Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı

2188-) Bize Dâvûd b. Ruşeyd rivâyet etti. ki): Bize İsmail b. Uleyye rivâyet etti. ki): Bize Eyyûb, Abdullah b. Ebî Müleyke'den naklen rivâyet etti. ki: İbn Ömer'in yambaşında oturuyordum, Osman'ın kızı Ümmü Ebâh'in cenazesini bekliyorduk. Onun yanında Amr b. Osman da vardı. Derken İbn Abbâs geldi, kendisini bir zât yediriyordu. Zannederim o zât İbn Abbâs'a, İbn Ömer'in bulunduğu yeri haber verdi de, gelerek yanıma oturdu. Ben İbn Ömer'le İkisinin arasında idim. Bu sırada evden ansızın bir ses geldi. Bunun üzerine İbn Ömer —galiba Amr'a kalkıp, onları neh yetmesini işaret ederek şunları söyledi: Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ki ölen kimse ailesinin ağlaması sebebi ile azâb görür.» buyururken işittim. Ömer, bu rivâyetini mürsel olarak yaptı.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Ölen Kimsenin, Ailesinin Ona Ağlaması Yüzünden Azab Olunması Bâbı
2189-) Bunun üzerine İbn Abbâs şunu söyledi: «Emîrü'l - Mü'mi-nîn Ömerü'bnü'l - Hattâb ile birlikte İdik. Beydâ' denilen yere vardığımızda birden bire bir ağacın altına inmiş bir adam gördü, bana: Git de şu adamın kim olduğunu bana öğreniver; dedi. Hemen gittim. Bir de baktım ki o zât Suheyb'miş. Ömer yanına dönerek (kendisine): Sen, bana bu zâtın kim olduğunu öğrenmemi emrettin; o Suheyb'miş, dedim. Ömer: Ona emret de bize katılsın dedi. Ben: Ama onunla birlikte ailesi de var! dedim; Ömer: Velev ki yanında ailesi olsun! dedi. Gâlibâ râvî Eyyûb, ona emret bize katılsın, (demiştir.) geldiğimizde çok geçmeden emîrü'l - Mü'minîn vuruldu. Müteakiben Suheyb: Vah kardeşim! Vah arkadaşım! diye diye geldi. Ömer: Sen, bilmezmisin yahut İşitmedinmi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ölen kimse ailesinden bâzılarının ağlaması İle azâb görür.) buyurmuştur, dedi. (Râvi Eyyûb: Yahut, Sen bilmedin mi veya işitmedin mi ki, dedi; demiş.) dedi ki: «Abdullah'a gelince, o bu rivâyeti mürsel olarak bıraktı. Ömer ise (Bâzı) kaydı ile rivâyet etti.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Ölen Kimsenin, Ailesinin Ona Ağlaması Yüzünden Azab Olunması Bâbı
2190-) Sonra ben kalkıp Âişe'nin yanına girdim ve ona İbn Ömer' İn söylediklerini naklettim. Âişe: «Hayır, Vallahi! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) asla: (Ölen bir kimse, birinin ağlaması sebebiyle azâb olunur.) dememiştir. Lâkin o şöyle buyurdu: ki ailesinin ağlaması sebebiyle Allah kâfirin azabını artırır. Gerçekten güldüren de ağlatan da ancak Allah'dır. Hiç bir günahkâr nefis, başkasının günâhını yüklenmez.)» dedi. Eyyüb ki: İbn Ebî Müleyke şöyle dedi: Bana Kâsım b. Muhammed rivâyet etti. ki: Âişe, Ömer'in söylediklerini duyunca: «Siz, bana hakîkaten yalan söylemeyen ve tekzip olunmayan iki zâttan hadis rivâyet ediyorsunuz. Lâkin kulak hatâ eder.» dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Ölen Kimsenin, Ailesinin Ona Ağlaması Yüzünden Azab Olunması Bâbı
2191-) Bize Muhammedü'bnü Rafi ile Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. İbn Râfi' dedi ki: Bize Abdürrazzâk rivâyet etti. ki): Bize İbn Cûreyc haber verdi. ki): Bana Abdullah b. Ebî Müleyke haber verdi. ki): Osman b. Affân'ın Mekke de bir kızı vefat etti; biz de cenazesinde bulunmak üzere geldik. Cenazeye İbn Ömer ile İbn Abbas da geldiler. Ben aralarında oturuyordum. (Evvelâ) birinin yanına oturmuştum, sonra diğeri gelerek, benim yanıma oturdu. Abdullah b. Ömer, Amr b. Osman'ın yüzüne karşı: «Sen, bu ağlamayı yasak etmiyormusun? Zira Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ki ölen kimse ailesinin ona ağlaması yüzünden azâb olunur.) buyurdular, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Ölen Kimsenin, Ailesinin Ona Ağlaması Yüzünden Azab Olunması Bâbı
2192-) Bunun üzerine İbn Abbâs: (Evet) Ömer bunun bir kısmına kaaildi.» dedi ve sözüne şöyle devam etti: ile beraber Mekke'den döndüm. Beydâ' denilen yere geldiğimiz vakit Ömer ansızın bir ağacın gölgesi altında bir deve kervanı gördü. (Bana): Git bak, bu kervan kimlermiş? dedi. Ben hemen gidip baktım; bir de ne göreyim Suheyb'mis. Onu derhâl Ömer'e haber verdim. Onu bana çağır! dedi. Suheyb'e dönerek: Emîrü'l-mü'mininin yanına buyur ve onun kâfilesine katıl! dedim. Bilâhare Ömer vurulunca Suheyb ağlayarak ve: Vah kardeşim! Vah arkadaşım! diyerek yanına girdi. Ömer, (ona): Ey Suheyb! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): (Şüphesiz ki ölen kimse ailesinden bâzılarının ona ağlaması sebebiyle azab olunur.) buyurmuşken, sen hâlâ bana mı ağlıyorsun? dedi.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Ölen Kimsenin, Ailesinin Ona Ağlaması Yüzünden Azab Olunması Bâbı
2193-) İbn Abbâs dedi ki: Ömer vefat edince, ben bu mes'eleyi Âişe'ye anlattım; Âişe: «Allah, Ömer'e rahmet eylesin; hayır vallahi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) mü'min bir kimsenin ağlaması sebebi İle azâb eder.) demedi. Lâkin: ağlaması sebebiyle Allah kâfirin azabını arttırır.) buyurdu.» dedi ve sözlerine şöyle devam etti:. Kur'ân yeter! (Teâlâ Hazretleri): Hiç bir günahkâr nefis başkasının günâhını yüklenmez, (buyuruyor.)» O zaman İbn Abbâs: — «Güldüren ve ağlatan da Allah'dır.» dedi. Ebî Müleyke: -Vallahi İbn Ömer hiç bir şey söylemedi.» demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Ölen Kimsenin, Ailesinin Ona Ağlaması Yüzünden Azab Olunması Bâbı
2194-) Bize Abdurrahmân b. Bişr rivâyet etti ki): Bize Süfyân rivâyet etti. ki: (Bize) Amr, İbn Ebî Müleyke'den naklen rivâyet etti: Osman'ın kızı Ümmü Ebân'ın cenazesindeydik...» diyerek hadîsi rivâyet etmiş. Ama Eyyûb ile İbn Cüreyc'in yaptıkları gibi hadîsin Ömer'den, onun da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den merfû olarak rivâyet edildiğini bildirmemiş. Eyyûb ile İbn Cüreyc'in hadîsleri Amr'ın hadîsinden daha tamamdır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Ölen Kimsenin, Ailesinin Ona Ağlaması Yüzünden Azab Olunması Bâbı
2195-) Bana Harmeletü'bnû Yahya rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Vehb rivâyet etti. ki): Bana Ömerü bnû Muhammed rivâyet etti; ona da Abdullah b. Ömer'den naklen Salim rivâyet etmiş ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ki ölen kimse, dirinin ağlaması sebebiyle azâb olunur.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Ölen Kimsenin, Ailesinin Ona Ağlaması Yüzünden Azab Olunması Bâbı
2196-) Bize Halefü'bnü Hisam ile Ebû'r-Rabî' Ez-Zehanî hep birden Hammâd'dan rivâyet ettiler. Halef dedi ki: Bize Hammâdü'bnü Zeyd, Hişâm b. Urve'den, o da babasından naklen rivâyet etti. Babası Şöyle dedi: «Âişe'nin yanında İbn Ömer'in (ölen kimse, ailesinin ona ağlaması yüzünden azâb görür.) dediği söylendi. Bunun üzerine Âişe: Allah, Ebû Abdirrahmân'a rahmet eylesin; bir şey işitmiş ama onu belleyememiş. (Gerçek şudur ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanından bir yahudî cenazesi geçti, Yahûdiler ona ağlıyorlar. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ağlıyorsunuz ama ona azâb olunuyor.) buyurdular, dedi.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Ölen Kimsenin, Ailesinin Ona Ağlaması Yüzünden Azab Olunması Bâbı
2197-) Bize Ebû Küreyb rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsa-me, Hişâm'dan, o da babasından naklen rivâyet etti. ki: Âişe' nin yanında İbn Ömer'in Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e merfûan: ki ölen kimse ailesinin ona ağlaması yüzünden kabrinde azâb görür.» hadîsini rivâyet ettiği söylendi. Bunun üzerine Âişe: «O hatâ etmiş, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ancak şöyle buyurdular: kimse hatlesi yahut günâhı yüzünden azâb görüyor; ailesi ise şimdi ona ağlamaktadırlar), İbn Ömer'in bu sözü de, şu sözüne benzer: (sallallahü aleyhi ve sellem) Bedir harbinde Kalîb çukurunun başında durdu; o çukurda müşriklerin Bedir harbinde Öldürülenleri bulunuyordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara ne söylediyse söyledi ve: Muhakkak bunlar benim sözlerimi işitiyorlar; buyurdu (demişti) hâlbuki yanılmıştı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ancak ve ancak: (Onlar, vaktiyle benim kendilerine söylediklerimin hak olduğunu pek âlâ biliyorlar.) demişdi.) dedi, (Sonra): "Şüphesiz ki sen ölülere söz işittiremezsin" Süre-i Neml âyet 80, ve: "Sen kabirlerde yatanlara söz işittiremezsin" Sûre-i Fâtır âyet 22; âyetlerini okudu.: Teâlâ Hazretleri «ateşten ibâret olan yerlerine yerleştikleri sırada» demek istiyor.» dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Ölen Kimsenin, Ailesinin Ona Ağlaması Yüzünden Azab Olunması Bâbı
2198-) Bize, bu hadisi Ebû Bekir b. Ebi Şey be de rivâyet etti. ki): Bize Veki' rivâyet etti. ki): Bize Hişâmu'bnü Urve bu îsnâdla, Ebû Üsâme hadîsi manasında rivâyette bulundu. Ama Ebû Üsâme hadîsi daha tamamdır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Ölen Kimsenin, Ailesinin Ona Ağlaması Yüzünden Azab Olunması Bâbı
