Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı

4-) - Mûsâ (aleyhisselâm) şeriati ile

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Resûlüllah Sallalahu Aleyhi Ve Selleme Vahyin Başlaması Bâbı
4-) İtham edilen şahıs, beraberinde katle yarayan bir âlet, üzerinde de kan gibi bir eser olduğu halde maktulün yanında bulunur veya onun tarafından gelmekte olduğu anlaşılır, oralarda yırtıcı hayvan gibi ölüme sebebiyet verecek bir şey de bulunmazsa, yahut maktulün yanından bir cemaat dağılırsa, İmâm Mâlik'le Şâfiî'ye göre bu da levsdir; kasâmeyi icâb eder.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kasâme, Muhakibler, Kısas...
Konu: Kasame Bâbı
4-) İhtimal onu Allah hakkı için öldürmüştür. Nitekim yol kesenler bu sebeple öldürülür. Binâenaleyh burada âlet mevzu-u bahis olamaz.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kasâme, Muhakibler, Kısas...
Konu: Taşla Ve Diğer Keskin Ve Ağır Şeylerle Vuku Bulan Ölümde Kısasın Sübutu; Kadın Öldürmesi Sebebi Île Erkeğin Öldürülmesi Bâbı
4-) Sonra o kılmış, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’de (ona uyarak) namaz kılmışdı.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Beş Vakit Namazın Vakitleri Bâbı
4-) Te'hîr, kadınla uzun müddet beraber kalsın diyedir. Zira bu müddet zarfında onunla cima' ederek talâk sebebinin ortadan kalkması me'muldur.» Kâdî Iyâz'a göre İbn Ömer (radıyallahü anh) nm (fe meh) sözünden murâd istifhamdır. (Meh) kelimesinin aslı (mâ) olup (elif) (ha) ye tebdil edilmiştir. Ve: «Ben bu talâkı hesaba katmazsam ne olur?» mânâsına gelir. Maamâfih bu kelimenin zecir mânâsına kullanılmış olması da ihtimâl dahilindedir. Bu takdirde maksad: «Böyle konuşmaktan vazgeç! Talâk vaki' olduğunda şüphe etme!» demek olur. gösterip ahmaklık etse de mi?» cümlesi de Hazret-i İbn Ömer'in sözüdür. Bu sözü ile kendini kasdetmiştir. Nitekim bir rivâyette: «Aciz gösterip ahmaklık etsem de mi?» demiştir. Hattâbî'ye göre bu cümlede hazif vardır. Mânâsı: «Aciz gösterip ahmaklık etse de onun bu aciz ve ahmaklığı yapmış olduğu talâkın hümünü ıskat eder mi?» demektir. Nevevî bu sözün bir istifhâm-ı inkârı olduğunu söylemiştir. Bu takdirde mânâ: «Evet, talâk hesaba katılır; onun aczi ve hamakatı buna mâni' değildir.» demek olur. Kirmanı: «İhtimâl buradaki (in) edatı nefi içindir. Yani İbn Ömer ne aciz göstermiş, ne de ahmaklık etmiştir; mânâsını ifâde eder.» diyor. Ona göre bu cümle ile: «İbn Ömer çocuk veya deli değildir ki, talâkı vâki' olmasın.» denilmek istenmiştir. Çünkü aciz çocuğun, ahmaklık da deliliğin lâzımıdır. Cümlede lâzım zikredilmiş, melzum murâd olunmuştur. Kirmânî cümledeki (in) edatının (enne)’den muhaffef olmasına da ihtimâl vermekte de: «Edatın (en) şeklinde rivâyeti sahîh olsa mânâ daha zahirdir» demektedir. Bu cümle hakkında daha başka te'vîller yapanlar da olmuştur. ilk rivâyetlerinde geçen: kadınların kendisi İçin boşanmasını Allah (azze ve celle)’nin emrettiği iddet budur» cümlesi ile: Peygamberler, kadınları boşamak isterseniz iddetlerini karşıladıkları halde boşayın!" Sûre-i Talâk, âyet: i. âyet-i kerimesine işaret olunmuştur. Bu âyetin kimin hakkında indirildiği müfessirler arasında ihtilaflıdır. Vâhıdî'nin Katâde yolu ile Hazret-i Enes'den rivâyetine göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Hafsa'yi boşadığı vakit inmiştir. Bir rivâyete göre Hazret-i Abdullah b. Ömer hakkında, başka bir rivâyete göre: Abdullah b. Ömer'le, Ukbe b. Amr Tufeyl b. Haris ve Amr b. Saîd haklarında nâzil olmuştur. kerîmedeki iddetlerini karşılamadan murâd: Kadınları müna-sebet-i cinsiyyede bulunmamak şartı ile temizlik devresinde boşamak ve iddetleri geçinceye kadar yanlarına varmamaktır. Ahsen-i talâk da budur. Yalnız bu hüküm medhûlün bihâ (yani cima' edilen) kadınlar hakkındadır. Cima' edilmeyen kadınlara iddet yoktur. son rivâyetinde âyetin sonu İbn Ömer'le İbn Abbâs (azze ve celle) kıraatlarına göre tesbit edilmiştir. Fakat bu rivâyet şâzzdir. Şâzz kıraat için bilicmâ' Kur'ân hükmü verilemez.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Boşama
Konu: Hayızlı Kadını Rızası Olmadan Boşamanın Haram Kılınması, Kocası Buna Muhalefet Ederse Talak Vaki Olup Karısına Ricat Etmesi Kendisine Emrolunacağı Bâbı
4-) Bu kabile ile müttefikleri Müslümanlardan evvel davranarak stratejik noktaları işgal etmişlerdi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Müellefe-i Kulüba Müslümanlığa Yatıştırmak İçin Atıyye Verilmesini, İmanı Kuvvetli Olanlara Sabır Tavsiye Buyurulması Bâbı
4-) Ebû Bekre (radıyallahü anh)'dan rivâyet olunan bir hadîsi Ebü Dâvûd-u Tayâlisî ve onun tarîkinden Beyhaki şu lâfızlarla tahrîc etmişlerdir: görmek şartıyla oruç tutun ve yine onu görmek şartıyla bayram yapın. Şayet hava bulutlu olursa gün sayısını otuz olarak tamamlayın.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Oruç
Konu: Ay Görülmekle Ramazan Orucunun Farz Olması, Yine Ay Görülmekle Bayram Yapılması, Ayın Başında Veya Sonunda Hava Bulutlu Olursa Ramazan’ın Otuz Gün Üzerinden Tamamlanması Bâbı
4-) Hulefâ-i râşidîn denilen dört halîfedir. Sa'lebî'nin rivâyetine göre Ebû Bekir El-Verrâk buna kail olmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Emirlik
Konu: Hükümdarlara Masiyetten Başka Hususta İtaatin Vacib, Masiyet Hususunda İtaatin Haram Kılınması Bâbı
4-) Sûre-i Âli Imrân, Sûre-i Bakara, Sûre-i Nisa gibi isimleri söylemek caizdir. Selef ulemâsından Bazıları bunu kerih görmüş; bu tâbirlerin yerine meselâ: «İçinde Âli Imrân zikredilen sûre.» denilmesini tensîb etmişdir. Hâlbuki sûreleri malûm olan isimleri ile zikretmek caizdir. Selef ve Halefin cumhûru buna kaaildir. Bir çok sahih hadîsler de caiz olduğunu bildirmektedir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Gece Namazında Ve Kıyamında Dua Bâbı
4-) Sağ tarafa yaslanmanın hikmeti, kalbin sol tarafda bulunmasıdır, însan sol tarafına yatınca uykuya dalar. Çünkü sol tarafa yatmak daha rahat olur. Sağ tarafa yattığında ise uykuya dalmaz.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Gece Namazı Ve Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Geceleyin Kıldığı Namazların Rekat Sayısı, Vitir Namazının Bir Rekat Olduğu, Bir Rekat Namazın Sahih Oluşu Bâbı
4-) Zâlimlerin su kuyularından kaçınmalı, sulehanın kuyularından su alarak teberrük etmelidir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: «kendilerine Zulmedenlerin Meskenlerine Girmeyin Ağlayarak Girerseniz O Başka!»
