Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı

3816-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Mâlik'e, İbn Şihâb'dan dinlediğim, ona da Sehl b. Sa'd es-Saîdî'nin haber verdiği şu hadîsi okudum: Aclânî, Âsim b. Adiy el-Ensârî'ye gelerek: Ne dersin ya Asım1 Bir adam karısının yanında birini bulursa onu öldürür; siz de kendisini öldürür müsünüz; yoksa ne yapar? Şunu benim için yâ Âsim, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e soruver! demiş. Âsim da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e sormuş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu suallerden hoşlanmamış; onları ayıp görmüş. Hattâ (bu bâbta) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittiği sözler Âsım'a girân gelmiş. Âsim evine dönünce Uveymir gelmiş; ve: Âsim! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sana ne dedi? diye sormuş. Âsim: bana hayır getirmedin; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine sorduğum suâlden hoşlanmadı; demiş. Uveymir: ben bu meseleyi ona sormaktan vazgeçmeyeceğim; diye mukabele etmiş. Derken Uveymir kalkarak halk arasında bulunan Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına gelmiş ve: Resûlallah, ne buyurursun, bir adam karısının yanında birini bulursa onu öldürür; siz de kendisini öldürür müsünüz; yoksa ne yapar? demiş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); zevcen hakkında âyet indi. Haydi git de onu getir.» buyurmuşlar. şunu söylemiş: Müteakiben liân yaptılar. Ben de halkla beraber Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında idim. Liânı bitirdikleri vakit Uveymir: Karımı nikâhım altında tutsam onun hakkında ben yalan söyledim yâ Resûlallah! dedi; ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine emretmeden karısını üç defa boşadı. Şihâb: «Artık bu, liân yapanların âdeti olmuştur.» demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3817-) Bana Harmele b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Sihâb'dan naklen haber verdi ki): Bana Sehl b. Sa'd el-Ensârî haber verdi ki: Benî Aclân kabilesinden Uveymir-i Ensârî Âsim b. Adiy'ye gelmiş... Ve hadîsi Mâlik hadîsi gibi rivâyet etmiş. Şihâb bu hadîse: «Bundan sonra erkeğin karısından ayrılmam liân yapanların âdeti oldu.» cümlesini kendinden katmıştır. O. hadîse şu ifadeyi de ziyâde etmiştir: ki): Kadın hâmile idi. Artık çocuğu annesinin adı ile çağrılıyordu. Bundan sonra çocuğun annesine, annesinin de Allah'ın kendisine takdir buyurduğu hisse de ona mirasçı olması âdet hâlini aldı.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3818-) Bize Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. ki): Bize Ab-dürrezzak rivâyet etti. ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi. ki) Bana İbn Şihâb liân yapanları ve onlar hakkındaki âdeti, Benî Sâi-de kabilesinden Sehl b. Sa'd hadîsinden naklen haber verdi. (Şöyle ki): bir zât Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek: Yâ Resûlallah, ne buyurursun, bir adam karısının yanında birini bulursa; demiş. hadisi kıssası ile anlatmış; şunu da ziyâde etmiştir: «Bunu üzerine mescidde liân yaptılar; ben de orada İdim.» Yine hadiste «Müteakiben onu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) emretmeden üç defâ boşadı: ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanında ondan ayrıldı. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): her liân yapanlar arasında ayırma budur.» buyurdular ifâdes vardır. hadîsi Buhârî «Talâk», «Tefsir», «İ'tisâm». «Ahkâm» ve «Muharibin» bahislerinde; Ebû Dâvûd, Nesai ve İbn Mâce «Talâk» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in soı-ulan suâlden hoşlanmama sı henüz vuku' bulmayan bir şeye dair olduğu içindir. Bir de bu suâ müslümanlar aleyhine ifşaatta bulunmayı, bu suretle Yahûdilerle münâ fıkları müslümanlann ırzlarına dil uzatmağa musallat kılmayı lezammur ediyordu. ki, Hazret-i Uveymir karısını zina halinde yakaladığını iddia etmiş: iddiasını şâhidle isbât edememiş; bu vaziyete düşen bir adamın ne yapması lâzım geldiğini sormuştur. Fakat o zamana kadar böyle bir şey vâki' olmadığ: için Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu acâib sulâden hoşlanmamıştır. Az sonra bu mesele hakkında liân âyeti inmiş; böyle bir iddia karşısında karı kocanın hâkim huzurunda yemin vererek şebâdette bulunmak suretiyle lânetleşmeleri gerektiği bildirilmiştir. Uveymir (radıyallahü anh) meseleyi bizzat sorduğu zaman Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu kendisine bildirmiş; liân için karısını getirmesini emir buyurmuştur. Bir rivâyette Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Uveymirin karısını kasdederek: bir kimseyi recmetseydim, bu kadını recmederdim.» demiştir. rivâyetinde burada: (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara Allah'ın kitabında beyân ettiği şekilde lânetleşmeyi emir buyurdu. Onlar da lânetleştiler.» denilmiştir. Lânetleşmenin sureti aynen âyet-i kerîme'de beyân buyurulduğu gibidir. Yani: Hâkim huzurunda evvelâ erkek söze başlayarak kadına dört defa: «Allah'a şehâdet ederim ki, sana isnâd ettiğim zina sözünde ben hakîkaten doğru söyleyenlerdenim.» der. Beşinci defada: «Sana isnâd ettiğim zina sözünde yalancılardandım Allah'ın laneti üzerime olsun!» cümlesini söyler. Sıra kadına gelince: O da kocası hakkında dört defa: «Allah'a şehâdet ederim ki, bu adam bana isnâd ettiği zina süzünde hakîkaten yalancılardandır.» der. Beşincide: «Eğer bu adam bana isnâd ettiği zina sözünde doğru söyleyenlerdense Allah'ın gazabı benim üzerime olsun!» cümlesini söyler; ve liân yapılmış olur. Hakim de onları birbirinden ayırır. İmâm A'zam'a göre bunun hükmü bir talâk-ı bâindir. beyanlarına göre liânda erkeğin (lanet), kadının (gazab) kelimelerini kullanmaları, kadınların ağızları lanete alışık olup bu kelimeyi söylemekte beis görmeyecekleri içindir. Filhakika bir hadîste kadınlara: «Siz laneti çok yaparsınız...» buyurulmuştur. Bir kelimeyi çok söyleyen insan nazarında o kelimenin hürmeti kalmaz. Şihab'm: «Artık bu, liân yapanların âdeti olmuştur.» sözünü Mâlikîler'den İbn Nâfi': «Liândan sonra kadını boşamayı müstehab görmek âdet olmuştur.» mânâsına te'vîl etmiştir. Cumhûra göre bu sözden murâd: Karı kocanın birbirinden ayrılmalarının sırf Hânla oluşu âdet hükmüne girmiştir.» mânâsı alındığını söylüyor. Hanefîler'e göre burada hâkimin hükmü mutlaka lâzımdır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3819-) Bize Muhammed b- Abdillâh b. Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. H. Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Bize Abdullah b. Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize Abdülmelik b. Ebi Süleyman, Saîd b. Cübeyr'den rivâyet etti. ki): emirliği zamanında bana, liân yapanların araları ayrılır mı? diye soruldu. Ben ne diyeceğimi bilemedim. Bunun üzerine İbn Ömer'in Mekke'deki evine giderek hizmetçiye: Benim için izin iste! dedim. Hizmetçi: O kaylûle uykusundadir; cevabını verdi. Derken İbn Ömer sesimi işitti. Ve: İbn Cübeyr mi (geldi)? dedi. Ben: Evet, dedim. Gir! Vallahi seı" bu saatte ancak bir hacet getirmiştir; dedi. Ben de (içeri) girdim. Bir de baktım kendisi altına bir hayvan keçesi sermiş; başının altına içi lîî dolu bir yastık koymuş (yatıyormuş)... Ebâ Abdirrahmân! Liân yapanların araları ayrılır mı? dedim. Şu cevabı verdi-: Sübhânallah! Evet! Bu meseleyi ilk soran fülân oğlu fülândir. ki): Yâ Resûlallah! Ne buyurursun, birimiz karısını kötülük yaparken bulsa ne yapmalıdır? Konuşmuş olsa pek büyük bir şey hakkında konulacak; sussa yine böyle bir şey hakkında susacak!.. (sallallahü aleyhi ve sellem) sükût buyurdu; ona cevâp vermedi. Biraz arası geçince o adam tekrar gelerek: Yâ Resûlallah! Sana sorduğum başıma geldi; dedi. Bunun üzerine (azze ve celle) Sûre-i Nûr'daki şu; Karılarına iftira atanlar... âyetlerini indirdi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunları o zâta okudu, kendisine va'zu nasihatte bulundu. Dünya azabının âhiret azabından ehven olduğunu ona haber verdi. Adam Hayır! Seni hak (din) ile gönderen Allah'a yemin olsun ki, karıma iftira etmedim; dedi. Sonra kadını çağırdı. Ona da va'zu nasihatte bulundu; ve dünyâ azabının âhiret azabından ehven olduğunu haber verdi. Kadın: Hayır! Seni hak (dîn) ile gönderen Allah'a yemîn ederim ki, bu adam hakîkaten yalancıdır; dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (liâna) erkekten başladı. Ve adam kendisinin cidden doğru söyleyenlerden olduğuna dört defa Allah'a şehâdet etti. Beşinci şehâdet: Eğer yalancilardansa Allah'ın laneti kendi üzerine olması idi. Sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunları kadına tekrarlattı. O da: Adamm cidden yalancılardan olduğuna dört defa Allah'a şehâdet etti. Beşincisi de: Şayet kocası doğru söyleyenlerdense Allah'ın gazabı kendi üzerine olması idi, Müteakiben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onları birbirinden ayırdı.