Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı

4216-) Bize Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Süfyân b. Uyeyne rivâyet eyledi. H. Ebû't-Tâhir ile Harmele b. Yahya da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus haber verdi. H. Abd b. Humeyd dahi rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzâk haber verdi. ki): Bize Ma'mer haber verdi. râvilerin hepsi Zührî'den bu isnâdla bu hadîsin benzerini rivâyet etmişlerdir. hadîsi Buhâri «Mezâlim» bahsinde; Ebû Dâvûd «Kazâda; Tirmizî «Ahkâm»da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. başka rivâyetlerinden anlaşıldığına göre Hazret-i Ebû Hüreyre bu hadîsi Medîne valisi bulunduğu sırada nakletmiş. Ashab başlarını önlerine eğmişler. Bunun üzerine: «Vallahi bunu sizin omuzlarınız arasına atacağım!» Bir rivâyette: «Hoşunuza gitmese de gözlerinizin önüne sereceğim!» demiş. diyor ki: «Bu sözün mânâsı: Eğer siz bu hükmü kabul ve birrizâ onunla amel etmezseniz ben o merteği zorla sizin boynunuza yükleyeceğim, demektir. Ebû Hüreyre bununla mubâlega kasdet-miştir.» göre bu sözün mânâsı: «Bu hükmü sizin aranızda açıkça söyleyip; omuzlarınızın arasına ağır bir şeyle vurur gibi onunla sizin canımu sıkacağım!» demektir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Komşunun Duvarına Mertek Çakma Bâbı
4217-) Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe b. Saîd ve Aliy b. Hucr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İsmail yani İbn Ca'fer, Alâ' b. Abdirrahmân'dan, o da Abbâs b. Sehl b. Sa'd Es-Sâid'den, o da Saîd b. Zeyd İbn Amr b. Nüfeyl'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kim zulüm yolu ile bir karış yer alırsa, Allah onu kıyâmet gününde yedi kat yer (in dibin)’den itibaren boynuna dolar.» buyurmuşlar

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Zulmü, Yer Gasb Etmeyi Ve Saireyi Haram Kılma Bâbı
4218-) Bana Harmele b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. ki): Bana Ömer b. Muhammed rivâyet etti. Ona da babası, Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl'den naklen rivâyette bulunmuş ki, Ervâ evinin bir kısmı hakkında kendisinden dâ-vâcı olmuş da (Saîd): Evi ona bırakın! Zîra ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’l: kim hakkı olmaksızın bir karış yer alırsa kıyâmet gününde yedi kat yer (in dibin)’den boynuna dolanacak!» buyururken işittim. Allahım! Eğer bu kadın yalancı ise gözünü kör et! Kabrini de evinde yap! demiş. diyor ki: Sonra ben bu kadını kör olmuş; duvarları yoklarken gördüm. Bana Saîd b. Zeyd'in (bed) duası isabet etti; diyordu. Bir defa bu kadın evde dolaşırken bir kuyunun üzerine uğrayarak içine düşmüş; o da onun kabri olmuş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Zulmü, Yer Gasb Etmeyi Ve Saireyi Haram Kılma Bâbı
4219-) Bize Ebû'r-Rabî' El-Atekî rivâyet etti. ki): Bize Hammâd b. Zeyd, Hişâm b. Urve'den, o da babasından naklen rivâyette bulundu ki, Ervâ binti Üveys, Saîd b. Zeyd'in kendi yerinden bir parça aldığım iddia etmiş ve onu Mervân b. Hakem'e da'vaya vermiş. Bunun Üzerine Saîd; Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittiğim şeyden sonra hiç onun yerinden bir şey alır mıyım? demiş. Mervân: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den ne işittin? deyince: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: kim zulüm yolu ile bir karı? yer alırsa, yedi kat yer (in dibin) tt kadar boynuna dolanır.» buyururken işittim; cevabını vermiş. Bunun üzerine Mervân kendisine: Bundan sonra senden bir hangi beyyine istemiyorum; demiş. Saîd de: Allahım, eğer bu kadın yalancı ise gözünü kör et; ve kendisini kendi yerinde öldür! diye bed duâ etmiş. diyor ki: Bu kadın kör olmadan ölmedi. Sonra bir defa kendi yerinde dolaşırken birden bir çukura düşerek öldü.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Zulmü, Yer Gasb Etmeyi Ve Saireyi Haram Kılma Bâbı
4220-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Zekeriyyâ b. Ebî Zaide, Hİşâm'dan, o da babasından, o da Saîd b. Zeyd'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: kim zulüm yolu ile bir kan; yer alırsa, o yer kıyâmet gününde yedi kat yer (in dibin)’den (başlayarak) o kimsenin boynuna dolanacaktır.» buyururken işittim.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Zulmü, Yer Gasb Etmeyi Ve Saireyi Haram Kılma Bâbı
4221-) Bana Züheyr b. Harb da rivâyet etti. ki): Bize Cerîr, Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): bir kimse hakkı olmaksızın bir karış yer alırsa, Allah kıyâmet gönünde onu yedi kat yer (in dibin) e kadar boynuna dolar.» buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Zulmü, Yer Gasb Etmeyi Ve Saireyi Haram Kılma Bâbı
4222-) Bize Ahmed b. İbrahim Ed-Devrakî rivâyet etti. ki): Bize Abdüssamed yani İbn Abdilvâris rivâyet etti. ki): Bize Harb yani İbn Şeddâd rivâyet etti. ki): Bize Yahya —ki İbn Kesîr'dir—, Muhammed b. İbrahim'den naklen rivâyet etti; ona da Ebû Seleme rivâyet etmiş. Ebû Seleme ile kabilesi arasında bir yer hakkında husumet varmış. Kendisi Âişe'nin yanına girerek bunu ona anlatmış. Âişe : Ebâ Seleme, sen bu yerden sakın! Zîra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); kimse bir kanş kadar yer için zulmetse, o yer yedi kat yer (İn dibin)’den itibaren boynuna dolanır.» buyurdular.» demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Zulmü, Yer Gasb Etmeyi Ve Saireyi Haram Kılma Bâbı
4223-) Bana İshâk b. Mansûr da rivâyet etti. ki): Bize Habbân b. Hilâl haber verdi. ki): Bize Ebân haber verdi. ki): Bize Yahya rivâyet etti, ona da Muhammed b. İbrahim, ona da Ebû Seleme, Âişe'nin yanına girdiğini rivâyet etmiş. Râvi yukarıki hadîsin mislini zikretmiştir. rivâyetlerden Saîd b. Zeyd ve Ebû Seleme hadîslerini Buhârî «Mezâlim» bahsinde; ayrıca Ebû Seleme hadîsini «Bed'ül-halk»da tahrîc etmiştir. Saîd (radıyallahü anh) hadîsinin muhtelif rivâyetlerinden anlaşıldığına göre Ervâ binti Üveys namında bir kadın, yerimi gasbetti iddiasiyle Hazret-i Saîd'i Mervân'a şikâyet etmiş. Saîd (radıyallahü anh) cennetle müjdelenen on bahtiyardan biridir. Eski müslümanlardan duası müstecâb bir zâttı. Mervân bu şikâyet üzerine Hazret-i Saîd'e bir hey'et göndererek tahkikatta bulunmak İstemişse de Hazret-i Saîd (radıyallahü anh) iddia edilen yeri derhal kadına bırakarak dâvayı kapatmış; kadına da bed duâ etmiş. Neticede kadın tamamiyle onun bed duasına uğramış. beyânına göre bu hadîs, yerlerin de gökler gibi yedi kat olduğunun açık delilidir. Nevevî bunu beyândan