Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı
1356-)
Bize Muhammed b. El-Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebî Adiyy, Hişam’dan, o da Yahya'dan, o da Ebû Seleme'den naklen rivâyet etti ki Ebû Seleme, Ebû Hüreyre'yi şöyle derken işitmiş: Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem): Rab! Ben kabir azabı ile cehennem azabından; hayât memat fitnesinden ve mesîh-i deccâlın şerrinden sana sığınırım!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda İken Kendisinden Allaha Sığınılacak Şeyler Bâbı
1357-)
Bize Muhammed b. Abbâd rivâyet etti. ki): Bize Süfyân, Amr'dan, o da Tavûs'dan naklen rivâyet etti. ki: Ebû Hüreyre'yi şöyle derken işitdim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): azabından Allah'a sığının! Kabir azabından Allah'a sığının; Mesîh-i deccâlın Fitnesinden Allah'a sığının! Hayât, memat fitnesinden Allah'a sığının!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda İken Kendisinden Allaha Sığınılacak Şeyler Bâbı
1358-)
Bize Muhammed b. Abbâd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süfyan, İbn Tâvûs'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadîsin mislini rivâyet etti.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda İken Kendisinden Allaha Sığınılacak Şeyler Bâbı
1359-)
Bize Muhammed b. Abbâd ile Ebû Bekir b. Ebi Şeybe ve Züheyr b. Harb rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Süfyân, Ebû'z - Zinâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den bu hadisin mislini rivâyet etti.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda İken Kendisinden Allaha Sığınılacak Şeyler Bâbı
1360-)
Bize Muhammed b. El-Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, BüdeyVden, o da Abdullah b. Şakîk'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’ den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kabir azabından, cehennem azabından birde deccâhn fitnesinden Allah'a sığınırmış.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda İken Kendisinden Allaha Sığınılacak Şeyler Bâbı
1361-)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd, Mâlik b. Enes'den (Ona okunmak sureti ile), o da Ebû'z - Zübeyr'den, o da Tâvûs'dan, o da İbni Abbâs'dan naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendilerine Kur'ân'dan bir sûre öğretir gibi şu duayı Öğretir: Rab! Biz cehennem azabından sana sığınırım; ben kabir azabından sana sığınırım; mesîh-i deccâlın fitnesinden de sana sığınırım. Hayat memat fitnesinden dahi sana sığınının; deyin!» buyururmuş. b. Haccâc der ki: «Tâvûs'un oğluna: Bu duayı namazında okudun mu?» diye sorduğuna; oğlunun «Hayır» cevâbını verdiğini; Tavas'ım: Öyle ise Namazını yeniden kıl; dediğini duydum. Çtinkü Tâvüs bu hadisi üç veya dört kişiden rivâyet etmişdir; yahut dediği gibidir. hadîslerin hepsi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ne gibi şeylerden Allah'a sığınırdığını, bunları namazın neresinde ve niçin yapardığını beyân etmektedirler. birer birer tetkik edilirse Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kendilerinden Allah'a sığındığı şeyler şöyle hulâsa edilebilir:
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda İken Kendisinden Allaha Sığınılacak Şeyler Bâbı
1362-)
Bize Dâvûd b. Ruşeyd rivâyet etti. ki): Bize Velid, Evzâfden, o da Ebû Ammâr'dan (Bu zâtın ismi Şeddâd b. Abdillâh'dır.) o da Ebû Esmâ'dan, o da Sevbân'dan naklen rivâyet etti. Sevbân Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazından çıktığı zaman üç defa istiğfar eder ve: selâm sensin; selâmet de ancak sendendir. Mübareksin. Ey Celâl ve İkram sahibi!» derdi.. ki: Evzâî'ye: Bu istiğfar nasıl olacak? dedim. Estağfirullah, estâğfirullah dersin; cevâbını verdi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazdan Sonra Zikrin Müstehab Oluşu Ve Sıfatını Beyan Bâbı
1363-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile İbn Nümeyr rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ebû Muâviye, Asımdan, o da Abdullah b. Hâris'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) selam verdiği vakit ancak diyecek kadar otururdu.» Nümeyrin rivâyetinde ibârea vardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazdan Sonra Zikrin Müstehab Oluşu Ve Sıfatını Beyan Bâbı
1364-)
Bize bu hadisi İbn Nümeyr de rivâyet etti. ki): Bize Ebü Hâlid (yani El-Ahmar) Asım'dan bu isnâdla rivâyet etti. ve dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazdan Sonra Zikrin Müstehab Oluşu Ve Sıfatını Beyan Bâbı
1365-)
Bize Abdülvâris b. Abdissamed rivâyet etti. ki): Bana babam rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Asım'dan, o da Abdullah b. Hâris'den bir de Hâlid'den, o da Abdullah b. Hâris'den rivâyet etti, bunların ikisi de Âişe'den, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yukarki hadisin mislini söylediğini rivâyet ettiler. Şu kadar var ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) diyormuş. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in namazından çıkmasından murâd selâm vermesidir. Anlaşılıyorki selâm verdikden sonra yine bu hadîsde beyân edildiği vecîhle üç defa istiğfar eder, sonra «Allâhümme Ente's-Selâmu ilâh...» dermiş. mânası: Bütün kusurlardan ve hudûs alâmetlerinden salim olan; demekdir. Ve Allah'ın isimlerinden biridir. Selâmetle vasıflanmak ancak kendisine zarar gelebilmesi melhuz olan hadis şeylerde yani mahlûkâtda mütesavver olduğundan Teâlâ Hazretleri onlardan daha mümtaz bir şekilde selâmla tavsif edilmiş: «Yâ Rab bizzat selâm sensin, mahlûkâ-tin vasıflandığı selâmet de senden sâdır olur.» denilerek Allahü teâlâ hazretlerinin bütün mahlûkâtdan müstağni olduğu; selâmeti o verdiği ve neticede yine ona râci' olduğu makâm-ı ihtiram da beyân olunmuşdur. bundan sonraki Hazret-i Âişe hadîsi ile istidlal ederek namazda selâm verdikden sonra İmâmın bir parça yer değiştirmesini müstehab görmüşlerdir. Bunun hikmeti ihtilaflıdır. Bâzılarına göre İmâm iken durduğu yer pek faziletli bir yerdir; orada durmak ancak İmâmlık sebebi ile hak edilir. İmâmlık bitince artık İmâmın orada durmaya hakkı kalmaz. takımları: «îmamın yer değiştirmesi onun selâmını işitmeyenler, kendisini görsün diye müstehab olmuşdur.» derler. îmamın namazdan sonra sağ tarafa çekilmesi müstehabdır. Çünkü şerîatda her işe sağdan başlamak müstehabdır. bâzılarına göre: İmâmın yer değiştirmesi o namazdan sonra sünneti müekkede olarak devamlı nafile namaz bulunduğuna göredir. Namazdan sonra sünnet namaz yoksa yer değiştirmek müstehab değildir. Çünkü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sabah namazını kıl-dıkdan sonra güneş doğuncaya kadar yerinde oturduğu rivâyet olunmuşdur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazdan Sonra Zikrin Müstehab Oluşu Ve Sıfatını Beyan Bâbı
1366-)
Bize İshâk b. İbrahim rivâyet etti. ki): Bize Cerîr, Mansûr'dan, o da El - Müseyyeb b. Râfi'den, o da MugîratÜ'bnü Şu’be'nin azadlısı Verrâd'dan naklen haber verdi. Verrad Şöyle dedi: Mugîratü'bnü Şu'be, Muâviye'ye, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in namazdan çıkıp selâm verdikten sonra şunları söylediğini yazdı: başka hiç bir ilâh yokdur; Yalnız o vardır. Şeriki yoktur. Mülk onundur. Hamd da ona mahsusdur. Hem o her şey'e kaadirdir. Allah'ı mi Senin verdiğine mâm olacak hiç bir kimse yokdur; vermediğini verecek de yokdur; senin katında hiç bir varlık sahibine varlığı fayda verecek değildir»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazdan Sonra Zikrin Müstehab Oluşu Ve Sıfatını Beyan Bâbı
1367-)
Bize bu hadisi Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Kureyb ve Ahmed b. Sinan da rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ebû Muâviye A'meş'den, o da El-Müseyyeb b. Râfi'den, o da Mugîratü'bnü Şu'be'nin âzadlısı Verrâd'dan, o da Mugîra'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen yukarki hadîsin mislini rivâyet etti. Bekir ve Ebû Küreyb kendi rivâyetlerinde şöyle dediler: Mugîra o mektubu bana yazdırdı. Onu Muâviye'ye, ben yazdım; dedi.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazdan Sonra Zikrin Müstehab Oluşu Ve Sıfatını Beyan Bâbı
1368-)
Bana Muhammed b. Hatim de rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Bekr rivâyet etti. ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi. ki): Bana Abdetü'bnü Ebî Lübâbe haber verdi ki: Mugîratü'bnü Şu'be'nin âzâdlısı Verrâd Şöyle dedi: Mugîratü'bnü Sulbe, Muâvîye'ye: «Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i namazdan selâm verdiği sırada şöyle derken işitdim... diyerek yukarkilerin hadîsleri tarzında (Hem o her şey'e kaadirdir.) cümlesinden mâdâsmı yazdı. Yalnız bu cümleyi zikretmedi. (Bu mektubu ona Verrâd yazmışdır).