2199-) Bize Kuteybetü'bnü Saîd, Mâlik b. Enes'den, —ona okunanlar meyânında— Abdullah b. Ebî Bekir'den, o da babasından, o da Amra binti Abdirrahmân'dan işitmiş olmak üzere rivâyet etti. Amra, Âİşe'den işittiğini haber vermiş; Âişe'ye Abdullah b. Ömer'in: ki ölen kimse, dirinin ağlaması yüzünden azâb görür.» dediği söylenmiş. Bunun üzerine Âişe şöyle dedi: «Allah, Ebû Abdirrahmân'a mağfiret buyursun, şüphesiz ki o, yalan söylememiştir. Lâkin unutmuştur yahut hatâ etmiştir. (Hakikat şudur ki) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Yahûdilerin (mezarı) başında ağladıkları bir Yahûdi karısının yanından geçti de: ona ağlıyorlar. Hâlbuki o kabrinde azâb görüyor.) buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Ölen Kimsenin, Ailesinin Ona Ağlaması Yüzünden Azab Olunması Bâbı
2200-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivyet etti. ki): Bize Vekî, Saîdü'bnü Ubeyd-i Tâî ile Muhammedü'bnü Kays'dan, onlar da Alîyyü'bnü Rabîa'dan naklen rivâyet etti. Alî Şöyle dedi: Kûfe'de kendisine yas tutulan ilk şahıs Karazatü'bnü Kâ'b'dır. Bunun üzerine Mugîratü'bnü Şu'be şunları söylemiş: Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kime yas tutulursa, o kimse kıyâmet gününde kendisine yapılan feryâd-ü figân sebebiyle azâb görecektir.» buyururken işittim.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Ölen Kimsenin, Ailesinin Ona Ağlaması Yüzünden Azab Olunması Bâbı
2201-) Bana Alîyyü'bnü Hucr Es-Sadî rivâyet etti. ki): Bize Alîyyü'bnü Müshir rivâyet etti. ki): Bize Muhammedü'bnü Kays-i Esdî, Alîyyü'bnü Rabîate'l-Esdi'den, o da Mugîratü'bnü Şu'-be'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen bu hadîsin mislini haber verdi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Ölen Kimsenin, Ailesinin Ona Ağlaması Yüzünden Azab Olunması Bâbı
2202-) Bize, bu hadisi İbn Ebi Ömer dahi rivâyet etti. ki): Bize Mervân yani Fezâri rivâyet etti. ki): Bize Saîdü'bnü Ubeyd-i Tâî, Alîyyü'bnü Rabîa'dan o da Mugîratü'bnü Şu'be'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen bu hadîsin mislini rivâyet etti. hadîsleri Buhârî «Cenâiz» bahsinde Âişe hadisinin bir rivâyetini «Kitâbü'l-Meğâzî» de, Nesâîve İbn Mâce «Cenaiz» bahsinde muhtelif râvîlerdçn tehrîc etmişlerdir. diyor ki: «Bu bahsi şerh eden zevattan hiç birinin bu bâbda vârîd olan hadîsleri hakkıyla beyân ettiğini görmedim. Bil'akis sarihlerin çoğu sözlerini tertipsiz ve hadîsin metnine tâbi olmaksızın gelişi güzel yazmışlardır. Öyle ki: Onların sözlerine bakanlar, kendilerini tatmin edecek bir şey bulamazlar...» bundan sonra bu hadisler üzerinde muhtelif yönlerden söz etmiştir. Şöyle ki: İbn Ömer (radıyallahü anh)'ın rivâyetleri iki nev'îdir. Bunların biri ölen kimsenin ailesinin feryâd edip ağlaması yüzünden azâb göreceğini, diğeri dirinin ağlaması yüzünden ölünün azâb göreceğini ifâde etmektedir. iki rivâyet merfû'durlar. Acaba burada mutlak, mukayyede hamledilir mi? Yani ölen kimse kendisine yalnız ailesinin ağlaması yüzünden mi azâb görür yoksa hüküm umûmî olup, herhangi bir kimsenin ağlaması ile azâb görür mü? suâle: «Hüküm umûmidir, yalnız ailesinin ağlamasına mahsûs değildir.» şeklinde cevap verilmiştir. Bittabi bu cevap ağlamayı meyyitin azabına sebep kabul gedenlere göredir. Burada mutlakın, mukayyed üzerine hamledilmemesi, hükümde bir fark hâsıl olmadığı içindir. Çünkü ağlamanın, ölenin azabına sebep olacağına kaail olanlara göre ailesinin ağlaması ile başkasının ağlaması arasında fark yoktur. Zira ölünün arkasından feryâd-ü figân etmenin azaba sebep olacağı umûmi delillerle beyân edilmiştir. Ölenin ailesi ağlamak hususunda daha mazur olduğu hâlde ağlamaları azaba sebep olursa, başkalarının ağlamaları buna bil'evlâ sebep teşkil eder. bâzı rivâyetlerinde «ailesinin ağlaması sebebiyle» buyu-rulmasi: «Başkalarının ağlaması azaba sebeb olmaz- nınâsına alınmamalıdır. Zira bu söz bir kayd-ı ihtirazı değil, kayd-i vukûi'dir. Yani ekseriyetle ölenin arkasından ailesi efradı ağladığı için zikredilmiştir. Acaba hadîsde zikri geçen «diri» tâbirinin mefhumu var mıdır ki, diri olmayan şeylerin ağlaması ile ölüye azâb olunmaz diyelim. Ve acaba diri olmayan şeylerin ağlaması tasavvur olunabilir mi ki, «diri» kelimesi ile cansız şeylerden ihtiraz olunmuş diyelim? üzerine yer ve gök ağlamadı.» âyet-i kerîmesinin zahirine bakılırsa yerle gök başkasına ağlarlar. Binâenaleyh onların bu ağlayışı: Ölüye ağlamak, olur. Ölüye bundan dolayı bü'icmâ azâb yoktur. Rakaasî'nin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den rivâyet ettiği bir hadisi İbn Merdûye tefsirini dercet-mişdir. O hadiste Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir mü'mîn yoktur ki, gök yüzünde onun için iki kapı bulunmasın. Bu kapıların birinden rızkı çıkar, diğerinden de sözü ve ameli girer. O mü'min öldüğü vakit bu kapılar onu arar ve ona ağlarlar.» buyurmuş ve «Onların üzerine yer ve gök ağlamadı.» âyet-i kerimesini okudu.» denilmektedir. ağlama tasavvur olunabilir. Bu bâbde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den şu hadîs rivâyet olunmuştur. «Biriniz ağladığı vakit, ona arkadaşçağzı da ağlar.» hadîsdeki «arkadaşçağız»dan murâd: Ölen kimsedir. «Hay» kelimesinden murâd: Kabile'dir. Bu takdirde ölünün azabına sebep, kabilesinin ona ağlaması olur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Ölen Kimsenin, Ailesinin Ona Ağlaması Yüzünden Azab Olunması Bâbı
2203-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Affân rivâyet etti. ki): Bize Ebânü'bnü Zeyd rivâyet etti H. İshâk b. Mansûr da rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Bize Habbânü'bnü Hilâl haber verdi ki): Bize Ebân rivâyet etti. ki): Bize Yahya rivâyet etti; ona da Zeyd rivâyet etmiş. Zeyd'e Ebû Sellâm, ona da Ebû Mâlikî Eş'arî rivâyet etmiş ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşları câhiliyet âdetlerinden kalma dört şey vardır ki, onları terk edemezler, (Bunlar): Asaleti ile öğünme, neseplere ta'n, yıldızlarla yağmur isteme ve niyâhadır.» Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şunu da sözlerine ilâve buyurdular: yapan kadın, Ölmezden evvel tevbe etmezse, kıyâmet gününde üzerinde katrandan bir elbise ve uyuzlu bir gömlek olduğu hâlde (kabrinden) kaldırılır.» terk edemezler...» sözünden murâd: Tamâmiyle terk edemezler, demektir. Çünkü bunları Müslümanlardan bir taife terketse, başka bir taife yapmakta devam eder. yağmur istemek»: Câhiliyet devri itikaadına göre fecir zamanı batıda bir yıldız düşmek, onun yerine doğuda başka bir yıldız doğmakla olurdu. Onlar bunu görünce yağmur yağacağına itikaad eder ve tesaadüfen yağmur yağarsa: «Filân yıldızla bize yağmur gönderildi.» derlerdi. kadına kıyâmet gününde uyuzlu gömlek giydirmekten mu-râd: Bedenine uyuz ve gidişme arız olup, adetâ gömlek gibi kaplayacağını anlatmaktır. şerif niyâhanın haram olduğuna delildir. Bu husûsda ulemâ müttefikdir. bu hadis, mükellefin can gırtlağına gelmeden yapacağı tevbenin sahîh olduğuna delildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Mersiye Ağıt Okuma Hususunda Gösterilen Şiddet Bâbı
2204-) Bize İbnü'l-Müsennâ ile İbn Ebî Ömer rivâyet ettiler. İbn'l-Müsennâ dedi ki: Bize Abdülvahhâb rivâyet etti. ki): Yahya b. Saîd'i şöyle derken işittim: Bana Amra haber verdi, o da Alşe'yi şunları söylerken işitmiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e, İbn Harise ile Ca'fer b. Ebî Tâlib ve Abdullah b. Ravâha' nın katli haberi gelince oturdu; mahzun olduğu belliydi. Ben, kapının aralığından bakıyordum. Derken ona bir adam gelerek: «Ya Resûlallah! Ca'fer'in kadınları...» diyerek onların ağladıklarım söyledi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), ona gidip kadınları nehyetmesini emir buyurdu. O zât da gitti. Müteakiben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek kadınların kendisine itaat etmediklerini söyledi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona ikinci defa giderek kadınları nehyetmesini emir buyurdu; o da gitti. Sonra tekrar Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'egelerek: «Vallahi bu kadınlar bize galebe çaldılar, ya Resûlallah!» dedi. dedi ki): Âişe, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in o adama: git!.. Onların ağızlarına toprak sac!-» buyurduğunu söyledi. şöyle dedi: «Bunun üzerine ben o adama: Allah senin cezam kaldırsın! Vallahi ne Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sana emrettiğini yaptın; ne de onu kederiyle başbaşa bıraktın! dedim.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Mersiye Ağıt Okuma Hususunda Gösterilen Şiddet Bâbı
