Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı

2-) Cana karşı can,

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kasâme, Muhakibler, Kısas...
Konu: Müslümanın Kanını Mubah Kılan Şeyler Bâbı
2-) Yine bu hadîs abdestsiz Kur'ân okumanın caiz olduğuna delildir. Bu husûsda bütün müslümanlar müttefikdir. Kur'ân okumak yalnız cünüp ve hayızlı kimselere haramdır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Gece Namazında Ve Kıyamında Dua Bâbı
2-) İbn Tîn: «Bu hadîsde ikindinin vakti, her şey'in gölgesi iki misli olduğu anda girer diyenlerin aleyhine delil vardır.» demişdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: İkindiyi Vaktin Evvelinde Kılmanın Müstehab Oluşu Bâbı
2-) Bu hadîsten murâd: Şehadet-i hisbe (yani Allah rızası için yapılan şehâdet)'dir. Bu şâhidlik insanlara mahsus olmayan haklarda- yapılır. Vakıf, umumî vasıyyet, hudûd-i şer'iyye, köle azadı ve boşanma gibi şeylerde hısbe şâhidliği kabul edilir. Bu nevi' bir hakka şâhid olan kimsenin, hâkime müracaat ederek şâhidliğini bildirmesi îçâb eder.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Şahidlerin En Hayırlısını Beyan Bâbı
2-) Yahûdilerin kestiği hayvanları ve o hayvanların iç yağlarını yemek caizdir. İmâm A'zam, Mâlik, Şafiî ve cumhûr buna kaildirler, İmâm A'zam'la şâfiî'ye göre bunda kerahet dahi yoktur. İmâm Mâlik mekruh olduğunu söylemiştir. Hanbeliler'den bazıları ile Mâlikîler'den Eşheb ve İbn Kâsım'e göre haramdır. Bu kavil İmâm Mâlik'ten de rivâyet olunmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Fütuhat Sayesinde Hacet Kalmayınca Muhacirlerin Ensâra Ağaç Ve Meyveden İbaret Olan Bağışlarını İade Etmeleri Bâbı
2-) - «Her kim Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Allah'ın kitabından bir şey gizledi derse Allah'ın Resûlüne büyük iftira atmış olur. Halbuki Allah: Resul! Sana Rabbinden her indirileni tebliğ et. Şayet bunu yapmazsan Allah'ın risaletini tebliğ etmiş olmazsın.» buyurmaktadır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Allah Azze Ve Cellenin: «yemin Olsun Ki, Onu Bir Başka İnişte De Gördü» Âyet-i Kerimesinin Manası Ve Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in İsra Gecesi Rabbini Görüp Görmediği Bâbı
2-) İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) hadîsini Tirmizî ve diğer «sahih» sahipleri, Hâkim ve İbn Ebi'd-Dünyâ rivâyet etmişlerdir. Tirmizî onun hakkında: «Bu hadis hasendir» demiştir. Hadîsin meali şudur: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kadar malı varken dilenen bir kimse kıyâmet günü yüzünde tırnak izleri ve bereler olduğu halde gelecektir. Buyurdu. Yâ Resûlallah! onu geçindirecek miktar nedir? diye sordular: «elli dirhem gümüş yahut o miktar altındır. Buyurdular.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: İnsanlar İçin Dilenmenin Çirkinliği Bâbı
2-) Kadınlar arasında kur'a çekmek sahihtir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tevbe
Konu: İfk Hadisi Ve Zina İsnadında Bulunan Kimsenin Tevbesinin Kabulu Hakkında Bir Bab
2-) Allah'ın sıfatlan kendine lâyık olduğu şekilde te'vîl edilir. Buna kail olanlara göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) İn cariyeye sorduğu suâllerden murâd cariyeyi imtihan etmek ve bir Allah'a inanıp inanmadığını anlamakdır. Câriye «Allah göktedir.» deyince onun bir Allah'a inandığını anlamışdır. Bu sözden o cariyenin müslümân olduğu anlaşil-mışdır. Gerçi sözün zahiri Allah'a cihet ve mekân isbâtını gösteriyorsa da tevîl edilerek: /semâ duanın kıblesidir. Nitekim Kabe'de namaz kılanın kiblesidir. Binâenaleyh câriye bu sözle Allah'a cihet ve mekân isbâtını kasdetmemiş; duaların kıblesini kasdetmişdir. Onun için de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sözüyle onun müslümân olduğunu kabul etmişdir» denilir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda Konuşmanın Haram Kılınması Ve Evvelce Mübah Olan Konuşmanın Neshi Babi
3-) Son derece nâdîde çarşaflar içinde lüks vasıtalara binerek iki tarafdan yenlerini sarkıtırlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Fitneye Sebep Olmamak Şartı Île Kadınların Mescidlere Çıkmaları, Fakat Koku Sürünerek Çıkmamaları Bâbı
3-) - Bir kimseyi Allah küfürden kurtardıktan sonra, tekrar küfre dön-mekden, ateşe atı İm ak dan tiksindiği gibi tiksinmek.» buyurmuşlar. bir rivâyetinde (Küfre dönmekten) ibaresinin yerine: veva hırîstiyan olmağa dönmekten...» buyurulmuştur. hadîsi Buhârî ile Müslim bilittif ak Muhammed b. el-Müsennâ'dan ayni isnadla tahric etmişlerdir. Buhârî onu müteaddid yerlerde az çok lâfız değişikliklerile rivâyet ettiği gibi ayni hadîsi Tirmizî ile Nesâî dahi tahric etmişlerdir. Muhyiddin hadis-i şerif İslâmm esas kaidelerinden büyük bir kaidedir.» demiştir. Buhârî sarihlerinden Bedrüddin Ayni bu söze şunları ilâve etmektedir: büyük bir kaide olmasın ki; bu hadîsde imanın aslını hattâ aynini teşkil eden Allah ve Resûlüllah sevgisi vardır. Hakikatte Allah ve Resûlüllah sevgisi, Allah'dan başkasını sevmemek ve küfre dönmekten tiksinmek: İmâm haddizatında kuvvetli, kalbi imana yatkın ve İmâm etiyle kanına karışmış olan kimselere müyesserdir. İşte imanın tadını bulacak dan ancak bunlardır.» (rahimehumüllah): «İmanın tadından murâd, ibâdet ve tâatları lezzetli görmek, Allah ile Resûlü'nün rızalarını kazanmak için meşakkatlara tahammül göstermek; ve bunları dünya menfaatine tercih etmekdir.» diyorlar. Allah'ını sevmesi, onun emirlerine uyarak ibâdet ve tâat-ta bulunması; muhalefet göstermemesi dir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i sevmek de öyledir. Onu sevmek şeriatını benimsemekle olur. bâbta Kâdî Iyâz şunları söylemiştir: sevmenin ma'nası, ona tâat hususunda istikaamet sahibi olmak ve her hususda emir ve nehiylerini benimsemektir. Maksad bu sevginin semereleridir. Çünkü sevginin aslı, sevgilinin arzusuna muvafık olan şeye meyletmektir. Halbuki Allahü teâlâ hazretleri meyletmek-den ve kendisine meyledilmekden