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazdan Sonra Zikrin Müstehab Oluşu Ve Sıfatını Beyan Bâbı
1369-)
Bize Hâmid b. Ömer El-Bekrâvî rivâyet etti. ki): Bize Bişr (yanî İbn’l- Mufaddal) rivâyet etti. H. ki: Bize Muhammed b. El - Müsennâ dahi rivâyet etti. ki): Bana Ezher rivâyet etti. Bunlar hep birden İbn Avn'dan, o da Ebû Saîd'den, o da Mugîratü'bnü Şu'be'nin kâtibi Verrâd'dan naklen rivâyet etmişlerdir. Verrâd: «Muâviye, Mugîra'ya yazdı...» diyerek Mansûr ile A'meş hadîsleri tarzında rivâyetde bulunmuş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazdan Sonra Zikrin Müstehab Oluşu Ve Sıfatını Beyan Bâbı
1370-)
Bize İbn Ebî Ömer El-Mekkî rivâyet etti. ki): Bize Süfyân rivâyet etti. ki): Bize Abdetü'bnü Ebî Lübâbe İle Abdülmelik b. Umeyr rivâyet ettiler. Onlar da Mugîratü'bnü Şu'be'nin kâtibi Verrâd'ı şöyle derken işitmişler: Muâviye, Mugîra'ya: Bana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittiğin bir şey yaz!., diye mektup gönderdi. Bunun üzerine o da, ona şu cevâbı yolladı: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) fi namazda selâm verdikten sonra: başka hiç bir ilâh yokdur; yalnız o vardır; onun şeriki yokdur; mülk onundur; hamd de ona mahsûsdur; hem o her şey'e kaadirdir. Allâh'ım! Senin verdiğine mâni olacak hiç bir kimse yokdur; vermediğini verecek de yokdur. Senin katında hiç bir varlık sahibine varlığı fayda verecek değildir.» buyururken işittim. hadîsi Buhârî: «Kitâbü'l - l'tisâm», «Kitâbü'r - Rikâk», «Kitâbü’l. Kader», « Kitâbü’d - Daavat» ve -Kitabü's - Salât- da; Ebû Dâvûd ile Nesâî dahi «Kitabü's - Salât» da muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. Hâmid b. Ömer El-Bekrâyı tarîki ile tahrîc ettiği rivâyetin senedindeki Ebû Saîd hakkında ihtilâf edil-mişdir. Doğrusu Buhârî'nin rivâyetidir Bu rivâyete göre Ebü Saîd'in ismi Abdu Rabbih b. Saîd'dir. İbn Sek«n (294-353): «Bu zât Hazret-i Âişe'nin süt kardeşinin oğludur.» demişsede ulemâ bunun yanlış olduğunu söylemişlerdir. Abdilberr (368-463), bu zâtın Hasan-ı Basrî olduğunu söylemişdir. Fakat ulemâ bunun da hatâ olduğunu beyân etmişlerdir. yazışma vak'ası geçtiği sıralarda Hazret-i Mugîra Kûfe'de vali bulunuyordu. Kendisini oraya Muâviye (radıyallahü anh) göndermişdi. Rivâyetlerin mec'mûundan anlaşılıyor ki evvelâ Hazret-i Muâviye, Mugîra'ya mektup yazarak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in namazdan selâm verdikden sonra ne okurduğunu sormuş; Mugira (radıyallahü anh) dahi hadîs-i şerif de beyân edildiği vecîhle cevap vermişdir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in namazdan selâm verdikden sonra neler okuduğunu bildiren muhtelif rivâyetler vardır. İbn Huzeyme (223-311)'nin rivâyetinde selâm verdikden sonra üç defa: başka hiç bir ilâh yokdur; Yalnız o vardır; şeriki yokdur; mülk onundur; hamd de ona mahsûsdur; hem o her şey'e kaadîrdir.»- dendiği bildirilmektedir. Bizzat Hazret-i Muâviye'den rivâyet olunan bir hadîsde Muâviye (radıyallahü anh) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i her namaz sonunda selâm verdikçe: Rab! Senin verdiğine manî olacak hiç bir kimse yokdur; vermediğini verecek de yokdur. Senin katında hiç bir varlık sahibine varlığı fayda verecek değildir.» derken işitdim; demişdir. Bir rivâyetde: ki Allah'ın öne geçirdiğini arkaya bırakacak kimse olmadığı gibi; arkaya bıraktığını, öne alacak; vermediğini verecek, onun verdiğini vermeyecek de yokdur. Onun katında hiç bir varlık sahibine varlığı fayda verecek değildir. Allah her kime çok hayır vermek isterse onu dînde ffalcîh yapar.» buyurulmuşdur. bâbda Hazret-i Muâviye bizzat kendisi hadîs rivâyet ettikden sonra bu mes'eleyi niçin Mugîra (radıyallahü anh)'a sormuşdur? şeklinde bir suâl hâtıra gelebilir. şudur: Hazret-i Muâviye bununla mes'eleyi iyice tesbît etmek, hadîsi başka rivâyet eden var mı, yok mu anlamak, kendi rivâyetinde unuttuğu yerler olup olmadığını kontrol etmek istemişdir. mevzûubahis olan namaz mektûbe yani farz olan namazdır. Nitekim bâzı rivâyetlerde bu cihet tasrîh dahi edilmişdîr. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in her farz namazdan sonra zikre ile başlaması bu cümlenin bilittifâk kelime-i tevhîd olmasındandır. Mezkûr cümlenin «Lâ ilahe» kısım «Hiç bir ilah yokdur.» Mânâsına olup Allah'dan başka her şey'den ülûhiyeti nefy etmekde; «illallah» tarafı da «Ancak Allah vardır.» mânâsına ülûhiyeti Allahü teâlâ'ya tahsis etmektedir. İşte bu iki sıfat ile bu cümle kelime-i tevhîd ve kelime-i şehâdet olmuşdur. Ulemâdan Bazıları: «Nefiyden istisna isbâtdır; isbâtdan istisna ise nefiy mânâsını ifâde eder.» demişlerdir, îmanı A'zam'a göre nefiyden istisna isbât değildir. O Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yani «Nikâh ancak veli ile caizdir.» hadîsi ve emsali ile istidlal etmişdir. Çünkü velî bulununca hemen nikâhın tahakkuk etmesi lâzım gelmez. Bunun başka şartları da vardır. Bu husûsda Hazret-i İmâm'a itiraz olunmuş ve: -Şu hâlde kelime-i tevhîd tam tevhîd olamıyor. Çünkü bu cümleden murâd Allah'dan başka her şey'den ülûhiyeti nefiy etmekdir. Bundan ise ülûhiyetin Allah'a sabit olması mânâsı lâzım gelmez. Binaenaleyh tevhidin tevhîd olmaması lâzım gelir.» denilmizdir. itiraza İmâm A'zam tarafından şöyle cevap verilmişdir: «Küffarın bir çokları zihinlerinde ilâh mefhûmu mevcûd olduğu hâlde Allah'a şirk koşmuşlardı. İşte kelime-i tevhîd bu şirk'i nefy için vârid olmuşdur, ve bu bâbda nass'dır. Mezkûr mânâya ibaresi ile delâlet eder; işareti ile de Allah'ın birliğine delildir. tevhîddeki «illâ» «gayru» manasınadır. Cümlenin başındaki «la» cinsden hükmü nefiy eden «lâ-i tebrie» dir. İsmi «ilahe» kelimesidir. Haberi ise mahzûf «mevcudun» kelimesidir. Cümlenin mânâsı: başka hiç bir ilâh mevcûd değildir.» takdirindedir, «İllâllah» ın nasp edilmemesi bundandır. Yani «illâ» kelimesi burada sıfat vâfö olmuşdur. Sıfat mevsûfuna tâbidir. Burada mukadder olan «mevcudun» kelimesi merfû olduğu için müstesna da mevsûfu gibi merfû olmuşdur. kelimesi hâl olmak üzere nasp edilmişdir. Gerçi hâl'in nekire olması şart ise de bunadaki « Validemi» kelimesi şeklinde te'vîl olunmuşdur. yokdur.» cümlesi Allah'ın birliğini te'kîddir. Çünkü birlikle vasıflanan bir şey'in şeriki olamaz.. onundur.» cümlesinin manâsı bütün mahlûkaat nevileri onundur demektir. kelimesi «mim» in zammı ile umûmî, «mim» in kesri ile husûsî mânâ ifâde eder. Onun için Bazıları «Melik» in mülk'den; «Mâlik»in milk'den alındığını söylerler. Bir takımları Mâlik kelimesinin melik'den daha belîğ bir sıfat olduğunu söylerler. Bazıları da bunun aksini iddia ederler. de ona mahsûsdur.» cümlesinin mânâsı, yerde ve göklerde hamd eden kimler varsa hepsinin hamdleri ve aymları ile arazları ile bütün hamd sınıflan ona mahsûsdur; ondan başka hamd'e lâyık kimse yokdur; demekdîr. Vâkıâ: «Filân kimseye şu iyiliğinden dolayı hamd ettim.» denilirse de buradaki hamd kul'a nisbetle mecazdır. Hakîkatda hamd yine Allah'a âiddir. Allahû Zülcelâl'in isimlerinden biridir. Nitekim «Kaadir» ve «Muktedir» kelimeleri de öyledir. Bundan murâd yerde ve göklerde kudret-i kâmile ancak Allah'a mahsûsdur; demekdir. sonunda zikri geçen «cedd» kelimesi bâzılarına göre baht, diğer bâzı ulemâya göre ise zenginlik mânâsına gelir. Neteim Hasan-ı Basrî (rahimehullah) dahi onu bu mânâya almışdır. mânâsına göre cümleden murâd: «Hiç bir bahtiyara senin ındinde bahtı yâr olmaz.» demek olur. murâd dede olduğunu söyleyenler de vardır. Bu takdirde cümlenin mânâsı: «Senin ındinde hiç bir kimseye soyu sülâlesi fayda vermez.» demek olur. kelimesini «cidd» şeklinde okuyanlar da bulunmuşdur. «Cidd-: Çalışmak demekdir. Buna göre hadîsin mânâsı: «Senin ındinde hiç bir kimseye çalışması fayda vermez.» demek olur. Fakat bu mânâyı Taberî kabul etmemişdir. bu kelimenin «cedd» şeklinde şöhret bulduğunu mânâsının dahi baht veya zenginlik demek olduğunu söyler.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazdan Sonra Zikrin Müstehab Oluşu Ve Sıfatını Beyan Bâbı
