Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı
3563-)
Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize ismail yani İbn Uleyye, Abdülaziz'den, o da Enes'den naklen rivâyet etti ki. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hayber gazasını yapmış. Enes ki: namazım alaca karanlıkla Hayber'de kıldık. Müteakiben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Ebû Talha hayvanlarına bindiler. Ben Ebû Talha'nın terkisinde idim. Derken Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) hayvanını Hayber yoluna doğru sürdü. Benim dizim Nebiyyullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)'in uyluğuna dokunuyordu. Uyluğundun elbisesi açıldı. Ben Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'nîn uyluğunun beyazını iyiden iyiye gördüm. Şehre girdiği vakit: «Allah her şeyden büyüktür. Hayber harabdır. Biz bir kavmin beldesine indik mi îehdid edilenlerin sabahs İtöiü ofur.:» buyurdu. Bunu üç defa tekrarladı. Ahâli işlerine çıkmışlardı. (Bizi görünce): Vallahi Muhammed!., dediler. Abdülâziz: «Arkadaşlarımızdan Bazıları da ordu ile Muhammed dediler.» şeklinde rivâyet etmiştir. Enes (radıyallahü anh) (sözüne devamla) şunları söylemiş: kahren aldık. Esirler toplandı, derken Dihye gelerek: Ya Resûlüllah! Bana esirlerden bir carîye ver, dedi. (sallallahü aleyhi ve sellem): «Git bir carîye al!» buyurdu. O da Safiyye b. Huyeyy'i aldı. Bunun üzerine Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e bir adam gelerek: Yâ Nebiyyallah! Dihye'ye Kurayza ile Nâdîr'in reisi Huyeyy'in kızı Safiyye’yi mi verdin? O ancak sana yaraşır; dedi. (sallallahü aleyhi ve sellem): «Onu Safiye ile birlikte çağırın!» buyurdu. Müteakiben Dihye Safiyye'yi getirdi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Safiyye'yi görünce: «Sen esirlerden bundan başka bir cariye al» buyurdu. Ve Safiyye'yi âzad ederek onunla evlendi. Enes'e: Ey Ebû Hamza! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona mehir olarak ne verdi? diye sormuş. Enes (radıyallahü anh) şu cevâbı vermiş: Safiyye'nin nefsini (verdi) onu azâd etti. Ve kendisi ile evlendi. Hattâ yolda giderken Safiyye'yi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e (annem) Ümmü Süleym hazırladı ve geceleyin ona zifaf eyledi. Böylece (sallallahü aleyhi ve sellem) damad olarak sabahladı. Sonra: «Kimin yanında bir şey varsa onu getirsin!» buyurdu. Ve yere deriden bir yaygı serdi. Artık öteki kuru süt, beriki kuru hurma, kimisi yağ getiriyordu. Derken hurma karıştırması yaptılar. Bu da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in düğün daveti oldu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Kimsenin Cariyesini Âzad Ederek Sonra Onunla Evlenmesinin Fazileti Bâbı
3564-)
Bana Ebû'r-Rabî'Ez-Zehrânî rivâyet etti. ki): Bize Hammâd yani İbn Zeyd, Sabit ile Abdûlaziz b. Suheyb'den, onlar da Enes'den naklen rivâyet etti. H.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Kimsenin Cariyesini Âzad Ederek Sonra Onunla Evlenmesinin Fazileti Bâbı
3565-)
Bize bu hadîsi Kuteybetü'bnû Saîd dahi rivâyet etti. ki): Bize Hammâd yani İbn Zeyd, Sabit ile Şuayb b. Hab Hâb'dan, onlar da Enes'den naklen rivâyet eyledi. H.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Kimsenin Cariyesini Âzad Ederek Sonra Onunla Evlenmesinin Fazileti Bâbı
3566-)
Bize Kuteybe de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Avâne, Katâde ile Abdûlaziz'den, onlar da Enes'den naklen rivâyet etti. H.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Kimsenin Cariyesini Âzad Ederek Sonra Onunla Evlenmesinin Fazileti Bâbı
3567-)
Bize Muhammed b. Ubeyd El-Guberî de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Avâne, Ebû Osman'dan, o da Enes'den naklen rivâyet eyledi. H.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Kimsenin Cariyesini Âzad Ederek Sonra Onunla Evlenmesinin Fazileti Bâbı
3568-)
Bana Züheyr b. Harb dahi rivâyet etti. ki): Bize Muâz b. Hişâm rivâyet etti. ki): Bana babam, Şuayb Habhâb'dan, o'da Enes'den naklen rivâyet eyledi. H.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Kimsenin Cariyesini Âzad Ederek Sonra Onunla Evlenmesinin Fazileti Bâbı
3569-)
Bana Muhammed b. Rafi'de rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Âdem ile Ömer b. Sa'd ve Abdûrrezzak toptan Süfyan'dan, o da Yûnus b. Ubey'den, o da şuayb b. Habhâb'dan, o da Enes'den naklen rivâyet ettiler. Bu râvilerin her biri Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen onun Safiyye'yi azâd ettiğini ve azâd buyurmasını, ona mehir yaptığını rivâyet etmişlerdir. babasından rivâyet ettiği hadîste ; «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Safiyye ile evlendi de azâd buyurmasını ona mehir yaptı.» ifâdesi vardır. hadîsi Buhârî «Namaz» ve «Nikâh» bahislerinde, Müslim «Meğazî»de, Ebû üsvud «Haracda; Nesâî «Nikâh», «Velime» ve «Tefsir» bahislerinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Medine-i Münevvere'nin şarkı şimalisinde ona altı-yedi konak mesafede bulunan bir'erdir. Vaktiyle burası bir Yahûdi kalesi idi. Hattâ ilk defa orada Benî İsrâil'den Hayber isminde bir adam yaşadığı için bu ismin verildiği söylenir. Hayber hurmalık bir yerdir. İslâmiyetin zuhurunda orada Benî Kurayza ve Nadir namlarında iki Yahûdi kabilesi yaşamakta idi. gazası İbn Sa'd’ın beyânına göre hicretin yedinci senesinde vuku bulmuştur. bazılarında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Haber gazasında'bir merkebe bindiği bildirilmektedir. Buhârî Şârihi Aynî'ye göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) o gün at üzerinde gaza etmiştir. Merkebe bindiğin bildiren hadîs sahih ise, muhasara günlerinin bazılarında merkebe bindiğine hamlolunur. . Talha: Zeyd b. Seh El-Ensari (radıyallahü anh)'dır. Bu zad Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile bütün harblere iştirak etmiştir. Hazret-i Enes in üvey babasıdır. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in uyluğu hücum esnasında kalabalıktan Enes (radıyallahü anh)’ın dizine çarparak açılmıştır. Hayvanının şiddetle koşmasından açılması da mümkündür. Banları Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in uyluğunu kendisi açtığını söylemişi erse de bu iddia doğru değildir. Çünkü uyluğun avret sayıldığını bizzat Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bildirmiştir. Binâenalehy kasden avret mahallini açmasına ihtimal yoktur. Bazı rivâyetlerde Hazret-i Enes'in: «Uyluğunu açtı» demesi onun zannından ibarettir. Hakikatim uv"u£u:ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) açmamış, kalabalıktan veya hayvanın sür'atle koşmasından açılmıştır. girince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: harabdır» buyurması ya gaibi ihbar yahud bedduadır. İhbar olduğuna göre o gün ma'mur bulunan şehir ileride harab olacak demektir. Beddûâ mânâsına alınırsa; «Allah Hayberlilerin belâsını versin» mânâsına gelir. ki râvi Abdülaziz Hazret-i Enes'den Yahûdilerin: «Vallahi Muhammedi gelmiş» dediklerini işitmiş. Bâzı râvi arkadaşlarının ise: «Ordu ile birlikte Muhammed» şeklinde rivâyet ettiklerini duymuştur. Ordu demektir. Ordu sağ. sol, ön, arka ve orta olmak üzere beş kısımdan meydana geldiği için ona bu isim verilmiştir. Kamîs kelimesi müdrecdir. cebren mi, sulhan mı. yoksa ahalisi çekilmek suretiyle harbsiz olarak mı alındığı ihtilaflıdır. Ebû Ömer İbn Abdilberr'e göre bütün Hayber arazisi cebren alınmıştır. Münzırî bir kısmının cebren, bir kısmının da ahalisi çekilmek suretiyle harbsiz olarak alındığına kaaildir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ganimeti taksim etmeden Hazret-i Dihye'ye câriye vermesi birkaç vecîhle tevil olunur: Teniil suretiyledir. Yani nafile olarak izin vermiştir. Ganimetleri taksim ederken beşte bir hesabına dahil almak şartıyla vermiş olabilir, Sonradan kıymetini biçmek ve Dihye (radıyallahü anh) hesabına geçirmek şartiyle vermiş olabilir. Dihye eshab-i kirâmın yüzce en güzeli idi. Cebrail (aleyhisselâm) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bazan onun suretinde gelirdi. mü'minin Safiyye binti Uyeyn, Harun (aleyhisselâm) sülâlesindendir. İlk kocası Kinanetû'bnû Ebi'î-Hukayk Hayber vak'asında öldürülmüştü. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu Hazret-i Dihye'ye vermişken tekrar geri alması hususunda muhtelif sözler söylenmiştir. Hatta bir rivâyete göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Safiyye'yi Dihye'den satın almıştır. Ortada satış yokken onu nasıl satın aldığı dahi câyı te'emmül görülmüştür. bâbda söylenen sözlerin en doğrusu şudur: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Safiyye'yi —hâşâ— nefsânî şehveti iktizası geri almamıştır. Çünkü kendisi nefsânî şehvetten ma'sumdur. Onu geri alması: Hazret-i Dihye'ye münasib olmadığı, çünkü Harun (aleyhisselâm) neslinden gelen güzel bir reis kızı olduğu kendisine bildirildiği içindir. beyanına göre Dihye hâdisesi iki veçhe hamle-dilebilir:
