Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı

997-) Bana Ebû Saîd El-Eşecc rivâyet etti. ki): Bize Veki' rivâyet etti. H. İshak b. İbrahim de rivâyet etti. ki): Bize İsa b. Yunus haber verdi. Her iki râvi: «Bize Â'meş bu isnatla bu hadisin mislini rivâyet etti.» demişlerdir. yahut Şumus: Yerinde duramayan ve daima kıpırdayıp kuyruklarını sallayan atlar demektir. Müfredi Şemûs ve Şâmis gelir. kirâm namazda selâm verirken elleriyle iki tarafa işaret e-derlerdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onların bu fiilini tasvip etmedi ve bu hareketlerini hırçın at kuyruklarına benzeterek kendilerini bundan menetti; namazda sakin sakin durmalarını tavsiye buyurdu. Cemaatlar manasınadır. Müfredi «ize» dir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Un ashabını ayrı ayrı cemâatler halinde görmesi kuvvetli bir ihtimâle göre namaz hâricinde olmuştur. bu halde görünce dinin emrettiği İslâm birliğinin tahakkuk edemeyeceğinden endişe duymuş ve kendilerini dağınık bulunmaktan men'etmiştir. Bazıları bunun namazda olduğuna ihtimâl vermişlerdir. Çünkü namazda dağınık bir halde bulunmak safların parçalanmasına sebep olur. Fakat bu ihtimâl zayıftır. Râvî'nin: « Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizi halkalar halinde gördü» demesi, namazda olmadıklarına delildir. Zira halka yuvarlak olduğu için, halka halinde oturanların Bazıları kıbleye sırtlarını çevirmiş vaziyette otururlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namazda Süküneti Emir; Elle İşaretten, Selam Verirken Elleri Kaldırmaktan Nehi İle İlk Safları Tamamlamanın, Saflarda Sımsıkı Durmanın Ve Toplu Bulunmanın Emrolunması Bâbı
998-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki: Bize Vekî' Mis'ar'dan rivâyet etti. H. Ebû Küreyb de rivâyet etti, lâfız onundur. Dedi ki: Bize İtai Ebî Zaide, Mis'ar'dan naklen haber verdi. ki): Bana Ubeydullah b. Kıptiyye; Câbir b. Semura'dan rivâyet etti. Câbir Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte namaz kıldığımız vakit es-selâmü aleyküm ve rahmetullah, es-selâmü aleyküm ve rahmetullah derdik. Câbir eliyle iki tarafa da işaret etmiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): neden hırçın atların kuyrukları gibi ellerinizle işaret ediyorsunuz? Her birinize elini uyluğunun üzerine koyması kâfidir sonra sağ ve sol tarafında bulunan kardeşlerine selâm verir» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namazda Süküneti Emir; Elle İşaretten, Selam Verirken Elleri Kaldırmaktan Nehi İle İlk Safları Tamamlamanın, Saflarda Sımsıkı Durmanın Ve Toplu Bulunmanın Emrolunması Bâbı
999-) Bize Kâsım b. Zekeriyya rivâyet etti. ki): Bize Ubeydullah b. Mûsa, İsrail'den, o da Furât (yani el-Kazzâz) dan, o da Ubeydullah'dan, o da Câbir b. Semura'dan naklen rivâyet etti. Câbir Şöyle dedi: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte namaz kıldım. Biz (kendi aramızda) namazda selâm verirken ellerimizle es-selâmü aleyküm, es-selâmü aleyküm... diyerek işaret ederdik. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize bakarak: ne oluyor ki hırçın atların kuyrukları gibi ellerinizle işaret ediyorsunuz. Biriniz selâm verdiği vakit yanında kine bakıversin! Eliyle işaret etmesini» buyurdular. hadîs dahi namazda selâm verirken elle işaret etmenin memnu' olduğuna ve ayrıca sünnet veçhile selâm vermenin keyfiyetine delildir. Selâmın hüküm ve keyfiyeti ulemâ arasında ihtilaflıdır. göre namazdan «Selâm» lâfzı ile çıkmak farz değil vaciptir. Sünnet veçhile selâm evvelâ sağ tarafa, sonra sola bakarak «es-selâ-mji- aleyküm ve rahmetullah» diyerek verilirse de yalnız «selâm» lfifeı ile iktifa etmek de caizdir. Hanbelîlere göre selâm-vererek namazdan çıkmak farzdır. Yalnız Şâfiîlerce bir defa selâm vermek farz, ikinci selâm sünnettir. Hanbelîlere göre tertîp şart; Şâfiîlere göre şart değildir. Yani Hanbelîlere göre namaz kılan bir kimsenin her iki tarafına «es-selâmü aleyküm ve rahnıetüllah. diyerek selâm vermesi farzdır. Şâfiîlere göre «Aleyküm selâm» demekle de namazdan çıkılabilirse de mekruhtur. Mâlik bu bâbta Hazret-i Âişe'den rivâyet olunan bir hadîsle istidlal ederek namazdan çıkarken sağa sola bakmadan kıbleye doğru bir defa selâm verileceğine ve selâm verirken bir parça sağ tarafa meyledileceğine kaail olmuştur. Maamafih Mâlikîlerden bir rivâyete göre, biri sağa, biri sola, biri de kıbleye karşı olmak üzere üç defa selâm verilebilir. verirken sağ ve sol taraftaki erkek ve kadınları, hafaza meleklerini, cemâatle kılmıyorsa İmâmı niyet etmek sünnetdir. Yalnız kılan, yalnız hafaza meleklerini niyet ederek selâm verir. İmâm iki tarafa selâm verirken sağında ve solunda bulunan cemâati niyet eder. şerîfde zikri geçen kardeşden murâd, namaz kılanın sağ ve sol taraflarında bulunan din kardeşleridir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namazda Süküneti Emir; Elle İşaretten, Selam Verirken Elleri Kaldırmaktan Nehi İle İlk Safları Tamamlamanın, Saflarda Sımsıkı Durmanın Ve Toplu Bulunmanın Emrolunması Bâbı
1000-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. İdrîs ile Ebû Muâviye ve Vekî', A'meş'den, o da Umaretü'bnü Umeyr et-Teymî'den, , o da Ebû Ma'mer'den, o da Ebû Mes'ûd'dan naklen rivâyet etti. Ebû Mes'ûd Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazda bizim omuzlarımıza dokunur ve: karışık durmayın ki kalpleriniz de karmakarışık olmasın. Benim arkama aklı başında olanlarınız, daha sonra derece itibariyle onlardan sonra gelenler onların arkasına daha sonra gelenler dursun!» buyurdular. Mes'ûd: «Bugün en ziyâde karışıklığı siz yapıyorsunuz.» demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Safların Düz Ve Doğru Tutulması, İlk Saffın Ve Ondan Sonra Sıra Île Öteki Safların Fazileti, İlk Saffa Sıkışma Ve Ona Girmek İçin Yarışma, Fazilet Sahiplerini Ön Saffa Geçirme Ve İmâma Yaklaştırma Bâbı
1001-) Bize bu hadîsi İshak da rivâyet etti. ki): Bize Cerîr haber verdi. H. ki): Bize İbn Haşrem de rivâyet etti. ki): Bize İsi (yani İbn Yûnus) haber verdi. H. ki): Bize İbnİ Ebî Ömer de rivâyet etti. ki): Bize İbn Uyeyne bu isnatla bu hadîsin mislini rivâyet etti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Safların Düz Ve Doğru Tutulması, İlk Saffın Ve Ondan Sonra Sıra Île Öteki Safların Fazileti, İlk Saffa Sıkışma Ve Ona Girmek İçin Yarışma, Fazilet Sahiplerini Ön Saffa Geçirme Ve İmâma Yaklaştırma Bâbı
1002-) Bize Yahya b. Habîb el-Hârisî ile Salih b. Hatim b. Ver-dan rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Yezîd b. Zürey' rivâyet etti. ki): Bana Hâlid el-Hazzâ', Ebû Ma'şer'den, o da İbrahim'den, o da Alkame'den, o da Abdullah b. Mes'ûd'dan naklen rivâyet etti. Abdullah Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): arkama yaşlı başlılar dursun; sonra derece itibariyle onlardan sonra gelenler dursunlar.» buyurdu. Bunu Uç defa tekrarladı ve: yerlerindeki keşmekeş (e benzemek)’den sakının» buyurdular. Akıl sahipleri demektir. Ntthâ: Akıllar mânâsına gelir. Müfredi Nühyedir. Bu takdirde Ülül-Ahlâm ve Nühâ tâbirleri ayni mânâyı ifâde ederler. Lâfızları muhtelif olduğu için atıf harflerinden (vav) la birbirleri üzerine atfedilmişlerdir. Fakat bâzılarına göre Ülü’l-Ahlâm’dan murâd; bulûğa erenlerdir. Şu halde yanyana kullanılan bu iki kelimeden murâd, âkil ve baliğ olmuş kimseler demek olur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Namazda bizim omuzlarımıza dokunurdu, demekle namaza başlanacağı zamanı kasdetmiştir. Yoksa namaz içinde konuşmak, cemâatin omuzlarına dokunarak safları düzeltmek gibi fiiller caiz değildir. Hadîsi şerif cemâatin en faziletli ve aklı başında olanlarının derece derece İmâma yalan durmaları îcâb ettiğini göstermektedir. Zîra cemâatin içersinde en faziletli olanlar en ziyade ikrama lâyıktılar. Bir de bazen İmâm namazda iken burnu kanamak gibi bir özür sebebi ile namazdan çıkmak ve cemâatdan birini mihraba geçirmek mecburiyetinde kalır. Bazan da âyeti hatırlamıyarak tıkanabilir. Bu gibi hallerde fazilet sahiplerinin İmâma yakın bulunmaları ve mihraba geçmek, İmâm tıkandığı vakit âyeti kendisine hatırlatmak hususlarında İmâma yardımcı olmaları gerekir. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) ön saflarda bir çocuk görürse saftan çıkarırmış. Bunu Zırr b. Hubeyş ile Ebû Vâil (radıyallahü anhûma) da yaparlarmış. İlim ve fazilet sahiplerinin Ön saffa geçirilmesi yalnız namaza mahsûs değildir. ilim, müşavere, hüküm, fetva ve saire meclislerinde de ön safta bulundurmak, bu gibi yerlerde de cemâatin ilim, din, akıl, şeref ve yaşlarına göre yer almaları sünnettir. ikinci rivâyetinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in üç defa tekrarladığı bildirilen cümle; derece itibariyle onlara yakın olanlar dursun» cümlesidir. Fahri Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimiz, mezkûr cümleyi tekrarlamakla namaz ahvâlini en iyi bilen ilim ve fazilet sahiplerinin İmâmın arkasına ona yakın durmalarını, İmâmdan uzaklaştıkça dahi ilim ve fazilet derecesinin göz önünde bulundurulmasını, en son saflara namaz ahvâlini en az bilenlerin bırakılmasını anlatmak istemiştir. şerif müslümanlarm daima fiilen ve kalben islâmî birliği muhafaza etmelerini; birbirlerine sırt çevirerek dağılmamalarını ifade etmektedir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Safların Düz Ve Doğru Tutulması, İlk Saffın Ve Ondan Sonra Sıra Île Öteki Safların Fazileti, İlk Saffa Sıkışma Ve Ona Girmek İçin Yarışma, Fazilet Sahiplerini Ön Saffa Geçirme Ve İmâma Yaklaştırma Bâbı
