Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı

1937-) Bana Harmeletü'bnü Yahya rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnjus, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. ki): Bana Urvetü'bnü'z-Zübeyr haber verdi. Ona da Misver b.. Mahrama ile Abdurrahmân b. Abdilkaarî haber vermişler. Onlar da Ömeru'bnü'l-Hattâb'ı şöyle derken işitmişler: Ben Hişâşn b. Hakîm'i, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hayâtında sûre-i Fürkaan'ı okurken işittim... Ve râvî hadîsi yukarkî hadîs gibi rivâyet etmiş. (Yalnız): kaldı namazda üzerine atılacaktım. Neyse) selâm verinceye kadar güç hâlle sabrettim...» ibaresini ziyâde etmişdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurânın Yedi Harf Üzerine Olmasını Ve Bunun Manasını Beyan Bâbı
1938-) Bize İshâk b. İbrâhîm ile Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Abdurrazzâk haber verdi. ki): Bize Ma'mer, Zührî'den Yûnus'un isnadı ile; onun rivâyeti gibi haber verdi. hadîsi Buhârî «Kitâbü'l-Husûmât», «Fedâilü'l-Kur'ân», -Ki-tâbu't-Tevhîd- ve -istitâbetü'l-Mürteddîn» de; Ebû Dâvûd “Kitâbü's-Salât» da; Tirraizî «Kıraat» da; Nesâî «Kitâbu's-Salât» ile Fedâilü'l-Kur'ân» da muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. kaldı acele edecekdim...» cümlesinden murâd: Hişâm'a inkâr hussûunda acele ederek ona hücumda bulunacakdım; demekdir. Ömer ile Hişâm (radıyallahü anh)’in okuyuşları biribiri-ne ne şekilde muhalif olduğunu ulemâdan hiç biri beyân etmemişdir. şerîfde dahi yalnız Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in her ikisinin kıraatini tasdik ile: «Bu sûre böyle indirildi...» buyurduğu ve neticede Kur'ân'ın yedi harf üzerine indirildi...» buyurduğu ve neticede Kur'ân'ın yedi harf üzerine indirildiğini beyân ile: hangisi kolayınıza gelirse, onu okuyun!» emrini verdiği bildiriliyor. yedi harfden ne murâd edildiğini beyân hususunda ihtilâf etmişler; neticede ortaya on kavil çıkmışdır. Şöyle ki:

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurânın Yedi Harf Üzerine Olmasını Ve Bunun Manasını Beyan Bâbı
1939-) Bana Harmeleti İbn Yahya rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana yunus İbn Şihab'dan naklen haber verdi. ki) ; Bana Ubeydullah b. Abdîllâh b. Utbe rivâyet etti. Ona da İbn Abbâs rivâyet etmiş ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Aleyhisselâm, bana Kur'ân'ı bir harf üzere okuttu. Sonra ben kendisine müracaat ettim. Ben ziyâde etmesini istemekde; o da bana ziyâde etmekde devam ede ede nihayet yedi harfde karar kıldı.» buyurmuşlar. Şihâb: «Duydum ki bu yedi harf yalnız bir olan şey'e mahsûs olup; helâl ve haram hususunda değişmezmiş.» demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurânın Yedi Harf Üzerine Olmasını Ve Bunun Manasını Beyan Bâbı
1940-) Bize bu hadîsi Abd b. Humeyd dahi rivâyet etti. ki): Bize Abdurrazzâk haber verdi. ki): Bize Ma'mer, Zührî'den bu isnâdla haber verdi. hadîsi Buhârî «Kİtâbü Bed'i’l-Halk» ve «Fedâilü'l -Kur'ân»da tahrîc etmişdir. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, Hazret-i Cibrîl'den Kur'ân-ı Kerîm'i daha fazla vecihlerle okumasını istemesi, ümmetine tahfif ve kolaylık içindir. Filvaki yedi defaya kadar onun isteğini Cibrîl (aleyhisselâm) Allahü teâlâ'ya arz etmiş. Ve isteği kabul olunmuşdur. önceki hadisde de görüldüğü vecihle yedi harfden muradın ne olduğu ulemâ arasında ihtilaflıdır Ulemânın bu bâbdaki izahatından anlaşılıyor ki, yedi harfin mânâsı, her harf veya kelime yedi çeşit okunacak demek değildir. Gerçi Kur'ân-ı Kerîm'de yedi hattâ on vecihle okunan kelimeler vardır. Fakat bunlar pek azdır. hadîslerden maksad: Zikri geçen yedi vechin Kur'ân-ı Kerîm'in içersinde dağınık bir şekilde bulunmasıdır. Meselâ yedi harf'den murâd, yedi lehçedir; diyenlere göre Kur'ân-ı Kerîm'in bâzı yerleri Kureyş lehçesi ile; Bazıları Hüzeyl, Hevâzin ve Yemen lehçeleri ile nâzil olmuş, demekdir. Şihâb’ın: «Helâl ve haram hususunda değişmezmiş.» sözü «Yedi harf'den murâd, mânâlardır.» diyenlerin kavlini reddeder. Bu söz, yedi harfin lâfız ve harflere âid olduğuna işâretdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurânın Yedi Harf Üzerine Olmasını Ve Bunun Manasını Beyan Bâbı
1941-) Bize Muhammed b. Abdillah b. Nüraeyr rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize İsmail b. Ebî Hâlid, Abdullah b. Îsâ b. Abdirrahmân b. Ebî Leylâ'dan, o da dedesinden, o da Übeyyü'bnü Kâ'b'dan naklen rivâyet etti. Übey Şöyle dedi: Mescidde İdim. Birisi içeri girip namaza durdu. Ve tanımadığım bir kıraat okudu. Sonra başka biri girdi. O da arkadaşının okuduğundan başka bir kıraat okudu. Namazı bitirdiğimiz vakit hep birden Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına girdik. Ben: Bu zât (namazda) benim tanımadığım bir kıraat okudu. Sonra Öteki girdi; o da arkadaşının okuduğundan başka bir kıraat okudu; dedim. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara okumalarım emir buyurdu. Onlar da okudular. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onların ikisinin de okuyuşlarım beğendi. Bunun üzerine içime Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i Öyle bir tekzîb etmek geldi ki, böylesi câhiliyet devrinde bile aklıma esmemişdir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) beni kaplayan bu hâli görünce göğsüme vurdu. Bunun üzerine benden bir ter boşandı. Sanki korkudan Allah (azze ve celle) yi görüyor gibi idim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: Ubeyy! Bana bir harf üzere oku diye (Cibrîl) gönderildi. Ben, ona: Ümmetime (vazifesini) hafiflet diye mürâcaatda bulundum; o da bana ikincide: Onu iki harf üzere oku! diye cevap verdi. Ben tekrar ümmetime (vazifesini) hafiflet diye müracaat ettim. Üçüncüde bana: Onu yedi harf üzere oku! Hem sana verdiğim her cevapla birlikde benden isteyeceğin bir isteğin de verilecekdir» dedi. Bunun üzerine ben: Yâ Rabb! Ümmetimi afvü mağfiret et! Yâ Rabb, Ümmetini mağfiret et! dedim, üçüncü isteğimi de bütün mahlûkaatın hattâ ibrahim (sallallahü aleyhi ve sellem)'in beni dileyecekleri güne bıraktım.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurânın Yedi Harf Üzerine Olmasını Ve Bunun Manasını Beyan Bâbı
1942-) Bize Ebû Bekîr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Muhammedii'bnü Bişr rivâyet etti. ki): Bana İsmail b. Etî Hâlid rivâyet etti. ki): Bana Abdullah b. Îsâ, Abdurrahman b. Ebî Leylâ'dan naklen rivâyet etti. ki): Bana Übeyyü'bnü Kâ'b haber verdi ki, kendisi mescidde oturuyormuş. Birden içeriye bir adam girmiş de n»maz kılmış ve namazda kırâeti uzun tutmuş... Râvî hadîsi, İbn Nümeyr hadîsi tarzında rivâyet etmişdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurânın Yedi Harf Üzerine Olmasını Ve Bunun Manasını Beyan Bâbı