4-) İlmi öğretmek.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İman Şubelerinin Sayısını, Bunların En Üstün Ve En Aşağı Derecede Olanını; Utanmanın Faziletini Ve İmandan Olduğunu Beyam Bâbı
4-) Yasak edilen fark gözetme fitne ve düşmanlığa vardırandır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Bütün Mahluklardan Üstün Yaratılışı Bâbı
4-) - Din kardeşine kâfir demek âkibet kendini küfre götürür; çünkü, günahlar küfrün postasıdır derler. Bu sözü çok diline dolayanın âki-beti küfür olacağından korkulur. Hadisin sonunda: «Eğer (o kimse) dediği gibi ise ne a'lâ. Aksi takdirde sözü kendi aleyhine döner.» buyu-rulması, keza Ebû Avâne'nin rivâyetinde: «Eğer dediği gibi ise ne a'lâ! Aksi takdirde kendisi küfre döner.» denilmesi bu vechi te'yid" eder. rivâyetde: «Bir kimse din kardeşine; «ey kâfir» derse ikisinden birine küfür vâcib- olur.» buyurulmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Müslüman Kardeşine «ey Kafir» Diyen Kimsenin İman Halini Beyan Bâbı
4-) Hanbelîler'e göre mubah olmak şartı ile muayyen bir yere yola çıkan bir yolcunun hayvan üzerinde nafile namaz kılması caizdir. Yaya giden bir kimsenin yürürken nafile kılması dahi böyledir. Hayvan üzerinde kılan kimsenin meşakkatsiz mümkün olduğu takdirde, bütün namazını kıbleye karşı dönerek rükû'u ile; sücûd'u ile kılması icâb eder. Meşakkat varsa bunlardan hiç biri vacip olmaz. Kıbleye karşı döne-miyen, gideceği yer'e doğru kılar. Rükû' ve sücûd'dan birini yapamayan, onu îmâ ile edâ eder. Mümkün olursa secde için rükû'dan daha fazla eğilerek îmâ yapmak gerekir. giden kimsenin, kıbleye doğru namaza niyetlenmesi ve yine kıbleye doğru rükû' ve secde yapması lâzımdır. Namazın şâir kısımlarını gideceği tarafa doğru dönerek edâ eder. Gerek hayvan üzerinde gerekse yaya giderken, nafile kılan bir kimse, gideceği tarafa doğru dönerek; namazını kılmakda iken hayvanı onu başka tarafa döndürürse yahut kendisi dönse özürü bulunmadığı takdirde namazı mutlak sûretde bâtıl olur. Meğer ki, kıbleye dönmüş ola! Bir Özürden dolayı başka tarafa dönmüş ve örfen çok sayılacak derecede ise namazı bâtıl olur. Aksi takdirde, namazı sahîhdir. temiz olması şart değilse de üzerinde, namaz kılan kimsenin altındaki heybe ve benzeri şeylerin temiz olması şartdır. bir yere gitmeyi niyet etmiyen, yahut mekruh veya haram bir sefere çıkan kimseye kıbleye dönmek ve şâir namazın bütün şartlarını yerine getirmek vâcibdir. murâd: nafile namazıdır. Tesbîh'in hakikati, noksanlıklardan tenzih demekdir. Ancak mecazen tahmîd, temcîd ve sâirede kullanıldığı gibi cüz'i zikir, küllü irâde kabilinden mecâz-ı mürsel olmak üzere nafile namaza da süpha denilir. Âyet-i kerimedeki Allah'ın vechinden murâd, Allah'ın rizâsıdır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Seferde Hayvan Üzerinde, Hayvanın Döndüğü Tarafa Doğru Nafile Namazı Kılmanın Cevazı Bâbı
4-) - Daabbet-ül arzın çıkması,

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İmanın Kabul Edilmeyeceği Zamanın Beyanı Bâbı
4-) Yine İbn Ebû Hatim'in Hasan-ı Basrî'den rivâyetine göre Ebi Bekr, Ömer, ve Osman (radıyallahu anhüm) hazarâtıdır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Müminlerin Birbirlerile Yardımlaşması Ve Başkalarile Alakayı Keserek Onlardan Uzak Kalmaları Bâbı
4-) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz muztar kalmıştı. Zaruretler ise memnu' olan şeyle mubah kılar. buradaki rivâyetleri muhtasardır. Îmam-ı Müslim kitabın başında onun tamamım rivâyet etmiştir. Orada da görmüştük ki, Allahü teâla Peygamber-i Zişân'ma sütü tercih etmesini ilham buyurmuş. Bununla ümmetine taltif ve tevfikde bulunmayı dilemiştir. Cebrail (aleyhisselâm)'ın: fıtrata hidâyet buyuran Allah'a hamd olsurj.» sözü hakkında muhtelif kaviller vardır. Onların muhtar olanına göre Cebrail (aleyhisselâm)'a netice bildirilmiş; sütü içerse iyi olacak, şarabı tercih ederse ümmeti sapacak denilmiştir. Hadîsin geniş izahı «İsrâ'» bahsinde geçmişti. şerîf Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in açık bir muci-zesidir. İnsanın yeni yeni nimetlere nail oldukça Allah'a hamd etmesinin müstehab oluşu bu hadîsle sabittir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İçkiler
Konu: Süt İçmenin Cevazı Bâbı
4-) - Oradan Sidre-i Münteha'ya kadar Cibrîl (aleyhisselâm)'ın kanadına.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Geceleyin Semalara Yürütülmesi Ve Namazların Farz Kılınması Bâbı
5-) Ebû Ümâme (radıyallahü anh) hadîsini Tirmizî tahrîc etmiştir. Hadîs şöyledir: bir müslüman, bir müslüman kimseyi âzâd ederse, bu onun için cehennemden kurtuluş olur. Her uzvu bir uzuv karşılar. Herhangi bir müslüman, iki müslüman kadını âzâd ederse, onun İçin cehennemden kurtuluş olurlar. Kadınların her uzva onun bir uzvunu karsılar. Herhanai müslüman bir kadın, müslüman bir kadını âzâd ederse, bu onun için cehennemden kurtuluş olur. Kadının her uzvu onun bir uzvunu karşılar.» bu hadîs için: «Hasen sahîh garîbtir.» demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âzâd
Konu: Âzadın Fazileti Bâbı
5-) Erkekle kadının birbirlerinden artan suyla yıkanmalarında beis yoktur. Bu hususta beraberce yahut ayrı ayrı aynı kaptan yıkanmaları hükmen müsavidir. Cumhûr-u Fukahânın kavli budur. Erkekle kadının bir kabdan yıkanabileceği hususunda Tahâvî, Kurtubî ve Nevevî ulemânın müttefik olduklarını nakletmişlerdir. Bu mes'ele Ashâb-ı Kiramdan Ali b. Ebi Tâlib, İbn Abbâs, Câbir, Enes, Ebû Hüreyre, Âişe, Ümmü Seleme, Ümmü Hâni ve Meymûne (radıyallahü anh'ûm) hazerâtından rivâyet olunmuştur. Hazret-i Ali hadisini İmâm Ahmed b. Hanbel, İbn Abbâs hadisini «El' Kebir» inde Tabarânî, Cabîr hadisini «Mûsannef» inde İbn Ebî Şeybe, Enes hadisini Buhârî, Ebû Hüreyre hadisini « Müsned» inde Bezzâr, Âişe hadisini Tahâvî ile Beyhakî, Ümmü Seleme hadisini İbn Mâce ile Tâhavî, Ümmû Hâni hadisini Nesâî, Meymûne hadisini Tirmizî tahrîc etmişlerdir. Mezkûr hadislerin hepsi sahih olup «erkekle kadın birbirlerinden artan su ile yıkanamaz» diyenlerin aleyhine delildirler. kadının ayni kaptan hangisinin evvel başlayacağı