Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı

784-) - Bana Muhammed ibnü'l Müsennâ da rivâyet etti. ki): Bize Süfyan b. Uyeyne, Zühri'den, o da Amra'dan, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe bu rivâyette de ötekilerin hadisinde olduğu gibi. Cahş yedi senedir istihâza görüyordu» demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Müstehaze, Müstehazenin Yıkanması Ve Namazı Bâbı
785-) - Bize Muhammed b. Rumh rivâyet etti ki) Bize leys, haber verdi. H. Bize Kuteybetüb'nü Saîd de rivâyet etti. ki): Bize Leys, Yezid b. Ebi Habib'den, o da Ca'ferden, o da Irâk'dan, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etti ki Âişe söyle demiş: Ümmü Habibe Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e (İstihaza) Kanı (ni) sordu, ben onun leğenini kanla dolu gördüm. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: seni hapsettiği müddet bekle, sonra yıkan ve namazını kıl.» buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Müstehaze, Müstehazenin Yıkanması Ve Namazı Bâbı
786-) - Bana Mûsa b. Kureyş Et - Temimi rivâyet etti. ki): Bize İshâk b. Bekir b. Mudar rivâyet etti. ki): Bana babam rivâyet etti. ki): Bana Ca'fer b. Rabia Irak b. Malik'den, o da Urvetü'bnü Zübeyr'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe'den naklen rivâyet etti: Âişe şöyle dedi: «Abdurrahman b. Avf'ın zevcesi Ümmü Habibe binti Cahş Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e (İstihaze) kanın dan şikâyet etti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: seni hapsettiği müddet bekle, sonra yıkan!» buyurdular. Artık Ümmü Habibe her namaz için yıkanıyordu. hadisi bütün Kütübü - Sitte sahihleri tahric etmişlerdir. Hadis-i şerifte Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e sual sorduğu bildirilen Hazret-i Ümmü Habîbe Ümmehat-ı Mümininden Zeynep binti Cahş (radıyallahü anha) nın kız kardeşidir. Vâkidi ile Harbi isminin Habîbe, künyesinin Ümmü Habîb olduğunu söylemişler, Dare Kutni dahi bunu tercih etmiş ise de sahih rivâyetlerdeki meşhur künyesi Ümmü Habîbe'dir. İmâm Malik’in (El-Muvatta) ında Hazret-i Abdurrahman b. Avf'ın zevcesi Zeyneb binti Cahş olduğu, istihaze kanını da onun gördüğü rivâyet edilmiştir. Bazıları bunun vehim olduğunu, diğer bazıları da vehim değil, doğrusunun bu olduğunu iddia etmişlerdir. Onlara göre bu kadının ismi Zeyneb, künyesi Ümmü Habîbe'dir. Mü'minin Zeynep (radıyallahü anha) ya gelince Onun asıl isminin Birre olduğunu sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu değiştirerek kız kardeşinin ismini verdiğini söylerler. Çünkü kız kardeşi künyesi ile meşhur olduğuna göre ona Zeyneb demekle bir iltibas vaki olmamıştır. Hazret-i Ümmü Habibe'nin Hanıne isminde bir kız kardeşi daha vardır. Ulemadan bazıları Ümmü Habibe ile Hanıne'nin ikisininde istihazalı olduğunu diğer bazıları Ümmül-Mü'minin Zeynep (radıyallahü anha)'nın dahi istihazalı olduğunu söylerler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında on kadının istihazalı olduğu rivâyet edilmiştir. Bunlar, Ümmü Habibe binti Cahş, Ümmü'l Mü'minin Zeynep binti Cahş, diğer kız kardeşi Hanıne binti Cahş, Ümmül Mü'minin Meymune (radıyallahü anha) nın anne bir kız kardeşi Esma, Fatime binti Ebi Hubeyş, Sehle binti Süheyl, Ümmü'l Mü'minin Sevde binti Zem'a, Zeynep binti Ümmü Seleme, Esma el Harisiyye ve Badiye binti Gaylân'dır. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i Ümmü Habibe'ye verdiği yıkanma emri mutlaktır. Bunun her namaz için yahut bazan yıkanma ihtimali vardır. Ebû Dâvûd'un tahric ettiği bir rivâyet her namaz için yıkanması lâzım geldiğini bildirmektedir. Çünkü o rivâyette «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ona her namaz için yıkanmayı emretti» denilmiştir. Beyhaki bu rivâyetin yanlış olduğunu söylemiştir. Müslim'in buradaki rivâyetinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in her namaz için yıkanmayı emretmediği Hazret-i Ümmü Habibe'nin kendiliğinden yıkandığı bildirliyor. Bu hususta rivâyetler muhteliftir. Bazılarında Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Ümmül Mü'minin Zeynep Binti Cahş'a: namaz için yıkan.» diye buyurduğu, diğer bazılarında: namaz için abdest al.» dediği bildiriliyor. Hattâ Mûslîm'in Hammâd b. Zeyd'den rivâyet ettiği hadiste, Hammâd yalnız başına rivâyet etmiştir diye kitabına almadığı cümle dahi bazılarınca budur. Mezkûr cümleyi yalnız Hammâd " değil Ebû Avâne ve başkaları dahi rivâyet etmişlerdir. Bununla beraber onu yalnız Hammâd rivâyet etmiş olsa bile kabul edilmesi lâzım gelir. Çünkü Hammâd mütemed bir ravidir. Mutemed ravinin ziyadesi ise makbuldür. bu hadisin Fatime binti Ebi Hubeyş hadisi ile nesh edildiğini söylerler. Çünkü Hazret-i Âişe, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in vefatından sonra Fatime hadisiyle fetva vermiş, bu suretle Ümmü Habîbe hadisine muhalefette bulunmuştur. Bundan dolayı Ebû Muhammed el-îşbîlî; «Fatime hadisi istihaza hakkında rivâyet edilen en sahih hadistir.» demiştir. Az yukarıda İmâm Şafiî'den naklen onun da; «Ümmü Habibe'nin her namaz için yıkanması Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in emri ile değil kendi fiilidir.» dediğini söylemiştik. Cumhûr'u Ulemanın kavli de budur. Yani istihazalı bir kadına her namaz için yıkanmak vacip değildir. Hattabi (319 - 388); «Bu haber muhtasar» dır. Onda kadının hal-u şanı beyan edilmemiştir. Her istihazalı kadına her namaz için yıkanmak vacib değildir. Yıkanmak ancak müptelâ kadına vaciptir. Gelen kanın hayız mı istihaza mı olduğunu ayıramıyan yahut gününü, vaktini ve sayısını unutan kadındır. Böylesi hiçbir namazını terk edemediği gibi her namaz için yıkanması da vacibtir, diyor. Bekr b. Abdirrahman'ın; «Allah rahmet eylesin» diyerek zikrettiği Hind'in onun zevcesi mi yoksa akrabası mı olduğuna dair hiçbir yerde bir malûmata tesadüf edilememiştir. İbn Hacer'in «El-isâbe» adlı eserinin sonunda bir Hind'den bahsedilmiş fakat kim olduğu beyan edilmemiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Müstehaze, Müstehazenin Yıkanması Ve Namazı Bâbı
787-) - Bize Ebû'r Rabi' ez Zehram rivâyet etti. ki): Bize Hammâd Eyyûb'dan, o da Ebû Kılâbe'den, o da Muaze'den naklen rivâyet etti. H. Hammâd da Yezid er-Rişk den, o da Muâze'den naklen rivâyet etti ki bir kadın Âişe'ye: birimiz hayz günlerindeki namazını kaza edecek mi?» Diye sormuş. Âişe de: «Sen Haruriye misin? Muhakkakla bizden her birimiz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında hayz görür; sonra hiçbir kaza ile Me'mur olmazdık» demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Hayızlı Kadına Namaz Değil Yalnız Orucun Kazası Vacip Olması Bâbı
788-) - Bize Muhammedü'bnü'l - Müsenna da rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Cafer rivâyet etti: ki): Bize Şu'be Yezid'den naklen rivâyet eyledi. Dedi ki. Ben Muâze'den dinledim. Kendisi Âişe'ye «Hayızlı bir kadın namazı kaza edecek mi» diye sormuş. Âişe: Haruriye misin? Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kadınları elbette hayz görürlerdi: Kendilerine onun yerine bir şey emir buyurdu mu? Cevabını vermiş. b. Cafer: «Âişe bu sözü ile kazayı Murad ediyor» demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Hayızlı Kadına Namaz Değil Yalnız Orucun Kazası Vacip Olması Bâbı