1943-) Bize Ebû Bekir b. Ebi Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Gunder, Şu'be'den rivâyet etti. H. bu hadîsi İbn’l-Müsennâ ile İbn Beşşâr da rivâyet ettiler. İb-nü’l-Müsennâ dedi ki: Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Hakem'den, o da Mücâhid'den, o da İbn Ebî Leylâ'dan, o da Übeyyü'bnü Kâ'b'dan naklen rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Benî Gıfârın gölcüğünün yanında bulunuyordu. Derken Cibrîl (aleyhisselâm) ona gelerek: Allah ümmetinin Kur'ân'ı bir harf üzere okumasını sana emrediyor!» dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Allah'dan bunun af ve mağfiret buyurulmasını dilerim. Çünkü benim ümmetim buna taakat getiremez.» dedi. Sonra Cebrâîl, ona ikinci defa gelerek: ümmetinin Kur'ân'ı iki harf üzerine okumasını sana emrediyor!» buyurdu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) tekrar: bunun afv-u mağfiretini dilerim! Çünkü ümmetim buna taakat getiremez.» dedi. Sonra ona üçüncü defa gelerek yine: teâlâ, ümmetinin Kur'ân'ı üç harf üzere okumasını sana emrediyor!» dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): bunun afv-u mağfiretini dilerim! Çünkü benim ümmetim buna taakat getiremez.» dedi. Sonra ona dördüncü defa gelerek: Allah, ümmetinin yedi harf üzere Kur'ân okumasını sana emrediyor. Onu hangi harf üzere okurlarsa, isabet etmiş olacaklardır.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurânın Yedi Harf Üzerine Olmasını Ve Bunun Manasını Beyan Bâbı
1944-) Bize bu hadîsi Ubeydullah b. Muâz da rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Şu'be bu isnâdla bu hadîsin mislini rivâyet etti. beyânına göre Übeyy (radıyallahü anh) ashâb-ı kirâmın en ziyâde vera' ve takva sahiplerinden biri idi. Böyle olmakla beraber o anda Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in —hâşâ— yalancı olduğu hatırından geçirecek kadar vesveseye düşmesi, şeytanın tel-vîs'indendir. Übeyy'in kendi ifâdesinden anlaşılıyor ki, câhiliyyet devrinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hak Peygamber olduğunu kabul hususunda gaflet ve şüphe içinde bulunuyormuş. Fakat bu defa şeytan şüpheyi de geride bırakarak, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i kat'î sûretde yalanlamayı ona vesvese sureti ile emretmiş. İyâz: «Hatırdan geçen bu gibi şeyler, üzerinde durul-madıkça muâhazeyi mucip değildirler.» diyor. Filhakika Mâzirî'nin beyânına göre Hazret-i Übeyy'e şeytan tarafından o dakika ilkaa edilen vesvese, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in tenbîhi yani göğüsüne çarpması ile derhâl zail olmuşdur. Zâten Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in dokunması, onun kalbi ne kötü kötü şeyler geldiğini anladığı içindir. (radıyallahü anh) bu tenbîh darbesi ile kendine gelmiş ve yaptığından dolayı son derece utanç ve pişmanlık duyarak ter dökmüşdür. bu rivâyetinde Hazret-i Cibrîl'in, Kur'ân-ı Kerîm'i evvelâ bir vecih üzere indirdiği; sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ricası'üzerine iki veçhe çıkardığı; sonra tekrar ricası üzerine yedi harf üzerine okuttuğu bildiriliyor. Hâlbuki bundan sonraki rivâyetde üçüncü defada üç; dördüncüde yedi vecihle okuttuğu beyân edilmektedir. Bu suretle iki hadîs arasında zahiren bir münâfât göze çarpıyor. Ulemâ bu iki rivâyetin arasını bulmuşlar ve: «Birinci rivâyetdeki (üçüncü defa) tâbirinden; murâd, sonuncu defadır. Netekim sonraki rivâyetde onun yerine (dördüncü) tâbirini kullanmışdır. Dördüncü defadan murâd, Hazret-i Cibrîl'in son gelişidir.» demişlerdir. rivâyetden Cebrail (aleyhisselâm)’in gelişlerinin biri hazfedilmiş de olabilir. Cibrîl'in bu mes'elede —her gelişinde— Teâlâ Hazretlerinin bir istek vermeyi va'd buyurduğunu söylemesi, isteğin kat'î sûretde verileceğini beyân içindir. Şâir istekler ise kat'î sûretde müstecâb değildirler. İçlerinden kabul edilenleri bulunduğu gibi; kabul edilmeyenler.! de vardır. son hadisinde: «Ümmetin, Kur'ân'ı hangi harfle okurlarsa; matlûba isabet etmiş olurlar.» bu vurulmakta dır. Bu cümleden murâd: «Ümmetin bu yedi vecihden biri ile okumakda serbestdir. Fakat yedi vecihden öteye geçemezler. Bunu böylece bilip; kendilerinden sonra gelenlere böylece nakletmeleri gerekir.» demekdir. ki yedi harf den muradın ne olduğu ulemâ arasında pek ihtilaflı bir mes'eledir. İmâm Süyûtî (849-911) «El-itkaan» nâm eserinde bu bâbdaki kavilleri kırkbire, Keşraîri ise kırkbeşe çıkar-mışdır. Ancak mezkûr kavillerin bir çoğu zayıfdır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurânın Yedi Harf Üzerine Olmasını Ve Bunun Manasını Beyan Bâbı
1945-) Bize Ebû Bekîr b. Ebi Şeybe ile İbn Nümeyr topdan Vekî'dein rivâyet ettiler. Ebû Bekir dedi ki: Bize Vekî', A'meş'den, o da Ebû Vâil’den naklen rivâyet etti. Ebû Vâil Şöyle dedi: Nehîkü'bnü Sinan denilen bir adam, Abdullah'a gelerek: Yâ Ebâ Abdirrahmân! Şu harfi nasıl okursun? Elif mi y mı? Yani mi yoksa mi? dedi. Abdullah: Sen, bundan maâdâ bütün Kur'ân'ı araştırdın mı? (Başka yok mu?) diye cevap verdi. Nehîk: Ben hakikaten bir rek'atta mufassal sûreyi okunan., cevâbını verdi. Bunun üzerine Abdullah: Şiir geveler gibi gevelemek mi dedin? Bir takım insanlar Kur’ân'ı okurlar ama Kur'ân köprücük kemiklerinden öteye geçmez. Lâkin Kur'âr kalbe varır da; oraya yer ederse faydalı olur. Namazın en faziletlisi rükû ve sücûddur. Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bir arada okuduğu nazâîrî pek iyi bilirim. Her rek'âtda iki sûre (okurdu); dedi. Sonra Abdullah kalkarak dışarı çıktı; onun arkacığından Alkame içeri girdi Sonra o da çıktı ve: Abdullah bunu bana da haber verdi; dedi. Nümeyr kendi rivâyetinde: «Abdullah'a Benî Becîle kabilesin den bir adam geldi.» demiş «Nehîkü'bmi Sinan» dememiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurânı Tertille Okumak Hezz Yani İfrat Derecede Süratli Okumakdan Kaçınmak Ve Bir Rekatda İki Yahut Daha Fazla Süre Okumanın Mubah Oluşu Bâbı
1946-) Bize Ebû Küreyb rivâyet etti. ki): Bize Ebû Muâ viye, A'meş'den, o da Ebû Vâil'den naklen rivâyet etti. Ebû Vâi!: Abdal lah'a Nehîkü'bnü Sinan denilen bir adam geldi... diyerek Veki'in hadîs gibi rivâyetde bulunmuş; Yalnız: «Derken Alkame onun Yanına girene için geldi. Biz, Alkâme'ye: Şuna sor bakalım Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bir rek' âtda okuduğu biribirine denk sûreler nelermiş? dedik. Bunun üzerine Alkame, onun yanına girerek sordu.. Sonra bizim yanımıza çıktı: ve Abdullah’ın te'lîfine göre mufassal sûrelerden yirmi tanesi (imiş), dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurânı Tertille Okumak Hezz Yani İfrat Derecede Süratli Okumakdan Kaçınmak Ve Bir Rekatda İki Yahut Daha Fazla Süre Okumanın Mubah Oluşu Bâbı
1947-) Bize, bu hadîsi İshâk b. İbrahim de rivâyet etti. ki) Bize Îsâ b. Yûnus haber verdi. ki): Bize A'meş bu isnâdda, yukarkilerin hadîsleri gibi rivâyetde bulundu; ve dedi ki: Resûlülah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in iki rânesini bir rek’âtda okuduğu denk sûreleri pek âlâ bilirim. On rek'âtda yirmi sûre (okurdu.)

