Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı

4719-) Bize yine Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Ömer b. Yûnus El-Hanefi rivâyet etti. ki): Bize İkrime b. Ammâr rivâyet etti. ki): Bana Iyâs b. Seleme rivâyet etti. ki): Bana babam rivâyet etti. ki): (sallallahü aleyhi ve sellem)'le birlikte Huneyn'de harbettik. Düşmanla karşılaşınca ben ilerledim; ve bir dağ yoluna çıktım. Derken karşıma düşmandan bir adam çıktı. Ben de kendisine bir ok attım. Hemen gözümden kayboldu. Ne yaptığını anlamadım. Bir de baktım; düşman o bir yoldan çıkıverdi! Ve derhal Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashâbı dönüp çekildiler. Ben de bozulmuş olarak geri döndüm. Üzerimde iki elbise vardı. Birisi ile sarınmış, diğeri ile de bürünmüştüm. Derken peştemalım çözüldü. Ben de ikisini birden topladım. Ve bozulmuş olarak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına uğradım. Kendisi benekli beyaz katırının üzerinde idi. Ve: oğlu muhakkak bir korku gördü!» dedi. Düşmanlar Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i kuşatınca katırdan indi. Sonra yerden bir avuç toprak aldı. Ve yüzlerine karşı dönerek: yüzler kahrolsun!» buyurdu. Artık onlardan Allah'ın yarattığı hiç bir insan yoktu ki, tu avuç tan gözlerini toprakla doldurmasın! Az sonra savuşup gittiler. İşte Allah (azze ve celle) onları bozguna uğrattı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de ganimetlerini müslümanlar arasında taksim etti. Berâ' rivâyetlerini Buhârî «Kitabü'l-Cihad» ve «Kitâbü'l-Megâzî»de tahrîc etmiştir. Umara, Hazret-i Berâ' b. Âzib'in künyesidir. «Siz Humeyn günü (harbten) kaçtınız mı?» suâline karşı Hazret-i Berâ'in: «Hayır! Vallahi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dönüp gitmedi...» şeklinde cevap vermesi edeb ve nezâketin örneklerindendi. Çünkü suâlin mukadder olan mahiyeti: «Siz hepiniz kaçtınız mı?» demektir, ki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in de onlarla beraber kaçmış olmasını iktizâ eder. Hazret-i Berâ' bunu anlayınca doğrudan doğruya: «Hayır! Vallahi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dönüp gitmedi!» diye cevâp vermiştir. mânâsına gelen «Şubbân» kelimesi bâzı rivâyetlerde «Cufâ'» şeklinde zaptedilnıiştir. Cufâ': Selin kenara attığı köpük ve çör-çöp demektir. Kâdi Iyâz: «Eğer bu rivâyet sâhî'hse mânâsı: Müslümanlarla beraber harbe çıkan Mekkeliler'le onlara katılan hazırlıksız, ganimet meraklısı kadın ve çocuklar ve kalblerinde çürüklük olanlardır. Bunlar selin kalıntısına, benzetilmişlerdir.» diyor. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: benim, yalan yok! ilâh...»sözü şi'rin racez denilen bahsine uygun düşmüştür. Bu hususta Mâzirî şunları söylüyor: «Bâzı kimseler racezin şiirden olduğunu kabul etmemişlerdir. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den de sâdır olmuştur. Halbuki Teâlâ Hazretleri: ona şi'ri öğretmedik. Ona şiir yaraşmaz da." Sûre-i Yâsîn, âyet: 69. buyurmuştur. Ahfeş'in mezhebi budur. O bununla Halîl'in racezi şiir sayan mezhebinin fâsid olduğuna istidlal etmiştir. buna şöyle cevap vermişlerdir: Şiir, kasden söylenen ve insanın mevzun, kafiyeli düşürmeye çalıştığı sözdür. Âmmenin sözlerinde birçok mevzun kelimeler bulunur, fakat bunlara hiç bir kimse şiir demediği gibi, sahibine de şâir demez. Kur'ân'daki mevzun kelimeler hakkında da cevap budur...» Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sözü ile şiir kasdetmemiştir. Binâenaleyh mevzun da olsa şiir sayılmaz. Burada şöyle bir suâl hatıra gelebilir. Acaba Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): oğlu benim!» diyerek neden babasını bırakmış da dedesine intisâb etmiş; ve bununla iftiharda bulunmuştur? îftihâr ekseri ulemâya göre câhiliyyet amellerinden değil midir? Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) daha ziyâde dedesinin ismi ile şöhret bulmuştu. Çünkü babası Abdullah genç yaşta Abdülmuttalib'in sağlığında vefat etmişti. Abdülmuttalib Araplar arasında pek meşhur ve Mekkeliler'in reîsi idi. Bundan dolayı birçok kimseler Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'e Abdülmuttalibin oğlu derlerdi. Bir de Abdülmuttalib Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in geleceğini, şanının büyük olacağını Mekkeliler'e müjdelemişti. Bunu kendisine Seyf b. Zî Yezen nâmında biri söylemişti. Bazı rivâyetlere göre Abdülmuttalib Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zuhur edeceğini rüyasında börmüştü. Araplar arasında bu meşhurdu. İşte Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabına bunu hatırlatmak ve düşmanlarına mutlaka gâlib geleceğine tenbîhte bulunmak istemiştir. Tâ ki akıbet onun olduğunu bilsinler de kalbleri kuvvet bulsun! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) burada harbe devam ettiğini, kaçanlarla birlikte bir yere gitmediğini, bulunduğu yeri de bildirmiştir. Bunu askerleri dönsün de yanına gelsin diye yapmıştır. benim! Yalan yok!»cümlesinin mânâsı: Hak Peygamber benim! Ne kaçarım, ne de yerimden kıpırdarım! demektir. Harblerde: filân oğlu filânım gibi sözler söylenebilir; bunlar ancak öğünmek maksadı ile söylendiği zaman câhiliyyet ameline benzer ve o zaman mekruh olurlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Huneyn Gazası Hakkında Bir Bab
4720-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb ve İbnü Nümeyr, toptan Süfyân'dan rivâyet ettiler. Züheyr ki): Bize Süfyân b. Uyeyne, Amr'dan, o da a'mâ şâir Ebû'l-Abbâs'tan, o da Abdullah b. Amr'dan naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem) Tâif halkını muhasara etti. Ama onlardan bir şey elde edemedi. Ve: Inşaallah dönüyoruz!» buyurdu. Ashabı: Dönüyoruz ama onu fethetmedik! dediler. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara harbe hazır olun!»?-uyurdu. Ertesi gün harbe hazırlandılar; fakat yaralandılar. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (tekrar): yarın dönüyoruz!» buyurdu. Bu söz onların hoşuna gitti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de güldü. hadîsi Buhârî «Kitâbü'l-Megâzî» ve «Kitâbü'l-Edeb»de; «Kitâbü's-Siyer»in iki yerinde tahrîc etmişlerdir. Bağlık bahçelik bir yer olup Mekke'nin doğusunda iki veya üç konak mesafededir. Tâif gazası hicretin sekizinci yılı şevvalinde olmuştur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) burasını 18-20 gün kadar kuşatmış; netice alınamayınca muhasarayı kaldırmıştır. Zira buranın kal'ası muhkem, ahâlisi cenkçi idi. Üstelik muhasara halinde bir senelik yiyeceklerini depo etmişlerdi. fethetmeden dönmek ashaba ağır gelmiş; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ise nasıl olsa ileride zahmetsizce alınacağını bildiği veya ümid ettiği için Medîne'ye dönmek istemiştir. Fakat ashabının arzularını görünce onları kırmamak için ertesi gün erkenden yine harbe hazır olmalarını emir buyurmuştur. Ertesi günkü harbte ise ashabtan yaralananlar olmuş. Düşman kal'asına sığınmış: Müslümanlara ok yağdı-nyormuş. Müslümanların attığı oklar düşmana yetişemiyormuş. Bunu gören ashâb dahi boşuna hücumda bir fayda olmadığını anlamış ve Medine'ye dönmeye razı olmuşlardır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (tekrar): «Yarın dönüyoruz!» deyince, bu sefer hoşlarına gitmiş; o da sür'atle fikir değiştirdiklerine şaşarak gülmüştür. hadîs burada Abdullah b. Amr b. Âs'dan rivâyet olunmuştur. İbn Hamân'dan nakledilen nüshaların ekserisinde de böyle olduğunu Kâdî Iyâz bildirmişse de Kâdı Şehîd bunun yanlış olduğunu; doğrusunun Abdullah b. Ömer b. Hattâb olacağını söylemiş; bu hususta Dârakutnî de aynı ismi doğrulamıştır. Ebî Şeybe bu hadîsi «Müsned»inde Süfyân tariki ile Abdullah b. Amr b. Âs'dan tahrîc etmiş; sonra: «İbn Uyeyne bu hadîsi başka defa Abdullah b. Ömer'den rivâyet etti.» demiştir. Ebû Bekir El-Berkaanî: «Esah olan İbn Ömer b. Hattâ b'dan rivâyet edilmesidir.» diyor.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Taif Gazası Bâbı
4721-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Affân rivâyet etti. ki): Bize Hammâd b. Seleme, Sâbit'den, o da Enes'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Süfyân’ın gelişini duyduğu vakit müşavere yapmış. Enes şöyle dedi: Ebû Bekir konuştu; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ,ona iltifat etmedi. Sonra Ömer konuştu; ona da iltifat etmedi. Bunun üzerine Sa'd b. Ubâde kalkarak: Bizimi kasdediyorsun ya Resûlallah? Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemuı ederim ki, sen bize atlarımızı denize daldırmamızı emretsen daldırırız! Onları Berkü'l-Gemâd'a sürmemizi emretsen bunu da yaparız! dedi. Bunu müteakıb Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) halkı davet etti. Onlar da yola revân olarak Bedr'e indiler. Derken yanlarına Kureyş'in sucuları geldi. İçlerinde Benî Haccâc kabilesinin siyah bir kölesi de vardı. Hemen onu derdest ettiler. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabı ona Ebû Süfyân'la arkadaşlarını soruyorlardı. O da: Ebû Süfyân hakkında bilgim yok. Ama işte Ebû Cehil, Utbe, Şeybe ve Ümeyyetü'bnü Halef!., diyordu. Bunu söylediği vakit onu dövüyorlardı. O da: Evet! Ben size haber vereceğim! İşte Ebû Süfyân! diyordu. Kendisini bırakıp da sorarlarsa: Ebû Süfyân hakkında bilgim yok! Ama işte Ebû Cehil, Utbe, Şeybe ve Ümeyyetü'bnü Halef insanların içinde!., diyordu. Bunu söyledi mi kendisim yine dövüyorlardı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de kalkmış namaz kılıyordu. Bunu görünce namazdan çıktı: yed-i kudretinde olan Allah'a yemîn ederim ki, size doğruyu söylediği vakit onu dövüyorsunuz; yalan söyledi mi bırakıyorsunuz!» buyurdular. Enes ki: Bir de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): filânın düşeceği yerdir!» diyor; ve elini yerde oraya buraya koyuyordu. Ve müşriklerden hiç biri Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in elinin yerinden Öteye geçmedi. beyânına göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Bedir harbine çıkmazdan önce ashabı ile müşaverede bulunması Ensârı denemek içindi. Çünkü Ensârdan aldığı bey'atta onunla birlikte harbe çıkmaları şart koşulmamış; sadece düşmanın saldırısına karşı kendisini koruyacaklarına söz vermişlerdi. Onun için burada harbe iştirak edip etmeyeceklerini anlamak istemişti. Ensâr-ı kirâm her zaman olduğu gibi, bu defa da en güzel şekilde muvafakat cevabı verince ordu harekete geçmiştir. Mekke'nin sahîl tarafına düşen ve ona beş günlük mesafede bulunan bir yerdir. Bazıları Berk İle Gimâd'in, ayrı ayrı iki yer olduğunu söylemişlerdir. Kâdi Iyâz'a göre burası Hecer taraflarının nihayetinde bir yerdir. Gimâd kelimesi Gumâd şeklinde de okunmuştur. İbrahim Harbî, Berkü'l-Gimâd'ın uzaklıktan kinaye olduğunu söylemiştir. Râviyenin cem'idir. Râviye su taşıyan devedir. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in namazdan çıkması selâm vermek suretiyle olmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Bedir Gazası Bâbı