789-) - Bize Abdü’bnü Humeyd de rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzak haber verdi. ki): Bize Ma'mer, Asım'dan, o da Muâze'den naklen haber verdi ki: Âişe'ye sordum, neden hayızlı kadın orucu kaza ediyor da, namazı kaza etmiyor» dedim. Âişe: Harûriye misin? dedi. değilim ama soruyorum işte.» Dedim Âişe: (Vaktiyle) Bu iş bizim başımıza gelirdi de orucu kaza etmekle emrolunur; namazın kazası ile me'mur olmazdık» cevabını verdi. Hadis-i bütün Kütüb-ü Sitte sahipleri muhtelif ravilerden tahric etmişlerdir. Hadisin birinci rivâyetinde Hazret-i Âişe'ye sual soran kadının ismi zikredilmemiş. Diğer rivâyetlerinde soranın bizzat Muâze olduğu bildirilmiştir. Hadisin muhtelif rivâyetlerinin ifade ettiği mana kadının suali ve Hazret-i Âişe (radıyallahü anha)'nın cevabıdır. Kadın: «Hayızlılar neden orucu kaza ediyor da, namazı kaza etmiyorlar?» diye sormuş Âişe (radıyallahü anha) da «Sen haruriye misin yoksa» diye söze başlayarak Sahib-i Şeriat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin kendilerine böyle emrettiğini anlatmıştır. Kûfe'ye yakın bir köydür, Hazret-i Ali (radıyallahü anh) aleyhine kıyam eden hariciler ilk defa burada toplanmışlardı. Bunlar Hazret-i Ali'nin, Ebû Musel Eş’ari ile Amr b. Âs'ı hakem tayin etmesine şiddetle itiraz ediyorlardı. Hatta kendisine «Allah'ın emrinde şekk ettinde düşmanını hakem yaptın» demişlerdi. Husumetleri gitgide artarak nihayet bir sabah kumandanları Abdullah'ın idaresi altında 8.000 nefer toplanarak Hazret-i Ali aleyhine kıyam ettiler. Hazret-i Ali kendilerine Abdullah İbn Abbâs (radıyallahü anhüma) yi gönderdi. İbn Abbâs (radıyallahü anha) onlarla münazarada bulundu, kendilerine nasihatlar verdi. Bunun üzerine 2.000 nefer yaptıklarına pişman olarak muhalefetten vaz geçtiler. 6.000'i inatlarında ısrar ettiler Hazret-i Ali (radıyallahü anh) da üzerlerine ordu göndererek onlarla harb ve kendilerini perişan eyledi. Bunlar din Bâbında pek şiddet gösterirler. Hayızlı kadının namazları kaza edeceğine kail olurlardı. Hariciler aslen altı fırka olup hepsi Hazret-i Ali ile Osman (radıyallahü anh) dan teberri ederler ve onlardan uzak kalmayı her ibâdete tercih eylerlerdi. Nikâhlarında bile bunu şart koşarlardı. Halbuki bu yaptıkları tamamıyla dalâlet ve İcma'ı Ümmete muhalefet idi. İşte Âişe (radıyallahü anha)’nın (Sen harûriyemisin) diye sorması bundandır. Yani; bu sual dalâlet fırkalarından haricilerin soracağı bir sualdir. Çünkü onlar hayızlı kadının namazları kaza edeceğine kaildirler. Sen de bu çirkin tarikata mı mensupsun? demek istemiş sonra, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında bütün ezvac-ı tâhiratın hayz gördüklerini fakat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yalnız orucu kaza etmelerini emir buyurduğunu, namazın kazasını emretmediğini, kazası lâzım gelse onu da emreder olduğunu anlatmıştır. Bunun üzerine kadın kendisinin Haruriye' olmadığını yani haricilerle bir alâkası bulunmadığını, yalnız meseleyi iyi anlamak için sorduğunu söyleyerek özür beyan etmiştir. kadının yalnız orucu kaza edip namazı kaza etmeyeceğine bütün müslümanların icma'ı vardır. Bu hususta nifaslılar da aynı hükümdedir. Yalnız hâriciler Ehl-i Sünnetin bu icma'ına muhalefet etmişlerse de onların muhalefetinin hiçbir kıymet ve tesiri yoktur. Ulema-i kirâm namazla oruç arasındaki farkı şöyle izah ederler. Namazların sayısı çoktur. Çünkü onlar günde beş defa tekerrür ederler. Bu sebeple günlerce kalan namazları her hayızdan temizlendikçe kaza etmek güç olur. Oruçta ise bu güçlük yoktur. Çünkü oruç senede bir defa gelir. Hayz günleri de ekseriyetle birkaç günü geçmez. Binaenaleyh orucun kazasında hiçbir güçlük yoktur. İşte orucun kaza edilip, namazın edilmemesi bu hikmete mebnidir. Selefi Sâlihinden bazıları namaz vakti geldikçe hayızlı kadına abdest almasını ve kıbleye karşı oturarak Allah'ı zikretmesini emrederlermiş. Bu kavil Ukbetübnü Âmir (radıyallahü anh) ile Mekhul'den rivâyet olunmuştur. Atâ'; «Ben böyle bir şey duymadım ama bu pek güzel bir iştir» demiştir. Ebû Ömer ise; «Bu emir fukaha ındinde metruhtür. Hatta onu mekruh görürler diyor.» Ebû Kılâbe dahi; «Bu meseleyi soruşturduk fakat aslı olduğunu öğrenemedik.» demiştir. Said b. Abdilâziz; «Biz bunu bilmiyoruz ve mekruh görüyoruz» mütelaasında bulunmuştur. Hanefîlerin «Münyetül - Müfti» nâm eserinde hayızlı kadının her namaz vakti abdest alarak evinin mescidinde bir namaz miktarı oturması, teşbih ve tehlilde bulunması müstehabdır.» denildiği gibi «Ed-Dirâye» nâm kitapta da; «Böyle yapan kadına kıldığı en güzel namazın sevabı yazılır» denilmektedir. kadın oruçla muhatap değildir; orucun kazası ona ayrı bir emirle lâzım gelir. Bazıları onunda oruçla muhatap olduğunu fakat hayz halinde onu terketmesi emredildiğini söylerler. Bunlar «Abdestsiz bir kimsede namazla muhatabdır. Ama Abdestsiz olarak namazını kılamaz» derlerse de bu doğru değildir. Çünkü kadına hayz halinde iken oruç tutmak haramdır. Bir kimsenin haramı işlemekle muhatap olması caiz değildir. Bu Mes'ele Abdeste kıyas edilemez, zira Abdestsiz bir kimsenin abdest alarak namazı kılması mümkündür. Lâkin hayızlı bir kimsenin Abdest dahi alsa namaz kılması, caiz değildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Hayızlı Kadına Namaz Değil Yalnız Orucun Kazası Vacip Olması Bâbı
790-) - Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti dedi ki Malike Ebü'n-Nadr'dan duyduğum ona da Ümmü Hânî binti Ebi Talib'in azadlısı Ebü Mürre'nin haber verdiği şu hadisi okudum. Ebû Mürre Ümmü Hâni binti Ebi Talib'i şunları söylerken işitmiş. fethedildiği sene Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gittim. Onu yıkanırken buldum kızı Fatime'de kendisine bir elbise ile perde tutuyordu.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Yıkanan Kimsenin Elbise Ve Ona Benzer Bir Şeyle Örtünmesi Bâbı
791-) - Bize Muhammed b. Rumh b. el Muhacir rivâyet etti. ki): Bize leys Yezîd b. Ebî Habîb'den, o da Said b. Ebi Hind'den naklen haber verdi. Said'e de Akîl'in azadlısi Ebû Mürre rivâyet etmiş, ona da Ümmü Hani Binti Ebi Talib söylemiş ki rivâyet etmiş ki: Kendisi Mekke'nin fethedildiği sene Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'nin yukarısında bulunduğu bir sırada onun yanına gelmiş, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yıkanmaya kalkmış, Fatime'de onun üzerine perde tutmuş. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Elbisesini alarak ona sarınmış, sonra sekiz rekât kuşluk nafilesini kılmış.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Yıkanan Kimsenin Elbise Ve Ona Benzer Bir Şeyle Örtünmesi Bâbı
792-) Bize bu hadisi Ebû Küreyb de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsame, Velid b. Kesîr'den, o da Said b. Ebi Hind'den bu isnadla rivâyet etti. Said: (sallallahü aleyhi ve sellem)’e (yine) kendi elbisesi ile kızı Fatime perde tuttu yıkandığı zaman elbisesini alarak ona sarındı sonra kalkarak sekiz rekât namaz kıldı. Bu kuşluk zamanında idi» demiş. Hadis-i Buhari «Kitabu's - Salât», «Kitabu't - Tahâre» «Kitabü'l - Eddıbb» de bir hayli lâfız farkıyla tahric ettiği gibi Müslim buradan başka «Kitabu's - Salât» da Tirmizî «Kitabü’l - İstizan» da Nesai ile İbn Mâce'de «Kitabu't - Tahâre» de muhtelif ravilerden tahric etmişlerdir. Tirmîzî İmâm-ı Ahmed'in. Bu babta vârid olan en sahih şey Ümmû Hâni hadisidir.» dediğini nakleder, ki doğrudur. de beyan olunduğu vecihle Ümmü Hâni Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Amcası Ebû Talib'in kızı ve Hazret-i Ali'nin kız kardeşidir. İsmi ihtilaflıdır. Bazılarına göre Fâhite diğer bazılarına göre Fatime'dir. Hind olduğunu söyleyenlerde vardır. Hâni ismindeki oğlunun adı ile künyelenmiştir. Ümmü Hânî (radıyallahü anha) Mekke'nin fethedildiği gün müslüman olmuştur. Mekke hicretin 8 nci yılında fethedilmişti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Yıkanan Kimsenin Elbise Ve Ona Benzer Bir Şeyle Örtünmesi Bâbı
793-) - Bize İshak b. İbrahim El - Hanzali rivâyet etti. ki): Bize Müse'l Kaari haber verdi. ki), bize Zaide A'meş'den, o da Salim b. Ebil Ca'd'dan o da Küreyb'den, o da İbn Abbâs'dan, o da Meymune'den naklen rivâyet etti. Meymune; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e su koydum ve ona perde çektim de yıkandı» demiş. hadis de yukarıdakiler gibi yıkanırken başkalarının göremiyeceği şekilde kapalı bir yerde bulunmanın vücubuna delâlet eder. Bir kimsenin zaruret olmadıkça başkasına avret yerlerini göstermesi caiz olmadığı gibi yine zaruret olmadıkça başkasının avret yerine bakması da caiz değildir. İbn Battal'ın de naklettiği vecihle peştemalsız hamama giren kimsenin şehâdeti kabul edilmiyeceğine Fetva İmâmlarının ittifakı vardır. İmâm A'zam (80-150), Mâlik (93-179), Şafiî (150-204) ve Süfyanı Sevri'nin kavilleri budur. Hatta hamamda yıkanacağı havuza girerken peştemalını atarak avreti görünen kimsenin şehâdeti dahi İmâm Malikle Şafiî'ye göre sakıttır. İmâm A'zam'la Sevri bu kadarını özür saymışlardır. Çünkü bundan korunmak imkansızdır. Ulema karı kocanın birbirlerinin avretlerini görebileceklerine ittifak etmişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Yıkanan Kimsenin Elbise Ve Ona Benzer Bir Şeyle Örtünmesi Bâbı
794-) - Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe rivâyet etti. ki): Bize zeyd b. Hubab, Dâhhak b. Osman'dan naklen rivâyet etti Dedi ki, Bana Zeyd b. Eşlem, Abdurrahman b. Ebi Said'i Hudrî'den o da babasından naklen haber verdi ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): erkeğin, kadın da kadının avret yerine bakamaz ve bir elbisenin içinde erkek erkeğe yanaşamaz. Kadın dahi bir elbisenin İçinde kadına yanaşamaz.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Başkalarının Avret Yerlerine Bakmanın Haram Kılınması Bâbı
