Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı
2438-)
Bize İbn Ebi Ömer El-Mekki rivâyet etti. ki): Bize Süfyân, Amr b. Dinar'dan rivâyet etti. ki): Bana Vehb b. Münebbih, kardeşinden naklen rivâyet etti. —Onun yanına San'â'daki evinde iken vardım da, bana evinde ceviz ikram etti.— Kardeşi Şöyle dedi: Ben, Muâviyetü'bnü Ebİ Süfyân'ı şunları söylerken dinledi mı «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i şöyle buyururken işittim- ..» müteakiben yukarki hadîsin mislini rivâyet etmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Dilenmekten Nehi Bâbı
2439-)
Bana Harmeletü'bnü Yahya rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi; ki): Bana Humeyd b. Abdirrahmân b. Avf rivâyet etti. ki): Muâviyetü'bnü Ebî Süfyân'ı hutbe okurken dinledim; şöyle diyordu: Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kim Allah çok hayır vermek murâd ederse onu dînde fakîh kılar. Ben, ancak taksimciyim, veren ise Allahdır.» buyururken işittim. hadîsini Buhârî «İlim» bahsinde tahric -etmiştir. Onu Nesâî dahi rivâyet eder. rivâyetinde şu cümle de vardır: «Bu ümmet Allah'ın emri gelinceye kadar muhalifleri tarafından bir zarar görmeden Allah'ın emri üzere tâata devam edecektir.» ve üçüncü hadîslerdeki «hayır»'dan murâd: Ya bütün hayırlar yahut çok hayırdır. Bu kelimenin nekîre olarak zikredilmesi, umûm ifâde etsin diyedir. Çünkü şart siyakında vârid olan nekîreler, siyâk-ı nefîde vârid olanlar gibi umûm ifâde ederler. Kelimenin ne-kire olarak zikrinden ta'zîm kastedilmiş de olabilir. Bir şey'i bilmek veya hakkıyla bilmek, demektir. Şeriat İstılahında ise şeriatın fer'î hükümlerini tafsili delillerden istidlal yoluyla çıkararak bilmektir. Burada münâsıb olan birinsi mânâdır. Zîrâ dîn ilimlerinin hepsine şâmildir. ilmi ile meşgul olan âlime «Fakîh» derler. Basrî: «Fakîh: dünyâdan el çeken ve âhi-rete rağbet gösteren, dîn işlerinde basiretle hareket eden Allah'ına ibâdet eden kimsedir.» demiştir. (sallallahü aleyhi ve sellem) bir rivâyette: «Ben, ancak hazinedarım...»; diğer rivâyette: «Ben, ancak taksimciyim; veren İse Allah'dır.» buyurmakla kendisinin getirdiği vahyi hiç bir kimseye hassaten tebliğ etmediğini bil'akis umûmi olarak herkese tebliğde bulunduğunu, hakikatte her şey'i veren de alan da Allahü teâlâ olduğunu, irâdesine göre akıl ve idrâki insanlara o bahşettiğini anlatmak istemiştir. Ashâb-ı kiram'ın hadîs ve âyetlerden mânâ anlayışları bir seviyede değildi. Bazıları bir hadis veya âyetin yalnızca açık olan zahirî mânâsını anlar; diğer Bazıları ise onların inceliklerine nüfuz ederlerdi. kirâm'ın hâlleri böyle olunca, ümmetin diğer efradının da anlayış dereceleri bir olmayacağı evleviyetle sabit olur. Çünkü ashâb nûr-u nübüvvetten kana kana içen bahtiyarlardır. Sair ümmet efradı bu şerefe nail olamamışlardır. Ancak onların arasında da şer'i mes'eleleri delillerinden çıkaracak kudreti hâiz müc-tehidler yetişmiş şer'i mes'elerleri hallederek bütün ümmetin enzâr-ı itlaına arzetmişlerdir. Şüphesiz ki bu, Allah'ın büyük bir fadl-u ihsanıdır. Teâlâ Hazretleri onu dilediği kullarına verir. şöyle bir suâl hatıra gelebilir: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Resul, mübeşşir ve nezir gibi nice sıfatları varken burada neden kendisine (Ben ancak bir hazinedarım!) yahut (Ben, ancak bir taksimciyim.) buyurarak hasr yapmıştır?» Buradaki hasr, muhatabın itîkaadına göredir. Muhâtab onun hem taksimci hem de verici olduğuna îtîkaad ediyordu. İşte kendisinin verici değil yalnız bir taksimciden ibaret olduğunu anlatmak için (Ben, ancak bir taksimciyim.) diyerek kasr-ı ifrat yapmıştır. Bu sözün mânâsı: «Benim vazifem yalnız sizin aranızda taksim yapmaktan ibarettir, dilediği miktarda akıl, fikir ve anlayış ihsan eden ise Allahü teâlâ'dır.» demektir. cümleyi şeyh Kutbuddin şöyle izah etmiştir: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Allah'ın ihsan ettiği maldan kendine hiç bir şey ayırmamıştır. O, ganimetler hakkında: sizden fazla olarak verdiği ganimetlerden benim malın yalnız beşte birdir; o da sîzin olsun.) buyurmuştur. Burada (Ben ancak taksimciyim.) demesi, ashâb-ı kirâmmın gönüllerini almak içindir. Çünkü kendisine ashabından fazla ganimet tahsis edilmiştir. Mânâ şudur: Mal da Allah'ın, kullar da Allah'ındır. Ben, Allah'ın izniyle sâdece bir taksimciyim...» Ayni bu İzahatla hadîsin zahiri arasında büyük fark olduğunu söylemekte ve şöyle demektedir: «Çünkü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in birinci hadisi vahyin tebliği ve şeriatın beyânı hususundaki taksimi bildirmektedir. Şeyh Kutbuddîn' in rivâyet ettiği hadis ise mal taksimi hakkında sarahat arzetmektedir. Her iki hadîsin ayrı ayrı tevcihleri vardır. Birinci hadîs İslâm dîninde fakih olmakdan bahseder... hadîsin zahiri ise mal taksimini göstermektedir. Lâkin burada şöyle bir suâl vârid olur: «Burada bu sözün münâsebeti nedir?» Suâle şöyle cevap verilir. Mal, hadîsi ganimetler taksim edilirken vârid olmuştur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hikmet icâbı ashâbdan bâzılarına fazla verince ashâb bunun hikmetini anlayamamış hattâ içlerinden bu hususta ileri geri lâf edenler olmuş, bunun tizerme Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'- kime Allah büyük hayır vermek dilerse onu dînde fakîh kılar.) buyurarak bu işin hikmetini ancak Allah'ın fazla akıl, fikir ve şiriat umurunda anlayış ihsan ettiği kimselerin anlayabileceğini, anlamı-yanların işe karışmamaları gerektiğini zîrâ hakîkatta bütün umur Allah'ın yed-i kudretinde olduğunu, almak, vermek, arttırmak, eksiltmek hep ona âit şeyler olduğunu, kendisinin yalnız taksim vazifesi gördüğünü binâenaleyh fazla veya noksan vermenin kendisine değil Allah'a nisbet edileceğini beyân ederek bu hususta lâf edenlere red cevâbı vermiştir. diyor ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: (Ben, ancak taksimciyim; veren Allah'dır.) sözü, verdiklerini vahye Hazret-i Muâviye' nin çok hadis rivâyet etmekten menede-rek bundan yalnız Hazret-i Ömer devrinde rivâyet olunan hadisleri müstesna tutması, onun zamanında gayr-i müslimlerden ve onların kitaplarından rivâyette bulunanlar çoğaldığı içindir. Bu sebeple hadîs râvilerinin nazar-ı dikkatlerini Hazret-i Ömer zamanına celbetmiştir. Çünkü Ömer (radıyallahü anh) hadis hususunda pek ziyâde dikkat ve şiddet gösterir, gelişigüzel, hadîs diye rivâyet edilen her sözü kabul etmez, söylenen sözün hadîs olduğunu isbât için iki şahit isterdi. Hadis ilmi bu suretle istikrar kespetmiş ve rivâyet olunan hadisler şöhret bulmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Dilenmekten Nehi Bâbı
2440-)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Mugîre yâ'ni El - Hizâmî, Ebû'z - Zinâd'dan, o da El - A'rec'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Miskin: Şu, âlemin âlemin kapılarında dolaşan ve bir İki lokma (ekmek) bir iki kuru hurma ile baştan savulan (dilenci) değildir.» buyurmuşlar. Ashâb: «O hâlde miskin kimdir, Ya Resûlallah?- diye sormuşlar. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Miskin, kendini geçindirecek bir şey bulamıyan, hâlini anlayıp ta kendisine sadaka veren bulunmayan ve âlemden bir şey istemiyen kimsedir.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Geçinecek Bir Şey Bulamıyan Ve Halini Anlayıpda Kendisine Sadaka Veren Bulunmayan Fakir Bâbı
2441-)
Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet ettiler, İbn Eyyûb ki): Bize îsmâil yani İbn Ca'fer rivâyet etti. ki): Bana şerîk, Meymûne'nin azatlısı Atâ’ b. Yesâr'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'- bir veya iki hurma, bir veya iki lokma ile baştan savılan (dilenci) değildir. Miskin ancak iffet ve nezâheti (fakîr)'dir. İsterseniz: "Âlemden ısrarla istemezler Sûre-i Bakara âyet 273." âyetini okuyun.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Geçinecek Bir Şey Bulamıyan Ve Halini Anlayıpda Kendisine Sadaka Veren Bulunmayan Fakir Bâbı
2442-)
Bana, bu hadîsi Ebû Bekir b. İshâk da rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebi Meryem rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Ca' fer haber verdi. ki): Bana şerîk haber verdi. ki): Bana Ata' b. Yesâr ile Abdurrahmân b. Ebi Amra haber verdiler. Onlar da Ebû Hüreyre'yi şöyle derken İşitmişler: -Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki...» İsmail'in hadîsi gibi rivâyette bulunmuştur. hadîsi Buhari «Zekât» bahsinde tahric etmiştir. Fakir, demektir. şeriften murâd şudur: Sadakaya muhtaç olan hakiki fakir kapı kapı dolaşıp dilenen kimse değil, yiyecek bulamayan, hâlini kimseye arzetmediği için kimseden en ufak bir yardım görmeyen afif ve nezih fakirdir. Yani Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hadîsi ile kapılarda dolaşan dilencilerin fakir sayılmayacağını değil, onların tam manâsıyla fakir sayıl madıklarını beyân buyurmuştur. miskinle fakirin tarifinde ihtilâf etmişlerdir. Yûnus'a göre fakir: Yiyeceği bulunan yoksuldur. Miskin ise: hiç bir şey'i olmayan, demektir. Arafe fakiri «muhtaç» diye tarif etmiş, miskin için ise: «Fakirlik kendisini perişan etmiş olan kimsedir.» demiştir. Şafiî (rahimehüllah): «Fakir: Geçinecek san'atı olmayan yahut ihtiyâcını giderecek san'atı bulunmayan kimsedir. Miskin ise: İhtiyâcına yarayan bir san'atı olupta onunla geçinemeyen ve çoluk çocuğu bulunmayandır.» demiştir. Ömer İbn Abdilber, Mâlikîyye ulemâsından naklen bu iki kelimenin müteradif olduğunu söylemiş ve: «Maamâfih bunların ayrı ayrı mânâlara geldiği de rivâyet olunmuştur.» demiştir. Vehb'in rivâyetine göre fakir: Nezâhet gösterip dilenmeyen; miskin ise: Dilenen yoksuldur. Bunun aksini söyliyenler de vardır. Hattâ fakirin kötürüm, miskinin sağlam mânâsına geldiğini ve bunun aksini iddia edenler bile olmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Geçinecek Bir Şey Bulamıyan Ve Halini Anlayıpda Kendisine Sadaka Veren Bulunmayan Fakir Bâbı