1371-)
Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr de rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize, Hişâm, Ebû'z - Zübeyr'den rivâyet etti. ki: İbn Zübeyr her namazın sonunda selâm verdiği vakit şöyle derdi: başka hiçbir ilâh yokdur. Yalnız o vardır; şeriki yokdur; mülk onundur. Hamd de ona mahsûsdur. Hem o her şey'e kaadirdir. Güç ve kuvvet ancak Allah'a mahsûsdur. Allah'dan başka hiç bir ilâh yokdur; biz de ancak ona ibâdet ederiz; nimet onun; fazilet onun, güzel sena da onundur. Kâfirler patlasa da dînde samîmi olarak Allah'dan başka ilâh yokdur (deriz) » Zübeyr: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) her namazın sonunda bunlarla tehlîl yapardı» demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazdan Sonra Zikrin Müstehab Oluşu Ve Sıfatını Beyan Bâbı
1372-)
Bize bu hadîsi Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Abdetü'bnü Süleyman, Hişâm b. Urve'den, o da azadlıları Ebû'z-Zübeyr'den naklen rivâyet etti ki: Abdullah b. Zübeyr her namazın sonunda tehlîl getirirmiş. Ebû'z-Zübeyr hadisi İbnİ Nümeyr hadîsi tarzında rivâyet etmiş; sonunda: «Sonra İbn Zübeyr diyor ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) her namazın sonunda bu dualarla tehlîl yapardı.» demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazdan Sonra Zikrin Müstehab Oluşu Ve Sıfatını Beyan Bâbı
1373-)
(Bana Ya'kûb b. İbrahim Ed - Devrakî rivâyet etti. ki): Bize İbn Uleyye rivâyet etti. ki): Bize Haccâc b. Ebî Osman rivâyet etti. ki): Bana Ebû'z - Zübeyr rivâyet etti. ki: Ben Abdullah b. Zübeyr'i şu minberin Üzerinde hutbe okurken dinledim. Şöyle diyordu: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazın yahut namazların sonunda selâm verdikten sonra buyururdu ki...» diyerek hadisi Hişâm b. Urve hadîsi gibi rivâyet etmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazdan Sonra Zikrin Müstehab Oluşu Ve Sıfatını Beyan Bâbı
1374-)
Bana Mlıammed b. Selemete'l - Murâdî rivâyet ettî. ki): Bize Abdullah b. Vehb, Yahya b. Abdillâh b. Sâlim'den, o da Mû-sâ b. Ukbe'den rivâyet etti, Ona da Ebû'z-Züheyr-i Mekkî rivâyet etmiş ki: Kendisi Abdullah b. Zübeyr'i her namazın sonunda selâm verdikte vu-karki iki râvînin hadîsi tarazında rivâyet ederken dinlemiş; sonunda da: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den rivâyet ederdi.» demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazdan Sonra Zikrin Müstehab Oluşu Ve Sıfatını Beyan Bâbı
1375-)
Bize Asım b. Nadir Et - Teymî rivâyet etti. ki): Bize El- Mu'temir rivâyet etti. ki): Bize Ubeydullâh rivâyet etti. H. ki: Bize Kuteybetü'bnü Saîd de rivâyet etti. ki): Bize Leys, İbn Adân'dan rivâyet etti. Bunların ikisi de Sümey'den, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet ettiler. (Bu hadîs Küteybe'nindir.) ki: Muhacirlerin fakirleri Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek: Varlık sahipleri yüksek dereceleri ve daimî nimetleri alıp gittiler, demişler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): o?» diye sormuş. Muhacirler: (Ne olacak) onlar da bizim kıldığımız gibi namaz kılıyor; bizim tuttuğumuz gibi oruç tutuyor, (amma) onlar sadaka veriyor; biz veremiyoruz; onlar köle azâd ediyor, biz edemiyoruz» demişler. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): size bir şey öğreteyim mi? Onunla sizi geçenlere yetişir; sizden sonrakileri de geçersiniz. Hem hiç bir kimse sizden daha faziletli olamaz; meğer ki sizin yaptığınız gibi yapmış olsun?» buyurmuş. Muhacirler: Hay hay Yâ Resûlüllah!.. demişler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): namazdan sonra otuzüç kere tesbîh, tekbîr ve tahmîd edersiniz.» Ebû Salih ki: «Bunun üzerine fakir muhacirler Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e dönerek; mülk sahibi din kardeşlerimiz bizim yaptığımızı işitmiş; bnaun mislini onlar da yaptılar!» demişler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): (Ne yapalım) Bu, Allah'ın bir fadl-u keremidir; onu dilediğine verir.» buyurmuşlar. başkaları bu hadîsde Leys'den, o da İbn Aclân'dan naklen şunu da ziyâde etmişlerdir: Sümey dedi ki: Ben bu hadîsi yakınlarımdan birine söyledimde: Yanılıyorsun! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ancak: «Otuz üç kere tesbîh çeker; otuz üç kere tahmîd eder; otuz üç kere de tekbîr eylersin!» buyurmuşdur; dedi. Bunun üzerine Ebû Salih'e dönerek bu mes'eleyî ona da söyledim. Ebû Salih elimden tutarak şunları söyledi: Allâhû Ekber, Sübhânallah, Elhamdüllillâh; Allâhu Ekber, Sübhânallah, Elhamdülillah... (diye diye) bunların hepsinden otuz üçe varacaksın-» dedi. Aclân ki: «Ben bu hadisi Recâ' b. Hayve'ye rivâyet ettim; o da onun mislini Ebû Sâlih'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazdan Sonra Zikrin Müstehab Oluşu Ve Sıfatını Beyan Bâbı
1376-)
Bana Ümeyyetüb'nü Bistâm El-Ayşi rivâyet etti. ki): Bize Yezîd b. Zürey rivâyet etti. ki): Bize Ravh, Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti ki: Fakîr muhacirler: Ya Resûlallah! Varlık sahipleri yüksek dereceleri ve dâimi nimetleri alıp gitti...» demişler. Râvî hadîsi Kuteybe'nin, Leys'den rivâyet ettiği gibi anlatmış; şu kadar var ki: Ebû Hüreyre hadîsine, Ebû Salih'in: «Sonra fakîr muhacirler dönerek ilâh...» sözünü katmış. Hadîse şunu da ziyâde eylemişdir: «Süheyl diyor ki: (Zikirler) onbirer onbirer olacak, bütün bunların mec'mûu otuzüç eder.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazdan Sonra Zikrin Müstehab Oluşu Ve Sıfatını Beyan Bâbı
1377-)
Bize Hasen b. Îsâ rivâyet etti. ki): Bize İbn Mübarek haber verdi. ki): Bize Mâlik b. Migvel haber verdi. ki: Ben Hakem b. Uteybe'yi, Abdurrahmân b. Ebî Leylâ'dan, o da Kâ'b b. Ucra'dan, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet ederken işitdim. Efendimiz şöyle buyurmuşlar: takım muakkıbât vardır ki onları her farz namazın ardından söyleyen — yahut yapan— hiç bir vakit haybete uğramaz (Bunlar) otuzüç defa tesbîh çekmek, otuzüç defa tahmîd etmek, otuzdört defa da tekbîr getirmekdır.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazdan Sonra Zikrin Müstehab Oluşu Ve Sıfatını Beyan Bâbı
1378-)
Bize Nasr b. Aliy El-Cehdamî rivâyet etti. ki): Bize Ebû Ahmed rivâyet etti. ki): Bize Hamzetü'z - Zeyyât, Hakem'den, o da Abdurrahmân b. Ebî Leylâ'dan, o da Kâ'b b. Ucra'dan, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlar: takım muakkibât vardır ki onlan söyleyen —yahut yapan— haybete uğramaz. (Bunlar) her namazın sonunda otuzüç tesbîh, otuzüç tahmîd ve otuzdört tekbîrden ibâretdir.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazdan Sonra Zikrin Müstehab Oluşu Ve Sıfatını Beyan Bâbı
1379-)
Bana Muhammed b. Hatim rivâyet etti. ki): Bize Esbât b. Muhammed rivâyet etti. ki): Bize Amr b. Kays El-Mülâî, Ha-' kem'den bu isnâdla bu hadîsin mislini rivâyet etti.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazdan Sonra Zikrin Müstehab Oluşu Ve Sıfatını Beyan Bâbı
1380-)
Bana Abdülhamîd b. Beyân El-Vâsıtî rivâyet etti. ki): Bize Hâlid b. Abdillâh, Süheyl'den, o da Ebû Ubeyd El-Mezhacî'den (Müslim der ki: Ebû Ubeyd, Süleyman b. Abdilmelik'in âzâdlısıdır.), o da Ata' b. Yezîd El - Leysî'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen haber verdi. (Efendimiz şöyle buyurmuşlar.) kimse her namazın sonunda Allah'a otuzöç defa tesbîh, Otuzüç defa hamd eder, otuzüç defa da tekbîrde bulunursa bunların mecmuu doksandokuz eder. Yüzün tamâmında da: Allah'dan başka hiç bir ilâh yokdur. Yalnız o vardır. Şeriki yokdur. Mülk onundur; Hamd de ona mahsûsdur; hem o her şey'e kaadirdir; derse günahları denizin kopuğu kadar bile olsa (yine) affolunur.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazdan Sonra Zikrin Müstehab Oluşu Ve Sıfatını Beyan Bâbı
