Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı

6421-) Bize Yahya b. Yahya İle Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet ettiler. Lâfız Yahya'nındır. Ebû Bekr: Haddesenâ, Yahya ise: Ahberanâ tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki): Bize Ebû Muâviye, Âsim El-Âhvel’den, o da Müverrık El-Icli'den, o da Abdullah b. Ca'fer'den naklen haber verdi. Abdullah Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) seferden geldiği vakit ehl-i beytinden bir takım çocuklar tarafından karşılanırdı. Bir defa bir seferden geldi de herkesden önce beni karşılamaya götürdüler. O da beni önüne aldı. Sonra Fâtıme'nin iki oğlundan biri getirildi. Onu da arkasına aldı. Böylece Medine'ye bir hayvan üzerinde üç kişi olarak götürüldük.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Abdullah B. Cafer Radıyallahü Anhüma’in Faziletleri Bâbı
6422-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Abdurrahim b. Süleyman Asım'dan rivâyet etti. ki): Bana Mü-verrik rivâyet etti. ki): Bana Abdullah b. Ca'fer rivâyet etti. (Şöyle dedi): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) seferden geldiği vakit bizim tarafımızdan karşılanırdı. Bir defa benimle Hasan veya Hüseyn tarafından karşılandı da birimizi önüne, öbürümüzü de arkasına bindirdi. Tâ ki Medine'ye dahil olduk.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Abdullah B. Cafer Radıyallahü Anhüma’in Faziletleri Bâbı
6423-) Bize Şeybân b. Ferrûh rivâyet etti. ki): Bize Meh-dî b. Meymûn rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Abdillah b. Ebî Ya'kub, Hasen b. Ali'nin azatlısı Hasan b. Sa'd'dan, o da Abdullah b. Cafer'den naklen rivâyet etti. Abdullah (Şöyle dedi): Bir gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) beni terkisine bindirdi. Ve bana sır olarak bir şey söyledi ki, onu insanlardan hiç birine söylemem. hadîsi Buhârî «Kitâbu’l-Cihad»'da; Nesâî «Hac» bahsinde tahric etmişlerdir. rivâyetinde buradakinin aksine «İbn Zübeyr, İbn Cafer'e» denilmiştir. Müslim'in rivâyetine göre İbn Ca'fer, İbn Zübeyr'e söz etmiştir, Ulemâdan bazıları Buhârî'nin rivâyetini-esah görmüşlerdir. Hadîsin rivâyetleri birbirini tefsir etmektedir. ki, Abdullah b. Ca'fer, İbn Zübeyr'e: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) beni ve İbn Abbâs'ı hayvanına bindirdi, seni bıraktı.» demiştir. şerîf, hayvan takat getirebilecekse, üzerine üç kişinin binmesi caiz olduğuna ve çocukların yoldan gelen yakınlarını karşıladıkları vakit onları hayvana bindirerek kendilerine hoş muamele yapılmasının istihbabma delildir. Nevevî bunun sünnet olduğunu söylemektedir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Abdullah B. Cafer Radıyallahü Anhüma’in Faziletleri Bâbı
6424-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Ntimeyr ile Ebû Üsâme rivâyet ettiler. H. Ebû Küteyb de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme ile İbn Nümeyr, Vekî' ve Ebû Muâviye rivâyet ettiler. H. İshâk b. İbrahim dahi rivâyet etti. ki): Bize Abde b. Süleyman haber verdi. Bu râvilerin hepsi Hişam b. Urve'den rivâyet etmişlerdir. Lâfız Ebû Üsame'nin hadîsidir. H. Ebû Küreyb de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsame, Hi-şam'dan, o da babasından naklen rivâyet etti. ki) ; Ben Abdullah b. Ca'fer'i şunu söylerken işittim. Kûfe'de Ali'yi dinledim. Şunları söylüyordu: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i: en hayırlı kadını Meryem binti Imran'dır. Ve bunların en hayırlı kadını Hadîce binti Huveylid'dir.» buyururken işittim. Küreyb: «VekiJ (bunu söylerken) yerle gökyüzüne işaret etti.» hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Enbiya» ile «Kitâbu fadlı Hadîce» de; Nesâî ile Tirmizî «Kitâbu'l-Menâkıb»'de tahric etmişlerdir. Veki'in yerle gözyüzüne işaret etmesi, hadîsdeki zamirin onlara râci olduğunu anlatmak içindir. Yani; «Yerle göklerin kadınlarının en hayırlısı...» denilmek istenmiştir ki: Bundan murad yeryüzündeki bütün kadınlardır. diyor ki: «Hadîsin en açık mânâsı Hazret-i Meryem'le Hazret-i Hatice'nin kendi zamanlarında bütün yeryüzü kadınlarından daha hayırlı olmalarıdır. İkisinin arasındaki farka gelince: Bu hususa dair bir şey söylenmemiştir. Kâdî Iyâz: İhtimal ki murad: Bunlar yeryüzü kadınlarının en hayırlılarından dır, demişse de sahih olan birin-cisidir. göre bu hadîsle Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Meryem'in Benî îsrâil kadınlarının en hayırlısı Hazret-i Hatîce'nin de Arab kadınlarının yahut bu ümmetin kadınlarının en hayırlısı olduklarını kasdetmiş olabilir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Ümmül-müminin Hadice Radıyallahü Anhûmanin Faziletleri Bâbı
6425-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Veki' rivâyet etti. H. Muhammed b. Müsenna ile İbn Beşşâr da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. Bunların hepsi Şu'be'den Rivâyet etmişlerdir. H. Ubeydullah b. Muâz El-Anberî dahi rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Şu'be Amr b. Mür-ra'dan, o da Mürra'dan, o da Ebû Mûsa'dan naklen rivâyet etti. Ebû Mûsa şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); kemâle erenler çoktur. Kadınlardan ise Meryem binti Imran ile Fİr'avn'ın karısı Âsiye'den başka kemâle eren yoktur. Kadınlar üzerine Âişe'nin üstünlüğü tiridin sâîr yiyecekler üzerine üstünlüğü gibidir.» buyurdular. hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Enbiya» ile «Kitâbu'l-Et'ime»ıde; Tirmizî ile İbn Mâce «Kitâbu'l-Et’ıme»'de; Nesâî «Me-nâkıb» ve «Îşretü'n-Nisâ» bahislerinde tahric etmişlerdir. bununla istidlal ederek Âsiye ile Meryem'in Peygamber olduklarını söylemiş ve: «Çünkü insan nev'inin en kemâllileri Peygamberlerdir. Sonra veliler, sıddıklar ve şehidler gelir. Âsiye ile Meryem Peygamber olmasalar, kadınlar içerisinde hiç bir velî, sıddîk ve şehid bulunmamak lâzım gelir. Hakikatte ise bu sıfatlar birçok kadınlarda bulunmaktadır. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hadîsinde kadınlardan Âsiye ile Meryem'den başka Peygamber olan yoktur buyurmuş gibidir.» demişlerse de bu mütalâa kabul edilmemiş, kendilerine şöyle cevab verilmiştir: Kemâl sözünden onların peygamber olması lâzım gelmez. Çünkü bu söz birşeyin tamamına ve kendi nev'inde son dereceye vardığı mânâsında kullanılır. Burada murad Âsiye ile Meryem'in kadınlar arasında bütün faziletlerin en üstün derecesine vardıklarını anlatmaktır. «Kadınlardan Peygamber gelmediğine icma naklolun-muştur.» demiş, buna mukabil İmâm Eş'arî'nin kadınlardan altı Peygamber geldiğini söylediği rivâyet olunmuştur. Bunlar Havva, Sâre , Hazret-i Mûsa'nın annesi, Hâcer, Âsiye ve Meryem'dir. «Sahih kavle göre Hazret-i Meryem Peygamberdir. Çünkü Allah ona melek vasıtasiyle vahy göndermiştir. gelince onun Peygamberliğine delâlet eden bir rivâyet yoktur.» diyor. kadınlardan peygamber gelip gelmediği ihtilaflıdır. Ekser ulema gelmediğine kaildirler. binti Müzâhım, Firavn’ın karışıdır. Rivâyete göre Mûsa (aleyhisselâm) Firavn’ın sihirbazlarına galebe çalınca Âsiye iman etmiştir. Firavn bunu anladığı vakit, onun ellerini, ayaklarını kazıklarla yere çakarak güneşe karşı üzerine büyük bir kaya konmasını emretmiş. Kaya getirildiği vakit Âsiye: «Yarabbi, benim için cennetinde bir ev yap!» diye niyazda bulunmuş. O anda cennette inciden yapılmış evini görmüştür. Allah oracıkta ruhunu kabzetmiş, kaya cansız cesedinin üzerine konmuştur. binti Imran, İsa (aleyhisselâm)’ın annesidir. Kıssası Kur'ân-ı Kerîm'in birçok âyetlerinde ve hadîslerinde tafsilâtiyle beyân edilmiş olup, herkesçe malûm ve meşhurdur. Âişe'ye gelince, hadîs-i şerif'de beyân buyurulan fazileti bu ümmetin kadınlarına nisbetledir. Hattâ efdaliyyetinden bahsedilmemiştir. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onun faziletini tiride benzet-mistir. Tirid, şâir yiyeceklere nisbetle Arabların o gün için en makbul yemeklerinden biri idi. Zîra külfeti az, hazmı kolay bir yemekdir. Fakat bu hasletler onun her yönden efdaliyyetini gerektirmez. Hazret-i Âişe meselesi de Öyledir. sahîh hadîslerde Hazret-i Hatice'nin şâir kadınlardan efdal olduğu bildirilmiştir. Hazret-i Hatice ile Fâtıme (radıyallahü anh)'nın başkalarından efdal olduğunu bildiren rivâyetler de vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Ümmül-müminin Hadice Radıyallahü Anhûmanin Faziletleri Bâbı