meselesine gelince bir hadiste peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcelerinden birinin cünüblükten yıkandığı ve Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ondan artan su ile abdest almak ve yıkanmak istediği zevcesinin: «Ya Resûlüllah Ben cünübtüm» dediği Fahr-i kâinat efendimizin ona: cünüb olmaz» buyurduğu rivâyet edilmiştir. İbn Mâce ile Tahâvî de abdest hakkında buna benzer hadisler rivâyet etmişlerdir. Hattâ Tâhavî, hadîsi rivâyet ettikten sonra: «Bu gösteriyor ki suyu biri diğerinden sonra alırmış» demektedir. Vâkıâ Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem)’in erkekle kadının birbirinden artan suyla yıkanmalarını men ettiğini bildiren rivâyetler de vardır. Fakat bu rivâyetler itirazdan salim değildirler. Hattâ Bazıları hakkında hadîs ulemâsı «Sahih değildir» demişlerdir. Tîn bazı ulemâdan naklen eskiden erkeklerle kadınların bir kaptan ayrı ayrı abdest aldıklarını rivâyet ederse de mezkûr zevat her halde ecnebi erkeklerle ecnebi kadınları kasdetmiş olsalar gerektir. Çünkü bir adamın kendi ailesiyle bir kabdan beraberce yıkanabileceğini Bâbımız hadîsleri göstermektedir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Cünüplükten Yıkanırken Müstahab Olan Su Miktarı Ve Aynı Haldeki Erkekle Kadının Bir Kaptan Yıkanması, Birbirlerinden Artan Su İle Yıkanmaları Bâbı
5-) Yasak edilen fark gözetme peygamberlik hususudur. Peygamber olma hususunda aralarında fark yoktur. Fark yalnız hasais ve diğer faziletler husûsundadır. Ve fark itikadı lazımdır. Çünkü Teâlâ Hazretleri: peygamberler yok mu? Biz onların bazısını bazısı üzerine faziletli kıldık." Sûre buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Bütün Mahluklardan Üstün Yaratılışı Bâbı
5-) - Peygambere Cibrîl-i Emin (aleyhisselâm) kendi sureti ile ve herbiri gökyüzünü kaplayan altıyüz kanadı ile görünerek vahiy getirir ki bu iki defa vaki' olmuştur. Hirâ dağında buradaki hadisi getirdiği zaman vâkî olmuştur. Bu dehşetli manzarayı görür görmez Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) tehammûl edemeyerek baygın düşmüşlerdi. leyle-i mi'raçta Sidretu-l-Münteha yanında olmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Resûlüllah Sallalahu Aleyhi Ve Selleme Vahyin Başlaması Bâbı
5-) Ebû'l-Kâasım künyesini takınmak mutlak surette yasaktır. Babasına Ebû'l-Kâasım denilmesin diye çocuğa Kasım adım koymak da memnudur. Mervan b. Hakem bu sebepten Kâasım ismindeki oğlunun adını değiştirerek Abdül Melik koymuştur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âdâb
Konu: Ebü Kasım Künyesini Takınmaktan Nehiy Ve Müstehab Olan İsimlerin Beyanı Bâbı
5-) Yedi harf, idgam ve saire gibi tilâvet şekillerine âiddir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurânın Yedi Harf Üzerine Olmasını Ve Bunun Manasını Beyan Bâbı
5-) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in saçları ve diğer âsârı ile teberrük etmek caizdir. birçoklarının rivâyetine göre Hâlidü'bnü Velîd (radıyallahü anh) üzerinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in saçından birkaç tel bulundururmuş. Bu sebeple nereye varsa kendisine fütuhat müyesser olmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Traş Olmayı, Saç Kısaltmaya Tercih, Saç Kısaltmanın Da Caiz Olduğunu Beyan Bâbı
5-) Abdullah b. Zübeyr (radıyallahü anh) hadîsini İmâmı Ahmed, Taberânî ve İbn Hibbân rivâyet etmişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Mekke Ve Medinenin İki Mescidinde Namaz Kılmanın Fazileti Bâbı
5-) - Ölmeden önce hayâtının.» kim (akıbetten) korkarsa erken yola çıkar. Ve her kim erken yola çıkarsa menzil-i maksûda ulaşır» hadisleri bunlardandır. babda selef-i sâlihînden de bir çok eserler vardır. fitneler zuhur ettiği vakit kişi mü'min olarak sabahlayacak, kâfir olarak akşamlayacaktır.» ifadesini te'vile lüzum yoktur. Çünkü fitneler çoğaldığı zaman kalpler bozulur; imân safiyeti kalmaz. Kalplere gaflet ve fisku fücur dolar. Bunlar da bir insanın şekaveti için kâfî sebeblerdir. Nitekim kominizm felâketine ma'ruz kalan yerlerde bir çok müslümanîa-nn —el-Iyazu billahi— irtidâd ettiklerini gözümüzle gördük. Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz: «dinini bir dünya metâı mukabilinde satacaktır.» buyurarak dünya mefsedetleri karşısında dîne sarılmanın lüzumuna işaret etmektedir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Fitneler Zuhur Etmezden Önce Amellere Şitab Etmeye Teşvik Bâbı
5-) Hadîs-i şerif ayrıca câmi'lere maaşlı müezzin ta'yîn etmenin müstehâb olduğuna, müezzinin namaz vaktini İmâma bildirmesinin cevazına ve keza sabah namazının sünnetinin hafif kılınacağına delildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Gece Namazı Ve Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Geceleyin Kıldığı Namazların Rekat Sayısı, Vitir Namazının Bir Rekat Olduğu, Bir Rekat Namazın Sahih Oluşu Bâbı
5-) Allah'ın yasak ettiği şeyden hicret. Aîlâme Aynî bu beş nev'e ikinci Habeşistan hicreti ile küfür diyarında dînîni meydana çıkaramayan müslümanlann hicretini ve âhir zamanda fitneler çıkınca şam'a yapılacak hicreti de ilâve ediyor. Filhakika îmâm Ahmed'in rivâyet ettiği bir hadîsde bu Şam hicretinden bahsedilmektedir. hakkında birçok hadisler vardır. Ayni, Sahîh-î Buhârî şerhinde bunları sıralamıştır. Bunların hemen hepsi buradaki hadîs mânâsındadırlar. küfür diyarından hicretin kıyâmete kadar devam edeceğini söylemişlerdir, çağrıldığınız zaman hemen gidin!» ifadesinin mânâsı: Şayet hükümdar sizi cihâda davet ederse hemen icabet ederek gidin! Demektir. Bu cümle cihâdın farz-ı kifâye olduğuna delildir. Ümmetin bâzı ferdlerinin ifâsı ile diğerlerinden de borç sakıt olur. Ancak memleketi kâfirler îstîlâ ederlerse cihâd farz-ı ayın da olur. (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında cihadın hükmü ne olduğu ihtilaflıdır. Esah kavle göre farz-ı kifâye idi. Mamafih farz-ı ayn olduğunu söyleyenler de vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Emirlik
Konu: Mekkenin Fethinden Sonra İslam, Cihad Ve Hayır Üzerine Beyat Edilmesini Ve: «fetihden Sonra Hicret Yoktur!»
