Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı

5820-) Bize Abd b. Humeyd rivâyet etti. ki): Bize Ab dürrezzâk Ma'mer'den, o da Zührî'den, o da Urve'den, o da Âişe'den nak len haber verdi. Âişe şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcelerinin yanına kadın tabiatlı bir adam giriyordu. Onu ihtiyaç sahibi olmayanlardan sayıyorlardı. Derken bir gün Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) o adam kadınlar in ilan bâzısının yanında iken içeri gird Adam bir kadın tavsif ediyor: Geldiği zaman dörtle gelir, gittiği zaman sekizle gider, diyordı Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): Görüyorum ki; bu adam orada ne vardığını biliyor, sak: sizin yanınıza girmesin!» buyurdular. Artık onu (girmekten) men ettiler. Seleme rivâyetini Buhârî ve «Nikâh», «Libâs ve «Meğazi» bahislerinde; Nesâî «İşratü'n-Nisâ'»'da; İbn Mâce «Nikâh» ve «Hudud» bahislerinde muhtelif râvilerden tahric etmi: lerdir. yahut muhannis ahlâk, hareket ve sözünde kadınlara beı zeyen kimsedir. Bâzan yaratılıştan kadına benzer ve tıpkı kadınlar gil konuşur, onun kadına benzemesi kendi arzusuyla değildir. Bu bir nel hünsa sayılabilir. (Hünsa; hem erkeklik, hem kadınlık uzvu olan kimsedir.) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ilk gördüğü zaman birşey dememesi bundandır. Zâten herkes onun cimâa ihtiyacı olmadığı: zannederdi. da doğuştan benzemediği halde kendi arzusuyla kadınlara benzemeye çalışanlar vardır. Bunlara da muhannes denir. İşte bahis mevzi olan ve sahih hadîslerde lanet edildiği bildirilen muhannesler bunlard Bir hadîs-i şerifte: kendini erkeklere benzetenlerine, erkeklerin de kendi kadınlara benzetenlerine Allah lanet etsin!» buyurulmuştur. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in evine gelen bu muhannesin ismi meşhur kavle göre Hîfdir. Bazıları Hinb, diğer Bazıları da Mâti' olduğunu söylemişlerdir. Bu bâbda daha başka isimler de zikredilmiştir ki, gelen rivâyetlerden Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bunları çeşitli yerlere surgun ettiği anlaşılıyor. Keibi'nın beyânına göre Hit vasfettiği kız hakkında ileriye giderek: Ağzı papatya çiçeği gibi, oturduğu zaman iki olur. Konuşursa renk saçar, bacaklarının arasındaki, başaşağı çevrilmiş kab gibidir, demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu işitiyormuş: ona inceden inceye bakmışsın ey Allah'ın düşmanı!» buyurmuş. Sonra kendisini Medine'den Hama'ya sürgün etmiştir. Tâif fethedilince o kız müslüman olmuş ve Abdurrahman b. Avf'la evlenmiştir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dünyâdan gittikten sonra Ebû Bekr (radıyallahü anh) Hît'i Medine'ye kabul etmemiş, Hazret-i Ömer halife olunca bâzı kimseler araya girerek şefaatçi olmuş: Hit artık zayıf, yaşlı ve muhtaç bir kimsedir, diyerek, Medine'ye gelmesine izin verilmesini rica etmişler. Hazret-i Ömer de her Cuma Medîne'ye gelerek dilenmesine, sonra yine yerine gönderilmesine izin vermiştir. Hit'in sürülmesinde üç sebep zikretmişlerdir. Bunlardan biri hadiste beyân edildiği vecihle onun kadına ihtiyâcı olmadığı zannedilmesi, hakikatte ise kadınlara ihtiyâcı olduğu halde gizlemesidir. İkincisi: Kadınların güzelliklerini ve avret yerlerini erkeklerin huzurunda anlatmasıdır. Halbuki bir kadının başka bir kadına kendi kocasının hususiyetlerinden bahsetmesi bile men edilmiştir. Bir erkeğin bir kadını teşhir etmesi ise evleviyetle memnudur. Üçüncüsü Hit'in kadınların mahrem yerlerine varıncaya kadar öğrendiği meydana çıkmıştır. Öyle ki, bu yerleri başka kadınlar bile görüp öğrenemez. İşte bu üç sebeplen dolayı Hit sürgün edilmiştir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: sizin yanınıza girmesin!» emriyle