Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı

1886-) Bize Yahya'bnü Eyyûb ile Kuteybetü'bnü Saîd ve İbn Hucr rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize, İsmâîl (yânî İbn Ca'fer) Muhammed b. Amr'dan, o da Ebû Seleme'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen Yahya b. Ebî Kesîr'in hadîsi gibi rivâyetde bulundu; yalnız İbn Ebî Eyyûb kendi rivâyetinde (ke ezenihî yerine) «ke iznihî» dedi. hadîsi Buhârî «Kitâbü Fedâili'l-Kur'ân» ile «Kitâbu't-Tevhîd» de tahrîc etmişdir. diyor ki: «Ulemâ ezenin lûgatda dinlemek mânâsına geldiğini söylemişler; ancak burada dinlemek mânâsına hamletmenin caiz olmadığını bildirmişlerdir. Çünkü kulak vermek mânâsına gelen dinlemek Allahü teâlâ hakkında muhaldir; kelime burada mecazen kullanılmışdır. Mânâsı: okuyanı ma'nen kendine yaklaştırmak ve ona bol bol sevap ver-mekdir. Zîra Allahü teâlâ’nın işitmesi muhtelif değildir. Binâenaleyh bu sözün te'vîli vâcibdir.» bâbda Aynî dahi şunları söylemişdir: «Hâsılı (ezine) fiili ıtlaak ile dinlemek arasında müşterekdir. Mutlak mânâsını kasdedersen masdarı (izn) dinlemek mânâsını murâd edersen masdari (ezen) şeklinde gelir.» de: «Ezen: İmlâ yazan bir kimsenin kulağını, dinlediği kimseye doğru eğiltmesidir. Bu mânâ zahiri itibârı ile Allahü teâlâ hakkında kullanılamaz. Kelime Allah hakkında mecazen: Okuyana ikram ve bol sevap ihsan etmek mânâsına gelir. Zira dinlemenin neticesi bunlardır. ıtlaakından murâd: Onun mutlak mânâda kullanılmasıdır. Mutlak mânâda îzn, mubah kılmak demekdir. tegannînin mânâsı hususunda da ihtilâf etmişlerdir. İmâm Şafiî ile diğer Şafiîyye ulemâsına göre sesi Kur'ân'la güzelleştirip zînetlemek manasınadır. Ebû Dâvûd'un «Sünen» inde rivâyet ettiği bir hadîsde, İbn Ebî Müleyke'nin: «Okuyanın sesi güzel değime, Kur'ân onu mümkin olduğu kadar güzelleştirir.» demiş olması bu mânâyı te'yîd eder. «Tegannînin mânâsı: Onunla müstağni olur; başka şey'e muhtâc kalmaz; demekdir.» mutâleasında bulunmuşlardır. İmâm Ahmed'in rivâyeti bu tarzdadır. bâzılarına göre teğannî: Kur'ân okumakla geçmiş milletlere dâir haberlerden ve eski kitaplardan müstağni kalır; manasınadır. takımları, tegannî'nin: Meşgul olmak; mânâsına geldiğini; diğerleri fakirliğin zıddı yani zenginlik; demek olduğunu söylemişlerdir. mânâların içinde en ziyâde akla yatanı tegannîden, fayda mânâsı kasdedilmekdir. Yani bir kimseye Kur'ân fayda vermez, kur'ân'daki va'd ve tehdîdleri tasdik etmezse, o kimse bizden değildir» demektir. bu şekilde te'vîl edenler Kur'ân-ı Kerîm'i lâhn ve tercî' ile okumayı mekruh sayarlar. Lâhn ve tercî'den murâd: sesi boğazda oynatarak nağme ile okumak, Kur'ân-ı Kerîm'i mûsikî kaaidelerine uydurmakdır. Hazret-i Enes (radıyallahü anh) ile Saîdü'bnü’l -Müseyyeb, Hasan-ı Basri, İbn Şîrîn, Saîdü'bnü Cübeyr, İbrahim Nehaî, Abdurrahmân b. Kâsım ve Abdurrahmân b. Esved dahi lâhn ve terci' ile Kur'ân okumayı kerîh görürlermiş. İmâm Mâlik'in kavli de budur. ve tegannî ile okumayı caiz görenler, Hazret-i Dâvûd (aleyhisselâm)'ın okuyuşu ile istidlal ederler. İbn Abbâs (radıyallahü anh)'dan rivâyet olunduğuna göre, Dâvûd (aleyhisselâm) Zebur'u yetmiş makaamla okur ve okuyuşu ile hastaları cûşu hurûş'a getirirmiş. Bunlar Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Kur'ân okumasını tavsîf eden Abdullah b. Mugaffel hadîsi ile de istidlal ederler. Ömer (radıyallahü anh)’in dahi lâhn'la Kur'ân okumayı caiz-gördüğü rivâyet olunur. Bazen Hazret-i Ebû Mûse'l-Eş'arî'ye: «Bize, Rabbimizi hatırlat!» der; o da lahn-u tegannî ile Kur'ân okurmuş. bir defa: «Kim Kur'ân'ı Ebû Mûsâ gibi tegannî ile okuyabilirse, bunu hemen yapsın!» demişdir. Ukbetü'bnü Âmir (radıyallahü anh) Kur'ân'ı pek güzel bir sesle okurmuş. Hazret-i Ömer kendisine: «Filân sûreyi bana oku!» demiş; o okumuş; Ömer (radıyallahü anh) da ağlamış. b. Esved, ramazanda mescidleri dolaşarak güzel sesle Kur'ân okuyanları araştırırmış. rivâyetine göre, İmâm A'zam ile arkadaşları lâhn ile okunan Kur'ân'ı dinlerlermiş. b. Abdilhakem: «Babamla şâfiîyi ve Yûsuf b. Amr'ı lâhn ile okunan Kur'ân'ı dinlerlerken gördüm.» demişdir. «Kur'ân'ı cehren okumakdan murâd, güzel sesle; yanık okumakdır. Lâhn, Kur'ân'ı kırâet olmakdan çıkarmamak şartıyla müstehabdır, fakat ifrata kaçarak bir harf ziyâde veya noksan etmek haramdır.» demişdir. İbn Eyyûb rivâyetindeki (izn) kırâetini Kâdî İyâz Kur'ân okumaya teşvik ve emir; diye tefsir etmişdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Sesi Kurânla Süslemenin Müstehab Oluşu Bâbı
1887-) Bize, Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Nümeyr rivâyet etti. H. İbn Nümeyr dahi rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Mâlik (yani İbn Miğvel) Abdullah b. Büreyde'den, o da babasından naklen rivâyet etti. Babası Şöyle dedi:, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Abdullah b. Kays'e yahut Eş'arî'ye Âl-i Dâvûd'un mizmarlarından bir mizmâr verilmişdir.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Sesi Kurânla Süslemenin Müstehab Oluşu Bâbı
1888-) Bize Dâvûdu'bnü Büşeyd rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize, Tâlha, Ebû Bürde'den, o da Ebû Mûsa'dan naklen rivâyet etti. ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Mûsa'ya: gece senin okuyuşunu dinlerken beni bir görmeliydin!... Gerçekden sana Âl-i Dâvûd'un mizmârlarından bir mîzmâr verilmiş!» buyurdular. hadîsi Buhârî «Kitâbu Fedâili’l-Kur'ân» da, tahrîc ettiği gibi Tirmizî dahi rivâyet etmişdir. Esâs itibarı ile kaval nev'inden bir düdükdür. Burada ondan murâd, güzel sesdir. Aralarındaki benzerlik dolayısiyie mizmâr lâfzı, güzel sese istiare edilmişdir. Hazret-i Ebû Mûse'l-Eş'arî'nin son derece güzel ve yanık bir sesi varmış. Zürriyet, çoluk çocuk ve bir kimsenin tâbi'leri mânâsına gelir. Burada bu kelime mukham yani fazladır. Maksad doğrudan doğruya Peygamber Dâvûd (aleyhisselâm) dır. Güzel sesle okumak, onda nihayet bulmuşdur; ve onun mûcizelerindendir; derler. Zebûr'u okumaya baş-ladımi, dağlardaki kurtlar, kuşlar bile ağlaramış. Hazret-i Dâvûd'un zür-riyyetinden onun kadar güzel sesli bir kimsenin yetiştiği rivâyet olun-mamiçdır. «Buradaki âl'den murâd, şahısdır.» demişlerdir. İyâz diyor ki: «Sesi Kur'ân fertîli ile süslemenin müstehab olduğunda bütün ulemâ müttefikdir. Ebû Ubeyd bu bâbda vârid olan hadîslerin hüzün ve şevk'e getirmek mânâsına hamledildiğini söylüyor. Lâhn ile okuma hususunda ulemâ ihtilâf etmişler; İmâm Mâlik ile cumhûr-u ulemâ bunu mekruh görmüşlerdir. Çünkü lâhn'la okumak, Kur'ân'ı gayesi olan huşu' ve tefehhümden hâriç bırakır. Ebû Hanîfe ile selefden bir cemâat aşk-u şevk'e getirecek şekilde Kur'ân okumayı mubah görmüşlerdir. Delilleri bu husûsda vârid olan hadîslerdir. de böyle okumak rikkate gelmeye, haşyete ve nefisleri, Kur'ân dinlemeye teşvike sebepdir.» İmâm Şafiî'nin bir yerde: «Lâhn'la Kur"ân okumayı kerih görürüm.», başka bir yerde «kerih görmem.» dediğini söyledikden sonra sözüne şöyle devam ediyor: «Ulemâmız derler ki: İmâm Şafiî-nin bu mes'elede hiç bir hilafı yokdur. Mesele iki hâlin ihtilâfından ibâ-retdir. Kerih gördüğü yerde kelimeyi uzatarak ziyâde veya noksan sureti Üe sözü çığırından çıkarmayı yahut uzatılmıyacak yerde uzatmayı, idgam lâzım olmayacak yerde idgam yapmak gibi şeyleri; mubah gördüğü yerde ise hiç bir değişiklik yapılmadan okunan Kur'ân'ı kasdetmişdir.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Sesi Kurânla Süslemenin Müstehab Oluşu Bâbı
1889-) Bize Ebû Bekir b. EH Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. İdrîs ile Vekî', Şu'be'den, o da Muâyiyetü'bnü Kurre'den naklen rivâyet etti. Muâviye şöyle dedi: Ben Abdullah b. Mugaffel-i Müzenî'yi şunu söylerken işittim: (sallallahü aleyhi ve sellem) H\\h yılında bir yolculuğu esnasında hayvanı üzerinde Fetih sûresini okudu. Kırâetinde tercî' yaptı.» «Halkın başıma toplanacağından korkmasam, size onun ki-râetini gösterirdim.» demiş. Bize Muhammedü'bnü'l-Müsennâ ile Muhammedü'bnü Beşşâr rivâyet ettiler. İbn'l-Müsennâ ki): Bize, Muhammedü'bnü Ca'fer rivâyet etti, ki): Bize Şu'be, Muâviyetü'bnü Kurra'dan rivâyet etti. ki: Abdullah b. Mugaffel'i dinledim şöyle dedt: fethediliği gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i devresinin üzerinde fetih sûresini okurken gördüm.» Muâviye diyor ki: Müteakiben İbn Mugaffel (kendisi) de okudu ve tercî' yaptı. «Eğer (etrafımızda) insanlar olmasaydı İbn Mugaffel'in, (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen okuduğu şekilde ben de size okuyuverirdim.» demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Mekkenin Fethi Günü Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Fetih Süresini Okuması Bâbı
1891-) Bize, bu hadîsi Yahya b. Habîb El-Hârisî dahi rivâyet etti. ki): Bize, Hâlidü'bnü Haris rivâyet etti. H. Ubeydullah b. Muâz da rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. Her iki râvî demişler ki: Bize, Şu'be bu isnâdla, bu hadîsin benzerini rivâyet etti. Hâlidü'bnü Haris hadîsinde: «Yürüyen bir deve üzerinde kendisi de fetih sûresini okuyordu; dedi.» ibaresi vardır. hadîsi Buhârî «Kitâbu't-Tefsîr», «Kitâbû Fedâili’l-Kur'ân», «Kitâbü’l-Megâzî» ve «Kitâbu't-Tevhîd» de; Ebû Dâvûd «Kitâbu's-Salât» da; Tirmizî «Şemâîl» de; Nesâî dahi «Kitâbu Fedâîli'l-Kur'ân» da muhtelif râvîler'den tahrîc etmişlerdir. Az yukarıda beyân ettiğimiz vecihle sesi boğazda oynatarak nağme yapmakdır. Hazret-i Abdullah b. Mugaffel, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in tercî'ini, okurken sesini «Aaa» şeklinde uzatarak göstermişdir. Esîr: «Allah-u âlem Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu yalnız Mekke fethedildiği gün yapmışdır. Çünkü kendisi hayvan üzerindeydi. Bu sebeple sesinde oynaklık hâsıl olmuşdur.» diyor.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Mekkenin Fethi Günü Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Fetih Süresini Okuması Bâbı
