Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı
884-)
Bana Ümeyyetü'bnü Bistâm rivâyet etti ki): Bize Yezid yani İbn Zürey' rivâyet etti. ki): Bize Ravh, Süheyl'den rivâyet etti. Dedi ki; Babam beni Benî Hârise'ye gönderdi, yanımda bizim uşaklardan biri yahut bir dostumuz vardı. Ona bir bahçeden bir kimse İsmiyle seslendi, yanımdaki (arkadaş) bahçeye bakındı ise de hiçbir şey göremedi. Ben bu hâdiseyi babama anlattım. Babam; Senin böyle bir şeyle karşılaşacağını bilsem göndermezdim. Ama bundan böyle bir ses işitirsen hemen ezan oku. Çünkü ben; Ebû Hüreyre'yi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den şu hadîsi rivâyet ederken işittim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): namaza nida edildiği vakit şeytân geri gider. Onun sesle bir yellenmesi vardır» buyurmuşlar; dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Ezanın Fazileti Ve Onu İşitince Şeytanın Kaçması Bâbı
885-)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti ki): Bize Mugîra yani el-Hizâmî, Ebû'z-Zinâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlar: için nida edildiği vakit şeytân geri gider. Ezanı işitmemek için bir de sesle yellenmesi vardır. Ezan bitince tekrar gelir, ikâmet getirildiği vakit yine geri gider; ikâmet de bittiği zaman gelir de insanla kalbinin arasına girer ona: Filân şeyi hatırla, filân şeyi hatırla, diyerek önceden hatırına gelmeyen şeyleri hatırlatır. Böylelikle insan kaç rekât namaz kıldığını bilmez olur.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Ezanın Fazileti Ve Onu İşitince Şeytanın Kaçması Bâbı
886-)
Bize Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. ki): Bize Ab-dürrezzak rivâyet etti ki): Bize Mâ'mer, Hemmâm b. Münebbih’den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den bu hadîsin mislini rivâyet etti. Şu kadar var ki o: kişi nasıl namaz kıldığını bilmez olur» buyurduğunu söylemiş. Hadîsi Buhârî «Kitâbü’l-Ezan» da Ebû Dâvud ile Nesâî'de «Kitabü's-Salât» da biraz lâfız farkı ile muhtelif râvîler-den tahrîc etmişlerdir. Namaz için nida edilmekten murâd ezandır «Durât» ile «husâs» in ikisi de sesle yellenmek mânâsına gelir. Bazıları husâsın şiddetle koşmak mânâsına geldiğini söylemişlerdir. sesini işitince şeytanın sesle yellenerek alabildiğine kaçması Kâdî Iyâz'a göre hakikat mânâsına alınabilir. Çünkü şeytan da bir cisimdir. Yellenmesi mümkündür. Fakat Buhârî şârihi Aynî: (762 - 855) bunun bir temsil olduğunu söylüyor. Şeytânın ezandan kaçması korkudan perişan olmuş bir adamın haline benzetilmiştir. Başına â-nî bir felâket gelen kimse korkudan ne yapacağını şaşırır, mafsalları gevşer, kendini tutamaz olur. Bu sebeple yellenir. Hattâ bevlini dahi kaçırır. İşte ezan sesini duyan şeytân (aleyhillâne) dabî böyle büyük bir felâket ve belâya uğramış gibi ne yapacağını şaşırır. Kaçmaya başlar. Onun bu perişan hali ne yaptığını bilmeyen felâketzedenin haline benzetilerek iddia sureti ile şeytâna da sesle yellenme isnat edilmiştir. Yoksa hakikaten şeytanın yellenmesi vaki' değildir. Mes'ele bir istiareden ibarettir. Bununla beraber şeytanın hakikaten yellenmesi de caizdir. Çünkü Şeytan bir ruhtur. Yalnız onun nasıl yellendiği bilinemez. (- 743): «Şeytanın ezan sesini işitince kendini meşgul etmesi kulağı dolduran ve başka ses işitmeye mâni olan sese benzetilmiştir. Sonra buna çirkinliğini beyân için sesle yellenme denilmiştir...» diyor. en faziletli ibâdet olan Kur'ân okumadan ve namazdan kaç-mayıp ezan sesinden kaçması kıyâmet gününde onu işittiğine şahadet etmemek içindir. Çünkü bir hadisde vârid olduğuna göre müezzinin sesini işiten İns-ü cin ve her şey kıyâmet gününde onu işittiğine şehadet edecektir. Şeytan da her şeye dahildir. Yahut cinlerden ma'duddur. Bazıları «Şeytânın kaçması ezanın azametindendir. Çünkü ezan dînin bütün ka-vâidine şâmil ve şeâir-i islâmiyyeyi ilândır. Bunlara hasın-ı cân olan şeytan onları işitmeye tahammül edemez; demişlerdir. Bir takımları şeytanın kaçmasını ye's ve ümitsizliğine hamlederler. Zira şeytan tevhid ilânını duyunca İnsana vesvese vereceğinden ümidim keser. Fakat namaz kılan ve Kur'ân-ı Kerim okuyarak Allah'a münacâatta bulunan kimseden şeytân kaçmaz. Çünkü o hallerde kendisine vesvese kapıları açıktır. İstediği gibi kulun damarlarına kadar sokularak vesvesenin enva'ını hatırına getirebilir. O derecede ki, namaz kılan kimse kendinden geçerek kaç rekât kıldığım bile unutur. Rivâyete nazaran İmâm A'zam, Ebû Hanîfe hazretlerine bir adam gelerek bir yere define gizlediğini, fakat nerede olduğunu unuttuğunu söylemiş, onu bulmak için ne yapması lâzım geldiğini sormuş. Hazret-i İmâm iki rekât namaz kılmasını ve namaz esnasında gönlünden namazla alâkası olmayan hiçbir şey geçirmemesini tavsiye etmiş. Bunun üzerine adam abdest alarak Kemal-i Huşu ile namaza durmuş. Lâkin (şeytan-ı lâin) bunu fırsat bilerek derhal yetişmiş ve adamcağıza defineyi nereye gizlediğini namazda iken hatırlatmış. ki namaz kılanlara şeytan musallattır. En olmayacak şeyler namazda hatırıma geliyor, diyenler bilmelidirler ki kendilerini şeytâ-. nın tuzağına kaptırmışlardır. Bundan kurtulmanın çaresi evvelce de gördüğümüz gibi hatıra gelen şeyi derhal reddetmek onu düşünmemektir. bir rivâyetinde geçen kelimesi şeklinde de rivâyet edilmiştir. îyâz: «Biz bu kelimeyi Mu'temed râvilerden «ta» nın kesriyle, ekseri râvîlerden ise «ta» nın zammı ile işittik, ama ta'nın kesri ile okumak daha münâsibtir. Çünkü vesvese verir mânâsına gelir. Ta'nın zammı ile ise yaklaşmak demektir. Yani kişi ile kalbinin arasına sokulur da onu meşgul eder» diyor. hadîste zikri geçen nefis kelimesini Buhârî «Kalp» diye tefsir etmiştir. Şu halde hadîsin mânâsı tercümede arzettiğimiz şekilde; «İnsanla kalbinin arasına girer» demek olur ki bu tefsir aynı zamanda; «İnsanla nefsi aynı şey oldukları halde şeytânın araya girmesi nasıl tasavvur olunabilir.» diyenlere cevap teşkil eder. Bu suale şeytânın kişi ile nefsi arasına girmesi onun son derece insana yaklaştığını anlatmak için bir temsildir, diye de cevap verilebilir. rivâyetteki kelimesi şeklinde de zapt olunmuştur. Bu ikinci rivâyete göre mânâ «Böylelikle insan şaşırır ve u-nutur da yanılır, demek olur. Fakat Kuşeyrî; «Ben onu bu şekilde rivâyet eden kimse bilmiyorum; ama böyle de rivâyet edilmiş olsa mânâ itibarı ile sahih olur ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in muradının hâricine çıkılmış sayılmaz» demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Ezanın Fazileti Ve Onu İşitince Şeytanın Kaçması Bâbı
887-)
Bize Yahya b. Yahya et-Temîmî ile Saîd b. Mansûr, E-bû Bekr b. Ebi Şeybe Amrü'n-Nâkid, Züheyr b. Harb ve İbn Nümeyr hep birden Süfyân b. Uyeyne’den rivâyet ettiler, lâfız Yahya'nındır. Dedi ki; Bize Süfyân b. Uyeyne, Zührî'den, o da Salim'den, o da babasınr dan naklen haber verdi. ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Namazda iftitâh tekbiri aldığı zaman rükû'a varmadan önce ve rükû'dan doğruldukta ellerini omuzları hizasına kadar kaldırırken gördüm. Secdeler arasında ellerini kaldırmıyordu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: İhram, Rükü’ Ve Rükudan Doğrulma Tekbirleriyle Beraber Elleri Omuzlar Hizasına Kaldırmanın Müstehab Oluşu, Secdeden Doğrulurken Bunun Yapılmaması Bâbı
888-)
Bana Mufaammed b. Rafi' rivâyet etti ki): Bize Abdürrezzak rivâyet etti ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi. ki): Bana İbn Şihâb, Salim b. Abdillah'dan naklen İbn Ömer'in şöyle dediğini rivâyet etti: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namaza kalktığı vakit ellerini ta omuzları hizasına varıncaya kadar kaldırır, Sonra tekbir alırdı. Rükû' etmek istediği zaman da böyle yapar, rükû'dan doğrulduğu zaman da böyle yapardı. Başını secdeden kaldırdığı zaman bunu yapmazdı.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: İhram, Rükü’ Ve Rükudan Doğrulma Tekbirleriyle Beraber Elleri Omuzlar Hizasına Kaldırmanın Müstehab Oluşu, Secdeden Doğrulurken Bunun Yapılmaması Bâbı
889-)
Bana Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. ki): Bize Huceyn -ki ibnü'l Müsenna'dır- rivâyet etti. ki): Bize Leys Ukayl'den rivâyet etti. H. Bana Muhammed b. Abdillah b. Kuhâz dahi rivâyet etti. ki): Bize Selemetü'bnü Süleyman rivâyet etti. ki): Bize Yûnus haber verdi. Bunların ikisi de Zührî'den bu isnadla İbn Cüreyc'in dediği gibi: (sallallahü aleyhi ve sellem) namaza kalktığı vakit ellerini ta omuzları hizasına kadar kaldırır; sonra tekbir alırdı» şeklinde rivâyet etmişlerdir. hadisi Buhârî «Kitâbü'l Ezan» da Nesâî «Kitâbü's-Salât» da tahric etmişlerdir. Buhârî'nin rivâyetinde; «Başını rükû'dan doğrulttuğu vakit yine ellerini kaldırır. derdi» ibaresi de vardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: İhram, Rükü’ Ve Rükudan Doğrulma Tekbirleriyle Beraber Elleri Omuzlar Hizasına Kaldırmanın Müstehab Oluşu, Secdeden Doğrulurken Bunun Yapılmaması Bâbı