münezzehdir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’i sevmeye gelince: onda meyi caizdir. Zira insanın muvafakat gösterdiği şeye meyletmesi, ya beğendiği için olur; güzel şekil ile iştiha açıcı yemeklere meyli gibi, yahud aklıyla lezzet aldığı ahlâk ve ma'nalar olduğundandır. Zamanlarına erişmese bile ulemâ ve su-lehâyı sevmek gibi. Yahut da kendisince iyilikde bulunduğu ve zararını giderdiği içindir, ki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hakkında bütün bu ma'nalar mevcuddur. Yani onun zahir ve bâtını kâmildir. O bütün faziletleri şahsında toplamış, bütün müslümanları hidâyete kavuşturmak suretiyle kendilerine ihsanda bulunmuştur. tadını bulur,» ifadesinde kinaye suretiyle istiare vardır. Çünkü tad yalnız yenilen şeylerde olur. İman yenilen şeylerden değildir. Binaenaleyh burada mecaz vardır. Ve iman bala benzedilmiştir; aralarındaki vasf-ı müşterek ve vech-i şebeh lezzet duyma ve kalbin meylidir. Buna istiâre-i mekniyye derler. Müşebbeh zikredildikten sonra ona mü-şebbehün bihin levazımından olan tad, tehayyül suretiyle izafe edilmiş; ve bir îstiâre-i tahyiliyye meydana gelmiştir. Bağdadi (rahimehullah): Geceleyin ibâdet edenler için ibâdet, eğlence sahipleri için eğlence yapmaktan daha lezzetlidir.» demiştir. İbrahim İbn Edhem (rahimehullah)’in dahi: «Vallahi biz öyle bir lezzet içerisindeyiz ki, bu lezzeti hükümdarlar bilmiş olsalar onun için bize kılıçla harb açarlardı.» dediği rivâyet olunur. şerif Allah için bir birini sevmeye teşvik etmektedir. Teâlâ Hazretleri mü'minleri kardeş ilân etmiştir. Allah ve Resûlünü sevmekten o Resûlün getirdiği dine sâlik olanları sevmek lâzım gelir. Binaenaleyh imanın tadı, ancak hâlis Allah için yapıldığı, dünya menfaatleri ve beşeri huzuzâtîa karıştınîmadığı zaman duyulur. Zira dünyevi menfaatler için Allah' ve Resûlü'nü sevenler umdukları menfaate nail olduktan sonra bu sevgiden mahrum kalırlar. üç şeyin hâsseten zikredilmesi, kalbe aid ameller oldukları için bunlara riya karışmadığın dan dır. Bu üç şey, îmanın müsebbebi olduklarından onun tadına delil sayılmışlardır. Çünkü müsebbebin mevcudiyeti sebebin vücuduna delâlet eder. Mezkûr üç şey birbirinin lâzım-ı gayri mufarikı olduklarından ayn ayrı bulunamazlar. Binaenaleyh mefhumu adedi nazar-ı i'tibâra alınarak: bu üç şeyden yalnız biri bulunan kimseye ne denilir?» şeklinde bir suâl varid olamaz. Mâlik (rahimehüllah) ile diğer bir takım ulemâ: «Allah için sevmek ve Allah için buğzetmek dini vâcibattandır.» demişlerdir. hadîs hakkında şöyle bir suâl hâtıra gelebilir. Nasıl olmuş da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) burada: «Bir kimseye Allah İle Resûlü başkalarından daha sevgili olmak...» demiş; yani «başkalarından» ifâdesindeki zamiri Allah ile Resûlü arasında müşterek kull'anmıştır. Halbuki, hutbe okurken bir yerde zamiri Allah ile Resûlü arasında müşterek kullanarak: «Her kim onlara (Allah ile Resûlüne) isyan ederse muhakkak sapmıştır.» diyen bir hatibi bizzat Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) paylamış; ona «Sen ne kötü hatipmişsin...» demişti. suale aşağıdaki muhtelif cevaplar verilmiştir:

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Kendileriyle Vasıflanan Kimsenin İmanın Tadını Bulduğu Hasletlerin Beyanı Bâbı
3-) - Diğer peygamberlerin mucizeleri kendi hayatlarile birlikte sona ermiş; bu sebeple onları yalnız o devrin insanları görmüştür. Bizim peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Kur'ân mucizesi ise kıyâmete kadar devam edip gidecektir. sarihlerinden Übbî şöyle diyor: «Herkes bu hadiseden murâdi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in tâbi'lerinin çok olması, mucizesinin gayet açık olmasındandır, demişse de, hadisden anlaşılan mâna bu ta'lîlin aksinedir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in tâbi'lerinin çok olması ancak Allah'ın bir lütfü keremidir. Yoksa başka peygamberlerin, asâ, denizin yarılması, dağın parçalanması, ölüleri diriltme, taştan devecin çıkması gibi mucizeleri umumiyetle halkı inandıracak ve peygamberin etbaîni çoğaltacak mâhiyettedirler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in mucizesi ise okunan kelâmdır. Onun mucize olduğu teemmülle anlaşılır.» Übbî'nin bu sözüne itiraz edilmiş; ve: «Kur'ân mucizesi herkese zahirdir. Belagat ulemâsı için söz yoktur. Başkalarına gelince: Onlar da bunca din düşmanları bulunmasına rağmen bu kadar uzun bir müddet zarfında ona kimsenin muâraza edemediğini görerek onun mucize olduğunu anlamışlardır. Kur'ân-ı Kerîm muhtelif ulumu, garip kıssaları ve zarif va'zlariyle dünya ve âhiret hayırlarını sinesinde cem' etmiştir. Sonra o kendinin sadık olduğuna bizzat kendisi şahittir...» denilmiştir. sonunda Fahr-i kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz: «Kıyâmet gününde ben peygamberlerin en çok tabiî bulunanı olmayı ümid ederim.» buyurmuşlar, ki bu da onun bir mucizesidir. Çünkü bu sözü müslümanlarm henüz az oldukları bir zamanda söylemiştir. Sonraları Allah'u Zülcelâl'in inayet ve nusratile müslümanlar nice beldeler fethetmiş; müslümanlarm adedi görülmedik bir şekilde artmıştır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamberimiz Muhammed Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Bütün İnsanlara Gönderildiğine Ve Bütün Dinlerin Onun Dinile Neshedildiğine İmanın Vücubu Bâbı