bütün muhannesleri kasdetmiştir. Binâenaleyh muhannes olanlar kadınların yanına giremediği gibi, kadınlar da açık saçık onların yanına çıkamaz. Muhannesler şâir kadınlara ihtiyacı olan erkekler hükmündendir. Enenmiş ve âleti kesilmiş erkekler de aynı hükümdedirler. Hît'in, Gaylâ’ın kızını vasfederken dörtle gelir, sekizle gider demesi; gelirken vücudunun kabarık ve pişkin yerleri dört, giderken sekiz görünür manasınadır. Gaylân Tâif'in fethinden soma müslüman olmuş, fakat hicret edememistir. Beyaz tenli, uzun boylu, kumral saçlı, iri ve yakışıklı bir zat olduğu söylenir. Vaktiyle Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hakkında Kur'ân buna indirileceğine, iki şehirden birinde büyük bir adama indirilseydi ya! diyenlerden biridir. Kisrâ'ya heyet halinde gönderildiği vakit onunla görüşmüş, Kisrâ onun aklını beğenerek: Senin gıdan nedir? diye sormuş. O da: Buğdaydır! deyince, Kisrâ: Bu akıl buğdaydandır. Sütle kuru hurmadan değildir, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Kadın Tabiatlı Kimsenin Yabancı Kadınların Yanına Girmesinin Men Edilmesi Bâbı
5821-) Bize Muhammed b. Âlâ' ile Ebû Küreyb El-Hemdân rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Üsâme, Hişâm'dan rivâyet etti ki) ; Bana babam, Esma binti Ebi Bekr'den naklen haber verdi Esma şöyle dedi: Zübeyr benimle evlendi. Ama kendisinin yeryüzünde mal ve köle nâmına atından başka hiçbir şeyi yoktu. Ben onun atına aU veriyor; nafakasına bakıyor, işlerini görüyor, su devesi için çekirdek kırıyor, onun alahnı ve suyunu veriyor, kovasını tamir ediyor, hamur yoğuruyordum. Ekmek yapmayı beceremiyordum. Benim için ensardan bazı komşu kadınlar ekmek yapıyorlardı. Doğru kadınlardı. Zübeyr’e, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in parsellediği yerden çekirdeği başmın üstünde taşıyordum ki bu yer bir fersahın üçte ikisi uzaklıktadır. Bir gün çekirdek başımın üzerinde olduğu halde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e rastladım. Beni çağırdı. Sonra beni arkasına bindirmek için (devesine): Ih!» dedi. Esma, Zübeyr'e: Utandım ama senin kıskançlığını da bilirim, demiş. O da: Vallahi başının üzerinde hurma çekirdeğini taşıman, onunla beraber binmenden daha güçtür, demiş. Esma: Hattâ bundan sonra Ebû Bekr bana bir hizmetçi gönderdi de, o beni at bakıcılığından kurtardı ve sanki beni âzâd etti, demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Ecnebi Bir Kadın Yolda Kötürümlediği Vakit Onu Hayvanın Terkisine Almanın Cevazı Bâbı
5822-) Bize Muhammed b. Ubeyd El-Ğuberî rivâyet etti. ki): Bizt Hammâd b. Zeyd, Eyyûb'dan, o da İbn Ebî Müleyke'den naklen rivâyet etti ki, Esma şöyle dedi: Zübeyr'in ev hizmetini görüyordum. Bir atı vardı. Ona bakıyordum. Ama bana at bakıcılığından daha güç bir hizmet yoktu. Ona ot veriyor, tımarını yapıyor ve bakıyordum. Râvi diyor ki: Sonra Esmâ'ya bir hizmetçi isabet etti. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e esirler geldi de, ona da bir hizmetçi verdi. Esma ki: Artık bu hizmetçi beni at bakıcılığından kurtardı. Zübeyr'in nafaka işini de üzerimden attı. bir adam geldi. Ve: Ey Ümme Abdillah! Ben fakir bir adamım, senin evinin gölgesinde mal satmak istiyorum, dedi. Esma (ona): Ben sana müsaade edersem Zübeyr buna razı olmaz. İmdi sen gel de bunu benden Zübeyr'in gözünün Önünde iste! demiş. Arkaciğından adam gelerek: Ey Ümmü Abdillah! Ben fakir bir adamım, senin evinin gölgesinde mal satmak istiyorum, demiş. Esma: Medine'de benim evimden haşka bir yer bulamadın mı? demiş. Bunun üzerine Zübeyr ona: Sana ne oluyor ki, fakir bir adama (malını) satmağa mâni oluyorsun, demiş. Artık (adamcağız) kazanmaya başlayıncaya kadar (orada mal) satmış. (Esma