890-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Hâlid b. Abdillâh, Halid'den o da Ebû Kılâbe'den naklen haber verdi ki: Ebû Kılâbe Mâlik b. el-Huveyris'i namaz kılacağı zaman tekbir aldığını, sonra ellerini kaldırdığını, rükû'a gitmek istediği zaman da ellerini kaldırdığını, rükû'dan başını kaldırdığı zaman dahi ellerini kaldırdığını görmüş. Mâlik, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in böyle yapardığını rivâyet- etmiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: İhram, Rükü’ Ve Rükudan Doğrulma Tekbirleriyle Beraber Elleri Omuzlar Hizasına Kaldırmanın Müstehab Oluşu, Secdeden Doğrulurken Bunun Yapılmaması Bâbı
891-)
Bana Ebû Kâmil el-Cahderî rivâyet etti ki): Bize Ebû Avâne, Katâde'den, o da Nasr b. Âsım'dan, o da Mâlik b. el-Huveyris'den naklen rivâyet etti ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Tekbîr aldığı zaman ellerini ta kulaklarının hizasına kadar kaldırırnuş. Rükû' ettiği zaman da ellerini ta kulaklarının hizasına kadar kaldırırmış; başını rükû'dan kaldırdığı zaman dahi diyerek yine böyle yaparmış.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: İhram, Rükü’ Ve Rükudan Doğrulma Tekbirleriyle Beraber Elleri Omuzlar Hizasına Kaldırmanın Müstehab Oluşu, Secdeden Doğrulurken Bunun Yapılmaması Bâbı
892-)
Bize bu hadîsi Muhammed b. el-Müsennâ dahi rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebî Adiy, Saîd'den, o da Katâde'den bu isnadla rivâyet etti ki: Mâlik, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i (Bu şekilde namaz kılarken görmüş) ve «ellerini ta kulaklarının üst hizasına kadar kaldırırdı» demiş. Hadîsi Buhârî «Kitabü'l Ezan» da muhtelif râvîlerden NeSaîde (Kitâbü's-Salât)'da Süveyd b. Nasr'dan tahrîc etmişlerdir. el kaldırma meselesini anlatırken; «Rükû' etmek istediği zaman» ifadesini kullanması, rükû'dan doğrulurken onu kullanmaması el kaldırmanın ne zaman yapılacağına işaret içindir. Çünkü Rükû' için evvelâ eller kaldırılır, ondan sonra rükû'a varılır. Rükû'dan doğrulurken eller evvelâ değil, doğrulmakla beraber kaldırılır. hadîsi Nâfî' dahi Abdullah b. Ömer'den rivâyet etmiştir. Bir rivâyette; «İki rekât kılarak kalktığı zaman ellerini kaldırırdı» denilmiştir. Mezkûr hadîsi on kişi rivâyet etmiştir. Bunlar İmâm Mâlik,-Yûnus, Şuayb, İbn Ebî Hamza-ibn Cüreyc, Süfyan İbn Uyeyne, Ukayl, Zebîdî, Ma’mer ve Abdullah b. Ömer (radıyallahü anhûm) dır. İmâm Mâli k'den onu bir cemâat rivâyet etmiştir. Yahya b. Yahya el-Endelûsî'nin rivâyetinde rükû'a giderken el kaldırma zikredihnemiştir. Bu hususta ona birçok kimseler tâbi' olmuştur. Ravilerden yirmisi rükû'a giderken el kaldırmayı zikretmişlerdir. Bu hadîs Salim b. Abdillâh'ın İbn Ömer (radıyallahü anhüma) ya ref ederek rivâyet ettiği dört hadîsten biridir. Salim, İbn Ömer'in rükû'a giderken bilfiil el kaldırdığını da rivâyet etmiştir. bu rivâyetinde yalnız tesmi' zikredilmiş, tahmîd'den bahsedilmemiştir. Onun râvî tarafından ıskat edildiği anlaşılıyor. ise demektir. tesmî'deki «Limen» kelimesinin «Bimen» şeklinde kullanılacağını iddia etmiştir. Fakat bu iddia doğru değildir. Çünkü cümlenin mânâsı: «Allah, hamdi hamdeden için işitir; yani hamdedenin hamdini kabul eder» demektir. Cümlede mecaz vardır. Sebep zikredilmiş, müseb-beb murâd olunmuştur. Zira işitmek sebep, kabul etmek müsebbebtir. Çok defa; Hükümdar filânın sözünü işitti, derler. Bundan onun ricasını kabul etti mânasını kastederler. Filân filânın sözünü işitmedi demek, onun sözünü kabul etmedi mânâsına alınır. Cümlesi şeklinde yani atıf harflerinden (vav) ile dahi rivâyet edilmiştir. Bu sebeple ulemâdan bazıları cümlenin (vav) ile okunacağını tercih etmişlerdir. «el-Muhît» nâm eserde tahmîd cümlesinin (vav) sız okunmasının efdal olduğu beyân edilmiştir. Zîra cümlenin mânası; «Yârab-bî sana hamdettik, hamd sana mahsustur» takdirindedir. Bu suretle Allah'a hamd tekrar edilmiş olur. Ancak «Rabbena cümlesi yukarıya bağlı değildir. Bu cümle İmâma uyanların, üst tarafındaki ise İmâmın sözüdür. Çünkü hadîsin bir rivâyetinde «İmâm « dediği vakit, sîz de » deyin» buyurulmuştur. Binâenaleyh «Rabbena cümlesi söz başı, hamd cümlesi de onun hali olur. Mânâ şudur: Yaptığım hamd başkasına değil, yalnız sana mahsus olduğu halde sana dua ederim. Hamd cümlesini dua cümlesi üzerine atfetmek caiz değildir. Çünkü cümlelerden biri ihbârî, diğeri inşâîdir. bâbda aşağıdaki hadîslerde de îzâhat verilecektir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: İhram, Rükü’ Ve Rükudan Doğrulma Tekbirleriyle Beraber Elleri Omuzlar Hizasına Kaldırmanın Müstehab Oluşu, Secdeden Doğrulurken Bunun Yapılmaması Bâbı
893-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Mâlike İbni Şihâb'dan dinlediğim, onun da Ebû Selemete'bni Abdirrahman'dan naklen rivâyet ettiği şu hadisi okudum: Ebû Hüreyre Ebû Seleme'nin dâhil olduğu bir cemaata namaz kıldırır ve her eğilip doğruldukça tekbir alırmış; namazdan çıktıktan sonra; Vallahi içinizde namazı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in namazına en ziyâde benzeyeniniz benim, dermiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namaz İçindeki Her Eğiliş Ve Doğruluşta Tekbir Getirileceğini, Bundan Yalnız Rüküdan Doğrulma Halinin Müstesna Olduğunu, Zira O Halde «semiallahü Limen Hamideh» Denileceğini Îsbat Bâbı
894-)
Bize Muhammed b. Râfi' rivâyet etti, ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti. ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi. ki): Bana İbn Şihâb Ebû Bekr b. Abdirrahman'dan naklen haber verdi ki Ebû Hüreyre'yi şöyle derken işitmiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namaza kalktığı zaman, namaza dururken tekbîr alır, sonra rükû'a giderken tekbîr alır, sonra beli-ı ni rükû'dan doğrulturken «Semiallâhü Limenhamideh» der, sonra ayakta iken «Rabbenâlekel hamd» der, sonra secdeye inerken tekbîr alır, sonra secdeden başını kaldırırken tekbîr alır, sonra (ikinci secdeye giderken) tekbîr alır, sonra başını (secdeden) kaldırırken (yine) tekbîr alırdı. Bundan sonra namazını bitirinceye kadar her rekâtda böyle yapardı. İki rekâtta oturduktan sonra ayağa kalkarken dahi tekbîr alırdı. sonra Ebû Hüreyre: Şüphesiz ki içinizde namazı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in namazına en ziyâde benziyeniniz benim» demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namaz İçindeki Her Eğiliş Ve Doğruluşta Tekbir Getirileceğini, Bundan Yalnız Rüküdan Doğrulma Halinin Müstesna Olduğunu, Zira O Halde «semiallahü Limen Hamideh» Denileceğini Îsbat Bâbı
895-)
Bana Muhammed b. Râfi rivâyet etti. ki): Bize Huceyn rivâyet etti. ki): Bize Leys, Ukayl'den, o da İbn Şihâb'dan naklen rivâyet etti. ki): Bana Ebû Bekr b. Abdirrahman b. Haris, Ebû Hüreyre'yi şöyle derken işittiğini haber verdi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namaza kalktığı vakit (tam) namaza dururken tekbîr alırdı... sonra) hadisi İbn Cüreyc'in rivâyeti gibi tahdîs etmiş; yalnız Ebû Hüreyre'nin: «Şüphesiz ki içinizde namazı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in namazına en ziyade benzeyeniniz benim» sözünü zikretmemiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namaz İçindeki Her Eğiliş Ve Doğruluşta Tekbir Getirileceğini, Bundan Yalnız Rüküdan Doğrulma Halinin Müstesna Olduğunu, Zira O Halde «semiallahü Limen Hamideh» Denileceğini Îsbat Bâbı
896-)
Bana Harmeletü'bnü Yahya rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. (İbn Şihâb Dedi ki): Bana Ebû Selemetü'bnü Abdurrahman haber verdi ki: Mervân, Ebû Hüre yre'yi Medine'ye Kaymakam bıraktığı zaman Ebû Hüreyre farz namaza kalktığında tekbîr alırmış. Müteakiben Ebû Seleme, hadîsi İbn Cüreyc rivâyeti gibi zikretmiş, onun rivâyetinde; bitirip selâm verince Cemâate döner ve nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki içinizde namazı, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in namazına en ziyâde benzeyeniniz benim derdi» ibaresi vardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namaz İçindeki Her Eğiliş Ve Doğruluşta Tekbir Getirileceğini, Bundan Yalnız Rüküdan Doğrulma Halinin Müstesna Olduğunu, Zira O Halde «semiallahü Limen Hamideh» Denileceğini Îsbat Bâbı
897-)