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3820-) Bana bu hadîsi Aliy b. Hucres-Sa'dî de rivâyet etti. ki): Bize Îsâ b. Yûnus rivâyet etti. ki): Bize Abdülmelik b. Süleyman rivâyet etti. ki): Ben Saîd b. Cübeyr'den dinledim. Şunları söyledi: b. Zübeyr zamanında bana liân yapanların hükmü soruldu. Ben ne diyeceğimi bilemedim. Bunun üzerine Abdullah b. Ömer'e gelerek: Ne dersin, liân yapanların araları ayrılır mı? diye sordum... sonra râvi, İbn Nümeyr hadîsi gibi rivâyette bulunmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3821-) Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ve 2ü-heyr b. Harb rivâyet ettiler. Lâfız Yahya'nındır. Yahya (Bize haber verdi) tâbirini kullandı. Ötekiler: (Bize Süfyân b. Uyeyne rivâyet etti) dediler Süfyan, Amr'dan, o da Saîd b. Cübeyr'den, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etmiş. İbn Ömer şunu söylemiş: (sallallahü aleyhi ve sellem) liân yapanlara: «Hesabınız Allah'a kalmıştır. Biriniz yalancıdır. Senin İfân yapmak için bir delilin yoktur.» buyurdu. Erkek: Ya Resûlallah ! Malım ne olacak? dedi. mal yoktur. Eğer kadın aleyhinde doğru söyledi isen; mal, fercinin sana helâl olmasına tekabül eder. Yafan söyledi isen bu mal talebi senin için ondan daha uzaktır.» buyurdular. kendi rivâyetinde şöyle dedi: «Bize Süfyân, Amr'dan naklen rivâyet etti. Amr, Saîd b. Cübeyr'i şunu söylerken işitmiş: Ben İbnİ Ömer'i: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu; derken işittim.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3822-) Bana Ebû'r-Rabî'ez-Zehrânî rivâyet etti. ki): Bize Hammâd, Eyyûb'dan, o da Saîd b. Cübeyr'den, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti, İbn Ömer şunu söylemiş: (sallallahü aleyhi ve sellem) Benî Aclân'dan iki kişinin ara-sini ayırdı; ve: biliyor ki, ikinizden biri yalancıdır; tevbe edeniniz var mı?» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3823-) Bize bu hadîsi İbn Ebî Ömer de rivâyet etti. ki): Bize Süfyân, Eyyûb'dan rivâyet etti. Eyyûb Saîd b. Cübeyr'den dinlemiş. Saîd: İbn Ömer'e liânı sordum... diyerek Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen yukarıki hadîsin mislini söylemiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3824-) Bize Ebû Gassân El-Mismaî ile Muhammed b. Müsennâ ve İbn Beşşâr rivâyet ettiler. Lâfız Mismaî ile İbn Müsennâ'nındir. (Dediler ki): Bize Muâz yani İbn Hîşâm rivâyet etti. ki): Bana babam, Katâde'den, o da Azra'dan, o da Saîd b. Cübeyr'den naklen rivâyet etti. Saîd şunu söylemiş: liânciların aralarını ayırmadı. Bilâhare bu mesele Abdullah b. Ömer'e söylendi de: Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Benî Aclân'a mensûb karı kocanın arasını ayırdı; dedi. hadîsin bâzı rivâyetlerini Buhârî «Talâk» bahsinin birkaç yerinde; Ebû Dâvûd ile Nesâî dahi «Talâk» bahsinde muhtelif râvilerden taline etmişlerdir. Ömer (radıyallahü anh)'nın birinci rivâyetinde liânın hangi sözlerle yapıldığı bildirilmektedir. Ulemâ liânın aynen bu lâfızlarla yapılacağı hususunda müttefiktirler. Allah'a kalmıştır; biriniz yalancıdır.» cümlesi hakkında Kâdî Iy âz şunları söylemiştir: «Zahirine bakılırsa Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sözü liân yapıldıktan sonra söylemiştir. Maksad: Yalan söyleyen tarafa tevbe lâzım geldiğini bildirmektir. Davûdî: Bunu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kan kocayı vaz geçirmek için Hândan evvel söylemiştir; demiştir. Ama birinci kavl daha zahir ve sözün siyakına daha uygundur. Bu sözde: (ehad) lâfzı yalnız nefîde kullanılır diyen nahv ulemâsına ve keza: Bu kelimenin ancak tavsif için kullanıldığını, şahıs yerinde kullanılamayacağını söyleyenlere red cevâbı vardır. Filhakika bu hadîste (ehad) kelimesi nefî ve tavsif de değil, bir şahıs yerinde kullanılmıştır. Nahv İmâmlarından El-Müberred bunu tecviz etmiştir...» zikri geçen maldan murâd: Mehirdir. Liân yapan erkek karısına verdiği mehri ondan almak istemiş; fakat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunun mümkün olmadığını bildirmiş ve doğru söylediysen yani kadın zina etti ise, senden aldığı mehir mukabilinde sen de onunla cinsî münâsebette bulundun ve hakkını aldın; yalan söylediysen ondan mehir istemeğe hiç de hakkın kalmaz; çünkü hem namusuna dil uzatmakla, hem de senden aldığı hakkını elinden almakla ona zulmetmiş olursun; demek istemiştir. Aclân’ın iki kardeşinden murâd: Eenî Aclân kabilesine mensûb karı koca yani Uveymir kıssasıdır. İbarede taglîb tarikiyle kız kardeşe kardeş denilmiştir. Araplar bir kişiyi ifâde etmek İçin kardeş tâbirini kullanırlar; «Benî Temîm'in kardeşi» derler; bundan «Benî Temîmli bir adam» mânâsını kasdederler.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3825-) Bize Saîd b. Mansûr ile Kuteybe b. Saîd rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Mâlik rivâyet etti. H. b. Yahya da rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Mâlik'e hitaben: Sana Nâfi’, İbn Ömer'den naklen: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) devrinde bir adamın karısı ile liân yaptığını; bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in onları birbirinden ayırarak çocuğu annesine ilhak ettiğini rivâyet etti mi? diye sordum. Mâlik: Evet, cevâbını verdi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3826-) Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. H. İbn Nümeyr de rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. Her iki râvi (Demişler ki): Bize Ubeydullah, Nâfi'den, o da İbn Ömer'den naklen rivâyette bulundu. İbn Ömer Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem) Ensâr'dan bir zâtla karısının arasında liân yaptı; ve aralarını ayırdı.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3827-) Bize bu hadîsi Muhammed b. Müsennâ ile Ubeydullah b. Saîd de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Yahya yani el-Kattân, Ubeydullâh’dan bu isnadla rivâyette bulundu. rivâyeti Buhârî «Talâk» ve «Ferâiz» bahislerinde; Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce «Talâk»da; Tirmizî «Nikâh» bahsinde tahric etmişlerdir. Buhârî şârihi Aynî'ye göre Ensâr'dan liân yapan zât Hilâl b. Ümeyye'dir. Bu zâta âid rivâyet, Bâbımızda az sonra görülecektir. Abbâs (radıyallahü anh)'dan rivâyet olunan bir hadîste: b. Ümeyye karısına zinâ isnadında bulununca kendisine: Val-üi (sallallahü aleyhi ve sellem) sana seksen dayak vurur; deümü biliyor; cevabını verdi. Bunun üzerine mübâane âyeti nâzil oldu.» denilmiştir. Mamafih bu rivâyet Uveymir-i Aclânîye âid de olabilir; çünkü o da Ensârdandır. şerif «liân ancak hâkimin kan kocayı birbirinden ayırma-siyle tamam olur.» diyen Hanefîler'e kuvvetli bir delildir. Bu bâbtaki ihtilâfı az yukarıda görmüştük. Bundan maada liânın meşruiyetine ve doğacak çocuğun nesebinin annesinden sabit olacağına da delildir. Erkek karısının hamli için: «Bu benden değildir.» dedi mi artık çocuğun nesebi ondan sabit olmaz; annesine nisbet edilir. Mîras dahi anne ile oğlu arasında cereyan eder. Mezhep İmâmları ile cumhûrun kavilleri bu olduğunu dahi yukarıda görmüştük. «Bir takım ulemâ: Erkek karısının çocuğunu nefî etmekle çocuk onun olmaktan çıkmaz; bundan dolayı kendisine liân da yapılmaz; demişlerdir.» diyor. işaret ettiği zevat; «Şa'bî ile Muhammed b. Ebî Zi'b ve bâzı Medine ulemâsıdır. Burada ikinci bir ihtilâf daha vardır. göre çocuk hakkındaki kazif doğum esnasında yahut doğumdan bir iki gün sonra yani âdet vecihle çocuğun tebrik edildiği ve onun ihtiyacâtı için öte beri satın alındığı günlerde yapılırsa sahihtir. Ondan sonra yapılan nefye itibâr yoktur. İmâm A'zam bu' hususta vakit ta'yin etmemiştir. Yalnız bir rivâyete göre yedi gün ta'yîn ettiği söylenir. İmâm Ebû Yûsuf ile İmâm Muhammed'e göre çocuk kırk gün zarfında nefî edilebilir. İmâm Şafiî: «Çocuk doğar doğmaz nefî edilirse sahihtir; daha sonra nefî caiz olmaz.» demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3828-) Bize Züheyr b. Harb ile Osman b. Ebî Şeybe ve İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. Lâfız Züheyr'indir. İshâk (Bize haber verdi) ifâdesini kullandı. Ötekiler: Bize Cerîr. Âmeş'den, o da İbrahim'den, o da Alkame'den, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti; dediler. Abdullah Şöyle dedi: cuma gecesi mescidde idik. Ansızın Ensârdan bir adam çıkageldi ve: Şayet bir adam karığının yanında birini bulur da lâf söylerse ona dayak vurur; öldürürse siz de kendisini (kısâsen) öldürür müsünüz? Yoksa susarsa pür gazab mı susar? Vallahi ben bunu mutlaka Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e soracağım! dedi. Ertesi gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek sordu; ve: Şayet bir adam karısının yanında birini bulur da lâf söylerse ona dayak vurur; öldürürse siz de kendisini (kısaşen) Öldürür müsünüz; yoksa susarsa pür gazab mı susar? dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): beyân buyur!» dedi. (Böylece) dua etmeğe başladı. Nihayet liân âyeti (yani): İftira atıp da kendilerinden başka şahidleri olmayanlar..." âyetleri indi. Müteakiben halk arasında bu iş o adamın başına geldi de; hem kendisi hem karısı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek lânetleştiler. (Evvelâ) erkek: Kendinin hakikaten doğru söyleyenlerden olduğuna Allah'a dört defa şehâdette bulundu. Sonra beşincide: Eğer yalancılardansa Allah'ın laneti kendi üzerine olması lanetini yaptı. Arkasından kadın liân yapmağa kalktı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: geç!» buyurdu. Fakat kadın razı olmadı; ve liân yaptı. Onlar dönüp gittikten sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) . ki bu kadın kara, cılız bir çocuk doğurur.» buyurdular. Müteakiben kadın kara, cılız bir çocuk doğurdu.