1003-) Bize Muhammed b. El-Müsennâ ile tfanİ Beşsâr rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Muhammed b. Câ'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. ki: Katâde'yi Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet ederken dinledim. Enes şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Saflarınızı düzeltin! Çünkü saffı düzeltmek namazın tamamındandır.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Safların Düz Ve Doğru Tutulması, İlk Saffın Ve Ondan Sonra Sıra Île Öteki Safların Fazileti, İlk Saffa Sıkışma Ve Ona Girmek İçin Yarışma, Fazilet Sahiplerini Ön Saffa Geçirme Ve İmâma Yaklaştırma Bâbı
1004-) Bize Şeybân b. Ferrûh rivâyet etti. ki): Bize Ab-dül Vâris, Abdül Azîz'den -ki bu zât İbn Suhayb'dir- O da Enes'den naklen rivâyet etti. Enes şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem): tamamlayın. Çünkü ben sizi arkamdan görüyorum.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Safların Düz Ve Doğru Tutulması, İlk Saffın Ve Ondan Sonra Sıra Île Öteki Safların Fazileti, İlk Saffa Sıkışma Ve Ona Girmek İçin Yarışma, Fazilet Sahiplerini Ön Saffa Geçirme Ve İmâma Yaklaştırma Bâbı
1005-) Bize Muhammed b. Râfî' rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, Hemmam b. Münebbih'den rivâyet etti. Hemmam: Ebû Hüreyre'nin, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den bize rivâyet ettikleri budur, diyerek bir takım hadîsler zikretmiş. Ez cümle: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): sarfları doğrultun. Çünkü saffı doğrultmak namazın güzelliğindendir.» buyurmuşlar, demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Safların Düz Ve Doğru Tutulması, İlk Saffın Ve Ondan Sonra Sıra Île Öteki Safların Fazileti, İlk Saffa Sıkışma Ve Ona Girmek İçin Yarışma, Fazilet Sahiplerini Ön Saffa Geçirme Ve İmâma Yaklaştırma Bâbı
1006-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Gunder Şube'den rivâyet etti. H. Muhammed b. El-Müsenna ile İbn Beşşâr dahi rivâyet ettiler. ki: Bize Muhammed b. Câ'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Amr b. Mürra'dan rivâyet etti. ki: Ben Salim b. Ebi’l-Ca'd el, Gatafâni'den dinledim. ki: Ben Nu'man b. Beşîr'den dinledim. ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): saflarınızı düzeltirsiniz yahut Allah yüzlerinizi başka başka taraflara çevirir!» buyururken işittim.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Safların Düz Ve Doğru Tutulması, İlk Saffın Ve Ondan Sonra Sıra Île Öteki Safların Fazileti, İlk Saffa Sıkışma Ve Ona Girmek İçin Yarışma, Fazilet Sahiplerini Ön Saffa Geçirme Ve İmâma Yaklaştırma Bâbı
1007-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Ebû Hayseme, Simâk b. Harb'dan naklen haber verdi. ki: Nu'man b. Beşîr'i şöyle derken işittim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizim saflarımızı düzeltir, onları oklar gibi oluncaya kadar tesviye ederdi. Buna» tâ biz anlayıp öğreninceye kadar böyle yapmakta devam etti. Sonra bir gün (mescide) çıktı ve namaza kalktı. Tam Tekbir alacağı sırada göğsü saftan çıkmış bir adam gördü» Bunun üzerine Allah in kulları ya saflarınızı düzeltirsiniz, yahut Allah yüzlerinizi başka başka taraflara çevirir.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Safların Düz Ve Doğru Tutulması, İlk Saffın Ve Ondan Sonra Sıra Île Öteki Safların Fazileti, İlk Saffa Sıkışma Ve Ona Girmek İçin Yarışma, Fazilet Sahiplerini Ön Saffa Geçirme Ve İmâma Yaklaştırma Bâbı
1008-) Bize Hasen b. Rabî' ile Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ebû'l-Ahvas rivâyet etti. H. Kuteybetti'bnü Sa’d dahi rivâyet etti. ki): Bize Ebû Avâne bu isnâdla bu hadisin benzerini rivâyet etti. hadîsi Buhârî «Kitâbü'l Ezan» in müteaddid yerlerinde muhtelif lâfızlarla, muhtelif râvîlerden tahrîc etmiştir. Hadîs Ebû Dâvûd'un «Sünen» inde dahi mevcûddur; Ve muhtelif rivâyetleriyle safların düzeltilmesini ifâde etmektedir. Safların düzeltilmesinden murâd; bir safta bulunan cemâatin tamamiyle bir hizaya durmalarıdır. Safların aralarındaki boşlukları doldurmaya da tesviye denir. Hadîsin muhtelif rivâyetlerindeki tesviye, itmam ve ikâme kelimeleri hep safları düzeltme mânâsında kullanılmışlardır. Bu hususta Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin: saflarınızı düzeltirsiniz yahut Allah yüzlerinizi başka başka kılıklara çevirir.» buyurması, safları düz tutmayanlar hakkındaki tehdîtdir. Cemâat muhtelif yönlere dönerek safları bozunca, cezalan suçlan cinsinden olmak üzere yüzleri de başka kılıklara döndürülecektir. Bazıları bu cümleyi «Allah aranıza düşmanlık ve kin sokar, kalplerinizi değiştirir.» şeklinde tefsir etmişlerdir. Çünkü cemâatin safları bozması zahirî bir muhalefettir. Zahirin muhalefeti ise bâtının muhalefetine sebebtir, derler. Ulemâdan bir takımları hadîsden zahirî mânâsının kastedildiğini söylemişlerdir. Bu takdirde mânâ şöyledir: «Saflarınızı düzeltin! Düzeltmezseniz Allah da sizin yüzlerinizi aslî hilkatından bozarak kafanız tarafına çevirir. Binnetice çirkin bir hâl alırsınız.» Zahirî mânâsına göre hadîs, başlarını İmâmdan Önce rükû ve secdeden kaldıranlar hakkında vârid o lan tehdîd hadîsi kabîlindendir. safları düzeltmek îmamı A'zam, İmâm Şâfiî ve İmâm Mâlik hazerâtına göre sünnettir. Zahirîlerden İbn Hazm farz olduğuna kaildir. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) safları düzeltmek için hususî adamlar tavzif etmişti. Kendisi İmâm olduğu vakit bu zevat safların düzeldiğini haber vermedikçe namaza niyetlenmezdi. Hazret-i Osman ile Ali (radıyallahü anhûmâ)'nın da bu cihete pek dikkat ettikleri rivâyet olunur. Hattâ Hazret-i Ali namaza duracağı vakit safları teftîş eder; Bir safta eğrilik görürse; «Ey filan, sen biraz ileri çık; Ey filan, sen de biraz geri çekil.» dermiş. Hadîsi şerîf, safların tesviyesinden mâda ikâmet esnasında ve ikâmetle namaz arasında konuşmanın caiz olduğuna da delildir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in arkasından görmesi mucizesi hakkında az yukarıda söz geçmişti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Safların Düz Ve Doğru Tutulması, İlk Saffın Ve Ondan Sonra Sıra Île Öteki Safların Fazileti, İlk Saffa Sıkışma Ve Ona Girmek İçin Yarışma, Fazilet Sahiplerini Ön Saffa Geçirme Ve İmâma Yaklaştırma Bâbı
1009-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki: Malik'e, Ebû Bekir'in azatlısı Sümey'den dinlediğim, onun da Ebû Salih es-Semmân’dan, onun da Ebû Hüreyre'den naklettiği şu hadîsi okudum: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ezan İle ilk safda neler olduğunu bilseler de bunlara nâîl olmak için kur'a çekmekten başka çare bulamasalar mutlaka kur'a çekerlerdi. Namaza erken gitmekte neler olduğunu bilseler, bu hususta mutlaka yân; ederler. Yatsı ile sabah namazlarında neler olduğunu bilseler onlara emekliyerek dahi olsa giderlerdi.» buyurmuşlardır. hadîsi Buhârî biraz lâfız farkiyle «Kitâbül-Ezân» da tah-rîc etmiştir. Hadîsden murâd şudur; «İnsanlar ezanın faziletini ve ecrinin büyüklüğünü bilseler de bu ecrü mükâfata vaktin darlığından yahut mescidde yalnız bir müezzin ezan okuduğu için ikinci bir ezan okumaya imkân bulamasalar onun için kurrâ çekerler ve bu ecrü mükâfata nail olmaya çalışırlar; Namazın ilk safında olan sevap ve faziletin miktarım bilseler, ona nail olmak için hep birden koşarlar; mescit kendilerine dar gelince o fazilete nail olmak için aralarında kurrâ çekerlerdi. Camiye erken gitmekde ne derece sevap olduğunu bilseler, erken gitmek için birbirleriyle yarış ederler; yatsı ile sabah namazlarında ne derece sevap olduğunu bilseler, yürüyemiyecek derecede hasta veya sakat bile olsalar sürünerek gitmeye çalışırlardı.» Kadisiye harbinde bir cemâat ezan hakkında münâkaşa etmişler. Hazret-i Sa'dü'bnü Ebî Vakkas (radıyallahü anh) aralarında kurrâ çektirmiştir. Bazıları buradaki ezandan murâd; Cum'â ezânıdır, demişlerse de doğrusu her namaz için okunan ezandır. ilk safdan muradın ne olduğu hususunda ihtilâf etmişlerdir. Bazıları: «Bundan murâd mutlak surette İmâmın arkasındaki safdır.» demiş; bir takımları saf değil, mescide erken gitmek olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre mescide erken giden kimse, namazını son safda bile kılsa ilk safda kılmış sayılır. îlk safdan murâd; Boş yer kalmamak şar-tiyle en evvel doldurulan safdır, diyenler de vardır. Fakat bunların içersinde sahih olan kavil birincisidir. İkinci ve üçüncü kaviller hatâdır. Çünkü Arapçada «Evvel» kelimesi kendisinden önce başkası bulunmayan şeyin ismidir. Saflar içinde kendinden Önce saf bulunmayan yegâne saf, i-mamın arkasındakidir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Safların Düz Ve Doğru Tutulması, İlk Saffın Ve Ondan Sonra Sıra Île Öteki Safların Fazileti, İlk Saffa Sıkışma Ve Ona Girmek İçin Yarışma, Fazilet Sahiplerini Ön Saffa Geçirme Ve İmâma Yaklaştırma Bâbı