Bize Muhammed b. Mihrân er-Râzi rivâyet etti. ki): Bize Velid b. Müslim rivâyet etti. ki): Bize Evzâi, Yahya b. Ebî Kesîr'den, o da Ebû Seleme'den naklen rivâyet etti ki Ebû Hüreyre namazda her eğilip doğruldukça tekbir alırmış. (Ebû Seleme Dedi ki): Biz Ya Ebâ Hüreyre, bu tekbirler ne oluyor? dedik. Ebû Hüreyre: «Hakîkaten Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in namazı budur» cevabını verdi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namaz İçindeki Her Eğiliş Ve Doğruluşta Tekbir Getirileceğini, Bundan Yalnız Rüküdan Doğrulma Halinin Müstesna Olduğunu, Zira O Halde «semiallahü Limen Hamideh» Denileceğini Îsbat Bâbı
898-)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Ya'-kup yani İbn Abdirrahman, Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki Ebû. Hüreyre (Namazda) her eğilip doğruldukça tekbîr alır ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in böyle yapardığını söylermiş. hadîsi Buhârî «Kitâbü'l Ezan» da Nesâî dahi «Kita-bü's Salât» da tahrîc etmişlerdir. şerhinde Nevevî şunları söylemiştir: «Namazda her eğilip doğruldukça tekbîr almak bugün ve geçmiş asırlarda bütün ulemânın ittifak ile sübût bulmuş bir mes'elesidir. Yalnız rükû'dan doğrulurken tekbîr yerine tesmi' getirilir. Tekbîr mes'elesi Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) zamanında ihtilaflı idi. Bâzılarına göre tekbîr yalnız niyetlenirken getirilirdi. Bir takımları da Ebû Hüreyre hadîsinin bâzı rivâyetlerine bakarak iftitah tekbirinden başka birkaç tekbîrin daha meşru' olduğuna kaildiler. Bu zevat herhalde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in her eğilip doğrulduğunda tekbîr aldığını duymamışlardı. Onun için Hazret-i Ebû Hüreyre kendilerine; ki içinizde namazı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in namazına en ziyâde benzeyeniniz benim» diyordu. Ondan sonra Hadîs-i şerifin beyân ettiği tarzda her eğilip doğruldukça tekbîr almak kabul edildi ve bu suretle amel istikrar kesbederek bugüne kadar böyle geldi. rekâttı namazların her birinde onbir tekbîr vardır. Bunlardan biri iftitah tekbiri, diğeri de her rekâtda beşer tane olmak üzere intikâl tekbîrleridir. Dört rekâttı namazlarda yirmiiki tekbîr vardır, beş vaktin farzlarında tekbîr adedi doksan dört olur. Bu tekbîrler içersinde bilittifak vâcib olanı iftitah tekbîridir. Diğer tekbîrler hakkında ihtilâf edilmiştir. Bunları aşağıdaki hadîsin şerhinde göreceğiz.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namaz İçindeki Her Eğiliş Ve Doğruluşta Tekbir Getirileceğini, Bundan Yalnız Rüküdan Doğrulma Halinin Müstesna Olduğunu, Zira O Halde «semiallahü Limen Hamideh» Denileceğini Îsbat Bâbı
899-)
Bize Yahya b. Yahya ile Halef b. Hişam hep birden Hammâd'dan rivâyet ettiler. Yahya dedi ki: Bize Hammâd b. Zeyd, Gây-lân'dan, o da Mutarrif den naklen haber verdi. Mutarrif Şöyle dedi: İm-rân b. Husayn ile ikimiz Ali b. Ebî Tâlib'in arkasında namaz kıldık. Ali secde ettiği zaman tekbîr alır. (secdeden) başını kaldırdığı zaman tekbîr alır, iki rekât (kıldık) tan sonra kalkarken dahi tekbîr alırdı. Namazdan çıktığımız vakit İmran elimden tuttu, sonra: bu zât bize Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) namazı gibi bir namaz kıldırdı; yahut bu zât bana Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’in namazım hatırlattı.» dedi. hadîsi Buhârî (Kitâbü'l Ezan) da tahric etmiştir. Onun rivâyetinde Hazret-i Ali'nin namazı Basra'da kıldırdığı tasrîh edilmiştir. Aynî bunun Cemel vak'asından sonra olduğunu kaydediyor. Hazret-i İmran'in; bu zât bana Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’in namazını hatırlattı» demesi, o zamana kadar tekbîrlerin terk edilmiş olduğunu gösterir. İmâm Ahmed b. Hanbel ile Tahavî'nin tahrîc ettikleri Ebû Mûse'l-Eş'arî hadisinde; vaktiyle Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile kıldığımız namazı hatırlattı. Sonradan biz onu unuttuk, yahut kasten ter-kettik.» denilmiştir. Hadîsin isnadı sahihtir. rivâyetinde; «Başını her doğrulttukça ve her eğilt-tikçe tekbîr alırdı» denilmiştir. Bu sözün zahiri bütün intikallerde tekbîr almış olduğunu gösterirse de rükû'dan doğruldukta bilicma' tekbîr değil tesmî' ve tahmîd yapıldığından, hadîsin umûmi icma'la tahsis edilmiş demektir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namaz İçindeki Her Eğiliş Ve Doğruluşta Tekbir Getirileceğini, Bundan Yalnız Rüküdan Doğrulma Halinin Müstesna Olduğunu, Zira O Halde «semiallahü Limen Hamideh» Denileceğini Îsbat Bâbı
900-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Amr-ün Nâkıd ve İshâk b. İbrahim hep birden Süfyan'dan rivâyet ettiler. Ebû Bekr dedi ki; Bize Süfyan b. Uyeyne, Zührî'den, o da Mahmûd b. Rabî'den, o da Ubâde-tü'bnü's-Sâmit'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e isnâden rivâyet etti: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): - Kitabı okumayanın namazı yoktur» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Her Rekatta Fatiha Okumanın Vücübu; Fatiha Okumayı Beceremiyenin Ve Öğrenmek İmkanını Bulamıyanın Kolayına Gelen Başka Bir Süre Okuması Bâbı
901-)
Bana Ebû't-Tâhir rivâyet etti, dedi ki: Bize İbn Vehb, Yûnus'dan rivâyet etti. H. Harmeletü'bnü Yahya da rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan, naklen haber verdi. ki): Bana Mahmûd b. Rabî Ubâdetü'bnü Sâmit'den naklen haber verdi. Ubâde şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Kur'anı okumayanın namazı yoktur» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Her Rekatta Fatiha Okumanın Vücübu; Fatiha Okumayı Beceremiyenin Ve Öğrenmek İmkanını Bulamıyanın Kolayına Gelen Başka Bir Süre Okuması Bâbı
902-)
Bize Hasan b. Ali el-Hulvânî rivâyet etti. ki): Bize Yakûb b. İbrahim b. Sa'd rivâyet etti. ki): Bize Babam Sâlih'den o da İbn Şihâb'dan rivâyet etti. Ona da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kendi kuyularından yüzüne su püskürdüğü Mahmûd b. Bâbı' haber verdi, o na da Ubâdetü'bnü Sâmit haber vermiş kii Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): - Kur'anı okumayanın namazı yoktur» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Her Rekatta Fatiha Okumanın Vücübu; Fatiha Okumayı Beceremiyenin Ve Öğrenmek İmkanını Bulamıyanın Kolayına Gelen Başka Bir Süre Okuması Bâbı
903-)
Bize bu hadîsi İshâk b. İbrahim ile Abd b. Humeyd dahi rivâyet ettiler, dediler ki: Bize Abdürrezzâk haber verdi ki): Bize Mâ'mer, Zührî'den bu isnadla bu hadîsin mislini haber verdi (Yalnız o): «ve daha fazlasını» kaydını ziyâde etmiş. Hadîsi Buhârî «Kitabü’l-Ezân» da Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce «Kİtabü's-Salat» da tahrîc etmişlerdir. Ümmü'l-Kur'ân, Ümmül Kitâb» fatihanın isimleridir. Bunlardan başka Fatihanın birçok isimleri daha vardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Her Rekatta Fatiha Okumanın Vücübu; Fatiha Okumayı Beceremiyenin Ve Öğrenmek İmkanını Bulamıyanın Kolayına Gelen Başka Bir Süre Okuması Bâbı
904-)
Bize bu hadîsi İshâk b. İbrahim el-Hanzalî de rivâyet etti. ki): Bize Süfyan b. Uyeyne, Alâ'dan, o da Babasından, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen haber verdi. Efendimiz şöyle buyurmuşlar: kim içersinde ümmü'l Kur-ânı okumaksızın bir namaz kılarsa o namaz noksandır; tamam değildir.» Bunu üç defa tekrarlamışlar. Bunun üzerine Ebû Hüreyre'ye:' Bizler İmâmın arkasında bulunuyoruz diyen olmuş. Ebû Hüreyre; Onu içinden oku, zira ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): teâlâ: Namaz (sûresi olan fatihayı) kendimle kulum arasında yarıya taksim ettim. Hem kulumun dilediği şey onundur» buyurdu. dediği zaman Allahü teâlâ; bana hamd etti, der. dediğinde, Allahü teâlâ; bana sena etti, der. dedikte; beni temcîd eyledi, der. Bir defasında; (umurunu) bana tefviz eyledi, der buyurdu. Kul dediği zaman Allah; Bu kulumla benim aramdadır; hem kulumun dilediği onundur. der. Kul dediği zaman Allah: İşte bu kulumundur. Hem kulumun dilediği onundur buyurur.» derken işittim. «Bu hadisi bana Ala b. Abdirrahman b. Yakup rivâyet etti. Evinde hasta iken yanına girdim de bunu ona ben sordum» demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Her Rekatta Fatiha Okumanın Vücübu; Fatiha Okumayı Beceremiyenin Ve Öğrenmek İmkanını Bulamıyanın Kolayına Gelen Başka Bir Süre Okuması Bâbı
905-)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd, Mâlik b. Enes'den, o da Alâ b. Abdirrahmandan naklen rivâyet etti. Alâ da Hişam b. Zühre'nin â-zadlısı Ebû's Saîb den işitmiş. O da Ebû Hüreyre'yi: (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu, derken işitmiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Her Rekatta Fatiha Okumanın Vücübu; Fatiha Okumayı Beceremiyenin Ve Öğrenmek İmkanını Bulamıyanın Kolayına Gelen Başka Bir Süre Okuması Bâbı
