Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı

6-) Aşûrâ gecesi ile aşûra günü namaz kılmanın ve o g'ün sürme çekmenin faziletleri hakkında vârid olan hadîsler sahih değildirler. Bu bâbda İbn Abbâs (radıyallahü anh)'dan merfû olarak «Her kim aşûra günü sürme taşı ile sürme çekinirse ebediyen göz ağrısı görmez.» hadîsi rivâyet olunmuşsa da, bu hadîs uydurmadır, onu Hazret-i Hüseyin (radıyallahü anh)’in kaatilleri uydurmuşlardır. Ahmed b. Hanbel: «Aşûra günü sürme çekinme hususunda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den bid'attır.» demiştir. nâm eserde: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyet olunan en garîp şey göçeğen kuşu hakkında (Aşûra orucunu ilk tutan bu kuşdur.) buyurmuş olmasıdır. Bu rivâyet anlayışsızlıktan neş'et etmiştir. Zîra kuş oruç tutmakla vasıflanamaz. bu hadîsi Hazret-i Hüseyin'in kaatillerinin uydurduğunu söylemiştir.» deniliyor. (762-855) bu hadîs hakkında şu mütâlâayı dermeyan etmiştir: «Kuşa oruç tutmak şer'i oruç kastıyla ıtlak edilmemiştir ki, kaailine anlayışsızlık nisbet edilebilsin. Onun maksadı aşûra'yi ta'zim için kuşun da yiyip içmekten kesildiğini anlatmaktır. Allahü teâlâ'nın ilhamı ile olur ve o günün faziletine bu yoldan delâlet eder.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Oruç
Konu: Aşure Günü Orucu Bâbı
6-) «Üç talâk bir idi» sözü ile «elbette» lâfzı kasdedümiştir. Eskiden bir adam karısına: «Sen elbette boşsun» derse sözünün tefsirine bakılırdı; çünkü bu söz bir talâka da, üçe de ihtimalli idi. Hazret-i Ömer devri gelince bu sözden bir talâk kasdı kabul edilmez oldu. , içinde (elbette) lâfzı bulunan eserlerle (üç) adedi sarahaten zikredilmiş hadîsleri bir bâbda toplamakla buna işaret etmiş; ve muhtemelen (elbette) lâfzı mutlak söylenirse bununla üç talâk vâki' olacağını göstermeye çalışmıştır. Tavus ile bâzı Zâhirîler'e göre: Kadıni bir defada üç adet boşamakla yalnız bir talâk vâki1 olur. Bu kavil İbn İshâk ile Haccâc b. Ertât'dan da rivâyet olunmuşsa da meşhur olan kavline göre hiç talâk vâki' olmaz. Mukaatil'in mezhebi de budur. Delilleri İbn Ömer (radıyallahü anh) hadîsinin bir rivâyetinde «İbn Ömer karısını hayız hâlinde iken üç defa boşadı ama bunu bir şey saymadı.» denilmiş olmasıdır. Bu rivâyet münker olduğunu az yukarıda görmüştük. Ebû Dâvûd rivâyetiyle istidlal ederek: «gayr-i med-huîun bihâ üç talâkla boşanırsa bir defa boş olur.» demişlerdir. Fakat Ebû Dâvûd'un rivâyeti zaiftir; râvileri arasında meçhuller vardır. Binâenaleyh hüccet olamaz. göre gayr-i medhulün bihâ yani hiç cimâ! edilmemiş kadın dahi üç talâkla boşanırsa üç defa boş olur. (453-536): «Hakikatlerden haberi olmayan bâzı kimseler üç talâkın bir sayılması vaktiyle meşru' olup sonra neshediîdiğini söylerler, ama bu pek büyük bir hatadır...» diyerek bu hükmün neshedil-mediğini isbât için çeşitli yönlerden mütalâalar yürütmüşse de haksızdır. Çünkü nesih bizzat Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin badîsiyle sabit olmuştur, Şu hadîse dikkat buyurulsun! b. Sâmit'den rivâyet olunduğuna göre; babası karısını bin talâkla boşamış. Bunun üzerine Ubâde, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e giderek meseleyi ona sormuş. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): Kadın Allahü teâlâ'ya isyan içinde üç talâkla bâin olmuş. Dokuz yüz doksan dokuzu da zulüm ve udvan olarak kalmış; Allah dilerse onu azâb eder; dilerse affeyler» buyurmuşlar. Mâlik'in «El-Muvatta'» nâm eserinde şöyle bir rivâyet vardır: adam Abdullah b. Abbâs'a: Ben karımı yüz talâkla boşadım, bana ne gibi bir ceza görüyorsun? demiş. İbn Abbâs şu cevâbı vermiş: Kadın senden üç defa boş olmuş. Doksan yedisi ile de Allah'ın âyetlerini alay ittihâz etmişsin.» vak'aların emsali İbn Mes'ud, Ali ve Osman (radıyallahü anh) hazerâtından da rivâyet olunmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Boşama
Konu: Üç Talak Bâbı
6-) Biz Fahr-i Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin kazaya bıraktığı sünneti için, ona taksir isnadım kabul edemeyiz. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) o anda daha mühim bir vazife ile meşgul bulunuyordu ki, o da gelen hey'eti hak dîne irşâd vazifesi idi. Yahut öğle'nin sünnetini unutarak kılmamışdı. Her ne suretle olursa olsun yapılan kusur o namazı bir defa kaza etmekle giderilmiş olur. Netekim bütün ibâdetlerin kazası Bâbında hüküm budur. Burada verilecek sahîh cevap şudur: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ikindiden sonra nafile kılmakdan nehy buyurması: kavil yânı sözdür. Namaz kılması ise fiildir. Kavil île fiil biribirlerine muâraza ederlerse, kavil tercih edilerek; onunla amel olunur.» Kirman î'nin sözü burada sona erer. Aynî, Kirmanı'nin «Bunların hepsi bâtıldır.» iddiasını temâmiyle kabul etmemiş; ulemânın verdikleri cevapların içinde yerinde olanları ve olmıyanları ve keza Kirmanı'nin iddiasında haklı olduğu ve olmadığı yerler bulunduğunu söylemişdir. Ulemânın verdiği cevaplar içinde yersiz olanı: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ikindiden sonra nafile kılmakdan nehiy buyurması sebebsiz nafileler hakkındadır.» iddiasıdır. Bu iddia doğru değildir. Çünkü nehy umûmîdir. Onu sebebi bulunmayan namaza tahsis etmek, muhassıs bulunmadığı hâlde tahsis yânî tercih bilâ müreccihdîr. Bu ise bâtıldır. yersiz olan dâvası: «Bir ibâdette asıl olan, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e mahsûs bulunmamakdır» sözüdür. Bu söz de doğru değildir. Çünkü bir şey'in Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e mahsûs olduğunu gösteren delil bulunursa, o ihtisas inkâr edilemez. Burada da bir çok hadîsler ve ashâb-ı kirâm’ın fiilleri, ikindiden sonra nafile kılmanın Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e mahsûs fiillerden olduğuna delâlet etmektedir. Kirmânî'nin: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ikindiden sonra iki rek'ât nafile kılmağa ömrü boyunca devam etmişdir.» sözü kendi dâvasını çürütmektedir. Çünkü o, bu işin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e mahsûs olmadığını iddia ediyordu. Eğer hakîkaten dediği gibi olsaydı öğle'nin sünnetini kılmayanlara v onu kaza etmeleri emrolunurdu. Hâlbuki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu emretmemişdir. Netekim Ümmü Seleme hadîsinin