Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı

2-) - Merhamet ve şefkat mahabbeti. Babanın evladını sevmesi gibi

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Ve Sellemi Refikadan Çocukdan, Babadan Ve Bütün İnsanlardan Daha Çok Sevmenin Vucübu Ve Onu Bu Derece Muhabbetle Sevmeyene İmansız Denileceği Bâbı
2-) - Cennete girememek, komşuya eziyyet etmenin haram olduğunu bildiği halde onu helâl sayanlara hamledilir. kâfir olduğundan cennete asla giremeyecektir. Ancak bu ikinci surete el-Ubbî şöyle i'tiraz ediyor: «Bu takdirde komşuyu zikretmenin" bir faydası kalmaz. Çünkü hüküm her âsî, münafık ve kâfire amm ve şamil olur. Evlâ olan bu hadîsi, tevbe etmeden ölüp de hakkındaki tehdid infaz edilen ve cehennemden şefaatla çıkan kimseye hamletmektir.» şöyle bir suâl hatıra gelebilir: Bir kimse komşusuna eziyyet etmek ister de sonra bundan vazgeçerse yine muâhaze olunur mu? bu hal: «Kulum kötülük yapmays gönülden geçirir de yapmazsa o kötülüğü yazmayın...» hadis-i kudsisine muarız" değil midir? Bu suâle el-Übbî şöyle cevap veriyor: kasıd hârîcde taallûk ettiği şey vücud bulmayandır; şarap içmek isteyip de içmemek gibi. Buradaki kasdın dışarıda taallûk ettiği şey ise vücud bulmuştur; çünkü komşusu, kasdını icra edeceğini zannederek eziyyet görmüştür. Yolcuları korkutup da kendilerine bir zarar getirmeyen yol kesici gibi. Yahut şöyle denilir; o halde bu şahsdan sâdır olan sırf bir kasıd değil, azimdir. Azim ise sahih kavle göre rnuâhazeyi icâb eder.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Komşuya Eziyyetin Haram Kılındığını Beyan Bâbı
2-) - Bizi azâb etme!

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Allahü Teâlânın Takat Getirilemeyecek Şeyleri Teklif Etmediğini; Beyan Bâbı
2-) Âyetteki «muhsanelenden murâd evli kadınlar; milkden maksad da mutlak surette milk-i yemindir. Binâenaleyh evli bir câriye: satın almak, esîr etmek veya bağış gibi bir sebeple birinin milkine geçerse kocasından boş düşer; ve kendisini alan kimseye helâl olur. İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) ile ashâb-ı kirâm'dan bir cemâatin kavileri budur, İmâmiye taifesinin cumhûru da buna kaaildirler.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Esir Kadınla İstibradan Sonra Cimaın Caiz Oluşu Kocası Varsa Nikahının Esaretle Bozulması Bâbı
2-) Her akrabaya ve müslümana karşı İnce kalbli, merhametli bir adam!

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cennet Ve Onun Nimetleri...
Konu: Dünyada Cennetliklerle Cehennemliklerin Bilinecekleri Sıfatlar Bâbı
2-) Burada zina eden kimseye mecazen baba denilmiştir. Çocuğun cariyeye bakarak: «Allahım! Beni bunun gibi yap! demesi... Günahı olmayan bu câriye gibi, beni de günahlardan salim kıl.» manasınadır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Anneye-babaya Taatın Nafile Namaz Vesaireden İleri Tutulması Bâbı
2-) Hazret-i Ömer hadîsini Ebû Dâvud ile Nesâî tahrîc etmişlerdir. Bu hadîsde Ömer (radıyallahü anh) Şöyle deditir: gelerek oruçlu iken Öptüm de: Ya Resûlallah, Bu gün büyük bir iş yaptım, oruçlu iken öptüm, dedim, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): Oruçlu iken su ile ağzını çalkalatan ne dersin? buyurdular; Beis yoktur, dedim, üyle Ue konujma, buyurdular.» bu hadîsin münker olduğunu söylemiş fakat onu İbn Hibbân ile Hâkim de rivâyet etmişler, Hakim «Şeyheynin şartı üzeri sahihtir. Yalnız onu tahrîc etmemişlerdir.» demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Oruç
Konu: Oruçlu Îken Öpmenin, Şehvetini Harekete Getirmeyen Kimselere Haram Olmadığını Beyan Bâbı:
2-) Bu hadis Ashâb-ı kirâm'in dîn Bâbında son derece dikkatli davrandıklarım gösterir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Namazı Ve Hutbeyi Hafif Tutma Bâbı
2-) Gece namazından yahut sabahın sünnetinden sonra sağ tarafa uzanıp yatmak vâcibmidir, değilmidir mes'elesi Sahabe, Tabiîn devirlerinde ve daha sonra gelen ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bu husûsda altı kavl vardır: Sağ tarafa yaslanmak sünnetdir. İmana şafiî ile şâir Şâfiiyye ulemâsının mezhepleri budur. Nevevî (631-676): «Sa-hîh yahut doğrusu şudur ki, sabah namazının sünnetinden sonra uzanmak sünnetdir.» diyor. İyâz (476-544) ise bilâkis bu hadîsde Şâfiîlerin aleyhine delîl olduğunu söylemekde ve: «Bu hadîsde Şafiî ile ashabı aleyhine redd cevâbı vardır. Onlar sabah namazının iki rek'ât sünnetinden sonra, uzanıp yatmayı sünnet sayarlar. îmain Mâlik ile cum-hûr-u ulemâ'ya ve Sahabe'den bir cemâta göre, namazdan sonra yatmak bid'atdır...» demektedir. îdticâ': nâmı verilen yan üstü yatma müstehabdır. Bu kavil ashâb-ı kirâm'dan