1381-)
Bize Muhammed b. Sabbâh rivâyet etti. ki): Bize İsmail b. Zekeriyyâ, Süheyl'den, o da Ebû Ubeyd'den, o da Atâ'dan, o da Ebû Hüreyre'd en naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu...» diyerek bu hadîsin mislini rivâyet etmiş. rivâyetlerin hepsi namazdan sonra yapılacak zikri beyân etmektedirler. Fakır muhacirlere dâir olan Ebû Hüreyre hadîsini Buhârî «Namaz» bahsinde; Nesâî «Yevm ve Leyle»de muhtelif râ-vîlerden tahrîc etmişlerdir. Ayni hadîsi Ebû Dâvûd ile Tirmizî de rivâyet ederler. Mezkûr hadîsde mevz-û bahis olan fakır muhacirlerin kaç kişi olduğu bilinmemektedir. Yalnız Ebû Dâvûd'un bir rivâyetinde Hazret-i Ebû Zerr'in gelen muhacirler arasında olduğu Nesâî'nin ve diğer bâzı ulemânın rivâyetlerinde gelen muhacirler arasında Ebû' d-Derdâ (radıyallahü anh)’in da bulunduğu zikredilmektedir. Çok mal mânâsına gelir. Bazıları her şey'in çoğuna düsûr denildiğini söylemişlerdir. Bu kelimenin dâima müfred kullanıldığını söyleyenler bulunduğu gibi tesniye ve cemî hâlinde kullanıldığını da iddia edenler vardır. Bâzı rivâyetlerde düsûr kelimesinin yerine «dûr» denilmişdir. Dâr'ın cem'idir. Bu takdirde hadîsden murâd: ev bark sahipleri olur ki netice yine zenginler demekdir. fakirleri Ensârm fukarasından daha çokdu. Çünkü mu-hâcirîn-i kirâm Mekke'deki mallarından, mülklerinden olmuşlardı. Suâli muhacirlerin sorması bundan (yani fakirlerinin çok olmasından)'dır Bir rivâyetde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e suâli soran Hazret-i Ebû Zerr; diğer bir rivâyetde Ebû'd-Derdâ (radıyallahü anhûma) dır. suâline karşı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazdan sonra muayyen mikdârda tesbîh, tahmîd ve tekbîrde bulunmak sureti ile muhacirlerin sevap hususunda herkesi geçeceklerini beyân buyurmuşdur. şöyle bir suâl hatıra gelebilir: «Bu kelimeler bu kadar kolay ve meşakkatsiz söylendikleri hâlde nasıl olur da cihâd gibi en güç ve en faziletli ibâdetlere müsâvî olabilir? bu suâle şöyle cevap verilmişdir: Fakir olduğu hâlde bu kelimelerin, bahusus hamd'in hakkı olan ihlâsı edâ etmek en faziletli ve en meşakkatli amellerdendir. Sonra sevabın mutlaka me-şakkata göre verilmesi lâzım değildir. Kelime-i şehâdeti söylemekle kazanılan sevap, bir çok meşakkatli ibâdetlerin sevabından daha fazladır. Ulemâ-i kirâmın beyânına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile bir lâhza sohbetde bulunmanın hayır ve fazileti hiç bir amelin sevabı ile Ve o dereceye başka hiç bir amel ile ulaşılamaz. Bir de fakir muhacirlerin niyetleri, zengin olsalar zenginler gibi amel etmek idi. Bir hadîs-i şerif de beyân buyurulduğuna göre; «Mü'minin niyeti amelinden daha hayırlıdır.» Binaenaleyh bu niyetde bulunan muhacirîn-i kirâma da niyetlerine göre cevap verilecek demekdir. Burada da şöyle bir suâl hatıra gelebilir: Namaz sonundaki zikirleri zenginler de yaptıkları takdirde va'd edilen sevaba nail olurlar. Şu hâlde vaziyet yine muhacirlerin şikâyet ettiği şekilde kalır. Yânî zenginler yine fakirlerden daha faziletli ve sevaplı olurlar. Çünkü zikir hususunda fakirlerle müsâvî olmakla beraber cihâd ve saire gibi meşakkatli mâlî ibâdetlerde onları geçerler? Buna da şöyle cevap verilmişdir: Fakîr muhacirlerin maksadı mutlaka zenginlerden fazla sevap ve derece kazanmak değil; bu derecelere ve ebedi nimetlere kendilerinin de nâü olmalarıdır. ekserisinde namazdan sonra evvelâ tesbîh sonra tahmîd daha sonra tekbîr getirileceği zikredilmişse de bâzı rivâyetlerde tekbîr, tahmîd'den önce zikredilmiş, bâzılarında da tâhmîdin, tesbîhden önce yapılacağı bildirilmişdir. Rivâyetlerdeki bu ihtilâf bu husûsda tertibe riâyet şart olmadığını gösterir. Lâkin yine de işe tesbîhden başlamak ondan sonra tahmîd; daha sonra tekbîrde bulunmak evlâdır. Çünkü tesbîh, Teâlâ Hazretlerinin bütün noksanlıklardan beri olduğunu tezammun eder. Tahmîdde Allahü teâlâ'ya kemâl sıfatını isbât vardır. Çünkü bütün hamd-ü senalar ona âidîr. Ondan sonra sıra tekbîre gelir. Çünkü tekbîrde ta'zîm vardır. Bütün noksanlıklardan münezzeh ve bütün hamdü senalara müs-tahik olan bir zâtı ta'zîmde bulunmak elbetde vâcib olur. îşte bu ta'zîm, tekbîrle edâ olunur. Bütün bunlardan sonra bir de tehlîl getirilerek zikre hitam verilir. Tehlîlden murâd «lâ ilahe illallah ilâh...» cümlesidir. Bu cümle Allah'ın birliğine ve münferid olduğuna delâlet etmektedir. yerini ta'yîn hususunda bâzı rivâyetlerde: «Her namazdan sonra»; diğer bâzı rivâyetlerde: «Her namazdan sonraki dualar meyânın-da»; bir rivâyet de: «Her namazın peşinde.» denilmişdir. Buradaki namaz tâbiri farz ve nafile her namaza şâmilse de ulemânın ekserisi onu farz na-r maza hamletmişlerdir. Çünkü Bâbımız hadîslerinden Kâ'b b. Ucra rivâyetinde namazdan muradın farz namaz olduğu tasrih edilmişdir. Anlaşılıyor ki, ulemâ mutlak olan sair rivâyetleri bu mukayyed ıivâ-yete hamletmişlerdir. b. Ücra hadîsini Dâre Kutnî mevkuf saymış ve «Merfü' rivâyeti mevkuf rivâyetinden zayıfdır. Çünkü hadîsi mevkuf olarak rivâyet eden râvîler hıfız ve dirayetçe ötekilerden daha üstündür.» demişse de onun bu sözü kabul edilmemişdir. Çünkü bu hadîsi Müslim hep merfû' tarîklerden rivâyet etmişdir. Dâre Kutnî dahi başka tarîklerden onu merfû' olarak rivâyet etmişdir. Hadîsi mevkuf rivâyet edenler Mansûr ile Şu'be ise de onların bile merfû’ veya; mevkuf rivâyet ettiklerinde ihtilâf vardır. fıkıh ulemâsı ile Fukahâya ve hadîs İmâmlarının muhakkiklerine göre hem mevkuf, hem merfû' rivâyet edilen bir hadîse merfû' hükmü verilir. Sahîh olan mezheb budur. Hattâ mevkuf olarak rivâyet edenlerin adedi daha çok bile olsa hadîs yine merfû' hükmündedir. Hâlbuki burada bilâkis merfû' olarak rivâyet edilenlerin sayısı daha çokdur. Tesbihler demekdir. Tesbihler birbiri ardından geldikleri için onlara bu isim verilmişdir. Bâbın hadîslerinde zikri geçen tesbihlerin sayısı pek muhtelifdir. Bâzılarında otuzüç adet olacağı tasrîh edilmişdir. Nitekim Ebû Hüreyre hadîsinde böyledir. Nesâî'nin tahrîc ettiği Zeydü'bnü Sabit hadîsinde tesbihlerin yirmibeş; İbn Ömer (radıyallahü anh) hadîsinin bâzı tariklarında onbir, Tirmizî ile Nesâî'nin rivâyet ettikleri Enes hadîsinde on; Enes hadîsinin bâzı tarîklerinde bir; Taberânî'nin rivâyet ettiği Cühenî hadîsinde yetmiş; Nesâî'nin tahrîc ettiği Ebû Hüreyre hadîsinin bâzı tarîklerinde yüz defa tesbîh, tekbîr ve tahmîd edileceği; bu yapılırsa yapan kimsenin günahları denizin köpüğünden bile çok olsa af-vedileceği beyân edilmişdir. zikir hususundaki bu muhtelif adetlerin hikmeti nedir? beyânına göre bunlardaki hikmet sırrını bilmesek bile her gey'den evvel emre imtisâldir. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sözleri hikmetden hâlî değildir. diyor ki: «Tesbihlerin sayısı hakkındaki ihtilâf şahıslara, hâl ve zamanlara göre değişikdir. Bunlar şöyle îzâh olunabilir: Namazdan sonra bir defa zikirde bulunmayı emretmesi bir adedi en küçük sayı olup ondan aşağı başka sayı bulunmadığın dan dır. Altı defa zikir emredilmesi günlerin sayısı altı olduğu içindir. Binaenaleyh namaz sonunda altı defa zikirde bulunan kimse haftanın her gününde bir defa zikir etmiş ve bütün günlerini zikir bereketi ile doldurmuş gibi olur. On defa zikir tavsiye edilmesi her hayır on kat sevapla mukabele göreceğindendir. Onbir de öyledir. Bunda onun muhakkak olduğuna kat'î sûretde hüküm hâsıl olsun diye bir de ziyâde vardır. Yirmibeş defa zikir tavsiye edilmesi günle, gecede yirmidört saat bulunduğundandır. Onbirde olduğu gibi bunda da yir-midört adedi kat'î olarak anlaşılmak için üzerine bir sayı daha ilâve edilmişdir. Şu hâlde namazdan sonra yirmibeş defa zikr-u tesbîhde bulunan kimse günle gecenin her saatinde zikir etmiş gibi olur. Zikrin otuzüç aded yapılmasının tavsiye buyurulması bu sayı üçle çarpıldığı zaman doksandokuz ettiği içindir. Binaenaleyh bu mikdâr zikirde bulunan kimse Allahü teâlâ'yi doksandokuz ismi