4722-) Bize Şeytân b. Ferrûh rivâyet etti. ki): Bize Süleyman b. Muğîre rivâyet etti. ki): Bize Sabit El-Bünânî, Abdullah b. Rabâh'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Abdullah Şöyle dedi: Muâviye'ye bir takını hey'etler geldi. Bu, ramazanda idi. Biz bir-rimize yeinek yapıyorduk. Ebû Hüreyre bizi kendi menziline çok davet edenlerdendi. Ben de dedim ki: Beri bakın! Ben yemek yapıyorum; cemaati de tenim menzilime davet ediyorum! Müteakiben yemek yapılmasını emrettim. Sonra akşam üzeri Ebû Hüreyre'ye tesadüf ettim; ve: Bu gece davet bendedir! dedim. Benî geçtin mi? dedi. Evet! cevâbını verdim; ve kendilerini davet ettim. Derken Ebû Hüreyre: Sizlere sizin hadisinizden bir hadîs bildireyim mi ey Ensâr cemaati? dedi. Sonra Mekke'nin fethini anlattı ve şunları söyledi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek Mekke'ye, dayandı. Ve Züfaeyr'i bir cenaha, Hâlid-i diğer cenaha gönderdi. Ebû Ubeyde'yi de zırhsızlara kumandan gönderdi. Bunlar vadinin ortasını tuttular. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de bir bölüğün içinde idi. Bir baktı; beni gördü. Ve: Hüreyre!» dedi. Ben: Buyurun ya Resûlüllah! dedim. «Bana ancak bir Ensâri gelir!» buyurdu. Seyhan'dan başkaları şunu da ziyade ettiler: Ensârı çağır!» dedi. Ensâr derhal etrafını sardılar. Kureyş kendine muhtelif kabilelerden bir takım serseriler ve tâbi'ler toplamıştı. Bunları ileri sürelim. Şayet ellerine bir şey geçerse onlarla1 beraber oluruz. İsabet alırlarsa bizden istenileni veririz! dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de: serserilerine ve tâbi'lerine bakın!» buyurdu. Ve iki elini birbiri üzerine kavuşturarak (onların toplu haline) işaret etti. Sonra: Safa'da yetişinceye kadar (Allah'a, emanet olun?)!..» buyurdu. Müteakiben yürüdük. Artık bizden kim birini öldürmek isterse onu öldürüyordu. Onlardan hiç bir kimse bize bir şey gönderemiyordu. Derken Ebû Süfyân gelerek: Yâ Resûlallah! Kureyş cemâati ifna edilmiştir. Bu günden sonra Kureyş yoktu! dedi. Bundan sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): Ebû Süfyân'in evine girerse o emniyettedir!» buyurdular. Bunun üzerine Ensâr birbirlerine: Bu zâta memleketi için rağbet, kabilesi için şefekat geldi! dediler. Ebû Hüreyre ki: (Bu arada) vahiy geldi. Vahiy geldiği zaman bize gizli kalmazdı. Bir geldi mi artık o geçinceye kadar bizden birimiz gözünün ucunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e kaldırmazdı, Vahiy geçtikten sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Ensâr cemaati!» diye seslendi. Buyurun yâ Resûlallah! dediler. Bu zata memleketi için rağbet geldi!., dediniz» Ensâr; Böyle bir şey oldu! dediler. ki, ben Allah’ın kulu ve Resûlüyüm! Allah'a ve sizlere hicret ettim. Hayât sîzin hayâtınız; memat sizin memâtınızdır!» buyurdular. Bunun üzerine Ensâr ağlayarak yanına geldiler; ve: Vallahi biz o söylediklerimizi ancak Allah ve Resûlüne kıyamadığımız için söyledik! diyorlardı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de: Allah ye Resûlü sizi tasdik ediyor ve ma'zûr görüyorlar!» buyurdu, Arkacığından halk Ebû Süfyân’ın evine yöneldiler. Herkes kapılarım kapadı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de geldi. Tâ Hacer (i esved)’e yanaştı. Ve onu Öptü. Sonra Beytî tavaf etti. Beytin yanı başında bir putun başına vardı —ki Mekkeliler bu puta taparlardı— Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in elinde bir yay vardı: Yayın eğri tarafından tutmuştu. Bu putun başına varınca onu gözüne dürtüyor ve: geldi; bâtıl muzmahil oldu!» diyordu. bitirince Safâ'ya geldi ve üzerine çıkarak Kâbe’ye baktı. Ellerini kaldırarak Allah'a hamd etmeğe ve dilediği duayı okumaya başladı.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Mekkenin Fethi Bâbı
4723-) Bu hadîsi bana Abdullah b. Hâşim de rivâyet etti. ki): Bize Behz rivâyet etti. ki): Bize Süleyman b. Mugîra bu is-nadla rivâyette bulundu. O bu hadîste şunu ziyâde etmiştir: iki eli ile —biri diğerinin üzerinde olduğu halde— onları adamakıllı biçinl diye işaret etti.» Şunu da söylemiştir! «Ashâb:Biz bunu söyledik yâ Resûlallah! dediler. halde benim ismim nedir? Hakka ki, ben Allah'ın kulu ve Resûlüyüm! buyurdu.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Mekkenin Fethi Bâbı
4724-) Bana Abdullah b. Abdirrahmân Ed-Dârimî rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Hassan rivâyet etti. ki): Bize Hammâd b. Seleme rivâyet etti. ki): Bize Sabit Abdullah b. Rabâh'dan naklen haber verdi. Şöyle dedi: Aramızda Ebû Hüreyre de olduğu halde Muâviye b. Ebî Süfyân'a hey'et olarak geldik. Bizden herkes arkadaşlarına bir gün yemek yapıyordu. Benim nevbetimdi: Yâ Ebâ Hüreyre, bugün benim nevbetimdir! dedim. Müteakiben menzilime geldiler; fakat yemeğimiz yetişmedi. Ben: Yâ Ebâ Hüreyre, yemeğimiz yetişin ceye kadar bize Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den hadîs rivâyet etsen e! dedim. Bunun üzerine şunları söyledi: Fetih günü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'le beraberdik. Hâlid b. Velîd'i sağ cenaha, Zübeyr'i sol cenaha, Ebû Ubeyde'yi de piyadenin üzerine ve vadinin ortasına kumandan tayin etti. Az sonra: Ebâ Hüreyre! Bana Ensâr'ı çağır!» buyurdu. Ben de onları çağırdım. Hemen koşarak geldiler. (Onlara): Ensâr cemaati! Kureyş'in serserilerini görüyor musunuz? buyurdu. Evet! dediler. Yann onlarla karşılaştığınızda onları adamakıllı biçmelisiniz!» buyurdu ve eliyle işaret ederek sağ elini sol elinin üzerine koydu. (Kumandanlara): yeriniz Safâ'dır!» buyurdular. o gün karşılarına kim çıktı ise onu uyuttular. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Safâ'ya çıktı. Derken Ensâr gelerek Safâ'da tavaf ettiler. Müteakiben Ebû Süfyân geldi ve: Yâ Resûlallah! Kureyş cemaati ifna edilmiştir. Bugünden sonra Kureyş yoktur! dedi. Ebû Süfyân ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Ebû Süfyân'ın evine girerse o emindir! Kim silâhı bırakırsa o da emindir! Kim kapısını kaparsa o da emindir!» buyurdu. Bunun üzerine Ensar: Bu zâta kabilesine karşı şefkat ve vatanına rağbet geldi!» dediler. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e vahiy indi. Bu adama kabilesine karsı şefkat ve vatanına rağbet geldi!.. dediniz' Beri bakın! O halde benim İsmim nedir? dedi. Bunu üç defa tekrarladı. Ben Muhammed, Allah'ın kulu ve Resûlüyüm! Allah'a ve sizlere hicret ettim. Binâenaleyh hayât sizin hayatınız; memat da sizin mematınızdır!» buyurdu. Ensâr: Vallahi biz bu sözü Allah ve Resûlüne kıyamadığımız için söyledik! dediler. Allah ve Resûlü de sîzi tasdik ediyor; ve sizi ma'zûr görüyorlar!» buyurdu. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu harbte Ensârı çağırtması onlara i'timâd ettiği içindir. Bir de mertebelerinin yüksekliğini, kıymet ve hususiyetlerini göstermek istemiştir. (sallallahü aleyhi ve sellem): Ebû Süfyân'ın evine girerse o emniyettedir...» buyurduğu zaman Ensârın birbirlerine: «Bu zâta kabilesine karşı şefkat ve vatanına rağbet geldi.» diye söylenmeleri de Mekke'ye dönüp bir daha orada yaşayacağını zannettikleri içindir. Aralarından ebediyyen ayrılacağını düşünerek üzülmüşlerdi. Bu hâli Cenâb-ı Hak Peygamberi (sallallahü aleyhi ve sellem)'e vahiy ile bildirince kendilerine: şöyle şöyle konuştunuz! Hakka ki, ben Allah'ın kulu ve Resûlüyüm I» buyurdu. Bu sözün iki mânâya ihtimâli vardır. Birinci ihtimâle göre mânâsı: «Ben hak Peygamberim. Bana vahiy gelir ve bu gibi meselelerde gâibten haber veririm: Binâenaleyh söylediklerime ve bilcümle hallerde size verdiğim haberlere i'timâd edin» demektir. îkinci ihtimâle göre: «Benim size gâibten haber vermemden fitneye düşerek hır is ti yanların İsâ (aleyhisselâm)'ı öğdükleri gibi, beni mübâlega ile öğmeyin! Zira ben Allah'ın bir kulu ve Resûlüyüm!» mânâsına gelir. sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: sizin hayâtınız; memat sizin memâtınızdır.» buyurmuş: «Ben sizin memleketinize orasını vatan ittihaz etmek için göçtüm. Allah için yaptığım bu hicretten dönemem! Sizinle beraber yaşar; sizin aranızda Ölürüm!» manasınadır. Biz bu makamda «anca bir kanca bir» diye bir ta'bir kullanırız. Bu beyanât üzerine Ensâr-ı kirâm sevinçlerinden ve söylediklerinden duydukları utançtan ağlamışlardır. ikinci rivâyetindeki: halde benim ismim nedir? Hakka ki, ben Allah'ın kulu ve Resûlüyüm!» cümlesi hakkında Kâdî Iyâz şunları söylemiştir: «Bu sözün iki veçhe ihtimâli vardır. Birinci ihtimâle göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bununla: Sizin aranızda gizlice konuştuklarınızı size bildirmem Peygamber olduğum içindir! demek istemiştir. İkinci ihtimale göre: Ben sizden ayrılır da tekrar Mekke'ye dönersem bu size verdiğim sözü bozmak olur ve (hamd) yani Övgü kelimesinden alınmış olan Muhammed ismime uygun düşmez. Çünkü o zaman Övülmeye lâyık olmayan bir sıfatla anılırım! demektir.» üçüncü rivâyetindeki: «Artık o gün karşılarına kim çıktı ise onu uyuttular.» ifâdesinden murâd: «Mekke harble alınmıştır» diyenlere göre: Karşılarına çıkanı Öldürdüler demektir. Mekke'nin sulhan alındığını söyleyenlere göre buradaki uyutmaktan murâd: Öldürmeden yere yatırmaktır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Mekkenin Fethi Bâbı
4725-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Amru'n-Nâkıd ve İbni Ebî Ömer rivâyet ettiler. Lâfız İbn Ebî Şeybe'nindir. (Dediler ki): Bize Süfyân b. Uyeyne, İbn Ebî Necîh'dan, o da Mücâhid'den, o da Ebû Ma'mer'den, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'ye, Kâ'fee'nin etrafında üç yüz altmış put olduğu halde girdi. Ve onlara elinde bulunan bir popa ile dokunarak: geldi; bâtıl muzmahil oldu! Bâtıl zâten müzmahil olagelmiştir!" Sûre-i Isrâ âyet: 81 "Hak geldi; bâtıl ne yoktan var eder; ne de yok olanı iade!" Sûre-i Sebe' âyet: 49 diyordu. Ebî Ömer: «Fetih günü» kaydını ziyâde etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Kabenin Etrafından Putların Giderilmesi Bâbı
4726-) Bize bu hadîsi Hasan b. Aliy El-Hulvâni ile Abd b. Humeyd dahi ikisi birden Abdürrazzâk'dan rivâyet ettiler. ki): Bize Sevrî, İbn Ebî Necîh'dan naklen tu isnâdla «zehûkân»'a kadar haber verdi. Diğer âyeti anmadı. Ve (hadîsteki) nusufcen yerine sanemen dedi. hadîsi Buhârî «Kİtâbü'l-Mezâlim», «Kitabü’l-Megâzî» ve «Kitâbü't-Tefsîr»de; Tirmizî ile Nesâî dahi «Kitâbü't-Tefsîr» de muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Ebî Ömer'in kaydından da anlaşıldığı vecihle bu hâdise Mekke'nin fethinde olmuştur. Mekke-i Mükerreme hicretin sekizinci yılı ramazanında fethedilmişti. kelimesi bazılarına göre müfred olup cenvi: Ensâb gelir. Bazıları cem'i olduğunu, müfredi nisâb geldiğini söylemişlerdir. Bundan murâd: İbâdet için dikilen taşlardır. Araplar bu taşları put ittihâz eder; onlara ibâdette bulunur; üzerinde kurban keserlermiş. Hattâ kurban kesile kesile taşların rengi kıpkırmızı olurmuş. Hadîsin bir rivâyetinde «Nusûb» yerine «Sanem» denilmiştir. Sanem put demektir. Hazret-i Abdullah b. Ömer'den rivâyet ettiği bir hadîste: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'ye girince orada 360 put buldu. Ve her puta sopa ile işaret ederek: Hak geldi; bâtıl muzmahil oldu. Bâtıl zâten muzmahil olagelmiştir! Buyurdu. İşaret eder etmez her put sopası ile dokunmadan düşüyordu.» denilmektedir. (sallallahü aleyhi ve sellem) ıin putlara dokunması, kendilerini müdâfaadan âciz olduklarını göstermek, âciz olan bir şeyden ise asla ilâh olamayacağını anlatmak içindir. Ahmed'in rivâyet ettiği Hazret-i Câbir hadîsinde de şöyle denilmiştir: «Kâ'be'de suretler vardı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ömer b. Hattâb'a bunları temizlemeyi emretti. Ömer de bir bez ıslatarak onunla bu suretleri yok etti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) girdiğinde Kâ'be'nin içinde bir şey yoktu.» «İbn Mes'ûd hadîsinde bâtıl âletlerini ve yalnız ma'sıyete yarayan şeyleri kırmanın caiz olduğuna delâlet vardır. Bunların şekilleri değişti mi parçalarından istifade edilebilir.» diyor. İbn Battal de bu mânâda sözler söylemiştir. Ulemâ, oyundan ve zikrullaha mâni’ olmaktan başka bir işe yaramayan eşyanın o çirkin şekilden eser kalmayacak surette değiştirilmesi îcâbettiğini söylemişlerdir. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) putları kırmıştır. Fakat kırılarak çirkin şekli giderildikten sonra kalan parçaların işe yarayacağında ve bunlardan istifade edilebileceğinde şüphe yoktur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Kabenin Etrafından Putların Giderilmesi Bâbı