6426-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb ve İbn Nümeyr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Fudayl Umâra'dan, o da Ebû Zür'a'dan naklen rivâyet etti. ki): Ebû Hüreyre'yi şunu söylerken işittim, Cibrîl, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek: Ya Resûlallah! İşte Hatice sana yönelmiştir. Beraberinde bir kab vardır ki, içinde katık yahut yiyecek veya içecek vardır. Sana geldiği vakit ona Rabbi (azze ve celle)'den ve benden selâm söyle! Hem kendisini cennette (inci) kamış (in) dan bir evle müjdele! O evde ne gürültü olacak, ne de meşakkat! dedi. Bekr kendi rivâyetinde «Ebû Hüreyre'den» dedi. «İşittim» demedi. Bu hadîsde o: «Benden de selâm et!» cümlesini söylemedi. hadîsi Buhârî «Menâkıbu'l-Ensar» ve «Tevhîd» bahislerinde; Nesâî «Menâkıb»'de tahric etmişlerdir. Hadîs sahabenin mürsellerindendir. Çünkü Hazret-i Ebû Hüreyre, Hatîce (radıyallahü anha) nin günlerine yetişmemiştir. Fakat cumhûr-u ulemâya göre sahabenin mürselleri huccetdir. Ebû Hüreyre'nin bunu ya Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den yahut başka bir sahâbîden işittiğine hamlolunur. rivâyetinden anlaşıldığına göre Cibrîl, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, Hira dağında iken gelmiştir. Yine Taberanî'nin rivâvetine göre ona Hazret-i Hatîcenin karıştırma getirmekte olduğunu haber vermiştir. Müslim'in rivâyetinde râvinm şekkettiği anlaşılıyor. Yani Hazret-i Cibrîl'in katık mı, yoksa yiyecek veya içecek mi dediğini kestirememiştir. Bâbımızın rivâyetinde Hazret-i Hatîce'nin selâmı nasıl kabul ettiğinden bahsedilmemiştir. Taberanî'nin rivâyetinde bilmukabele: «Selâm odur ve selâm ondandır. Cibrîl'e de selâm olsun!» dediği bildirilmektedir. ulemâya göre hadîsde zikri geçen kamışdan murad; içi boş inci kamışıdır. Bazıları üzerine cevher dizilmiş altın kamış olduğunu söylemişlerdir. Hattâbi ve diğer bazı ulemâya göre buradaki evden murad da köşktür. şerif, Hatice (radıyallahü anha)'nin faziletlerine delildir. Bâ-husüs selâmı alırken Allah'a da selâm olsun demeyip, «Selâm odur» ifadesini kullanması zekâ ve idrâkinin pek büyük olduğunu gösterir. Çünkü selâm —yerinde de görüldüğü vecihle— Allah'ın isimlerinden biridir. Bundan dolayı Allah'a selâm olsun denilmez. Hazret-i Hatice'nin yaptığı gibi, «Selâm odur» denilir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Ümmül-müminin Hadice Radıyallahü Anhûmanin Faziletleri Bâbı
6427-) Bîze Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize baham ve Muhammed b. Bişr El-Abdî, İsmail'den rivâyet ettiler. ki): Abdullah b. Ebi Evfâ'ya: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hatice'ye cennette bir ev müjdele mi? diye sordum. Evet! Ona cennette kamışdan, içinde gürültü ve meşakkat olma-yan bir ev müjdeledi, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Ümmül-müminin Hadice Radıyallahü Anhûmanin Faziletleri Bâbı
6428-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Ebû Muâviye haber verdi. H. Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Veki’ rivâyet etti. H. İshâk b. İbrahim dahi rivâyet etti. ki): Bize Mu'tenür b. Süleyman ile Cerir haber verdiler. H, İbn Ebî Ömer de rivâyet etti. ki): Bize Süfyân rivâyet etti. Bu râvilerin hepsi İsmail b. Ebî Hâlid'den, o da İbn Ebî Evfâ'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadîsin mislini rivâyet etmişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Ümmül-müminin Hadice Radıyallahü Anhûmanin Faziletleri Bâbı
6429-) Bize Osman b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Abde, Hişam b. Urve'den, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hatice NınÜ Huveylid'i cennette bir evle müjdelemiştir. İbn Ebî Evfâ rivâyetini Buhârî «Me-nâkıbu’l-Ensar» bahsinde tahric etmiştir. Hazret-i Âişe rivâyeti mürseldir. Maamafih sahabinin mürselinin hüccet olduğunu az yukarda görmüştük. rivâyetler mânâ itibariyle bundan öncekinin aynıdır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Ümmül-müminin Hadice Radıyallahü Anhûmanin Faziletleri Bâbı
6430-) Bize Ebû Küreyb Muhammed b. Alâ' rivâyet etü. ki): Bize Ebû Üsame rivâyet etti. ki): Bize Hişam babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Ben Hatice'yi kıskandığım kadar hiç bir kadını kıskanmamışimdır. Halbuki o benimle evlenmesinden üç sene evvel vefat etmişti. Onu andığını işitiyordum da onun için (kıskanıyordum). Filhakika Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e Rabbi (azze ve celle) ona cennette kamışdan bir ev müjdelemesini emir buyurmuştu. Bir de: — Koyun keser, sonra onu Hatice'nin yakınlarına hediyye ederdi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Ümmül-müminin Hadice Radıyallahü Anhûmanin Faziletleri Bâbı
6431-) Bize Sehl b. Osman rivâyet etti. ki): Bize Hafs b. Iyâs, Hişam b. Urve'den, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Ben Hatice'den başka Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kadınlarını kıskanmadım. Halbuki ona yetişmedim. ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) koyunu kesti mi: Hatice'nin dostlarına gönderin!» derdi. gün onu kızdırdım: Hatice mi? dedim. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve tellem); onun sevgisi bahşedildi.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Ümmül-müminin Hadice Radıyallahü Anhûmanin Faziletleri Bâbı
6432-) Bize Züheyr b. Harb ile Ebû Küreyb hep birden Ebû Muâviye'-en rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Hişam bu isnadla koyun kıssasına kadar Ebû Üsâme'nin hadîsi gibi rivâyette bulundu. Ondan sonraki ziyadeyi anmadı.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Ümmül-müminin Hadice Radıyallahü Anhûmanin Faziletleri Bâbı
6433-) Bize Abd b. lîumeyd rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzâk haber verdi. ki): Bize Ma'mer Zührî'den, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen haber verdi. (Şöyle dedi): Ben Hatice'yi kıskandığım kadar Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kadınlarından hiç birini kıskanmamışımdır. Çünkü onu çok anardı. Halbuki onu hiç görmemişdim.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Ümmül-müminin Hadice Radıyallahü Anhûmanin Faziletleri Bâbı
6434-) Bize Abd b. Humeyd rivâyet etti. ki).: Bize Abdürrezzâk haber verdi. ki): Bize Ma'mer Zührî'den, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen haber verdi. (Şöyle dedi): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hatice vefat edinceye kadar onun üzerine evlenmedi. Âişe rivâyetlerini Buhârî «Menâkıb-i Ensar» bahsinde tahric etmiştir. Âişe'nin: «Halbuki ben onu hiç görmemişdim...» sözünden muradı; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanında iken görmediğini anlatmaktır. Ona yetişmediğini söylemesi de bu mânâyadır. Yoksa kendisi Hazret-i Hatice'nin vefatında altı yaşında idi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i Hatice'yi çok anmasından murad, onu medh-ü senada bulunmasıdır. Çünkü Hazret-i Hatice'ye karşı muhabbeti vardı. Bir kimseyi seven, onu dilinden bırakmaz. Bu rivâyetler kıskançlığın en faziletli kadınlarda bile görüldüğüne delildir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i Hatice hakkındadır onun sevgisi bahşedildi.» buyurması, onu sevmenin bir fazîlet olduğuna işarettir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Ümmül-müminin Hadice Radıyallahü Anhûmanin Faziletleri Bâbı
6435-) Bize Süveyd b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize Ali b. Müshir, Hişâm'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Hatice'nin kız kardeşi Hâle binti Huveylid, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanına girmek için izin istedi de, Hatice'nin izin istemesini hatırladı. Ve bundan memnuniyet duyarak: Huveylid'in kızı Hâle!» dedi. Ben derhal kıskandım. Ve: — Allah sana yerine daha hayırlısını vermişken, zaman önce ölmüş Kureyş'in kocakarılarından çenelerinin içi kırmızı bir kocakarıyı île anıp duruyorsun! dedim. (sallallahü aleyhi ve sellem), Hâle binti Huveylid'in sesini işitince, onu Hazret-i Hatice'nin sesine benzeterek sevincinden titremiş ve: bu Hâle'dir.» demiştir. Hazret-i Âişe onu kıskanmış ve hadîsde beyan edildiği vecihle karşılık vermiştir. Kocakarıdan muradı Hatice (radıyallahü anha)'dır. Ağzın kenarları demektir. Bunun kırmızılığından muradı, son derece ihtiyarlamış hattâ ihtiyarlıktan; dişleri dökülmüş de kıpkırmızı yerleri kalmış olduğunu anlatmaktır. Tin diyor ki: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu söze karşı ses çıkarmaması Âişe'nin Hatice'den efdal olduğuna delildir. Meğer ki, buradaki daha hayırlı tâbirinden şekil güzelliği ve yaş küçüklüğü kastedilmiş olsun.» ile diğer bâzı ulemâ kıskançlığın kadınlarda müsamaha götürdüğünü, bu hâl onların tabiatlarında bulunduğu için azabı mûcib olmadığım, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in de bundan dolayı Hazret-i Âişe'yi men etmediğini söylemişlerdir. Aynî diyor ki: Şu halde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu söze karşı ses çıkarmaması Hazret-i Âişe'nin Hatice (radıyallahü anha) dan efdal olduğuna delâlet etmez. Maamafih bu söze cevab verdiği de rivâyet olunmuştur. İmâm Ahmed'le Taberanî'nin tahric ettikleri bir hadîsde Hazret-i Âişe şöyle Üemiştir: «Allah senin için yaşlı yerine genci verdi, dedim. Bunun üzerine kızdı. Nihayet ben: Seni hak dinle gönderen Allah'a yemin olsun ki, Hatice'yi bundan sonra ancak hayırla anacağım, dedim.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Ümmül-müminin Hadice Radıyallahü Anhûmanin Faziletleri Bâbı
6436-) Bize Halef b. Hişâm ile Ebû'r-Rabi' hep birden Hammad b. Zeyd'den rivâyet ettiler. Lâfız Ebû'r-Rabi'indir. (Dediler ki): Bize Hammad rivâyet etti. ki): Bize Hişâm babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet ettiki (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): üç gece rüyamda gösterüdin. Seni bana melek beyaz bir parça ipek içinde getirdi. Ve: işte hanımın! dedi. Bir de yüzünü açtım ne göreyim, senmişsin. Artık: Eğer bü Allah'dansa, onu infaz etsin, dedim.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Âişe Radıyallahü Anhanin Fazileti Hakkında Bir Bab