795-) - Bana bu hadisi Harun b. Abdillah ile Muhammed b. Râfi'de rivâyet ettiler dediler ki bize İbn Ebî Füdeyk rivâyet etti. ki): Bize Dahhak b. Osman bu isnadla haber verdi. Harunla Muhammed (Avret yerine) Erkeğin uryesi, Kadının uryesi tabirlerini kullandılar. kelimesi, «ırye» ve «ureyye» şekillerinde de okunabilir. Lügat ulemasının beyanına göre manası; soyunmuş ve çıplak demektir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Başkalarının Avret Yerlerine Bakmanın Haram Kılınması Bâbı
796-) - Bize Muhammed b. Rafi rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzak rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, Hammâm b. Münebbih'den rivâyet etti. Hemmâm bize Ebû Hüreyre'nin Resûlüllah Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyeti şudur, diyerek bir takım hadisler söylemiş ez-cümle: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): İsrail çıplak olarak yıkanırlar; birbirlerinin avretlerine bakarlardı. Mûsa (aleyhisselâm) ise yalnız başına yıkanırdı. Benî İsrail: Vallahi Mûsa'yı bizimle beraber yıkanmaktan olsa olsa fıtıklılığı men ediyor, dediler. Bir defa Mûsa (aleyhisselâm) yıkanmaya gitti ve elbisesini bir taşın üzerine koydu, derken tas elbisesini kaçırdı. Mûsa: Aman taş elbisemi, aman taş elbisemi bırak, diyerek arkasından alabildiğine koştu. Böylelikle Benî İsrail, Mûsa'nın avret yerini gördüler de: Vallahi Mûsa'da hiç bir kusur yokmuş, dediler. Müteakiben taş durdu ve Mûsa iyice görüldü; sonra elbisesini alarak taşı dövmeye başladı.», buyurdular demiş. Ebû Hüreyre: Mûsa'nın taşa vurmasından taşta altı veya yedi tane bere izi kalmıştır» demiş. hadis-i Müslim «Ehadisü'l - Enbiyâ» bahsinde tahric etmiştir. Buhari'de ise «Kitabu’l Gusl» dedir. İyaz'ın beyanına göre Beni İsrail'in çıplak yıkanarak birbirlerinin avret yerlerine bakmaları Hazret-i Mûsâ'ya ve onun şer'iatına muhalefet içindir. Bu hadisin bizim için delil teşkil etmesi şer'atımızdan önce geçen seri'atların bizim içinde şeri'at olması esasına istinad eder. Mesele ihtilaflıdır. Esah olan kavle göre bizden önce geçen şeriatlar Allah veya Resûlü tarafından red ve inkâr edilmemek şaratıyla bize hikâye edilirse bizim için de seri'attırlar. İsrail: İsrail oğulları demektir. İsrail, Yakup (aleyhisselâm)’ın ismidir. Yakup (aleyhisselâm) İshak'in, İshak'da Halilullah ibrahim (Aleyhimesselâm)'ın oğludur. Beni İsrail Yakup (aleyhisselâm)’ın oniki oğlundan türemiş ve üremişlerdir. der: Fıtıklı ve poluç demektir. (aleyhisselâm)’ın taşa hitab ederek, (Elbisemi ver ey taş) demesi taş elbisesini kaçırdığı için ona akıllılar muamelesi yaptığındandır. Taş elbisesini vermeyince onu dövmesi de bundandır. Ulemadan bazıları «Hazret-i Mûsa'nın taşı dövmesi, onda iz bırakarak mucize göstermek içindir. Bunun vahiy suretiyle yapılmış olması da muhtemeldir. Taşın beni İsrail'e doğru yuvarlanarak elbiseyi götürmesi Mûsa (aleyhisselâm)’ın ikinci bir mucizesidir.» diyorlar. Ebû Hüreyre'nin taşta altı veya yedi darbe izi bulunduğunu yeminle ifade ettiğini söyleyen zât bazılarına göre Ravi Hemmâm'dır. Fakat Kirmânî bu söz doğrudan doğruya Ebû Hüreyre'nin olduğuna kaildir Hemmâm'ın sözü olarak kabul edildiğine göre bu söz müsneddir. Ebû Hüreyre'nin sözü olduğuna göre ise mürseldir. Fakat her iki takdire göre de Hadis Merfu hükmündedir. Çünkü Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) Hazretlerinin böyle bir sözü kendiliğinden söylemesine imkân yoktur. Onu mutlaka Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den duymuştur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Tenhada Çıplak Yıkanmanın Cevazı Bâbı
797-) - Bize İshâk b. İbrahim El - Hanzalî ile Muhammed b. Hatim, b. Meymûn hep birden Muhammed b. Bekr'den rivâyet ettiler. Muhammed: Bize İbn Cüreyc haber verdi demiş. H. İshâk b. Mansûr ile Muhammed b. Râfi' dahi rivâyet ettiler. Lâfız onlarındır. İshâk (Ahberanâ) İbn Râfi ise (Haddesanâ) tabirlerini kullandılar. İbn Râfi dedi ki; Bize Abdürrezzak rivâyet etti. ki): Bize İbn Cüreyc' haber verdi ki): Bana Amr b. Dînâr haber verdi ki Câbir b. Abdillah'ı şöyle derken işitmiş. Kabe bina edilirken Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Abbâs taş getirmeye gittiler. Abbâs, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) e. Taşlardan korunmak için esvabını omuzuna koy! dedi. O da Öyle yaptı. Fakat derhal yere düştü ve gözleri semaya dikildi. Sonra kalkarak; « esvabınıı ver esvabınıı » dedi. Abbâs'da üzerine esvabını kuşattı. Râfi Kendi rivâyetinde: «Boynuna...» dedi; «Omuzuna...» demedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Avret Yerini Açılmaktan Korumaya Dikkat Gösterilmesi Bâbı
798-) - Bize Züheyr b. Harb'da rivâyet etti. ki): Bize Ravh b. Ubâde rivâyet etti. ki): Bize Zekeriyyâ b. İshâk rivâyet etti. ki): Bize Amr b. Dînâr rivâyet etti. Dedi ki; Câbir b. Abidillah'ı şöyle rivâyet ederken işittim Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Kureyş'le birlikte Kabe'ye taş taşıyormuş. Üzerinde de esvabı varmış. Amcası Abbâs ona: kardeşim oğlu esvabını çözsen de onu omuzuna taşların altına koysana, demiş. diyor ki: Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu çözerek omuzunun üzerine koydu. Fakat hemen bayılarak düştü. Artık o günden sonra bir daha çıplak olarak görülmedi. hadis-i Buhârî «Kitâbü's - Salât» ile «Bünyânü'l Kabe» de tahric etmiştir. Vak'a Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in çocukluğunda geçmiştir. İbn Battal ile İbn Tîn'in beyanlarına göre Kureyş Kâbe'yi bina ederken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yaşı onbeş idi. Hişâm; «Kabe'nin bina edilmesi ile Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Peygamber olarak gönderilmesi arasında beş senelik bir müddet vardır, demiştir. Bir rivâyete göre Kabe Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) doğumundan 36 sene sonra bina edilmiştir. Beyhâki; «Kabe'nin bina edilmesi, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hatice (radıyallahü anha) ile evlenmesinden öncedir» diyor. Meşhur kavle göre Kureyş Kabe'yi Hazret-i Hatice'nin evlenmesinden 10 sene sonra bina etmiştir. Şu halde Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem)’in o zaman yaşı 35 olur. Nitekim Muhammed b. İshak'ın kavli de budur. İbn İshâk'ın beyânına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) küçüklüğünde görüp geçirdiği ve Allah'ın kendisini muhafaza buyurduğu bazı şeyleri hikâye ederken Şöyle deditir. Kureyş çocuklarının arasında bulunduğumu hatırlarım.. Birbirimize oynamak için taş taşırdık, hepimiz soyunmuş, esvabını boynuna asınış, üzerlerinde taş taşıyorduk, ben de onlarla beraber aynı halde gidip geliyordum. Birden bana birisi bir tokat vurdu, kim olduğunu göremedim. Yalnız canımı yakan bir tokat olduğunu hatırlıyorum. Sonra bana (elbiseni kuşan) dedi, ben de elbisemi alarak kuşandım ve taşları elbisemi kuşanmış olarak arkadaşlarımın arasında ensemde taşımaya başladım.» « İbn İshak'ın bu hadisi sahihse vak'anın iki defa cereyan ettiğine hamledilir. Biri küçüklüğünde biride Kabe yapılırken vuk'u bulmuştur.» diyor. Buhârî ile Müslîm'in tahric etmedikleri bir rivâyette Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e bir melek inerek esvabını bağladığı bildiriliyor. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in düşüp bayılmasına sebep avret mahallinin açılmasıdır. Bu vak'adan sonra kendileri hiç bir zaman açık saçık görülmemişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Avret Yerini Açılmaktan Korumaya Dikkat Gösterilmesi Bâbı