bir rivâyetinde Hazret-i Ümmü Seleme'nin: «Ya Resûlallah ! Bu iki rek'âtı biz de kılamazsak kaza edecekmiyiz?» dediği; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in buna: cevâbını verdiği, bildirilmişdir. Bu da gösterir ki mezkûr iki rek'ât namazın ümmet hakkındaki hükmü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hakkındaki hükmü gibi değildir. Bu namaz Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e mahsûsdur. da var ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ikindiden sonra iki rek'ât nafile kılmaya devam ediyordu. Hâlbuki bu namazın ona mahsûs olmadığını iddia edenler meşhur kavillerine göre devam üzere kılınmasına kaail değildirler. Ama bu bâbda kendilerine îtirâz edilirse yine: «Devam, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e mahsûsdu.» derler. Yânî: «Esâs itibârı ile bir ibâdet Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e mahsûs değildir» derler; sonra: «o ibâdetin devamı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e mahsûsdur.» iddiasında bulunurlar. Aynî böylelerin hâlini: «Uç!» denildiği zaman, koştuğunu söyliyen; «Koş!» denildiği zaman, uçtuğunu iddia eden deve kuşuna benzetmişdir. Aynî, Kirmanı'nin: «îllet, güneşe tapanlara benzeyiş değildir.» sözünü doğru bulmamaktadır. Zîra Müslim'in rivâyet ettiği Ebû Ümâme hadîsinde: «Ya Resûlallah bana namazdan haber ver: ilâh...» denildikden sonra: güneş şeytanın iki boynuzu arasında batar.» buyurulmuş; ayni hadîsde: «İşte o zaman kâfirler güneşe secde eder.» denilmişdir. Sâri' Hazretleri, şeytanın güneş doğarken ve batarken tam onun hizasına durduğunu; küffârm da güneşe o zaman secde ettiklerini haber vermiş; müslümanlar da güneşe tapar gibi görünmemek için o vakitlerde namaz kılmayı kendilerine yasak etmişdir. Şu hâlde nehyin illeti, küffâra benzeyişdir. «kaville fiil muâraza ederlerse, kavil tercih edilir...» sözü de alelıtlaak doğru değildir. Kavil ile fiil'den biri ibâha, diğeri memnûiyyet bildirirse; memnûiyyet bildiren tercih edilir. Bunun kavl veya fiil olmasının bir ehemmiyeti yokdur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin İkindiden Sonra Kılmakda Olduğu İki Rekat Namazı Tanıma Bâbı
6-) Tarif için bir kimsenin körlük, topallık, kısalık, uzunluk gibi hallerini söylemek caizdir. Fakat bunları o şahsı küçültmek niyetiyle söylemek haramdır. Hattâ sakatlığını anmadan tarifi mümkünse o suretle tarif yapmak evlâdır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Gıybetin Haram Kılınması Bâbı
6-) Zikirde bulunmak. İstiğfar bunda dahildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İman Şubelerinin Sayısını, Bunların En Üstün Ve En Aşağı Derecede Olanını; Utanmanın Faziletini Ve İmandan Olduğunu Beyam Bâbı
6-) Abdullah b. Amr hadîsini İmâm Ahmed b. Hanbel rivâyet etmiştir. Bu hadîste şöyle denilmektedir: (sallallahü aleyhi ve sellem) geceleyin yatağının altında bir hurma bularak yedi, fakat o gece uyuyamadı. (Ertesi gün) zevcelerinden biri: «Ya Resûlallah! Sen, bu gece neden uyuyamadın?» diye sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bir hurma buldum da yedim. (Sonra hatırladım ki) bizde sadaka hurması vardı. Yediğim hurma bundan olmasın diye korktum!» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Beni Haşim Ve Benil - Muttalibden İbaret Olan Âline Zekat Almanın Haram Kılınması Bâbı
6-) Ukbe (radıyallahü anh) hadîsini İmâm Ahmed tahrîc etmiştir. Metni şöyledir: kimse mü'min bir rakabe âzâd ederse, bu onun cehennemden kurtuluşu olur.» hadîsi Ebû Ya'lâ ile Hâkim de rivâyet etmişlerdir. Hâkim: «Bu hadîsin isnadı sahihtir.» demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âzâd
Konu: Âzadın Fazileti Bâbı
6-) - Emr-i bilma'ruf,- neni ani'l-münkeri yani iyiliği başkasına emir; kötülükten nehyetmek.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İman Şubelerinin Sayısını, Bunların En Üstün Ve En Aşağı Derecede Olanını; Utanmanın Faziletini Ve İmandan Olduğunu Beyam Bâbı
6-) Mukallidin sükût etmesi, ihtiyari ve iztirârî hallerde aynen üçüncü kısım hükmündedir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Münafık Hasletlerini Beyan Bâbı
6-) - Hattâî ile diğer bazı ulemânın rivâyetlerine göre kâfirlerden murâd; silâh kuşananlardır. Çünkü arapçada silâh kuşanana kâfir denir. Bunu Ezherî «Tehzibü'l-lüga» adlı eserinde beyân etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemün: «benden Sonra Dönüp Birbirinizin Boyunlarını Vuran Kafirler Olmayın» Hadislerin Manasını Beyan Bâbı
6-) Süt misliyâttandır; bu hadîste ise kıymeti ile ödeneceği bildirilmektedir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Alış Verişler
Konu: Memesinde Süt Biriktirilen Hayvanı Satmanın Hükmü Bâbı
6-) Diri bir insandan saç almakta beis yoktur. Bazıları insan saçının yere gömülmesi îcâb ettiğini, bunun en azından müstehab olduğunu söylemişlerse de, doğrusu birinci kavildir. beyânına göre traş olurken sağ taraftan başlamak, sonra sol tarafa geçmek, kıbleye karşı oturmak, traş bittikten sonra tekbîr almak ve saçları yere gömmek müstehabdır. Taberî traş olduktan sonra iki rek'ât namaz kılmayı traşın sünnetlerinden saymıştır. Bu suretle traşm sünnetleri beş olur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Traş Olmayı, Saç Kısaltmaya Tercih, Saç Kısaltmanın Da Caiz Olduğunu Beyan Bâbı
6-) Güneş doğarkendir. Bu kavli İmâm Gazâlî «İhyâû'l -Ulûm» da rivâyet eder.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Cuma Günündeki İcabet Saati Hakkında Bir Bab
6-) Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) o günün sünnetini kazaya bırakmakla bir nevî' kusur işlemiş olduğu için bu kusura gidermek maksadı ile bütün ömrü müddetince ikindiden sonra iki rek'ât nafile kılmaya devam etmişdir. Fakat bunların hepsi bâtıldır. Şöyle ki:

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin İkindiden Sonra Kılmakda Olduğu İki Rekat Namazı Tanıma Bâbı
6-) Maktul kalabalık içinde bulunursa İmâm Şafiî: «Onun hakkında -kasâme sabit olur ve o cemaate diyet vâcib olur.» demiştir. İmâm Mâlik bunun heder olduğunu söylemiş; Sevrî ile İshâk diyetinin beytülmâlden verileceğine kail olmuşlardır. Böyle bir kavil Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) da rivâyet olunmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kasâme, Muhakibler, Kısas...