3-) Fakr-u zarurete düçâr olan, o derece ki Kavmü kabilesinden aklı başında üç kişinin: Gerçekten filân fakir düştü diye şahadette bulunacakları kimsenin geçim ihtiyâcını temin edinceye kadar —yahut hacetini giderinceye kadar— dilenmesi helâldir. bundan ötesi Yâ Kabise haramdır. Dilenen onu haram olarak yer.» Kefalet demektir. Burada ondan murâd iki kişinin veya iki kabilenin arasını bulmak, onları barıştırmak için mal vermeyi üzerine almasıdır. Böylesi üzerine aldığı malı bulamazsa dilenmesi mubah olur. Kendisine zekât da verilebilir. Yalnız aracılık ettiği hususun şer'ân masiyet olmaması şarttır. Râvi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: ihtiyâcını temin edinceye kadar» mı yoksa: «Yahut hacetini giderinceye kadar» mı buyurduğunda şek etmiştir. (sallallahü aleyhi ve sellem)- «Kavmü kabilesinden aklı başında üç kişinin gerçekten filân fakır düştü diye şahadette bulunacakları...» ifâdesi ile o kimsenin fakirliğine ehlî hıbre (44) şahadet edeceğine işaret buyurmuştur. «Kavmü kabilesinden- ve «aklı başında» tâbirleri de bunu göstermektedir. Çünkü; Malını gizli tutmak insanın âdetidir. Onu ancak yakınlarına bildirir. «Aklı başında» kaydı şahidin akıllı olmasını şart koşmaktadır. kelimesi muzmer bir fiilin mefûlü olmak üzere nas-bedilmiştir. Bu fiil «itikat ederim» yahut «yenir» diye takdir olunur. «haram olduğunu îtîkât ederim.» yâyut «Haram olarak yenir.» demektir. başkaları bu kelimeyi «Suhtün» şeklinde rivâyet etmişlerdir. Bu rivâyete göre fiil takdirine hacet yoktur. Cümlenin mâ-nâsi: «O haramdır» demek olur. Bazıları bu hadîsin zahiri ile istidlal ederek fakirliği ispad için üç kişinin şahadette bulunmasını şart koşmuşlardır. Cumhûr-u ulemâ' ya göre ise zinadan gayrı şahadetlerde olduğu gibi burada da âdil iki erkeğin yahut bir erkekle iki kadının şahadeti kabul edileceğine kaail olmuşlardır. Onlara göre bu hadîste beyân edilen âded vücûb değil istihâb içindir. Yani bir kimsenin fakîr olduğunu isbâd için iki kişinin şahadette bulunması şart; üç kişinin şahadeti ise müstehâbdır. diyor ki: «Bu hadis fakirlik iddiasında bulunan kimsenin malı olduğu bilindiğine hami edilmiştir. Böyle bir kimsenin sıf (benim malım telef oldu, fakir düştüm) şeklindeki iddiası mahkemece kabul edilemez. Kendisinden şâhid ve isbâd istenir. Fakat malı olduğu bilinmeyen kimseden şâhid istenmez. Bu hususta yemîn verdirmek sureti ile iddia edenin sözü kabul olunur.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Dilenmeleri Helal Olan Kimseler Bâbı
3-) Uykudan uyanan bir kimsenin Âli Imrân sûresinin sonundaki on âyeti okuması müstehabdır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Gece Namazında Ve Kıyamında Dua Bâbı
3-) Mutlak veya mücmeli beyân için işlediği fiiller bil'ittifâk ümmetine de şâmildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Oruç
Konu: Cünüb Olduğu Halde Üzerine Fecir Doğan Kimsenin Orucunun Sahih Olması Bâbı
3-) Lâfzı neshedilip, hükmü baki olan âyetler. Usûl-i fıkıhda misâl gösterilen ihtiyar erkekle ihtiyar kadının zinadan dolayı recm edilmeleri âyeti bu kabildendir. teâlâ hikmeti iktizâsı bâzı âyetleri unutturmuştur. Fakat nesih mes'elesi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in. dünyâdan gitmesi ile sona ermiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Oğlunun İki Vadi Dolusu Malı Olsa, Bir Üçüncüsünü İsteyeceği Bâbı
3-) Haber-i vâhid mütevâtir hadisle nesh edilir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: «su Ancak Sudan Dolayı İcab Eder» Hadisi Bâbı
3-) «Muhsaneler» tâbiri afife, hür ve evli kadınlara şâmil olduğu gibi, milk dahi milk-i yemîn ve mük-i nikâha âmm ve şâmildir. Binâenaleyh âyetin mânâsı şöyle olur: haramdır. Nikâh akdi veya mitk-i yeminle alınmayan her ecnebi kadın 6a haramdır.» Saîd b. Cübeyr, Atâ ve Süd-d î'nin mezhepleri budur. Mezkûr kavil bâzı sahâbe-i kirâm'dan rivâyet olunmuş; İmâm Mâlik de «El-Muvattâ»da onu ihtiyar etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Esir Kadınla İstibradan Sonra Cimaın Caiz Oluşu Kocası Varsa Nikahının Esaretle Bozulması Bâbı
3-) - Birbirinizi vurmanız sizi küfre götürür.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemün: «benden Sonra Dönüp Birbirinizin Boyunlarını Vuran Kafirler Olmayın» Hadislerin Manasını Beyan Bâbı
3-) Cemâat İmâmdan hayli sonra niyetlenir veya sonra rükû, sft-cûd eder, ancak İmâm o rüknü bitirmeden cemâat kendisine yetişmiş ve o rüknün bir cüzünde birleşmiş olurlar. bu suretlerin üçüne de mutâbeat, yani İmâma uyma denilir. Meselâ: İmâmdan ileri gitmemek ve geri kalmamak şartıyla İmâmla birlikte rükû' eden, yahut İmâmdan pek az sonra veya biraz gecikerek rükû'a varan, yahut İmâm rükûdan doğrulduktan sonra henüz secdeye gitmeden rükû eden cemâat İmâma tâbi olmuş sayılırlar. Namazın farzlarında İmâma tâbi olmak farz, vaciplerinde mutâbâat vacip, sünnetlerinde mutabâatta sünnettir. Meselâ: İmâmdan önce rükû edip doğrulan ve tekrar İmâmla rükû etmeyen kimsenin namazı bâtıl olur. Çünkü farz olan bir rükünde İmâma tâbi olmamıştır. göre de İmâma tâbi olmak üç surete şâmildir:

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Rükü Sücud Ve Emsali Fiilleri İmâmdan Önce Yapmanın Haram Kılınması Bâbı
3-) - şeklindedir. Yani. bi'r Hâriceye muzaftır. Hârice bir adamın ismidir. Terkib: «Harice kuyusu» mânasına gelir. üç vecihin meşhur olanı birincisidir. Üçüncüsüdür diyen de olmuşsa da ulema buna muvafakat etmemişlerdir. kuyu mânasına gelen müennes bir kelimedir. Hemzesini tahfif ederek «Bir» de okunabilir. Cenri kılleti: «Eb'âr» gelirse de çok defa kelimenin hemzesi kalb ve nakil adiler ek «Âbâr» denilir. Cemi' kesreti «Biâr» gelir. kelimesi şeklinde de rivâyet edilmişse de birinci rivâyet daha doğru ve mâna itibariyle daha muvafıktır. Çünkü «îhtefeztü» dar yere girebilmek için büzüldüm toplandım manasınadır. Ekser-i ulemanın kavli de budur. «Ihtefertü» ise yeri kazdım demektir ki, buraya pek yakışmaz. (sallallahü aleyhi ve sellem) rm ayakaplarım Hazret-i Ebû Hüreyre'ye vermesi, onu gördüğüne bir alâmet olsun ve onun tarafından kendilerine söyleyeceği şeyleri daha kolay kabul etsinler di-yedir. Kalbi yüzde yüz inanarak «Allah'dan başka hiç bir ilâh yoktur» diye şehâdet getiren her kime rast gelirsen onu hemen cennetle müjdele» ifadesinden murad: sıfat kimde bulunursa onun cennetlik olacağını haber ver» demektir. Yoksa Hazret-i Ebû Hüreyre'ye bu şekilde imân eden kimseleri bilmesi emredilmemiştir. Çünkü imân kalb isi olduğu için bunu bilmeye imkân yoktur. şerifin bu cümlesi: «İman etmiş olmak için kalple tasdik ve dille ikrar