1892-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Ebû Hayseme, Ebû İshâk'dan, o da Berâ'dan naklen haber verdi. Berâ' Şöyle dedi: Bir adam Kehf sûresini okuyordu, yanında da iki uzun iple bağlı bir at bulunuyordu. Derken o zâtı bir bulut kapladı. Bulut dönmeye ve yaklaşmaya başladı. O zâtın atı da bundan ürkmeye başladı. Sabaha çıkınca o zât Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e geldi ve; bu hâdiseyi ona anlattı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): sekînefdir, Kur'ân için inmişdir.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurân Okunması Sebebiyile Sekinetin İnmesi Bâbı
1893-) Bize İbn’l-Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler, lâfız İbn'l-Müsennâ'nındır. Dediler ki: Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Ebû İshâk'dan naklen rivâyet etti. Ebû İshâk' Şöyle dedi: Ben Berâ'yı şunu söylerken işittim:. Bir adam Kehf sûresini okudu. Evinde bir at vara di. Derken at ürkmeye başladı. Bunun üzerine adam bakındı: bir de ne görsün! Kendisini bir sis yahut bir pulut kaplamış! Bunu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e anlattı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ey fülân! Çünkü o bulut sekînetdir. Kur'ân okunurken inmişdir. Yahut Kur'ân için inmişdir.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurân Okunması Sebebiyile Sekinetin İnmesi Bâbı
1894-) Bize İbn’l-Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize, Abdurrahmân b. Mehdi ile Ebû Dâvûd rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Şu'be, Ebû İshâk'dan rivâyet etti. Ebû İshâk: «Ben, Berâ'yı şöyle derken işittim...» demiş. iki râvî yukarki hadîs gibi rivâyette bulunmuşlar. Yalnız onlar «at şahlanmaya başladı.» demişlerdir. hadîsi Buhârî «Kitâbü'l-Menâkib» de: Tirmizî dahi «Fedâilü’l-Kur'ân» da tahrîc etmişlerdir. sûresini okuyan zât Useyd b. Hudayr'dır. Netekim bundan sonraki hadisde ismi tasrîh olunacakdir. Atını iki uzun iple bağlaması, at pek kuvvetli ve hırçın olduğundandır. Anlaşılıyor ki at gördüğü bulutdan şahlanarak ipi koparacak dereceye gelmiş: Hazret-i Üseyd de bundan dolayı meraka düşerek ertesi gün mes'eleyi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e anlatmış: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu görülen bulutun, sekînet olduğunu, okunan Kur'ân için indiğini beyân buyurmuş. rivâyetle sis mi yoksa bulut mu denildiği hususunda ve keza Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Kur'ân okunurken mi yoksa Kur'ân için mi iner dediğinde râvî şekketmişdir. Bu rivâyette Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: fülan!» buyurması, Kur'ân okumaya devam etmeli ve sana inen bu rahmeti ganimet bilerek daha çok okumalıydın: manasınadır. mânâsı hususunda ulemâ ihtilâf etmişlerdir. Bâzılarına göre sekînet, esen bir rüzgârdır. Amma insan yüzü gibi yüzü vardır. takımları: «Bundan murâd: Üzerlerinde sekînet bulunan meleklerdir.» demişlerdir. bunun göçeğen kuşu gibi bir hayvan olduğunu, kanatları bulunduğunu: daha başkaları kediye benzer bir hayvan olduğunu, gözleri gayet keskin olup: bir bakışda bir orduyu bozguna uğrattığını söylemişlerdir. Hattâ sekînetin cennet altmirrâân mâmûl bir yol olduğunu söyliyenler bile vardır. «O, Allah tarafından bir rûhdur: konuşur ve bir şeyde ihtilâf edilirse onu beyân eder.» demişdir. olan mânâya göre sekînet, Allah'ın mahlûklarından biri olup: kendisinde sünûnet ve rahmet vardır. Beraberinde Kur'ân'ı dinleyen melekler bulunur. Netekim aşağıdaki rivâyet de bu mânâyı te'yîd eder.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurân Okunması Sebebiyile Sekinetin İnmesi Bâbı
1895-) Bana Hasan b. Aliy El-Hûlvânî ile Maccâcu'bnü'ş-Şâir rivâyet ettiler. Lâfızları birbirine yakındır. Dediler ki: Bize Ya'kûb b. İbrâhîm rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Yezîdü'bnü’l-Hâd rivâyet etti. Ona da Abdullah b. Habbâb rivâyet etmiş: ona da Ebû Saîd-i Hudrî rivâyet etmiş ki, bir gece Üseydü'bnü Hudayr hurma harmanında (Kur'ân) okurken birdenbire atı şahlanmış. Fakat o yine okumaya devam etmiş. Sonra at tekrâd şahlanmış ise de Üseyd yine okumasına devam etmiş. Sonra at tekrar şahlanmış. ki: Atın (oğlum) Yahya'yı çiğneyeceğinden korktum da kalkıp yanına gittim. Bir de ne göreyim! Başımın üzerinde gölgelik gibi birşey!.. içinde kandillere benzer nesneler var. Bu gölgelik göğe çıktı: hattâ onu göremez oldum. Ertesi sabah Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e giderek: Yâ Resûlallah! Dün akşam ben gece yarısı hurma harmanında (Kur'ân) okurken birden atım şahlandı.» dedim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hemen: İbn Hudayr!» buyurdu. (Dedim ki): Ben okumaya devam ettim. Sonra at yine şahlandı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yine : İbn Hudayr!» buyurdular. (Dedim ki): Ben yine okudum: fakat hayvan sonra tekrar şahlandı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yine: İbn Hudayr!» buyurdular. (Dedim ki): Ben artık okumakdan vazgeçtim. (Oğlum) Yahya ata yakındı: Onu çiğner diye korktum. O sırada gölgelik gibi bir şey gördüm: içinde kandillere benzeyen nesneler vardı. Bu gölgelik göğe çıktı. Nihayet onu göremez oldum... Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): meleklerdir. Seni dinliyorlarmış. Eğer okumağa devam şeydin: sabaha kadar seni dinlerler: halk da onları görür: halkdan gizlenmezlerdir.» buyurdular. hadîsi Buhârî ile Nesâî «Kitâbu Fedâilü'l-Kur'ân» da tahrîc etmişlerdir. rivâyetini Üseyd b. Hudayr şöyle anlatımı Kendisi, geceleyin Bakara sûresini okuyormuş. Atı da yanında bağlıymış. Birdenbire at şahlanmış. Bunun üzerine Üseyd susmuş: at da sükûnet bulmuş. Tekrar okumaya başlayınca at yine şahlanmış: Üseyı susmuş: at da sükûnet bulmuş. Sonra yine okmuş: at yine şahlanmış. Bu nun üzerine Üseyd okumakdan vazgeçmiş. Oğlu Yahya ata -ya km bulunuyormuş: ona çarpar diye korkmuş. Çocuğu oradan çekince ba şını semâya kaldırmış, ve ne gördü ise görmüş. Sabah olunca hâdiseyi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e anlatmış. Efendimiz ona: Ey İbn Hudayr! Oku ey İbn Hudayr!...» demiş. Üseyd b. Hudayr: Hayvan, oğlum Yahya'yı çiğneyecek diye korktum Yâ ResûlüllahJ Zîra ona yakındı. Başımı kaldırdım ve çocuğun yanına gittim. Sonra başımı semâya kaldırdım: Bir de ne göreyim! Bulut gibi bir şey!.. İçinde kandiler gibi şeyler var!.. Bu nesne çıktı gitti. Nihayet onu görmez oldum... demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ne olduğunu biliyormusun?» buyurmuş, Üseyd: Hayır! cevâbını vermiş. Efendimiz: meleklerdir. Senin sesine yaklaşmışlar: eğer okumaya devam edeydin sabaha kadar dinlerler: halk onları görür: halkdan gizlenmezlerdi.» buyurmuş. Sofa gibi güneşden koruyan gölgelikdir. Burada: Gölge yapan bulut: diye te'vîl olunmuşdu. yukarıda buna benzer bir hadîsin Kehf sûresinin fazileti hakkında rivâyet olunduğunu gördük. O hadîs-de bir zâtın Kehf sûresini okuduğu: atı da yanıbaşında bulunduğu zikredilmişti. Hattâ onun Üseyd b. Hudayr olduğu söylennüşdir. Kirmânî bu mes'eleyi şöyle hâlletmişdir: Gerek burada beyân, edilen Bakara suresini gerekse o hadîsde bahsedilen Kehf sûresini okuyan Hazret-i Useyd'dir. Maamâfîh o hadîsde bahsi geçen zât bir başkası da olabilir. zahirleri, hadisenin ayrı ayrı iki-defa vuku' bulduğunu gösteriyor. Netekim böyle bir hâdise Hazret-i Sâbir b. Kays'in de başından geçmiştir. Ebû Dâvûd'un mürsel olarak rivâyet ettiği bir hadîsde şöyle deniliyor: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e: Görmedin mi dün gece Sabit b. Kays'in evi kandillerle parlayıp duruyordu? dediler, de: Ola ki Bakare sûresini okumuştur... buyurdu. Bu mesele Sâbit'e soruldukta: Bakare sûresini okudum., dedi.» Üseyd b. Hudayr’ın sesi son derece güzel ve yanıkmış. Hattâ İsmâîlî'nin rivâyetinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, kendisine: ey Useyd! Sana, Hazret-i Dâvûd'un mezamirinden (hisse) verilmiş!» buyurduğu bildiriliyor.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurân Okunması Sebebiyile Sekinetin İnmesi Bâbı
1896-) Bize Kuteybetü'bnü Saîd ile Ebû Kâmil-i Cahderî, ikisi birden Ebû Avâne'den rivâyet ettiler. Kuteybe dedi ki: Bize Ebû Avâne, o da Enes'den, o da Ebû Mûse’l-Eş'arî'den naklen rivâyet etti. Ebû Mûsâ Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): okuyan mü'minin misâli portakal gibidir, ki kokusu güzel, tadı hoştur. Kur'ân okumayan mü'minin misâli de hurma gibidir. Kokusu yoktur fakat tadı lezzetlidir. Kur'ân okuyan münâfıkm misâli, kokusu güzel fakat tadı acı olan fesleğen gibidir. Kur'ân okumayan münafığın misâli İse kokusu bulunmayan: tadı da acı olan Ebû Cehil karpuzu gibidir.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurân Hafızının Fazileti Bâbı
1897-) Bize Heddâb b. Hâlid rivâyet etti. ki): Bize Hemmâm rivâyet etti. H. Muhammedü'bnü’l-Müsennâ da rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Saîd Şu'be'den naklen rivâyet etti. Bu râvîlerin ikisi de Katâde'den, bu isnâdla, bu hadîsin mislini rivâyet etmişlerdir. Şu kadar var ki Henı-ı mâm'in rivâyetinde «münafık» yerine «câcir» kaydı vardır. hadisi ,Buhârî «Kitâbu Fedâilü'l-Kur'ân» ın bir kaç yerinde, «Kitâbü'l-Et'ıme» ve «Kitâbu't-Tevhîd» de: Ebû Dâvûd ile «Fedâilü'l-Kur'ân» da tahrîc ettikleri gibi İbn Mâce dahi rivâyet et-mişdir. hadîs hakkında Ayni şunları söylemektedir: «Malûmun olsun ki, bu teşbih ve temsil hakîkatta sırf mâkûl bir mânâya şâmil olan bir va-sıfdır. Bu mânâyı, ancak görülen ve hissedilen bir şeyle tasvir meydana çıkarabilir. Sonra hiç şüphe yok ki, Kelâmullah'm, kulun bâtınına ve zahirine te'sîri vardır. Bu husûsda kullar biribirlerinden farklıdırlar. Bâzılarının bu tanzîrden bol bol nasipleri vardır. Bunlar Kur'ân okuyan mü'minlerdir. Bâzılarının ise hiç nasipleri yokdur. Bunlar hakîki münafıklardır. Bir takımlarının yalnız zahirleri te'sîr altında kalır: bâtınlarına Kur'ân te'sîr etmez. Bunlar murâîlerdir. Bir kısmı da bunun aksinedir, (üâni Kur'ân bâtınına te'sîr eder: zahirine te'sîr etmez.) Bunlar da Kur'ân'ı okumayan mü'minlerdir. mânâların hissi şeylerle tasvir edilerek gösterilmesi hadîs-i şerîfde zikredildiği gibi olur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu mânâları ifâde için hadîs-i şerîfde zikrettiğinden daha muvafık, münâsip, akla yakın, daha güzel ve daha cem'iyyetli tâbîr bulunamaz! Zira müşeb-behlerle, müşebbehünbihler (yani benzeyen insanlarla, benzedikleri şeyler.) buradaki taksime tamamen uymaktadırlar. Çünkü insanlar ya mü'min yahut gayr-i mü'min olurlar. Gayr-i mü'min de yâ hâlis münâfıkdır: Yahut hükmen ona ilhak edilir. Mü'minler ya Kur'ân okumaya devam ederler yahut etmezler. Buna göre sen müşebbehünbihin neticelerini kıyâs eyler! temsillerde vech-i sebeh, mahsûs olan iki şeyden yani tad-la kokudan mürekkebdir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) misâlini yerden biten ve ağaçdan meydana gelen şeylerle vermişdir. Çünkü bunlarla insanların amelleri arasında benzerlik vardır. Ameller nefislerin meyveleridir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ağaçdan meydana gelen portakalla hurmayı mü'mine tahsis buyurmuş: yerden biten Ebû Cehil karpuzu ile fesleğeni de münafığa bırakmişdır. Bu suretle mü'minin şanının ulviyyetine ilminin yüksekliğine ve devamına: münafığın da sânının alçaklığına, amelinin hiçliğine ve faydasızlığıa tenbîh buyurmuştur. Kerîm'i okuyanlarla okumayanlar hakkında fi'l-i muzâri' sîgası kullanması, devam ve istimrar mânâsını kasdettiği İçindir. Yani portakala benzetilen mü'minler, Kur'ân-ı Kerîm'i devam üzere okuyanlar: hurmaya benzetilenler de devam üzere okumayanlardır. (Bittabi bundan, hiç okumayanlar: mânâsı çıkmaz.)