sonra şunları söylüyor: «Fakat bu mumâseleti hey'et ve şekille te'vîl, zahire uygun değildir. Hadîsteki yedi kat yerden murâd yedi iklimdir, diyenlerin sözü de böyledir; zîra yerler yedi tabakadır. Bu te'vîl bâtıldır. Ulemâ onu şöyle iptal etmişlerdir: Eğer yedi kat yerden murâd yedi iklim olsaydı o zaman zâlimin boynuna kendi ikliminden geri kalan iklimlerden bir karışının dolanmaması îcâbederdi; halbuki yerin tabakaları böyle değildir; çünkü bu tabakalar mülkiyet hususunda o bir karış yere tabidirler; bir karış yere sahip olan bir kimse o yerin altındaki tabakalara da Mâlik olur. dolanma meselesine gelince: Bu hususta dahi bir takım ihtimaller üzerinde durulmuştur. Ezcümle bazılarına göre bunun mânâsı, o bir karış yerin yedi kattan misli alınarak zâlime yüklenmek ve taşıması emrolunmak ihtimaldir. Bir takım ulemâ bu yer onun boynuna halka gibi takılır; zâlimin boynu uzatılır, demiş; bazıları bu işin günahının boynuna dolanacağım söylemişlerdir. (224-310)'nin «Et-Tehzîb» nâm eserinde Ya'la b. Mürra'dan rivâyet olunan bir hadîste: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in herhangi bir kimse zulmen bir karış yer alırsa Allah ona o yeri yedi kat yerin dibine kadar kazdırır; sonra kıyâmet gününde bütün insanların hesabını görünceye kadar bunu onun" boynuna dolar.» buyurarak gasbedilen yerin nasıl boyuna dolanacağı beyan olunmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Zulmü, Yer Gasb Etmeyi Ve Saireyi Haram Kılma Bâbı
4224-) Bana Ebû Kâmil Fudayl b. Hüseyn El-Cahderî rivâyet etti. ki): Bize Abdülazîz b. Muhtar rivâyet etü. ki): Bize Hâlid El-Hazzâ', Yûsuf b. Abdillâhdan, o da bahasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyette bulundu ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): hakkında ihtilâfa düşerseniz, yolun genişliği yedi arşın yapılır.» buyurmuşlar. hadîsi Buhârî «Mezâlim» bahsinde tahrîc etmiştir. Arşın demektir; hem nıüzekker hem müennes bir kelimedir. Bazı rivâyetlerde müzekker, bazılarında müennes olarak zikredilmesi bundandır. Burada zirâ'dan murâd: Her beldede âdet olan arşın ve metre gibi şeylerdir. yol hakkında Nevevî şunları söylüyor: «Bir kimse mülkü olan yerin bir kısmını gelip geçenlere yol ayırsa, bu yolun miktarı o kimsenin ihtiyarına bırakılır. Efdal olan yolu geniş bırakmaktır. Ama hadîsten murâd bu değildir. Şayet yol, bir cemaatin arazîsi arasında bulunur da onu yenilemek isterler ve şu kadar olsun diye bir miktar üzerinde anlaşırlarsa, bu anlaşma mu'teber olur; yolun ne kadar olacağında ihtilâf ederlerse o zaman yol yedi arşın bırakılır. îşte hadîsten murâd budur. Ama yedi arşından daha geniş olarak yapılmış bir yol bulursak, bu yolun az da olsa hiç bir yerini benimsemeye kalkışmak hiç bir kimseye caiz değildir. Yalnız etrafındaki hâli yerleri işlemek caizdir. Yoldan geçenlere zarar vermemek şartiyle bu yeri ihya suretiyle mülk edinebilir...» bu hadîsin yeni açılacak yollar hakkında olduğunu söylemiş; El-Mühelleb (-83): «Bu hüküm evlerin arasındaki yollır hakkındadır. Ev sahipleri aralarında yol açmak isterlerse yedi arşın genişliğinde yapmaları îcâbeder, tâ ki gelip geçenlere ve yük getirip götürenlere zarar vermesin.» demiştir. bu hükmün ulemâya göre vücûp ifade ettiğini bildiriyor. bu hadîsin ana caddeler hakkında olduğunu, mahalleler, arasında yeni açılacak yolların anlaşmaya bağlı olup yedi arşından daha az da olabileceğini söylemişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Yol Hakkında İhtilaf Edildiği Vakit Yolun Ne Kadar Olacağı Bâbı
4225-) Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Is-hâk b. İbrâhîra rivâyet ettiler. Lâfız Yahya'nındır. Yahya (Bize haber verdi) tâbirini kullandı. Ötekiler: Bize İbn Uyeyne, Zührî'den, o da Aliy b. Hüseyn'den, o da Amr b. Osman'dan, o da Üsâme b. Zeyd'den naklen rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): kâfire; kâfir de müslümana mirasçı olamaz.» buyurmuş, dediler. beyânına göre irs ve mîrâs: Asıl itibariyle akıbet demektir. Bunun mânâsı bir kimseden diğerine intikaldir. müslümana mirasçı olamayacağı hususunda bütün İslâm uleması itt,ifâk halindedir. diyor ki: «Sahabe, tabiîn ve onlardan sonra gelen ulemanın cumhûruna göre müslüman da kâfire mî-rasç: olamaz. Bir taife müslümanı kâfire mirasçı yapmaya kail olmuşlardır. Bu kavil Muâz b. Cebel, Muâviye (radıyallahü anh) ile Saîd b. El-Müseyyeb, Mesrûk ve başkalarının mezhebidir. Aynı kavil Ebû'd-Derdâ', Şa'bî, Zührî ve İbrahim Nehaî'den de —aralarında bu hususta hilaf olmak üzere— rivâyet olunmuşsa da doğrusu bu zevatın kavilleri de cumhûrun kavli gibidir. Muhalifler «İslâm yücedir; onun üstüne geçilmez.» hadîsiyle istidlal etmişlerdir. Cumhûrun delili ise sadedinde bulunduğumuz sahîh ve sarih hadîstir. İslâm hadîsinde onlara hüccet yoktur. Zîra ondan murâd İslâm'ın başka dînlere olan üstünlüğüdür. Onda mirastan söz yoktur. Şu halde onunla amel ederek «Müslüman kâfire mirasçı olamaz...» hadîsinin nassi nasıl terk edilebilir? Her halde o taife bu hadîsi duymamış olacak!.. (yani müslümanlığı bırakıp başka bir dîne dönen kimse) bilicmâ' müslümana mirasçı olamaz. İmâm Şafiî, Mâlik, Rabîa, İbn Ebî Leylâ ve başkalarına göre müslüman da mürtedde mirasçı olamaz; mürtedin malı müslümanlar arasında ganimet olur. Hanife ile Küfe ulemâsı ve İshâk müslüman olan veresesinin mürtedde mirasçı olacaklarına kaildirler. Bu kavil Hazret-i Ali ile İbn Mes'ud (radıyallahü anh)'dan ve seleften bir cemaattan rivâyet olunmuştur. Lâkin Sevrî ile Ebû Hanîfe: Mürtedin riddet hâlinde kazandığı şeyler müslümanîann malıdır, demişlerdir, ötekilerine göre bütün malı müslüman olan veresesinin olur. birbirlerinden mirasçı olmalarına gelince: İmâm A'zam'la İmâm Şafiî ve diğer bir takım ulema yahudînin hı-ristiyana, hıristiyanın yahudîye, bunların mecûsîye ve mecûsînin bu iki millete mirasçı olabileceğine kaildirler. İmâm Mâlik bunu caiz görmemiştir. İmâm Şafiî: «Lâkin harbî zimmîye; zimmî harbîye mirasçı olamaz» demiştir. Ayrı ayrı memleketlerde bulunan iki harbî dahi birbirlerine mîrasçı olamazlar. Hanefîler'in kavli de budur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ferâîz
Konu: Bab
4226-) Bize Abdülâ'lâ b. Hammâd —ki Nevsî'dir— rivâyet etti. ki): Bize Vüheyb, İbn Tâvûs'dan, o da babasından, o da İbn Abbâs'dan naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem): hisselerini ehillerine verin! Kalanı en yakın erkeğindir.»buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ferâîz
Konu: «miras Hisselerini Ehillerine Verin!