lâzımdır; sadece bunlardan biri kâfi değildir» diyen ehl-i hakkın mezhebine delildir. bütün esas nüshalarda bu şekilde tesbit edilmiştir. İbare doğrudur; ve şöyle halledilir: kelimesi muzmer ile nasbedümiştir. Cümlenin geri kalan tarafı ise takdirinde mübtedâ ve haberdir. (radıyallahü anh)'ın Hazret-i Ebû Hüreyre'nin göğsüne vurması onu yere sermek veya ona eziyet etmek için değil, söylediği sözden vazgeçirmek içindi. Bu hususta Kâdi Iyaz ile diğer ulemadan bazıları şunları söylemişlerdir. (radıyallahü anh)'ın fiili ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e müracaatı, ona itiraz ile emrini kabul etmemek değildir. Çünkü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Hazret-i Ebû Hüreyre ile gönderdiği sözde ümmetinin gönlünü almak ve onlara müjdede bulunmaktan başka bir şey yoktu. Binaenaleyh Ömer (radıyallahü anh) ümmet bu müjdeye güvenerek amel ve ibâdeti terk ederler endişesiyle onun gizlenmesi ve bu gizlenmenin rnüslümanlar için o peşin müjdeden daha hayırlı olacağı rnutâleasında bulunmuştu. Nitekim fikrini Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e arzedince onun bu fikrini tasvib buyurdular.» dübür, kıç manasınadır. Böyle yerlerde kelimenin hakikatini söy-lemekde utanmayı İcâbedecek bir şey yoksa da bütün bu gûnâ gizli yerlerde müstehab olan, onları burada olduğu gibi kinaye sözlerle ifâde etmektir. Kur'ân-i Kerîm ve sünnet-i Nebeviyye hep bu âdâb üzere gelmişlerdir. Fakat icâbında kelimenin hakikati sarahaten zikredilir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Tevhid Üzere Ölen Kimsenin Kati Olarak Cennete Gireceğine Delil Bâbı
3-) Ziyâde ve te'hîr kullara nisbetle muallak olarak takdir buyurul-muş; ve sanki: «Filân süa-i rahim yaparsa altmış sene; yapmazsa elli sene yaşayacaktır.» denilmiş gibidir. Allah'a nisbetle muallak taraf yoktur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Sıle-i Rahmin Lüzumu, Kati Rahimin Haram Kılınması Bâbı
3-) Yasak olan üstün çıkarma birinin diğerinden noksanlığına vardırandır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Bütün Mahluklardan Üstün Yaratılışı Bâbı
3-) Bu sözle medhulün bihâ olan kadın üç, gayr-i medhulün bihâ bir talâkla boş olur. Mâlikîler'den Ebû Mus'ab ile Muhammed b. Abdilhakem buna kaildirler.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Boşama
Konu: Karısını Kendine Haram Edip De Boşamayı Niyet Etmeyan Kimseye Keffaret Vacib Olması Bâbı
3-) Üçüncü kavle göre geri döner; binek gittiği yeri yürür; hedy kurbanı lâzımdır. İbn »Abbâs ile Nehaî'nin birer kavli de bu olduğu gibi Saîd b. El-Müseyyeb ile İmâm Mâlik dahi buna kail olmuşlardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Adak
Konu: Kaneye Yürüyerek Gitmeyi Nezreden Kimse Bâbı
3-) Bana Züheyr b. Harb da rivâyet etti. ki: Bize İsmâîl ya'nî İbn Uleyye , Abdulazîz b. Suhayb'dan o da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet etti ki, Enes; Sizlere çok hadîs rivâyet etmeme Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şu hadîsi cidden mâni' olmaktadır. Her kim kasdî olarak benim üzerimden bir yalan uydurursa hemen Cehennem'deki yerine hazır olsun.» buyurdular; demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mukaddime
Konu: Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Üzerinden Yalan Uydurmanın Pek Ağır Bir İftira Olduğunu Beyan Bâbı
3-) - «Her kim kendinin yarın olacak şeyleri haber verdiğini söylerse muhakkak Allah'a en büyük iftirada bulunmuştur. Halbuki Allah: ki, göklerde ve yerlerde olanlar gaibi bilmezler. Ancak Allah bilir.» buyuruyor dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Allah Azze Ve Cellenin: «yemin Olsun Ki, Onu Bir Başka İnişte De Gördü» Âyet-i Kerimesinin Manası Ve Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in İsra Gecesi Rabbini Görüp Görmediği Bâbı
3-) Tabaklanmakla yalnız eti yenen hayvanların derileri temiz olur. Evzâi, İbn Mübarek ve Ebû Sevr'in mezhebleri budur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Ölü Hayvan Derilerinin Dibagatla Temizlenmesi Bâbı
3-) Asıl olan bir şey'in Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ihtisası değil; o şey'in ümmetine de vâcib olmasıdır. Çünkü Teâlâ Hazretleri: "Ona tabî olun!." buyurmuşdur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin İkindiden Sonra Kılmakda Olduğu İki Rekat Namazı Tanıma Bâbı
3-) Akşamda sabahda sana ailen ve malın hakkında mutlaka hıyanet eden adam, buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cennet Ve Onun Nimetleri...
Konu: Dünyada Cennetliklerle Cehennemliklerin Bilinecekleri Sıfatlar Bâbı
3-) Maktulün yaralandığına iki âdil kimse şâhidlik. eder. de birkaç gün yaşadıktan sonra o yara iyileşmeden Ölürse İmâm Mâlik'lc Leys'e göre bu da levs hükmündedir. İmâm A'zam'la şâfiî'ye göre burada kasâme yoktur; iki âdil kimsenin şâhidliği ile kısas vâcib olur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kasâme, Muhakibler, Kısas...
Konu: Kasame Bâbı
3-) Ümmü'l-Mü'min'in Hafsa (radıyallahü anh) hadisini Müslim, Nesâî ve İbn Mâce tahric etmişlerdir. şerif az sonra görülecektir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Oruç
Konu: Oruçlu Îken Öpmenin, Şehvetini Harekete Getirmeyen Kimselere Haram Olmadığını Beyan Bâbı:
3-) Köpeğin öğretilmiş olması lâzımdır. Bu köpeğin getirdiği avın yenmesi için köpeği salarken üzerine besmele çekmek şarttır. Öğretilmemiş köpeğin getirdiği av diri olarak ele geçer de kesilirse yenir. Aksi taktirde yenmez.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Av, Kesilen Ve Etî Yenen...
Konu: Öğretilmiş Köpeklerle Avlanma Bâbı
3-) İbn Abbâs rivâyetini İbn Adiyy rivâyet etmistir. Hadis aynen İbn Ömer rivâyeti gibidir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Oruç
Konu: Masiyet Sebebiyle Olmamak Üzere Ramazanda Yolculuk Eden Kimsenin Gideceği Yer İki Konak Veya Daha Fazla İse Oruç Tutup Tutmamanın Cevazı, Oruçtan Bir Zarar Gelmeden Tutmağa İktidarı Olan Kimsenin Oruç Tutmasının...
