine delâlet ederler. Kabe'yi ilk bina edenin Âdem (aleyhisselâm) olduğu da rivâyet edilmişdir. Bu takdirde Âdem (aleyhisselâm)'dan kırk sene sonra oğullarından birisi Mescid-i Aksâ'yı bina etmiş olabilir. beyanına göre Kabe'yi ilk defa melekler bina etmiş; sonra İbrâhîm (aleyhisselâm) daha sonra sıra ile AMâlika, Cürhum ve Kureyş onu yenilemişlerdir. Kureyş'in bina etmesi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in gençliğine tesadüf etmiştir. Daha sonra Abdullah İbn Zübeyr ve Haccac bina etmişlerdir. Kesir Beyt-i Makdis'i ilk mescid yapan zat'ın İsrâil (aleyhisselâm) olduğunu, Hazret-i Süleyman'a ise onu tamir emir buyurulduğunu söylemişdir. Bu husûsda daha başka rivâyetler de vardır. Hazret-i Ebû Zerr'in suâli iki mescid'den hangisinin târih itibarı ile evvel yapıldığına yahut hangisinin daha faziletli olduğuna dâirdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Bab
1191-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hüseyin, Seyyar'dan, o da Yezid El-Fakîr'den, o da Câbir b. Abdillâh El-Ensâri'den naklen haber verdi. Câbir Şöyle dedi; Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Benden önce hiç bir kimseye verilmeyen beş şey bana verildi. « (Eskiden) Her Peygamber hassaten kendi kavmine gönderiliyordu. Ben ise kızıl ve siyah bütün insanlara gönderildim. Bana ganimetler helâl kılındı. Hâlbuki benden önce hiç bir kimseye helâl edilmemişlerdi. Benim İçin yer tertemiz ve mescid kılındı. Binâenaleyh her kime namaz vakti gelirse bulunduğu yerde namazını kılar. Bir aylık yol kadar yerden (Düşmanımın kalbine) korku salınmakla mansûr oldum. Bir de bana şefaat verildi.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Bab
1192-) Bize Ebû Bekir b. Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Hüşeym rivâyet etti. ki): Bize Seyyar haber verdi. ki): Bize Yezidi El-Fakir rivâyet etti: Yezîd: Bize Câbir b. Abdillâh haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuş... diyerek yu-Jcarki hadîs'in mislini rivâyet etmiş. hadîsi Buhârî «Teyemmüm» ve «Namaz» bahislerinde; Nesâî «Taharet» bahsinde lahrîc etmişdir. Amr b. Şuayb'ın rivâyetinde bu beyanâtın Tebûk gazasında verildiği bildirilmektedir. Bu gaza Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in son gazâsıdır. diyor ki: «Hadîs-i şerif'de sayılan beş şey Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den Önce hiç bir Peygamberde toplu olarak bulunmamışdır. Yalnız Nuh (aleyhisselâm) bütün insanlara gönderilmişdir. Geri kalan dört şeyden hiç biri ondan önce geçen Peygamberlerden birine verilmemişdir...» (aleyhisselâm)’in bütün insanlara gönderilmesi meselesine şöyle cevap verilmişdir: «Hazret-i Nuh, Peygamber olarak bütün insanlara gönderilmemişdir. Onun bütün insanlara gönderilmesi tûfân sebebi ile insanlar helâk olarak mahdut mikdarda insan kalması dolayısı iledir. Bizim Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) ise peygamber olarak gönderilirken risâleti bütün insücinne tâ'mîm ve teşmil edilmişdir.» beyânına göre eskiden bir kavme Peygamber gönderilirken başkalarına da ayrı ayrı peygamberler gönderilir, bu suretle bir zamanda birçok Peygamberler gelirmiş. Bizim Peygamberimiz ise tek başına gönderilmiş, onun zamanında kendinden başka hiçbir Peygamber gönderilmemişdir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hususiyetlerinden biri de düşmanla aralarında bir aylık yol nisbetinde mesafe varken düşmanın ondan ve ordusundan korkmasıdır. Aradaki mesafenin bir aylık yol ile tahdîd edilmesi bundan daha uzakta olanlar korkmazlardı mânâsına gelmez. O gün için Medine ile islâm düşmanları arasında bir aylık yoldan daha uzakda olanlar bulunmadığı için bir aylık mesafe son had olarak zikredil-mişdir. Yoksa ne kadar uzakta olursa olsun Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile islâm ordusunun karşısına çıkacak düşmanın kalbine korku siner. Gerçi meşhur bir kumandanın karşısında harb etmekden korkan insanlar bulunabilir. Fakat o mücerret bir korkudur. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in düşmanı ise onun mutlak surette muzaffer olacağından korkar. mescîd kılınmasından murâd: secde yerleri yahut malûm mescidlerdir. Kâdi İyâz, geçmiş Peygamberlere ancak kilise ve havra gibi husûsî yerlerde; bâzı ulemâ da temiz olduğunu yüzde yüz bildikleri yerlerde namaza durmak mubah kılındığını bu ümmete ise şerîatm beyân ettiği bâzı yerler müstesna olmak üzere bütün yer yüzünde namaz kılmaya izin verildiğini- söylemişlerdir. Gerçi isâ (aleyhisselâm) yeryüzünde çok sefer eder ve namaz vakti geldiğinde bulunduğu yerde namazını kılardı, fakat ona heryerden teyemmüm caiz değildi. Her yerde namaz kılmak ve teyemmüm etmek yalnız Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e mahsusdur. Muzaffer olan İslâm ordusunun kâfirlerden aldığı mallardır. Buna mağnem de denilir. Hattâbî'nin beyânına göre ganimet hususunda eski ümmetler iki kısma ayrılmışlardı. Bir kısmına ganîmet almaya hiç izin verilmemişdi. Diğerlerine bu husûsda izin verilmiş fakat aldıkları ganimetleri yemek helâl kılınmamıştı. Bir ateş gelir onların aldıkları ganimetleri yakardı. Bazıları: «Ganîmet meselesinden murâd onu istediği gibi tasarruf hususunda Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e imtiyaz verilmesidir.» demişlerse de birinci tevcih (yani eski milletlere ganîmet'den istifâde helal kılınmamışdır. demek) daha doğrudur. bir kimsenin iyilik yapmasını istemek başkasına zarar ver-mekden vazgeçmesini niyaz eylemekdir. Bazıları şefaatin, duâ mânâsına geldiğini söylerler ve: «Şefaat hükümdar huzurunda şefî'in başkası için bir hacet talebi hususundaki konuşmasıdır.» derler. Dakikil îd (625-702): «En yakın ihtimâle göre bu ha-disdeki şefaatin lamı ahd içindir. Bundan murâd mahşerin dehşetinden insanlara rahatlık verip nefes aldıracak olan şefâat-ı uzmâ'dır, ki vukuu hususunda hiçbir hilaf yokdur.» diyor. Bazıları; «Buradaki şefâat'dan murâd Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in reddedilmeyen husûsî şe-fâatı'dır.» demiş, bir takınılan bunun kalplerinde zerre kadar îmân bulunanları cehennemden çıkarmak için yapılacak şefaat, başkaları cennet-de derece verilmesi hususundaki şefaat, daha başkaları cennete hesap sorulmadan girme hususundaki şefaat olduğunu söylemişlerdir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şefaat nevilerini îmân bahsinde gör-müşdük.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Bab
1193-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Fudayl, Ebû Mâlik Kl-Eşcaî'den, o da Rib'î'den, o da Huzeyfe'den naklen rivâyet etti. Huzeyfe şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Biz (sâir) insanlar üzerine üç şey ile üstün kılındık: Saflarımız meleklerin safları gibi yapıldı. Yeryüzünün her tarafı bizim için mescid; Su bulamadığımız zaman toprakda bize temizleyici bir vâsıla kılındı.» buyurdu ve bir haslet daha söyledi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Bab