Ebû Mûse'l-E ş'arî, Râfi' b. Hadîc, Enes b. Mâlik ve Ebû Hüreyre (radıyallahü anhûm) hazerâtının da dâhil oldukları bir cemaatla tabiînden Muhamme-dü'bnü Sîrin, Urve, Saîdü'bnü'l-Müseyyeb, Kâsım b. Muhammed, Ebû Bekir b. Abdirrahmân, Hâricetü'bnü Zeyd, Ubeydullah b. Abdillâh ve Süleyman b. Yesâr'ın mezhepleridir. Bu zevat, sabah namazının farzı ile sünneti arasında sağ taraflarına yaslanarak yatarlarmış. Yaslanmak farz'dır. Muhammed İbn Hazm'in kavli budur. Yaslanmak bid'atdir. Ashâb-ı kirâm'dan Abdullah b. Mes'ûd ile Abdullah b. Ömer'in kavileri budur. Tabiînden Esved b. Zeyd ile İbrahim Nehâî, Saîdü' -bnü’l-Müseyyeb ve Saîd b. Cübeyr, İmâmlardan Mâlik b. Enes ile Cumhûr-u ulemânın mezhepleri dahi budur. Yaslanmak hilâf-ı evlâ'dır. Hasan-ı Basrî'nin bunun iyi görmediği rivâyet olunur. Yaslanmak, bizzat maksûd değildir. Burada maksad sünnetle farzın arasını ayırmakdır. Bu da ya sağ tarafa yaslanmakla yahut birisiyle konuşmakla veya başka bir şey'le olur. İmâm Şafiî'nin bir kavli budur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Gece Namazı Ve Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Geceleyin Kıldığı Namazların Rekat Sayısı, Vitir Namazının Bir Rekat Olduğu, Bir Rekat Namazın Sahih Oluşu Bâbı
2-) - Din kardeşine isnâd ettiği nakisa ve onu tekfirinin günahı kendisine döner. İbn Battal’ın kavli budur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Müslüman Kardeşine «ey Kafir» Diyen Kimsenin İman Halini Beyan Bâbı
2-) Mu’tezile fırkası: Hüsün; emrin medlulüdür. Bir şeyin güzel veya çirkin olduğunu anlamakta hâkim akıldır. Şeriat bazı yerlerde emrin güzelliğini beyan eder derler. Anlaşılıyorki; bunlar Eş'arilerin tam aksine kaildirler. Eş'arilere göre bir şey emrolunduğu için güzel neyh olunduğu için çirkin iken bunlara göre haddizatında bir şey güzel olduğu için emrölunur çirkin olduğu için yasak edilir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Kul Bir İyilik Yapmayı Gönülden Geçirdiği Zaman Onun Yazılması, Kötülük Yapmayı Gönülden Geçirdiği Zaman Yazılmaması Bâbı
2-) Ulemâdan bir taifeye göre, bu hadisler sesle ağlamayı vasiyet edenlere yahut sesle ağlanmamasını vasiyet etmeyenlere hamlolu-nür. Binâenaleyh kendisine sesle ağlayıp, feryâdda bulunmayı vasiyet eden kimse ile bunları yapmamayı vasiyet etmeyenler azâb görürler. Ama sesle ağlamamayı ve feryatta bulunmamayı vasiyet ederek ölen kimse sonradan vasiyeti hilâfına yapılan bu gibi işlerden dolayı azâb görmez. Çünkü onun bu husûsda hiç bir sun-u taksiri yoktur. Hulâsa sesle ağlamaktan ve yaygaradan dolayı azâb görmemek için bunların yapılmamasını vasiyet etmek lâzımdır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Ölen Kimsenin, Ailesinin Ona Ağlaması Yüzünden Azab Olunması Bâbı
2-) Mezkûr ibâdet ve tâatın keffaret olamadığı günahlar nâmiyle ik kısma ayrılırlar, işte şeriat namaz ve emsalinin keffaret olduğu günahla ra küçük günahlar; bunların keffaret olamadıklarına büyük günahla adım vermiştir. Bu suretle günahların büyük ve küçük diye taksim sabit oldukdan sonra; ulema bunların zabtı hususunda dahi bir hay li ihtilâf etmişlerdir. İbn Abbâs (radıyallahü anh)'ın ; «Allahın cehennem, gazab, lâ'net veya azab gibi bir şeyle encama erdirdiği her günah büyüktür» dediği rivâyet olunur. Hasan-ı Basri'den de bu na yakın bir söz naklederler. Başkaları: Hangi günah için Allah cehennemle tehdit eder veya dünyada haddi şer-i tatbik ettirirse; o güna büyüktür.» demişlerdir. İmâm Gazali'ye göre ise: insan hangi günahı bir korku ve pişmanlık sakıncası hissetmeden, onu küçümseyerek iı tikab edenler gibi hatta âdet hâline getirip de bu tahkir ve küçümseme yi de hissetmeyenler gibi yaparsa o günah büyüktür. Ağızdan kaçtığın ve takva murakabesinin gevşekliğine hamledilen ve pişmanlıktan hâli ka mayan günahlar ise küçük günahdır. Bunlar kişinin adaletine ma'ni' değillerdir. Amr İbn's-Salâh büyük günahı şöyle ta'rif edeı yük ismi verilebilecek şekilde büyük olan ve mutlak surette büyüklükle vasıflanan her günah büyüktür.» Ona göre büyük günahın bir takım iareleri vardır. Bunlar: hadd-i şer-i icâbetmek, cehennem azabiyle tehdit olunmak, failine fasik denilmek, lâ'net olunmak gibi şeylerdir. hususda İzzü-d'Din İbn Abdisselâm dahi «Kavaid» nâm eserinde şunları söylemiştir: «Büyük günah ile küçük günah arasındaki farkı öğrenmek istersen küçük günahın mefsedetini nass sabit olan büyük günahların mefsedetiyle bir ölç! eğer büyük günah-rm mefsedetinin azından noksan gelirse o günah küçük günahlardan-r. Müsavi veya daha fazla olursa büyüktür. Meselâ: Bir kimse Allahü teâlâ'ya veya Resûlü Zişanı (sallallahü aleyhi ve