799-) - Bize Saîd b. Yahya el - Emevî rivâyet etti. ki): Bana babam rivâyet etti. ki): Bize Osman b. Hakim b. Abbâd b. Huneyf el - Ensârî rivâyet etti. ki): Bana Ebû Ümâmete'bnü Sehl b. Huneyf , Misver b. Mahreme'den naklen haber verdi. Misver Şöyle dedi: Taşımakta olduğum ağır bir taşı getirdim. Üzerimde hafif bir esvab vardı. Taş üzerinde iken esvabını çözülüverdi. Taşı bırakamadım ve (o vaziyette) yerine kadar götürdüm. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): de elbiseni al. Çıplak gezmeyin!» buyurdular. hadisleri müslümanların dikkatle okumaları îcâb eder. Müslümanım diyenler bir kere Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in «Çıplak gezmeyin» emrine baksınlar. Bir de kendilerinin ve ailelerinin bu günkü hallerini düşünsünler. Ondan sonra söyleyecek bir şey bulabilirlerse lütfen söylesinler. Burada mini etekten, deniz kıyılarındaki üryan ve perişan hallerden bahsederek sözü uzatmaya lüzum görmüyoruz. Müslümanlıktan istifa ederek onunla alâkasını kesenlere ve maruf tabiriyle gayri müslimlere de sözümüz yoktur. Ancak müslümanlara ve müslümanlık iddiasında bulunanlara söylenecek pek çok sözler vardır. Emr-i bil maruf ve nehy-i anil' münker müslümanların en mümtaz ortak vazifesi olduğuna göre, biz de bu kabilden sayılmak üzere, müslümanları kendi hallerini kontrole davet ediyoruz. Şunu da hatırlatmak isteriz ki «Zamanın icâbı böyle» diye bir kaide olmadığı gibi «Modadır, modaya uymak icab eder» şeklinde bir kaide de yoktur. Bunlar islâm düşmanları tarafından müslümanlar arasına salınmış mikroplar, Tabîr-i âharlâ, zehirli gazlardır. Bu kabilden olmak üzere «Zaman sana uymazsa sen zamana uy.» şeklinde uçurtmalar îcad olunmuş. Bugün bunlar hâşâ emr-i ilâhi imiş gibi dillere destan edilmiştir. İslama taban tabana zıt mânâ taşıyan bu saçmaların islâmda asla yeri yoktur. Müslüman zamana değil Kur'ân'a ve Nebî-i Zîşan Efendimizin hadislerine uymakla mükelleftir. Onlar da müslümanlara açık saçık üryan ve perişan bir halde gezip dolaşmamalarını müslümanlığın vakar ve şerefi ile mütenasip bir şekilde giyinerek avret mahallerini her zaman ve her yerde örtmelerini emretmektedirler. Bu hadisde «Çıplak gezmeyin» buyurulması, çıplak gezmenin haram olduğuna delildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Avret Yerini Açılmaktan Korumaya Dikkat Gösterilmesi Bâbı
800-) - Bize Şeyban b. Ferrûh ile Abdullah b. Muhammed b. Esmâ'ed-Dubaî rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Mehdî -ki İbn Meymûn'-dur- rivâyet etti, ki): Bize Muhammed b. Abdillâh b. Ebi Yakûp Hasan b. Alî'nin âzadlısı , Hasan b. Sa'd'dan, o da Abdullah b. Ca'fer'den naklen rivâyet etti. ki: Bir gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) beni terkisine aldı. Bana sır olarak öyle bir söz söyledi ki ben onu insanlardan hiç bir kimseye söylemem. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in def-i hacet için, kendisi ile siperlenmeyi en sevdiği şey ya bir tepecik yahut hurmalık idi. Esma' kendi rivâyetinde «Yani bir hurma bahçesi» dedi. Hurma kümesi demektir. Kelimenin kendi lâfzından müfredi yoktur: Buna Hâs ve Huş' da denilir. Hadiste bu kelime hurma bahçesi diye tefsir edilmiştir. Tümsek yer ve tepecik manasına gelir.. Şerîf kazâ-i hacet esnasında bahçelik veya çukur bir yere oturarak kimseye görünmemenin sünnet olduğunu bildirmektedir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Kazay-ı Hacet İçin Örtülecek Şey Bâbı
801-) - Bize Yahya b. Yahya ile Yahya b. Eyyüb, Kuteybe ve İbn Hucr rivâyet ettiler. Yahya b. Yahya «Ahberanâ» diğerleri ise «Haddesana» tabirlerini kullandılar. (Dediler ki): Bize İsmail - ki İbn Ca'fer'dir- Serik'ten yani İbn Ebi Nemr'den, o da Abdurrahman b. Ebi Saîd el - Hudrî'den, o da babasından naklen rivâyet etti ki: günü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte kuba'ya (gitmek üzere yola) çıktım Benî Salim (in bulunduğu yer)’e vardığımız zaman Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Itbân'ın kapısı önünde durarak ona seslendi, İtbân esvabını sürükleyerek çıktı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): acele ettirdik.» buyurdu, İtbân: Resûlüllah ne buyurursun, bir adam karısı ile cima halinde iken acele ettirilirde meni indirmezse ona ne lâzım gelir? dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ancak sudan dolayı icab eder.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: «su Ancak Sudan Dolayı İcab Eder» Hadisi Bâbı
802-) - Bize Harun b. Said el - Eyli rivâyet etti ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti. ki): Bana Amr b. Haris, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. Ona da Ebû Selemete-bnü Abdirrahman, Ebû Saîd-i Hudrî'den o da peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etmiş ki,. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): ancak sudan dolayı icab eder.» buyurmuşlar. hadîs'in şerhinde Nevevî şunları söylemiştir.: olsun ki şimdi Ümmet inzal vaki olsun olmasın cima'lâ gusl'ün vacip olacağına ittifak etmiştir. Ashâb-ı Kirâm'dan bir cemaat guslün ancak meninin inzali ile vacip olacağına kaildiler. Sonra bazıları bu kavilden döndü ve diğerlerinin vefatından sonra icma «Münakid oldu.» Buhârî ile Müslim'in ittifaken rivâyet ettikleri aşağıda görülecek bir hadiste Zeyd b. Hâlid el-Cüheni'nin Osman b. Affan'a: adam karısı ile cima ederde meni gelmezse buna ne dersin?» "diye sorduğu, Osman (radıyallahü anh)'ın; abdesti gibi abdest alır ve zekerini yıkar» dediği Hazret-i Osman'ın bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittiği ve Ali b. Ebi Talib, Zübeyrü'bnü'l-Avvam, Talhatü'bnü Ubeydillâh ve Ubeydü'bnü Kâ'b (radıyallahu anhüm) hazeratına da sorduğu onların da abdest almayı ve zekerin yıkanmasını emrettikleri bildiriliyor. Bâbımız hadisinde dahi: ancak sudan dolayı icab eder.» buyurulmaktadır. Fakat bu Babdan sonra Müslim'in rivâyet ettiği bir hadiste cima' halinde, meni nâzil olsun olmasın gusül lâzım geldiği beyân olunmaktadır. İşte ulemâ bu hadisle amel etmişlerdir. ancak sudan dolayı icab eder.» hadisi sahabenin cumhûru ile onlardan sonra gelen ulemaya göre mensuhtur. Onlara göre buradaki nesihden murad vakti ile meni nâzil olmaksızın yapılan cima'dan dolayı yıkanmak sakıt iken sonra vacip olmasıdır. İbn Abbâs (radıyallahü anh) ile başkalarına göre hadis mensuh değildir. Ondan murad uyku halinde ihtilâm olup da meni görmeyenlere guslün vacip olmamasıdır. Bu hüküm şüphesiz ki bakidir. mânâsı gusül ancak meninin çıkması dolayısiyle vâcîb olur demektir. Yani Hadisteki birinci sudan murad hakîki su, ikinciden murad da menidir. Buna Bedi' ilminde «Cinası tam» derler:

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: «su Ancak Sudan Dolayı İcab Eder» Hadisi Bâbı
803-) - Bize Ubeydullah b. Muâz el - Anberi rivâyet etti. ki): Bize el- Mu'temir rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Ebû'l-Alâ' İbn'ş-Şihhir rivâyet etti ki: Kur'ân'ın bazı âyetleri birbirini nasıl neshederse Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bazı hadisleri de birbirini neshederdi. Ebû’l-Âlâ'dan naklolunan bu haberini burada rivâyet etmekten muradı yukarıda geçen: ancak sudan dolayı icab eder.» hadisinin mensuh olduğunu anlatmaktır. Âlâ'nın: «Sünnet de sünneti neshederdi» sözü doğrudur. sünnetin sünnetle dört şekilde neshedildiğini söylerler. Şöyle ki:

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: «su Ancak Sudan Dolayı İcab Eder» Hadisi Bâbı
804-) - Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Gunder Şu'be'den rivâyet etti. H. Muhammedü'bnü'l - Müsennâ ile İbn Beşşâr da rivâyet ettiler. ki. Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be Hakem'den, o da Zekvan'dan, o da Ebû Saîd'i Hudri'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ensardân bir zatın yanına uğramış ta kendisini çağırtmış. O zat başından su damlayarak çıkmış bunun üzerine Peygamber sana acele ettirdik.» buyurmuş. O zat: Ya Resûlüllah» mukabelesinde bulunmuş, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): acele ettirilir veya meninin tıkanmasına maruz kalırsan, sana gusül lâzım değil, yalnız abdest icab eder.» buyurmuşlar. İbn Beşşar: ettirilir veya meninin tıkanmasına maruz bırakılırsan.» demiştir. hadîsi Buhârî «Kitâbu'l Vudu'» da tahrîc etmiştir. buradaki rivâyetinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ensârdan bir zatın evine uğrayarak kendisini çağırttığı, Buhârî'nîn rivâyetinde ise evine uğramaktan bahsedilmiyerek ensardân bir zatı çağırttığı bildiriliyorsa da hâdise bir olduğuna göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) o zatın evine uğrayarak kendisine haber göndermiş demektir. Mezkûr zatın Itban (radıyallahü anh) olduğunu Müslim yukarıki rivâyetlerinden birinde tasrih etmişti. İtbân b. Mâlik (radıyallahü anh) Bedr gaza'sına iştirak eden ensardandır. Bazı rivâyetlerde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in çağırttığı zatın Salih ismini taşıdığı bildirmiştir. Bu takdirde hâdise ayrı ayrı iki yerde tekerrür etmiş demektir. Aksi takdirde Müslim'in rivâyeti daha sahihtir. Asıl itibarı ile yağmursuzluk ve yerin bu sebeple çoraklaması demektir. Burada ondan murad istiare tarikiyle cima' esnasında meninin tıkanması ve dışarıya çıkmamasıdır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: «su Ancak Sudan Dolayı İcab Eder» Hadisi Bâbı