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurânı Tertille Okumak Hezz Yani İfrat Derecede Süratli Okumakdan Kaçınmak Ve Bir Rekatda İki Yahut Daha Fazla Süre Okumanın Mubah Oluşu Bâbı
1948-) Bize Şeybân b. Ferrûh rivâyet etti. ki): Bize Mehdî b. Meymûn rivâyet etti. ki): Bize Vâsıl El-Ahdeb, Ebû Vâil'den naklen rivâyet etki. ki: Bir gün sabah namazını kıldikdan sonra erkenden Âbdullah b. Mes'ûd'a gittik. Kapıya vardığımızda selâm verdik. Bizi, içeriye buyur etti. Biz bir an kapida durduk. Derken kız dışarıya çıkarak: Neye girmiyorsunuz? dedi. Müteakiben içeriye girdik. Bir de baktık Abdullah oturduğu yerden nafile namaz kılıyor! Size izin verildiği hâlde içeri girmenize mâni' neydi? dedi. Biz: Bir şey yok! Yalnız evdekilerin bâzısı uyuyor zannettik, dedik. Abdullah: Ya, siz İbn Ümmi Abd oğullarını gafletde mı sandınız? dedi. Sonra yine namazına yöneldi. Tâ güneşin doğduğunu zannedinceye kadar nafile kılmağa devam etti. Sonra: Kız! Bak güneş doğmuş mu? dedi. Kız, güneşe baktı. Güneş doğmamıştı. Abdullah namazına devam etti. Nihayet güneşin doğduğunu zannedince tekrar: Kız! Bak güneş doğmuş mu? dedi. Kız, güneşe baktı. Bu sefer güneş doğmuşdu. Abdullah: Bizi bu gün de kaldıran Allah'a hamd olsun! dedi. Mehdî: (zannederim bizi günahlarımız sebebiyle. heTâk dedi.) diyor. O arada cemâatdan biri: Ben dün akşam bütün mufassal sûreleri okudum; dedi. Bunun üzerine Abdullah: Şiir geveler gibi gevelemekle değil mİ? Biz yemîn ederiz ki biribirine yakın sûreleri işitmişizdir. Hem ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in vaktiyle okuduğu biribirine yakın sûreleri çok iyi bilirim. Mufassal sûrelerden onsekiz, Âl-i Hâ-Mîm'den de iki sûre okurdu.» dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurânı Tertille Okumak Hezz Yani İfrat Derecede Süratli Okumakdan Kaçınmak Ve Bir Rekatda İki Yahut Daha Fazla Süre Okumanın Mubah Oluşu Bâbı
1949-) Bize Abd b. Humeyd rivâyet etti. ki): Bize Hüseyin b. Aliy El-Cu'fî, Zâide'den, o da Mansûr'dan, o da Şakîk'den naklen rivâyet etti. ki: Benî Becîle kabilesinden Nehîkü'bnü Sİnân denilen bir zât Abdullah'a geldi ve: Ben, bir rek'âtda mufassal sûreleri okurum., dedi. Abdullah: Şiir geveler gibi geveleyerek mi? Vallahi ben ; (sallallahü aleyhi ve sellem)’in vaktiyle okuduğu biribirine denk sûreleri pek âlâ bilirim. Her rek'âtda İki sûre okurdu.» dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurânı Tertille Okumak Hezz Yani İfrat Derecede Süratli Okumakdan Kaçınmak Ve Bir Rekatda İki Yahut Daha Fazla Süre Okumanın Mubah Oluşu Bâbı
1950-) Bize Muhammedü'bnü'l-Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. İbn'l-Müsennâ dedi ki: Bize Muhammedü'bnü Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Amr b. Mürra'dan naklen rivâyet etti. Oda Ebû Vâil'i rivâyet ederken dinlemiş ki, İbn Mes'ûd'a bir adam gelerek: Ben, bu akşam bütün mufassal sûreleri bir rek'âfda okudum... demiş. Bunun üzerine Abdullah: Şiir geveler gibi geveleyerek mi? demiş ve sözüne devamla: Vallahi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bir arada okuduğu biribirine denk sûreleri ben çok iyi bilirim... diyerek; mufassal sûrelerden yirmi tanesini zikretmiş; bunların her rek'âtda ikişer ikişer okunduğunu söylemişdir. hadîsi Buhârî «Kitâbü’l-Ezân» da; Ebû Dâvûd ve Nesâî dahi «Kitâbü's-Salât» da tahrîc etmişlerdir. Mes'ûd (radıyallahü anh) Hazretlerinin kendisine suâl soran Hazret-i Mehîk'e: «Sen bütün Kur' ân'ı kelime kelime elden geçirdin de, anlamadığın yalnız bu mu kaldı?» diye sorması, onun bu suâli sormak-da samimî olmadığını anladığına hamledilir. Çünkü hakikati anlamak için sormuş olsa, buna cevap vermek îcâb ederdi. Hâlbuki İbn Mes'ûd (radıyallahü anh)’ın söyledikleri, cevap değil; onu baştan savmağa yarayan sözlerdi. Mes'ûd (radıyallahü anh)'ın bu sözlerine karşı Hazret-i Nehik'in: «Hakîkatta ben uzun sûreleri bir rek'âtda okurum!» demesi, kendisinin câhilin biri olmadığını; Kur'ân-ı Kerîm'i mükemmel şekilde ezbere bildiğini anlatmak içindir. Mes'ûd (radıyallahü anh) onun bu sözüne de: «Şiir geveler gibi geveleyerek mi?..» diye mukaabele etmişdir. Son derece sür'âtle okumak ve kelimeleri sür'atle kesmekdir. İbn Mes'ûd'un bu suâli: îstifhâm-ı inkârîdir. Bundan sonraki sözleriyle dahi: Bâzı insanların Kur'ân okumakdan kazandıkları nasîp, yalnız çenelerinin yorulması olduğunu, zîra okudukları Kur'ân'ın boğazlarından aşağı geçmediğini; hâlbuki Kur'ân okumakdan matlûb bu olmadığını, Kur'ân’ın mutlaka kalplere yer ederek tedebbür suretiyle okunması gerektiğini anlatmak istemişdir. sûreler» den muradın ne olduğu ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bunu yerinde görmüşdük. Nazîra'nın cem'idir. Bundan murâd: uzunlukda kısalıkta biribirine benziyen sûrelerdir. Bazıları: aded itibarıyla biribirine benzeyen sûreler olduğunu söylemişlerdir. Burada maksad: Biribirine yakm uzun-lukdaki sûrelerdir. Meselâ Duhân sûresi altmış, Amme sûresi kırk âyetdir. «Nezâir: Va'z, kıssa ve hikmet gibi mânâ hususunda biribirine benzeyen sûrelerdir. Âyet sayısında denklik aranmaz.» demişlerdir. Fakat bu söz itirazla karşılanmişdır. Zîra bu gibi yerlerde sûrelerin mânâca biribirlerine denk olmalarının hiç bir te'sîri yokdur. Burada murâd: Okunan mikdârda âyet ve sûrelerin biribirine denk olmasıdır. Zâten hadîsin bâzı rivâyetlerinde bu cihet tasrîh olunmuş; ve Rahman ile Necm sûreleri nezâire misâl gösterilmişdir. Bu sûreler mânâca değil; âyet mikdârı itibârı ile birbirlerine yakındır. Çünkü Rahman sûresi yetmiş iki; Necm sûresi de altmış iki âyetden müteşekkildir. muhtelif rivâyetlerinden anlaşılıyor ki, İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) biribirine nazîr yirmi sûre saymışdır. onlardan bahsedilmemişle de; Ebû Dâvûd'un rivâyetinde tafsilâtı ile beyân edilmiş ve: «Lâkin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) nezâirden iki sûreyi (yani) Rahman ile Necm sûrelerini bir rek'âtda, «îkterabet» ile «El-Haakkah» sûrelerini bir rek'âtda, «Zâriyât» ile «Tûr» sûrelerini bir rek'âtda, «Vakıa» ile «Nûn»u bir rek'âtda, «Se'ele» ile «Naziât» ı bir rek'âtda, «Mutaffifîn» ile «Abese» yi bir rek'âtda, « Müddessir» ile «Müzzemmil» i bir rek'âtda, Heletâ», ile « Lâıksimuyu bir rek'âtda, «Amme» ile «Mürselât» ı bir rek'âtda ve . «Tekvîr» ile «Duhân» sûrelerini bir rek'âtda okurdu.» denilmişdir. İbn Mes'ûd'un: «Şüphesiz ki namazın en faziletli rüknü: rükû' ile sücûddur.» sözü, kendi mezhebini beyândır. Yerinde de görüldüğü vecihle bu husûsda ulemânın ihtilâfı vardır. bir rivâyetinde İbn Mes'ûd (radıyallahü anh)’in: (sallallahü aleyhi ve sellem) onsekiz sûre murassalardan; iki sûre de Hâ-Mîmlerden okurdu.» dedikden sonra, diğer rivâyetinde: «Mufassal sûrelerden yirmi tanesini okurdu.» demiş olması, birbirine muarız değildir. Çünkü birinci rivâyetde muradı: «Okuduğu yirmi sûrenin ekserisi mufassal sûrelerden idi.» demekdir. (631-676) diyor ki: «Ulemâ Kur'ân’ın evveli yedi uzun sûredir. Sonra yüzlükler gelir; demişlerdir. Yüzlüklerden murâd: Sûrenin yüz âyet ihtiva etmesidir. Ondan sonra mesânî, daha sonra mufassalların nereden bağlıyacağı hususundaki hilaf evvelce geçmışdi. bunların «Kıtal» sûresinden; diğer Bazıları: «Hucurât»dan, bir takımları da «Kaaf» dan başladığını söylemişlerdir. Hâ-Mîm'den murâd: «Hâ-Mîm» diye başlayan bir gurup sûrelerdir. İyâz'ın beyânına göre bu sözden murâd; Bir tek Hâ-Mîm sûresi de olabilir. Bu takdirde «Al» kelimesi mukham yani ziyâdedir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurânı Tertille Okumak Hezz Yani İfrat Derecede Süratli Okumakdan Kaçınmak Ve Bir Rekatda İki Yahut Daha Fazla Süre Okumanın Mubah Oluşu Bâbı
1951-) Bize Ahmed b. Abdillâh b. Yûnus rivâyet etti. ki): Züheyr rivâyet etti. ki): Bize Ebû İshâk rivâyet etti. ki: Esved b. Yezîd mescidde Kur'ân Öğretirken, ona bir adamm suâl sorduğunu gördüm: Şu âyetini nasıl okuyorsun? Dal mı, zel mi? dedi. Esved: Dal ile okuyorum. (Çünkü) ben Abdullah b. Mes'ûd'dan işittim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i (muddekir) diye dal'la okurken İşittim; diyordu., cevâbını verdi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kıraatlara Müteallik Bab
1952-) Bize Muhammedü'bnü'l-Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. İbnHİ'l-Müsennâ dedi ki: Bize, Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Ebû İshâk'dan, o da Esved'den, o da Abdullah'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti ki, bu cümleyi diye dal'la okurmuş. hadîsi Buhârî «Kitâbü't-Tefsîr- ve «Kitâbu Ehâdîsi’l-Enbiyâ» da tahrîc etmişdir. İbret alan, mânâsına gelir. Kelimeni naslı «müztekir»dir. Yânî zikirden alınarak, iftiâl Bâbına nakledilmiş; sonra «te» «dal»a kalb edilmiş; «zel» dahi dal'a çevirilerek idgam yapılmış, «muddekir» olmuşdur. şerif, ashâb-ı kirâmın Kur'ân-ı Kerîm'e son derece dikkat ve ehemmiyet atfettiklerine delildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kıraatlara Müteallik Bab