3-) Ulemâdan bazılarına göre zamiri müşterek kullanmak Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e mahsus olmak üzere ona caiz fakat ümmetine caiz değildir. Zira ümmetinden birinin müşterek zamir kullanması,. Allah ile Resul ü'nü birbirine müsavi tuttu; zanam verir; Resul-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) hakkında ise böyle bir iham ihtimali yoktur. başka şekilde cevap verenler de vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Kendileriyle Vasıflanan Kimsenin İmanın Tadını Bulduğu Hasletlerin Beyanı Bâbı
3-) Rifâatü'l-Cühenî hadîsini İbn Mâce rivâyet etmişdir. Mezkûr hadîsde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): ki Allah mühlet verir; tâ ki gecenin yarısı yahut üçte ikisi gittîmi kullarım benden başka hiç bir kimseden bir şey dilemezse ilâh...» buyurmuşdur. Ayni hadîsi Nesâî dahi rivâyet etmişdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Gecenin Sonunda Zikir Ve Duaya Teşvik Ve O Zamandaki İcabet Bâbı
3-) - Korkudan öleceğim diye endişe etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Resûlüllah Sallalahu Aleyhi Ve Selleme Vahyin Başlaması Bâbı
3-) - Kendisine (bir şey) emniyet olunursa hıyanet eder.» buyurmuşlar. hadisi İmâm Buhârî (rahimehüllah) îman, Vcsayâ, Şehâdât ve Edeb bahislerinde tahric ettiği gibi Tirmizî ile Nesâîde rivâyet etmişlerdir. alâmet demektir. Kur'ân âyetleri bir cümlenin diğer bir cümleden ayrıldığına alâmet oldukları için onlara da bu isim verilmiştir. ve Kizb: Vâkı’ın zıddını haber vermek yani yalan söylemektir. Bazıları kibz: doğru söylemenin zıddıdır; demişlerdir. Hayırlı bir işi yapmaya söz vermektir. Şer için vaîd kelimesi kullanılır ve tehdid manasına gelir. emanette şeriatın hilâfına tesarrufda bulunmaktır. Hadîsin üç cümlesinde, tehakkuka delâlet eden (izâ)’mın kullanılması, bu üç şeyin münafık alâmeti olduklarına tenbih içindir. Keza mezkûr üç cümlenin mef'ulsüz zikredilmesi ma'nânm umumuna tenbih içindir. şerifde münafık alâmetlerinin üç gösterilmesi bundan önceki hadîse muarız gibi görünüyor; çünkü o hadisde mezkûr alâmetler dört idi. Maamafih aralarında muâraza yoktur. Zira o hadisdeki, «Va'dederse va'dinden döner.» cümlesiyle bu hadisdeki, «Kendisine (bir şey) emniyet olunursa hıyanet eder.» cümlesi ma'na i'tibariyle birdirler. Çünkü gadr de, kendisine emniyet olunan söz hususunda hiyânet etmektir. Tîbi diyor ki: «Bu iki rivâyet arasında asla münâfât yoktur. Zira bir şeyin bir kaç tane alâmeti olurda bazen bu alâmetlerden biri, bazen hepsi veya ekserisi zikredilebilir.» de: «İhtimal Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onların bazı hasletlerini yeni Öğrenmiştir.» demiştir. Bazıları nifak alâmetleri beştir diyerek iki hadisin arasını bulmuşlardır. Fakat evlâ olan: Adedin tahsisi maadasının ziyâde ve noksan kabul etmeyeceğine delil olamaz; demektir. Hasılı bu hadisdeki üç alâmetten münafığın sıfatı anlaşılıyor. Sıfatların üçe inhisar etmesi; kavl, fiil ve niyetin fesadına tenbih içindir. Yanî: «Konuştu mu yalan söyler.» ifadesiyle kavlin fesadına tenbih buyurulduğu gibi «Kendisine bîrşey emniyet olunursa hiyânet eder,» cümlesiyle fi'lin fesadına; «Va'dederse sözünden döner» ibaresiyle de niyetin fesadına tenbîh olunmuştur. bir çokları bu hadisi müşkül saymışlardır. Çünkü hadisde münafık alâmeti olmak üzere gösterilen hasletler bazen tam bir müslümanda da bulunur. Halbuki böyle bir müslümanm küfrüne veya münafıklığma hükmedüemiyeceğine icma'ı ümmet vardır. Bu hususda! bir Çok vecihler ileri sürülmüştür:

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Münafık Hasletlerini Beyan Bâbı
3-) Caiz ki, o zamanın örf ve âdetine göre izinsiz bir bardak süt içmeye herkes için müsaade edilir; bu hususta çobanlara talimat verilirmiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, İçkiler
Konu: Süt İçmenin Cevazı Bâbı
3-) - Nuh (aleyhisselâm) şeriati ile

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Resûlüllah Sallalahu Aleyhi Ve Selleme Vahyin Başlaması Bâbı
3-) Ve verip biriktirdiği. Bundan gayrisi; kendisi gider, malı insanlara terkeder.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
3-) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e tevcih buyurulan fakat onunla bir-likde ümmeti de murad edilen hitaplar: zevâl vaktinden sonra kıl...» — İsrâ:78 — gibi. âyeti de bunlardandır. Binaenaleyh Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den sonra müslümanların başına geçen zatın zekât toplama hususunda da onun izinden gitmesi icâb eder. Bu gibi âyetlerde hitabın Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e tevcih buyurulması, Allah'a imana da'vet eden ve Allah'dan gelen ayetlerin ma'nasım beyan buyuran O olduğu içindir. Tâ ki gelen emre imtisal, Onun beyan ettiği vecihle olsun. Hattâbî diyor ki: hakkında şöyle bir suâl hatıra gelebilir: Bu adamlar zekâtın farz olduğunu inkâr ettikleri halde nasıl müslüman sayıldılar? Zamanımızda da bir kısım müslümanlar zekâtı inkâr etseler tunlara müslüman hükmü verilebilir mi? Hayır, bu zamanda zekâtı inkâr eden kimse bütün müslümanların icmaile kâfir olur. Çünkü bu günün müslümanlarıyla o günün müslümanlan arasında fark vardır. Onların zamanında İslâmiyet henüz teessüs ediyordu. Nesih vaki' olarak bazı ahkâmın değişmesi ihtimali vardı. Müslümanlar, bu dini