805-) - Bize Ebü'r - Rabî' ez - Zebram rivâyet etti. ki): Bize Hammâd rivâyet etti. ki): Bize Hişâm b. Urve rivâyet etti. H. Ebû Küreyb Muhammed b. A'lâ dahi rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti. ki): Bize Hişam babasından, o da Ebû Eyyûb'dan, o da Übey b. Ka'b'dan naklen rivâyet etti. Übey Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e kadınla cima’ ederken menisini getirmeyen erkeğin hükmünü sordum. temas eden nesneyi yıkar, sonra abdest alarak namaz kılar.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: «su Ancak Sudan Dolayı İcab Eder» Hadisi Bâbı
806-) - Bize Muhammed b. El-Müsennâ da rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Hişâm b. Urve'den naklen rivâyet etti. ki): Bana babam mutemed bir zattan, - bununla Ebû Eyyûb'u kastediyor - O da Übey b. Ka'b'dan, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ehliyle cima' edip de meni indirmeyen erkek hakkında: yıkar; ve abdest alır.» buyurmuşlar. Hadîs-i Buhârî «Kitabû'l - Gusl» de tahric etmiştir. temas eden nesneyi yıkar...» cümlesinden murad kadının fercine temas eden zekerini yıkar demektir. Burada Buhârî şarihlerinden Kirmânî şöyle diyor: bundan maksad kadının fercinden bulaşan rutubeti yıkamak sa, o halde bu söz bu manaya nasıl delâlet ediyor? Zahire göre kadına mutlak surette temas eden el ve ayak gibi uzuvları yıkamak vacib değildir? dersen, ben de derim ki: Bu sözde izmar vardır. Yahut bu söz kinayedir. Çünkü şöyle takdir edilir. «Erkek kadının fercine temas eden uzvu yıkar» bu ise lâzımı zikir, melzumu murad kabilinden kinayedir. Zira kadına temas lâzım, rutubet bulaşması da melzumdur.» ki; erkek evvelâ avret mahallini yıkayacak, sonra abdest alacaktır. Hatta hadîsin bir rivâyetinde namaz abdesti gibi abdest alacağı tasrîh edilmiştir. bu hadîsi rivâyet ettikten sonra «Yıkanmak daha ihtiyattır» demiş ve hadîsin mensûh olmadığına işaret etmiştir. Fakat Cumhûr'u ulemâya muhalefet ettiği için İbn'l A'râbî (468-543) kendisine şiddetli tariz de bulunmuş: «Meni gelmese bile her cima'nın gusl icab edeceğine Ashâb-ı Kiram ve onlardan sonra gelen ulemâ ittifak etmişlerdir. Bu bâbda Dâvûd-u Zahirî'den başka muhalif yoktur. Onun muhalefetine de itibar yoktur. Binaenaleyh din İmâmlarından ve müslüman ulemasının en büyüklerinden biri olduğu halde nasıl olurda İmâm Buhârî burada guslün müstehab olduğunu söyleyebilir. Ama ihtimâl o bu sözü ile «dinde ihtiyat olan yıkanmaktır» manasını kastetmiştir. Bu mesele Usul-ü dinde meşhur bir babtır. İmâm Buhârî'nin ilmine ve İmâmlığına yakışan da bu mânâdır» demiştir. A'rabî'nin ittifak iddiası söz götürür. Çünkü az yukarıda da arz ettiğimiz vecihle bu mesele hakkında Ashâb-ı Kiram arasındaki hilaf meşhurdur. Yalnız Nevevî'nin dediği gibi bu mesele hakkında ihtilâf eden Ashab ile tabiinden sonra icma' vak'i olmuştur denilebilir. Tahâvî'nin (238-321) rivâyet ettiği bir habere göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabı Ömer’übnü'l Hattab'ın huzurunda cünüplükten yıkanma meselesini müzakere etmişler. Bazıları: «Sünnet mahalli sünnet mahallini geçtimi gusül vacip olur demiş, diğer bazıları yıkanmak ancak meninin çıkması ile vacib olur» idiasında bulunmuşlar. Bunun üzerine Ömer (radıyallahü anh) en hayırlı insanlar, Bedr gazileri olduğunuz halde bu meselede böyle ihtilâf ederseniz, sizden sonra gelenlerin hali ne olur? demiş. Hemen Ali b. Ebi Tâlib söz alarak; Ya Emire'l Mü'minin Bu meseleyi öğrenmek istersen Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcelerine birini gönderde sorduruver» demiş. (radıyallahü anh)'da Âişe (radıyallahü anha)'ya bir adam göndererek sordurmuş. Hazret-i Âişe: mahalli, sünnet mahallini geçtimi muhakkak gusl vacib olur» cevabını vermiş. zaman Ömer (radıyallahü anh) şunu söylemiş: sonra gusül ancak meninin çıkması dolayisiyle vâcib olur diyen birini işitmeyeyim, yoksa şiddetle cezalandırırım. « Tahâvi bunları kaydettikten sonra şöyle demektedir. Ömer halkı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabı huzurunda bu meselede yıkanmaya teşvik etmiş kendisine hiçbir itiraz eden bulunmamıştır.» Ashâb-ı Kirâm'dan sonra bâzı zevat menî nâzil olmayan cima'dan gusül lâzım gelmiyeceğine kail olmuşlarsa da ulemânın büyük ekseriyeti lâzım geleceğine ittifak ettiklerinde şüphe yoktur. Bu sebeple bu mesele hakkında icma'ı ümmet vaki olduğu söylenmiştir. Atâ' ; «Bu meselede nâs ihtilâf ettikleri için ben en sağlam bir mesnede istinad etmiş olmak maksadıyle yıkanmadıkça canım rahat etmiyor» dermiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: «su Ancak Sudan Dolayı İcab Eder» Hadisi Bâbı
807-) - Bana Züheyr b. Harb ile Abd b. Hümeyd rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Abdüssamed b. Abdülvârîs rivâyet etti. H. Abdülvâris b. Abdüssamed'de rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Bana babam, dedemden, o da Hüseyin b. Zekvân'dan, o da Yahya b. Ebî Kesir'den naklen rivâyet etti. ki): Bana Ebû Seleme haber verdi, ona da Atâ' b. Yesâr haber vermiş, ona da Zeyd b. Hâlid el - Cühenî haber vermiş ki kendisi Osman b. Affan'a sormuş ve şöyle dedi.: adam karısı ile cima' ederde menisini indirmezse ne buyurursun?» dedim. Osman: abdest alır gibi abdest alır ve zekerini yıkar» dedi ve şunları ilâve etti.: bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittim.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: «su Ancak Sudan Dolayı İcab Eder» Hadisi Bâbı
808-) - Bize yine Abdülvâris b. Abdüssamed rivâyet etti. ki): Bana babam dedemden, o da Hüseyin'den naklen rivâyet etti. Yahya ki: Bana Ebû Seleme de haber verdi. Ona da Urvetü'bnü Zübeyr haber vermiş. Ona da Ebû Eyyûb kendisinin bu hadîsi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittiğini haber vermiş. Hadîsi Buhârî «Kitabü'l Vudû» ve «Kitâbü'l - Gusl) de tahric etmiştir. Osman (radıyallahü anh)’ın evvelâ abdest almayı sonra zekerini yıkamayı zikretmesi, bu işin bu tertib üzere yapılmasını îcâb etmez. Çünkü cümleler birbiri üzerine atıf edatlarından (vav) ile bağlanmıştır. Vav tertibe delâlet etmez. O mutlak surette cemi' bildirir. Yani iki iş birden yapılacaktır. Binaenaleyh ibarede her ne kadar zekerin yıkanması sonra zikredilmişsede fi'len evvelâ o yıkanacak sonra abdest alınacaktır. Nitekim bunu tasrih eden rivâyetler de vardır. Mamaafih evvelâ abdest alsada sonra zekerini yıkasa abdesti bozulmaz.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: «su Ancak Sudan Dolayı İcab Eder» Hadisi Bâbı
809-) - Bana Züheyr b. Harb ile Ebû Gassân el - Mismaî rivâyet ettiler. H. bu hadîsi Muhammed b. el - Müsennâ ile İbn Beşşâr dahi rivâyet ettiler. Bu ravilerin hepsi dediler ki. Bize Muâz b. Hişam rivâyet etti dedi ki: Bana babam, Kâtade'den, Matar'da Hasan'dan, o da Ebû Râfi'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet ettiler ki Nebiyullah (sallallahü aleyhi ve sellem): kadının dört şu'besi arasına oturup da onu yorarsa kendisine yıkanmak vacib olur.» buyurmuşlar. Matar'ın hadîsinde: indirmese bile.» kaydı vardır. Râvilerden Züheyr: «Kadının dört eş'ubu arasına.» diye rivâyet etti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Şu Ancak Sudan Dolayı Vacib Olur Hadisinin Neshi Ve Sünnet Mahallerinin Birbirlerine Kavuşması İle Guslün Vacib Olması Bâbı
810-) - Bize Muhammed b. Amr b. Abbâd b. Cebele rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Ebî Adiy rivâyet etti. H. Muhammed b. el-Müsennâ dahi rivâyet etti. ki): Bana Vehb b. Cerir rivâyet etti. Bunların ikiside Şu'be'den, O da Kâtade'den bu isnadla bu hadîsin mislini rivâyet ettiler. Ancak Şu'be'nin hadisinde: varını yoğunu sarfederse.» kaydı vardır. «Meni indirmese bile.» dememiştir. Hadîs-i Buhârî «Katâbü'l - Gusl» de, Ebû Dâvûd (202 - 275) Nesâî (215 - 303) ve İbn Mâce (209 - 273) dahi «Kitabü-t Tahâre» de tahrîc etmişlerdir. Şu'be'nin cem'idir Şu'be, İbn Esîr'in beyânına göre herşeyin bir kısmı ve parçası demektir. Hadîsin bir rivâyetinde şu'ab yerine «Eş'ub» denilmiştir. Eş'ub toplanmak manasına gelen şâabın cem'idir. dört Şu'beden ne kastedildiği ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bazılarına göre bunlar ellerle ayaklardır. Bir takımları ayaklarla uyluklar olduğunu söylemişlerdir. Kâadi İyâz (476-544)'a göre bundan murad kadının dört tarafı yani kollariyle bacaklarıdır. En akla yakın mânâ ellerle ayaklar yahut ayaklarla uyluklar olmasıdır. Bununla kinaye suretiyle cima' kastedilmiştir. “Sümme içtehede” cümlesini bazıları: kadına var kuvvetini sarfederse.» şeklinde, bir takımları da: «Kadını yararsa» mânâsında tefsir etmişlerdir. .