5-) - Duâ etmek.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İman Şubelerinin Sayısını, Bunların En Üstün Ve En Aşağı Derecede Olanını; Utanmanın Faziletini Ve İmandan Olduğunu Beyam Bâbı
5-) Haccetmek. Ömre' denilen küçük hacc bunda dahildir. .

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İman Şubelerinin Sayısını, Bunların En Üstün Ve En Aşağı Derecede Olanını; Utanmanın Faziletini Ve İmandan Olduğunu Beyam Bâbı
5-) Hadîs-i şerîf kitabet bedelinin taksitle ödeneceğine delildir. Hanefîler'e göre kitabet bedelinin hemen ödenmesini şart koşmak yahut te'cîl etmek caizdir. Çünkü bu bâbdaki âyet-i kerîme'de taksit ve te'cîl zikredilmemiştir; binâenaleyh nass üzerine re'y ile ziyade caiz değildir. İmâm Mâlik'in kavli de budur. Mâlikîler'den Ebû Bekr: «İmâm Mâlik'in kavli zahir itibariyle taksit ve te'cîlin burada şart olduğunu gösterir; ama söz sahibi ulemâmız peşin ödemek suretiyle yapılan kitabetin caiz olduğunu söylüyor; ve buna «Kutâ'a» nâmını veriyorlar, ki kıyâs da budur.» diyor. Şafiî kitabetin peşin ödemekle caiz olamayacağını söylemiştir. Ona göre hiç olmazsa iki taksit şarttır. Zahir rivâyete göre İmâm Ahmed'in mezhebi de budur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âzâd
Konu: Velanın Yalnız Âzad Edene Mahsus Olması Bâbı
5-) - Sıla-i rahim.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İman Şubelerinin Sayısını, Bunların En Üstün Ve En Aşağı Derecede Olanını; Utanmanın Faziletini Ve İmandan Olduğunu Beyam Bâbı
5-) Besmele Kur'ân'dan mıdır, değil midir meselesini yukarıda kısaca arzetmiştik. Sahîh kavle göre Hanefîler'ce. besmele Kur'ân'dandır. Çünkü mushafın iki kapağı arasına vahiy ile yazılan her şeyin Kur'ân-ı Kerîm'den olduğuna bu ümmetin ulemâsı icma' etmişlerdir. Besmele de o yazılanlar meyânındadır. Buna binaen besmele Kur'ân niyeti ile okunursa İmâm A'zam'a göre farz olan kıraet eda edilmiş olur. Çünkü besmele Kur'ân'dan bir âyettir. Hanefiyye ulemâsından bazılarına göre: Yalnız besmele ile farz olan kıraet eda edilmiş olmaz. Çünkü besmelenin tam bir âyet olup olmadığı ihtilaflıdır. Evzâî'nin ; «Allahü teâlâ, Kur'ân'da besmeleyi yalnız Neml sûresinde inzal buyurmuştur; o tam bir âyet değildir.» dediği rivâyet olunur. Bu suretle besmelenin tam bir âyet olup olmadığı hususunda şekk hasıl olmuştur. Binâenaleyh şekkle kıraet caiz değildir. Kur'ân kasti ile cünüp, hayz ve nifaslı kimselerin besmeleyi okumaları haramdır. Kerhî'nin rivâyetinde kıyasen mesele zahirdir. Çünkü o rivâyete göre cünüp ve emsali kimselere yarım âyet okumak da haramdır. Tahavî rivâyetine göre de haramdır, zîra besmelenin tam bir âyet olması ihtimali vardır. Binâenaleyh mezkûr kimselerin onu okumaları ihtiyaten haramdır. Hanefîye ulemâsının muhakkikleri buna. kaildirler. İbn'l -Mübarek ile Dâvûd-u' Zahirî ve ona tâbi' olanların kavilleri de bu olduğu gibi, aynı kavil İmâm Ahmed b. Hanbe l'den dahi nassen rivâyet olunmuştur. bazılarına göre: Besmele Kür'ân'dan değildir; yalnız Neml süresindeki besmele, oradaki âyetin bir cüz'üdür. İmâm Mâlik'in kavli bu olduğu gibi Hanefîler'le Hanbelîler'den bazıları da buna kail. olmuşlardır. takım ulemâ besmelenin her sûreden bir âyet veya yarım âyet olduğunu söylemişlerdir,. İmâm Şafiî ile ona muvafakat edenlerin meşhur kavli budur. İmâm Şafiî'den diğer bir rivâyete göre besmele" yalnız Fatiha, sûresinin ilk âyetidir; diğer sûrelerin ilk âyeti değildir. Sûre başlarına yazılması ve sûrelere onunla başlanması, onunla te-berrük içindir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in besmeleyi aşikâre okumadığı, sabit olunca onun Kur'ân'dan da olmadığı sübut bulmuştur. Kur'ân'dan olsaydı onu da Kur'ân gibi aşikâre okurdu. Görülmüyormu ki, Kur'ân’ın sair yerleri gibi Neml süresindeki besmeleyi âşikâre okumak vâcibtir. Çünkü oradaki besmele Kur'ân'dandır. Hem besmelenin teavvuz ve iftitah gibi gizli okunması sabit olmuştur. Biz onun mushafta gerek Fatiha, gerekse diğer sûrelerin başlarına yazıldığını görmekteyiz. Fâtiha'dan başka yerlerde âyet olmayınca Fâtiha'dan da âyet olmadığı sübût bulur» demiştir. Şâfiî'nin: «Besmele her sûreden bir âyettir, dediği rivâyet olunur. Şafiî'den önce bunu söyleyen yoktur. Selef arasındaki hilaf yalnız besmelenin fatihadan olup oİmâmasi hususunda idi. O-nun başka sûrelerden bir âyet olduğunu söyleye. göre: Besmele Kur'ân'dandır. Fakat hiç bir sûreden değil, tek basına indirilmiş bir âyettir. Onun için de her sûrenin başında ayrı ayrı okunur. Nitekim «Kevser» sûresi indiği vakit Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimiz onu okumuştur. Bundan dolayıdır ki; Hâfızuddîn Nesefî; «Besmele Kur'ân'dan bir âyettir, sûrelerin arasını ayırmak için indirilmiştir, demiştir- İbn Abbâs (radıyallahü anhûma)'dan rivâyet edildiğine göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) besmele indirilmezden önce sûrenin nerede bittiğini bilmezmiş. Bu hadîsi Ebû Dâvûd ile Hâkim tahrîc etmişlerdir. Hâkim onun Buhârî ile Müslim'in şartlarına uygun olduğunu söylemiştir. besmele her sûrenin başından bir âyet olmasa Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onu «Kevser» sûresinin başında okumazdı, dersen, ben de derim ki: (sallallahü aleyhi ve sellem)’in okumasının buna delâlet ettiğini kabul edemeyiz. Bilâkis, onun ayrı bir âyet olduğuna delâlet e-der. Vahiy hadîsi de bunu gösterir. O hadîste: (sallallahü aleyhi ve sellem)’e melek gelerek «Oku» dedi. Resûl-ö Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem): Ben okumak bilmem mukabelesinde bulundu, bu üç defa tekerrür etti sonra melek ona dedi eğer besmele her sûrenin ilk âyeti olsaydı melek te evvelâ onu okurdu.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namazda Besmele Aşikar Okunmaz Diyenlerin Delili Bâbı