4227-) Bize Ümeyye b. Bistâm el-Ayşî rivâyet etti. ki): Bize Yezîd b. Zürey' rivâyet etti. ki): Bize Ravh b. Kâsım, Abdullah b. Tâvûs'dan, o da babasından, o da İbn Abbâs'dan, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyette bulundu: hisselerini ehillerine verin, bu hisselerden artan erkek kişinindir.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ferâîz
Konu: «miras Hisselerini Ehillerine Verin!
4228-) Bize İshâk b. İbrahim ile Muhammed b. Râfi' ve Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. Lâfız İbn Râfi'uıdir. İshâk: Bize rivâyet etti tâbirini kullandı. Ötekiler: Bize Abdürrezzâk haber verdi, dediler. ki): Bize Ma'mer, İbn Tâvûs'dan, o da babasından, o da İbn Abbâs'dan naklen haber verdi. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ferâız ehli arasında Allah'ın kitabına göre taksim edin; miras hisselerinden artanı en yalcın erkek kişinindir.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ferâîz
Konu: «miras Hisselerini Ehillerine Verin!
4229-) Bana bu hadîsi Muhammed b. Ala' Ebû Küreyb El-Hemdâni de rivâyet etti. ki): Bize Zeyd b. Hubâb, Yahya b. Eyyûb'dan, o da İbn Tâvûs'dan bu isnâdla Vüheyb ve Ravh b. Kâsım'in hadîsleri gibi rivâyette bulundu. hadîsi Buhârî, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî «Ferâiz» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. adı ile anılan mîras hisseleri Kur'ân'ı Kerîm'de: Yarı, çeyrek, sekizde bir, üçte iki, üçte bir ve altıda bir olmak üzere altı nevi'dir. Bu hisselerin kimlere verileceği dahi nass-ı Kur'ânüa beyân edilmiştir. Tafsilâtı fıkıh kitaplarındadır. şerifte geçen «evlâ» tâbiri daha lâyık mânâsına değil, daha yakın manasınadır. Bu kelime yakınlık mânâsına gelen «veyl»den alınmıştır. Nevevî şunları söylüyor: «Çünkü bu kelime burada (daha lâyık) mânâsına alınsa hiç bir faydası kalmaz; zira kimin daha lâyık olduğunu biz bilemeyiz.» Iyâz'ın beyânına göre bu hadîsin İbn Hâmân rivâyetinde «evlâ» yerine «ednâ» denilmiştir ki, bu da evlâ tâbirinin en yakın mânâsına kullanıldığını gösterir; çünkü ednâ: en yakın demektir. bir de bu hadîsteki «zeker» kelimesi üzerinde durmuşlardır. Zeker: erkek demektir. Bu kelimeden önce zikredilen «racûl» dahi erkek kişi mânâsına gelir. Şu halde mânâ: «Mîras hisselerinden artanı erkek olan erkeğindir.» demek olur. Onun için İbn'l-Cevzî ile Münzirî bu kelimenin mahfuz olmadığını söylemişler; İbn Salâh: «Rivâyet şöyle dursun bu kelime sahîh bile değildir.» demiştir. Ulemâdan bâzılarına göre burada erkeğin erkeklikle tavsif buyurulması mîras istihkakının sebebine tenbîh içindir. Bu sebep onun erkek oluşudur. Bir takımları te'kîd için getirildiğini iddia etmiş; daha başkaları, ra-cül kelimesinden şahıs mânâsı anlaşılmasın diye zikredildiğini söylemişlerdir. Hünsâdan ihtiraz için getirildiğini iddia edenler bile olmuştur. Fakat bu sözler i'tirazdan hali değildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ferâîz
Konu: «miras Hisselerini Ehillerine Verin!
4230-) Bize Amr b. Muhammed b. Bükeyr En-Nâkıd rivâyet etti. ki): Bize Süfyân b. Uyeyne, Muhammed b. Münkedir'den naklen rivâyette bulundu. O da Câbir b. Abdillâh'ı şunları söylerken işitmiş: Hastalandım da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Bekir'le birlikte yaya olarak beni dolaşmaya geldiler. Derken bayıldım. Bunun üzerine abdest aldı; sonra abdest suyundan üzerime döktü; ben de ayılarak: Yâ Resûlallah, malım hususunda nasıl hüküm vereyim? dedim» fakat bana bir cevap vermedi. Nihayet mîrâs âyeti (olan): fetva istiyorlar. De ki: Kelale" hakkında size Allah fetvâ veriyor." Nisa sûresi, âyet: 176. nazm-ı celîli indi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ferâîz
Konu: Kelalenin Mirası Bâbı
4231-) Bana Muhammed b. Hatim b. Meymun rivâyet etti. ki): Bize Haccâc b. Muhammed rivâyet etti. ki): Bize İbn Cüreyc rivâyet etti. ki): Bana İbn Münkedir, Câbir b. Abdillâh'dan naklen haber verdi. Câbir söyle demiş: Seleme (kabilesin) de (rahatsız bulunduğumda) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Bekir'le birlikte yaya olarak beni dolaşmaya geldiler. Beni aklımı kaybetmiş halde buldu. Bunun Üzerine su isteyerek abdest aldı. Sonra o sudan üzerime serpti. Ben de ayıldim ve: Malım hususunda ne yapayım yâ Resûlallah? dedim. Bunun üzerine: size çocuklarınız hakkında erkeğe iki kadın hissesi tavsiye ediyor.» âyet-i kerîmesi indi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ferâîz
Konu: Kelalenin Mirası Bâbı