ile zikretmiş gibi olur. yetmiş defa yapılmasının emir buyuralması bire on hesabı ile yetmişe karşı yediyüz sevap hâsıl olacağı içindir. Nitekim Cühenî hadîsinde bu cihet tasrîh olunmuşdur. defa zikirden ise çoklukda mubâlega kasdolunmuşdur. Çünkü yüz adedi sayıların üçüncü derecesidir. sayıların hangisinin tercîha şayan olduğu mes'elesine gelince: zikrin her nev'îni otuz üçer defa yapmak yani otuzüç defa «Sübhânallah», otuzüç defa «Elhamdülillah», otuzüç defa da «Allâhu Ekber» demek hepsinden evlâdır. Kâdi İyâz: «Bu Ebû Salih'in te'vîlinden evlâdır.» diyor. sonunda ilâh... denilir ki, bununla yüz tamam olur. Bir rivâyetde tekbîrin otuzdört aded yapılacağı zikredilmişdir. Bunlar mevsuk râvîler tarafından yapılma ziyâdeler olduğu için kabul edilmeleri gerekir. Nevevî'nin beyânına göre; insan ihtiyatla hareket etmeli ve otuzüç defa tesbîh, otuzüç tahmîd, otuzdört. defa da tekbîrde bulunmalı; en sonunda da tehlîli yapmalıdır. Bu suretle ona göre bütün rivâyetlerin arası cem' edilmiş olur. zikredilen adedlerden az veya çok tesbîh veya tahmîdde bulunulursa va'd edilen sevap hâsıl olur mu, olmaz im? bâzılarına göre ziyâde veya; noksan kasden yapılırsa vaad edilen sevap hâsıl olmaz. Çünkü olabilir bu adedlerin bir hikmeti ve hâssası bulunur da aded noksan bırakılmak veya ziyâde edilmek sureti ile bu hikmet ve hâssa zayi' olur. Fakat diğer bâzı ulemâ bu mütâlâayı doğru bulmamış istenilen aded dolduruldukdan sonra yapılan ziyâde o aded vâad buyurulan sevabı gidermez; demişlerdir. Bu kavil daha makbul görünmektedir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazdan Sonra Zikrin Müstehab Oluşu Ve Sıfatını Beyan Bâbı
1382-)
Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Cerîr, Umâretâ'bnü Ka'kaa’dan, o da Ebû Zür'a'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyfe şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namaz için tekbîr aldığı vakit Kur'ân okumazdan Önce bir an sükût ederdi. Ben: Tâ Resûlüllah- Anam babam sana feda olsun şu tekbir ile kıraat arasındaki sükûtunu lütfen bana söyle; o esnada ne diyorsun?» dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Benimle, günahlarımın arasını mağrible, maşrık arası gibi ırak eyle! Yâ Rabb! Beni günahlarımdan beyaz elbisenin, kirden temizlendiği gibi temiz pâk eyle! Yâ Rabb! Beni günahlarımdan kar ile, su ile ve dolu ile yıka; derim» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: İhram Tekbiri İle Kıraat Arasında Okunacak Dua Bâbı
1383-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şey be ile İbn Nümeyr rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İbn Fudayl rivâyet etti. H. Ebû Kâmil de rivâyet etti. ki): Bize Abdülvâhid (yani İbn Ziyâd) rivâyet etti. Bunların ikisi de Umâretü'bnü Ka'kaa'dan bu isnâdla Cerîr hadîsi tarzında rivâyetde bulunmuşlardır. . hadîsi Buhârî «Ezan» bahsinde; Ebû Dâvûd, Ne-sâî ve İbn Mâce «Namaz» bahsinde; ayrıca Nesâî «Kitabû-t - Tahâre» de muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. Bu bâbda Bez-zar iyi bir sened ile şu hadîsi rivâyet etmişdir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): namaz kıldığı vakit: Allah'ım, benim ile günahlarımın arasını mağriple, maşrık arası kadar ırak eyle! Yâ Rabb! Ben kıyâmet gününde benden yüz çevirmenden sana sığınırım! Allah'ım, beni günahlarımdan beyaz elbisenin kirden paklandığı gibi temiz pâk eyle! Allah'ım, beni müstü-man olarak yaşat; müslüman olarak öldür! desin.» buyurdular. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in namaza niyetlendikden sonraki sükûtundan murâd: Sesle okumamasıdır. Yoksa hiç okumamak değildir. Hazret-i Ebû Hüreyf e'nin sükûtu esnasında ne okuduğunu sorması da buna delâlet eder. Hatıyyenin cem'idir. Hatıyye: günah demekdir. zikri geçen günahlardan murâd: Geçmiş veya; gelecek günahlar olabilir. Bundan murâd geçmiş günahlar olduğuna göre mânâ: «Benim geçmiş günahlarımı aff-u mağfiret et.» demek olur. Bazıları:: «Beni günahlarımdan ırak eyle!» sözünün mânâsı: İşlenen günahlarının affı ile gelecekde günah işlemekden korumasıdır. Cümlede mecaz vardır. Çünkü hakîkî uzaklaşma ancak zaman ve mekanda tasavvur olunabilir.» demişlerdir. ileride işlenecek olanlar murâd edildiğine göre mânâ: «Bana ileride günâh işlemek mukadderse, beni o günahdan ırak eyle!» demek olur. iki yerde teşbih yapılmışdır. Bunların birincisi, günahlardan uzaklaştırmayı mağrible maşrik arasındaki uzaklığa benzetmek sureti ile yapılmışdır. şebeh: Şark ile garbın bir araya gelmesinin imkânsızlığıdır. Kişinin günahlarına yaklaşması şarkla garbın biribirine yaklaşmasına benzetilmişdir. teşbih: Günahlardan temizlenmek, beyaz elbisenin kirden temizlenmesine benzetilmek suretiyle yapılmışdır. Bu temizlenmenin beyaz elbiseye benzetilmesi, beyaz rengin kir götürmemesindendir. diyor ki: «En iyi temizlik ancak sıcak su ile olduğu hâlde karla, suyla ve dolu ile temizlemesini istemek temizlikde mübâlega ifâde etmek içindir.» (319-388): «Bu misâllerle zikredilen şey'lerin kendileri kasd edilmemişdir. Bunlarla ancak günahlardan temizlik hususunda te'kîd ve mübâlega murâd edilmişdir. Karla, dolu insan eli değmemiş ve kullanılmamış iki sudur. Binaenaleyh murâd ettiği elbise temizliği mânâsını beyân hususunda bunları misâl almak son derece te'kîdli olur.» diyor. (-743) ; «Şöyle de denilebilir: Suyu zikretdikden sonra ayrıca karla doluyu da anmak aff-u mağfiretden sonra rahmetin şumûlü-nü dilemek içindir...» diyor. ise: «En iyisi şöyle demekdir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) günahları cehennem ateşi yerine tutmuşdur. Çünkü günahlar Teâlâ Hazretlerinin vadi mûcebince cehenneme girmeyi icâb eder. Binaenaleyh onların hararetini söndürmeyi te'kîd kabilinden su ile ifâde etmiş; sonra ondan daha soğuk olan kara, daha sonra ondan da soğuk olan doluya geçmek sureti ile mübâlega göstermişdir. Çünkü en soğuk olan su en ziyâde donuk olandır.» demektedir. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu üç duası üç zamana nazaran yapılmış da olabilir. Şu hâlde; günahlardan uzaklaştırmak, istikbâle; temiz pâk etmek hâle; yıkamak da mâzîye âid olur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: İhram Tekbiri İle Kıraat Arasında Okunacak Dua Bâbı
1384-)
Müslim der ki: Bana Yahya b. Hassan ile Yûnus El - Müeddib ve başkaları tarafından rivâyet olundu. Dediler ki: Bize Abdülvâhid b. Ziyâd rivâyet etti. ki: Bana Umâratü'bnü Ka'kaa' rivâyet etti. ki): Bize Ebû Züva rivâyet etti. ki: Ben Ebû Hüreyre'yi şöyle derken işitdim: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ikinci rek'âta kalktığı zaman kirâete, fâtiha'dan başlar; sükût etmezdi.»: .. . , , hadîs isnadının baş tarafı sakıt olan muallâk hadîslerdendir. Bu gibi hadîslerin hükmü kitabımızın mukaddime kısmında beyân edilmişdir. şerif ilk oturuşdan, üçüncü rek'âta kalkıldığı zaman sükût lâzım gelmeyeceğine yani orada «Sübhâneke» ve emsali gibi gizli zikir meşrû' olmadığına delildir. Zâten buna kail olan da yokdur. Ancak ikindi ile yatsının farzlarından önce kılınan dörder rek'ât sünnet-i gayri müekkede-lerde üçüncü rek'âta kalkıldıkda «Sübhâneke» okumak mes'nûndur. Terâ-vîh namazında dörder rek'âtda veya daha fazlada selâm verildiği takdirde onun hükmü de böyledir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: İhram Tekbiri İle Kıraat Arasında Okunacak Dua Bâbı
1385-)
Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Affân rivâyet etti. ki): Bize Hammâd rivâyet etti. ki): Bize Katâde ile Sabit ve Humeyd, Enes'den naklen haber verdiler ki: bir adam nefes nefese (mescide) gelerek saffa girmiş ve: Allah'a hayırlı, halisane çokt hamd olsun! demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazını bitirince: sözleri söyleyen hanginizdi?» diye sormuş. Cemaat sükût etmişler. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) tekrar: söyleyen hanginizdi? Zira zararlı bir şey söylemedi.» buyurmuşlar. Derken bir adam: Soluk soluğa (koşarak) yetişdim de onları ben söyledim.» demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): oniki Melek gördüm ki bunları hangisi Allah'a evvelâ arz edecek diye yarış ediyorlardı.» buyurmuş bu manâda Hazret-i Rifâatü'bnü Râfi' (radıyallahü anhûma)'dan rivâyet ettiği bir hadîsde şöyle denilmektedir: «Bir gün Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in arkasında namaz kılıyorduk. Rükû'dan başını kaldırınca «Semiallâhu İtmen hamiden» dedi; arkasındaki cemaatdan biri de «Rabbena' ve leke'l - Hamdü hamden kesî-ren, tayyiben, mubâraken fîhi» dedi. (sallallahü aleyhi ve sellem) namazdan çıkınca: «O konuşan kimdi?» diye sordu. Konuşan zât: Bendim... cevâbını verdi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): «Otuz küsur melek gördüm ki hepsi bunları evvelâ ben yazayım diye şitâb ediyorlardı.» buyurdular. Ayni hadîsi Ebû Dâvûd ile Nesâî dahi tahrîc etmişlerdir. ve başkaları rivâyetlerinde bu hadîsi Muâz b. Rifâa'dan, o da babasından naklen tahrîc etmişlerdir, O rivâyetde Rifa'a şöyle dedidir. «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in arkasında namaz kıldım (Bir ara) aksırdım da: «Allah'a hayırlı, bereketli, Rabbimizin dileyip razı olacağı gibi halisane çok çok hamd olsun!» dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazı kıldırarak selâm verdikden sonra: o namazda konuşan?» dedi. Kendisine kimse bir şey söylemedi, sonra ikinci defa tekrar: o namazda konuşan?» diye sordu. Bunun üzerine Rifâ'attübnü Râfi' b. Afra': Ben idim Ya Resûlallah!» dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): demişdin? (Bir daha söyle) » dedi Rifâ'a: Allaha hayırlı, bereketli, Rabbimizin dileyip razı olacağı gibi halisane çok çok hamd olsun!», dedim cevâbını verdi. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki otuz kusur melek gördüm. Bunları İlk olarak hangisi Allah'a arz edecekleri hususunda yarışıyorlardı.» buyurdu. hadîsden anlaşılıyor ki Buhârî rivâyetinde ismi zikredilmeyen zât Rif âatü'bnü Râfî' yani hadîsin râvîsi imiş. Fakat Bazıları bunu kabul etmemiş kıssanın ayrı ayrı zamanlara âid olduğunu söylemişlerdir. Bir takımları vak'anın bir olduğuna hükmetmiş ve rivâyetlerin arasını bularak: «Caiz' ki Rifâ'nın aksırması Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in başını rükû'dan kaldırdığı zamana tesadüf etmiş de onun için Rifâ'a kendi isminden bahsetmemişdir. Yahut râvîlerden bâzısı Rifâa'nın ismini unuttuğu için onu bir adam diyerek zikretmişdir.» demişlerdir. bâzılarında namazın akşam namazı olduğu kaydedilmişdir. Riya ve şöhret şaibesinden hâlis manasınadır, Mübârekden murâd da hayırı çok demekdir. Nesâî‘nin rivâyetindeki «Mübâreken aleyhi» tâbiri zahire göre «Mübâreken rthi» ilin te'kîdidir. Bâzılarına göre birinci mübârek'den murâd ziyâde, ikincisinden murâd da baka ve devamdır. Bâbımız hadîsinde okunan kelimeleri kapışan meleklerin onikî olduğu bildiriliyor. Buhârî hadîsinde bunların otuz küsur; Taberâni'nin rivâyet ettiği Ebû Eyyûb hadîsinde onüç oldukları bildiriliyor. meleklerin bu adedlerle tahsis buyurul masının hikmeti nedir? Bu suâle Aynî şu cevâbı vermektedir: «Bana burada şu feyzi ilâhî sânih oldu: «Otuz küsur... kelimelerinin harfleri otuzdort harfdir: Şu hâlde Allahü teâlâ mezkûr kelimeleri ta'zîm için bu harflerin sayısınca melek indirmiş demek oluyor. Diğer rivâyetler de buna kıyâs olunur!» zahire göre bu melekler Hafeza melekleri değildir. Buhârî ile Müslim'in müttefikan rivâyet ettikleri Ebû Hüreyre hadîsi de. bunu gösterir. Mezkûr hadîsde: teâlâ'nın Öyle bir takım melekleri vardır ki, bunlar yollarda dolaşarak ehl-i zikri ararlar.» buyurulmuşdur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: İhram Tekbiri İle Kıraat Arasında Okunacak Dua Bâbı
1386-)
Bize Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize İsmail b. Uleyye rivâyet etti. ki: Bana Haccâc b. Ebî Osman, Ebû - Zübeyr’den, o da Avn b. Abdullâh b. Utbe'den, o da İbn Ömer'den naklen haber verdi. İbn Ömer Şöyle dedi: Bir defa biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde namaz kılarken birden cemaatdan biri » Allah en büyükdür; ona çok hamd olsun! Allâhı akşam sabah tesbih eylerim; dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ve filan kelimeleri söyleyen kimdir?» diye sordu, cemaatdan biri: Bendim Ya Resûlallah!.. dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): bunlara şaştım, bunlar için gök kapılan açıldı.» buyurdular. Ömer: «Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'în bunu söylediğini duydum duyalı bir daha bu kelimeleri bırakmadım.» detnüş. şerîfdeki «Kebiran» kelimesi muzmer bir fiilin mef ûlü olmak üzere nasp edilmişdir. Bazıları na't-ı maktu, bir takımları da temyiz olmak üzere mansûb olduğunu söylerler. Hâl diyenler de vardır. Na't-ı Maktu' ve temyîz diyenlere i'tirâz olunmuşdur. şerif aynen bundan önceki hadîs mânâsındadır. Vak'anın bir olması da, müteaddid olması da muhtemeldir. kapılarının açılmasından murâd: Bu kelimelerle yapılan duanın kabulüdür. Çünkü duaların kıblesi gök yüzüdür. Ömer (radıyallahü anhûma) Hazretlerinin sözü bu duaların devam üzere yapılmasına teşvîkdir. Allâhu'alem.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: İhram Tekbiri İle Kıraat Arasında Okunacak Dua Bâbı
1387-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Amrü'n - Nâkıd ve Züheyr b. Harb rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Süfyân b. Uyeyne, Zührî'den, o da Saîd'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. H.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namaza Vakar Ve Sükünetle Gelmenin Müstehab Oluşu Ve Koşarak Gelmekten Nehiy Bâbı
1388-)
Bana Muhammed b. Cafer İbn Ziyâd da rivâyet etti. ki): Bize İbrahim (yani İbn Sa'd) Zührî'den, o da Saîd ile Ebû Seleme'den, onlar da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen haber verdi. H.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namaza Vakar Ve Sükünetle Gelmenin Müstehab Oluşu Ve Koşarak Gelmekten Nehiy Bâbı
1389-)
Bana Harmeletü'bnü Yahya dahi rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Bize İbn Vehb haber verdi ki): Bana Yûnus, İbn Şihab'dan naklen haber verdi. Dedi ki. Bana Ebû Selemete'bnü Abdirrahmân haber verdi ki, Ebû Hüreyre şöyle dedi: Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: ikaamet getirildiği vakit ona koşarak gelmeyin, yürüyerek gelin! Sükûneti iltizâm edin, yetişebildiğiniz kadarını (İmâmla) kılın; yetişemediğinizi (kendiniz) tamamlayın!» buyururken işitdim.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namaza Vakar Ve Sükünetle Gelmenin Müstehab Oluşu Ve Koşarak Gelmekten Nehiy Bâbı
1390-)
Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybetü'bnü Saîd ve İbn Hucr, İsmail b. Ca'ler'den rivâyet ettiler. İbn Eyyûb dedi ki: Bize İsmail rivâyet etti. ki): Bana Alâ', babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ; için ikaamet getirildiği vakit ona koşarak gelmeyin; sükûneti İltizâm ederek gelin. Yetişebildiğiniz! (İmâmla) kılın, yetişemediğinizi de (kendiniz) tamamlayın! Çünkü sizden bîriniz namaz maksadıyla yola çıkarsa namazda sayılır.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namaza Vakar Ve Sükünetle Gelmenin Müstehab Oluşu Ve Koşarak Gelmekten Nehiy Bâbı
1391-)
Bize Muhammed b. Râfi’ rivâyet etti. ki): Bize Abdürrazzâk rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbih'den naklen rivâyet etti. Henamâm: Ebû Hüreyre'nin, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den bize rivâyet ettikleri şunlardır, diyerek bir takım hadîsler zikretmiş; ezcümle: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): nida olunduğu vakit ona yürüyerek gelin; sükûneti iltizâm edin! Yetişebildiğiniz kadarını (İmâmla) kılın, yetişemediğinizi de (kendiniz) tamamlayın!» buyurdular; demişdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namaza Vakar Ve Sükünetle Gelmenin Müstehab Oluşu Ve Koşarak Gelmekten Nehiy Bâbı