6437-) Bize İbn Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize İbn İdris rivâyet etti. H. Ebû Küreyb de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. Bu râvilerin ikisi birden Hişam'dan bu isnadla rivâyette bulunmuşlardır. hadîsi Buhârî «Menâkıb-i Ensar» bahsinde tahric etmiştir. Sereka: Beyaz ipek parçası demektir. Iyâz bu rü'yanm Peygamberlik gelmezden önce ve sonra görülmüş olabileceğini mülâhaza ederek şunları söylemiştir: «Eğer bu rü'ya Peygamberlik gelmezden ve rü'yalan karışık düşlerden ayrılmazdan önce görülmüşse, mânâsı bu rü'ya hak rü'ya ise demektir. Peygamberlik geldikten sonra görülmüşse üç mânâsı vardır. Birincisi murad: Eğer bu rü'ya göründüğü gibi ise ta'bir ve tefsire muhtaç değildir. Allahü teâlâ onu infaz ve icra edecektir. Buradaki şek rü'yanm göründüğü gibi mi, yoksa ta'bir ve değiştirmeye ihtiyacı var mı meselesindedir. İkincisi bundan murad: Eğer dünyada zevcem bu olacaksa Allah bu işi âsân eylesin, demektir. Binâenaleyh şek dünyada mı, yoksa cennette mi zevcesi olacağı hususundadır. Üçüncüsü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şekketme-miştir. Hakikati haber vermiş, yalnız şek suretinde ifade etmiştir. Sen misin yoksa Ümmü Salim mi? demiş gibidir. Ki bu belagat ulemasınca bediin bir nevidir. Onlar buna tecahûli arif derler. Bazıları şekki yakînle karıştırmak demişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Âişe Radıyallahü Anhanin Fazileti Hakkında Bir Bab
6438-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Ebû Seleme'den hadîs rivâyet ettiğim kitabınıda şunu buldum: Bize Hişâm rivâyet etti. H. Ebû Küreyb Muhammed b. Ala' da rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme Hişâm'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Bana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): senin benden razı olduğun ve bana dargın bulunduğun zamanı pekâla bilirim.» dedi. Ben: Bunu nerden biliyorsun? dedim. razı İsen, hayır Muhammed'in Rabbi hakkı için; dargınsan, hayır İbrahim'in Rabbi hakkı için diyorsun.» buyurdu. Ben: Evet! Vallahi ya Resûlallah! Ben yalnız senin ismini bırakıyorum, dedim.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Âişe Radıyallahü Anhanin Fazileti Hakkında Bir Bab
6439-) Bize bu hadîsi İbn Nümeyr de rivâyet etti. ki): Bize Abde, Hişam b. Urve'den bu isnadla «Hayır İbrahim'in Rabbi hakkı için» cümlesine kadar rivâyet etti; ondan sonrasını anmadı. hadîsi Buhârî «Kitâbu'n-Nikâh»'da takric etmiştir. Iyâz’ın beyânına göre Hazret-i Âişe'nin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e kızması ekseri ahvalde kadınlara affedilen kıskançlıktandır. Çünki onlar bundan hâli kalmazlar. Hattâ İmâm Mâlik ve-diğer Medine uleması: «Kıskançlık dolayısiyle kadın kocasına kötülük isnadında bulunursa ondan had (yani şer'î ceza) sakıt olur.» demişlerdir. İmâm Mâlik bu husûsda Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyet edilen: kadın vadinin yukarısını aşağısından seçemez.» hadîsiyle istidlârı etmiş; bu olmasa bu meselede Âişe'ye olabildiğine günah olurdu. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e kızmak ve onu terk etmek büyük günahdır, demiştir. Âişe'nin: «Ben yalnız senin ismini bırakıyorum» sözünden muradı; kalbim ve sana karşı olan sevgim yerindedir, demektir. Kadınların kıskançlığı fazla sevgiden ileri gelir. hadîs karineye istinaden hüküm verilebileceğine delildir. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Âişe'nin dargınlığına mücerret kendi ismini anmamasıyle hüküm vermiş; onun anlayış ve zekâsının kuvvetine Peygamberler arasından İbrahim (aleyhisselâm)'ı tahsis etmesiyle istidlalde bulunmuştur. Çünkü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in en yakım odur. Hazret-i Âişe Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ismini terk etmek mecburiyetinde kalınca tamamen onunla alâkayı kesmiş olmamak için yerine en yakınının ismini zikretmiştir. diyor ki: « (Ben yalnız senin ismini bırakıyorum) cümlesindeki hasr son derece lâtifdir. Çünkü Âişe (radıyallahü anha) akıl ve ihtiyarı giderecek derecede kızmış olmasının, ruhuna karışmış olan kemâli muhabbetini değiştirmeyeceğini haber vermiştir. Terk yerine hecr kelimesini kullanması ihtiyarî olarak yapmadığı bu işden elem duyduğunu göstermek içindir.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Âişe Radıyallahü Anhanin Fazileti Hakkında Bir Bab
6440-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Ab-dü’l-Aziz b. Muhammed, Hişâm b. Urve'den, o da bahasından, o da Âişe'den naklen haber verdi ki: Kendisi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında kızlarla oynarmış. Âişe şöyle dedi: Arkadaşlarım bana gelir, fakat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den utanarak saklanırlardı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de onları bana gönderirdi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Âişe Radıyallahü Anhanin Fazileti Hakkında Bir Bab
6441-) Bize bu hadîsi Ebû Küreyb rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsame rivâyet etti. H. Züheyr b. Harb da rivâyet etti. ki): Bize Cerir rivâyet etti. H. İbn Nümeyr dahi rivâyet etti, ki): Bize Muhammed b. rivâyet etti. râvilerin hepsi Hişâm'dan bu isnadla rivâyette bulunmuşlardır. Derir'in hadîsinde: onun evinde kızlarla oynardım. Bunlar oyuncaklardı.» demiştir. hadîsi Buhârî «Kitâbu’l-Edeb»'de tahrie etmiştir. kızlardan murad oyuncaklardır. Maamafih Dâvûdî: timal ki (bağ maa) manasınadır. (Ve benat)'dan murad kızlardır, diyor. Hazret-i Âişe'nin arkadaşları da gelir, beraberce bebek oyunu oynarlarmış. Âişe (radıyallahü anha) o zaman henüz baliğ değilmiş. Bazıları bu hadîsle istidlal ederek kız çocuklarının bebek oyununa cevaz vermişler; haram kılman suretlerden bunun tahsis edildiğini söylemişlerdir. Saadî Iyâz buna cezmen kail olmuş ve cumhûr-u ulemânın kavli olmak üzere nakletmiştir. Ulemâ buna kızları küçükten ev işlerine alıştırmak ve çocuk bakmağa öğrenmelerini sağlamak için cevaz vermişlerdir. Onlara göre bebek oyuncaklarını alıp satmak da caizdir. Bir takımları bu hükmün neshedildiğini söylemişlerdir. İbn Battal buna tarafdardır. İbn Cevzî bu ruhsatın suretler haram kılınmazdan önce ve Hazret-i Âişe'ye mahsûs olduğunu kat'iyetle ifade etmiştir. Hattabî de şunları söylemiştir: «Bebeklerle oynamak, hakkında tehdid vâ'rid olan sair suretlerle eğlenmek gibi değildir. Hazret-i Âişe o zaman henüz baliğ olmadığı için kendisine bu hususta ruhsat verilmiştir.» Mâlik kukla ve bebek satışını kerih görmüştür. Ancak bu kerahet kız çocuklarının oynamasına değil, bebek satanların onu bir sanat ve kazanç vesilesi yapmasına hamledilmiştir. Hadîs-i şerif Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in çocuklara karşı gösterdiği lütf ve merhamete delildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Âişe Radıyallahü Anhanin Fazileti Hakkında Bir Bab
6442-) Bize Ebû Küreyb rivâyet etti, ki): Bize Abde, Hişâm'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti ki: Halk hediyeleri için Âişe'nin (Nevbet) gününü araştırırlar; bununla Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in rızasını dilerlermiş. hadîsi Buhârî «Kitâbu’l-Hibe»'de; Nesâî «Işretü'n-Nisa» bahsinde tahrie etmişlerdir. murâd Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e hediye vermek isteyenlerin Hazret-i Âişe'nin nevbetinde onun yanında bulunduğu günü kolladıklarını anlatmaktır. Çünkü o gün verilen hediyenin kendisini daha memnun edeceğini umarlardı. Bu da Hazret-i Âişe'nin faziletini gösterir. şerîf hediye verilecek zatı memnun etmek için hediye hususunda titizlik gö-stermenin ve en münasibini seçmek için inceden inceye araştırmanın caiz olduğuna delildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Âişe Radıyallahü Anhanin Fazileti Hakkında Bir Bab
6443-) Bana Hasen b. Ali El-Hulvânî ile Ebû Bekr b. Nadr ve Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. Abd: Haddesenî, ötekiler: Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki): Bize Ya'kub b. İbrahim b. Sa'd rivâyet etti. ki): Bana babam, Sâlih'den, o da İbn Şihab'dan naklen rivâyet etti. ki): Bana Muhammed b. Abdirrahman b. Haris b. işâm haber verdi ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi ise şunu söylemiş: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevceleri, Fâtıme binti Resûlillah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gönderdiler. O da yanına girmek için izin istedi. Kendisi benimle beraber örtünün altında uzanmıştı. Ona izin verdi, Fâtıme: Ya Resûlallah! Zevcelerin beni sana gönderdiler. Senden Ebû Kuhafe'nin kızı hakkında müsavat istiyorlar, dedi. Ben susuyordum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de ona: kızcağızım! Sen benim sevdiğimi sevmez misin?» dedi. Fâtıme: Hay hay! (Severim) dedi. halde bunu sev!» buyurdular. Fâtıme Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den bunu işitince kalktı ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcelerine dönerek onlara kendi söylediğini ve kendisine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in söylediğini haber verdi. Onlar da kendisine şunu söylediler: Bize hiç bir şey yaptığını görmüyoruz. Hemen Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e don ve ona: Gerçekten zevcelerin Ebû Kuhafe'nin kızı hakkında senden müsavat istiyorlar de! Fâtıme: Vallahi onun hakkında ben kendisine ebediyyen söz etmem, dedi. Âişe şunları söylemiş: Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevceleri onun zevcesi Zeyneb binti Cahş'ı gönderdiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in katında mertebece onlardan bana rakib olan da bu idi. Din hususunda Zeyneb'den daha hayırlı hiç bir kadın görmedim. Allah'dan onun kadar korkan, onun kadar doğru söyleyen, onun kadar sılayı rahim yapan, ondan çok sadaka veren, verdiği sadakada nefsini onun kadar horlayıp, o amelle Allahü teâlâ'ya yakınlık gösteren yoktu. Ancak mizacındaki hiddetten nâşi bir kükremesi vardı ki, ondan da çabuk dönerdi. Zeyneb, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanına girmek için izin istedu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) işe Âişe ile beraber onun örtüsünün altında Fâtıme'nin girdiği zamanki halde bulunuyordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona da izin verdi. Zeyneb: Ya Resûlallah! Zevcelerin beni sana gönderdiler; Ebû Kuhâfe'nin kızı hakkında senden müsavat istiyorlar, dedi. Sonra bana atıp tuttu ve hakkımda sözü uzattı. Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gözetiyor; onun hakkında konuşmaya izin verecek mi diye gözüne bakıyordum. Zeyneb devam etti. Nihayet anladım ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) benim kendimi müdafaa etmemi kerih "görmeyecek. Zeyneb'e ben atıp tutmaya başlayınca, ona yaptığım hücumda kendisine aman vermedim. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gülümseyerek: «Bu Ebû Bekr'in kızıdır!» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Âişe Radıyallahü Anhanin Fazileti Hakkında Bir Bab