... okuyan mü'nıini portakala benzetmesi, onun bütün memleketlerde yetişen en faydalı ve en iyi bir yemiş olmasındandır...» şerîf, Kur'ân-ı Kerîm'i ezberleyip hafız olmanın faziletine ve bir maksadı anlatmak için misâl getirmenin müstehab olduğuna delildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurân Hafızının Fazileti Bâbı
1898-) Bize Kuteybetü'bnü Saîd ile Muhammed b. Ubeyd el-Guberî hep birden Ebû Avâne'den rivâyet ettiler. İbn Ubeyd dedi ki: Ebû Avâne, Katâde'den, o da Zürâratü'bnü Evfâ'dan, o da Sa'd b. Hişâm'dan, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): mahir olan sefere denilen kerîm ve muti' Peygamberlerle beraber olacakdır. Kur'ân-ı kekeleyerek güç hâl ile okuyana ise iki ecir vardır.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurân Okumada Mahir Olanla, Onu Kekeleyerek Okuyanın Faziletleri Bâbı
1899-) Bize Muhammedü'bnü’l-Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize İbni Ebî Adiyy, Saîd'den rivâyet etti. H. Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Vekî', Hişâm-ı Destevâî'den naklen rivâyet etti. Her iki râvî Katâde'den bu is-nâdla, rivâyette bulunmuşlardır. Vekî'in rivâyetinde: okumak zor geldiği hâlde, onu okuyana iki ecir vardır.» buyurmuşdur. hadîsi Buhari ile Ebû Dâvûd «Kitâbu't -Tefsîr» de: Tirmizî ile. Nesâî «Fedâilü'l-Kur'ân» da: İbn Mâce «Sevâbü'l-Kur'ân» da muhtelif râvilerden tahrîc etraişlerdir. mahir olmakdan murâd: İşlek hafız olmakdır. Mükemmel hafız olanlar Kur'ân-ı Kerîm'i okurken hiç bir güçlük çekmezler. BÖyleleri kıyâmette sefere-i kirâm ile beraber olacaklardır. Sefere: Sâfir'in cem'idir. Safir: Râsûl demekdir. Sefere'den murâd da, Pey-gamber'lerdir. Allah'ın emirlerini tebliğ sadedinde sefer ettikleri için kendilerine bu isim verilmişdir. «Sefere'den murâd: amelleri yazan meleklerdir.» derler. Mutî'ler manasınadır. Bu kelime «birr» den alınmışdır. Birr: tâat demekdir. Tereddüt ve meşakkatle okumakdır. Böylesine iki ecir verilmesi, biri Kur'ân okuduğu: biri de meşakkat çektiği içindir. diyor ki: «Kur'ân-ı hafız olduğu hâlde okuyan kimsenin Peygamber'lerîe beraber bulunmasının mânâsı nedir? dersen: ben de derim ki: Bunun iki. mânâsı vardır. O kimsenin kendine mahsûs yerleri olur: orada meleklerle arkadaşlık eder. Çünkü Allah'ın kitabını yüklenmek hususunda o da meleklerin sıfatlarıyla mevsûfdur. Hâfız-u Kur'ân olan kimse, melekler gibi amel etmiş: onların yolunu tutmuşdur. Onun için onlarla beraber olacakdır.» Kerîm'i güçlükle okuyanlara iki ecir verilmesinden, onların kâmil hafızlardan daha çok sevap kazanacakları mânâsı çıkarılamaz. Çünkü Peygamberlerle veya meleklerle beraber olmanın ecr-u mükâfatı şüphesiz ki daha çokdur. Bu zevata bundan maada birçok sevaplar vardır. Sefere-i kirâm'la beraber olmak hafızlardan başka kimse için müyesser değildir. Binâenaleyh Kur'ân- Kerîm'i onlar derecesinde hifz-u itkanla okuyamıyanlar hiç bir zaman onlar kadar sevaba nail olamazlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurân Okumada Mahir Olanla, Onu Kekeleyerek Okuyanın Faziletleri Bâbı
1900-) Bize Heddâb b. Hâlid rivâyet etti. ki): Bize Hemmâm rivâyet etti. ki): Bize Katâde, Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Übeyy b. Kâ'b'a: bana Allah sana Kur'ân okumamı emretti.» demiş. Übeyy: Benim adımı sana Allah mı andı? diye sormuş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Senin ismini bana Allah andı.» buyurmuş. Kâvî ki: üzerine Übeyy ağlamaya başladı.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Okuyan, Dinleyenden Efdal Bile Olsa Fazilet Ve Maharet Sahiplerinden Kurân Okumanın Müstehab Oluşu Bâbı
1901-) Bize Muhammedü'bnii’l-Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. ki: Katâde'yi, Enes'den naklen rivâyet ederkeı dinledim. Enes şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Übey yu'bnü Kâ'b'a: bana Allah, sana (Lem yekûn) sûresini okumamı emi buyurdu.» dedi. Übeyy: Benim ismimi sana andı mı? diye sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): cevâbını verince Übeyy ağladı.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Okuyan, Dinleyenden Efdal Bile Olsa Fazilet Ve Maharet Sahiplerinden Kurân Okumanın Müstehab Oluşu Bâbı
1902-) Bize Yahya b. Habîb El-Hârisî rivâyet etti. ki): Bize Hâlid (yânî İbn’l-Hâris) rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Katade'den rivâyet etti. ki: Ben, Enes'i şöyle derken işittim: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Übeyy'e buyurdular ki...» (diye başlayarak) yu-karki hadîsin mislini rivâyet etti. hadîsi Buhârî «Kitâbü Menâkıbi'l-Ensâr» ile «Kîtâbü't-Tefsîr»de: Nesâî dahi «Fedâilü'l-Kur'ân» ile «Kitâbü't-Tefsîr» de muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. Ahmed b. Hanbel'in rivâyetinde: «Lem yekûn sûresi nâzil olunca Cebrail (Aleyhisselâmj Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e: Rabbin bu sûreyi Übeyy'e okumanı emretti: demiş. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Übeyy'e: Gerçekden Allah bu sûreyi sana okumamı emir buyurdu: demiş: Übeyy de ağlamışdır.» denilmektedir. sûrenin Hazret-i Übeyy'e okunmasındaki hikmet ondan bir şey öğrenmek için değil, bu sûreyi ona da Öğretmek ve kendilerini sırf Kur'ân-ı Kerîm okumaya tahsis eden hafızlara Kur'ân-ı Kerîmi arzetmenin sünnet olduğunu bildirmek içindir. Bununla Hazret-i Übeyy'in faziletine tenbîh ve müslümanları ondan Kur'ân öğrenmeye teşvik murâd edilmiş olmak da caizdir. Netekim öyle de olmuş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in vefatından sonra Hazret-i Übeyy Kur'ân-ı Kerîm'de meşhur bir İmâm olmuşdur. Übeyy'e okunmak için (Lem yekûn) sûresinin tahsîs buyurulması: Bu sûrenin kısa olmasına rağmen pek büyük usûl ve kavâidi, umuru cem ettiği içindir. diyor ki: «Bu sûrenin hassaten zikredilmesi kısa olmakla beraber: ihtiva ettiği tevhîd, risâlet, ihlâs, suhuf, Peygamberlere indirilen kitaplar, namaz, zekât, kıyâmet, ehl-i cennet ve ehl-i cehennemden dolayıdır.» Übeyy (radıyallahü anh) isminin Allahü teâlâ hazretleri tarafından anılmasına pek ziyâde şaşarak bu husûsda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizden îzâhât istemiş: ismini hakîkaten andığını işidince sevincinden kendini tutamayarak ağlamıştır. Zîra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in okuduğunu dinlemek için Allahü teâlâ tarafından Hazret-i Übeyy'in adı ile şanı ile tâyin buyurulması onun için pek büyük bir şerefdir. Hazret-i Übeyy evvel emirde kendisinin bu şerefe lâyık olmadığını zannettiği için: «İsmimi hakîkaten Allahü teâlâ andı mı?» diye sormuşdur. Hazret-i Übeyy'in ağlamasını, bu büyük nimete karşı şükürde kusur edeceğinden korktuğuna hamletmişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Okuyan, Dinleyenden Efdal Bile Olsa Fazilet Ve Maharet Sahiplerinden Kurân Okumanın Müstehab Oluşu Bâbı
1903-) Bize Ebû Bekîr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb hep birden Hafs'dan rivâyet ettiler. Ebû Bekir dedi ki: Bize Hafsu'bnü Giyâs, A'meş'den, o da İbrâhîmden, o da Ubeyde'den, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti. Abdullah Şöyle dedi: Bana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Kur'ân oku!» dedi. Ben: Ya Resûlallah Kur'ân-ı Kerim sana indirildiği hâlde, onu sana ben mi okuyayım? dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): onu başkasından dinlemek istiyorum.» buyurdu. Bunun üzerine ben de Nisa' sûresini okumaya başladım. "Acep her ümmetden birer şâhid getirerek onların üzerine de seni şâhid kıldığımız zaman hâl nice olur!" Süre-i Nisa, Âyet; 41. âyet-i kerimesine vardığım zaman başımı kaldırdım yahut birisi yanıbaşımi dürttü de, başımı kaldırdım. Gördüm ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in gözyaşları akıyor.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurân Dinlemenin, Onu Dinlemek İçin Bir Hafızdan Okumasını İstemenin Ve Kurân Okunurken Ağlayıp Tadebbür Etmenin Fazileti Bâbı
1904-) Bize Hennâd b. Seriyy ile Mincâb b. Haris Et-Temîmî hep birden Alîyyü'bnü Müshir'den, o da A'meş'den bu isnâdla rivâyet ettiler. (Yalnız) Hennâd kendi rivâyetinde: «Bana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisi minber üzerinde iken (bana oku) buyurdu.» ifâdesini ziyâde eyledi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurân Dinlemenin, Onu Dinlemek İçin Bir Hafızdan Okumasını İstemenin Ve Kurân Okunurken Ağlayıp Tadebbür Etmenin Fazileti Bâbı