4727-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Aliy b. Müshir ile Vekî', Zekeriyyâ’dan, o da Şa'bi'den naklen rivâyet etti. ki): Bana Abdullah b. Muti', babasından rivâyet etti. (Şöyle dedi): fethedildiği gün Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: «Bugünden sonra kıyâmet gününe kadar hiç bir Kureyşli sabır yolu ile öldürülmiyecektir!» buyururken işittim.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Fetihden Sonra Hiç Bir Kureyşlinin Sabır Yolu İle Öldürülememesi Bâbı
4728-) Bize İbn Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Zekeriyyâ bu isnâdla rivâyet etti. Şunu da ziyade etti: « ki: Kureyş'in Asî (isimli) lerinden Mutî'den başka müslüman olan yoktu. Muti'in ismi Âsî idi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona Muti' adını verdi.» yolu ile öldürülmekten murâd: Öldürülünceye kadar hapsetmektir. Hadîsin mânâsı: Kureyş kabilesi tamamen müslüman olacak, başkaları gibi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)' vefatından sonra dînden dönmeyecekler ve bu sebeple öldürülmiyeceklerdir demektir. Zulüm sebebi ile öldürülmiyecekler mânâsına değildir. Nitekim bu sebeple öldürülenleri çok olmuştur. Iyâz’ın beyanına göre bu hadîsteki Asîler sıfat değil isimdirler. Bunlarla Âs b. Hişâm, Âs b. Saîd gibi Âs adındaki kimseler kasdedilmiştir. Yani Mekke'nin fethinden önce bu ismi taşıyanlardan yalnız Asî b. Esved müslüman olmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Fetihden Sonra Hiç Bir Kureyşlinin Sabır Yolu İle Öldürülememesi Bâbı
4729-) Bana Ubeydullah b. Muâz El-Anberî rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Ebû İshâk'dan naklen rivâyet etti. ki): Bera' b. Âzib'i şunları söylerken işittim: b. Ebî Tâlib Hudeybiye günü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e müşrikler arasındaki anlaşmayı yazdı ve: «Bu, Resûlüllah Muhammed'in üzerine yazışma yaptığı sulhnâmedir.» diye yazdı. Müşrikler: Resûlüllah (kelimesini) yazma! Biz senin Resûlüllah olduğunu bilsek seninle harbetmezdik! dediler. Bunun üzerine Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Alî'ye: onu!» buyurdu. Ali: Onu silecek ben değilim! dedi. Artık onu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendi eli ile sildi. şartlar arasında Mekke'ye girip orada üç gün kalmak, fakat oraya silâhla değil de ancak silâhın cülübhânı ile girmek de vardı. Ebû İshâk'a: Silâhın cülübbânı nedir? diye sordum. Dağarcık ve onun içindekidir; dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Hudeybiyedeki Hudeybiye Sulhu Bâbı
4730-) Bize Muhammed b. El-Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti, ki): Bize Şu'be, Ebû İshâk'dan rivâyet etti. ki): Berâ' b. Âzib'i şunları söylerken işittim: (sallallahü aleyhi ve sellem) Hudeybiye halkı ile anlaşma yaptığı vakit Alî, aralarında bir nâme yazdı. Ve «Resûlüllah Muhammed» diye kaydetti... sonra râvi Muâz hadîsi gibi nakletmiş; ancak o bu hadîste: «Üzerine yazışma yaptığı sulhnâme budur!» ifâdesini anmamıştır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Hudeybiyedeki Hudeybiye Sulhu Bâbı
4731-) Bize İshâk b. İbrahim El-Hanzalî ile Ahmed b. Cenâb El-Missîsî hep birden Îsâ b. Yûnus'dan rivâyet ettiler. Lâfız İshâk'ındır. ki): Bize Îsâ b. Yûnus haber verdi. ki): Bize Zekeriyyâ, Ebû İshâk'dan, o da Berâ'dan naklen haber verdi. Berâ' Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem) Beyt-i Şerifin yanında durdurulunca Mekke halkı onunla: Mekke'ye girerek üç gün orada kalmak, oraya sadece silâh dağarcığı yani bir kılıç ve kını île girmek, beraberin de Mekkeliler'den kimseyi çıkarmamak, yanındakilerden Mekke'de kalmak isteyen tir kimseye mâni' olmamak şartı ile bir anlaşma yaptılar. Alî'ye: şartı yaz! Rahman ve Rahim olan Allah'ın adı ile: Resûlüllah Muhammed'in imza ettiği sulhnâmedir!» buyurdu. Biz senin Resûlüllah olduğunu ti İsek sana tâbi' olurduk! Lâkin sen Muhammed b. Abdillâh yaz! dediler. O da Alî'ye bunu silmesini emretti. Fakat Alî: Hayır, vallahi! Ben onu silemem! dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): onun yerini göster!» dedi. O da yerini gösterdi. Ve o cümleyi sildi de: Abdillâh» diye yazdı. Artık orada üç gün kaldı. Üçüncü gün olunca Alî'ye: Bu seninkinin şartının son günüdür: Ona emret de çıksın! dediler. O da kendilerine bunu haber verdi. Fahr-i Kâinat: buyurdu ve çıktı. Cenâb kendi rivâyetinde «sana tâbi' olurduk» yerine «sana bey'at ederdik» demiştir. hadîsi Buhârî «KitâbüVSulh» ile «Kitabü'l-Cizye»'de; Ebû Dâvûd «Hacc»'da tahrîc etmişlerdir. anlaşması hakkında Hacc bahsinde söz geçmişti. Bâbımız hadîsinde kısaltma yapılmıştır. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Hudeybiye'de sulh yapıldığı yıl Mekke'ye girmediği ma'lûmdur. Başka rivâyetlerde bu cihet açıklanmıştır. Yapılan sulha göre müslümanlar gelecek sene Mekke'ye gelerek ömre yapacaklar; fakat Mekke'de üç günden fazla kalmayacaklardı. Bu anlaşma mûcebince müslümanlar o sene Mekke'ye girmeden geri dönmüş, oraya ertesi sene girmişlerdi. Orada üç gün kaldılar. Üçüncü gün tamam olurken müşrikler Hazret-i Alî'ye gelerek Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in artık Mekke'den çıkması lâzım geldiğini söylediler. O da «Peki» diyerek çıktı. yahut Cülbân: İçerisine kını ile birlikte kılıç, kamçı ve diğer öte beri konulan deriden yapılmış mahfazadır. Ulemânın beyanına göre müşrikler müslümanların Mekke'ye kılıç kında olarak girmelerini iki sebeple şart koşmuşlardır:

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Hudeybiyedeki Hudeybiye Sulhu Bâbı
4732-) Bize Ebû Bekir b. Ebi Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Affân rivâyet etti. ki): Bize Hammâd b. Seleme, Sabit'den, o da Enes'den naklen rivâyet etti ki, Kureyş, içlerinde Süheyl b. Amr olduğu halde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’le sulh yapmışlar. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Alî'ye ; yaz!» buyurmuş. Süheyl: Bismillâha gelince: Biz besmelenin ne olduğunu bilmiyoruz. Lâkin sen bizim bildiğimiz «Senin adınla Allahım!» ibaresini yaz! demiş. Sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): Resûlü Muhammed'den yaz!» buyurmuş. Müşrikler: Biz senin Resûlüllah olduğunu bilsek sana tâbi' olurduk! Lâkin sen kendi isminle babanın ismini yaz! demişler. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) i: b. Abdillâh'dan diye yaz!» buyurmuş. Müşrikler Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e: Sizden (bize) gelen olursa onu size iade etmiyeceğiz; ama bizden size kim giderse siz onu bize iade edeceksiniz! diye şart koşmuşlar. Ashâb: Yâ Resûlallah, bunu yazalım mı? diye sormuşlar. Gerçekten bizden kim onlara giderse Allah onu ırak etsin! Onlardan bize gelene İse Allah bir ferahlık ve çıkar yol halkedecektir!» buyurmuşlar. ki Hudeybiye sulhunda müşrikler Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e üç şeyi şart koşmuşlar; o da bunları kabul etmiştir. Acaba bundaki hikmet nedir? hikmet sulhun getireceği mühim menfaat ve maslahattır. Bununla beraber müşriklerin ileri sürdükleri şartlan kabul etmekte bir zarar ve mefsedet de yoktur. Çünkü mânâ i'tibarı ile Besmele ne ise «Senin adınla Allahım!» ibaresi de odur. Yalnız besmeledeki Rahman ve Rahîm sıfatlan terk edilmiştir ki, bundan bu sıfatların Allahü teâlâ'dan nefî edilmiş olması lâzım gelmez. silinen «Resûlüllah» kim ise Muhammed b. Abdillâh da odur. Binâenaleyh bu şartlan kabulde bir mahzur yoktur. Müşrikler bunların yerine putlannı ta'zîm gibi bir şeyi şart koşsalar, mefsedet ve mahzur o zaman baş gösterirdi. üçüncü şartı evvelemirde çok ağır gibi görünür. Nitekim ashâb-ı kirâma da ağır gelmiştir. Bu şarta göre müşriklerden müslüman olup gelenleri müslümanlar iade edecek; fakat müslümanlardan ir--tidâd edip müşrikler tarafına geçenler iade olunmayacaktı. Fahr-i Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz bunu da kabul etti; ve bundaki hikmeti şu cümlelerle ifâde buyurdu: kim onlara giderse Allah onu ırak etsin! Onlardan bize gelene ise Allah bir ferahlık ve çıkar yol halk edecektir!» Gerçekten öyle olmuş; bu mu'cize dahi sahibinin haber verdiği gibi zuhur etmiş; Mekke'nin fethinden sonra bütün Araplar müslüman olmuşlardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Hudeybiyedeki Hudeybiye Sulhu Bâbı
4733-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Nümeyr rivâyet etti. H. İbn Nümeyr de rivâyet etti. İkisinin lâfızları birbirine yakındır. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Abdülâzîz b. Siyah rivâyet etti. ki): Bize Habîb b. Ebî Sabit, Ebû Vail'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): (harbi) günü Sehl b. Huneyf ayağa kalkarak şunları söyledi: Ey insanlar! Kendinizi itham edin! Yemîn olsun biz Hudeybiye günü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’le beraberdik! Şayet harbe lüzûm görseydik mutlaka harbederdik! Bu söylediğim, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’le müşrikler arasındaki sulhda idi. Derken Ömer b. Hattâb gelerek Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e vardı; ve: Yâ Resûlallah! Biz hak, onlar bâtıl üzerinde değil miyiz? dedi. «Evet, öyle!» buyurdular. Bizim Ölülerimiz cennette, onların ölüleri cehennemde olacak değil mi? dedi. öyle!» buyurdular. Öyle ise neye dînimiz hususunda bu aşağılığı gösteriyoruz da henüz Allah onlarla bizim aramızda bir hüküm vermemişken geri dönüyoruz? dedi. Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: Hattâb oğlu! Ben gerçekten Allah'ın Resûlüyüm! Allah beni ebediyyen zayi’ etmez!» Bunun üzerine Ömer sabretmedi de kızarak oradan gitti ve Ebû Bekr'e gelerek: Yâ Ebâ Bekr! Biz hak, onlar bâtıl üzerinde değil miyiz? dedi. Ebû Bekir: Evet, öyle!» cevâbm verdi. Bizim Ölülerimiz cennette, onların ölüleri cehennemde olacak değil mi? Evet, öyle! O halde neye dînimiz hususunda bu aşağılığı gösteriyoruz da henüz Allah onlarla bizim aramızda bir hüküm vermemişken geri dönüyoruz? dedi. Ebû Bekir şu karşılığı verdi: Ey Hattâb oğlu! O gerçekten Allah'ın Resûlüdür. Allah onu ebediyyen zayi' etmez!..» Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e fetih (müjdesi) le Kur'ân indi. Ve Ömer'e haber göndererek onu kendisine okuttu. Ömer: Yâ Resûlallah! Bu fetih midir? dedi. cevâbını verdiler. Artık Ömer'in gönlü oldu ve döndü.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Hudeybiyedeki Hudeybiye Sulhu Bâbı
4734-) Bize Ebû Küreyb Muhammed b. Alâ' ile Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da Şakîk'dan naklen rivâyet etti. ki): Ben Sehl b. Huneyfi Sıffin'de şunları söylerken işittim: insanlar! Kendi re'yinizi itham edin! Vallahi ben kendimi Ebû Cendel günü görmüşüm dür! Şayet Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in emrini reddetmek elimden gelseydi onu mutlaka reddederdim. Vallahi biz ne zaman bir işin neticesine kadar kılıçlarımızı boynumuza astı isek, bizi bildiğimiz tir şeye kolaycacik ulaştırmışlardır. Yalnız sizin şu işiniz müstesna! İbn Nümeyr «ilâ emrin kat tu- ifadesini anmadı.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Hudeybiyedeki Hudeybiye Sulhu Bâbı
4735-) Bize bu hadîsi Osman b. Elû Şeybe ile İshâk da hep birden Cebîr'den rivâyet ettiler. H. Ebû Saîd El-Eşecc de rivâyet etti. ki): Bize Yeki' rivâyet etti. râvilerin ikisi birden A'meş'den bu isnadla rivâyette bulunmuşlardır. İkisinin hadîsinde de: «Bizi kepaze edecek bir şeye kadar» fâdesi vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Hudeybiyedeki Hudeybiye Sulhu Bâbı
4736-) Bana İbrahîm b. Saîd El-Cevheri de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme, Mâlik b. Miğvel'den. o da Ebû Hasîn'den, o da Ebû Va-îl'den naklen rivâyet etti. ki): Ben Sehl b. Huneyfı Siffîn'de şunları söylerken işittim: Dîniniz üzerine (baş kaldıran) re'yimzi itham edin! Yemin olsun ben kendimi Ebû Cendel günü görmüşüm dür. ResûlüllaK (sallallahü aleyhi ve sellem)’in emrini reddetmeye bir gücüm yetse idi!.. Şu işinizin bir tarafını tıkar tıkamaz hemen o bir taraf üzerimize fışkırmıştır!