4232-) Bize Ubeydullah b. Ömer El-Kavârîri rivâyet etti. ki): Bize Abdurrahman yani İbn Mehdi rivâyet etti. ki): Bize Süfyân rivâyet etti. ki): Muhammed b. Münkedir'i şunları söylerken işittim: Ben Câbir b. Abdillâh'ı şöyle derken işittim: basta iken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) beni dolaşmaya geldi. Beraberinde Ebû Bekir vardı; ikisi de yürüyerek geldiler. Beni baygın halde tuldü. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) abdest aldı. Sonra abdest suyundan benim üzerime döktü; ben de ayıl-dım. Bir de baktım karşımda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hemen: Yâ Resûlallah! Malım hususunda ne yapayım? dedim. Bana hiç bir cevap vermedi. Nihayet miras âyeti indi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ferâîz
Konu: Kelalenin Mirası Bâbı
4233-) Bana Muhammed b. Hatim rivâyet etti. ki): Bize Behz rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. ki): Bana Muhammed b. Münkedir haber verdi. ki): Câbir b. Abdillâh'ı şunları söylerken işittim: aklım başımdan gitmiş hasta bir halde iken yanıma Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) girdi; ve abdest aldı. Müteakiben üzerime onun abdest suyundan döktüler de, aklım başıma geldi ve: Ya Resûlallah bana ancak kelâle mirasçı oluyor, dedim. Bunun üzerine mîrâs âyeti indi. diyor ki: Muhammed b. Münkedir'e: fetva istiyorlar. De ki, size Kelâle hakkında Allah fetva veriyor.» âyeti değil mi? dedim. (Evet), böyle indirildi, cevabını verdi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ferâîz
Konu: Kelalenin Mirası Bâbı
4234-) Bize İshâk b. İbrahim rivâyet etti. ki: Bize Nadr b. Şü-meyl ile Ebû Âmir El-Akadî hale er verdiler. H. Muhammed b. El-Müsenna dahi rivâyet etti. ki): Bize Vehb b. Cerîr rivâyet etti. râvilerin hepsi Şu'be'den bu isnâdla rivâyette bulunmuşlardır. Vehb b. Cerîr hadîsinde: «Bunun merine feraiz âyeti indi.» ibaresi; Nadr ile Akadî hadîsinde; «Bunun üzerine farz âyeti indi.» cümlesi vardır. Ama bunlardan hiç birinin rivâyetinde Şu'be'nin İbn Münkedir'e söylediği söz yoktur. hadîsi Buhârî «Taharet», «Tefsir», «Ferâiz» ve «Merdâ» bahislerinde; Nesâî «Taharet», «Tefsir». «Ferâiz» ve «Tıbb»da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Abdest suyu demektir. Burada ondan murâd, ya Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in abdest aldığı su, yahut bu suyun artığıdır. Câbir (radıyallahü anh): «Malım hususunda ne yapayım?» sualiyle mirasının kime kalacağını anlamak istemiştir. Nitekim Buhârî'nin rivâyetinde bunu tasrîh etmiştir. Rivâyetlerin birinde Câbir (radıyallahü anh): «Bana ancak yedi kız kardeşim mirasçı oluyor.» demiştir. beyanlarına göre kelâle: Hem mirasçıya, hem de mîras bırakılan şeye verilen bir isimdir. Mirasçı mânâsında kullanılırsa bu kelimeden murâd: Baba ile evlâddan başka kimselerdir. Miras bırakılan mânâsına alınırsa, öldüğünde kendisine anne ve babasından ve evlâdından hiç biri mirasçı olamayan kimsedir. diyor ki: «Ulemâ kelâle sözünün hangi kelimeden müştak olduğu hususunda ihtilâf etmişlerdir. Ekseriyet (tekellül)’den iştikak ettiğine kaildir. Tekellül: Kenara kalmak, yan düşmek demektir. Meselâ; amca oğluna kelâle denilir; çünkü nesebin doğru inen amudu üzerinde değil, yanda kalır. Bazıları ihata mânâsına gelen (kelle)’den alındığını söylerler; iklîl tâbiri bundan alınmıştır, îklîl: Cevherle süslenmiş sargıya benzeyen (baş tacı gibi) bir şeydir... Kelâlenin uzaklık ve inkıta1 mânâsına gelen (kelle) fiilinden müştak olduğunu söyleyenler de vardır.» Bazıları kelâlenin anne bir kardeşler demek olduğunu iddia etmiş; bir takımları amca oğullarıdır, demiş, hattâ bütün asabelere kelâle denildiğini söyleyenler olmuştur. Süre kelâle üç mânâda yani: Geride evlâd ve baba bırakmayan, kalanlardan evlâd ve baba olmayanları ve baba yahut evîâd tarafından olmayan akraba mânâlarında kullanılır. verilen muhtelif mânâlar arasında Aynî'nin beyânına göre en sahihi baba ile evlâttan başka akraba mânâsıdır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ferâîz
Konu: Kelalenin Mirası Bâbı
4235-) Bize Muhammed b. Ebî Bekr El-Mukaddemî ile Muhammed b. El-Müsennâ rivâyet ettiler. Lâfız İbn Müsennâ'nındır. (Dediler ki): Bize Yahya b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize Hişâm rivâyet etti. ki): Bize Katâde, Salim b. Ebî'l-Ca'd'dan, o da Ma'dân b. Ebî Tal-ha'dan naklen rivâyette bulundu ki, Ömer b. El-Hattâb bir cuma günü hutbe okuyarak Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’i ve Ebû Bekri anmış; sonra şunları söylemiş: arkamda kendimce kelâleden daha mühim bir şey bırakmıyorum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e kelâle hakkında müracaat ettiğim kadar hiç bir şey hakkında müracaat etmemişimdir. O da bana kelâle hakkında yaptığı kadar hiç bir şey hakkında ağır söz söylememiştir. Hattâ parmağı ile göğsüme dokunmuş ve: Ömer! Sana Nisa sûresinin sonundaki yaz âyeti yetmiyor mu?» demiştir. sağ olursam bu mesele hakkında öyle bir hüküm vereceğim ki (artık) Kur'ân'ı okuyan da, okumayan da onunla hükmetsin!