906-)
H. Bana Muhammed b. Rafi' dahi rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzak rivâyet etti. ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi. ki): Bana Alâ b. Abdurrahman b. Yâ'kub haber verdi, ona da Benî Abdullah b. Hişam b. Zühre'nin azadlısı Ebû-s Sâib haber vermiş, o da Hüreyre'yi şunları söylerken işitmiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kim bir namaz kılar da o namazda ümmü'l Kur'anı okumazsa» buyurdu. Ve Süfyan hadîsi gibi rivâyette bulunmuş. hadîsinde de «Allahü teâlâ namazı kulumla ikimiz arasında yarıya taksim ettim, yarısı benim, yarısı da kulumundur» buyurdu ibaresi vardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Her Rekatta Fatiha Okumanın Vücübu; Fatiha Okumayı Beceremiyenin Ve Öğrenmek İmkanını Bulamıyanın Kolayına Gelen Başka Bir Süre Okuması Bâbı
907-)
Bana Ahmed b. Ca'fer el-Ma'kırî rivâyet etti, dedi H: Bize Nadr b. Muhammed rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üveys rivâyet etti. ki): Bana Alâ haber verdi. ki: Babamla Ebû-s Saib'den işittim, ikisi de Ebû Hüreyre'nin sohbet arkadaşları idi, dediler ki Ebû Hüreyre şunları söyledi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kim içerisinde Fâtihatu'l kitabı okumaksızın bir namaz kılarsa o namaz noksandır. Bunu üç defa söyledi.» Ravi hadîsin geri kalan kısmını yukarıdakilerin hadîsi gibi rivâyet etmiş. Noksanlık demektir. Hadîste Muzâf hazf edilmiştir. Yani Hı-dâç «Zatü hıdâç- manasınadır. Hadîsin bir rivâyetinde, Ebû Hüreyre'ye; «Biz İmâmın arkasında bulunuyoruz» diyen zatın Ebû-s Saîb olduğu, Ebû Hüreyre'nin ona cevaben; «Fatihayı içinden oku yâ Fârisî» dediği rivâyet olunmuştur. Teâlâ Hazretlerini fiil sıfatları ile, Temcîd de celâl sıfatlan ile sena etmektir. Allah'ı her iki sıfatları ile öğmeğe sena denilir. Besmelede bunların ikisi de vardır. Yani Rahman'ın medlulü zâtın sıfatına, Kahim'ın mânâsı da fiil sıfatına şâmildir. Bundan dolayı mezkûr sıfatlar Allahü teâlâ'ya mahsûs olmuştur. Başkaları bunlarla tavsif edilemez. beyânına göre Teâlâ Hazretlerinin; kulumla ikimiz arasında yanya böldüm» buyurmasından murâd Fatiha süresidir. Namaz fâtihasız olmadığı için burada ona mecazen salât denilmiştir. Nevevî; hadîste Fatihanın namazda alettayin vâcib olduğuna delîl vardır» dedikten sonra ulemâdan naklen şunları söylüyor: Hadîsten mürâd fatihanın mânâ itibarı ile taksimidir. Çünkü fatihanın ilk yarısı Allah'a tahmîd, temcîd, sena ve tefvizdir. İkinci yarısı ise ihtiyaç, talep ve niyazdır. fatihadan bir âyet olmadığını söyleyenler, bu hadîsle istidlal etmişlerdir. Onların ihticâc ettikleri en vazıh delîl budur. Derler ki: Fatiha bil icma' yedi âyettir. Bunlardan üçü senadan ibarettir. Ve diye başlarlar. Üçüncüsü duadır diye başlarlar. Ortada ikisinin arasında bir âyet daha vardır ki o da dir. Bir de Teâlâ hazretleri; kulumla ikimiz arasında yarıya taksim ettim» buyurmuş, fakat besmeleyi zikretmemiştir. Besmele fatihadan olsaydı onu da zikrederdi. Buna gerek bizim ulemâmız, gerekse besmeleyi fatihadan saymayan diğer ulemâ bir takım cevaplar vermişlerdir. Şöyle ki: Yarıya bölme fatihaya değil, bütün namaza aittir. Lâfzın hakikati bunu gösterir. Yarıya bölme işi fatihanın tam âyetlerine mahsustur. Yarıya bölmenin mânâsı şudur: Kul âyet-i kerîmesini okuduğu zaman Teâlâ Hazretleri; Kulum bana Hamd-ü sena etti, bana temcidde bulundu» der. Çünkü Tahmîd güzel fullerden dolayı, Temcid de güzel sıfatlar sebebiyle senada bulunmaktadır. Bunların hepsine birlikte sena denilir. Onun i-cindir ki Rahman ve Rahim sıfatlarına cevap olarak vârid olmuşlardır. Çünkü bu iki sıfat Allah'ın zâti ve fi'lî bütün sıfatlarına şâmildirler. Rivâyetin birinde Teâlâ Hazretlerinin; Kulum bana umurunu Tefviz eyledi» buyurmasının yevm-i din (yani kıyâmet günü) ile mutabakatı şu yöndendir. Allahü Zülcelâl kıyâmet gününde münferiden mülk sahibidir. Kulların hesap ve cezası ona aittir. Hesap ve bir kavle göre ceza mânâsına gelir, o günde hiçbir kimsenin bir dâvası olmayacaktır. Dünyada ise bazı kulların milk-i mecazisi vardır. Bazıları da haksız yere davada bulunabilirler, kıyâmet gününde bunların hiçbiri kalmayacaktır. îşte Hadîsin mânâsı budur. Yoksa Allahü teâlâ hazretleri hakikatta iki cihâna ve onlarda bulunan her şeye Mâliktir. Herkes onun kulu, o herşeyin rabbidir. Bu itirafın tazammün ettiği ta'zim, temcîd ve tefviz, her vasfın üzerindedir. Müslim'in rivâyetinde denilmiş, başkalarının rivâyetlerinde ise buyurulmuştur. Bu rivâyet âyet-i kerîmesinden itibaren sûrenin sonuna kadar üç âyet bulunduğuna delîl-dir. Mesele ihtilaflıdır. İhtilâf, besmelenin fatihadan olup olmadığına mebnîdir. Bizim mezhebimiz ile ekseri ulemânın mezheblerine göre besmele fatihadandır ve bir âyettir. âyet-i kerîmesinden itibaren sûrenin sonuna kadar iki âyet vardır. İmâm Mâlik ile besmelenin fatihadan olmadığını söyleyen diğer ulemâya göre bu âyetten îtibaren sûrenin sonuna kadar üç âyet vardır» Nevevî'nin izahatı bu» rada sona erdi. de işaret ettiği vecihle besmele meselesi ulemâ arasında ihtilaflıdır. Yalnız Neml süresindeki besmele bilittifak oradaki âyetin bir cüz'üdür. İhtilâf sûre başlarındaki besmeleler hakkındadır. Bunlar bazı şâfiîlere göre her sûrenin ilk âyetleridir. Yalnız Sûre-i Tevbe'nin basında besmele yoktur. Mâlikîlere göre sûre başlarındaki besmeleler Kur -an'dan değildirler. gelince, mütekaddimîn bu meselede İmâm Mâlik ile beraberdir, fakat müteehhirîn: «Sûre başlarındaki besmeleler Kur'ân-ı Kerim'don tek bir âyettir. Bu âyet surelerin arasını ayırmak için nâzil olmuştur. Mushaflarda besmelelerin Kur'ân hattı ile yazılması ve selef-i salihinin buna itirazda bulunmaması âyet olduğuna delildir.» demişlerdir. Binâenaleyh besmele Kur'ân'dan bir âyet ise de tam bir âyet olup olmaması şüpheli göründüğünden yalnız besmele ile namaz caiz değildir. Ancak bu şüphe onun Kur'ân'dan olup olmaması hakkında değildir. Kur'ân'dan olduğunda şüphe yoktur. Onun için cünûp ve hayızlı kimseler besmeleyi teberrük ve dua kasdiyle okuyabilirlerse de Kur'ân niyeti ile okumaları caiz değildir. Besmele Kur'ân'dan olduğuna göre, onu Kur'ân'dan saymamak, Kur'ân'dan olmadığına göre Kur'ân'dan saymak küfrü îcap ederse de bu bâbda şâfiîlerle Mâlikîlerin delillerindeki şüphe kuvvetli olduğundan ve her bir ferîk diğeri ındinde müevvil sayıldığından, hiç biri diğerini tekfir etmemişlerdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Her Rekatta Fatiha Okumanın Vücübu; Fatiha Okumayı Beceremiyenin Ve Öğrenmek İmkanını Bulamıyanın Kolayına Gelen Başka Bir Süre Okuması Bâbı
908-)
Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme, Habib b. Şehîd den rivâyet etti. ki: Atâ'yı Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet ederken dinledim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): namaz olmaz» buyurmuşlar. Hüreyre: (sallallahü aleyhi ve sellem)'in aşikâr okuduğunu biz de size aşikâr okuduk, onun gizli okuduğunu biz de size gizli okuduk» demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Her Rekatta Fatiha Okumanın Vücübu; Fatiha Okumayı Beceremiyenin Ve Öğrenmek İmkanını Bulamıyanın Kolayına Gelen Başka Bir Süre Okuması Bâbı
909-)
Bize Amrü'n Nâkıd ile Züheyr b. Harb rivâyet ettiler. Lâfız Amr'ındır. Dediler ki: Bize İsmail b. İbrahim rivâyet etti. ki): Bize İbn Cüreyc Atâ'dan naklen haber verdi. ki: Ebû Hüreyre uyan) namazın her yerinde okur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bize duyurduklarını biz de size duyururuz. Bizden gizlediklerini biz de sizden gizleriz dedi. Bunun üzerine bir zât Ebû Hüreyre'ye: Ya Ümmü'l-Kur'ân'dan başka bir şey okumazsam, dedi. Ebû Hüreyre; fatihadan fazla birşey okursan o daha hayırlıdır. Yalnız onunla iktifa edersen bu da sana yeter, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Her Rekatta Fatiha Okumanın Vücübu; Fatiha Okumayı Beceremiyenin Ve Öğrenmek İmkanını Bulamıyanın Kolayına Gelen Başka Bir Süre Okuması Bâbı
910-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Yezîd yani İbn Zürey' Habib-i Muallim den, o da Atâ'dan naklen haber verdi. ki: Ebû Hüreyre: Her namazda kirâet vardır. Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize neyi duyurduysa, biz de size onu duyuruyoruz. Bizden neyi gizledi ise bizde sizden onu gizleriz. Her kim Ümmü'l kitabı okursa bu ona yeter, kim ondan fazla birşey okursa o daha efdâldir, dedi. hadîsi Buhârî, Ebû Dâvud ve Nesâî dahi tahrîc etmişlerdir. Ebû Hüreyre'nin: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bize duyurduklarını biz de size duyururuz, bizden gizlediklerini biz de sizden gizleriz» sözünden muradı, bütün namazlarda Kur'ân okumak îcab eder. Yalnız bazılarında aşikâr, bazılarında gizli okunur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in aşikâr okuduğu namazlarda biz de aşikâr okuyarak sesimizi size duyururuz. Onun gizli okuduğu namazlarda biz de gizli okuruz, demektir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Her Rekatta Fatiha Okumanın Vücübu; Fatiha Okumayı Beceremiyenin Ve Öğrenmek İmkanını Bulamıyanın Kolayına Gelen Başka Bir Süre Okuması Bâbı