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Kimsenin Cariyesini Âzad Ederek Sonra Onunla Evlenmesinin Fazileti Bâbı
3570-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Halid b. Abdillah, Mutarrif'ten, o da Âmirden, o da Ebû Bûrde'den, o da Ebû Mûsa'dan naklen haber verdi. Ebû Mûsa şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) cariyesini âzâd edip de sonra onunla evlenen hakkında: «O kimse için iki ecir vardır.» buyurdular. hadîsi Buhârî «Itk» ve «İlim» bahislerinde; Ebû Dâvud ile Nesâî «Nikâh»da tahric etmişlerdir. rivâyetinde: kimsenin bir cariyesi bulunur da onu Öğretir ve kendisine hoş muamele yapar: Sonra âzâd ederek onunla evlenirse, o kimseye iki ecir vardır.» buyrulmuştur. Mühelleb ; iki ecirden birinin ta'lim ve nikâh mukabilinde verileceğini, bu suretle bu ecrin de âzâd ecri gibi olacağını söylemiştir. şerîf âzâd edilen cariye ile evlenmeyi teşvik etmektedir. Bir kimse dünyada büyüklenmekten vaz geçerek Allah için tevazu gösterir ve daha şerefli kadınlarla evlenmeye iktidarı varken âzâd edilmiş bir câriye ile veya mütevazı bir kadınla evlenirse pek büyük sevaba lâyık olur. şerîf kitabımızın îman bahsinde dahi geçmişti.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Kimsenin Cariyesini Âzad Ederek Sonra Onunla Evlenmesinin Fazileti Bâbı
3571-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Affân rivâyet etti. ki): Bize Hammâd b. Seleme rivâyet etti. ki): Bize Sabit, Enes'den naklen rivâyet eyledi. Enes şöyle elemiş: Hayber günü ben Ebû Talha'nin terkisinde idim. Ayağım Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ayağına dokunuyordu. Hayberliler'in yanına güneş doğarken vardık. Hayvanlarını çıkarmışlar (kendileri de) baltaları, zenbilleri ve kürekleriyle dışarı çıkmışlardı. (Bizi görünce: Vay) Muhammed ile ordusu!., dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): harabdır! Biz bir kavmin beldesine indik mİ tehdit edilenlerin sabahı kötü olur» buyurdular. azze ve celle Hayberliler'i hezimete uğrattı. Dihye'nin hissesine güzel bir cariye düştü. Müteakiben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu beş kişi mukabilinde satın aldı. Sonra çekip çevirmek ve hazırlamak (Râvi ki: Zannederim Enes şunu da söyledi) ve evinde istibra yapmak için onu Ümmü Süleym'e verdi. Bu câriye Safîyye bihti Huyeyy idi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun düğün davetini kuru hurma, kuru süt ve yağ ile yaptı. Yer bir parça kazılarak düzeltildi; deri yaygılar getirilerek oraya yayıldı. Ve kuru süt ile yağ getirildi Halkın karnı doydu. Cemaat (birbirlerine): Bilmiyoruz acaba Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu kadınla evlendi mi, yoksa onu Ümmü veled mi yaptı? Şayet onu örttü ise, bu cariye onun karısı olmuştur. Örtmedi ise, cariye Ümmü veleddir; dediler. (sallallahü aleyhi ve sellem) hayvanına binmek isteyince Safiyye'yi örttü. Safiyye devenin arka tarafına oturdu. Cemaat da anladılar ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onunla evlenmiş Medine'ye yaklaştıkları vakit Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hayvanını sürdü. Biz de hayvanlarımızı sürdük. Derken yirik kulak deve süredü. Ve hem Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hem de Safiyye yere düştüler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hemen kalkarak Safiyye'yi Örttü. Kadınlar bunu görmüşlerdi Allah Yahûdi kadınını ırak eylesin, dediler. ki: Ben (Enes'e) ya Ebâ Hamza! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) düştü mü? diye sordum, Enes: — îyvallah! Hakikaten düşdü; cevâbını verdi. hadîs Enes (radıyallahü anh) rivâyetinin İkinci tarîkidir. Üçüncüsü de bir hadîs sonra gelecektir. Merrin cemidir. Kürekler mânâsına gelir. Kâdî Iyâz mezkûr kelimenin bundan mâada, ip mânâsına geldiğini kayd etmiştir. Hayberliler bu iplerle hurma toplamaya giderlerdi. » kelimesi asıl itibariyle iddet beklemek mânâsına gelirse de ondan murad istibrâdır. Çünkü Hazret-i Safiyye esir olarak alınmış bir kadındı. Esir kadınlarla cinsî münasebet helâl olabilmek için bunların istibrâ yapmaları icab eder. Rahmin çocuktan beri ve hâli olduğunu anlamak için birkaç zaman cima' etmeden beklemektir. (sallallahü aleyhi ve sellem) istibra müddeti geçinceye kadar Hazret-i Safiyye'yi Enes (radıyallahü anh)’ın annesi Ümmü Süleym'e teslim etmişti. Bu müddet geçince Ümmü Süleym onu çekip çevirerek zinetlemiş; gelin etmişti. Kulağı yırık deve mânâsına gelir. Bu kelime Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in devesine lâkab olmuştu. Yoksa hakikatte devenin kulağı yırık değildi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Kimsenin Cariyesini Âzad Ederek Sonra Onunla Evlenmesinin Fazileti Bâbı
3572-)
Enes ki: Ben Zeyneb'in düğün davetinde de bulundum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) halkı ekmek ve etle doyurdu. Beni cemâati çağırmak için gönderiyordu. Bu iş bitince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kalktı. Ben de kendisini takib ettim. (Davetlilerden) iki kişi muhabbete dalmış dışarı çıkmamışlardı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kadınlarının yanına uğruyor, her birine selâm vererek: «Selâm sîze! Nasılsınız ey ehl-i beyt?» diyor, onlar da: ----iyiyiz ya Resûlallah! Aileni nasıl buldun? diye soruyorlardı. «İyi buldum!» diyordu. Bu işi bitirdikten'timcin. Ben de onunla beraber döndüm. Kapıya varıma baktı ki, o iki adam hâlâ orada... Muhabbete dalmışlar. Onun döndüğünü görünce kalkıp çıktılar. Vallahi bu adamların çıktıklarını ona ten mi haber verdim yoksa bu hususta vahiymi indi bilmiyorum. Hâsılı Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) döndü. Ben de onunla beraber döndüm. Ayağını kapının eşiğine koyunca benimle kendisi arasına perde çekti. Allahü teâlâ da şu âyeti indirdi: evlerine gitmeyin! Meğer ki size izin verilmiş ola!.," Sûre-i Ahzâb âyet: 53 diyor ki: «Bu hadîs parçasında şu faydalar vardır:
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Kimsenin Cariyesini Âzad Ederek Sonra Onunla Evlenmesinin Fazileti Bâbı
3573-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Şebâbe rivâyet etti. ki): Bize Süleyman, Sâbit'ten, o da Enes'-âen naklen rivâyet eyledi. H.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Kimsenin Cariyesini Âzad Ederek Sonra Onunla Evlenmesinin Fazileti Bâbı
3574-)