yeni kabul ettîkelri için onu henüz lâyıkiyîe bilmiyorlardı. Bu sebeble şüpheye düşmüşlerdi. Bu gün ise böyle bir şey yoktur. Müslümanlık alabildiğine yayılmış; şüyu' bulmuş âlim, câhil, hass, âmm bütün müslümanlar zekâtın farz olduğunu Öğrenmişlerdir. Binaena- , leyh te'vil yolu arayarak onu inkâr eden hiç bir kimse ma'zur sayılamaz. Din Bâbında farziyetine icmâ-ı ümmet vâkV olan namaz, zekât, oruç, cü-nüplükten temizlenme ve emsaliyle zina, içki ve mahrem olan akraba ile evlenmek gibi haram olduğu herkesçe bilinen hükümlerden birini inkâr eden dahi asla ma'zur olamaz. Şu kadar var ki yeni müslüman olan birisi dinin bütün ahkâmını bilemeyeceği cihetle bilmeyerek bazılarını inkâr etse kâfir olmaz. Bunun hâli sadr-ı İslâmdaki hâgîlerin hâli gibidir. herkesçe ma'lum olmayan ahkâmına gelince: Bunlar, bir kadının teyzesi veya halasıyla bir nikâh altına alınmasının haram olması, ninelere mirasın altıda birinin verilmesi gibi şeylerdir ki, bunlardan birini inkâr eden kâfir olmaz. Çünkü bu gibi şeyleri herkes bilmez.» Hattâbî'ye göre bâgîler hakkındaki te'vile sebeb olan şüphe Ebû. Hüreyre'nin rivâyetinde hadîsin bir çok yerlerinin hazfe-dilmesinden doğmuştur. Buna sebeb de Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)'ın hadîsi olduğu gibi nakletmek değil, Ebû Bekir ile Ömer (radıyallahü anhüma) arasında geçen münakaşayı anlatmak, istemiş olmasıdır. Galiba Hazret-i Ebû Hüreyre muhataplarının hâdiseyi bildiklerine i'timad ederek bütün kıssayı hikâye etmemiştir. Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) hadîsinin muhtasar bırakıldığı, ayni hadîsin İbn Ömer ve Enes (radıyallahü anhüma) rivâyetinden anlaşılmaktadır. Maamafih hadîsin üçüncü tarikinde görüleceği vecihle Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)’ın dahi mufassal rivâyeti vardır. İbn Ömer (radıyallahü anh) rivâyeti az ileride gelecektir. Enes (radıyallahü anh) rivâyeti şudur:. başka ilâh yoktur; Muhammed onun kulu ve resulüdür diye şehâ-det edinceye ve bizim kıblemize dönünceye, kestiklerimizi yeyinceye, bizim namazımızı kılıncaya kadar insanlarla cenk etmeye rıe'mur oldum. Bunları yaptılar mı artık bize onların canlar) ve malları haram olur. Ancak hakkiyle olursa (Söylenenlerden birini bırakırlarsa) o başka. Müslümanların lehine olan onların da lehine, aleyhine olan onların da aleyhine olur.» Bekir ile Ömer (radıyallahü anhüma)'nin buradaki muhaverelerinden anlaşılıyor ki onlar, İbn Ömer, Enes ve Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) hazerâtınm rivâyet ettikleri ziyadeleri Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işitmemişler. Çünkü Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) bu ziyadeleri işitmiş olsa Ebû Bekir (radıyallahü anh)'a muhalefet etmez ve hadîsi hüccet göstermezdi. Zira hadisdeki ziyadeler kendi aleyhine delildir. Ebû Bekir (radıyallahü anh)'da ziyadeleri işitmiş olsa onları delil gösterir; Kıyasla ihticâc eylemezdi. Her halde İbn Ömer, Enes ve Ebû Hüreyre hazerâti, rivâyet ettikleri bu ziyadeleri başka meclislerde işitmiş olacaklardır. başka ilâh yoktur deyinceye kadar insanlarla cenk etmeye me'mur oldum...» cümlesi hakkında Hattabî şunları söylemiştir: ki, bununla ehl-i kitab değil put perestler kasdedilmiştir. Çünkü ehl-i kitab: Allah'dan başka ilâh yoktur derler ama yine de kendileriyle harb olunur, tepelerinden kılıç kalkmaz. da Allaha kalmıştır» cümlesinin ma'nası: sakladıkları ve gizlice yaptıkları şeyler hususundaki hesapları demektir. Yoksa açıkça ihlâl ettikleri vâcib ahkâm değildir. Bu hadîsde, içinde küfrü gizlediği halde dışından müslüman görünen kimsenin müslümanlığı kabul edileceğine delil vardır. Ekser-i ulemanın kavli budur. İmâm Mâlik, zındığın tevbesinin kabul edilmeyeceğine kaildir. Bu kavil İmâm Ahmed b. Han-bel'den de rivâyet olunmaktadır.» Iyaz'da Hattâbi'nin sözünü ele alarak onu biraz daha izah etmiş ve şöyle deditir: ve can doknulmazlığının yalnız, Allah'dan başka ilâh yoktur diyenlere mahsus oluşu imana icabetin ifadesidir. Bu sözle kasdedilenler Arap müşrikleriyle putperestler ve bir Allah tanımayanlardır. İlk defa İslâm'a da'vet olunanlar ve bu uğurda kendileriyle harbe dilenler bunlardır. Tevhidi ikrar edenlere gelince: Onların dokunulmazlığı için yalnız «Allah'dan başka ilâh yoktur» demeleri kâfi değildir. Çünkü bunu onlar küfür halinde iken de söylüyorlardı. Zaten Allah'ı birlemek onların i'tikadlan cümlesindendir. Bundan dolayıdır ki başka bir hadîsde: «Benim de Allah'ın Resûlü olduğumu söyleyinceye ve namazı kılıp zekâtı verinceye kadar...» buyurulmuştur.» Iyaz'in bu izahatına Nevevî'de şunları ilâve ediyor: «Ben derim ki; Bütün bunlarla beraber Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in getirdiği şeylerin hepsine inanmak da lâbüddür. Nitekim Hazret-i Ebû Hüreyre'nin diğer rivâyetinde vardır.» cümlesi (Ra)nın tahfifiyîe şeklinde de rivâyet olunmuştur. cümleden murad: namaz hakkında itaat edip zekâtı inkâr etmek veya vermemek suretiyle bu iki ibâdeti birbirinden ayıranlarla mutlaka harb edeceğim» demektir. Ayni cümle hâkim meclisinde olmasa bile hin-i hacette yemin etmenin caiz olduğuna delildir. geçen «Ikaal» kelimesi Buhari'nin bazı rivâyetlerinde «Anâk» diye zikredilmiştir. dişi oğlak ma'nasınadır. Bu rivâyetlerin ikisi de sahihtir; ve Hazret-i Ebû Bekir'in sözünü