sellem) ibretlerine söğer yahud Peygamberleri tahkir eder; onlardan birine yalancı derse, yahud Kâ'be'ye pislik bulaştırır veya mushafı helaya atar-bütün bunlar — büyük günah oldukları şeriat tarafından tasrih edilese bile yine— en büyük günahlardandırlar. Keza zina etmek için bir mseye bir kadını tutmak yahud öldürsün diye bir müslümanı tutmak ıphesiz ki; yetim malı yemekden daha büyük bir mefsedettir. Halbuki yetim malını yemek büyük günahlardandır. Müslümanların gizlendiğimi kâfirlere söylerse onları kılıçdan geçireceklerini kadınları ile çocuklarını esir, mallarını yağma edeceklerini bildiği halde yine onların gizlendiği yeri küffara haber vermek de Öyledir. Zira; o kimseyi bu mefsedete nîsbet etmek onun Özürsüz harpten kaçmasından daha büyüktür. Halkı harpden kaçmak büyük günahdır...» Ebû'l-Hasen el-Vâkidi ile diğer bazı ema: «Sahih olan kavle göre büyük günahların ta'rif ve tahdidi belli ığildir. Yalnız şeriat günahların bir kısmını büyük, bir kısmını da küçük makla vasıflandırmış; bir çok nevi'lerini hiç tavsif etmemiştir. Bunların içinde büyük ve küçük olanları vardır. Mezkûr günahları beyan etmemekdeki hikmet, kulun büyük günahtır korkusu ile bütün günahlardan sakınmasını te'mindir.» demişlerdir ki; onlarca bu hâl, kadir gecesi, cuma gününün icabet saati, geceleyin icabet saati, ism-i a'zam ve saire gibi ilah'ın kullarından gizlediği şeylere benzer. hazerâtı, küçük günahı işlemeye ısrarla devam etmenin onu büyük günaha çevireceğini söylerler. Hazret-i Ömer'le İbn Abbâs ve diğer bazı ashâb-ı kirâm (radıyallahü anhüm) «İstiğfarla büyük günah, ısrarla da küçük günah kalmaz» demişlerdir. Bu sözün ma'nası: istiğfarla büyük günah affedilir; fakat işlenirse küçük günah büyük günah olur; demekdir. ısrarın hududu nedir? Bu hususda Ebû Muhammed Izzüddin İbn Abdisselâm şunları söylemiştir: «Israr: dinine ehemmiyet vermediğini gösterecek şekilde küçük günahı tekrar etmekdir. Muhtelif nevi'lerden küçük günahlar bir araya gelir de mecmu'u, büyük günahların en küçüğünün verdiği kanaati husule getirirse hüküm yine böyledir.» Salâh'a göre ise; küçük günaha ısrar:'o günahı işlemeye devam etmek ve büyük denilecek şekilde onu devam üzere işlemek azmin-do bulunmaktır. Bunun için zaman ve sayı tahdidi yoktur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Büyük Günahları Ve Onların En Büyüğünü Beyan Bâbı
2-) - İbn Mes'ûd hadîsini de İshâk b. Râhuye tahrîc etmişdir. Bu hadisde: namazını kıldınmı, tâ sabah namazını kılıncaya kadar nafile kılmak makbul ve meşhûddur. (ona melekler şâhid olur.) Sabah namazını kıldıkdan sonra güneş yükselip; iyice beyazlaşıncaya kadar nafile namaz kılmaktan sakın! Çünkü güneş şeytanın iki boynuzu arasından doğar. Güneş zevale vardı mı, tâ sararıncaya kadar namaz kılmak makbul ve meşhûddur. (Sarardığı vakit namaz kılınmaz) Zîra güneş şeytanın iki boynuzu arasında batar.» denilmektedir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: İçinde Namaz Kılınmakdan Nehy Edilen Vakitler Bâbı
2-) Ona hiç bir şeyi şerik koşmamanıza;

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Hacet Yokken Çok Mesele Sormaktan, Vermeyip İstemekten —ki Bundan Murad Ödemesi Gereken Bir Hakkı Edadan Kaçınmak Yahut Hakkı Olmayan Şeyi İstemektir— Nehiy Bâbı
2-) Bilfiil namaz kümak suretiyle itaatte bulunmaları. namazın farz kılındığı haber verildiğine göre buradaki işaret ona aid olmakla birinci vechin tercihini gerektirdiği gibi, namazın kendilerine farz kılındığını duydukları vakit hemen kılmış olsalar bunun da kâfi geleceği, vücubunu ikrar etmelerinin şart olmayışı da ikinci vec-h;n tercihini iktiza etmektedir. Zekâtın namazdan sonra zikredilmesi tertib-i vücubî değil tertib-i beyanîdir. Yani evvela namaz, sonra zekât farz-olur, manasına değildir. şöyle bir tahmin yürütenler de vardır: Yemenliler kendilerinden istenilen iki şehadeti getirmek suretiyle İslama girerler de namazın farz kılındığını kabul etmezlerse bu yaptıkları, küfür ve irtidâd olur. Artık onların mallarıda ganimet olacağı için zekât vermekle me'mur olmayıp katledilirler. Namazın evvel, zekâtın sonra zikredilmesi bundan olabilir. hacc ise hadîsde hiç zikredilmemişlerdir. Halbuki o zamana kadar her ikisi de farz kılınmışlardı. Oruç hicretin ikinci yılında, hacc ise hicretin dokuzuncu yılında Hazret-i Muâz, Yemen'e gönderilmezden bir kaç ay Önce farz kılınmıştı. Zaten Muâz (radıyallahü anh)'ı Yemen'e göndermek Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in son icrââtı olmuştu. Çünkü bir rivâyete göre o Yemen'de iken Hazret-i Fahr-i Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) irtihal eylemiştir. Ekser-i ulemanın kavli bu olmakla beraber ikinci bir rivâyete göre Muâz (radıyallahü anh), Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hayatta iken Yemen' den dönmüştür. Hatta bu rivâyete göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e secde etmiş. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gadaba gelerek: ne?» diye sormuş. Muâz: Yahûdilerle hiristiyanlardan böyle gördüm; hahamlarına ve papaslarına secde ediyorlar.» cevabını vermiş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Halt etmişler. Secde ancak Allahü teâla'ya olur.» buyurmuş. Salâh'a göre oruçla hacem bu hadîsde zikredilmemesi ravîlere aid bir hatâdır. Yoksa Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara da zikretmiştir. Fakat Kurtubî, İbn Salâh'in fikrinde değildir. O na göre bu hadis meşhurdur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onları da zikretse mutlaka bize nakledenler bulunurdu. Nakledilmediğine göre onları söylemediği anlaşılıyor. Buna sebep o zaman Yemenlilere nisbetle daha mühim ve müekked olan şeyleri bildirmek istemiş olmasıdır. Nitekim Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in daima âdeti bu idi. olarak alınması yasak edilen en kıymetli mallardan murad: en sütlü, en yapağıh, en semiz ve en gösterişli olanlarıdır. Bunların alınmaması mal sahiplerine bir lütuftur. bed duâ ile Allah arasında perde yoktur.» ifadesinden murad: bu duanın reddedilmeyerek derhal kabul olunmasıdır. Hatta Dâre Kutnî'nin rivâyetinde, bed duâ eden kâfir bile olsa duasının kabul edileceği bildirilmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İki Kelime-i Şehadete Ve İslamın Şeriatlarına Davet Bâbı
2-) Aşûra orucunun hangi gün tutulacağı ihtilaflıdır. İmâm Halil b. Ahmed'e göre Muharrem ayının 10. günü tutulur. Zira kelimenin iştikaakı bunu gösterir. Sahabe ve Tabiîn'in cumhûru ile -onlardan sonra gelen bir çok ulemânın mezhepleri budur. meyanında Hazret-i Âişe (radıyallahü anha) da bulunduğu gibi Tabiîn'den Saîd b. El-Müseyyeb ile Hasan-i Basrî ve mezheb İmâmlarından Mâlik, Şafiî, Ahmed b. Hanbel, İshâk ve bu mezheplerin sair İmâmları da vardır. Abbâs (radıyallahü anh) ya göre aşura Maharrem'-in 9. günüdür. «El-Mûsannef» inde: «Aşûra Muharrem'in 9. günüdür.» denilmiş, İbn Bezîze'nin «El-Ahkâm» nâm eserinde ashâb-ı kirâm aşûranın 9. gün mü yoksa 10. veya 11. gün mü olduğunda ihtilâf etmişlerdir.» mütalaası ileri sürülmüştür. Leys-i Semerkandî ile Taberî Aşura-nın 11. gün olduğuna kat'iyyetle hükmetmişlerdir. 10 ve 11. günlerin ikisinde birden oruç tutulmasını müstehab görmüşlerdir. Ebû Hüreyre'den hadîs rivâyet eden Ebû Rafi' ile İbn Sîrin, İmâm Şafiî, İmâm Ahmed ve İshâk'in kavilleri budur. İbn Abbâs’ın Aşûra gününü kaçırırım endişesi ile 10. ve 11. günleri seferde bile olsa oruçla geçirdiği rivâyet olunur. Şihâb-ı Zührî'nin adeti de buymuş. Ebû İshâk, Muharrem'in 9, 10 ve 11. günleri olmak üzere üç gün Aşûra orucu tutar: «Ben aşûra gününü kaçırmamak için ondan bir gün evvel ve bir gün sonra da oruç tutarım.» demiş. Abbâs (radıyallahü anh) nın dani: gününden bir gün evvel ve bir gün sonra oruç tutun da yahû-dilere muhalefette bulunun.» dediği rivâyet olunur. «El-Muhit» nâm eserinde: «Yalnız aşûra günü oruç tutmak Yahûdilere benzemek olacağı İçin kerih görülmüştür.» deniliyor. da ise: «Yalnız o gün oruç tutmayı ulemâdan Bazıları kerih görmüş, ekseriyeti kerih görmüşlerdir.- Çünkü aşûra faziletli günlerdendir.» denilmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Oruç
Konu: Aşure Günü Orucu Bâbı
2-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti: ki: Bize Şu'be den naklen Gunder rivâyet etti. Muhammed b. el-Müsennâ ile İbn Beşşâr da rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki) Bize Şu’be Mansur'dan o da Rib'î b. Hırâş'dan rivâyet etti ki: b. Hırâş , Ali (radıyallahü anh)’ı hutbe okurken işitmiş. Alî (radıyallahü anh) Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): üzerimden yalan uydurmayın Çünkü her kim benim üzerimden yalan uydurursa Cehenneme girer.» Buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mukaddime
Konu: Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Üzerinden Yalan Uydurmanın Pek Ağır Bir İftira Olduğunu Beyan Bâbı