1194-) Bize Ebû Küreyb Muhammed b. El-Alâ' rivâyet etti. ki): İbn Ebî Zaide, Sa'd b. Târik'den naklen haber verdi. ki): Bana Kib'î b. Hirâş, Huzeyfe'den rivâyet etti. Huzeyfe: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu...» diyerek yukarki hadîsin mislini rivâyet etmiş. beyânına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu ha-dîs'de müslümanların şâir milletler üzerine üç şeyle üstün kılındığını söylemiş, fakat bunlardan yalnız ikisini beyân etmişdir. Beyân edilen iki şeyden biri müslümanlann namazda melekler gibi saff olması, diğeri de yeryüzünün her tarafının müslümanlar için mescid hükmünde olmasıdır. Bundan sonra zikrettiği toprağının temizleyiciliği meselesi ikinci hasletde dâhildir. Üçüncü haslet burada beyân edilmemişdir. Nitekim: «Ve bir haslet daha söyledi.» denilerek buna işaret edilmiştir. Üçüncü hasleti Nesâî zikretmişdir. Onun hakkında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Bakara sûresinin şu son âyetleri arşın altındaki defineden bana mahsûs olmak üzere verildi. Bunlar benden önce hiçbir kimseye verilmediği gibi benden sonra dahi hiçbir kimseye verilmiyeceklerdir.» buyurmuşlardır. (sallallahü aleyhi ve sellem) Bakara sûresinin son âyetleriy-le ümmetinden kaldırılan çileli cezalara takat getiremiyecekleri şeylerin unutma ve hatâ gibi şeylerden mes'ul tutulmayacaklarına işaret buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Bab
1195-) Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybetü'bnü Saîd ve Alî b. Hucr rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İsmail —ki İbn Câ'fer'dir— A'lâ’dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): diğer Peygamberler üzerine altı şeyle tafdîl olundum: Bana Cevâmiü'l-Kelim verildi. (Düşmanlarımın kalplerine) korku sindirilmekle mansûr kılındım. Bana ganimetler helâl kılındı. Yeryüzü bana temizlik vâsıtası ve secdegâh kılındı. Ben bütün insanlara Peygamber gönderildim. Benimle Peygamberler sona erdirildi.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Bab
1196-) Bana Ebû't-Tâhir ile Harmele rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan, o da Said b. El-Müseyyeb'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Cevâmiü'l-Kelim ile gönderildim. (Düşmanlarıma) korku (verilmek) ile mansur oldum. Bir defa ben uyurken bana yer hazînelerinin anahtarları getirilerek Önüme konuldu.» buyurdular. Hüreyre: « Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dünyâdan gitti (şimdi) o hazîneleri siz çıkarıyorsunuz.» demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Bab
1197-) Bize Hâcib b. Velid rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Harb, Zübeydî'den, o da Zührî'den naklen rivâyet etti. ki): Bana Saîd b. El-Müseyyeb ile Ebû Selemete'bnü Abdirrahmân haber verdiler ki Ebû Hüreyre: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i şöyle buyururken îşittim...» diyerek Yûnus hadîs'inde olduğu gibi rivâyette bulunmuş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Bab
1198-) Bize Muhammed b. Râfi' ile Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Abdürrazzak rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, Zührî'den, o da İbn’l-Müseyyeb ile Ebû Seleme'den, onlar da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen bu ha-dîs'in mislini haber verdi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Bab
1199-) Bana Ebû't-Tâhir rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb, Amr b. El-Hâris'den, o da Ebû Hüreyre'nin azatlısı Ebû Yûnus'dan naklen haber verdi. Ona da Ebû Hüreyre, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etmiş ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): düşmanım üzerine korku verilmekle mansûr kılındım. Bana Cevâmiü'l-Kelîm'de verildi. Bir defa ben uyurken yer hazinelerinin anahtarları bana getirilerek ellerime konuldu.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Bab