1392-)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Fudayl (yani İbn Iyâz) Hişâm'dan rivâyet etti. H. Züheyr b. Harb'da rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Bize İsmail b. İbrahim rivâyet etti. ki): Bize Hişâm b. Hassan, Muhammed b. Sîrin'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ikaamet getirildiği vakit ona hiç biriniz koşmasın! lâkin sükûnet ve vak'ârı muhafaza ederek yürüsün. Erişebildiğini. (İmâmla) kıl, yetişemediğini de kaza et!» buyurdular. hadîsi Buhârî «Ezan» ve «Cum'â» bahislerinde tahrîc etmişdir. Hadîs Tirmizî'nin «Siraen»inde dahi mevcûddur. ikaamet getirilirken koşarak ona yetişmeye çalıgmakdan ne-hî buyurulması, şâir hâllerde koşarak gitmenin evleviyyetle memnu' olduğunu bildirmek içindir. Çünkü ikaamet getirilirken koşmak namazın bir kısmına yetişememek endîşesi mevcûd olduğu hâlde yasak edilirice böyle bir endîşe melhuz olmadığı zaman evleviyyetle menınÛ' olur. Bunun hikmeti hakkında ulemâ şunu söylemişlerdir: "Namaza ikaamet getirilirken koşarak giden kimse yorularak kesilir. Ve namaza bu hâlle girer. Böyle yorgun ve bitkin bir hâlde kılınan namazda ise beklenilen huşu' hâsıl olamaz. Fakat namaza vaktinde vakar ve sükûnetle giden kimse mescide ikaametden önce varacağı için bir parça istirahat bile eder. Bu suretle hiç bir telâş ve yorgunluk bulunmadan kılınan namaz elbetde huşu' ve huzû' itibârı ile daha mükemmel olur. ile vakar kelimeleri bâzılarına göre ayni mânâyadır. Fakat Nevevî'ye göre sekînet hareketlerinde ağır başlı davranmak, abes sayılan şeylerden kaçınmakdır. Vakaar ise hey'ette olur. Meselâ: bakınma-mak, bağıra bağıra konuşmamak vakardan ma'dûddurlar. rivâyetlerin hepsinde mescide koşa koşa gitmek yasak edilmektedir. Hâlbuki Teâlâ Hazretleri Cum'â namazı hakkında «Allah'ın zikrine koşun...» buyurmuştur. Ancak hadîs ile âyetteki koşmak tâbirleri ayrı ayrı mânâlarda kullanılmışdır. Âyetdeki koşmakdan murâd yürümek ve gitmekdir. Kasd etmek mânâsına da gelebilir. Hadîsdeki koşmakdan murâd ise kelimenin hakîkî mânâsıdır. Çünkü koşa koşa gitmek az yukarıda arzettiğimiz vecîhle namazın huşu' ile kılınmasına mâni' olur. Binâenaleyh âyetle hadîs arasında mânâ'itibariyle bir birine mühâfât yoktur. Mü'mine yaraşan islâmî terbiye ve âdaba dikkat etmek, en mükemmel ve mu'teber olan hâlde bulunmakdır. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: sizden biriniz namaz maksadiyle yola çıkarsa artık namazda sayılır.» sözü bütün vakitlere şâmildir. Gerek bu cümle gerekse: (İmâmla) kılın; yetişemediğinizi de (kendiniz) tamamlayın!» ifadesiyle Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namaza koşa koşa gitmenin doğru olmadığını te'kîd suretiyle tenbîh buyurmuş; koşarak gitmenin yalnız namaza yetişenlere değil, yetişemeyenlere de memnu' olduğunu beyân etmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namaza Vakar Ve Sükünetle Gelmenin Müstehab Oluşu Ve Koşarak Gelmekten Nehiy Bâbı
1393-)
Bana İshâk b. Mansûr rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Mübarek Es-Sûrî haber verdi. ki): Bize Muâviye-tü'bnü Sellâm, Yahya b. Ebî Kesîr’den rivâyet etti. ki): Bana Abdullah b. Ebî Katâde haber verdi, ona da babası haber vermiş; ki: Bir defa biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde namaz kılıyorduk. Derken bir gürültü işitti ve: ne oluyor?» dedi. Ashâb: Namaza yetişmek için acele ettik... dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): daha böyle yapmayın! Namaza geldiğiniz vakit sükûneti iltizâm edin; yetişebildiğiniz kadarını (İmâmla) kılın; yetişemediğinizi de kendiniz tamamlayın!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namaza Vakar Ve Sükünetle Gelmenin Müstehab Oluşu Ve Koşarak Gelmekten Nehiy Bâbı
1394-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Muâviyetü'bnü Hişâm rivâyet etti. ki): Bize Şeybân bu isnâdla rivâyet etti. hadîsi Buhârî «Ezan» bahsinde, tahrîc etmişdir. Celebe: Sesler ve gürültü manasınadır. Mevzû-u bahis gürültü namaza sonradan yetişen ashabın hareketleri ile konuşmalarından ve acele etmelerinden ileri gelmişdi. cümlesi muhtelif şekillerde rivâyet edilmişdir. Bâzılarında diğer bâzılarında bir rivâyetde Ebû Dâvûd'un rivâyetinde buyurulmuşdur. Bu sebeple mezkûr cümleden muradın ne olduğu ulemâ arasında ihtilaflıdır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namaza Vakar Ve Sükünetle Gelmenin Müstehab Oluşu Ve Koşarak Gelmekten Nehiy Bâbı
1395-)
Bana Muhammed b. Hatim ile Ubeydullah b. Satd rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Yahya b. Saîd, Haccâc-ı Savvâf dan rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Ebî Kesîr, Ebû Seleme ile Abdullah b. Ebû Katâde'den, onlar da Ebû Katâde'den naklen rivâyet etti. Ebû Katâde şöyle dedi; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ikaamet getirildiği zaman beni görmedikçe ayağa kalkmayın» buyurdular. İbn Hatim: «İkaamet getirildiği yahut ezan okunduğu zaman...» dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Cemaattibn Namaza Ne Zaman Kalkacakları Nı Beyan Bâbı
1396-)
Bize Ebû Bekir b. Ebi Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Süfyan b. Uyeyne, Ma'mer'den rivâyet etti. Bekir dedi ki: Bize İbn Uleyye dahi Haccâc b. Ebî Osman'dan) rivâyet etti. H. İshâk b. İbrahim de rivâyet etti. ki): Bize İsâ b. Yûnus ve Abdurrazzak, Ma'mer'den naklen haber verdiler. dedi ki: Bize Velîd b. Müslim, Seyhan'dan naklen- haber verdi. Bu râvîlerin hepsi Yahya b. Ebî Kesîr'den, o da Abdullah b. Ebî Katâde'den, o da babasından, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etmişlerdir. Ma'mer ile Seyhan'ın hadislerini rivâyet ederken: çıktığımı görmedikçe (Kalkmayın)» ibaresini ziyâde etmişdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Cemaattibn Namaza Ne Zaman Kalkacakları Nı Beyan Bâbı
1397-)
Bize Hârûn b. Ma'rûi He Harmeletü'bnü Yahya rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İlmi Vehb rivâyet etti. ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. ki: Bana Ebû Selemete'bnü Abdirrahmân b. Avf haber verdi. Kendisi Ebû Hüreyre'yi şöyle derken işitmiş: Namaza ikaamet getirildi; biz de kalkarak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanımıza çıkmadan evvel safları düzelttik. Müteakiben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi. Namazgahına durunca tekbîr almazdan önce (kendisine gusül lâzım geldiğini) hatırladı. Ve hemen oradan ayrıldı, bize de: durun!» dedi. Biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), yanımıza çıkıp gelinceye kadar ayakta kendisini bekledik. Yıkannuşdı; başından su damlıyordu, tekbîr aldı ve bize namazı kıldırdı..
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Cemaattibn Namaza Ne Zaman Kalkacakları Nı Beyan Bâbı
1398-)
Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Velîd b. Müslim rivâyet etti. ki): Bize Ebû Amr (yani Evzâî) rivâyet etti. ki): Bize Zührî, Ebû Seleme'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Namaza ikaamet getirildi, cemaat saflarını kurdular, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'de (mescide) çıkarak (mihrâbdaki) yerine durdu. Müteakiben eli ile cemaata «yerinizde durun» diye işaret etti. (Ve mescidden ayrıldı). Az sonra yıkanmış, başından su damlayarak çıktı geldi ve cemaata namazı kıldırdı.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Cemaattibn Namaza Ne Zaman Kalkacakları Nı Beyan Bâbı
1399-)
Bana İbrahim b. Mûsâ rivâyet etti. ki): Bize Ve-lîd b. Müslim, Evzâî'den, o da Zührî'den naklen haber verdi. Şöyle dedi: Bana Ebû Seleme, Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) için namaza ikaamet getirilir; cemâat da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yerine geçmeden önce saflarındaki yerlerini alırlarmış. .