1010-) Bize Şeybân b. Ferrûh rivâyet etti. ki): Bize E-bü’l-Eşheb, Ebû Nadrate’l-Abdî'den, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabında bir gerileme görmüş de onlara: ve bana uyun! Sizden sonrakilerde size uysunlar. Bir kavım geri Ieye gerileye nihayet Allah kendilerini geriletir.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Safların Düz Ve Doğru Tutulması, İlk Saffın Ve Ondan Sonra Sıra Île Öteki Safların Fazileti, İlk Saffa Sıkışma Ve Ona Girmek İçin Yarışma, Fazilet Sahiplerini Ön Saffa Geçirme Ve İmâma Yaklaştırma Bâbı
1011-) Bize Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimî rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Abdillah er-Rakaaşt rivâyet etti. ki): Bize Bişr b. Mansûr, Cüreyrî'den, o da Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivâyet etti. Ebû Saîd: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) mescidin gerisinde bir cemâat gördü... diyerek yukarki hadisin mislini rivâyet etmiş. sonrakilerde size uysunlar,» cümlesinin mânâsı beni göremeyenler, sizin ne yaptığınıza bakarak bana uysunlar, demektir. Hadîsi şerîf, İmâmı göremiyen cemâatin gördükleri cemaata bakarak İmâma uyabileceklerine, yani onun fiillerini bu suretle takip edebileceklerine delildir. ile ona tâbi olan bazı ulemâ cemâatin cemaata uymasını caiz görmüşlerdir. Onlara göre, her saf arkasındaki safa İmâmdır. Hattâ mescide giren bir kimse İmâmın rükûdan doğrulduğunu, ancak son saf-takilerin henüz doğrulmadıklarım görerek onlara uysa o rek'ata yetişmiş sayılır. Fakat ekseri ulemâ bu mezhebi reddetmişlerdir. Hadîsi şerif İmâmdan geri kalmayı zemmetmektedir. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in; kavim gerileye gerileye nihayet Allah onları geriletir.» buyurmaktan muradı: Allah onları rahmetinden o büyük fadlu kereminden, yüksek derecelerden ve ilimden mahrum eder, demektir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Safların Düz Ve Doğru Tutulması, İlk Saffın Ve Ondan Sonra Sıra Île Öteki Safların Fazileti, İlk Saffa Sıkışma Ve Ona Girmek İçin Yarışma, Fazilet Sahiplerini Ön Saffa Geçirme Ve İmâma Yaklaştırma Bâbı
1012-) Bize İbrahim b. Dînâr ile Muhammed b. Harb el-Vâsıtî rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Amru'bnü Haysem Ebû Katan rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Katâde'den, o da Hilâs'dan, o da Ebû Râfî'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. Şöyle buyurmuşlar: safra ne olduğunu bilseniz yahut bilseler muhakkak kur'a çekilirdi.» Harb: «Birinci safda ne olduğunu bilseniz kur'adan başka çare kalmazdı» şeklinde rivâyet etti. şeklinde rivâyet etti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Safların Düz Ve Doğru Tutulması, İlk Saffın Ve Ondan Sonra Sıra Île Öteki Safların Fazileti, İlk Saffa Sıkışma Ve Ona Girmek İçin Yarışma, Fazilet Sahiplerini Ön Saffa Geçirme Ve İmâma Yaklaştırma Bâbı
1013-) Bize Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Cerir Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): saflannın en hayırlısı ilk safdir. En hayırsızı da son sattır. Kadın saflarının en hayırlısı ise son saf en hayırsızı İlk safdir.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Safların Düz Ve Doğru Tutulması, İlk Saffın Ve Ondan Sonra Sıra Île Öteki Safların Fazileti, İlk Saffa Sıkışma Ve Ona Girmek İçin Yarışma, Fazilet Sahiplerini Ön Saffa Geçirme Ve İmâma Yaklaştırma Bâbı
1014-) Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki: Bize Abd'ül Aziz (yani Derâverdî) Süheyl'den bu isnadla rivâyet etti. rivâyetler dahi erkekler için namazda ilk safın faziletli olduğuna delâlet etmektedirler. Fazla olarak, son rivâyette kadın saflarının hükmü de beyân buyrulmuş ve erkeklerin aksine onlar için son saffın daha hayırlı olduğu, erkeklere yakın olan ilk kadın saffının en hayırsız, yani hayırı en az bulunduğu bildirilmiştir. Ancak bu hadisteki kadın saflarından murâd: Erkeklerle beraber kılan kadınlardır. Nevevî'nin beyânına göre kadınlar kendi aralarında cemâat teşkil ederlerse onların safları da hüküm itibârile erkek safları gibidir. beraber kılan kadın saflarının en hayırlısı, son saf olmasının hikmeti, erkeklerden uzak bulundukları için onlan görememeleri ve hareketlerini görmedikleri, seslerini işitmedikleri için de kalpleri bozulmadan huzur ve huşu' içinde namaz kılabilmeleridir. en hayırsızından murâd: Sevap ve fazileti en az demektir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Safların Düz Ve Doğru Tutulması, İlk Saffın Ve Ondan Sonra Sıra Île Öteki Safların Fazileti, İlk Saffa Sıkışma Ve Ona Girmek İçin Yarışma, Fazilet Sahiplerini Ön Saffa Geçirme Ve İmâma Yaklaştırma Bâbı
1015-) Bize Ebû Bekir b. Ebi Şeybe rivâyet etti ki): Bize Veki’, Süfyan'dan, o da Ebû Hâzim'den, o da Sehl b. Sa'd'dan naklen rivâyet etti. Sehl Şöyle dedi: ben bazı kimseleri elbiselerinin darlığından dolayı çocuklar gibi boyunlarına asınış oldukları halde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in arkasında (Namaz kılarken) gördüm. Bir sözcü (kadınlara hitaben): kadınlar cemâati! Erkeklerden önce başlarınızı (secdeden kaldırmayın) dedi.» elbiselerini çocuklar gibi boyunlarına asınaları hadîste de beyân olunduğu vecihle elbiselerin darlığındandır. Bu hâl islâmiyetin ilk devirlerinde müsl umanların pek ziyâde sıkıntı ve zaruret içinde bulundukları zamanlar vâki olmuştur. Ashabı kirâmın bu şekil hareketleri, elbiseleri açılarak avret mahalleri görülmesin, diyedir. Kadınlara da erkeklerden evvel başlarını secdeden kaldırmamaları bundan dolayı emredilmiştir. şerîfde zikri geçen sözcüden murâd: Hafız İbn Hacer Askalânî'nin tahminine göre Hazret-i Bilâl Habeşî'dir,

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Erkeklerin Arkasında Namaz Kılan Kadınlara Erkeklerden Önce Başlarını Secdeden Kaldırmamalarını Emir Bâbı
1016-) Bana Amru'n-Nâkıd İle Züheyr b. Harb hep birden İbn Uyeyne'den rivâyet ettiler. Züheyr dedi ki: Bize Süfyân b. Uyeyne Zührî'den naklen rivâyet etti. O da Sâlim'i, babasından naklen rivâyet ederken dinlemiş, babası da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etmiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): zevcesi mescide gitmek için izin isterse onu menetmesini» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Fitneye Sebep Olmamak Şartı Île Kadınların Mescidlere Çıkmaları, Fakat Koku Sürünerek Çıkmamaları Bâbı
1017-) Bana Harmeletü'bnü Yahya rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihab'dan naklen haber verdi. Demiş ki: Bana Salim b. Abdillah haber verdi İd, Abdullah b. Ömer Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): mescidlere gitmek için sizden İzin istedikleri vakit onları mescidlerden menetmeyin.» buyururken işittim. Bunun üzerine Bilâl b. Abdillah: biz onları pekâlâ menederiz.» dedi. Müteakiben Abdullah ona dönerek kendisine b'yle çirkin bir sövdü ki ona böyle sövdüğünü hiç işitmemiştim. Abdullah: sana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den hadis haber veriyorum, sen halâ: Vallahi biz onları menederiz diyorsun, dedi.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Fitneye Sebep Olmamak Şartı Île Kadınların Mescidlere Çıkmaları, Fakat Koku Sürünerek Çıkmamaları Bâbı