Konu: Kasame Bâbı
6-) Kabir ziyaretçisinin, orada yatanlara duâ ederken «Allah, sizin ve bizim gelmiş ve geçmişlerimize rahmet buyursun; inşaallah biz de size katılacağız.» demesi müstehabdır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Kabristana Giderken Okunacak Şeyler Ve Orada Yatanlara Dua Bâbı
6-) - Bâzı arabiyyât âlimlerinden rivâyet olduğuna göre ism-i tafdil denilen «ef'al» sigâsı bazen, bir mânanın iki şeyden nefy-i mânasına gelir. «Şeytan filancadan daha hayırlıdır.» derler ki, ikisinden de hayır yoktur, manasınadır. Bu takdire göre hadisin mânası: ne ben şüphe ettim, ne de İbrahim (aleyhisselâm) demek olur. sen kavil gayet vazıh olduğu için en ziyâde şâyan-ı kabul görülmüş; ve: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu sözü ile İbrahim (aleyhisselâm)’den şüpheyi nefî hususunda mübalağa kasdettiğine inanmak vaciptir, denilmiştir. Atıyye diyor ki: «İbn Abbâs'ın: Bence en ümid-bahş âyet budur, demesi, âyet, Allah'ın rahmet ve mahabbetine son derece güvenmeyi ve dünyada ondan ölüleri diriltmesi bile istendiğini bildirdiği ve yahud îman hususunda derine dalmayıp icmâlen inanmanın kâfi geleceğine işaret ettiği içindir.» «Ruhu'l-Ma'anî» adlı tefsirinde şunları söylemiştir; «Bu makamda bazı muhakkıkların Halilullah (İbrahim) (aleyhisselâm)’ı müdâfaa sadedinde yazdığı sözler hoşuma gider, şöyle ki: (aleyhisselâm)'in suâli-ma'âzallah-dinî bir emirde şüpheye düştüğü için değildi. Bu suâl diriltmenin mahiyetini anlamak için onun nasıl yapılacağına dâirdi. İman için ise; diriltmenin ne suretle yapılacağını bilmek şart değildir. Binaenaleyh Halîlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) imân etmek için bilinmesi şart olmayan birşey sormuştur. Suâlin «Keyfe» yani «nasıl» sigasile yapılmış olmasıda bunu gösterir. Keyfe» hâli sormak için vaz' edilmiş bir kelimedir. Bunun misâli: «Zeyd halk arasında nasıl hükmediyor?» suâlidir. Bu suâli soranın Zeyd'in hâkim olduğunda şüphesi yoktur. O ancak hükmün nasıl olduğunu sorar. Eğer Zeyd'in hâkim olup olmadığını sormak isteseydi: «Zeyd hâkim mi oldu?» derdi. İşte bazı kimseler, vehimlerine kurt düşerek bu âyetten dolayı İbrahim (aleyhisselâm)’a —hâşa—şüphe nisbet edince, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) tevazu' yolu ile: şüphe etmeye İbrahim'den daha lâyıkız.» yani; biz bile şüpheye düşmedik; İbrahim (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şüpheye düşmediği ise levveliyetle sabittir; diyerek bu vehmin önünü almıştır.» Şafiî (rahimehüllah)’in da hadisi bu tarzde tefsir ettiği rivâyet olunur. Kâdî Iyâz: «İbrahim (sallallahü aleyhi ve sellem) Allah'ın ölüleri dirilteceğinde şüphe etmemiştir. Lâkin diriltmenin ne şekilde olduğunu görerek kalbinin mütmein olmasını ve münâzeadan vaz geçmesini istemiştir. Diriltmenin vakî olacağını biliyordu. Keyfiyetini de görmek sûretile öğrenmeyi arzu etti. İlm-i yakıninin ziyadeleşmesi için sormuş olması da muhtemeldir. Çünkü ilimler kuvvet itibârile bir birinden farklıdırlar. İlmi yakından, ayne'l-yakme geçmek istemiş olabilir.» diyor. kadar serd edilen kavillerden anlaşılıyor ki, Hazret-i İbrahim (sallallahü aleyhi ve sellem)’in suâli şüpheden neş'et etmiş değildir. O aynen müşahede sûretile ilmini arttırmak istemiştir. Elbet bir şeyi gözle görmek, nazarî olarak bilmekten daha müfiddir. Hazretleri İbrahim (Aleyhîsselâm)’in kemâl-i imanını bildiği halde imanını bir daha ikrar ettirmek için: ölüleri dirilteceğime inanmadın mı yoksa?» buyurmuş; İbrahim (sallallahü aleyhi ve sellem) de: «Yok inandım, ama kalbim mutmeinn olsun diye sordum.» cevabını vermiştir. Bu cevaptan sonra Teâlâ hazretleri Halîl-i Ekreminin arzusunu is'âf eylemiş ve ona dört tane kuş almasını emir buyurmuştur. Bu kuşların ne cinsden oldukları ihtilaflıdır, İbn Abbâs (radıyallahü anh)'a göre turna veya koğu kuşu, tavus, horoz ve güvercindir. Mücâhid ile Ikrime'ye göre: güvercin, horoz, tavus ve kargadır. Mücâhid'in İbn Abbâs (radıyallahü anh)'dan rivâyetine göre ise: Tavus, kartal, karga ve güvercindir. Daha başka kuş ismi söyleyenler de vardır. (Aleyhîsselâm) kuşları tutunca Teâlâ Hazretleri bunları kesip dörder parça yapmasını, sonra her parçayı bir dağa bırakmasını emir buyurmuş. İbrahim (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu da yaptıktan sonra onları çağırması emrolunmuş, O da çağırmış. Bir de ne görsün! Her kuşun tüyü tüyüne, kanı kanma, eti etine doğru uçuyor,; kuşların bütün uzuvları yerlerine dönüyor... Böylece bir anda hepsi eski hallerine dönerek süratle Hazret-i İbrahim'in yanına gelmişler. Allah her şeye kaadirdir. Nitekim Bakara sûresinde bu hadiseyi hikâye eden âyet-i kerîmenin sonunda: aziz ve hakimdir.» buyurarak her şeye kaadir her fi'linde de hikmetler bulunduğuna işaret etmiştir. Lût (aleyhisselâm)'dan bahseden cümlesine gelince: Hazret-i Lût (sallallahü aleyhi ve sellem) İbrahim (aleyhisselâm)'ın kardeşi oğludur. Ona iman etmiş; ve onunla beraber Mısır'a gitmiş; sonra yine beraberinde Şam'a dönmüş, oradan İbrahim (aleyhisselâm) Filistin'e giderek yerleşmiş. Hazret-i Lût (aleyhisselâm)'de şarkîl' Ürdün'e gitmiştir. Bilâhere Teâlâ Hazretleri kendisine de peygamberlik vererek onu Şam'la Hicaz arasında bulunan Sedum şehrine yakın Zügâr nahiyesine tabî' on iki karyeye peygamber göndermiştir ki, bunlara «Mü'te-fikât» derler. Mezkûr karyeler ahâlisi puta tapar, erkekleri şimdiki ingilizler gibi bir birlerile cinsî münasebette bulunur ve diğer rezaletlerin envâını irtikâb ederlerdi. Aleyhisselâm Kur'ân-ı Kerîm'in on yedi yerinde zikredilmiştir. Peşinen arzedeyim ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i Lût (aleyhisselâm) hakkında «Allah Lût'a da rahmet eylesin!»buyurması onu tenkid değil takdirdir. ettiği ruknû şedîd yani muhkem istinadgâhdan murâd da Allah'dır. Mücâhid'e göre bundan murâd aşirettir. Ona