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Cemaattibn Namaza Ne Zaman Kalkacakları Nı Beyan Bâbı
1400-)
Bana Selemetü'bnü Şebîb rivâyet etti. ki): Bize Hasen b. A'yen rivâyet etti. ki): Bize Züheyr rivâyet etti. ki): Bize Simâk b. Harb, Câbir b. Semura'dan naklen rivâyet etti. ki: «Bilal gün devrildiği vakit ezân'ı okur, fakat Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bizim yanımıza çıkmadıkça ikâamet getirmezdi. O çıktımı kendisini gördüğü vakit namaza ikaamet getirirdi.» Ebû Hüreyre hadîsini Buhârî «Gusül» ve «Namaz» bahislerinde; Ebû -Dâvûd «Taharet» ve «Namaz» bahislerinde; Nesâî ile İbn Mâce dahi «Taharet» bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. Mâce'nin rivâyenide: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namaza kalktı ve tekbîr aldı. Sonra cemaata işaret etti. Cemâat beklediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) evine giderek yıkandı; başından su damlıyordu. Bu şekilde cemaata namaz kıldırdı. Namazdan çıkınca: sizin yanınıza cünûb olarak çıkmışım. Hakîkaten namaza duruncaya kadar bunu unutmuşum,» buyurdular. Kutnî'nin Hazret-i Enes'den rivâyet ettiği bir hadîsde: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namaza dâhil olarak tekbir aldı; biz de onunla beraber tekbîr aldık. Sonra cemaata (olduğunuz gibi durun!) diye işaret etti.» denilmektedir. Bu babda İmâm Ahmed b. Hanbel, Hazret-i Alî'den; Ebû Dâ'vûd, Ebû Bekre (radıyallahü anh)'dan hadîsler rivâyet etmişlerdir. Ebû Bekre rivâyetinde: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz sabah namazına dâhil oldu ve (yerinizde durun) diye cemaata işaret etti.» denilmişdir. Bu rivâyetlerin birinde: «Sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) başından su damlayarak geldi ve cemaata namazı kıldırdı.» Mürsel olan diğer rivâyetde: «Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) tekbîr aldı; sonra cemaata oturun diye işaret etti.» denilmektedir. Şîrîn, Ata' ve Rebî’ b. Enes'in mürsel olarak rivâyet ettikleri bir hadîsde de: «Sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) cemaata oturun, diye işaret etti.» deniliyor. Rivâyetlerin bâzısından Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in namaza niyetlendiği, ondan sonra cünûb olduğunu hatırlayarak namazdan çıktığı; diğerlerinden ise tekbîr almak için ayağa kalktığı sırada cünûb olduğunu hatırladığı ve namaza niyetlenmeden evine giderek yıkandığı anlaşılıyor. Bu rivâyetler birbirine münâfî olduğu için Aynî tercih cihetine gitmiş ve şâir rivâyetlerin Buhârî ve Müslim'dekilere mu'âraza edemiyeceklerini söyleyerek namaza niyetlenmeden cünûb olduğunu hatırladığını bildiren rivâyeti tercih etmişdir. rivâyetlerin arasını bulmaya çalışmışlardır. Bunlardan bir takımları hadîsdeki «Tekbîr aldı» sözünü tekbîr almak istedi; şeklinde te'vîl etmiş, bu suretle Sahih-i Müslim ile Buhârî'deki rivâyetlerle de amel etmiş olmuşlardır. Diğerleri vak'anın iki defa ayrı ayrı zamanlarda cereyan ettiğine kaail olmuşlardır. Kurtubî bu ihtimâl üzerinde durmuş, Nevevî bunun en akla yakın olduğunu söylemişdir. İbn Hibbân (- 354) dahi «Sahîh»inde Ebû Hüreyre ile Ebû Bekre (radıyallahü anhûma)'dan biribirine muhalif olarak rivâyet edilen her iki hadîsi tahrîc ettikden sonra şunları söylemişdir: ayrı ayrı iki yerde vuku bulan iki fiildir. Birinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) mescide çıkarak iftitâh tekbîrini almış; sonra cünub olduğunu hatırlamış ve derhâl oradan giderek yıkanmış; sonra tekrar mescide gelmiş ve cemaata namazı yeniden kıldırmışdır. Diğerinde namaza niyetlenmek için ayağa kalktığı sırada cünûb olduğunu hatırlamış ve niyetlenmeden evine giderek yıkanmış; sonra dönerek cemaata namazı kıldırmışdır...» Hibbân su suretle iki hadîs arasında hiç bir tezâd kalmadığını söyledik den sonra Hazret-i Ebû Bekra'nın: «Cemaata namaz kıldırdı.» sözünü «Yeniden iftitâh tekbîri alarak cemaata namaz kıldırdı.» mânâsına te'vîl etmiş; bu sözü «Namaza bıraktığı yerden devam etti.» mânâsına almanın imkânsız olduğunu beyân etmîşdir. Mâlik, Ebû Bekre rivâyetinin namazın esâsına muhalif olduğunu görünce: «Bu fiil Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e mahsustur.» demiştir. Bazıları ashâb-ı kirâmın tekbîr alarak namaza niyyetlendikden sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i beklemelerini İmâm Mâlik'in amel-i kalîl saydığını, binaenaleyh caiz gördüğünü rivâyet etmişlerdir. rivâyetlerde zikri geçen ikaamet lâfızlarından dâima namaz için getirilen ikaamet kasdedilmişdir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yıkanıp döndükten sonra namaz için tekrar ikaamet getirilip getirilmediği hususunda sahîh bir rivâyet yokdur. Getirilmiş olsa her hâlde nakledilirdi. Iyâz diyor ki: «Bu hadîsin muhtelif rivâyetleri şöyle birleştirilir: Hazret-i Bilâl (radıyallahü anh) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ne zaman namaza çıkacağını gözetir ve onun çıktığını kimse görmeden yahut pek az kimseler ile birlikde görür çıkar çıkmaz ikaamet getirirdi. Cemâat ise Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i görmeden ayağa kalkmazlardı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) cemâat saflarını iyice düzeltmedikçe mihraba geçmezdi. Gerçi Ebû Hüreyre Hazretlerinin rivâyetinde: «Cemâat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) çıkmadan önce saflarını tutarlardı» denilmişse de ihtimâl bu hâl yâ cevazı bildirmek için yâhutda bir özür sebebi ile bir veya iki defa vâki olmuş-dur. Ve caiz ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: görmedikçe kalkmayın!» buyurması bundan sonra olmugdur. Ulemânın beyânına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i görmeden ayağa kalkmanın cemaata menedilmesi uzun müddet ayakta kalmasınlar diyedir. Bir de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bir şey ânz olup da uzun zaman gecikmesi mümkündür.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Cemaattibn Namaza Ne Zaman Kalkacakları Nı Beyan Bâbı
1401-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Mâlike, İbn Şihâb'dan dinlediğim, onun da Ebû Selemete'bnÜ Abdirrahmân'dan, onun da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet ettiği şu hadisi okudum: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ; kim namazın bir rek'âhna yetişirse, o namaza yetişdi demekdir.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazın Bir Rekatına Yetişen Kimsenin O Namaza Yetişmiş Sayılacağı Bâbı
1402-)
Bana Harmeletü'bnü Yahya da rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan, o da Ebû Selemete'bnÜ Abdirrahmân'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kim İmâmla birlikde kılınan namazın bir rek'âhna yetişirse o namaza yetişmiş demekdir.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazın Bir Rekatına Yetişen Kimsenin O Namaza Yetişmiş Sayılacağı Bâbı
1403-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Amrû'n - Nâkıd ye Züheyr b. Harb rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İbn Uyeyne rivâyet etti. H. Ebû Küreyb de rivâyet etti. ki): Bize İbn’l - Mübarek, Ma'mer ile Evzâî, Mâlik b. Enes ve Yûnus'dan naklen haber verdi. H. İbn Nümeyr dahi rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. H. İbn’l - Müsennâ da rivâyet etti. ki): Bize Abdülvahhâb rivâyet, etti. Bunlar topdan Ubeydullâh'dan ve hepsi Zührî'den, o da Ebû Seleme'den, o da Ebû Hüreyre'den o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen Yahyâ’nın, Mâlik'den rivâyet ettiği hadis gibi rivâyet de bulunmuşlardır. birinin rivâyetinde: «İmâmla birlikde» kaydı yokdur. hadisinde: bütününe yetişti demekdir,» buyurdu kaydı vardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazın Bir Rekatına Yetişen Kimsenin O Namaza Yetişmiş Sayılacağı Bâbı
1404-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki: Mâlik'e, Zeyd b. Eslem'den dinlediğim, onun da Atâ' b. Yesâr İle Büsr b. Saîd ve A'rac’dan, onların da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet ettikleri bu hadisi okudum: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kim güneş doğmadan sabah namazının bir rek'âtına yetişirse sabah namazına yetişti demektir. Ve her kim güneş batmadan ikindinin bil rek'âtına yetişirse ikindi namazına yetişti demektir.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazın Bir Rekatına Yetişen Kimsenin O Namaza Yetişmiş Sayılacağı Bâbı
1405-)
Bize Abd b. Humeyd de rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzâk haber verdi. ki): Bize Ma'mer, Zührî'den, o da Ebû Seleme'den» o da Ebû Hüreyre'den naklen Mâlik'in, Zeyd b. Eslem'den rivâyet ettiği hadîsin mislini haber verdi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazın Bir Rekatına Yetişen Kimsenin O Namaza Yetişmiş Sayılacağı Bâbı