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Hudeybiyedeki Hudeybiye Sulhu Bâbı
4737-) Bize Nasr b. Aliy El-Cehdamî rivâyet etti. ki): Bize Hâlid b. Haris rivâyet etti. ki): Bize Saîd b. Ebî Arûbe, Katâde'den naklen rivâyet etti ki, kendilerine Enes b. Mâlik rivâyet etmiş. ki): Hudeybiye'den dönüşte: Biz sana apaçık bir fetih sağladık. Allah sana gelmiş geçmiş bütün günahlarını bağışlasın diyen âyet-i kerîmesi: Bu, Allah ındinde büyük bir kurtuluştur! âyetine kadar indiği vakit ashabı pnı ve gussa almıştı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hedy kurbanını Hudeybiye'de boğazlamıştı. İşte o zaman: Öyle bir âyet indirildi ki, benim için bütün dünyadan daha makbuldür!» huy urdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Hudeybiyedeki Hudeybiye Sulhu Bâbı
4738-) Bize Asım b. Nadr El-Temîmî de rivâyet etti. ki): Bize Mu'temir rivâyet etti. (Dedî ki): Bahamdan dinledim. ki) ; Bize Katâde rivâyet etti. ki): Ben Enes b. Mâlik'ten dinledim. H.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Hudeybiyedeki Hudeybiye Sulhu Bâbı
4739-) Bize İbn'l-Müsennâ da rivâyet etti. ki): Bize Ebû Dâvûd rivâyet etti. ki): Bize Hemmâm rivâyet etti. H. Abd b. Humeyd dahi rivâyet etti. ki): Bize Yûnus b. Muhammed rivâyet etti. ki): Bize Şeybân rivâyet etti. râvilerin hepsi Katâde'den, o da Enes'den naklen İbn Ebî Arû-be'nin hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlardır. Sehl b. Huneyf hadîsini Buhârî «Cizye», «İ'tİ-sâm» «Humus» ve «Tefsir» bahislerinde; Nesâî «Kitâbü't-Tefsîr»'de muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Fırat nehri kenarında bir yerdir. Hazret-i Âli ile Muâviye (radıyallahü anhuma) arasındaki meşhur harp burada olmuştur. Sehl bu harbe iştirak etmiş ve Ali (radıyallahü anh) tarafını tutmuştu. Arkadaşları kendisini harpte gevşeklikle itham ediyorlardı. Hadîste zikri geçen sözünü burada söylemiş; birbirleri ile harbeden her iki fırkaya nasihat ederek: Siz kendi reylerinizi itham edin! Çünkü İslâmiyet nâmına reylerinize İstinaden dîn kardeşlerinizle harb ediyorsunuz! Ben vazifemde kusur etmiyorum! Nitekim Hudeybiye anlaşmasında da kusur etmemiştim!..» demiş ve orada olup bitenleri anlatmıştı. Cendel gününden murâd: Hudeybiye anlaşmasıdır. Ebû Cendel'in İsmi Âs olup Kureyş murahhası Sehl'in oğludur. Âs , Mekke'de müslüman olmuş; bu sebeple büyük işkencelere ma'ruz kalmıştı. Tam Hudeybiye anlaşmasının imzalandığı gün müşriklerin elinden kaçarak Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e iltica etti. Fakat arkasından babası Sehl Peygamberimize: «Yâ Muhammed senden ilk dava ettiğim tudur!» dedi. Artık anlaşma gereğince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de onu babasına teslim etti. Ebû Cendel sesi çıkabildiği kadar bağırıyor': «Ben müslüman olmuş ve Allah uğrunda bu kadar işkence görmüşken beni müşriklere iade mi ediyorsunuz?» diyordu. Bunun üzerine babası, Ebû Cende Tin yüzüne bir taş atmış ve burnunu kırmıştı. îşte Hazret-i Ömer'le diğer müslümanları gayrete getiren bu olmuş. Ömer (radıyallahü anh): «Biz hak, onlar bâtıl üzerinde değil miyiz?..» diye konuşmuştur. Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Cendel'e: Ebâ Cendel! Sabr-u tehammül et! Şüphesiz ki, Allah sana ve seninle beraber olan malzumlara bir ferah ve kurtuluş yolu halkedecektir. Biz bir anlaşma akdettik. Artık onlara karşı sözümüzden dönemeyiz!» buyurdu. Ulemâdan bazılarına göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Cendel'i, babasının i'tibarı sayesinde öldürülmeyeceğini bildiği için iade etmiştir. b. Huneyf'in: «Şayet Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in emrini reddetmek elimden gelseydi onu mutlaka reddederdim!..» sözünden murâd: «Hudeybiye anlaşmasına aykırı harekette bulunmak elimden gelseydi müşriklerle harp ederdim! Ama anlaşma imzalanınca Peygamberimizin emrine imtisâlen herkes harpten vazgeçti!» demektir. sözleri ile Hazret-i Sehl , Sıffin harbinde arkadaşlarını hakem kararı ile anlaşmayı kabule davet etmiş; böyle ilk bakışta nahoş görünen şeylerin netice itibarı ile hayır getirdiğini, nitekim Hudeybiye anlaşmasında da böyle olduğunu anlatmak istemiştir. 96 numaralı hadîsteki: «Şu işinizin bir tarafını tıkar tıkamaz hemen öbür taraf Üzerimize fışkırmıştır!» cümlesinin mânâsı: Sizin reyinizi bir taraftan doğrultup düzeltiyoruz; Öbür taraftar patlak verip üzerimize fışkırıyor demektir. Yani hakemliği kabul meselesinde Hazret-i Alî tarafdâr-larının görüşlerini düzeltmenin çok zor olduğu, bir tarafından bağlanırken öteki ucundan patlayan su tulumuna veya çuvala benzetmek sureti ile ifade olunmuştur. Yalnız ibaredeki «fetahnâ» ta'bîri Kâdî Iyâzin da beyân ettiği vecihle hatadır. Doğrusu «sedednâ»dır; nitekim Buhârî'nin rivâyetinde de öyledir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Hudeybiyedeki Hudeybiye Sulhu Bâbı
4740-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme, Velîd b. Cümey'den rivâyet etti. ki): Bize Ebû't-Tufeyl rivâyet etti. ki): Bize Huzeyfetü'bnü’l-Yemân rivâyet etti. ki): Bedir'de bulunmamdan beni meneden bir şey yoktu. Şu kadar var ki ben, babam Huseyl ile beraber (yola) çıktım da bizi Kureyş kâfirleri yakaladılar. Siz muhakkak Muhammed'in yanına gitmek istiyorsunuz! dediler. Biz onun yanına gitmek istemiyoruz; biz ancak Medine'ye gitmek istiyoruz! dedik. Bunun üzerine bizden mutlaka Medine'ye gideceğimize, onunla birlikte harb etmiyeceğimize Allah'a ahdü misâk aldılar. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek bu haberi kendisine ilettik de: gidin! Biz onlara verdiğimiz sözü tutar; onlara galebe için Allah'tan yardım dileriz!» buyurdular. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i Huzeyfe ile babasına sözlerinde durmalarını emir buyurması ashabının verdikleri sözde durmadıkları şüyu' bulmasın diyedir. Yoksa cihadı terk etmek için verilen bir sözü tutmak vâcib değildir. şerif harbte yalan söylemenin caiz olduğuna delildir. Bir hadîste sarahaten bildirildiğine göre, harbte, dargınları barıştırmada yalan söylemek caiz olduğu gibi, kocanın karısına yalan söylemesi de caizdir. Ulemâ, küffârın elinden kaçmayacağına söz veren esir hakkında ihtilâf etmişlerdir. Hanefîlerle İmâm Şâfii'ye göre böyle bir sözü tutmak lâzım değildir. Esir kaçmaya imkân bulursa kaçar. İmâm Mâlik, sözünde durarak kaçmaması lâzım geldiğine kail olmuştur. için küffar zorla yemin ettirîrlerse bu yemin bütün ulemâya göre geçersizdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Verilen Sözde Durma Bâbı
4741-) Bize Züheyr b. Harb ile İshâk b. İbrahim hep bîrden Cerîr'den rivâyet ettiler. Züheyr ki): Bize Cerîr, A'meş'den, o da İbrahim Et-Teymî'den, o da babasından naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: yanında idik. Bir adam: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e yetişsem onunla birlikte harp eder; kendimi gösterirdim! dedi. Bunun üzerine Huzeyfe şunları söyledi: Bunu sen mi yapacaktın? Vallahi ben kendimizi Ahzâb (harbi) gecesi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e birlikte görmüşümdür! Bizi şiddetli bir rüzgâr ve soğuk yakalamıştı. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): bu kavmin haberini getirecek bir adam yok mu? Allah onu kıyâmet gününde benimle beraber haşredecektir!» buyurdu. Biz sustuk. Kendisine bizden hiç bir kimse cevâb vermedi. Sonra (tekrar): bu kavmin haberini getirecek bir adam yok mu? Allah onu kıyâmet gününde benimle beraber haşredecektir!» buyurdular. Biz (yine) sustuk! Kendisine bizden hiç bir kimse cevap vermedi. Sonra (yine): bu kavmin haberini getirecek bir adam yok mu? Allah onu kıyâmet gününde benimle beraber haffedecektir!» buyurdu. Biz (yine) sustuk. Kendilerine bizden hiç bir kimse cevap vermedi. Bunun üzerine: yâ Huzeyfe! Bize bu (düşman) kavmin haberini getir!» buyurdu. Çâre bulamadım; çünkü ismimle beni kalkmaya davet etmişti!.. de bana" bu kavmin haberini getir! Ama onları aleyhime kışkırtma!» buyurdu. yanından çekildiğim zaman hamamda yürüyor gibi oldum. Nihayet düşmanlara vardım. Baktım ki, Ebû Süfyân sırtını ateşle ısıtıyor. Hemen yayın içine bir ok koydum ve ona atmak istedim. Fakat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: onları aleyhime kışkırtma!» sözünü hatırladım. Atmış olsam onu mutlaka vururdum! Sonra döndüm ama yine hamamda yürüyor gibi idim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e geldiğimde düşmanın haberini kendilerine iletip bitirdiğim vakit üşüdüm! Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) üzerinde bulunan ve içinde namaz kıldığı bir abanın artan yerini bana örttü. Artık sabahlayınca ya kadar uyudum kaldım. Sabahladığım zaman (bana): «Kalk ey uykucu!» buyurdular. gazasının bir adı da Hendek muharebesidir. Huzeyfe'nin bu konuşması Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ashâbdan daha çok yardım etmeyi gönlünden geçiren o zâtı bu fikrinden vaz geçirmek içindir. Yani «Sen ne kadar didinsen ashabın yaptıklarını yapamazsın!» demek istemiştir. (radıyallahü anh)'nın herkesi üşüten soğuktan ve şiddetli rüzgârdan kat'iyyen müteessir olmayıp hamamda İmiş gibi sıcaklık hissetmesi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bir mu'cizesidir. Emrine icabet ettiği için Hazret-i Huzeyfe'ye duâ etmiş; bu duâ bereketi ile Cenâb-ı Hak kendisini düşmana gidip gelinceye kadar soğuğun te'sîrin-den âzâde kılmış; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına gelince tekrar soğuğu hissetmeye başlamıştır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Ahzâb Gazası Bâbı
4742-) Bize Heddâb b. Hâlid El-Ezdî rivâyet ettî. ki): Bize Hammâd b. Seleme, Alî b. Zeyd ile Sâbit-i Bünânî'den, onlar da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet etliler ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) uhud (harbi) günü Ensardan yedi, Kureyş'ten iki kişi arasında yalnız bırakılmış. Müşrikler kendisini kuşatınca: bizden kim püskürtecek ki, cennet onun ola!» Yahut: «Cennette o benim refîkim ola?» buyurmuş. Bunun üzerine Ensardan bir zât İlerleyerek çarpışmış ve öldürülmüş. Sonra kendisini yine kuşatmışlar. Ve (tekrar): bizden kim püskürtecek ki, cennet onun ola!» Yahut: «Cennette o benim refikim ola?»buyurmuş. Ve (yine) Ensardan bir zât ilerleyerek çarpışmış, neticede Öldürülmüş. Bu minval üzere devamla yedi kişi (nin hepsi) Öldürülmüş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) iki arkadaşına: insaf etmedik!» buyurmuşlar. son cümleden murâd: Kureyşli iki zât Ensâra acımadılar demektir. Çünkü gözlerinin önünde Ensâr birer birer şehîd edildiği halde onlardan biri ileri atılmamıştı. Fakat Kâdi Iyaz'la başkalarının beyanına göre bu cümle: «mâ ensafenâ» şeklinde de rivâyet olunmuştur. Bu takdirde mânâ: «Arkadaşlarımız bize insaf etmedi.» demek olur ki, bundan murâd: Harpten kaçanlardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Uhud Gazası Bâbı
