Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı
184-)
Bize İshâk b. İbrahim rivâyet etti. ki): Bize İsâ b. Yunus, A'meş'den, o da Ebû Sâlih'den,'o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi. Ebû Hüreyre: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki diyerek Ebû Hasın hadisi gibi rivâyette bulunmuş; ancak (Komşusuna eziyyet etmesin yerine: «Komşusuna iyilik etsin.» demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Komşuya Ve Müsafire İkramı Teşvik, Hayır Konuşmak Müstesna Olmak Üzere Sükütu İltizam Ve Bütün Bunların Îmandan Oluşu Bâbı
185-)
Bize Züheyr b. Harb ile Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr ikisi birden İbn Uyeyne'den rivâyet ettiler, İbn Nümeyr dedi ki: Bize Süfyân, Amr'dan rivâyet etti ki, Amr Nâfi' b. Cübeyr'i , Ebû Şüreyh el-Huzâî'den naklen söyle haber verirken dinlemiş: Nebiy (sallallahü aleyhi ve sellem): kim Allah'a ve son güne iman ederse komşusuna iyilik etsin! Her kim Allah'a ve son güne imân ederse misafirine ikram etsin, her kim Allah'a ve son güne imân ederse ya hayır söylesin ya sussun!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Komşuya Ve Müsafire İkramı Teşvik, Hayır Konuşmak Müstesna Olmak Üzere Sükütu İltizam Ve Bütün Bunların Îmandan Oluşu Bâbı
186-)
Bize Ebû Bekir b. Ebi Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Ve-ki' Süfyân'dan rivâyet etti. H. Muhammed b. el-Müsennâ dahi rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Muhammed b. el-Müsennâ) ikisi birden Kays b. Müslim'den , o da Târik b. Şihâb'dan rivâyet ettiler. Bu hadis Ebû Bekir'indir.. Ebû Bekir şöyle dedi: Bayram günü ilk defa işe namazdan evvel hutbe ile başlayan Mer-vân'dır. Bir adam ayağa kalkarak ona: Namaz hutbeden öncedir; demiş. Mervân: Oradaki terkedilmiştir; cevabını vermiş. Bunun üzerine Ebû Saîd: Ama şu zât hakikaten kendisine düşeni yaptı. Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: her hangi biriniz bir kötülük görürse onu hemen eliyle değiştirsin: Eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle değiştirsin; ona da gücü yetmiyorsa kalbiyle değiştirsin. İmanın en zaifi de budur.» buyururken işittim; demiş. hadisin müttefekun aleyh bir rivâyeti vardır ki Şeyhayn onu Bayram namazı bahsinde tahric etmişlerdir. Meali şudur: (sallallahü aleyhi ve sellem) Ramazan ve Kurban bayramlarında namazgaha çıkardı; ve (Yapmağa) başladığı ilk iş namaz olurdu. Sonra namazı bitirerek cemaata karşı ayakta durur; cemaat, saflarında otururlardı. Böylece onlara va'zeder, tavsiyede bulunur; ve emrederdi. Şayed bir ordu ayırmak isterse onu ayırır, yahut orduya müteâllik ,bir şey emretmek isterse emreder; sonra (Medine'ye doğru) çekilir giderdi. Ebû Said diyor ki: Halk bu minval üzere devam edegeldi. Nihayet ben Medine enjıîri Mervân ile bir Kurban veya Ramazan bayramında namazgaha çıktım. Oraya varınca ne göreyim, karşımda Kesir b. es-Salt'ın yaptığı bir minber!... Bir de baktım Mervân namazı kılmadan ona çıkmak istiyor!... Hemen elbisesinden çektim. O da beni çekti ve (minbere) çıktı; namaz lan Önce hutbeyi okudu. Ben kendisine: sünneti değiştirdiniz!» dedim. Mervân: Ebâ Said! Senin bildiğin geçti.» dedi. benim bildiğim (şekil) bilmediğimden daha hayırlıdır» dedim. namazdan sonra bizi dinlemeye oturmuyorlar da onun için hutbeyi namazdan önceye aldım.» dedi. hadisden açıkça anlaşılıyor ki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında minber yoktu. Bayram namazları sahrada kılınır; namazdan sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) cemaata karşı ayağa kalkarak hutbesini okurdu. Kendileri son derece mütevazı oldukları için minber yaptırmaya lüzum görmemişlerdi. Iyâz'ın beyanına göre ilk defa hutbeyi namazdan evvel kimin okuduğu ihtilaflıdır. Bazıları bunun Hazret-i Osman (radıyallahü anh) olduğunu söylemiş; bir takımları, cemaat bayram namazım kıldıktan sonra hutbeyi dinlemeden dağıldığı için bunu Hazret-i Ömer (radıyallahü anh)'ın yaptığını iddia etmişlerdir. Hattâ Ömer (radıyallahü anh)’ın bunu cemaat dağılıyor diye değil, geç kalanlar namaza yetişsin diye yaptığını ileri sürenler vardır, ilk defa namazdan önce okuyan Muâviye (radıyallahü anh) dır» diyenlerle Abdullah b. Zübeyr (radıyallahü anh) olduğunu söyleyenler de vardır. bütün bu söylentilere rağmen Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Alî (radıyallahu anhüm) hazerâtından sabit olan: namazı hutbeden Önce kıldıklarıdır. Umumiyetle fukahanm kavli de budur. Hatta bu hususta icmâ' bulunduğunu iddia edenler de vardır. Bunlar icmâı ya hilaftan sonra iddia etmiş, yahut asr-ı Seâdetle Hulefa-i Râşidin zamanlarında meselenin ittifakı olmasına bakarak Beni Ümeyye'nin hilafını nazar-i i'tibâra almamışlardır. Ebû Said-i Hudri (radıyallahü anh)’in bir çok zevat huzurunda: «Amma şu zât hakikaten kendisine düşeni yaptı.» demesi onlarca sünnetin bu şekilde karar kıldığına, Mervan’ın yaptığının doğru olmadığına delildir. Zâten Hazret-i Ebû Said'in bu hadisle ihticâc etmesi de bunu gösterir. Çünkü Mervan'in yaptığının doğru olduğuna i'tikad etse yahud eskiden böyle bir şey yapılmış veya bir sünnet görülmüş olsa ona münker demezdi. Bu rivâyet Mervan'dan önce hiç bir halifenin bayram namazından evvel hutbe okumadığına delildir. Ömer, Osman ve Muâviye (radıyallahu anhüm) hazerâtının okuduklarım gösteren rivâyetler doğru değildir. Mervan'mbu hareketine karşı Ebû Said-i Hudri (radıyallahü anh) gibi bir sahâbî-i celil nasıl ses çıkarmadı da cemaatten bir zât i'tirazda bulundu? suâle bir kaç vecihle cevap verilmiştir:
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Münkeri Nehyetmenin İmandan Olduğunu, İmanın Artıp Eksildiğini, İyiliği Emir Ve Kötülükden Nehyin Vacib Olduklarını Beyan Bâbı
187-)
Bize Ebu Küreyb Muhammed b. el-Alâ’ rivâyet etti. ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti. ki): Bize el-A'meş, İsmail b. Recâ'dan, o da babasından, o da Ebû Said el-Hudri'den, bir de Kays b. Müslim'den, o da Tarık b. Şihâb'dan, o da Ebû Said-i Hudri’den Mervân kıssası ile Ebû Said'in Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyet ettiği hadisi hakkında (bundan önceki) Şu'be ve Süfyan hadisinin mislini rivâyet eyledi. Kays b. Müslim, İsmail b. Recâ’ üzerine ma'tuftur. Ma'na şudur: Bu hadisi el-A'meş, İsmail b. Recâ'dan, o da tarikin birinde Kays b. Müslim'den rivâyet etmiştir. Allahu a'lem.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Münkeri Nehyetmenin İmandan Olduğunu, İmanın Artıp Eksildiğini, İyiliği Emir Ve Kötülükden Nehyin Vacib Olduklarını Beyan Bâbı
188-)
Bana Amru'n-Nâkıd ile Ebû Bekir b. en-Nadr ve Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. Bu lâfız Abd (b. Humeyd) indir. Dediler ki: Bize Yâkub b. İbrahim b. Sa'd rivâyet etti. ki: Bana babam, Salih b. Keysan'dan, o da el-Hâris'den, o da Ca'fer b. Abdillâh b. el-Hakem den, o da Abdurrahmân b. el-Misver'den, o da Ebû Râfi'den o da Abdullah b. Mes'ûd'dan naklen rivâyet eyledi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlar: önce Allah'ın hiç bir ümmete gönderdiği bir peygamber yoktur ki, o Peygamberin, ümmetinden Havarileri ve sünnetine tâbi' olan, emrine uyan ashabı olmasın. Kıssa şu ki, sonra onların ardından, yapmadıklarını söyleyen ve emrolunmadıklari şeyleri yapan bir takım kötü nesiller meydana çıkar. İşte kim bunlara karşı eliyle mücâhede ederse o mü'mindir. Kim onlara karşı diliyle mücâhede ederse o da mü'mindir. Kim onlara karşı kalbiyle mücâhede ederse o da mü'mindir, Amma bunun ötesinde imandan bir hardal danesi de yoktur.» Râfi' ki: Ben bunu Abdullah b. Ömer'e anlattım da kabul etmedi. Derken İbn Mes'ud geldi ve Kanat (vadisine) indi. Abdullah b. Ömer onu ziyarete giderken beni de beraberine almak istedi. Ben de onunla beraber gittim. Oturduğumuzda İbn Mes'ud'a bu hadisi sordum. Onu bana, İbn Ömer'e anlattığım gibi anlattı. Böyle bir hadis hakikaten Ebû Râfi'den rivâyet olundu; demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Münkeri Nehyetmenin İmandan Olduğunu, İmanın Artıp Eksildiğini, İyiliği Emir Ve Kötülükden Nehyin Vacib Olduklarını Beyan Bâbı
189-)