2443-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Abdül'a'lâ b. Abdü'a'lâ, Ma'mer'den, o da Zührî'nin kardeşi Abdullah b. Müslim'den, o da Hamzatü'bnu Abdillâh'dan, o da babasından nak len rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)-- bâzınızın başı ile beraber gidecek hattâ huzûr-u ilâhiye üzünde bir parça et kalmaksızın çıkacaktır.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: İnsanlar İçin Dilenmenin Çirkinliği Bâbı
2444-)
Bana Amru'n-Nâkıd rivâyet etti. ki): Bana İsmail b. İbrahim rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, Zührî'nin kardeşlerinden bu isnâdla bu hadîsin mislini haber verdi. Yalnız «parça»'yı zikretmedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: İnsanlar İçin Dilenmenin Çirkinliği Bâbı
2445-)
Bana Ebû't-Tâhir rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. ki): Bana Leys, Ubeydullar b. Ebî Ca'fer'den, o da Hamzatü'bnü Abdillâh b. Ömer'den naklen haber verdi. Hamza, babasını şöyle derken işitmiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kimseler taa kıyâmet günü yüzünde bir parça et kalmaksızın (huzûr-u İlâhîye) gelinceye kadar âlemden dilenmeye devam edeceklerdir. hadîsi Buhârî ile Nesâî «Zekât» bahsinde tahrîc etmişlerdir. Parça, demektir. Bu kelimeyi Bazıları «Mez'a», Bazıları da «Miz'a» şeklinde rivâyet etmişlerdir. ki: Ömrünü dilenmekle geçiren kimseleri Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz yermiş, kıyâmet gününde böylelerin yüzünde et kalmıyacağım beyân buyurmuştur. diyor ki: «îhtimâl bu hadîsten murâd: Dilencinin mevki ve itibaren sakıt olarak gelmesidir. Yahut yüzü âzab görecek de etleri dökülecektir. Bu şekilde azâb ona verilecek cezanın âmeli cinsinden olması içindir. Çünkü dilenci âleme el açmakla dünyâda yüzünü zelil ve rezil etmişti. Yahut kıyâmette dilencinin yüzü kamilen kemikten ibaret olacak, bu hâl onu başkalarından ayıracak, dilenci olduğu onunla bilinecektir. Ebi Cemre: -Bu hadîsin mânâsı: Kıyâmet gününde dilencinin yüzünde güzellikten eser bulunmıyacaktır, demektir. Çünkü yüzün güzelliği, üzerindeki etle kâimdir.» demiştir. Nevevî'nin beyânına göre bu çirkin hâl zaruret olmaksızın dilenenlere mahsûstur. Nitekim hadîsin bir rivâyetinde; «Bir kimse malını çoğaltmak için dilenirse...» kaydı vardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: İnsanlar İçin Dilenmenin Çirkinliği Bâbı
2446-)
Bize Ebû Küreyb ile Vâsıl b. Abdil’a’lâ rivâyet ettiler. (Dediler ki):: Bize İbni Fudayl, Umâratü'bnü Ka'kaa'dan, o da Ebû Zür'a'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kim malını çoğaltmak için, nisanlardan mallarını isterse; o ancak ve ancak ateş parçası ister. Artık bunun İster azını ister çoğunu dilesin.» buyurdular. İyâz'a göre bu hadîsin mânâsı: Dilencinin ateşle azâb olunmasıdır. Maamâfih zahiri mânâsı kastedilmiş de olabilir. Bu takdirde dilecinin topladığı mallar ateş parçası olarak vücûdu onlarla dağlanacaktır. Nitekim zekât vermeyenlerin de ayni âkibete dûçâr olacakları âyet-i kerime ile beyân buyurulmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: İnsanlar İçin Dilenmenin Çirkinliği Bâbı
2447-)
Bana Hennâd b. Seriyy rivâyet etti. ki): Bize Ebû'l - Ahvas, Ebû Bişr Beyân'dan, o da Kays b. Ebî Hâzîm'den o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i şöyle buyururken işittim: birinizin sabahleyin (ormana) giderek sırtı ile odun getirmesi onu (n parasını) tasadduk ederek âleme el açmaktan müstağni kalması, versin vermesin birinden dilenmesinden kendisi için daha hayırlıdır. Çünkü yüksek el alçak eiden efdaldır. Sen (sadakaya) nafakasını verdiğin kimselerden başta.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: İnsanlar İçin Dilenmenin Çirkinliği Bâbı
2448-)
Bana Muhammed b. Hatim rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Saîd İsmail'den rivâyet etti. ki): Bana Kays b. Ebî Hâzim rivâyet etti; ki): Ebû Hüreyre'ye geldik de şunları söyledi: (sallallahü aleyhi ve sellem):. birinizin sabahleyin (ormana) giderek sırtı ile odun getirmesi; sonra onu satması... Birine el açmaktan kendisi için daha hayırlıdır...» buyurdular. hadîsi beyân hadisi gibi rivâyette bulunmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: İnsanlar İçin Dilenmenin Çirkinliği Bâbı
2449-)
Bana Ebû't-Tâhir ile Yûnus b. Abdil'a'lâ rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti. ki) -. Bana Amr b. Haris, İbn Şihâb'dan, o da Abdurrahmân b. Avf'ın azatlısı Ebû Ubeyd'den naklen haber verdi. Ebû Ubeyd, Ebû Hüreyre'yi şunları söylerken işitmiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): birinizin bir sırt odun toplaması ve onu sırtına yüklenerek satması, kendisi için versin vermesin, bir adama el açmaktan daha hayırlıdır.» buyurdular. hadîsi Buhârî «Zekât» bahsinin bir iki yerinde ve «Kitâbü'l-Buyû'»'da, Nesâî «Zekât»'da tahrîc etmişlerdir. şerif: Çalışıp kazanmaya iktidarı olan bir kimsenin mutlaka helâlından kazanarak yemesi gerektiğini bildiriyor. Görülüyor ki, sırtla odun taşıyarak yahut hammallık ederek geçim te'mîn etmek ne ayıptır, ne günah!.. Ayıp hattâ haram olan meslek, el ayak tutarken dilencilik etmektir. Dilencilik bir kazanç te'mîn etse de etmese de çirkin bir iştir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «verse de vermese de...» buyurmakla buna işaret etmiştir. Zira dilecinin istediği verilirse kendisi minnet ve dilenme zilleti altında kaldığı gibi, verilmediği takdirde dahi haybet ve husrân zilletine ma'rûz kalır. Bundan dolayıdır ki, Ashâb-ı kirâm' dan birinin yere kamçısı düşse onu kimseden istemezlermiş. Nitekim bundan sonraki ha-disde görülecektir. kötülüğü hakkında Ashâb-ı Kiram' dan: Atıyyetü's-Sa'dî, İbn Mes'ûd, Abdullah b. Amr, Hubeyş b. Cünâde, Ebû Hüreyre, Kabîsatü'bnü Muhârik, Enes b. Mâlik, Abdurrahmân b. Ebî Bekr, İmrân b. Husayn, Sevbân, Mes'ûd b. Imrân, Câbir, isimleri verilmeyen iki zât, Ebû Saîd-i Hudri, Sehl b. Hanzele, Beni Esed'den bir zât, Müzeyne'den bir zât, Ali b. Ebi Tâlib, İbn Abbâs, Muâviye, Semûratü Benû Cündeb, Ebû Ümame, Ebû Zerr, Adiyy-i Cüzâmî, Firâsî ve Aziz b. Amr (radıyallahü anhüm) hazerâtından hadîsler rivâyet olunmuştur. Bu hadîsleri Aynî, Buhârî şerhinde şöyle sıralamıştır:
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: İnsanlar İçin Dilenmenin Çirkinliği Bâbı
2450-)
Bana Abdullah b. Abdirrahmân Ed-Dârimî ile Se-lemetü'bnü Şebîb rivâyet ettiler. Seleme (haddesenâ) ta'birini kullandı. Dârimî ise (Ahberanâ) sîygasıyla rivâyet etti. ki): Bize Mervân yani İbn Muhammed Ed-Dimeşkî haber verdi. ki): Bize Said yani İbn Abdilaziz, Rabiatü'bnü Yezîd'den o da Ebû İdrîs-i Havlânî'den o da Ebû Müslim-i Havlâni'den naklen rivâyet etti. Müslim Şöyle dedi bana Emin dostum Avf. Mâlik-i Eşcaî rivâyet etti. Avf benim dostumdur. Benim indimde kendini emîn bir zâttır. ki): Dokuz veya sekiz veya yedi arkadaş Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında idik. (Bize): «Allah'ın Resûlüne bey'at etmez misiniz?» buyurdular. Biz: «Sana bizler (çoktan) bey'at ettik Ya Resûlallah!» dedik. Sonra (yine): «Allah'ın Resûlüne bey'at etmez misiniz?» dedi. Bunun üzerine biz ellerimizi açarak: «Biz sana bey'at ettik Ya Resûlallah! (daha) neye bey'at edeceğiz» diye sorduk. «Allah'a ibâdet edeceğinize, ona hiç bir şeyi şerik koşmayacağınıza, beş vakit namazı kılacağınıza, itaat edeceğinize —ve işitmediğimiz bir kelime söyledikten sonra —başkalarından bir şey istemeyeceğinize bey'at edeceksiniz.» buyurdular. sonraları bu arkadaşlardan bâzılarını gördüm. Birinin kamçısı yere düşse hiç bir kimseden şunu bana veriver diye istemezdi. Müslümanların her işini tedvir için hükümdara selâhiyet vererek niza götürmez bir şekilde ona teslim olmaktır. Bu kelime alış veriş mânâsına gelen «Bey'»'dan alınmıştır. Ashâb-ı kirâm alış verişde olduğu gibi halifeye tabi olduklarına dair söz verirken alış verişe benzeterek onun elinden tutarlardı. Ancak kadınlar Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e bey'at ederken onun elinden tutmamışlardır. Kadınların müteaddid defalar bey'at ettikleri sabit olmuş fakat hiç birinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in elini tuttukları rivâyet edilmemiştir. Ulemâ kadınların tekrar tekrar bey'atlarınm zaman ve hâle göre olduğunu beyân ederler. diyor ki: « Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in gizli söylediği kelime, teklife âit olacaktır. Yani, gizlice söylediği o kelime meşakkatli ve ifâsı Müslümanlara güç gelecek bir şey hakkındadır. Onun için de açık söylemekten çekinmiştir. Onu beyân için memur da değildir. Zîra;memûr olsa tebliği icâp ederdi. şerif umûmatin delil olduğuna işaret etmektedir. Çünkü: Ashâb-ı kirâm'a dilenmek umûmî şekilde emir buyu-rulmuş, onlar da hadîsi bu mânâya alarak başkalarından hiç bir şey hattâ yere düşen kamçılarını bile istemez olmuşlardır. bu hadîs az bile olsa dilenme sayılabilecek her şeyden nezih davranmaya teşvik etmektedir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: İnsanlar İçin Dilenmenin Çirkinliği Bâbı