4743-) Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmî rivâyet etti. ki): Bize Abdülâzîz b. Ebî Hâzim, babasından rivâyet etti ki, babası, Sehl b. Sa'd'a Ühud harbinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yaralanması sorulurken işitmiş. Sehl Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yüzü yaralandı; yan dişi kırıldı ve başındaki miğferi parçalandı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kızı Fâtıme kanı yıkıyordu. Aliy b. Ebî Tâlib de kalkanla üzerine su döküyordu. Fâtıme suyun kanı daha fazla akıttığını görünce bir hasır parçası alarak onu kül oluncaya kadar yaktı. Sonra onu yaraya yapıştırdı. Böylelikle kan kesildi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Uhud Gazası Bâbı
4744-) Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize Ya'kub (yani İbn Abdirrahmân El-Kaari), Ebû Hâzim'den rivâyet etti ki, Ebû Hâzim, Sehl b. Sa'd'a Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yarası sorulurken dinlemiş. Sehl Şöyle dedi: ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yarasını kim yıkardığım, suyu kim döktüğünü ve yarasının ne ile tedavi edildiğini pek âlâ bilirim!.. sonra râvi, Abdülâzîz'in hadîsi gibi rivâyette bulunmuş; yalnız o: «Yüzü de yaralandı.» cümlesini ziyade etmiş; «hüşimet» yerine «küsiret» demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Uhud Gazası Bâbı
4745-) Bize bu hadîsi Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb, İshâk b. İbrahim ve İbn Ebî Ömer de toptan İbn Uyeyne'den rivâyet ettiler. H. Amr b. Sevvâd El-Âmirî dahi rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. ki): Bana Amr b. Haris, Saîd b. Ebî Hilâl’den naklen haber verdi. H. Muhammed b. Sehl Et-Temîmî de rivâyet etti. ki): Bana İbn Ebî Meryem rivâyet etti. ki): Bize Muhammed (yani İbn Mutarrif) rivâyet etti. Bunların hepsi Ebû Hâzim'den, o da Sehl b. Sa'd'dan bu hadîsi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etmişlerdir. İbn Ebî Hilâl'in hadîsinde: -Yüzü isabet aldı.» İbn Mutarrif hadîsinde ise: «Yüzü yaralandı.» ibareleri vardır. hadîsi Buhârî «Kitâbü'l-Cihâd»'ın bir iki yerinde ve «Tıb» bahsinde tahrîc etmiştir. gazasında Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in mübarek yüzünü yaralayan ve yan dişini kıran Utbe b. Ebî Vakkas'tır. Abdullah b. Kamie' de ok atmış; ve: «Al şunu! Ben de İbn Kamie'yim!» demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: seni cehenneme tıksın!» diye mukabele etmiştir. Aynî'nin beyânına göre bundan sonra İbn Kamie bir koyun sürüsünün içine girmiş; ve kendisini arkadan bir teke süsmüş; bir daha yeri bulunmamıştır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Uhud Gazası Bâbı
4746-) Bize Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb rivâyet etti. ki): Bize Hammâd b. Seleme, Sâbit'ten, o da Enes'den naklen rivâyet etti ki, Uhud (harbi) gününde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yan dişi kırılmış; başı da yarılmış. Artık hem yaradan kanı silmeye başlamış; hem: başını yarıp yan dişini kıran bir kavim nasıl felah bulur! Halbuki o kendilerini Allah'a davet ediyordu!» diyormuş. Bunun üzerine Allah (azze ve celle): bu işten bir şey yoktur!" Sûre-i Âl-i İmrân, âyet: 128. âyetini indirmiş. şerîf âyetin nüzul sebebini bildirmektedir. Mamafih bu âyetin nüzul sebebi ihtilaflıdır. Bâzı müfessirlere göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) münafıklardan bir kavme lanet ettiği zaman inmiştir. Bir takımları Uhud harbinde bozguna uğrayanlara sitemde bulunduğunda indirildiğini söylemişlerdir. Bozguna uğrayanların içinde Hazret-i Osman b. Affan da bulunuyormuş. Âyet inince Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) sitemden vaz geçmiş. Bu âyetin inmesine Ashâb-ı Soffa'nın öldürülmelerini sebep gösterenler de vardır. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) katiller aleyhine kırk sabah bed duada bulunmuştu. murâd: «Suçluları ıslah veya azâb etmek hususunda sana düşen bir vazife yoktur.» Yahut: «Zafer veya hezimet sana âit değildir.» demektir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Uhud Gazası Bâbı
4747-) Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize Vekî' rivâyet etti. ki): Bize A'meş, Şakîk'dan, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti. Abdullah Şöyle dedi: ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i görüyor gibiyim: Peygamberlerden birini kavminin doğduğunu hikâye ediyor, kendisi de hem yüzünden kanı siliyor hem de: Rabbi! Kavmimi affet! Çünkü onlar bilmiyorlar!» diyordu.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Uhud Gazası Bâbı
4748-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Vekî' ile Muhammed b. Bişr, A'meş'den bu isnâdla rivâyette bulundular. Şu kadar var ki o: «Kendisi alnından kanı yıkıyordu.» demiştir. hadîsi Buhârî «Kitâbü'l-Enbiyâ» ile «İstitâbetü'l-Mürted-dîn»'de; İbn Mâce «Kitâbü'l-Fîten»'de tahrîc etmişlerdir. burada dövüldüğü bildirilen peygamberin, geçmiş peygamberlerden biri olduğunu söylemekle yetinmiştir. Zahire bakılırsa Benî İsrail Peygamberlerinden biri olacaktır. Çünkü Buhârî onu Benî İsrail bahsinde rivâyet etmiştir. Bazıları kavmi tarafından döğülen Peygamberin Nûh (aleyhisselâm) olabileceğini söylemişlerdir. Hazret-i Nûh'u kavmi bayıltıncaya kadar döğerler ve boğarlarmış. Ayıldığı zaman o yine: kavmimi affet! Çünkü onlar bilmiyorlar!» diye duâ ederdi. Aynî bu kavle i'tiraz etmiş: «Bu takdirde bahis ile bu kavil arasında mutabakat yoktur. Zîra bahis Benî İsrâî1 hakkındadır. Nûh (aleyhisselâm) ise Benî îsrâî1'den çok zaman evvel yaşamıştır.» demiştir. Kurtubî döğüldüğü hikâye edilen Peygamberin bizzat hikâye edenin kendisi olduğunu söylemişse de Aynî bunun da öteki gibi bir kavl olduğunu söyleyerek kabul etmemiştir. şerif Peygamber'lerin (salevâtullâhi aleyhim ecmain) kavimlerine karşı son derece halim, selim, sabırlı, müşfik ve müsamahakâr olduklarına delildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Uhud Gazası Bâbı
4749-) Bize Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. ki): Bize Abdürrazzâk rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbih'den naklen rivâyet etti. Hemmâm: Bize Ebû Hüreyre'nin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyet ettikleri şunlardır; diyerek bir takım hadîsler zikretmiş; ez cümle: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle de buyurdu: (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bunu yapan bir kavme Allah'ın gadabı şiddetli olur!» O anda kendisi yan dişine işaret ediyordu. Bir de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Allah (azze ve celle) yolunda öldürdüğü bir adama Allah'ın gadabı şiddetli olur!» buyurdular; demiş. hadîsi Buhârî: «Kitabü'l-Megâzî-'de tahrîc etmiştir. harbinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yüzü ve dudağı yarılmış; alt çenesinin yan dişi kırılmıştı. Bu hadîs o esnada söylenmiştir. Hadîs, sahabenin mürsellerindendir; çünkü Hazret-i Ebû Hüreyre bu vak'ada bulunmamıştır. Onun ya orada bulunmuş birinden yahut sonraları Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işitmiştir. Her çenede birer çift bulunan ön dişlerin yanı başındaki tek dişleridir ki, alt ve üst çenede dört adet olurlar. gadabı şiddetli olur.» cümlesinden murâd: Bu Allah ındinde en büyük kötülüklerdendir; onun cezasını verir; demektir. Yoksa gadabdan kızmak mânâsı kasdedilmemiştir. Zîra kızmak bir arazdır. Araz hadis olduğu için, kadîm olan Allah'ın onunla vasıflanması imkânsızdır. cümledeki «Allah yolunda öldürdüğü...» kaydı, hadd ve kısas yolu ile öldürülenden ihtiraz içindir. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Allah yolunda öldürdüğü kimse onu öldürmek istemiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Öldürdüğü Kimseye Allahın Gadabı Şiddetli Olacağı Bâbı
4750-) Bize Abdullah b. Ömer b. Muhammen b. Ebân El-Cu'fî rivâyet etti. ki): Bize Abdurrahîm (yani İbn Süleyman), Zekeriy-yâ'dan, o da Ebû İshâk'dan, o da Amr b. Meymûn El-Evdî'den, o da İbn Mes'ûd'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): defa Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Beytin yanında namaz kılarken Ebû Cehil ile bazı arkadaştan da oturuyorlardı. Evveli gün bir dişi deve boğazlanmıştı. Ebû Cehil: Fülân oğullarının devesinin sargısını hanginiz kalkıp alacak ve onu secde ettiği vakit Muhammed'în omuzlarına koyacak? dedi. Hemen düşmanın en şakisi ileri atılarak onu aldı. Ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) secde edince omuzlarının arasına koydu. Bunun üzerine gülüştüler; ve birbirlerinin üzerine yanlamaya başladılar. Ben de ayakta bakıyordum. Bir kuvvetim olsa onu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sırtından atardım! Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) secdede idi; başını kaldırmıyordu. Nihayet bir insan giderek Fâtıme'ye haber verdi. Fâ-tıme yetişmiş bir kızcağız... hemen gelerek (babasının) üzerinden o sargıyı attı. Sonra onlara dönerek sitemde bulundu. (sallallahü aleyhi ve sellem) namazını bitirince sesini kaldırdı; ve onlara bed dua etti. Dua ettiği zaman üç defa eder; bir şey dilediği zaman üç defa dilerdi. Sonra üç defa: Kureyş sana havale!» dedi. Müşrikler onun sesini işitince gülmeleri kesildi. Ve duasından korktular. Sonra: Ebû Cehil b. Hişâm ile Utbe b. Rabîa, Şeybe b. Rabîa, Velîd b. Ukbe, Umeyye b. Halef ve Ukbe b. Ebî Muayt sana havale!» dedi. (Yedinciyi de söyledi ama onu belleyemedim.) Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'i hak (dîn) ile gönderen Allah'a yemîn ederim ki bu adlarını saydığı kimseleri Bedir harbinde yerlere serilmiş gördüm. Sonra çukura, Bedir çukuruna sürüklendiler. İshâk: «Bu hadîste Velîd b. Ukbe hatadır.» demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Karşolaştığı Müşrik Ve Münafık Eziyetleri Bâbı
4751-) Bize Muhammed b. El-Müsennâ ile Muhammed b. Beşşâr rivâyet ettiler. Lâfız İbn'l-Müsenna'nındır. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. ki): İshâk'ı, Amr b. Meymûn'dan, o da Abdullah'dan naklen rivâyet ederken dinledim. Abdullah Şöyle dedi: defa Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) secdede, etrafında Ku-reyş'den bâzı insanlar bulunduğu bir sırada Ukbe b. Ebî Muayt bir dişi deve sargısı getiriverdi. Ve onu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sırtına attı. O başını kaldırmadı. Az sonra Fâtıme gelerek onu sırtından aldı. Ve bunu yapana bed duâ etti. Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem)'de: Kureyş'ten bu cemâat, Ebû Cehil b. Hişâm, Utbe b. Rabîa, Ukbe b. Ebî Muayt, Şeybe b. Rabîa, Umeyye b. Halef yahut Ubey b. Halef (burda şüphe eden Şu'be'dir) sana havale!» dedi. olsun ki ben bunları Bedir günü öldürülmüş görmiişümdür. Arkacağından bir kuyuya atıldılar. Yalnız Ümeyye yahut Übeyy'in mafsalları kesildi, fakat kuyuya atılmadı.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Karşolaştığı Müşrik Ve Münafık Eziyetleri Bâbı
4752-) Bize Ebü Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Ca'fer b. Avn rivâyet etti. ki): Bize Süfyân, Ebû İshâk'dan bu isnâdla bu hadîsin benzerini haber verdi. Şunu da ziyade etmiş: -Üç defa söylemeyi seviyor üç defa: Kureyş sana havale! Allahım, Kureyş sana havale! Allahım, Kureyş sana havâle!»diyorâu. Kureyş'în arasında Velîd b. Utbe ile Ümeyye b. Halefi de anmış; ve şekketmemiştir. Ebû İshâk: «Yedinciyi unuttum.» demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Karşolaştığı Müşrik Ve Münafık Eziyetleri Bâbı