Bu hadisi bana Ebû Bekir b. İshâk b. Muhammed de rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebi Meryem haber verdi. ki): Bize Abdülâziz b. Muhammed rivâyet etti. ki: Bana el-Hâris b. el-Fudayl el-Hatmiy Ca'fer b. Abdillâh b. el-Hakem'den, o da Abdurrahman b. el-Misver b. Mabrama'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in âzadlısı Ebû Râfi'den, o da Abdullah b. Mes'ûd'dan naklen Salih'in hadisi gibi haber verdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlar: bir peygamber gelmemiştir ki, o peygamberin yolunda yürüyen ve sünnetini sünnet edinen bir takım havarileri olmasın.» Yalnız Ebû Râü', İbn Mes'ud'un gelişini ve İbn Ömer'in onunla buluşmasını zikretmemitir. isnadında birbirinden rivâyette bulunan dört dane tabiî bir araya gelmiştir ki, nâdirattan sayılır. Bunlar: Salih, Haris, Cafer ve Abdurrahman'dırlar. Bir peygamberin tabileri ve ashabı den. iktir. Bazen peygamberin dine da'vet ettiği kimseler ma'nasında umumi olarak kullanılır. Bu takdirde ümmetin ma'nasında kâfirler de dâhil olduğundan müslümanlara ümmet-i icabet, kâfirlere ümmet-i dâ'vet denilir. Maamafih ekseriyetle birinci ma'nada kullanılır. Yardımcı, hâlis ve çamaşırcı ma'nalanna gelir. Burada havarilerden murâd; lügat ulemasından Ezheri ile diğer bazılarına göre peygamberlerin en yakın ve her türlü kusurdan azade dostlarıdır. Bir tamamları: «Havariler, peygamberlerin yardımcılarıdır...» demiş; başkaları mücahidler ma'nasına geldiğini söylemişlerdir. «Havariler, peygamberlerden sonra onların yerine halife olabilecek kimselerdir.» diyenler de olmuştur. hadis zahiren; «Bir peygamber gelir onunla bir veya iki kişi beraber olur; başka bir peygamber gelir; onunla beraber kimse yoktur.» hadisine muarız görünürse de hakikatta aralarında muâraza yoktur; çünkü buradaki hadisden murad ekseriyettir. Yani ekseriyet itibariyle her peygamberin ümmetinden havarileri vardır; demektir. Yahut ibareden sıfat hazfedümiştir. Ma'na: Tâbi'leri bulunan hiç bir peygamber yoktur ki, ümmetinden havarileri olmasın; demektir. Bazıları: «Bu hadis Nebiler hakkındadır. Tabiî bulunmayanlardan bahseden hadis ise Resule mahsustur.» diyerek iki hadisin başka başka ma'nalar taşıdığını iddia etmişlerdir. atıf harflerinden (sümme)nin kullanılması, Peygamberlerin sünnetlerinin değiştirilmesi; kendilerinden çok zaman sonra olduğuna ten-büı içindir. Rütbede uzaklık bildirmek için kullanılmış olması da caizdir. (Sümme)’den sonra gelen zamîr, nahiv ulemâsının «zamir-i kıssa» namını verdikleri zamirdir. Bu zamirle müzekkere işaret edilirse ona «zamir-i sân» derler. Mânâ şudur: Bilahare bu selef-i salibinin ardından Öyle kötü bir nesil gelir ki, bunların diyanetten hiç bir nasibi olmaz. Halfin cem'idir; ve arkadan gelen kötü nesil manasınadır, Halef ise hayırh nesil demektir. Meşhur olan bu ise de lisân ulemâsından bir çokları bahusus Ebû Zeyd: «Bu kelime ister halef ister half okunsun, hayırlı ve hayırsız nesil manasında kullanılır» demişlerdir. Bazıları kötü nesil ma'nasına kelimenin (Halef) okunabileceğini, fakat; hayırlı nesil manasına (Halh) şeklinde okunamayacağını ileri sürmüşlerdir. Medine-i Münevvere'de bir vadidir. Kenarında Medinelilerin malları vardır. Bu kelime bâzı esas nüshalarda buradaki gibidir; ve hem alem, hem müennes olduğu için gayri munsariftir. Fakat ekseriyetle esas nüshalarda ve Müslim'in ekseri râvileri tarafından: şeklinde zabtolunmuştur. avlu içi ma'nasınadır. Kâdi Iyâz Semerkandî'nin rivâyetinde kelimenin (kanâat) olduğunu söylemi ştirki, doğrusu da odur; finâ' rivâyeti hata ve tasniftir. «Böyle bir hadis hakikaten Ebû Râfi'den rivâyet olundu.» sözü üzerine Kâdi Iyâz (rahimehüllah) şunları söylemiştir: Bunun ma'nası şudur: Salih b. Keysân senedde İbn Mes'ud'u hiç zikretmeden: bu hadis Ebû Râü'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet olunmuştur; demiştir. Filvaki' Buhârî bu hadisi tarihinde muhtasaran: Ebû Râfi'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den diyerek rivâyet ekmiştir. Ebû Aliy el'-Ceyyânî, Ahmed b. Hanbel'in: hadis mahfuz değildir. Hem bu söz İbn Mes'ud'un sözüne benzemiyor. İbn Mes'ud: «Benimle buluşuncaya kadar sabredin, diyor.» dediğini söylemiştir. Salâh da diyor ki: «Bu hadisi Ahmed b. Hanbel (rahimehüllah) inkâr etmiştir. Amma onu el-Hâris'den hep mevsuk râvilerden müteşekkil bir cemaat rivâyet etmiştir. Zaif râviler hakkında yazılan kitaplarda biz El-Hâris'in zikredildiğini görmedik. İbn Ebi Hatim’in kitabında Yahya b. Main'den naklen onun sika olduğu söyleniyor. Sonra el-Hâris bu hadisi yalnız başına rivâyet etmemiştir. Salih b. Keysan’ın sözünün de işaret ettiği ve-cihle onun tabileri de vardır. İmâm Dâre Kutnî merhum «Kitâbü’l-ilel» adlı eserinde bu hadisin başka yollardan da rivâyet edildiğini, bunlardan birinin Ebû Vâkıd el-Leysî yolu olup İbn Mes'ud'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklettiğini zikretmiştir. Mes'ud (radıyallahü anh)'in: «Benimle buluşuncaya kadar sabredin!» demesi münkeri inkârdan dolayı kan döküleceği yahud fitne baş göstereceği veya benzeri bir hadise meydana geleceği içindir. Bu hadisde bozgunculara karşı elle ve dille cihada teşvik buyurulması fitne çıkmasına sebeb olmayacak yerlere mahsustur. Şu da var ki, bu hadis geçmiş ümmetler hakkındadır. Onun lâfzında bu ümmetin zikri geçmemiştir. İmâm Nevevî bütün bu kavilleri zikrettikden sonra: «İmâm Ahmed merhumun bu hadise dokunması şaşılacak şeydir.» der. sonundaki: ibaresini Harirî «Dürretü’l-Gavvas» nâm eserinde inkâr etmiş ve: denileceği iddiasında bulunmuşsa da Cevheri bunun denilebileceğini Sıhâh » ında beyân etmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Münkeri Nehyetmenin İmandan Olduğunu, İmanın Artıp Eksildiğini, İyiliği Emir Ve Kötülükden Nehyin Vacib Olduklarını Beyan Bâbı
190-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki); Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. H. İbn Nümeyr de rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet eyledi. H. Ebû Küreyb rivâyet etti. ki): Bize İbn İdris rivâyet eyledi bunların hepsi İsmail b. Ebî Hâlid'den rivâyet ettiler. H. Bize Yahya b. Habib el-Hârisî rivâyet etti. Bu söz onundur. ki): Bize Mu'temir, İsmail'den rivâyet etti. İsmail Şöyle dedi: Kays'i Ebû Mes'ud'dan rivâyet ederken dinledim. ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) eliyle Yemen tarafına işaret ederek: bakın! İmân su taraftadır. Sertlik ve katı kalblilik de develerin kuyrukları dibindeki yaygaracılarda, şeytanın iki boynuzunun doğduğu yerdeki Rabia ve Mudar kabilelerindedir.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İman Ehlinin İmanda Birbirlerinden Farklı Oluşları Ve Yemenlilerin Bu Husustaki Üstünlüğü Bâbı
191-)
Bize Ebû'r-Rabî' ez-Zehrânî rivâyet etti. ki): Bize Hammâd haber verdi. ki): Bize Eyyûb rivâyet ettit ki): Bize Muhammed, Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): geldi. Onlar kalben nazik insanlardır. İman Yemen'li, dîn anlayışı Yemen'li, hikmet de Yemen'lidir.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İman Ehlinin İmanda Birbirlerinden Farklı Oluşları Ve Yemenlilerin Bu Husustaki Üstünlüğü Bâbı
192-)
Bize Muhammed b. el-Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebî Adiy rivâyet etti. H. Amru'n-Nâkıd da rivâyet etti. ki): Bize İshâk b. Yusuf el-Ezrak rivâyet etti. Bunların her ikisi, İbn Avn'dan , o da Muhammed'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet ettiler. Ebû Hüreyre: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu» diyerek bu hadisin mislini rivâyet etmiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İman Ehlinin İmanda Birbirlerinden Farklı Oluşları Ve Yemenlilerin Bu Husustaki Üstünlüğü Bâbı
193-)
Bana Amru'n-Nâkıd ile'Hasen el-Hulvânî rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ya'kub —ki İbn İbrahim b. Sa'd'dır— rivâyet etti. ki): Bize Ebû Salih, A'rac'dan naklen rivâyet etti. ki: Ebû Hüreyre şunları söyledi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Yemenliler geldi. Onlar yumuşak kalbli ve nâzik gönüllü zevattır. Fıkıh Yemen'li, hikmet de Yemen'lidir.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İman Ehlinin İmanda Birbirlerinden Farklı Oluşları Ve Yemenlilerin Bu Husustaki Üstünlüğü Bâbı
194-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki: Mâlik'e Ebû'z Zinâd'dan dinlediğim, onun da el-A'rac'dan, onun da Ebû Hüreyre'den naklettiği şu hadisi okudum: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): başı şark tarafındadir. Kendini beğenme, büyüklerime at ve deve sahibi olan yaygaracı bedevilerde, vakar ise koyun sahiblerindedir.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İman Ehlinin İmanda Birbirlerinden Farklı Oluşları Ve Yemenlilerin Bu Husustaki Üstünlüğü Bâbı
195-)
Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe ve İbn Hucr, İsmail b. Ca'fer'den rivâyet ettiler. İbn Eyyûb dedi ki: Bize İsmail rivâyet etti. ki: Bana el-Alâ' , babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Yemenlidir; küfür şark tarafında, vakar koyun sahihlerinde, kendini beğenme ve riya da yaygaracılarda at ve deve sahiblerindedir.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İman Ehlinin İmanda Birbirlerinden Farklı Oluşları Ve Yemenlilerin Bu Husustaki Üstünlüğü Bâbı