6444-) Bu hadîsi bana Muhammed b. Abdillah b. Kuhzâz rivâyet etti. Abdullah b. Osman ki: Bana bu hadîsi Abdullah b. Mübarek'den, o da Yûnus'dan, o da Zührî'den bu isnadla mânâ itibariyle mislini rivâyet etti. Yalnız o Şöyle deditir: «Ona ben atıp tutmaya başladığım vakit kendisine galebe çalarak yenmedikçe aman vermedi.» Tâhirat Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den sevgi ve kalb muhabbeti hususunda müsavat istiyorlardı. Kasın hususunda yani yanlarında gecelemek, evlerinin gelirine giderine bakmak ve şâir hususlarda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) müsavata son derece riâyet ediyordu. Sevgi hususuna, gelince Hazret-i Âişe'ye karşı hepsinden fazla bir muhabbeti vardı. Ulemâ, muhabbet yada teklif olmadığına ve bu hususda müsavata riâyet lâzım gelmediğine ıcma' etmişlerdir. Çünkü buna Allahü teâlâ'dan başka kimsenin kudreti yoktur. Bundan dolayı yalnız fiillerde adalet ve müsavat emrolunmuştur. Birdenbire galeyana gelmek, feveran etmektir. Anlaşılıyor ki; Hazret-i Zeyneb son derece hayırsever, özü-sözü doğru, ahlâkı mükemmel bir kadınmış. Yalnız acele kızar, feveran eder, fakat hemen arka-cığından sükûnete dönermiş. Burada Hazret-i Âişe hakkında biraz atıp tuttukdan sonra Âişe (radıyallahü anha) kendisine mukabelede bulunmuş ve onu iskât etmiştir. diyor ki: «Bu hadîsde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Âişe'ye izm verdiğine veya gözüyle işaret ettiğine delil yoktur. Hattâ buna inanmak da helâl değildir. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e göz işareti yasak edilmiştir. Hadîs-den anlaşılan yalnız Hazret-i Âişe'nin kendini müdafaa etmesi ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in de ona bir şey dememesidir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: Ebû Bekr'in kızıdır.» buyurmasının mânâsı ise onun anlayış ve görüş hususundaki kemâline işarettir.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Âişe Radıyallahü Anhanin Fazileti Hakkında Bir Bab
6445-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Ki-tfibında Ebû Üsâme'den, onun da Hişâm'dan, onun da babasından, onun da Âişe'den naklen rivâyet ettiğim şu hadîsi buldum. Âişe şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) aranıyor: ben neredeyim; yarın ben nerede olacağım.» diyor, Âlşe'nin nevbet gününü gecikti sanıyordu. Âişe ki: Benim nevbet günüm gelince Allah onun ruhunu benim ciğerimle boğazım arasında kabzetti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Âişe Radıyallahü Anhanin Fazileti Hakkında Bir Bab
6446-) Bize Kuteybe b. Saîd Mâlik b. Enes'den kendisine okunanlar meyanında rivâyet etti. O da Hişâm b. Urve'den, o da Abbâd b. Abdillah b. Zübeyr'den naklen rivâyet etmiş. Ona da Âişe haber vermiş ki, kendisi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i vefatından önce göğsüne dayalı olduğu halde kulak verdiğinde: bana mağfiret buyur; bana acı ve benî Peygamberler cemaatına ilhak eyle!» buyururken işitmiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Âişe Radıyallahü Anhanin Fazileti Hakkında Bir Bab
6447-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. H. İbn Nümeyr de rivâyet etti. ki) ; Bize babam rivâyet etti. H. İshâk b. İbrahim dahi rivâyet etti. ki): Bize Abde b. Süleyman haber verdi. râvilerin hepsi Hişâm'dan bu İsnadla İm hadîsin mislim rivâyet etmişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Âişe Radıyallahü Anhanin Fazileti Hakkında Bir Bab
6448-) Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbn Beşşâr da rivâyet ettiler. Lâfız İbn Müsennâ'nındır. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'-fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be Sa'd b. İbrahim'den, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: İşitirdim ki, hiç bir Peygamber dünya ile âhiret arasında muhayyer bırakılmadıkça vefat etmezmiş. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i vefat ettiği hastalığında sesi ağırlaşınca: sıddîklerden, şehidlerden ve sulehâdan kendilerine in'amda bulunduklarınla beraber (eyle). Bunlar ne güzel arkadaşlardır." Sûre-i Nisa, Âyet: 69. derken işittim. Anladım ki, o anda muhayyer bırakıldı, demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Âişe Radıyallahü Anhanin Fazileti Hakkında Bir Bab
6449-) Bu hadîsi bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. dedi ki;: Bize Veki rivâyet etti. H. Ubeydullah b. Muâz da rivâyet etti, ki): Bize babam rivâyet etti. iki râvi: «Bize Şu'be Sa'd'dan bu isnadla bu hadîsin mislini rivâyet etti» demişler.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Âişe Radıyallahü Anhanin Fazileti Hakkında Bir Bab
6450-) Bana Abdu'l-Melik b. Şuayb b. Leys b. Sa'd rivâyet etti. ki): Bana babam dedemden rivâyet etti. ki): Bana Ukayî b. Hâlid rivâyet etti. ki): İbn Şihab şunu söyledi: Bana Saîd o. Müseyyeb ile Urve b. Zübeyr, ulemâdan bir takım zevatın içinde haber verdi ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem) sağlam iken: bir Peygamber kendisine cennetteki yeri gösterilip, sonra muhayyer bırakılmadıkça ruhu kabzedilmemiştir.» buyururdu, şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'m. vefatı yaklaşınca başı benim dizimin üzerinde olduğu halde bir müddet bayıldı. Sonra ayildı. Ve gözünü tavana dikti. Sonra: Refik-ı Â'laya!» dedi. ki: Şu halde bizi ihtiyar etmiyor, dedim. şunu söylemiş: Ve anladım ki, bize sağlamken söylediği hadîs ki: bir Peygamber cennetteki yerini görüp, sonra muhayyer bırakılmadıkça ruhu kabzolunmamıştır.» sözüdür, sahihmiş. şöyle dedi: Bu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in söylediği son söz oldu: «Allah'ım! Refîk-ı A'laya!» rivâyetleri Buhârî «Kitâbu'l-Meğâzi» ile «Kitâbu't-Tefsir» ve «Kitâbu't-Tıb»'da; bâzılarını Tirmizî «Kitâbu'd-DeavâU'da; Nesâî «KUâbu’l-Yevm ve'l-leyle»'de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Cumhûrun kavline göre illiyyinde sakin olan Peygamberler demektir. Kelime müfred ve cem'inde aynı lâfızla kullanılır. Bazıları bundan murad Allahü teâlâ'dır. Kullarına rıfku merhamet eden odur, demiş-lerse de Ezherî bu sözü kabul etmemiştir. Bir takımları refikdan murad; cennet taamları olduğunu söylemişlerdir. Âişe ilk rivâyette Peygamberlerin vefatları ânında dünya ile âhiret arasında muhayyer bırakıldıklarını kimden işittiğini bildirmemişse de hadîsin sonraki rivâyetinde bunu bizzat Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den duyduğunu açıklamıştır. Buradaki muhayyerlikten murad yaşamakla öîmekden birini tercih etmektir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) vefatı anında Refîk-ı Alayı dileyince Hazret-i Âişe onun da ölümle kalım arasında muhayyer bırakıldığını anlamıştır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Âişe Radıyallahü Anhanin Fazileti Hakkında Bir Bab