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3829-) Bize bu hadîsi İshâk b. İbrâhîm de rivâyet etti. ki): Bize Îsâ b. Yûnus haber verdi. H. Ebû Bekr b. Ebî Şeybe dahi rivâyet etti. ki): Bize Abde b. Süleyman rivâyet etti. Bu râviler hep birden A'meş'den bu isnâdla bu hadîsin benzerini rivâyet etmişlerdir. rivâyet, bundan evvelkini tefsir etmektedir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ; beyân buyur!» diye dua etmesi, o âna kadar Han hakkında henüz âyet inmediğini gösterir. Bu cümle ile Allah'dan bu mesele hakkında hüküm indirmesini niyaz etmiş, arkasından liân âyetleri inmiştir. beyânına göre ca'd: Erkekler hakkında kullanılan sıfatlardandır; ve yerine göre hem medh hem zemm ifâde eder. Medh için kullanılırsa iki mânâsı vardır. Birinci mânâsı etli; güçlü kuvvetli; ikincisi: kıvırcık saçlı demektir. Çünkü düz saç ekseriyetle Arap olmayan milletlerde bulunur. için dahi biri: kısa, mütereddit, diğeri: cimri olmak üzere iki mânâda kullanılır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3830-) Bize Muhammed b. Müsemıâ rivâyet etti. ki): Bize Abdülâlâ rivâyet etti, ki): Bize Hişâm, Muhammed'den naklen rivâyette bulundu. ki): işten malûmatı olduğunu zannederek Enes b. Mâlik'e sordum da şunu söyledi. Hilâl b. Ümeyye karısına şerik b. Sehmâ ile zinâ isnadında bulundu. Şerik, Berâ' b. Mâlik'in anne bir kardeşi olup İslâm'da ilk liân yapan adamdı. Hilâl karısı ile lânetleşti. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): gözetleyin! Eğer beyaz (tenli), düz saçlı, bozuk gözlü bir çocuk doğurursa, çocuk Hilâl b. Umeyye'ye; sürmeli gözlü, cılız, İnce baldırlı doğurursa şerik b. Sehma'ya âirtir.» buyurdu. Bilâhare haber aidim ki, kadın sürmeli gözlü, cıliz, ince baldırlı bir çocuk doğurmuş. b. Ümeyye hadisini Hazret-i İbn Abbâs'dan, Buhârî: «Tefsir», «Talâk» ve «Şehâdât» bahislerinde; Ebû Dâvûd «Talâk»da; Tirmizî «Tefsîr» ve «Talâk» bahislerinde muhtelif lâfızlarla Muhammed b. Beşşâr'dan tahric etmişlerdir Hilâl Ensârdandır. Evvelce müslürnan olmuş; Bedir ve Uhud gazalarına iştirak etmiştir. Tebûk gazasına gitmeyen, fakat sonra da afva mazhar olan üç kişiden biridir. beyânına göre karısının ismi Havle binti Kays fdır. Havle binti Âsim olduğunu söyleyenler de vardır. O da Ensârdandır. b. Sehmâ: Sahabeden olup Âsim b. Adiyy'in amcası oğlu ve Berâ'b. Mâlik'in anne bir kardeşidir. Ensârın müttefiklerindendi. Sehmâ annesinin lâkabıdır. İsmi Leb îbe binti Abdiilah'dır. Babasının adı da Abede b. Muattib'dir. Yahûdi olduğunu söyleyenler de bulunmuşsa da Kâdî îyâz bu iddianın bâtıl olduğunu bildirmiştir. hadîsi Ebû Dâvûd, biri Muhammed b. Beş-şar. diğeri Hasan b. Alî'den olmak üzere iki tarîkten rivâyet etmiştir. Bu bâbtakî rivâyetlerin mecmuundan anlaşıldığına göre Hilâl b. Ümeyye kıssası şöyle cereyan etmiştir: Hilâl tarlasından yatsı zamanı evine dönmüş; ve karısını Şerîk ile zina ederken gözü ile görmüş; kulağı ile işitmiş. Fakat ses çıkarmamış. Sabah olunca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve SeîkmS'e giderek hâdiseyi anlatmış. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu haberden hoşlanmamış. Hilâl'e: beyyîne getirirsin yahut sırtına dayak vurulur!» demiş. Hilâl buna mukabeleten: Seni hak dinle gönderen Allah'a yemîn ederim ki, ben doğruyu söyledim. Allah elbette benim sırtımı dayaktan kurtaracak bir hüküm indirecektir; demiş. Bunun üzerine Cebrail (aleyhisselâm) inerek lîân âyetlerini getirmiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den vakî Kâîe geçince Hazret-i Hilâl'e: yâ Hilâl! Allah sana ferahlık ve akar yol halk etti.» buyurarak inen âyetleri kendisine okumuş. Hilâl: Ben zâten Rabbimden bunu bekliyordum; demiş. Sonra Hilâî'in karısına haber göndermişler. Kadın gelince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) âyetleri ona da okumuş; ve âhîret azabının dünya azabından daha şiddetli olduğu ikisine de hatırlatarak nasihatlerde bulunmuş. Hilâl: Vallahi bu kadın hakkında ben doğruyu söyledim; demiş. Kadın ise kocasının yalan söylediğini iddia etmiş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): arasında liân yapın!» buyurmuşlar. Evvelâ Hilâl'den şehâ-det istenmiş. Hilâl doğru söylediğine dört defa şehâdette bulunmuş. Be Şİnciye sıra gelince; Hüâl'e: Yâ Hilâl! Allah'dan kork, çünkü dünya azâbı âhiret azabından ehvendir; bu şehâdet sana azabı icâb eder; demişler. Hilâl: Vallahi bundan dolayı Allah bana hadd vurdurmadığı gibi, beni azâb da etmez; diyerek beşinci şehâdetini de yapmış. Arkasından kadına: Sen de şehâdet getir; demişler. O da kocasının yalancı olduğuna dört defa şehâdette bulunmuş. Beşinciye sıra gelince, ona da kocasına yapılan telkînât yapılmış. Kadın bir an durakladıktan sonra: Vallahi ben kavmimi kepaze edemem; diyerek beşinci şehâdetini getirmiş. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onları birbirlerinden ayırmış; ve çocuğun bundan böyle baba adı ile çağırlmamasına, kadına ve çocuğuna kimsenin dil uzatıp isnâdda bulunmamasına; bu gibi hareketlerde bulunanlara hadd vurulacağına, kan koca boşanmadan birbirinden ayrıldıkları için kadına mesken ve nafaka verilemeyeceğine hüküm buyurmuş. Çocuk sarışın, çantıları çıkık, kanbur ve ince baldirlı doğarsa Hilâl'e; esmer, kıvırcık saçlı, dolgun vücutlu, kalın baldırlı, düzgün çantılı doğarsa maznuna yani Şerîk'e âid olacağını bildirmiş. Neticede kadın Şerîk'e benzeyen bir çocuk doğurmuş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu haber alınca: şu yeminler olmasaydı ben bu kadına yapacağımı bilirdim.» demiş. İkrime'nin beyanına göre doğan çocuk sonra Mısır'a vâlî olmuş. âyetlerinin sebeb-i nüzulü'hakkında ulemâ ihtilâf etmişlerdir. Bazıları Uveymir-i Aclânî hakkında nâzil olduğunu söylemişlerdir. Delilleri: (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i Uveymir'e daha önceden: refikan hakkında Allah âyet indirdi.» buyurmasıdır. Cumhûru ulemâya göre liân âyetleri Hilâl b. Ümeyye kıssası için nâzil olmuştur. Çünkü Bâbımız hadîsinde Hazret-i Hilâl için: «İslâmda ilk liân yapan adamdı.» denilmiştir. Şâfiîler'den Mârûdî: «Bu iki zât hakkında nakiller birbirine benzer ve karışıktır» demiş; İbn Sabbâğ ise Hilâl kıssasının âyetin onun hakkında indiğine delâlet ettiğini söyledikten sonra: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Uveymîr'e: refikan hakkında Allah âyet İndirdi.» buyurmasının mânâsı: Hilâl kıssası için indirilen âyetler demektir. Zîra bunların hükümleri bütün müslümanlara âmm ve şâmildir. Nevevî'ye göre her ikisi için birden inmiş olabilir. İkisi de aynı meseleyi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e yakın zamanlarda sormuşlardır. Evvelâ Hilâ1 sormuşsa da aralan yakın olduğu için âyetler ikisi hakkında nâzil olmuştur, denilebilir. Hüküm itibariyle bu rivâyet de yukarıkiler gibidir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3831-) Bize ikisi de Mısırlı olan Muhammed b. Rurah b. Muhacir ile Îsâ b. Hammâd rivâyet ettiler. Lâfız İbn Rumh'undur. (Dediler ki): Bize Leys, Yahya b. Saîd'den, o da Abdurrahmân b. Kâsım'den, o da Kâsım b. Muhammed'den, o da İbn Abbâs'dan naklen onun şöyle dediğini haber verdi: (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanında lânetleşmenin lâfo oldu da Âsim b. Adiy bu hususta bir söz söyledi. Sonra kalkıp gitti. Derken ona kavminden bir adam gelerek, karısiyle bir adam tuttuğunu şikâyet etmiş. Bunun üzerine Asım: Ben buna ancak kendi sözümden dolayı mübtelâ oldum, diyerek o zâtı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e götürmüş. Gelen zât karısını ne vaziyette bulduğunu ona da haber vermiş. Bu zât sapsarı, etsiz, düz saçlı imiş. Karısının yanında bulduğunu iddia ettiği şahıs ise dolgun bacaklı, esmer ve etli bir adammış. Bu haber üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): beyân buyur!» diye duâ etmiş. Binnetice kadın, kocasının onun yanında bulduğunu söylediği adama benzeyen bir çocuk doğurmuş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'de aralarında liân yapmış. bulunan bir adam İbn Abbâs'a: Hakkında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: kimseyi şâhidsiz recmetseydim, bu kadını recmederdim!» buyurduğu kadın bu mudur? diye sordu. İbn Abbâs: Hayır, o İslâm'da aşikâr kötülük işleyen bir kadındı.» cevâbını verdi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3832-) Bu hadîsi bana Ahmed b. Yusuf el-Ezdî de rivâyet etti. ki) ; Bize İsmail b. Ebî Üveys rivâyet etti. ki): Bana Süleyman yani İbn Bilâl Yahya'dan naklen rivâyet etti. ki): Bana Abdurrahmân b. Kâsım, Kâsım b. Muhammed'den, o da İbn Abbâs'dan naklen rivâyette bulundu ki, İbn Abbâs: (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanında, liân yapanların lâfı geçtî» demîş, Râvî, Leys hadîsi gibi rivâyette bulunmuş; bu hadîste: etli...» tâbirinden sonra: «cılız, kısa kıvırcık saçlı» ifâdesini ziyâde etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3833-) Bize Amru'n-Nâkid ile İbn Ebî Ömer rivâyet ettiler. Lâfız Amr'îndır. (Dediler ki): Bize Süfyân b. Uyeyne, Ebû'z-Zinâd'dan, o da Kâsım b. Muhammed'den naklen rivâyette bulundu. ki): Abdullah b. Şeddâd şunu söyledi: Abbâs’ın yanında, liân yapanların lâfı geçti de İbn Şeddâd: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in haklarında: kimseyi şâhidsiz recmetseydim mutlaka bu kadını recmederdim!» buyurduğu kimseler bunlar mı? diye sordu. İbn Abbâs: Hayır, o aşikâr yapardı; cevâbını verdi. Ebî Ömer. Kâsım b. Muhammed'den rivâyetinde: « ki: Ben İbn Abbâs'dan dinledim.» ifadesini kullandı. rivâyetler Uveymir-i Aclânî kıssasına aittir. Âsım'a gelen zât Uveymir'dir. Buradaki İbn Abbâs rivâyetini Buhârî «Şehâdet», «Muharibin», «Tefsir» bahislerinde ve Talâk»ın bir-iki yerinde, Nesâî «Talâk»ın bir-iki yerinde ve «Recm»de muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. b. Adiys Uveymir'in kabilesindendir. Bu zât Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında ileri geri söylenmiş: «Ben refikamın yanında bir adam bulursam mutlaka kılıçla boynunu vururum!» demişti. Sonra Allahü teâlâ bu husustaki hükmünü göstermek ve câhili-yet âdetini kaldırmak için, karı dökmenin hod behod değil, ancak Allah'ın hükmü ile caiz olacağını kendisine öğretmek üzere onu kendi kabilesinden Uveymir hadisesiyle ibtilâ etmiştir. Bâbımızın ilk hadîsinde Uveymir (radıyallahü anh)'ın: «Şunu benim için yâ Âsim! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e soruver!» diye hitâb ettiği Âsim bu zâttır. Abbâs (radıyallahü anh)'a mecliste suâl soran zât Abdullah b. Şeddâd'dır. Nitekim müteâkıb rivâyette ismi tasrîh edilmiştir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: kimseyi şahidsiz recmetsem, mutlaka bu kadını recmederdim!» sözünden muradı Hazret-i Uveymir'in karısıdır. Yani kadını recmetmeyip liânla iktifa buyurması, recm şâhidsiz yapılamadığı içindir. Abbâs (radıyallahü anh): «Hayır! O İslâm'da aşikâr kötülük işleyen bir kadındı» cevâbı ile bu kadına işaret etmiştir. Kötülükten murâd zinadır. Aynî'nin kavli budur. Bu takdirde ibaredeki «la» ziyade ve te'kîd için olsa gerektir. Nevevî ise: Abbâs bu hadîsi: İslâmiyet devrinde aşikâr kötülük yapan bir kadındı diye tefsir etmiştir.» demektedir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3834-) Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize Abdülazîz yani Derâverdî, Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki, Sa'd b. Ubadetel-Ensârî: Yâ Resûlallahî Ne buyurursun, karısının yanında bir adam bulan kimse onu öldürebilir mi? diye sormuş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): cevâbını vermiş. Sa'd: Sana hak (din) ile ikram eyleyen Allah'a yemîn ederim ki, bilâkis evet! demiş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ; söylediğine kulak verin!» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3835-) Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bana İs-hâk b. Îsâ rivâyet etti. ki): Bize Mâlik, Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki, Sa'd b. Ubâde: Yâ Resûlallah! Refikamın yanında bir adam bulursam dört şâhid getirinceye kadar ona mühlet verecekmiyim? diye sormuş. O da: cevâbını vermiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3836-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Hâlid b. Mahled, Süleyman b. Bilâl'den naklen rivâyet etti. ki) ; Bana Süheyî, babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyette bulundu. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Sa'd b. Ubâde: Ya Resûlallah! Refikamın yanında bir adam bulsam, dört şâhid getirinceye kadar ona dokunmayacak mıyım? diye sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): cevâbını verdi. Sa'd: Asla olamaz! Seni hak (dîn) ile gönderen Allah'a yemin ederim ki, ben onu bundan Önce mutlaka kılıçla tepeleyiveririm! dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): söylediğine kulak verin! O hakîkaten gayurdur; ama ben ondan daha gayurum; Allah da benden daha gayurdur.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3837-) Bana Ubeydullah b. Amr el-Kavârîrî ile Ebû Kâmil Fu-dayl b. Hüseyn el-Cahderî rivâyet ettiler. Lâfız Ebû Kâmil'indir. (Dediler ki): Bize Ebû Avâne, Abdülmelik b. Umeyrden, o da Muğîre'nin kâtibi Verrâd'dan, o da Muğîre b. Şu'be'den naklen rivâyet etti. ki): Sa'd b. Ubâde: refikamın yanında bir adam görürsem onu mutlaka ters tarafını çevirmeden kılıçla vururum; dedi. Bu söz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kulağına vardı. Bunun üzerine: Sa'd'ın gayretine şaşıyor musunuz? Vallahi ben ondan daha gayurum; Allah da benden daha gayurdur. Gayretinden dolayıdır ki, Allah kötülüklerin aşikârını gizlisini haram kılmıştır. Allah'don daha gayur hiç bir şahıs yoktur. D'zür Allah'a olduğundan fazîa hiç bir kimseye makbul olamaz. Bundan dolayıdır ki, Allah Peygamberleri müjdeci ve korkutucu olarak göndermiştir. Allah'tan başka hiç bir kimseye tr.edh daha makbul değildir. Bundan dolayıdır ki, Allah cenneti va'd etmiştir.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3838-) Bize bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebi Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Hüseyn b. Aliy, Zâide'den, o da Abdülmelik b. Umeyr'den bu isnâdla bu hadisin mislini rivâyet etti. O demiş; dememiştir. hadîsi Buhârî «Nikâh», «Muharibin» ve «Tevhîd» bahislerinde tahrîc etmiştir. b. Ubâde (radıyallahü anh) Hazrec kabilesinin reîsi idi. Mârüdî ve diğer ulemânın beyanlarına göre Hazret-i Sa'd’ın kâhiren Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e i'tirâz gibi görünen sözleri, hakîkatta i'tirâz ve muhalefet değil, âdeti ifâde ve ihbardır. Karısını yabancı bir erkekle münasebet halinde gören kimseyi birden gazab ve hiddet kaplar; ve onu derhal öldürür. Bu hususta Allah âsî olup olmayacağını düşünmez. İşte Sa'd (radıyallahü anh) bu hâli anlatmak istemiştir. Enbârî ve diğer bâzılarına göre, şeref ve fazilette kavminden üstün olan kimsedir. Bu kelime, halım selîm, güzel huylu ve reîs mânâlarına da gelir. Gayretli demektir. Gayret: Esasen menetmek mânâsına gelir. Karısını başkasına bakmak, konuşmak ve emsali alâkalardan men' eden erkeğe Araplar gayur derler. Türkçemizde buna kıskançlık denir; burada ondan murâd: Hamiyyet ve izzet-i nefistir. Gayret bir kemal sıfatıdır. Onun için Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Sa'd'in gayur olduğunu, kendisinin Sa'd'dan daha gayur, Allah'ın ondan da gayur olduğunu haber vermiş; müteâkıb rivâyette bu ifâdeden sonra: «Gayretinden dolayıdır ki, Allah kötülüklerin aşikârını gizlisini haram kılmıştır.» buyurarak gayretullahdan murâd ne olduğunu tefsir ve îzâh etmiştir. Yalnız insan gayretinde insan hâlinin değişmesi ve ıztırâb gibi şeyler vardır. Bunlar Teâlâ Hazretleri hakkında müstehîl yani imkânsızdır. Iyâz; gayreti şöyle îzâh etmiştir: «Gayret, ihtisas ifade eden bir şeyde ortak bulunmak sebebiyle kalbin değişmesinden ve gazabın heyecana gelmesinden alınmadır. Bu en ziyâde karı koca arasında olur. murâd: Kavli, fi'lî bütün çirkin hasletlerdir. Mücâhid'e göre aşikâr kötülük annelerle evlenmektir. Câhiliyyet devrinde anne ile evlenmek âdetti. Gizli kötülük de zinadır. Sa'd'm: «Ters tarafını çevirmeden kılıçla vururum.» sözü: «keskin tarafı ile vurur da'öldürürüm» manasınadır. buradaki rivâyetinde Allahü teâlâ hakkında «Şahıs» kelimesi kullanılmış ve: daha gayur hiç bir şahıs yoktur.» buyurulmuştur. İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) rivâyetinde bunun yerine «Ebad» yani hiç bir münferid şey denilerek şahıstan muradın «tek bir şey» demek olduğu beyân edilmiştir. Bir rivâyette: daha gayur hîç bir şey yoktur.» denilmiştir. buradaki (şahıs) kelimesi üzerinde bir hayli söz etmişlerdir. Kur tubî: «Şahıs kelimesi lügatte esâs itibariyle insan eti ve cismi mânâsına vaz' edilmiş; ama görünen her şey hakkında kullanılmıştır. şey görünürse onun hakkında: derler. Bu mânâ Allah hakkında muhaldir.» diyor. Dâvûdî bu kelimenin Pey-gamlıer (sallallahü aleyhi ve sellem)’e muttasıl olarak