196-)
Bana Harmeletü'bnü Yahya rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki: Bana Yunus, İbn Şihâb’dan rivâyet etti. Demiş ki: Bana Ebû Selemete'bnü Abdîrrâhmân haber verdi ki, Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: beğenme ve büyüklerime yaygaracı bedevilerde, vakar ise koyun sahiblerindedir.» buyururken işittim.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İman Ehlinin İmanda Birbirlerinden Farklı Oluşları Ve Yemenlilerin Bu Husustaki Üstünlüğü Bâbı
197-)
Bize Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimî rivâyet etti. ki): Bize Ebû’l-Yemân haber verdi. ki): Bize, Şuayb Zühri' den bu isnadla bu hadisin benzerini haber verdi: «İmân Yemenlidir. Hikmet de Yemenlidir.» ifadesini de ziyâde etti.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İman Ehlinin İmanda Birbirlerinden Farklı Oluşları Ve Yemenlilerin Bu Husustaki Üstünlüğü Bâbı
198-)
Bize Abdullah b. Abdirrahman rivâyet etti: ki): Bize Ebû'l-Yemân, Şuayb'dan, o da Zühri'den naklen haber verdi. ki): Bana Saidü'bnü'l Müseyyeb rivâyet etti ki, Ebû Hüreyre şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): geldi. Onların gönülleri nâzik, kalbleri yumuşaktır. İmân Yemen'li, hikmet de Yemen'lidir. Vakar koyun sahihlerinde, övünmek ve büyüklenmek yaygaracı bedevilerde, güneşin doğduğu taraftadır.» buyurken işittim.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İman Ehlinin İmanda Birbirlerinden Farklı Oluşları Ve Yemenlilerin Bu Husustaki Üstünlüğü Bâbı
199-)
Bize Ebû Bekir İbn Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet etliler. Dediler ki: Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da Ebû Salih'ten, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Yemenliler geldi. Onlar, kalpleri pek yumuşak gönülleri pek nazik îevâttır. İmân Yemen'lidir; hikmet de Yemen'lidir. Küfrün başı şark tarafin-ladir.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İman Ehlinin İmanda Birbirlerinden Farklı Oluşları Ve Yemenlilerin Bu Husustaki Üstünlüğü Bâbı
200-)
Bize Kuteybetü'bnü Said ile Züheyr b. Harb rivâyet ettiler, Dediler ki: Bize Cerir, A'meş'den (bu hadisi) bu isnadla rivâyet etti. Amma:'«Küfrün başı şark tarafindadır.» ifadesini zikretmedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İman Ehlinin İmanda Birbirlerinden Farklı Oluşları Ve Yemenlilerin Bu Husustaki Üstünlüğü Bâbı
201-)
Bize Muhammedü'bnü'l-Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebî Adiy rivâyet eyledi. H. Bişm'bnü Hâlid' dahi rivâyet etti. ki): Bize Muhammed yani İbn Ca'fer rivâyet etti. Her ikisi de dediler ki: Bize Şu'be, A'meş'den bu isnadla Cerir hadisinin benzerini rivâyet etti. Ve: büyüklenme deve sahiplerinde, vakar ve sekinet ise koyun sa-hiplerindedir.» ifadesini ziyâde eyledi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İman Ehlinin İmanda Birbirlerinden Farklı Oluşları Ve Yemenlilerin Bu Husustaki Üstünlüğü Bâbı
202-)
Bize İshâk b. İbrahim rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. el-Hâris el-Mahzûmî , İbn Cüreyc'den naklen haber verdi. ki: Bana Ebû'z-Zübeyr haber verdi. Kendisi Câbir b. Abdillâh'i şöyle derken işitmiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): katılıkları ile kabalık doğudadır. İmân ise Hİcazlılardadır.» buyurdular. bâbda gördüğümüz on üç hadis hakikatte bir hadisin muhtelif rivâyetleridir. Hadis müttefekun alevdir. Onu Buhârî dahi, «Bed'ül-Halk», «Talak», «Menakibu Kureys» ve «Meğazî» bâblarında muhtelif râvilerden tahriç etmiştir. bu hadisin bâzı yerlerinde ihtilâfa düşmüşlerdir. Mezkûr ihtilâfları Kâdi Iyâz bir yere toplamış; bilâhere İbn Salâh kısaltarak daha vazıh bir şekle sokmuştur. Şöyle ki: imânın Yemen'lilere nisbet edilmesini zahirî ma'nâsından çıkarak muhtelif te'villerde bulunmuşlardır. Buna sebeb imanın mebdei Mekke-i Mükerreme ve daha sonra Medine-i Münevvere olmasıdır. Mağrib ulemasından Ebû Ubeyd île ondan sonra gelenler bu hususta bir kaç kavil naklederler: Birinci kavle göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «İmân Yemen'lidir.» buyurmakla Mekke'yi kasdetmiştir. Çünkü Mekke, Tihâme'dendir. Tihame ise Yemen'den sayılır; derler, kavle göre murad: Mekke ile Medine'dir. Zira Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, bu hadisi Tebük'de söylediği rivâyet olunuyor. Bu takdirde Mekke ile Medine, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Yemen arasında kalırlar; ve Yemen tarafına işaret etmiş; fakat Mekke ile Medine'yi kasd ederek: «İmân Yemen'lidir!» buyurmuş olur. Yani Mekke ile Medine'yi Yemen'den sayması, o tarafda bulundukları içindir. Nitekim Kâ'be-i Muazzama Mekke'de olduğu halde onun Yemen tarafına bakan köşesine «Rüknü Yemânî» derler. kavle göre: maksad Ensârdır. Çünkü onlar aslen Yemen'lidir ler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e yardım ettikleri için zaman onlara nisbet edilmiştir. Ulemadan birçokları bu kavli tercih ettikıti gibi Ebû Ubeyd de onu beğenmektedir. İbn Salâh mezkûr üç kavli de tenkid ederek şunları Ebû Ubeyd ile'onun izinden gidenler Müsim ile başkalarının yaptıkları gibi bu hadisin bütün rivâyet yollarını lâfizlariyle bir araya toplayarak üzerinde dursalar bu söylediklerinden ha başka bir neticeye varırlar; zahiri ma'nayı bırakmazlar; ve mutlak zikredüdiğine göre hadisden muradın Yemen ve Yemenliler olduğuna hükmederlerdi. Zira hadisin bazı lâfızlarında: «Size Yemen'lîler geldi.» buyurulmuştur ki. Ensar da bu söze muhatab olanların içindedir. Şu halde Yemenliler Ensardan başkadırlar. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in.: « Yemen'liler geldi » buyurması da Öyledir. O zaman gelenler Ensardan başkaları idi. Sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gelenleri kemâl-i imanla hüküm verecek şekilde vasıflandırmış; ve: «İmân Yemenlidir» sözünü buna bina etmiştir. Binaenaleyh mezkûr hadis Mekke ile Medine'ye değil, kendisine gelen Yemen'lilerin imânına işarettir. zahiri ma'nasında bırakarak hakikaten Yemen'liler ma'nasına almaya bir mâni'de yoktur. Çünkü bir kimse bir şeyle vasıflanır da o şeyin kendisinde bulunduğu kuvvetle bilinirse, o kimsenin bu şeyle temayüz ettiğini ve bu hususda hâlinin kemâl üzere olduğunu göstermek için o şey kendisine nisbet edilir. İşte iman hususunda o gün gelen Yemen'lilerle Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hayatından ve ir-tihalinden az sonra gelen Üveysü'l-Karanî, Ebû Müslim el-Havlânî (rahimehüllah) ve emsali gibi kalbi selim, imânı kavı zevatın halleri de böyle idi. Bundan dolayı imanı onlara nisbet etmek, onu başkalarından nefi ma'nasına gelmeksizin bu zevatın iman-ı kâmil sahibi olduklarını bildirmek içindir. Binaenaleyh bu hadisle Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: «İmân Hicaz'hlardadır.» hadisi arasında hiç bir münâfat yoktur. bu hadisden murad her devirde yaşayan Yemen'liler değil, o zamankilerdir. Zira lâfız her devirdekileri iktizâ etmez. Bu hususda hak budur. Bizi hakka hidâyetinden dolayı Allahü teâlâ'ya şükrederiz. Allahu a'lem. Salâh, bundan sonra sözüne şöyle devam etmiştir: «Ha-disde zikri geçen fıkıh ve hikmete gelince; Burada fıkıh, din hususundaki anlayışından ibarettir. Sonraları fukahâ ve usûl-ü fıkıh, uleması fıkhı: «Amele dair olan şer'î hükümleri, aynen delil getirmek suretiyle anlamaktır.» diye tahsise karar vermişlerdir. ta'rif hususunda ise bir çok sakat kaviller vardır. Her kavil onun sıfatlarından bazısını söylemekle iktifa etmiştir. Bu ta'riflerden bize en dürüst geleni şudur: «Hikmet, nufuz-u nazar, ahlâkı tehzib, hakkı hak bilerek onunla amel, neva hevese ve bâtıla tâbi' olmayı önlemek gibi şeylerle birlikte Allahü teâlâ'yı bilmeyi de içine olan hükümlerle vasıflanan ilimdir.» Hakim de bunlar kendisinde olan zâttır. Ebû Bekir b. Düreyd: «Sana nasihat ile seni kötülüklerden men'eden yahud iyilik yapmaya çağıran veya çirkin bir şeyden seni nehyeden her kelime hikmettir; demiştir.» Yemen'liler hakkında: kalbleri daha yumuşak, gönülleri daha nâziktir.» buyurulmuş; ve bir cümlede hem kalb hem fuâd kelimesi zikredilmiştir. Halbuki (Kulûb) ve (Ef'ide) kelimeleri ayni ma'nayadırlar. Çünkü Kulub: Kalbin; Ef ide: fuâd'ın cem'idirler. Fuâd da kalb demektir. Şu halde kalb sözü mütera-difiyle tekrarlanmıştır. Bittabi böyle olması, ayni lâfzın tekrarlanmasından daha makbuldür. Ancak fuâd'ın kalb ma'nasına gelmediğini iddia edenler de vardır. Bunlardan bazılarına göre fuâd kalbin içi, diğerlerine göre kalbin zarı ma'nasınadır. Bu