5-) Köpekle avcılıkta iki şart dermeyan edilmiştir. Biri köpeğin Öğretilmiş olması diğeri besmele. Binaenaleyh bir kimse öğretilmemiş köpeği ava salsa yahut öğretilmiş köpeği besmelesiz gönderse yahut kendinin salmadığı bir köpek ona av getirse bu avlar ancak kesilmek suretiyle helal olur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Av, Kesilen Ve Etî Yenen...
Konu: Öğretilmiş Köpeklerle Avlanma Bâbı
5-) İki taife çarpışır da. İralarında bir ölü bulunursa, İmâm Mâlik'le. İmâm Şafiî, İmâm Ahmed ve İshâk'a göre kasâme lâzım gelir. İmâm Mâlik'den bir rivâyete göre burada kasâme yoktur. Ölen şahıs taifelerin birindense diğer taife onun diyetini öder; değilse" her iki taife müştereken diyetini verirler.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kasâme, Muhakibler, Kısas...
Konu: Kasame Bâbı
5-) Aşûra orucunun fazileti hakkında hadîsler vârid olmuştur. Müslim, Tirmizî ve İbn Mâce'nin Ebû Katâde'den rivâyet ettikleri bir hadîsde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): günü tutulan orucun Allah ındinde o günden önce bir senenin günahlarına keffâret olacağını hesaba katarım.» buyurmuştur. Ebî Şeybe'nin güzel bir senedle Hazret-i Ebû Hüreyre'den merfû olarak rivâyet ettiği bir hadîsde: günü Peygamberler (Aleyhimüs Selâm) oruç tutmuşlardır Binaenaleyh onu siz de tutun.» buyurulmuştur. Tirmizî'nin Hazret-i , Ali (radıyallahü anh)'dan rivâyet ettiği bir hadîsde: adam Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e: Ramazandan sonra bana ne zaman oruç tutmamı emredersin? diye sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Muharem ayında oruç tut, çünkü o, Alah'ın ayıdır. Onda öyle bir gün vardır ki Teâla Hazretleri o günde bir cemâatin tövbelerini kabul etmiş, başka bir kavmin de tövbelerini kabul edecektir, buyurdu.» denilmiştir. bu hadîs için: «Hasen gariptir, demiştir. Daha başka hadîs ve eserler de vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Oruç
Konu: Aşure Günü Orucu Bâbı
5-) Buradaki nehyin illeti, güneşe tapanlara benzeyişdir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ise onlara benzemekden münezzehdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin İkindiden Sonra Kılmakda Olduğu İki Rekat Namazı Tanıma Bâbı
5-) İkindiden sonra nafile namaz kılmanın mekruh olmasında illet, güneşe tapanlara benzeyiş değildir. Benzeyiş yalnız güneş kavuşurken namaz kılmanın keraheti için illetdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin İkindiden Sonra Kılmakda Olduğu İki Rekat Namazı Tanıma Bâbı
5-) Bu sözle bir talâk-ı ric'î vâki' olur. Mâlikîler'den Abdülâziz b. Ebî Mesleme buna kaildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Boşama
Konu: Karısını Kendine Haram Edip De Boşamayı Niyet Etmeyan Kimseye Keffaret Vacib Olması Bâbı
5-) Avret mahalli örtülmüş olmak şartı ile, yakın akrabasından bir kadının yanında yıkanmak ve kadının, ona perde tutması caizdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Duha Namazının Müstehab, En Azının İki En Mükenmelinin Sekiz; Ortasının Dört Yahut Altı Rekat Oluşu Ve Bu Namaza Devama Teşvik Bâbı
5-) Tabaklanmakla bütün hayvanların derileri temiz olursa da bu temizlik derilerin içlerine değil dışlarına aittir , İçleri temizlenmez. Deriler yalnız kuru yiyeceklerde kullanılabilir. Sıvı yiyeceklerde kullanılamaz. Derilerin tüylü taraflarında yani dışlarında namaz kilınabilir. Fakat içlerinde kılınamaz. Mâlikîyye İmâmlarının rivâyetlerine göre İmâm Mâlik'in meşhur olan mezhebi budur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Ölü Hayvan Derilerinin Dibagatla Temizlenmesi Bâbı
5-) Ebû Hüreyre hadîsini Nesâî ile İbn Mâce, Abullah b. Âmir hadîsi tarzında rivâyet etmişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: İnsanlar İçin Dilenmenin Çirkinliği Bâbı
5-) Taberî'nin İbn Mes'ud'dan merfu' olarak tahriç ettiği bir rivâyete göre Ebû Bekr ile Ömer (radıyallahü anhumâ)'dır. Fakat bu hadisin senedinde zaaf vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Müminlerin Birbirlerile Yardımlaşması Ve Başkalarile Alakayı Keserek Onlardan Uzak Kalmaları Bâbı
5-) - Âdem (aleyhisselâm) şeriati ile ibâdet etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Resûlüllah Sallalahu Aleyhi Ve Selleme Vahyin Başlaması Bâbı
5-) - Koğucunun söyledikleri, kendisini o hususta tecessüs ve araştırma yapmaya sevk etmemelidir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Koğuculuğun Ağır Şekilde Haram Kılındığını Beyan Bâbı