rivâyet edilmediğini: ümmetin, bu gibi hadîsleri kabul ile telâkki etmediğini, amel için zaruret olmayan hükümlerde böyle şeylerden sakınılması gerektiğini söylemiş; Hattâbî sözü daha da uzatarak şu beyanda bulunmuştur: sıfatları hakkında (şahıs) kelimesini kullanmak caiz değildir. Çünkü şahıs ancak mürekkeb cisimden meydana gelir. Bu kelime sahih olmayıp râvi tarafından yapılan bir tashîf olsa gerektir. Birçok râviler hadîsi mânâ itibariyle rivâyet ederler. Râvilerin hepsi fakîh değildir. Bâzı râvilerin sözlerinde boş ve saçma şeyler vardır. Tabiînin büyüklerinden biri: Rabbimiz ne güzel kişidir; ona itaat edersek bize karşı gelmez; demiştir. Halbuki (kişi) lâfzı ancak insanlar hakkında kullanılır. Bu zât sözü gelişi güzel salıvermiştir. Şahıs tâbiri dahi bu kabilden olacaktır. Fesadçılar bu kelimeyi birkaç vecihden dile dolamışlardır. Evvelâ: Lâfız ancak işitmekle sabit olur; derler. Sonra: Bu lâfzın kabul edilmediğine icmâ ı ümmet bulunduğunu ileri sürerler. Bir de: Bu kelimenin mânâsı: Mürekkeb cisim olmayı icâb eder; binâenaleyh Allah hakkında kullanılamaz; Cehmiye taifesi Allah'ın cisim olduğuna kail bulundukları halde onlar bile Allah hakkında (şahıs) kelimesinin kullanılamayacağını söylemişlerdir. Bu da arzettiğimiz vecihle icmâın bu kelimeyi Allah'ın sıfatı hakkında kabul etmediğini gösterir; derler.» hadîsteki (şahıs) kelimesi hiç bir şey mânâsına istiaredir. Bazıları bu cümlenin: «Hiç bir şahsın Allah'dan daha gayur olması doğru değildir. Bu tasavvur bile olunamaz.» mânâsına geldiğini söylemiş: «Şu hâlde insan Allah'ın kullarına yaptığı muameleden edeb örneği almalıdır. Allah kullarına hak ettikleri cezayı hemen vermemiş; onları cezalandır-mazdan evvel defalarca inzâr etmiş; azabı ile korkutmuş; kendilerine mühlet vermiştir. Kula yaraşan da hakkı yokken vurup öldürme gibi şeylere atılmamaktır...» demişlerdir. Allah'a olduğundan fazla hiç bir kimseye makbul olamaz!» cümlesindeki özürden murâd: Nevevî'ye göre i'zâr yani ceza vermeden evvel inzâr ve tehdidde bulunmaktır. Teâlâ Hazretleri Peygamberleri bunun için göndermiştir. Kur'ân-ı Kerîm'de: «Peygamber göndermedikçe (kimseyi) azâb edecek değiliz!» buyuruîmuştur. buradaki özürden, hüccet kasdedildiğini söylemiş; «Tevdîh» sahibi ise: «Özür: tevbe ve tevbeyi kabuldür.» demiştir. Nevevî'nin beyânına göre: dolayıdır ki, Allah cenneti va'd etmiştir.» cümlesinin mânâsı: Allah cenneti va'dederek kullarını onu kazanmağa teşvik buyurun-ca kulların cenneti istemeleri, Allah'a hamdü senaları artmıştır; demektir. Battal: «Allah'ın kullarından, ibâdet, lâyık olmadığı sıfatlardan tenzih ve hamdü senada bulunmak suretiyle kendisini med-hetmelerini dilemesi, bu tâatler mukabilinde onları mükâfatlandırmak içindir.» demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3839-) Bize bu hadîsi Kuteybe b. Saîd ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe, Amru'n-Nâkıd ve Züheyr b. Harb rivâyet ettiler. Lâfız Kuteybe'-nindir. (Dediler ki): Bize Süfyân b. Uyeyne, Zührî'den, o da Saîd b. Müseyyib'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyette bulundu. (Şöyle dedi) ; Fezâre kabilesinden bir adam Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek: Karım siyah bir oğlan doğurdu; dedi. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): develerin var mı?» diye sordu. Adam: Evet, cevâbını verdi. «Renkleri nedir?» dedi. Adam: Kırmızı! cevâbmı verdi. boz renklileri var mı?» diye sordu. Adam: Hakîkaten içlerinde boz olanları var; dedi. «Peki, bu onlara nereden geldi?» buyurdu. Adam: Belki damar çekmiştir; dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bunu da belki damar çekmişti;-.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3840-) Bize İshâk b. İbrahim ile Muhammed b. Râfi' ve Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. İbn Râfi': (Bize rivâyet etti.) tâbirini kullandı. Ötekiler: Bize Abdürrezzâk haber verdi; dediler. Abdürrezzâk: Bize Ma'mer haber verdi; demiş. H. İbn Râfi' de rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebî Füdeyk rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebî Zi'b haber verdi. Bu râviler hep birden Zührî'den bu isnâdla, İbn Uyeyne hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlardır. Şu kadar var ki, Ma'mer'in hadîsinde: «Yâ Resûlallah, karım siyah bir oğlan doğurdu; dedi. Halbuki o anda kendisi çocuğu nefyetmeye çalışıyordu.» ifâdesi bulunmaktadır. Hadîsin sonuna da: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona çocuğu kendinden nefî için ruhsat vermedi.» cümlesini ziyâde etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3841-) Bana Ebû't-Tâhîr ile Harmele b. Yahya rivâyet ettiler. Lâfız Harmele'nindir. (Dediler ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihab'dan, o da Ebû Seleme b. Abdirrahmân'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi ki: Bedevinin Mri Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek: Yâ Resûlallah! Karun siyah bir oğlan doğurdu; ben bunu kabul etmedim, demiş. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: develerin var mı?» diye sormuş. Bedevi: Evet! cevâbını vermiş. «Renkleri nedir?» buyurmuş. Bedevi: Kırmızıdır; demiş. boz renkleri var mı?» diye sormuş. Bedevi: Evet, demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Yâ bu nereden geldi?» buyurmuş. Bedevi: Yâ Resûlallah, belki onu bir damarı çekmiştir; cevâbını vermiş. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): bunu da bir damarı çekmiştir.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3842-) Bana Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. ki): Bize Huceyn rivâyet etti. ki): Bize X«ys, Ukayl'den, o da İbn Şihab'dan naklen rivâyet etti ki, İbn Şihâb: Ebû Hüreyre'nin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen yukarıkilerin hadîsi gibi rivâyette bulunduğunu duyduk; demiş. hadîsi Buhârî «Talâk» ve «Muharibin» bahislerinde tahrîc etmiştir. Hadîs-i şerifi Ebû Dâvûd ile Nesâî dahi rivâyet etmişlerdir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelen bedevinin ismi: Dam-dam b. Katâde'dir. Bu zât kendisi beyaz tenli olduğu için karısının doğurduğu siyah çocuğu yadırgamış; onu ta'rîz sureti ile nefyetmek istemiş; fakat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buna razı olmamıştır. Çünkü çocuk bâzan anne ve babaya değil de uzak ecdâdından birine benzeyebilir. Binâenaleyh mücerred renginin başka olması sebebi ile babası onu nefyedemez. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hakikati develerden misâl getirmek suretiyle îzâh buyurmuştur. Rengi siyaha çalar beyaz yani boz deve demektir. Araplarca eti en makbul deve budur. Asıl, kök ve damardır. Asilzade bir adam hakkında Araplar (arık) tâbirini kullanırlar. Damar çekmesinden murâd: Çocuğun sülâlesinden onun renginde bulunan birine benzemesidir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3843-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Mâlik'e şunu söyledim: Sana Nâfi', İbn Ömer'den naklen rivâyet etmiştir. İbni Ömer ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: kimse bir köledeki hissesini âzâd eder de kölenin (geri kalan) kıymetini ödeyecek kadar mala sahib bulunursa, köleye o maldan âdilâne bir kıymet biçilir; ortaklarına hisselerini verir ve köle onun nâmına âzâd olur. Aksi takdirde köleden âzâd olan mikdâr âzâd olmuştur.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âzâd
Konu: Bab
3844-) Bize bu hadîsi Kuteybe b. Saîd ile Muhammed b. Rumh hep birden Leys b. Sa'd'dan rivâyet ettiler, H. Şeybân b. Ferrûh da rivâyet etti. ki): Bize Cerîr b. Hâzim rivâyet etti. H. Ebû'r-Rabî' ile Ebû Kâmil dahi rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Hammâd rivâyet etti. ki): Bize Eyyûb rivâyet etti. H. İbn Nümeyr de rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Ubeydullah rivâyet etti. H. Muhammed b. Müsennâ dahi rivâyet etti. ki): Bize Abdülvehhâb rivâyet etti. Ben Yahya b. Saîd'den dinledim; dedi. H. İshâk b. Mansûr da rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzak, İbn Cüreyc'den naklen haber verdi. ki): Bana îsmâîl b. Ümeyye haber verdi. H. Hârûn b. Saîd el-Eylî de rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti, ki): Bana Üsâme haber verdi. H. Muhammed b. Râfi' dahi rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebi Füdeyk, İbn Ebî Zi'b'den naklen rivâyette bulundu. râvilerin hepsi Nafi'den, o da İbn Ömer'den naklen Mâlik'in Nafizden naklettiği hadîs mânâsında rivâyette bulunmuşlardır. hadîsi Buhârî «Şerike» ve «Itk» bahislerinde; Ebû Dâvûd «Itk» bahsinde; Tirmizî «Ahkâm»da; Nesâî «Itk» ve «Büyü'» bahislerinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Nasîb, hisse demektir. Âdilâne kıymetten murâd: Ödenen para kölenin kıymetinden ziyâde ve noksan olmamaktır. takdirde...» cümlesinin mânâsı: Eğer zengin değilse yalnız kendi hissesi âzâd olur demektir. Abd kelimesinden