göre her halde cümlenin mânası: Hazret-i Lût (aleyhisselâm) isteseydi aşiretine sığınırdı; ama o öyle yapmadı da Allah'a sığındı, demek olacaktır. Ebû Hüreyre (radıyallahü anh): «Allah hiç bir peygamber göndermemiştir ki, onu kendi aşiretinden müteşekkil bir kuvvet içinde bulundurmasın» demiştir. Fakat Lût (aleyhisselâm)'ın bulunduğu yerde akraba ve kabilesinden kimse yoktu. Bu cihetle: «Ah...! benim akraba ve aşiretimden müteşekkil bir kuvvetim olsa size galebe çalmak için onlardan yardım alır; müsafirlerimi korurdum.» demiştir. o pek muhkem bir istinâdgâha sığınıyordu.» cümlesi: benim size karşı bir kuvvetim olsa yahud muhkem bir kalaya sığınsam! dedi." Hud sûresi, âyet: 80. âyet-i celîlesine muvafıktır. hadis gerekse âyet-i kerîme meşhur Lût (aleyhisselâm) kıssasına işaret etmektedirler. Kur'ân-ı Kerîm'de hikâye buyurulan bu kıssanın hülâsası şudur: Lût (aleyhisselâm) Peygamber olunca kavmini imana ve kötülüklerden vaz geçmeye davet etmiş; fakat onlar vaz geçmek şöyle dursun işi daha da azıtmışlar. Nihayet Hazret-i Lût'a meydan okuyarak: «Doğru söylüyorsan bize Allah'ın azabını getir de görelim!» demişler. Bunun üzerine Lût (aleyhisselâm) Allah'a niyaz ederek onlara karşı galebe için yardım istemiş. Teâlâ Hazretleri bu duayı kabul etmiş; o kavmi ihlâk ve bir de İbrahim (aleyhisselâm)'a yeni doğacak bir çocuk müjdelemek için dört melek göndermiş, Melekler gayet yakışıklı delikanlılar kıyafetinde evvelâ Hazret-i İbrahim'e, sonra Hazret-i Lût'a gitmişler. Lüt (aleyhisselâm) onları görünce sıkılmış. Rivâyete göre karısı kavmine haber göndermiş; ve kavmi de koşup gelmişler. Öteden beri kötü ameller peşinde koşan bu heriflerin niyeti Hazret-i Lût'un misafirlerine de kötülük etmekmiş. Lût (sallallahü aleyhi ve sellem) kendilerine çeşitli nasihatlarda bulunmuş; fakat mütecavizler aldırış etmemişler. Nihayet Cenabı Hak üzerlerine taş yağdırmış; ve o beldenin üstünü altına getirmiş, Hazret-i Lût ile bir kaç sadık mü'minden başka kurtulan olmamış. Hıyanet eden'karısı da mücrimlerle birlikte helâk olup gitmiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in beyan buyurduğu sözü Hazret-i Lût, misafirlerine sarkıntılık etmek isteyen bu azgın kavme söylemiştir. hadis hakkınca Tîbî şunları söylüyor: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu sözü söylemesi Hazret-i . Lût'un yardımcı hususunda küllî bir ümidsizlik ve şiddetli bir ye's içinde bulunmasındandır. Her halde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sö'ze şaşmış ve böyle bir sözün Hazret-i Lût'tan nâdir sudur edeceğine kanî olmuştur. Çünkü Hazret-i . Lût'un sığındığı rüknü şedîdden (Allah'dan) daha şedidi olamazdı.» de şöyle deditir: « Hazret-i . Lût misafirlerini kavminden korumak için Allah'a iltica etmeyi unutmuş olabilir. Yahut gönülden Allah'a iltica etmiş; misafirlere de Özür beyan etmiş ve sıkıldığını göstermiştir.» Müslim sarihlerinden Übbi Nevevî'nin bu mütaleasına itiraz ediyor. Diyor ki; «Bu sözün mânası doğru olmamakla beraber garabeti' de meydandadır. Çünkü bu meselede ne Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Tenkidde bulunmuştur; ne de Hazret-i Lût Allah'a ilticayı unutmuştur. Böyle bir şey yoktur. . Lût'un bu sözü, misafirlerinin gönüllerini almak ve onlara âdete göre özür beyân etmekten ibarettir. Çünkü âdete göre müdafaa ancak kuvvet veya aşiretle olur. Hakikatte Hazret-i . Lût'un yaptığı bir lütfü kerem ve sahibini medhu senaya lâyık kılan güzel bir terbiyedir. Binaenaleyh Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: Lût'a rahmet eylesin.» demesi tenkid değil medihtir. Bu söz arapların kanuşmalarındakî âdetine göre söylenmiştir. Araplar konuşurken: «Allah Melik hazretlerini te'yid buyursun» «Allah emir hazretlerini islâh eylesin» gibi sözler kullanırlar... (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hadisde Yusuf (aleyhisselâm) kıssasına da temas ederek: ben zindanda Yusuf'un kaldığı kadar uzun müddet kal saydım çağırana mutlaka icabet ederdim.» buyuruyor. mânası: Yusuf (aleyhisselâm)'in yaptığı gibi berâetimi filân istemeye bakmaz; hemen hapisten çıkardım; demektir ki, bu söz Hazret-i Yusuf (aleyhisselâm)'ın son derece sabırlı bir zât olduğunu takdirdir. Fahr-i Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz bunu da tevâzu'undan söylemiştir. Büyük bir zâtın tevazu' göstermesi onun şân ve mertebesini küçültmez; bilâkis daha yükseltir. Hafız İbn Hacer-i Askalânî «Fethu’l-Bârî» nâm eserinde zikreder. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ins, cin ve melek dâhil, bütün mahlukaatın efdali olduğu icmâ-i ümmetle sabittir. Binaenaleyh zahiren onun bazı peygamberlerden veya hepsinden efdal olmadığını gösteren hadisler Ehl-i Sünnete göre tevâzuâ hamledilir. . Yusuf (sallallahü aleyhi ve sellem)’in berâetini istemesi şöyle olmuştur. Mısır melikinin adamı gelerek kendisini serbest bırakmak istediği zaman Yusuf (aleyhisselâm) yedi sene yedi ay ve yedi gün mah-bus kalmasına rağmen sair mahkûmlar gibi sevinçle dışarıya fırlamamış: bilâkis gelen adama: efendine sor bakalım. Şu ellerini doğrayan kadınların hâli ne olmuş?..» diyerek, kendisini nahak yere zulmen hapsettiklerine hüccet getirmek istemiştir. İşte Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu noktaya temasla; «Çağırana icabet ederdim» buyurmuş: Yusuf'un yerine ben olsam bu derece sabır ve metanet gösteremez; bir an evvel hürriyetime kavuşmak için hemen dışarıya çıkar; berâ-etimi beklemezdim.» demek istemiştir. Bittabi bu söz tevâzuan ve nezâke-ten böyle söylenmiştir. Yoksa Hazret-i Yusuf (aleyhisselâm)'ın yerinde Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) olsa o da fazlasile sabru tehammül gösterirdi. bu hadisde zikri geçen üç peygamberin üçü de tenzih, takdir ve tebcil Duyurulmuşlardır. hadisin ikinci tarikinde Müslim (rahimehüllah)'m: «Bana inşaallahu Teâlâ Abdullah b. Esma' rivâyet etmiştir...» demesine itiraz olunmuş; ve: Müslîmin şüphe ettiği bir hadis nasıl hüccet olur? denilmiş-se de Nevevî bu itiraza şöyle cevap vermiştir: «Bunu ilimden bi haber olan kabul etmeyebilir. Bu itiraz bâtıl bir hayaldir. Çünkü Müslim (rahimehüllah) bu hadisle ihticâc etmemiş; onu yalni2 mütâba'at ve şâhid olarak zikretmiştir. Evvelce de arzettiğimiz gibi hadis ulemâsı esas hadislerde göstermedikleri müsamahayı böyle hadislerde gösterirler.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Delillerin Bir Birini Takviyesiyle İtminan-ı Kalbin Artması Bâbı