1018-) Bize Muhammed b. Abdillah b. Ntimeyr rivâyet etti. ki): Bize babam ile İbn İdrîs rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ubeydullah, Nâfi'den, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti ki; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): cariyelerini, Allah'ın mescidlerinden menetmeyin!» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Fitneye Sebep Olmamak Şartı Île Kadınların Mescidlere Çıkmaları, Fakat Koku Sürünerek Çıkmamaları Bâbı
1019-) Bize İbn Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Hanzele rivâyet etti. ki: Salimi şöyle derken işittim: İbn Ömer'i şunları söylerken dinledim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): mescidlere gitmek için sizden izin isterlerse onlara izin verini» buyururken işittim.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Fitneye Sebep Olmamak Şartı Île Kadınların Mescidlere Çıkmaları, Fakat Koku Sürünerek Çıkmamaları Bâbı
1020-) Bize Ebû Küreyb rivâyet etti. ki): Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da Mücâhid'den, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): geceleyin mescidlere çıkmakdan menetmeyin,» buyurdular. Bunun üzerine Abdullah b. Ömer'in bir oğlu: Biz onlara çıksınlar da bunu fitne ve fesada vesile ittihaz etsinler diye müsaade edemeyiz!., dedi. İbn Ömer bu sözden dolayı oğlunu azarladı. Ve: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (şöyle) buyurdu, diyorum; Sen hâla biz onlara müsâade edemeyiz diyorsun!» dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Fitneye Sebep Olmamak Şartı Île Kadınların Mescidlere Çıkmaları, Fakat Koku Sürünerek Çıkmamaları Bâbı
1021-) Bize Ali b. Haşrem rivâyet etti. ki):Bize Îsâ b. Yûnus, A'meş'den bu isnadla bu hadisin mislini rivâyet etti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Fitneye Sebep Olmamak Şartı Île Kadınların Mescidlere Çıkmaları, Fakat Koku Sürünerek Çıkmamaları Bâbı
1022-) Bize Muhammed b. Hatim ile İbn Râfİ' rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Şebâbe rivâyet etti. ki): Bana Verka, Amr’dan, o da Mücâhid'den, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti. İbn ö-mer Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): geceleyin mescidlere gitmek için İzin verin!» buyurdular. Bunun üzerine Abdullah'ın Vâkid ismindeki bir oğlu: ise kadınlar bunu bir fitne ve fesâd vesilesi ittihâz ederler.» dedi. İbn Ömer onun göğsüne vurdu ve: «Ben sana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den hadis rivâyet ediyorum; sen hayır diyorsun!» dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Fitneye Sebep Olmamak Şartı Île Kadınların Mescidlere Çıkmaları, Fakat Koku Sürünerek Çıkmamaları Bâbı
1023-) Bize Harun b. Abdillah rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Yezîd el-Mukri' rivâyet etti. ki): Bize Saîd (yani İbn Ebî Eyyûp) rivâyet etti. ki): Bize Ka'b b. Alkame, Bilâl b. Abdillah b. Ömer'den, o da babasından naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): sizden izin istedikleri vakit onları mescidlerdeki nasiplerinden menetmeyin.» buyurdular. Bunun üzerine Bilâl: onları mutlaka menederiz.» dedi. Abdullah ona: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu, diyorum. Sen hâlâ onları mutlaka menederim diyorsun.» dedi. hadîsi Buhârî «Kitâbü’l-Ezan», «Kitâbü'l-Cum'a» ve «Kitâbü'n-Nikâh- da muhtelif râvîlerden tahrîc etmiştir. Hadîsi Şerîf bütün rivâyetleri ile mescide gitmek isteyen kadına izin verilmesini, gitmesine mâni olunmaması lâzım geldiğini bildirmektedir. bazısı mutlak, bazısı geceleyin çıkmakla mukayyeddir. Fakat burada hüküm ve hâdise bir olmakla mutlak mukayyede hamlolunmuştur. Binâenaleyh bütün rivâyetlere mevzûubabis olan izin, kadınların geceleyin mescide çıkmalarına aittir. Kirmânî: «Geceleyin çıkmalarına izin verilince gündüzün çıkmaları evleviyetle kalır. Çünkü gece fitne ve fesadın vuku bulabileceği zamandır. Gündüzün bu korku yoktur.» demişse de onun bu sözü ulemânın beyanatına muhaliftir. Zî-ra ulemâ: «Kadınlar geceleyin mescide çıkabilir. Geceleyin fitne ve fesat ehli fisku fücurla yahut uykuyla meşgul oldukları için gece emniyet zamanıdır. Gündüzün çıkamazlar. Çünkü fâsıklar her tarafa yayıldığından emniyet yoktur.» demişlerdir. mescidlere çıkıp çıkamaması ulemâ arasında ihtilaflı bir meseledir. Hanefîye ulemâsından «el-Hidâye» sahibi: «Kadınlara cemaatlarda bulunmak mekruhtur.» demiş. Hidâye sarihleri bu sözden maksadın, genç kadınlar olduğunu beyân etmişlerdir. «Cemaatlar» tâbiri Cuma, bayram, küsûf ve istiska gibi namazların hepsine şâmildir. Bunun sebebi kadınların dışarıya çıkmasile fitne ve fesâd zuhur edeceğinden ve bunun da haramla neticeleneceğinden duyulan endişedir. Harama müeddî olan bir şey de haram olur. Şu halde Hanefiyye ulemâsının buradaki mekrûhdan murâdları haramdır. Zamanımız şöyle dursun, bundan yüzlerce asır evvel yetişen ulemâ kendi zamanlarındaki fitne ve fesatları göstererek: «Bahusus bu zamanda kadınlar mescidlere çıkamaz. Çünkü zamanımız insanları arasında fitne ve fesâd şüyu' bulmuştur.» demişlerdir. Bununla beraber İmâm A'zam'a göre gece emniyet zamanı olduğu için ihtiyar kadınların sabah, akşam ve yatsı namazlarına çıkmalarında bir beis yoktur. İmâm Ebû Yûsuf'la, İmâm Muhammed'e göre ise ihtiyar kadınlar bütün namazlara çıkabilirler. Çünkü rağbet olmadığı için onlar hakkında fitne mevzubahis değildir. Şafiî'den bir rivâyete göre kadınların cemaata çıkmaları mubahtır. Mâlik bu ve emsali hadîslerin ihtiyar kadınlara ham-ledildiğini söylemiştir. Şâfiîlerden «Kadın için, ihtiyarda olsa, evinden daha hayırlı bir yer yoktur.» demektedir. Sahabeyi kirâmdan Abdullah b. Mes'ud (radıyallahü anh): «Kadın avrettir, onun Allah'a en yakm olduğu zaman evinde bulunduğu zamandır. Dışarıya çıktı mı, peşine şeytan takılır.» demiştir. İbrahim Nehaî kadınlarını Cum'a ve diğer namazlar için mescide çıkmaktan menedermiş. Hasan-i Basri'ye: Bir kadın kocam hapisten çıkarsa Basra'nın cemâatle namaz kılınan her camiinde iki rekât namaz kılacağım diye yemin etse, ne yapması lâzım geleceği sorulmuş. Hazret-i Hasan: «Kendi kavminin mescidinde kılar. Çünkü bu kadın bu dediklerinin hepsini yapamaz. Ömer (radıyallahü anh) ona yetişseydi başını ezerdi.» cevâbını vermiştir. ile Müslim'in, Ümmül-Mü'minîn Âişe (radıyallahü anha)'dan rivâyet ettiği şu hadîs bu bâbda fazla söze hacet bırakmaz. Mezkûr hadîsde Hazret-i Âişe: (sallallahü aleyhi ve sellem) kadınların yeni yeni çıkardıkları modalara yetişseydi Benî İsrail kadınlarının menedildikleri gibi onları mescidlerden muhakkak menederdi.» demiştir. Nitekim az sonra gelecektir. Âişe (radıyallahü anha)'nın bundan maksadı kadınların zînet, süs, koku ve güzel elbîse gibi şeylere düştüklerini anlatmaktır. Sârini Aynî, Hazret-i Âişe hadîsini îzah ederken şunları söylüyor: «Âişe (radıyallahü anha) bu zaman kadınların çı-kardıkları çeşit çeşit bid'adlarla münkerâtı görmüş olsaydı elbette inkârı daha şiddetli olurdu. Hele de Mısır kadınlarını!... Çünkü Mısır kadınları arasında dille tavsif edilemiyecek derecede bid'adlar ve menedilemiye-cek kadar çok münkerât vardır...» Bundan sonra Aynî (762 - 855) merhum, Mısır kadınlarının bazı marifetlerini saymışdır. Kaariîn-i Kirâm'ın ibretle okumalan için bunları da ârzedelim.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Fitneye Sebep Olmamak Şartı Île Kadınların Mescidlere Çıkmaları, Fakat Koku Sürünerek Çıkmamaları Bâbı
1024-) Bize Hârun b. Saîd el-Eylî rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti. ki):Bana Mahrem'e, babasından, o da Büsr b. Saîd'den naklen haber verdi ki, Zeyneb es-Sakafîyye Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen şu hadisi rivâyet etmiş: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): Sizden biriniz yatsı namazına çıkarsa o gece koku sürünmesin» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Fitneye Sebep Olmamak Şartı Île Kadınların Mescidlere Çıkmaları, Fakat Koku Sürünerek Çıkmamaları Bâbı
1025-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Saîd el-Kattan; Muhammed b. Aclân'dan rivâyet etti. ki): Bana Bükeyr b. Abdillah b. el-Eşecc, Büsr b. Saîd'den, o da Abdullah'ın karısı Zeynep'den naklen rivâyet etti. Zeynep Şöyle dedi: Bize Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): biriniz mescide giderse kokuya el sürmesin.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Fitneye Sebep Olmamak Şartı Île Kadınların Mescidlere Çıkmaları, Fakat Koku Sürünerek Çıkmamaları Bâbı