1905-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. ki): Bana Mis'ar rivâyet etti. Küreyb: Bana Mis'ar'dan, o da Amr b. Mürra'dan, o da İbrahim'den naklen rivâyet olundu: dedi. İbrahim Şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Abdullah İbn Mes'ûd'a: Kur'ân oku!» buyurdular. İbn Mes'ûd: Kur'ân sana indirildiği hâlde (onu) sana, ben mi okuyayım?» dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onu ben, başkasından dinlemek İstiyorum», buyurdular. Bunun üzerine İbn Mes'ûd, kendilerine Nisa' sûresinin evvelinden başlayarak (Acep her ümmetden birer şâhid getirerek onların üzerine de seni şâhid kıldığımız zaman hâl nice olur!) âyet-i kerimesine kadar okudu. Ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ağladı. ki: Bana, Ma'n Ca'fer b. Amr b. Hureys'den, o da babasından, o da İbn Mes'ûd'dan naklen rivâyet etti. İbn Mes'ûd Şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): bulunduğum müddetçe onlar üzerine bir şâhid olarak» yahut: «Onların içinde olduğum müddetçe...» buyurdu. (Burada) râvît Mis'ar şekketmişdir. hadîsi Buhârî «Kitâbu't-Tefsîr» ile «Kitâbu Fedâilü’l-Kur’ân» da: Ebû Dâvûd «Kitâbu’l-ÎHm» de: Tirmizî ile Nesâî «Tefsir» de tahrîc etmişlerdir, rivâyetinde Hazret-i İbn Mes'ûd: « (Acep her ümmetden birer şâhid...) âyetine vardığım zaman Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: yahut «Kes!» buyurdular, (o zaman) gözlerinin yaşardığını gördüm.» demişdir. hadîsi İbn Ebî Hâtîm, Taberânî ve daha başkaları da rivâyet etmişlerdir. Onların rivâyetlerinde: «İbn Mes'ûd (Acep her ümmetden birer şâhid...) âyet-i kerîmesine gelince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ağladı. Hattâ sakalına ve yanaklarına vurarak: Yâ Rabb! Aralarında bulunduklarıma şâhid olacağım için sözüm yok. Fakat görmediklerime nasıl şâhid olurum? buyurdu.» denilmektedir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in görmediği kimselere şehâdet etmesi mes'elesi hakikaten müşkil ise de, İbn’l-Mubârek'in Saîdü'bnü’l-Müseyyeb'den rivâyet ettiği mürsel bir hadîs bu işkâli gidermektedir. Çünkü o hadîsde Saîdü'bnül-Müseyyeb: «Hiç bir gün yokdur ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, ümmeti sabah ve akşam arz olunup da, onları simalarından ve amellerinden tanımasın. Bu sebepledir ki bunların aleyhine şehâdette buluna-cakdır.» demişdir. rivâyetine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i İbn Mes'ûd'a «yeter» demesi, bu âyetdeki ibret ve nasîhatlara tembih içindir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in gözyaşı ile ağlaması da bundandır. Çünkü İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) mezkûr âyeti okuyunca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kıyâmetin şiddet ve dehşetini tesavvur etmiş; o gün ümmetinin kendisine îmân ettiğini tasdik için şehâdete davet edileceğini, ümmeti için şefâatda bulunarak kendilerini o günün şiddet ve dehşetinden kurtarmağa çalışacağını düşünmüşdür. Bunlar insana kanlı gözyaşları döktürecek kadar hazîn ve tesavvuru bile tüyler ürperten hakikatlerdir. (467-538) diyor ki: « (Acep her ümmetden birer şâhid getirerek, onların üzerine de seni şahit kıldığımız zaman hâl nice olur!) âyet-i kerimesinden murâd; acaba Yahûdilerle sâîr küffâr her ümmete aleyhlerine şehâdet edecek bir şâhid yani Peygamberini getirdiğimiz zaman ne yapacaklar; demekdir.» «seni de bu yalancılar üzerine şâhid getirdiğimiz zaman...» âyet-i kerîmesindeki yalancılardan muradın kimler olduğunda ihtilâf etmişlerdir. Zemahşerîye göre bunlar, her Peygamberi yalanlayanlardır. Mukaatîl: «Bunlar Ümmet-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kâfirleridir.» demişdir, İbn Nakîb'in tefsirinde ise bunlardan murâd: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in müslüman olan ümmetidir» deniliyor. Bu takdirde âyet-i kerîmedeki şehâdet iki türlü tefsir edilebilir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ümmetinin aleyhine şehâdet eder. Ümmetinin lehine şehâdet eder. «buradaki işaret, Yahûdilerle hıristiyanlaradir» demiş. Bir takımları da bununla yalnız Kureyş kâfirlerine işaret edildiğini söylemişlerdir. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in neye şehâdet edeceği hususunda ulemâdan dört kavil rivâyet olunmuşdur:

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurân Dinlemenin, Onu Dinlemek İçin Bir Hafızdan Okumasını İstemenin Ve Kurân Okunurken Ağlayıp Tadebbür Etmenin Fazileti Bâbı
1906-) Bize Osman b. Ebi Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Cerîr, A'meş'den, o da İbrahim'den, o da Alkame'den, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti. Abdullah Şöyle dedi: «Hıms'daydım; halkdan biri bana (hitaben): Bize Kur'ân oku! dedi; ben de onlara Sûre-i Yûsuf'u okudum. Halkdan biri (bana i'tîrâz ederek): Vallahi bu sûre böyle indirilmemişdir; dedi. Ben: Yazık sana! Vallahi ben, bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e okudum da: okudun.» diye tahsîn buyuidular; dedim. ben, o şahısla konuşurken birden bire ondan şarap kokusu geldiğini duydum ve: Sen hem şarap içiyor; hem de Allah'ın kitabını tekzip mi ediyorsun? Sana hadd vurmadikça, buradan ayrılamazsın.» dedim ve kendisine hadd vurdum.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurân Dinlemenin, Onu Dinlemek İçin Bir Hafızdan Okumasını İstemenin Ve Kurân Okunurken Ağlayıp Tadebbür Etmenin Fazileti Bâbı
1907-) Bize İshâk b. İbrahim ile Alîyyü'bnü Haşrem rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İsâ b. Yûnus haber verdi. H. Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb de rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ebû Muâviye rivâyet etti. Bunlar topdan A'meş'den bu isnâdla rivâyet etmişlerdir. (Yalnız) Ebû Muâviye'nin hadîsinde: «Bana (güzel okudun) dedi.» ifâdesi yokdur. hadisi Buhârî «Kitâbu Fedâilü'l-Kur'ân- da tahrîc etmişdir. Şam civarında meşhur bir beldedir. zahirine bakılırsa, üzerinde şarap kokusu bulunan adama hadd-i şer'îyi bizzat İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) vurmuşdur. (631-676) şöyle demektedir: «İbn Mes'ûd'un hadd vurması, bu husûsda hükümdarın umûmî veya husûsî naibi olduğuna; bir de, o adamın Özürsüz şarap içtiğini i'tirâf ettiğine hamlolunur. Aksi takdirde sırf şarap kokusunu duymakla hadd vurulmaz. O adamın tekzibi dahi bilmeyerek Kur'ân'dan olan bir şey'i inkâr ettiğine'hamlolunur. Aksi takdirde sırf şarap koksunu duymakla hadd vurulmaz. O adamın tekzibi dahi bilmeyerek Kur'ân'dan olan bir şey'i inkâr ettiğine hamlolunur. Çünkü hakîkaten inkâr ederse kâfir olur. Ulemâ Kur'ân'dan olduğu müttefekun aleyh bulunan bir harfi inkâr eden kimsenin küfrüne icmâ' etmişlerdir. Ona mürted hükmü verilir.» Fakat Nevevî'nin: «Aksi takdirde mü-cerred şarap kokusu duyulmakla hadd vurulmaz.» İddiaâsı, söz götürür. Çünkü İbn Mes'ûd (radıyallahü anh)'dan rivâyet olunduğuna göre onun mezhebi mücerred kokuyu duymakla hadd vurmanın vâcib olması imiş. «İhtimâl ki İbn Mes'ûd'un (ona hadd vurdum.) sözünden muradı, devlet reisine haber vermesidir. Bu suretle ona hadd vurulmasına sebep olduğu için mecazen had vurmayı kendisine isnâd et-mişdir.» derler. dahi: «İbn Mes'ûd'un, o adama hadd vurması, kendisini bu husûsda salahiyetli saydığı içindir. Yahut hükümdar nâmına bir vacibi ikaame ettiğine kaani olmuşdur. Bunu Kûfe'de vâlî bulunduğu sıralarda yapmış olması da mümkindir. Çünkü kendisi Hazret-i Ömer zamanı ile Hazret-i Osmân’ın hilâfeti başlarında Kûfe'de vâlî bulunmuş-dur.» diyor. Ancak Kûfe'de vâlî bulunduğu sıralarda yapmışdır; iddiasını Aynî reddetmekde; vak'anın Hım s'da geçtiğini hatırlatarak Kurtubî'nin zühulüne işarete etmektedir. Kurtubî: «Bu hadîsde, şarap kokusu ile hadd vurmanın vücûbuna kaail olmayanlara delîl vardır. Netekim Hanefî'lerin mezhebi budur; İmâm Mâlik ile şâir Mâlikîy'ye ulemâsı ve Hicaz'. hlardan bir cemâat dahi buna kaaildirler.» demişse de, hadîs-i şerîfde Hanefîlerle, Mâlikî'ler aleyhine delîl yokdur. Çünkü İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) o adama ancak i'tirâfı sebebi ile hadd vurmuşdur. Bir de sırf koku, şarap içtiğine kat'î delîl olamaz. Şarap kokusuna benzer başka bir şey yemiş veya içmiş olabilir. Meselâ ayva yiyen insanın ağzı, şarap kokusuna çaldırır bir şekilde kokar. Şüpheyle ise hadd vurulamaz. Hadd vurmak için ya şâhid yahut içenin i'tirâfı şarttır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurân Dinlemenin, Onu Dinlemek İçin Bir Hafızdan Okumasını İstemenin Ve Kurân Okunurken Ağlayıp Tadebbür Etmenin Fazileti Bâbı
1908-) Bize Ebû Bekir b. Efaî Şeybe ile Ebû Saîd El-Eşecc rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Vekî', A'meş'den, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): biriniz evine döndüğü zaman orada üç tane iri, semiz, gebe deve bulmasını ister mi?» diye sordu. Bİz: Evet! cevâbını verdik. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): hâlde birinizin namazında okuyacağı üç âyet kendisi için iri semiz ve gebeliği belli olmuş üç deveden daha hayırlıdır.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Namazda Kurân Okumanın Ve Kuranı Öğrenmenin Fazileti Bâbı