2451-)
Bize Yahya b. Yahya ile Kuteybetü'bnu Saîd ikisi birden Hammâd b. Zeyd'den rivâyet ettiler. Yahya ki): Bize Hammâd b. Zeyd, Hârûn b. Riyâb'dan naklen haber verdi. ki): Bana Kinânetü'bnu Nuaym El - Adevî'den, o da Kabîsa-tü'bnu Muhârık-ı Hilâlî'den naklen rivâyet etti. Kabîsa şöyle dedi: Birine kefil oldum da bu husûsda bir şeyler istemek üzere Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e geldim. Bana: bekle bize sadaka gelsin de sana ondan verelim.» dedi. Sonra şunu söyledi: Kabisa! Şüphesiz ki üç sınıf insandan her biri müstesna olmak üzere bilenmek hiç bir kimseye helâl değildir. (Şöyle ki);
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Dilenmeleri Helal Olan Kimseler Bâbı
2452-)
Bize Hârûn b. Ma'arûf rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Vehb rivâyet etti. H. Harmeletü'bnu Yahya rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihâd'dan, o da Salim b. Abdillâh b. Ömer'den, o da babasından naklen haber verdi. Abdullah b. Ömer Şöyle dedi: Ben Ömerü'bnu'l - Hattâb (radıyallahü anh)’ı şöyle derken işittim, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bâzan bana (Beytül mâlden) bir şeyler verin, ben de: Bunu benden daha fakirine ver, derdim. Hattâ bir defa bana bir mal verdi de: Onu benden fakir birine ver dedim. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu al! bu kabilden göz dikmediğin ve İstemediğin halde sana gelen malı da al. Böyle olmayan bir malı ise canın çekmesin.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: İstemeden Ve Göz Dikmeden Kendisine Bir Şey Verilen Kimsenin Onu Alması Mübah Olduğunu Beyan Bâbı
2453-)
Bana Ebû't-Tâhir rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki); Bana Amrû'bnu Haris, İbn Şihâb'dan, o da Salim b. Abdillâh'dan, o da babasından naklen haber verdi. Ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); Ömerü'bnü'l Hattâb (radıyallahü anh) (Beytülmalden) birşeyler" verin fakat Ömer ona: Yâ Resûlallah bunu benden daha fkir birine yer dermiş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine: bunu al ister kendine mal et, istersen sadaka olarak ver. (Bir daha) göz dikmediğin ve istemediğin hâlde bu kabil maldan sana bir şey gelirse onu al. Böyle olmayan bir malı ise canın çekmesin» buyurmuşlar. «Bundan dolayıdır ki İbn Ömer kimseden bir şey istemez; verilen bir şeyi de geri çevirmezdi.» demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: İstemeden Ve Göz Dikmeden Kendisine Bir Şey Verilen Kimsenin Onu Alması Mübah Olduğunu Beyan Bâbı
2454-)
Bana Ebû't-Tâhir rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Âmir şunları söyledi: Bana da İbn Şihâb bu hadîsin mislini de Sâib b. Yezîd'den, o da Abdullah b. Sadi'den, o da Ömerû'bnu'l - Hattâb (radıyallahü anh)'dan, oda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti. Müslim' in hatâ ettiğini söyleyenler olmuştur. Ez cümle Ebû Aliy İbn's-Seken (294 - 353) Sâib b. Yezid ile Abdullah b. Sa'dî arasında Huveytib b. Abdiluzzâ adında bir râvi daha bulunduğunu bildirmiş; Nesâî: «Bu hadîsi Sâ'ib, İbn Sa'di'den işitmemiş, oun İbn Sa’di'den Huveytib vasıtası ile rivâyet etmiştir...» Daha başka hadis İmâmları da buna benzer sözler söylemişlerdir. (631 - 676) bunu te'yîd eden bâzı rivâyetlerin sened-lerini naklettikten sonra şunları söylüyor: «Abdülkaadir ki: bu hadisi Nu'mân b. Râşid, Zühri' den rivâyet etmiş; Huveytib'ı senedden ıskaat etmiştir. Ma'mer de Zühri' den rivâyet etmiştir. Ma'mer'den rivâyet edenler ise Huveytib hakkında ihtilâfa düşmüş; Süfyân b. Uyeyne, Zühri' den rivâyet eden cemâat gibi nakleylemiş; İbn Mübarek, Huveytib'ı senedden düşürmüştür. Ma'mer'den Abdürrezzâk dahi rivâyette bulunmuş fakat Huveytib ile İbn Sa'di'yi senedden ıskaat etmiştir. Abdülkaadir bütün rivâyetlerin tarîklerini böylece anlattıktan sonra: bu hadîsin tarikleri böylece sona ermektedir. Sahîh olan tarik cemâatin ittifak ettiği yani Zühri' nin, Sâib’den, onun da Huveytib’den, onun da İbn Sa'di'den, onun da Hazret-i Ömer' den naklettiği rivâyettir.» hâlde bu hadisi dört şahabı bir birinden rivâyet etmiş demektir. Bunlar: Sâib b. Yezid , Huveytib b. Abdiluzzâ, Abdullah b. Sa'di ve Ömer (radıyallahü anhüma) hazerâtıdır. rivâyetin senedindeki «Saldı» hakkında İmâm Nevevî: «Ulemâ bunu kabul etmemişlerdir; doğrusu (Sa'dî)' dir; nitekim Cumhûr da onu böyle rivâyet etmişlerdir.» demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: İstemeden Ve Göz Dikmeden Kendisine Bir Şey Verilen Kimsenin Onu Alması Mübah Olduğunu Beyan Bâbı
2455-)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Leys, Bükeyr'den, o da Büsr b. Saîd'den, o da İbn Sâidî el-Mâlikî' den naklen rivâyet etti ki, İbn Sâid'i Şöyle dedi. Ömerü'bnu’l-Hattâb (radıyallahü anh) beni zekât toplamaya memur etti. Bu işi bitirip zekâtları kendisine teslim edince bana ücret verilmesini emretti. (Kendisine): Ben ancak Allah için vazife gördüm. Ecrim de Allah'a aittir; dedim. Bunun üzerine Ömer (radıyallahü anh) Sana verileni al çünkü ben de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) devrinde bu vazifeyi gördüm; Bana ücret verdi. Ben de senin dediğin gibi söyledim, fakat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: halde sana bir şey verilirse onu ye ve tasaddûk et buyurdular.» dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: İstemeden Ve Göz Dikmeden Kendisine Bir Şey Verilen Kimsenin Onu Alması Mübah Olduğunu Beyan Bâbı
2456-)
Bana Hârûn b. Saîd El - Eylî rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti. ki): Bana Amru'bnü Haris, Bükeyr b. El -Eşecc'den, o da Büsr b. Saîd'den, o da İbn Sa'di'den naklen haber verdi. Ki İbn Sa'dî Şöyle dedi: - Hattâb (radıyallahü anh) beni zekât toplamaya memur etti...» râvi hadisi Leys hadîsi gibi rivâyet etmiştir. hadîsi Buhârî «Zekât» ve «Ahkâm» bahislerinde, Nesâî «Zekât»'da muhtelif râvîlerden tahric etmişlerdir. üçüncü rivâyetinden İbn Vehb ile Amr arasında (dedi ky ta'bîri kısaltma maksadı ile hazf edilmiştir. İmâm Nevevî senedi okurken bunun mutlaka okunmasına yâ'ni oraya geldikde iki dei'û «kaale» denilmesine tenbîh etmiş; Amr'in «bana İbn Şihâb bu hadisin mislini de rivâyet etti...» sözünü ise doğru ve yerinde bulmuştur. Zîrû Amr, İbn Şihâb' dan bir biri üzerine matuf olarak bir çok hadisler rivâyet etmiş; İbn Vehb onları böylece dinlemiştir. Rivâyet sırası ikinci veya üçüncü hadise gelince onu (atıf vâvı) ile naklederek: «Bana İbn Şihâb bu hadisin mislini de rivâyet etti...» demiştir. Çünkü kendisi öyle işitmiştir. İyâz'ı beyânına göre bu hadisin senedinde (bana biri hediyye verirse ben onu kabul ederim. Sormaya gelince: bunu yapmam) dediği rivâyet olunur. Böyle bir rivâyet Hazret-i Ebû'd-Derdâ' dan nakledilmiştir. Âişe (radıyallahü anha) Muâviye'nin hediyyesini kabul etmiştir...» bundan sonra İbn Ömer, İbn Abbâs, Aliyü'bnü Ebî Tâlib (radıyallahü anh) hazerâtının da hediyye kabul ettiklerine dâir nakiller yapmış; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: bizim için hediyyedir» buyurduğunu söyleyerek Hazret-i Berîre'ye verilen bir sadakadan yediğine işaret etmiş; Tabiînden: Alkâme, Esved, İbrahim Nehaî, Hasan-ı Basrî ve Şa'bî' nin dahîhediyye kabul ettiklerini söylemiştir. zevatın kavilleri üç kısma ayrılır. Şöyle ki: Helâldan kazanıldığı bilinen hediyyenin reddi doğru değildir. Haramdan kazanıldığı ma'lûm olan hediyyenin kabulü haramdır. Nereden kazanıldığı bilinmeyen hediyye hakkında araştırma yapılmaz. Zahire göre o hediyyeye sâhib çıkan biri bulunmadıkça onu kabul etmek evlâdır. takım ulemâya göre bu hadîsi ile Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ümmetini sultandan maada her kesin hediyyesini kabule da'vet etmektedir. Sultan hediyyesini ise Bazıları haram, Bazıları mekruh saymışlardır. Rivâyete nazaran Hâlid b. Üseyd Mesrûk'a otuz bin dirhem hediyye vermiş; fakat Hazret-i Mesrûk kabul etmemiştir. Kendisine: «Sen bunu alsan da akrabana yardım etseydin ya!» diyenlere Mesrûk (rahimehüllah) «Ben bunu almakla bir hırsızın çaldığı malı almam arasında hiç bir fark görmüyorum; ne buyurursun?» cevâbını vermiştir. İbn Şirin ve İbn Muhayriz , sultandan hediyye kabul etmemişlerdir. Hişâm b. Urve (rahimehüllah): «Abdullah b. Zübeyr bana ve kardeşime beş yüz altın gönderdi. Fakat kardeşim: bu paralan geri çevir! dedi ve o paralardan ihtiyacı olmadığı halde kim yedi ise Allah onu bu paralara muhtâc etti.» demiş. 