2-) Töhmet altında olan aşırı bid'atçıların rivâyetlerinden sakınmaktır. aksinin değil, asıl bizim söylediklerimizin lâzım geldiğine delil: Allah Zülcelâl'in şu kavl-i kerîmidir: iman edenler! Eğer fâsığın biri size bir haber getirirse, aslı olup olmadığını araştırın. Yoksa bilmeyerek bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz" Hazretleri: olduğunuz şahitleri (getirin) ve "Sizden iki adaletli kimseyi şahid getirin." buyurmuştur. Zikrettiğimiz bu âyetler, fâsığın haberinin itibârdan sakıt olup kabul edilmediğine; âdil olmayanın da şahitliğinin reddedileceğine delâlet etmektedirler. manası bâzı rivâyetlerde şahâdetin manasından ayrılırsa da birçok manalarında her ikisi birleşirler. Çünkü fâsığın haberi ulemâya göre makbul değildir. Nitekim şahâdeti dahi bütün ulemâca merduddur. Fâsığın haberi kabul edilmeyeceğine Kur'ân delâlet ettiği gibi, münker haber rivâyetinin kabul edilmeyeceğine de sünnet delâlet etmiştir. O da, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den meşhur olarak nakledilen şu eserdir:

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mukaddime
Konu: Mevsuklardan Rivâyet Ve Yalancıları Terk Etmenin Vücubu Bâbı
2-) Malına haram karışan bir kimsenin alış veriş yapmaya ve hediyyesini kabule gelince: Bunu Bazıları kerih görmüş; bir takımları tecviz etmişlerdir. Abdullah b. Yezîd, Ebü Vâil, Kâsım, Süfyân-ı Sevri ve Salim kerih görenlerdendirler. Hattâ Sâlim'in Mısır'da şarap sattığı söylenen âzadlı bir câriye ölmüş de mirası Sâlim'e kaldığı halde almamış. İmâm Mâlik'in beyânına göre Abdullah b. Yezîd: «Ben helâl rızkla geçinip dururken, içinde az bir şey haram bulunan kazanca tama' ederek bütün malını ifsâd edenlere çok şaşarım!» demiş. Kiram' dan İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) ile tabiinden İbrahim Nehai, Said b. Cübeyr, Mekhûl ve Zührî caiz görmüşlerdir. Ri-vâyene nazaran Hazret-i İbn Mes'ûd'a bir adam gelerek ribâ yemekten çekinmeyen, helâle harama dikkat etmeyen bir komşusu olduğunu söylemiş ve: «Bu adam bizi yemeğe davet ediyor, ihtiyâcımız olduğunda kendisinden ödünç para alıyoruz.» demiş İbn Mes'ûd (radıyallahü anh)- «Sen, onun dâvetine icabet et, ödünç para da al, bu caizdir. Günâhı onundur.» cevâbını vermiş. İbn Ömer Hazretlerine dahi ribâ yiyen bir adamın yemeği yenilip yenilemeyeceği sorulmuş o da buna cevaz vermiş. İbrahim Nehaî malına helâlle haram karışan kimsenin yemeği hakkında: -Ancak haram olduğu bilinen yemeği yenmez.» cevâbını vermiştir. ile Zühri'den dahi haramla helâl karışan maldan yemekte beis görmedikleri, yalnız haram olduğu ayni ile bilinen yemeği mekruh gördükleri rivâyet olunur. Ebi Zi'b bunu tecviz etmiştir. Münzir diyor ki: «Bu bâbda ruhsat verenler Teâlâ Hazretlerinin Yahûdiler hakkında yalanı çok dinler, haramı çok yerler. Ayet-i kerime " âyet-i kerîmesi ile istidlal etmişlerdir. Filhakika Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zırhını bir Yahûdiye rehnetmişti.» «Allahü teâlâ hazretlerinin ehl-i kitaptan cizye alınmasını mubah kılmasında Müslümanın eline geçen haramdan mı, helâlden mi kazanıldığını bilmediği malın haram olmadığına en arık delildir. Zira Teâlâ Hazretleri ehl-i kitabın eskeri mallarının şarap ve domuzdan kazanıldığını, ribâ muamelesi yaptıklarını bildiği hâlde onlardan alınan cizyeyi mubah kılmıştır. Binâenaleyh harama helâle dikkat etmeyen bir kimsenin verdiği bir mal aynen haram olduğu bilinmedikçe kabul edilir.» diyor. ve Tabiîn' in bâzı İmâmları da buna kaaildirler. Malına haram karışan kimseden bir şey almayı mekruh görenler bu hususta takva yolunu tutarak şüpheli şeylerden sakınmayı ihtiyata daha muvafık görmüşlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: İstemeden Ve Göz Dikmeden Kendisine Bir Şey Verilen Kimsenin Onu Alması Mübah Olduğunu Beyan Bâbı
2-) - Namazı dosdoğru kılmak. Farz ve nafile namazlarla kaza namazları bunda dahildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İman Şubelerinin Sayısını, Bunların En Üstün Ve En Aşağı Derecede Olanını; Utanmanın Faziletini Ve İmandan Olduğunu Beyam Bâbı
2-) Haricîler ile Mu'tezilîler yahut Cehm b. Safvân, İbrâhîm b. Salih ve Mansûr b. Tâlha gibi mu'tezilenin ileri gelenleri bu bâbda vârid olan hadîsleri inkâr etmişlerdir. Fakat bu yaptıkları kuru bir inad'dan ibâretdir. Kendileri Kur'ân-ı Kerîm'in buna benzer müteşâbin âyetlerini te'vîl etmişler, ha-dîslerdeki müteşâbihleri ise yâ cehalet yahut inadlık saikası ile büsbütün inkâr etmişlerdir, İbrâhîm b. Salih ile hadîs ulemâsından İshâk b. Râhuye arasında bu husûsda münâkaşa geçtiği rivâyet olunur. Bu münâkaşayı İshâk b. Râhuye şöyle anlat-mışdır: Abdullah b. Tâhir'in meclisi beni şu bid'atçı yani İbrâim b. Salih ile bir araya getirdi. Emîr, Allah'ın nüzulüne dâir malûmat istedi. Ben de buna dâir haberleri kendisine sayıp döktüm. Bunun üzerine İbrahim: Ben bir semâdan bir semâya inen Allah'a küfrediyorum! dedi. Ben cevaben: Ben de dilediğini yapan Allah'a îmân ediyorum! dedim. Neticede emîr Abdullah benim sözümü kabul; İbrahim inkini reddetti.» İshâk’ın bu