diyor ki): Ben bu cariyeyi ona sattım, parası kucağımda iken Zübeyr yanıma girdi. Ve: Onu bana hibe et, dedi. Ben onu tasadduk ettim, dedim. hadîsi Buhârî «Humus» ve «Nikâh» bahislerinde; Nesâî «İşrâtü'n-Nisâ»'da tahrîc etmişlerdir. Aslında altın ve gümüş gibi milk edinilen şeylerdir. Sonra mitk edinilen her şeye ıtlak edilmiştir. Arablarca ekseriyetle maldan deve kas-dedilir. Çünkü onların en kıymetli malı devedir. Esma'nın saydığı hizmetler hakkında Nevevî şunları söylemiştir: «Bütün bunlar iyilikten ve insanların alışageldiği mürüvvetlerden sayılırlar. Kadın bu sayılan hususâtta kocasına hizmet eder. Ekmek yapar; yiyecek pişirir, çamaşır yıkar ve Hiğer işleri görür. Bunların hepsi kadın tarafından bir teberru' ve kocasına bir iyiliktir. Ama bunlardan hiç biri kadına vâcib değildir. Hattâ hiç birin yapmasa günahkâr olmaz. Bu işlerin hepsini kocasının görmesi iâzım gelir. Hiç biri hakkında kadını ilzam ve mecbur etmesi helâl olamaz. Kndın bunları ancak ve ancak bir teberru olarak yapar ki: Güzel bir âdettir. İslâmın ilk zamanlarından bugüne kadar kadınlar bu âdet üzere devam edegelmişlerdir. Kadına ancak iki şey vâcib olur. Kendini kocasına temkin ve teslimi, bir de onun evinden ayrılmaması.» ıh: Deveyi çöktürmek için söylenen bir söz olup ism-i fiildir. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Hazret-i Zübeyr'e parselleyip verdiği yer Benî Nâdir kabilesinden kalan ganimetlerden olup Medîne'ye üçte iki fersah yani aşağı yukarı yedi sekiz kilometre mesafede idi. Bu yeri ona Medîne'ye gelişinin ilk günlerinde vermişti. bir rivâyetinde Hazret-i Esma'ya babası Ebû Bekr tarafından hizmetçi bir câriye gönderildiği, diğer rivâyetinde ise cariyeyi ona Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in verdiği bildiriliyor. Bu iki rivâyetin arası şöyle bulunmuştur. Câriye esirler arasında Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e getirilmiş. O da onu Hazret-i Esma'ya verilmek üzere babası Ebû Bekr'e teslim etmiştir. Böylece cariyeyi ona Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) verdi demek mümkün olmuştur. Hazret-i Zübeyr'in: Vallahi başının üzerinde hurma çekirdeğini taşıman, onunla beraber binmenden daha güçtür, sözünün mânâsı: Seni hurma çekirdeği ta-Sirken görenler cimri ve bayağı sanırlar. Bu ise Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in terkisine binmekten daha güç ve ağır bir şeydir. Çünkü sen Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in mahremlerinden onun zevcesi Âişe'nin kız kardeşisin, demektir. Bir de bu hâdisenin kadınlara tesettür farz kılınmazdan önce geçmiş olması muhtemeldir. Esma'nın bunca hizmetlere sabru tahammül göstermesi, kocası Zübeyr ile babası Ebû Bekr'in bu bâbda bir şey demeyip sükût etmeleri cihâd vesâir işlerle meşgul oldukları içindir. Bu gibi mühim işlerden vakit bulup da evlerine bakamıyorlardı.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Ecnebi Bir Kadın Yolda Kötürümlediği Vakit Onu Hayvanın Terkisine Almanın Cevazı Bâbı
5823-) Bjze Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Mâlik'e, Nâfî'den dinlediğim, onun da İbn Ömer'den rivâyet ettiği şu hadîsi okudum: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): yerde üç İçişi bulunursa, bîrini bırakıp İkisi gizli konuşmasınlar!» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Üçünün Rızası Olmaksızın Üç Kişinim Gizli Konuşmalarının Haram Kılınması Bâbı