2205-) Bize, bu hadisi Ebü Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Nümeyr rivâyet etti. H. Ebû't-Tâhir dahi rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Vehb, Muâviyetü'bnü Sâlih'den naklen haber verdi. H. Ahmedü'bnü İbrahim Ed-Devrakî rivâyet etti. ki): Bize Abdüssamed rivâyet etti. ki): Bize Abdülaziz yani İbn Müslim rivâyet etti. Bunların hepsi Yahya b. Said'den bu isnâdla, bu hadisin benzerini rivâyet etmişlerdir. Abdülazîz'in hadîsinde: «Ne de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i derdiyle başbaşa bıraktın ... denilmiştir. hadîsi Buhârî «Cenâiz» bahsinin bir iki yerinde; Ebû Dâvûd ile Nesâî dahi ayni bahiste muhtelif râvilerden tan-ric etmişlerdir. şehid edildiği bildirilen İbn Harise'den murâd: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in azatlısı Zeydü'brıü Harise (radıyallahü anh)'dıc. Hazret-i Zeyd küçüklüğünde annesi ile beraber akrabasını ziyâreye gittiğinde Beni Kays kabilesinden birtakım atlıların hücumuna uğramış, onların eline esîr düşmüştü. Kendisini Hakim b. Hizam, halası Hatice binti Huveylid için satm almıştı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve Sel-km)'in zevcesi olan Hatice (radıyallahü anha), onu Peygamber-i Zîşân. (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimize hibe etti. Bil'âhara Hazret-i Zeyd'in babası yakınlarından birkaç kişi ile birlikte Mekke'ye geldi. Oğlunun orada köle olarak satıldığını işitmişti. Zeyd'in babası para mukaabilinde oğlunu almak isteyince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Hazret-i Zeyd'i çağırtarak, gelenlerin babası ile sair akrabası olduklarını bildirmiş ve kendisini meccânen babasına gitmekle Mekke'de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ixı yanında kalmak arasında muhayyer bırakmıştı. Hazret-i Zeyd Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hâne-i saadetinde kalmayı tercih etti. O da kendisini azâd ederek oğulluk edindi. Artık ona herkes Zey-dü'bnü Muhammed diyorlardı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisini pek seviyordu. Onu azatlı cariyesi Ümmü Eymen'le evlendirdi. Bu izdivâcdan: Üsâmetü'bnü Zeyd dünyâya geldi. Âişe'den rivâyet olunduğuna göre: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir seriyye ile Hazret-i Zeyd‘i de gönderirse o seriyyeye mutlaka kendisini kumandan tâyin edermiş. Hattâ Âişe (radıyallahü anha): «Zeyd Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)' den sonra hayâtta kalsaydı onu mutlaka Halîfe ta'yîn ederdi.» dermiş. hadîsi imâm Ahmed ile Nesâî ve İbn Ebî Şeybe rivâyet etmişlerdir. Sahih ve garîb bir hadistir. edilen Ca'fer (radıyallahü anh)'a gelince: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'m. amıcası Ebû Tâlib'in oğlu olup, kardeşi Hazret-i Alî'den on yaş büyüktür. Eskiden Müslüman olmuş ve Habeşistan'a hicret etmişti. «Ca'fer-i Tayyar» demekle meşhurdur. Hazret-i Ca'fer'in şehîd olacağını bizzat Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz haber vennişdir. Ca'fer (radıyallahü anh) cennetle müjdelenen bahtiyarlardandır. edilen üçüncü zât Abdullah b. Ravâha'dır. Künyesi Ebû Muhammed veya Ebû Revâha olan bu zât dahi eskiden Müslüman olmuş, Akabe, Bedir, Uhud, Hendek, Hudeybiye ve Hayber gibi bir çok vak'alarda hâzır bulunmuştur. Onun dahi şehîd olacağını ve cennete gireceğini bizzat Fahr-i Alem (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz müjdelemiştir. Bu üç zâtın şehid edilmeleri şöyle olmuştur: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) üç bin kişilik bir ordu ile Hicret'in 8. yılında şam taraflarına harbe göndermiş, Hazret-i Zeyd'i orduya kumandan tâyin etmişti. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) kendilerine bâzı tavsiyelerde bulunmuş, bu meyânda: Şayet Zeyd vurulursa yerine Ca'fer'in geçmesini; o da vurulursa yerine Abdullah b. Ravâha'nın kumandan olmasını emir buyurmuştu. Ordu yola revân olurken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de teşyî'a çıkmıştı; böylece hareket ederek «Ma'ân- taraflarına vardılar. Orada Bizans İmparatoru Hırakl'in, Belkaa' taraflarına yüzbin kişilik bir Roma ordusu ile geldiğini ve kendilerine o taraflardan da yüz bin kişi katıldığını; bu suretle İkiyüz bin kişilik bir ordu teşkil ettiklerini haber aldılar. Müslümanlar bu vaziyet karşısında Mûte denilen bir yere çekildiler. Sonra düşmanla karşılaştılar, Hazret-i Zeyd şehid oluncaya kadar Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sancağı elinde olduğu hâlde düşmanla çarpıştı ve nihayet şehîd düştü. Arkasından sancağı Ca'fer aldı; o da şehîd düşünceye kadar düşmanla çarpıştı. Nihayet sancağı Abdullah b. Revâha aldı. Enes (radıyallahü anh)’ın beyânına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu üç zâtın şehîd düştüğünü haber verirken gözlerinden yaşlar boşanmış. Sonra: Allah'ın kılıçlarından bir kılıç aldı.» buyurmuş. Bu kılıç: Meşhur İslâm kumandanı Hâlidü'bnü Velid (radıyallahü anh) Hazretleri'dir. Allahü teâlâ, Hazret-i Hâlid kumandasında Müslümanlara fütuhat nasîb etmişti. Rivâyete nazaran Hazret-i Hâlid: «Gerçekten Mûte Harbinde benim elimde dokuz kılıç kırıldı. Nihayet elimde bir Yemen kılıcından başka bir şey kalmadı.» demiştir. Mûte Harbinde Müslümanlardan oniki kişi şehîd olmuştur. Mûte harbi, târihin eşini kaydetmediği muharebelerden biridir. Biribirine din düşmanı olup; Biri hak yolunda cihâd eden fakat sayısı «üç bin»i geçmeyen; diğeri kâfir olup ikiyüz bin kişilik bir orduya Mâlik bulunan iki ordunun birbiri ile çarpışması akıllara durgunluk verecek derecede büyük bir iştir. Sonunda bir avuç mü'minîn koskoca ikiyüz bin kişilik küfür ordusuna galebe çalması şüphesiz ki Allah'ın mü' mîn kullarına lütfettiği bir mûcizesidir. tahminine göre: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Mûte Harbinde üç kumandanının arka arkaya şehit düştüğü haberini alınca cidden mahzun olmuş. Bunu ne kadar gizlemeğe çalışmışsa da, fıtrat-ı beşeriyye iktizâsı yine yüzünden belli olmuştur. kan ağladığı bir sırada Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimize gelerek Hazret-i Ca'fer'in evinde kıyâmetler koptuğunu, aile efradının feryâd-ü figân ettiklerini bildiren zatın kim olduğu malum değildir. İhtimâl Hazret-i Âişe kendisine kırıldığı için ismini tasrîh etmemiştir. (radıyallahü anh)'in kadınlarından murâd: Zevcesi Esma binti Umeys ile onun yanında bulunan kendi akrabası ve Hazret-i Ca'fer'in akrabası kadınlardır. Burada cümlede hazf vardır. Âişe (radıyallahü anha) cümleden delâleti hâl karinesi ile «Inne» nin haberini hazfetmiştir. Mânâ şudur: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelen zât: Ca'fer'in kadınları bağıra çağıra ağlamak ve feryâd-ü figânda bulunmak gibi şer'an memnu olan işler yaptılar; dedi.» diyor ki: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: (Kadınların ağzına toprak saç.) enirini vermesi: Kadınların yüksek sesle ağladıklarına delildir. Bundan vazgeçmeyince ağızlarını toprakla tıkamayı emir buyurmuştur.» îyâz'a göre ise: Bu cümleden murâd: Ta'cizdir. Yani bu kadınlar ağızları tıkanmazsa susmazlar. Ağızlarını da ancak toprakla doldurmak suretiyle tıkayabilirsin, demektir. Kurtubi'nin beyânın göre, kadınların söz dinlememesi, bu emrin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den geldiğini söylemediği için olabilir. Bu sözü kendiliğinden söylediğini zannettikleri için o zâta itaat etmemişlerdir. Yahut emrin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den geldiğini anlamışlar fakat musibetin şiddetinden kendilerine Mâlik olamamışlardır. Kurtubî'nin bu mütâlâasını yerinde bulmakta ve: «Sahâbî kadınlara lâyık olan budur. Çünkü haram bir şeyden tekrar tekrar nehyolunduktan sonra ondan vazgeçmeyip, devam etmeleri ihtimâlden uzaktır.» demektedir. «Allah burnunu toprakta süründürsün» mânâsına gelir. Bu cümlenin mânâsı hakkında evvelce söz geçmişti. Burada ondan murâd: Bedduadır. Çünkü Hazret-i Âişe'nin kanaatine göre o zât, kendisine verilen emrî yerine getirememiş; kadınları nehyedip susturamamıştı. İkide bir gelerek kadınların itaat etmediklerini söylemekle Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i derdiyle başbaşa dahi bırakmamıştı. Kirmânî şöyle diyor: «Eğer (o zât Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in emrini yerine getirdi ama kadınlar itaat etmedi) dersen; ben de derim ki: Onun bu fiiline imtisal eden olmadığı için hakikatte onu yapmamış gibidir. Yahut hakikaten toprak serpmemiştir.» Âişe'nin sözüne Nevevî şöyle mânâ. vermiştir: «Sen, beceriksizsin! Onun için de aldığın emri yerine getirip kadınları susturamıyorsun. Bunu yapamadığını Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e haber de vermiyorsun ki, başkasını göndersin de, üzüntüden kurtulsun.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Mersiye Ağıt Okuma Hususunda Gösterilen Şiddet Bâbı
2206-) Bana EbûY-Rabî’ Ez-Zehrânİ rivâyet etti. ki): Bize Hammâd rivâyet etti. ki): Bize Eyyûb, Muhammedden, o da Ümmü Atiyye'den naklen rivâyet etti. Ümmü Atiyye şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizden bey'atla beraber niyâ-ha yapmıyacağımıza dâir de söz aldı. Ama beş kadından başka bizden hiç bir kadın sözünde durmadı. (Bu beş kadın): Ümmü Süleym, Ümmü’l-Alâ', Muâz'ın karısı Binti Ebî Sebra yahut Binti Ebî Sebra ile Muâz'ın karısı (dır.)