zar ince olursa bir şeyin ondan geçmesi kolay ve sür'atli olur. yumuşaklık, naziklik ve zayıflıkla tavsif Duyurulmasının ma'nası, onların huzû' ve haşyet sahibi olmaları, çabuk icabet etmeleri, başkalarının kalpleri gibi şiddet ve katılıkla tavsif edilemeyip nasihat ve ihtardan çabuk mütenebbih olmalarıdır. Kendini beğenmek ve Övünmektir: Büyüklenmek ve başkasını hor görmektir. kelimesi Hattâbî'nin beyanına göre iki vecihle tefsir olunur. Ya (Fedde) filinden alma feddâd'ın cem'idir; ve şiddetli sesli demektir ki. deve sahiplerinin âdeti budur. Yahut fedan'ın cem'idir. ziraat âleti, ziraatte kullanılan öküzler demektir. Bundan maksad çiftçilerdir. Nevevî «Doğrusu şedde ile feddâdın cem'i fedda-dîn'dir; hadis ulemâsiyle Esmaî'm'n ve cumhûru ehl-i lügatin kavli budur.» diyor. «Bu hadisde şeddeliden başka rivâyet yoktur.» demiştir. göre Feddâd: iki yüzden bine kadar hatta daha fazla devesi olan demektir. Maksad, devesi çok olan kaba saba yaygaracılar; kendini beğenenlerdir. Ebû'l-Abbâs'a göre bunlar; deveciler, çobanlar, sığır sahipleri ve hamallardır. Esmaî:. «Bunlar, tarlalarında ve malları ile hayvanlarının arasında sesleri yükselenlerdir. Fedid, şiddetli ses ma'nasına gelir.» demiştir. Hattabi diyor ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in böylelerini zemmetmesi, dünya işleriyle uğraşırken, din işlerine bakamadıklarındandır. Bu onları âhiret işinden alı-kor, kalbin katılığı ve saire de bundan meydana gelir.» veber: Yüncüler demektir. Maksad çölde yaşayan bedevilerdir. Nitekim bunların zıddına yani şehirlilere de ehl-i meder denilir. . ve katı kalblilik ve develerin kuyrukları dibindeki yaygaracılarda» buyurması, hayvanları götürürken yaygara ve gürültü çıkardıklann-dandır. Bundan sonra; «Şeytanın iki boynuzunun doğduğu yerdeki Rabiâ ve Mudar kabilelerindedir.» buyurulmuştur. Rabia ve Mudar, yaygaracılardan bedeldir; yani yaygaracılar onlardır. iki boynuzundan murad: başının iki yanıdır. Bazıları: «Şeytanın iki boynuzu, onun iki gurup bendegâmdır. O bunları insanları sapıtmak için teşvik eder.» demiş; bir takımları: «Bunlar şeytanın kâfirlerden olan yardımcılarıdır.» mütaleasında bulunmuşlardır. Maksad, bilhassa şarkın son derece küfre ve şeytanın tesallatuna ma'ruz bir yer olduğunu anlatmaktır. Nitekim rivâyetin birinde: «Küfrün başı şark tarafıdır.» buyurulmuştur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) devrinde şarkda hâl böyle idi. mecûsîlerin küfrü çok şiddetli olduğuna işaret vardır. Zira mecusi olan acemlerle onların idaresinde bulunan arapların memleketi, Medine'ye nisbetle şarkta idi. Bunlar gayet çok ve kuvvetli idiler. Hatta hükümdarları Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in mektubunu parçalamıştı. Taberi'nin beyanına göre deccal dahi şarktan çıkacaktır. Ekseri şark milletleri son derece azgın ve kâfir oldukları için ateşe taparlardı. Bin seneden beri ateşleri sönmemişti. Ateşe hizmet edenlerin sayısının yirmi beş bin olduğu söylenir. şarka «Şeytanın iki boynuzunun doğduğu yer» denilmiştir. Çünkü şeytan güneşe karşı duran kimsenin karşısına dikilir. Güneş doğduğu zaman başının iki tarafının arasında kalır. Böylelikle güneşe karşı namaz kılanların kendisine secde ettiği zannını verir. Iyâz'a göre şarkdan murad, Necd'dir. Çünkü Necd şarkda Medine'den başlar. Hadis Tebük'de söylendi ise onun şarkı dahi Necd'-: dir. Kabîa ve Mudar kabileleri de orada yaşarlardı. Bunlar iki kardeş ka-; bile olup hayvancılık ve çiftçilikle geçinirlerdi. Sert tabiatlı ve katı kalbli lâftan anlamaz kimselerdi. Nevevî kasveti: nasihat kabul etmemek; gilâzı da; anlamamak diye izah etmiş; ve bunların ayni ma'naya geldiğini söyleyenler olduğunu dahi kaydetmişse de el-Übbî: «Kasvet; yumuşaklığın zıddı; gılâz da re'fetin zıddıdır.» demiş; ve bu iki kelimenin burada: şarklılar ibret almaktan uzak kendilerine nasihat kâr etmez kimselerdir; ma'nasından kinaye olduklarını beyan etmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İman Ehlinin İmanda Birbirlerinden Farklı Oluşları Ve Yemenlilerin Bu Husustaki Üstünlüğü Bâbı
203-)
Bize Ebû Bekir İbn Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Ebû Muâviye ile Vekî', A'meş'den, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllab (sallallahü aleyhi ve sellem): imân etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de (tam) imân etmiş olmazsınız. Ben size bir şey göstereyim mi; onu yaparsanız sevişirsiniz? Aranızda selâmı ifşa edin» buyurdular. sevmedikçe de imân etmiş olmazsınız.» ifâdesinin nıa'na-sı: îmanınızın kemâl bulması ve halinizin düzelmesi ancak birbirinizi sevmekle olur demektir. Nevevî'ye göre «İmân etmedikçe cennete giremezsiniz.» cümlesinden maksad zahiri ma'nadır. Binâenaleyh cennete girmek için mü'min olmak şarttır. Velevki iman-ı kâmil olmasın. Yani cennete girmek mutlak imana bağlıdır. İman-ı kâmil sahibi olmak ise mü'minlerin birbirini sevmesine bağlıdır. Salâh diyor ki: «Bu hadisin ma'nası: sizin imanınız ancak birbirinizi sevmekle kemâl bulur. Eğer böyle iman etmedi iseniz cennetlikler doğrudan doğruya cennete girerken sizler giremezsiniz; demektir.» Yani, siz İman-ı Kâmil ile imân etmedikçe doğrudan doğruya cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman-ı kâmil sahibi olamazsınız. İbn Salâh’ın sözünü ihtimal dahilinde görmektedir. aranızda ifşa edin!»» ifşa etmek: dağıtmak ve yaymaktır. Bu cümle, tanıdık olsun olmasın bütün müslümânlara adetâ saçarcasına bol bol selâm vermeye teşviktir. vermek birleşip kaynaşmanın ve sevgi celbinin en başta gelen sebeblerindendir. Müslümanların birbirleriyle tanışmaları ve kendilerini milletlerden ayıran şiarlarını meydana çıkarmaları onun ifşası sadesinde mümkün olur. Ayni zamanda selâm vermekde nefsi tevâzua alınırıma, müslümanların hürmetini ta'zim, birbirleriyle küsüşüp alâkayı kesmeyi ve ara bozmayı ortadan kaldırma gibi nice güzel ma'nalar vardır. İnsan verdiği selâmın Allah için olduğunu bilmeli ve onu yalnız eşine dostuna değil her müslümana vermelidir. cümlesi ekseri nüshalarda (nun)un ıskatiyle rivâyet edilmiştir. Fiil, nefi veya nehî olmadığı halde sonundan (nun)un düşmesi tahfif içindir. Bazı nüshalardan (nun) hazf edilmemiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Cennete Ancak Müminlerin Gireceğini, Sevmenin İmandan Olduğunu Ve Selamlaşmanın Sevgi Husulüne Sebeb Olduğunu Beyan Bâbı
204-)
Bana Zübeyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Cerir, A'meş'den bu isnadla haber verdi. Ebû Hüreyre: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kabza-i kudretinde olan (Allah)a yemin ederim ki sizler imân etmedikçe cennete giremezsiniz.» buyurdular: diyerek (bundan Ön çeki) Ebû Muâviye ve Veki' hadisinin mislini rivâyet etmiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Cennete Ancak Müminlerin Gireceğini, Sevmenin İmandan Olduğunu Ve Selamlaşmanın Sevgi Husulüne Sebeb Olduğunu Beyan Bâbı
205-)
Bize Muhammed b. Abbâd el-Mekkî rivâyet etti. ki): Bize Süfyân rivâyet etti. ki: Süheyl'e , Amr bize el-Ka'kaa'dan, o da babandan rivâyet etti; dedim. Ve benim rivâyet silsilem’den bir kişi düşürmesini recâ ettim. Bunun üzerine Süheyl: Ben bu hadisi babamın dinlediği zattan dinledim. O zât Şam'da babamın dostu idi; dedi. Bundan sonra bize Süfyân, Süheyl'den o da Atâ' b. Yezid'den, o da Temimü'd Dârî'den naklen rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): nasihattir.» buyurmuşlar. (Râvi diyor ki) dedik. kitabına, resulüne, müslümanlarm İmâmlarına ve bilumum müslümanlara.» buyurdular. hadisi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Nesâî ve diğer bazı ulema tahric etmişlerdir. sânı pek büyüktür. İslâmm mihveri onun üzerindedir. mâdan birçokları onu bütün islâmi umuru toplayan dört esas hadisden biri sayarlarsa da imâm Nevevî bunun doğru olmadığını, islâmm asıl mihveri bunun üzerinde bulunduğunu söylüyor. Hadisi Temim’den Müslim yalnız basına rivâyet etmiştir. Buhârî' de Temim-i Dâri'den rivâyet edilmiş hadis yoktur. Müslim'de de yalnız bu hadis vardır. Nasihat lügatta: öğüt vermek, ihlâs, hayırlı işleri davet, hayırsızlardan nehiy, balı süzmek gibi birçok ma'nalara gelir. Bu kelime hakkında Hattâbi şunları söylemektedir: cem'iyetli bir kelimedir. Ma'nâsi nasihat edilen kimseye hayırlı nasib toplamaktır. Onun veciz isimlerden ve kısa sözlerden olduğu söylenir. Arap dilinde bundan ve bir de felah kelimesinden daha ziyâde dünya ve âhiret hayrım bir araya toplayan kelime yoktur. Nasihatin: elbisesini dikti» sözünden alındığı söylenir. Şu halde nasihatçınm nasihat verdiği kimsenin iyiliğini arama hususundaki fi'li elbisenin yırtıklarını