iki defa tekrarlayarak birinde (Ikaal) diğerinde (Anâk) dediğine hamledilir. kelimesinin ma'nası üzerinde öteden beri ihtilâf olunagelmiştir. Bazılarına göre Ikaal: bir senenin zekâtı demektir. Lügatta dahi bu manaya meşhurdur. Lügat ve fıkıh ulemasından bir cemaatin kavli budur. Bunlara göre devenin ayağını bağladıkları ipe de Ikaal denirse de burada murad o değildir. Çünkü zekâtda ipi vermek icabetmez. ipten dolayı harb-etmek de caiz değildir. Binaenaleyh hadîsdeki ikaali bu ma'naya almak doğru değildir. Muhakkik ulemadan bir çoklarına göre buradaki ikaalden murad iptir. Bu kavil İmâm Mâlik'ten de rivâyet olunur. « Et-Tahrir» nâmındaki Müslim Şerhinin sahibi de onu ihtiyar etmiş ve şunları söylemiştir: murad: bir yılın zekâtıdır, diyenlerin sözü hatadır; ve arap-ların usulünü terk etmek demektir. Zira bu söz darlık, sıkıntı ve mübalağa yerinde söylenmiştir. Binaenaleyh harbe sebeb gösterilen şeyin pek az ve kıymetsiz olmasını iktiza eder. Bir yılın zekâtı manâsına alınırsa bu mâna hasıl olmaz. Ben bunu ancak Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: «Allah hırsıza la’net eylesin. Yumurtayı çalar; ondan dolayı eli kesilir, ipi çalar; eli kesilir.» şerifindeki yumurtayı, harpte başa giyilen miğfer; İpi de gemi halatı diye tefsir eden zatın mantıksızlığına benzetiyorum. Halbuki mezkûr iki şeyin kıymetleri pek çok altına baliğ olur.» bâbta muhakkik ulemadan biri şöyle diyor: söz Arap lisanını ve arapların sözlerinin yerlerini bilen bir kimseye göre câiz değildir. Çünkü burası hırsızın çaldığı şeyi çok gösterme yeri değil ki, bir çok altınlar değerindeki bir yumurta ile hırsızın taşıyamayacağı bir ip diye tefsir edilsin, «Allah filanın belasını versin; bir dizi cevahir için kendisini hırsızlık cezasına çarptırdı.» demek arabın da âdeti değildir acemin de. Bu gibi yerlerde âdet: «Allah belasını versin çürük bir ip için yahud bir yumak kıl için elinin kesilmesine sebep oldu.» demektir. Böyle bir şey ne kadar kıymetsiz ise o derece beliğ olur.» dahi « Et-Tahrir » sahibinin mutâleasına iştirak ile: Onun ihtiyar ettiği şekildir... diyor. ki bu kıtal hakmış.» cümlesinden murad: Hazret-i Ebû Bekir'in gösterdiği delilden Onun haklı olduğunu anladım demektir. Yoksa Ömer (radıyallahü anh) Hazret-i Ebû Bekir'i taklid etmemiştir. Çünkü kendisi de müetehiddir. Müctehidin müetehidi taklid etmesi caiz değildir. Hazret-i Ömer'in Ebû Bekir (radıyallahü anh)'ı taklid ettiğine kaildirler. Bittabi bu onların apaçık bir cehaletidir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Allahdan Başka İlah Yoktur; Muhammed Allahın Resûlüdür... Deyinceye Kadar İnsanlarla Çarpışmanın Emri Babı
3-) Mücâhid ile Katâde'ye göre, ümmetinin amellerine şehâdet edecekdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurân Dinlemenin, Onu Dinlemek İçin Bir Hafızdan Okumasını İstemenin Ve Kurân Okunurken Ağlayıp Tadebbür Etmenin Fazileti Bâbı
3-) Erkek aile efradının hallerini sormalıdır. Olabilir ki kadının bir ihtiyâcı vardır da doğrudan doğruya söylemekten utanır. Hâli sorulunca bunu rahatla ifade eder.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Sucûdi'l-kur'ân
Konu: Bir Kimsenin Cariyesini Âzad Ederek Sonra Onunla Evlenmesinin Fazileti Bâbı
3-) Görüşe göre: Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin ebeveyni, onun duası hürmetine bir mucize olmak üzere dirilmiş ve îmân etmişlerdir: Bu hususta Hazret-i Âişe (radıyallahü anha)’dan hadîs rivâyet edilmiştir. Binâenaleyh ebeveyn-i saadetin küfürlerine kaail olmak ve pek büyük bir cesaret ve kabahattir. takdirde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e annesine duâ ve istiğfarda bulunmasına niçin izin verilmediğini Allahü teâlâ bilir. Buhârî'de bu bâbta hadîs yoktur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvâbu Salâti'l-havf
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Annesinin Kabrini Ziyaret İçin Allahü Teâlâ Hazretlerinden İzin İstemesi Bâbı
3-) Geri kalanlarını cehennem toplayacak, geceledikleri yerde onlarla beraber geceleyecek, istirahat ettikleri yerde onlarla beraber istirahat edecek; sabahladıkları yerde onlarla beraber sabahlayacak, akşamladıkları yerde onlarla beraber ak-şamliyacaktır.» hadîsi Buhârî «Kitâbu'r-Kikak»'da tahric etmiştir. Onun rivâyetinde «Râğıbîne» ve «Rahibine» kelimeleri birbiri üzerine vav ile at-îedilmişlerdir. İsteklilerden murad; ilk davrananlardır. Ürkeklerden murad da; mü'minlerin geri kalanları ve külfardır. Bunlar birinci fırkayı teşkil edenlerdir ki, fırsat elde İken hemen hayvanlarına binerek ilerisi için ümitli, geride bıraktıklarından ürker bir halde yola koyulacaklardır. İkinci fırka yalnız başına binecek hayvan bulamadığı için ele geçirdikleri hayvana İkişer ikişer, üçer üçer ilâh... bineceklerdir. Üçüncü fırkaya binecek hayvan kalmayacak, onları ateş toplayıp sürecektir. Buradaki ateşten murad; dünya ateşidir. Bazıları bunun fitne ateşi olduğunu söylemişlerdir. haşrin ikisi dünyada, ikisi de âhirette olmak üzere dört defa yapılacağım söylemiştir. Buradaki haşir kıyâmetin önce dünyanın sonur.ia olacaktır ki, kıyâmet alâmetlerinin en sonuncusu da budur. Nitekim bu cihet kıyâmet alâmetleri bahsinde göreceğimiz bir hadîsle sarahaten bildirilmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cennet Ve Onun Nimetleri...