1909-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Fadl b. Dükeyn, Mûsâ b. Aliyy'den rivâyet etti. ki: Babamı, Ukbe-tü'bnü Âmir'den naklen rivâyet ederken dinledim. Ukbe şöyle dedi: Biz sofada iken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (dışarı) çıkarak: her gün hiç bir günâha girmeden ve akrabalık bağlarını kesmeden Burhân'a yahut Akîk'a gidip, oradan iki tane iri hörgüçlü dişi deve getirmek ister?» diye sordu. Biz: Yâ Resûlallahl Bunu (hepimiz) dileriz... dedik. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): hâlde her birinizin mescide giderek Allah azze ve celle'nin kitabından iki âyet öğrenmesi veya okuması onun için iki dişi deveden daha hayırlıdır. Uç âyet onun için üç deveden, dört âyet dört deveden ve okunacak âyetler kendi sayılarınca develerden daha hayırlıdırlar.» buyurdular. Gebelik müddeti yarıya varmayan develer: demekdir. Müfredi, hılfe'dir. Gebelik müddeti yarıya varanlara, ışâr derler; müfredi uşerâ'dır. Mescid-i Nebevî'nin geri tarafında, ona bitişik Olarak yapılmış bir gölgelikdir. Buna lisânımızda da sofa yahut sundurma denir. Burası fakır muhacirlerin "barındıkları bir yerdi. Bu zevat islâmin misafirleri olup kendilerine ashâb-ı suffe denilirdi. Burada yatarlar, ibâdetle ve Kur'ân okumalak meşgul olurlardı. Geçimlerini tedârik için ormandan odun toplayıp satarlardı. Ekseriyetle vakitlerini Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in huzurunda geçirirlerdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin tâyin buyurduğu muallimler, bu zevata Kur'ân-ı Ke-rîm öğretir; dînî bilgiler verirdi. Bu suretle yetiştirilen ashâb-ı suffe, yeni müslüman olan kabilelere Kur'ân muallimi olarak gönderilirlerdi. Bu sebeple kendilerine kurrâ denilirdi. Mescid-i Nebevî'nin sofasınada yüzlerce kurrâ bulunurdu. Hafız Ebû Nuaym «Hılyetü’l-Evîiyâ» adlı eserinde ashâb-ı sofadan yüzden fazlasının ismini saymadır. Bunlardan biri de Hazret-i Ebû Hüreyre'dir. Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den hiç ayrılmaz, onun söylediklerini can kulağı ile dinler ve bellerdi. Hele Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in duasına nail oldukdan sonra her işittiğini taşa yazar gibi beller ol-muşdu. Ashâb-ı kirâm içersinde en ziyâde hadîs rivâyet etmesi bundandır. Kendisine ta'riz yollu çok hadîs rivâyet ettiği insöyliyenlere şu cevâbı vermişdi: «Muhacir kardeşlerimiz çarşıdaki, pazardaki ticâretleri ile, ensâr kardeşlerimiz de bahçelerindeki, tarlalarındaki ziraatları ile ensâr kardeşlerimiz de bahçelerindeki, tarlalarındaki ziraatları ile meşgul olurlarken Ebû Hüreyre boğaz tokluğuna Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanından ayrılmaz; bu suretle onların bulunmadıkları meclislerde hazır bulunur ve onların belleyemediklerini bellerdi.» (sallallahü aleyhi ve sellem) Ashâb-ı Suffe'nin maişetleri ile tâlim ve terbiyeleri ile pek yakından alâkadar olur; onları kendi ailesi efradından ileri tutardı. Ashâb-ı Kiram’ın zenginleri de gerek yiyecek gerekse giyecek hususunda ashâb-ı suffeyi görüp gözetirlerdi. Medine'ye yakın bir yerin ismidir. Akîk’de Medîne'de bir vâdîdir. Hadisde hassaten bunların zikredilmesi Medîne'ye en yakını eve pazarı oralarda bulunduğundandır. Büyük hörgüçlü deve, demekdir. hadîsler, Kur'ân-ı Kerîm'i öğrenip, Öğretmeye teşvik etmektedirler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabını fânî dünyaya değil, bakî olan âhiret kazancına teşvik etmek istemiş: bunu onlara temsil yolu ile anlatmıştır. Yoksa bütün dünya Allahü teâlâ'nın bir âyetine veya bir âyetinin sevabına bedel olamaz.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Namazda Kurân Okumanın Ve Kuranı Öğrenmenin Fazileti Bâbı
1910-) Bana Hasenü'bnü Aliyy El-Hûlvânî rivâyet etti. ki): Bize Ebû Tevbe —ki Rabî' b. Nâfi'dir.— rivâyet etti. ki): Bize Muâviye (yani İbn Sellâm) Zeyd'den naklen rivâyet etti. Zeyd, Ebû Sellâm'ı şöyle derken işitmiş: Bana Ebû Ümâmete'l-Bâhilî rivâyet etti. ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i okuyun! Çünkü Kur'ân, onu okuyanlara kıyâmet günü şefaatçi olarak gelecekdir. Zehrâveyn'i (yani) Bakara ile Âl-i Imrân sûrelerini okuyun! Çünkü onlar kıyâmet gününde iki bulut yahut iki gölge veya safbeste iki fırka kuş gibi gelecek; okuyucularını müdâfaa edeceklerdir. Sûre-i Bakara'yı okuyun! Zîra onu okumak bereketdir; terk etmek İse pişmanlıkdır. Onu tahsil etmeye battailer muktedir olamazlar.» buyururken işittim. «Duydum ki Battailer: sihirbazlar mânâsına gelirmiş.» demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurânı Ve Süre-i Bakarayı Okumanın Fazileti Bâbı
1911-) Bize Abdullah b. Abdirrahmân Ed-Dârimî rivâyet etti. ki): Bize Yahya (yani İbn Hassan) haber verdi. ki): Bize Mûaviye bu isnâdla bu hadîsin misindi rivâyet etti. Şu kadar var ki, o teşbihlerin ikisinde de (sanki onlar) demiş; Muâviye'nin (Duydum ki.) dediğini söylememişdir. ile Âl-i İmrân sûrelerine «Zehrâveyn» derler. Onlara bu ismin verilmesi nûr ve hidâyetlerinin çokluğu ile ecr-u mükâfatlarının bolluğundandır. Zehrâ'i çok nurlu, parlak manasına gelir. ve gayâbe: İnsanın üzerinde gölge yapan bulut, sis vb. gibi şeylerdir. Ulemânın beyânına göre buradaki bulut ve gölgelikden murâd; mezkûr iki sûrenin sevaplarıdır. Yani okunan bu sûrelerin sevapları kıyâmet gününde bulutlar ve gölge veren şâir şeyler gibi geleceklerdir. Firk'ın cem'idir. Hadîsin bir rivâyetinde bunun yerine (hiz-kaan) denilmişdir. Onun müfredi de hizk'dır. Ve her ikisi de sürü mânâsına gelirler. müdâfa'a edeceklerdir.» cümlesindeki müdâfa'a, cehennem ile cehennem melekleri olan zebanilere karşı yapılacakdır. Buradaki müdâfa'a, şefâatda mubâleğa gostermekden kinayedir. İyâz diyor ki: «Bâzılarına göre bu hadîsin mânâsı: Allahü teâlâ, bu sûrelerin okunmasından, bulut şeklinde yahut kuş sürüsü kıyafetinde' bir mahlûk yaratır da, bu mahlûk kıyâmet gününde, okuyucusunu müdâfa'a eder. Netekim bir hadîsde: Eğer bir kimse döşeğine yatarken başka ilâh olmadığına, Allah şâhiddir..." Sûre-i Âl-i İmran, âyet: 18. âyet-i kerîmesini okursalar tâ kıyâmete kadar onun için istiğfar da bulunurlar; buyurulmuşdur. Bu, bir ihtimâldir...» ulemâsından bâzılarına göre bu hadîsde zikri geçen «Ev» kelimeleri hakîkî mânâları olan şekk bildirmek için kullanılmamışlardır. Burada onlardan murâd tenvî' yani çeşit bildirmekdir. Şöyle ki: Bakara ile Âl-i İmrân sûrelerini okuyup da, mânâsını anlamayanlara bulut gibi sevap gelecek; mânâsını anlayarak okuyanlara gölgelikler gibi sevap verilecek, mânâsını anlayarak okuyan ve onları başkalarına da öğretenlere safbeste kuş sürüleri gibi sevaplar verilecekdir. Çünkü müşebbehler birbirinden farklı olunca müşebbehünbihlerin de farklı olması îcâb eder. Binâenaleyh gamâme ile gölgelendirmek, gayâbe ile gölgelendirmekden daha hafîf; gayâbe ile gölgelendirmek de kuş sürüleri ile gölgelendirmekden daha aşağı mertebededir. Tâbîr-i diğerle: gamâme ile herkes gölgelenir. Gayâbe yalnız kırallara mahsûsdur. Kuş sürüleri ise bunların ikisinden de yüksek bir mertebe olup, (Yâ Rabbî!: Bana öyle bir mülk ihsan et ki, böylesi benden sonra bir daha kimseye müyesser olmaya!) diye dûa eden Peygamber-i Zîşân'a mahsûsdur. «Bu hadîsde tahsis üzerine tahsis vardır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) evvelâ: Kur'ân'ı okuyun; buyurarak hükmü ta'mîm eylemiş ve şefaatini buna tâlîk etmişdir. Sonra Bakara ile Âl-i Imrân sûrelerini betahsîs zikretmiş; kıyâmet gününün şiddet ve dehşetinden kurtulmayı ve şefaati bunların okunmasına ta'lîk eylemiş; üçüncüde yalnız Bakara sûresini zikrederek, onu okumaya üç mânâ ta'lîk buyurmuşdur. Bu üç mânâ onlardan her birinin şeriat sahibinden başka kimsenin bîlemiyeceği bir hâssası olduğunu bildirmek içindir.» diyor. Aslında kahraman ve şeci' mânâsına gelir. Burada onu sihirbazlar mânâsına tefsir etmişlerdir. Çünkü kelime batâletden alın-mışdır. Bu kelimenin butlanla da ilgisi vardır. Butlan ise fesâd ve zayi' olmak, demekdir: Şu hâlde sihirbazların yaptıkları bâtıl fiillere bakarak, kendilerine bu isim verilmişdir. Sihirbazlar hak ve hakîkatdan ayrılarak bâtıla saptıkları için Kur'ân-ı Kerîm'i okuyup anlamaya muktedir olamazlar. Bazıları batale kelimesini, batâletden alarak tembeller mânâsına geldiğini söylemişlerdir. Böyleleri Kur'ân-ı Kerîm'i tembelliklerinden dolayı okuyamaz ve mânâsını düşünemezler. takımları da ki beyânın hakîkaten sihir olanı vardır.» hadîsine bakarak, buradaki sihirbazlardan murâd: beyân sihirbazlarıdır. Kerîm bunlardan, Kur'ân sûrelerine denk olacak bir sûrecik olsun getirmelerini istemek suretiyle kendilerine meydan okuduğu için onlar Kur'ân-ı Kerîm'i okuyup anlamaya muktedir olamazlar.» demişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurânı Ve Süre-i Bakarayı Okumanın Fazileti Bâbı
1912-) Bize İshâk b. Mansûr rivâyet etti. ki): Bize Yezîd b. AhdirabMlı haber verdi. ki): Bize Velîd b. Müslim, Muhammed b. Muhâcir'den, o da Velîd b. Abdirrahmân El-Cüraşî'den, o da Cübeyr b. Nüfeyr'den naklen rivâyet etti. ki: Nevvâs b. Sem'ân El - Kilâbî'yi şöyle derken işittim. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: gününde Kur'ân ve onunla amel edenler getirilecekler; Kur'ân'ın önünde Bakara ile Âl-i Imrân sûreleri bulunacak.» buyururken işitdim. iki sûre için Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) uç misâl getirdi ki, ben onları hâlâ unutmadım: iki sûre sanki iki bulut yahut aralarında bir nûr bulunan iki siyah gölgelik yahut da sahiplerini müdâfa'a eden safbeste kanat germiş iki kuş sürüsü gibi olacakdır.» buyurdular. ve «Şarak»: Ziya ve nûr mânâsına gelir. İyâz ile diğer bâzı ulemâ kelimenin böyle hem (râ)'nın sükûnu hem de fethi ile okunabileceğini rivâyet etmişlerdir. Fakat (Râ)'-nın sükûnu ile okunması hem rivâyet hem de lügat îtîbân ile daha meşhurdur. bâzılarının beyânına göre kıyâmet gününde amellere bir şekil ve suret verilerek mizanda tartılacakları gibi Kur'ân-ı Ke-rîm'e de bir suret halk edilerek, o söretle gelecek ve insanlara görüne-cekdir. Mutlak Hazretlerinin kudreti her mümkîni îcâda sâlihdir; buna böylece îmân etmek gerekir. Bakara ve Âl-i Imrân sûrelerinin, Kur'ân'ın önünde gelmeleri bu sûrelerin sevaplarının bütün Kur'ân sevabına muâdil olduğuna delildir. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm'in en uzun ve ahkâmı en çok olan sûreleri bunlardır. Bu iki sûrenin sevapları hakkında «iki siyah gölgelik...» buyurulması, sevaplarının adetâ bir biri üzerine yığılırcasına çok olduğunu beyân içindir. Bittabi gölge ne kadar koyu olursa, faydası da o nisbetde çok olur. Mezkûr iki siyah gölgenin aralarında nûr bulunması bâzı Şâfiîyye ulemâsının beyânına göre iki gölgeyi biribirinden ayırmak içindir. Fakat başkaları bunlara i'tîrâz etmiş ve: «Gölgenin iki tane olması biribirinden ayrı olmalarını anlatmaya kâfidir. Burada mânâ bu iki gölge son derece kesif ve birbiri üzerine yığılmış oldukları hâlde yine de ziyâya manî olmayacak demekdir.» mutâleasında bulunmuşlardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurânı Ve Süre-i Bakarayı Okumanın Fazileti Bâbı