yamamaya benzetilmiş demektir. Nasihatin: mumdan süzdüm» sözünden alındığını soyleyenler de vardır. Bunlar sözün hile ve yalandan kurtarılmasını, balın karışık kısmından süzülmesine benzetmişlerdir. ma'nâsı: Dinin direği ve kıvamı nasihattir; demektir. Nitekim; «Hacc arafedir» yani onun direği ve büyük kısmı arafedir; sözü de böyledir. tefsirine gelince: Ulemânın beyanına göre Allah'a nasihatdan murad: ona iman etmek; şeriki olmadığına kail olmak, sıfatlarında küfre sapmamak, Allah'ı bütün kemâl ve celâl sıfatlariyle tavsif, cümle noksan sıfatlarından tenzih eylemek; ona tâat etmek; âsi olmaktan kaçınmak, Allah için sevmek, Allah için buğzetmek, ona itaat edenlere muzaheret, isyan edenlere husumet, küfredenlerle ci-hâd etmek, nimetlerini i'tiraf ile şükürde bulunmak, her işinde ihlâs ve samimiyet göstermek, bütün bu sayılan vasıflara da'vet ve teşvik eylemek, bu hususta bütün insanlara yahud mümkün olanlara lütuf göstermektir. (rahimehullah): «Bu izafetin hakikati, kendi nefsine nasihat olması itibariyle kula râcidir; Çünkü, Allah herhangi bir kimsenin nasihatinden müstağnidir» demiştir. kitabına nasihat: Onun Allah kelâmı olduğuna, onu Allah indirdiğine, kul sözlerinin hiç biri ona benzemediğine, kullardan hiç birinin onun mislini getiremiyeceğine iman etmek, sonra ona ta'zimde bulunmak, onu tecvid ve adabına riâyet, harflerine dikkat ederek huşu' ile okumak, düşmanların tahrifine ve ona dil uzatanlara karşı müdâfaada bulunmak, Kur'ân-ı Kerîm'de beyan buyurulan her şeye inanarak tasdik etmek, ahkâmına vâkıf olmak, ulûm ve mesellerini anlamağa çalışmak, nasihatlerinden ibret almak acâib ve garaibi hususunda tefekküre dalmak, muhkem âyetleriyle amel, müteşâbih olanlarım tasdik etmek, umumunu, hususunu, nâsih ve mensûhunu araştırmak, Kur'ân ilimlerini neşir ve o ilimleri, o nasihatleri öğrenmeğe da'vetle olur. (sallallahü aleyhi ve sellem)’e nasihat: Onun peygamberliğini tasdik ile getirdiği şeylerin hepsine imân etmek, emir ve nehiy-lerinde ona itaat etmek, hayât ve mematanda ona muzaherette bulunmak, ona yardım edenlere muzaheret, düşmanlarına husumet göstermek, ona ta'zimde bulunmak, sünnetini ihya, da'vet ile şeriatını neşretmek, şeriattan hürmeti nefi ile onun ilimlerini öğrenmek, ma'nalarını anlamak ve bunları öğrenmeye başkalarını da'vet eylemek, okur ve öğretirken ilme hürmetkar davranmak, terbiye ve nezâket dâiresinde okumak, bilmediği bir ilim hakkında söz söylememek, ulemaya hürmet ve ta'zimde bulunmak, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ahlâk ve âdabiyle ahlâklanmak, onun ehl-i Beytini ve ashabını sevmek, sünnetinde bid'atçı-lık eden veya ashâb-ı kirâmdan birine dil uzatanların semtinden kaçmak gibi şeylerdir. İmâmlarına nasihat: Onların hükümdar ve kumandanlarına ta'bir-i mahsusu ile ülû’l-emre itaat, hak uğrunda kendilerine yardım, hakdan ayrılmamalarını tenbih, unuttukları şeyleri veya henüz duymadıkları müslüman haklarını lûtf u nezâketle ihtarda bulunmak, onlara isyan etmemek ve halkın onlara itât Bâbında gönül birliğine varmasıdır. ülû'l-emrin arkasında namaz kılmayı, onunla birlikte cihada gitmeyi ona zekât vermeyi, zulmünden korkulduğu zaman silâhla ona isyan etmemeyi, yalancı medh u senalarla onu aldatmamayı ve ona hayır dua da bulunmayı da nasihattan saymış; ve bütün bunların, müslüman İmâmlarından ülû’l-emir devlet adamları kasdedildiğine göre olduğunu kaydettikten sonra bazân (müslümanlann İmâmları) ta'birinded din âlimleri kasdedildiğini söylemiştir. Onlara nasihat, rivâyet ettiklerini kabul etmek, ahkâm hususunda onlara tâbi' olmak ve kendilerine hüsnü zanda bulunmaktır. müslimin'den murâd: müslüman ahâlidir. Bunlara nasihâ din ve dünyalarına faydalı olan şeyleri kendilerine göstermek, onları öğretmek, kusurlarını görmezden gelmek, onlara ezâ etmemek, yardımlarına koşmak, zararlarını gidermek, iyiliği emir; kötülüğü nehyetmek, büyüklerine hürmet, küçüklerine şefkatda bulunmak, aldatmamak, hased etmemek, kendisi için dilediğini onlar için de dilemek, kötü gördüğünü onlar için de kötü görmek, onların mallarını, canlarını, ırzlarını müdafaa etmek, kendilerini bu sayılan şeylerle ahlâklanmaya teşvik etmek ve tâatlara neşatlarını açmak gibi şeylerdir. Bâttâî diyor ki: «Bu hadis nasihate din ve islâm denilef bileceğine, kavle olduğu gibi fi'le de din denilebileceğine delildir. Naşir hat farz-ı kifayedir. Bazılarının yapmasıyla diğerlerinden sakıt olur. Nasihat takat nisbetinde lâzım olur. Nasihati eden zât, nasihatinin kabul edileceğini ve kendine bir fenalık yapılmayacağını bilirse nasihat etmesi vacib olur. Kendisi için kötülük edileceğinden korkarsa ona nasihati terk için ruhsat vardır.» ki nasihat, hakikaten pek çok ma'naları kendinde toplayan bir kelimedir. Lisanımızda daha ziyâde (öğüt vermek) manasında kullanılan bu kelime burada yalnız o ma'na ile kalmıyor. Bilhassa bu hadis-de bütün ma'nalanna âmm ve şamil olarak kullanılmıştır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Dinin Nasihat Olduğunu Beyan Bâbı
206-)
Bana Muhammed b. Hatim rivâyet etti. ki): Bize İbn Mehdi rivâyet etti. ki): Bize Süfyân, Süheyl b. Ebi Sâlih'den, o da Atâ' b. Yezid el-Leysî'den, o da Temim-i Dâri'den, o da Nebiy (sallallahü aleyhi ve sellem)’den nakletmiş olmak üzere bu hadisin mislini rivâyet etti.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Dinin Nasihat Olduğunu Beyan Bâbı
207-)
Bana Ümeyyetü'bnü Eistân dahi rivâyet etti. ki): Bize yani İbn Zürey' rivâyet etti. ki): Bize Ravh —ki İbn Kaa-sim'dir — rivâyet etti. ki): Bize Süheyl, Atâ' b. Yezid'den rivâyet eyledi. Onu Ebû Salih'e Temim-i Dâri'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den nakletmiş olmak üzere bu hadisin mislini rivâyet ederken dinlemiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Dinin Nasihat Olduğunu Beyan Bâbı
208-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Nümeyr ile Ebû Üsâme, İsmail b. Ebi Hâlid'den o da Kays’dan, o da Cerir'den naklen rivâyet ettiler. Cerir: (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, namazı kılmak, zekâtı ver-mek ve her müslümana nasihatta bulunmak şartı ile beyat ettim.» demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Dinin Nasihat Olduğunu Beyan Bâbı
209-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb ve İbn Nümeyr rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Süfyân , Ziyâd b. îlâka' dan rivâyet etti.. Ziyâd, Cerir b. Abdillâh'ı: «Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e her müslümana sadakatli olacağıma beyat ettim.» derken işitmiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Dinin Nasihat Olduğunu Beyan Bâbı
210-)
Bize Süreye b. Yûnus ile Ya'kub ed-Devrakî rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Hüseyni, Seyyar' dan, o da Şa'bi'den, o da Cerir'den naklen rivâyet etti. Cerir: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e söz dinleyip tâatte bulunmak şartiyle beyat ettim. Bana: «Gücünün yettiği hususda » cümlesini telkin buyurdu. Bir de; her müslümana nasihatta bulunmak üzere beyat eyledim.» demiş. kendi rivâyetinde şöyle dedi: «Hüşeym: Bize Seyyar rivâyet etti; dedi.» rivâyetlerin birinde Hazret-i Cerir b. Abdillâh (radıyallahü anh) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e İslâmın erkânından yalnız namazla zekât üzerine beyat ettiğini bildirmektedir. Çünkü bunlar kelime-i şehâdetten sonra İslâmın en mühim rükünleridir. Kur'ân-ı Kerîm'in bir çok yerlerinde daima beraber zikredilmişlerdir. Oruç ve diğer erkânın burada zikredilmemesi tâatın mefhumunda dahil oldukları içindir. Zira hadisin bir rivâyetinde Cerir (radıyallahü anh) «Söz dinleyip tâatte bulunmak şartiyle beyat ettim» demiştir. (sallallahü aleyhi ve sellem) ıin Hazret-i Cerir'e: yettiği hususda buyurması Teâlâ Hazretlerinin: «Allah hiç bir kimseye gücünün yetmeyeceği şeyi teklif etmez.» âyet-i kerîmesine muvafıktır. Bu cümleyi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kemâl-i şefkatinden dolayı Hazret-i Cerir'e ta'lim buyurmuştur. Çünkü insan bazı hâllerde aciz kalır; ve eğer sözünü: «Müyesser olursa yahud yapabilirsem» gibi bir şart cümlesi ile kayıd-lamazsa çok defa verdiği sözün altında kalır. Taberâni’ nin rivâyeti Hazret-i Cerir'in son derece âlice-nâb ve cömerd bir zât olduğunu gösterir. Mezkûr rivâyete göre Cerir (radıyallahü anh) kendisine bir at satın almak için kölesine emretmiş o da 300 dirheme bir at satın alarak parasını Ödemek için atla birlikte sahibini de Cerir (radıyallahü anh)'a getirmiş. Cerir atı beğenmiş; ve sahibine: atın 300 dirhemden fazla eder. Onu 400 dirheme satar mısın?» demiş. At sahibi: sana kalmış bir şeydir yâ Ebâ Abdillâh!» demiş. Cerir: atın bundan da fazla eder. Onu 500 dirheme satar mısın?» demiş; ve «Senin atın bundan da fazla eder» diyerek yüzer yüzer arttırmak suretiyle hayvanın fiyatını 800 dirheme yükseltmiş. Nihayet onu 800 dirheme satın almış. Kendisine neden böyle yaptığı sorulunca: ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, her müslümana sadakatli olacağıma beyat ettim.» demiştir. Örfen hiç bir münazaa ve münakaşa götürmeyecek şekilde her işini hükümdara bırakma hususunda ona söz vermektir. Bey'at ederken ashâb-ı kirâm. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in elinden tutarlar; verdikleri sözü bu suretle te'kid ederlerdi. Bu hâl alışverişe benzediği için alış veriş manasına gelen beyi' kelimesinden alınarak söz ver-meyo bey'at denilmiştir. hadisin senedinde İmâm Müslim'in: «Yakub kendi rivâyetinde şüyle dedi...» diyerek onun rivâyet şeklini göstermesi ince bir manaya tenbih içindir. Şöyle ki: Râvilerden Hüşeym müdellistir. Müdellis râvi, hadisi «an» edâtile rivâyet ederse o hadisle ihticâc edilmez. Ancak o hadisi başka bir yoldan dinlediği sabit olursa o zaman ihticac olunur. İmâm Müslim bu hadisi iki şevliden yani Süreye ile Ya'kub'dan rivâyet etmiştir. Süreyc'in rivâyetinde «an» edata vardır. Fakat Ya'kub'unkinde yoktur. İşte Müslim onun rivâyetinde «an» olmadığını göstermek suretiyle hadisin muttasıl olduğunu beyân etmiştir. Bu onun son derece dikkat ve ihtiyat sahibi bir zât olduğunu gösterir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Dinin Nasihat Olduğunu Beyan Bâbı
211-)
Bana Harmeletü'bnü Yahya b. Abdillah b. İmrân et-Tücibî rivâyet etti. ki): Bize İbn Vebb haber verdi ki: Bana Yunus, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. ki: Ebû Usâmete'bni Abdirrahman ile Saidü'bnü'l-Müseyyebi şunu söylerlerken işittim: Ebû Hüreyre dedi ki: Gerçekten Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): zina ederken mü'min olarak zina etmez. Hırsız, çalarken mü'min olarak çalmaz. Şarabı içerken dahi sarhoş mü'min olarak içmez.» buyurdular. Şihâb Şöyle dedi: «Bana da Abdülmelik b. Ebi Bekir b. Abdirrahman haber verdi ki, Ebû Bekir onlara bu sözleri Ebû Hüreyre'den rivâyet eder; sonra şöyle dermiş: Ebû Hüreyre bu sözlere: «Halkın gözleri önünde kıymetli bir şeyi zorla yağma ederken mü'min olarak yağma etmez.» cümlesini de katardı. hadisi Buhârî Kitabü’l-Mezalim ile Kitâbu'l-Eşribe de Hazret-i Ebû Hüreyre'den, Hudûd bahsinde Ebû Bekir b. Abdirrahman'dan tahriç ettiği gibi, Nesai Eşribe ve Recim bahislerinde İbn Mâce'de «Fîten» bahsinde İsa b. Hammad’dan rivâyet etmişlerdir. Bu babta Ebû Dâvûd Hazret-i Cabir'den, Tirmizî Hazret-i Enes b. Mâlik'den, Ahmed b. Hanbel Hazret-i Zeyd b. Hâlid'den, İbn Hibbân Imrân b. Husayn ile Sa'lebetü'bnü'l-Hakera (radiyallahu anhüma) dan, İbn Ebî Şeybe Asım b. Küleyb tarikiyle bir sa-habiden; Abdurrezzâk, Ebû Bekir Beyhâki, Taberâni ve Ebû Dâvûdu Tayâlisî Hazret-i Abdullah b. Ebî Evfâ'dan, yine Taberânî, Hazret-i Abdullah b. Mugaffel'den, Ebû Dâvûd Tayâlisî ile Said b. Mansur Hazret-i Ali (radıyallahü anh)'dan hadisler rivâyet etmişlerdir. Bu ma'nâda hadisler pek çoktur. şerifin manası hususunda ulema ihtilâf etmişlerdir. Hasan-ı Basri ile İbn Cerîr Taberi'ye göre: «Mü'min olarak zina etmez, mü'min olarak çalmaz; mü'min olarak şarap İçmez...» cümlelerinin ma'nâsı: imanından dolayı Öğülecek bir şeyi kalmaz; demektir; yoksa imânı bakidir. Bir takımları; münkerâtı işlemeye devam eden kimse imândan çıkar» demiş; diğerleri bunları helâl i'tikad ederek yapanın dinden çıkarak kâfir olacağını söylemişlerdir. İbn Tin'in nakline göre Buhârî: «Böy-lelerinden imanın nuru alınır.» demiştir, ki bu kavil İbn Abbâs (radıyallahü anh) dan da rivâyet olunur. Bazılarına göre Allah'a tâat hususunda basireti kapanır. Zührî; «Bu ve emsali hadisler müteşâbi hâttandırlar. Binaenaleyh onlara iman edilip geçilir; ma'nalanna dalmak olmaz; Çünkü biz onların ma'nalanm anlamayız.» demiştir. Bütün bu te'viller ihtimâl dahilinde olmakla beraber muhakkikîn-i ulemaya göre hadisin en doğru ma'nası, mezkûr günahları işleyenlerde imanın kemâlinin kalmamasıdır. Burada ve benzeri yerlerde nefiden murâd: Kemâldir. Meselâ: «Faydasız bilgi ilim değildir; dünyada attan başka mal yoktur; âhiret hayâtından başka hayât olamaz.» sözleri hep bu ma'nada söylenirler. Bundan maksad: faydasız bilgi tam ilim değildir; attan- daha mükemmel mal yoktur; âhiret hayâtından başka ma'mur hayât olamaz; demektir. Bu gibi te'viller her lisanda çoktur. bu şekilde te'viline sebeb: onun Hazret-i Ebû Zerr ve Ubâde (radiyallahu anhüma) hadislerine muarız bulunmasıdır. Ebû Zerr (radıyallahü anh) hadisinde: «Bir kimse, Allah'dan başka ilâh yoktur, derse, zina da etse hırsızlık da yapsa cennete girecektir» buyurulmuş Ubâdetü'bnü's-Sâmi (radıyallahü anh)’in sahih ve meşhur olan hadisinde ise: «Ashâb-ı kirâmın çalmamak, zina etmemek, âsi olmamak ilâh...» şartiyle Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e bey'atta bulundukları, bundan sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in onlara: «Sizden hanginiz sözünde durursa onun eciri Allah'a aîddir; kim bunlardan birini yapar da dünyada ceza görürse bu onun keffâreti olur; kim yaparda ceza görmezse onun işi Allahü teâlâ'ya kalmıştır. Dilerse affeder; dilerse azâb eyler.» buyurduğu beyan olunuyor. Üstelik Teâlâ Hazretleri: ki Allah kendisine şirk koşulmayı affetmez. Amma bundan aşağısını dilediğine affeder." ehli hak olan müslümanlar da, zânî, kaatil ve diğer büyük günahkârların bu günâhlar sebebiyle dinden çıkmadıklarına, bunların mü'min fakat imanları noksan olduğuna ittifak etmişlerdir. Şayet tevbe ederlerse cezaları sakıt olur. Büyük günahlara devam ederken ölürlerse işleri Allah'a kalır. Dilerse onları affeder. Ve doğrudan doğruya cennetine koyar. Dilerse cezaları nisbetinde azâb ettikten sonra cennetine nail kılar. bu delillerden dolayı buradaki hadis ile emsalini te'vile zaruret hasıl olmuştur. Zâten bir meselede zahiren birbirine muarız iki hadis görülürse yapılacak iş onların aralarını bulmaktır. Battal diyor ki: «Bu hadis, şarap hususunda varid olan en şiddetli delildir. Hâriciler bununla istidlal ederek büyük günâh işleyenlerin küfrüne hükmetmişlerdir. Ehl-i sünnet ise buradaki imâm, kâmil ma'nasına hamletmiştir. Yani bir kimse şarap içerken kâmil bir imâna Mâlik değildir. Bazıları bunun büyük bir tehdit ve teşdid kabilinden olduğunu söylerler.» bu hadisde bütün ma'siyet nevilerine ve onlardan sakınmaya tenbih olduğunu söylerler. Zinayı zikretmekle bütün şehvetlere, şarapla sütün Allah yolundan saptıran ve gaflete sürükleyen şeylere, hırsızlıkla dünyaya dalmaya ve harama meyletmeye, yağmacılıkla da kulları hiçe sayarak onlarla hiç utanmadan alay etmeye tenbih olunmuştur. Cerir Taberî'nin rivâyetine göre Muhammed b. Zeyd b. Vâkıd bu hadisi inkâr etmiş; râvilerinin hata ettiklerini beyanla Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sadece «mü'min zina etmez ve çalmaz.» buyurmuş olduğunu söylemiştir. zahirine bakılırsa: «Ebû Hüreyre bu sözlere (Halkın gözleri önünde kıymetli bir şeyi zorla yağma ederken mü'min olarak yağma etmez) cümlesini de katardı.» ibaresi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hadisi değil, Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)’in sözüdür. Ancak başka bir rivâyetten bu kısmın Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hadisinden olduğu anlaşılmıştır. Çünkü Ebû Nuaym'in tahric ettiği bu rivâyette şöyle buyurumıuştur: kabza-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, eğer sizden biriniz yağmacılık ederse...» Hazret-i Hemmâm b. Münebbia'in rivâyet ettiği bu hadis sarahaten Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e ref edilmektedir. Amr İbn Salâh bu iki rivâyetin arasını bulmuş ve ezcümle şunları söylemiştir: «Bu suretle anlaşıldı ki, Ebû. Bekir b. Abdirrâhman’ın (Ebû Hüreyre bu sözlere şu cümleyi de katardı) demesinden murad: o sözleri Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyeten katardı; Kendi sözleri olmak üzere söylemezdi, demektir.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Günahlar Sebebiyle İmanın Eksilmesini Ve Günaha Dalan Kimseye — Kemalinin Yokluğu Manasıyla— İmansız Denilebileceğini Beyan Bâbı
212-)