5824-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Mu-hanımed b. Bişr ile İbn Nümeyr rivâyet ettiler. H. İbn Nümeyr dahi rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. H. Muhammed b. Müsennâ ile Ubeydullah b. Saîd de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Yahya (bu zât İbn Saîd'dir) rivâyet etti. râvilerîn hepsi Ubeydullah'dan rivâyet etmişlerdir. H. Kuteybe ile İbn Rumh dahi Leys b. Sa'd'dan rivâyet ettiler. H. Ebû'r-Rabi' ile Ebû Kâmil de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Hammad, Eyyûb’den naklen rivâyet etti. H. İbn Müsennâ da rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Cafer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. ki): Ben Şu'be'den dinledim. râvilerin hepsi Nâfi'den, o da İbn Ömer'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen Mâlik'in hadîsi mânâsında rivâyette bulunmuşlardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Üçünün Rızası Olmaksızın Üç Kişinim Gizli Konuşmalarının Haram Kılınması Bâbı
5825-) Bize Ebû lîekr b. Ebî Şeybe ile Hennâd b. Seriyy rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû'l-Ahvas, Mansur'dan rivâyet etti. H. Züheyr b. Harb ile Osman b. Ebî Şeybe ve İshâk b. İbrahim de rivâyet ettiler. Lâfız Züheyr'indir. (İshâk: Ahberenâ; diğerleri Haddese-nâ tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki): Bize Cerir, Mansur'dan, o da Ebû Vâil'den, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti. Abdullah Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kişi iseniz ötekini bırakıp da ikiniz gizli konuşmasın! Tâ ki, insanlara karışıncaya kadar. Çünkü bu onu gücendirir.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Üçünün Rızası Olmaksızın Üç Kişinim Gizli Konuşmalarının Haram Kılınması Bâbı
5826-) Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe, İbn Nümeyr ve Ebû Küreyb de rivâyet ettiler. Lafız Yahya'nındır. (Yahya Ahberanû; ötekiler Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki): Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da Şakîk'den, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti. Abdullah Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kişi iseniz, ikiniz arkadaşlarını bırakıp da gizli konuşmasınlar. Çünkü bu onu üzer.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Üçünün Rızası Olmaksızın Üç Kişinim Gizli Konuşmalarının Haram Kılınması Bâbı
5827-) Bize bu hadisi İshâk b. ibrahim dahi rivâyet etti. (Dedi'ki) Bize Îsâ b. Yûnus haber verdi. H. İbn Ömer dahi rivâyet etti. ki): Bize Süfyân rivâyet etti Her iki râvi A'meş'den bu isnadla rivâyette bulunmuşlardır. rivâyetleri Buhârî «Kitâbü'l-istîzan»'da tahrîc etmiştir. kişiyi yalnız bırakıp, ikisinin gizli konuşmalarının yasak edilme sindeki hikmet ya kendisini o konuşmaya katmamakla tahkir ettiklerin sandığından yahut aleyhinde konuşuyorlar vehmine kapıldığı içindir. Kalabalık insanlar içinde böyle bir şey hatıra gelmeyeceği için ikisinin gizi konuşmasında beis yoktur. Bir kişiyi yalnız bırakıp üç veya daha fazla kişinin gizli konuşmaları da aynı hükümdedir. Nevevî buradaki neh yin tahrim için olduğunu söylüyor ve: «Aralarından birini bırakıp gizlice konuşmak bir cemaata da haramdır. Meğer ki, o bir kişi buna izin vermiş ola. İbnü Ömer (radıyallahü anh) ile îmam-ı Mâlik'in bizim ulemâmızın ve cumhûrun mezhebine göre buradaki nehiy her zamana hazar ve sefere âmm ve şâmildir. Ulemâdan bazıları yasak ediler gizli konuşmanın sefere mahsûs olduğunu söylemişlerdir. Çünkü sefer korku yeridir. Bazıları da bu hadîsin mensuh olduğunu söylemişlerdir Bu hüküm İslâm'ın ilk zamanlarında vardı. İslâmiyet yayılıp insanlar emniyete kavuşunca nehiy sakıt olmuştur. Bunu ilk zamanlarda mü'minler mahzun etmek için onların karşısında münafıklar yaparlardı. yerde dört kişi bulunup da ikisi gizli konuşursa bilittifak beis yoktur.» diyor.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Üçünün Rızası Olmaksızın Üç Kişinim Gizli Konuşmalarının Haram Kılınması Bâbı