4753-) Bana Seleme b. Şebîb de rivâyet etti. ki): Bize Hasen b. A'yen rivâyet etti. ki): Bize Züheyr rivâyet etti. ki): Bize Ebû İshâk, Amr b. Meymûn'dan, o da Abdullah'dan nakle» rivâyet etti. (Şöyle dedi): (sallallahü aleyhi ve sellem) Beyte karşı durarak Kureyş'den altı kişi aleyhine dua etti. Bunların içinde Ebû Cehil, Ümeyye b. Halef, Utbe b. Rabîa, Şeybe b. Rabîa ve Ukbe b. Ebî Muayt da vardı. Allah'a yemîn ederim ki, ben bunları Bedir harbinde yere serilmiş gördüm. Güneş kendilerini değiştirmişti. Sıcak bir gündü. hadîsi Buhârî «Kitabü'l-Vudû'», «Kitabü'l-Cizye», «Kitabü meb'as-in-Nebiyy», «Kitabü's-Salât», «Kitâbü'l-Cihâd» ve «Kitâbü’l-Megâzî»'de; Nesâî «Kitabü't-Tahâre» ile «Kitâbü's-Siyer»'de tahrîc etmişlerdir. Hayvanın karnındaki yavrunun sargısıdır. İnsanda buna meşime denilir. en şjakîsi»'nden murâd: Ukbe b. Ebi Muayt'-tır. Nitekim ikinci rivâyette ismi tasrîh edilmiştir. düşmanın eziyyetini men' edecek kuvvet yahut aşiret efradı demektir. Bu takdirde kelime «mâni'-'in cem'idir. Fakat Bazıları bu kelimenin izzet ve şeref mânâsına geldiğini söylemişlerdir. Zemah -serî: «Bu kelime enefe ve azamet lâfızlarında olduğu gibi bir mas-dardır.» demiştir. bed duadan korkmaları mekân i'tiban iledir. Yani Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in duası kabul edilir diye değil, Kâbe'de yapılan duâ makbuldür diye korkmuşlardır. şey dilerse üç defa dilerdi.» cümlesinden murâd: Yine duadır. Te'kîd için lâfız değiştirilerek üst tarafa atfedilmiştir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu duayı namazdan çıktıktan sonra Kâ'be'ye karşı yapmıştır. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bed duâ ettiği şahısların yedincisi râvi belleyememişse de «Sahîh-i Buhârî»'de bunun Umara b. Velîd b. Muğira olduğu bildirilmiştir. Yalnız bazıları bunu müş-kil görmüşlerdir. Çünkü Siyer ulemâsının beyanlarına göre Umara b. Velîd Habeşistan'da Necâşî'nin yanında bulunuyordu. Kendisi güzeldi. Necâşî'nin karısına musallat olmuş; bu sebeple Necâşî sihirbazlarından birine onu sihirletmişti. Bundan sonra Umara vahşîleşmiş; ölünceye kadar vahşî hayvanlarla gezmiş; nihayet Hazret-i Ömer zamanında Habeşistan adalarından birinde ölmüştür. Kâdî Iyâz diyor ki: «Bunun cevâbı şudur: Hazret-i İbn Mes'ûd'un görmesinden murâd: Ekserisini görmüş olmasıdır. delîl Ukbe b. Ebî Muayt'tır. O da yedi kişiden biridir, fakat Bedir harbinde öldürülmemiş; oradan esir olarak nakledilmiştir. Onu Irku'z-Zubye denilen yere geldiklerinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hapsederek öldürmüştür.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Karşolaştığı Müşrik Ve Münafık Eziyetleri Bâbı
4754-) Bana Ebû't-Tâhir Ahmed b. Amr b. Şerh ile Harmele b. Yahya ve Amr b. Sevvâd El-Âmirî rivâyet ettiler. Lâfızları birbirine yakındır. (Dediler ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti. ki): Bana Yûnus, İbn Şihab'dan naklen haber verdi. ki): Bana Urvetü'bnü'z-Zübeyr rivâyet etti. Ona da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe rivâyet etmiş ki, kendisi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e: Yâ Resûlallah! Uhud gününden daha şiddetli bir gün başına geldi mi? diye sormuş da şöyle buyurmuşlar: senin kavminden neler basıma geldi neler!.. Onlardan başıma gelenin en şiddetlisi Akabe günü gelmiştir. Kendimi İbn Abdı Yâlîl b. Abdi Külâl'e arzetmiştim. Arzum hususunda bana İcabet etmedi. Ben de üzgün olarak gözümün gördüğü tarafa yollandım. Ve ancak Karnü's-Seâlib'de kendime gelebildim de, başımı kaldırdım. Bir de ne göreyim! Bir bulut... Beni gölgelendirmiş! Baktım; içinde Cibrîl!.. Hemen bana seslenerek: Muhakkak Allah (azze ve celle), kavminin sana söylediklerini ve sana verdikleri redd cevabını İşitti de onlar hakkında dilediğini kendisine emretmen İçin sana dağlar meleğini gönderdi. Dedi. Arkaç iğin dan: meleği bana seslendi ve selâm verdi. Sonra: Yâ Muhammed! Şüphesiz Allah, kavminin sana söylediklerini işitti. Ben de Dağlar meleğiyim) Rabbin beni sana dilediğini emretmen için gönderdi. İmdi ne dilersen dile! Eğer üzerlerine iki Ahşebi kapamamı dilersen (kaparım) dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona şunu söylemiş: Allah'ın onların sulblerinden sırf Allah'a ibâdet edecek, ona hiç bir şeyi şerik koşmayacak kimseler çıkarmasını dilerim!» Bu hadîsi Buhârî «Bed'ü’l-Halk» ve «Tevhîd» bahislerinde: Nesâî «Kitâbü'n-Nüût»'da tahrîc etmişlerdir. Mina'dadır; ve şeytan taşlanan yerlerden biridir. Vak'a bi'setin onuncu yılı Şevval ayında geçmiştir. Ebû Tâlib ile Hazret-i Hatice'nin vefatlarından sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisini himaye ederler ümidi ile Tâif'e gitmiş; oranın üç büyük reisine müracaat etmişti. Bunlar: Kinâne b. Abdi Yâlil ile Habîb ve Mes'ûd ismindeki şahıslardı. Mekke müşriklerinden gördüğü ezâ ve cefalardan kendilerine şikâyette bulunmuş, fakat onlardan kabul görmemişti. İshâk'ın beyanına göre yine o sene Kinâne b. Abdi Yâlîl, Tâifliler'dert bir hey'etle Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelereK müslüman olmuştur. Medâinî ise gelen hey'etin müslüman olduğunu, içlerinden yalnız Kinâne b. Abdi Yâlî1'in İslâmiyeti kabul etmeyerek Romalılara gittiğini ve orada öldüğünü söylemiştir. Mekke'ye bir gün bir gece mesafede bulunan bir yerdir. Buna Karnü'l-Menâzil de derler. Necdliler'in mikaatıdır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Tâif reislerinden gördüğü kötü muameleden o kadar üzülmüştü ki, nereye gideceğini bilmez bir şekilde hayretler içerisinde Karnu's-Seâlib'e kadar gelmişti. Orada kendini toparladı ve Cibrîl (aleyhisselâm)’ı gördü. Ahşeb: Mekke'deki Ebû Kubeys ile onun karşısındaki Kuaykân dağlarıdır. şerif Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kemâlâtına ve ümmeti hakkında beslediği sonsuz şefekat ve merhametine delildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Karşolaştığı Müşrik Ve Münafık Eziyetleri Bâbı
4755-) Bize Yahya b. Yahya ile Kuteybe b. Saîd ikisi birden Ebû Avâne’den rivâyet ettiler. Yahya ki): Bize Ebû Avâne, Esved b. Kays'dan, o da Cündüb b. Süfyân'dan naklen haber verdi. Cündüb Şöyle dedi: Bu gazalardan birinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in parmağı kanadı da şöyle buyurdular: kanayan parmaktan başka bir şey değilsin! Ama başına gelen Allah yolunda gelmiştir!»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Karşolaştığı Müşrik Ve Münafık Eziyetleri Bâbı
4756-) Bize bu hadîsi Ebû Bekir b. Ebî Şey be ile İshâk b. İbrahim de hep birden İbn Uyeyne'den, o da Esved b. Kays'dan naklen bu isnadla rivâyet ettiler. O şunu da söylemiş: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir cemaatin içinde idi; ve parmağından isabet aldı.» hadîsi Buhârî «Kitâbü'l-Cihâdi ve's-Siyer» ile «Kitâbü'l-Edeb»'de; Tirmizî «Tefsir» ile «Şemail» bahislerinde; Nesâî «El-Yevm ve'l-Leyle»'de tahrîc etmişlerdir. (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hadîste yaralı parmağına hi-tab etmiştir. Bu ya istiare yolu ile yahut bir mu'cize kabilinden hakikat olarak parmağı teselli için söylenmiştir. Mânâ şudur: «Sebat et ey parmak! Çünkü sen helâk olmak veya kesilmek gibi bir şeyle iptilâ edilmedin. Sadece yaralandın. Bu dahi boşa gidecek değildir; bilâkis Allah yolunda, onun rizası uğrunda olmuştur!» yaralanmanın Uhud gazasında olduğu söylenir. Hadîste geçen «gâr» kelimesi hakkında ulemâdan Ebû'l-Velîd: «Her halde (gâziyen) olacaktır; tashîf yapılmıştır. Nitekim diğer rivâyette (gazalardan birinde) denilmiştir.» şeklinde mütâlea beyân etmişse de Kâdî Iyâz buna i'tirâzla: «Gâr kelimesinden bâzan mağara değil de cemâat ve ordu mânâları kasdedilir...» demiştir. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu sözü bir racezdir. Racezin şiirden sayılıp sayılmadığını Huneyn gazası Bâbında görmüştük. Onu şiirden sayanlar dahi: «Şiirin şartı bizzat maksud olmaktır; bu ise maksud değildir; tesadüfen ağıza gelivermiştir. Bir de ma'ruf olan rivâyette fiillerin sonları (demîti) ve (lâkîti) şekillerinde harekelidir. Yalnız bazıları onları (demît) ve (lâkît) şeklinde sakin okumuşlardır» demişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Karşolaştığı Müşrik Ve Münafık Eziyetleri Bâbı
4757-) Bize İshâk b. İbrahim rivâyet etti. ki): Bize Süfyân, Esved b. Kays'dan naklen haber verdi ki, kendisi Cündüb'ü şunu söylerken işitmiş: ara) Cibrîl, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelmekte gecikti. Bunun üzerine müşrikler: Muhammed'e veda' edildi. Dediler. Allah (azze ve celle) de: zamanına ve sakinleştiği vakit geceye yemîn ederim ki, Rabbin sana ne veda' etti, ne de küstü!" Sûre-i Duhâ, âyet: 1-3. âyetlerini indirdi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Karşolaştığı Müşrik Ve Münafık Eziyetleri Bâbı
4758-) Bize İshâk b. İbrahim ile Muhammed b. Râfi' rivâyet ettiler. Lâfız İbn Râfi'indir. (İshâk ; Bize haber verdi ta'bîrini kullandı, İbn Râfi' ise: Bize Yahya b. Âdem rivâyet etti, dedi.) (Yahya ki: Bize Züheyr, Esved b. Kays'dan rivâyet etti. ki: Ben Cün-düb b. Süfyân'ı şöyle derken işittim: (sallallahü aleyhi ve sellem) rahatsızlandı da iki veya üç gece kalkamadı. Derken ona bir kadın gelerek: Yâ Muhammed! Ben şeytanın seni terk etmiş olmasını cidden umarım! Onun iki veya üç gecedir sana yaklaştığını görmedim! Dedi. Bunun üzerine Allah (azze ve celle): zamanına ve sakinleştiği vakit geceye yemîn ederim ki, Rabbin sana ne veda' etti; ne de küstü!» âyetlerini indirdi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Karşolaştığı Müşrik Ve Münafık Eziyetleri Bâbı
4759-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şey be ile Muhammed b. Müsennâ ve İbn Beşşâr da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer, Şu'be'den rivâyet etti. H. İshâk b. İbrahim dahi rivâyet etti. ki): Bize Mülâî haber verdi. ki): Bize Süfyân rivâyet etti. Her iki râvi Esved b. Kays'dan bu isnadla ikisinin hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlardır. hadîsi Buhârî «Kitâbü't-Tefsîr» ile «Kıyamü’l-leyl» bahislerinde tahrîc etmiştir. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in birkaç gece teheccüd namazına kalkamadığını görerek ona gelen kadın Ebû Süfyân’ın kız kardeşi Ümmü Cemil Avrâ' binti Harb'tir. Bu kadın Ebû Leheb'le evli olup «Leheb» sûresinde, odun taşır vaziyette haşrolunacağı bildirilmiştir. tevdî'den murâd: Terk etmektir. Zira vedalaşan bir kimse o şahsı mübâlegah bir surette terk etmiş olur. (aleyhisselâm)’ın Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e kaç zaman gelmediği ihtilaflıdır. İbn Cüreyc'den oniki gün gelmediği rivâyet olunmuş; İbn Abbâs (radıyallahü anh) onbeş, bir rivâyette yirmibeş gün gelmediğini söylemiştir. Mukaatil bu müddetin kırk gün olduğunu bildirmiştir. Üç gün olduğunu söyleyenler de vardır. Cibrîl'in niçin gelmediği hususunda da birkaç kavil vardır: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hizmetçisi Havle (radıyallahü anh)'dan rivâyet olunduğuna göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin yatağının altında bir köpek eniği ölmüş. Bu arada birkaç gün vahi kesilmiştir. Havle'ye: Havle! Benim evimde ne oldu?» diye sormuş. Bunun üzerine Hazret-i Havle evi güzelce süpürmüş. Bir de bakmış ki yatağın altında bir köpek eniği ölmüş!.. Hemen onu oradan atmış. Az sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sakalı titreyerek gelmiş; ve: Havle! Beni ört!» demiş. Ve Duhâ sûresi inmiş. Mukaatil'in rivâyetine göre vahiy gecikince müslümanlar: Yâ Resûlallah! Sana gelen vahiy durdu! demişler. O da şu cevâbı vermiş: mafsallarınızı temilzemediğiniz, tırnaklarınızı da kesmediğiniz halde vahiy nasıl iner!» İbn İshâk'dan rivâyete göre müşrikler Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e Hızır, Zülkarneyn ve ruhu sormuşlar. O da ertesi gibi cevap vereceğini söylemiş, fakat inşa allah dememiş. Bundan dolayı Cibrîl (aleyhisselâm) birkaç gün gelmemiş. Müşrikler bunu görünce: Rabbi onu terk etti! demişler. Az sonra Cebrail (aleyhisselâm) Duhâ sûresi ile birlikte: bir şey için: Ben bunu yarın yaparım; deme! Ancak İnşaallah dersen o başka!" Sûre-i Kehf, âyet: 23-24. âyetini getirmiş. Kuşluk zamanı demektir. Buradaki kasem: Kuşluğun Rabbine yemin olsun! şeklinde takdir olunur. Sevginin zıddı, yani buğz etmek ve küsmektir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Karşolaştığı Müşrik Ve Münafık Eziyetleri Bâbı