911-)
Bana Muhammed b. el-Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Saîd, Ubeydullah'dan rivâyet etti. Peni iş ki; Bana Saîd b. Ebû Saîd, babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) mescide girmiş. Onun arkasından bir zât girerek namaz kılmış. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek selâm vermiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) selâmı almış ve o zâta: de namazını kıl, çünkü sen namaz kılmadın» buyurmuş. O zat dönerek evvelce kıldığı gibi namazı tekrar kılmış. Sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek selâm vermiş. Resûlüllah «Ve aleyke's selâm» dedikten sonra: de (yeniden) kıl, zira sen namaz kılmadın» buyurmuş ve bu. nu üç defe tekrarlamış. Nihayet o zat: hak (din) ile gönderen Allah'a yemin ederim ki ben bundan a'lâsını beceremiyor um. Bana öğret,» demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kalktığın zaman tekbir al! Sonra kolayına geldiği kadar Kur'ân oku sonra rükû' et ve âzâ yatışıncaya kadar rükû'da kal. Sonra başını kaldırarak iyice doğrul. Sonra secdeye vararak âzâ yatışıncaya kadar secde et! Sonra başını kaldır ve âzâ yatışıncaya kadar otur ve bunu bütün namazlarında böyle yap» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Her Rekatta Fatiha Okumanın Vücübu; Fatiha Okumayı Beceremiyenin Ve Öğrenmek İmkanını Bulamıyanın Kolayına Gelen Başka Bir Süre Okuması Bâbı
912-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Üsâme ile Abdullah b. Nümeyr rivâyet ettiler. H. İbrii Nümeyr dahi rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. Her ikisi de dediler ki: Bize Ubeydullah, Saîd Jb. Ebî Sâid'den, o da) Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki: Bir adam mescide girerek namaz kılmış, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de bir köşede bulunuyormuş... Her iki râvi bu hadîsi yukarıdaki kıssa gibi rivâyet ettiler, yahu» onlar bu hadîste; kalktığın vakit güzelce abdest al! Sonra kıbleye kartı done» rek tekbîr al!» ibaresini ziyade ettiler. hadîsi Buhârî «Ezan» ve «Namaz» bahislerinde Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce dahi «namaz» bahislerinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. Rivâyetlerin bâzılarında biraz lâfız farkı vardır. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in arkasından mescide giren zât Hallâd b. Râfi' (radıyallahü anh)'dir. Nesâî'nin rivâyetinde mescide giren bedevîye benzediği ve gelişi güzel bir namaz kıldığı zikrediliyorsa da bundan, gelen zâtın Hazret-i'Hallâd'dan başkası olması îcab etmez. Râvi onu bedeviye benzetmiş olabilir. Hazret-i Hallâd'ın kıldığı namaz gündüz namazlarından biri imiş. Resûlüllah kendisine üç defa namazı yeniden kıldırmış; Fakat Hallâd (radıyallahü anh) üçünü de aynı şekilde kılmış ve bundan alâsını yapamıyacağını arz ederek ne şekilde kılması lâzım geldiğini öğretmesi için Resûl-ü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ricada bulunmuş. O da kendisine bu bâbda lâzım gelen talimatı hadîste beyân edildiği şekilde vermiştir. Hadîsin bu kısmı muhtelif şekillerde rivâyet edilmiştir. Son olarak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): bunu bütün namazlarında böyle yap!» buyurarak ondan sonra kılacağı farz veya nafile namazlarda bu talimata göre hareket etmesini tavsiye eylemiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Her Rekatta Fatiha Okumanın Vücübu; Fatiha Okumayı Beceremiyenin Ve Öğrenmek İmkanını Bulamıyanın Kolayına Gelen Başka Bir Süre Okuması Bâbı
913-)
Bize Saîd b. Mansûr ile Kuteybetü'bnü Saîd ikisi birden Ebû Avâne'den rivâyet ettiler. Saîd dedi ki: Bize Ebû Avâne, Katâde' -den, o da Zürâretü'bnü Evfâ'dan, o da İmran b. Husayn'dan naklen rivâyet etti. İmrân Şöyle dedi, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize Öğle namazını, yâhud ikindiyi kıldırdı. Müteakiben: arkamda sûresini hanginiz okudu?» diye sordu. Bir zât: (okudum).' Ama onu okumakla hayırdan başka birşey kastedınedim» dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): anladımki biriniz bunu benim ağzımdan aldı» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: İmâma Uyan Kimseyi İmâmın Arkasında Aşikare Okumaktan Nehiy Bâbı
914-)
Bize Muhammed b. el-Müsennâ ile Muhammed b. Beşşâr rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be Katâde'den rivâyet etti, ki: Zürâretü'bnü Evfâ'yı İmran b. Husayn'dan naklen rivâyet ederken işittim ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) öğle namazım kıldırmış. Bir zât Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in arkasında sûresini okumağa başlamış. Namazdan çıkınca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Hanginiz okudu,» yahut «Okuyan hanginizdi» diye sormuş. Bir zât: «Ben (okudum)» cevabını vermiş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Gerçekten anladımki biriniz bunu benim ağzımdan aldı» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: İmâma Uyan Kimseyi İmâmın Arkasında Aşikare Okumaktan Nehiy Bâbı
915-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize İsmail b. Uleyye rivâyet etti. H. Muhammed b. el-Müsennâ da rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebî Adiy rivâyet etti. Bunların ikisi de İbn Ebî Arûbe'den, o da Katâde'den bu isnadla rivâyet etmişler ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) öğleyi kılmış ve: anladım ki bîriniz onu benim ağzımdan aldı» buyurmuşlar. buradaki rivâyetinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in öğle namazını mı, ikindiyi mi kıldırdığını râvî şüphe ile ifâde etmişse de, ekseri rivâyetlerinde şüphesiz olarak öğle namazını kıldırdığı beyân edilmiştir. Münâzea, yani çekiştirmek manasınadır. Burada ondan murâd Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ağzından alırcasına onun okuduğunu okumasıdır. Bu sözle Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) o zâtın başkalarına işittirecek derecede sesle okumasını reddetmiş; onun bu yaptığını doğru bulmamıştır. İmâma uyanlara da kırâeti vacip görenler bu hadîste kırâetin menedilmediğini, bilâkis ispat Duyurulduğunu söylerler. Çünkü Resûl-ü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) okumalarına bir şey dememiş, aşikâre okumalarına itiraz etmiştir. Gerek Nevevî'nin gerekse Kâdî Iyâz'ın izahatı bu tarzdadır. Fakat bize kalırsa hadîs-i şerif, İmâmın arkasında kırâet vâcibdir diyenlere ne kadar delilse, vâcib değildir diyenlere de o kadar, hattâ daha fazla delil teşkil eder. Çünkü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): sûreyi hanginiz okudu» diğer rivâyette «Okuyan kimdi» yahut «Hanginiz okudu?» buyurmuştur. Bu suallerden okuyun mânâsı mı çıkar, yoksa okumayın mânası mı? Bence okumayın mânâsı çıkar. Bunları sesle okuyan kimdi, sesle okumak doğru değildir. Gizli okuyun;» mânâsına almak, hele de okumayı bütün cemâate teşmil ederek cemâatin gizli okumalarını takrir ve kabul mânâsı vermek olsa olsa zayıf bir ihtimaldir. Bu sebeple hadîs; «Cemaata kırâet vâcibdir» diyenlere değil, vâcib değildir diyenlere delil olsa gerektir. Einâenaleyh Nevevî'nin: hadîs öğle namazında gerek İmâm, gerekse cemâatin sure okuyacaklarını isbât etmektedir. Bize göre hüküm budur. Mezhebimizin şâzz ve zaîf bir kavline göre cemâat gizli namazlarda da, cehrî namazlarda olduğu gibi sûreyi okumazlar. Fakat bu yanlıştır. Çünkü cehrî namazlarda susarak dinlemek emrolunmuştur; Burada ise bir şey işitmez. Şu halde susmanın bir mânâsı kalmaz. Cehrî namazlarda İmâmın okuduğunu işitmeyecek derecede uzakta bulunan cemâat bile esah kavle göre sûreyi o-kurlar» şeklindeki mütâlâası ile Kâdi Iyâz'ın; «Bu hadîsle imamın arkasındaki cemâatin bir şey okumayacaklarına istidlal edilemez. Çünkü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) o zâtı okumaktan menetmiş, yalnız aşikâre okumasını doğru bulmamıştır» demesi söz götürür.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: İmâma Uyan Kimseyi İmâmın Arkasında Aşikare Okumaktan Nehiy Bâbı
916-)