Bana Abdülmelik b. Şuayb b. Leys b. Sa'd rivâyet etti. ki: Bana babam, dedemden rivâyet etti. Dedem ki: Bana Ükayl b. Hâlid rivâyet etti. ki: İbn Şihâb şunu söyledi. Bana Ebû Bekir b. Abdirrâhman b. el-Hâris b. Hişâm , Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi ki, Ebû Hüreyre: Gerçekten Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): zina ederken ilâh...» buyurdular, demiş. Ve bu hadisi yağmayı da zikrederek yukarıki gibi hikâye etmiş; yalnız «Kıymetli bir şeyi» kaydım zikretmemiş. Şöyle deditir: «Bana Saîdu'bnü'l-Müseyyeb ile Ebû Se-lemete İbn Abdirrahmân, Ebû Hüreyre'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen (yağma) kaydı müstesna olmak üzere Ebû Bekir'in bu hadisinin mislini rivâyet etti.» esas i'tibârile: şeklinde — yani (yezkûru) fi'li zamirle kullanılmak icâbederdi. Burada ya ihtisar kasdedilerek zamir hazf edilmiştir; yahud fiil meçhul okunacak ve cümle hâl mevkiinde olacaktır. Râyî Ebû Bekir'in hadisdeki yağma cümlesini yalnız Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)'a izafe etmesi, başkalarının bu cümleyi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e merfu’. olarak rivâyet etmediklerini duyduğu içindir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Günahlar Sebebiyle İmanın Eksilmesini Ve Günaha Dalan Kimseye — Kemalinin Yokluğu Manasıyla— İmansız Denilebileceğini Beyan Bâbı
213-)
Bana Muhammed b. Mihrân er-Râzi rivâyet etti. ki: Bana İsâ b. Yûnus haber verdi. ki): Bize Evzâî, Zühri'den, o da İbn'l-Müseyyeb ile Ebû Seleme ve Ebû Bekir b. Abdirrahmân b. el-Hâris b. Hişâm'dan, onlar da Ebû Hüreyre'den, o da Nebî (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işitmiş olmak üzere Ukayl'in Zühri'den, onun da Ebû Bekir b. Abdirrahman'dan, onun da Ebû Hüreyre'den naklettiği hadis gibi rivâyet etti. Ebû Hüreyre yağmayı zikretmiş fakat (kıymetli bir şey) kaydını söylememiş. meşhur nüshalarda hep bu tarzda rivâyet edilmiştir. Kıymeti ve mikdarı çok ma'nâsına gelir. Ayni terkibi İbrahim El-Harbî şeklinde rivâyet etmiştir. O da ayni ma'nayı ifade eder.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Günahlar Sebebiyle İmanın Eksilmesini Ve Günaha Dalan Kimseye — Kemalinin Yokluğu Manasıyla— İmansız Denilebileceğini Beyan Bâbı
214-)
Bana Hasan b. Aliy el-Hulvânî rivâyet etti. ki): Bize Ya'kûb b. İbrahim rivâyet etti. ki): Bize Abdülâziz b. el-Muttalib, Safvân b. Süleym' den, o da Meymune'nin kölesi Atâ' b. Yesâr ile Humeyd b. Abdirrahman'dan onlar da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti. H.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Günahlar Sebebiyle İmanın Eksilmesini Ve Günaha Dalan Kimseye — Kemalinin Yokluğu Manasıyla— İmansız Denilebileceğini Beyan Bâbı
215-)
Yine bize Muhammed b. Râfi’ rivâyet eyledi. ki): Bize Abdurrezzâk rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer , Hemmâm b. Münebbih'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen haber verdi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Günahlar Sebebiyle İmanın Eksilmesini Ve Günaha Dalan Kimseye — Kemalinin Yokluğu Manasıyla— İmansız Denilebileceğini Beyan Bâbı
216-)
Bize Kuteybetü'bnü Said rivâyet etti. ki): Bize Abdülâziz yani, Derâverdî, el-Alâ b. Abdirrahman'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işitmiş olmak üzere, bütün bu zevat Zührî'nin hadisi gibi rivâyet ettiler. Şu kadar var ki, el-Alâ' ile Safvân b. Süleym'in hadislerinde «İnsanların gözü önünde» ifadesi yoktur. Hemmâm'ın hadisinde ise: «Hem mü'mînlerîn gözleri önünde yağma ederken mü’min sayılamaz» ibaresi vardır. Hemmâm: «Sizden biriniz ganimete hıyanet ederken de mü'min olarak hıyanet etmez. Binaenaleyh sakının! Sakinın!» ifâdesini de ziyâde eylemiştir. ganimet mallarına hıyanet etmek; onlan aşırmak demektir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Günahlar Sebebiyle İmanın Eksilmesini Ve Günaha Dalan Kimseye — Kemalinin Yokluğu Manasıyla— İmansız Denilebileceğini Beyan Bâbı
217-)
Bana Muhammed b. el-Müsennâ rivâyet etti. ki): İbn Ebî Adiy, Şu'be'den, o da Süleyman'dan, o da Zekvan'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) eden kişi zina ederken mü'min olarak zina edemez; (hırsız) çalarken mü'min olarak çalamaz, (sarhoş) da şarap İçerken mü'min olarak içemez; amma tevbe henüz ma'ruzdur.» buyurmuşlar. henüz maVuzdur.» yani Allahü teâlâ hazretleri kullarının gerek kendi nefislerine gerekse şeytanın iğvâlarına karşı za'flarını bildiği için âsilere bir rahmet olmak üzere tevbeyi kendilerine arzetmiştir. Onları battıkları günah deryasından kurtaracak çâre budur; ve hâlâ meşru'dur. Can boğaza gelmedikçe yapılan tevbenin kabul olunacağına ulemâ ittifak etmişlerdir. Nitekim bu babta hadis de vardır. edilen günaha pişman olmaktır. Tevbenin üç rüknü vardır:
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Günahlar Sebebiyle İmanın Eksilmesini Ve Günaha Dalan Kimseye — Kemalinin Yokluğu Manasıyla— İmansız Denilebileceğini Beyan Bâbı
218-)
Bana Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. ki): Bize Abdurrezzâk rivâyet etti. ki): Bize Süfyan, A'meş'den, o da Zekvan’dan, o da Ebû Hüreyre'den merfû' olarak haber verdi. Ebû Hüreyre «Zina eden kişi...»diyerek Şu'be hadisinin benzerini zikretmiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Günahlar Sebebiyle İmanın Eksilmesini Ve Günaha Dalan Kimseye — Kemalinin Yokluğu Manasıyla— İmansız Denilebileceğini Beyan Bâbı
219-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Nümeyr rivâyet eyledi. H. İbn Nümeyr dahi rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize el-A'meş rivâyet etti. H. Züheyr b. Harb da rivâyet etti. ki): Bize Vekî' rivâyet etti. ki): Bize Süfyân, A'meş'den, o da Abdullah b., Mürre’den, o da Mesrûk'dan, o da Abdullah b. Amr'dan naklen rivâyet eyledi. Abdullah Şöyle dedi: Resullülah (sallallahü aleyhi ve sellem): şey vardır ki, bunlar kimde bulunursa o kimse hâlis münafık olur. Kimde bunlardan bir nesne bulunursa onu bırakıncaya kadar kendisinde nifaktan bir haslet var dernektir. mu yalan söyler:
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Münafık Hasletlerini Beyan Bâbı
220-)
Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybü'bnü Saîd rivâyet ettiler; lâfız Yahya'nındır. Dediler ki: Bize İsmail b. Ca'fer rivâyet etti. ki: Bana Ebû Süheyl, NâfP b. Mâlik b. Ebî Âmir'den o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): alâmeti üç şeydir:
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Münafık Hasletlerini Beyan Bâbı
221-)
Bize Ebû Bekir b. İshâk rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebî Meryem haber verdi. ki): Bize Muhammed b. Ca'fer haber verdi. ki: Bana Huraka'nın mevlâsi el-Alâ' b. Abdirrahman b. Ya'kub, babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): şey münafık alâmetlerindendir: (Münafık)
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Münafık Hasletlerini Beyan Bâbı
222-)
Bize Ukbetü'bnü MÜkrem el-Ammiy rivâyet etti. ki): Bize Ebû Zükeyr Yahya b. Muhammed b. Kays rivâyet et- ki: Ben el-Alâ' b. Abdirrahmân'i tu isnâdla rivâyet ederken dinledim. Hem: «Münafığın alâmeti üçtür. İsterse oruç tutsun, namaz kılsın ve kendini müslüman saysın.» dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Münafık Hasletlerini Beyan Bâbı
223-)
Bana Ebû Nasr et-Temmâr ile Abdül'A'lâ b. Hammâd rivâyet etti. Dediler ki: Bize Hammâd b. Seleme, Dâvûd b. Ebî Hindden, o da Said b. el-Müseyyeb'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti Ebû Hüreyre: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu; diyerek Yahya b. Muhammed'in el-Alâ'dan rivâyet ettiği hadisin mislini rivâyet etmiş. Bu hadisde: «İsterse oruç tutsun, namaz kılsın ve kendini müslüman saysın» ibaresini zikretmiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Münafık Hasletlerini Beyan Bâbı
224-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Bişr ile Abdullah b. Nümeyr rivâyet attiler. Dediler ki: Bize Ubeydullah b. Ömer, Nâfi'den, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): adam din kardeşini tekfir ederse ikisinden biri o tekfir sebebiyle muhakkak (küfre) döner.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Müslüman Kardeşine «ey Kafir» Diyen Kimsenin İman Halini Beyan Bâbı
225-)
Bize Yahya b. Yahya et-Temimî ile Yahya b. Eyyûb, Kuteybetü'bnü Said ve Alî b. Hucr toptan İsmail b. Ca'ferden rivâyet ettiler. Yahya b. Yahya dedi ki: Bize İsmail b. Ca'fer, Abdullah b. Dinar'dan naklen haber verdi ki, kendisi İbn Ömer'i şöyle derken işitmiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): hangi bir kimse din kardeşine; «ey kâfir,» derse bu tekfir sebebiyle ikisinden biri muhakkak küfre döner. Eğer o kimse dediği gibi ise ne a'lâ! Aksi takdirde sözü kendi aleyhine döner.» buyurdular. hadis müttefekun aleyhtir. Buhârî onu «Kitabü’l-Edeb» de rivâyet etmiştir. Ebû Dâvûd ile Taberâni de ayni ma'nada hadisler rivâyet etmişlerdir. Küfre nisbet etmek, kâfir olduğunu iddia eylemektir. Bazıları bu kelimenin tekfir değil, ikfâr şeklinde kullanılacağını iddia etmişlerse de tekfir şekli hadisde vârid olmuştur. Bazıları bu hadisi müşkül saymışlardır. Çünkü ehl-i Hakkın mezhebine göre bir müslüman zina ve katil gibi günahlar sebebiyle dahi tekfir edilemez. İslâm dinini bâtıl i'tikad etmemek şartiyle din kardeşine kâfir demek de böyledir. Bu sebeble ortaya bir çok te'viller çıkmıştır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Müslüman Kardeşine «ey Kafir» Diyen Kimsenin İman Halini Beyan Bâbı