6-) - Büyüklere itaat.! nevi’: Âmmeye taallûk eden şeylerdir ki, onsekiz şu'bedir:

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İman Şubelerinin Sayısını, Bunların En Üstün Ve En Aşağı Derecede Olanını; Utanmanın Faziletini Ve İmandan Olduğunu Beyam Bâbı
6-) - Kendinden önce geçen gayri muayyen bir şeriat ile ibâdet etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Resûlüllah Sallalahu Aleyhi Ve Selleme Vahyin Başlaması Bâbı
6-) Kabisatü'bnü Muhârik hadîsini Müslim, Ebû Dâvûd ve Nesâî rivâyet etmişlerdir. Kitabımızda bir hadis sonra görülecektir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: İnsanlar İçin Dilenmenin Çirkinliği Bâbı
6-) İbn Abbâs (radıyallahü anh) hadisini Kâdı Yusuf b. İsmail tahrîc etmiştir. Mezkûr hadisde Hazret-i İbn Abbâs şöyle deditir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): başlara dokunur yani öperdi.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Oruç
Konu: Oruçlu Îken Öpmenin, Şehvetini Harekete Getirmeyen Kimselere Haram Olmadığını Beyan Bâbı:
6-) Bazı kadınlar açık açık münkerât satarlar ve bu uğurda erkeklerle düşüp kalkarlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Fitneye Sebep Olmamak Şartı Île Kadınların Mescidlere Çıkmaları, Fakat Koku Sürünerek Çıkmamaları Bâbı
6-) Köpek ve Domuz da dahil olduğu halde bütün hayvan derilerinin içi ve dışı tabaklanmakla temiz olur. Dâvud-u Zahirî (202 -270) ile diğer zahiriye ulemasının mezhebleri budur. Bu kavil Hanefîlerden İmâm Ebû Yusuf (113 - 182) dan da rivâyet olunur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Ölü Hayvan Derilerinin Dibagatla Temizlenmesi Bâbı
6-) Seferde erkeklerin kadınlara hizmet etmeleri caizdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tevbe
Konu: İfk Hadisi Ve Zina İsnadında Bulunan Kimsenin Tevbesinin Kabulu Hakkında Bir Bab
6-) Ebû'd-Derdâ' hadîsini Taberânî «Mu'cem-i Kebîr» inde rivâyet etmiştir. Mezkûr hadîsde Resûl-ü Zîşân (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz; teâlâ gecenin geri kalan üçte bir saatlerinin sonunda nüzul eder ve ilk saatde kendinden başka kimsenin bakmadığı kitaba bakar ve dilediğini siler, dilediğini bırakır; ikinci saatde cennet-i adn'e bakar. Bu cennet onun sakin olduğu cennetdir. Orada Peygamberlerle şehidlerden ve sıddîklardan mâada onunla beraber kimse yokdur. Yine orada kimsenin görmediği ve insan kalbinden geçmeyen şeyler vardır. Nihayet gecenin son saatinde hübût eyler de benden af dileyen istiğfarcı yok mu ki, onu affedeyim! Benden hacet dileyen kimse yokmu ki dileğini vereyim! Bana duâ eden yokmu ki, duasını kabul eyleyeyim! der. Bu fecre kadar (böyle) devam eder...» buyurulmuşdur. Fakat Taberânî: «Bu hadîs münkerdir.» demişdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Gecenin Sonunda Zikir Ve Duaya Teşvik Ve O Zamandaki İcabet Bâbı
6-) - Huzeyfe'ye göre nifak kalkmıştır. Nifak yalnız Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında vardı. Ondan sonra ya iman vardır ya küfür. Çünkü İslâmiyet her tarafa yayılmış; insanlar İslâm diyarında doğmuşlardır. Binaenaleyh kim müslüman görünür de içinde küfrü gizlerse mürted olur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Münafık Hasletlerini Beyan Bâbı
6-) Hadîs-i şerif gece namazlarında ikişer rek'âtda selâm vermenin efdal olduğuna delildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Gece Namazında Ve Kıyamında Dua Bâbı
6-) Bir tek elbiseye sarınarak, elbisenin bir tarafını sağ omuzunun altından; bir tarafını da sol omuzunun üstünden geçirmek ve o surette namaz kılmak caizdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Duha Namazının Müstehab, En Azının İki En Mükenmelinin Sekiz; Ortasının Dört Yahut Altı Rekat Oluşu Ve Bu Namaza Devama Teşvik Bâbı
6-) Müslümanlar nâmına dini ve dünyevi vazife gören bir kimsenin gördüğü vazife mukabilinde ücret alması caizdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: İstemeden Ve Göz Dikmeden Kendisine Bir Şey Verilen Kimsenin Onu Alması Mübah Olduğunu Beyan Bâbı
6-) Bir kadın süt kardeşinin babası ile evlenebilir; ancak neseben kardeşinin babası ile evlenmesine imkân yoktur, çünkü kendi babasıdır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Doğum İtibariyle Haram Olan Herşeyin Süt İtibariyle De Haram Olması Bâbı
6-) - Bize düşmanları güldürme!

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Allahü Teâlânın Takat Getirilemeyecek Şeyleri Teklif Etmediğini; Beyan Bâbı
6-) - Peygamber olduktan sonra kavminin eziyetlerine sabredeme-mekten korkmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Resûlüllah Sallalahu Aleyhi Ve Selleme Vahyin Başlaması Bâbı
6-) Tirmizî'nin rivâyet ettiği Enes hadîsinde: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kimse, kuşluk namazını oniki rek'ât olarak kılarsa, Allah, ona cennette altından bir köşk bina eder; buyurdu.» denilmişdir. Bu hadîsi, İbn Mâce dahi tahrîc etmişdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Duha Namazının Müstehab, En Azının İki En Mükenmelinin Sekiz; Ortasının Dört Yahut Altı Rekat Oluşu Ve Bu Namaza Devama Teşvik Bâbı
6-) İbn Ömer hadîsini yine Buhârî ile Müslim tahrîc etmişlerdir. (Bâbımızın 289 ile 291 numaralı hadisleri bunlardır.)