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Mersiye Ağıt Okuma Hususunda Gösterilen Şiddet Bâbı
2207-) Bize İshâk b. İbrahim rivâyet etti. ki): Bize Es-bat haber verdi. ki): Bize Hişâm, Hafsa'dan, o da Ümmü Atiyye'den naklen haber verdi. Ümmü Atiyye şöyle dedi: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) tbey'at esnasında niyâha yapmıyacaksınız) diye bizden söz aldı. Ama bizden beş kadından başka sözünde duran olmadı. Bunlardan biri Ümmü Süleym'dir.» hadîsi Buhârî Kitâbü'l-Cenâiz»'de, Nesâî «Bey'a»'da tahric etmişlerdir. Muâhade, mânâsına gelir. Burada ondan murâd: Müslüman olmak için yapılan muâhade ve verilen sözdür. Süleym.- Hazret-i Enes'in vâlidesidir. îsmi Sehle'dir. Daha başka olduğunu söyleyenler de vardır. Ensâr'dan bir kadındır. Ebi Sebra: Hazret-i Muâz b. Cebel'in zevcesidir. Buhârî'nin rivâyetinde Muâz'in zevcesinden sonra: «İki de başka kadın yahut Binti Ebî Sebra ile Muâz’ın karısı ve bir de başka kadın.» denilmiştir. hadîsde râvi şekketmiş ve: «Muâz'in karısı Binti Ebî Sebra yahut Binti Ebi Sebra ile Muâz’ın karısı.» demiştir. Birinci kavle göre: Binti Ebî Sebra Hazret-i Muâz'ın karışıdır. İkinci kavle göre ise Binti Ebi Sebrâ başka, Hazret-i Muâz’ın karısı başkadır. Şu hâlde birinci kavle göre: Verdiği sözde duran kadınlardan: Ümmü Süleym, Ümmü’l-Alâ' ve Binti Ebî Sebrâ olmak üzere üçü beyân edilmiş demektir. Buhârî'nin rivâyetinde «İki de başka kadın» denilmek suretiyle kadınların adedi beşe çıkarılmıştır. İkinci rivâyete göre ise hadiste zikri geçen kadınlar dörttür. Bunlar Ümmü Süleym, Ümmül’l-Alâ, Binti Ebî Sebrâ ve Muâz'n zevcesidir. Buhari'nin rivâyetinde «Bir de başka kadın...» denilerek kadınların adeti tamamlanmıştır. diyor ki: «Bazıları burada bir çok yerlerden sahih olmayan nakiller yaparak sözü karıştırmış ve tahmin üzere konuşmuşlardır. Sahih olan şekli, sahih kitaplarında nakledilendir.» beş kadından başka bizden hiç bir kadın sözünde durmadı.» ifâdesi hakkında Kaad îyâz şunları söylemiştir: «Bu sözün mânâsı: Ümmü Atiyye ile beraber bey'at edenlerden beş kadın müstesna olmak üzere, hiç biri sözünde durmadı, demekdir. Beş kadından maada kimse niyâhayı terketmedi, demek değildir.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Mersiye Ağıt Okuma Hususunda Gösterilen Şiddet Bâbı
2208-) Bize Ebû Bekir b. Ebi Şeybe İle Züheyr b. Harb ve İshâk b. İbrahim toptan Ebû Muâviye'den rivâyet ettiler. Züheyr dedi ki: Bize Muhammed b. Hâzim rivâyet etti. ki): Bize Âsim, Hafsa'dan, o da Ümmü Atiyye'den naklen rivâyet etti. Ümmü Atiyye şöyle dedi: Şu âyet (yani) "Ey Peygamber! Sana mü'min kadınlar gelerek Allah'a şirk koşmayacaklarına... Ve sana âsî olmayacaklarına söz verirlerse, onlarla bey'at akdet..." Sûre-i Müntehine âyet 12. nâzil olunca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kadınlardan aldığı bey'atta niyâha da vardı. Ben: «Ya Resûlallah! Yalnız fülân oğulları ailesine yapılacak niyâha müstesna. Çünkü onlar câhiliyet devrinde benim niyâhama iştirak etmişlerdi. Binâenaleyh benim de onların niyâhasına iştirak et-mera gerekir; değil mi?» dedim. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (Peki) fülân oğullarına yapılacak niyâha müstesna olsun; buyurdular. hadîsi Buhârî «Kitâb't-Tefsîr» de tahrîc etmiştir. Onun rivâyetinde Hazret-i Ümmü Atiyye kendi ismini vermeyerek: «Bunun üzerine bir kadın elini çekti ve: (fülân kadın benim niyâhama iştirak etmişti; ben de ona aynı mukaabelede bulunmak isterim) dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), ona bir şey söylemedi. Kadın oradan gitti ve sonra dönerek bey'at etti.» demektedir. Hazret-i Ümmü Atiyye bu sözleri ile Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)' in kendisine sükûtla izin verdiğini ve hemen oradan giderek niyâ-hasına iştirak etmek istediği kadına vaadini ifâ ettiğini anlatmak istemiştir. rivâyetinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)' in, Hazret-i Ümmü Atiyye'ye: git! O kadının niyâhasına iştirak et.» buyurduğu; Ümmü Atiyye'nin: «Ben de giderek kadının niyâhasına iştirak ettim. Sonra dönerek Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bey'at eyledim.» dediği tasrih edilmektedir. Nitekim Müslim'in rivâyetinde de istisna talebinde bulunan kadının Hazret-i Ümmü Atiyye olduğu bildirilmektedir. «Bu hadis, niyâha için yalnız Hazret-i Ümmü Atiyye'ye ruhsat verildiğine hamledilmiştir. Sâri' Hazretleri umûm mânâsından dilediğini tahsis edebilir.» diyor. «Nevevî'nin bu sözünü itiraz götürür. Ancak Ümmü Atiyye'nin niyâhasına iştirak eden kadın Müslüman olmamışsa, o başka.» demişlerdir. vechi şudur: Şer'an haram kılman hiç bir şey tahsis kabul etmez. Tirmizî'nin tahrîc ettiği Esma binti Yezid hadîsinde Hazret-i Esma şöyle demektedir: «Ben: Ya Resûlallah fülân oğullan amıcanun niyâhasında bana iştirak etmişlerdi; benim de bu hususta onlara borcumu ödemem îcâb eder; dedim, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu kabul etmedi; ben kendisine tekrar tekrar müracaatta bulundum. Nihayet bana izin verdi. Ama bir daha niyâha yapmadım.» Ahmed ile Taberânî, Mus'ab b. Nûh tarîki ile şu hadisi tahrîc etmişlerdir: «Mus'ab dedi ki: Akrabamızdan bir koca karıya yetiştim, bu kadın Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bey'at eden kadınlar arasında bulunmuş; şöyle anlatırdı: (sallallahü aleyhi ve sellem) yapmayacaksınız, diye bizden söz aldı. Ben dedim ki: (Yâ Nebiyyallah! Vaktiyle birtakım insanlar başımıza gelen musibetler husûsunda bizim vaveylamıza iştirak ederlerdi, şimdi onların başına da musibet gelmiştir. Binâenaleyh ben de onların niyâhasına iştirak etmek isterim.) (sallallahü aleyhi ve sellem)-. Git de onlara mukaabele bilmisilde bulun; dedi. Sonra gittim, niyâhalanna iştirak ettim ve gelerek Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bey'atta bulundum.» hadîslere bakarak Mâlikî'terden Bazıları niyâhanın caiz olduğuna kaail olmuş: «Haram olan niyâha câhiliyet devrindeki gibi başını saçım yolarak yapılandır.» demişlerse de, doğrusu niyâha yani ölünün arkasından bağıra çağıra yas edip ağlamak mutlak surette haramdır. Ulemânın mezhebi budur. diyor ki: «Bu hususta en güzel ve en doğru cevap şudur: Niyâha hususundaki nehiy evvelâ tenzih için vârid olmuştur. Bil'â-hara kadınların Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bey'atları tamam olunca, niyâha haram kılınmıştır. Şu hâlde hadîslerde zikri geçen kadınlara verilen izin, birinci hâle tesaadüf etmiş, demektir. Sonra niyâha haram kılınmış ve bu husûsda bir çok hadîslerde şiddetli tehditler vârid olmuştur.» hadîsinde: «Bir kadın elini çekti...» deniliyorsa da, bundan Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kadınlarla musâfa-ha ettiği mânâsı çıkarılmamalıdır. Zîra Hazret-i Âişe'den rivâyet olunan bir hadîsde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kadınlarla asla musâfaha etmediği bildirilmiştir. Binâenaleyh buradaki «el çekme» den murâd: Bey'attan çekinmektir. İki hadisin arası bu suretle cem olunur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Mersiye Ağıt Okuma Hususunda Gösterilen Şiddet Bâbı
2209-) Bize Yahya b. Eyyûb rivâyet etti. ki): Bize İbn Uleyye rivâyet etti. ki): Bize Eyyûb, Muhammedü'bnu Şîrîn’en naklen haber verdi. ki: Ümmü Atiyye şunu söyledi: cenazelerin arkasında yürümekten nehyediliyorduk ama bu mes'ele üzerimize kat'iyyetle haram kılınmamıştı.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Kadınların Cenaze Arkasında Yürümekten Nehy Bâbı
2210-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. H. İshâk b. İbrâhîm de rivâyet etti. ki): Bize Îsâ b. Yûnus haber verdi. Bu râvîlerin ikisi de Hişâm'dan, o da Hafsa'dan, o da Ümmü Atıyye'den naklen rivâyet etmişlerdir. Ümmü Atıyye: «Biz cenazelerin arkasında yürümekten nehyolunduk. Ama bu mes'ele üzerimize kat'iyyetle haram kılınmadı.» demiş. hadisi Buhârî «Kitâbü’l-Hayz- ile «Kitâbü'l-Cenâiz»'de tahric etmişdir. hadisde, kadınların cenaze arkasından gitmelerinin yasak edildiği meçhul sigası ile ifâde olunmuştur. Buhârî'nin rivâyeti dahi öyledir. Fakat îsmâîli'nin rivâyetinde bu hüküm malûm sigası ile ifâde olunmuş ve: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizi cenaze arkasından gitmekten nehiy buyurdu.» denilmiştir. Binâenaleyh «bu hadis hüccet olamaz.» şeklinde bir itiraz vârid değildir. emir buyurdu, nehyetti...» gibi sîgaların hükmü ulemâ arasında ihtilaflıdır. Cumhûr'a göre: Bu gibi sığalarla rivâyet olunan hadisler merfû hükmündedirler. rivâyet ettiği bir hadisde Hazret-i Ümmü Atıyye şunları söylemiştir: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Medine'ye girince bütün kadınları bir eve topladı. Sonra bize Ömer (radıyallahü anh)'i gönderdi; Ömer: Ben size Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Resûlüyüm, beni sizinle çalmayacağınıza... ilâh... dâir mubâyea yapmaya gönderdi, dedi...» hadîsin sonunda; «Bize bayramda perdenişin tazeleri çıkarmamızı emreyledi; cenazeye çıkmayı bize yasak etti.» denilmektedir. Mezkûr hadîs Bâbımız rivâyetinin mürsel olduğuna delâlet eder. cümlesi «Bize cenazeye çıkmamak, şâir memnu' şeylerde olduğu gibi te'kid ve teşdit edilmedi. Yani haram