Bana bu hadîsi Abdullah b. Hâşim b. Hayyân da rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Bize Behz rivâyet etti. ki): Bize Süleyman b. Muğira, Sâbit'ten rivâyet etti. ki): Bize Enes rivâyet eyledi. ki): taksimde Dihye'ye düştü. Cemaat onu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanında medh etmeye ve: Esirler içinde onun gibisini görmedik, demeye başladılar. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Dİhye'ye haber gönderdi. Ve Safiyye'ye bedel ne isterse verdi. Sonra Safiyye'yi anneme teslim ederek: çek çevir!» buyurdu. Bilâhare Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hayber'den çıktı. Hayber'i arkasında bıraktığı vakit konakladı. (sallallahü aleyhi ve sellem): Safiyye'nin üzerine çadır kurdu. Sabaha çıkınca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): yanında fazla yiyecek varsa onu bize getirsin!» buyurdular. Artık kimi hurmanın, kimi kavrulmuş unun fazlasını getirmeye başladılar. Hattâ bundan bir karıştırma yığını yaptılar. Ve bu karıştırmadan yemeğe, yanıbaşlarındaki yağmur suyundan birikmiş havuzlardan da su içmeye başladılar. ki: Müteakiben Enes şunu söyledi: İşte bu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Safiyye için düğün daveti oldu. Sonra yola revan olduk. Medine'nin duvarlarını görünce ona olan iştiyakımız arttı da hayvanlarımızı sürdük. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de hayvanını sürdü. Safiyye arkasindaydı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu terkisine almıştı. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hayvanı sürçtü. Ve hem kendisi hem Safiyye yere düştüler. Halkdan ne Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, ne de Safıyye'ye bakan hiç bir kimse yoktu. Nihayet Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kalkdı da Safiyye'yi örttü. Müteakiben biz yanına geldik. (Bize): şeyimiz yok!» dedi. Az sonra Medine'ye girdik. Hemen Medine'nin genç kadınları dışarı çıktılar. Safiyye'yi birbirlerine gösteriyor. Onun yere düşmesine seviniyorlardı. Karaltı, şahıs mânâsına gelir. Burada ondan murad yüksek yığındır. genç kadınların Hazret-i Safiyye'nin düşmesine sevinmeleri Yahûdileri sevmediklerinden ve ihtimal onu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında görünce kıskandıklarındandır. ulemâsı Hazret-i Safiyye rivâyetleriyle istidlal ederek ilân edilmek şartiyle nikâhın şahidsiz de akd edilebileceğine kaail olmuşlardır. Sahabe ve Tabiin'den bir cemaatın kavilleri bu olduğu gibi, Zührî, İmâm Mâlik ve Medîneliler'in mezbebleri de budur. Onlara göre nikâhda şâhid değil, ilân şarttır. şerifin Mâlikiler'e delil olan yeri ashabın: «Eğer örttüyse artık Safiyye onun karısı olmuştur.» sözleridir. kirâm'dan bir cemâat ile tabiinin birçoklarına göre nikâhta ilân değil şehâdet şarttır. Evzâî, Sevrî, İmâm A'zam, İmâm Şafiî, İmâm Ahmed ve diğer birçok ulema nikâhta iki âdil kimsenin şâhid olarak bulunmalarını şart koşmuşlardır. Yalnız İmâm A'zam'a göre nikâhta fasik kimselerin de şe-hâdeti kabul olunur. kimse şahidsiz olarak gizlice bir kadınla evlense, nikâhı bütün ulemâya göre münakd değildir. Fakat nikâhı gizlice iki âdil şâhid huzurunda akd etse cumhûr-u ulemâ'ya göre sahih olur. İmâm Mâlik: «Bu nikâh sahih değildir.» demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Kimsenin Cariyesini Âzad Ederek Sonra Onunla Evlenmesinin Fazileti Bâbı
3575-)
Bize Muhammed b. Hatim b. Meyraun rivâyet etti. ki): Bize Behz rivâyet etti. H. Muhammed b. Kafi de rivâyet etti. ki): Bize Efoû'n-Nadr Hâşim b. Kasım rivâyet eyledi. Behz ile Hâşim ikisi birden demişler ki: Bize Süleyman b. Muğira, Sabit'ten, o da Enes'den naklen rivâyet eyledi. hadîs Behz'indir. ki): Zeyneb'in iddeti bitince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Zeyd'e: bana İste!» buyurmuş. Zeyd gitmiş. Zeyneb'e vardığında onu hamurunu mayalarken bulmuş. Zeyd Şöyle dedi: Zeyneb'i görünce kalbınıde büyüdü. Hattâ Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisini istedi diye yüzüne bile bakamadım da ona sırtımı çevirdim. Ve ters döndüm Sonra: Yâ Zeynebî (Beni) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) seni istemeye gönderdi, dedim. Zeyneb: Rabbimden emir almadıkça ben hir şey yapamam, diyerek kalktı namazgahına gitti ve Kur'ân indi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek Zeyneb'in yanına izinsiz girdi. Vallahi öyle halimizi gördüm ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) güneş yükseldiği zaman bîze ekmek ve et yedirdi. Müteakiben halk dışarı çıktı. Yemekten sonra evde birkaç kişi kalmış konuşuyorlardı. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de çıktı. Ben kendisini takib ettim. Kadınlarının hücrelerini dolaşarak onlara selâm veriyor, onlar da kendisine: Ya Resûlallah! Aileni nasıl buldun? diye soruyorlardı. Bilmiyorum cemâatin evden çıktıklarını ben mi ona haber verdim; yoksa o mu bana haber verdi. Bunun üzerine giderek eve girdi. Ben de onunla beraber girmek üzere gittim. Ama benimle kendi arasına perde çekti ve tesettür âyeti indi. Halka (bu âyetlerde) alabildiğine vaz edildi. Râfi' kendi hadîsinde: «Allah hakkı söylemekten utanmaz» âyet-i kerîmesine kadar şu âyeti ziyade etti: hanelerine girmeyin! Meğer ki size pişmesini beklememek şartıyle yemeğe kalmaya izin verilmiş ola.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Zeyneb Binti Cahşın Evlenmesi, Teserrür Âyetlerinin İnmesi Ve Düğün Davetinin İsbatı Bâbı
3576-)
Bize Ebû'r-Ram' Ez-Zehrâni ile Ebû Kâmil Fudayl b. Hüseyin ve Kuteybetü'bnû Saîd rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Hammâd yani İbn Zeyd, Sabit'ten, o da Enes'den naklen rivâyet eyledi. (Ebû Kâmil'in rivâyetinde: Enes'den işittim ifadesi vardır.) Enes şöyle dedi: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kadınlarından hiç birine Zeyneb için yaptığı kadar düğün daveti yaptığını görmedim. Çünkü (o davette) bir koyun kesmişti. Kâmil: (Kadınlarından hiç birine) ifâdesinin yerine (hiç bir şeye) tâbirini kullanmıştır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Zeyneb Binti Cahşın Evlenmesi, Teserrür Âyetlerinin İnmesi Ve Düğün Davetinin İsbatı Bâbı
3577-)
Bize Muhammed b. Amr b. Abbâd b. Cebele b. Ebt Rev-vâd ile Muhammed b. Beşşâr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muhammed yani İbn Cafer rivâyet etti. ki): Bize Şube, Abdülaziz b. Suhayb'den rivâyet eyledi. ki): Ben Enes b. Mâlik'i şunu söylerken işittim: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kadınlarından hiç biri için, Zeyneb'e yaptığı düğün davetinden daha çok yahut daha üstün davet yapmamıştır.» Bünânî, Enes'e: «Ney ile davet yaptı?» diye sormuş. Enes (radıyallahü anh): ekmek ve et yedirdi. Hatta (bitiremediler de) bıraktılar bile demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Zeyneb Binti Cahşın Evlenmesi, Teserrür Âyetlerinin İnmesi Ve Düğün Davetinin İsbatı Bâbı
3578-)
Bize Yahya b. Habîb El-Hârisi ile Âsim b. Nadr El-Teymî ve Muhammed b. Abdilâlâ hep birden Mu'temird'en rivâyet ettiler. Lâfız İbn Habib'indir. ki): Bize Mu'temir b. Süleyman rivâyet etti. ki): Ben babamdan işittim. ki): Bize Ebû Rîiclez, Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet eyledi. Enes şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem), Zeyneb binti Cahş ile evlendiği vakit cemaatı davet etti de yemek yediler. Sonra oturup sohbet ettiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sanki kalkmağa hazırlanırmış gibi yaptı, fakat cemaat kalkmadılar, Bınıu görünce Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kalktı O kalkınca cemaatdan bazıları da kalktılar.» ile İbn Abdilâlâ kendi hadîslerinde «Üç kişi oturup kaldılar.» demişlerdir. «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) içeriye girmek için geldi. Bir de baktı ki, cemaat oturuyorlar. Sonra onlar da kalkıp gittiler. Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek cemaatın gittiklerini haber verdim. Bunun üzerine geldi ve içeri girdi. Ben de içeriye girmeye hazırlandım ama Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisi ile benim arama perdeyi çekti. Allah (azze ve celle) hazretleri de; îman edenler! Peygamberin hanelerine girmeyin. Meğer ki size pişmesini beklememek şarfıyle yemeğe kalmaya izin verilmiş ola!) âyet-i kerîmesini (Şüphesiz ki, böyle yapmanız Allah ındinde büyük günahdır.) kavli kerimine kadar inzal buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Zeyneb Binti Cahşın Evlenmesi, Teserrür Âyetlerinin İnmesi Ve Düğün Davetinin İsbatı Bâbı
3579-)
Bana Amr'n-Nâkid rivâyet etti. ki): Bize Yâkub b. İbrahim b. Sâd rivâyet eyledi. ki): Bize babam, Salih'ten rivâyet etti. İbn Şihâb Dedi ki, Enes b. Mâlik şunu söyledi: «Ben tesettür âyetinin sebebi nüzulünü en İyi bilen bir insanım. Ubeyyü'bnü Ka'b onu bana soruyordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Zeyneb binti Cahş'a zifafa girerek sabahladı. Onunla Medine'de evlenmişti. Güneş yükseldikten sonra halkı yemeğe davet etti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) oturmuştu. Cemaat kalkıp gittikten sonra bir takım adamlar onunla beraber oturup kaldılar. Nihayet Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kalkarak yürüdü. Onunla beraber ben de yürüdüm. Hattâ Âişe'nin hücresi kapısına kadar vardı. Sonra katan cemaatın çıktıklarını tahmin ederek geri döndü. Onunla birlikte ben de döndüm. Bir de baktı ki cemaat hâlâ yerlerinde oturuyorlar. Bunun üzerine tekrar döndü. Ben de döndüm. Âişe'nin hücresine kadar vardı. Ve yine geri döndü. Ben de döndüm. Bir de baktık cemaat kalkıp gitmişler. Müteakiben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) benimle kendisi arasına perde çekti. Allahü teâlâ da tesettür âyetini indirdi.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Zeyneb Binti Cahşın Evlenmesi, Teserrür Âyetlerinin İnmesi Ve Düğün Davetinin İsbatı Bâbı