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: İçinde Namaz Kılınmakdan Nehy Edilen Vakitler Bâbı
6-) Kadere, hayrına şerrine iman.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İman Şubelerinin Sayısını, Bunların En Üstün Ve En Aşağı Derecede Olanını; Utanmanın Faziletini Ve İmandan Olduğunu Beyam Bâbı
6-) İbn Ömer (radıyallahü anh) hadîsini Müslim ile İbn Ma'ce tahric etmişlerdir. Nitekim Bâbımızda bu hadîsi görmekteyiz.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Mekke Ve Medinenin İki Mescidinde Namaz Kılmanın Fazileti Bâbı
6-) Köle âzâd ederken velâ' hakkını şart koşmanın akdi bozup bozmayacağı ihtilaflıdır. Bâbımız hadîsinin zahirine bakılırsa bozmaz. Zîra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Âişe'ye: onlara şart koş!» buyurmuştur. Bâtıl bir akde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) izin vermeyeceğine göre velâ' şartiyle yapılan akid caiz demektir. Burada şâfiîler'den Şeyh Takıyüddîn şöyle diyor: «Akdin sahîh olduğunu kabul edersek acaba şart da sahih midir? Bu hususta şafiî mezhebinde hilaf vardır. Bâtıl olduğunu söylemek hadîsin lâfızlarına daha muvafıktır.» şöyle bir suâl hatıra gelir: Fâsid şartla yapılan bir alış verişe Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) nasıl izin vermiş; ve bu şartı sonradan nasıl iptal etmiştir? Bu suâle birkaç vecihle cevap verilmiştir: Tahâvî'nin beyanına göre Hazret-i Âişe hadîsinde velâ'nın şart koşulması yalnız Mâlik'in Hişâm'dan naklettiği rivâyette zikredilmiştir. Aynı hadîsi Hişâm'dan nakleden Leys b. Sa'd ile Amr b. Haris rivâyetlerinde ise Berîre'nin kitabet bedelini ödemek şartiyle velâ' hakkını sahiplerinden bizzat Hazret-i Âişe istemiş; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de: şartı koşman Berîre'yi almana mâni' değildir; onu satın al ve âzâd et! Velâ' ancak âzâd edene âiddir.» buyurmuştur. Mâlik'in Hişâm'dan naklettiği rivâyet buna muhaliftir. O rivâyette Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i Âişe'ye: al da şart koş! Zîra velâ' hakkı ancak âzâd edene âiddir.» buyurduğu bildiriliyor. Mâmâfîh mezkûr rivâyetteki «şart koş!» emrinden «açıkla!- mânâsı da kasdedilmiş olabilir; çünkü izhâr etmek: meydana çıkarmak, açığa vurmak mânâsında da kullanılır. Bu takdirde hadîsin mânâsı şöyle olur: azadının icâb ettiği velâ' hakkının âzâd edene ait olduğunu da açıkla!» «Onlara şart koş!» cümlesi: «Onların aleyhine şart koş!» manasınadır. Bu cümle tehdîd için kullanılmıştır. Zahiri emir şeklinde olsa da bâtını nehîdir. Nitekim Teâlâ Hazretleri küffâra «istediğinizi yapın!» buyurmuştur Muradı onları tehdîddir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in minbere çıkarak hutbe îrâd etmesi ve: «Bâzı kimselere ne oluyor ki...» diye söze başlaması bu mânâyı te'yîd eder. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) velâ' hakkının âzâd edene âid olduğunu evvelce haber vermişti. Berîre'nin sahipleri bunu bildikleri halde muhalif harekette bulundukları için hadîs-i şerif kendilerini men' ve tekdir maksadiyle bu lâfızla vârid olmuştur. Bu şartın iptal buyurulması köle sahiplerine mâlî bir cezadır. Çünkü şer'î bir hükme karşı inadlık göstermişlerdir. Bû mesele katilin mîrasdan mahrum kalmasına benzer. Bu hüküm umumî değil, yalnız bu hâdiseye mahsustur. Tahsî-sin hikmeti; şeriata aykırı olarak şart koştukları şeyi mübalağalı bir surette men' etmek için şartın evvelâ kabul sonra iptal edilmesidir. Nitekim Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in haccı ömreye tebdil etmesi de o vak'aya mahsustu. Bunu ashabının me'lûf bulundukları bir âdeti yani hacc aylarında ömre yapmamak âdetini mübalağalı bir şekilde yıkraak için yapmıştı. Bâzan büyük bir maslahatı tahsil için küçük mefse-dete tahammül edilir. diyor ki: «Hazret-i Âişe'nin Berîreyi satın alarak sahiplerine velâ'yı şart koşmasına bakılırsa hadîs müşkîldir. Bu şart satışı ifsâd eder. Satanları aldatması, onlara sahîh olmayan bir şart koşması da öyledir. Şu halde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hususta Âişeye nasıl izin vermiştir? İşte bu işgalden dolayı ulemâdan Bazıları bu hadîsi bütünü ile reddetmişlerdir. Yahya b. Eksem bunlardandır. Yahya rivâyetlerin birçoğunda şart lâfzının zikredilme-mesi ile istidlal etmiştir...»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âzâd
Konu: Velanın Yalnız Âzad Edene Mahsus Olması Bâbı
6-) Taberânî, İbn Abbâs (radıyallahü anh)'dan şu hadîsi rivâyet etmiştir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Size meleklerin en faziletlisini haber vereyim mi? O, Cibrîl Aley-hisselâm'dır. Peygamberlerin efdalı Âdem Aleyhisselâm, günlerin efdalı Cuma; aylarm efdalı Ramazan, gecelerin efdalı Leyle-i Kadir, kadınların efdalı da Meryem binti Imrân Aleyhesselâmdır.» buyurdular. hadîsin râvîlerinden Nâfi' b. Hürmüz zayıftır. İbn’l-Cevzî (508-597). İbn Abbâs (radıyallahü anh) dan bu bâbda uzun bir hadîs rivâyet etmişse de, o hadîs münkerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Oruç
Konu: Ramazan Ayının Fazileti Bâbı
6-) İ'tikâfa girmek. Kadir gecesini aramak bunda dahildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İman Şubelerinin Sayısını, Bunların En Üstün Ve En Aşağı Derecede Olanını; Utanmanın Faziletini Ve İmandan Olduğunu Beyam Bâbı
6-) - Bu suâl: senin Halil'in olduğuma kalbim mut'meinolsun manasınadır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Delillerin Bir Birini Takviyesiyle İtminan-ı Kalbin Artması Bâbı
6-) Zührî'ye göre bu sözü söyleyen kocanın niyeti mu'teberdir. Yalnız bir talâktan aşağı hüküm verilemez.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Boşama
Konu: Karısını Kendine Haram Edip De Boşamayı Niyet Etmeyan Kimseye Keffaret Vacib Olması Bâbı