1913-) Bize Hasanü'bnü Rabî' İle Ahmed b. Cevvâs El-Hanefi rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ebû'l-Ahvas, Ammâr b. Ruzeyk'den, o da Abdullah b. Îsâ'dan, o da Saîd b. Cübeyr'den, o da İbni Abbâs'dan naklen rivâyet etti. ki: Cibrîl, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında otururken, Efendimiz üzerinden kapı sesine benzer tir ses işitti. Ve başını kaldırdı. Cibrîl bu şimdiye dek asla açılmayıp; yalnız bugün açılan bir gök kapısıdır; dedi. Müteakiben o kapıdan bir melek indi. Cibrîl: bu, yeryüzüne (ancak şimdi) inen bir melekdir. Bu güne kadar yere hiç inmemişdir; dedi. Melek selâm verdi ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Müjde!. Sana, senden önce hiç bir Peygambere verilmeyen iki nûr verildi. Fâtiha-ı Kifâp ve sûre-i Bakara'nın son âyetleri!... Bunlardan okuyacağın her harfe mukaabil mutlaka sana, o harfin tezammun ettiği sevap verilecekdir; dedi. zahirine bakılırsa Hazret-i İbn Abbâs onu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işitmişdir. Bununla beraber o anda Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):’in yanında bulunarak hâdiseye bizzat şâhid olması, meleği görüp Cebrail (aleyhisselâm)'ın sözlerini işitmesi de ihtimâlden uzak değildir. hadîsdeki «işitti, kaldırdı,» fiillerindeki zamirler, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e; «dedi» fiilinin zamiri ise Cebrail (aleyhisselâm)’a râci'dir. Çünkü semâdan işitilen sese hayret eden Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun ne olduğunu izah eden de Cebrail (aleyhisselâm) dır. buradaki bütün zamirlerin Cebrail (aleyhisselâm)'a.; bir takımları da bil'akis Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ıe aid olduğunu söylemişlerdir. Doğrusu arz ettiğimizdir. Zira zamirler Cebrail'e irca' edilirse, gökyüzünden gelen sese hayret eden de; sonra onun ne olduğunu anlatan da Cebrail (aleyhisselâm) olmak iktizâ eder. Zamirler Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e iıcâ' edildiği takdirde dahi, sesi işitenin, başını kaldıranın ve hayret ederek îzahda bulunanın hep kendileri olması iktizâ eder ki, bu iki şıkkın ikisi de hilâf-ı zahirdir. Zahir olan mânâya göre, sesi işitip; hayrete düşen Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sesin ne olduğunu îzâh eden de Cibrîl (aleyhisselâm) dır. okuyacağın her harfe mukaabil .» cümlesindeki «harf» den murâd, hurûf-i hicâ denilen elif-bâ harfleri ise mânâ: «her harfe karşı muhakkak on sevap verilecek» demekdir. Fakat bu takdirde mezkûr iki sûrenin bir hususiyeti kalmaz; çünkü diğer sûrelerin harfleri de böyledir. Bazıları; «harfden murâd; tarafdır. Bununla cümleden kinaye yapilmışdır. Yani: Eğer bu iki sûreden birer cümle okursan, o cümlelerin tezammun ettiği şey mutlaka sana verilir; demekdir.» şeklinde mütâlâa da bulunmuşlardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Fatiha İle Süre-i Bakaranın Son Âyetlerinin Faziletleri Ve Bakaranın Sonundaki İki Âyetin Okunmasına Teşvik Bâbı
1914-) Bize Ahmed b. Yûnus rivâyet etti. ki): Bize Züheyr rivâyet etti. ki): Bize Mansûr, İbrahim'den, o da Abdurrahmân b. Yezîd'den naklen rivâyet etti. Abdurrahmân Şöyle dedi: Beyt'in yaniında Ebû Mes'ûd'a rastladım ve: Sûre-i Bakara'daki iki âyet hakkında kulağıma senden bir hadîs ulaştı; dedim. Ebû Meş'ûd şu mukaabelede bulundu: Evet! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bakara sûresinin sonunda iki âyet vardır ki, kim onları bir gecede okursa, o kimseye kâfî gelirler.» buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Fatiha İle Süre-i Bakaranın Son Âyetlerinin Faziletleri Ve Bakaranın Sonundaki İki Âyetin Okunmasına Teşvik Bâbı
1915-) Bize, bu hadîsi İshâk b. İbrâhîm de rivâyet etti. ki): Bize Cerîr haber verdi. H. Bize Muhammedü'bnü'l - Müsennâ ile İbn Beşşâr dahi rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Muhammedü'bnü Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. Her iki tarîkin râvîleri Mansûr'dan bu isnâdla rivâyetde bulunmuşlardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Fatiha İle Süre-i Bakaranın Son Âyetlerinin Faziletleri Ve Bakaranın Sonundaki İki Âyetin Okunmasına Teşvik Bâbı
1916-) Bize Mîncâb b. Haris Et-Temîmî rivâyet etti. ki): Bize İbn Müshir, A'meş'den, o da İbrahim'den, o da Abdurrahmân b. Ye-zîddem o da Âlkametü'bnü Kays'dan, o da Ebû Mesûd El - Ensârî'den naklen haber verdi. Ebû Mes'ûd Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kim bir gecede Sûre-i Bakara'nın sonundaki şu iki âyeti okursa, bu iki âyet ona kâfî gelirler.» buyurdu. ki: Müteakiben Ebû Mes'ûd'a rastladım, Beyt'i tavaf ediyordu. Bu hadîsi ona sordum da, bana, o'nu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Fatiha İle Süre-i Bakaranın Son Âyetlerinin Faziletleri Ve Bakaranın Sonundaki İki Âyetin Okunmasına Teşvik Bâbı
1917-) Bana Alîyyü'bnü Haşrem rivâyet etti. ki): Bize Îsâ (Yânî İbn Yûnus) haber verdi. H. Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Nümeyr rivâyet etti. Bu râvîler hep birden A'meş'den, o da İbrahim'den, o da Âlkame ile Abdurrahmân. b. Yezîd'den, onlar da Ebû Mes'-ûd'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadîsin mislini rivâyet etmişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Fatiha İle Süre-i Bakaranın Son Âyetlerinin Faziletleri Ve Bakaranın Sonundaki İki Âyetin Okunmasına Teşvik Bâbı
1918-) Bize Ebû Bekîr b. Ebî Şeybe rîvâyet etti. ki): Bize Hafs ile Ebû Muâviye, A'meş'den, o da İbrahim'den, o da Abdurrahmân b. Yezîd'den, o da Ebû Mes'ûd'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem),:’den naklen bu hadîsin mislini rîvâyet etti. hadîsi bütün kütüb-i sitte sahipleri tahrîc etmişlerdir. Hâkim ile Beyhakî'nin Hazret-i Ebû Zerr'den tahrîc ettikleri diğer bir hadîsde, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır: teâlâ Bakara suresini öyle iki âyetle bitirdi ki, bu âyetleri bana Arş’ın altındaki bir hazîneden verdi! Bunları öğrenin! Kadınlarınıza, oğullarınıza da öğretin. Çünkü bunlar hem namaz, hem Kur'ân, hem de duadır.» Ömer'le, Hazret-i Alî'nin: «Akıllı bir adam görmedim ki, Bakara sûresinin sonundaki âyetleri okumadan uyusun.» dedikleri rivâyet olunur. iki âyet ona kâfî gelirler...» cümlesinden murâd; bunlar gece namazının yahut mutlak sûretde Kur'ân okumanın yerini tutarlar; de-mekdir. Bazıları şeytanın şerrinden; diğer Bazıları, ins-ü cirmin şerrinden onu korur; demişlerdir. «îmân» bahsinde (199-200 numaralı hadîslerde) görüldüğü vecihle sûre-i Bakara'nin sonundaki İki âyetden birincisi îmânın temellerini; ikincisi ise yedi tane duâ kelmesini ihtiva etmektedir. Bu âyetler nâzil oldukdan sonra Fahr-i Âlem (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz onları okumuş ve her duâ kelimesini okudukça Allahü teâlâ, kendisine: «Duanı kabul ettim.» buyurmuşdur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Fatiha İle Süre-i Bakaranın Son Âyetlerinin Faziletleri Ve Bakaranın Sonundaki İki Âyetin Okunmasına Teşvik Bâbı
1919-) Bize Muhammedü'bnü'l-Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize Muâz b. Hişâm rivâyet etti. ki) babam, Katâde'den, o da Salim b. Ebî’l-Ca'd El-Gatafânî'den, o da Ma'dân b. Ebî Tâlhate’l-Ya'merî'den, o da Ebû'd-Derdâ'dan naklen rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): kim sûre-i Kehf'in başından on âyet ezberlerse, Deccal'dan masun olur.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Süre-i Kehf İle Âyetül-kürsinin Faziletleri Bâbı
1920-) Bize Muhammedü'hnü'l-Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. H. Züheyr b. Harb da rivâyet etti. ki): Bize, Abdurrahman b. Mehdi rivâyet etti. ki): Bize, Hemmâm rivâyet etti. Bu râvîler hep birden Katâde'den bu isnâdla rivâyette bulunmuşlardır. (Yalnız) Şu'be: «Kehf sûresinin sonundan.» Hemmâm ise Hişm’ın dediği gibi: «Kehf'in başından...» demişlerdir. Kehf'in fazileti hakkında Buhârî Hazret-i Berâ'b. Âzib'den şu hadisi rivâyet etmişdir: Berâ' (radıyallahü anh) ki: Bir zât sûre-i Kehf'i okuyormuş, yanı başında da iki iple bağlı bir at bulunuyormuş. Derken o zâtı bir bulut kaplamış. Ve yavaş yavaş üzerine doğru yaklaşmaya başlamış. At da bundan ürküyormuş. Sabah olunca o zât Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e giderek hâdiseyi, ona anlatmış. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): (gördüğün) sekînetdir; Kur'ân için inmişdir.» buyurmuşlar. muradın ne olduğu ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bunu az yukarıda görmüşdük. «Sekînet, Hazret-i Mûsa (aleyhisselâm)’in içersine levhalarla Tevrâtı ve asasını koyduğu altın kapdır.» demişlerdir. Kerîm'de ve hadîslerde sekînet lâfzı tekerrür etmişdir. Kelimenin bir çok mânâlara ihtimâli olduğu için bu kelimeye yerine göre zikredilen mânâlardan lâyık olanı verilir. Kehf'in evvelinden, başka bir rivâyetde sonundan on âyet okumanın: Deccâl’ın şerrinden koruması, mezkûr sûrenin ilk âyetleri bir çok acâip ve garaibi ihtiva ettiğindendir. Bu âyetlerin mânâlarını düşünenler, Deccâl'in fitnesine kapılmazlar. Ayni sûrenin son âyetleri dahi son derece ibret âmizdirler, Seyyid'e göre buradaki Deccal'dan murâd: hak ile bâtılı biribirine karıştırandır. «Bundan murâd: kıyâmetin büyük alâmetlerinden olmak üzere âhir zamanda çıkacak olan Deccâldır.» demişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Süre-i Kehf İle Âyetül-kürsinin Faziletleri Bâbı