4760-) Bize İshâk b. İbrahim El-Hanzalî ile Muhammed b. Râfi' ve Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. Lâfız İbn Râfı'indir. (İbn Râfi'; haddesenâ ta'birini kullandı. Ötekiler: Bize Abdürrazzâk haber verdi dediler.) (Abdürrezzâk ki: Bize Ma'mer, Zühri'den, o da Urve'den naklen haber verdi. Ona da Üsâme b. Zeyd haber vermiş ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) üzerinde semer bulunan bir eşeğe binmiş. Altında bir Fedek kadifesi varmış. Arkasına da Üsâme'y» bindirmiş. Kendisi Haris b. Hazrec oğullarındaki Sa'd b. Ubâde'yi dolaşmağa gidiyormuş. Bu iş Bedir vak'asından önce olmuş. Nihayet müslümanlarla putperest müşriklerden ve içlerinde Abdullah b. Übeyy de olduğu halde ya-hudîlerden müteşekkil karma bir toplantının yanına uğramış. Toplantıda Abdullah b. Revâha da varmış. Hayvanın kaldırdığı toz duman meclisi kaplayınca Abdullah b. Übeyy elbisesi ile burnunu kapamış; sonra: Üzerimize tozatmayın! demiş. Müteakiben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara selâm vermiş. Sonra durarak inmiş; ve kendilerini Allah'a (îmâna) da'vet etmiş; onlara Kur'ân okumuş. Bunun üzerine Abdullah b. Übeyy: Be adam! Bundan daha güzel bir şey yok!.. Eğer söylediklerin hak ise bizi toplantılarımızda rahatsız etme de evine dön!.. Artık bizden sana kim giderse ona anlat! demiş. Abdullah b. Revâha da: Sen bize toplantılarımızda gel!.. Zira biz bunu istiyoruz! mukabelesinde bulunmuş. Derken müslümanlarla müşrikler ve Yahûdiler birbirlerine söğmüşler. Hattâ birbirlerinin üzerine atlamayı gönüllerinden geçirmişler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ise onları yatıştırmağa çalışıyormuş. Sonra hayvanına binerek Sa'd b. Ubâde'nin yanına girmiş ve şunları söylemiş: Sa'd! Ebû HubSb'ın (yani Abdullah b. Übeyy'in) ne söylediğini işitmedin mi? Şöyle... şöyle dedi.» Sa'd: Onu affet yâ Resûlallah, bağışla! Vallahi Allah sana verdiğini vermiştir. Gerçekten bu yerin ahâlisi ona tâc giydirmeye, sarık sarmaya ittifak etmişlerdi. Allah, sana verdiği hak ile bunu reddedince bu onun boğazına durdu. İşte ona gördüğün şeyi yaptıran budur! demiş. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onu affetmiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Duası Ve Münafıkların Ezasına Sabrı Hakkında Bir Bab
4761-) Bana Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. ki): Bize Huceyn (yani İbn'l-Müsennâ) rivâyet etti. ki): Bize Leys, Ukayl'den, o da İbn Şihâb'dan bu isnâdda bu hadîsin mislini rivâyet etti. Şunu da ziyâde eyledi: «Bu mesele Abdullah müslüman olmazdan önce idi.» hadîsi Buhârî «Kitâbü’l-Edeb», «Kitabü't-Tefsîr», «Kitâbü'l-isti'zân», «Kitâbü’l-Cihâd» ve «Kitâbü'l-Libâs»'da kimi kısaca, kimi tam olarak tahrîc etmiş; Nesâî dahi «Tıbb» bahsinde rivâyet etmiştir. Medîne'ye iki veya üç konak mesafede meşhur bir yerdir. Bahîra'nın ismi tasgiridir. Burada her iki şeklinden murâd şehir yani Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yaşadığı Medînei Münevvere'dir. giydirmekten maksat; Kıral yapmaktır. Araplar birini kıral i'lân edecekleri vakit ona tâc giydirirler; başına kırallara mahsus bir sarık sararlardı. Hûbâb: Abdullah b. Übeyy'in künyesidir. Künye ekseriyetle ikram bildiren bir lâkab ise de bazen, burada olduğu gibi Şöhret ve saire için de kullanılır. Anlaşılıyor ki Abdullah b. Übeyy tam kıral i'lân edileceği sırada Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zuhur ederek Hak dîni ve Kur'ân'ı getirmiş; bu onun kıral-lığma mâni' olmuştur. onun boğazına durdu.» cümlesinin mânâsı: Buna çok üzüldü ve kıskandı demektir. Abdullah b. Übeyy münafık, (yani dışı müslüman içi kâfir) bir adamdır. Gerçi bu hadîsin sonunda: «Bu mesele Abdullah müslüman olmazdan önce idi.» deniliyorsa da bundan maksat hakîkaten müslüman olduğunu değil, müslüman görünmeye başladığını anlatmaktır. Yoksa kendisi açık açık münafık idi. Münafıklığına sebep. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i çekememesi olmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Duası Ve Münafıkların Ezasına Sabrı Hakkında Bir Bab
4762-) Bize Muhammed b. Abdilâla El-Kaysî rivâyet etti. ki): Bize Mu'temir, babasından, o da Enes b. Mâlik'ten naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): (sallallahü aleyhi ve sellem)'e: Abdullah b. Übeyy'e gitsen (iyi olur) dediler. O da gitti. Ve bir eşeğe bindi. Müslümanlar da gittiler. O yer çoraktı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına varınca Abdullah: Yanımdan çekil! Vallahi eşeğinin pis kokusu beni rahatsız etti! dedi. Bunun üzerine Ensârdan bir zât: Vallahi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in eşeği koku i'tibârı ile senden daha güzeldir! cevabını verdi. Derken Abdullah namına, kavminden biri gadaba geldi. Ve her iki taraf namına arkadaşları gadaba geldiler. Aralarında hurma dalı ile, ellerle ve ayakkabıları ile kavga oldu. göre: mü'minlerden iki taife çarpışırlarsa hemen onların arasını yatıştırın!" Sûre-î Hucurât, âyet: 9. âyeti onlar hakkında inmiş. hadîsi Buhârî «Kitâbü's-Sulh»'da tahrîc etmiştir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Abdullah b. Übeyy'e gitmesi onu dîne davet içindi. Abdullah kavminin reisi olduğu İçin o müslüman olursa kavminin de İslâmiyeti kabul etmesi me'muldü. Bu ziyaret hicretin ilk günlerinde olmuştu. (radıyallahü anh) âyet-i kerimenin Abdullah b. Übeyy kıssası hakkında indiğini söylüyor. Fakat İbn Battal buna imkân görememiş ve şunları söylemiştir: kerîmenin Abdullah b. Übeyy kıssası ve onun arkadaşları ile ashabın çarpışması hakkında inmesi imkânsızdır. Çünkü Abdullah’ın arkadaşları mü'min değillerdi... bir had meselesinde ihtilâfa düşerek sopalarla ve ayakkabıları ile döğüşen Evs ve Hazrec kabileleri hakkında inmiştir. Bunu Saîd b. Cübeyr, Hasan ve Katâde söylemişlerdir.» âyetin iniş sebebi hakkında muhtelif kaviller vardır. Bunlar tefsirlerde görülebilir. b. Übeyy'e cevap veren zât bir rivâyette Hazret-i Abdullah b. Revana'dır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Duası Ve Münafıkların Ezasına Sabrı Hakkında Bir Bab
4763-) Bize Aliy b. Hucr Es-Sa'dî rivâyet etîi. ki): Bize îsmâîl (yani İbn Uleyye) haber verdi, ki): Bize Süleyman Et-Teymî rivâyet etti. ki): Bize Enes b. Mâlik rivâyet etti. ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): için kim bakacak; Ebû Cahil ne yapmış?» buyurdu. Bunun üzerine İbn Mes'ûd gitti. Ve onu Afrâ'nın iki oğlu vurmuş da yere serilmiş buldu. Hemen sakalından yakalayarak: Ebû Cehil sen misin? dedi. O da: öldürdüğünüz (yahut: kavminin Öldürdüğü) bir adamın üzerinde mi? cevâbını verdi. diyor ki: Ebû Miclez şöyle dedi: Ebû Cehil: Keski beni çiftçiden başkası öldürseydiL demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Ebü Cehlin Katli Bâbı
4764-) Bize Hâmid b. Ömer El-Bekrâvî rivâyet etti. ki): Bize Mu'temir rivâyet etti. ki): Babamı şöyle derken işittim: Bize Enes rivâyet etti. ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Cehrin ne yaptığını bana kim öğretecek?» buyurdular. Râvi, İbn Uleyye'nin hadîsi gibi rivâyet etmiştir. Ebû Hiclez'tn sözü de İsmail'in zikrettiği gibidir. hadîsi Buhari «Kitâbü'l-Meğâzî»'de tahric etmiştir, Kirmânî: «Bu hadis sahabenin mürsellerindendir; zira esah olan kavle göre Enes, Bedir'de bulunmamıştır.» demişse de bu söz doğru değildir. Esah kavle göre Hazret-i Enes, Bedir harbinde bulunmuştur. «Bedir gününde ben arkadaşlarıma su veriyordum!» dediği sahîh senetle rivâyet olunmuştur. harbinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Ebû Cehl'i sorması, öldürüldüğünü anlayıp da müslümanları sevindirmek içindir. Ebû Cehil Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ve müslümanların baş düşmanı idi. Onun tepelenmesi ile müslümanlar şerrinden kurtulmuşlardır. Müslim'in rivâyetine göre onu öldürenler'Muâz b. Amr ile Muâz b. Afra'dır. Afra, Muâz'in annesidir. Babası Hars b. Rif ââ'dır. Burada Ebû Cehl'i Afra’nın iki oğlunun öldürdüğü bildiriliyor. Bunlar Muâz'la Muavviz'dirler. ölmesine ramak kalan Ebû Cehl'in kafasını da İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) kesmiştir. kavillerin arası şöyle bulunmuştur: Ebû Cehl'i öldürmekte bu zevatın hepsi müşterektir. Yalnız her râvi vururken kimi gördü veya kimin vurmasi ile öldüğüne inandı ise onun öldürdüğünü söylemiştir. Cehl'in Hazret-i İbn Mesûd'a: «Öldürdüğünüz bir adamın üzerinde mi?» demesi: «Siz beni öldürmekle ben ayıplanmam!» manasınadır. Hadîsteki «yahut kavminin öldürdüğü» ifadesinde şek eden râvi Süleyman Et Teymi'dir. Çiftçi demektir. Araplarca çiftçi itibarlı bir insan sayılmazmış. Ebû Cehil «Keşki beni çiftçiden başkası öldürseydi!» sözü ile Afra' oğulları Muâz'la Muavviz'i kasdetmiş; onları küçültmek istemiştir. Afra' oğulları Ensârdandılar. Ensâr bağ, bahçe ve tarla sahibi insanlardı. Mes'ud (radıyallahü anh)'ın Ebû Cehil'i sakalından yakalayarak: «Ebû Cehil sen misin?» diye sorması ondan öcünü almak içindi. Zira Mekke'de iken Ebû Cehil kendisine görülmedik ezâ ve cefâda bulunurdu. Hazret-i İbn Mes'ud, Ebû Cehil'in kafasını kesmeden aralarında muhtelif sözler geçtiği rivâyet olunur. Ez cümle İbn Mes'ûd: «Allah seni kahretsin ey Allah'ın düşmanı!» demiş; kafasını kesmek için boynuna bastığında Ebû Cehil de ona: «Gerçekten çok yüksek yere çıktın ey koyun çobancağızı!» diye hakaret etmiştir. (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Cehil'in öldürüldüğünü görünce üç defa: ve müslümanları azız eyleyen Allah'a hamdolsun!» demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Ebü Cehlin Katli Bâbı