1026-) Bize Yahya b. Yahya ile İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. Yahya dedi ki: Bize Abdullah b. Muhammed b. Abdillah b. Ebî Ferve, Yezîd b. Husayfe'den, o da Büsr b. Saîd'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): hangi bir kadın koku sürünürse bizimle beraber yatsı namazında bulunmasın.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Fitneye Sebep Olmamak Şartı Île Kadınların Mescidlere Çıkmaları, Fakat Koku Sürünerek Çıkmamaları Bâbı
1027-) Bize Abdullah b. Meslemete'bnü Ka'neb rivâyet etti. ki): Bize Süleyman (yani İbn Bilâl) Yahya'dan -ki bu zât İbn Saîd'dir- o da Amra binti Abdirrahman'dan naklen rivâyet etti. Amra, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişeyi şöyle derken işitmiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kadınların çıkardıkları modaları görseydi, onları Benî İsrail kadınlarının men edildikleri gibi mescide gitmekten mutlaka menederdi.» diyor ki: Ben Amra'ya: «Beni İsrail kadınları mescide gitmekten menedilmişler miydi?» dedim. Amra: Evet, cevabını verdi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Fitneye Sebep Olmamak Şartı Île Kadınların Mescidlere Çıkmaları, Fakat Koku Sürünerek Çıkmamaları Bâbı
1028-) Bize Muhammed b. El-Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize Abdülvahhâb (yani Sekafi) rivâyet etti. H. ki: Bize Amrü'n-Nâkıd da rivâyet etti. ki): Bize Süfyân b. Uyeyne rivâyet etti. H. ki: Bize Ebû Bekir b. Ebi Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Hâlid el-Ahmer rivâyet etti. H. ki: Bize İshak b. İbrahim de rivâyet etti. ki: Bize İsâ b. Yunus haber verdi. râvîlerin hepsi Yahya b. Saîd'den bu isnadla bu hadîsin mislini rivâyet etmişlerdir. rivâyetler kadının mescide giderken koku sürünmemesi gerektiğini beyân etmektedirler. Hazret-i İbn Ömer (radıyallahü anh)’in rivâyetine göre babası Ömer (radıyallahü anh) 'in sabah ve yatsı namazlarını cemaatla mescidde kılan bir zevcesi varmış. Kendisine: «ömer (radıyallahü anh)’in bunu hoş görmediğini ve kıskandığını bildiğin halde neden cemaata çıkıyorsun?» demişler. Kadın: «Ona beni bundan menetmeğe ne mâni var?» demiş. Soran zât: «Onu meneden Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: cariyelerini Allah'ın mescidlerinden menetmeyinl» hadîsidir.» cevâbını vermiş. Bu hadîsi Buhârî rivâyet etmiştir. Hazret-i Ömer in zevcesi Âtike binti Zeyd'dir. Bu kadın hayatlarında cennetle müjdelenen on zât'dan Saîd b. Zeyd'in kız kardeşidir. Hazret-i Ömer namaza çıktıkça o da arkasından gidermiş. Ömer (radıyallahü anh) kendisine: «Bilirsin ki ben böyle şeyi sevmem.» der; o da: «Vallahi sen beni menetmedikçe ben cemâate gelmekten vazgeçmem!» dermiş. Bu hâl tâ Hazret-i Ömer'in şehâdetine kadar devam etmiş. Hattâ Ömer (radıyallahü anh) şehit edildiği zaman dahi kadın mescidde imiş. diyor ki: «Bu hadîslerin zahiri kadının mescide çıkmaktan menedilemiyeceğini gösteriyor. Lâkin ulemâ yine hadîslerden alarak bir takım şartlar dermeyan etmişlerdir. Kadının koku sürmemesi, zînetlenmemesi, sesi duyulacak ayak bilezikleri takmaması, kıymetli elbiseler giymemesi, erkekler arasına karışmaması, genç olmaması ve saire gibi erkeklerin ona tutulmasını mucip bir şekilde gitmemesi ve yolda korkulacak bir mefsedet bulunmaması bu şartlar cümlesindendir. Kadınların mescide çıkmaları hususundaki nehiy, kadın evli olduğu ve zikredilen şartlar bulunduğu takdirde kerâhet-i tenzîhiyyeye hamlolunur. Kadının kocası yoksa yukardaki şartlar bulunduğu takdirde onu menetmek haram olur.» koku sürünmesi mescide çıkacağı zaman nehiy edilmiştir. döndükten sonra evinde koku sürünmesine bir mâni yoktur. sarihlerinden El-Übbî yukarıda sayılan şartlardan birini' yerine getirmeyen kadının çıkmakdan menedilmesinin vacip olduğunu söylüyor. Mesleme güzelliğiyle meşhur genç bir kadının çıkmakdan menedileceğini söylemiş. Kâdî îyâz: «Kadın mescide çıkmaktan menedilince başka bir maksatla çıkması bil evlâ menedilir» diyor. Koku sürünmenin menedilmesi erkeklerin şehvetini tahrik edeceği içindir. Zînet ve güzel elbise de mânâ itibariyle koku hükmündedir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Fitneye Sebep Olmamak Şartı Île Kadınların Mescidlere Çıkmaları, Fakat Koku Sürünerek Çıkmamaları Bâbı
1029-) Bize Ebû Câ'fer Muhammed b. Sabbâh ile Amru'n-Nâkıd hep birden Hüseyin'den rivâyet ettiler. İbn Sabbâh dedi ki: Bize Hüseyni rivâyet etti. ki): Bize Ebû Bişr, Saîd b. Cübeyr'den, o da İbn Abbâs'dan: pek bağırma! Sesini pek de alçaltma." İsra sûresi Ayet 110 Âyet-i kerîmesi hakkında şu hadîsi haber verdi. ki: Bu âyet Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'de gizli bulunduğu sırada indi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabına namaz kıldırırken Kur'ânı yüksek sesle okuyordu. Müşrikler bunu işitince hem Kur'ân'a, hem onu indirene, hem de getirene sövüyorlardı. Bunun üzerine Allahü teâlâ, Peygamberi (sallallahü aleyhi ve sellem)'e: Namazını aşikar etme ki müşrikler okuduğunu duymasın! Onu ashabın işitmiyecek derecede alçak sesle de yapma! Kur'ân'ı onlara işittir! Yalnız bu derece yüksek okuma, ikisinin arasında, yani aşikâr ile gizli arası bir yol tut!., buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Cehri Namazda Sesle Okumak Yüzünden Bir Mefsedet Çıkacağından Korktuğu Zaman, Kıraatta Sasli İle Sessiz Arası Orta Bir Yol Tutması Bâbı
1030-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Zekeriyya, Hişâm b. Urve'den, o da babasından, o da Âişe'den, Teâlâ Hazretlerinin: pek bağırma, sesini pek de gizleme.» Âyet-i kerîmesi hakkında haber verdi. Âişe: «Bu âyet dua hakkında indirildi.» demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Cehri Namazda Sesle Okumak Yüzünden Bir Mefsedet Çıkacağından Korktuğu Zaman, Kıraatta Sasli İle Sessiz Arası Orta Bir Yol Tutması Bâbı
1031-) Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Hammâd (yani İbn Zeyd) rivâyet etti. H. ki: Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme île Veki' rivâyet ettiler. H. ki: Bize Ebû KÜreyb de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti. Bunların hepsi Hişâm'dan bu isnadla bu hadîsin mislini rivâyet etmişlerdir. hadîsi Buhârî, İsrâ sûresinin tefsirinde ve «Kitâbu't-Tevhîd» de tahrîc etmiştir. Hadîsi Şerîf, İslâmiyetin ilk devirlerindeki hâli beyân etmektedir. itibariyle sahâbinin sözü olsa da hadîs İmâmlarınca müsned hükmündedir. Hadîsde bahsedilen âyetin sebeb-i nüzulü ihtilâflıdır. Abbâs (radıyallahü anhûma)'ya göre Kur'ân-ı Kerîm'in orta derecede bir sesle okunması hakkında nâzil olmuştur. Buna sebep hadîsde de zikredildiği vecihle müşriklerin küfretmeleridir. Taberi'nin Saîd b. Cübeyr'den tahrip ettiği rivâyete göre müşrikler Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e: «Sesle okuma, ki bizim İlâhlarımızı rahatsız edersin, sonra biz de senin ilâhına dil uzatırız! demişlerdir. aşikâr etme!» cümlesinden murâd Kur'ân'dır. Âişe'ye göre bu âyet dua hakkında nâzil olmuştur. Bazıları teşehhüd hakkında, bir takımları da Ebû Bekir le Ömer (radıyallahü anhûmâ) haklarında indiğini söylerler. Hazret-i Ebû Bekir, Kur'ân'ı gizli okur ve: «Ben Rabbim Teâlâ Hazretleri ile münâcâtda bulunuyorum.» dermiş. Ömer (radıyallahü anh) ise aşikâr okur: «Ben şeytânı kovar; uyuklayanı uyandırır ve Allah'ı razı ederim.» dermiş. Bunun üzerine âyet inmiş ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Ebû Bekir'e: biraz yükselt» Hazret-i Ömer'e de: «Sesini biraz alçalt!» buyurarak orta sesle okumalarını tenbih etmiştir. namaz hakkında nâzil olduğunu söyleyenler de vardır. Onlara göre mânâ: Namazını herkesin göreceği yerde kıldığın zaman riya için iyi; görünmiyecek yerde kılarken dahi kötü kılma! demektir. Bazılarına göre âyetin mânâsı: «Görülecek yerde namazı kılıp, görünmeyecek yerde terketme!» demektir. Bu son iki takdire göre âyetteki hitap zahiren Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e olsa da hakikatte ümmetinedir. kerîmenin duâ hakkında nâzil olduğu takdirine göre Bazıları onun «Babbini giılice zikret!» âyet-i kerîmesi ile neshedildiğini söylerler. İbn Abbâs (radıyallahü anhüma)'nın kavlini tercih etmektedir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Cehri Namazda Sesle Okumak Yüzünden Bir Mefsedet Çıkacağından Korktuğu Zaman, Kıraatta Sasli İle Sessiz Arası Orta Bir Yol Tutması Bâbı