1-Münzir sultanın hediyyesini: Muhanined b. Vâsi', Sufân-ı Sevrî, Abdullah İbn Mübarek ve İmâm Ahmed b. Hanbel’ in kerih gördüklerini söylemiştir. kavlin vechi şudur: Ümerâ ve sultanların ekseriyyetle kazandıkları malı meşru yollardan elde etmediklerini görmüş; dînlerinin selâmeti ve ırzu namuslarının berâeti nâmına böyle haram karışan mala yanaşmaktan sakınmışlardır. göre bu hadis bilâkis yalnız sultanın hediyyesini kabule teşviktir. İkrime'nin; «Biz hediyyeyi yalnız ümerâdan kabul ederiz.» dediği rivâyet olunmuştur. ; «Bence doğrusu, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) herkesin hediyyesini kabule teşvik buyurmuştur. Hediyye sultandan olsun, başkalarından gelsin mutlak surette kabul edilir. Zira Hazret-i Ömer hadîsinde tahsis olunmaksızın her nev'i malı kabul etmesi emir buyurulmuş; yalnız bâzı hâller istisna edilmiştir...» demektedir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: İstemeden Ve Göz Dikmeden Kendisine Bir Şey Verilen Kimsenin Onu Alması Mübah Olduğunu Beyan Bâbı
2457-)
Bize Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Süfyân b. Uyeyne, Ebü'z - Zinâddan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. Şöyle buyurmuşlar: kalbi iki şey'i sevme hususunda gençtir; Yaşama sevgisi ile mal sevgisinde.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Dünyaya Tama Etmenin Keraheti Bâbı
2458-)
Bana Ebû't-Tâhir ile Harmele rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Vehb, Yûnus'dan, o da Saîd b. El - Müseyyeb'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kalbi iki şeyi sevme hususunda gençtir: Çok yaşama ve mal sevgisi hususunda.» buyurmuşlar. hadîsi Buhârî ile Nesâİ «Kitâbu'r-Rukaak»'da tahrîc etmişlerdir. şeyden murâd: İki haslettir. kalbi... gençtir...» ifâdesi mecaz ve istiaredir. Mânâsı: İhtiyarın kalbi, hayât ile malı kemâli ile sever. Tıpkı bir gencin kanının kaynadığı anlardaki kuvveti gibi. Bu hususta sevgisi kâmildir, demektir. Yani «Genç» kelimesi: Hırsın kemâli mânâsına istiare edilmiştir. Çünkü genç bir kimsenin ömrü uzun ve kuvveti yerinde olduğu için ihtiyarın özentisi de ona benzetilmiştir. bu hadisin tefsirinde bâzılarının kabule şâyân olmayan sözler söylediklerini kaydetmiştir. sevmekle uzun hayatı sevmek mâ'nâ i'tibârîle birdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Dünyaya Tama Etmenin Keraheti Bâbı
2459-)
Bana Yahya b. Yahya ile Saîd b. Mansûr ve Ku-teybetü'bnu Saîd hep birden Ebû Avâne'den rivâyet ettiler. ki): Bize Ebû Avâne, Katâde'den, o da Enes'den naklen haber verdi. Enes şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) oğlu ihtiyarlar fakat onun iki şeyi genç kalır, (Bunlardan biri) mat'â tama' (diğeri) yaşama hırsıdır.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Dünyaya Tama Etmenin Keraheti Bâbı
2460-)
Bana Ebû Gassân El - Mismai ile Muhammedü'bnu'l - Müsennâ rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muâz b. Hişâm rivâyet etti. ki): Bana, babam, Katâde'den, o da Enes'den naklen rivâyet etti ki, Nebiyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yukarki hadisin mislini söylemiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Dünyaya Tama Etmenin Keraheti Bâbı
2461-)
Bize Muhammedü'bnu'l - Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. (Dediler ki):Bize Muhammedü'bnü Catfer rivâyet etti. ki): Bize Şu’be rivâyet etti. ki): Ben, Katâde'yi Enes b. Mâlik'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen bu hadisin mislini rivâyet ederken dinledim. hadîsi Buhârî «Kitâbu'r-Rukaak»'da Hazret-i Enes' den şu lâfızlarla tahrîc etmiştir: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Âdem oğlu büyür, onunla beraber de iki şey büyür: Mal sevgisi, uzun ömür sevgisi; buyurdular.» iki hadisde hassaten yaşama sevgisi ile mal sevgisinin zikre-rilmesi, insanın en ziyâde nefsini sevdiği içindir. Bundan dolayıdır ki uzun ömür ister. Yaşamak da mal sayesinde olur. İnsan ecelinin yaklaştığını hissedince bu iki sevgi daha ziyâdeleşir. Uyku bile sabaha karşı yani gecenin sonunda daha tatlı olur. Bu da gösterir ki bir şey'in sonu yaklaştıkça kıymet ve lezzeti artar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Dünyaya Tama Etmenin Keraheti Bâbı
2462-)
Bize Yahya b. Yahya ile Saîd b. Mansûr ve Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet ettiler. Yahya (Ahberanâ) dedi, ötekiler: (Haddesanâ) tâbirini kullandılar. (Dediler ki): Bize Ebû Avâne, Katâde'den, o da Enes'den naklen tahdîs eyledi. Enes şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)- oğlunun iki vadi dolusu malı olsa, üçüncü bir vadi daha isterdi. Âdem oğlunun karnını topraktan başka bir şey dolduramaz. Amma Allah, tevbe eden kimsenin tevbesini kabul eder.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Oğlunun İki Vadi Dolusu Malı Olsa, Bir Üçüncüsünü İsteyeceği Bâbı
2463-)
Bize İbn'l -Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. İbn'l-Müsenna ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be haber verdi; ki): Katâde'yi, Enes b. Mâlik'den hadis rivâyet ederken dinledim; Enes şöyle dedi: «Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i Ebû Avâne hadîsi gibi hadîs söylerken işittim. Bu söylediklerini (semâdan) indirilen bir şey miydi, yoksa kendinden mi söylüyordu bilmiyorum.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Oğlunun İki Vadi Dolusu Malı Olsa, Bir Üçüncüsünü İsteyeceği Bâbı
2464-)
Bana Harmeletü'bnu Yahya rivâyet etti. Dedi ki: Bize İbn Vehb haber verdi. ki):Bana Yûnus, İbn Şihâbdan, o da Enes b. Mâlik'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen haber verdi; şöyle buyurmuşlar: oğlunun bir vâdî dolusu altını olsa, bir vadisi daha olmasını ister. Onun ağzını ancak toprak doldurur. Ama Allah tevbe edenin tevbesini kabul eder.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Oğlunun İki Vadi Dolusu Malı Olsa, Bir Üçüncüsünü İsteyeceği Bâbı
2465-)
Bana Züheyr b. Harb ile Hârûn b. Abdillâh rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Haccâc b. Muhammed, İbn Cüreyc'den rivâyet etti; ki: Atâ'yi şöyle derken işittim: Ben, İbn Abbâs'ı şunları söylerken dinledim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) oğlunun bir vâdî dolusu malı olsa, bir misli daha olmasını İsterdi. Âdem oğlunun nefsin» ancak toprak doldurur. Ama Allah, tevbe edenin tevbesini kabul eder.» buyururken işittim. Abbâs: «Bunun Kur'ari'dan olup olmadığım bilmiyorum.» demiş. rivâyetinde râvî: «Bu Kur'ân'dan mıdır, değil midir, bilmiyorum...» şeklinde rivâyet etmiş; İbn Abbâs'ı zikretmemiştir. ve İbn Abbâs hadislerini Buhârî «Kitâbu'r-Rukaak»'da tahrîc etmiştir. şerif muhtelif lâfızlarla rivâyet olunmuştur. Bâzı rivâyetlerde: «Âdem oğlunun iki vadi dolusu matı,» diğerlerinde «Bir vadi dolusu» denildiği gibi bir rivâyette «Mal», diğer rivâyette onun yerine «Altın», başka bir rivâyette «Altın ve gümüş...» tâbirleri kullanılmıştır. Keza rivâyetlerin birinde «Âdem oğlunun karnını...», diğer rivâyette «Âdem oğlunun gölünü...», başka bir rivâyette «Âdem oğlunun ağzını...», daha başka bir rivâyette de: «Âdem oğlunun nefsini ancak toprak doldurur.» buyurulmuştur. yerine «Doyurur» denilmiştir. birinde Karnını», ikincisinde «gözünü», üçüncüsünde «ağzını doldurur.» buyurulmasından murâd: Hakikaten toprak doldurmak değil, kinaye suretiyle ölümdür. Çünkü insanın karnına veya ağzına toprak dolmasını istilzam eden şey: ölümdür. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sözü ile: «İnsan ölünceye kadar dünyâya doymaz.» demek istemiştir. Binâenaleyh rivâyetlerin arasında lâfız farkları bulunmakla beraber hepsi ayni mânâyı ifâde ederler. «Bütün rivâyetleri ayni mânaya almak hadisin râvîleri muhtelif olduğuna göre güzel bir şeydir. Fakat râvileri ayni zevat olduğuna göre ibarelerin muhtelif sekililerde nakledilmesi râvilerin tasarrufundan ileri gelir.» demişlerdir. ibare değişikliğini râvîlere nisbet etmektense Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e havale eyleminin evlâ olduğunu söylüyor. Zira râvîlere nisbet edilirse onlar, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ifâdesini değiştirmekle itham edilmiş olurlar. şöyle bir suâl hatıra gelebilir: oğlunun içini yahut karnını ancak toprak doldurur» ifâdesinin mânâsı açıktır. Fakat hadisin bâzı rivâyetlerinde bunların yerine Nefsini», bâzılarında «ağzını», diğerlerinde «Gözünü doldurur.» denilmiştir. Bunun vechi nedir? Nefis kelimesi ile insanın bedeni ifâde edilmiş" ve küllü zikir cüz'ü irâde kabilinden karnı kastedilmiştir. Ağzın zikredilmesi; karın boşluğuna yol olması hasebiyledir. Göze gelince: Göz matlûb olan şeyler hususunda asıldır. Çünkü insanın beğenip isteyeceği şeyleri o görür. Ekseri rivâyetlerde bunların yerine karın zikredilmiştir. Çünkü insanın mal istemesi: ekseriyetle yiyip içmek ve lezzetyâp olmak içindir. Bittabiî yenilen içilen şeyler karındaki mideye giderler. diyor ki: «Bu hadîsin sonunda (Âdem oğlunun karnını ancak toprak doldurur.) buyurulmasi: Ondan önceki beyanâtın tezyil ve takriri mesabesindedir. Sanki şöyle denilmiştir: Topraktan yaratılan insanı ancak toprak doyurur.» şerif, ekseriyetle insanların dünyâya tamahkâr olduklarını bildirmektedir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: tevbe edenlerin tevbesini kabul eder.» buyurması da bu mânâyı te'yid etmektedir. Çünkü son cümlenin mânâsı: «Allah hırs, tama' ve şâir kötü hasletlerden tevbe edenin tevbesini kabul eder.» demektir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Oğlunun İki Vadi Dolusu Malı Olsa, Bir Üçüncüsünü İsteyeceği Bâbı