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ferâîz
Konu: Kelalenin Mirası Bâbı
4236-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize İsmail b. Uleyye, Saîd b. Ebî Arûbe'den rivâyet etti. H. Züheyr b. Harb ile İshâk b. İbrahim ve İbn Râfi' dahi Şebâbe b. Sevvâr'dan, o da şu'be'den, her iki râvi Katâde'den bu isnâdla bu hadîsin benzerini rivâyet etti. âyetinden murâd Sûre-i Nisa'nın son âyetidir. Bundan önceki rivâyetlerde zikri geçen mîrâs veya kelâle âyeti budur. Yazın indirildiği için ona yaz âyeti de denilmiştir. sağ olursam ilâh...» cümlesi Hazret-i Ömer'in sözüdür. Bu mesele hakkında o anda hüküm vermeyip sonraya bırakması içtihadı tamam olup iyice kalbi yatışmadığındandır. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kelâle hakkında Ömer (radıyallahu anh)'a ağır lâf söylemesi hadîsin ibaresine bel bağlayıp da delillerden hüküm çıkarmayı terk etmek âdet olur endîşesindendir. Halbuki Teâlâ Hazretleri: o meseleyi Peygambere ve kendilerinden olan ülülemre arzetselerdi, içlerinden onu delilinden çıkaranlar pek âlâ bilirlerdi." Âyet-i kerîme buyurmuştur. Demek oluyor ki, bir hükmü delilinden anlayıp çıkarmaya dikkat etmek en mühim vâcibâttan biridir. Zîra nass olan deliller pek az meselelere yetecek mahiyettedirler. Delilden hüküm çıkarma meselesi ihmâl edilirse başa gelen hâdiselerin ekserisi veya bir kısmı hakkında istinbât (yani hüküm çıkarma) işi suya düşecektir. yaz âyetindeki kelâleden ne murâd edildiği hususunda ihtilâf etmişlerdir. Bir kavle göre bundan murâd: Ölen kimsenin evlâdı ve babası bulunmamak şartiyle mirasıdır. Şu hâlde âyetteki (kelâle) sözü takdirinde mansûb olmuştur. İkinci bir kavle göre Geride evlâd ve baba bırakmadan Ölen kimsedir. Bunun erkek veya kadın olması hükmen hep birdir. Bu kavle göre âyet-i kerîme: takdirindedir. Mezkûr kavil Ebû Bekir, Ömer, Alî, İbn Mesûd, İbn Abbâs ve Zeyd b. Sabi (radıyallahü anhüm) hazerâtından rivâyet olunmuştur. kelâlenin, içlerinde evlâd ve baba olmayan mirasçılar mânâsına geldiğini söylemişlerdir. Bunların delili Hazret-i Cabir'in: «Bana ancak kelâle mirasçı oluyor...» sözüdür; çünkü Câbir (radıyallahü anh)’ın evlâdı ve babası yoktu. Bir takım ulemâ: «Kelâle miras kalan maldır.» demişlerdir. göre kelâle: Geride evlâd bırakmadan ölen kimsedir. Babası veya dedesi olması onu kelâle olmaktan çıkarmaz. Şu halde kız kardeşler baba ile birlikte mirasçı olurlar. Kâdî Iyâz bu kavlin İbn Abbâs (radıyallahü anh) hazretlerinden rivâyet edildiğini, fakat aslı olmayan bâtıl bir uydurma olduğunu, İbn Abbâs Hazretlerinin bu meselede cumhûrla beraber bulunduğunu söylemektedir. Yine Kâdî'nin beyânına göre ulemâdan Bazıları kelâlenin çocuğu ve babası olmayan mânâsına geldiğine dair icmâ' bulunduğunu ileri sürmüşlerdir. arasında dede bulunursa bu mirasçılar kelâle sayılırlar mı, sayılmazlar mı? meselesi ihtilaflıdır. Dedeyi baba hükmünde saymayanlara göre kelâledirler. Dedeyi baba hükmünde tutanlara göre kelâle sayılmazlar. arasında kız varsa cumhûr-u ulemâya göre bu mirasçılar kelâle sayılırlar. Çünkü kardeşler, kız kardeşler ve diğer asabeler kızla birlikte mirasçı olurlar. İbn Abbâs (radıyallahü anh): «Kız kardeş, kızla birlikte mirasçı olamaz; zira Teâlâ Hazretleri: yok da kız kardeşi varsa) buyuruyor.» demiştir. Dâvûd-u Zahirî'nin mezhebi de budur. göre mirasçılar arasında kız bulunması onların kelâle olmasına mânidir; zîra onlar kızla birlikte kardeşe ve kız kardeşe miras vermezler; bütün malı kıza tahsis ederler. Delilleri: kimse ölür de çocuğu bulunmaz, kız kardeşi bulunursa, bıraktığı mirasın yarısı kız kardeşinin olur." Nisa sûresi. âyet-i kerîmesidir. mezhebine göre bu âyetin mânâsı şudur: Kız kardeşe mukadder olan yarı hisseyi vermek ancak ölenin çicuğu olmaması şartına bağlıdır. Şu halde çocuk bulunmaması onun mirasçı olması için değil, mukadder olan yarı hiseyi vermek ancak ölenin çocuğu olmaması şartına bulunmaması zikredildiği halde baba bulunmamasının zikredilmemesi temel ferâiz kaidesinden malûm olduğu içindir. Yoksa baba ile birlikte kardeş ve kız kardeş mirasçı olamazlar. kaideye göre bir kimse bir şahıs vâsıtasiyle mirasçı olursa o şahıs mevcutken mîras alamaz. Bundan yalnız anne bir kardeşler müstesnadır. Onlar anneleriyle birlikte mirasçı olurlar. Sûre-i Nisa'nın son âyetindeki kardeşlerle kız kardeşlerden murâd: Anne, baba bir yahut böyleler! yoksa baba bir kardeşler olduğuna ittifak etmişlerdir. Aynı sûrenin baş taraflarındaki: adama veya kadına Kelâle suretiyle mirasçı olunur da kardeşi veya kız kardeşi bulunursa..." Nisa sûresi, âyet: 12. âyetindeki kardeşlerle kız kardeşlerse bilittifak anne bir kardeşlerdir. Bunlara hususî tabiriyle evlâd-ı ümm derler.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ferâîz
Konu: Kelalenin Mirası Bâbı
4237-) Bize Aliy b. Haşrem rivâyet etti. ki): Bize Veki', İbn Ebî Hâlid'den, o da Ebû İshâk'dan, o da Berâ'dan naklen haber verdi. Berâ': indirilen son âyet: Senden fetva istiyorlar. De ki: Kelâle hakkında sîze Allah fetva verecektir.» kavli kerîmidir, demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ferâîz
Konu: Son Olarak Îndirilen Âyetin Kelale Âyeti Olduğu Bâbı
4238-) Bize Muhammed b. El-Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki) ; Bize Şuthe, Ebû İshâk'dan rivâyet etti. Şöyle dedi: Ben Berâ' b. Âzib'i; son âyet Kelâle âyeti, son sûre de Berâe süresidir.» derken işittim.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ferâîz
Konu: Son Olarak Îndirilen Âyetin Kelale Âyeti Olduğu Bâbı
4239-) Bize İshâk b. İbrahim El-Hanzalî rivâyet etti. ki): Bize Îsâ —ki İbn Yûnus'tur— haber verdi. ki): Bize Zekeriyyâ, Ebû İshak'tan, o da Berâ'dan naklen rivâyette bulundu ki, tam olarak indirilen son sûre Tevbe sûresi, son olarak indirilen âyet de Kelâle âyeti imi;.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ferâîz
Konu: Son Olarak Îndirilen Âyetin Kelale Âyeti Olduğu Bâbı
4240-) Bize Ebû Küreyb rivâyet etti. ki): Bize Yahya yânı İbn Âdem rivâyet etti. ki): Bize Ammâr —ki İbn Züreyk'tir—, Ebû İshak'tan, o da Berâ'dan bu hadîsin mislini rivâyet etti. Şu kadar var ki o: «Kâmil olarak indirilen son sûre...» dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ferâîz
Konu: Son Olarak Îndirilen Âyetin Kelale Âyeti Olduğu Bâbı