1032-) Bize Kuteybetütmü Saîd ile Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve İshâk b. İbrahim hep birden Cerîr'den rivâyet ettiler. Ebû Bekir dedi ki: Bize Cerîr b. Abdilhamîd, Mûsa b. Ebî Âişe'den, o da Said b. Cübeyr'den, o da İbn Abbâs'dan Teâlâ Hazretlerinin (Onunla dilini oynatma!) fiyeti kerimesi hakkında şu hadisi rivâyet etti. İbn Abbâs şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine Cibrîl vahy indirdiği zaman çok defa dilini, dudaklarını oynatırdı. Vahiy kendisine şiddet verirdi. Vahyin gelişi onun bu hâlinden bilinirdi. Bunun üzerine Allahü teâlâ hazretleri şu âyetleri indirdi: acele edeyim diye dilini onunla oynatma!» Yani vahyi acele alayım diye dilini oynatma! Çünkü onu toplamak da, okumak da, ancak Bize aittir. «Yani hakîkaten onu senin kalbinde toplamak ve dilinde okutmak ancak Bize aittir. Sen onu okuyacaksın» öyle İse biz okuduğumuz vakit sen onun okunuşuna tâbi' ol» Kıyâmet sûresî âyet 16 Abbâs (Bu âyetleri tefsir sadedinde) Şöyle dedi: Onu indirdik, Sen hemen onu dinle! «Onun beyânı ancak Bize aittir.» Yânî senin lisânından beyân etmek Bize âiddir. sonra artık Cibrîl ona geldi mi sükût eder, Cibrîl gittiği vakit vahyi: Allahü teâlâ’nın kendisine vaad buyurduğu şekilde okurdu.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Kıraati Dinlenme Bâbı
1033-) Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Ebû Avâne, Mûsa b. Ebî Âişe'den, o da Said bin Cübeyr'den, o da İbn Abbâs'dan Teâlâ Hazretlerinin: acele edeyim diye onunla dilini oynatmal» âyet-i kerîmesi hakkında şunu rivâyet etti: İbn Abbâs ki: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) vahiyden güçlük çeker; dudaklarını kıpırdatırdı.» diyor ki: «İbn Abbâs: (İşte bak) ben de dudaklarımı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kıpırdattığı gibi kıpırdatıyorum.» dedi. b. Cübeyr dahi: «İbn Abbâs dudaklarını nasıl kıpırdattıysa ben de öyle kıpırdatıyorum.» diyerek dudaklarını kıpırdatmış, (ve rivâyetine şöyle devam etmiş): Bunun Üzerine Allahü teâlâ: acefe edeyim diye onunla dilini oynatma) Çünkü onu toplamak da okutmak da ancak Bize âidtir» âyetlerini indirdi. İbn Abbâs bunları şöyle tefsir etti: Kur'ân'ı senin kalbinde toplamak bize aittir. Sonra sen onu okursun. «Onu biz (Cibrîlin dili ile) okuduğumuz vakit sen hemen onun okunuşuna tabî ol.» (İbn Abbâs bunu da şöyle tefsir etti): Sen hemen dinle ve sükût et! Sonra hakîkaten senin onu okuman bize âit bir iştir. Abbâs dedi ki; Artık Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine Cibrîl geldiği zaman dinler. Cibrîl gittikte vahyi onun okuttuğu gibi okurdu. hadîsi Buhârî «Vahyin başlaması» bahsinde ve «Sûre-i Kıyâmetin Tefsiri» nde tahric etmiştir. Hadîs «Sünen-i Tirmizî» de dahi mevcuttur. Tirmizî onun hakkında: «Bu hadîs hasen sahihtir» demiştir. (467 - 538) nin beyânına göre Cebrail (aleyhisselâm) vahy getirdiği zaman Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onun okuduklarını hemen bellemek ve onlardan bir şey kaçırmamak için acele eder. Okunan vahy bitinceye kadar sabretmeden Cebrail'in okuduklarını ağzından alırdı. Bunun üzerine Teâlâ Hazretleri gelen vahyi can kulağı ile dinlemesini, vahyin okunması bittikten sonra kendisinin de okumasını emir buyurdu. Bu husûsda gelen âyetler şunlardır: « acele edeyim diye onunla dilini oynatma! Çünkü onu toplamak da okutmakda ancak Bize âidtîr. Onu biz okuduğumuz vakit Sen onun okunuşuna tâbi oll Sonra hakîkaten onun beyânı bize aittir." Kıyâme Sûresi, 16, 17, 18. âyetlerin mânâsı: «Cibrîl Aleyhisselâm sana getirdiği vahyi okurken onu acele kavramak ve bir şey kaçırmamak endişesi ile hemen Cibrîl'in ağzından alma! Gelen vahyin okunması bitinceye kadar sabret, güzelce dinle! Belleyemem diye korkma, Cibrîl (aleyhisselâm) okumasını bitirdikten sonra sen de oku! Çünkü gelen vahyi sana belletmeyi ben tekeffül ediyorum. Sonra inen âyetlerin mânâlarında müşkilâta uğrarsan onların beyânı da bana aittir.» demektir. metninde Hazret-i İbn Abbâs bu âyetleri parça parça okuyarak tefsirde bulunmuştur. Hadîsdeki: «Kur'ân» dan murâd, kırâet yani Kur'ân'ın okunuşudur. Teâlâ Hazretleri; okuduğumuz vakit sen onun okunuşuna uy.» buyurmakla Cibrîl (aleyhisselâm)’in okumasını murâd buyurmuştur. Buna: «Biz Cibrîl'in diliyle okuduğumuz yahut Cibrîl'e okuttuğumuz» şeklinde de mânâ verilebilir. «Onun okunuşuna tâbi ol» Emri ilâhîsinin Hazret-i Abbâs (dinle) diye tefsir etmiştir. Kirmânî bu hadîsi şerh ederken fukahânın: «Secde-i tilâvet işitene değil, dinleyene sünnettir.» dediklerini söylemişse de, Hanefî mezhebine göre bu söz doğru değildir. Çünkü secdei tilâvet vacip olmak için Hanefîler kasden dinlemeyi şart koşmamışlardır. Secdei tilâvet onlara göre hem okuyana, hem dinleyene, hem de tesadüfen işitene vaciptir. Kirmânî'nin sözü secde hakkında vârid olan hadîse de muhaliftir. (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimize gerek meleğin heybeti, gerekse getirdiği vahyin ağırlığına tahammül etmek pek güç geliyordu. Bu hal vahy geldiği anlarda onun yüzünden belli oluyordu. Hazret-i Âişe'nin rivâyet ettiği bir hadîsde beyân edildiğine göre: Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine pek soğuk bir günde vahy gelse, mübarek alınlarından buram buram ter boşanırdı. Dudaklarının titremesi de ihtimal bundandır. Bazıları: «Dudaklarını kıpırdatmak Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in âdetiydi.» demişler. Bir takımları da bunu her zaman değil, bazan yapardığını söylemişlerdir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in vahy esnasında dudaklarını kıpırdattığını İbn Abbâs Hazretleri bizzat görmemiştir. Çünkü bu âyetler Mekke'de nâzil olmuşlardır. O zaman İbn Abbâs (radıyallahü anh) henüz doğmamıştı. Anlaşılıyor ki bunu kendisine ya Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sonradan nakletmiş, yahut Hazret-i İbn Abbâs onu gören sahabenin bâzılarından işitmiştir. İbn Abbâs'dan rivâyet eden Saîd b. Cübeyr İse İbn Abbâs'in dudaklarını kıpırdattığını görmüştür. Böyle hadislere hadis İstılahında mürsel denir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Kıraati Dinlenme Bâbı
1034-) Bize Şeybân b. Ferrûh rivâyet etti. ki): Bize Ebû Avane, Ebû Bişr'den, o da Saîd b. Cübeyr'den, o da İbn Abbâs'dan naklen rivâyet etti. İbn Abbâs şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ne cinlere Kur'ân okudu, ne de onları gördü, (yalnız şu oldu): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabından bir cemaatla birlikte Ukâz panayırına gitmeyi kasdederek yola çıktılar. O tarihte şeytanlara semadan haber almak men edilmiş; Üzerlerine gök taşları atılmış, bunun Üzerine şeytanlar kavimlerinin yanına dönmüşler. Kavimleri onlara: «Size ne oldu» demişler. Şeytanlar: «Semâdan haber almakdan menedildik. Üzerimize gök taşları gönderildi.» diye cevap vermişler. Kavimleri: mutlaka yeni zuhur etmiş bir şeyden dolayı olacak. Siz hemen yeryüzünün şarkını, garbını dolaşın da bakın. Semâdan haber almanıza mâni olan bu şey nedir?» demişler. Şeytanlar da yerin şarkını, garbını dolaşmaya gitmişler, Tihâme taraflarını tutan takım -Ukas panayırına gitmekte olan Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Nahle denilen yerde ashabına sabah namazını kıldırırken onun yanına uğramışlar. Cinler Kur'ân'ı işitince onu dinlemişler, ve (Birbirlerine) Semâdan haber almamıza mâni olan işte budur, demişler. Müteakiben kavimlerine dönerek: kavmimiz! Biz doğru yolu gösteren şaşılacak bir kırâet dinledik. Ve ona îman ettik, bundan sonra Rabbimize asla hiç bir şeyi şerik koşmayacağız." demişler. Bunun üzerine Allah (azze ve celle) Peygamberi Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e Sûre-i Cin; Âyet: 1 Bana cinlerden bir takımının (okuduğum Kuranı) dinledikleri vahy olundu." âyet-i kerîmesini indirdi. hadîsi Buhârî «Kitâbu’l-Ezân» ve -Kitâbü't-Tefsîr» de, Tirmizî ile Nesâî dahi «Kitâbü't-Tefsîr» de muhtelif râvî-lerden tahrîc etmişlerdir. şerîf, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in cinleri görmediğini, onlara Kur'ânı Kerim okumadığını haber vermektedir. Bundan sonraki hadîsde ise Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in cinlerin yanına gittiği ve onlara Kur'âu okuduğu bildiriliyor, onun için ulemâ vakanın iki defa cereyan ettiğini söylerler. İbn Abbâs Hazretlerinin rivâyeti Islâmiyetin ilk zamanlarına aittir. Bu rivâyete göre Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) cinleri görmemiş, onlara Kur'ân da o-kumamış; fakat cinler dolaşırken Nahle denilen yerde ona tesadüf ederek okuduğu Kur'ân'ı kendiliklerinden dinlemişler ve îman etmişlerdir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) cinlerin kendisini dinlediklerini vahy ile mi bildi, yoksa sonradan mı öğrendi? Bu cihet müfessirler arasında ihtilaflı bir meseledir. sonra görülecek İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) hadîsinde bahsedilen vak'a, Islâmiyetin şöhret bulduğu