3580-)
Bize Kuteybetû'bnû Saîd rivâyet etti, ki): Bize Ca'fer yani İbn Süleyman, Ebû Osman Ca'd'dan, o da Enes b. Mâlik'ten naklen rivâyet eyledi, Enes şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem) evlenerek ailesinin yanına girdi. Bu münasebetle annem Ümmü Süleym hurma karıştırması yaparak onu bir çanağa koydu ve (bana): Ya Enes! Bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e götür de de ki: Bunu sana annem gönderdi. Sana selâm ediyor ve: Bu hediyye bizden sana azdır ya Resûlüllah! diyor. Ben karıştırmayı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e götürerek: Annem sana selâm ediyor ve: Bu hediyye bizden sana azdır ya Resûlallah! diyor, dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ; «Bırak onu!» buyurdu, sonra: «Git bana filânı, filânı, filânı ve rastladıklarını çağır!» diyerek bir takım adamların isimlerini verdi. Ben de isimlerini verdiği zevat ile rastladıklarımı çağırdım.» Osman ki: «Adediniz kaç idi?» diye sordu. Üçyüz kadardı, cevabını verdi. Enes (radıyallahü anh) sözüne devamla şunları söylemiş) «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Enes! Şu tası getîr!» buyurdu. Derken davetliler içeriye girdiler. Hattâ sofa ile oda doldu. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): onar herkes halka olsun ve herkes önüne konan yemekten yesin!» buyurdular. Bu minval üzere cemaat yemek yediler ve doydular. Bir taife çıktı başka taife girdi. Bu suretle herkes yemek yedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: (sofrayı) ya Enes!»dedi, ben de kaldırdım. Ama (tastaki yemek) sofraya koyarken mi daha çoktu yoksa kaldırırken mi? bilemiyorum. Davetlilerden bazıları Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in evinde oturup muhabbete daldılar. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) oturmuş zevcesi ise yüzünü duvara dönmüştü. Bu zevat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e sakülik etmişlerdi, Bu sebeble Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dışarıya çıkarak kadınlarına selâm verdi. Sonra döndü. Oturanlar Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in döndüğünü görünce ona sakillik ettiklerini anladılar. Ve hemen kapıya koşarak hepsi birden çıktılar. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ve perdeyi indirerek içeri girdi. Odada ben oturuyordum. Az sonra beni de çıkardı. Ve şu âyet nâzil oldu: îman edenler! Peygamberin hanelerine girmeyin. Meğer ki size pişmesini beklememek şartıyle yemeğe kalmaya izin verilmiş ola! Ama çağrılırsanız içeriye girin! Yemeği yediniz mi hemen dağılın. Muhabbete dalıp kalmayın. Şübhesiz ki, böyle yapmanız Peygamber'e eza veriyordu, ilah...» Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dışarıya çıkarak bu âyetleri halka okudu. ki: «Enes b. Mâlik: Bu âyetleri en evvel gören benim; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kadınları da örtündüler dedi.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Zeyneb Binti Cahşın Evlenmesi, Teserrür Âyetlerinin İnmesi Ve Düğün Davetinin İsbatı Bâbı
3581-)
Bana Muhammed b. Rafi' rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzak rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, Ebû Osman'dan, o da Enes'den naklen rivâyet eyledi. Enes şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Zeyneb ile evlendiği vakit Ümmü Süleym ona tastan bir çanak içinde hurma karıştırması hediye etti. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (Bana): «Git de bana müslümanlardan rastladıklarını çağır!» dedi. Ben de rastladığımı ona davet ettim. Davetliler yanına girmeye ve yemek yiyip çıkmaya başladılar. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) elini yemeğin üzerine koyarak ona dua etti. Ve yemek hakkında Allah ne söylemesini diledi ise onları söyledi. Ben rastladığım hiç bir kimseyi bırakmamış; davet etmiştim. Hâsılı davetliler doyuncaya kadar yediler. Ve çıkıp gittiler. Ama içlerinden bir taife kalarak Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında sözü uzattılar. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara bir şey demekten sıkılıyordu. Bu sebeple onları evde bırakarak (kendisi) dışarı çıktı. Bunun üzerine Allah (azze ve celle): îman edenler! Peygamberin hanelerine girmeyin! Meğer ki size pişmesini beklememek şarîiyle yemeğe kalmaya izin verilmiş ola. Lâkin çağrılırsanız içeriye girin!» âyet-i kerimesini: yapmanız hem sîzin kalbleriniz, hem de kadınların kalbleri için daha nezih bir hareket olur.» kavli kerimine kadar inzaJ buyurdu. (bu âyeti tefsir ederken): «Yemek zamanını kollamamak şartiyle» demiş. hadîsin muhtelif rivâyetlerini Buhârî «Tefsir», «İstizan», «Ef-mıe» ve «Nikâh» bahislerinde; Tirmizî «Tefsir»de; Nesâî «Nikâh» ve «Tefsir»de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Zeyneb ile bir rivâyette hicretin üçüncü, başka bir rivâyete göre beşinci yılında evlenmiştir. Daha önce Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin âzâdlı kölesi ve oğulluğu Zeyd b. Harise ile evli idi. Zeyneb Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in halası Ümeyme binti Abdilmuttalib'in kızıdır. İlk müslümanlardan ve muhacirlerdendir. Zeyd aslen Medîneli'dir. Câhiliyet devrinde henüz çocuk İken annesi ile birlikte akraba ziyaretine gittikleri bir sırada esir edilmiş ve Mekke'ye gönderilerek Ukâz panayırında satılmıştı. Bir rivâyete göre onu Hâkim b. Hızâm, teyzesi Hazret-i Hadi-ce binti Huveylid nâmına satın almıştır. Başka bir rivâyete göre satın alan bizzat Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dir; Hazret-i Hatîce'nin malından satın almış, sonra Halîce (radıyallahü anh) onu kendisine hibe etmiştir. (radıyallahü anh) o zaman sekiz yaşlarında idi. Babası onun Mekke'de satıldığını duyunca fidye vererek geri almak için bâzı yakınları ile Mekke'ye geldi; ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e müracaat etti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Zeyd'i babasına dönüp dönmemek hususunda muhayyer bıraktı. Hattâ babasını tercih ederse fidye de istemiyeceğini söyledi. Fakat, buna rağmen Zeyd (radıyallahü anh) onu babasına tercih etti; çünkü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona hakikî bir babadan daha ziyade şefkat Gösteriyordu. O zaman Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) babasının ve birçok kimselerin huzurunda Hazret-i Zeyd'i oğulluğa kabul buyurduğunu ilân etti. Babası da memnun olarak geri döndü. Zeyd ilk imân edenlerdendir. Evvelâ Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu âzâdlısı Ümmü Eymen ile evlendirmişti. Ondan Üsâme namında bir oğlu dünyaya geldi. Bilâhare Hazret-i Zeyneb (radıyallahü anh) ile evlendirmiştir. Kur'ân-ı Kerîm'de ismi zikredilen yegâne sahâbi Zeyd (radıyallahü anh)’dır. Zeyneb'i istemeye bizzat Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gitmişti ; Zeyneb (radıyallahü anh) ile kardeşi Abdullah b. Cahş onu görünce kendisi için dünürlüğe geldiğini zannederek sevinmişler; fakat Zeyd (radıyallahü anh) için geldiğini anlayınca canları sıkılmıştı. Maamâfih bu bâbda âyet nâzil olduğu için sonradan muvafakat göstermişlerdi. ile Zeyneb (radıyallahü anhûma) ancak bir sene geçinebildiler. Çünkü ilmî ilâhîde Hazret-i Zeyneb'in Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) ile evlenmesi mukadder idi. Geçinememelerinin hakikî sebebi bu idi. Zahirde Zeynebf'radıyallahü anha) Hazret-i Zeyd'e sert muamele ediyor; onu kendine küf yani denk saymıyordu. (radıyallahü anh) ile evlenecekleri Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimize vahy sureti ile bildirilmişti. Fakat halkın dili durmayacağını «oğulluğunun karısı ile evlendi» diyeceklerini bildiği için bunu gizliyor; kimseye