4241-) Bize Amru'n-Nâkıd rivâyet etti. ki): Bize Ebû Ahmed Ez-Zübeyrî rivâyet etti. ki): Bize Mâlik b. Miğvel, Ebî's-Sefer'den, o da Berâ'dan naklen rivâyet etti. Berâ': son âyet: Senden fetva istiyorlar... âyetidir.» demiş. hadîsi Buhârî «Tefsir» bahsinde; Ebû Dâvûd «Fe-râk»de; Nesâî «Tefsir» ve «Ferâiz»de muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. şerif Kur'ân-ı Kerîm'in son âyetini ve tam olarak indirilen son sûresini bildirmektedir. Bu hadîse göre son âyet Nisa sûresinin sonundaki Kelâle âyetidir. Gerçi bir rivâyette son âyetin Bakara süresindeki (Ribâ) âyeti olduğu bildirilmişse de buna cevap verilmiş ve: «Burada râvi Berâ' b. Âzib'dir; oradaki hadîs ise İbn Abbâs’ın kendi sözüdür.» denilmiştir. Fakat Aynî bu cevâbı mukni' bulmamıştır. Ona göre cevapta: O rivâyette bahis mevzuu olan son âyet ribânın hükümleri hakkındadır.» denilirse güzel bir tevcih yapılmış olur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ferâîz
Konu: Son Olarak Îndirilen Âyetin Kelale Âyeti Olduğu Bâbı
4242-) Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Ebû Saivân El-Emevî, Yûnus El-Eyli'den rivâyet etti. H. Harmele b. Yahya da rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihab’dan, o da. Ebû Seleme b. Abdirrahmân'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e, üzerinde borcu olan bir cenaze getirildi mi: Ödeyecek bir şey bıraktı mı?» diye sorarmış. Şayet borcuna yetecek bir şey bıraktığı söylenirse namazını kılar, aksi takdirde: namazını kılın!»dermiş. Vaktâ ki, Allah kendisine fütuhat nasîb etmiş; (o zaman artık): mü'minlere kendi nefislerinden ileriyim. Binâenaleyh kim borçlu olarak ölürse, o borcun ödenmesi bana aittir; fakat kim mal bırakırsa o mal mîrasçılarınındır.» demeğe başlamış.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ferâîz
Konu: «her Kim Bir Mal Bırakırsa O Mal Mirasçılarınındır.» Hadisi Bâbı
4243-) Bize Abdülmelik b. Şuayb b. Leys rivâyet etti. ki): Bana babam, dedemden rivâyet etti. ki): Bana Ukayl rivâyet etti. H. Züheyr b. Harb da rivâyet etti. ki): Bize Ya'kûb b. ,ibrahim rivâyet etti. ki): Bize İbn Şihâb'ın kardeşi oğlu rivâyet etti. H. İbn Nümeyr dahi rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebî Zi'b rivâyet etti. râvilerin hepsi bu hadîsi Zührî'den bu isnâdla irvâyet etmişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ferâîz
Konu: «her Kim Bir Mal Bırakırsa O Mal Mirasçılarınındır.» Hadisi Bâbı
4244-) Bana Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. ki): Bize Şebâbe rivâyet etti. ki): Bana Verkaa', Ebû'z-Zinâd'dan, o da A'rec'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyette bulundu: nefsi kabza-i kudretinde olan Allah'a yemîn ederim ki, yeryüzünde ne kadar mü'min varsa, ben onlara bütün insanlardan ileriyim. İmdi hanginiz bir borç veya yoksulluk bırakırsa onun velîsi benim. Hanginiz mal bırakırsa kim olursa olsun asabesinindir.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ferâîz
Konu: «her Kim Bir Mal Bırakırsa O Mal Mirasçılarınındır.» Hadisi Bâbı
4245-) Bize Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. ki): Bize Abdür-razzak rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbih'den naklen haber verdi. Hemmâm: Bize Ebû Hüreyre'nin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den rivâyet ettiği budur, diyerek bir takım hadîsler zikretmiş; ezcümle: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Allah (azze ve celle)’nin kitabında mü'minlere insanların en ileri geleniyim. Binâenaleyh hanginiz bir borç veya yoksulluk bırakırsa beni çağırın! Onun velîsi benim. Hanginiz bir mal bırakırsa malına kim olursa olsun asabesini tercih etsin!» buyurdular, demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ferâîz
Konu: «her Kim Bir Mal Bırakırsa O Mal Mirasçılarınındır.» Hadisi Bâbı
4246-) Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anberî rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Adiy'den naklen rivâyette bulundu. O da Ebû Hâzim'i, Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet ederken işitmiş. Efendimiz: kim mal bırakırsa mirasçılarının olur. Kim yük bırakırsa bizedir.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ferâîz
Konu: «her Kim Bir Mal Bırakırsa O Mal Mirasçılarınındır.» Hadisi Bâbı
4247-) Bana bu hadisi Ebû Bekr b. Nâfi' de rivâyet etti. ki): Bize Gunder rivâyet etti, H. Züheyr b. Harb dahi rivâyet etti. ki): Bize Abdurrahmân yani İbn Mehdi rivâyet etti. iki râvi: Bize Şu'be bu isnadla rivâyette bulundu, demişlerdir. Ancak Gunder'in hadîsinde: «Her kim yük bırakırsa ona ben veli olurum.» ibaresi vardır. hadîsi Buhârî «Kefalet» ve «Nafakaat» bahislerinde; Tirmizî «Cenâiz»de muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. şerifte geçen (daya') ve (day'a) tâbirleri: Yoksulluk mânâsına gelen masdarlardır. Burada ölen kimsenin mirasçıları masdarla sı-fatlanmıjlardır. Maksad: Fakru zaruret sahibi, muhtaç ve mahvolmuş çoluk çocuk bırakırsa demektir. Asıl İtibariyle ağırlık demekse de burada ondan da murâd: Çoluk-çocuktur. Fütuhattan murâd: Alınan ganimetlerdir. zamanlarda Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in borçlu kimselerin cenaze namazlarını kılmaması, sağlıklarında borçlarını ödemeye teşvik içindi. Fütuhattan sonra böylelerin namazlarını kılmağa başladı. beyanına göre hadîs-i şerifin: borçlu olarak Ölürse, o borcun ödemesi bana aittir...» cümlesi, borçlu Ölenlerin namazlarım kılmadığını bildiren hadîsleri neshetmiştir. Bu bâbta İbn Abbâs (radıyallahü anh)'dan rivâyet olunan bir hadîste şöyle deniliyor: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) borçlu olarak ölen kimsenin namazını kılmıyordu. Derken Ensârdan bir zât vefat etti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): borcu var mı?» diye sordu. Evet, dediler. ise cenazenizin namazını kılın! buyurdu. üzerine Cebrail (aleyhisselâm) inerek şunları söyledi: (azze ve celle) buyuruyor ki: Benim indimde zâlim ancak zulüm, israf ve isyan hususunda borçlanandır; çoluk çocuk sahibi namuslu kimseye gelince: Onun namına ben ödeyeceğime kefilim.» işitince Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hemen o zâtın cenaze namazını kıldı ve bundan sonra: kim yoksulluk veya borç bırakırsa bana yahut benim üzerime kalır; kim mîras bırakırsa ailesi efradına kalır.» buyurdu. Bir daha böy-lelerinin namazlarım kıldı.» diyor ki: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Ölen bir kimsenin borcunu üzerine alması ihtimâl yüksek ahlâkı iktizası bir teberru' olup vâcib değildi.» (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu borcu nereden ödediği ihtilaflıdır. Kendi malından ödediğini söyleyenler olduğu gibi, müslüman-lar yararına gelen mallardan ödediğini ileri sürenler de vardır. Keza bu ödemenin ona vâcib olduğunu söyleyenler bulunduğu gibi teberru' suretiyle verdiğine kail olanlar da vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ferâîz
Konu: «her Kim Bir Mal Bırakırsa O Mal Mirasçılarınındır.» Hadisi Bâbı