1200-) Bize Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti. ki): Bize Ma’mer, Hemmâm b. Münebbih’den rivâyet etti. Hemmâm: Ebû Hüreyre'nin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ten bize rivâyet ettikleri şunlardır, diyerek bir takım hadisler zikretmiş; ez cümle: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Korku ile mansûr oldum; Bana Cevâmiü'l-Kelim'de verildi.» buyurmuşlardır; demiş. hadîsi Buhârî «Kitâbü't-Ta'bir» ve «Kitâbu'l-Cihâd» da tahrîc etmişdir. Cem'iyetli kelimeler demektir. Bundan murâd: Az sözle çok mânâ ifâde etmekdir. İbn Tîn'e göre Cevâmiü’l-Kelim'den murâd Kur'ân-ı Kerîm'dir. Fakat bazı hadîsler de öyledir. Kur’ân-ı Kerim'de öyle âyetler ve ahâdîs-i Nevevîyye içersinde öyle hadîsler vardır ki, metni bir satırı doldurmadığı hâlde şerh ve îzâhı hakkında kitaplar yazılabilir. Böyle az sözle çok mânâ ifâde etmek insanlar içinde yalnız Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e müyesser olmuş bir hususiyettir. hazînelerinin anahtarlarından murâd İbn Tîn'e göre müslümanların ganimet olarak aldıkları düşman kıratlarının hazîneleridir. İbn Battal (?- 444) dahi buna kânî olmuş ve: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bununla yerdeki madenleri kasdetmiş olabilir demiştir. Şüphesiz ki Arablar diğer milletlere nazaran fakirdiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sözü ile ileride kisrâların, kayserlerin hazîneleri müslümanların eline geçeceğini tebşir buyurmuş, netice o-nun haber verdiği gibi çıkmışdır. Binâenaleyh mezkûr cümle Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in mucizelerinden biridir. Ulemâ bu hadîs-i şerifi, Cevamiü'l-Kelîm hadîslerden, onların ihtiva ettiği ince mânâları çıkarmaya teşvik sayarlar. Hadîs'in sonunda Hazret-i Ebû Hüreyre: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dünyâdan gitti. Şimdi o hazîneleri siz çıkarıyorsunuz.» diyerek Peygamberi Zişân (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimizin o hazînelerden elde edebildiğini ashabına paylaştırdığını, kendisine hiçbir şey almadığını ve ashabın hâlâ onun vâ'd buyurduğu şekilde o hazîneleri elde etmekde olduklarını anlatmak istemişdir. ki Bâbımız hadîslerinin bâzılarında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): beş şey verildi.» buyurmuş; bâzılarında bunun üç şey olduğunu, bir rivâyet de bilâkis altı şeyle bütün peygamberlere tafdîl buyurulduğunu beyân etmişdir. Bu husûsda daha birçok rivâyetler vardır. Bunların mecmuundan anlaşılıyor ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e mahsûs olan hasletler beş değil on'dan bile fazladır. Hattâ Ebû Sad-i Nisâbûrî «Şerefül-Mustafâ» adlı eserinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e mahsûs olan hasletleri toplayarak altmışa kadar çıkarmışdır. İlk nazarda bu bâbdaki muhtelif rivâyetler arasında tearuz var gibi görünür. Çünkü bâzılarında Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’a mahsûs hasletler beş, bâzılarında altı, bir takımlarında dört, diğerlerinde üç olarak zikredilmişdir. Bununla beraber hakikatte rivâyetler arasında hiçbir zıddiyet yoktur. Bu hususda Kurtubî şunları söylemektedir: Bunun tearuz olduğu zannedilmesin, tearuz fikri ancak sayıların inhisara delâlet ettiği teveh-hümünden doğar. Halbuki mesele Öyle değildir. Çünkü bir kimse bende beş altın var dese, bu söz o kimsede başka para olmadığına delâlet etmez. O adam başka bir defa: Bende yirmi altın var, daha başka bir defa: Bende otuz altın var! diyebilir. Zîrâ otuz altını bulunan bir kimse için yirmi altını, yahut on altını var demek doğrudur. Burada hiçbir taâruz ve tenakuz yokdur. Caizdir ki Allahü teâlâ hazretleri Resûlü Zîşân'ma üç haslet tahsis buyurduğunu; sonra beş, daha sonra altı haslet ihsan ettiğini haber vermiş olsun!» bir şeyi adedle tahsis ve tahdîd o adedden mâdâsını nefî sayılmaz.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Bab