Konu: Dünyanın Bitmesi Ve Kıyâmet Gününde Haşrin Beyanı Bâbı
3-) Şüpheli şeyler mubahlardır. Bâzılarına göre kendisinden çeki-nilen helâl demektir. Bu kavli Kurtubî'nin nasıl reddettiğini az yukarıda gördük. Kurtubi burada şunları da ilâve ediyor: «Bu kavil şeriattan malûm olan bir hakikati ortadan kaldırmaya müeddî olur. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile ondan sonra gelen dört halîfesi ve ekseri ashabı mubah şeylere rağbet göstermeyip iyi yemeyi, yumuşak elbise giymeyi ve güzel evlerde yaşamayı kabul etmemiş; bunların zıdlarmı yapmışlardır; bu hakikat onların sîretlerinde nakledilmiştir; denilirse, cevap şudur: bu hâli şer'î bir mûcib bulunup mezkûr fiillerin terkini iktiza ettiğine hamlolunur. Yoksa mubahdan kaçınmamışlardır. Çünkü mubahın hakikati iki tarafın (yani yapıp yapmamanın), müsâvî olmasıdır. mekruhtan kaçınmışlardır; ancak bâzan şeriat mekruhu mekruh olduğu için-; bâzan da mekruha vardırdığı için istemez. Nitekim oruçlu bir kimsenin karısını öpmesi bu kabildendir; zîra orucu bozmaya vardırabilir. Onun için de mekruhtur. Bizim buradaki meselemiz de böyledir. Çünkü ashâb-ı kirâm ya dünyaya dalmak suretiyle hâlen, yahut âhi-rette hesaba çekilmek suretiyle ileride korktukları mefsedetlerin başlarına geleceğini anlamışlardır...» yeyip iyi giyinmek hususunda şafiîyye ulemâsı ihtilâf etmişlerdir. Ebû Hâmid El-Esferâînî: «Bu taat değildir.» demiş; Taberî taat olduğunu söylemiş; İbn Sabbağ: «Bu iş insanların hâline, ibâdete düşkünlüklerine, maksatlarına, fakirlik ve zenginlikle iştigallerine göre değişir.» mütaleâsında bulunmuştur. Rafiî bu son kavil için: «Doğrusu da budur.» diyor ihtimalden uzak olan şeyleri caiz görerek üzerinde durmak ise kaçınılması istenen şüpheli şeylerden değil vesvese kabîlindendir. Belki mahremi vardır endişesiyle büyük şehirden evlenmemek, ihtimal pislik karışmıştır diye ovadaki suyu kullanmamak, görmeden pislik bulaşmış olabilir düşüncesiyle elbiseyi yıkamak ve sair buna benzer şeyler hep vesvese olup vera' ve takva ile alâkası yoktur. Bu gibi şeyler şeriatın maksatlarını bilmemekten ileri gelir. bu şüphelerden kim korunursa dîni ve ırzı için berâet almıştır...» Yani dîni için noksanlıktan; ırzı için de ta'n edilmekten, dedikodudan berâet hâsıl oldu demektir. Bu cümledeki dîn sözü Allah'a, ırz da İnsanlara teallük eden şeylere işarettir. kim bu şüphelere düşerse harama konar...» cümlesinin iki mânâya ihtimali vardır. Birinci ihtimale göre bu cümleden murâd: Şüpheli şeyleri çok yapa yapa nihayet harama tesadüf eder; bunu kasden yapmasa bile yapılan işde takrîr varsa günahkâr olur; demektir. ihtimal şudur: Bir kimse dikkatsizliği âdet edinir; derken şüpheli bir, şeyi, arkasından daha şüphelisini irtikâb etmeye başlar. Nihayet bile bile harama dalar. Nitekim selef bu mânâda: «Günahlar küfrün postasıdır.» demişlerdir. Battal; «Bu hadîste hükümleri ihtilaflı olan şüpheli şeylerden korunmayıp onların hürmetini ayaklar altına alan kimsenin ırzı aleyhine dedikodu yolu açtığına delîl vardır.» diyor. diyor ki: «Hâsılı ulemâ burada şüpheli şeyleri tefsir Bâbında dört sey söylemişlerdir. Delillerin tearuzu, ulemânın ihtilâfı, mekruh ve mubah olan şüpheliler. Filhakika: Mekruh, helâl ile haram arasında yoldur.» derler. Mekruhu çok işleyen harama düşer. Mubah da helâl ile mekruh arasında bir geçittir. Binâenaleyh onu çok işleyen mekruha yol bulur. bir yerin etrafında hayvan otlatan çobanın hayvanlarım oraya kaçırması yakıncacık olduğu gibi...» cümle ile şüpheli şeyleri işleyen bir kimsenin hali bir ekinliğin kenarında hayvan otlatan çobanın haline benzetilmektedir. Burada bir teşbîh-i melfuf vardır; zîra malûm olan mahsus bir şeye benzetme yapılmış, mükellef çobana; insanın nefsi hayvanlara; şüpheli şeyler ekinliğin etrafındaki sürüye; Allah'ın haram kıldığı şeyler ekinliğe; şüpheli şeyleri işlemek ekinlik kenarında sürü otlatmaya benzetilmiştir. Vechi şebeh: Korunmamaktan dolayı lâzım gelen cezadır. Bu suretle teşbîh iki tarafı itibariyle melfûf; vechi şebehi itibariyle temsil olmuş olur. Her hükümdarın bir mahrûsesi vardır. .» cümlesini Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) misal olarak söylemiştir. îzâhı şudur: Eskiden Arap hükümdarlarının kendi hayvanlarına mahsus meraları olurdu. Buralara başkaları giremez; girerse cezalanırlardı. Hükümdarın hışmından korkanlar o yerlerin semtine uğramaz; korkmayanlar oralara sokulur; fakat yasak edilen yere farkına varmadan hayvanları girerek cezalanmaktan emîn olamazlardı. îşte bunun gibi Allahü teâlâ’nın da memnu' yerleri vardır ki, bunlar günahlardır. Bunları irtikâb edenler cezayı hak ederler. Şüpheli şeyleri yapmak suretiyle günahlara yaklaşanların o günahlara dalmaları da yakındır. bu misâlin Şa'bî tarafından müdrec olduğunu söylemişlerse de bu iddia doğru değildir. Bâbımız rivâyetinde Hazret-i Nu'mfin (radıyallahü anh)’ın: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’l dinledim» diyerek İki parmağı ile kulaklarına uzanması, hadîsi bizzat Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittiğini sarahaten göstermektedir; cumhûru ulemânın kavilleri budur. Et parçası demektir. Burada kalbe et parçası denilmesi bedenin diğer uzuvlarına nisbetle kalbin küçüklüğünü göstermek içindir. Bununla beraber kalb bedenin sultam mesabesinde olup vücudun salâh ve fesadı ona bağlıdır. O iyi olursa teb'ası mesabesinde bulunan sair âza da iyi olur. Tıbb ilmine göre nutfeden ilk meydana gelen uzuv o imiş. Bütün kuvvetlerin, ruhun, idrakin menşeleri odur. Akıl da ondan başlar. İşte burada kalbin hassaten zikir buyurulması bu mânâlardan dolayıdır. şerîf kalbi ıslâha çalışmak, onu fesaddan korumak gerektiğine teTrfden delâlet etmektedir. bir cemaat aklın başta değil kalbte olduğuna bu hadîsle istidlal etmişlerdir. Mesele ihtilaflıdır. Şâfiîlerle kelâm ulemâsına göre akıl kalbtedir. İmâm A'zam, Ebû Hanîfe dimağda olduğuna kaildir. Bu meselede felsefe erbâbının kavilleri Şâfiîler'in; tabîblerinki İmâm A'zam'in mezhebine uymaktadır. Tabîbler: «Dimağ fesada uğrarsa akıl da bozulur.» derler. «Bu hadîste aklın kalbte olduğuna delâlet yoktur.» demiş ve et yememek için yemîn eden bir kimsenin kalb yemekle yemini bozulması meselesini de-lîl getirmiştir. Mamafih Şâfiîler'in bu meselede iki kavli vardır. Birinci kavle göre yemîn bozulur; ikinciye göre bozulmaz; zira kalbe et denilmez; esah olan kavilleri de budur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Helal İle Amel Ve Şüpheli Şeyleri Terk Bâbı
3-) Katili vahiy ile bildi. Onun için de beyyine ve ikrara hacet kalmadı.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kasâme, Muhakibler, Kısas...
Konu: Taşla Ve Diğer Keskin Ve Ağır Şeylerle Vuku Bulan Ölümde Kısasın Sübutu; Kadın Öldürmesi Sebebi Île Erkeğin Öldürülmesi Bâbı
3-) Ziyaretçiye ve müsâfire, merhaba; demek yahut ona benzer sözlerle i'zâz-u ikrâm'da bulunmak müstehabdır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Duha Namazının Müstehab, En Azının İki En Mükenmelinin Sekiz; Ortasının Dört Yahut Altı Rekat Oluşu Ve Bu Namaza Devama Teşvik Bâbı
3-) Dînini terk edip, cemaatten ayrılan!» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kasâme, Muhakibler, Kısas...
Konu: Müslümanın Kanını Mubah Kılan Şeyler Bâbı