5828-) Bize Muhammed b. Ebî Ömer El-Mekkî rivâyet etti. ki): Bize Abdü’l-Aziz Ed-Derâverdi, Yezid'den (Bu zât İbn Abdillah b. Üsâme b. Had'dır.) ö da Muhammed b. İbrahim'den, o da Ebû Seleme b. Abdirrahman'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe'den naklen rivâyet etti ki, Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hastalandığı vakit onu Cibrîl okur: Seni berî kılan, her hastalıktan sana şifâ veren, hasedliği kabardığı vakit her hasetçinin şerrinden ve her nazarı değenin şerrinden emin eyleyen Allah'ın ismiyle, derdi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Tıb Hastalık Ve Hasta Okuma Bâbı
5829-) Bize Bişr b. Hilâl Es-Savvaf rivâyet etti. ki): Bize Abdü'l-Vâris rivâyet etti. ki): Bize Abdü’l-Aziz b. Suhayb Ebû Nadrâ'dan, o da Ebû Saîd'den naklen rivâyet etti ki: Cibrîl, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek: Yâ Muhammed! Hastalandın mı? diye sormuş. O da: «Evet!..» cevâbını vermiş. Cibrîl: Allah'ın ismiyle sana eziyet veren herşeyden sana okuyorum, her nefsin şerrinden yahut her hasetçinin nazarından Allah sana şifâ versin! Allah'ın ismiyle sana okuyorum, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Tıb Hastalık Ve Hasta Okuma Bâbı
5830-) Bize Muhammed b. Râfî' rivâyet etti. ki): Bize Abdü'r-rezzâk rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbih'den rivâyet etti. Hemmâm: Ebû Hüreyre'nin: Bize Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den rivâyet ettikleri şunlardır diyerek bir takım hadîsler zikretmiştir. Ki onlardan biri de şudur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): haktır.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Tıb Hastalık Ve Hasta Okuma Bâbı
5831-) Bize Abdullah b. Abdirrahman Ed-Dârimî ile Haccâc b. Şâir ve Ahmed b. Hıraş rivâyet ettiler. (Abdullah: AJıberanâ; ötekiler: Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki): Bize Müslim b. İbrahim rivâyet etti. ki): Bize Vüheyb, İbn Tâvus'dan, o da babasından, o da İbn Abbâs'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. haktır. Eğer kaderden önce bir şey bulunsa idi, ondan önce nazar bulunurdu. Sizden gusül istenirse yıkayıverin!» buyurmuşlar. hadîsin Ebû Hüreyre rivâyetini Buhârî «Kitâbü't-Tıb» ile «Kitâbü'l-Libâs»'da; Ebû Dâvud «Kitâbü't-Tıb»'da tahrîc etmişlerdir. Bu babda hastaya okumanın caiz olduğu hatta bizzat Cibrîl (aleyhisselâm)’ın Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e okuduğu rivâyet olunuyor. Başka bir hadîste ise Cennet'e hesapsız sualsiz gireceklerin rukye yapmadıkları ve yaptırmak da istemedikleri bildiriliyor. Ruk-ye; hastaya âyet, hadîs ve ezkardan birşeyler okumaktır. Şu halde bu hadîsler arasında birbirlerine muhalefet var gibi görünürse de hakikatta böyle birşey yoktur. Çünkü rukye yapmayanların, yaptırmayanların met-hedilmesi küffârın yaptıkları rukye hakkındadır. Evet, küffârın Arapçadan başka bir dille, mânâsı meçhul birşeyler okuyarak yaptıkları rukye ve efsun çirkin bir şeydir. Bunun küfre yaklaştırmak, hattâ küfre vardırmak tehlikesi melhuzdur. En azından mekruh bir şeydir. Fakat Kur'ân âyetleriyle malûm bir takım ezkârı okumak yasak edilmesi şöyle dursun, sünnettir. bazıları iki hadisin arasım bulmak için aınu söylemişlerdir: Rukye yaptırmak istemeyenlerin methedilmesi, onun efdal olduğunu göstermek ve tevekkülü bildirmek içindir. Rukyeyi yapan ve yapılmasına izin veren Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunun caiz olduğunu bildirmek için yapmıştır. Fakat yapılmaması efdaldir. İbn Abdil-Berr buna kaildir. Aynı kavli başkalarından da rivâyet etmiştir. Fakat Nevevî yukardaki birinci kavlin muhtar olduğunu söylemiş ve: «Ulemâ âyetlerle, zikirlerle