1201-) Bize Yahya b. Yahya ile Şeybân b. Ferruh ikisi birden Abdül Vâris'den rivâyet ettiler. Yahya dedi ki: Bize Abdül-Vâris b. Saîd, Ebû't-Teyyâh Ed-Dubaî'den naklen haber verdi. ki): Bize Enes b. Mâlik rivâyet etti ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye gelerek Medine'nin yukarısında Benî Amr b. Avf demlen bir kabileye misafir olmuş. Onların arasında ondört gece kalmış. Sonra (dayıları olan) Benî Neccâr kabilesi ileri gelenlerine haber göndermiş. Onlar da kılmalarını kuşanarak gelmişler. Enes ki: Devesinin üzerinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i terkisinde Ebû Bekir'i ve etrafında Beni Neccâr ileri gelenlerini hâlâ görür gibiyim. Nihayet yükünü Ebû Eyyûb'un avlusuna indirdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) nerede namaz vakti gelirse oracıkta namazını kılardı. Koyun ağıllarında dahi namaz kıldığı olurdu. Sonra mescidin yapılmasını emr buyurdu. Benî Neccâr ileri gelenlerine haber gönderdi. Derhâl geldiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara: «Ey Benî Neccâr! Şu bahçenizin kıymetini bana söyleyin!» buyurdu. Onlar: Vallahi olmaz! Biz onun kıymetini ancak Allah'dan isteriz.» dediler. Enes Dedi ki bu bahçede şu söyliyeceklerim bulunuyordu: İçinde bir hurmalık ile, müşriklere âid kabirler ve bir harabezâr vardı. Müteakiben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) emir buyurarak hurmalar kesildi. Müşriklerin kabirleri başka yere naklolundu. Harabezâr da tesviye edildi. Sonra hurmaları Kıble tarafa (Direkler hâlinde) dizdiler. Ve kapınm iki tarafını taşdan ördüler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte ashâb neşideler söyliyerek taş taşıyor ve: ahîret hayırından başka hiç bir hayır yokdur. İmdi sen Ensâr ile Muhacirlere yardım evle!..» diyorlardı.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Mescidinin İnşası Bâbı
1202-) Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anberî rivâyet etti. ki): Bize Babam rivâyet etti. ki): Bize Şube rivâyet etti. ki): Bana Ebû't-Teyyâh, Enes'den naklen rivâyet etti ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) mescid yapılmazdan önce koyun ağıllarında namaz kı-larmış.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Mescidinin İnşası Bâbı
1203-) Bize bu hadîsi Yahya b. Yahya da rivâyet etti. ki): Bize Hâlid (yani İbni-Hâris) rivâyet etti. ki) Bize Şu'be, Ebû't-Tey-yâh'dan rivâyet etti. Ebû't-Teyyâh: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle yapardı diyerek yukarki hadîsin mislini söylerken işitdim» demiş. hadîsi Buhârî «Namaz» «Hacc» «Büyü ve «Hicret» bahislerinde; Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce dahi «Namaz» bahislerinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. şerîf Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Medine'deki mescidlerinden bahsetmektedir. Yine bu hadîsde işaret edildiğine göre Fahr-i Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz Mekke'den Medine'ye hicret ederken «Aliye» denilen yerde yani «Küba» da on dört gün kalmış orada ensânn ileri gelenlerinden Benî Amr b. Avf kabilesine misafir olmuşdu. İşte Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ilk mescidini buraya kurmuşdur. Küba, Medine'ye iki veya üç mil mesafede bir köydür. Muhammed b. Mûsâ El-Harzemî'nin beyânına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in oraya gelişi milâdî (623) târihine tesadüf eder. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Küba'da yirmidört gün kaldığını, bir takımları da onsekiz gün olurduğunu söylerlerse de ekseri rivâyetler burada olduğu gibi ondört gün kaldığını bildirmektedir. Bundan sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dayıları olan Benî Neccâr kabilesinin ileri gelenlerine haber göndermiş, onlar da kılınçlannı kuşanarak hemen kendisini istikbâle çıkmışlardı. Zâten o günlerde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Medine'ye geleceği beklendiği için bütün Medîne halkı sokaklara yol boylarına diziliyor Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i misafir etmek için hasretle yolunu bekliyorlardı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Küba'dan Medine'ye hareketi bir cum'â gününe tesadüf eder. O gün Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz cum'â namazını Küba ile Medîne arasında «Rânûnâ» denilen yerde oturan Benî Salim b. Avf kabilesinin yanında kılmış; Medine'ye namazdan sonra girmişdir. zahirine bakılırsa Medine'ye girerken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) devesinin üzerinde, Ebû Bekir (radıyallahü anh) da terkisindeymiş. Rivâyetlerden anlaşıldığına göre Hazret-i Ebû Bekir'in de devesi varmış. Şu halde Ebû Bekir (radıyallahü anh) Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem)'in terkisinde bulunmak şerefine nail olmak için kendi devesinden inmiş de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in devesine binmişdir. Yahut kendi devesinden, inmemiş fakat Peygamber Efendimiz hemen peşinden geldiği için terkisindeydi, denilmiştir. bir rivâyetinde cum'â namazından sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e Benî Sâlim'den bâzı zevat gelerek bir kaç zaman yanlarında misafir kalmasını rica ettikleri, fakat o bu ricayı kabul etmeyip yolunu serbest bırakın! Çünkü o me'murdur» dediği bil-dirliyor. Ayni rivâyete nazaran Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) devesinin yularım tamâmiyle serbest bırakmış; hayvan istediği tarafa, istediği şekilde yürümek suretiyle ensârdan yedi kabilenin yanından geçmiş, hiç birinin yanına sapmamış. Kabileler hayvanı kendi taraflarına almak istedikçe Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) aynı sözü tekrarlar yani: «Hayvanın yolunu serbest bırakın! Çünkü o memurdur.» dermiş. Bu suretle şimdiki Mescid-î Nebevî'nin kapısı yanına gelmişler. Deve orada çökmüş. Mescid-i Nebevî'nin yeri o zaman Beni Neccâr kabilesinden iki yetime âit harman yeri gibi bir boşlukmuş Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) orada deveden inmemiş. Sonra deve kalkarak biraz yürümüş Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yularını yine serbest bırakmış. Hayvan biraz gittikden sonra arkasına bakmış ve tekrar geriye dönerek ilk defa çöktüğü yere çökmüş ve hırçınlık göstermiş. ResûM Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) de üzerinden inmiş. Hazret-i Ebû Eyyûb eşyasını alarak onu evine misafir etmiş. Ebû Eyyûb'unismi Hâlid b. Zeyd El-Ensârî'dir. Rivâyete nazaran Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in devesi Hazret-i Hâlid'in kapısı önünde çökünce Ensâr-ı Kirâm'dan Cebbar b. Sahır (radıyallahü anh) deveyi dürterek kaldırmağa ve kendi evine götürmeğe çalışmış. Hazret-i Hâlid bunu görünce: «Tâ Cebbar! Ona benim evimden mi kaldırmağa çalışıyorsun? Bana bak Peygamberi bak dinle gönderen Allah'a yemin ederim ki arada islâmiyet olmasaydı senin boynunu mutlaka kılınçla vururdum.» demiş. b. Sahır Bedir'de ve Akabe Beyâtında hâzır bulunmuş büyük bir sahâbîdir. Bazıları isminin Câbir b. Sahır olduğunu söylemişlerse de doğrusu Câbir değil Cebbar'dır. b. İshâk (?