5-) - Derece yükseltmek için yapılacaktır. Şefaatin beşten fazla olacağını söyleyenlerde vardır. Teâlâ hazretlerinin ilhamı ile şefâ'atçı aramak kulların hatırlarına gelecek ve bu işe Âdem (aleyhisselâm)'dan başlayacaklardır. Âdem (aleyhisselâm) cennette kendisine yasak edilen ağaçtan yediğini ve bu suretle Allah'a karşı hatâ işlediğini söyleyerek Özür dileyecektir. İbn Abbâs (radıyallahu anhüma)'dan rivâyet edilen bir hadiste Hazret-i Âdem (aleyhisselâm)'ın: hatam yüzünden cennetten çıkarıldım.» diğer bir hadiste de: bir günah işledim ve onun sebebiyle yeryüzüne indirildim.» Ebû Sa'id-i Hudri'den rivâyet edilen diğer bir hadisde: bir günah işledim ve onun sebebiyle yeryüzüne İndirildim.» Sa'd b. Mansur'dan rivâyet olunan başka bir hadisde: cennet-i Firdevsde iken bir hata işledim, bugün kendim affolunsam bana o da yeter.» diyeceği rivâyet olunur. mahşer ondan sonra Hazret-i Âdem'in delâleti ile Nuh (aleyhisselâm) a. müracaatla giriftar oldukları dehşet ve sıkıntıdan kurtulmaları için Teâla hazretleri nezdiride kendilerine şefâ'atta bulunmasını rica edecekler. Fakat o da vaktiyle kendisinin Allah'a karşı hata ettiğini bundan dolayı huzur-u ilâhide şefâ'at talebinde bulunmaktan utandığını söyleyerek özür dileyecektir. Nuh (aleyhisselâm)’ın hatasından murâdi: Kâfir olan kavminden hiç bir kimse bırakmamak şartiyle helâk etmesi hususunda Allah'a niyazda bulunmuş olmasıdır. Ondan sonra ehl-i mahşer Hazret-i Nuh'un delâleti ile İbrahim (aleyhisselâm)'a müracaat edecekler fakat o da vaktiyle günah işlediğini binaenaleyh şefâ'at için huzur-u ilâhiye çıkacak yüzü olmadığını söyleyerek Özür dileyecek ve kendilerini Mûsa Aleyhisselâma gönderecektir. İbrahim (aleyhisselâm)’in günahından murâd: vaktiyle putları kırdığı zaman kendi kırdığını söylemiyerek: onları büyük put kırmıştır.» demesi; zevcesi Sâre için; «Kız kardeşimdir.» ifadesini kullanması; yıldızlara bakarak: «Ben hastayım.» demesidir. Bunlar Kur'ân-ı Kerîm'de zikredilmişlerdir. Hazret-i Mûsâ dahi vaktiyle Allah'a karşı günah işlediğini söyleyerek şefâ'atçı olmaktan özür dileyecek ve kendilerini Îsâ (aleyhisselâm)'a gönderecektir. (aleyhisselâm)'ın hatası kıptiyi öldürmesidir. Beni İsrail'den biriyle kavga eden bir kıptiyi ayırmak için aralarına girmiş eliyle kıptiyi def etmek isteyince; kipti hemen ölmüştü. Ehl-i Mahşer, İsâ (aleyhisselâm)'a da müracaat edecek fakat, o da özür dileyerek kendilerini âhır zaman peygamberi Muhammed Mustafa (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gönderecektir. Hadis-i şerifte İsâ (aleyhisselâm)'im Allah'a karşı işlenmiş bir hatası zikredilmemiştir. Nihayet mahşer halkı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve Seflem)'e müracaatla şefâ'atini niyaz edecekler, o da bunu kabul ederek kendilerine şefâ'atte bulunacaktır. Şefâ'at hususunda kendilerine müracaat edilen peygamberlerin: sizin zannettiğiniz mevkide değiliz.» demeleri ya tevazu'lann-dan yahut bu işin Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e mahsus olduğunu bildiklerindendir. hazretleri ehl-i mahşere evvelâ Hazret-i Âdem (aleyhisselâm) ile diğer peygamberlere müracaatı ilham buyurarak bizim Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'i en sona bırakmasındaki hikmet — Allahu â’lem— Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in faziletini göstermektir. Çünkü evvelâ ona müracaat etseler derhal şefaati kabul ederdi. Bu suretle diğer peygamberlerden birine müracaat etsek, o da bize şefaat ederdi; zannı hasıl olabilirdi. Fakat evvelâ birer birer onlara müracaat ederek iş Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'de karar kılınca, bu işin yalnız ona mahsus olduğunu anlamış olacaklar. Bu da peygamberimiz Muhammed Mustafa (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Teâla hazretleri nezdinde en yüksek makamı haiz ve pey-gamberan-ı izanı içinde ona en mahbup O olduğuna delildir. Bu hâdise onun bütün insanlardan ve sair mahlûkattan, hattâ bütün meleklerden efdal olduğuna delâlet eder. Çünkü Şefa'ât-ı uzmâ namı verilen bu büyük işi bütün mahlûkat içinde ondan başka üzerine alan bulunmayacaktır. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Şefaat teklifini bir sözle kabul etmesi bu makamın ve bu kerametin yalnız kendisine mahsus olduğunu bildiğindendir. hususunda babalardan başlanmış tedricen büyükten küçüğe oğullara gidilmiştir. ve usül-i Fıkıh âlimleriyle diğer ulemâ peygamberlere günah işlemenin caiz olup olmaması hususunda ihtilâf etmişlerdir. Bu meseleyi Kâdi İyâz şöyle hulâsa eder: «Peygamberlere nübüvvet geldikten sonra küfür etmeleri bilittifak caiz değildir. Onlar küfürden ma'sumdur-lar. Nübüvvet gelmezden önce onlar hakkında küfrün caiz olup olmadığı ihtilaflıdır. Sahih kavle göre; bu da caiz değildir.» işlemelerine gelince büyük günahlardan ma'sum oldukları yine ittifakıdır. Yalnız bu ma'sumiyetin akıl yoluile mi yoksa şeriat yolu ile mi olduğunda ihtilâf edilmiştir. Üstad Ebû İshak ile diğer bazı ulemâya göre mucize delili muktezası olarak Peygamberanı îzâm'in büyük günah işlemeleri imkânsızdır. Kâdı Ebubekir ile ona muvafakat edenlere göre onların büyük günah işlememesi icma' tarikiyle sabittir. Mutezile; taifesine göre ise aklen büyük günah işleyemezler. kavlen tebliğ ettikleri hükümler hususunda peygamberler bil' icma' ma'sumdurlar. Fiîli tebligat hususunda ihtilâf vardır. Bazılarına göre; bu hususta da ma'sumdurlar. Sair insanlara caiz olan yanılma ve unutma gibi şeyler onlar hakkında caiz değildir. yerlerinde görüleceği vecihle Resul ullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)’in namazda yanıldığını bildiren hadislerle, emsali hadisleri tevil ederler. Ehl-i tasavvufun mezhebi budur. ulemâya ve ekser-i muhakkikine göre; fiilde hata hem caiz hemde vadidir. - «Hak olanda budur» der. Yalnız onların hataları Allah tarafından kendilerine tenbih olunun Cumhûra göre; hataları derhal bazılarına göre ise; vefatlarından önce tenbih olunur. Tâ ki doğruyu tebliğ müddetleri geçmeden tebliğ etmiş olsunlar. mürüvvete manî' ve insanı küçük düşürerek