1921-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Abdül a'lâ, b. Abdil a'lâ, Cüreyrî'den, o da Ebû's - Selil'den o da Abdullah Rabah El - Ensârî'den o da Übeyyü'bnü Kâ'b'dan naklen rivâyet etti. Übeyy Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Ebe'l-Münzir! Allah'ın kitabından ezberinde bulunan hangi âyet daha büyükdür? bilirmisin?» dedi. Ben: Allah ve Resûlü bilir...» cevâbını verdim. Efendimiz (tekrar): «Yâ Ebe'l-Münzir! Allah'ın kitabından ezberinde bulunan hangi âyet daha büyükdür? bilirmisin?» diye sordu. (Bu sefer ben): Âyetü'l-Kürsî'dir. dedim. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) göğsüme vurdu ve: itim sana afiyet olsun Ey Ebe'l-Münzir!» buyurdular. husûsda Buhârî «Kitâbü'l-Vekâle» de Hazret-i Ebû Hüreyre'den şu hadîsi tahrîc etmişdir: Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) ki: (sallallahü aleyhi ve sellem) beni Ramazan zekâtını muhafazaya vekil etmişdi. Derken bana bir adam gelerek zahireden avuç avuç almağa taşladı; ben derhâl kendisini yakaladım. Ve: Vallahi seni Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in huzuruna götüreceğim; dedim. Adam: Ben muhtacım; çoluğum çocuğum ve pek ziyâde ihtiyacım var; dedi. Bunun üzerine bende, onu serbest bıraktım. Sabaha çıkınca Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): Ebâ Hüreyre! Dün gece esîri ne yaptın?» dedi. Ben: Yâ Resûlallah pek ziyâde muhtâc ve çoluk çocuk sahibi olduğundan şikâyet etti de, kendisini serbest bıraktım; dedim. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): o, sana muhakkak yalan söyledi. O yine gelecek» buyurdu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: «O yine gelecek» demesinden anladım ki, herif tekrar gelecek. Binâenaleyh onu gözetledim. Az sonra geldi. Ve zahireden avuç avuç almaya başladı. Derhâl kendisini yakaladım ve: Seni mutlaka Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in huzuruna çıkaracağım! dedim. Herif: Berii bırak! Çünkü muhtacım. Çoluk çocuğum var. Bir daha yapmam; dedi. Ben de kendisine acıyarak onu serbest bıraktım. Sabaha çıkınca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: Ebâ Hüreyre esîrİ ne yaptın?» diye sordu. Yâ Resûlallah! Pek ziyâde muhtaç ve çoluk çocuk sahibi olduğundan şikâyet etti de, kendisine acıyarak serbest bıraktım; dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): o, sana muhakkak yalan söyledi; o tekrar gelecek!» buyurdu. Bunun üzerine ben, onu gözetledim. Derken gelerek zahireyi avuçîamaya taşladı. Ben, derhâl kendisini yakalıyarak: Seni mutlaka Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in huzuruna çıkaracağım. Bununla üç oldu ki, bir daha yapmam diyorsun; sonra tekrar yapıyorsun; dedim. Hırsız: Beni bırak! sana bir kaç kelime öğreteceğim, onlarla Allah sana menfaat te'mîn edecek; dedi. Ne onlar? dedim. Döşeğine uzandığın vakît Âyetü'l-Kürsî'yi (yani) (Hayy ve Kayûm olan Allah'dan başka hiç bir ilâh yokdur.) âyet-i kerimesini sonuna kadar oku! Böyle yaparsan üzerinde faehemahâl Allah tarafından bir muhafız bulunur ve tâ sabaha kadar şeytan, senin semetine yaklaşamaz; dedi. Ben de kendisini serbest bıraktım. Sabaha çıkınca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana (tekrar): gece esîri ne yaptın?» diye sordu. Yâ Resûlallah! Bana bir kaç kelime öğreteceğindi, bunlarla Allah'ın bana fâide ihsan buyuracağını söyledi; ten de kendisini serbest bıraktım; dedim. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem): onlar?» dedi. Ben: Efendim, döşeğine uzandığın vakit Âyetü'l-Kürsî'yi başından sonuna kadar oku! (Bunu okursan) üzerinden Allah tarafından bir muhafız eksik olmaz. Ve tâ sabaha kadar kat'îyyen şeytan sana yaklaşamaz; dedi.. cevâbını verdim. diyor ki: Zâten ashâb hayır işlemeğe pek harîs idiler.) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): (Bak hele!) o yalancı olduğu hâlde (bu defa) sana doğruyu söylemiş. Uç gecedir kiminle konuştuğunu biliyor musun? Yâ Ebâ Hüreyre?» dedi. Ben: Hayır! cevâbını verdim. bir şeytandı.» buyurdular. Buna benzer başka hadîsler de vardır. Âyetü'l-Kürsi'nin büyüklükle temayüz etmesini şöyle izaha çalışırlar: Bu âyetde Allahü teâlâ’nın bütün isim ve sıfatlarının esâsları yani vahdâniyyet, hayât, ilim, mülk, kudret ve irâde zikredilmişdir. En büyük yahut en faziletli âyet olmasının hikmeti budur. İyâz: «Bu hadîsde: Kur'ân âyetlerinin bâzılarını, diğerlerine tercih ve tafdîl caizdir; Kur'ân-ı Kerim dahi şâir semavî kitaplara tafdîl edilebilir., deyenlere hüccet vardır. Yalnız mes'ele ulemâ arasında ihtilaflıdır. Ebû'l-Hasen Eş'arî ile Ebû Bekr-i Bâkıllânî ve ulemâdan fukahâdan bir cemâat, âyetleri biribirine tafdîlden menetmişlerdir. Çünkü bir âyetin başkasından daha fazîletli olduğunu söylemek, öteki âyetin ondan noksan bulunmasını iktizâ eder. Kelâmıllah da ise noksanlık yokdur. Bu zevat bâzı âyetler hakkında vârid olan «En büyük», «En faziletli... »gibi tâbirleri «Büyük» ve «Faziletli» mânâlarına te'vîl etmişlerdir. b. Râhuye ile diğer ulemâ âyetler arasında tafdili, caiz görmüş ve: Bu üstünlük, okuyanın sevabının büyüklüğüne râci' olur, demişlerdir. olan kavle göre sevabı çok mânâsına olmak üzere âyetler ve sûreler hakkında (Daha büyük) ve' (Daha faziletli) tâbirlerinin caiz olmasıdır.» diyor.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Süre-i Kehf İle Âyetül-kürsinin Faziletleri Bâbı
1922-) Bana Züheyr b. Harb ile Muhammedü'bnü Beşşâr rivâyet ettiler. Züheyr dedi ki: Bize Yahya b. Saîd, Şu'be'den, o da Katâde’den, o da Salim b. Ebî'l-Ca'd'dai, o da M'daân b. Ebî Talha'dan, o da Ebû'd-Derdâ'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. Şöyle buyurmuşlar: biriniz bir gecede Kur'ân'ın üçte birini okumakdan âciz mi kalıyor?» Ashâb: Kur'ân'ın üçte birini nasıl okuyabilir? demişler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): sûresi Kur'ân'ın üçte birine denkdir.» buyurmuşlar,

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: İhlas Süresini Okumanın Fazileti Bâbı
1923-) Bize İshâk b. İbrahim rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Bekr haber verdi, ki): Bize Saîd b. Ebî Arûbe rivâyet etti. H. Ebû Bekir b. Ebî Şeybe dahi rivâyet etti. ki): Bize Affân rivâyet etti. ki): Bize Ebânel-Attâr rivâyet etti. Bunlar hep birden Katâde'den bu isnâdla rivâyette bulunmuşlar. Her ikisinin hadîslerinde de «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): ki Allah Kur'ân'ı üç cüz'e taksim etmiş ve Ihlâs sûresini Kur'ân'ın bu üç cüz'ünden biri yapmışdır; buyurdu.» ibaresi vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: İhlas Süresini Okumanın Fazileti Bâbı
1924-) Bana Muhammed b. Hatim ile Ya'kûb b. İbrahim hep birden Yahya'dan rivâyet ettiler, İbn Hatim dedi ki: Bize Yahya b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize Yezîd b. Keysân rivâyet etti. ki): Bize Ebû Hâzim, Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Çünkü size Kur'ân'ın üçte birini okuyacağım.» buyurdular. Bunun üzerine toplanan toplandı. Sonra Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) çıkarak İhlâs sûresini okudu. Sonra içeri girdi. Biz birbirlerimize: Ben zannederim bu, ona semâdan gelme bir haller olacak: İçeri girmesine sebep de, budur; dedik. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (yanımıza) çıkarak: ben size Kur'ân’ın üçte birini okuyacağım; demişdim. Dikkat edin! Bu sûre Kur'ân’ın üçtebirine muâdildir.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: İhlas Süresini Okumanın Fazileti Bâbı
1925-) Bize Vâsıl b. Abdil a'lâ rivâyet etti. ki): Bize İbn FudayI, Beşîr b. Ebi İsmail den, o da Ebû Hâzim'den, o da Ebû Hii reyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ILizim yanımıza çıktı da: Kur'ân’ın üçte birini okuyayım mı?» dedi. Ve İhlâs sûresini, bitirinceye kadar okudu.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: İhlas Süresini Okumanın Fazileti Bâbı
1926-) Bize Ahmed b. Abdirrahmân b. Vehb rivâyet etti, ki): Bize amcam Abdullah b. Vehb rivâyet etti. ki): Bize Amru'-bnü'l-Hâris, Saîd b. Ebî Hilâl'den naklen rivâyet etti. Ona da Ebû'r-Ricâl Muhammed b. Abdirrahmân, annesi Amra binti ALdirrahmân'dan naklen rivâyet etmiş. Amra, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in zevcesi Âişe'nin himayesinde bulunuyoımuş. O da Âişe'rien rivâyet etmiş ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir zâtı bir seriyyeye kumandan olarak gazaya göndermiş. Bu zât maiyyetindekilere namaz kıldırırken kırâetini dâima İhlâs sûresi ile titirirmiş. Gazadan döndükleri vakit ashâb bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e söylemişler. Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem): sorun; bunu niçin yapıyormuş?» buyurmuşlar. Ashâb, o zâta sormuşlar; şu cevâbı vermiş: Çünkü İhlâs sûresi Rahmân'ın sıfatıdır; ben de kirâetimi, o sıfatla yapmak isterim. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): haber verin ki, Allah da onu seviyor.» buyurmuşlar. hadîsin Ebû Saîd-i Hudri rivâyetlerini Buhârî «Kitâfeu Fedâilû'l-Kur'ân» da tahrîc etmişdir. İhlâs sûresinin, Kur'ân-ı Kerîm'in üçte birine muâdil olmasından ne murâd edildiği hususunda ihtilâf etmişlerdir. (453-536)'ye göre Kur'ân-ı Kerîm, üç kısma ayrılır: Kıssalar, ahkâm ve Allah'ın sıfatları... İhlâs sûresi sırf Allah'ın sıfatlarına mahsûdur. Onun için de Kur'ân-ı Kerîm'in üç cüz'ünden biri demekdir. «İhlâs sûresinin sevabı katlanarak, Kur'ân-ı Kerîm'in üçte birinin katlanmıyan sevabı kadar olur.» demişlerdir. takımları: «Kur'ân-i Kerîm üç kısımdan fazla değildir. Bunlar: Allahü teâlâ’nın zâtını bilmeye irşâd; İsim ve sıfatlarını bilmeye; Fiil ve âdetlerini bilmeye irşâddan ibâretdir. Bu sûre Allah'ı takdîs ve tenzihe şâmil olunca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu Kur'ân’ın üçte birine denk tutmuşdur.» derler. bir cemaata göre, İhlâs sûresinin tez'ammun ettiği tevhidi ikrar Allahü teâlâ'ya iz'ân ile îmân, Kur'ân-ı Kerîm'in Üçte birini okumak gibidr. Hattâ: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sözü muayyen bir şahsa söylemişdir. Binâenaleyh hüküm ona mahsûsdur.» diyenler bile vardır. Ömer İbn Abdilberr (368 - 463): «Biz Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den sahîh ve sabit olarak nakledilen rivâyetle amel eder; ondan öteye geçmeyiz. Mânâsını bilmediklerimizi (Aleyhissalâtü Vesselâm) efendimize havale eyleriz. (Burada da) ihlâs suresinin neden Kur'ân-ı Kerîm'in üçte birine muâdil olduğunu bilmiyoruz.» demişdir. b. Râhuye: «Bu hadîsin mânâsı: Üç ihlâs okuyan kimse, bütün Kurân'ı okuyan kadar sevap kazanır, demek değildir. Velev ki İhlâsı ikiyüz defadan fazla okusun.» diyor. bâbda Ebû'l-Hasen El-Kaabisî dahi şunları söylemektedir «İhtimâl ki İhlâs sûresini bir kaç kere okuyarak yatan azât, ezberinde başka bir sûre olmadığı için bunu az bulmuş; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de az bile olsa hayır işlemeğe onu tergîb ve teşvîk için ihlâs sûresinin Kur'ân-ı Kerîm'in üçte birine muâdil olduğunu söylemişdir. Allahü teâlâ, kulunun az ameline mukaabil çok amel sevabı verebilir.» «Bu hadîsden murâd: ihlâs sûresinin sevabı, içinde bu sûre okunmamak şartı ile Kur'ân-ı Kerim'in üçte biri sevabına muâdildir» demişlerdir. sûresinin, Kur'ân-ı Kerîm'in üçte birine muâdil olduğunu bildiren hadîsleri sahâbe-i kirâmdan bir cemâat rivâyet etmişlerdir ki, Übeyyü'bnü Kâ'b, Ömeru'bnü’l-Hattâb; Ebû Eyyûh El-Ensârî, Ebû Mes'ûd El-Ensârî, Sımak ve Enes (radıyallahü anhûm) bunlar meyânındadır. teâlâ'nın kulunu sevmesine gelince: Mâzirî'ye göre: Bundan murâd, kullarına sevap ve nîmet vermeyi dilemesidir. «Allah'ın kullarına mahabbeti, onlara sevap ve nîmet vermeyi vaad etmesi değil; fi'ien bu sevap ve nimeti vermesidir.» demişlerdir. Allahü teâlâ'yı sevmesi ise; bâzılarına göre, Allahü teâlâ'ya meyletmelerinden ibâretdir. takımları: «Kulların, Allah'ı sevmesi, ona ibâdet ve tâata devam etmeleridir.» demişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: İhlas Süresini Okumanın Fazileti Bâbı