kılınmadı.» de-mekdir. Şu hâlde bu söz «Cenazelerin arkasından gitmek bize haram değil, mekruh kılındı.» mânâsındadır. «Bu hadîsin zahiri nehyin tenzih için olduğunu gösterir. Ulemânın cumhûru da buna kaaildir.» demiştir. «Bize, İbn Mes'ud ile İbn Ömer'in Âişe ve Ebû Ümâme'nin kadınlar için mekruh görürdükleri rivâyet olundu.» demiştir. cenaze arkasından yürümelerini İbrahim Nehai, Hasan-ı Basri, Mesrûk, İbn Şirin, Evzâi, İmâm Ahmed b. Hanbel ve İshâk da kerih görmüşlerdir. Sevrî: «Kadınların cenaze arkasından gitmeleri bid'attır.» demiş; Ebû Hanîfe kadınlara böyle bir şey'in yakışmıyacağını söylemiştir. Abbâs (radıyallahü anh) ile Kâsım, Salim, Zührî, Eabîa ve Ebû'z-Zinâd: Kadınların cenaze arkasından gitmelerine cevaz vermişlerdir. İmâm Mâlik dahi caiz görmüş ise de, genç kadınlara bunu mekruh addetmiştir. Şafiî'ye göre Kadınların cenaze arkasından gitmesi haram değil; mekruhtur. rivâyetine göre: Kadınların cenaze arkasından gitmesi mekruhdur. Yalnız ölen kimse kadının çocuğu veya babası yahut kocası olur da, kadın da bu gibi zevatın cenazelerine çıkacak yaşta bulunursa, o zaman çıkması mekruh değildir. hususta İbn Hazm-i Zahiri dahi şunları söyler: «Kadınlar cenaze arkasında gitmekten men olunmazlar. Bunu nehyeden eserler sahih değillerdir. Çünkü bu gibi eserler ya meçhul bir râvi tarafnıdan yâhud mürsel olarak yahut da hadisi ile ihticâc olunamıyan kimseler tarafından rivâyet olunmuşlardır. Bu husûsda en ziyâde bir şeye benziyen rivâyet Bâbımızın hadîsidir. Hâlbuki o da müsned değildir. Çünkü nehyedenin kim olduğunu biz bilmiyoruz. Belki de sahabeden biridir. Fakat sahih ve müsned bile olsa bu ha-disde yine hüccet yoktur. O, ancak kerahete delâlet eder. Bu hadîsin hilafı sabit olmuştur. İbn Ebî Şeybe, Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)'dan şu hadîsi tahric etmiştir: (sallallahü aleyhi ve sellem) bir cenazede bulunuyordu. Bir ara Ömer (radıyallahü anh) bir kadın görerek ona seslendi; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ömer'e: (Bırak onu yâ Ömer! Zîra göz yaşarır, nefis dertlidir. Bu iç yakında olmuştur.) buyurmuştur.» hadîsi Hakim tahric etmiş ve onun Buhârî ile Müslim'in şartlarına göre sahih olduğunu söylemişse de, bu iddia söz götürür. Çünkü Beyhaki bu hadîsin munkatı' olduğunu bildirmiştir. Senedinde Selemetü'bnü Ezrak vardır. İbn'l-Kattan: «Bu Seleme'nin hâli malûm değildir. Hadîs ricali hususunda kitap yazanlardan hiç birinin onu andığını bilmiyorum.» demiştir. göre Hazret-i Ümmü Atıyye'nin: «Cenaze arkasında yürümekten nehyolunduk.» sözünün mânâsı: «Kabristana varıncaya kadar gitmek bize yasak edildi.» demektir. Ona göre: «Ama bize azimet kılınmadı.» sözünün mânâsı: «Biz cenazenin arkasından yürümedikçe cenazenin evine taziyede bulunmak ve başsağlığı dilemek için davet olunmadık.» demektir. «İhtimâl bu cümleden murâd: Erkeklere cenazenin arkasından gitmeleri teşvik edildiği gibi, bize teşvik edilmedi, demektir.» mütâlâasını ileri sürmüşlerdir. için en doğru hareket: Cenazenin arkasından gitmemektir. şöyle diyor: «Cenaze arkasından gitmeye gelince: Bu hususta kadınlara ruhsat yoktur. Yezîd b. Habib'den rivâyet olunduğuna göre: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-. zâtın cenazesinde bulunmuş, tam cenaze namazı kılınacağı sırada bir kadın görmüş; (Bu kimdir?) diye sorunca; ölen zâtın (kız kardeşi) olduğunu söylemişler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), ona evine dönmesini emretmiş ve taa kadın görünmez oluncaya kadar cenaze namazını kılmamış. Başka bir kadına da: (Geri dön; yoksa ben dönerim!) buyurmuşlar.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Kadınların Cenaze Arkasında Yürümekten Nehy Bâbı
2211-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Yezîd b. Zürey', Eyyûb'dan, o da Muhammedü'bnü Sirîn'den, o da Ümmü Atıyye'den naklen haber verdi. Ümmü Atıyye şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yanımıza girdi; biz kızını yıkıyorduk. (Bunu görünce) şöyle buyurdular: su ve sidrle üç def'â yahut beş def'â hattâ lüzum görürseniz daha fazla yıkayın. Sonuncuda kâfur yahut bir parça kâfur da katın. Yıkamayı bitirdiğiniz vakit bana haber verin.» İşini bitirdiğimiz vakit kendisine haber verdik. Bize gömleğini uzattı ve: kızıma iç gömleği yapın.» buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Cenazeyi Yıkama Hakkında Bir Bab
2212-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Yezid b. Zürey', Eyyûb'dan, o da Muhammedü'bnü Sîrin'den, o da Hafsa binti Şirinden, o da Ümmü Atıyye'den naklen haber verdi. Ümmû Atıyye: «Biz, onun saçlarını tarayarak üç pelik yaptık.» demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Cenazeyi Yıkama Hakkında Bir Bab
2213-) Bize Kuteybetü'bnü Saîd, Mâlik b. Enes'den naklen rivâyet etti. H. Ebü'r-Rabî' Ez-Zehrânî ile Kuteybetü'bnü Saîd de rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Hammâd rivâyet etti. H. Yahya b. Eyyûb dahi rivâyet etti. ki): Bize İbn Uleyye rivâyet etti. Bu râvîlerin hepsi Eyyûb'dan, o da Muhammed'den, o da Ümmü Atıyye'den naklen rivâyet ettiler. Ümmü Atıyye: (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kızlarından biri vefat etti.» demiş, İbn Uleyye hadisinde ise: -Bize Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi; biz onun (vefat eden) kızını yıkıyorduk.» de-miş; Mâlikîn hadîsinde de: «Kızı vefat ettiği zaman Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanımıza girdi...» dediği nakledilmiş; hadisi Yezîd b. Zürey'in, Eyyûb'dan, onun da Muhammed'den, onun da Ümmü Atıyye'den naklen rivâyet ettiği hadis gibi rivâyet etmişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Cenazeyi Yıkama Hakkında Bir Bab
2214-) Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Hammâd, Eyyûb'dan, o da Hafsa'dan, o da Ümmü Atıyye'den yukarki hadîs gibi rivâyette bulundu. Şu kadar var ki o: yahut beş veya yedi yahut lüzum görürseniz bundan daha fazla (yıkayın; buyurdu)» demiştir. Hafsa da Ümmü Atıyye'den rivâyetinde: «Başına üç pelik yaptık.» demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Cenazeyi Yıkama Hakkında Bir Bab
2215-) Bize Yahya b. Eyyûb rivâyet etti. ki): Bize İbn Uleyye rivâyet etti. ki): Bize Eyyûb dahi haber verdi. ki): Hafsa da Ümmü Atıyye'den naklen şunları söyledi: «Ümmü Atıyye, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in onu tek yıkayın; üç veya beş yahut yedi def'â (buyurduğunu) söyledi. Ümmü Atıyye biz, onun saçlarını tarayıp üç pelik yaptık» dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Cenazeyi Yıkama Hakkında Bir Bab
2216-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Amru'n-Nâkıd hep birden Ebû Muâviye'den rivâyet ettiler. Amr dedi ki: Bize Ebû Muâviye Muhammed b. Hâzim rivâyet etti. ki): Bize Âsim-ı Ahvel, Hafsa binti Sîrin'den, o da Ümmü Atıyye'den naklen rivâyet etti; Ümmü Atıyye şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kızı Zeyneb vefat ettiği vakit Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), bize: tek Yıkayın; üç veya beş def'â. Beşincide (suya) kâfur yahut bir parça kâfur koyun. Yıkadınız mı hemen bana bildirin.» buyurdular. de kendisine bildirdik. Bunun üzerine bize gömleğini verdi ve: ona iç gömleği yapın.» dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Cenazeyi Yıkama Hakkında Bir Bab
2217-) Bize Amru'n-Nâkıd rivâyet etti. ki): Bize Ye-zîdü'bnü Hârûn rivâyet etti. ki): Bize Hişâmü'bnü Hassan, Hafsa binti Sîrîn'den, o da Ümmü Atıyye'den naklen haber verdi. Ümmü Atıyye şöyle dedi: kızlarından birini (in cenazesini) yıkarken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanımıza geldi. Ve: «Onu, tek aded yıkayın; beş yahut daha fazla...» buyurdu. bu hadisi de Eyyüb'la, Asım’ın hadisleri gibi rivâyet etti. Bu hadîsde şunu da söyledi: «Ümmü Atıyye: Saçlarım üç'e ayırdık; yan taraflarına birer pelik, alnına da bir pelik yaptık, dedi.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Cenazeyi Yıkama Hakkında Bir Bab
2218-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Hüşeym, Hâlid'den, o da Hafsa binti Sirîn'den, o da Ümmü Atıyye'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), kızını (n cenazesini) yıkamayı kendisine emrettiği zaman, ona: sağ taraflarından ve abdest yerlerinden yıkamaya başlayın.» buyurmuşlar,

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Cenazeyi Yıkama Hakkında Bir Bab