Bize Muhammed b. el-M üşen nâ ile İbn Beşşâr ikisi birden Gunder'den rivâyet ettiler. İbn'l Müsennâ dedi ki: Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. ki: Katfi-de'yi Enes'den rivâyet ederken dinledim. Enes: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ebû Bekr, Ömer ve Osmanla birlikte namaz kıldım. Fakat bunların hiç birinin okuduklarını işitmedim, demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namazda Besmele Aşikar Okunmaz Diyenlerin Delili Bâbı
917-)
Bize Muhammed b. el-Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize Ebû Dâvud rivâyet etti. ki): Bize Şu'be bu isnadla rivâyet et-tİ, şunu da ziyâde eyledi. «Şu'be dedi ki: Katâde'ye sen bunu Enes’den işittin mi? dedim, «evet, bu hadîsi ona biz sorduk» cevabını verdi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namazda Besmele Aşikar Okunmaz Diyenlerin Delili Bâbı
918-)
Bize Muhammed b. Mihrân er-Râzi rivâyet etti. ki): Bize Velîd b. Müslim rivâyet etti. ki): Bize Evzâî, Abde'den naklen rivâyet etti ki: ömerü'bnül Hattâb şu kelimeleri aşikâr okurmuş: Katâde'den de rivâyet etmiş ki: Katâde kendisine Enes b. Mâlik'den naklen şu haberi yazmış: Enes dedi ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Ebû Bekr, Ömer ve Osman'ın arkasında namaz kıldım, bunların hepsi namaza ile başlarlar, i kırâetin evvelinde ve âhirinde söylemezlerdi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namazda Besmele Aşikar Okunmaz Diyenlerin Delili Bâbı
919-)
Bize Muhammed b. Mihrân rivâyet etti. ki): Bize Velîd b. Müslim, Evzâî'den naklen rivâyet etti. ki): Bana İshâk b. Abdillâh b. Ebî Talhâ haber verdi ki: Enes b. Mâlik'i bunu anlatırken işitmiş. ikinci tarîkinde Katâde'ye; «Bu hadîsi sen Enes’den işittin mi» diye sorulması, hadîsin muttasıl olup olmadığını anlamak içindir. Çünkü Katâde müdellistir. Müdellisin ise, ancak muttasıl olarak rivâyet ettiği hadîsleri kabul edilir. Katâde'nin evet demesi ile mesele hallolmuştur. Hadîs muttasıldır. İmâm Müslim bu hadîsin 52 numaralı Muhammed b. Mihrân tarîkinda; «Evzâî, Katâde'den de rivâyet etti ki» cümlesini; «Bize Evzâî, Abde Men rivâyet etti» cümlesi üzerine atfetmiştir. Şu halde Evzâî hadîsi hem Abde'den hem de Katâde'den rivâyet etmiş oluyor. Yalnız Abde'den rivâyeti mürsel, Katâde'den rivâyeti muttasıldır. Maksat hadîsin muttasıl olarak da rivâyet edildiğini göstermektir. Müslim'in bunu doğrudan doğruya hem Abde'den, hem de Katâde'den rivâyet edildiğini söylemeyip, atıf sureti ile göstermesi; hadîsi râvîden işittiği lâfızlarla rivâyet etmiş olmak içindir. İmâm Müslim'in bu cihetlere son derece dikkat ettiğini evvelce arz etmiştik. diyor ki: «Bana İbn Hallad haber vererek şunu söyledi. Zeccâc'a Sübhânekenin (ve bi hamdik) kelimesinde (vav) var mı, yok mu diye sordum; olduğunu söyledi. Ve: Bunun mânâsı: seni tenzih ederim, ve sana hamd ederim sana tesbih eylerim, demektir. Buradaki (cedd)’in mânâsı büyüklüktür, dedi». bütünü ile mânâsı şudur: bütün noksanlıklardan tenzih ve hamdinle sana tesbîh eylerim. İsmin mübarek, azametin yücedir. Senden başka İlâh yoktur.» hadîsi Buhârî «Kitâbul - Ezan» da Nesâî de «Kitâbü's Salât» da tahrîc etmişlerdir. Enes'in; «Bunların hiç biri besmeleyi kıraatın başında ve sonunda zikretmezlerdi» sözünden murad, aşikâr okumadıklarını beyandır. Yoksa gizlice besmele çektikleri hususunda söz yoktur. hadîsi Buhârî şârihi Aynî birkaç yönden ele almıştır. Şöyle ki:
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namazda Besmele Aşikar Okunmaz Diyenlerin Delili Bâbı
920-)
Bize Alî b. Hucr es-Sa'dî rivâyet etti. ki): Bize Ali b. Müshir rivâyet etti. ki): Bize Muhtar b. Fülfül, Enes b. Mâlik'den naklen haber verdi. H.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Besmele Beraeden Maada Her Sürenin Başından Bir Âyettir Diyenlerin Delil Bâbı
921-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Bize Ali b. Müshir, Muhtar'dan, o da Enes'den, naklen rivâyet etti. Enes şöyle dedi: gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) aramızda idi. Biraz uyku kestirdi, sonra gülümsiyerek başını kaldırdı. Biz, niye güldün ya Resûlallah dedik: «Az önce bana bir sûre indirildi» buyurdu. Arkasından şunu okudu: «Rahman ve Rahîm olan Allahın ismiyle: Gerçekten Biz sana Kevseri verdik. O halde. Rabbin İçin -namaz kıl. Kurban kes! Sana düşmanlık eden yok mu! İşte ebter odur!...» Sonra: Kevser nedir bilir misiniz? dedi. Biz: «Allah ve Resûlü bilir» cevabını verdik. «O Rabbim azze ve cellenin bana vad ettiği bir nehirdir. Onun üzerinde peke ok hayır vardır. O bir havuzdur; Kıyâmet gününde ümmetim ona gelecektir, kabları yıldızların sâyısıncadır. Derken içlerinden,bir kul çıkarılıp atılacak. Bunun üzerine,ben Yarabbi! O benim ümmetim dendir diyeceğim: Allahü teâlâ: ümmetinin senden sonra ne bid'atlar îcad ettiğini» sen bilmezsin! diyecek. Hucr, kendi hadisinde: «Mescidde bizim aramızda iken» ve «O kulun senden sonra ne bid'atlar ettiğini» cümlelerini ziyade eyledi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Besmele Beraeden Maada Her Sürenin Başından Bir Âyettir Diyenlerin Delil Bâbı
922-)
Bize Ebû Küreyi; Muhammed b. Alâ rivâyet etti. ki): Bize İbn Fudayl, Muhtar b. Fülfül'den naklen haber verdi. ki: Enes b. Mâlik'i şunu söylerken işittim: (sallallahü aleyhi ve sellem)'i biraz uyku kestirirken gördüm» ve hadîsi İbn Müshir rivâyeti gibi. nakletmiş,- yalnız o: azze ve celle'nin cennette bana vad ettiği bir nehirdir, üzerinde bir havuz vardır» demiş «Kapları yıldızların adedincedir» cümlesini zikretmemiş. Uyku kestirme, şekerleme yapma mânâlarına gelir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e ekseriyetle vahiy bu halde gelirdi. Sahihi Müslim şarihlerinden Ubbi'ye göre; iğfâe'den murad: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in konuşulanlardan yüz çevirmesidir. Vahyin geliş şekillerini «Kitabu’l-iman» da görmüştük. Havzu Kevser hakkında dahi evvelce söz geçmişti. Buğzeden, düşmanlık yapan mânâsına gelir. -Ehter; Kuyruğu kesilmiş demektir. Bundan murâd zürriyeti ve tâbi'leri kalmayan demektir. Bazıları Ebter'in hâr türlü hayırdan kesilmiş hayırsız mânâsına geldiğini söylerler. beyânına göre Kevser sûresi' Âs b. Vâil ve emsali müşrikler hakkında nâzil olmuştur. Bunlar Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e buğzeder, ebter demek küstahlığında bulunurlardı.-Kevser bu hadîste «Cennette bir nehirdir» diye tefsir bayur-ulmaştur. Müfessirler, onun daha başka mânâlara geldiğini de söylemişlerdir. Mezkûr mânâların içersinde en ziyade göze çarpanı, çok hayır ifade etmesidir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Besmele Beraeden Maada Her Sürenin Başından Bir Âyettir Diyenlerin Delil Bâbı
923-)
Bize Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Affân rivâyet etti ki): Bize Henınıam rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Cübâde rivâyet etti. ki): Bana Abdülcebbar b. Vail, Alkametü'bnü Vâil ile bir azadlılarından, o da Vâil b. Hucr'dan naklen rivâyet etmişler ki, Vâil, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) namaza başlarken ellerini kaldırdığını görmüş, tekbir almış (Hemmâm Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ellerini kulaklarının hizasına kadar kaldırdığını göstermiş) sonra elbisesine sarınmış, sonra sağ elini sol eli üzerine koymuş; rükûa varmak isteyince ellerini elbisesinden çıkarmış, sonra ellerini kaldırmış; sonra tekbîr alarak rükûa varmış, Semiallattü Ü-men ha mi deh dediği zaman yine ellerini kaldırmış, secdeye gittiğinde ellerinin araşma secde etmiş. bu bâbda Sehl b. Sa'd (radıyallahü arih)'dan şu hadîs rivâyet edilmiştir: (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında insanlara namaz kılarken sağ ellerin sol elleri üzerine koymaları emrolunurdu» gerek Buhârî'nin, gerekse Müslim'in buradaki hadîsinde ellerin bağlanacağı yer tam tesbit edilmemişse de Vâil hadîsinin Ebû Dâvûd ile Nesâî rivâyetlerinde; «Sonra sağ elini sol elinin üzerine, kolun bilek kısmına bağladı» denilerek ellerin bağlanacağı yer gösterilmiştir. Hadîsi İbn Huzeyme ile diğer İmâmlar sahih bulmuşlardır. Namazda el bağlama meselesi bir kaç yönden tetkik edilebilir:
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namaz Kılanın İhram Tekbirinden Sonra Sağ Elini Sol Elinin Üzerine Bağlıyarak Göbeğinin Üstüne Ve Göğsünün Altına Koyması, Secdede İse Ellerini Omuzları Hizasında Yere Döşemesi Bâbı
924-)