açamıyordu. Bu hususta dahi âyetler nâzil olarak mesele bütün sarahati ile ortaya atıldı. Nihayet Hazret-i Zeyneb boşandı, îddetini bitirdikten sonra Fahr-i Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizle evlendiler. Meğer İslâmiyet oğulluk diye bir müessese tanı-mıyacak, cahiliyet devrinden kalma bu köklü âdeti irâde-i İlâhiyye bizzat Resûl-i Ekremine yıktıracakmış... Nitekim öyle de oldu. Zeyd ile Zeyneb (radıyallahü anhûma) hâdisesi bundan ibarettir. Lâkin İslâm düşmanları' buna türlü türlü uydurmalar katarak tanınmayacak hâle getirmişlerdir. Maalesef düşmanlara ip ucu verenler de müslümanlardır. Taberî'nin rivâyetine göre: Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz bir gün Hazret-i Zeyd’i görmek için evine gitmiş. Onu bulamamış; fakat o sırada giyinmekte olan Zeyneb'i görünce güzelliğine meftun olarak «Gönülleri çeviren Allah'ı ten-zîh ederim» demiş. Az sonra güya Zeyd (radıyallahü anh) bunu haber alarak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) müracaat etmiş; ve şayet Zeyneb'i beğendi ise onu boşamağa hazır olduğunu bildirmiş. Avrupa muharrirlerinin dört elle sarılarak dillere destan ettikleri rivâyet budur. Halbuki bu rivâyet. Vâkıdî'den nakledilmiştir. Vâkıdî ise yalancılık ve sahtekârlıkla meşhur bir adamdır. O Abbâsîler'in ahlâka uymayan hareketlerini haklı göstermek için bu gibi rivâyetleri uydurmuştur. Bu esassız rivâyeti Taberi'den başkaları da nakletmışlerse de hadis uleması onları tenkide bile lâyık görmemişlerdir. Meselâ; rivâyetleri kabulde ihtiyatsız davranan İbn Hacer-i Askalânî bile Ahzâb sûresini tefsir ederken şunları söylemiştir: «İbn Ebî Hatim ile Taberî'nin naklettikleri bâzı rivâyetler vardır ki, müfessirlerin birçoğu onları nakletmiş iseler de onlarla meşgul olmaya değmez.» İbn Kesir de şöyle demektedir: «İbn Ebî Hatim ile İbn Cerir burada selefden bâzı eserler zikretmişlerse de bunlar doğru olmadıkları için biz kaale almadık. Buhârî ile Müslim gibi büyük İmâmlar bu rivâyetleri kitablanna bile almamışlardır. ki, bu rivâyetlerin naklen aslı esası yoktur. Akü da onların uydurma olduğuna hükmeder. Çünkü bir kimsenin beraber büyüyüp yetiştiği bir akraba kızını tâ evlenip de üzerinden seneler geçtikten sonra görmüş olmasına âdeten imkân yoktur. Bekârlığında gördüğü farz edildiği takdirde dahi bütün tazelik ve güzelliği üzerinde iken beğenmeyip de seneler sonra evlendiği zaman bir görüşte âşık olacak derecede sevmesi yine âdeten mümkün değildir. bu aşk hikâyesi münafıkların uydurduğu bir yalandır. Onlar Hazret-i Âişe'ye de aynı sene zarfında bühtanda bulunmuşlardı. Bu gibi iftiralarla müslümanları kandırmağa çalışıyorlardı. Hattâ bâzı saf müslümanlar inanır gibi olmuşlardı. rivâyetlerinden anlaşılıyor ki, Hazret-i Zeyneb boşanıp iddeti geçtikten sonra bu sefer de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu kendine istemek için sabık kocası Zeyd'i dünür göndermiştir. Hazret-i Zeyd eski zevcesini görünce Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onunla evlenmek istiyor diye kalbinde Zeyneb (radıyallahü anh)'ya karşı bir heybet ve ta'zim hissederek Ümmehâtı mü'minindenmiş gibi muamele yapmış, onunla konuşurken arkasını dönmüştür. Halbuki tesettür âyeti inmezden önce ashâb-ı kirâm’ın âdetleri dünürlüğe gittikleri kadını görmek idi. (radıyallahü anh) bu dünürlüğe birdenbire cevap verememiş, istihare namazı kılmak için namaz kıldığı yere gitmiştir. Hazret-i Zeyneb'in istiharesi ihtimal Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hakkında bir kusur işlerim korkusu iledir. Bu arada Kur'ân inmiştir. Bundan murad onunla bir alâkası kalmayınca onu sana nikahladık" Sûre-i Ahzâb. Âyet: kerîmesidir. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek izin almadan Hazret-i Zeyneb'in yanına girmiştir. Çünkü Teâla hazretleri bu âyetle Zeyneb (radıyallahü anh) , kendisine nikahlamıştır. (sallallahü aleyhi ve sellem) bu münasebetle tertib ettiği davette- misafirlerine ekmekle et ikram etmiş, sofraya oturanlar doyduktan sonra bir hayli yemek artmıştır. sonra cemaat dağılmış, yalnız iki-üç kişi muhabbete dalarak oturdukları yerde kalmışlardır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in buna canı sıkılmışsa da bir şey diyememiş, ancak onlara hatırlatmak için yanlarından çıkarak Ümmehâtı mü'minin odaları önünden geçmiş, onlara selâm vermiştir. Nihayet oturanlar da kalkıp gitmiş ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zifafa girmiştir. Bu arada tesettür âyeti nâzil olmuştur. ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Zeyneb için, diğer kadınları için yapmadığı mümtaz bir düğün daveti tertip etmiş bu davete üeyüz kadar sahabe-i ikram iştirak eylemişlerdir. diyor ki: «İhtimal bunun sebebi Hazret-i Zeyneb'i kendisine velisiz şahitsiz Allahü teâlâ hazretleri nikâh ettiğinden dolayı şükranda bulunmaktır...»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Zeyneb Binti Cahşın Evlenmesi, Teserrür Âyetlerinin İnmesi Ve Düğün Davetinin İsbatı Bâbı
3582-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Mâlik'e, Nâfi'den dinlediğim, onun da İlmi Ömer'den naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum. İbn Ömer ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) davete çağırılırsa hemen ona gitsin!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Davete Çağıran Kimseye İcabette Bulunmayı Emir Bâbı
3583-)
Bize Muhammed b. El-Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize Halid b. Haris, Ubeydullah'dan, o da Nâfi'den, o da İbn Ömer'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti ki: davete çağırılırca hemen icabet etsin!» buyurmuşlar. ki: «Bir de baktım Ubeydûllah bu icabeti düğün dâvetine hamlediyor.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Davete Çağıran Kimseye İcabette Bulunmayı Emir Bâbı
3584-)
Bize İbn Nümeyr rivâyet etti. Dedi ki: Bize babam rivâyet etti. Dedi ki: Bize Ubeydûllah, Nâfi'den, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet eyledi ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): bir düğün davetine çağrılırsa hemen icabet etsin!» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Davete Çağıran Kimseye İcabette Bulunmayı Emir Bâbı
3585-)
Bana Ebû'r-Rabi' ile Ebû Kâmil rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Hammad rivâyet etti. ki): Bize Eyyûb rivâyet etti. H. Kuteybe de rivâyet etti. ki): Bize Hammâd, Eyyûb'dan. o da Nâfi'den, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): zaman davete gidin!» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Davete Çağıran Kimseye İcabette Bulunmayı Emir Bâbı
3586-)
Bana Muhammed b. Rafi’ rivâyet etti. ki): Bize Abdûrrezzak rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, Eyyûb'dan, o da Nâfi'den, naklen haber verdi ki, İbn Ömer, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen şunu söylüyormuş: düğün davetine olsun veya benzeri bir davet için olsun din kardeşini davet ederse hemen İcabet eylesin!»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Davete Çağıran Kimseye İcabette Bulunmayı Emir Bâbı
3587-)
Bana İshâk b. Mensur rivâyet etti. ki): Bana İsâ b. Mûnzir rivâyet etti. ki): Bize Bakiyye rivâyet eyledi. ki): Bize Zübeydî, Nafi'den, o da İbnİ Ömer'den naklen rivâyette bulundu. İbn Ömer Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kimse düğün davetine veya benzerî bir şeye çağrılırsa hemen icabet etsin!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Davete Çağıran Kimseye İcabette Bulunmayı Emir Bâbı
3588-)
Bana Humeyd b. Mes'adete’l-Bâhilî rivâyet etti, ki): Bize Bişr b. Mufaddal rivâyet etti. ki) ; Bize İsmail b. Ümeyye, Nafi’den, o da Abdullah b. Ömer'den naklen rivâyet eyledi. İbn Ömer şoyîe demiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): zaman davete gidin!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Davete Çağıran Kimseye İcabette Bulunmayı Emir Bâbı
3589-)