2466-)
Bana Süveyd b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize Alîyyu'bnu Müshir, Dâvûd'dan, o da Ebû Harb b. Ebî'l - Esved'den, o da babasından naklen rivâyet etti. Ebû’l - Esved Şöyle dedi: Ebû Mûsâ El - Eş'arî Basra'hların hafızlarına haber gönderdi. Bunun üzerine Kur'ân-ı Kerim'i iyi okuyan üçyüz hafız (gelerek) onun yanına girdiler. Ebû Mûsâ (onlara): Sizler Basralıların en iyileri ve hafızlarısınız. Kur'ân'ı tilâvet edin. Sakın (Kuran okumadan) üzerinizden uzun zaman geçmesin. Sonra sizden öncekilerin kalpleri gibi sizin de kalpleriniz katılaşır. Biz (vaktiyle) bir sûre okurduk. Onu gerek uzunluk; gerekse şiddet hususunda Berâe sûresine benzetirdik. Sonra o sûre bana unutturuldu. Yalnız ben, ondan şunları ezberimde tutabildim: » oğlunun iki vadi dolu malı olsa, mutlaka bir üçüncüsünü daha isterdi. Âdem oğlunun karnını ancak toprak doldurur.) sûre daha okurduk, onu müsebbihât Sübhâne, Sebbih gibi kelimelerle başlayan sûreler. denilen sûrelerden birine benzetirdik. Bana o da unutturuldu. Ancak o sûreden şu âyet ezberimdedir: îmân edenler! Yapmadığınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Sonra bunlar boyunlarınıza bir şahadet olarak yazılır da, kıyâmet gününde onlardan mes'ül olursunuz." hadiste Hazret-i Ebû Mûsâ, Berâe sûresine benzettiklerini sonradan neshedildiğini yalnız hatırında bir âyet kaldığını, o da: oğlunun iki vâdî dolusu malı olsa, bir üçüncüsünü isterdi., ilâh..» âyeti olduğunu bildirmiştir ki bundan evvelki hadîste İbn Abbâs (radıyallahü anh)'ın «Bu Kur'ân'dan mıdır, değil midir, bilmiyorum.» sözü ile işaret ettiği söz budur. Daha evvelki hadîste Hazret-i Enes'in: «Semâdan indirilen bir şey miydi, yoksa kendinden mi söylüyordu...» diyerek şekkettiğini bildiren sözü buraya ait değildir. Ebû Mûsâ' nın unuttuğunu bildirdiği ikinci süre hakkında Müslim sârini Übbi şunları söylemiştir: «İhtimâl ki Ebû Mûsâ' nın unuttuğu sûre hâlen okunmakta olan iki sûreden biridir. Kendisi sûreyi unutmuş, ezberinde yalnız mensûh olan âyet kalmıştır.» şerif, Kur'ân-ı Kerîm'de nesih vâki olduğuna delildir. Neshin lügat ve ıstılah mânâlarını evvelce görmüştük. İyâz’ın beyânına göre Kur'ân-ı Kerim' de nesh üç şekilde vâkî olmuştur:
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Oğlunun İki Vadi Dolusu Malı Olsa, Bir Üçüncüsünü İsteyeceği Bâbı
2467-)
Bize Züheyr b. Harb ile İbn Nümeyr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Süfyân b. Uyeyne, Ebû'z - Zinâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): mal çokluğundan ibaret değildir. (Hakîkî) zenginlik, gönül zenginliğidir.» buyurdular. hadîsi Buhârî «Kitâbu'r-Rukaak»'da, Tirmizî «Kitâbu'z-Zühd»'de tahric etmişlerdir. Dünyâ malı, demektir. Bunda altın ve gümüş dâhil değildir. Bu kelime «arz» şeklinde okunursa İbn Fâris'e göre altınla gümüşten maada bütün dünyâ malları, mânâsına gelir. «Araz» ise: Ona göre insanın dünyâdan aldığı nabîbdir. Hadisin mânâsı şudur: Hakiki zenginlik mal çokluğundan ibaret değildir. Hakîki zenginlik gönül zenginliği yani dünyâya tama' etmemektir. Bir çok mal sahipleri vardır ki gönülleri fakirdir. Çünkü ellerindeki malı ziyâde-leştirmek için geceyi gündüze katarlar. Böyleleri bir türlü mala doymadıkları için manen fakirdirler. Gönlü gani olan kimse ise Allahü teâlâ'nın takdirine razıdır. Allah'ın ihsan hazineleri sarfetmekle tükenmeyeceğini bildiği için fazla kazanmaya hırs ve tama' göstermez. Dâima gözü toktur. İşte hakîki zenginlik de budur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Zenginliğin Mal Çokluğundan İbaret Olmadığı Bâbı
2468-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Leys b. Sa'd haber verdi. H. Kuteybetü'bnu Saîd de rivâyet etti. —iki râvinin lâfızları birbirine yakındır.— ki): Bize Leys, Saîd b. Ebî Saîd-i Makburi'den, o da İyâz b. Abdillâh b. Sa'd'dan naklen rivâyet etti. Iyâz, Ebû Saîd-i Hudrî'yi şöyle derken işitmiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kalkarak cemaata hutbe okudu. Ve şunları söyledi: Vallahi! Ey cemâat! Ben, sizin için ancak Allah'ın size vereceği dünyâ zînetlerinden korkuyorum.» buyurdu. Bunun üzerine bir adam: «Ya Resûlallahl Hiç hayır şerri getirir mi?» dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir müddet sükût etti, sonra: «Nasıl dedin?» diye sordu. O zât: «Ya Resûlallahl Hiç hayır şerri getirir mi? dedim.» cevâbını verdi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona şunları söyledi: «Şüphesiz ki hayır ancak hayır getirir. (Ama) mal hayır demek midir? Şu muhakkak ki derenin yetiştirdiği her nebat şişkinlikten ya öldürür yahut öfmeye yaklaştırır. Yalnız yeşillik yiyen hayvanlar müstesna. (Bunlar karın dolusu) yerler, böğürleri doldu mu güneşe karşı durur, rahatça def-i hacet yahut bevleder sonra geviş getirirler. Ve yine (dönerek) ot yerler. Şimdi her kim hakkıyla bir mal alırsa, o malda kendisine bereket verilir. Her kim de hakkı olmadığı hâlde bir mal alırsa, onun misâli yiyip yiyip doymayan obur gibidir.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Bol Bol Verilen Dünya Nimetlerinden Korkulma Bâbı
2469-)
Bana Ebû't-Tâhir rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. ki): Bana Mâlik b. Enes, Zeyd b. Eslem'den, o da Ataâ' b. Yesâr'dan, o da Ebû Said-i Hudri'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Sizin için en ziyâde korktuğum şey. Allah'ın size verdiği dünyâ zînetleridir.» buyurmuş. Ashâb: «Dünyâ zînetleri nedir ya Resûlallah?» diye sormuşlar. Resûlül-lal (sallallahü aleyhi ve sellem): «Yerin bereketleridir.» cevâbını vermiş. Ashâb: «Ya Resûlallah! Hiç hayır, şerr getirir mi?» demişler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) « (Evet) hayır ancak hayrı getirir; hayır ancak hayrı getirir; hayır ancak hayrı getirir. (Ama) derenin yetiştirdiği her nebat yâ öldürür yahut ölüme yaklaştırır. Yalnız yeşillik yiyen hayvanlar müstesna. Çünkü onlar yerler, böğürleri şistimi güneşe karşı dururlar, sonra geviş getirirler, rahatça def-i hacet ve bevlederler, sonra tekrar dönerek ot yerler. ki bu mal yeşil tatlı bir şeydir. Onu her kim hakkı İle alır da, yerli yerince sarfederse, o ne âlâ nafakadır. Her kim de haksız yere alırsa, yiyip yiyip doymayan (obur) gibi olurlar.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Bol Bol Verilen Dünya Nimetlerinden Korkulma Bâbı
2470-)
Bana Alîyyu'bnu Hucr rivâyet etti. ki): Bize İsmâîl b. İbrahim, Destevâî sahibi Hişâm'dan, o da Yahya b. Ebî Kesîr'den, o da Hilâl b. Ebî Meymûne'den, o da Atâ' b. Yesâr'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen haber verdi. Ebû Saîd Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) minberin üzerine oturdu, biz de etrafına oturduk. Şöyle buyurdular: «Ben den sonra sizin için korktuğum şeylerden biri, size dünyâ ni'metleri ile zînetlerinin müyesser olmasıdır.» üzerine bir adam: «Hiç hayır, şerr getirir mi Ya Resûlallah?» dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona cevap vermeyerek sükût buyurdu. O adama: «Aceb sana ne oluyor ki sen Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e söz söylüyorsun, hâlbuki o, seninle konuşmuyor?» diyenler oldu. Bir de baktık ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e vahy indiriliyor. Az sonra boşanan terini silerek açıldı ve: «Şu suâli soran yok mu?» buyurarak, adetâ soran zâtı över gibi davrandı. Müteakiben: «Hakîkaten hayır, şerri getirmez. (Ama) derenin yetiştirdiği nebatlardan bâzısı yâ öldürür yahut ölüme yaklaştırır. Yalnız yeşillik yiyen hayvanlar müstesna. Çünkü onlar yerler yerler de, böğürleri doldu mu gün-şe karşı dururlar, rahatça def-i hacet ve bevlederler. Sonra yine otlarlar. mal yeşil, tatlı bir şeydir. Ondan yoksula, yetime ve yolcuya veren kimse ne iyi Mûslümandır. —Burada râvî: Yâhutta hadîs Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in buyurduğu gibidir, demiştir.