Bize ZÜheyr b. Harb ile Osman b. Ebî Şeybe ve İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. İshâk bize haber verdi tâbirini kullandı. Ötekiler; Bize Cerîr Mansûr'dan, o da Ebû Vâil'den, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti, dediler. Abdullah şunu söylemiş: Biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in arkasında namaz kılarken «Allah'a selâm, filâna selâm» derdik. Bir gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize şunları söyledi: şüphe yokki; selâm Âllahın kendisidir. Binaenaleyh biriniz namazda oturduğu vakit; tehiyyeler, salavât ve tayyibât Allah'adır selâm sana ey nebiy Allah'ın rahmet ve bereketleri de senin üzerine olsun. Selâm bize ve Allah'ın sâlih kullarına!... desin Çünkü bunu dedi mi, bu söz gökte ve yerde Allah'ın her salih kuluna isabet eder Bundan sonra; Allahtan başka ilâh olmadığına şahadet ederim. Ben Muhammed'in Allah'ın kulu ve Resûlü olduğuna da şahadet ederim: (desin) bundan sonra dilediğini istemekte muhayyerdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namazda Teşehhüd Bâbı
925-)
Bize Muhammedü'bnü'l-Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Muhammed b. Cafer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be Mansûr'dan bu isnadla bu hadîsin mislini rivâyet etti (yalnız) sonra dilediğini İstemekte serbesttir, cümlesini söylemedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namazda Teşehhüd Bâbı
926-)
Bize Abd b. Humeyd rivâyet etti. ki): Bize Hüseyin el-Cû'fî Zâide'den, o da Mansûr'dan bu isnadla yukarıdakilerin hadîsleri gibi rivâyette bulundu. Bu hadîste «sonra dilediğini yahut sevdiğini istemekte muhayyer kalsın» ibaresini zikretmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namazda Teşehhüd Bâbı
927-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Ebû Muâviye A'meş'den, o da Şakîk'ten, o da Abdullah b. Mes'ûd'dan naklen haber verdi. Abdullah: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'le birlikte namazda oturduğumuz vakit...» diyerek Mansûr'un hadisi gibi rivâyette bulunmuş ve hadîsin sonunda sonra dua etmekte serbesttir» demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namazda Teşehhüd Bâbı
928-)
Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Nuaym rivâyet etti. ki): Bize Seyf b. Süleyman rivâyet etti. ki: Mücâhid'i, bana Abdullah b. Sahbera rivâyet etti, derken işittim. ki:İbn Mes'ud'u şöyle derken işittim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) avucum avuçları arasında olduğu halde Kur'ân'dan bir sûre öğretir gibi teşehhüdü öğretti. İbn Mes'ud Teşehhüdü yukanki râvilerin naklettikleri tarzda rivâyet etti. hadîsi bütün sünen sahipleri muhtelif lâfızlarla muhtelif râviler-den tahrîc etmişlerdir. muhtelif rivâyetlerinden anlaşıldığına göre: Ashâb-ı kirâm namazda oturdukları vakit «Esselâmü Alâllah» yani selâm Allah'a «Esselâmü ala Fulân» yani filâna selâm derlermiş. Bununla melâikeyi kas-dettikleri İbn Mâce'nin bir rivâyetinde tasrîh edildiği gibi, İsmailî tarikiyle Ali b. Müshir'den rivâyet edilen diğer bir hadîsde de «Melekleri sayardık», başka bir rivâyette «Meleklerden Allah'ın dilediği kadarını sayardık» denilmiştir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hale muttali olunca; ashabın bu yanlış hareketlerini tashih ederek namaz oturuşlarında «ettehiyât» okumalarını kendilerine öğretmiştir. Çünkü selâm her nevi âfet, kusur ve ayıptan beri olmak manasınadır. Bunların maliki Allah-ı Zülcelâl’dir. Şu halde Ashâb-ı Kiram «Selâm Allah'a» demekle Allah'ın verdiği bu ihsanı ona iade etmiş sayılmışlardır. Bu cümleyi Hattâbî şöyle tefsir ediyor: «Selâmdan murad, selâmın sahibi olan Allah'tır, binâenaleyh «Esselâmü alâllah» demeyin, zîra selâm Allah'tan başlar ve yine Allah'a döner». , Bunun manası şudur, selâm Allahü teâla'nın isimlerinden bir isimdir. Yani her türlü noksanlıklardan salim olan mânâsına gelir. Bazıları «velî kullarına selâmet bahşeder, bir takımları da onlara selâm veren mânâsına geldiğini söylemişlerdir. Daha başka türlü tefsir edenler de vardır» demiştir. Enbârî: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu kelimeyi kulları hakkında kullanmalarını ashabına emretmiştir. Çünkü selâmete muhtaç olan ancak kullardır. Allahü teâlâ hazretlerinin böyle bir şeye ihtiyacı yoktur, demektedir. Hadîsin muhtelif rivâyetlerinden tehiyyatın her oturuşta okunacağı anlaşılmıştır. Tahiyyenin cem'idir. Tahiyye; selâm demektir. Baka azamet, mülk ve her türlü âfet ve noksanlıklardan selâmet mânâlarına geldiğini söyleyenler de vardır. Hattâbî'nin beyanına göre; «et-Tahiyyât» hususî bir takım kelimeler olup bunlarla Araplar hükümdarlarını selâmlarlardı. Fakat onlar Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem)’in talim buyurduğu elfaz olmayıp, «Sabah şerifler hayır olsun» «Lanet görmiyesin» gibi sözlerdi. Bu gibi sözlerle Allahü teâlâ'ya senada bulunulmayacağı için onlar terk edilmiş, yerlerine ta'zim ifade eden sözler konulmuştur. Enes (radıyallahü anh)'dan rivâyet olunduğuna göre, Selâm, Mümin, Müheymin, Aziz, Cebbar, Ehad ve Samed gibi isimler Allah-u Teâlâ'nın Esma-i hüsnasındandır. İşte Allah'a tahiyyât bu gibi isimlerle yapılacaktır. Tahiyyâttan murat da bunlardır. Salâtm cem'idir. Bundan murad namazlardır. Ezherî'ye göre; salâvât ibâdetler demektir. Şeyh Takiyüddin: salavâttah murad: ma'lûm namazlardır. Ve cümle şöyle takdir edilir. Bu namazlar Allah için vâcibtirler; onlarla Allah'tan başkası kastedilemez, yahut murad bizim kıldığımız namazların ihlâsım, yani sırf Allah rızâsı için kılındığını haber vermektir» diyor. Maamafih salavâttan rahmet de murad edilmiş olabilir. Bu takdirde mânâ, rahmeti lütfü ihsan eyleyen ancak Allah'tır» demek olur. kelimesi, tayyibenin cem'idir. Tayyibe güzel, temiz ve he-lâlhoş mânâsına gelir. Burada ondan güzel sözler Allahü teâlâ'yı sıfatlarına lâyık şekilde senaya elverişli sözler kastedilmiştir. Yine Şeyh Takiyyüddin'e göre tayyibâtı güzel sözlerden daha umumî bir mânâda kullanmak evlâ olur. Yani tayyibât, bilcümle güzel sözler, gıt-zel fiiller ve güzel sıfatlar mânâsına alınmalıdır. Hâfızüdditi Nesefi (rahimehüllah); Tehiyyât sözle yapılan ibâdetler, salavât filî ibâdetler, tahiyyât da mâlî ibâdetlerdir, demiştir. Beydâvî salavât ile tayyibât kelimelerinin tahiyyât üzerine matuf, yahut salavât kelimesinin haberi mahzuf bir mübteda olabileceğini söylemiştir. Fakat Aynî salâvat ve tayyibât kelimelerinin ayrı ayrı haberleri mahzuf birer müptedâ olduklarını tercih eder. Bu takdirde mânâ: Allah'a mahsustur; tehiyyât da Allah'a mahsustur» demek olur; ve bu iki cümle üzerine affedilir. cümlesindeki selâm lâfzının iki yerde de eliflâmlı ve eliflâmsız okunabileceğini, ancak eliflâmla okunmasının efdal olacağını kaydetmiştir. Bu lisan itibarı ile caiz olmakla beraber İbn Mes'ud hadîsinin hiç bir tarîkinde mezkûr kelime eliflâmsız rivâyet edilmediği için, namazda caiz değildir. Namazda bu kelime daima eliflâmlı okunur. Yalnız hadîsin İbn Abbâs rivâyetinde selâm kelimesi eliflâmsız zikredilmiştir. okurken: «Bilcümle tahiyyeler salâvat ve tayyibât Allah'a mahsustur, dedikten sonra, birdenbire hitap gaipten muhataba çevrilerek; sana ey Peygamber» şeklinde ifade edilmesi dikkate şayandır. Zira cümle gaibe hitapla başlamış ve Peygamber'e de selâm denilerek yine gaibe hitapla sona erebilirdi. Bu nükteye Tiybî (. - 743) şu cevabı vermiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e lâfzına aynen sahabeye öğrettiği şekilde tâbi oluruz. Ehl-i irfanın tarikatı üzre şöyle de denilebilir; Namaz kılanlar tahiyyât ile Melekût kapısının kendilerine açılmasını niyaz ettikleri vakit «Hayyi-lâyemût» olan Allahü Zülcelâl'in harîmine girmelerine izin verilir de, münâcaat sebebiyle feraha kuvu-şurlar. İşte bunun Nebiy-i rahmet olan Peygamberi Zîşan (sallallahü aleyhi ve sellem) ve ona tâbi olmak sayesinde meydana geldiği kendilerine ten-bih buyurulmuştur. O halet içersinde mü'minler baktıkları vakit habîbin hareminde habîbi karşılarında görürler de; Selâm sana ey Peygamber, Allah'ın rahmetleri ile bereketleri de sana!... diyerek ona yönelirler.» Tıybî'nin beyânına göre buradaki selâm kelimesinin eliflâmlı, yani nıa'rife olarak zikredilmesi ya ahd-i zihnî, yahut ahd-i haricî içindir. Ahd-i zihnî takdirine göre mânâ şudur: Geçen peygamberlere tevcih buyurulan şu selâm sana da tevcih edilmiştir. Ey Peygamber-i Zîşan! Geçen ümmetlerin sülehâsına tevcih edilen bu selâm, bize ve bil cümle din kardeşlerimize de teveccüh etmiştir. haricî takdirine göre buradaki selâm, Teâlâ hazretlerinin seçtiği has kullarına da selâm olsun» âyet-i kerîmesine işârettir. Eliflâmm cins için olması da muhtemeldir. Bu takdirde mânâ hakikatim ve kimden sadır olup kime gittiğini herkesin bildiği selâm hem sana, hem bize olsun demektir. Berekât, bereketin cem'idir. Bereket her şeyin çok hayrı demektir. Tıybî'ye göre, bereket ilâhî hayrın her şeyde sübût bulması demektir. bize ve Allah'ın salih kullarına» cümlesinden murad namaz kılmakta olan İmâm, cemâat ve meleklerdir. Gerek Allahü teâlâ'nın, gerekse kullarının haklarına riâyet eden kimsedir. Salâh bir şeyin kemal-i hali üzere istikâmetidir. Zıddına fesâd derler. Hakikî salâh ancak âhirette olacaktır. Bazan dünyevî hallerde salâh ile vasıflanırsa da; bunlar hiçbir zaman fesad şaibesinden hâli kalamazlar. Hâlis salâh âhirete ve bahusus peygamberlere münhasırdır. cümlesi cümleleri arasına sıkıştırılmış bir cümle-i mu'terizedir. Mezkûr cümle Allah'ın kullarını, bilhassa meleklerini birer birer sayamayacaklarını; fakat «Allah'ın sâlih kulları ifâdesi ile bütün meleklerin ve sair sâlih kulların ifade edilmiş olacağını bildirmek içindir. Bu cümle Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e mahsus olan «cevâmiu-l-kelim» dendir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namazda Teşehhüd Bâbı