zamanlarda olmuştur. İkisinin arasında ne kadar zaman bulunduğunu Allah bilir. kelimesinin; salâh ve hayırdan uzak oldu, mânâsına gelen «şatane» fiilinden müştak olduğu söylenir. Şeytanlar cinlerin âsileridir. Bunlar İblîs'in sülâlesi olup insanları doğru yoldan sapıtmak hususunda onun yardımcılarıdır. Cevheri, cinlerin âsîlerine şeytan denildiği gibi, insanlarla hayvanların âsîlerine de şeytan denildiğini söyler. Kâdî Ebû Yâlâ: «Şeytanlar cinlerin âsî ve şer olanlarıdır.» demiştir. İbn Abdil Berr'e göre cinlerin dereceleri vardır. Cin kelimesi mutlak zikredildiği vakit ondan Cinnî kasdedilir. İhsanlarla beraber yaşıyan cinnîye âmir; çocuklara musallat olan cinlilere ervahı bunların habîs olanlarına şeytan denilir. Kötülüğü bir derece daha artarsa mârid, daha artarsa ifrît nâmı verilir. şerîfde cinlerle şeytanlar ayrı ayrı nevilermiş gibi görünse de hakîkatta her ikisi bir nevi' dir. Yalnız iki sınıfa ayrılmışlar. Biri kâfir kalmış; Diğeri îman etmiştir. Kâfirlerine şeytan, mü'minlerifle cin denir. Şihâbın cem'idir, Şihâp göktaşı demektir. Fennin iddiasına göre bu taşlar dağılan bazı yıldızların parçalarıdır. Geceleri bazen gök yüzünde yıldız düşer gibi görülen ateş parçaları bu taşlardır. Buna lisanımızda yıldız göçmesi veya yıldız düşmesi tâbir olunur. Gök taşlarının Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimizin bi'setinden önce atılıp atılmadığı ihtilaflıdır. İbn İshâk'ın beyânına göre eskiden Araplar böyle bir şey bilmezler ve bunu inkâr ederlermiş. İçlerinde en ziyade inkâr eden Sâkif kabilesi imiş. Sâkif kabilesi, reisleri Amr b. Ümeyye âmâ olduktan sonra onun huzuruna vararak bu meseleyi sormuşlar. Amr kendilerine şu cevâbı vermiş: eğer bunlar kara ve deniz karanlıklarında kendileriyle yol bulunan yıldızlarsa, onların düşmesi dünyanın harap ve zevalidir. Yıldız değilseler, zuhur etmiş bir şeye alâmettirler». Eskiden gök taşlan yoktu, diyenlerin bir delili de bu taşları görünce şeytanların yadırgaması ve bunların sebebini araştırmak için yeryüzüne dağılmalarıdır. Fakat gök taşlarının öteden beri semâda mevcut olduğuna delâlet eden âyet vardır. Yalnız eskiden bu taşlar azmış, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin bi'seti zamanında çoğalmışlar. Ulemâdan bir cemâatle İbn Abbâs (radıyallahü anhûmâ) ve ZührS gök taşlarının dünya kurulalı beri mevcut olduğunu söylemişlerdir. Bazıları Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizden önce gök yüzünün mahfuz bulunduğunu, lâkin büyük bir hâdise zuhur edeceği, meselâ bir kavme a-zap ineceği, yahut resul gönderileceği zaman gök taşlarının düştüğünü söylemişlerdir. Bir takımları da gök taşlarının öteden beri malum olduğunu ve görüldüğünü, ancak onlarla şeytanların taşlanarak yakılması Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin nübüvvetinden sonra vuku' bulduğunu kaydederler. Burada şöyle bir sual hatıra gelebilir. Cinler bu taşlarla kendilerinin yakılarak helâk edileceklerini bildikleri halde semâdan haber çalmak için bu tehlikeli işe nasıl cesaret edebilirler? Teâlâ Hazretleri onlar hakkındaki ezelî kazasını infaz etmek için kendilerine bu tehlikeyi unutturabilir. Zaten ulemâdan bâzılarına göre, şeytanlara atılan gök taşlarının hepsi onlara isabet etmez. Bu kavil sahîh ise, şeytanlar yüzde yüz helâk olacaklarına kani bulunmadıkları için tehlikeyi bildikleri halde yine de gök yüzüne çıkarlar denilebilir. İbn Abbâs (radıyallahü anhûma): «Vaktiyle şeytanlara gök yüzüne çıkmak memnu değildi. Îsâ (aleyhisselâm) dünyaya gelince göklerin üç katma çıkmaktan men edildiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz dünyâya geldiğinde semânın her katma çıkmaktan menolundular.» demiştir. İbnül Cevzî: «Bana kalırsa gök taşları ancak Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in tevellüdünden önce atılmışlardır. Sonra bu hâl devam etmiş. Efendimizin Peygamber o-larak gönderildiği zaman daha da çoğalmıştır.» diyor. Zührî'den de buna benzer bir rivâyet vardır. panayırı Arapların câhiliyet devrinde her sene toplanarak şiirler ve hutbeler okudukları bir yerdir. Bilhassa haram aylarda orada bulunurlarmış. Bu yer bir çok tarihî vak'alara sahne olmuştur. Bazılarına göre Mekke'ye yakındır. Bir takımları onun dümdüz bir sahra olduğunu, üzerinde bir işaret bile bulunmadığını söylerler. Necid taraflarında Arafat'a yakın bir su olduğunu söyleyenler de vardır. yeri vaktiyle Beni Nâdir kabilesinin milki imiş. Fil vahasından on beş sene sonra orası panayır yeri olarak tahsis edilmiş. Ebû Ubeyd, Ukâz'ın Nahle ile Tâil arasında bir yer olduğunu, orada Sakîf kabilesine ait hurmalıklar ve mallar bulunduğunu kaydeder. Ona göre Ukâz'la Tâif arasında on mil mesafe varmış. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Ukâz'a gitmekten maksadı, orada bulunanlara İslâmiyeti tebliğ idi. Ebû-z Zübeyr'in Hazret-i Câbir'den naklettiği bir hadîse göre, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ukâz ve Micenne gibi panayırlarda on sene halkı dîne davet etmiştir. Mekke ile Tâif arasında mâruf bir yerin ismidir. Mekke'ye bir günlük mesafede olduğu söylenir. Bu kelime Müslim hadîsinde «Nahl» şeklinde rivâyet edilmişse de, doğrusu Nahle'dir. Nitekim Sahîh-i Buhârî'de de Nahle diye rivâyet edilmiştir. İhtimal bu kelime o yerde hurma yetiştiğine bakarak Nahl şeklinde rivâyet edilmiştir. Necid'in denize bakan taraflarına verilen isimdir. Necid'in hududu Hicaz'la şam arasıdır. Sahîh kavle göre Mekke-i Mükerreme, Ti-hâme'den sayılır. Nahle'de sabah namazını kılarken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelen cin taifesi bir rivâyete göre Nusaybin, diğer bir rivâyete göre Yemen cinlerinden miş. Bunlar müşrik imişler. Dahhâk tefsirinde bunların dokuz kişi olduğu ye Yemen'de Nusaybin isminde bir yere mensûb bulundukları kaydedilmiştir. Kurtubî'nin rivâyetine göre 12 kişi imişler. İkrime'nin rivâyetinde ise on iki bin kişi oldukları bildirilmektedir. Tefsîr-i Nesefî'de bunların Benî Şeybân'a mensup oldukları, adet itibariyle cinlerin ekseriyetini teşkil ettikleri, hepsinin de iblîs'in askerleri oldukları bildirilmektedir. Ömer b. Abdilâziz (radıyallahü anh)’ın fazîletleri Bâbında şu hâdiseyi zikreder. Bir gün Ömer b. Abdilâziz sahrada gezerken ölmüş bir yılan görmüş. Hemen elbisesinden bir parça kopararak yılanı sarmış ve gömmüş. Bir de ne görsün? Birisi: Sürak, şehâdet ederim ki ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: Sana: öleceksin; Seni müslümantardan sâlih bir zaat kefenleyip defnedecek.» buyururken işittim, diyor. Ömer b. Abdilâziz ona: «Sen kimsin? Allah hayırını versin» demiş. O zât: «Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den Kur'ân dinleyen cinlerin mü'minlerindenim. Onlardan yalnız Sürak'le ikimiz kalmıştık.» cevâbını vermiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Sabah Namazında Kuranın Âşikar Okunması Ve Cinlere Kurân Okuma Bâbı.
1035-) Bize Muhammed b. El-Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize Abdül'alâ, Dâvud'dan, o da Âmir'den naklen rivâyet etti. Âmir Şöyle dedi: Alkame'ye sordum: İbn Mes'ud, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte cin gecesinde bulundu mu? dedim. Alkame: İbn Mes'ud'a ben sordum ve: Sizden biriniz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte cin gecesinde bulundu mu? dedim, İbn Mes'ûd: Hayır, lâkin bir gece biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte bulunduk. Birara onu kaybettik, ve kendisini vadilerde, dag yollarında aradık; acaba (Cinler tarafından) uçuruldu mu, yoksa gizlice Öldürüldü mü? dedik. Ve böylece bir kavmin geceleyebileceği en kötü geceyi geçirdik. Sabahlayınca bir de baktık Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hirâ tararından çıka geldi. Ya Resûlallah! Seni kaybettik, aradık fakat bulamadık. Bu yüzden bir kavmin geceleyeceği en kötü geceyi geçirdik» dedik. Bunun ü-zerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bana cinlerin dâvetçisi geldi. Onunla gittimde cinlere Kur'ân okudum.» buyurdular. Ve bizi götürerek cinlerin izlerini, ateşlerinin eserlerini bize gösterdi. Cinler kendilerine azıklarını sormuşlar, o da: geçen, üzerine besmele çekilmiş her kemik olabildiği kadar bol etli olarak sizindir. Her deve tezeği de hayvanlarınıza yemdir.» buyurmuşlar. Müteakiben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (Bize dönerek): siz bunlarla taharetlenmeyin 1 Çünkü onlar din kardeşlerinizin yiyeceğidir.» buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Sabah Namazında Kuranın Âşikar Okunması Ve Cinlere Kurân Okuma Bâbı.