2219-) Bize Yahya b. Eyyûb ile Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Amru'n-Nâkıd hep birden İbn Uleyye’den rivâyet ettiler. Ebü Bekir dedi ki: Bize İsmail b. Uleyye, Hâlid'den, o da Hafsa'dan, o da Ümmü Âtıyye'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), kızını yıkamaları hususunda kadınlara: «Onu sağ taraflarından ve abdest yerlerinden yıkamaya başlayın!» buyurmuşlar. hadîsi Buhârî onbir tarîkden tahric etmiştir. Bunların bâzısı «Kitâbut-Tahâre»’de; bir takımları da «Cenaze» bahsindedir. Onu bütün Kütüb-i Sitte sahipleri «Cenaze» bahsinde muhtelif râvîlerden tarhîc etmişlerdir. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in vefat eden kızı Zeyneb (radıyallahü anha)'dır. Nitekim Müslim'in bir rivâyetinde ismi tasrîh edilmiştir. Hazret-i Zeyneb, Fahr-i Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) ttattetevriYn et\ ^üyüV. kenmelerVdûT. (sallallahü aleyhi ve sellem), onu Ebû'l-Âs ibnü'r-Rabî' ile evlendirmişti. Hazret-i Zeyneb'in ondan, Ali ve Ümâme isminde iki çocuğu dünyâya gelmiştir. Ümâme'yi, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Efendimiz pek severdi. Namazda kucağında taşıdığı bildirilen kız çocuğu Hazret-i Ümâme'dir. Hazret-i Zeyneb Hicret'in 8. yılında vefat etmiştir. Ekser-i ulemâdan rivâyet edilen budur. o gün vefat eden kızının: Ümmü Gülsüm (radıyallahü anha) olduğunu söylemişlerdir. Hazret-i Ümmü Gülsüm, Osman b. Affân (radıyallahü anh) ile evliydi. Ebû Dâvûd'un Ahmed b. Hanbel tarikiyle rivâyet ettiği bir hadîsde Leylâ binti Kaanif: «Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kızı Ümmü Gülsüm vefat ettiği vakit onu yıkayanlar meyânında bulunuyordum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in. bize ilk verdiği şey gömleği, sonra kaftanı sonra başörtüsünü, sonra da göğüs sargısı oldu...» demiştir. Ancak Münzirl bu hadîsin isnadında zayıf râvîlerden Muhammed b. İshâk bulunduğunu söylemiştir. Râviler arasında meşhur olmıyan bir zât da vardır. Doğrusu o gün vefat eden Hazret-i Zeyneb'dir. Çünkü Ümmü Gülsüm (radıyallahü anha), Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Bedir'de bulunduğu sırada vefat etmişti. Leylâ hadîsinin râvîleri arasında bulunan Nûh b. Hakîm'in meçhul bir kimse olduğunu; adaleti sü-büt bulmadığını söylemiştir. İbn Münzir'in Hazret-i Ümmü Gülsüm'ün vefatı hakkındaki sözünü hatâ sayarlar. Çünkü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Bedir'de iken vefat eden kızı Ümmü Gülsüm değil; Rukiyye'dir. Hazret-i Ümmü Atıyye'nin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kerîmelerinden Ümmü Gülsüm'ün cenazesini yıkayanlar meyânında bulunduğu rivâyet ediliyorsa da, bundan o gün vefat edenin Hazret-i Ümmü Gülsüm olması lâzım gelmez. Çünkü Ümmü Atıyye (radıyallahü anha) sahâbî kadınların en faziletlilerinden biri olup; kadın cenazelerini yıkar, hastaları tedavi eder, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte gazalara giderek Gâzî'lerin yaralarını sarardı. Onunla birlikte yedi Gazada bulunduğu rivâyet olunur. İsmi Nüseybe'dir. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in cenazeyi üç veya beş, lüzum görüldüğü takdirde daha fazla yıkamalarını emir buyurması: Yâ en az üç defa yıkanması lüzumuna yahut «tek aded» yıkamanın müstehab olduğuna işaret içindir. aded yıkamanın son haddi yedidir. Nitekim bir rivâyette «yedi» olduğu tasrih buyurulmuştur. Yalnız Ebû Dâvûd'un bir rivâyetinde «yedi defa yahut lüzum görürsen daha fazla yıka» bu-yurulmuştur. Bundan da: Tek olmak şartıyla yediden fazla yıkamanın müstehab olduğu hükmü çıkarılmıştır. Çünkü fazla yıkamak, daha fazla temizliğe sebep olur. Ahmed b. Hanbel, yediden fazla yıkamayı mekruh görmüştür. İbn Abdilberr dahi: «Yediden fazla yıkanacağına kaail olan kimse bilmiyorum.» demiştir. ise yediden fazla yıkamayı israf sayar. «İşittim ki su vurulunca ölünün cesedi gevşermiş. Onun için ben yediden ziyâde yıkanmasını münâsip görmem.» demektedir. Nebg ağacı, demektir. Eskiden bu ağacın yaprakları temizlikte sabun yerine kullanılırmış. Maamâfih Tıybi'nin rivâyetine göre, her yıkayışta suya «sidr» katmak icâb etmez. Müstehab olan, ilk yıkayışta sidr kullanmaktır. Tin. cenaze yıkarken suya sidr kullanmanın sünnet olduğunu, bu hususta «Hitmî» denilen nebatın da ayni vazifeyi gördüğünü; bunlar bulunmadığı takdirde onların yerine «üşnân» gibi güzel kokulu nebatlar kullanılacağını söylemiştir. yaptığı gibi sidr yaprağını suya atmanın bir mânâsı yoktur. Ahmed b. Hanbel bunu doğru bulmamış ve kabul etmemiştir. Meyyit'in cesedini sidrle ovarak, üzerine su dökmek de böyledir. Bazıları, her yıkayışta suyla beraber sidr kullanılacağına kaail olmuşlardır. İmâm Ahmed'in mezhebi de budur. Çünkü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i yıkarken üç defa gu-sül tekrar edilmiş; üçünde de su ile beraber sidr kullanılmıştır. defada suya «kâfur» katılmasının hikmeti: Kâfur, cismi ka-tılaştırdığı, onun kokusundan sinekler kaçtığı içindir. Ayrıca onu kullanmak Melâike'y© ikram sayılır. râvi, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kâfur mu, yoksa kâfûr'dan bir parça mı dediğinde şüphe etmiştir. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sırtındaki elbisesini vererek, kızının vücûduna sarılmasını emir buyurması, Âsâr-ı şerifesi ile teberrük olunmak içindir. Bunu bütün işler bittikten sonra vermesi: Elbise cesetten cesede geçerken araya fasıla girmemesi içindir. Sulananın eserleri ile teberrük hususunda asıl olan budur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Cenazeyi Yıkama Hakkında Bir Bab
2220-) Bize Yahya b. Yahya Et - Temini ile Ebû Bekir b. Şey-be, Muhammedü'bnü Abdillah b. Nümeyr ve Ebû Küreyb rivâyet ettiler. Lâfız Yahya'nındır. Yahya (bize haber verdi) tâbirini kullandı. Diğerleri «Bize Ebû Muâviye. A'meş'den, o da Şakîk'den, o da Habbâb b. Erât'dan naklen rivâyet etti.» dediler. Habbâb şunları söylemiş: Biz, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte hak yolunda Allah'ın rızâsını taleb ederek hicret ettik. Ecrimiz de Allah'a vâcib oldu. Kimimiz ecrinden hiç bir şey yemeden (âhirete) göçüp gitti. Bunlardan biri Mus'ab b. Umeyr'dir. Bu zât, Uhut Harb'inde şehîd edildi de, bir kaftandan başka kendisim kefenliyecek şey bulunmadı. Kaftanı baş tarafına koyduğumuz vakit (aşağıdan) ayakları çıkar; ayaklarını koyduğumuz vakit de başı meydana çıkardı. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kaftanı başından aşağı koyun; ayaklarının üzerine de izhır otu atın.» buyurdular. Bâzımızın ise meyvesi kemâl bulmuştur. Onda onu devşirir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Ölenin Kefeni Hakkında Bir Bab
2221-) Bize Osman b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Cerîr rivâyet etti. H. İshâk b. îbrâhîm de rivâyet etti. ki): Bize İsâ b. Yûnus haber verdi. H. Mincâb b. Haris Et - Temimi dahi rivâyet etti. ki): Bize Aliyyü'bnü Müshır haber verdi. H. İshâk b. İbrahim ile İbn Ebî Ömer dahi rivâyet ettiler. Bu râvîler hep birden İbn Uyeyne'den, o da A'meş'den bu isnâdla bu hadisin benzerini rivâyet etmişlerdir. hadîsi Buhârî -Cenâiz- bahsinin bir iki yerinde «Hicret», «Rukaak» ve «Megâzî» bahislerinde; Ebû Dâvûd «Vesâyâ» da, Tirmizî «Menâkip» de, Nesâî dahi «Cenâiz» bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. de Allah'a vâcib oldu.» cümlesinden murâd: «Allah Te-âlâ vaad buyurduğu için vaadi mûcebince ecr-i mükâfaat vermek şer' an hak oldu.» demektir. Çünkü Allah'a hakîkatta hiç bir şey vâcib olmaz. ecrinden hiç bir şey yemeyip âhirete göçüp gitti.» yani dünyâda hiç bir şey edinmeye çalışmadı, dünyâ malı kazanmadı; kendini âhiret işlerine vererek âhiret nimetlerine bol bol nail olmaya çalıştı. bunlardan biri de Hazret-i Mus'ab b. Umeyr'dir. Uhut Harbinde 40 küsur yaşında şehîd edilmiş, kendisini saracak kefenliği bile bulunmamış da, ayak uçlarına izhir otu örtmüşlerdi. Hicaz'da yetişen güzel kokulu bir nebâtdır. Hasır kamışına benzer; yalnız daha küçüktür. Kuruduğu zaman rengi beyazlaşır. tahric ettiği başka bir hadîste şöyle denilmektedir: «Abdurrahman b. Avf bir gün yemeği ile geldi, kendisi oruçluydu. (Söz sırasında) şunları söyledi: Mus'ab b. Umeyr şehid edildi. Hâlbuki benden daha hayırlı idi. Kendisi öyle bir elbise ile kefenlendi ki, başı örtüldümü ayakları açıkta kalır; ayakları örtülürse başı meydana çıkardı. —Zannederim şunu da söyledi:— Hamza (radıyallahü anh) şehîd edildi. Ona da bir elbiseden başka kefenlik bulunamadı. Hâlbuki benden daha hayırlı idi. Sonra önünüze alabildiğine dünyâ nimetleri serildi. —Yahut şöyle dedi—: Dünyâ nimetleri bize verildikçe verildi. Korkarız bize hayır hasenatımız peşin verilmiş olmasın. Sonra ağlamağa başladı hattâ yemeği de bıraktı.» Abdurrahman, cennetle müjdelenen zevattan olduğu hâlde tevâzuan Mus'ab (radıyallahü anh)’nın kendinden daha hayırlı olduğunu söylemiştir. (radıyallahü anh), Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in amıcası ve süt kardeşidir. Kendisine «Esedullah» yani «Allah'ın arslanı» denilir. Onun Müslüman olması ile İslâmiyet kuvvet bul-muşdur. Hazret-i Hamza Uhut Harbinde şehid düşmüşdür: Seyyidü'ş-Şühedâ lâkabını taşır. Faziletleri saymakla bitmez. Bu iki zâtın hâllerini andıktan sonra Hazret-i Abdurrahman'ın ağlaması, ashâb-ı kirâm'in hâllerine acıdığı ve dünyâya dalarak âhiret nimetlerinden ve derecelerinden bir hayli mahrum kalacakları endişesindendir. ise meyvesi kemâl bulmuştur; o da devşirir.» bu sözde istiare vardır. Maksat: Kemâle eren meyva gibi dünyâ nimetleri kendisine verilmiş; onlardan bol bol istifâde ediyor, demekdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Ölenin Kefeni Hakkında Bir Bab