i'tibarını sarsacak küçük günahlardan bilittifak ma'sumdurlar. Sair küçük günahlardan ma'sum olup olmadıkları ihtilaflıdır. Selef ve Halefin Fıkıh, Hadis ulemâsının ekserisine göre böyle günahlar peygamberler hakkında hem caiz hem vaki'dir. Delilleri bu bâbtaki âyet ve hadislerin zahirleridir. Ehl-i tahkik ulemâdan bir cemaatla bazı Fıkıh ve Kelâm ulemâsına göre peygamberler büyük günahlardan olduğu gibi bilcümle küçük günahlardan da ma'sumdurlar. Bu zevat peygamberlerden küçük günah sâdır olduğunu bildiren âyet ve hadisleri ya tevil ederler yahut onları sehven veya tevil suretiyle yahut Peygamberlik gelmezden önce yaptıklarına hamlederler. diyor ki: «Hak olan da budur. Çünkü peygamberlerin- küçük günah işledikleri sabit olsa fiillerinde takrirlerinde ve bir çok kavillerinde bizim onlara uymamız lâzım gelmezdi. Halbuki bu söylediklerimiz hususunda onlara uymak lâzım geldiğinde hiç bir hilaf yoktur. Ulemâ ancak onlara uymanın vacip mi, mendûp mu yoksa mubah mı olduğunda ihtilâf etmişlerdir.» Iyâz da şunları söylemektedir: «Bazılarının bu mezhebi bid'at taifelerinden Mu'tezile- ile Haricîlere nispet etmesi seni ürkütmesin. onların münazara ettikleri yer küçük günahlar sebebiyle tekfirdir. Biz bu mezhepten Allahü teâlâ'ya teberri eyleriz. Peygamberler hakkında zikir edilen şu hatalara bak!... Âdem (Aleyhisselâtü Vesselam) unutarak yasak olan ağaçtan yemiş. Nuh (aleyhisselâm) kâfir olan kavmine beddua etmiş. Mûsa aleyhisselâm katline memur olmadığı bir kâfiri öldürmüş. İbrahim aleyhisselâm Küffara karşı kendini müdafa'a için tev-riyeli konuşmuştur. Bunların hiç birisi peygamberlerden başkaları için günah sayılmaz. Lâkin bu peygamberler mezkûr hatalardan korkmuşlardır. Çünkü bunlar Allah'ın emriyle yapılmış şeyler değildi. Hafta bazılarını ma'rifetuîlah derecelerine göre Teâlâ hazretleri muaheze bile buyurmuştur.» (sallallahü aleyhi ve sellem) Nuh (aleyhisselâm)'ı ilk resul diye tavsif buyurmuştur. Bu bâbda Ebû Abdillâh Mâzirî şunları söylüyor: «Tarihçiler İdris (aleyhisselâm) Hazret-i Nuh'un dedesi diye zikir ederler. İdris (aleyhisselâm)’in da resul olduğu delille ispat edilirse tarihçilerin sözü doğru olmamak icap eder. Çünkü peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Âdem'in dilinden Hazret-i Nuh'un ilk resul olduğunu haber vermiştir. İdris (aleyhisselâm)’ı mürsel olmayan peygamber ma'nasına almak da doğrudur» Kâdi Iyâz'ın beyanına göre Idris'in îlyas olduğunu ve Benî İsrailin bir peygamberi idiğini söyleyenler vardır. Eğer hakikât bu merkezde ise i'tiraz sâkit olur. Nitekim Kâdi Iyâz da: «Böyle denirse Âdem'le Şit (Aleyhimesselâm) ve onların olup olmadığı hakkındaki i'tirazda sakit olur. Velevki Resul olsunlar. Çünkü Âdem (aleyhisselâm) yalnız oğullarına Resul gönderilmişti. Onlar da kâfir değildiler. Hazret-i Âdem onlara iman ve Allah'a Nitekim Kâdi Iyâz da: «Böyle denirse Âdem'le Şir (aleyhisselâm) Un da öyle idi. Halbuki Nuh (aleyhisselâm) yer yüzünün bütün kâfirlerine Resul gönderilmişti...» diyor. İbrahim (aleyhisselâm)'a Halilullah, Mûsa (aleyhisselâm)'a Kelimûllah, İsa (aleyhisselâm)'a da Ruhullah denilmiştir. Yine Kâdi Iyâz'ın beyanına göre Halil kelimesi Hülleden alınmıştır ki ihtisas ve bir şeyin safisini seçmek manâsına gelir. Bazıları bu kelimenin ash hacet manâsına gelen «hâleltu» den alındığını ve inkıta' manâsına geldiğini söylemişlerdir. Bu takdirde İbrahim Aleyhisselâm'a Halil denilmesi hacetini yalnız Allahü teâlâdan beklediği içindir. Bazıları Hüllenin halis sevgi manâsına geldiğini diğerleri Muhammed ve Eltaf demek olduğunu söylerler. İbn'l-Enbarî: «Tam sevgi ile seven ve sevginin hakkını ödeyen sevgili; sevgilerinde noksan ve kusur bulunmayan sevgili» diye tarih etmiş Vahidî, bu tarifin muhtar olduğunu çünkü Allahü teâlâ’nın İbrahim (aleyhisselâm)'ın Halili İbrahim'inde Allah'ın Halili olduğum halbuki hacet manâsına gelen hülleden alınırsa Allah'a İbrahim'in halili denilemiyeceğini söylemiştir. . Mûsa (aleyhisselâm)'a ehl-i sünnetin icmâî ile (kelîmullah) denilmiştir. Çünkü Mûsa (Ateyhissetâm) Teâlâ hazretleri ile vasıtasız olarak konuşmuştur. Kelîm fa'îl vezninde ismi fail olup konuşan manasınadır. (aleyhisselâm)'a Ruhullah ve Kelimetullah denilmiştir. Ruhullah denilmesinin vechi ya onun hakkında Teâlâ hazretleri «Ruhumuzdan üfürdük» buyurduğu yahut İsâ (aleyhisselâm)’in dirilttiği ölülerde ruh hasıl olduğu içindir. Kelimetullah denilmesi ise Allah'ın: «ol» kelimesi ile vücut bulduğu içindir. Zemahşerî: (aleyhisselâm) kelimetullahtır. Çünkü baba ve nutfe vasıtası ile değil Allah'ın emri ve kelimesi ile vücut bulmuştur. Ruhullahtır. Çünkü ruh sahibidir. Ruh sahibi olan bir kimsenin bir cüz'ûnden meselâ diri olan babadan ayrılan nutfeden hasıl olmuş değildir... diyor. İsâ (aleyhisselâm) mahşer halkına: (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelmiş geçmiş bütün günahları mağfiret buyurulmuş olan (o has) kula gidin.»diyecektir. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)’in gelmiş geçmiş günahlarından murad ne olduğu ulemâ arasında ihtilaflı bir meseledir. Bazıları geçmiş günahlardan murad kendisine peygamberlik gelmezden önceki günahları sonrakilerden muradda peygamber olduktan sonra işledikleridir. Diğer bazıları bu sözden maksat ümmetinin günahlarıdır demişlerdir. Bu takdirde cümlenin manâsı ümmetin bazısının günahlarının affedilmesi yahut bütün ümmetin cehennemde ebedi kalmaktan selâmetidir. Bir takımları gelmiş geçmiş günahlardan murad Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanılarak veya te'vil ederek yaptığı işlerdir, demişlerdir. Kuşeyri bu kavli ihtiyar etmiştir. İsâ aleyhisselâmın geçmiş sözünden murad: (aleyhisselâm)'in hatası gelecekten murad da peygamberin ümmetinin günahlarıdır» diyenler bulunduğu gibi bu sözden murad: olmuş olsa affedilirdi muahaza olunmazdın» manasınadır. Diyenler de vardır. üzerine bana gelecekler. Ben Rabbimin huzuruna çıkmak için İzin istiyeceğim, bana izin verilecek.» cümlesini Kâdi Iyâz şöyle tefsir etmektedir: manâsı —Allah-u Alem— bana vadedilen şefâ'atla makam-ı mahmuda izin verilecektir» demektir. Makam-ı Mahmudu Allah ona tahsis etmiş ve kendisini orada ba's buyuracağını bildirmiştir. Enes ve Ebû Hureyre hazeratının rivâyetlerinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in secde ederek hamd-ü senada bulunduktan ve şefaat hususunda kendisine izin verildikten sonra «Ümmetim, ümmetim...» diye sözebaşlıyacağı bildirilmiştir. Bu hadisin Huzeyfe (radıyallahü anh) rivâyetinde: «Bunun üzerine Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelecekler. O ayağa kalkacak ve kendisine şefâ'at Bâbında izin verilecek; emanetle rahim gönderilerek biri sıratın sağına diğeri soluna duracaklar ilk sırattan geçenler şimşek sürati ile geçecekler...» denilmiştir. Bu suretle hadis muttasıl oluyor çünkü insanların Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e müracaatları mahşerde mevkıf denilen bekleme yerlerinde ve kulların hesabı görüldüğü zamana aittir. Ondan sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ümmeti ve ümmetinin günahkârları hakkındaki' şefâ'atına, peygamberlerin, meleklerin ve diğer şefâ'at ehlinin şefâ'atlanna sıra gelir.» Iyâz bu sözleri ile Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in mahşerde; biri mahşerin dehşetinden halkı rahata kavuşturmak, diğeride sırat üzerinde günahkâr mü'minlere aid olmak üzere iki yerde şefâ'at edeceğini birinciye Makam-ı Mahmud ve şefâ'at-ı uzmâ denildiğini, hadislerin buna ve peygamberlerden başkalarının da şefâ'at edeceklerine delâlet ettiğini anlatmak istemiştir. Gâzâlî: Fahire fi Ulumi'l-Ahire» adlı eserinde mahşer halkının Hazret-i Âdem'le diğer peygamberlere müracaatları arasında biner sene zaman bulunduğunu söylemiştir. Bazıları bunun aslına eremediklerinden bahsederek Gazalî'ye ta'n etmiş ve: Gazalî' bu kitapta bir çok aslı olmayan hadisleri rivâyet etmiştir; bunların hiç birine aldanma» demişlerse de Buhârî Sarihi Aynî Buna itirazla: celâlet-i kadri bu söylenenlere münafîdir. Mezkûr hadislerin asıllarına erememek başkalarının da erememesini istilzam etmez. Bu Kaail Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den gelen bütün hadisleri ihata etmemiştir ki bunların aslına eremedim iddiasında bulunabilsin» demiştir. kendilerine ebediyyen cehennemde kalmak, vacip olanlardan başka kimse kalmadı» cümlesi ondan Önceki: Kur'ân'ın hapsettiklerinden başka kimse kalmadı.» cümlesinin tefsiridir. Bu tefsiri Katade yapmıştır. Nitekim İmâmı Müslim rivâyetin'son cümlesinde bunun Katade tarafından yapıldığım tasrih etmiştir. Hazret-i Katade'nin yaptığı tefsir doğrudur. Bunun manâsı cehennemde Kur'ân-ı Kerim'in ebediyyen kalacaklarını şüphe yok ki, Allah kendisine şirk koşma kabahatini afvetmez.» buyurmuştur. Mezkûr âyet-i kerime ehl-i hakkın mezhebine delildir. Çünkü Selef-i salihin imanla Ölen bir kimsenin cehennemde ebedî kalmıyacağına ittifak etmişlerdir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in huzur-u Rabbül âleminde yapacağı secdenin ne kadar devam edeceği bu hadiste bildirilmemiş. dilediği kadar beni secde halinde bırakacak.» buyurulmuşsa da Hazret-i . Ebû Bekr Sıddîk (radıyallahü anh) rivâyetinde bu secdenin bir hafta kadar devam edeceği bildirilmiştir. Fahri Kâinat şefâ'atinin sınırlı olduğunu beyan ederek: bana bir hudut tayin edecek (o hudut dahilindeki) insanları cehennemden çıkaracağım...» buyurmuştur. Yani şafâ'atm her nev'inde kendisine bir hudut tayin edilecek ancak o hudut dahilindeki insanlara şefâ'at edecektir. Meselâ: Cemaata gitmeyenler hakkında şefâ'at edeceksin denilirse yalnız onlara şefâ'at decek, namaz kılmıyanlar hakkında yahut içki içenler, zina edenler hakkında şefâ'at edeceksin denilirse yalnız onlara şefâ'atta bulunacak sair günahkârlara şefâ'at hakkı olma vara

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Cennette Makamı En Aşağı Olanların Beyanı Bâbı
5-) - Hâttâbi'ye göre ise buradaki küfürden murâd: Allah'a küfürdür. Çünkü hadis, hiç sebebsiz ve te'vil de etmeden müslümanla çarpışmayı helâl i'tikad eden hakkındadır. Te'vil ederse kâfir veya fâsık sayılmaz. Nitekim te'vil ederek hükümdar aleyhine kıyam eden bâğiler de tekfir edilmezler. şöyle bir suâl vârid olabilir; söğmekle çarpışmanın ikisinin de failleri fıska nisbet edilir fakat tekfir olunmaz. O halde neden söğme-ye karşı füsûk denilmiş de çarpışma hakkında küfür ta'birî kullanılmıştır? Bu suâlin cevâbı şudur ; daha ağırdır; yahud çarpışma kâfirlerin ahlâkına daha çok benzediği için onun hakkında küfür tâbiri kullanılmıştır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin: «müslümana Sövmek Fısktır; Onunla Çarpışmak İse Küfürdür» Hadisini Beyan Bâbı
5-) Dayak sayısı yirmiyi bulmamalıdır. İmâm Şafiî 'nin son kavli budur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hudûd
Konu: Tazir Kırbaçlarının Mikdarı Bâbı