4765-) Bize İshâk b. İbrâhîm El-Hanzalî ile Abdullah b. Mu- ımed b. Abdirrahmân b. Misver Ez-Zührî ikisi birden İbn Uyeyne'den rivâyet ettiler. Lâfız Zührî'nindir. (Dediler ki): Bize Süfyân, Amr’dan rivâyet etti. ki): Ben Câbir'i şunu söylerken işittim: (sallallahü aleyhi ve sellem): b. Eşrefe kim çıkacak? Çünkü o Allah ve Resûlüne eza etmiştir!» buyurdu. Bunun üzerine Muhammed b. Mesleme: Yâ Resûlallah! Onu Öldürmemi mi istiyorsun? dedi. «Evet!» buyurdular. İbn Mesleme: Bana müsaade buyur da (söyleyeceğimi) söyleyeyim! dedi. «Söyle!» buyurdular. Müteakiben ona vararak (söyleyeceğini) söyledi. İkisinin aralarında olanları anlattı ve şöyle dedi: Bu adam sadaka istedi ve bizi dara düşürdü. Kâ'b bunu işitince: Vallahi ondan daha da yaka silkeceksiniz! dedi. İbn Mesleme: Biz şimdi ona gerçekten tâbi' olduk! Onu bırakıp da halinin nereye varacağını görmekten çekiniyoruz. Bana biraz ödünç vermem dilerim! Dedi. Kâ'b: Bana rehin olarak ne vereceksin? diye sordu, İbn Mesleme: Neyi dilersen! cevâbını verdi. Bana kadınlarınızı rehin verirsin! dedi. İbn Mesleme: Sen Arapların en güzelisin, sana kadınlarımızı rehnede bilir miyiz hiç! dedi. Kâ'b: Bana çocuklarınızı rehin verin! dedi. İbn Mesleme: Birimizin oğluna söverler de: Bu iki yük hurma karşılığında reh-nedildî; derler. Lâkin biz sana zırhları (yani silâhları) rehnedelim! dedi. Kâb da: Peki öyle ise! dedi. İbn Mesleme ona Haris, Ebû Abs b. Cebr ve Abbâd b. Bişr ile geleceğini va'detti. Bunlar geceleyin gelerek Kâb'ı çağırdılar. O da yanlarına indi. Süfyân (b. Uyeyne) Şöyle dedi: Amr'dan başkası dedi ki: Karısı Kâ'b'a: Ben bir ses işitiyorum; sanki kan sesi! dedi, Kâ'b: Bu (gelen) Muhammed b. Mesleme ile süt kardeşi ve Ebû Nâile'dir. Mert adam geceleyin yaralanmaya çağırılsa yine icabet eder! dedi. Muhammed (b. Mesleme) ki) ; O geldiği vakit ben elimi başına uzatacağım. Onu alt etme imkânı buldum mu hemen tutun! İndiği zaman kılıcını kuşanmış olarak indi. (Gelenler): Biz senden tîb kokusu duyuyoruz! dediler. Kâ'b: Evet! Fülân hanım nikâhım altındadır. O Arapların en güzel kokulu kadınıdır; cevabını verdi, İbn Mesleme: Bana bundan koklamaya müsaade eder misin? dedi. Kâ'b: Evet! Koklayabilirsin! cevâbmı verdi. O da tutarak kokladı. Tekrarlamama müsaade eder misin? dedi; ve başına iyice hâkim oldu. Arkasından: Tutun! dedi. Onu hemen öldürdüler. hadîsi Buhârî «Kitâbü'l-Megâzî»'de tahrîc etmiştir. b. Eşref, Benî Kureyza Yahûdilerinin şâiridir. Daima Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'le müslümanları hicveder; müslümanlar aleyhine müşriklere yardımda bulunurdu. Bedir harbinde maktul düşen müşriklere ağlamış ve haklarında şiirler yazmıştı. Zengindi. Hicretin üçüncü yılı ramazanında öldürüldü. b. Mesleme (radıyallahü anh) Ashâb–ı kirâm'in büyüklerinden olup Bedir'de ve diğer gazaların hepsinde bulunmuş; 43 veya 46 tarihinde Medîne'de vâlî bulunduğu sırada vefat etmiştir. Kâ'b'in bu şekilde hîle ile öldürülmesinin sebebi de cevabı hususunda ihtilâf etmişlerdir. İmâm Mâzirî şöyle diyor: «İbnı Mesleme'nin Kâ'b'ı bu şekilde öldürmesi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) verdiği ahdi bozduğu, ona hicvederek sövdüğü içindir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) aleyhine kimseye yardım etmeyeceğine söz vermişti. Sonra onun aleyhine düşmanlarla birleşerek onlara yardım etti...» Iyâz'ın beyanına göre ulemâdan bazıları bu meseleye şöyle cevap vermişlerdir: b. Mesleme hiç bir sözünde Kâ'b'a emân vermiş değildir. Onunla sadece ahş-veriş hususunda konuşmuş, bir de hâlinden şikâyet etmiştir. Kendisine bir söz veya emân vermemiştir. Binâenaleyh hiç bir kimsenin «onu gadren Öldürdü!» demesi helâl olamaz. Böyle bir sözü biri Hazret-i Alî'nin yanında söylemiş de Alî (radıyallahü anh) onun boynunu vurdurmuş. Gadir ancak emân verilip de öldürüldüğü zaman olur. b. Mesleme (radıyallahü anh)'ın: «Bana müsaade buyur da söyleyeceğimi söyleyeyim!» sözünden muradı: İzin ver de hem kendi tarafımdan hem de senin nâmına söylenmesini yararlı gördüğüm sözleri kimi ta'riz, kimi tasrîh yolu ile kendisine söyleyeyim demektir. kan sesi!» ifadesi: Sanki kan davacısının sesi yahut kan dökücünün sesi manasınadır. (gelen) Muhammed b. Mesleme île süt kardeşi ve Ebû Nâile'dir.» cümlesi bütün nüshalarda bu şekilde rivâyet olunmuşsa da Kâdi Iyâz şeyhinden naklen: «Doğrusu Muhammed b. Mesleme ile süt kardeşi Ebû Naile'dir.» diyor. Filhakika Siyer ulemâsı Ebû Naile'nin Muhammed b. Mesleme ile süt kardeşi olduklarını kaydederler. Ebû Naile, Kâ'b'in da süt kardeşi idi. b. Eşref'in katline bir rivâyette dört, diğer rivâyette beş kişi iştirak etmiştir.,Bunlar: Muhammed b. Mesleme, Ebû Naile Silkân b. Selâme, Abbâd b. Bişr, Ebû Abs b. Cebr ve Haris b. Evs'tir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Yahûdilerin Şeytanı Kab B. Eşrefin Öldürülmesi Bâbı
4766-) Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize İs-mâîl (yani İbn Uleyye) Abdülâzîz b. Suheyb'den, o da Enes'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hayber’e gaza etmiş, Enes şöyle dedi: sabah namazını alaca karanlıkta kıldık. Müteakiben Nebiy-yüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (hayvanına) bindi. Ebû Talha da bindi. Ben de Ebû Talha'nın terkisinde idim. Derken Nebiyyüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (hayvanını) Hayber'in sokağında koşturdu ve Nebiyyüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in uyluğundan elbise açıldı. Ben Nebiyyüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in uyluğunun beyazını görüyordum. Şehre girince: en büyüktür! Hayber harâb olmuştur. Biz bir kavmin sahasına indik mi artık inzar edilenlerin sabahı kötü olur!» buyurdu. Bunu üç defa tekrarladı. Millet işlerine çıkmıştı. «Muhammedi..» dediler. Abdülâzîz Şöyle dedi: «Arkadaşlarımızdan bazısı: «Bir de ordu!..» dedi. Enes: Hayber'i cebren aldık!» demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Hayber Gazası Bâbı
4767-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Affân rivâyet etti. ki): Bize Hammâd b. Seleme rivâyet etti. ki): Bize Sabit, Enes'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: günü ben Ebû Talha'nın terkisinde idim. Ayağım, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ayağına dokunuyordu. Hayberlilere güneş doğduğu zaman vardık. Hayvanlarını (kıra) çıkarmışlardı. Kendileri de baltaları ile, zenbilleri ile ve kazmaları ile çıkmışlardı. (Bizi görünce: Muhammed ve ordu!., dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de: harab oldu. Biz bir kavmin sahasına indik mi artık inzâr edilenlerin sabahı kötü olur buyurdu. Arkacığından Allah (azze ve celle) onları hezimete uğrattı.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Hayber Gazası Bâbı
4768-) Bize İshâk b. İbrahim ile İshâk b. Mansûr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Nadir b. Şümeyl haber verdi. ki): Bize Şu'ue, Katâde'den, o da En es b. Malik'den naklen haber verdi. (Şöyle dedi): (sallallahü aleyhi ve sellem) Hayber'e vardığında: bir kavmin sahasına indik mi artık inzâr edilenlerin sabahı kötü olur!» buyurdular. hadîsi Buhârî «Kitâbü's-SalâU'da; Ebû Dâvûd «Ha-râc»'da; Nesâî «Nikâh», «Velîme» ve «Tefsir» bahislerinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Yahûdicede kal'a demektir. «Buraya ilk yerleşen Hayber isminde biridir. Sonraları bu isim o yere verilmiştir.» diyenler de vardır. Medine ile Şâm arasında mahsuldar ve hurmalık bir vaha olup Medine'ye altı konak mesafededir. Burası Benî Kureyza ile Benî Nadîr kabilelerine aitti. gazası hicretin yedinci yılında olmuştur. Tirmizî ile Beyhakî'nin Hazret-i Enes'den rivâyet ettikleri bir hadîse göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu harpte bir eşeğe binmiştir. Fakat gerek Buhârî gerekse Müslim'in Sahihlerinde: «Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) hayvanını Hayber'in sokağında koşturdu. Uyluğundan elbise açıldı...» denildiğne bakarak İbn Kesir o gün Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bir at üzerinde bulunduğuna kail olmuş ve: «Bu hadîs sahîh ise muhasaranın bâzı günlerinde eşeğe bindiğine hamlolunur.» demiştir. eşeğin koşmasından da uyluğun açılması mümkündür. Bu harpte Hazret-i Enes'i terkisine alan Ebû Talha (radıyallahü anh) onun üvey babası idi. Hadîsin burasında hazif olduğu anlaşılıyor. Cümlenin takdiri şöyledir: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hayvanını koşturdu. Biz de onunla beraber hayvanımızı koşturduk...» Hazfe delil: Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in uyluğuna dokunuyordu.» cümlesidir. Zîrâ beraber koşmasalar Hazret-i Enes'in dizi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in uyluğuna dokunmazdı. Şunu da kaydedelim ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in uyluğu ya hızlı koşmaktan yahut kalabalıktan açılmıştı. Kendisinin bundan haberi yoktu. bu hadîsle istidlal ederek: «Erkeğin uyluğu avret değildir.» demişlerdir. Diğer mezheplere göre uyluk avrettir. Bu hususta birçok meşhur hadîsler vardır. Hazret-i Enes'in Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'in uyluğunu görmesi kasdi dejil, tesadüfendir. Bazıları bu açılma meselesine cevap vermiş ve: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Allah'ın sevgili kuludur. Binâenaleyh Allah onu avretini açmak sureti ile ibtüâ etmez!» demişlerdir. Diğer mezheplerin ulemâsı ise: «İnsanın elinde olmadan avret mahallinin açılması bir nakısa değildir. Böyle bir şey mümteni' olamaz!» mukabelesinde bulunmuşlardır. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şehre girince neden: «Hayber harab olmuştur!» dediği hususunda ihtilâf edilmiştir. Bazıları, na göre Hayberliler'in ellerinde tahrîb âletleri olan baltaları, kazmaları ve saireyi görünce bu yerin harab olacağım tefâülen söylemiştir. Bir takımları bunu şehrin isminden aldığına kaildirler. (Yani harâb kelimesinin harfleri Hayber kelimesinden alınmıştır.) «Bu bir bedduadır.» diyenler de olmuştur. Fakat en doğrusu bu sözü Allah'ın bildirmesi ile söylemiş olmasıdır. Arkacı ğından: bir kavmin sahasına indik mi artık İnzar edilenlerin sabahı kotu ölür!» buyurmuştur. Evlerin arasındaki boşluk avlu içi mânâlarına gelir. Bu cümle bir şart ve ceza cümlesidir, fakat ceza (yani inzâr edilenlerin sabahı kötü olur!) cümlesi Kur'ân'dan iktibas edilmiştir. Bu âyet Peygamberler vasıtası ile dîne davet edilip de yine aklını basına almayanların akıbet' lerinin kötü olacağını bildirmektedir. Vuku'u muhakkak işlerde hâdiseye misâl teşkil eden âyetlerle istişhadda bulunmak caizdir. Bunun örnekleri çoktur. Nitekim Mekke'nin fethinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: geldi; bâtıl muzmahil oldu...» buyurması bu kabildendi. Ulemâ âyetle istişhâd etmenin ata sözlerinde, konuşmalarda, şaka ve boş sözlerde mekruh olduğunu söylemişlerdir. Bu da Kitabullahı ta'zîm içindir, Hazret-i Enes: «Biz Hayber'i cebren aldık!» diyor. Mâzirî burada şu mütâleada bulunmuştur: «Bu sözün zahiri bütün Hayber'in kahran alınmış olmasını iktizâ eder. Halbuki Mâlik'in, İbn Şihâb'dan rivâyetine göre bir kısmı kahran, bir kısmı da sulh yolu ile alınmıştır. Ebû Dâvûd'un «SÜnen»'inde rivâyet ettiği: (Hayber'i ikiye taksim etti. Yansını kendi hâdisât ve ihtiyaçlarına, yarısını da müslümanlara ayırdı.) hadîsi de müşkil kalır. Bunun cevâbı bâzı ulemânın söylediği şu sözdür: Hayber'in etrafında çiftlikler ve köyler vardı. Bunları sahipleri terk edip gitmişlerdi. İşte bu yerlere sırf Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e mahsûstu; ve Hayber arazîsinin yarısını teşkil ediyordu. Geri kalan yerleri harben alınmıştı, ki bunlar da gazilere taksim edildi.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Hayber Gazası Bâbı