— haksız olarak alan kimse yiyip yiyip doymayan obur gibidir mal kıyâmet gününde onun aleyhine şahit olacaktır.» buyurdular. hadîsi Buhârî «Zekât» ve «Rukaak» bahislerinde, Nesâî «Zekât» bahsinde tacric etmişlerdir. Dünyânın güzelliği, demektir. Bu tâbir «Zehratü'l - Eşcâr» yani ağaçların çiçeği terkibinden alınmıştır. A'râbî'ye göre «Zehra»: Beyaz çiçek demektir. A’zam Zehr» ile «Nevr»'in ayni mânâya geldiklerini söylemiştir. - Garâyib» nâm eserde: «bu terkipten murâd: Muhtelif eşya, mal, elbise, mezruât vb. gibi güzelliği ile insanları aldatan şeylerdir. Hâlbuki bunlar pek az devam ederler.» denilmiştir. muhtelif rivâyetlerinden anlaşılıyor ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) minberde ümmetinin dünyâ zinetleri ile nimetlerine aldanarak ibâdetlerden geri kalacaklarından korktuğunu anlatmış, bunun üzerine ismi bilinmeyen bir zât: «Hiç hayır şerr getirir mi?» diyerek, biz ganimet vb. gibi mubah olan mallardan yi-yiyoruz; bu ise hayırdan başka bir şey değildir. Hayır nasıl şerr getirebilir? şeklinde inkârda bulunmuş, hayırın şerr getirmesini ihtimâlden uzak görmüştür. Ashâb-ı kirâm bu zâtın suâlini yersiz bularak, kendisini muâhaze etmişler çünkü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona cevap vermiyerek bir müddet sükût etmiş. Onlar, bu sükûtu canının sıkıldığına hamletmişler, sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e vahy indiğini görmüşler. Vahy nâzil olduktan sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) suâl soran zâta iltifat etmiş. Buhârî'nin rivâyetine göre ashâb-ı kirâm da bunu görünce o zâtı övmüşler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e o zâta şu cevâbı vermiş: elde ettiğiniz dünyâ metâı hayır değil, bir fitnedir. Evet, hayır ancak hayır getirir. Lâkin bu dünyâ zinetleri hayır değildir. Çünkü bunlar fitneye sebep olur. Onlarla siz âhiret hususuna yönelmekten meşgul olursunuz.» sonra mes'eleyi misâlle anlatmış ve: yetiştirdiği nebatların bâzısı çok yiyen hayvanları ya patlatıp öldürür yahut ölüme yaklaştırır. Ancak ihtiyâcına kadar yiyenlere zarar vermez. Dünyâ malı da öyledir, insanlar onu hoş görerek meylederler. Bâzısı, (mola gark oldu), denilecek şekilde çok mal edinir, bâzısı fazlasına tama' etmiyerek, azı ile iktifa eder. Mala gark olanlar ekseriyetle onun sebebiyle ya helâk olur yahut helâka yaklaşırlar...» buyurmuşlardır. diyor ki: «Bu hadîste iki tane misâl vardır. Bunların biri hakka manî olacak derecede çok mal toplayanlara aittir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'. yetiştirdiği nebâtlann bâzısı öldürür.) cümlesiyle buna işaret buyurmuştur. mesel: Mukteside aittir. Buna da: (Yalnız yeşil bakla yiyenler müstesna.) cümlesiyle işarette bulunmuştur. Zira yeşil bakla sebzelerin en iyilerinden değildir.» îyâz dahi şunları söylemiştir: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabına muktasıd ile çok mal toplayanın hâllerine misâl göstermiş ve: bahar nebatlarının sırf hayır olduğunu, hayvanların onlarla beslendiğini söylüyorsunuz oma mes'ele sizin dediğiniz gibi mutlak surette hayır değildir. Bahar nebatlarının hayvanı öldürenleri yahut ölüme yaklaştıranları vardır. İşte çok yiyerek patlayan hayvanın hâli çok mal toplayıp onu yerli yerince sarfetmeyen insana benzer.) buyurarak, mal toplama hususunda i'tidâli aşmamaya işaret etmiş, sonra topladığı mal kendisine fayda veren kimseye geçerek, onu yeşil bakla yiyen hayvanın hâline benzetmiştir. şu yöndedir: Hayvan yeşil baklayı yiyerek nasıl karnını doyurur, sonra hacetini defederse, mal toplayıp onu yerli yerince sarfeden de öyledir.» ta hadîs Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in buyurduğu gibidir.» diye şekkeden râvî Yahya b. Ebi Kesir'dir. haksız yere almaktan murâd: Yâ haramdan kazanmak yahut ihtiyâcı yokken çok mal toplayarak zekâtmı vermemektir. Böyle bir malın kıyâmet gününde sahibi aleyhine şahadette bulunması dahi ya dile gelip söylemesi yahut amelleri yazan meleklerin şahadeti ile olacaktır. şerifte zikredilen «Rabî'»'den murâd: Bâzılarına göre: Küçük dere'dir. Maamafih Bahar mevsimi kastedilmiş olmasına da bir mâni yoktur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Bol Bol Verilen Dünya Nimetlerinden Korkulma Bâbı
2471-)
Bize Kuteybetü'bnu Said, Mâlik b. Enes'den kendisine İbn Şihâb'dan, ona da Ataâ' b. Yezîd El - Leysî'den, o da Ebû Said-i Hudri'den naklen okunan hadîsler meyânında rivâyet etti ki, Ensâr'dan bâzı kimseler Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’ den bir şeyler istemişler, o da istediklerini vermiş. Sonra tekrar istemişler, yine vermiş. Elinde olan tükenince: bir mal bulunursa elbette onu sizden saklamam. Her kim afîf olmak isterse Allah onu afif kılar. Ganî olmak isteyeni Allah ganî eder. Her kim sabrederse, Allah ona sabır İhsan eder. Hiç bir kimseye sabırdan daha geniş ve daha hayırlı bir ihsan verilmemiştir.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Îffet Ve Sabrın Fazileti Bâbı
2472-)
Bize Abd b. Humeyd rivâyet etti. ki): Bize Abdürrazzâk haber verdi. ki): Bize Ma'mer, Zühri'den bu isnâdla bu hadisin mislini haber verdi. hadîsi Buhârî, Ebû Dâvûd ve Nesâî «Zekât» bahsinde tahrîc etmişlerdir. şerîfde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den ihsan isteyen Ensârin isimleri bildirilmemiştir. Ancak ulemâdan bâzılarına göre Nesâî' nin rivâyetinde Hazret-i Ebû Saîd'in de isteyenlerden biri olduğuna delil vardır. Zîrâ Ebû Said (radıyallahü anh): «Annem beni şiddetli bir ihtiyâç dolayısıyla atıyye istemek üzere Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gönderdi, ben de gittim ve oturarak bekledim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) beni karşılayarak: Her kim ganî olmak isterse Allah onu ganî kılar... buyurdular.» demiştir. Aynî bu istidlale haklı olarak itiraz etmiştir. Çünkü Ebû Saîd hadisinde onun Ensâr'la birlikte Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den bir şey istediğine delâlet eden cihet yoktur. bâzı rivâyetlerinde Ensâr’ın Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den üç defa atıyye istedikleri bildirilmiştir. kim afif olmak isterse, Allah onu afîf kılar...» cümlesinden mu-râd: Her kim dilenmekten afîf olmak isterse, Allah kendisine iffet yani haramdan sakınmayı ihsan eder; demektir. ofmak isteyeni Allah ganî eder...» cümlesi: Her kim kendini gani gösterirse Allah da onu başkalarına muhtaç bırakmaz; rızkını verir, demektir. murâd: Sabretmeye çalışandır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) böylesine Allahü teâlâ'nın hakikaten sabır ihsan edeceğini, bundan daha büyük bir ihsan bulunmadığını beyân etmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Îffet Ve Sabrın Fazileti Bâbı
2473-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Ebû Abdirrahmân El-Mukrî Saîd b. Ebî Eyyûb'dan rivâyet etti. ki): Bana Surahbîl yani İbn Şerik, Ebû Abdirrahnân El - Hubulî'den, o da Abdullah b. Amr b. Âs'dan naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem). olup da, kendisine ancak yetecek kadar rızık verilen ve Allah'ın kendisine verdiği He kanaat getirdiği kimse muhakkak felah bulmuştur.» buyurmuşlar. Artık eksik olmamak şartıyla yetecek miktar rızık, denekti. şerîf kendisinde zikredilen evsâf bulunan bir Müslümanın faziletine delildir. bu hadisle kefâf derecesinin, fakirlikle zenginlikten efdal olduğunu söyliyenlerin istidlal edebileceklerini bildirmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Yalnızca İhtiyaca Yeten Rızık Ve Kanaat Bâbı
2474-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Amru'n - Nâkıd ve ve Ebü Said-i Eşecc rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ve rivâyet etti. ki): Bize A'meş rivâyet etti. H. Züheyr b. Harb dahi rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Fudayl, babasından rivâyet etti. râvîlerin İkisi de Umaratü'bnü Ka'kaa'dan, o da Ebû ZürV dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etmişlerdir. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Rabb! Âl-i Muhammed'in rızkını ölmeyecek kadarcık ver!» buyurdular. hadîsi Buhârî ile Nesâî Kitâbu'r-Bukaak»'da, Tirmizî «Kitâbu'z-Zühd»'de muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. âlimlerinin beyânına göre «kûd»: Ancak ölümü karşılayabilecek kadar az yiyecektir. Muhammed' den muradın ne olduğu evvel görülmüştü. Burada ondan murâd: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in zevceleri ile kızları olsa gerektir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bütün hayâtında rızık nâmına dâima kefâf derecesi ile iktifa etmiş, fazlasına asla iltifat buyurmamıştır. gece elinde iki altın bulunduğu için uyuyamaması ve Hazret-i Bilâlı uyandırarak altınları onun vasıtasıyla fukaraya göndermesi bunun en bariz delillerindendir. Filhakika Al-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)' yaşayış tarzları dahi öyle olmuştur. şerif, dünyâ malının azı ile idare olunmanın faziletine delildir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Yalnızca İhtiyaca Yeten Rızık Ve Kanaat Bâbı