Bana Harun b. Abdillah rivâyet etti. ki): Bize Haccâc b. Muhammed, İbn Cüreyc'den rivâyet etti. ki): Bana Mûsa b. Ukbe, Nafi'den naklen haber verdi. ki): Ben Abdullah b. Ömer'i şunu söylerken işittim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): taktirde bu davete icabet edin!» buyurdular. ki: «Abdullah b. Ömer düğünde olsun, düğünden başka bir hususta olsun davete gelirdi. Oruçlu iken dahi davete gelirdi.» naklen haber verdi ki, İbn Ömer, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen şunu söylüyormuş: düğün davetine olsun veya benzeri bir davet için olsun din kardeşini davet ederse hemen icabet eylesin!»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Davete Çağıran Kimseye İcabette Bulunmayı Emir Bâbı
3590-)
Bana Harmeletü'bnû Yahya rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Ömer b. Muhammed, Nafi'den, o da İbn Ömer den naklen rivâyette bulundu ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yemeğe çağrılırsanız hemen icabet edin!» buyurmuşlar. hadîsi Buhârî «Nikâh» bahsinin bir-iki yerinde; Ebû Davûd «Etime» bahsinde; Nesâî «Velime»de tahric etmişlerdir. Bazılarına göre düğün daveti demektir. Fakat lügat ulemâsından birçokları her davette verilen yemeğe velime denildiğini söylemişlerdir. dahi yemek vermek mânâsına gelir. kelime «Dı'vet» şeklinde okunursa neseb demek olur. Cumhûrun kavli budur. Bazıları aksini iddia etmiş, davetin neseb, di'vetin ise yemek mânâsına geldiğini söylemişlerdir. . Cumhûr-u ulemaya göre koyun veya sığır paçasıdır. Bazıları: «Bundan murâd Kurâ'ı Gamîm denilen yerdir.» demişlerdir. Gamîm: Mekke ile Medine arasında bulunmaktadır. Bu takdirde hadisin mânâsı: «Kurâ' Gamîm denilen yere bile çağrılsanız davete icabet edin!» demek olur, ki mübalağa suretiyle davete icabet gerektiğim anlatmaktır. Gazâlî «İhyaü’l-Ulûm» nâm eserinde bu hadisdekı Kura'dan murad, Kurâ-ı Gam im olduğunu söylemiştir. Fakat bu zivadenin aslı voktur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Davete Çağıran Kimseye İcabette Bulunmayı Emir Bâbı
3591-)
Bize Muhammed b. El-Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize Abdûrrahman b. Mehdi rivâyet etti. H. Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr de rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. Abdûrrahman ile İbn Nümeyr demişler ki: Bize Süfyan, Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câbir'den naklen rivâyet eyledi. Câbir Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): bir yemeğe davet olunursa hemen icabet eylesin! Artık isterse yer, isterse yemez.» buyurdular. Müsennâ: «Yemeğe» kaydını zikretmedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Davete Çağıran Kimseye İcabette Bulunmayı Emir Bâbı
3592-)
Bize İbn Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize Ebû Âsim, İbn Cüreyc'den, o da Ebû'z-Zübeyr'den bu isnatla bu hadîsin mislini rivâyet eyledi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Davete Çağıran Kimseye İcabette Bulunmayı Emir Bâbı
3593-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Hafs b. Ğiyâs, Hişâm'dan, o da İbn Şîrîn'den, o da Ebû Hüreyre’den naklen rivâyet eyledi. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): çağrılırsa hemen davete icabet etsin. Şayet oruçlu bulunursa salât eylesin. Oruçsuz ise yesin!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Davete Çağıran Kimseye İcabette Bulunmayı Emir Bâbı
3594-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Mâlik'e, İbn Şihab'dan dinlediğim, onun da A'rac'dan, onun da Ebû Hüreyre’den naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum. Ebû Hüreyre: «Kendisine zenginler çağrılıp fakirler çağrılmayan davet yemeği ne kötü yemektir. Davete geîmiyen muhakkak Allah ve Resûlüne isyan etmiştir.» Dermiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Davete Çağıran Kimseye İcabette Bulunmayı Emir Bâbı
3595-)
Bize İbn Ebî Ömer rivâyet etti. ki): Bize Süfyân rivâyet etti. ki): Zührî'ye: Ey Ebû Bekir! Şu hadîs nasıldır? (Yemeğin en kötüsü zenginlerin yemeğidir.) dedim. Zührî güldü de: Bu hadîs (yemeğin en kötüsü zenginlerin yemeğidir) şeklinde değildir, cevabını verdi. Dedi ki, babam zengindi. Bu hadis, işittiğim zaman beni ürküttü de onu Zührî'ye sordum. Zührî şunu söyledi: Bana Abdurrahman'ı A'rac rivâyet etti. O da Ebû Hüreyre'yi şöyle derken işitmiş: «Yemeğin en kötüsü davet yemeğidir...» sonra râvi hadîsi, Mâlik hadîsi tarzında zikretmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Davete Çağıran Kimseye İcabette Bulunmayı Emir Bâbı
3596-)
zak'dan rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ma'mer, Zührî'den, o da Saîd b. El-Müseyyeb'den, bir de A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi. Ebû Hüreyre şöyle dedi; «Yemeğin en kötüsü davet yemeğidir...» Râvi bu hadîsi Mâlik hadîsi gibi rivâyet etmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Davete Çağıran Kimseye İcabette Bulunmayı Emir Bâbı
3597-)
Bize İbn Ebî Ömer rivâyet etti. ki): Bize Süfyân, Ebû'z-Zinâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den yukarki hadîs gibi rivâyette bulundu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Davete Çağıran Kimseye İcabette Bulunmayı Emir Bâbı
3598-)
Bize İbn Ebî Ömer rivâyet etti. ki): Bize Süfyân rivâyet etti. ki): Ben Ziyad b. Sa'd-ı şunu söylerken işittim: Ben Sâbit-i, A'rac'ı Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet ederken dinledim. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): en kötüsü gelene verilmeyen, gelmeyecek kimsenin çağrıldığı davet yemeğidir. Her kim davete icabet etmezse Allah ve Resûlüne İsyon etmiştir.» buyurmuşlar. Hüreyre hadisini Buhârî ile İbn Mâce «Nikâh» bahsinde; Ebû Dâvûd «Et'ime»de; Nesâî de «Ve-lîme»de muhtelif, râvilerden tahric etmişlerdir;. şerîf İmâm Müslim hem mevkuf, hem de merfû' olarak rivâyet etmiştir. Yerinde de görüldüğü vecihle bu gibi hadîslere merfû' hükmü verilir. Sahih olan mezheb budur. Zira mevsuk râvinin ziyadesi makbuldür. ki, Câbir (radıyallahü anh) hadisinde, da'vete icabet eden oruçsuz yemek hususunda muhayyer bırakılmakta; Hazret-i Ebû Hüreyre hadîsinde ise yemesi emir buyuruîmaktadır. Bu sebeble ulemâ ihtilâf etmişlerdir. Câbir (radıyallahü anh) rivâyetine i'timad edenlere göre yemek vâcib değildir. Da'vete iştirak eden kimse yeyip yememekte muhayyerdir. Onlara göre Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) hadîsindeki emir nedb içindir. Ebû Hüreyre rivâyetine rtimad edenler da'vette bir şey yemenin vâcib olduğuna kaaildirler. Bunlar da Hazret-i Câbir hadîsini te'vil ederek da'vete iştirak edenin oruçlu olduğu surete hamley-lerler: vâcib sayanlara göre en az bir lokma yemek îcâbeder. Zira bir lokmaya yemek denilebilir. Onun içindir ki, yemek yememeye yemin eden bir kimse, bir lokma yemekle yemininden dönmüş olur. Bir de da'-vetli hiç bir şey yemezse, da'vet sahibinin hatırına yemekteki bir şüpheden dolayı yemediği şüphesi gelebilir. Bir lokma alınca bu şüphe zail olur. gelince: Orucu bozması bilittifâk lâzım değildir. Niyet edilen oruç farz ise onu bozmak caiz değildir. Nafile İse bozmak caizdir. Maamâfih da'vet sahibi gücenmeyecekse yine de orucu tamamlamak efdaldır. Hüreyre (radıyallahü anh) rivâyetindeki «Salâudan murâd duadır. Çünkü bu kelimenin lügat mânâsı duadır. Yani oruçlu bulunan da'vetli yemek yemeyip hâne sahibine bereket ve mağfiret duâsm-da bulunacaktır. Bazıları buradaki «Salât»ı namaz mânâsına almışlardır. Onlara göre oruçlu olan da'vetli namaz kılacak; bu suretle hem kendisi, hem de oradakiler fazilet ve berekete nail olacaklardır. kötüsü» cümlesinden murâd: Da'vet yemeğinin en kötüsü, yalnız zenginler çağırılarak fakirlerin katılmadığı yemektir. Eskiden Arapların âdeti bu idi. Onun için Hazret-i İbn Mes'ûd: «Biz, yalnız zenginleri da'vet ederek fakirleri bırakan kimsenin da'vetine icabetten nehyolunduk.» demiştir. Abdullah b. Ömer (radıyallahü anh) da'vet yaparak bütün zengin ve fakirleri çağırmış: eşraf ile birlikte fakirler de gelince, İbn Ömer onlara: şuraya oturun da bu zevatın elbiselerini batırmayın; size de onların yediğinden yedireceğiz.» demiş; ve besmele çekerek cemâate: «Buyurun yeyin!» dedikten sonra kendisinin oruçlu olduğunu söylemiştir. nazaran Hazret-i. Ebû Hüreyre da'vet sahiplerine: «Siz da'vet hususunda âsilersiniz; gelmeyeni çağırır; size gelecek olanı bırakırsınız!» Dermiş. Hüreyre (radıyallahü anh) hadîsinden murâd: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den sonra yapılacak da'vetlere zenginlerin çağırılacağını, yalnız onlara rağbet ve i'tibâr gösterileceğini haber vermektir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Davete Çağıran Kimseye İcabette Bulunmayı Emir Bâbı