2222-) Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekir b. Ebî Şey be ve Ebû Küreyb rivâyet ettiler. Lâfız Yahya'nındır, Yahya (Bize haber verdi) tâbirini kullandı. Ötekiler: Bize Ebû Muâviye, Hişâm b. Urve' den, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti, dediler. Âişe şunları söylemiş. (sallallahü aleyhi ve sellem) Sehûliyye denilen pamuklu üç parça beyaz Yemen bezi içine kefenlendi. Bunların içinde gömlekle sarık yoktu. Hüle'ye gelince: Bunun Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e kefen yapmak için satın alınıp alınmadığında halk şüpheye düştüğünden hülle terk olundu. Ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) beyaz pamuklu üç sehûliyye bezi içine kefenlendi. Abdullah b. Ebi Bekir aldı. Ve: Ben, bu hülleyi kendime kefen yapmak için muaf aza edeceğim; dedi. Sonradan; Buna Allah azze ve celle, Peygamber'i için razı olsaydı, ona kefen yapardı; diyerek hülleyi sattı; parasını da tesadduk etti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Ölenin Kefeni Hakkında Bir Bab
2223-) Bana Aliyü'bnü Hucr Es-Sa'dî rivâyet etti. ki): Bize Alîyub'nü Müshir haber verdi. ki): Bize Hişâmub'nu Urve, babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti; Âişe şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem) evvelâ Abdullah b. Ebî Bekr'e âid bir Yemen hüllesi içine sarılmıştı. Sonra hülle, ondan çıkarılarak, üç aded pamuklu Yemen suhûlü İçine kefenlendi. Bunlar meyânında gömlek ve sarık yoktu. Abdullah bu hülleyi kaldırdı ve onun içine ben kefenlenirim; dedi. Sonradan: Bunun içine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kefenlenmedi de, oen mi kefenleneceğim; diyerek onu tesadduk etti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Ölenin Kefeni Hakkında Bir Bab
2224-) Bize bu hadisi Ebû Bekir b. Ebi Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Hafs b. Gıyâs ile İbn Uveyne, İbn İdris, Abde ve Vekî' rivâyet ettiler. H. bunu Yahya b. Yahya dahi rivâyet etti. ki): Bize Ab-dülazîz b. Muhammed haber verdi. Bu râvîlerin hepsi Hişâm'dan bu isnâdla rivâyette bulunmuşlardır. Onların hadîsinde Abdullah b. Ebî Bekir kıssası yoktur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Ölenin Kefeni Hakkında Bir Bab
2225-) Bana İbn Ebî Ömer rivâyet etti. ki): Bize Abdül-azîz, Yezîd'den, o da Muhammed b. İbrahim'den, o da Ebû Seleme’ den naklen rivâyet etti ki, Ebû Seleme şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe'ye sordum; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kaç elbise içinde kefenlendi? dedim. Âişe: Üç sehûl elbisesi içine; cevâbını verdi. hadîsi Buhârî «Cenaiz» bahsinin bir iki yerinde; Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce «Cenâiz» bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kaç parça elbise içine kefenlendiği ihtilaflıdır. Hadîslerin bâzılarında üç parça beyan Yemen bezi ile; diğerlerinde evvelâ bir hülleye, sonra o çıkarılarak üç parça beyaz Yemen bezine sarıldığı bildiriliyor. Bir cinsten olmak üzere izâr ve ridâ' yani üst ve alt elbise, demektir. Bu elbise Yemen kumaşlarından yapılır. veya Suhûl: Pamuklu elbise, demektir. Dâvûd' un –Sünen’inde rivâyet ettiği bir hadisde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in «Hibera- deniler bir nev'i Yemen kumaşi ile kefenlendiği, sonra o elbise çıkarıldığı bildiriliyor. Ebû Dâvûd'un «Sünen»inde buradaki rivâyet bulunduğu gibi İbn Abbâs' dan nakledilen başka bir rivâyette üç Necrân elbisesi ile yani iki elbiseden ibaret bir hülle ve içinde vefat ettiği gömleği ile kefenlendiği bildiriliyor. b. Ebî Şeybe: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) üç elbise ile yani kırmızı hülle ve bir de içinde vefat ettiği gömlekle kefeni enmiştir, diyor. rivâyet ettiği bir hadîse göre: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yedi parça kumaşla kefenlenmiştir. Bunların üçü se-hûl bezindendir. Bunlarla beraber gömlek, sarık, don ve altına yazılan bir de kadife vardır. Adiyy'in rivâyet ettiği bir hadîste İbn Abbâs (radıyallahü anh) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) iki beyaz se-hûl kumaşı ile kefenlendi, demiştir. diyor ki: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kefeni hakkında muhtelif rivâyetler vardır. Bunların içinde en sahih olanı Hazret-i Âişe hadîsidir» ulemâsından Ezherî'ye göre; Sehûliyye: Yemen de bir yerin ismidir. Orada kumaş dokunur. ise: Beyaz kumaş, demektir. Bazıları «Sehûliyye» kelimesinin Yemen'de bir yere mahsûs ism-i mensûb olduğunu; Suhû-üyye ise: Pamuklu kumaş, mânâsına geldiğini söylemişlerdir. Hattâ «Sehûl: Yemen’ de bir kabiledir. Yemen elbiseleri bu kabileye nis-bet edilir; Sahi: Beyaz elbise, demektir, cem'i suhûl gelir.» diyenler de olmuştur. başka tefsirler yapanlar da vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Ölenin Kefeni Hakkında Bir Bab
2226-) Bize Züheyr b. Harb ile Hasenü'l - Hülvânî ve Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. Abd (Bana haber verdi.) tâbirini kullandı. Ötekiler: «Bize Yâkûb, —ki İbn İbrahim b. Sa'd'dır.— rivâyet etti.» dediler. Yâkûb: Bize babam, Sâlih'den, o da İbnİ Şihâb'dan naklen rivâyet etti. Ona da Ebü Selemete'bnü Abdirrahmân, Ümmü'l - Mü'minin Âişe'nın şunları söylediğini haber vermiş, demiş; (sallallahü aleyhi ve sellem)- Vefat ettiği zaman (Hibara) denilen bir Yemen kumaşı ile örtüldü.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Cenazenin Örtülmesi Bâbı
2227-) Bize, bu hadîsi İshâk b. İbrahim ile Abd b. Humeyd dahi rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Abdurrazzâk haber verdi. ki): Bize Ma'mer haber verdi. H. Abdullah b. Abdirrahmân Ed - Dârimî de rivâyet etti. ki): Bize Ebû'l- Yemân haber verdi. ki): Bize Şuayb, Zührî' den tamamen bu isnâdla haber verdi. hadîsi Buhârî «Libâs» bahsinde, Ebû Dâvûd «Cenâiz» de; Nesâî de «Kitâbû'l - Vefat- da muhtelif ravîlerden tahric etmişlerdir. Yemen kumaşlarından bir nev'i kumaştır. Dâvûdi'ye göre rengi yeşildir. Bu kumaşı Resülûllah (sallallahü aleyhi ve sellem) çok severmiş. Zîra cennetliklerin giyecekleri elbise bu kumaştan olacakmış. Onun için de kefenin mezkûr kumaştan yapılması müstehabdır. Beyaz renkli olanı daha makbuldür. Pamuktan dokunur. şerif: Cenazeyi örtmenin müstehab olduğuna delâlet etmektedir. Bu husûsda ulemâ müttefikdirler. Örtmenin hikmeti: Avret mahallinin açılmasını önlemektir. diyor ki: «Ulemâmız, cenazenin üstüne örtülen örtünün baş tarafı toplanarak, başının altına; ayak ucu dahi ayaklarının altına bükülerek açılması önlenir, demişler; cenazenin üzerindeki elbise çıkarıldıktan sonra örtüleceğini söylemişlerdir.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Cenazenin Örtülmesi Bâbı
2228-) Bize Hârûnu'bnu Abdillâh ile Haccâcu'bnu Şâir rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Haccâcu'bnu Muhammed rivâyet etti. ki): İbn Cüreyc, Bana Ebû'z-Zübeyr haber verdi; o da Câbir b. Abdillâh'ı şöyle rivâyet ederken işitmiş; dedi: Bir gün Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hutbe okumuş. (Hutbe esnasında) ashabından bir zâtın vefat ederek, kifayetsiz bir kefene sarıldığını ve geceleyin defnedildiğini söylemiş. Müteakiben namazı kılınmadan geceleyin cenaze defnedilmesini menetmiş: ancak insanın buna mecbur kalmasını müstesna saymış ve: dîn kardeşini kefenlediği vakit, onun kefenini güzel yapsın.» buyurmuşlar. cenaze defnedilmenin nehiy buyurulması, bâzılarına göre: Geceleyin onu teşyi'e ve namazım kılmaya pek az kimseler gelebileceği içindir. Gündüzün defnedilirse bittabi cemâat kalabalık olur. Ulemâdan Bazıları ashâb-ı kirâm işe yarayacak kefenlik bulamadıkları için cenazelerini geceleyin defnederdiklerini söylemişlerdir. Zira karanlık olduğu için geceleyin kefenin iyisi kötüsü seçilemez. şerifin evveli ile âhiri bu kavli te'yid etmektedir. Onun için Kâdı îyâz: «Her iki illet sahihdir. Zahire bakılırsa Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunların ikisini de kastetmiştir. Nitekim ulemâdan bunu söyleyenler vardır.» diyor. îyâz'in iki illet'den muradı: Geceleyin cenazeye iştirak edenlerin azlığı ile, işe yarayacak kefenlik bulunamamasıdır. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in mecburiyet hâlini istisna etmesi, zarurette geceleyin cenaze defninde beis olmadığını gösterir. Bu mes'ele ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bsri bu hadîsle istidlal ederek geceleyin cenaze defnini mekruh görmüştür. Yalnız zaruret hâli müstesnadır. ulemâ' ya göre: Geceleyin cenaze defni mekruh değildir. Delilleri Hazret-i Ebû Bekir ile Selef den bir cemâatin geceleyin defnedilmeleri ve buna kimsenin itiraz etmemesidir. Bir delilleri de: Mescid-i Nebevî'yi süpürüp temizleyen zâtın geceleyin defnedildiğini bildiren hadîstir. Mezkûr hadîste Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in o zâtı sorduğu; ashâb-ı kirâmın: «O geceleyin vefat etti de, biz de geceleyin defnettik.» cevâbını verdikleri, bunun üzerine: «Bana da haber etseydiniz ya...!" buyurduğu; ashabın karanlıktan dolayı haber veremedikleri için özür beyân ettikleri bildiriliyor. (sallallahü aleyhi ve sellem), ashâb'a bir şey dememiş; yaptıklarına itirazda bulunmamıştır. Şayet geceleyin cenaze defni mekruh olsaydı, bunu beyân ederdi. Bâbımız hadisi için: «Bu hadîsdeki nehy, sırf geceleyin cenaze defnetmek için değil cenaze namazı kılınmadığı içindir. Yani geceleyin cenaze defnini ya namazı kılınmadığı için yahut namaz kılanların adedi az olacağı veya kefen hususuna ihtİmâm gösterilemeyeceğindendir. Bunların hepsinden dolayı nehy buyurmuş olması da ihtimâl dahilindedir. vakitlerine gelince; Güneş doğarken, zevalde iken ve batarken cenaze namazı kılmak ve cenaze defnetmek ulemâ arasında ihtilaflı bir mes'eledir. Leys’e göre: Kerahet vakitlerinde cenaze namazı kılmak ve cenaze defnetmek mekrûhdur. lere göre: Mekruh değildir. Meğer ki hiç bir sebep yokken bu işi bile bile kerahet vaktine bırakmış ola. O takdirde mekruh işlemiş olur. Mâlik' den rivâyet olunduğuna göre, kerahet vakitlerinde cenaze namazı kılınamaz. Ancak bir iztırâr karşısında kılı-nabilir. . beyânına göre: Kefen mes'lesine ihtİmâm göstermek ve kefeni güzel yapmaktan murâd: «Kefenin en nefis ve pahalı kumaştan yapılması» değil; temizliği, kesafeti ve vücûdu örtmesidir. Zira pahalı kumaştan kefenlik yapmak israftır. Bilcümle umurun en hayırlısı ortası olduğuna göre, kefenliği de orta kumaştan seçmek en doğru bir harekettir. Bir kimsenin sağlığında giydiği elbisesi hangi nev'i kumaştan ise, kefenliği de o nev'iden olmalıdır. Çok pahalıya saldırmak veya pek ucuza inmek doğru değildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Ölen Kimsenin Kefenini Güzel Yapmak Hususunda Bir Bab