-151)'ın beyânına göre Yemen hükümdarlarından Tübba' İbn Hassan, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) dünyâya gelmezden bin sene önce Mekke'ye gelmiş, oradan da Medine'ye gitmiş. Yanında hukemâdan dört yüz kişi bulunuyormuş. Bu zevat kendi aralarında Medine'den çıkmamaya karar vermişler. Tübba' bunun sebebini sorunca: «Efendim biz kitaplarımızda Muhammed isminde bir Peygamber geleceğini, burası onun hicret di-yân olacağını görüyoruz. Onun işin burada kalmak isliyoruz. Olur ki onunla görüşürüz.» demişler. Bunun üzerine Tübbâ'da onlarla beraber Medine'de kalmaya niyet etmiş. Yanında bulunan hukemânm her birine Medine'de bir ev yapmış. Cariyeler satın alarak onları adamla-rıyle evlendirmiş. Hukemânm her birine bol bol paralar vermiş; bir de vasiyetname yazarak müslüman olduğunu onda tesbît etmiş. Vasiyetnameyi altın yazıyla bitirerek yamdaki hukemânm en büyüğüne teslim etmiş ve şayet Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e yetişirse bu vasiyetnameyi ona vermesini, yetişmezse şocuklarından ona yetişecek olanın vermesi şartı ile sülâlesinin bu vasiyetnameyi muhafaza etmesini rica etmiş. Ayrıca Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye Hicret ettiği zaman otursun diye ona bir de ev yaptırmış. Fakat Za-manla o ev bir çok sahipler değiştirmiş. Nihayet Hazret-i Ebû Eyyûb Hâlid b. Zeyd (radıyallahü anh)'a intikâl etmiş. İşte Hazret-i Ebü Eyyûb Yemen hükümdarının vasiyetnamesini teslim alan âlimin sülâlesindenmiş. Şâir Medine halkı ise Yemen hükümdarının maiyetinde bulunan dört yüz âlimin neslindenmişler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye hicret edince Medîneliler Yemen hükümdarından kalan mektubu Ebû Leylâ isminde bir zât ile kendisine göndermişler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu görünce: Ebû Leylâ'sın! Yanındada ilk Yemen hükümdarının mektubu var!» Ebû Leylâ bu sözlerin karşısında şaşırmış kalmış. Kendisi ile konuşanın iki cihan serveri Muhammed Mustafa (sallallahü aleyhi ve sellem) olduğunu fark edemiyerek: kimsin? Ben senin yüzünde sihir eseri göremiyorum.» demiş ve onun bir sihirbaz olduğunu tahmin etmiş. Bunun' üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Muhammed'im. Ver sen şu mektubu!» buyurarak mektubu açmış. Okuyunca üş defa «Salih kardeşim Tübba' Merhaba» demiş. kitaplarda Tübbâ'ın Zebur'a îmân ettiği bildirilir. Bâzı hadîslerde de ona sövülmemesi emir buyurulmuşdur. Sa'leb î'nin Sehl b. Sad (radıyallahü anh)'dan rivâyet ettiği bir hadîsde Hazret-i Sehl: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: sövmeyin! Çünkü o müslüman olmuşdu, buyururken işittim.» demişdir. Yemen krallarına verilen lakabdır. Acem krallarına Kisrâ, Roma imparatorlarına Kayser denildiği gibi eski Yemen hükümdarlarına da Tübba' lâkabı verilirmiş. mezkûr Tübbâ'ın Kabe'ye Kisve giydirdiğim ve yüz otuz bin süvari ile yüz onüç bin piyade askeri maiyetinde Medine'ye geldiğini kaydederler. (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine-i Münevvere'ye yerleşince bu günkü Mescid-i Nebevî'nin yerini satın almak istemiş. Bunun Sehl ve Süheyl isimlerinde iki yetime âid olduğu söylenmiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendilerini çağırarak o yeri mescid