4248-) Bize Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb rivâyet etti. ki): Bize Mâlik b. Enes, Zeyd b. Eşlem'den, o da babasından naklen rivâyet etti ki, Ömer b. Hattâb şunları söylemiş: cins bir atımı Hak yolunda tesadduk ettim. Az sonra sahibi onu ziyan etmiş. Ben onu ucuza satacağını anlayarak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e hükmünü sordum da: ne sahn al, ne de sadakandan dön; zira sadakasından donen kusmuğuna dön (üp yiy) en köpek gibidir.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Bağışlar
Konu: Bir İnsanın Tesadduk Ettiği Şeyi Tesadduk Ettiği Kimsedün Satın Almasının Keraheti Bâbı
4249-) Bana bu hadîsi Züheyr b. Harb da rivâyet etti. ki): Bize Abdurrahmân yani İbn Mehdi, Mâlik b. Enes'den bu isnâdla rivâyette bulundu. Şunu da ziyade etti: satın alma; velevki onu sana bir dirheme versin!»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Bağışlar
Konu: Bir İnsanın Tesadduk Ettiği Şeyi Tesadduk Ettiği Kimsedün Satın Almasının Keraheti Bâbı
4250-) Bana Ümeyye b. Bistâm rivâyet etti. ki): Bize Yezîd yani İbn Zürey' rivâyet etti. ki): Bize Ravh —ki İbn’l-Kaa-sîm'dir—, Yezîd b. Eşlem'den, o da babasından, o da Ömer'den naklen rivâyette bulundu ki, Ömer bir atını Hak yolunda tesadduk etmiş; sonra onu sahibinin ziyan ettiğini görmüş. Bu zâtın malı azmış. Bu sebeple atı satın almak isteyerek Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelmiş ve meseleyi kendilerine arz etmiş. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) satın olma, velevki sana bir dirheme versin; zîra sadakasından dönenin misali kusmuğuna dönen köpek gibidir.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Bağışlar
Konu: Bir İnsanın Tesadduk Ettiği Şeyi Tesadduk Ettiği Kimsedün Satın Almasının Keraheti Bâbı
4251-) Bize bu hadîsi İbn Ebî Ömer de rivâyet etti. ki): Bize Siifyân, Zeyd b. Eslem'den bu İsnâdla rivâyette bulundu. Ancak Mâlik ile Ravh'ın hadîsleri daha tamam ve daha uzundur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Bağışlar
Konu: Bir İnsanın Tesadduk Ettiği Şeyi Tesadduk Ettiği Kimsedün Satın Almasının Keraheti Bâbı
4252-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Mâlik'e, Nâfi'den dinlediğim, onun da İbn Ömer'den naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum: . .. j b. El-Hattâb bir atını Hak yolunda tesadduk etmiş. Sonra onun satılacağını anlamış da satın almak istemiş; ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bu meseleyi sormuş. Efendimiz: satın almal Sadakandan da dönme!» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Bağışlar
Konu: Bir İnsanın Tesadduk Ettiği Şeyi Tesadduk Ettiği Kimsedün Satın Almasının Keraheti Bâbı
4253-) Bize bu hadisi Kuteybe b. Saîd ile İbn Rumh dahi hep birden Leys b. Sa'd'dan rivâyet ettiler. H. El-Mukaddemî ile İbn'l-Müsennâ da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Yahya —ki El-Kattân'dır— rivâyet etti. H. İbn Nümeyr de rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. H. Ebû Bekr b. Ebî Şeybe dahi rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. râvilerin hepsi Ubeydullah'dan ve ikisi Nâfi'den, o da İbn Ömer'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den Mâlik'in hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Bağışlar
Konu: Bir İnsanın Tesadduk Ettiği Şeyi Tesadduk Ettiği Kimsedün Satın Almasının Keraheti Bâbı
4254-) Bize İbn Ebî Ömer ile Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. Lâfız Abd'ındır. ki): Bize Abdürrazzâk haber verdi. ki): Ma'mer, Zührî'den, o da Sâlim'den, o da İbui Ömer'den naklen haber verdi ki, Ömer bir atını Hak yolunda tesaduuk etmiş. Sonra onun satılırdığım görerek satın almak istemiş ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’t sormuş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): dönme yâ Ömer!» buyurmuşlar. hadîsi Buhârî «Zekât», «Hibe» ve «Cihâd» bahislerinde; Nesâî «Zekât»da tahrîc etmişlerdir. Bu mânâda birçok hadîsler rivâyet olunmuştur. Çok koşan iyi cins at demektir. Hazret-i Ömer'in tesadduk ettiği bu atın adı (Verd) olup Temîm-i Dârî radıyallahü anh) tarafından Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimize hediyye edilmiş; o da Ömer (radıyallahü anh)’e vermişti: lügat mânâsı: yolunda iyi cins bir ata (adam) bindirdim.» bindirdim.» demektir. Burada ondan maksad atı temlik etmesidir; zîrâ milki olmasa o zat atı satmağa kalkışmazdı. Hazret-i Ömer'in bu atı vakfettiğini söyleyenler de vardır. Bu takdirde o zâtın atı satması ancak zayıfladığı ve bu sebeple diğer atlara yetişemediği için caiz olabilir, denilmiştir. Allah yolundan murâd: Kirmânî'ye göre vakıftır. Fakat Aynî bu tevcihi kabul etmemiş: «Allah yolundan murâd, gâzî yahut hacıdır; bu cihet ihtilaflıdır.» demiştir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: dönme!» buyurması Hazret-i Ömer'in atı vakfetmediğine delîl gösterilmiş: «Eğer vakfetmiş olsaydı dönememesine sebep onu gösterirdi. Bilfarz vakfetmiş bile olsa ihtimâl Ömer (radıyallahü anh) vakıf malın satın alınabileceğini zannetmiş, fakat Peygamber (sallallahü (sallallahü aleyhi ve sellem) onu bundan menetmiştir.» denilmiştir. alan zâtın onu ziyan etmesinden murâd: Alafını, yemini gerektiği gibi vermemesi, ona bakmamasıdır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Bağışlar
Konu: Bir İnsanın Tesadduk Ettiği Şeyi Tesadduk Ettiği Kimsedün Satın Almasının Keraheti Bâbı
4255-) Bana İbrahim b. Mûsa Er-Râzî ile İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Îsâ b. Yunus haber verdi. ki): Bize Evzâî, Ebû Ca'fer Muhammed b. Ali'den, o da İbni Müseyyeb'den, o da İbn Abbâs'dan naklen rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): dönen kimsenin misâli, kusup da sonra kusmuğuna dönerek onu yiyen köpek gibidir.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Bağışlar
Konu: Aşağı Doğru İnse Dahi Evladına Yaptığı Bağış Müstesna Olmak Üzere Alanın Eline Geçtilten Sonra Sadaka Ve Hibeden Dönmenin Haram Kılınması Bâbı
4256-) Biz» bu hadîsi Ebû Küreyb Muhammed b. Ala' da rivâyet etti. ki): Bize İbn’l-Mubârek, Evzâî'den naklen haber verdi. Evzâî: Ben Muhammed b. Alî b. Hüseyn'i bu isnâdla bu hadîs gibi rivâyette bulunurken İşittim; demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Bağışlar
Konu: Aşağı Doğru İnse Dahi Evladına Yaptığı Bağış Müstesna Olmak Üzere Alanın Eline Geçtilten Sonra Sadaka Ve Hibeden Dönmenin Haram Kılınması Bâbı
4257-) Bana bu hadîsi Haccâc b. Şâir dahi rivâyet etti. ki): Bize Abdüssamed rivâyet etti. ki): Bize Harb rivâyet etti. ki): Bize Yahya —ki İbn Ebî Kesîr'dir—- rivâyette bulundu. ki): Bana Abdurrahman b. Amr rivâyet etti ki, Muhammed b. Fâtıme binti Resûlillâh kendisine bu isnadla yukarıkilerin hadîsleri gibi rivâyette bulunmuş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Bağışlar