sözünü aynen Fudayl b. Iyâd'dan aldığını söylüyor. Fudayl b. İyâd: «Cehmîler'den biri: Ben, aşağı inen ve yukarı çıkan Allah'a inanmıyorum; derse, ben de: Ben dilediğini yapan Allah'a îmân ediyorum; cevâbını veririm.» dermiş. İbn Hibbân’ın babası «Kitâbu's-Sünne» adlı eserinde nakletmiş ve yine ayni eserde Ebû Zür'a'nın şunları söylediğini bildirmişdir: hadîsler, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den tevâtüren sabit olmuşdur. (Allah, her gece alt semâya nüzul eder.) Bunu, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabından birçokları rivâyet etmişlerdir. Böyle hadisler bizce sahih ve kavidirler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Allahü teâlâ'nın nüzul buyurduğunu söylemiş; fakat bunun nasıl olduğunu anlatmamışdır. Binâenaleyh biz de (Allah alt semâya iner; deriz; fakat nasıl indiğinden bahsetmeyiz.) » Muhammed b. Ahmed El-Müzenî'nin: «Allah'ın indiğini bildiren hadîs Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den sahîh yollarla sabit olmuş, Kur'ân-i Kerîm'de de bunu tasdik eden şu âyet nâzil olmuşdur: ve melekler de saff saff olarak geldikleri vakit ,.. Sûre-i fecr, âyet: 22. " dediğini Beyhakî «Kitâbu’l-Esmâ» sinda rivâyet etmişdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Gecenin Sonunda Zikir Ve Duaya Teşvik Ve O Zamandaki İcabet Bâbı
2-) İbn Ebî Hatîm'in Süddi'den rivâyetine göre murad sahabe-i kirâmdır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Müminlerin Birbirlerile Yardımlaşması Ve Başkalarile Alakayı Keserek Onlardan Uzak Kalmaları Bâbı
2-) Bâzılarına göre buradaki nehiy neshedilmiştir. İlk zamanlar da yasak edilmişti. Binâenaleyh bugün her isteyen Ebû'l-Kâasım künyesini alabilir. İmâm Mâlik'in mezhebi budur. Selefin cumhûru ile ekser ulemânın kavilleri budur. Nitekim ilk asırdan beri pek çok kimseler Ebû'l-Kâasim künyesini takınmış ulemâdan buna itiraz eden bulunmamıştır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âdâb
Konu: Ebü Kasım Künyesini Takınmaktan Nehiy Ve Müstehab Olan İsimlerin Beyanı Bâbı
2-) - Râzî: «Sihir memnu’ değildir; muhakkikin ulemâ buna ittifak etmişlerdir...» diyor. Zikrettiğimiz âyet ve hadislerin karşısında sihir nasıl memnu' olmayabilir? Muhakkikin dediği zevat şeriat alimleridir. Hani bu babdaki sözleri nerededir?

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Büyük Günahları Ve Onların En Büyüğünü Beyan Bâbı
2-) Çok suâli;

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Hacet Yokken Çok Mesele Sormaktan, Vermeyip İstemekten —ki Bundan Murad Ödemesi Gereken Bir Hakkı Edadan Kaçınmak Yahut Hakkı Olmayan Şeyi İstemektir— Nehiy Bâbı
2-) Az sonra göreceğimiz Ebû'd-Derdâ' hadisinde, Hazret-i Ebû'd-Derdâ': «Dostum, bana üç şey vasiyyet etti. Ben, bunları yaşadığım müddetçe asla bırakamam- Mezkûr üç şey: Her ay'dan üç gün oruç tutmak, kuşluk namazını kılmak ve vitr namazını kılmadan uyuma-makdır.» demişdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Duha Namazının Müstehab, En Azının İki En Mükenmelinin Sekiz; Ortasının Dört Yahut Altı Rekat Oluşu Ve Bu Namaza Devama Teşvik Bâbı
2-) Ebû'l -Âliyye'ye göre, ümmetinin îmân ettiğine şehâdette bulunacakdır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurân Dinlemenin, Onu Dinlemek İçin Bir Hafızdan Okumasını İstemenin Ve Kurân Okunurken Ağlayıp Tadebbür Etmenin Fazileti Bâbı
2-) - Kur'ân okumak.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İman Şubelerinin Sayısını, Bunların En Üstün Ve En Aşağı Derecede Olanını; Utanmanın Faziletini Ve İmandan Olduğunu Beyam Bâbı
2-) - Başkasının mülkü olan bir köle hem Allahü teâlâ'nın hakkını, hem de efendisinin hakkını öderse, ona da iki ecir vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamberimiz Muhammed Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Bütün İnsanlara Gönderildiğine Ve Bütün Dinlerin Onun Dinile Neshedildiğine İmanın Vücubu Bâbı
2-) Hadis-i şerîf ta'zirde on kırbaçtan yukarı geçilmemesine de bundan başkasına da ihtimâllidir. Bu kavil İmâm Leys'den rivâyet olunmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hudûd
Konu: Tazir Kırbaçlarının Mikdarı Bâbı
2-) - Gördüğü şey'in bir hayal olduğundan korkmuştur. Bu kavil dahi bâtıldır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Resûlüllah Sallalahu Aleyhi Ve Selleme Vahyin Başlaması Bâbı
2-) Bir kimse sevdiğini yalnız Allah için sevmek.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Kendileriyle Vasıflanan Kimsenin İmanın Tadını Bulduğu Hasletlerin Beyanı Bâbı
2-) Bir musibetten sonra en çabuk kendine gelenlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Fitneler Ve Kıyâmet...