1927-) Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Cerîr, Beyân'dan, o da Kays b. Ebî Hâzîm'rîen, o da Ukbetü'bnü Âmir'den naklen rivâyet etti. Ukbe şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): mi! Bü akşam hiç misli görülmedik bir takım âyetler, Felâk ve Nâs sûreleri indirildi!» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Muavvizeteyni Okumanın Fazileti Bâbı
1928-) Bana Muhammedü'bnü Abdillâh b. Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize İsmail, Kays'den, o da Ükbetü'bnü Âmir'den naklen rivâyet etti. Ukbe şöyle dedi: Bana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şunu söyledi: öyle bir takım âyetler indirildi ki, benzerleri asla görülmüş değildir! (Bunlar): Muavvizeteyn (dır.)»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Muavvizeteyni Okumanın Fazileti Bâbı
1929-) Bize bu hadîsi Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Vekî' rivâyet etti. H. Muhammedü'bnü Râfi' dahi rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. Bu râvîlerin ikisi de İsmail'den bu isnâdla, bu hadîsin mislini rivâyet etmişlerdir. Ebû Üsâme'nin, Ükbetü'bnü Âmir El-Cühenî’den naklettiği rivâyetde: «O, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ashabının büyüklerindendi.» ifâdesi vardır. ve Nâs sûrelerine Muavvizeteyn derler. Muavviz: Sığındırıcı demekdir. Bu sûrelerin başında ins-ü cinnin ve bütün mahlûkaatın şerlerinden Allah'a sığınmak emrolunduğu için onlara, bu isim verilmişdir. İhlâs sûresini de katarak; üçüne birden «Muavvizât» derler. «Kitâbü'l-Fedâil» de Hazret-i Âişe'den şu hadîsi tahrîc etroişdir: (sallallahü aleyhi ve sellem) hastalandığı vakif kendine Muavvizâf'ı okur ve üfürürdü. Ağrısı şiddetlenince ona, bunları ben okur ve bereketini umarak elini mesh ederdim. Yine Hazret-i Âişe'den rivâyet olunan başka bir hadîsde şöyle buyurulmaktadır: (sallallahü aleyhi ve sellem) her gece döşeğine ulandığı vakif avuçlarını bir yere getirir; sonra onların içine üfürerek Ihlâs, Falâk ve Nâs sûrelerini okur; sonra elleri ile vücûdunun örebildiği yerlerini meshederdi. (Bu İş'e) başından, yüzünden ve vücûdunun ön taraflarından başlar; üç defa tekrarlardı.» Buhârî'nin «Tefsir» bahsinde Hazret-i Übeyyü'bnü Kâ'b'dan naklen şu hadîsler rivâyet olunmuşdur:

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Muavvizeteyni Okumanın Fazileti Bâbı
1930-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Amru'n-Nâkid ve Züheyr b. Harb hep birden İbn Uyeyne'den rivâyet ettiler. Züheyr dedi ki: Bize Süfyân b. Uyeyne rivâyet etti. ki): Bize Zührî, Sâlim'den, o da babasından, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti. Efendimiz: ancak iki şeyde caizdir: Allah kendiline Kur'ân ihsan eden ve, gece gündüz onunla kâim olan adamdır. Allah kendisine mal ihsan edip de, onu gece gündüz infâk eyleyen kimsedir.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurânı Öğrenip, Öğretenin Fıkıh Veya Başka İlimler Yönünden Hikmetlerini Öğrenen Ve Onlarla Amel Ederek Başkalarına Da Öğreten Kimsenin Fazileti Bâbı
1931-) Bana Harmeletü'bnü Yahya rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. ki: Bana Sâlîm b. Abdillâh b. Ömer, babasından naklen haber verdi. Babası Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ancak iki kişiye karsı caizdir»: Alah'ın, kendine su kitabı verdiği kimse olup; gece gündüz onunla haşır neşir olur. Allah'ın, kendisine mal verdiği kimsedir ki, gece gündüz o maldan tesadduk eder.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurânı Öğrenip, Öğretenin Fıkıh Veya Başka İlimler Yönünden Hikmetlerini Öğrenen Ve Onlarla Amel Ederek Başkalarına Da Öğreten Kimsenin Fazileti Bâbı
1932-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Vekî', İsmail'den, o da Kays'den naklen; rivâyet etti. ki: Abdullah b. Mes'ûd söyledi. H.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurânı Öğrenip, Öğretenin Fıkıh Veya Başka İlimler Yönünden Hikmetlerini Öğrenen Ve Onlarla Amel Ederek Başkalarına Da Öğreten Kimsenin Fazileti Bâbı
1933-) Bize İbn Nümeyr de rivâyet etti. ki): Bize babam'la, Muhammed b. Bişr rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İsmail, Kays'dan rivâyet etti. ki: Ben Abdullah b. Mes'ûd'u şöyle derken işittim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ancak iki sey'de caizdir. Allah, kendisine mal verip de, o malı hak uğurunda sarf etmeye muvaffak kıldığı kimse; Allah, kendisine hikmet verip de, o hikmet mucibince hükmeden ve onu başkasına da öğreten kimsedir.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurânı Öğrenip, Öğretenin Fıkıh Veya Başka İlimler Yönünden Hikmetlerini Öğrenen Ve Onlarla Amel Ederek Başkalarına Da Öğreten Kimsenin Fazileti Bâbı
1934-) Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Ya'-kûb b. İbrahim rivâyet etti. ki): Bana babam, İbn Şihâb'dan, o da Âmir b. Vâsile'den naklen rivâyet etti ki, Nâfi' b. Abdilhâris Usfân'-da Ömer'e rastlamış. Ömer, kendisini Mekke'ye vâlî tâyîn etmiş imiş. Ömer ona: Bu vâdî halkına kimi me'mûr ta'yîn ettin? diye sormuş, o da: İbn Ebzâ'yıî cevâbını vermiş. Ömer: İbn Ebzâ kimdir? deyince; Vali: Bizim âzâdlılarımızdan biridir; cevâbını vermiş. Bunun üzerine Ömer: Sen, onların üzerine bir âzadlıyı me'mûr ettin ha? demiş. Vali: Ama o, Allah azze ve celle'nin Kitabını okur: bütün farzları da bilir; demiş. Ömer: bu kitapla bâzı kavimleri yükseltir; bir takımlarını da alçaltır.» Dikkat et ki Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem): buyurdu; demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurânı Öğrenip, Öğretenin Fıkıh Veya Başka İlimler Yönünden Hikmetlerini Öğrenen Ve Onlarla Amel Ederek Başkalarına Da Öğreten Kimsenin Fazileti Bâbı
1935-) Bana Abdullah b. Abdirrahmân Ed-Dârimî ile Ebû Bekir b. İshâk rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ebû'l-Yemân haber verdi. ki): Bize Şuayb, Zührî'den naklen haber verdi. ki: Bana Âmiru'bnü rivâyet etti ki, Nâfi' b. Abdiîhâris El-Huzâî Usfân'da Öme-ru'bnU’l-Hattâb'a rastlamış. Ve Amir hadîsi İbrahim b. Sa'd'in, Zührî'den naklettiği hadîs tarzında rivâyet eylemiştir. hadîsini Buhârî «Kitâbti’l-tlîm», «Kitâbü't-Tebennî», «Kİtâbu't-Tevhîd», «Kitâbu'z-Zekât», «Kitâbü'l-Ahkâm» ve «Kitâbti'l -i'tisâm- da; Nesâî «Kitâbü’l-ilim» de; İbn Mâce de «Kitâ-hü’l-Zühd» de muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. şerifin muhtelif rivâyetlerinde zikri geçen «hased» den murâd: gıpta'dir. Çünkü hasedin hakikati, bir kimsenin dîn kardeşinde gördüğü bir nimetin ondan alınarak; kendisine verilmesini istemesidir. Bu sebeple hasedlik, kötü bir hasletdir. Gıpta ise: Başkasında gördüğü bir nimeti, ondan alınmasını istemeden kendine temenni etmesidir. Gıpta makbul bir hasletdir. hasedi: «Nimetin verilen kimseden gitmesini temenni et-mekdir.» diye târîf ederler. Bir nimeti kendine temenni etmekdir.» diyenler de vardır. «Doğrusu kelimenin bütün bu mânâlara şâmil olmasıdır.» diyor. Hadîsden murâd: bu iki şey'den maada makbul gıpta yokdur- de-mekdir. murâd: Kur'ân-ı Kerîm'dir. Netekim hadîsin Ebû Hüreyre rivâyetinde: ancak iki şeyde caizdir. (Biri): Allah'ın kendisine Kur'ân öğrettiği kimsedir ki, onu gece gündüz okur. (Diğeri): kendisine mal verdiği kimsedir. O da, onu infâk eder.» buyurulmuşdur. bu rivâyetlerde sebebi zikir, müsebbebi kasd kablîinden mecazen gıptaya hased denilmişdir. Eşyayı, şeriatın beyân ettiği şekilde bilmekdir. Bu lâfız ilmî kemâî'e işâretdir. îlmî kemâl dahi, amelî kemâl'e götürür. Ve bu iki kemâl ile fazilet hasîl olur. Fazilet de ya dâhili ya haricîdir. Dahilî fazletle-rin esâsı ilim, haricî faziletlerin temeli ise maldır. Sonra faziletler biri tam, diğeri ondan da üstün yani etem olmak üzere iki nev'îdir. diyor ki: «Bu hadîsin mânâsı: îlme ve öğrenmeye, keza mal tesaddukuna teşvîkdir.» hadîsdeki: «Allah, bu kitapla bâzı kavimleri yükseltir: bâzılarını da alaçltır.» ifâdesi ile Hazret-i Ömer, o me'mûrun Kur'ân-ı Kerîm sayesinde yükselenlerden olduğuna işaret etmişdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurânı Öğrenip, Öğretenin Fıkıh Veya Başka İlimler Yönünden Hikmetlerini Öğrenen Ve Onlarla Amel Ederek Başkalarına Da Öğreten Kimsenin Fazileti Bâbı
1936-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki: Mâlik'e, İbn ŞibaVdan duyduğum, onun da Urvetü'bnü Zübeyr'den, onun da Abdurrahmân b. Abdilkaarî'den naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum: Abdurrahman ki: Ömerü'bnü'l-Hattâb'ı şöyle derken işittim: Ben, Hişâm b. Hakim b. Hizam'ı sûre-i Fürkaan'ı benim okumadığım bir şekilde okurken işittim. Bu sûreyi bana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) okutmuşdu. Az kaldı acele edecekdim. Sonra (kırâeti bitirinceye kadar) mühlet verdim. Bilâhare cübbesinin yakasından tutarak, onu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e getirdim. Ve: Yâ Resûlallah! Ben; bunu sûre-i Fürkaan'ı senin bana okuttuğundan başka şekilde okurken işittim; dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): onu! dedi. Ve Hişâm'a da «oku!» emrini verdi. Hişâm benim kendisinden duyduğum şekilde okudu. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem).: sûre böyle nâzil oldu.» dedi. Sonra bana: dedi. Ben de okudum. (Bana da): sûre böyle indirildi. Bu sûre yedi harf üzerine inmiştir. Bunlardan hangisi kolayınıza gelirse, onu okuyun!» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurânın Yedi Harf Üzerine Olmasını Ve Bunun Manasını Beyan Bâbı