Konu: Aşağı Doğru İnse Dahi Evladına Yaptığı Bağış Müstesna Olmak Üzere Alanın Eline Geçtilten Sonra Sadaka Ve Hibeden Dönmenin Haram Kılınması Bâbı
4258-) Bana Hârûn b. Saîd El-Eylî ile Ahmed b. Isa da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti. ki): Bana Amr —ki İbn'l-Hâris'dir— Bükeyr'den naklen haber verdi. O da Saîd b. El-Müseyyeb'i: Ben İbn Abbâs'i şunları söylerken dinledim derken işitmiş: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: sadaka verip de sonra sadakasından dönen kimsenin misâli, kusup da sonra kusmuğunu yiyen köpek gibidir.» buyururken işittim.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Bağışlar
Konu: Aşağı Doğru İnse Dahi Evladına Yaptığı Bağış Müstesna Olmak Üzere Alanın Eline Geçtilten Sonra Sadaka Ve Hibeden Dönmenin Haram Kılınması Bâbı
4259-) Bize bu hadîsi Muhammed b. El-Müsennâ ile Muhammed b. Beşşâr da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. ki); Ben Katâde'yi, Saîd b. El-Müseyyeb'den, o da İbn Abbâs'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen onun ; dönen kusmuğuna dön (üp yiy) en gibidir.» buyurduğunu rivâyet ederken dinledim.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Bağışlar
Konu: Aşağı Doğru İnse Dahi Evladına Yaptığı Bağış Müstesna Olmak Üzere Alanın Eline Geçtilten Sonra Sadaka Ve Hibeden Dönmenin Haram Kılınması Bâbı
4260-) Bize bu hadîsi Muhammed b. El-Müsennâ da rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebi Adiy, Saîd'den, o da Katâde'den bu isnâdla bu hadisin mislini rivâyet etti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Bağışlar
Konu: Aşağı Doğru İnse Dahi Evladına Yaptığı Bağış Müstesna Olmak Üzere Alanın Eline Geçtilten Sonra Sadaka Ve Hibeden Dönmenin Haram Kılınması Bâbı
4261-) Bize İshâk b. İbrahim dahi rivâyet etti. ki): Bize Mahzunu haber verdi. ki): Bize Vüheyb rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Tavus, babasından, o da İbn Abbâs'dan, o da (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyette bulundu: dönen, kusup da sonra kusmuğuna don (erek yiy) en köpek gibidir.» buyurmuşlar. hadîsi Buhârî «Hibe» bahsinde mevsûl ve muallak olarak tahric etmiştir. Muallâk rivâyetini Tirmizî ıden maada bütün Kü-tüb-ü Sitte sahipleri nakletmişlerdir. İkrime, İmâm Şafiî, İmâm Ahmed ve İshâk bu hadîsle istidlal ederek verilen hibe ve sadakadan dönmenin haram olduğunu söylemişlerdir. Yalnız baba evlâdına yaptığı hibeden dönebileceği için bu hadîs ecnebiye yapılan hibeye hamledilmiş-tir. diyor ki: «Kardeşlerle amcalara ve diğer zevü erhâma yapilan hibelerden de dönmek caiz değildir. İmâm Şafiî'nin mezhebi budur. İmâm Mâlik ile Evzâî dahi buna kaildirler.» göre karşılıksız verilen hibe duruyorsa ecnebiye yapılmış dahi olsa dönmek caiz, fakat mekruhtur. Saîd b. El-Müseyyeb, Ömer b. Abdilâziz, Kâdî Şureyh, Esved b. Yezîd, Hasan-ı Basrî, İbrahim Nehâî ve Şa'bî'nin mezhepleri de budur. Bu kavil Ömer b. El-Hattâb, Ali b. Ebî Tâlib, Abdullah b. Ömer, Ebû Hüreyre ve Fedâle b. Ubeyd (radıyallahü anh) hazerâtından rivâyet olunmuştur. Bu zevata göre hadîste hibesinden dönen kimse kusmuğunu yiyen köpeğe şer'an değil, mürüvvet ve ahlâk yönünden benzetilmiştir. Çünkü köpek helâl ve haramla muhâtab değildir. Şu halde hibesinden dönen kimse köpeğin yaptığı gibi pis ve iğrenç bir şeye dönmüş oluyor demektir ki, bununla hibeden dönmenin haram oluşu sübut bulamaz; yalnız çirkinlik tavsif olunur. Buna onlar da kail olarak: Hibeden dönmek mekruhtur, demişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Bağışlar
Konu: Aşağı Doğru İnse Dahi Evladına Yaptığı Bağış Müstesna Olmak Üzere Alanın Eline Geçtilten Sonra Sadaka Ve Hibeden Dönmenin Haram Kılınması Bâbı
4262-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Mâlik'e, İbn Şihâb'dan dinlediğim, onun da Humeyd b. Abdirrahmân ile Muhammed b. Nu'mân b. Beşîr'den, onların da Nu'mân b. Beşir'den naklen rivâyet ettikleri şu hadîsi okudum: şunları söylemiş: Babam beni Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e getirerek: Ben şu oğluma bir kölemi bağışladım, dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): çocuğuna bunun mislini bağışladın mı?» diye sordu. Babam; hayır, deyince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ise onu dön!» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Bağışlar
Konu: Hibede Evlattan Bazılarını Üstün Tutmanın Keraheti Bâbı
4263-) Bize Yahya b. Yahya da rivâyet etti. ki): Bize lb-rahim b. Sa'd, İbn Şihâb'dan, o da Humeyd b. Abdirrahmân ile Muhammed b. Nu'mân'd an, onlar da Nu'mân b. Beşîr'den naklen haber verdi. Nu'mân Şöyle dedi: Babam beni Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e getirerek: Ben şu oğluma bir köle bağışladım; dedi. Bunun üzerine: oğullarına da bağışladın mı?»diye sordu. Babam: Hayır! deyince: ise onu dön!» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Bağışlar
Konu: Hibede Evlattan Bazılarını Üstün Tutmanın Keraheti Bâbı
4264-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrahim ve İbn Ebî Ömer, İbn Uyeyne'den naklen rivâyette bulundular. H. Kıjteybe ile İbn Rumh da Leys b. Sa'd'dan rivâyet ettiler. H. Bana Harmele b. Yahya dahi rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus haber verdi. H. İshâk b. İbrahim ile Abd b. Humeyd de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Abdürrazzak haber verdi. ki): Bize Ma'mer haber verdi. râvilerin hepsi Zühri'den bu isnâdla rivâyette bulunmuşlardır. Yûnus'la Ma'mer'in hadîslerinde: «Bütün oğullarına da mı?» ibaresi; Leys ile İbn Uyeyne hadîsinde: «Evlâdının hepsine mi?» cümlesi vardır. Leys'in Muhammed b. Nu'mân ile Humeyd b. Abdirrahman'dan naklettiği rivâyette: «Beşir Nu'man'ı getirmiş.» denilmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Bağışlar
Konu: Hibede Evlattan Bazılarını Üstün Tutmanın Keraheti Bâbı
4265-) Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize Cerîr, Hişâm b. Urve'den, o da babasından naklen rivâyette bulundu. Babası Şöyle dedi: Bize Nu'mân b. Beşîr rivâyet etti. ki): Babası ona bir köle vermişti. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: kol» nedir?» diye sordu. Nu'man: Onu bana babam verdi, dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (babasına): butun kardeşlerine de buna verdiğin gibi verdin mi?» dedi. Hayır! cevâbını verince: ise onu dön!» Duyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Bağışlar
Konu: Hibede Evlattan Bazılarını Üstün Tutmanın Keraheti Bâbı