2229-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb hep birden İbn Uyeyne'den rivâyet ettiler. Ebû Bekir dedi ki: Bize Süfyân b. Uyeyne, Zührî'den, o da Saîd'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti; şöyle buyurmuşlar: sür'atli (ce) götürün. Eğer. cenaze iyi İse (netice) hayırdır. —İhtimâl— Bir an evvel onu (kabirdeki) hayır ve sevabına ulaştırmış olursunuz, dedi. Şayet cenaze sâlih bir kimse değilse, (netice) şerrdir. Bir an evvel onu omuzlarınızdan atmış olursunuz.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Cenazeyi Acele Götürme Bâbı
2230-) Bana Muhammed b. Râfi' ile Abd b. Humeyd hep birden Abdurrazzâk'dan rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ma'mer haber verdi. H. Yahya b. Habib de rivâyet etti. (Dedi ki»: Bize Ravh b. Ubâde rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Ebî Hafsa rivâyet etti. Bu her iki râvi Zührî'den, o da Saîd'den, o da Ebü Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyette bulunmuşlardır. Şu kadar var ki Ma'mer hadîsinde; «Ebû Hüreyre'nin bu hadîsi ancak merfû olarak rivâyet ettiğini biliyorum, dedi.» ibaresi vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Cenazeyi Acele Götürme Bâbı
2231-) Bana Ebû't-Tâhir ile Harmeletü'bnü Yahya ve Hâ-rûn b. Said El-Eylî rivâyet ettiler. Hârûn (Bize rivâyet etti.) tâbirini kullandı. Ötekiler: «Bize, İbn Vehb haber verdi.» dediler. İbn Vehb: Bana Yûnus b. Yezîd, İbn Şihab'dan naklen haber verdi, demiş. İbn Şihâb: Bana Ebû Ümamete'bnü Sehl b. Huneys, Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti, demiş. Ebû Hüreyre (de): Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i sür'atli (ce) götürün. Eğer sâlih bir kimse ise onu hayıra yaklaştırmış olursunuz, böyfe değilse (netice) kötüdür; onu boyunlarınızdan atmış olursunuz.» buyururken işittim, demiş. hadîsi Buhârî, Ebû Dâvûd. Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce «Cenaze» bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. şerîfdeki «Süratli götürün.» emrinden murâd: Hızlı hızlı yürümek değil, mu'tedil yürüyüştür. Zira şiddetle hızlı yürümenin memnu olduğunu bildiren rivâyetler vardır. Buradaki sür'atdan orta derecedeki hafif sür'at kastedilmiştir. Nitekim İbn Ebî Şeybe' nin «Mûsannefinde rivâyet ettiği Abdullah b. Amr hadîsi de bunu gösterir. Mezkûr hadîsde beyân edildiğine göre Hazret-i Amr'a babası vasiyette bulunmuş ve: «Beni tabut üzerinde taşıdığın zaman sür'atle yavaş arasında; orta bir yüryüş yap. Hem cenazenin arkasından git. Çünkü cenazenin ön tarafı meleklere, arka tarafları da Beni Âdem'e mahsûsdur.» demiştir. göre, buradaki acele emrinden murâd: Bir kimsenin öldüğünü yüzde yüz anladıktan sonra teehüz-i tekfini ve defni hususunda sûr'at göstermektir. Ancak Nevevî bu kavlin bâtıl ve merdût olduğunu söylemiştir. Zira ashâb-ı kirâm' dan Fâlhatü'bnü Berâ' hasta olmuş, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisini dolaşmağa geldiğinde: Tâlha'nın başına ölümden başka bir şey geldiğini görmüyorum. Binaenaleyh onun öldüğünü bana haber verin. Hem acele davranın. Çünkü bir müslüman cenazesinin ailesi arasında hapsedilmesi doğru değildir.» hadîsi Ebû Dâvûd, Huseyn b. Vahvah'dan rivâyet etmiştir. Bu zât ensârdan olup, sohbet şerefine nail olduğu söylenir. de bu hususta Hazret-i Ebû Said-i Hudri'den şu mealde bir hadîs-i şerîf rivâyet olunmuştui: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'- «Cenaze tabuta konup da, erkekler onu omuzlarına yüklendikleri vakit, eğer sâlih bir kimse ise: Beni (kazandığım hayır ve sevalara) çabuk ulaştırın, der. Sâlih bir kimse değilse: Vay başıma gelene bu cenazeyi nereye götürüyorsunuz? diye feryâd eder. Onun sesini insandan maada her şey işitir, insan da işitse mutlaka düşüp bayılırdı;» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Cenazeyi Acele Götürme Bâbı
2232-) Bana Ebû't - Tâhir ile Harmeletü'bnü Yahya ve Hâ rûn'bnü Saîd El - Eylî rivâyet ettiler. Lafız Hârûn ile Harmele'nîndir. Hârûn (Bize rivâyet etti.) tâbirini kullandı. Ötekiler: (Bize İbn Vehb Dedi ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. ki: Bana Abdurrahmân b. Hürmüz El - A'rac rivâyet etti ki, Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kim namazı kılınıncaya kadar cenazenin yanında bulunursa, ona bir kîrât ve her kim cenaze defnedil inceye kadar yanında bulunursa, ona İki kîrât sevap vardır.» buyurdular. Bu İki kırat nedir? diye soranlar oldu; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «İki büyük dağ gibidirler.» cevâbını verdi. - Tâhir hadisi burada bitti. Ötekiler şunu da ziyâde ettiler: «İbn Şihâb ki: Salim b. Aüdillâh b. Ömer şunları söyledi: İbn Ömer Cenazenin namazını kılar, sonra oradan ayrılırdı. Ebû Hüreyre hadîsini duyunca: Vallahi pek çok kıratlar kaybettik, dedi.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Cenaze Namazı Kılmanın Ve Cenaze Arkasından Yürümenin Fazileti Bâbı
2233-) Bize, bu hadîsi Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Abdüla'lâ rivâyet etti. H. İbn Râfi' ile Abd b. Humeyd, Abdurrazzâk'dan rivâyet ettiler. Abdül'a'lâ ile Abdurrazzâk'ın ikisi birden Ma'mer'den, o da Zührî’ den, o da Saîdü'bnü'l - Müseyyeb'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen (iki büyük dağ) sözüne kadar rivâyette bulunmuşlar, daha sonrasını zikretmemişlerdir. Abdü'l a'lâ'nın hadîsinde (cenazenin vazifesi görülünceye kadar.), Abdur-razzâk'ın hadîsinde ise: -Cenaze lâhde konuluncaya kadar.» İfâdeleri vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Cenaze Namazı Kılmanın Ve Cenaze Arkasından Yürümenin Fazileti Bâbı
2234-) Bana Abdülmelik b. Şuaby b. Leys rivâyet etti. ki): Bana, babam, dedemden rivâyet etti. ki: Bana Ukayl b. Hâlid, İbn Şihâb'dan naklen rivâyet etti ki, Şöyle dedi: Bana bir takım adamlar, Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen Ma'mer'in hadîsi gibi rivâyette bulundular. Ebû Hüreyre: defnedilinceye kadar onun arkasından gidene de» demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Cenaze Namazı Kılmanın Ve Cenaze Arkasından Yürümenin Fazileti Bâbı
2235-) Bana Muhammedü'bnü Hatim rivâyet etti. ki): Bize, Behz rivâyet etti. ki): Bize Vüheyb rivâyet etti. ki): Bana Süheyl, babasından, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti ki, şöyle buyurdular: kim bir cenazenin namazını kılarda arkasından gitmezse o kimseye bir kîrât arkasından giderse iki kîrât (sevap) vardır.» -Bu iki kırat nedir? diye soranlar oldu; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'- «Küçüğü Uhut Dağı kadardır.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Cenaze Namazı Kılmanın Ve Cenaze Arkasından Yürümenin Fazileti Bâbı
2236-) Bana Muhammedü'bnü Hatim rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Said, Yezîd b. Keysân'dan rivâyet etti. ki): Bana Ebû Hâzim, Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti; Efendimiz şöyle buyurmuşlar: kim bir cenazenin namazını kılarsa, ona bir kîrât; bakrine konuluncaya kadar arkasından giderse iki kîrât (sevap) vardır.» Ebû Hâzîm diyor ki): Ben: Yâ Ebâ Hüreyre bu iki kırat nedir?» dedim; dağı gibidir.» cevâbını verdi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Cenaze Namazı Kılmanın Ve Cenaze Arkasından Yürümenin Fazileti Bâbı
2237-) Bize Şeybân b. Ferrûh rivâyet etti. ki): Bize Cerîr yani İbn Hâzim rivâyet etti. ki): Bize Nâfi’ rivâyet etti. ki): İbn Ömer'e: Ebû Hüreyre: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i «Her kim bir cenazenin arkasından yürürse, ona bir kirât ecir vardır.» işittim, diyor; dediler. İbn Ömer (Artık) Ebû Hüreyre de bize hadis rivâyet etmekte çok oluyor; dedi ve Âişe'ye birini göndererek (bu meseleyi) sordurdu. Âişe, Ebû Hüreyre'yi tasdik etti. Bunun üzerine İbn Ömer: Vallahi biz pek çok kıratlarda kusur ettik, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Cenaze Namazı Kılmanın Ve Cenaze Arkasından Yürümenin Fazileti Bâbı