1953-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Ebû Küreyb rivâyet ettiler. Lâfız Ebû Bekir'indir. Dediler ki: Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da İbrahim'den, o da Alkame'den naklen rivâyet etti. Alkame ki: Şam'a geldik. Müteakiben yanımıza Ebû'd-Derdâ' gelerek: İçinizde Abdullah'ın kırâeti üzre okuyan kimse var mı? diye sordu. Ben: Evet, ben (okurum) dedim. Ebû'd-Derdâ': Peki Abdullah'ın şu (......) âyet-i kerimesini nasıl okuduğunu işittin?- dedi. Ben: Onu diye okurken işittim; cevâbını verdim. Ebû'd - Derdâ': Vallahi ben de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, onu bu şekilde okuduğunu işittim. Lâkin bu Şam'lılar benim, onu şeklinde okumamı istiyorlar ama ben, onlara tâbi olmuyorum., dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kıraatlara Müteallik Bab
1954-) Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Cerîr, Mugîra'dan, o da İbrahim'den naklen rivâyet etti. İbrahim Şöyle dedi: Alkame Şam'a geldi. Ve bir mescide girerek; orada namaz kıldı. Sonra bir halkaya gitti ve oraya oturdu. Derken bir adam geldi. Bu adam hakkında cemâatin çekingen davrandıklarını ve vaziyetlerini anladım. Gelen zât yanıbaşıma oturdu. Sonra: Abdullah'ın okuduğu şekilde Kur'ân ezberindemidir?» diye sordu... Râvi hadîsi yukarki hadîs gibi rivâyet etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kıraatlara Müteallik Bab
1955-) Bize Alîyyü'bnü Hücr Es-Sa'dı rivâjyet etti. ki): İsmâîl b. İbrâhîm, Dâvud b. Ebî Hind'den, o da Şa'bî'den, o da Alkame'den naklen rivâyet etti. Alkame şöyle dedi: Ebû'd-Derdâ'ya tesadüf ettim. Bana: Sen kimlerdensin? dedi, Iraklılardanım! cevâbını verdim, Ebû'd-Derdâ': Hangilerinden? dedi. Kûfelilerdenim! cevâbını verdim. Abdullah b. Mes'ûd kırâeti üzre okuyabiliyormusun? diye sordu: Evet! dedim. Öyle ise Leyl sûresini oku! dedi. Ben de sûreyi diye okumaya başladım. Bunun üzerine Ebû'd -Derdâ' güldü. Sonra: Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in de böyle okuduğunu işittim... dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kıraatlara Müteallik Bab
1956-) Bize, Muhammedü'bnü'l-Müsennâ rivâyet etti. ki): Bana Abdüla'lâ rivâyet etti. ki): Bize Dâvûd, Âmir'den, o da Alkame'den naklen rivâyet etti. Âlkame: Şam'a gelerek Ebû'd-Derdâ'ya tesadüf ettim...» diyerek İbni Uleyye hadîsi gibi rivâyetde bulunmuş. hadîsi Buhârî «Kitâbu't-Tefsîr»de tahrîc etmişdir. ki muhavere Alkame ile Hazret-i Ebû'd-Derdâ' arasında geçmiş; Ebû'd-Derdâ'in İbn Mes'ûd kırâeti üzere okuyan bulunup bulunmadığını sorması üzerine Alkame: «Onun kırâeti üzere Kur'ân okuyan ben varım.» demiş. Bunun üzerine Ebû'd-Derdâ' (radıyallahü anh) ondan İbn Mes'ûd kırâeti üzerine Leyl sûresini okumasını istemiş; o da mezkûr sûrenin başını (kapladığa vakit geceye, erkek ve dişiye yemin ederim!) diye okumuş. Ebud Dâvudâ' yemîn ederek kendisinin de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den bunu böyle okurken işittiğini Lâkin Şamlılar'a bir türlü söz geçiremediğini; Şamlılar’ın bu âyeti (karanlığı kapladığı zaman geceye ve erkekle dişiyi yaratan Allah'a yemîn ederim...) şeklinde okunmasını istediklerini fakat kendisinin, onlara tabî olmadığını söylemişdir. (453-536) diyor ki: «Bu gibi haberler dinsizlerin Kur'ân-ı Kerîm'in tevatür yolu ile nakline dil uzatmasını mucip olurV vaktiyle Kur'ân olarak nâzil olduklarını, sonra neshedildiklerini fakat bâzı kimselerin neshi duymadıkları için ilk nâzil oldukları şekilde okumaya devam ettiklerini söyliyerek te'vîlde bulunmak îcâb eder. İhtimâl ki bu hadîse bâzı zevatın müttefekun aleyh olan Hazret-i Osman mushafını duymasından önce vuku' bulmuşdur. Onu duydukdan sonra hiç birinin muhâlefetde bulunacağı zannolunamaz. Hazret-i Osman Mushaf'ından bütün mensûh âyetler çıkarılmışdır. Mes'ûd (radıyallahü anh)'dan nakil ulemâsınca sabit görülmeyen birçok rivâyetler naklolunmuşdur. İcmâ'a muhâlîf olarak nakledilen sabit rivâyet bulunursa, bunları mushafma kendi kanaati olarak yazdığına hamlolunur. Çünkü Hazret-i İbn Mes'ûd Kur'ân'dan olmadığına îtikaad ettiği bâzı tefsir ve ahkâmı mushafma yazar; bunda bir beis görmezdi. Hâlbuki Hazret-i Osman'la şâir ashâb-ı kirâm bunların zamanla Kur'ândan zannolunması endîşesi ile mushafa Kur'ân'dan başka bir şey yazılmasına cevaz vermezlerdi. Neticede hilaf fıkhî bir mes'eleye müncer oldu. Bu mes'ele mushafa bâzı tefsirlerin yazılıp yazılamaması mes'elesidir. de İbn Mes'ûd'un mushaf'ından Muavvizeteyn sûrelerinin çıkarılması, onun bütün Kur'ân'ı mushafa yazmak lüzumuna kaaîl olmamasından ileri gelebilir. Bu sebeple Muavvizeteyn'den maâdâ bütün sûreleri mushafma yazmış; Muavîzeteyn'i ise pek meşhur oldukları için yazmaya lüzum görmemiş olabilir.» Çekimser davranmak, demektir. Zekâ ve anlayış manasına da gelebilir. Burada; etrafına toplanmak, mânâsına gelmesi dahi muhtemeldir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kıraatlara Müteallik Bab
1957-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki: Mâlik'e, Muhammed b. Yahya b. Habbân'dan dinlediğim, onunda A'rac'dan onun da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdiği şu hadîsi okudum: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ikindiden sonra, güneş kavuşuncaya kadar ve sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar namaz kılmayı yasak etmişler.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: İçinde Namaz Kılınmakdan Nehy Edilen Vakitler Bâbı
1958-) Bize Dâvûd b. Ruşeyd ile İsmail b. Sâlim hep birden Hüşeym'den rivâyet ettiler. Mâvûd dedi ki: Bize Hüşeym rivâyet etti. ki): Bize Mansûr, Katâde’den naklen haber verdi. ki: Bize Ebû'l-Âliye, İbn Abbâs'dan naklen haber verdi. İbn Abbâs şöyle dedi: İçlerinde Ömerü'bnü'l-Hattâb da bulunmak üzre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bir çok ashabından işittim. Bunların içinde en sevdiğim Ömer idi. (Dediler ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sabah namazından sonra, güneş doğuncaya kadar ve ikindi namazından sonra güneş kavuşuncaya kadar namaz kılmakdan nehiy buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: İçinde Namaz Kılınmakdan Nehy Edilen Vakitler Bâbı
1959-) Bana bu hadîsi Züheyru'bnü Harb da rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Saîd, Şu'be'den naklen rivâyet etti. H. Ebû Gassân El-Mismaî dahi rivâyet etti. ki): Bize Abdüla’lâ rivâyet etti. ki): Bize Saîd rivâyet etti. H. İshâk b. İbrahim dahi rivâyet etti. ki): Bize Muâz b. Hişâm haber verdi. ki): Bana babam rivâyet etti. Bu râvîlerin hepsi Katâde'den bu isnâdla rivâyet etmişlerdir. Saîd ile Hişâm'ın rivâyetlerinde: «Sabah oldukdan sonra, güneş aydınlayıncaya kadar...» ifâdesi vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: İçinde Namaz Kılınmakdan Nehy Edilen Vakitler Bâbı
1960-) Bana Harmeletü'bnüi Yahya rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus haber verdi. Ona da İbn Şihâb haber vermiş. ki: Bana Atâ' b. Yezîd El-Leysî haber verdi. O da Ebû Saîd-i Hudrî'yi şöyle derken işitmiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): namazından sonra güneş kavuşuncaya kadar, sabah namazından sonra da güneş doğuncaya kadar namaz yokdur.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: İçinde Namaz Kılınmakdan Nehy Edilen Vakitler Bâbı
1961-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki: Malik'e, Nâfi’den duyduğum, onun da İbn Ömer'den naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): araştırıp da, güneş doğarken veya batarken namaz kılamaz.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: İçinde Namaz Kılınmakdan Nehy Edilen Vakitler Bâbı
1962-) Bize Ebû Bekîr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Vekî' rivâyet etti. H. Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr de rivâyet etti. ki): Bize babam ile Muhammed b. Bişr rivâyet ettiler. Hep birden dediler ki: Bize Hişâm, babasından, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti. İbn Ömer Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ; kılmak için güneşin doğmasını veya batmasını araştırmayın! Çünkü güneş şeytanın İki boynuzu arasından doğar.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: İçinde Namaz Kılınmakdan Nehy Edilen Vakitler Bâbı
1963-) Bize Ebû Bekîr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bİ-ze Vekî' rivâyet etti. H. Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr de rivâyet etti. ki): Bize babam ile İbn Bişr rivâyet ettiler. Hep birden dediler ki: Bize Hişâ-i, babasından, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti. İbn Ömer Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kaşı göründü mü, iyice meydana çıkıncaya kadar siz namazı geciktirin. Güneşin kaşı battımı, İyice kayboluncaya kadar namazı (yine) geciktirin!» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: İçinde Namaz Kılınmakdan Nehy Edilen Vakitler Bâbı
1964-) Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Leys, Hayr b. Nuaym El-Hadramî'den, o da İbn Hübeyra dan, o da Ebû Temîm El-Ceyşânî'den, o da Ebû Basrate'l-Gıfârî'den naklen rîvâyet etti. Ebû Basra şöyle dedi: Bize Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) El-Muhammas denilen yerde ikindiyi kıldırdı. Müteakiben şöyle buyurdu. ki bu namaz sizden öncekilere arz olundu. Fakat onlar, onu zayi ettiler. İmdi her kim bu namaza devam ederse, o kimseye iki kat ecir vardır, ikindi namazından sonra şâhid doğuncaya kadar hiç bir namaz yokdur.» (Şâhid de: Yıldızdır.)