6-) Muhammed ismi mutlak surette menınû'dur. Bu hususta künyesinin bulunup bulunmaması da hükmen birdir. Çünkü bir hadîste Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): Muhammed ismini koyuyor, sonra onlara lanet ediyorsunuz.» buyurmuştur, Hazret-i Ömer Kûfeliler'e mektup yazarak çocuklarına Peygamber ismi koymamalarını tenbih etmiş, Medineliler'den bir cemaata da çocuklarına koydukları Muhammed ismini değiştirmelerini emretmiştir. Nihayet bunlara Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in izin verdiği söylenince değiştirme isteğinden vaz geçmiştir. Kâdî Iyâz diyor ki: «Hazret-i Ömer'in bunu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ismine hürmet ve ta'zim için yapılmışa benziyor. Tâ ki hürmeti ayaklar altına alınmasın. «Hazret-i Ömer'in bunu yasak etmesine sebep bir adamı Muhammed b. Zeyd'e söğerken işitmesidir, diyenler de vardır. Hattâ Muhammed'i çağırarak: «Görüyorum ki, senin sebebinle Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e soğuluyor. Vallahi bundan sonra yaşadığın müddetçe Muhammed diye çağrılmıyacaksın!» diyerek ismini Abdurrahman'a çevirdiği rivâyet olunur. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: ancak taksimciyim, aranızda taksim yaparım!» sözünden mu-rad: «Ben mücerret oğlumun adı Kâasım diye Ebû'l-Kâasım namını almış değilim, bilâkis bana Kâasım adı verilirken ezelde dinî ve dünyevî hususatta taksimci olmam mânâsı nazarı itibara alınmıştır. Binâenaleyh ben ne zât hususunda, ne de isim ve sıfatta sizin gibi değilim» demektir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in taksimcilîğinden maksat mîras ve ganimetleri zekât, fey' vesair miktarları Allah'ın tebliği ile ümmet arasında paylaştırmasıdır. ismini Muhammed koyan zâta ensârın: «Sana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ismini vermeye müsâade etmeyiz» demelerinin mânâsı, sana Ebû Muhammed denilmesine müsaade edemeyiz, demektir. Nitekim rivâyetlerin birinde o zâtın oğluna Kâasım adı verdiğini, ensârın buna da itiraz ettiklerini görüyoruz. Çünkü bu seferde o zata Ebû'l-Kâasım denilecektir. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) ensârın bu itirazlarını yerinde bulmuş ve: «En-sar iyi etmişler» buyurarak doğan çocuklara Muhammed ismi verilmesine müsaade etmiş. Ebû'l-Kâasım künyesine müsaade bu-yurmamıştır. gayri bütün künyelerin kullanılması caiz olduğuna ulema ittifak etmişlerdir. de izah ettiğimiz vecihle künye lâkabın bir nev'idir. Yalnız lâkab ekseriya zemmi tazammum eder. Künye ise bilâkis medih bildirir. Lâkabdan bir farkı da «Eb» veya «ûm» kelimeleriyle başlamasıdır. Ebû Bekr, Ebû Fâtıme, Ümmü Süleym ilâh.) Hazret-i Muğîre'ye sordukları suâlin mânâsı şudur: «Siz Kur'ân'da Hazret-i Meryem için ey Harun'un kız kardeşi denildiğini okuyorsunuz. Halbuki Mûsa (aleyhisselâm) Hazret-i İsa'dan asırlarca Önce dünyaya gelmiştir. Hazret-i Harun, Mûsa'nın kardeşi; Hazret-i Meryem ise, îsa (aleyhisselâm)’in annesidir. Şu halde nasü olur da Hazret-i Meryem kendinden yüzlerce sene önce yaşayan Harun (aleyhisselâm)'in kız kardeşi olabilir.» Anlaşılıyor ki, Hazret-i Muğîre bu suâlin cevâbını verememiş, Medîne'ye döndüğünde onu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’detn öğrenmiştir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in verdiği cevap şudur: kendilerinden Önceki Peygamberlerinin ve sülehanın adlarını koyarlardı.» Yani Hazret-i Meryem zamanında insanlar eski peygamberlerin ve sulehânin adlarını koyarlardı. Hazret-i Meryem de Harun isminde bir şahsın kız kardeşi idi. Yoksa Hazret-i Mûsa'nın kardeşi olan Hârun'un kız kardeşi değildir. Maamafih aralarında bin senelik bir zaman olmasına rağmen Hazret-i Meryem, Harun (aleyhisselâm)'ın sülâlesindendi. Onunla kardeşlik tabakasında birleşiyordu, diyenler de olmuştur. Bu son hadîsle ulemâdan bir cemâat doğan çocuklara Peygamber ismi koymanın caiz olduğuna istidlal etmişlerdir. Nitekim Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) oğlunun ismini İbrahim koyarak bu cevazı fiilen göstermiştir. Kâdî Iyâz'ın beyânına göre ulemâdan Bazıları çocuklara Melâike ismi koymayı kerih görmüşlerdir. Hâris b. Miskin'in kavli budur. İmâm Mâlik çocuklara Cibrîl ve Yasin adlan verilmesini kerih görmüştür.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âdâb
Konu: Ebü Kasım Künyesini Takınmaktan Nehiy Ve Müstehab Olan İsimlerin Beyanı Bâbı
7-) - Hattâbî'ye göre ma'na: «Birbirinizi tekfir etmeyin sonra birbirinizi öldürmeyi de helâl addetmeye başlarsınız» demektir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemün: «benden Sonra Dönüp Birbirinizin Boyunlarını Vuran Kafirler Olmayın» Hadislerin Manasını Beyan Bâbı
7-) Ebû Zer (radıyallahü anh) hadîsini Taberânî «El-Evsât» nâm eserinde rivâyet etmiştir. Bunlardan mâada yine bu babda Erkâm b. Ebi'l-Erkâm, Enes, Câbir, Sâd b. Ebî Vakkas, Ebû'd-Derdâ ve Âişe (radıyallahü anha) hazerâtından da rivâyetler vardır:

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Mekke Ve Medinenin İki Mescidinde Namaz Kılmanın Fazileti Bâbı
7-) Lağv yani bâtıl sözlerden sakınmak. kısım: Bedenin amellerine aiddir; ve kırk şu'beye ayrılır. Bu şu'beler üç nevi'dir: nevi: Muayyen şeylere mahsus olup onaltı şu'bedir;

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İman Şubelerinin Sayısını, Bunların En Üstün Ve En Aşağı Derecede Olanını; Utanmanın Faziletini Ve İmandan Olduğunu Beyam Bâbı
7-) İmâm Ahmed ile Ebû Ya'lâ'nin tahrîc ettikleri Ukbetü'bnü Âmir hadîsinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ki Allah-u Azîmü'ş-Şân: Ey Âdem oğlu! Günün evvelinde kılacağın dört rek'ât namazla beni razı et ki, o günün sonunda ben de sana kâfî geleyim! buyuruyor.» demişdir. Bu lâfız İmâm Ahmed'indir. Ebû Ya’lâ Yun lâfzı: «Âdem oğlu! Günün evvelinde dört rek'ât namaz kılmakdan âciz mi kalıyorsun? (Bunları) kıl ki gününün sonunda ben sana kâfi geleyim!» şeklindedir. «Et-Telvîh» nâm eserde rivâyet edi-ien Ukbetü'bnü Âmir hadisinde: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize iki sûresi ile (yani Şems ve Duhâ sûreleri'ile) iki rek'ât kuşluk namazı kılmamızı emir buyurdu.» denilmektedir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Duha Namazının Müstehab, En Azının İki En Mükenmelinin Sekiz; Ortasının Dört Yahut Altı Rekat Oluşu Ve Bu Namaza Devama Teşvik Bâbı