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Şu Ancak Sudan Dolayı Vacib Olur Hadisinin Neshi Ve Sünnet Mahallerinin Birbirlerine Kavuşması İle Guslün Vacib Olması Bâbı
811-) - Bize Muhammed b. el - Müsennâ rivâyet etti. ki) ; Bize Muhammed b. Abdillah el Ensarı rivâyet etti. ki): Bize Hişam b. Hassan rivâyet etti. ki): Humeyd b. Hilâl Ebû Bürde'den, o da Ebû Mûs'el - Eşari'den naklen rivâyet etti. H.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Şu Ancak Sudan Dolayı Vacib Olur Hadisinin Neshi Ve Sünnet Mahallerinin Birbirlerine Kavuşması İle Guslün Vacib Olması Bâbı
812-) - Bize yine Muhammed b. el - Müsenn'â rivâyet etti. ki): Bize Abdül Â'lâ rivâyet etti. Bu hadis onundur. ki): Bize Hişâm, Humeyd b. Hilâl'den rivâyet etti, Ebû Mûsa'dan demiş: Halbuki ben bu hadisin yalnız Ebû Bürde'de rivâyet edildiğini bilirim. Ebû Mûsâ Şöyle dedi. bâbta Muhacirlerle Ensâr'dan bir cemaat ihtilâf ettiler. Ensâr; ancak defkden yahut meniden dolayı lâzım gelir.» dediler Muhacirler ise: «Hayır, Cima' var mı? gusl vacibdir» mukabelesinde bulundular. diyor ki, Ebû Mûsa şöyle dedi: sizi bu münakaşadan kurtarayım dedim ve kalkarak, Âişe'nin yanına girmek için izin istedim. Bana izin verildi. Âişe'ye dedim ki; Ey anneciğim; yahut ey müminlerin annesi! Ben sana birşey sormak istiyorum, ama senden de utanıyorum.» Âişe: doğuran annene sorabileceğin bîrşeyi bana sormaktan utanma; çünkü ben de senin annenim» dedi ben: ise guslü icab eden nedir?» dedim Âişe: rastladın; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kadının dört şu'besi arasına oturur da sünnet mahalli sünnet mahalline temas ederse gusl vacib olur.» buyurdular, dedi. Meninin atıla atıla gelmesidir. Aslında suyun şiddetle dökülmesi manasınadır. Bilene rastladın cümlesi «Tam sorduğunun hakikatini bilen mütehassısına rastladın manasınadır. cümleyi ilk defa arap hükemasından Malik b. Cübeyr söylemiş. Sonraları darb-ı mesel olarak kalmıştır. Hazret-i Hasan bey'at için Irak'a giderken yolda meşhur şair Ferezdak'a rastlamış; Kendisine ne var ne yok diye sorunca; Ferezdak şu cümleyi kullanmış. kalpleri seninle amma kılıçları Beni Ümeyye ile beraberdir.» demiştir. «Mess» den murad cima'dır. Hıtân dahi sünnet olmak manasına gelirsede burada murad sünnet yeridir. mahalli sünnet mahalline temas ederse...» cümlesinden murad cima eder de erkeğin aletinden haşefe miktarı kadının fercine dahil olursa gusl vacip olur, demiştir. Yoksa; sırf dokunmak değildir. Çünkü zekerin sırf kadının sünnet mahalline dokunması bütün ulemânın ittifakı ile guslu icap etmez, İbn Kudame «el Mugni» nâm eserinde şunları söylemektedir. icab eden şey haşefenin ferce dahil olmasıdır. Bu hususta cima'nın öne yapılsın arkaya yapılsın, insana veya hayvana; ölü veya diriye, gönüllü veya zorla, uyurken veya uyanık olarak îka-ı müsavidir. göre; erkekle kadının sünnet mahalleri birbirine kavuşurda haşefe miktarı duhul vâki' olursa gusl vacibdir. Haşefe miktarı duhul yoksa sırf sünnet mahallerinin birbirine değmesi guslü icab etmez. Yalnız imâm A'zam'la İmâm Ebû Yusuf'a göre abdest almak lâzım gelir. İmâm Muhammed'e göre abdestte lâzım değildir. Hanefîlerin «el-Muhit» adlı kitabında; «Bir adam bakire olan karısına yakınlık etse menî gelmedikçe gusl icab etmez. Zira kadının hâlâ bakire kalması duhul olmadığına delâlet eder. Lâkin bakire kadın fercinden başka bir yerine cima edilmek suretiyle gebe kalsa hem kadına hem kocasına gusl vacib olur. Buna sebep meninin gelmesidir. Çünkü meni olmakasızın gebelik sübut bulamaz. Hanîfe (rahimehüllah) Hayvana veya ölüye cima etmekle gusl vacib olmaz meğer ki; menî gele demiştir. hadislerini şerh ederken Nevevî (631-676) şunları söylemiştir. «Hadîsin mânâsı şudur ki: Guslün vacip olması için menî gelmesi şart değildir. Her ne zaman haşefe ferce dahil olursa, hem erkeğe hem kadına gusl vâcib olur. Bugün bu meselede hilaf yoktur. Eshâb-ı Kiramdan Bazıları ile onlardan sonra gelen zevat buna muhalefet etmişler.. Fakat sonraları söylediğimiz şekilde icma'ı ümmet vâki olmuştur. Bunu yukarıda da beyan etmiştik. Ulemâmızın beyanına göre; erkeğin haşefesi kadının veya erkeğin dübürüne veya bir hayvanın ferci ile dübüründen birine dahil olsa gusl îcab eder. Bu babda insan veya hayvanın ölü veya diri, küçük veya büyük olmaları ve keza o işin kasten veya unutarak yapılması, kendi arzusu ile veya zorla îkâ edilmesi müsavidir. Erkek uyurken onun aletini kendi aletine idhal etmesi ve keza zekerin intişar edip etmemesi, erkeğin sünnetli veya sünnetsiz olmasının bir farkı yoktur. Bütün bu suretlerde hem faile hem mef'ûle gusül vacip olur. Meğer ki; faille, mef'ûlden biri sabîy ola. Bu takdirde ona gusl vacip olmaz. Çünkü mükellef değildir. Fakat cünüp olmuştur; denilir. Eğer sabîyy-i mümeyyiz olursa ona yıkanmasını emretmek velisine vacib olur. Nitekim abdest almasını da emretmek vacibtir. Böyle bir sabî ve sabiyye yıkanmadan namaz kılsalar kıldıkları namaz sahih olmaz akil baliğ olmazdan önce yıkanmayan sabiye baliğ olduktan sonra yıkanmak vacibtir. Sabî iken yıkansada sonra bulûğa erse tekrar yıkanması lâzım gelmez. cima'da nazar-ı itibâra alınacak cihetin, sağlam kimselerde haşefenin duhulü olduğunu söylerler. Bu cihet ittifâkîdir. Haşefe tamamiyle görünmez olursa bu cima'a bütün hükümler taalluk eder. Bütün zekerin duhulü bil' ittifak şart değildir. Haşefenin yalnız bir kısmı dahil olsa buna da bil’ittifak hiç bir hüküm terettüp etmez. Yalnız bazı ulemâmız şazz bir kavil olmak üzere buna da bütün haşefe hükmü verilir demişlerse de mezkûr kavil yanlış, münker ve metruktür. aleti kesilmiş olursa bakılır. Eğer haşefeden az bir miktarı kalmışsa ona hiçbir hüküm taalluk etmez. Kalan haşefe miktarı olursa görünmez olacak derecede girdiği takdirde bütün hükümler taalluk eder. Kalan miktar haşefeden fazla ise bu hususta ulemamızdan iki meşhur kavil vardır; bunların esah olanına göre ahkâm haşefe miktarına, taalluk eder. kavle göre: Kesildikten sonra uzvun geriye kalan kısmı tamamiyle görünmez olmadıkça hiçbir hüküm terettüp etmez. kimse zekerine bez sararak bir kadının fercine idhal etse bu hususta ulemâmızın üç kavli vardır. Bunların sahih ve meşhur olanına göre erkeğe ve kadınada gusl vacibtir. İkinci kavle göre ikisinede bir şey lâzım değildir. kavle göre; sarılan bez kalın olurda lezzetin ve ıslaklığın geçmesine mâni teşkil ederse gusl vacib değildir. Aksi takdirde gusl vacibtir. Bir kadın fercine hayvan zekeri idhal etse yıkanması vacip olur, kesilmiş zeker idhal ederse esah kavle göre kadına yine gusl vacip olur.» Nevevî'nin sözü burada nihayet bulur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Şu Ancak Sudan Dolayı Vacib Olur Hadisinin Neshi Ve Sünnet Mahallerinin Birbirlerine Kavuşması İle Guslün Vacib Olması Bâbı
813-) - Bize Hârûn b. Maruf ile Hârûn b. Said el-Eylî rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İbn vehb rivâyet etti. ki): Bana İyâz b. Abdillah, Ebû Zübeyr'den o da Câbir b. Abdîllah'dan, o da Ümmü Külsüm'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe'den naklen haber verdi: Âişe şöyle dedi. adam Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, zevcesi ile cima' yaparak menisini inzal etmiyen kimsenin hükmünü sordu. Bu karı kocaya gusl vacip olur mu? dedi, Âişe'de orada oturuyordu, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Sununla ben, ikimiz bunu yapıyoruz, sonra yıkanıyoruz.»: buyurdular. Meniyi zaptetmek inmesine mâni olmaktır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: ben, ikimiz bunu yapıyoruz, sonra yıkanıyoruz.» buyurarak Âişe (radıyallahü anha) yi göstermesi onu bizzat kendisinin de yaptığına beyândır. Çünkü böyle söylemesi soran zata daha ziyâde tesir eder.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Şu Ancak Sudan Dolayı Vacib Olur Hadisinin Neshi Ve Sünnet Mahallerinin Birbirlerine Kavuşması İle Guslün Vacib Olması Bâbı
814-) - Bize Abdülmelîk b. Şuayb b. Leys rivâyet etti. ki: Bana babam dedemden rivâyet etti. Dedi ki Bana UkayI b. Halici rivâyet etti, dedi ki: İbn Şihab şunu söyledi. Bana Abdülmelik b. Ebî Bekr b. Abdurrahman b. Haris b. Hişâm haber verdi, Ona da Haricetü'bnü Zeyd el - Ensâri haber vermiş ki babası Zeyd b. Sabit şunları söylemiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: «Abdest; ateşte pişen şeylerden dolayı icab eder.» buyururken işittim.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Ateşte Pişen Şeylerden Abdest Lazım Gelmesi Bâbı
815-) İbn Şihab dedi ki: Bana Ömer b. Abdilâziz haber verdi, ona da Abdullah b. İbrahim b. Kaariz haber vermiş ki kendisi Ebu Hüreyre'yi mescidde abdest alırken bulmuş, Ebû Hüreyre: sadece yediğim keş kırıntılarından dolayı abdest alıyorum. Çünkü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: pişen şeyleri yedikten sonra abdest alın.» buyururken işittim,» demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Ateşte Pişen Şeylerden Abdest Lazım Gelmesi Bâbı
816-) - İbn Şihâb dedi ki: Bana Said b. Hâlid b. Amr b. Osman haber verdi. Ben kendisine bu hadîsi rivâyet ederken o da ateşten pişen şeylerden dolayı abdest almak lâzım gelip gelmiyeceğini Urvetü'bnü Zübeyr'e sorduğunu söyledi. Urve şöyle dedi: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe'yi «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): pişen şeyler (i yedik)’den sonra abdest alın.» buyurdular, derken işittim. birinci rivâyetin senedindeki Abdülmelik b. Ebî Bekr b. Abdurrahman b. Haris b. Hişam yerine bazı nüshalarda Abdullah b. Ebî Bekr denildiği yani Abdülmelik'in yerine Abdullah'ın konulduğu görülmüşse de bunun hatâ olduğunu Ebû Ali el-Gassani ve başkaları beyân etmişlerdir. Doğrusu burada zikredilendir. rivâyetteki Abdullah b. İbrahim b. Kaariz'ın yerine Müslim Cuma bahsinde İbrahim b. Abdillah b. Kaarız'ı zikretmiştir. Bu isim hakkında ulemâ ihtilâf etmişlerdir. İmâm Müslim adeti vecihle burada da evvelâ mensûh hadisleri, sonra onları nesheden rivâyetleri zikretmiştir. Diğer hadîs İmâmlarının dahi bu gibi yerlerde adetleri Müslim'in âdeti gibidir. Filhakika yukarıdaki üç rivâyet ateşte pişen et ve süt gibi şeyleri yemenin abdesti bozduğuna delâlet ediyorsa da aşağıdaki hadisler bozmadığını göstermektedirler. Ebû Hüreyre hadîsi mescitte abdest almanın caiz olduğuna delildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Ateşte Pişen Şeylerden Abdest Lazım Gelmesi Bâbı
817-) - Bize Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb rivâyet etti. ki): Bize Malik, Zeyd b. Eslem'den, o da Ata b. Yesar'dan, o da İbn Abbâs'dan naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir koyun küreği yemiş sonra namaz kılmış abdest almamış.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Ateşte Pişen Şeylerden Dolayı Abdest Lazım Gelmesinin Neshi Bâbı
818-) - Bize Züheyr b. Harb'da rivâyet etti, dedi ki: Bize Yahya b. Said, b. Urveden rivâyet etti. ki): Bana Vehb b. Keysân , Muhammed b. Amr b. Ata'dan o da İbn Abbâs'dan naklen haber verdi. H. Zührî de Ali b. Abdillah b. Abbâs'dan, o da İbn Abbâs'dan naklen rivâyet etti. H. Muhammed b. Ali dahi babasından, o da İbn Abbâs'dan naklen rivâyet etti ki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) etli bir kemik yahut et yemiş, sonra namaz kılmış fakat abdest almamış; suya da el değdir-memiş...