6451-) Bize İshâk b. İbrahim El-Hanzalî ile Abd b. Humeyd ikisi birden Ebû Nuaym'dan rivâyet ettiler, Abd dedi ki: Bize Ebû Nuaym rivâyet etti. ki): Bize Abdu'l-Vâhid b. Eymen rivâyet etti. ki): Bana İbn Ebî Müleyke, Kaâsını b. Muhammed'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (sefere) çıktığı vakit kadınları arasında kur'a çekerdi. Bir defa kur'a Âişe ile Hafsa'ya düştü de, onunla beraber ikisi birden çıktılar. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gece oldu mu Âişe ile birlikte yürür; onunla konuşurdu. Derken Hafsa, Âişe'ye: Bu gece benim deveme binmez misin? Ben de senin devene bineyim. Sen de gör, ben de göreyim, dedi. Âişe: Hay hay! cevâbını verdi. Ve Hafsa’nın devesine bindi. Hafsa da Âişe'nin devesine bindi. Az sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Âişe'nin devesine geldi. Üzerinde Hafsa vardı. Selâm verdi, sonra onunla birlikte yürüdü. Nihayet (bir yere) indiler. Âişe, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i aradı ve kıskandı (konağa) indikleri vakit ayaklarını izhır otlarının içine koydu. Ve: Yârabbi! Bana bir akreb veya yılan musallat et de beni soksun. Resûlün (dür), ona bir şey söyleyemiyorum, demeğe başladı. hadîsi Buhârî «Kitâbu'n-Nikâh»'da; Nesai «Işretü'n-iNisâ» bahsinde tahric etmişlerdir. diyor ki: «Kur'a Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den maada bütün müslümanlara vâcibdir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hakkında ise zevceleri arasında adaletin vâcib olup olmaması ihtilaflıdır. Vâcibdir diyenlere göre kur'a çektirmek de vâcibdir, Vâcib olmadığını söyleyenlere göre İse bunu yapmak geçim güzelliğinden ve iyi ahlâkdan ma'duddur. Gönüllerini almak için yapılır.» kadınların sefer hâlinde kasın hakları yoktur. Kocaları dilediği kadınıyle sefere çıkabilir. Ancak evlâ olan yine de kur'a çektirmektir. Kurtubî kur'a çektirmenin İmâm Mâlik'e göre de vâcib olmadığını söylemiştir. Kendisinden boya çıkarılan bir ottur. Ekseriyetle içerisinde yılanlar, akrebler bulunur. Âişe'nin kendisini yılanlara, akreblere helâk ettirmek istemesi Hafsa ının dileğini yerine getirmekle cinayet işlediğini bildiği içindir. Bu suretle suçunu cezalandırmak istemiştir. El-Mühelleb bu hadîsle istidlal ederek baş sıkısında insanın kendine bedduada bulunmasının af edileceği kuvvetle me'mul olduğunu söylemiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Âişe Radıyallahü Anhanin Fazileti Hakkında Bir Bab
6452-) Bize Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb rivâyet, etti. ki): Bize Süleyman (yani İbn Bilâl) Abdullah b. Abdirrahman'dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet etti. Enes şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: saİr kadınlara üstünlüğü tiridin sâir yemeklere üstünlüğü gibidir.» buyururken işittim.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Âişe Radıyallahü Anhanin Fazileti Hakkında Bir Bab
6453-) Bize Yahya b. Yahya ile Kuteybe ve İbn Hucr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İsmail (yani İbn Ca'fer) rivâyet etti. H. Kuteybe de rivâyet etti. ki): Bize Abdûl Aziz (yani, İbn Muhammed) rivâyet etti. iki râvi Abdullah b. Abdirrahman'dan, o da Enes'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadîsin mislini rivâyet etmişlerdir. Bunların hadîslerinde: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittim» ibaresi yoktur. İsmail'in hadîsinde: «O da Enes b. Mâlik'den işitmiş» cümlesi vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Âişe Radıyallahü Anhanin Fazileti Hakkında Bir Bab
6454-) Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Abdürrahim b. Süleyman ile Ya'la b. Ubeyd, Zekeriyya'dan, o da Şa'bî’den, o da Ebû Selemc'den naklen rivâyet etti. Ona da Âişe rivâyet etmiş ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine: Cibrîl sana selâm ediyor.» demiş. Âişe ki: — Ben ona da Allah'ın selâm ve rahmeti olsun, dedim.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Âişe Radıyallahü Anhanin Fazileti Hakkında Bir Bab
6455-) Bize bu hadîsi İshâk b. İbrahim rivâyet etti. ki): Bize Mülâî haber verdi. ki): Bize Zekeriyya b. Ebî Zaide rivâyet etti. ki): Âmiri şöyle derken işittim. Bana Ebû Seleme b. Abdirrahman rivâyet etti. Ona da Âişe rivâyet etmiş ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine yukardakilerin hadîsi gibi söylemiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Âişe Radıyallahü Anhanin Fazileti Hakkında Bir Bab
6456-) Bize bu hadîsi yine İshâk b. İbrahim rivâyet etti. ki): Bize Esbat b. Muhammed, Zekeriyya'dan bu isnadîa bu hadîsin mislini haber verdi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Âişe Radıyallahü Anhanin Fazileti Hakkında Bir Bab
6457-) Bize Abdullah b. Abdirrahman Ed-Dârimî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû'l-Yeman haber verdi. ki): Bize Şuayb Zührî’den naklen haber verdi. ki): Bana Ebû Seleme b. Abdirrahman rivâyet etti ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Âişe! Bu Cibrîl'dir. Sana selâm ediyor!» buyurdu. Ben: — Ona da Allah'ın selâm ve rahmeti olsun! dedim. Aİşe: O benim görmediğimi görüyordu, demiş. hadîsi az yukarda Hazret-i Hatice'nin faziletleri Bâbında geçmişti. Ondan sonraki rivâyeti Buhârî «Bed'ü’l-Halk», «İstizan», «Edeb» ve «Rikâk» bahislerinde; Tirmizî «Menâkıb»'de, Nesâî «İşretu'n-Nisâ» ile «Elyevm ve’l-Leyle» bahislerinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir, Âişti», yahut «Yâ Âişe» tâbirleri murahham münadadır. Kelimeyi hafifletmek için sonunu hazfetmeye terhim derler. Kelime müennes «te» si ile sona ererse terhimi mutlak surette caizdir. Burada da öyledir.; Hadîs-i şerif Hazret-i Âişe'nin büyük menkabesini göstermektedir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Âişe Radıyallahü Anhanin Fazileti Hakkında Bir Bab
6458-) Bize Ali b. Hucur Es-Sa'dî ile Ahmed b. Cenab ikisi birden isa'dan rivâyet ettiler. Lâfe İbn Hucur'undur. (Dediler ki): Bize İsâ b. Yûnus rivâyet etti. ki): Bize Hişâm b. Urve kardeşi Abdullah b. Urve den, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etti ki, Şöyle dedi: Onbir kadın oturmuşlar da kocalarının haberlerinden hiç bir şeyi gızlememiye ahdü peyman etmişler. Benim kocam sarp dağ başında arık deve etidir. (Dai*) Düz değildi, ki çıkılsın! (Deve) Semiz değildir ki Sürülsün! demiş. Kocamın haberini ifşa edemem, çünkü korkarım. Onu (bitirmeden) bırakamam. Onu anarsam irisini ufağını söylerim, demiş. Kocam uzun boyludur. Konuşursam boşanırım, susarsam muallakta bırakılırım, demiş. Kocam tihâme gecesi gibidir. Ne sıcaktır, ne soğuk, , (Ondan) Ne korkulur, ne bıkılır! demiş. Kocam (İçeri) girerse pars; (dışarı) çıkarsa arslan kesilir. Emniyet ettiği şeyi sormaz, demiş. Kocam yerse dürer, içerse sömürür. Yatarsa sarınır. Kederi anlamak için elini sokmaz! demiş. Kocam tohumsuzdur. Yahut karanlıktır. (Ahmaklığından) İşleri üzerine yığılmıştır. Her dert onu bulur. Baş yarığı mı yahut kol kırığı mı istersin. Yahut ikisini de sana bir araya toplayıversin! demiş. Kocamın kokusu zafer an, teni de tavşandır! demiş. Kocam direği yüksek, kını uzun, külü çok, evi meclise yakın bir adamdır, demiş. Kocam Mâlik'dir. Amma ne Mâlik! Mâlik bundan çok daha hayırlıdır. Onun çok çöken, az dolaşan develeri vardır. Ud sesini işittiler mi helâk olduklarını anlarlar, demiş. Kocam Ebû Zer'dir. Amma ne Ebû Zer! Zinetten kulaklarımı şakırdattı. Bazularımı yağla doldurdu. Benî sevindirdi. Benim de gönlüm ferah oldu. Beni dağ başında bir koyun sürücüğü sahibinde buldu da at kişnemesine ve deve sesine sâhib harman döğen, tınas savuran hir aileye kattı. İşte onun yanında konuşuyor, burunlanmıyorum; uyuyor sabahlıyorum; içiyor ve kanıyorum. Ebû Zer'in annesi de ne Ebû Zer annesi! Ambarları büyük, evi geniş.,. Ebû Zer'in oğlu da oe Ebû Zer oğlu! Yatağı soyulmuş hurma lifi gibi. Kendisini bir kuzunun budu doyurur. Ebû Zer'in kızı da ne Ebû Zer kızı! Anasına, babasına muti. Çarşaf dolusu ortağını çatlatan takımından... Ebû Zer'in cariyesi de ne Ebû Zer cariyesi! Bizim lâflarımızı (ortalığa) yaymaz. Zahiremizi döküp, saçmaz. Evimizi de kuş yuvasına çevirmez. süt çalkalanırken Ebû Zer çıktı (gitti). Ve bir kadına rastladı ki, yanında pars gibi iki çocuğu var. Böğrünün altındaki iki nar tanesiyle oynuyorlar. Hemen beni boşayıp onu nikahladı. Ben de ondan sonra eşraftan bir adama kocaya vardım ki, yürüyüşlü bir ata biner. Eline Hattî mızrak alır. Evime birçok develer getirir. Bana her hayvandan hir Çift verdi: Ye Ümmü Zer! Akrabana da ver! dedi. Ama onun bana verdiği her şeyi toplasam Ebû Zer'in kaplarının en küçüğünü doldurmaz, demiş, şunu söylemiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) tana: «Ben senin için Ummü Zer'e nisbette Ebû Zer' gibiyim.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Ümmü Zer Hadisinin Zikri Bâbı
6459-) Bu hadîsi bana Hasan b. Ali El-Hulvânî de rivâyet etti. ki): Bize Mûsa b. İsmail rivâyet etti. ki): Bize Saîd b. Seleme, Hişâm b. Urve'den bu isnadla rivâyet etti. Yalnız o: «Kısır, ahmaklığında» işleri üzerine- yığılmıştır» demiş, şekketmemiştir. Şunları da söylemiştir: «Az dolaşırlar», «Çarşafı boş, zamanı kadınlarının en hayırlısı ve ortağını çatlatandır», «Zahiremizi döküp saçmaz», «Bana her kesilecek hayvandan bir çift verdi.» hadîsi Buhârî «Kitâbu'n-NikâhVda; Tirmizî «Semâ-il»'de; Nesâî «Işretü'n-Nisa» bahsinde tahric etmişlerdir. bu konuşması Medîne'de geçmiştir. Yemen'de bir köyde konuştukları rivâyet edildiği gibi, konuşmanın Mekke'de cereyan ettiği dahi rivâyet olunmuştur. Bir rivâyette bu konuşma câhiliyet devrinde olmuştur. Kadınlar söze başlarken kocalarına ait bildiklerini noksansız söyleyeceklerine söz vermişlerdir. Hatibi Bağdadî «El-Mübhemât» namındaki kitabında bu husûsda şunları söyler: «Ümmü Zer' hadîsinde zikri geçen kadınların isimlerini söyleyen kimse bilmiyorum. Onların isimleri yalnız benim naklettiğim tarîkda zikredilmiştir ki, bu da çok garibdir..,» Bağdadî'nin rivâyetinde birinci kadının ismi meçhul kalmış, ikincinin ismi Amra binti Amr, üçüncünün Huney binti Na'b, dördüncünün Mühedded binti Ebi Merzeme, beşincinin Kebşe , altıncının Hind , yedincinin Huney binti Alkame, sekizincinin Yâsir binti Evs b. Abd, onuncunun Kebşe binti Erkam, onbirincinin Ümmü Zer' binti Ekhel olduğu bildirilmiş. Dokuzuncunun ismi de bulunamamıştır. kadın şunu demek istemiştir: Kocamda birkaç cihetlerden hayr yoktur. Evvelâ kendisi deve eti gibidir. Koyun eti gibi değildir. Bununla beraber arık zayıf ve kötüdür. Bir de elde edilmesi, yanına varılması güçtür. Hattabî dağ başı tâbirinden onun büyüklendiği mânâsını çıkarmış