7-) - Bizi tefrikaya düşür merhamet eyle» yânî bize inayet buyur; da günah işlemeyelim. «Bize nusrat eyle!» Çünkü senin dinini inkâr eden, vahdaniyetini tanımayan kâfirlere karşı bizim yegâne yardımcımız sensin. Ebû Bekir Zeccâc'in beyanına göre Bakara Sûresinin son âyetini Cenab-ı Hak dua olarak inzal buyurmuştur. Binaenaleyh mü'minlerin bunu ezberleyerek her zaman okumaları gerekir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Allahü Teâlânın Takat Getirilemeyecek Şeyleri Teklif Etmediğini; Beyan Bâbı
7-) İbn Keysân'a göre halkı idare eden akıllı kimselerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Emirlik
Konu: Hükümdarlara Masiyetten Başka Hususta İtaatin Vacib, Masiyet Hususunda İtaatin Haram Kılınması Bâbı
7-) Kâ'b b. Mürre (radıyallahü anh) hadîsini Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce tahrîc etmişlerdir. Hazret-i Kâ'b Şöyle deditir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: Her kim müslüman bir kimseyi âzâd ederse, bu onun için cehennemden kurtuluş olur. O kimsenin her bir kemiği ile bunun bir kemiği karşılanır; her kim iki müslüman kadın âzâd ederse bunlar onun için cehennemden kurtuluş olurlar; onların her birer kemiği ile bunun bir kemiği karşılanır; buyururken işittim.» hadîsi İbn Hibbân da «Sahîh»inde tahrîc etmiştir. bu bâbda Muâz b. Cebel, Mâlik b. Amrel-Kuşeyrî, Sehl b. Sa'd, Ebû Mâlik, Ebû Mûse'l-Eş'arî ve Ebû Zerr (radıyallahü anh) hazerâtından dahi hadîsler rivâyet olunduğunu bildirmiştir. (radıyallahü anh) hadîsini İmâm Ahmed tahrîc etmiştir Bu hadîste: kim mü'min bir rakabe âzâd ederse bu onun cehennemden fidyesi olur.» buyurulmuştur. b. Amr (radıyallahü anh) hadîsini dahi İmâm Ahmed tahrîc etmiştir. Metni şöyledir: kim müslüman bir rakabe âzâd ederse, bu onun cehennemden fidyesi olur.» b. Sa'd (radıyallahü anh) hadîsini Taberânî «el-Mu'cemü's-Sağîr» nâm eserinde tahrîc etmiştir. Bu hadîste kim müslüman bir rakabe âzâd ederse, Allah onun her uzvu mukabilinde cehennemden bir uzuv âzâd eder.» buyurulmaktadır. Aynı hadîsi İbn Ebî Adiy dahi «el-Kâmi!» adlı eserinde tahrîc etmiş, fakat râvilerinden Zekeriyya b. Manzûr sebebiyle onu zaîf bulmuştur. Mâlik (radıyallahü anh) hadîsini Ebû Dâvûd-ü Tayâlisî «Müsned»inde Şu'be'den, Amr b. Mâlik hadîsi isnâdiyle tahrîc etmiştir. Mûsâ (radıyallahü anh) hadîsini Nesâî «El-Kübrâ»da; Hâkim de «El-Müstedrek»de tahrîc etmişlerdir. Bu hadîste: kimse bir rakabe yahut köle âzâd ederse, bu onun için cehennemden kurtuluş olur.» buyurulmuştur. Zerr (radıyallahü anh) hadîsini Bezzâr «Müsned»inde tahrîc etmiştir. Metni şöyledir: kimse mü’min bir rakabe âzâd ederse, bu her bîrinden bir uzvu —ve caiz ki: Onun her uzvu mukabilinde bunun bir uzvunu, demiş ola— cehennemden karşılar.» murâd: Köle veya câriyedir. Bu kelimenin lügat mânâsı boyundur. Çüz'ü zikir küllü kasıd kabilinden mecazen memlüke rakabe denilmiştir. Vücudun bütününü ifade etmek için baş, el gibi diğer beden parçalan da kullanılır ve sağ ol yerine «başın sağ olsun!», dert görme yerine «elin dert görmesin!» denilir. Burada bedenin «boyun» kelimesiyle ifâde olunması kölenin ma'nen boynundan bağlanmış gibi olduğuna işaret içindir. Ebû Hüreyre hadîsinde râvi Saîd b. Mercâne'nin arkadaşı diye tavsif edilen Alî b. Hüseyn, Hazret-i Alî b. Ebî Tâlib'in torunu Zeynelâbidîn'dir. Hadîsin bir rivâyetinde beyân olunduğuna göre Hazret-i Zeynelâbidîn, Saîd b. Mercâne'ye: hadîsi Ebû Hüreyre'den sen mi işittin? diye sormuş. Evet, cevâbını alınca: «Bana kölelerimin en birincisi olan Mutarrifi çağırın!» demiş; ve onu âzâd etmiştir. hadîs köle ve câriye âzâd etmenin en faziletli amellerden biri olduğuna delildir. Köle âzâdı sayesinde insan cehennemden kurtulup cennete girer. Bundan dolayıdır ki, âzâd edilecek köle veya cariyenin sakat ve âzası noksan olmaması müstehap görülmüştür. Gerçi böylesi ile de sevap kazanılır; fakat ne de olsa vücudu noksansız olan derecesinde değildir; çünkü uzva bedel uzuv âzâd edileceği tasrîh buyurulmaktadır. Iyâz'ın beyanına göre ulemâ köle mi yoksa câriye mi âzâd etmenin efdal olduğunda ihtilâf etmişlerdir. Bazıları câriye âzâd etmenin daha faziletli olduğunu söylemişlerdir. Zîra câriye âzâd edildi mi çocuğu hür olur. Bu hususta kocasının hür veya köle olmasının bir te'sîri yoktur. takım ulemâ ise bu hadîsle istidlal ederek köle azadının cariyeden efdal olduğunu kabul etmişlerdir. Bir de erkekte şehadet, hakimlik ve cihâd gibi nice menfaati umumî mânâlar vardır ki, bu mânâlar kadınlarda mevcut olmayıp ya şer'an yahut âdeten erkeklere mahsusturlar. Kâdî Iyâz bu kavli sahîh bulmuştur. rivâyetlerde rakabenin mü'min kaydı ile zikredilmesi onun gayr-i müslim rakabeden evlâ olduğunu gösterir. Bundan dolayıdır ki, katil keffâreti için âzâd edilecek kölenin müslüman olması bütün ulemaya göre şarttır. Mâlik'in bu hususta kölenin kıymetini nazar-ı itibara aldığı ve kıymetçe eri yüksek köleyi âzâd etmenin efdal olduğunu söylediği, hattâ müslümanla gayr-i muslini köle arasında fark görmediği rivâyet olunmuşsa da mezhebinin ulemâsından birçokları ve diğer bâzı ulema kendisine muhalefette bulunmuşlardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âzâd
Konu: Âzadın Fazileti Bâbı
7-) - Bir takımları; Ölüleri nasıl dirilteceğini bana göster, ki duamı kabul ettiğini bileyim, demektir. Mutâleasında bulunmuşlardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Delillerin Bir Birini Takviyesiyle İtminan-ı Kalbin Artması Bâbı