1036-) Bu hadîsi bana Ali b. Hucr es-Sa'di de rivâyet etti. ki): Bize İsmail b. İbrahim, Dâvud'dan bu isnadla «ateşlerinin eserlerini» sözüne kadar rivâyet etti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Sabah Namazında Kuranın Âşikar Okunması Ve Cinlere Kurân Okuma Bâbı.
1037-) Şâbî Dedi ki, ona azıklarını sordular. Bunlar Cezire cinlerin-dendi. İlâh... cümlelerinden itibaren hadîsin sonuna kadar olan kısım Abdullah hadîsinden bittafsîl Şâ'bî'nin sözüdür.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Sabah Namazında Kuranın Âşikar Okunması Ve Cinlere Kurân Okuma Bâbı.
1038-) Bize bu hadîsi Ebû Bekir b. Ebî Şeybe dahi rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. İdrîs, Dâvud'dan, o da şâ'bî'den, o da Al-kame'den, oda Abdullah'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen; «Ateşlerinin eserlerini» sözüne kadar rivâyet etti. Sonrasını zikretmedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Sabah Namazında Kuranın Âşikar Okunması Ve Cinlere Kurân Okuma Bâbı.
1039-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Hâlid b. Abdillâh, Hâlid'den, o da Ebû Ma'şer'den, o da İbrahim'den, o da Alkame'den, o da Abdullah'dan naklen haber verdi. Abdullah: cin gecesi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte değildim. Ama onunla olmayı isterdim» demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Sabah Namazında Kuranın Âşikar Okunması Ve Cinlere Kurân Okuma Bâbı.
1040-) Bize Saîd b. Muhammed el-Cermî ve Ubeydullah b. Saîd rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ebû Üsâme, Mis'ar'dan, o da Ma'n'dan naklen rivâyet etti. ki: Babamı şunu söylerken işittim: «Mesrûk'a sordum: Kur'ân'ı dinledikleri gece cinlerin geldiğini Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e kim bildirdi?» dedim. Bana babam, yani İbn Mes'ud söyledi ki: Onların gelişini Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bir ağaç bildirmiş» dedi. rivâyet Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in cinlere giderek onlara Kur'ân-ı Kerîm okuduğunu ve suâllerine cevap verdiğini bildirmektedir. Bundan anlaşılıyor ki; cinlerin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelişleri iki defa olmuştur. şerif cin gecesi Hazret-i İbn Mes'ûd'un Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber bulunmadığım tasrîh etmektedir. Gerçi Ebû Dâvûd (202-275) ve diğer hadîs ulemâsının rivâyet ettikleri bir hadîsde İbn Mes'ud'un cin gecesi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber bulunduğu zikrediliyorsa da o hadîs bilittifâk zayıftır. Bâbımız hadîsi onun hükmünü iptal eder. Kutnî (306 - 385) nin beyânına göre; buradaki İbn Mes'ûd hadîsi: cinlerin izlerini ve ateşlerinin eserlerini gösterdi;» cümlesinde sona erer. Geri kalan kısmı İbn Şâ'bî'nin sözüdür. Hadîsi Şâ'bî'den rivâyet eden bütün râvîler onu Şâbî'nin sözü olmak üzere rivâyet etmişlerdir. Fakat Şâbî gibi bir zâtın bu sözü kendiliğinden söylemesine imkân ve ihtimal yoktur. O bunu mutlaka Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etmiştir. Yalnız hadîsin bu kısmı İbn Mes'ûd rivâyetinde yoktur. yiyecek hususundaki suâli kendilerine ne gibi şeylerin mubah olduğunu anlamak içindir. Bu suâle Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): besmele çekilen her kemiği yiyebilirsiniz.» diye cevap vermiştir. Bundan muradı: Yâ besmeleyle kesilmiş hayvan kemiğidir. Yahut yenirken besmele çekilen kemiktir. Müslim sârini Übbî ikinci ihtimâl üzerinde durmaktadır. Ulemâdan bazılarının beyânına göre; üzerine besmele çekilen kemik, cinlerin mü'minlerine mahsustur. Mü'min olmayanlarının yiyecekleri ise; üzerine besmele çekilmeyen kemiklerdir. Nitekim başka bir hadîsde bu cihet tasrîh edilmiştir. geçen, üzerine besmele çekilmiş her kemik, olabildiği kadar bol etli olarak - sizindir.» Cümlesinden muradı; Ya kemiklerde kalan etlerdir. Yahut Allahü teâlâ hazretleri onların üzerinde yeniden et halk eder ve hiç yenilmemiş gibi etli olurlar, demektir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Öğle Ve İkindi Namazlarında Kıraat Bâbı
1041-) Bize Muhammed b. El-Müsennâ el-Anezî rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebî Adiy, Haccâc (yani Savvâf dan), o da Yahya'dan -ki bu zât Ebû Kesîr'dir- O da Abdullah b. Ebî Katâde ile Ebû Seleme'den, onlar da Ebû Katâde'den naklen rivâyet etti. Ebû Katâde şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize namaz kıldırır; öğle ile ikindinin ilk iki rek'âtlarında Fatiha-i Kitap ile iki sûre okurdu. Bazen âyeti bize işittirirdi. Öğle namazının ilk rek'âtıni uzatır, ikinciyi kısa keserdi. Sabah namazında da Öyle yapardı.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Öğle Ve İkindi Namazlarında Kıraat Bâbı
1042-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Yezîd b. Harun rivâyet etti. ki): Bize Hemmâm ile Ebân b. Yezîd, Yahya b. Ebî Kesîr'den, o da Abdullah b. Ebî Katâde'den, o da babasından naklen haber verdi ki: (sallallahü aleyhi ve sellem) öğle ile ikindi namazlarının ilk iki rek'âtlarında Fâtiha-i Kitap ile bir sûre okurdu. Bazen de âyeti bize işittirirdi. Son iki rek'atlarda ise; yalnız Fâtiha-i Kitabı okurdu, demiştir. hadîsi Buhârî «Ezan» ve «Namaz» bahislerinde, Ebû Dâvûd, Nesai ve İbn Mâce dahi «Namaz» bahsinde rivâyet etmişlerdir. şerîf, Öğle ile ikindi namazlarının ilk iki rek'âtlarında fatihadan sonra sûre okunacağını ve ilk rek'âtın ikinciden uzun tutulacağım; son rek'atlarda yalnız birer fatiha okunacağını bildirmekte ve ayrıca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bazen kıraatini cemaata i-şittirdiği kaydedilmektedir. Hattâ Nesâî'nin Berâ' b. Âzip (radıyallahü anh)'dan rivâyet ettiği bir hadîsde: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in arkasında öğle namazını kılar; Lokman ve Zâriât sûrelerinden okuduğu çyetleri birer birer işitirdik.» denilmiştir. İbn Huzeyme dahi Enes (radıyallahü anh)'dan buna benzer bir hadîs rivâyet etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Öğle Ve İkindi Namazlarında Kıraat Bâbı
1043-) Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekir b. Ebî Şeybe hep birden Hüseyin'den rivâyet ettiler. Yahya dedi ki: Bize Hüseym, Mansûr'dan, o da Velîd b. Müslim'den, o da Ebû's-Siddık'dan, o da Ebû Said-i Hudrî'den naklen haber verdi. Ebû Saîd Şöyle dedi: Biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in öğle ve ikindi namazlarındaki kıyamını tahmin ederdik. Öğle namazının ilk iki rek'âtındaki kıyamını e-lif lâm mim tenzil (yani secde sûresi) kadar; son rek'âtlardaki kıyamını da bunun yarısı kadar tahmin ettik. İkindinin ilk iki rek'âtındaki kıyamını Öğlenin son rek'âtlarındaki kıyamı kadar; yine ikindinin son rek'âtlarındaki kıyamını da bunun yarısı kadar tahmin ettik. Bekir kendi rivâyetinde «Elif lâm mim tenzil» i zikretmedi de «Otuz âyet kadar» dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Öğle Ve İkindi Namazlarında Kıraat Bâbı
1044-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Hüşeym Abdül melik b. Umeyr'den, o da Câbir b. Semura'dan naklen haber verdi ki, Kûfetiler Sa'd'ı Ömerü'bnü'l-Hattâb'a şikâyet ederek namazından söz etmişler. Ömer de ona haber göndermiş. Sâ'd gelmiş, Ömer ona Kûfelilerin namaz meselesinden dolayı kendisini ta'yîb ettiklerini söylemiş, Sâ'd: onlara Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın namazını kıldırıyorum, ondan hiç bir şey eksiltmiyorum, ilk iki rek'âti onlara, uzunca tutuyorum; son iki rek'âtta ise kısa kesiyorum.» demiş. Bunun üzerine Ömer: «Senden zâten bu beklenir. Yâ Ebâ İshâk!» demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Öğle Ve İkindi Namazlarında Kıraat Bâbı
1045-) Bize Kuteybetü'bnü Saîd ile İshak b. İbrahim, Cerîr'den, o da Abdülmelik b. Umeyr'den bu isnatla rivâyet etti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Öğle Ve İkindi Namazlarında Kıraat Bâbı
1046-) Bize Muhammed b. El-Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize Âbdurratıman b. Mehdi rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Ebû Avn'dan rivâyet etti. ki: Ben Câbir b. Semura'dan dinledim. Şöyle dedi: Ömer Sa'd'a: «Küfeliler seni namaza varıncaya kadar her şeyde şikâyet ettiler» demiş. Sa'd şu mukabelede bulunmuş: gelince; Ben namazın ilk iki rek'âtında kıraati uzun tutuyor; sön rek'âtlarda kısa kesiyorum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in namazına uyarak kıldığım namazımda bir kusur işlemiyorum.» Bunun üzerine Ömer: senden bu beklenir» yahut «Senin hakkında zannım zâten budur!» demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Öğle Ve İkindi Namazlarında Kıraat Bâbı