929-)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Leys rivâyet etti. H. Muhammed b. Rumh b. el-Muhacir dahi rivâyet etti. ki): Bize Leys Ebû'z - Zübeyr'den, o da Saîd b. Cübeyr ile Tâvus’dan, onlar da İbn Abbâs'dan naklen haber verdi ki, İbn Abbâs şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize Kur ân'dan bir sûre öğretir gibi teşehhüdü öğretir ve: «Mübarek tahiyyeler salavât-ı tayyibât Allah'a mahsustur, selâm sana ey Nebiy! Allah'ın rahmetleri ile bereketleri de sana!.: Selâm bize ve Allah'ın salih kullarına!... Ben Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammedin Resûlüllah olduğuna şahadet ederim» buyururdu. Rumh'un rivâyetinde «Bize Kur'ân'ı öğretir gibi» ifâdesi vardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namazda Teşehhüd Bâbı
930-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Âdem rivâyet etti. ki): Bize Abdurrahman b. Humeyd rivâyet etti. ki): Bana Ebû Zübeyr Tâvus'dan, o da İbn Abbâs’dan naklen rivâyet etti. İbn Abbâs: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize Kur'ân'dan bir sûre öğretir gibi teşehhüdü öğretti» demiş. hadîsi Buhârî'den maada bütün Sünen sahipleri tahrîc etmişlerdir. Nevevî'nin beyânına göre; hadîsteki «Mübare-kât, salâvât, tayyibat kelimeleri baştaki tehiyyât üzerine ma'tufturlar. Yalnız ihtisar için aralarından atıf harfi (vav) hazfedilmiştir ki bu Arap lisanında caiz ve maruftur. Hadîsin mânâsı gerek tahiyyât, gerekse ondan sonra zikredilen «Mübarekât, salâvât» ve «tayyibat» hep Allah'a mahsustur» demektir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namazda Teşehhüd Bâbı
931-)
Bize Saîd b. Mansûr ile Kuteybetü'bnü Saîd, Ebû Kâmil el-Cahderî ve Muhammed b. Abdilmelik el-Emevî rivâyet ettiler. Lâfız Ebû Kâmil'indir. Dediler ki: Bize Ebû Avâne, Katâde'den, o da Yûnus b. Cübeyr'den, o da Bıttân b. Abdillâh er-Rakaaşî'den naklen rivâyet etti. ki: Ebû Musel-Eş'arî ile birlikte bir namaz kıldım. Ka'deye sıra gelince; cemaattan biri: Namaz, sadaka ve zekâtla birlikte mi ikrar «dundu? dedi. Ebû Mûsâ namazı eda ederek selâm verince: kalktı ve (demin) şöyle deyen hangin izdi? diye sordu. Cemâat sükûtu iltizam ettiler. Sonra tekrar: (demin) şöyle deyen hangin izdi? dedi. Cemâat yine sükût ettiler. Bunun ü-zerine Ebû Mûsâ: Bunu galiba sen söyledin ya Hıttân! dedi. Hıttân; Onuf ben söylemedim; beni azarlarsın, diye korktum dedi. Müteakiben cemaattan biri; Onu ben söyledim. Ama bu sözle hayırdan başka birşey kastetmedim, dedi. Bunun üzerine Ebû Mûsâ: Siz namazınızda ne diyeceğinizi bilmiyor musunuz? Gerçekten Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize hutbe okuyarak sünnetimizi beyân ve namazımızı bize tâlim eyledi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: kılacağınız zaman saflarınızı düzeltin. Sonra içinizden biriniz size İmâm olsun. O tekbir aidimi siz de tekbîr alın dedimi sizde âmin deyin ki Allah duanıza icabet buyursun. tekbir alarak rüku'a gittimi siz de tekbir alın ve rükû' edin. Çünkü İmâm sizden önce rükû’ eder; sizden önce rükû'dan doğrulur.» Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle devam etti: bununla kapanır. İmâm dediği vakit sizde deyin Allah sizin bu sözünüzü kabul eder. Çünkü Allah tebâreke ve Teâlâ, Peygamberi (sallallahü aleyhi ve sellem)’in dilinde buyurmuştur. İmâm tekbir alarak secdeye gittimi sizde tekbir alın ve secdeye gidin, zîra İmâm sizden önce secde edecek ve yine sizden önce secdeden başını kaldıracaktır.» (sallallahü aleyhi ve sellem) (burada yine): «Bu bununla kapanır. Oturuş anında sizden her hangi biriniz ilk sözü şu olsun
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namazda Teşehhüd Bâbı
932-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. ki): Bize Saîd b. Ebi Arûbe rivâyet etti. H. Bize Ebû Gâssân el-Misma'î de rivâyet etti. ki): Bize Muâz b. Hişâm rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. H. İshâk bin İbrahim dahi rivâyet etti. ki): Bize Cerîr Süleyman et-Teymî'den naklen haber verdi. Bunların hepsi Katâde'den bu isnadla bu hadisin mislini rivâyet etmişlerdir. Cerîr'in Süleyman'dan, onun da Katâde'den rivâyetinde şu ziyade vardır: okuduğu vakit siz süsün!» Fakat hiç birinin hadîsinde: «Zira Allah Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in dilinden buyurmuştur» ibaresi yoktur. Bu ibare sadece Ebû Kâmirin yalnız başına Ebû Avâne'den rivâyet ettiği hadîste mevcuttur. İshâk demiştir ki: Ebû'n-Nadr'ın kızkardeşi oğlu Ebû Bekr bu hadîs hakkında söz etti. Müslim ona: daha beli ey işlisini mi istiyorsun? dedi: Ebû Bekr ona şunu da sordu: Ya Ebû Hüreyre hadîsine ne dersin? Müslim: O sahihtir, dedi. Ebû Bekr (İmâm okuduğu vakit siz susun) hadîsini kasdetmişti. Müslim de; o benim indimde sahihtir, cevâbını verdi. Bunun üzerine Ebû Bekr; Öyleyse onu buraya (kitabına) niçin koymadın? dedi. Müslim: Ben kendimce sahih olan her şeyi bu kitaba koymuş değilim. Ben buraya ancak ulemânm ittifak ettikleri hadîsleri koydum, cevabını verdi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namazda Teşehhüd Bâbı
933-)
Bize İshâk b. İbrahim ile İbn Ebî Ömer, Abdürrezzâk’dan, o da Ma'mer'den, o da Katâde'den bu isnadla rivâyet etti. Bu hadisde de Ebû Mûsâ: Allah (azze ve celle). Peygamber'i (sallallahü aleyhi ve sellem)’in dilinden: buyurdu.» demiştir. sadaka ve zekâtla birlikte mi ikrar olundu» sözünden murad, bunlar beraberce mî emredildiler? demektir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in «Bu bununla kapanır» sözünden murad: Rükû' tekbîrini İmâmın tekbîrinden sonra almanız, rükû'u da İmâmın rükû'undan sonra yapmanız, rükû'dan İmâmdan sonra doğrulmanız, İmâmın rükû'una müsavidir, demektir. Çünkü cemâat rükû'a varma hususunda bir an İmâmdan geri kalırlarsa da doğrulurken de geri kalmaları ile o an kazanılmış ve İmâmın rükûu ile cemâatin rükûları tamamen müsavileşmiş olur. Ayni söz secde hakkında da vârid olmuştur. Bazıları «Buradaki işaret namazın rabtına âiddir. Yani namazın sahîh olması ancak bu şekilde İmâma tabi' olmakla sağlanır» demiş; bir takımları da işaretin «Amîn» sözünü fatihanın sonuna bağlamaya âid olduğunu ileri sürmüşlerdir. bazı rivâyetlerinde tesmî'den sonra «Rabbena leke'l Hamd» bazı rivâyetlerinde de «Rabbena ve leke'l - Hamd» denileceği talim buyurulmuştur. Yanî rivâyetlerin bazısında (ve) ziyade edilmiş, bazısında edilmemiştir. Bu sebeple ulemâ her iki vechin caiz olduğunu söylemişlerdir. 63 numaralı hadîsin sonunda zikri geçen Ebû İshâk Müslim'den bu kitabı rivâyet eden îbrahîm b. Süfyân'dır. Onun Ebû Bekr'den naklettiği hâdise şudur: Ebû Bekr, İmâm Müslim'e bu hadîsin sıhhatine dokunacak şekilde ta'n olunduğunu; buna ne diyeceğini sormuş, Müslim de: Süleyman'dan daha belleyişli râvi mi istiyorsun? diyerek Süleyman'ın belleyiş ve zaptı kâmil bir râvi olduğunu, binâenaleyh başkasının ona muhalefeti zarar vermeyeceğini anlatmak istemiştir. bu hadîsteki: «İmâm okuduğu vakit sîz susun» ziyadesi hadîs ulemâsı arasında ihtilâfı mûcib olmuştur. Beyhakî'nin «Sünen-i Kebîr» inde Ebû Dâvûd'dan naklen bu ziyadenin mahfuz olmadığı kaydedildiği gibi, yine Beyhakî, Yahya b. Ma-în, Ebû Hatim, er-Râzî, Dâre Kutnî ve Hâkim'in şeyhi Ebû Ali en-Nisâbûrî'nin dahi mezkûr ziyade hakkında söz ettiklerini ve: «Mahfuz değildir,» dediklerini rivâyet eylemiştir. Süleyman Teymî bu ziyade hususunda Katâde'nin bütün ravîlerine muhalefet etmiştir. Ebû Ali en-Ni'sâbûri; «Mezkûr râvilerin bu ziyâdeyi zayıf bulmaları, Müslim'in onu sahih bulmasına tercih edilmiştir. Bahusus Müslim'in onu kitabına almaması da zayıftır diyenleri te'yid sayılmıştır», demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namazda Teşehhüd Bâbı