Konu: Kıyâmetin Romalılar İnsanların En Çoğu Olduğu Zaman Kopacağı Bâbı
2-) Ebû Saîd hadîsini Müslim ile Nesâî tahrîc etmişlerdir. Bâbımızın son hadîsi budur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Gecenin Sonunda Zikir Ve Duaya Teşvik Ve O Zamandaki İcabet Bâbı
2-) Erkek ve kadının birbirlerinden artan suyla yıkanmaları mekruhtur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Cünüplükten Yıkanırken Müstahab Olan Su Miktarı Ve Aynı Haldeki Erkekle Kadının Bir Kaptan Yıkanması, Birbirlerinden Artan Su İle Yıkanmaları Bâbı
2-) - Bazılarıma göre burada müslümanla çarpışmaya mecazen küfür denilmiştir. Zira müslümanla çarpışmak kâfirin şanındandır. Binaenaleyh müslümanla çarpışan müslüman bu hususda kâfire benzetilmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin: «müslümana Sövmek Fısktır; Onunla Çarpışmak İse Küfürdür» Hadisini Beyan Bâbı
2-) Bu te'hir ona bir ceza ve günahına tevbe olmak içindir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Boşama
Konu: Hayızlı Kadını Rızası Olmadan Boşamanın Haram Kılınması, Kocası Buna Muhalefet Ederse Talak Vaki Olup Karısına Ricat Etmesi Kendisine Emrolunacağı Bâbı
2-) - Burada küfürden murad: Küfre müeddi olmaktır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Nesebe Dil Uzatmaya Ve Ölüye Ağlamaya Küfür Adı Verilmesi Bâbı
2-) - Hadîsin zahirine bakarak Ashâb-ı kirâmı sevmeyenlere kâfir diyecek miyiz? Hayır, demeyeceğiz. Çünkü böylesinde imanın yalnız alâmeti yoktur. Alâmetin bulunmaması ise gösterdiği şeyin de bulunmamasını icabetmez. Şöylede cevap verilebilir: Buradaki imandan murâd îmânın kemâlidir. Kemâli bulunmamakla imanın kendisinin de bulunmaması icâ-betmez.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Ensar İle Ali Radıyallahu Anhümü Sevmanin Îmandan Ve Îman Alametlerinden, Onlara Buğz Etmenin İse Nifak Alametlerinden Olduğuna Delil Bâbı
2-) - Benim getirdiğim bu kitap hakkında acep sihir midir yoksa sihre benzer mi diye düşünmeye hayâl-i beşer imkân bulamaz. Çünkü insan sözü kabilinden değidir ki, ona muaraza etmek düşünülebilsin. Ama diğer peygamberlerin mucizelerinde hayale imkân vardır. Meselâ: Mûsâ (aleyhisselâm)’in asası hakkında sihirbazlar hayâle kapılmışlardır. Mucize ile hayali bir birinden ayırmak düşünmekle mümkün olur. Bazan düşünen hatâ eder de ikisini bir zannedebilir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamberimiz Muhammed Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Bütün İnsanlara Gönderildiğine Ve Bütün Dinlerin Onun Dinile Neshedildiğine İmanın Vücubu Bâbı
2-) Şâfiîlere göre hayvan üzerinde nafile kılan bir kimse gideceği tarafa doğru namaz kılar. O tarafdan başka yere inhiraf etmesi caiz değildir. Meğer ki, kıble başka taraf da olup da, onun için inhiraf etmiş ola! Aksi takdirde, namazı bozulur. üzerinde namaz ancak sefer şartı ile caizdir. Velevki gideceği yer sefer mesafesinden az olsun. Meşakkat yoksa namazı rükû'u ile, sü-cûdu ile kılmak icâb eder. Meşakkat varsa rükû' ve sücûdu îmâ ile yapar. Kıbleye karşı dönmek vâcipdir. Fakat o da meşakkatli ise yalnız iftitâh tekbîrini alırken kıbleye dönmek icâb eder. O da meşakkatli olursa altı şartla kıbleye karşı dönmek ondan sakıt olur. Bu şartlar: Sefer'in mubah olması; Sefer'in cum'a ezanı işitilmiyecek kadar uzak bir yere yapılması; Sefer'in ticâret gibi şer'î bir maksatla yapılması; Sefer'in namazdan çıkıncaya kadar devam etmesi, Yürüyüşün devam etmesidir. Namaz esnasında istirahat için durmak veya hayvandan inmek, namazı bozar; o namazı yeniden kılmak icâb eder. Özürsüz ve ihtiyâç yokken hayvanı mahmuzlamak ve koşturmak gibi fi'l-i kesîr'den (yani namazla alâkası olmayan fazla fiil ve hareketden) sakınmakdir. Zaruret veya ihtiyâç varsa bu gibi fiiller, namaza zarar etmez. üzerinde oturacağı yer temiz olmalıdır. Hayvanın yuları elinde iken hayvan bevleder veya ağzı kanar yahut necaset üzerine basarsa, namazı bozulur. Yuları, elinde değilse bunların, namaza zararı yok-dur. yürürken nafile namaz kılması caizdir. Yol, çamur değilse, namazı rükû'u ile, sücûdu ile kılmak ve bunları yaparken kıbleye dönmek icâb eder. Netekim namaza niyetlenirken ve iki secde arasında otururken dahi kıbleye dönmek lâzımdır. Namazda yalnız kıyam hâlinde, rükû’dan doğrulurken, teşehhüd okurken ve selâm verirken yürür. Kar, çamur veya su içinde yürüyen kimse rükû' ve sücûdunu îmâ ile yapabilir. Yalnız kıbleye dönmesi icâb eder. Yürüyerek namaz kılan kimse kasden necâset üzerine basarsa, namazı bozulur; unutarak basarsa ayağına bulaşıp kalmamak şartı ile, namazı sahîhdir; bulaşırsa namazı bozulur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Seferde Hayvan Üzerinde, Hayvanın Döndüğü Tarafa Doğru Nafile Namazı Kılmanın Cevazı Bâbı
2-) Çok suâl sormayı; de mal itlafını kerih görür.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Hacet Yokken Çok Mesele Sormaktan, Vermeyip İstemekten —ki Bundan Murad Ödemesi Gereken Bir Hakkı Edadan Kaçınmak Yahut Hakkı Olmayan Şeyi İstemektir— Nehiy Bâbı
2-) Tamaı yüze vurmayan hain, kapıyı çalsa ona hıyanet eder.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cennet Ve Onun Nimetleri...