yapmak işin satın almak istediğini ve buna ne isteyeceklerini sormuş. Yetimler: -Biz para istemeyiz Ya Resûlallah! Bu yeri sana hibe ediyoruz.» demişler. Fakat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) parasız kabul etmiyerek yeri on altına satın almış parasını da Ebû Bekir (radıyallahü anh) ödemiş. Bâzı rivâyetlerde yerin Hazret-i Ebû Eyyûb tarafından satın alındığı bildirilmektedir. binasına gelince: Sahîh rivâyetlerde bildirildiğine göre duvarları kerpiçden, tavanı hurma dallarından, direkleri de hurma kütüklerinden idi. Binâenaleyh bu hadîs'de bahsedilen kıbleden murâd cihet olsa gerektir. Çünkü Mescid-i Nebevî yapılırken kıble henüz Kabe değildi. Bir rivâyete göre mescid murabba şeklinde olup her duvarının uzunluğu yüz arşın mikdârındaymış. Başka bir rivâyete göre yüzden biraz azmış. Mescid'in temel duvarları üç arşına yakın genişlikde taşdan örülmüş, sonra üzerine kerpiç işlenmiş. Mescid yapılırken Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabı ile birlikte taş ve kerpiç taşımış. Mescid'in kıblesi Kudüs'e doğru çevrilmiş. Duvarlarının yüksekliği bir adam boyu imiş. Mescid'in üç kapısı varmış. îşte Mescid-i Nebevî, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Ebû Bekir (radıyallahü anh) zamanlarında bu şekilde kalmış. Hazret-i Ömer ona biraz ilâve yapmış. Hazret-i Osman birçok ziyâdeler ilâve etmiş. Bu meyânda duvarları ile direklerini taşdan, tavanını da abanozdan yapmışdır. Ondan sonra Mescid-i Nebevî birçok zevat tarafından yenilenmişdir. hadîsde ashâb-ı Kiramın recez okudukları, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in de onlara iştirak ettiği bildirilmektedir. şiirin bir nev'idir. Fakat şiir olup olmadığı ihtilaflıdır. Ekseriyetle aruz ve edebiyat ulemâsı onu şiirden saymazlar. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in onu okuması da şiir olmadığına hamledilir. Çünkü şiir okumak ona nass-ı Kur'ân ile haram kılınmışdır. Kurtubî, Recezin şiirden sayıldığını söylemiş ve: «Onu şiirden saymayanlar Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in okumasını müşkil addettikleri için böyle hareket etmişler; recez şiir olsaydı onu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) öğrenmezdi... demişlerse de bu sözün bir kıymeti yokdur. Çünkü az mikdârda şiir okuyan veya söyleyen yahut nadiren şiirden misal veren kimse şâir denilmeye hak kazanamaz. Onun ne şiir bildiği söylenebilir, ne de şiire nisbet olunur.» demişdir. Tîn ise bilâkis receze şiir denemiyeceğini iddia etmişdir. Çünkü Recez söyleyene şâir değil «Râciz» derler. «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e şiirin haram olmasından murâd şairliği sanat edinmesidir. Başkalarının şiirlerini okumak ona memnu değildir.» demişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Mescidinin İnşası Bâbı
1204-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Ebû'l-Ahvas, Ebû İshâk'dan, o da Berâ' b. Âzib'den naklen rivâyet etti. Berfi' Şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber onaltı ay Beyt-i Makdis'e doğru namaz kıldım. Nihayet Bakara süresindeki şu âyet nâzil oldu: bulunursanız yüzünüzü Kabe'ye doğru çevirini" Bakara Sûresi âyet 144 Bu âyet Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) namazı kıldıktan sonra nâzil oldu. Bunun üzerine cemâatdan biri oradan gitti (bu zât) namaz kılmakda olan Ensârdan bâzı kimselerin yanına uğramış ve onlara kıblenin değiştiğini söylemiş. Onlar da yüzlerini Kabe tarafına çevirivermişler.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Kıblenin Kudüs’den, Kabeye Çevrilmesi Bâbı