ve sözün: «Hayırsızlığı ile beraber büyüklenmeyi ve huysuzluğu da kendinde toplamıştır.» mânâsına geldiğini söylemiştir. değil ki götürülsün» tâbirinden murad; semiz değildir ki, insanlar onu evlerine götürüp de yesinler, demektir. kadın kocasını zemmetmiş ve sözünü açığı gizliye, mütevehhe-mi mahsüse, hakiri kıymetliye benzeterek ifade etmiştir. kadının sözü iki suretle te'vil edilmiştir. Birinci te'vile göre cümledeki zamir habere aiddir. Mânâ şudur: Kocamın haberi uzundur. Tafsilâtına girişirsem anlatmakla bitiremem. İkinci te'vile göre zamir kocasına aiddir. İbaredeki (lâ) ziyâdedir. Ve cümle: Beni boşar da onu terk ederim diye korkarım manasınadır. ile Bücer'den murad kocasının kusurlarıdır. Ha ttâbî ile diğer bazı ulemâya göre, kadın bu sözle kocasının gizli kusurlarını kasdet-miştir, Lügat ulemâsı Ucer'in sinir veya damarların düğümlenerek çıkıntı halinde görülmesi mânâsına geldiğini, Bücer de aynı mânâya gelirse de hassaten karında olduğunu söylemişlerdir. Bundan dolayıdır ki, göbeği çıkık kimseye Arablar Ebcer derler. İbn1 Arabi: «Ucer'in sırtta şişkinlik mânâsına geldiğini, göbekte olursa buna Bücer denildiğini söylemiştir. kadın kocasının uzun olduğunu söylemiştir. Bundan muradı faydasız derecede uzun olduğunu anlatmaktır. Bu kadın: Ben kocamın kusurlarını söylersem beni boşar. Susarsam beni muallakta gibi bırakır, demek istemiştir. (Muallaka, kocası kendisini terk edip giden kadın demektir. Böyle bir kadın ne bekâr, ne evli demektir. Muallakdadır.) kadın kocasını beliğ bir şekilde medhetmiştir. Sözünün mânâsı: Kocam tatlı geçimli Tihâme beldesinin geceleri gibi mutedildir. Ahlâkı güzel olduğu için onun tarafından hiç bir sıkıntı ve gâilem yoktur. Sohbeti de beni bıktırmaz, demektir. kadın da kocasını beliğ bir surette medhetmiştir. Onu pars'a benzetmesi çok uyuduğu içindir. Evde- bıraktığı malını ve eşyasını sormaması da bundandır. Dışarı çıkıp halk arasına karıştığı, yahut harbe iştirak ettiği zaman arslan gibi cesur olduğunu söylemiştir. Kâdî Iyâz‘ın rivâyetine göre: İbn Ebî Üveys pars kesilmekten murad; eve girdiği vakit pars gibi benim üzerime çullanır, demektir. Her halde kadın bununla hemen cinsî muameleye girişir demek istemiştir, mütalâasında bulunmuşsa da sahîh ve meşhur olan tefsir birincisidir. kadının sözüne gelince: Ulemâ Leffin yiyecek çeşitlerini karıştırarak bir şey bırakmamak şartıyle yemek mânâsına geldiğini söylemişlerdir, îştifaf dahi bütün kaptakini içmek mânâsına gelir. Kadının «Kederi anlamak için elini sokmaz» sözüne gelince Ebû Ubeyd: bu kadının vücudunda bir kusur veya hastalık varmış da bu sözle ondan kinaye yapmıştır. Çünkü (bes) gam, keder demektir. Herhalde kocası, karısına zahmet vermemek için elini kadının elbisesinin içine sok-tnazmış. Bu suretle kadın onu mürüvvet ve güzel ahlâkla vasıf lan dırmış-itır.» diyor. İbnü'l-Â'rabi ise kadının sözünü medh değil, zem kabul etmiştir. Ona göre kadın: Yatarsa, elbisesine sarınır uyur, benim ona karşı beslediğim sevgiyi anlamak için beraber yatmaz, demek istemiştir. Diğer ulemâya göre; kadın bu sözüyle benim hâlimi, işlerimi soruşturmaz, demek istemiştir. İbn Kuteybe, Ebû Ubeyd'e itiraz etmiş ve: «Kadın onu nasıl medheder. Halbuki sözünün başında zem etmişti.» demişse de İbn Enbâri bu itirazı beğenmemiş: «Kadınlar kocalarına ait hiç bir şeyi gizlemeyeceklerine söz vermişlerdi. Bunlardan kiminin kocası tamamiyle güzel evsafda olduğu için medhet-miş, kiminin kocası kötü ahlâklı olduğundan karısı zemmetmiş. Bâzılarının kocaları da iyi İle kötüyü cem'etmiştir. Karısı da onu o surette anlatmıştır.» demiştir. Hattâbî ve başkaları İbn'l-A'rabî ile İbnü Kuteybe'nin mütalâasını kabul etmiş; Kâdî Iyâz da buna tarafdar olmuştur. kadının sözünde râvi (Gayâyâ) mı dedi. Yoksa (Ayâyâ) mı diye şekketmiştir. Ebû Ubeyd ile diğer bazı ulemâ gayâyâ tâbirini reddetmiş; doğrusunun ayâyâ olduğunu söylemiştir. Ayaya döl tutturamayan kısır mânâsına gelir. Bazıları bu kelimenin «Innîn» yani âleti kalkmadığı için kadına yanaşamayan mânâsına geldiğini söylerler. Kâdî Iyâz'la başkalarına göre Gayâyâ tâbiri de doğrudur. Bu kelime Gayâ-ye'den alınmıştır ki, karanlık demektir. Şu halde kadının muradı kocam hiç bir işe yol bulamaz, demektir. Yahut onu ağır yıldızlılıkla vasfetmiş: Kocam içinde hiç bir ziya bulunmayan koyu karanlık gibi bir adamdır demek istemiştir. Gayâyânm «Gay»'dan alınmış olması da mümkündür. Gay: Kötülüğe düşmek yahut h'aybet ve hüsrana uğramak mânâlarına gelir. Bu takdirde sözün mânâsı: Ahmaklığından dolayı kocamın işleri üzerine yığılmış kalmıştır, demek olur. Bu husûsda başka te'viller de yapılmıştır. kadın kocasını medhetmiştir. Bir nevi güzel kokudur. Zâferan mânâsına geldiğini söyleyenler de vardır. Bâzılarına göre kadın kocasının vücudunun değil, halk arasında elbisesinin güzel koktuğu mânâsını kasdettiğini beyân etmişlerdir. Hattâ bundan kocasının güzel ahlâkını ve hüsn-ü muaşeretini kasdettiğini; «Teni tavşan teni» ifadesinin açık açık bu mânâyı belirttiğini söylemişlerdir. Dokuzuncu kadın kocasını medhetmiştir. Ulemâ direği yüksek tâbirinden şeref ve medih mânâsı kasdedüdiğini söylemişlerdir. Direğin yüksekliğinden o zatın kavminin içindeki yüksek mertebesi kastedilir.' Kılıç kınının uzunluğundan, onu taşıyanın da uzun olması lâzım gelir. Keza külün çokluğundan müsafir çokluğu ve cömertlik mânâsı kastedilir. Arab-lar bunlarla öğünürlerdi. Bazıları külün çokluğundan misafirlere yol göstermek için yakılan ateş kastedildiğini söylemişlerdir. Zira cömert kimseler gece karanlığında ateşi tazim ederler. Onu yüksek yerlere yakarak misafirler yol bulsun diye ellerinde meş'aleler bulundururlardı. Meclis demektir. Evi meclise yakın olan adam cömert ve reis olurdu. Çünkü meclise gelenler birçok ihtiyaçlarını yakın evlerden görürlerdi. Cimri takımı oralardan uzakta yaşarlardı. kadın dahi kocasını medhetmiştir. Kocasının getirdiği develerin avlusunun içine çöktüklerini, onları ancak zaruret mikdarı mer'aya saldığını, ekseriyetle avluda yattıklarını, misafir gelirse sütlerinden ve etlerinden onu ağırlamak için develerin hazır bulunduklarını anlatmak istemiştir. Kocası develeri ud sesine alıştırmış olduğundan, sanki develer kesileceklerini anlarlarmış gibi, kesilmeye hazır olurduklarmı ifade etmiştir. Bu hususta başka sözler dahi söylenmiştir. birinci kadın ilk kocasını son derece medhetmektedir. Bu meyan-da: «Bazlılarımı yağ ile doldurdu.» demektedir ki, bundan murad sadece kollarının değil, bütün vücudunun semizleyip yağ bağlamasıdır. Kadının ifadesinden kendinin dağ başında bir çobanın kızı olduğu, sonra at ve deve sahibi olan zengin Ebû Zer ile evlendiği anlaşılıyor. Arablar koyun sahiplerine kıymet vermez, deve ve at sahiplerine itibar ederlerdi. Ebû Zer'in çiftçiliği de vardır. Kadının onun yanında bir sözü iki olmamış, rahatça yiyip içerek yaşamıştır. Kayın validesinin ambarlan zahire ile doludur. Evi geniştir. Kocasının ilk karısından tığ gibi bir oğlu vardır. Kendisi ince ve hafif olduğundan, yattığı yer-soyulmuş hurma lifi gibi incedir. Hurma dalından soyulan ince şeritdir. Bazıları bu tâbirden kınından çekilmiş kılıç mânâsı kastedilmiş olduğunu söylemişlerdir. Her iki te'vile göre de bu sözle delikanlı medhedilmektedir. Bir kuzunun budu ile doyması da ayrı bir meziyetidir. Çünkü bundan murad az yediğini anlatmaktır, Araplar az yemekle öğünürlerdi. Kadın Ebû Zer'in kızını da methetmiştir. Bu kız annesine, babasına itaatli, çarşafını dolduracak kadar semiz, ortağım çatlatacak kadar yakışıklıdır. rivâyette bu kızın çekik karınlı olduğunu söylemiştir. Bazıları «Çarşafı boş» tâbirinden bedeninin çarşafla sarılan üst kısmının zayıf, alt kısmının ise dolgun olduğunu söylemişlerdir. Çarşaf dolusu tâbiri de bunu te'yid etmektedir. Kâdî Iyâz diyor ki: Evlâ olan şöyle demektir. Kızın omuzları ve göğsü dolgundur. O derecede ki çarşafı kabartır ia cesedine dokunmaz olur. Alt kısmı ise böyle değildir.» diyor. Bu kadının ifadesine göre Ebû Zer'in cariyesi de imrenecek gibidir. Kimseye lâf taşımaz, zahireyi döküp saçmaz, evi kuş yuvasına çevirmez bir nizmetçisidir. Bundan murad; süpr-üntüleri kuş yuvası gibi dağınık bırakmaması, evi tertemiz tutmasıdır. Vatbın cem'idir. îçinde yağ çalkalanan tulum ve yayıktır. Evinde yayıklar döğülür, sütler çalkalanır; varlık kapıdan taşarken Ebû Zer'in evinden niçin çıkıp gittiği izah edilmemiştir. Niçin evlendiğine dâir de söz yoktur. İhtimal Ümmü Zer'in yayık döğerken çok yorulduğunu ve istirahata ihtiyacı olduğunu görerek evlenmiştir. Evlendiği kadının arslan yavruları gibi iki çocuğu vardır. Onun böğrünün altında iki nar tanesiyle oynamaktadırlar. Ebû Ubeyd'e göre bu cümlenin mânâsı kadının geniş çantılı olması ve yan üstü yattığı zaman böğrünün altında nar taneleri geçecek kadar bir boşluk kalmasıdır, İbn Ebî Üveys'e göre iki nar tanesinden murad kadının memeleridir. Kâdî îyâz bu tevcihi daha güzel bulmuş ve: «Çocukların annelerinin sırtlarının altından nar tanesi atmaları âdet olmadığı gibi, kadınların bu şekilde yatıp, erkeklerin onları görmeleri dahi âdet değildir» demiştir. Ümmü Zer tekrar zengin bir ağâ ile evlenmiştir. Kocasının malı çoktur, yeni kocası ona her çeşitten birer çift kesilecek hayvan ve hizmetçiler vermiştir. Malından yakınlarına yedirmesine de müsaade etmiştir. Fakat ilk kocasının varlığı yanında bütün bunlar onun en küçük kabını dolduracak kadar bile çok değildir. ki, Ümmü Zer hâlâ ilk kocasını sevmektedir. Onun için ikinci kocasının ikramları gözünü dolduramamıştır. Bundan dolayı bazı büyükler, gözü ilk kocasında kalır endişesi ile boşanmış bir kadınla evlenmeyi iyi görmemişlerdir. Iy âz: «Ümmü Zer'in sözünde erişilmez bir fasahat ve belagat vardır...» demiş; onu bir hayli övmüştür. sonunda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) , Hazret-i Âişe'ye: senin için Ummü Zer'e nisbetle Ebû Zer' gibiyim.» buyurmuştur. Ulemânın beyânına göre bu söz onun gönlünü almak ve kendisiyle iyi geçindiğini anlatmak içindir. Bir rivâyette bu söze karşı Hazret-i Âişe: «Annem, babam sana feda olsun, belki sen benim için Ebû Zer'den daha hayırlısın.» demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Ümmü Zer Hadisinin Zikri Bâbı