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: İçinde Namaz Kılınmakdan Nehy Edilen Vakitler Bâbı
1965-) Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Ya'kûb b. İbrâhîm rivâyet etti. ki): Bize baham, İbn İshâk'dan rivâyet etti. ki: Bana Yezîd b. Ebî Habîb, Hayr b. Nuaym El-Hadrami'den, o da Abdullah b. Hübeyrate's-Sebaî'den, —ki mevsuk bir zât idi —o da Ebû Temîm El-Ceyşânî'den, o da Ebû Basrate’l-Gıfârî'den naklen rivâyet etti. Ebû Basra: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ikindiyi kıldırdı...» diyerek yukarki hadîsin' mislini rivâyet etmiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: İçinde Namaz Kılınmakdan Nehy Edilen Vakitler Bâbı
1966-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki).: Bize Abdullah b. Vehb, Mûsâ b. Uleyy'den, o da babasından naklen rivâyet etti. ki: Ben Ukbetü'bnü Âmir El-Cühenî'yi şöyle derken işittim: saat vardır ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlarda namaz kilmakdan veya cenazelerimizi defnetmekden bizi menederdi:

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: İçinde Namaz Kılınmakdan Nehy Edilen Vakitler Bâbı
1967-) Bize Ahmed b. Ca'fer El-Ma'kırî rivâyet etti. ki): Bize Nadru'bnü Muhammed rivâyet etti. ki): Bize İkrimetü'bnü Ammâr rivâyet etti. ki): Bize Şeddâd b. Abdillâh Ebû Ammâr ile Yahya b. Ebî Kesir, Ebû Ümâme'den naklen rivâyet ettiler. (İkrime: Şeddâd, Ebû Ümâme ve Vasile ile görüşmüş. Enes'le de Şam'a kadar sohbet etmiş; Enes kendisini hayır ve faziletle senada bulunmuşdur; demiş.) Şeddâd, Ebû Ümâme'den rivâyet etmiş. Ebû Ümâme ki: Amru'bnü Abesete's-Sülemî şunları söyledi: câhiliyyet devrinde iken bütün insanların dalâletde bulunduğunu ve hiç bir doğru yolda olmadıklarını biliyordum. (Çünkü) insanlar putlara taparlaradi. Derken işittim ki Mekke'de bir zât (çıkmış) bir takım haberler veriyormuş. Hemen devemin üzerine atlıyarak ona geldim. Bir de baktım Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gizlenmiş, kavmi onun aleyhinde cür'etkâr bir vazîyetde... Bunun üzerine kalbını yumuşadı ve Mekke'de onun yanına girerek, kendisine: Sen nesin? dedim. Peygamber'im.» cevâbını verdi. Peygamber ne demekdir? dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Allah gönderdi? buyurdular. Seni ne ile gönderdi? dedim; beni akrabaya yardım edilmesi, putların kırılması, Allah'ın bir tanınması, ona hiç bir şey'in şerîk konulmaması (vazifesi) İle gönderdi» dedi. Ben, kendisine: O hâlde bu husûsda sana yardım etmek üzere yanında kimler var? dedim; hür ile bir köle!» cevâbını verdi. (O gün yanında kendisine îmân edenlerden yalnız Ebû Bekir ile Bilâl vardı.) Ben: Sâna ben de tâbi oluyorum; dedim. «Sen şu gününde bunu yapamazsın. Benim hâlimi ve ortalığın hâlini görmüyormusun? Lâkin şimdi sen ailen nezdine dön! Ne vakit benim meydana çıktığımı duyarsan; hemen yanıma gel!» buyurdular. Ben de ailemin yanına gittim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye geldi. Ben hâlâ ailemin yanında bulunuyordum. Ama o, Medine'ye geleli kendisini soruşturmağa ve haberlerini almaya başladım. Nihayet yanıma Yesriplilerden yânî Medînelilerden bir kaç kişi geldi. (Onlara): Medine'ye gelen o zât ne yaptı? dedim. Halk sür'atle onun tarafına koşuyor; kavmi onu öldürmek istemiş; ama buna muvaffak olamamışlar; dediler. Bunun üzerine hemen Medîne’ye gelerek onun yanına girdim. Ve: Yâ Resûlallah! Beni tamyormusun? dedim. Mekke'de benimle görüşen sen değil misin? buyurdular. Evet, ben'im; dedim. Ve şunu ilâve ettim: Yâ Nebiyyallah! Bana Allah'ın sana öğrettikleri ve benim bilmediğim şeylerden haber ver! Bana, namazı haber ver!.. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): namazını kıl! Sonra güneş doğup; yükselinceye kadar namazı kes! Çünkü güneş, şeytanın iki boynuzu arasından doğar. Küffâr da ona, o zaman secde ederler. Sonra namaz kıl! Çünkü namaz isbâtlı, şâhidlidir... Onu mızrağın gölgesi dim dik duruncaya kadar kılmağa devam et! Sonra namazı kes! Çünkü o zaman cehennem kızdırılır. Gölge döndüğü zaman yine namaz kıl! Çünkü namaz, ısbatlı şâhidlidir. Onu tâ ikindiye kadar kılmağa devam et! (ikindiyi kıldıkdan sonra namazı kes! Tâ güneş kavuşuncaya kadar (namaz kılma.) Çünkü güneş şeytanın İki boynuzu arasında batar. O zaman kâfirler güneşe secde ederler.» buyurdu. Ben: Yâ Nebiyyallah! Gelelim abdeste; bana oradan da söz et! dedim. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem): hiç bir kimse yokdur ki, abdest suyunu hazırlayarak mazmaza ve İstinşâk yapsın burnunu atsın da, yüzünün, ağzının ve burnunun günahları dökülmesin! Sonra Allah'ın emrettiği gibi yüzünü yıkasın da, yüzünün günahları su ile birlikde sakalının etrafından dökülmesin! Sonra ellerini, dirsekleri ile beraber yıkasın da, su ile birlikde, ellerinin günahları parmak uçlarından dökülmesin! Sonra başına mesnetsin de, başının günahları su ile birlikde saçlarının kenarlarından dökülmesin! Sonra ayaklarını topukları ile beraber yıkasın da, ayaklarının günahları su ile birlikde parmak uçlarından dökülmesin! Eğer bu adam kalkar da, namaz kılar; Allah'a hamd-ü senâ'da bulunur; onu lâyık olduğu şekilde temcîd eyler ve kalbini sırf Allah için (başka şeylerden) fariğ eylerse, günahlarından annesinin doğurduğu günkü hey'etinde arınmış olur» buyurdular. Abese bu hadîsi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sahâbîsi Ebû Ümâme'ye anlatmış: Ebû Ümâme: Yâ Amra'bnü Abese! Bu zâta verilen bir makaam hakkında söyle-"diklerini iyi düşün! demiş. Amr şu mukaabelede bulunmuş: Yâ Ebâ Ümâme! Vallahi artık yaşım İlerledi. Kemiklerim zayıfladı; ecelim yaklaştı! Ne Allah'a karşı yalan söylemeğe bir ihtiyâcım var; ne de Resûlüllah'a!.. Ben, bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’âert yalnız bir veya iki yahut üç (yedi defaya kadar saymış.) defa işitmiş olsaydım, onu ebediyyen rivâyet etmezdim. Lâkin ben onu, bundan daha çok fazla defalar Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittim.» Cerî'in cem'idir. Cerî': Atılgan ve musallat olan kimsedir. esâs nüshalarında kelime bu şekilde rivâyet edilmişse de, Humeydi'nin rivâyetinde «Hira'» diye zaptedilmişdir. Mânâsı: Kızgın, dargın, gam ve gussalı; demekdir. Fakat sahîh olan rivâyet kitabımızdakidir. Amr'm, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e diye sorması, sıfatını anlamak içindir. Sıfatlar eşya kablîindendir. Eğer zâtını anlamak isteseydi demesi îcâb ederdi. Çünkü akıl sahipleri için kullanılan suâl-edâtı «Men»dir. Hazret-i Amr'ın; «Ben, sana tâbi olacağım...» demesi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, ona: bu gün için bunu yapamazsın... ilâh...» mukaabele sinde bulunması: «Gerçi müslümanlığını îlân ederek bana tâbi olmak ve benimle beraber burada kalmak istiyorsun ama bu gün için buna imkân yokdur. Çünkü müslümanların kuvveti pek zayıfdır. Kureyş kâfirlerinin sana da eziyet etmelerinden korkarım. Sen ecrini kazandın; Müslüman olarak kal, kavminin yanına dön, orada da müslümanlığına devam et! Ne zaman benim muzaffer olduğumu duyarsan, benim yanıma gelirsin.» mânâsına gelir. Sür'at ediyorlar, manasınadır. Bu sür'at: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in getirdiği hak dîne giren hususunda idi. Amr'in Medine'ye gelişi, Bedir, Uhud, Hendek, hattâ Hayber vak'alarından sonra, Mekke'nin fethinden önce imiş. şâhidli...» diye terceme ettiğimiz meşhûde ve mahdûra kelimelerinin mânâları: Melekler tarafından şâhid ve hâzır olunmuş yânî meleklerin, görerek şâhid oldukları bir şeydir; demekdir. mızrağın gölgesi dimdik duruncaya kadar kılmağa devam et!...» cümlesinden murâd: Şark'a veya garb'a meyletmeksizin sol tarafının mu-kaabilinde duruncaya kadar demekdir ki, buna istiva' hâli derler. Gölge hususunda mızrağın zikredilmesi, araplar bâdiyenişîn oldukları içindir. Onların âdeti günün yarı olup olmadığını anlamak için mızraklarını yere dikerek gölgelerine bakmakdı. ulemâsı «cehennem» kelimesinin arapça bir isim olup olmadığında ihtilâf etmişlerdir. göre bu kelime arapçadır. Ve çirkin mânâsına gelen cühûmetden alınmışdır. Bu takdirde alemiyet ve te'nîsden dolayı gayr-i munsarifdir. Ekseri ulemâya göre ise: «Cehennem» arapçalaştırılmış ecnebî bir isimdir. Gayr-i münsarif olması kendisinde alemiyyet ve ucme bu-lunduğundandır. Hayşûm'un cem'idir. Hayşûm: Burunun yukarıdan nihayet bulduğu yer yani genizdir. hayâşîm'in, burunla dimağ arasında bulunan bir takım ince kemikler olduğunu söylerler.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Amrubnü Abesenin Müslüman Oluşu Bâbı.