3599-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile'Amr b. Nâkıd rivâyet ettiler. Lâfız Amr'mdır. (Dediler ki): Bize Süfyân, Zührî'den, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etiî. Âişe (radıyallahü anha) Şöyle dedi: karısı Feygamlıet (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek: Ben Rifâa'nın nikâhında idim. Beni üç talâkla boşadı da Abdurrahman b. Ze-bir'le evlendim. Ama ondakini elbisenin saçağı gibi buldum; dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gülümseyerek; dönmek mi İstiyorsun? Hayır, sen onun balcağızınt, o da senin balcağızını tatmadıkça dönemezsin» buyurdu. (radıyallahü anha) ki): Ebû Bekir de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanında idi. Hâlid ise kapıda kendisine izin verilmesini bekliyordu. Derken: Yâ Ebâ Bekr! Bu kadının Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in huzurunda alenen ne konuştuğunu işitmiyor musun? dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Üç Talakla Boşanan Bir Kadının Başka Kocaya Varmadıkça, Kocası Onunla Cinsi Münasebette Bulunarak Ondan Ayrılmadıkça Ve İddeti Geçmedikçe Boşayan Kocasına Helal Olmaması Bâbı
3600-)
Bana Ebû't-Tâhir ile Harmeletü'bnû Yahya rivâyet et-tiler. Lâfız Harmele'nindir. Ebû't-Tâhir (Bize rivâyet etti.) Harmele ise (Bize İbn Vehb haber verdi) tâbirlerini kullandılar. (İbn Vehb Dedi ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. ki): Bana Urvetü'bnû Zübeyr rivâyet etti. Ona da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in zevcesi Âişe haber vermiş ki, Rifâatü’l-Kurazî karısını Üç talâkla boşamiş da, kadın ondan sonra Abdurrahman b. Zebîr ile evlenmiş. Bilâhare kadın Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek: Yâ Resûlüllah, ben Rifâa'nın nikâhı altında idim. Sonunda beni üç talâkla boşadı; ben de ondan sonra Abdurrahman b. Zebîr ile evlendim. Ama hakikatte vallahi ondakini ancak elbisenin saçağı gibi buldum: demiş; ve çarşafından bir saçak koparmış. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gülerek tebessüm buyurmuş ve: sen Rifâa'ya dönmek istiyorsun! Hayır, o senin balcağızını, sen de onun balcağızını tatmadıkça (dönemezsin)» buyurmuşlar, Bekir de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanında oturuyormuş. Hâlid b. Saîd b. Âs ise hücrenin kapısında oturmakta imiş: (içerî girmek için) kendisine izin verilmemiş imiş. Bunun üzerine Hâlid Ebû Bekr'e: Bu kadını Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in huzurunda aşikâre konuşmaktan men'etsen a! diye seslenmeğe başlamış.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Üç Talakla Boşanan Bir Kadının Başka Kocaya Varmadıkça, Kocası Onunla Cinsi Münasebette Bulunarak Ondan Ayrılmadıkça Ve İddeti Geçmedikçe Boşayan Kocasına Helal Olmaması Bâbı
3601-)
Bize Abd b. Humeyd rivâyet etti. ki): Bize Ab-dürrazzak haber verdi. ki): Bize Ma'mer, Zührî'den, o d;i Urve’den, o da Âişe'den naklen haber verdi ki, Rifâatü’l-Kurazî kansan bo-şamış da kadını Abdurrahmân b. Zebîr almış. Bilâhare kadın Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek: Yâ Resûlüllah! Rifâa beni üç talâkın sonuna kadar boşadı... demiş. Râvi hadîsi Yûnus, hadîsi gibi rivâyet etmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Üç Talakla Boşanan Bir Kadının Başka Kocaya Varmadıkça, Kocası Onunla Cinsi Münasebette Bulunarak Ondan Ayrılmadıkça Ve İddeti Geçmedikçe Boşayan Kocasına Helal Olmaması Bâbı
3602-)
Bize Muhammed b. A'lâ' El-Hamdânî rivâyet etti. ki): Bize Ebû Usame, Hişam'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bir adamın evlenip de boşadığı bir kadın başka kocaya varır da o kocası cinsî münasebetten evvel onu boşarsa, birinci kocasına delâl olur mu? diye sorulmuş da: ikinci kocası onun balcağızını tutmadıkça helâl olmaz.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Üç Talakla Boşanan Bir Kadının Başka Kocaya Varmadıkça, Kocası Onunla Cinsi Münasebette Bulunarak Ondan Ayrılmadıkça Ve İddeti Geçmedikçe Boşayan Kocasına Helal Olmaması Bâbı
3603-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize İbn Fudayl rivâyet etti. H. Ebû Kureyb de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet eyledi. Bu râviler hep birden Hişam'dan bu isnatla rivâyette bulunmuşlardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Üç Talakla Boşanan Bir Kadının Başka Kocaya Varmadıkça, Kocası Onunla Cinsi Münasebette Bulunarak Ondan Ayrılmadıkça Ve İddeti Geçmedikçe Boşayan Kocasına Helal Olmaması Bâbı
3604-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeyi;e rivâyet etti. ki): Bize Aliyû'bnû Müshir, Ubeydûllah b. Ömer'den, o da Kâsım b. Muhammedi'den, o da Âişe'den naklen rivâyet eyledi. Âişe şöyle dedi: Bir adam karısını üç defa boşadı da kadını başka bir adam aidi. Sonra onu cinsî münasebette bulunmadan boşadı. Bunun üzerine İlk kocası onunîa tekrar evlenmek istedi. Ve mesele Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e soruldu. O: İkinci kocası onun balcağızından, birincinin tatdığı gibi tatmadıkça onunla evlenemez.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Üç Talakla Boşanan Bir Kadının Başka Kocaya Varmadıkça, Kocası Onunla Cinsi Münasebette Bulunarak Ondan Ayrılmadıkça Ve İddeti Geçmedikçe Boşayan Kocasına Helal Olmaması Bâbı
3605-)
Bize bu hadîsi Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr de rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet eyledi. H. bu hadisi Muhammed b. El-Müsennâ dahi rivâyet etti. ki): Bize Yahya yani İbn Saîd rivâyet etti. Bunlar hep birden Ubeydûllah'dan bu isnadla yukarki hadisin mislini rivâyet etmişlerdir. Ubeydûllah'dan rivâyet ettiği hadîste: «Bize Kasım, Âişe'den rivâyet etti.» cümlesi vardır. hadîsi Buhârî «Kitabû'ş-Şehâdât» ile «Kitabû't-Talâk»da Tirmizî «Nikâh» bahsinde. Nesâî «Nikâh» ve «Talâk»da; İbn Mâce dahi «Nikâh» bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. karası Temime binti Vehb'dir. ki Temime ikinci kocası Abdûrrahman'ı cimaa karşı gevşek bulmuş, onun metâmı elbisenin saçağına benzetmiştir. Asele'nin ismi tasgiri olup balçağız mânâsına gelir. Bu kelime cinsî münasebetten kinayedir. Yani cimanın lezzeti bala benzetilmiştir. dışardan işiten Hâlid b. Said , Hazret-i Ebû B'ekr'den sonra üçüncü veya dördüncü olarak İslâmiyeli kabul eden zâttır. Bazıları Ebû Bekr (radıyallahü anh) ile beraber müslüman olduğunu söylerler. Kadını sesinden tanıyarak açık saçık konuşmasını ayıplamış, onu susturması için Hazret-i Ebû Bekr’e müracaat etmiştir. umumundan anlaşıldığına göre Hazret-i Rifâa karısını üç defa boşamıştır. Bir rivâyette: «Derken İbn Zübeyr beraberinde başka kadından iki oğlu ile geldi. Kadın: Vallahi onun bir kabahatinden bir şikâyetim yok; ancak onun metâi bana şundan daha faydalı değildir, diyerek elbisesinden bir saçak teli kopardı. Bunun üzerine İbn Zübeyr: Yalan söyledi ya Resûlallah! Ben onu tabaklanmış deri silker gibi silkiyorum. Ama o itaatsizlik ediyor, Rifâa'yı istiyor, dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kadına: «Eğer dediğin gibi ise İbn Zübeyr senin balcağızından tatmadikça Rifâa'ya helâl olamazsın yahut ona yaramazsın, buyurdular.» denilmektedir. babda Nesâî ile İbn Mâce Abdullah b. Ömer’den; Beyhakî , Hazret-i Enes'ten Taberâni , Hazret-i Âişeden hadîsler rivâyet etmişlerdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Üç Talakla Boşanan Bir Kadının Başka Kocaya Varmadıkça, Kocası Onunla Cinsi Münasebette Bulunarak Ondan Ayrılmadıkça Ve İddeti Geçmedikçe Boşayan Kocasına Helal Olmaması Bâbı
3606-)
Bize Yahya b. Yahya ile İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. Lâfız Yahya'nındır. (Dediler ki): Bize Cerîr, Mensûr'dan, o da Sâlim'den, o da Küreyh'den, o da İbnİ Abbâs'dan naklen haber verdi. İbn Abbâs şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): biri ehline yakınlık etmek istediği vakit: Bismillah, Ya-rabbi! Bizi şeytandan ırak eyle! Bize ihsan edeceğin (zürriyef)'den de şeytanı ırak eyle! demiş olsa aralarındaki o cimadan çocuk mukadderse o çocuğa şeytan ebediyyen zarar veremez.» buyurdular. .