6460-) Bize Ahmed b. Abdillah b. Yûnus ve Kuteybe b. Saîd ikisi birden Leys b. Sa'd'dan rivâyet ettiler. İbn Yûnus dedi ki: Bize Leys rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Ubeydillah b. Ebî Müleykete'l-Kureşî Et-Temîmî rivâyet etti. Ona da İbn Mahrame rivâyet etmiş ki, kendisi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i minber üzerinde iken dinlemiş, şöyle buyuruyormuş: Hİşam b. Muğıre oğulları kızlarını Ali b. Ebî Talib'e nikâhlamak için benden izin İstediler. Ben onlara izin vermiyorum! Sonra (yine) Ben onlara izin vermiyorum! Sonra (yine) Ben onlara izin vermiyorum! Meğer ki, Ebû Tâlib'in oğlu benim kızımı boşayıb, onların kızını almak İsteyel Çünkü benim kızım ancak benden bir parçadır. Onu şüpheye düşüren beni de şüpheye düşürür; ona eziyet veren şey bana da eziyet verir.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Fatime Binti Nebi Aleyhisselâmin Faziletleri Bâbı
6461-) Bana Ebû Ma'mer İsmail b. İbrahim El-Hüzelî rivâyet etti. ki): Bize Süfyân Amr'dan, o da İbn Ebî Müleyke'den, o da Misver b. Mahreme'den naklen rivâyet etti, Misver Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ancak ve ancak benden bir parçadır. Ona eziyet veren şey bana da eziyet verir.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Fatime Binti Nebi Aleyhisselâmin Faziletleri Bâbı
6462-) Bana Ahmed b. Hanbel rivâyet etti. ki): Bize Ya’kub b. İbrahim haber verdi. ki): Bize babam Velid b. Kesir'den rivâyet etti, ki): Bana Muhammed b. Amr b. Halhatele'd-Düelî rivâyet etti. Ona da İbn Şihab rivâyet etmiş, ona da Ali b. Hüseyn rivâyet etmiş ki: Kendileri Yezid b. Muâviye'nin yanından, Hüseyin b. Âli (radıyallahü anhüma)'nın şehid edildiği yerden Medine'ye geldikleri vakit ona Misver b. Mahreme tesadüf etmiş ve o: Bana emredecek bir hacetin var mı? diye sormuş. Ali Şöyle dedi: Ben kendisine: Hayır! diye cevab verdim. Misver: Bana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kılıcını verir misin? Çünkü ben bu kavmin onu almak için sana galebe çalacaklarından korkarım. Allah'a yemin olsun! Eğer onu bana verirsen ona ebediyyen dokunulmaz, tâ canım çıkıncaya kadar! Gerçekten Ali b. Ebî Tâlib, Ebû Cehl'in kızı Fâtime'yi istedi de, ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i dinledim. Kendisi halka şurada, şu minberinin üzerinde hutbe okuyordu. Ben o zaman baliğ olmuştum: Fâtime bendendir. Ben onun dini hususunda fitneye uğrayacağından korkarım.» buyurdular, demiş. ki: Sonra Abdi Şems oğullarından bir damadım anarak kendisine damat olması hususunda ona senada bulundu. Ve çok güzel sena etti. Buyurdu ki; konuştu, bana doğruyu söyledi; bana vadetti, sözünü yerine getirdi. Ben ne helâli haram kılarım, ne de haramı helâl! Lâkin Vallahi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kızıyla Allah'ın düşmanının kızı ebediyyen bir yere gelemez!»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Fatime Binti Nebi Aleyhisselâmin Faziletleri Bâbı
6463-) Bize Abdullah b. Abdirrahman Ed-Dârimî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû'l-Yeman haber verdi. ki): Bize Şuayb Zührî'den rivâyet etti. ki): Bana Ali b. Hüseyin haber verdi. Oha da Hisver b. Mahreme haber vermiş ki, Ali b. Ebî Tâlib, Ebû Cehl'in kızını istemiş. Fâtıme binti Resûlillah (sallallahü aleyhi ve sellem) de yanında imiş. Fâtime bunu işitince, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek ona bunu söylemiş: Kavmin senin kızların namına kızmadığını söylüyorlar. İşte Ali Ebû Cehl'in kızını nikâh ediyor! ki: Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ayağa kalktı. Kendisini teşehhüd getirirken işittim. Sonra şöyle buyurdular: sonra (malûm olsun ki) ben Ebû'l-Âs İbn Rabi'a (kızımı) nikahladım. Benimle konuştu ve doğru söyledi. Şüphesiz ki, Fâtıme binti Muhammed benden bir parçadır. Ben ancak ve ancak onu belâya sokmalarından çekiniyorum. Mes'ele şu ki: Vallahi Resûlüllah'ın kızı ile Adüvvüllah'ın kızı, bir adamın yanında ebediyen bir yere gelemezler.» Mİsver: Bunun üzerine Ali istemekten vazgeçti, demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Fatime Binti Nebi Aleyhisselâmin Faziletleri Bâbı
6464-) Bu hadîsi bana Ma'n-Er-Rakâşî de rivâyet etti. ki): Bize Vehb (yani İbn Cerir) babasından rivâyet etti. ki): Nu'mân'i (yani İbn Râşid'i) Zührî'den bu isnadla bu hadîsin benzerini rivâyet ederken dinledim. hadîsi Buhârî «Kitâbu Fartü'l-Humûs»'de tahric etmiştir. Et parçası demektir. Mudğa da aynı mânâya gelir. beyânlarına göre bu hadîsde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e her ne suretle olursa olsun eziyet vermenin haram olduğuna delil vardır. Velev ki; eziyet aslı mubah olan bir şeyden gelsin, bu husus-da başkaları ona kıyas edilemez. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): bir helâli haram kilamam...» buyurarak, Ebû Cehl'in kızının Hazret-i Ali'ye mubah olduğunu bildirmiş. Ancak kendi kızıyle onun bir nikâh altında toplanmalarını iki illetten dolayı yasak etmiştir. Bunlardan biri bu nikâhın kızı Fâtıme'ye eziyet vermesidir. Bu takdirde kendisi de eziyet duyacak ve ona eziyet veren helâk olacaktır. îşte Hazret-i Ali ile Fâtıme (radıyallahü anh)'ya karşı beslediği sonsuz şefkatten dolayı bundan men etmiştir. İkinci illet kıskançlık dolayısıyle Hazret-i Fâtıme'nin fitneye duçar olmasından duyduğu endişedir. Ulemâdan bazıları; (sallallahü aleyhi ve sellem)’in muradı Ebû Cehl'in kızı ile Fâtıme'nin bir nikâh altında toplanmalarını yasaklamak değildir. O sadece Allah'ın lütfü ile bunların bir araya gelemeyeceklerini bildirmiştir.» demişlerdir. İhtimal ki, Allahü teâlâ Peygamberinin kızı ile Adüvvullah'ın kızının bir nikâh altında toplanmalarını haram kılmış da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) burada onu haber vermiştir. Bu takdirde bu mes'ele de nikâhı haram olan kadınlar faslına dâhil olur. b. Rabî' Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in damadı idi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona Mekke'de iken büyük kızı Zeyneb (radıyallahü anh)'yi nikahlamıştı. Ebû'l-Âs ahlâkı ve muaşereti güzel, özü-sözü doğru bir zât idi. Kureyş bu evlenmeye karşı çıkmış, Hazret-i Zeyneb'i boşamasını istemişlerse de,-o buna razı olmamış; bu suretle Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i memnun etmişti. Bilâhare Bedir gazasında müslümanların eline esir düştü. Hazret-i Zeyneb annesinin kendisine düğün hediyesi olarak verdiği gerdanlığını fidye olmak üzere Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gönderdi. Bu hediyye başta Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) olmak üzere bütün ashâb-ı kirâmı ağlattı. Hediyeyi sahibine iade ettiler ve Ebû'l -Âs'i da serbest bıraktılar. Birkaç zaman sonra Mekke'deki işlerini tasviye eden Ebû'l-Âs (radıyallahü anh) müslüman olarak Medîne'ye hicret etti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Fatime Binti Nebi Aleyhisselâmin Faziletleri Bâbı
6465-) Bize Mansûr b. Ebî Müzahim rivâyet etti. ki): Bize İbrahim (yani İbn Sa'd) babasından, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. H.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Fatime Binti Nebi Aleyhisselâmin Faziletleri Bâbı
6466-) Bana Züheyr b. Harb da rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Bize Ya'kub b. İbrahim rivâyet etti. ki): Bize babam, babasından rivâyet etti. Ona da Urve b. Züheyr rivâyet etmiş. Ona da Âişe rivâyet etmiş ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kızı Fâtime'yi çağırarak kendisine bir şeyler fısıldamış ve Fâtime ağlamış. Sonra ona bir şeyler fısıldamış (bu sefer) gülmüş. Âişe Dedi ki, Fâtıme'ye: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sana neler fısıldadı ki ağladın? Sonra sana bir şeyler fısıldadı da güldün? dedim, Fâtıme şu cevabı verdi: Bana fısıldayarak öleceğini haber verdi. Ben de ağladım. Sonra bana fısıldayarak; ailesinden ilk olarak kendisini ben takip edeceğimi haber verdi. Ben de güldüm.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Fatime Binti Nebi Aleyhisselâmin Faziletleri Bâbı