1968-) Bize Muhammed b. Hatim rivâyet etti. ki): Bize Behz rivâyet etti. ki): Bize Vüheyb rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Tâvûs, babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: velim etmiş; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namaz için ancak güneşin doğması ve batması zamanlarının kollanmasını yasak et-mişdir.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Namazınız İçin Güneşin Doğmasını Ve Batmasını Aramayın!
1969-) Bize Hasenü'l-Hulvânî rivâyet etti. ki): Bize Abdürrazzâk rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, İbnİ Tâvûs'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen haber verdi ki, Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ikindiden sonra (kılmakna olduğu) iki rek'ât nafileyi hiç bırakmamışdır. diyor ki: Âişe: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): doğmasını ve batmasını kollayıp da, namazı o zaman kılmayın!» buyurdular; dedi. vehmetmiş...» sözü ile Hazret-i Âişe, Ömerübnü'l-Hattâb (radıyallahü anh)'ı kasdetmişdir. Çünkü Hazret-i Ömer mutlak sûretde ikindiden sonra namaz kılmanın memnu olduğunu rivâyet et-mişdi. Hazret-i Âişe bunu vehm olarak vasıflandırmış; yasak edilen şeyin yalnız teharrî olduğunu bildirmişdir. îyâz diyor ki: «Âişe'nin bu sözü söylemesi, bizzat kendisi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ikindi namazından sonra iki rek'ât nafile kılardığım rivâyet ettiği içindir. Hâlbuki Ömer’ın rivâyet ettiği hadisi Ebû Saîd ile Ebû Hüreyre de rivâyet etmişlerdir. Hattâ Müslim'in bir rivâyetinde, İbri Abbâs bu hadîsi bir çok zevatın haber verdiklerini söylemişdır.» (631-676), iki rivâyetin aralarını cemi' için teharrî rivâyetinin farz namazı kasden o vakte geciktirmeye; mutlak nehyin ise sebepsiz nafilelere hamledildiğini söylemişdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Namazınız İçin Güneşin Doğmasını Ve Batmasını Aramayın!
1970-) Bana Harmeletü'bnü Yahya Et-Tücîbî rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Vehb rivâyet etti. ki): Bana Amr —ki İb-nü’l-Hâris'dir— Bükeyr'den, o da İbn Abbâs'in âzâdlısı Küreyb'den naklen haber verdi ki, Abdullah İbn Abbâs ile Abdurrahmân b. Ezher ye Misver b. Mahrame kendisini Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe'ye göndererek Şöyle dediler: Âişe'ye bizim hepimizden selâm söyle; ve ikindiden sonraki iki rek'âtı ona sor; de ki: Biz senin bu iki rek'âtı kılardığını haber aldık. Hâlbuki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bunu nehiy buyurduğunu duymuşduk. Abbâs: «Ben, Ömerü'bnü'l-Hattâb ile birlikte bu namazdan dolayı insanları döverdim.» demiş. ki: «Bunun üzerine ben Âişe'nin yanına girerek, benimle gönderdikleri haberi kendisine tebliğ ettim. Âişe: Ümmü Seleme'ye sor! dedi. Ben hemen beni gönderen zevatın yanlarına çıkarak Âişe'nin söylediklerini onlara haber verdim. Onlar, beni Ümmü Seleme'ye de, Âişe'ye gönderdikleri suâli sormaya gönderdiler. Ümmü Seleme: Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i o iki rek'âtı kılnıakdan nehyederken işittim ama sonra kendisim bunları kılarken gördüm. Onları kıldığında vakit, ikindi idi. Sonra benim yanıma girdi, yanımda Ensârdan Benî Haram kabilesinden bâzı kadınlar vardı, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu iki rek'âtı o zaman kıldı. Ben, kendisine kızı göndererek: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanıbaşma dur da, ona de ki: Ümmü Seleme, Ya Resûlallah ben, senin bu iki rek'âtı kılmakdan nehiy buyururduğunu işidiyorum. Hâlbuki şimdi onları kendinin kıldığını görüyorum; diyor. eliyle işaret ederse geri çekil! Kız dediğimi yaptı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) eliyle işaret etti. O da geri çekildi. Namazdan çıkınca (bana hitaben): Ebû Umeyye'nin kızı! İkindiden sonra kıldığım iki rek'âtı sormuşsun, (sebebi şudur ki) bana Abdülkays kabilesinden bir takım kimseler kavimlerinden ayrılarak müslüman olmak İçin geldiler de, öğle namazından sonra kılmakda olduğum iki rek'ât nafileden beni alıkoydular, işte bu iki rek'ât, o rek'âtlardır.» buyurdular. hadîsi Buhârî «Secde-i Sehiv» ve «Megâzî» bahislerinde; Ebû Dâvûd dahi «Kitâbu's-Salât»da muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. Âişe'nin ikindiden sonra iki rek'ât nafile kılardığını İbn Abbâs ile arkadaşlarına haber veren: Abdullah İbn Zübeyr (radıyallahü anh) imiş. hadîsin İbn Ebî Şeybe rivâyeti şöyledir: «Abdullah b. Haris dedi ki: Ben, İbnİ Abbâs'la birlikde Muâviye'nin yanına girdim. Muâviye, İbn Abbâs'i koltuğa oturttu. Sonra: Halkın ikindi namazından sonra kıldıkları iki rek'ât nafile ne oluyor? dedi. İbn Abbâs: Bu, İbn Zübeyr'in halka verdiği bir fetvadan ibâretdir.. cevâbını verdi. Bunun üzerine Muâvîye, İbn Zübeyr'e adam göndererek mes'eleyi sordurdu. İbn Zübeyr: Bunu bana, Âişe haber verdi., demiş. Muâviye, Âişe'ye de haber gönderdi, Âişe: Bana Ümmü Seleme haber verdi., demiş. Bu sefer Muâviye, Ümmü Seleme'ye adam gönderdi. Gönderdiği zât ile ben de gittim., ilâh...» Muâviye'nin Ümmü Seleme (radıyallahü anh)'ya gönderdiği zâtın ismi Kesîru'bnü's-Salt'dır. Netekim Tahâvî'nin rivâyetinde tasrîh edümişdir. Onun rivâyetinde hadîsin bundan sonraki kısmı şöyle devam ediyor: Seleme'ye sorduk. Bize şu cevâbı verdi: Bir gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ikindiden sonra benim yanıma girerek iki rek'ât namaz kıldı. Ben: Ya Resûlallah! Sen, bu iki rek'âtı eskiden kılmazdın? dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Yanıma Benî Temîm hey'eti geldi. Yahut bana sadaka geldi de, öğle namazından sonra kılmakda olduğum iki rek'ât nafileden beni alıkoydu. Bu namaz işte o iki rek'âtdir.» buyurdular . başka bir rivâyetinde ; «Muâviye, Âişe'ye adam göndererek ikindi namazından sonra kıldığı iki rek'ât nafileyi sordurdu. Âişe: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):'in bu iki rek'âtı kıldığını ben bilmiyorum. Lâkin bana Ümmü Seleme söyledi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu iki rek'âtı onun yanında kılmış; diye cevap vermiş. Bunun üzerine Muâviye, Ümmü Seleme'ye haber gönderdi. Ümmü Seleme şöyle dedi: Bu iki rek'âtı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) benim yanım-dim. Kendisine: Resûlallah! İkindiden sonra kıldığını gördüğüm bu iki rek'ât ne dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): iki rek'ât, öğle namazından sonra kılmakda olduğum nafile namazdır. Bana genç genç sadaka develeri geldi de, bu iki rek'âtı unuttum. İkindiyi kılınca onu hatırladım. Cemâatin gözleri önünde mescidde kılmayı da doğru bulmadım. O iki rek'âtı senin yanında kılıverdim.» buyurdular: denilmektedir. Haram: Ensârdan bir kabile oldukları hâlde onlar hakkında «Ensârdan Benî Haram» denimesi, arap kabileleri içinde Beni Haram ismini taşıyan başkaları bulunmak ihtimâline mebnîdir. «cariye»den maksad: Hizmetçi kızdır. İsmi malûm değildir. bu kızın, Hazret-i Ümmü Seleme'nin kendi kızı Zeyneb olması ihtimâlinden bahsetmişlerdir. Buhârî'nin «Meğaz deki rivâyetinde: «Câriye» yerine «Hadim» zikredilmişdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin İkindiden Sonra Kılmakda Olduğu İki Rekat Namazı Tanıma Bâbı
1971-) Bize Yahya b. Eyyûb ile Ktıteybe ve Alîyyu'bnü Hucr rivâyet ettiler. İbn Eyyûb dedi ki: Bize İsmail —ki İbni Ca'fer'dir— rivâyet etti. ki): Bana Muhammed—ki İbn Ebî Harmele'dir— haber verdi. ki): Bana Ebû Seleme haber verdi ki, kendisi Âişe'ye Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ikindiden sonra kilmakda olduğu iki rek'ât nafileyi sormuş. Âişe: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ikindiden önce kılardı. Sonra (bir defa) bu iki rek'âtı kılmakdan alıkonuldu. Yahut onları unuttu da, ikindiden sonra kıldı. Sonra her iki şekli de kılar oldu. Zâten bir namazı kıldımı, bir daha onun üzerinde sebat etmek âdeti idi.» cevâbını vermiş. b. Eyyûb, İsmail'in: «Âişe, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) o iki rek'âta devam etti, demek istiyor.» dediğini söyledi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin İkindiden Sonra Kılmakda Olduğu İki Rekat Namazı Tanıma Bâbı