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Cima Esnasında Okunması Müstehab Olan Dua Bâbı
3607-)
Bize Muhammed b. El-Müsennâ ile İbn Beşşar rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. H. İbn Nümeyr de rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet eyledi. H. Abd b. Humeyr dahi rivâyet etti. ki): Bize Abdûrrezzâk haber verdi. Bunlar toptan Seyrî'den ve her ikisi Mansur'dan, Cerîr hadîsi mânâsında rivâyette bulunmuşlardır. Şu kadar var ki, Şu'be'nin hadîsinde Bismillah zikredilmemiştir. Abdûrrezzak’ın Sevrî'den rivâyetinde Bismillah kaydı vardır. İbn Nümeyr rivâyetinde ise: «Mansur, zannederim Bismillah dedi.» cümlesi vardır. hadîsi Buhârî «Taharet», «Bed-i halk», «Nikâh», «Tevhîd» ve «Deavât» bahislerinde; Ebû Davûd ile Tirmizî ve İbnİ Mâce «Nikâh»ta; Nesâî «Işretû'n-Nisâ» ile «Yevm» ve «Leyle» bahislerinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. doğacak çocuğa ebediyyen zarar verememesinden murad ne olduğu ihtilaflı bir meseledir. Kâdî Iyâz: «Bu hadîsi hiç bir kimse bütün zararlara âm ve şâmil mânâsına hamletmemiştir.» diyor. Ulemâdan bazılarına göre mezkûr cümleden murad doğacak çocuğa şeytan carparnaz demektir. Bir takımları Besmele bereketine o çocuğa musallat olamıyacağı mânâsını vermiş, diğerleri çocuğun bedenine zarar veremeyeceği mânâsına geldiğini, daha başkaları çocuk doğarken şeytanın ona dokunamıyacağı mânâsını ifâde ettiğini söylemişlerdir. Hattâ: «Bu cümleden murad şeytan cima' esnasında babası ile beraber olmak suretiyle çocuğa zarar veremez demektir.» mütalâasında bulunanlar da vardır. Bu babda Mücâhid'den rivâyet olunan bir haberde ; cima'da bulunan kimsenin îenasül uzvuna şeytan sarılır da onunla beraber cima' eder.» denilmiştir. besmele ile başlanan cirna'dan doğacak çocuğa şeytan musallat olamaz. O çocuk Allah'ın mahfuz kullarından olur. Şeytanın ona zara verememesi umumî mânâya da hususî mânâya da hamledilebilir. Ancak umumî mânâya alınırsa çocuğa din ve dünyası hususunda asla bir zarar verememesi ve binnetice çocuğun bütün günahlardan masum kalması icab eder ki, bazan bunun aksi zuhur edebilir. Yani çocuk âsi olabilir Halbuki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin haber verdiği her şey dediği gibi zuhur eder. Bundan dolayıdır ki, buradaki zararı hususi mânâsına alarak bedenine veya aklına zarar veremez demek daha mimâsib görülmüştür.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Cima Esnasında Okunması Müstehab Olan Dua Bâbı
3608-)
Bize Kuteybetü'bnû Saîd, Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ve Amru'n-Nâkıd rivâyet ettiler. Lâfız Ebû Bekr'indir. (Dediler ki): Bize Süfyân, İbnı'l-Münkedir'den rivâyet etti. O da Câbir'i şunu söylerken işitmiş: Yahûdiler: Bir adam karısının fercine arkasından cima' ederse çocuk şaşı gözlü olur; derlerdi. Sonra: sizin tarlanızdır. İmdİ tarlanıza nereden isterseniz gidin" Sûre-i Bakara âyet: 223 âyet-i kerîmesi indi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Kimsenin Dübüre Dokunmaksızın Karısının Fercine Önünden Ve Arkasından Cima Etmesinin Cevazı Bâbı
3609-)
Bize Muhammed b. Rumfa rivâyet etti. ki): Bize Leys, İbn’l-Hâd'dan, o da Ebû Hâzim'den, o da Muhammed b. Münkedir'den, o da Câbir b. Abdillâh'dan naklen haber verdi ki, yahûdiler: Kadının fercine arkasından cima' edilir de sonra gebe kalırsa çocuğu şaşı gözlü olur; derlermiş. Nihayet: sizin tarlanızdır; imdi tarlanıza nereden isterseniz gidin) âyet-i kerîmesi indirilmiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Kimsenin Dübüre Dokunmaksızın Karısının Fercine Önünden Ve Arkasından Cima Etmesinin Cevazı Bâbı
3610-)
Bize bu hadîsi Kuteybetü'bnû Saîd de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Avâne rivâyet etti. H. Abdülvâris b. Abdissamed dahi rivâyet eyledi. ki): Bana babam, dedemden, o da Eyyûb'dan naklen rivâyet etti. H. Muhammed b. El-Müsennâ da rivâyet etti. ki): Bana Vehb b. Cerîr rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet eyledi. H. yine Muhammed b. el-Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize Abdurrahmân rivâyet etti. ki): Bize Süfyân rivâyet etti. H. Ubeydullah b. Saîd ile Hârûn b. Abdillâh ve Ebû Ma'ner-Ra-kaaşî dahi rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Vehb b. Cerir rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Nu'mân b. Râşid'i, Zührî'den naklen rivâyet ederken dinledim. H. Süleyman b. Ma'bed'de rivâyet etti. ki): Bize Muallâ b. Esed rivâyet etti. ki): Bize Abdülazîz yani İbn’l-Muhtâr, Süheyl b. Ebî Salih'den rivâyet etti. Bu râvilerin hepsi Muhammed b. Mün-kedir'den, o da Câbir'den bu hadîsi rivâyet etmişlerdir. Zührî'den rivâyet ettiği hadîsde: «İsterse yüzükoyun, isterse daha başka şekilde yalnız bir deliğe olmak şartı ile...» ifâdesini ziyade etmiştir. hadîsi Buhârî ile Tirmizî «KitâbÜ't-Tefsîr»de, Nesâî «Işretü'n-Nisâ»da, İbn Mâce de «Nikâh» bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. mânâda birçok hadîsler rivâyet olunmuştur. kerîmedeki «Hars»den murâd: Kadınların fercleridir. Esasen bu kelime ekilecek tarla mânâsına gelir. Kadınların rahimlerine atılan nutfeler ekin tanelerine benzetilmek suretiyle onlara da hars denilmiştir. Ahmed'in Hazret-i İbn Abbâs'a isnâden rivâyet ettiği bir hadîsde beyân buyurulduğuna göre bu âyet-i kerîme Ensâr'dan bâzı kimseler hakkında nâzil olmuştur. Bunlar Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e kadınlarla cimâm usûlünü sormuşlar; o da: cima' etmek şartiyle ne şekilde olursa olsun yakınlık et!» buyurmuşlardır. Avn’ın rivâyetine göre âyet-i kerîme Ensar'dan bir adam hakkında nâzil olmuştur. Bu zat karısına dübüründen yakınlık etmiş. Bu mesele halk üzerinde pek büyük bir aksi tesir icra' etmişti. dübüründen cima' etmenin hükmü ulemâ arasında ihtilaflıdır. Muhammed b. Ka'b El-Kurazî, Saîd b. Yesâr İmâm Mâlik'e göre mubahdır. Delilleri Ebû Saîd hadîsidir. Mezkûr hadîse göre bir adam karısına dübüründen yakınlık etmiş, halk bunu nefretle karşılayınca Allahü teâlâ hazretleri: sizin tarlanızdır. Imdİ tarlanıza nereden isterseniz gidin" âyet-i kerîmesini inzal buyurmuş. Bu zevat âyetteki «nereden isterseniz» ifadesini, «isterseniz fercden, dilerseniz dübürden cima' edebilirsiniz» mânâsına almışlardır. Fakat Mâlikîye ulemâsı İmâm Mâlik'in bu şeni fiili mubah kabul etmediğini söylemişlerdir. Şafiî’nin: «Dübürden cimâm helâl veya haram kılındığı hususunda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den sahih hadîs rivâyet edilmemiştir...» dediği rivâyet olunmuşsa da Hâkim'in beyânına göre Hazret-i Şafiî bu sözü ihtimal eski mezhebinde iken söylemiştir. Yeni mezhebinde dübürden cimâ'ın haram olduğunu tasrih etmiştir. Şâfiîler'den İmâm Nevevî bu mesele hakkında şunu söylemektedir: «Sözlerine îtimad olunan ulemâ kadına gerek temiz gerekse hayızlı halinde dübüründen cima' etmenin haram olduğuna ittifak eylemişlerdir. Delilleri birçok meşhur hadîslerdir: dübüründen cima' eden melundur) hadîsi gibi. hiç bir hâlü şanda gerek insan gerekse hayvan dübürüne cima' etmenin helâl olmadığını söylemişlerdir.» Sahabe ve Tabiîn'in cumhûru bu işin haram olduğuna kaaildirler. Sahabeden Ali b. Ebî Tâlib , Abdullah b. Abbâs, Abdullah b. Mesûd, Abdullah b. Amr, Câbir b. Abdillah, Ebû'd-Derdâ, Huzemetü'bnû Sabit, Ebû Hüreyre, AZi b. Talk ve Ümmü Seleme (radıyallahü anh) hazerâtiyle Tabiin'den Saîd b. El-Müseyyeb, Mücâhid, İbrahim Nehaî, Ebû Selemetû'bnü Abdirrahman ve Atâ' b. Ebî Rabah’ın kavilleri bu olduğu gibi, İmâmlardan Süfyân-ı Sevrî, İmâm A'zam, İmâm Ebî Yûsuf, İmam Muhammed, İmâm Ahmed, İs-hâk, sahih kavle göre İmâm Şafiî ve diğer birçoklarının mezhebleri de budur. Bu zevat birçok hadîslerle istidlal etmişlerdir. Ezcümle Tahâvî ile Taberânî'nin sahih isnâdla tahric ettikleri İbn Huzeyme (radıyallahü anh) hadîsinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): hakikati beyandan istihya etmez. Kadınlara dübürlerinden cima'da bulunmayın» buyurmuşlardır. Tayâlisî ve Beyhakî'nin sahih bir isnadla tahric ettikleri Amr b. Şuayb hadisinde: dübürlerinden cima'da bulunmak küçük livâtadır.» buyrul-muştur. Yine Tahâvî ile İbn Ebî Şeybe, İbn Mâce ve İmâm Ahmed'in Hazret-i Ebû Hüreyre'den tahric ettikleri bir hadîsde: dübüründen cima'da bulunan kimseye Allah (Azze ve Celle) bakmaz» buyrulmaktadır. Bu babda Câbir b. Abdillah, Talk b. Ali (radıyallahü anh) hazerâtından da hadîsler rivâyet olunmuştur. cima’ın haram olduğunu söyleyenler âyet-i kerîmedeki (Nereden isterseniz gidin) ifadesini: «Önden ve arkadan kadının fercine cima'da bulunabilirsiniz» şeklinde tevil etmişlerdir. Hanefîler'e göre itibar sebebin hususiyyetine değil, lâfzın umumunadır. Lâkin bu babda vârid olan hadîslerin pek çok olup âyet-i kerîmeyi umumundan çıkararak önden ve arkadan ferce cima'da bulunmak mânâsına tahsis etmişlerdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Kimsenin Dübüre Dokunmaksızın Karısının Fercine Önünden Ve Arkasından Cima Etmesinin Cevazı Bâbı
3611-)
Bize Muhammed b. El-Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. Lâfız İbn Müsenna'nındır. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. ki): Katade'yi, Zurâratü'bnû Evfâ'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet ederken dinledim. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz: kocasının döşeğini terle ederek sabahlarsa, ona melekler sabaha kadar lanet ederler.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Kadının Kocasının Döşeğine Girmekten İmtinaının Haram Kılınması Bâbı
3612-)
Bu hadîsi bana Yahya b. Habîb dahi rivâyet etti. ki): Bize Hâlid yani İbni Haris rivâyet etti. ki): Bize Şu'be bu isnadla rivâyette bulundu. O: «Yatağına dönünceye kadar» cümlesini de söyledi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Kadının Kocasının Döşeğine Girmekten İmtinaının Haram Kılınması Bâbı