her nekadar köle yani erkek hatıra gelirse de hükümde cariye de dahildir. Çünkü ulemâdan bâzılarına göre bu kelime cariyeye de şâmildir. İbn’l-Arabî: «Bu kelime sıfattır; abd ve abde denilir. Mutlak zikredilirse erkeğe kadına şâmil olur» demiştir. Bir takımları cariyenin kıyâs-ı celî ile hükme dâhil olduğunu söylemişlerdir. Zira erkekte mevcut olan bir mânâ kadında da mevcuttur; hükmü iktizâ eden vasıfda erkekliğin kadınlığın te'-sîri yoktur. İshâk b. Rahuye'nin bu hükmü kölelere tahsis ettiği, cariyelere şumûlü olmadığını söylediği rivâyet olunur; fakat «Bu kavil şâzz ve bütün ulemanın sözlerine muhaliftir.» diyor. bakılırsa hadîs-i şerîf umum ifâde ediyorsa da delillerle sabiler bu hükümden bilittifak tahsis edilmişlerdir. Onların sair tasarrufları gibi, köle âzâd etmeleri de caiz değildir. Hattâ İmâm Şâfiî'ye göre sefihliği veya iflâsı dolayısiyle hacr yani tasarruftan men' edilen kimse dahi köle azâd edemez. İmâm A'zam sefîhlik sebebiyle hacrın caiz olamayacağına kaildir. Ona göre sefih (yani aklı kısa) bir kimse bütün tasarrufâtında serbesttir. Hanefîler'den İmâm Ebû Yûsuf ile İmâm Muhammed sefihin alış-veriş, hibe, icâre ve sadaka gibi şaka sözlerle sahîh olmayan tasarrufâttan hacr edileceğini; geri kalan talâk ve köle âzâdı gibi tasarruflardan men' edilemiyeceğini söylemişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âzâd
Konu: Bab
3845-) Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. Lâfız İbn Müsennâ'nındır. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Katâde'den, o da Nadr b. Enes’den, o da Beşîr b. Nehîk'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyette bulundu. İki kişi arasında ortak mal olup birinin âzâd etmek istediği bir köle hakkında: «Öder!» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âzâd
Konu: Kölenin Çalıştırılması Bâbı
3846-) Bana Amru'n-Nâkid rivâyet etti. ki): Bize İsmâîl b. İbrâhîm, İbn Ebî Arûbe'den, o da Katâde'den, o da Nadr b. Enes’den, o da Beşîr b. Nehîk'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber'den naklen rivâyet etti. kimse bir kulesindeki hissesini âzâd ederse, malı bulunduğu takdirde kölenin hürriyeti onun malındandir. Malı yoksa ağır işler yüklememek şartı ile köle çalıştırılır.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âzâd
Konu: Kölenin Çalıştırılması Bâbı
3847-) Bize bu hadîsi Alî b. Haşrem de rivâyet etti. ki): Bize Îsâ yani İbn Yûnus, Saîd b. Ebî Arûbe'den bu isnadla haber verdi. Şunu da ziyade etti: yoksa köleye adilâne kıymet biçilir; sonra âzâd etmeyenin hissesi için ağır işler yüklememek şartı ile çalıştırılır.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âzâd
Konu: Kölenin Çalıştırılması Bâbı
3848-) Bana Hârûn b. Abdillâh rivâyet etti. ki): Bize Vehb b. Cerîr rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Ben Katâde'yi bu isnâdla İbn Ebî Arâbe hadîsi mânâsında rivâyette bulunurken dinledim. O bu hadîste: âdilâne kıymet biçilir.» cümlesini de zikretmiştir. hadîsi Buhârî «Şerike» ve «Itk» bahislerinde; Müslim buradan maada «Nüzûr» bahsinin birkaç yerinde; Ebû Dâvûd ile Nesâî «Itk»da; Tirmizî ile İbn Mâce de «Ahkâm» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. ve şakîs: Hisse, nasîb demektir. yoksa ağır işler yüklememek şartı ile köle çalıştırılır.» cümlesinin metn-i hadîsten olup olmadığı ihtilaflıdır. Bu babda birçok sözler söylenmiştir. Ezcümle Kâdî Iyâz Şöyle deditir: «Burada köleyi çalıştırma meselesinin zikredilmesinde râviler arasında ihtilâf vardır. Dârekutnî diyor ki: Bu hadîsi Şu'be ile Hişâm, Kat âde'den rivâyet etmişlerdir. Bunların ikisi de en mu'temed râvilerden oldukları halde çalıştırmayı zikretmemişlerdir. Hemmâm da onlara uyarak çalıştırma meselesini hadîs'ten ayırmış; onu Ebû Katâde'nin re'yi saymıştır. Hadîsi Buhârîde bu şekilde tahrîc etmiştir; doğrusu da budur. Ben Ebû Bekri Nisâbûrî'yi-Hemmâm'in rivâyeti ne güzel ve mazbuttur! Katâde'nin sözünü hadîs'ten ayırmıştır; derken işittim...» Iyâz , Asîlî ile İbn Kassâr ve diğer bazı ulemânın: «Çalıştırmayı hadîsten kabul etmeyenler, kabul edenlerden evlâdır; çünkü bu cümle İbn Ömer'den rivâyet edilen diğer hadîslerde yoktur.» dediklerini; İbn Abdilberr'inde aynı sözü söylediğini; bir başkasının mezkûr cümle hakkında: Saîd b. Ebî Arûbe onu Katâde'den rivâyet ederken bâzan söyledi bâzan söylemedi; dediğini kaydettikten sonra: «Bu da gösterir ki, mezkûr cümle ona göre metn-i hadîsten değildir. Nitekim başkaları da aynı şeyi söylemişlerdir.» diyor. Şafiî'nin de aynı fikirde olduğu rivâyet edilmiştir. çalıştırma cümlesini metn-i hadîsten kabul edenler bunlara cevap vermişlerdir. İbn Hazm hadisin otuz sahâbiden sabit olduğunu söylemiş: «Bu haber son derece sahihtir: Binâenaleyh onun ihtiva ettiği ziyadeyi terk etmek caiz değildir...» demiştir. Buhârî şârihi Aynî dahi: «Bu hadîs Şafiî'nin dediği gibi sabit olmasa idi. Buhârî ile Müslim onu «Sahibelerinde tahrîc etmezlerdi.» demektedir. ulemâdan Bazıları Ebû Hüreyre hadîsini bundan evvelki İbn Ömer rivâyetine muhalif görmüş, ondaki (köleyi çalıştırma) cümlesini hadîs olarak kabul etmemiş; kölenin çalış tınlamayacağına İbn Ömer (radıyallahü anh) rivâyetiyle istidlal etmişlerdir. Diğer ulemâ ise iki rivâyet arasında muhalefet olmadığını, yalnız Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) hadîsinde çalıştırma ziyadesi bulunduğunu, bu ziyadeyi Buhârî, Müslim ve Tirmizî'nin rivâyet ettiklerini, binâenaleyh onun da sahih olduğunu söyleyerek hadîsi kendilerine delîl göstermişlerdir. ulemâya göre buradaki çalıştırmadan murâd: Hissesini âzâd etmeyen şerikin hakkını ödemek için köleyi çalıştırıp kazandırmaktır. Köle bu parayı kazanıp sahibine ödedikten sonra hür olur. Bazıları: Bundan murâd: Hissesi mukabilinde kölenin sahibine hizmet etmesidir.» demişlerdir. şerif sair hükümler hususunda bundan önceki İbn Ömer rivâyeti gibidir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âzâd
Konu: Kölenin Çalıştırılması Bâbı
3849-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Mâlik'e, Nâfi'den dinlediğim, onun da İbn Ömer'den, onun da Âişe'den naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum: âzâd etmek için bir câriye satın almak istemiş. Câriye sahipleri: Biz bu cariyeyi velâsı bizim olmak şartiyle sana satarız; demişler. Âişe bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e anmış da: sana mâni' değildir. Çünkü velâ' hakkı ancak âzâd edene âiddir.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âzâd
Konu: Velanın Yalnız Âzad Edene Mahsus Olması Bâbı
3850-) Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize Leys, İbn Şihâb'dan, o da Urve'den naklen rivâyet etti. Ona da Âişe haber vermiş ki, Berîre kitabet bedelini ödemesine yardım istemek için Âişe'ye gelmiş. Kitabet bedelinden henüz bir şey Ödememiş imiş. Âişe ona: Sahiplerin nezdine dön! Şayet senin kitabet bedelini ödememi, fakat velânm benim olmasını dilerlerse dediğimi yaparım; demiş. Berîre bunu sahiplerine söylemiş. Onlar razı olmamışlar; ve: Velâ' bizim olmak şartiyle sevabına yaparsa yapsın! demişler. Âişe de meseleyi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e anmış. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: al da âzâd et! Çünkü velâ' ancak âzâd edene aiddir.» buyurmuş. Sonra ayağa kalkarak: İnsanlara ne oluyor ki, Allah'ın kitabında olmayan bâzı şeyleri şart koşuyorlar? Her kim Allah'ın kitabında olmayan bir şeyi şart koşarsa yüz kerre şart koşsa hakkı yoktur. Allah'ın şartı hak ve mevsuktur.» buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âzâd
Konu: Velanın Yalnız Âzad Edene Mahsus Olması Bâbı
3851-) Bana Ebû't-Tâhir rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan, o da Urve b. Zübeyr'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe'den naklen haber verdi. Âişe şöyle dedi: bana gelerek: Yâ Âişe, dedi. Ben sahiplerimle her sene bir okiyye vermek şartiyle dokuz okıyyeye mükâtebe yaptım... bu hadîsi Leys hadîsi mânâsında rivâyet etti. Ve ziyade olarak: seni ondan menedemez; sen satın al da âzâd et!» dedi. O bu hadîste şunu da söyledi: Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) cemâat arasında ayağa kalkarak Allah'a hamdü senada bulundu. Arkasından: «Emmâ ba'dü», dedi

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âzâd
Konu: Velanın Yalnız Âzad Edene Mahsus Olması Bâbı