1972-) Bize Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Cerîr rivâyet etti. H. İbn Nümeyr de rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. Bunlar hep birden: Hişâm b. Urve'den, o da tabasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etmişlerdir. Âişe: (sallallahü aleyhi ve sellem) ikindiden sonra benim yanımda iki rek'ât nafile kılmayı hiç bırakmadı.» demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin İkindiden Sonra Kılmakda Olduğu İki Rekat Namazı Tanıma Bâbı
1973-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Aliyyu'bnü Müshir rivâyet etti. H. Aliyyu'bnü Hucr dahi rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Bize Alîyyü'bnü Müshir haber verdi. ki): Bize Ebû İshâk Eş-Şeybânî, Abdurrahmân b. Esved'den, o da tabasından, o da Âişe'den naklen haber verdi. Âişe şöyle dedi: namaz vardır ki, onları Resûlülloh (sallallahü aleyhi ve sellem) benim evimde gizli ve aşikâr hiç bırakma (dan kıl) mısdır. Sabah namazından önceki iki rek'ât ile ikindiden sonraki İki rek'ât.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin İkindiden Sonra Kılmakda Olduğu İki Rekat Namazı Tanıma Bâbı
1974-) Bize İbn’l-Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. İbnü’l-Müsennâ dedi ki: Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Ebû İshâk'dan, o da Esved ile Mesrûk'dan naklen rivâyet etti. Demişler ki: Âişe'nin' şunları söylediğine şehâdet ederiz: (sallallahü aleyhi ve sellem)’in, benim yanımda bulunduğu hiç bir gün olmamıştır ki, bu İki rek'âtı kılmamış olsun.» Âişe (bu sözü ile) ikindiden sonraki iki rek'âtı kasdetmişdir. Âişe hadîsini Buhârî «Kitâhu Mevâkîti's-Salât» da muhtelif yollardan tahrîc ettiği gibi; Ebû Dâvûd ile Nesâî dahi «Kitâbü's-Salât» da rivâyet etmişlerdir. bu hadîsi rivâyet ettikden sonra şunları söylemektedir: «Bu hadîslerle, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ikindiden sonra nafile kılmakdan nehyettiğine dâir yukarıda geçen hadîslerin araları nasıl bulunur dersen; ben de derim ki: suâle şöyle cevap verilmişdir:

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin İkindiden Sonra Kılmakda Olduğu İki Rekat Namazı Tanıma Bâbı
1975-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb hep birden İbn Fudayl'den rivâyet ettiler. Ebû Bekir dedi ki: Bize Muhammed b. Fudayl, Muhtar b. Fülfül'den rivâyet etti. ki: Enes b. Mâlik'e ikindiden sonra nafile namaz kılmanın hükmünü sordum. Enes: İkindiden sonra namaz kılanların ellerine vururdu. Biz, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) devrinde güneş kavuştukdan sonra akşam namazından evvel iki rek'ât nafile kılardık.» cevâbını verdi. Kendisine Bu iki rek'âtı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de kılarmiydı? diye sordum; Enes: Bizi kılarken görür fakat bunları bize emir veya nehiy etmezdi.. dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Akşam Namazından Önce İki Rekat Nafile Kılmanın Müstehab Oluşu Bâbı
1976-) Bize Şeybân b. Ferrûh rivâyet etti. ki): Bize Abdülvâris, Abdülâzîz (yani İbn Suheyb)'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet etti. Enes şöyle dedi: bulunuyorduk. Müezzin akşam namazı için ezan okudunuz ashâb direklerin yanına koşar; (orada) ikişer rek'ât namaz kılardı. Hattâ (bazen) yabancı bir kimse mescide girer de -nafile kılanların çokluğundan- farz kılınmış zannederdi.» hadîsini Buhârî «Kitâbu’l-Ezân» ile «Kitâbü's-Salât» da; Ebû Dâvûd ve Nesâî dahi «Kitâbu's-Salât» da muhtelif râvî-lerden tahrîc etmişlerdir. Buhârî'deki lâfzı şöyledir: Enes dedi ki: Müezzin ezanı okudumu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabından bâzı kimseler mescidin direklerine koşarlar; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) namaza çıktığı vakit onları böyle akşam namazından önce iki rek'ât nafile kılarken bulurdu. Ezân'la ikaamet arasında bir şey yoktu.» rivâyetinde, akşam namazından önce nafile kılmak için mescidin direklerine koşan zevatın ashabın büyükleri olduğu bildirilmektedir. Direklere koşmanın hikmeti: Namaz kılarken önlerinden kimse geçmesin diye onları kendilerine siper edinmek içindir. hadîslerinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) devrinde ashâb-ı kirâm’ın güneş kavuştukdan sonra akşam namazının farzından önce mutlaka ikişer rek'ât nafile kılardıkları bildiriliyor. Buhârî'nin rivâyetinde buna, ezanla ikaamet arasında onları biribirinden ayıracak hiç bir şey yapılmazdığı ilâve ediliyor. Hâlbuki bundan sonra göreceğimiz hadîsde her iki ezan arasında bir namaz olduğu bildiriliyor. zahiren biribirine muarız göründükleri için rivâyetlerin arası cem' edilmiş; bu husûsda Bazıları: «Mutlak sûretde ezanla ikaamet arasında namaz veya benzeri bir fiil yapılmadığını bildiren rivâyet mecazen mubâlegaya hamledilir. Namaz kılındığını bildiren rivâyet hakikate yorulur.» demişlerdir. göre rivâyetlerin arası şöyle cem' edilir: Nafile namaz kılındığını bildiren rivâyet, akşam namazına mahsûsdur. Öteki rivâyetler ise âmm'dir. Âmm ile hâss tearuz ederlerse Şâfiîler'e göre Hâss, âmm'ı tahsis eder. rivâyetler, güneş kavuştukdan sonra akşam namazından Önce iki rek'ât nafile namaz kılmanın müstehab olduğuna delildir. diyor ki: «Bu mes'elede ulemâmızın iki kavli vardır. Meşhur olan kavle göre güneş kavuştuktan sonra nafile kılmak müstehab değildir. Muhakkak ulemâ tarafından esah görülen kavle göre ise müstehabdır. Delilleri Bâbımızın hadîsleridir. Bu mes'elede selef iki mezhebe ayrılmışlardır. Sahabe ve Tabiîn'den bir cemâat ile İmâm Ahmed ve İshâk bu namazı müstehab addetmiş; ashâb-ı kirâm'dan Ebû Bekir, Ömer, Osman, Alî (radıyallahü anhûm) ile diğer bâzı zevat, İmâm Mâlik ve ekseri fukahâ müstehab olmadığını söylemişlerdir. Hattâ İbrahim Nehaî'ye göre: bu namaz bid'atdır. zevatın delilleri: Akşam namazının farzından önce kılınacak iki rek'ât nafilenin akşam namazın ıbiraz geciktirmesidir...» Bazıları islâmiyetin ilk zamanlarında akşam namazından önce iki rek'ât nafile kılınırdığını, sonradan bunun neshedildi-ğini söylemişlerdir. (631-676) nesh dâvasını kabul etmemiş: «Muhtar olan kavle göre mezkûr iki rek'ât namaz müstehabdır. Buradaki sahîh ve sarih hadîsler buna delâlet etmektedir.» demişdir. Ebû Dâvûd'un, Tâvûs'dan naklettiği rivâyet nesh iddia edenlerin kavlini te'yîd eder. Çünkü bu rivâyetde Tâvûs: « İbn Omer'e akşam namazından önce kılman iki rek'âtjıâfile soruldu da, o: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) devrinde ben bn namazı kılan hiç bir kimse görmedim., cevâbını verdi.» demektedir. Bekir İbn'l- Arabî (468-543) dahi: «Bu mes'elede ashâb ihtilâf etmiş, onlardan sonra bu işi kimse yapmamışdır.» demişdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Akşam Namazından Önce İki Rekat Nafile Kılmanın Müstehab Oluşu Bâbı
1977-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme ile Vekî', Kehmes'den rivâyet ettiler. ki: Bize Abdullah b. Büreyde, Abdullah b. Mugaffel El-Müzenî'den naklen rivâyet etti. ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): iki ezan arasında bir namaz vardır.» buyurdular. Bunu üç defa tekrarladı; üçüncüsünde «İsteyene...» dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Her İki Ezan Arasında Bir Namaz Vardır Hadisi Bâbı
1978-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Abdüla’lâ, Cüreyrî'den, o da Abdullah b. Büreyde'den, o da Abdullah b. Mugaffel'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadîsin mislim rivâyet etti. Şu kadar var ki o: dileyene buyurdu.» demiştir. hadîsi Buhârî «Ezan» ve «Namaz» bahislerinde; Ebû Dâvûd, Tirraizî, Nesâî ve İbni Mâce, «Namaz» bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. iki ezân'dan murâd: Ezan ve ikaamet'dir. Burada iki ezanı zahirî mânâlarına hamletmeye imkân yokdur. Çünkü hakikatte iki ezan, iki vaktin girdiğini bildirmek için okunur, İki ayrı vakit arasında namaz kılmak ise farzdır. Hâlbuki bu hadîs «Dileyene!» kaydı ile muhayyerlik bildirmektedir. birinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin bu sözü üç defa tekrarladığı; diğerinde dört def'â; Ebû Dâvûd'un rivâyetinde ise iki def'â söylediği bildiriliyor. (508-597): «Bu hadîsin fâidesi şudur ki: Namaz için okunan ezan, o namazdan başka her fiile manîdir zannedilebilir. İşte bu hadîs ezanla ikaamet arasında nafile kılmanın caiz olduğunu beyân eder.» demişdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Her İki Ezan Arasında Bir Namaz Vardır Hadisi Bâbı