226-)
Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Abdüs-samed b. Abdîl vâris rivâyet etti. ki): Bize baham rivâyet etti. ki): Bize Hüseyin el-Muallim, İbn Eüreyde'den, o da Yahya b. Ya'mer'den, o da Ebû'l-Esved'den, o da Ebû Zerr'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den şöyle buyururken işitmiş olmak üzere rivâyet etti: bile babasından başkasının oğlu olduğunu iddia eden hiç bir adam yoktur ki, küfretmiş olmasın. Her kim kendinin olmayan bir şeyi (Benim diye) iddia ederse o kimse bizden değildir. O, cehennemde oturacağı yere hazır olsun! ve her kirn bir kimseyi kâfir diye çağırır veya düşman olmadığı halde Ona Allah'ın düşmanı derse, sözü kendi sleyhine döner.» nıuttefekun aleyhtir. Buhârî onu «Kitâbü'l-Menâkib» de rivâyet etmiştir. bir adam» dan murâd; erkek olsun kadın olsun her insandı Babadan başkasına intisâb, ancak bilerek yapılırsa günah olur; bilmeyerek yapılırsa günahı yoktur. Onun için hadis-i şerifde «Bile şile» diye kaydolunmuştur. olmasın» cümlesi iki suretle tevil edilmiştir: bilerek başkasının çocuğu olduğunu iddia etmeyi helâl itikâd eden hakkındadır. Böylesi meşru'un zıddını helâl i'tikad ettiği için Allah'a küfretmiş olur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Bile Bile Babasını İnkar Eden Kimsenin İman Halini Beyan Bâbı
227-)
Bana Hârûn b. Said el-Eylî rivâyet etti. ki): İbn Vehb rivâyet eyledi. ki: Bana Amr, Ca'fer b. Rabia'dan, o da Irak b. Mâlik'den naklen haber verdi ki, Irak Ebû Hüreyre'yi şöyle derken işitmiş: Gerçekten Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): inkâr etmeyin. Zira her kim babasını inkâr ederse bu (yaptığı) küfürdür.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Bile Bile Babasını İnkar Eden Kimsenin İman Halini Beyan Bâbı
228-)
Bana Amru'n - Nâjtıd rivâyet etti. ki): Bize Hüşeym b. Beşir rivâyet etti. ki): Bize Hâüd, Ebû Osman dan naklen haber verdi. ki: Ziyada neseb iddia olunduğu zaman Ebû Bekre'ye rastladım; ve kendisine dedim ki: Bu yaptığınız nedir? Ben Sa'dü'bnü Ebî Vakkas'i şöyle derken işittim: Kulaklarım Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Her kim isiâmda, babası olmadığını bildiği halde babasından başkasını baba iddia ederse ona cennet haramdır» buyururken işitti. Bunun üzerine Ebû Bekre: Evet onu ben de Resülûllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittim, dedi. iki rivâyetten birincinin şerhi ondan önceki hadisde geçti. İkinciye gelince: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in burada; «Ona cennet haramdır.» buyurması yukarıda geçtiği veçhile iki şekilde te'vil edilmiştir:
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Bile Bile Babasını İnkar Eden Kimsenin İman Halini Beyan Bâbı
229-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Zekeriyyâ b. Ebî Zaide ile Ebû Muâviye, Âsım'dan, o da Ebû Osman'dan, o da Sa'd ile Ebû Bekre'den naklen her ikisinin de: «Bu hadisi Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’den kulaklarını işitti; kalbim belledi: Her kim babası olmadığını bildiği halde babasından başkasını (baba) iddia ederse ona cennet haramdır, buyuruyordu,» dediğini rivâyet ettiler.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Bile Bile Babasını İnkar Eden Kimsenin İman Halini Beyan Bâbı
230-)
Bize Muhammed b. Bekkâr b. er-Reyyân ile Avn b. Sellâm rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Muhammed b. Talha rivâyet etti. H. Muhammed b. el-Müsennâ da rivâyet etti. ki); Bize Abdurrahman b. Mehdi rivâyet etti. ki): Bize Süfyân rivâyet etti. H. yine Muhammed b. el-Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. Bunların hepsi Zübeyd'den, o da Ebû Vâild'den, o da Abdullah b. Mes'ud'dan naklen rivâyet ettiler. İbn Mes'ud Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): söğmek fisktır. Onunla çarpışmak ise küfürdür» buyurdular. Zübeyd ki: «Bunun üzerine ben Ebû Vâile; Bunu Abdullah Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet ederken ondan sen mi işittin?» dedim dedi. Amma şu'be'nin hadisinde Zübeyd'in Vâile söylediği söz yoktur. müttefekun. aleyhdir. Buhârî onu «Kitabü’l-imân», «Kitabii'l-Edeb» ve «Kitabü'l-Fiten» de tahric ettiği gibi diğer hadis İmâmlarından Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, Ahmed b. Hanbel ve başkaları da rivâyet etmişlerdir. lügatte söğmek ve bir kimsenin namusunu lekeleyecek şekilde konuşmaktır. Sibâb'da ayni ma'naya gelir. Bazıları bunun mufa'ale Bâbından masdar olduğunu ve söğüşmek ma'nasına geldiğini, diğerleri sebb ma'nasına isim olduğunu söylerler. İbrâhimü'l-Harbî sibâbın ma'naca sebbden daha şiddetli olduğunu ileri sürmüştür. Ona göre sibâb bir kimse hakkında o kimsede bulunan bulunmayan bütün ayıbları söylemektir. ve füsûk: lügatte hak yoldan ve tâatten çıkmaktır. Hatta fare, deliğinden çıktığı için ona bile araplar «Füveysika» derler. murad, mukaatele yani çarpışma ve harbetmedir. Maamâfih muhasama yani düşmanlık ma'nasına da kullanılmış olabilir; çünkü araplar muhasamaya da mukaatele derler. murad: Bir müslümana haksız yere söğüp saymak bilicma' haramdır. Bu işi yapan fâsiktir. Cezası te'dib olunmaktır. Haksız yere müslümanla kavga ve çarpışma yapan ise ehl-i hakk müslümanlara göre dinden çıkmak ma'nasına küfretmiş olmaz. Ancak müslümanla harbetmenin helâl olduğuna inanırsa o zaman dinden çıkar. Fakat mesele yine de ihtilaflıdır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin: «müslümana Sövmek Fısktır; Onunla Çarpışmak İse Küfürdür» Hadisini Beyan Bâbı
231-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile İbn'l-Müsennâ, Muhammed b. Ca'fer'den o da şu'be'den, o da Mansur'dan , naklen rivâyet etti. H. bize İbn Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize Affân rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, A'nıeş'den rivâyet etti, Mansur ile A'meş'in ikisi de Ebû Vâil'den, o da Abdullah'tan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den (yukarıki) hadisin mislini rivâyet ettiler.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin: «müslümana Sövmek Fısktır; Onunla Çarpışmak İse Küfürdür» Hadisini Beyan Bâbı
232-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Seybe ile Muhammed b. el-Müsennâ ve İbn Beşşar hep birden Muhammed b. Ca'fer'den , o da şu’be’den naklen rivâyet ettiler. H. Ubeydullah b. Muâz da rivâyet etti. Bu lâfız onundur. ki): Bize babam rivâyet eyledi. ki): Bize Şu'be Alî b. Müdrikeden, o da ceddi Cerir'den naklen rivâyet eden Ebû Zür'adan dinlemiş olarak tahdis eyledi. Cerir Şöyle dedi: Bana Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Haccetü'l-Vedâ'da: «Şu insanları sustur!» dedi. Bunun arkasından şöyle buyurdular: «Benden sonra dönüp bir birinizin boyunlarını vuran kâfirler olmayın!» hadis-i şerif Haccetü'l-Vedâ'daki hutbeden bir parçadır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Hazret-i Cerir'e: «Şu insanları sustur!» diye emretmesi, orada bulunanlara pek mühim beyanatta bulunacağı içindir. Nitekim öyle de olmuştur. Bu hacca Haccetü’l-vedâ' denilmesi, Fahr-i Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz orada ashabı ile vedâ'laştığı içindir. Veda' hutbesi meşhurdur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hutbede ashâb-ı kirâmma dinlerini ta'lim buyurmuş; ve şeriatının orada bulunmayanlara da tebliğini vasiyet etmiştir. sonra dönüp bir birinizin boyunlarını vuran kâfirler olmayın!» hadisinin ma'riası hususunda sekiz kavil vardır:
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemün: «benden Sonra Dönüp Birbirinizin Boyunlarını Vuran Kafirler Olmayın» Hadislerin Manasını Beyan Bâbı
233-)
Bize Ubeydullah b. Muâz rivâyet etti. ki): Bize ba-ibain rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Vâkıd b. Muhammed'den o da babasından , o da İbn Ömer'den, o da Nebiy (sallallahü aleyhi ve sellem)'den duymuş olarak bu hadisin mislini rivâyet etti.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemün: «benden Sonra Dönüp Birbirinizin Boyunlarını Vuran Kafirler Olmayın» Hadislerin Manasını Beyan Bâbı