3852-) Bize Ebû Küreyb Muhammed b. Alâ' el-Hemdânî rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. ki): Bize Hişâm b. Urve rivâyet etti, ki): Bana babam, Âişe'den naklen haber verdi. ki): yanıma girerek: Sahiplerim her sene bir okıyye vermek şartiyle dokuz senede dokuz okıyyeye beni mükâteb yaptılar; bana yardım et! dedi. Ben de ona şunu söyledim: sahiplerin bunu kendilerine bir defada vererek seni âzâd etmeme, velânın da benim olmasına rîza gösterirlerse (dediğini) yaparım. bunu sahiplerine söylemiş. Onlar velânın kendilerine âid olmasından başkasını kabul etmemişler. Berîre bana gelerek bunu anlattı. Ben kendisini men'ettim. O da: Öyle ise Allah'a yemin olsun yapmam! cevabını verdi. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) işiterek bana sordu. Ben de kendisine haber verdim. Bunun üzerine: onu satın a! da âzâd et! Hem onlara velâyı şart koş! Çünkü velâ' âzâd edene âiddir.» buyurdu. Ben de Öyle yaptım. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yatsı zamanı hutbe okudu. Evvelâ Allah'a lâyık olduğu şekilde hamdü senada bulundu. Arkasından: sonra: Acep bâzı kimselere ne oluyor ki, Allah'ın kitabında olmayan bir takım şeyleri şart koşuyorlar? Allah (azze ve celle)’nin kitabında olmayan herhangi bir şart bâtıldır. İsterse yüz defa şart kılsın! Allah'ın kitabı hak, şartı da sağlamdır. Sizden bâzı adamlara ne oluyor da içlerinden biri: Sen filânı âzâd et; ama velâ bana âiddir; diyor. Velâ' ancak âzâd edene âiddir.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âzâd
Konu: Velanın Yalnız Âzad Edene Mahsus Olması Bâbı
3853-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Nümeyr rivâyet etti. H. Ebû Küreyb de rivâyet etti. ki): Bize Veki' rivâyet etti. H. Züheyr b. Harb ile İshâk b. İbrahim dahi hep birden Cerîr'den tivâyet ettiler. râvilerin hepsi Hişâm b. Urve'den bu isnâdla Ebû Üsâme hadîsi gibi rivâyette bulundular. Yalnız Cerîr hadîsinde: «Berîre'nin kocası köle idi: onun için Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu muhayyer bıraktı; o da kendi nefsini ihtiyar etti. Şayet kocası hür olsaydı Berîre'yi muhayyer bırakmazdı; dedi.» ifâdesi vardır. Bu râvilerin hiç birinin hadîsinde (emmâ ba'dü) tâbiri yoktur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âzâd
Konu: Velanın Yalnız Âzad Edene Mahsus Olması Bâbı
3854-) Bize Züheyr b. Harb ile Muhammed b. Ala' rivâyet ettiler. Lâfız Züheyr'indir. (Dediler ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti. ki): Bize Hişâm b. Urve, Abdurrahmân b. Kâsım'den, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: üç hüküm vardır: Sahipleri onu satarak velâsını şart koşmak istediler. Ben tunu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e anlattım da: onu satın al ve âzâd et! Çünkü velâ' âzâd edene aiddir.» buyurdu. Berîre âzâd oldu; müteakiben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu muhayyer bıraktı; o da kendini ihtiyar etti. Halk ona sadaka verirler; o da bize hediyye ederdi. Ben bunu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e andım da: Berîre'ye sadaka, size ise hediyyedir. Binâenaleyh siz onu yeyin!» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âzâd
Konu: Velanın Yalnız Âzad Edene Mahsus Olması Bâbı
3855-) Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Hüseyn b. Alî, Zâide'den, o da Simak'den, o da Abdurrahmân b. Kâsım'den, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti ki: Berîre'yî Ensâr'dan bâzı kimselerden satın almış. Onlar velâyı şart koşmuşlar. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ; ni'mete sahip olana aiddir.» buyurmuş; ve Berîre'yi muhayyer bırakmış. Berîre'nin kocası köle imiş. Âişe'ye et hediyye etmiş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): etten bize de bir şeyler yapsaydınız ya!» buyurmuş. Âişe: Onu Berîre'ye sadaka verdiler; demiş. (sallallahü aleyhi ve sellem); «O Berîre'ye sadaka; bize ise hediyyedir.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âzâd
Konu: Velanın Yalnız Âzad Edene Mahsus Olması Bâbı
3856-) Bize Muhammed b. Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. ki): Ben Abdurrahmân b. Kâsım'dan dinledim. ki): Ben Kâsım'i, Âişe'den naklen rivâyet ederken dinledim. Âişe âzâd etmek için Berîre'yi satın almak istemiş. Sahipleri velâ'sını şart koşmuşlar. Müteakiben Âişe bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e anmış da: onu satın al ve âzâd et! Çünkü velâ' âzâd edene âiddir.» buyurmuş. de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e et hediyye edilmiş. Kendilerine: Bu et Berîre'ye sadaka olarak verildi; demişler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): Berîre'ye sadaka; bize İse hediyyedîr.» buyurmuşlar. Berîre de muhayyer bırakılmış. Abdurrahmân: «Berîre'nin kocası hür idi.» demiş. Şu'be: Bilâhare ona Berîre'nin kocasını sordum da: Bilmiyorum; cevâbını verdi.» demiş,

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âzâd
Konu: Velanın Yalnız Âzad Edene Mahsus Olması Bâbı
3857-) Bize bu hadîsi Ahmed b. Osman en-Nevfelî de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Dâvûd rivâyet etti. ki): Bize Şu'be bu isnâdla bu hadîsin benzerini rivâyet etti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âzâd
Konu: Velanın Yalnız Âzad Edene Mahsus Olması Bâbı
3858-) Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbn Beşşâr hep birden Ebû Hişâm'dan rivâyet ettiler. İbn Müsennâ ki): Bize Muğîre b. Selemete’l-Mahzûmî ile Ebû Hişâm rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Vüheyb rivâyet etti. ki): Bize Ubeydullah, Yezîd b. Rûmân'dan, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen rivâyette bulundu. Âişe: kocası köle idi.» demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âzâd
Konu: Velanın Yalnız Âzad Edene Mahsus Olması Bâbı
3859-) Bana Ebû't-Tâhir rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti. ki): Bana Mâlik b. Enes, Rabîa b. Ebî Abdirrahmân’dan, o da Kâsım b. Muhammed'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe'den naklen haber verdi. Âişe şöyle dedi: Berîre'de üç sünnet vardı; Berîre âzâd olduğu vakit kocasında kalıp kalmamakta muhayyer bırakıldı. Ona et hediyye edilmişti. Az sonra çömlek ateşte iken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanıma girdi; ve yemek istedi. Kendilerine evdeki katıklardan katık getirildi. Fakat o: «Ben ateşte içi et dolu çömleği görmedim mi sanki?» buyurdu. Hay hay ya Resûlallah (görmüşsündür)! (Ama) bu Berîre'ye sadaka olarak verilen bir ettir; onun için sana ondan yedirmeğe çekindik; dediler. Bunun üzerine: Berîre'ye sadaka; ondan bize ise hediyyedir.» buyurdu. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onun hakkında: ancak âzâd edene âiddir.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âzâd
Konu: Velanın Yalnız Âzad Edene Mahsus Olması Bâbı
3860-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Hâlid b. Mahled, Süleyman b. Hilâl'den rivâyet etti. ki): Bana Süheyl b. Ebî Salih, babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): âzâd etmek için bir câriye satın almak istedi. Sahipleri velâ'nin kendilerine âid olmasından başkasına razı olmadılar. Derken Âişe bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e andı da:' sana mâni' olamaz; velâ' ancak âzâd edene âiddir.» buyurdular. hadîsin muhtelif rivâyetlerini Buhârî «Zekât» bahsinin birkaç yerinde, «Itk, Mükâteb, Hibe, Büyü', Ferâiz, Talâk, Şurût, Et'ıme» ve «Keffaret-i Eymân» bahislerinde; Ebû Dâvûd «Itk»da; Tirmizî Vasâya»da; Nesâî «Büyü', Itk, Ferâiz» ve «Şurût» bahislerinde; İbn Mâce «Itk» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. velâ'dan murâd: Âzâd ettiği köle veya cariyeye mirasçı olmaktır. Buna hususî tabiriyle velâ-i atâka derler. sana mâni' değildir.» cümlesi: «Câriye sahiplerinin koştukları şart velâ'nın senin olmasına mâni' değildir.» manasınadır. Yazı yazmak, bir araya toplamaktır. Şerîatte: Bir köle veya cariyeyi kazancı hususunda derhal; boynunun esaretten kurtulması hususunda bilâhare olmak üzere hürriyetine kavuşturmaktır. Buna mü-kâtebe denir. Mükâtebe köle ile sahibi arasında yapılan bir akiddir. Bu akde mükâtebe denilmesi ihtimal iki tarafın da vesika yazmasındandır. borcunu taksitle ödemesine bakarak verilmiş olması da muhtemeldir. Çünkü köle kitabet bedelini çalışıp kazanmak suretiyle taksitle öder. Mükâteb köle kazancı hakkında akdin tamamından sonra hemen hür olur. Artık kazandığı kendinindir. Fakat tam hürriyetine ancak şahsına biçilen kıymeti sahibine ödedikten sonra kavuşur. Bundan dolayıdır ki: «Mükâteb, kölelik zilletinden uçmuş, fakat hürriyet sahasına konamamıştır.» derler. Yani mükâtebin hâli devekuşuna benzer. Devekuşuna, uç dense: Ben deveyim; yük taşı dense: kuşum, dermiş. Kitabı'ndan murâd Şeyh Tekiyüddîn'e göre muhtemelen Allah'ın hükmüdür. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kitabında olmayan bazı şeyleri şart koşuyorlar...» buyurarak köle sahiplerinin velâyı kendilerine şart koşmalarına i'tiraz etmiş; bu şartın vasıtalı veya vasıtasız olarak Allah'ın Kitabında bulunmadığına İşaret buyurmuştur. Zîra bütün şeriat yâ doğrudan doğruya yahut bilvasıta Kur'ân-ı Kerîm'de mevcuttur. Vasıtasız emir ve ne-hîleri namaz, oruç ve sair ibâdetlerle içki, zina ve emsali menhiyyât hakkındaki âyetlerdir. Vasıtalılardan murâd: sîze ne getirirse onu kabul edin!" Haşr Sûresi, âyet: 96. ve Resûlüne itaat edin!" Âl-i îmrân sûresi, âyet: 132. gibi umûmî hükümlerdir. «Maksad, Kitâbullahda nassan bildirilmeyen şeyler bâtıldır demek değildir; çünkü (Velâ' âzâd edene âiddir) ifadesi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sözüdür. Ama ona itaat emri Kur'ân'da vardır. Bu sebeple onun sözünü Kitâbullaha izafe etmek caizdir.» diyor. tâbiri ile Kur'ân'da veya sünnette zikredilen hükmi ilâhî de kasdedilmiş olabilir. Bazıları: «Kitabdan murâd: Levhi mahfuzda yazılı bulunan şeylerdir.» demişlerdir. şartı hak ve mevsuktur.» ifâdesi metni hadîste ismi tafdîl sîgasiyle vârid olmuştur. Binâenaleyh cümleyi: «Allah'ın şartı daha hak ve daha mevsuktur.» şeklinde terceme etmenin daha doğru olacağı hâtıra gelebilirse de burada ismi tafdîl sîgası kendi mânâsında (yani derece bildirmek için) kullanılmamıştır. Maksat yalnız Allah'ın şartının hak ve sağlam olduğunu; başkalarının koştukları şartm hiçliğini anlatmaktır. bâzı nüshalarda: şeklinde zaptolunmuştur. Fakat Mazirî ve diğer lisân ulemâsı bunların ikisinin de yanlış olduğunu söylemiş, doğrusunun: olduğunu bildirmişlerdir. Bu ifâdenin mânâsı; Hayır, vallahi yeminim budur; demektir. Yani (hazâ) ismi işareti ikiye bölünmüş: (hâ) ile (zâ) nın arasına ismullah getirilmiştir. Bekr b. Ebî Şeybe rivâyetinde: ni'mete sâhib olana âiddir.»buyurulmuştur. Bunun mânâsı dahi «Velâ', âzâd edene aidir.» demektir. Çünkü mîras hakkını kazandıran velâ' ancak âzâd suretiyle olur, rivâyetindeki «üç sünnet»den murâd: Üç hükümdür; yani Berîre sebebiyle üç şer'î hüküm öğrenilmiştir. Berîre binti Safvân, Ensâr'dan bir kavmin cariyesi idi. Bazıları Ebû Ahmed b. Cahş'in; bir takımları da Benî Hilâl'den birinin cariyesi olduğunu söylerler. Kıbt kav-mindendi. Kirmanı: «Berîre, Hazret-i Âişe’nin cariyesi idi. Vaktiyle Utbe b. Ebî Leheb'in milkinde idi.» diyor. Zehebî onu sahâbiyyeler meyânında zikretmiştir. Hattâ Taberânî «El-Mu'cem»inde ondan şu hadîsi rivâyet eder: b. Mervân dedi ki: Medine'de Berîre'nin meclisinde bulunurdum. Bana şunu söyledi: Ey Abdülmelik! Ben sende bir takım iyi hasletler görüyorum. Sen bu emirlik işini üzerine almağa cidden lâyıksın. Ama emîr olursan dünyadan sakın! Çünkü ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i şöyle buyururken işittim; Bir kimse cenneti görmüşken, bir müslümandan haksız yere akıttığı bir şişe dolusu kan sebebiyle, onun kapısından koyulacaktır. ismi ihtilaflıdır. Sahîh rivâyetlerde isminin Muğîs olduğu zikrediliyor. Bâzı rivâyetlerde Muattib , bir takımlarında Mukassim denilmiştir. Hadîsin bâzı rivâyetlerinde bu zâtın köle, diğerlerinde hür olduğu tasrîh edilmektedir. Berîre'yi sahipleri mükâteb yapmışlardı. Kitabet bedeli bir rivâyete göre senede bir okıyye Ödemek şartiyle dokuz okıyye idi. Bir ckıyye o zamana göre kırk dirhem gümüşten ibaretti. Sonraları muhtelif memleketlerin ıstılahlarına göre değişmiştir. Başka bir rivâyette bedelin beş yılda taksitle Ödenecek beş okıyye olduğu zikredilmektedir. Bu iki rivâyetin arasını bulmak için Ayni tercih cihetine gitmiş ve dokuz okıyye rivâyetinin esah, ötekinin munkatı' olduğunu söylemiştir. Bazıları: «İhtimâl bu beş okıyye taksiti dokuz okıyye cümlesin dendir; yahut taksitlerinden bir kısmını ödemiş de beş okıyye kalmıştır.» demişlerse de rivâyetlerin birindeki: «Kitabet bedelinden hiç bir şey ödememişti.» ifâdesi bu te'vîli reddeder. «Bu hadîs ahkâm ve kavâdi çok olan büyük bir hadîstir; içinde mezheplerin ayrıldıkları yerler vardır...» diyor. Filhakika ha-dîs-i şerîf ten birçok hüküm ve fâideler çıkarılmıştır. Şöyle ki:

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âzâd
Konu: Velanın Yalnız Âzad Edene Mahsus Olması Bâbı
3861-) Bize Yahya b. Yahya et-Temîmî rivâyet etti. ki): Bize Süleyman b. Bilâl, Abdullah b. Dinar'dan, o da İbn Ömer'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) velâyı satmaktan ve hibe etmekten nehî buyurmuş. der ki: Bu hadîste bütün râviler Abdullah b. Dinar'a çömezdirler.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âzâd
Konu: Velayı Satmaktan Ve Hibe Etmekten Nehi Bâbı
3862-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Uyeyne rivâyet etti. H. Yabyâ b. Eyyûb ile Kuteybe ve İbn Hucr da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İsmail b. Ca'fer rivâyet etti. H. İbn Nümeyr dahi rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Süfyân b. Saîd rivâyet etti. H. İbn Müsennâ da rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. H. yine İbn Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize Abdülvehhâb rivâyet etti. ki): Bize Ubeydullah rivâyet etti. H. İbn Râfi' de rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebî Füdeyk rivâyet etti. ki): Bize Dahhâk yani İbn Osman haber verdi. râvilerin hepsi Abdullah b. Dinar'dan, o da İbn Ömer'den, o da Veygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den bu hadîsin mislini rivâyet etmişlerdir. Yalnız (Abdülvehhâb) Sekafî'nin, Ubeydullah'dan rivâyetinde yalnız satış vardır. O hibeyi zikretmemiştir. hadîsi Buhârî «Itk» bahsinde; Ebû Dâvûd «Ferâiz» de tahrîc etmişlerdir. Nesâî onu Muhammed b. Abdil-melik'den rivâyet eylemiştir. velâ'dan murâd: Velâ-i atâkadır. Velâ-i atâkanın sebebi âzâd etmek değil, kölenin âzâd olmasıdır. Çünkü bir kimse yakın akrabasından bir köleye miras yolu ile sahip olursa köle âzâd olur; velâ hakkı da sahibine verilir. Eğer velâ'nın sebebi âzâd etmek olsaydı sahibine verilmemesi îcâb ederdi; çünkü sahibi onu âzâd etmemişti. olan köle ölürse onu âzâd eden kimse yahut vârisleri köleye mirasçı olurlar. Araplar bu hakkı kimi satar, kimi birine hibe ederlerdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu men'etti. Zîra velâ' hakkı neseb gibidir; değiştirmekle değişmez, Hicaz ve Irak ulemâsı velâ'nın satılıp hibe edilemeyeceğinde müttefiktirler. Ancak İbn Münzir burada ikinci bir kavil olduğunu söylemiştir. Mezkûr kavle göre Meymûne binti Haris (radıyallahü anh) âzâd ettiği kölelerinin velâ hakkını Hazret-i Abbâs'a hibe etmiş; Urve de Tahinân’ın velâsını Mus'ab b. Zübeyr'in mirasçıları için satın almıştır. Atâ'nın dahi: «Sahibi kölesine dilediği kimse ile velâ' akdi yapmak için izin verebilir.» dediği rivâyet olunur ki, bu da velânın hibe edilmesi demektir. Nevevî; «İhtimâl bu zevat bu hadîsi duymamışlardır » diyor. ulemâya göre velâ ne satılır; ne de hibe edilir. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): neseb karabeti gibi bir karabettir.» buyurmuştur. Bunu Hazret-i İbn Ömer merfû1 olarak rivâyet etmiştir. Hadîs İbn Huzeyme, İbn Hibbân ve Hâkim'e göre sahihtir. Yalnız Beyhakî onun illetli olduğunu söylemiştir. Aynı hadîsi İbn Ömer (radıyallahü anh)'dan İbn Battal da merfû' olarak başka bir tarîkle rivâyet etmiştir. neseb gibi olduğuna göre değiştirilmesine imkân yoktur. Çünkü nesebin değiştirilemeyeceğine icmâ' mün'akid olmuştur. Neseb değiştirmek mümkün olmadığı içindir ki, Teâlâ Hazretleri evlâdlıklara mîrâs vermeyi neshetmiş; ve onları babalarının adlan ile çağırmayı emir bu-vurmuştur. Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem)'i de babasından başkasına intisab edenlere lanet eylemiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âzâd
Konu: Velayı Satmaktan Ve Hibe Etmekten Nehi Bâbı
3863-) Bana Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzak rivâyet etti. ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi. ki): Bana Ebû'z-Zübeyr haber verdi ki, Câbir b. Abdillâh'ı şunları söylerken işitmiş: (sallallahü aleyhi ve sellem) her oymağa diyetlerini tesbît «Hiç bir müslümana izni olmaksızın mü il uman bir kimsenin âzâdlısını kendine nisbet etmesi helâl olmaz.» diye yazdı. Bilâhare haber aldım ki, mektubunda bunu yapana lanet buyurmuş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âzâd
Konu: Âzad Edilen Kimsenin Kendini Âzad Edenlerden Başkasını Veli İttihaz Etmesinin Haram Kılınması Bâbı
3864-) Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize Ya'-kûb yani İbn Abdirrahmân el-Kaarî, Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den, naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kimse kendini âzâd edenlerin izni olmaksızın bir kavmi kendisine velî ittihâz ederse Allah'ın ve meleklerin laneti onun üzerine olsun! Onun farz veya nafile hiç bir ibâdeti kabul edilmeyecektir.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âzâd
Konu: Âzad Edilen Kimsenin Kendini Âzad Edenlerden Başkasını Veli İttihaz Etmesinin Haram Kılınması Bâbı
3865-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Hüseyn b. Aliy el-Cu'fî, Zâide'den, o da Süleyman'dan, o da Ebû Sâlih’den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. kimse kendini âzâd edenlerin izni olmaksızın bir kavmi kendisine velî İttihâz ederse Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun! Kıyâmet gününde onun farz veya nafile hiç bir ibâdeti kabul edilmeyecektir.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âzâd
Konu: Âzad Edilen Kimsenin Kendini Âzad Edenlerden Başkasını Veli İttihaz Etmesinin Haram Kılınması Bâbı