1979-) Bize Abd b. Humeyd rivâyet etti. ki): Bize Abdürrazzâk haber verdi. ki): Bize Ma'mer, Zührî'den, o da Sâlim'den, o da İbn Ömer'den naklen haber verdi. Ömer Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem) korku namazını iki taifeden bîrine bir rek'ât olarak kıldırdı. (Bu arada) öteki taife düşmanın karşısında idi. Sonra berikiler namazdan ayrılıp arkadaşlarının düşmana karşı durdular. Ötekiler geldi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara da bir rek'ât namaz kıldırdı. Sonra selâm verdi, sonra hem berikiler hem ötekiler birer rek'âtı kaza ettiler.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Korku Namazı Bâbı
1980-) Bana, bu hadîsi Ebû'r-Rabî' Ez-Zehrânî de rivâyet etti. ki): Bize Füleyh, Zührî'den, o da Salim b. Abdillâh b. Ömer'den, o da babasından naklen rivâyet etti ki, babası Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in korku hakkındaki namazından bahseder ve: bu namazı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde kıldım.» dermiş. hadîs dahi yukarki hadîs mânâsındadir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Korku Namazı Bâbı
1981-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Âdem, Süfyân'dan, o da Mûsâ b. Ukbe'den, o da Nâfi'den, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti. İbn Ömer Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem) (harb) günlerinden bîrinde korku namazı kıldırdı. (Bu münâsebetle) bir taife onunla birlikte namaza bir tâife de düşmanın karşısına durdu. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yanındakilere bir rek'ât namaz kıldırdı. Sonra onlar giderek, ötekiler geldiler. Onlara da bir rek'ât namaz kıldırdı. Sonra her iki taife birer rek'ât namaz kaza ettiler.» diyor ki: «İbn Ömer: Bundan daha ziyâde korku olursa hayvan üzerinde yahut ayakta îmâ ederek kılıver! dedi.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Korku Namazı Bâbı
1982-) Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Abdülmelik b. Ebî Süleyman, Atâ'dan, o da Câbir b. Abdillâh'dan naklen rivâyet etti. Câbir Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde korku namazında bulundum. Bizi iki saff yaptı. Bir saff Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in arkasına durdu. Düşman bizimle kıble arasında idi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) tekbîr aldı. Biz de toptan tekbîr aldık. Sonra rükû9 etti; biz de toptan rükû' ettik. Sonra başını rükû'dan kaldırdı; biz de toptan başlarımızı kaldırdık. Sonra kendisi ve arkasındaki ilk rek'âtda geride kalan saff secdeye kapandılar. Geriye bırakılan saff düşmanın karşısında durdu. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) secdeyi eda edip, arkasındaki saff ayağa kalkınca gerideki saff secdeye kapandı; ve kalktılar. Sonra geriki saff ilerledi; ileriki saff geriye çekildi. Sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) rükû'a vardı. Biz de hep birden rükû' ettik. Sonra başını rükû'dan kaldırdı; biz de toptan başlarımızı kaldırdık. Sonra ilk rek'âtda geride kalan, bu sefer Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hemen arkasında bulunan saff ile bîrlikde secdeye kapandı. Geriki saff düşmanın karşısına dikildi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) arkasındaki saffla inrîikde secdeyi edâ edince geriki saff secdeye kapanarak secde ettiler. Sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) selâm verdi; biz de hep birden selâm verdik.» «Şu sizin muhafızlarınızın kumandanlarına yaptığı gibi...» demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Korku Namazı Bâbı
1983-) Bize Ahmed b. Abdillâh b-. Yûnus rivâyet etti. ki): Bize Züheyr rivâyet etti. ki): Bize Ebû'z-Zübeyr, Câbir'den naklen rivâyet etti. Câbir Şöyle dedi; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde Cüheyneli bir kavme karşı harb ettik. Bizimle şiddetli bir Çarpışma yaptılar. Öğle'yi kıldığımız vakit müşrikler: müslümanlarm üzerine bir hamle yapsak onları mutlaka perişan ederdik; dediler. BjHftı hemen Cibrîl, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e haber vermiş, Oda bize söyledi, Ve buyurdu ki: az sonra onların çocuklarından daha çok sevdikleri namaz vakti gelecek; dediler.» İkindi olunca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizi iki saff yaptı. Müşrikler kıble ile aramızda bulunuyorlardı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) tekbîr aldı; biz de tekbîri aldık. O rükû' etti; biz de rükû' ettik. Sonra secdeye vardı. Onunla birlikte ilk saff da secdeye vardı. Onlar kalktığı vakit ikinci saff da secde ettiler. Sonra ilk saff geri çekildi; ikinci saff ilerleyerek, birinci saff ın yerine durdular. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (yine) tekbîr aldı; biz de tekbîr aldık. O rükû' etti; biz de rükû' ettik. Secdeye vardı; onunla beraber ilk saff secde etti; ikinci saff ayakta kaldı. İkinci saff da secde ettiği vakit toptan oturdular. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara selâm verdi. «Sonra Câbir hassaten şunu söyledi: Şu sizin emirlerinizin kıldığı gibi...» demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Korku Namazı Bâbı
1984-) Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anberî rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Abdurrahman b. Kaasim'den, o da babasından, o da Salih b. Havvât b. Cübeyr'den, o da Sehl b. Ebî Haşmeti'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ânında ashabına namaz kıldırmış da, onları arkasına iki safi yapmış. Hemen arkasında bulunanlara bir rek'ât kıldırmış. Sonra ayağa kalkmış ve arkasındakiler bir rek'ât namaz kilıncaya kadar ayakta durmuş. Sonra geriki safftakiler ilerlemiş; ön safftakiler de gerilemişler. Bu suretle (ilerleyenlere) bir rek'ât namaz kıldırmış. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gerileyenler bir rek'ât namaz kılıncaya kadar oturmuş; sonra selâm vermiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Korku Namazı Bâbı
1985-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki: Mâlik'e, Yezîd b. Rûmân'an dinlediğim, onun da Salih İbn Havvât'dan, onun da Salih İbn Havvât'dan, onun da Zâtu'r-Rikaa' harbi vuku' bulduğu gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde korku namazını kılan bir zâtdan rivâyet ettiği şu hadîsi okudum: taife Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) İle birlikde saff olmuş; bir taife de düşmanın karşısına durmuş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanındakilere bir rek'ât namaz kıldırmış. Sonra ayakta durarak cemâat kendi kendilerine namazı tamamlamışlar. Sonra namazdan çıkarak düşmanın karşısına saff olmuşlar. (Bu sefer) Öteki taife gelmiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara da kalan rek'âtı kıldırmış. Sonra oturarak beklemiş, cemâat kendi kendilerine namazı tamamlamışlar; sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara selâm verdirmiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Korku Namazı Bâbı
1986-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Affân rivâyet etti. ki): Bize Ebân b. Yezîd rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Ebî Kesîr, Ebû Seleme'den, o da Câbir'den naklen rivâyet etti. Câbir Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde döndük ve Zâtü'r-Rikaa' denilen yere geldik. Gölgeli bir ağacın yanına geldiğimizde, onu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bırakırdık. (Burada da öyle yaptık.) Derken müşriklerden bir adam çıkageldi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kılıcı ağaçta asılı îdi. Hemen Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kılıcını alarak, kınından çekti ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e: Benden korkuyormuşun? dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): cevâbını verdi. Müşrik: Şimdi seni benden kim koruyabilir? dedi. Efendimiz: senden Allah korur.» cevâbını verdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ashabı bu aadını tehdîd ettiler. O da kılıcı, kınına sokarak (ağaca) astı. Az sonra namaz için ezan okundu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir taifeye iki rek'ât namaz kıldırdı. Sonra onlar geri çekildiler; öteki taifeye de iki rek'ât namaz kıldırdı. Bu suretle Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dört rek'at, cemâat ise ikişer rek'ât kılmış oldular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Korku Namazı Bâbı