2475-)
Bize Osman b. Ebî Şeybe İle Züheyr b. Harb ve İshâk b. îbrâhîm El - Hanzalî rivâyet ettiler, İshâk (Ahberanâ) dedi, ötekiler: (Haddesenâ) tâbirini kullandılar. (Dediler ki): Bize Cerîr A'meş' den, o da Ebû Vâid'den, o da Selmân b. Rabî'a'dan naklen rivâyet etti. ki: Ömerü'bnu'l - Hattâb (radıyallahü anh) şunları söyledi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir malı taksim etti. Ben: «Vallahi Ya Resûlallah! Bunlardan başkaları bu mala daha lâyıktır.» dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Bunlar ya çirkin sözlerle benden mal istemek yâhutda cimriliğe nisbet etmek arasında beni muhayyer bıraktılar. Ben, cimri değilim.» buyurdular. hadîsten murâd: şudur: «Kendilerine mal verdiğim bu adamlar îmânlarının zaafiyeti sebebiyle beni iki şıkdan birini ihtiyara mecbur ettiler. Ya benden çirkin ve kaba sözlerle isteyecekler de, kendilerine mal vereceğim yahut kendilerine hiç bir şey vermeyip bana cimri diyecekler. Bu, onların hâlleri muktazâsıdır. Ben ise cimri değilim. Binâenaleyh iki ihtimâlden birine meydan bırakmadan kendilerine mal verdim.» Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gerek mal verdiği adamların kaba-saba sözler söyleyerek mal istemelerine, gerekse kendisini cimriliğe nisbet etmelerine meydan vermemiş, ne tıynette adamlar olduklarını hâllerinden anlayarak, istemeden onlara mal vermiştir. şerif, icâbında kaba-saba ve câhil kimseleri idare cihetine gitmenin ve bu maksatla kendilerine mal vermenin caiz olduğuna delildir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Çirkin Ve Kaba Sözlerle İsteyen Bir Kimseye Atıyye Verme Bâbı
2476-)
Bana Amru'n-Nâkıd rivâyet etti. ki): Bize İshâk b. Süleyman Er-Râzî rivâyet etti. ki): Ben, Mâlik' den dinledim. H. Yûnus b. Abdil’a’lâ dahi rivâyet etti. Bu lâfız onundur. ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. ki): Bana Mâlik b. Enes, İshâk b. Abdillâh b. Ebî Tâlha'dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet etti. Enes şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte yürüyordum, üzerinde Necrân kumaşından mâ-mûl kalın kenarlı bir cübbe vardı. Derken kendisine bir Bedevi yetişerek Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in cübbesinden şiddetle çekti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in boynunun yanıbaşına baktım, Bedevinin şiddetle çekmesinden cübbenin kenarı iz bırakmıştı. Sonra Bedevi «Yâ Muhammed! Allah'ın sende bulunan malından bana bir şeyler verilmesini emret.» dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona bakarak güldü, sonra kendisine ihsan verilmesini emir buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Çirkin Ve Kaba Sözlerle İsteyen Bir Kimseye Atıyye Verme Bâbı
2477-)
Bize Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Abdü's - Sa-med b. Abd il vâris rivâyet etti. ki): Bize Hemmâm rivâyet etti. H. Züheyr b. Harb da rivâyet etti. ki): Bize Ömer b. Yû nus rivâyet etti. ki): Bize İkrimetü'bnu Ammâr rivâyet etti. H. Selemetü'bnü Şebib dahi rivâyet etti. ki): Bize Ebû'l -Mugîre rivâyet etti. ki): Bize Evzâî rivâyet etti. Bu râvîlerin hepsi İshâk b. Abdillâh b. Ebî Tâlha'dan, o da Enes b. Mâlik'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadîsi rivâyet etmişlerdir. Ammâr hadîsinde şu ziyâde vardır: ki).- Sonra bedevi cübbeyi kendine doğru öyle bir çekti ki, Nebiyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bedevinin göğsüne doğru döndü.» hadisinde de şu ziyade vardır: «Onu öyle çekti ki, cübbe yırtıldı da, kenarı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in boynunda kaldı. hadîsi Buhârî «Kitâbû’l-Hums», «Kitâbü'l - Libâs» ve «Kitâbü'l-Edep»'de; İbn Mâce «Kitâbü'l- Libâs-'da muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. îyâz'a göre cübbenin yırtılması hakikat olabileceği gibi, eserinin kalması mânâsına da alınabilir. Çünkü birinci rivâyette Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in boynunda cübbenin eseri kaldığı bildirilmiştir. ki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bedevinin şiddetle cübbesini çekmesine darılmamış, onun nezaketsizliğinden müteessir olmamıştır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Çirkin Ve Kaba Sözlerle İsteyen Bir Kimseye Atıyye Verme Bâbı
2478-)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Leys, İbn Ebî Müleyke'den, o da Misver b. Mahreme'den naklen rivâyet etti ki Misver Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (ashabına) bir takım kaftanlar taksim etti de Mahreme'ye bir şey vermedi. Bunun üzerine Mahreme (bana): Yavrucuğum! Haydi seninle Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gidelim.» dedi. Ben de onunla beraber gittim. (Babam): «Gir de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i bana çağır.» dedi. Ben de çağırdım. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), üzerinde dağıttığı kaftanlardan biri olduğu hâlde babamın yanına çıktı ve: «Bunu senin için sakladım.» buyurdu. Babam, kaftana baktı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de: «Mahreme razı oldu.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Çirkin Ve Kaba Sözlerle İsteyen Bir Kimseye Atıyye Verme Bâbı
2479-)
Bize Ebû'l-Hattâb Ziyâd b. Yahya El-Hassan! rivâyet etti. ki): Bize Ebû Salih Hatim b. Verdân rivâyet etti. ki): Bize Eyyûb-ı Sahtiyanı, Abdullah b. Ebi Müleyke' den, o da Misver b. Mahreme'den naklen rivâyet etti. Misver Şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bir takım kaftanlar geldi. Bunun Üzerine babam Mahreme bana: «Haydi seninle Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gidelim. Belki bize onlardan bir şey verir.» dedi. (Gittik.) Babam kapıda durarak konuştu. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onun sesini tanıyarak beraberinde bir kaftan olduğu hâlde (yanımıza) çıktı. Babama hem kaftanın güzelliklerini gösteriyor, hem de: «Bunu senin İçin sakladım; bunu senin İçin sakladım.» buyurdu. Bu hadîsi Buhari «Kitâbû'l-Hibe», «Kitâbû’l Libâs-, «Kitabû'l-HuHis» ve «Kitâbû'l-Edeb»’de; Ebû Dâvûd «Kitabû'l-Libâs»'da; Tirmizî «Kitâbû’l-îsti'zân»'da; Nesâî de «Kitâbu'z-Zînâ»'da muhtelif râvîlerden tahric etmişlerdir. Kaftan, cübbe vb. gibi gömlek üzerine giyilen şeylerdir. göre: Arap elbisesi olduğunu gösteren alâmetleri vardır. Cem'i: «Akbiye» gelir. Nitekim hadisin ikinci rivâyetinde cemi' sîgası ile vârid olmuştur. «Kaba1» ipekten dokunursa da, ulemâ bu vak'anın ipekli elbise haram kılınmazdan önce geçmiş olması ihtimâli üzerinde durmuşlardır. «Bu hadisden murâd: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in o kaftanı omuzlarına yayarak Mahreme'ye göstermesidir. İpek haram kılındıktan sonra bile olsa bu harekete kaftanı giyme, hükmü verilemez.» demişlerdir. (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin: «Bunu senin için sakladım.» buyurması, Hazret-i Mahreme'ye mücâmele içindir. Çünkü Mahreme (radıyallahü anh)’ın ahlâkında biraz sertlik varmış. beyânına göre «Mahreme razı oldu...» diyen Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dir. Bu sözün mânâsı: «Razı oldun mu?» demektir. Tin: «Bu sözün Mahremeye âit olması da muhtemeldir.» demiştir. şerif, gönül almaya ve hediyenin mücerred verilene nakil ile tamam olacağına delildir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Çirkin Ve Kaba Sözlerle İsteyen Bir Kimseye Atıyye Verme Bâbı
2480-)
Bize Hasen b. Alîyy El-Hûlvânî ile Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ya'kûb yani İbn îbrâhîm b. Sa'd rivâyet etti. ki): Bize babam, Sâlih'den, o da İbn Şihâb'dan naklen rivâyet etti. ki): Bana Amir b. Sa'd babası Sa'd'dan naklen haber verdi ki, Şöyle dedi: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Ben de aralarında oturduğum hâlde (müellefe-i kulûb'dan) birkaç kişiye atıyye verdi. Yalnız onlardan bir adama hiç bir şey vermedi. Hâlbuki içlerinde, benim en beğendiğim o idi. Bunun üzerine ben kalkarak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına gittim ve kendisiyle gizlice konuştum; dedim ki: Ya Resûlallah! Filâna n'için vermedin? Vallahi ben, onu sağlam bir mü'min görüyorum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'. Yahut Müslim; dedi. Ben biraz sustum. Sonra yine o adamın bildiğim hâli yine bana galebe çalarak: Ya Resûlallah filâna n'için bir şey vermedin? Vallahi ben onu sağlam bir mü'min görüyorum; dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (tekrar): Yahut Müslim; buyurdu. Ben, yine biraz sustum. Sonra o adamın bildiğim hâli bana (tekrar) galebe çalarak: Ya Resûlallah! Filâna n'için bir şey vermedin? Vallahi ben, onu sağlam mü'min görüyorum; dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (yine): Yahut Müslim; dedi ve şunu ilâve ettiı Ben yüzü üstü cehenneme atılır korkusuyla başkası bence daha makbul olduğu hâlde bazen bir kimseye dünyalık veririm.» hadisinde bu söz iki defa tekrarlanmıştır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Îmanından Endişe Edilen Kimseye Atıyye Verme Bâbı