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Ateşte Pişen Şeylerden Dolayı Abdest Lazım Gelmesinin Neshi Bâbı
819-) - Bize Muhammed b. Sabbâh rivâyet etti. ki): Bize İbrahim b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize Zühri, Ca'fer b. Amr b. Ümeyyete'd-Damrî'den o da, babasından naklen rivâyet etti. Babası Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i bir (Koyun) kürek (in)’den kesip yerken görmüş, sonra namaz kılmış, fakat abdest almamış.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Ateşte Pişen Şeylerden Dolayı Abdest Lazım Gelmesinin Neshi Bâbı
820-) - Bana Ahmet b. İsâ rivâyet etti. ki): Bana İbn Vehb rivâyet etti. ki): Bana Amr b. Haris, İbn Şihâb'dan, o da Cafer b. Amr b. Ümeyyete'd Damri den o da babasından naklen haber verdi. Babası Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i bir koyun küreğinden kesip yerken gördüm, Müteakiben namaza davet edildi. Hemen kalkarak bıçağı attı ve namaz kıldı, fakat abdest almadı. Şihâb: «Bunu bana Ali b. Abdillah b. Abbâs babasından, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den bunu rivâyet etti» demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Ateşte Pişen Şeylerden Dolayı Abdest Lazım Gelmesinin Neshi Bâbı
821-) - Amr Dedi ki, Bana Bükeyr b. Eşec dahi İbn Abbâs'ın azadlısı Küreyb'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Meymûne'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Meymûne'nin yanında kürek yemiş. Sonra namaz kılmış, fakat abdest almamış.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Ateşte Pişen Şeylerden Dolayı Abdest Lazım Gelmesinin Neshi Bâbı
822-) - Amr: Bana Ca'fer b. Rabîa, Yâkup b. Eşecc den, o da İbn Abbâs'ın azadlısı Küreyb'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Meymûne'den naklen bunu rivâyet etti» demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Ateşte Pişen Şeylerden Dolayı Abdest Lazım Gelmesinin Neshi Bâbı
823-) - Amr ki: Bana Said b. Ebi Hilâl, Abdillah b. Ubeydillâh b. Ebi Râfi'den, o da Ebû Gâtâfan'dan, o da Ebû Râfi'dan naklen rivâyet etti. Ebû Râfi: ederim ki: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e koyunun ciğerini kızartırdım. Sonra namaz kılar, fakat abdest almazdı» demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Ateşte Pişen Şeylerden Dolayı Abdest Lazım Gelmesinin Neshi Bâbı
824-) - Bize Küteybetü'bnü Said rivâyet etti. ki): Bize Leys, Ukayl'den o da Zührî'den, o da Ubeydullah b. Abdullah'dan, o da İbn Abbâs'dan naklen rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) süt içmiş sonra su isteyerek ağzını çalkalamış ve: yağı vardır.» buyurmuş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Ateşte Pişen Şeylerden Dolayı Abdest Lazım Gelmesinin Neshi Bâbı
825-) - Bana Ahmed b. İsa dahi rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti. ki): Bana da Amr haber verdi. H. Züheyr b. Harb'da rivâyet etti. ki): Bize Yâhyâ b. Saîd, Evzâ'i'den rivâyet etti. H. Harmeletü'bnü Yâhyâ dahi rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus rivâyet etti. Bunların hepsi İbn Şihab'dan Ukayl'in Zühri'den naklettiği isnadla bu hadisin mislini rivâyette bulunmuşlardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Ateşte Pişen Şeylerden Dolayı Abdest Lazım Gelmesinin Neshi Bâbı
826-) - Bana Ali b. Hucr rivâyet etti. ki): Bize İsmail b. Cafer rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Amr b. Halhale, Muhammed b. Amr b. Atâ'dan, o da İbn Abbâs'dan naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) esvabını üzerine toplayarak namaza çıkmış. O esnada kendisine ekmekle etten müteşekkil bir hediye getirmişler. Resûl-ü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) (ondan) üç lokma yiyerek cemaata namaz kıldırmış, hiçbir suya da el değdirmemiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Ateşte Pişen Şeylerden Dolayı Abdest Lazım Gelmesinin Neshi Bâbı
827-) - Bize bu hadisi Ebû Küreyb'de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme, Velid b. Kesır'den rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Amr b. Atâ rivâyet etti. Ben İbn Abbâs'la beraberdim...» diyerek hadîsi İbn Halhale hadisinin mânâsı île rivâyet etti.» Bu hadiste «İbn Abbâs Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bunu yaptığına şahit olmuş» cümlesîde vardır. Birde «Namaz kıldı» demiş. Fakat «Cemaata kıldırdı» kaydını söylememiştir. hadîsi Buhârî «Abdest» bahsinde muhtelif râvîlerden muhtelif lâfızlarla rivâyet ettiği gibi diğer (Kütüb-ü Sitte) sahipleri dahi rivâyet etmişlerdir. Hadîsin bir rivâyetinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bir koyunun kürek etinden yediği diğer, rivâyetinde kendisine koyunun içi yani böbrekleri ile ciğerlerinin kızartıldığı başka rivâyetinde süt içip ağzını çalkaladığı daha başka bir rivâyetinde kendisine hediye olarak getirilen et ve ekmekten üç lokma yediği fakat bütün rivâyetlerde bundan dolayı abdest tazelemeye lüzum görmiyerek namaz kıldığı bildirilmektedir. Buhârî'nin bu bâbda rivâyet ettiği bir hadiste. Ebû Bekr, Ömer ve Osman (radıyallahü Anhûm) Hazeratının da et yedikleri fakat abdest almadıkları bildiriliyor. Aynı hadisî birçok İmâmlar tahric etmiştir. Hattâ Tahavî onu on tarikden rivâyet eder. Tahavî Ashâb-ı Kiram'dan birçoklarının et vesaire yedikten sonra abdest almadıklarını da kaydeder. Buhârî'nin Ashab hadîsini rivâyet etmekten muradı ateşde pişen şeyleri yemekle abdest bozulmayacağına icma'i sükuti vâki olduğunu anlatmaktır. Sükûtî: Bir asırda yetişen müctehidlerin bir mesele hakkında bir kısmının hükmü beyân etmesi, diğerlerinin de o meseleyi duydukları halde birşey söylemeyip susmalarıdır. ateşte pişen herhangi bir yemeğin bâ husus etin abdesti bozduğuna ve bozmadığına dâir rivâyetler vardır. Bu sebeple ulemâ iki kısma ayrılmışlardır. Bir kısmına göre ateşte pişen herhangi bir şeyi yemek Abdesti bozar. Hasan-ı Basrî Zührî, Ebû Kılâbe, Ebû Miclez ve Halife Ömer b. Abdi Haziz hazerâtı buna kail olanlardandır. Ashâb-ı Kiram'dan Zeyd b. Sabit, Ebû Talha, Ebû Mûse'l -Eş'ari, Ebû Hüreyre Enes b. Malik, Ümmü'l-Mü'minin Âişe ve Ümmü Habîbe ile Ebû Eyyüb el-Ensarî (radıyallahü Anhûm) hazeratinın mezhebleri de budur. Delilleri Müslimin bu babta rivâyet ettiği hadislerle Nesâî (215 - 303), Taberanî (260-360) ve Tahâvî (238 - 321)'nin rivâyet ettikleri Zeydü'bnü Sabit (radıyallahü anh) hadisi; yine Tahâvî ile Tabâranî'nin rivâyet ettikleri Ebû Talha hadisi Tirmizî (209-279) ile İmâm Ahmed b. Hanbel'in (164-241) rivâyet ettikleri Ebû Hüreyre hadisi ve Tahavî'nin rivâyet ettiği Sehl b. Hanzale hadisidir. Mezkûr hadisler ateşte pişen şeylerin abdestin bozacağına delâlet ederler. ve Halefin cumhûruna göre ateşte pişen herhangi bir yemeği yemekle Abdest bozulmaz. Nitekim Ashâb-ı Kiram'dan Ebû Bekri Sıddik, Ömer b. Hâttab, Osman b. Affân Ali b. Ebi Tâlib, Abdullah b. Mesud, Abdullah b. Abbâs, Abdullah b. Ömer, Ebud-Derdâ, Cabir b. Semura, Ubey b. Ka'b, Amir b. Rabia ve Ebü Ümâme (radıyallahü anhûm) hazerâtı ile diğer birçoklarının mezhebleri bu olduğu gibi Cumhûr-u tabiin ve Mezheb İmâmlarından Ebû Hanife, Malik, Şafiî ve Ahmed b. Hanbel de buna kaildirler. Aynı kavil hadis İmâmlarından İshâk b. Rahuye, Yâhyâ b. Yâhyâ, ve Ebû Sevr gibi zevattan da rivâyet olunmuştur. Bu zevatın delilleri de Bâbımızın neshe delâlet eden hadisleri ile İbn Abbâs'dan, Amr b. Ümeyye'den ve daha başkalarından rivâyet edilen birçok hadislerdir. Bu hadisler ateşte pişen birşeyi yemekle abdestin bozulacağını bildiren hadisleri neshetmişlerdir. Bâ husus Câbir (radıyallahü anh)'dan rivâyet edilen bir hadis bu bâbda söylenecek söz bırakmamıştır. Zira Hazret-i Câbir «Bu iki şıktan Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in son olarak yaptığı ateşte pişen bir şeyden dolayı abdest almadı» demiştir. Bu hadis abdest îcab eden hadislerin nesh edildiğini sarahaten göstermektedir. Hadisi Tahavi, Ebû Dâvud, Nesai ve İbn Hibban rivâyet etmişlerdir. nesh ancak tarihle bilinir. Müslim'in rivâyetlerinde tarih zikredilmemiştir. Lâkin «El-Muvâtta» da hâdisenin Huneyn gazasında, geçtiği tasrih edilmiştir. Bu gaza ateşte pişmiş yemeğin abdesti bozacağını bildiren hadislerin söylenmesinden çok sonradır, Câbir hadisi de son olarak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in pişmiş yemekten sonra abdest almadığını bildirir bu bâbda İbn Abbâs ile Ebû Hüreyre münazara yapmışlar, İbn Abbâs: pişen şeyden abdest lâzım gelirse kaynak su ile abdest almak da caiz olmamak icab eder» demiş. Ebû Hüreyre: (sallallahü aleyhi ve sellem)’den bir hadis rivâyet olunurken ona misâl getirme» mukabelesinde bulunmuştur. bir delilleri de abdest icab ettiğini gösteren delillerden muradın Şer'î değil lügavî abdest alması ihtimalidir. Yani et ve süt gibi yağlı şeyler yiyenin elini ağzını yıkaması emrolunmuştur. Lügaten buna da abdest denilebilir. rivâyette «İbn Abbâs, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bunu yaptığına şahit olmuş» denilmesi Hazret-i İbn Abbâs‘ın ilk rivâyetinden doğacak bir şüpheyi gidermek içindir. Şüphe şudur; bundan önceki rivâyetin senedinde sıra İbn Abbâs (radıyallahu anhüma) gelince «İbn Abbâs'da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etmiş» denilmiştir. Bundan İbn Abbâs (radıyallahu anhüma)'nın hadiseyi gözüyle gördüğü yüzde yüz anlaşılmamakta görmüş olması ihtimali muhtemel olduğu gibi, görmeyip başkasından işitmiş olması ihtimali de çıkartabilmektedir. Başkasından işittiği takdirde ise; hadis mürsel olur. Gerçi; Cumhûrun kavline göre onunla yine istidlal edilebilirse de Ebû İshâk el-Esferai'nin kavline göre böyle bir hadisten hüccet olamaz. İşte İmâm Müslim bu ciheti nazar-ı dikkate alarak ikinci rivâyette İbn Abbâs hazretlerinin vak'ayı bizzat müşahade ettiğini bildiren rivâyeti göstermekle, bu bâbdaki şüpheyi gidermiş ve hadise hiçbir diyecek olmadığını anlatmak istemiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Ateşte Pişen Şeylerden Dolayı Abdest Lazım Gelmesinin Neshi Bâbı