Konu: Dünyada Cennetliklerle Cehennemliklerin Bilinecekleri Sıfatlar Bâbı
2-) Cemâatin selâmı İmâmın selâmından önce olmamalıdır. Cemâat İmâmdan önce selâm verirse namazı bâtıl olur. İmâmla beraber selâm vermek ise mekrûhdur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Rükü Sücud Ve Emsali Fiilleri İmâmdan Önce Yapmanın Haram Kılınması Bâbı
2-) Hadîs-i şerif, bütün başı traş etmenin vücûbuna delâlet etmektedir. Çünkü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) öyle yapmış: «Hacc ibâdetlerinizi benden alın.» buyurmuştur, İmâm Mâlik'in kavli bu ise de meşhur kavline göre başın ekserisini traş etmek kâfidir. İmâm Ah'med'in bir rivâyete göre traş olmak, abdest alırken başı meshetmek gibidir. bir rivâyete göre başın ekserisini traş etmek kâfidir. İmâm A'zam başın dörtte birinin, İmâm Ebû Yûsuf yarısının traş edilmesi îcâb ettiğine kaaildirler. Şâfiî'ye göre baştan üç kıl traş etmek kâfidir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Traş Olmayı, Saç Kısaltmaya Tercih, Saç Kısaltmanın Da Caiz Olduğunu Beyan Bâbı
2-) Hasta dolaşan kimselerle birlikte melekler de bulunarak, onların söylediklerine: Âmîn, derler.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Hastanın Ve Ölen Kimsenin Yanında Söylenecek Söz Bâbı
2-) Te'vile göre: Bu cümle: «Onların hiç bir ibâdeti ve tilâveti kabul olunmaz.» mânâsına gelir. ok'un avı delip geçtiği gibi Kur'ân'dan fırlayıp çıkarlar.» cümlesi bir rivâyette «İslâm'dan», başka bir rivâyette «Dinden çıkarlar.» şeklindedir. Iyâz’ın beyânına göre bundan murâd: «İslâmiyetten, ok'un avı delip geçtiği gibi çıkarlar.» demektir. delip geçen ok'ta avdan hiç bir şey kalmadığı gibi bunlarda da İslâmiyet nâmına bir şey kalmaz. «Burada murâd: Tâattır. Yani onlar Müslümanların İmâmına itaatten çıkarlar.» diyor. ve emsali hadîsler dalâlet fırkalarından Hâriciler’i tekfir edenlerin delilidir. (453-536) diyor ki: Ulemâ Hâricîler'i tekfir hususunda ihtilâf etmişlerdir. Bu mes'ele hemen hemen sairlerine nisbetle en müşkil bir mes'eledir. Ebû'l- Meali' nin hâricileri tekfire meyleden Abdülhakk'ı bu mes'ele hakkında söz söylemekten menettiğini gördüm. Buradaki hatânın mevkii itibârı ile pek müşkil olduğundan bahisle onları mâzûr sayıyor; bir kâfiri dîne kabul etmenin ve bir Müslümanı dinden çıkarmanın dînen pek büyük bir mes'ele olduğunu söylüyordu. Bu bâbda Kâdı Ebû Bekir Bâkıllânî' nin sözü de muztaribdir. Usûl-i fıkıh ilminde: (Bâkıllânî bu mes'elenin müşkilât-tan sayıldığına işaret etmiştir. Çünkü bu adamlar sarahaten küfret-memiş ancak küfüre müeddi sözler söylemişlerdir.) denilmesi Bakıllâni’nin bu hususta tereddüdünü gösterir. sözüne devamla şunları söylüyor: «Ben, sana bu hilafın sırrım ve işkâlin sebebini izah edeyim. Meselâ bir mu'tezilî: (Allahü teâlâ âlimdir. Lâkin ilmi yoktur; diridir ama hayâtı yoktur.) der. Bu söz onu tekfir hususunda insanı iltibasa düşürür. Zîrâ biz dînimizden aldığımız malûmata göre biliyoruz ki (Allahü teâlâ diri ve âlim değildir.) diyen bir kimse bizzârûre kâfir olur. Âlim olan bir kimsenin ilmi olmaması ise imkânsızdır. Bu husus delille sabittir. Şimdi mu'tezilî Allah'ın ilmi yoktur deyince (bu adam Allah'ın âlim olduğunu inkâr etti) diye bilicma' kâfir oldu; ilmin aslını inkâr ettiği için Allah'ın âlim oluşunu itiraf etmesinin bir faydası yoktur mu diyelim; ;yoksa Allah'ın âlim olduğunu İtiraf etti diye ilmini inkârda bulunması küfrüne sebep olmaz hükmünü mü verelim. İşte müşkül olan burasıdır.) Cumlıür-u Ulemâ'ya göre haricîler tekfir edilmezler. Kaderiyye, Mu'tezile vb. dalâlet fırkalarının hükmü de budur. İmâm Şafiî (rahimehüllah), «Hattâbîye» den mâada dalâlet fırkalarının şehâdetlerini kabul ederim.» demiştir. Râfıziler'in bir koludur. Bunlar kendi mezheplerinden olan bir kimsenin mücerred iddiası ile şahadette bulunurlar. Şehâdetlerinin kabul edilmemesi bid'atlarından değil, bu mes'eleden dolayıdır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Hariciler Ve Sıfatlarını Beyan Bâbı
2-) Zaîf firaş, cariyenin firâşidır. Bunun hükmü: İddia edilmedikçe nesebin sabit olmaması «Benden değildir» demekle müntefî olmasıdır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Çocuğun Firaş Sahibine Âid Oluşu Ve Şüphelerden Korunma Bâbı
2-) İkinci kavle göre âciz kalan kimse geri döner; sonra tekrar hacceder; ve binek gittiği yeri yürür; buna hedy lâzım değildir. Bu kavil İbn Ömer, İbn Abbâs, İbn Zübeyr ,ile. İbrahim Nehaî ve İbn Cübeyr'den rivâyet olunmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Adak
Konu: Kaneye Yürüyerek Gitmeyi Nezreden Kimse Bâbı