2481-)
Bize İbn Ebî Ömer rivâyet etti. ki): Bize Süfyân rivâyet etti. H. bu hadisi Züheyr b. Harb da rivâyet etti. ki): Bize Yâkûb b. İbrahim b. Sa’d rivâyet etti. ki): Bize İbn Şihab'ın kardeşi oğlu rivâyet etti. H. bu hadîsi İshâk b. İbrahim ile Abd b. Humeyd dahi rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Abdurrazzâk haber verdi. ki): Bize Ma'mer haber verdi. Bu râvîlerin hepsi Zührî'den bu İsnâdla, Salih'in, Zühri'den rivâyet ettiği hadîs mânâsında rivâyette bulunmuşlardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Îmanından Endişe Edilen Kimseye Atıyye Verme Bâbı
2482-)
Bize Hasen b. Alîyy El-Hûlvanî rivâyet etti. ki): Bize Yâkûb b. İbrahim b. Sa'd rivâyet etti. ki): Bize, babam, Salih' den, o da İsmail b. Muhammed b. Sa'd'dan naklen rivâyet etti. ki: Ben, Muhammed b. Sa'd'ı bu hadîsi —Yani Zührî'nin yukarıda zikrettiğimiz hadîsini— rivâyet ederken dinledim; o şunu da söyledi: «Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (mübarek) eli ile benim ensemle omuzum arasına vurdu. Sonra: Dövüşmek mi İstiyorsun, Ey Sa'd? Ben, adama veriyorum işte! buyurdular. hadîsi Buhârî «îmân» ve «Zekât» bahislerinde; Ebû Dâvûd «Zekât» bahsinde muhtelif râvîlerden tahric etmişlerdir. şerif kitabımızda dahi îmân bahsinde geçmişdir. Şerhi oradan mütâlâa olunabilir. Ancak kolaylık olmak üzere bâzı yerlerini biz yine izaha çalışalım: Sayılan 10'dan aşağı olan erkekler cemâati, demektir. Üçten on'a kadar, yedi'den on'a kadar ve yedi ile üç arası erkekler cemâati olduğunu söyleyenler de vardır. kimsenin kavm-u kabilesine dahi «rant» derler. şerifin mânâsı şudur: Hazret-i Sa'd, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in müellefe-i kulûb'dan bâzı kimselere dünyalık verdiğini, dîn hususunda onlardan daha faziletli bâzı kimselere ise bir şey vermediğini görünce, bu işin fazilete göre yapıldığını zannederek, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e «Filâna niçin vermiyorsun?» diye sormuş, onun hâlini bilmiyor zannıyla tam bir yeminle şahadette bulunmuştur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ise «Yahut Müslim.» buyurarak, ona şefâatta bulunmamasına işaret etmişse de, Sa'd (radıyallahü anh) bunu anlamayarak, o zât hakkındaki şefaatini birkaç defa tekrarlamıştır. İhtimâl ki, Hazret-i Sa'd, Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu zâtı unuttuğuna kaail olarak hatırlatmak istemiştir. Nihayet Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hakikati anlatmış, bir kimseye dünyalık vermenin dîn hususundaki faziletine istinâd etmediğini, müellefe-i kulûb'den olan bâzı kimselere İslâm'a yatıştırmak ve kendilerini ebedî cehennemden kurtarmak maksadıyla mal verdiğini beyân buyurmuştur. hususunda bunlardan daha faziletli bir çok zevata bir şey vermemesi, onları hakir gördüğü veya dînlerini noksan bulduğu yahut kendilerini ihmâl ettiği için değil, bil'akis îmânlarına îtimâdındandır. kulüb»'dan murâd: îmânları zayıf olan kimselerdir. şerîf diğer bir çok ahkâmla birlikte sahâbe-i kirâmın terbiye ve nezâketlerine delildir. Zira Hazret-i Sa'd bir hatırlatma kabilinden olan sözünü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gizlice arzetmiştir. Çünkü böyle şeyleri aşikâr söylemek bir mefsedete yol açabilir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Îmanından Endişe Edilen Kimseye Atıyye Verme Bâbı
2483-)
Bana Harmeletü'bnü Yahya Et - Tücîbî rivâyet etti, ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. ki): Bana, Enes b. Mâlik haber verdi ki, Huneyn günü Allahü teâlâ, Resûlüne Hevâzin kabilesinin mallarından bol bol ganimet verdiği ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Kureyş'ten bâzı kimselere 100'er deve ihsan etmeye başladığı vakit Ensâr'dan bâzı kimseler: Resûlüllah'ı af buyursun, Kureyş'e veriyor da, bizi bırakıyor. Hâlbuki bizim kılınçlarımızdan onların kanları damlıyor!» demişler. b. Mâlik ki: Ensârın bu sözleri Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e anlatıldı, o da kendilerine haber göndererek onian deriden yapma bir çadır altına topladı. Ensâr toplanınca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’de yanlarına geldi ve: «Sizden kulağıma gelen bu sözler nedir?» Dedi. Ensârin anlayışlıları: «Ya Resûlallah! Bizim rey sahibi olanlarımız için bir şey söylemediler ama aramızdan yaşça genç olan bâzı kimseler: Allah, Resûlünü mağfiret buyursun, Kureyş'e veriyor da, bizi bırakıyor. Hâlbuki bizim kılınçlarımızdan onların kanları damlıyor; dediler.» cevâbını verdiler. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Gerçekten ben küfürden yeni kurtulmuş bâzı kimselere dünyalık vererek, kalplerini yatıştırıyorum. Sizler bunların mallarla gitmelerine, sizin de evlerinize Resûlüllah ile dönmenize razı değil misiniz? Vallahi sizin beraberinde döndüğünüz zât, onların beraberlerinde götürdükleri mallardan daha hayırlıdır.» buyurdular. Ensâr: «Evet, Öyledir ya Resûlallah! Biz razıyız.» dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Sizler yakında şiddeti Ibir adam kayırma hâdisesine şahit olacaksınız, (o zaman da) Allah ve Resûlüne kavuşuncaya kadar sabredin. Ben, havuzun başındayım.» buyurdular. Ensâr «Sabredeceğiz.» de (yip söz ver) diler.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Müellefe-i Kulüba Müslümanlığa Yatıştırmak İçin Atıyye Verilmesini, İmanı Kuvvetli Olanlara Sabır Tavsiye Buyurulması Bâbı
2484-)
Bize Hasen-i Hûlvânî ile Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Yakûb yani İbn İbrahim b. Sa'd rivâyet etti. ki): Bize, babam, Sâlih'den, o da İbn Şihâb'dan naklen rivâyet etti. ki): Bana, Enes b. Mâlik rivâyet etti. ki): «Allah, Resûlüne Hevâzin kabilesinin mallarından bol bol ganimet verdiği vakit...» Râvî hadîsi yukarki hadis gibi anlatmış yalnız burada şöyle dedi: «Enes; Biz sabretmedik, dedi...» de: «Amma yaşları genç bir takım insanlar...» dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Müellefe-i Kulüba Müslümanlığa Yatıştırmak İçin Atıyye Verilmesini, İmanı Kuvvetli Olanlara Sabır Tavsiye Buyurulması Bâbı
2485-)
Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Yâkûb b. îbrâhim rivâyet etti. ki): Bize İbn Şihâb’ın kardeşi oğlu, Amı-casından naklen rivâyet etti; «Bana Enes b. Mâlik haber verdi» diyerek hadîsi yukarki gibi rivâyet etmiş. Ancak o da; «Enes ki): Ensâr: sabrederiz, dediler.» cümlesini Yûnus'un Zührî'den rivâyet ettiği gibi nakleylemiş
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Müellefe-i Kulüba Müslümanlığa Yatıştırmak İçin Atıyye Verilmesini, İmanı Kuvvetli Olanlara Sabır Tavsiye Buyurulması Bâbı
2486-)
Bize Muhammedü'bnü'l - Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler, İbnu'l - Müsennâ ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be haber verdi. ki). Ben, Katâde'yi Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet ederken dinledim Enes şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ensâr'ı toplayarak: «İçinizde, sizden başka kimse var mı?» diye sordu, Ensâr: «Hayır, yalnız bir kız kardeşimizin oğlu var.» cevâbını verdiler. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Şüphesiz ki bir kavmin kız kardeşi oğlu, kendilerindendir.» buyurdu ve sözüne şöyle devam etti: «Hakîkaten Kureyş câhiliyet ve musibetten yeni kurtulmuştur. Onun tein ben, onların gönüllerini almak ve kendilerini İslâm'a ısındırmak istedim. Siz başkalarının dünyalıkla, kendinizin de Resûlüllah ile evlerinize dönmenize razı olmaz mısınız? Bütün insanlar bir vadiyi, Ensâr da bir dağ yolunu tutsalar, ben Ensârın yolundan giderdim.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Müellefe-i Kulüba Müslümanlığa Yatıştırmak İçin Atıyye Verilmesini, İmanı Kuvvetli Olanlara Sabır Tavsiye Buyurulması Bâbı
2487-)
Bize Muhammedü'bnu Velîd rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Ebû't -Teyyâh'dan rivâyet etti. ki): Enes b. Mâlik'den dinledim. ki): Mekke fethedildiği zaman Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ganimetleri Kureyş'in arasında taksim etti. Bunun üzerine Ensâr: «Bu, hakîkaten şaşacak şey! Bizim kılınçlarımızdan Kureyş'in kanları damlıyor, ganimetlerimiz ise onlara iade olunuyor!» dediler. söz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kulağına varınca hemen onları topladı ve: «Sizden kulağıma gelen bu söz nedir?» diye sordu. Ensar «Ne duydunsa o'dur.» dediler. Yalan söylemezlerdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Siz, başkalarının evlerine dünyalıkla dönmelerine, kendinizin de evlerinize Resûlüllah ile dönmenize razı değil misiniz? Bütün insanlar bir vadiyi veya dağ yolunu tutsalar Ensâr da bir vadiyi veya dağ yolunu tutsa, ben, mutlaka Ensâr'ın vadisini yahut Ensârın yolunu tutardım.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Müellefe-i Kulüba Müslümanlığa Yatıştırmak İçin Atıyye Verilmesini, İmanı Kuvvetli Olanlara Sabır Tavsiye Buyurulması Bâbı