828-) - Bize Ebû Kamil Fudayl b. Hüseyin el - Cahderî rivâyet etti. ki): Bize Ebû Avâne Osman b. Abdillah b. Mevheb'den, o da Ca'fer b. Ebû Sevr'den, o da Câbir b. Semure'den naklen rivâyet etti ki. Bir zat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e: «Koyun eti yedikten sonra abdest alayım mı?» diye sormuş Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «İstersen al, istersen alma.» cevabını vermiş. O zat: Deve eti yedikten sonra abdest alayım mı?» diye sormuş Resûl-ü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem): «Evet, deve eti yedikten sonra abdest al.» buyurmuşlar. O zat: «Koyun ağıllarında namaz kılabilirmiyim?» demiş Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Evet!» cevabını vermiş. Deve ireklerinde namaz kılabilirmiyim?» diye sormuş Efendimiz (Buna): «Hayır!» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Deve Eti Yemekten Abdest Lazım Gelmesi Bâbı
829-) - Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Muâviye b. Amr rivâyet etti. (Dedi (ki): Bize Zaide, Simâk'tan rivâyet etti. H. Kâsım b. Zekeriya'da rivâyet etti. ki): Bize Ubeydullah b. Mûsa şeyban'dan, o da Osman b. Abdillah b. Mevheb ile Eş'as b. Ebi'ş-Şa'sa'dan naklen rivâyet etti. Bunların her biri Ca'fer b. Ebi Sevr'den, o da Câbir b. Semura'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen Ebû Kamil'in Ebû Avâne'den rivâyet ettiği hadis gibi rivâyette bulunmuşlar. hadis deve eti yemenin abdesti bozacağını bildiriyor. Ulemâ bu hususta da ihtilâf etmişlerdir. Başta Hulefa-i Râşid'în Ebû Bekr, Ömer, Osman ve Ali (radıyallahü Anhûm) olmak üzere Abdullah b. Mes'ud, Übey b. Ka'b, Abdullah İbn Abbâs, Ebû'd-Derdâ, Ebû Talhâ, Amir b. Rabia ve Ebû Ümame (radıyallahü anhûm) ile Cumhûru tabiin, Ebû Hanîfe, Malik, Şafiî ve bu mezheplerin ulemâsı deve eti yemenin abdesti bozmadığına kail olmuşlardır. Ahmed b. Hanbel ile İshâk b. Râhuye, Yâhyâ b. Yahya, Ebû Bekr İbn'l-Münzir İbn Huzeyme ve Ebû Bekr Beyhakî'ye göre deve eti abdesti bozar. Bu kavil mutlak surette hadis ulamasından ve bir kısım Sahabe-i Kiramdan rivâyet olunur. bozulduğuna kail olanlar, Bâbımızın hadisîyle istidlal ederler. Berâ b. Azîb (radıyallahü anh)'dan rivâyet olunan bir hadiste Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e deve eti yemenin abdesti bozup bozmadığı sorulduğunda, abdest almayı emir buyurduğu bildiriliyor. İmâm Ahmed'le İshak b. Rahuye bu bâbda biri Câbir diğeri Berâ (radıyallahu anhüma) dan olmak üzere iki sahih hadis bulunduğunu söylemişlerdir. İmâm Nevevî (631 -676) bu mezhebin delilini daha kuvvetli buluyor. ulemâ bu hadise Hazret-i Câbir hadisiyle cevap vermişlerdir. Yukarıda da gördüğümüz vecihle Câbir (radıyallahü anh) hadisinde: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in son icraatı ateşte pişen bir şeyden abdest almamaktı» denilmiştir. ağıllarında namaz kılmak bilittifak mubahtır. Deve ireklerinde namaz kılmaz ise kerahet-i tenzihiye ile mekruhtur. Buradaki kerahatin sebebi ihtilaflıdır. Bazıları koyun ağılından daha pis koktuğu için mekruh olduğunu söylerler. Zira koyun ve deve sidiklerinin necis veya temiz olması hususundaki ihtilâf müsavidir. Yani birinin necaset veya tahareti diğerininkine tercih edilmiş değildir. İmâm Malik her iki cins hayvanın bevillerinin temiz olduğuna, İmâm-ı A'zam Ebû Hanife ile İmâm Şafiî ise her ikisinin necis olduğuna kaildirler. Bazıları «buradaki nehyin deve ireklerine kazâ-i hacet için oturulmasıdır» derler. Bir takınılanda develer ürkerek namaz kılan kimseyi korkutacağı veya meşgul edeceği için orada namaz kılmanın men edildiğini söylemişlerdir, Kâtip buradaki nehyi mûtad olan deve ireklerine tahsis etmiştir. Ona göre geceleyin develerin yanında yatan bir kimsenin onların yanında namaz kılması mekruh değildir. Çünkü, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) seferde devesine karşı durarak namaz kılmıştır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Deve Eti Yemekten Abdest Lazım Gelmesi Bâbı
830-) - Bana Amru'n - Nâkid ile Züheyr b. Harb rivâyet ettiler. H. Ebû Bekr b. Ebî Şeybe dahi rivâyet etti. Bunlar hep birden İbn Uyeyne'den rivâyet ettiler. Amr dedi ki, bize Süfyan b. Uyeyne, Zührî'den, o da Saîd ile Abbad Temîm'den, Abbâd da amcasından naklen rivâyet etti ki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e namazda iken; hayaline abdesti bozuldu gibi gelen kimsenin hükmü arz olumuş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Böyle bir kimse ses işitmedikçe veya koku duymadıkça namazdan çıkamaz.» buyurmuşlar. Bekr ile Züheyr b. Harb kendi rivâyetlerinde. «Soran zât Abdullah b. Zeyd'dir» dediler.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Abdestli Olduğunu Yakinen Bilen Bir Kimse Sonra Abdestinin Bozulduğundan Şüphe Etse O Abdestle Namaz Kılabileceğinin Delili Bâbı
831-) - Bana Züheyr b. Harb'da rivâyet etti. ki): Bize Cerîr, Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): karnında bir şey hisseder de ondan bir şey çıkıp çıkmadığını kestiremezse ses işitmedikçe veya koku duymadıkça sakın mescidden çıkmasın.» buyurdular. hadîsi Buhârî «Kitâbü'l Vudu'un müteaddit yerlerinde ve «Kitâbü'l Bûyû'» da Ebû Dâvud, Nesâî ve İbn Mâce dahi «Kitabü't Tahâre» de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. manada daha birçok hadisler varid olmuştur. Ez cümle İbn Huzeyme (223-311) İbn Hibban (-354) ve Hâkim (321 - 405)'in tahric ettikleri Ebû Saîd'i Hudrî (radıyallahü anh) hadisinde: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Birinize şeytan gelir de abdestin bozuldu derse, yalan söyledin deyiversin; ancak burnu ile bir koku duyar veya kulağı ile ses işitirse o başka!» buyurdular, denilmektedir. İmâm Ahmed b. Hanbel'in «Müsned» inde dahi bu manada bir hadis vardır. Ebû Saîd (radıyallahü anh) hadisindeki: söyledin deyiversin.» cümlesini İbn Huzeyme: yalan söyledin dersin.» şeklinde tefsir etmiştir. Doğrusuda budur. Çünkü namazda olan bir kimsenin dili ile bunu söylemesi caiz değildir. İbn Hibbân’ın «Sahih'inde yine Hazret-i Ebû Saîd'den Merfu olarak rivaye tettiği bir hadiste: şeytan gelir de, sen abdestini bozdun derse, içinden, yalan söyledin, deyiversin!» buyurulmuştur ki, bu da İbn Huzeyme'nin tefsirini te'yid eder.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Abdestli Olduğunu Yakinen Bilen Bir Kimse Sonra Abdestinin Bozulduğundan Şüphe Etse O Abdestle Namaz Kılabileceğinin Delili Bâbı
832-) - Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekr b. Ebî Şeyhe, Amru'n-Nâkıd ve İbn Ebû Ömer Toptan İbn Uyeyne'den rivâyet ettiler, Yahya dedi ki, Bize Süfyan b. Uyeyne Zührî'den, o da Ubeydullah b. Abdillah'dan, o da İbn Abbâs'dan naklen haber verdi. İbn Abbâs şöyle dedi: Meymûne'nin azadlı bir cariyesine bir koyun tasadduk edilmiş. Koyun ölmüş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de onun yanından geçerek: derisini alsanız da tabaklayıp ondan faydalansanız ya!» buyurmuş oradakiler. «O Ölüdür, dediler» bunun üzerine Resul-u Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem): ancak yenmesi haramdır.» buyurmuşlar. Bekr ile İbn Ebî Ömer kendi rivâyetlerinde Meymûne (radıyallahü anha) dan dediler.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Ölü Hayvan Derilerinin Dibagatla Temizlenmesi Bâbı
833-) - Bana Ebut' Tâhir ile Harmele'de rivâyet ettiler, dediler ki: Bize İbn Vehb rivâyet etti. ki): Bana Yûnus, İbn Şihab'dan, o da Ubeydullah b. Abdillah b. Utbe'den, o da İbn Abbâs'dan naklen haber verdi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ölü bir koyun buldu. Bu koyun Meymunenin azadlı bir cariyesine sadaka malından verilmişti. Bunun üzerine: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bunun derisinden istifade etseniz ya!» buyurdu. (Oradakiler) «O ölüdür» dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Onun ancak yenmesi haramdır.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Ölü Hayvan Derilerinin Dibagatla Temizlenmesi Bâbı