6467-) Biz'e Ebû Kâmil El-Cahderî Fudayl b. Hüseyn rivâyet etti. ki): Bize Ebû Avâne Firas’dan, o da Amir'den, o da Mesruk'dan, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zevceleri yanındaydılar. Onlardan hiç birini terk etmemişti. Derken yürüyerek Fâtıme geldi. Yürüyüşü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yürüyüşünden hiç ayrılmıyordu. Onu görünce kendisine hoş beşde bulundu. Ve: kızım!» dedi. Sonra onu sağına yahut soluna oturttu. Sonra kendisine bir şeyler fısıldadı. Bunun üzerine Fâtıme şiddetle ağladı. feryadını görünce, ikinci defa kendisine bir şeyler fısıldadı. (Bu sefer) Fâtıme güldü. Ben kendisine: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kadınlarının arasından sır söylemek için seni seçti. Sonra sen ağlıyorsun ha? dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (yanımızdan) kalktığı vakit Fâtıme'ye: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sana ne söyledi? diye sordum. Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sırrını ifşa edemem! dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat edince (Fâtıme'ye): Senin Üzerinde olan hakkım nâmına yemin ediyorum. Bana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sana ne dediğim söyle! dedim. Fâtıme: Şimdi (olur). Evet! Birinci defa bana fısıldadığında Cibrîl'in her sene kendisine bir veya iki defa Kur'ân-i arzederdiğini; bu sefer iki defa arzettiğini haber verdi. Ve: ecelimin yaklaştığını görüyorum. Allah'dan kork! Sabret! Zîra ben senin İçin ne iyi selefim.» buyurdu. Ben de gördüğün şekilde ağladım. Benim feryadımı görünce bana tekrar fısıldayarak: Fâtıme! Mü'minlerin kadınlarının hanımefendisi olmak istemez misin? Yahut bu ümmetin kadınlarının hanımefendisi olmak istemez misin?» buyurdu. Ben de gördüğün şekilde güldüm, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Fatime Binti Nebi Aleyhisselâmin Faziletleri Bâbı
6468-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Abdullah b. Nümeyr Zeke-liyya'dan rivâyet ettiler. H. İbn Nümeyr de rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki) ; Bize Zekeriyya, Miras'dan, o da Âmir'den, o da Mesrûk'dan, o da Âişe'den naklen rivâyet etti, Âişe şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kadınları toplandı. Onlardan hiç birini bırakmadı. Derken Fâtıme yürüyerek geldi. Yürüyüşü sanki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’ia yürüyüşü idi. (Ona): kızım!» dedi ve sağına yahut soluna oturttu. Sonra kendisine bir söz fısıldadı. Fâtıme de ağladı. Sonra ona bir şeyler fısıldadı, bu sefer güldü. Kendisine: Niye ağlıyorsun? dedim, Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sırrını ifşa edemem! Cevâbını verdi. Ben bugünkü gibi kedere daha yakın bir sevinç görmedim, dedim. Ağladığı vakit Fâtıme'ye: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) konuşmak için bizi bırakıp seni seçti, sonra bir de ağlıyorsun, dedim. Ve Ona ne söylediğini sordum. Fâtıme (yine): Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sırrını ıfsâ edemem, dedi. Nihayet o vefai edince kendisine sordum: — Cibrîl'in her sene bir defa ona gelerek Kur'ân-ı arze-derdiğini; o sene iki defa arzettiğini söylemişti: ecelim gelmiş görüyorum. Ailemden bana ilk katılacak sensin! Ben senin İçin ne iyi selefim.» demişti. Ben de bunun için ağlamıştım. Sonra baha tekrar fısıldayarak: mü'min kadınlarının yahut bu ümmetin kadınlarının hanımefendisi olmana razı değil misin?» demişti. Ben de buna gülmüştüm, dedi. hadîsi Buhârî «Kitâbu’l-istizan»‘ın birkaç yerinde muhtasar bir yerinde de mufassal olarak tahric etmiştir. bu hâdisenin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hastalığı şiddetlendiği vakit Hazret-i Âişe'nin evinde geçtiğini kaydetmiştir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i Fâtıme'ye kendinden sonraya kalacağını ve ailesi içinden yanına ilk gelenin de o olacağını bildirmesi birer mucizedir. Nitekim Öyle de olmuştur. Cibrîl'in Kur'ân'ı arzetmesinden murad mukabeledir. Yani Kur'ân'ı o okur, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dinlerdi. Ba'zan da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) okur, Cibrîl dinlerdi. Bu bir nevi kontroldü. Hadîsin bir rivâyetinde râvi şek ederek: «Senede bir, veya iki defa Kur'ân'ı arzederdi.» demiştir. Doğrusu bir defa olmasıdır. Nitekim diğer rivâyetler de öyledir. Iyâz'ın beyânına göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Cibrîl'in o sene âdeti hilâfına iki defa mukabeleye gelmeşinden ecelinin yakm olduğunu anlamıştır. Sair senelere nisbetle o sene vahiy daha fazla gelmiş; Teâlâ Hazretleri dinini tamamlamıştır. Selef önce giden manasınadır. Burada murad âhirete evvelâ ben gideceğim, sonra sen geleceksin, demektir,

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Fatime Binti Nebi Aleyhisselâmin Faziletleri Bâbı
6469-) Bana Abdü’l-A'la b. Hammad ile Muhammed b. Abdi'l-'la El-Kaysî ikisi birden Mu'temir'den rivâyet ettiler. İbn Hammad ki): Bize Mu'temir b. Süleyman rivâyet etti. ki): Ben babamdan dinledim. ki): Bize Ebû Osman, Selman'dan rivâyet etti. föyle demiş: Yapabilirsen sakın pazara ilk giren ve ondan son çıkan ılma! Çünkü pazar şeytanın savaş yeridir. Sancağını oraya diker. da söylemiş: Haber aldım ki: Cibrîl (aleyhisselâm) Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelmiş. Yanında Ümmü Seleme bulunuyormuş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onunla konuşmağa başlamış. Sonra Cibrîl kalkmış (gitmiş). Bunun üzerine Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'nın Seleme'ye: bu?» diye sormuş. Yahut nasıl dediyse öyledir. Ümmü Seleme: Bu Dıhye’dir, demiş. Bilâhare Ümmü Seleme şöyle dermiş: Allah'a yemin olsun ki, onu ancak Dıhye sanmıştım. Nihayet Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bizim bu haberimizi bildiren hutbesini işittim. Yahut nasıl dediyse öyledir, ki: Ebû Osman'a: Sen bunu kimden işittin? diye sordum: Üsâme b. Zeyd'den cevabını verdi. hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Menakıb» ile «Fadâilü'l-Kur'ân»'da tahric etmiştir. şerîf Hazret-i Selraan'a mevkuf ise de böyle bir söz karineden söylenemiyeceği için yine de merfu' hükmündedir. Savaş yeri, demektir. Pazar yerinde çeşitli aldatma ve aldanmalar, yalan yere yeminler yapıldığı için Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) orasını harb yerine benzetmiştir. Şeytanın sancağını oraya dikmesinden murad; bütün avenesiyle orada toplanmalıdır. Orada satıcılarla alıcıları vesvese suretiyle muhtelif yolsuzluklara teşvik ederler. Binâenaleyh pazarlar şeytanların yeridir. diyor ki: «Ümmü Seleme, Cibrîl'i Dihyetu’l-Kelbî suretinde görmüştür. Hadîs-i şerîf Ümmü Seleme (radıyallahü anha)'nın menkabesine delildir. Yine bu hadîsde insanların melekleri görebileceklerine ve bunun fiilen vâki olduğuna delil vardır. Onları insan suretinde görürler. Çünkü aslî suretleriyle görmeye kudretleri yoktur. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de Cibrîl'i ekseriyetle Dihye'nin suretinde görürdü. Aslî suretiyle iki defa görmüştür.» b. Halifete’l-Kelbî Ashâb-ı kiramdandır. İnsanların en güzellerinden idi. Hattâ kadınların fitnesine sebep olmamak için yüzüne peçe taktığı rivâyet olunur. bazı nüshalarında (Haberanâ) yerine (Habera Cibrîle) denilmistir. Nevevî doğrusunun bu olduğunu söylemiştir. Buhârî»'-nin rivâyetinde de bu şekildedir. Mânâsı bize Cibrîl'in haberini bildiriyordu, demektir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Ümmül-müminin Ümmü Seleme Radıyallahü Anhnin Faziletlerinden Bir Bab
6470-) Bize ETıû Ahmed Mahmud b. Gaylân rivâyet etti. ki):-Bize Fadl b. Mûsa Es-Sınânî rivâyet etti. ki) ; Bize Talha b. Yahya b. Talha, Âişe binti Talha'dan, o da Ümmü'l-Mü'minin Âişe'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): bana en çabuk kavuşacak olanınız, kolu en uzun olanınızdır.» buyurdular, ki: Artık kadınlar hangisinin kolu en uzun olduğunu ölçüyorlardı. Kolu en uzun olanımız da Zeyneb idi. Çünkü Zeyneb eliyle çalışır ve sadaka verirdi. hadîsi Buhârî ile Nesâî «Kitâbu'z-Zekâ'da tahric etmişlerdir. rivâyetinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcelerinden bazılarının ona: Bizim hangimiz sana önce kavuşacak? diye sordukları, onun da: en uzun olanınız...» cevabını verdiği, sonra bir kamışla birbirlerinin kollarını ölçtükleri ve neticede Sevde binti Zem'a'nın en uzun kollu çıktığı bildirilmektedir. Fakat Nevevî, Hazret-i Sevde'nin burada bir vehm olarak yanlışlıkla zikredildiğini, bunun brlicma bâtıl olduğunu söylemiştir. Yine Nevevî'nin beyânına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kendisinden sonra hayatta kalan zevcelerinden ilk vefat edeni Hazret-i Zeyneb'dir. Bâbımızın hadîsinden de anlaşıldiğı vecihle kıssanın sahibi odur. Ezvac-ı Tâhirat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sözünü hakikî mânâya hamlederek birbirlerinin kollarını kamışla ölçmüşler. Hazret-i Sevde'nin kolları hepsinden uzun gelmiştir. Halbuki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in muradı azanın uzunluğu değil, sadaka vermektir. Bu hususta kolu en uzun olan ise Hazret-i Zeyneb'dir. Arablar bir kimsenin cömertliğini ifade etmek için filânın kolu uzundur yahut eli uzundur, derler. Cimriliğini anlatmak için de: Filânın eli veya kolu kısadır tâbirini kullanırlar. Lisânımızda eli uzundur tâbiri, hırsızlık eder mânâsında kullanılır. Cömertliğini anlatmak için biz «Filânın eli açıktır», cimriliği için de «Eli sıkıdır» gibi tâbirler kullanırız. Zeyneb binti Cahş (radıyallahü anh) el işleri yapar, kazandığını Allah yolunda tasadduk ederdi. Bu husûsda Ezvâc-ı Tâhirat içerisinde temayüz etmişti. Nitekim hepsinden evvel o vefat etmiş, bu suretle Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu mucizesi de anlaşılmıştır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Ümmül-müminin Zeyneb Radıyallahü Anhnin Faziletlerinden Bir Bab