rukye yapmanın caiz olduğuna icma bulunduğunu nakletmişlerdir.» demiştir. diyor ki: Allah'ın kitabıyla yahut Allah'ın zikri ile yapıldığı vakit bütün rukyeler caizdir. Ecnebî bir dille yahut mânâsı bilinmeyen bir şeyle yapılırsa yasak edilmiştir. Çünkü bunda küfür olabilir. Ehl-i kitabın yaptığı rukyeler hakkında ihtilâf olunmuştur. Ebû Bekr Sıddik (radıyallahü anh) bunu caiz görmüş. İmâm-ı Mâlik ise değiştirmişlerdir korkusuyla mekruh olduğunu söylemiştir.» bir rivâyette ashâb-ı kirâmın: Ya Resûlallah Sen rükye yapmaktan nehiy buyurdun, dedikleri bildirilmektedir. Fakat ulemâ buna muhtelif cevaplar vermişlerdir. Şöyle ki:

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Tıb Hastalık Ve Hasta Okuma Bâbı
5832-) Bize Ebû Küreyib rivâyet etti. ki): Bize İbn Nümeyr, Hişâm'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dedi; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e yapmadığı bir şey yapıyorum » gibi geliyordu. Nihâyet bir gün yahut bir gece Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dua etti. Sonra tekrar, sonra tekrar duâ etti. Sonra: Âişe! Anladın mı Allah bana ondan fetvasını sorduğum şey hakkında fetva verdi. Bana iki adam geldi, biri başımın ucuna, diğeri ayak ucuma oturdu. Ve başucumda olan ayak ucumda olana yahut ayak ucumda olan, baş ucumda olana: Bu zâtın rahatsızlığı nedir? diye sordu. O da: Büyülüdür. » dedi. Onu kim büyüledi? dedi. (Öteki): Lebid b. A'zaml cevâbını verdi. Büyüyü neye yaptı? dedi. Bir tarakla saç döküntüsüne ve bir de erkek hurma tomurcuğunun içine, dedi. Nerede o? diye sordu. Zûervan kuyusunda, cevâbını verdi. ki: Müteakiben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve Sâtlem) ashabından bazı kimselerle birlikte oraya gitti. Sonra (bana): Âişe! Vallahi kuyunun suyu kına ıslatılmış gibi, hurması da şeytanların başları gibi idi.» dedi. Ben: Ya Resûlallah! Onu yaksaydın a! dedim. Bana gelince Allah afiyet verdi, insanlara kötülük getirmekten çekindim. Ve emir vererek onu gömdürdüm.» buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Sihir Bâbı
5833-) Bize Ebû Küreyb rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. ki): Bize Hişâm, babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) büyülendi... Ebû Küreyb hadisi kıssasıyla İbn Nümeyr'in hadîsi gibi nakletmiştir. O bu hadîste şunu da peylemiş ki: «Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kuyuya gitti ve ona baktı, kuyunun üzerinde hurma ağacı vardı. Âişe ki: Ben: Ya Resûlallah! Onu çıkarıver, dedim.» «Onu yaksaydın a!» dememiş; «Ve emir vererek onu gömdürdüm.» cümlesini de anmamıştır. hadîsi Buhârî «Kitâbü't-Tıb»'da tahrîc etmiştir. Hâdise hicretin yedinci senesinde Medîne'de geçmiştir. Lebid münafıklardandı. Bir rivâyette sihri meydana çıktıktan sonra onu itiraf etmiş. Fakat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) iş büyümesin diye kendisine birşey dememiştir. Yine bir rivâyette kuyudan çıkarilan hurma tomurcuğunda Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in balmumundan yapılmış bir timsâli bulunmuş, timsâlin üzerinde saplanmış iğnelerle, üzerinde on bir düğüm bulunan bir iplik çıkmış. Derken Cebrail (aleyhisselâm) Muavvizeteyn sûrelerini indirerek okumasını söylemiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de bu sûrelerin onbir âyetini onbir düğümün üzerine okumuş. Her âyeti okudukça bir düğüm çözülmüş ve timsâlden her bir iğne çıkarıldıkça rahatlık hissetmiş. kötü nefislerden sâdır olan hârikadır. Buna karşı gelmek imkânsızdır. Sihrin hakikati olmadığını, sihir nâmına görülen şeylerin bâtıl bir takım hayaller olduğunu söylemişlerdir. Şâfiîler'den Ebü Cafer Esterâbâzî ile Hanefîler'den Ebû Bekri Râzî'nin ve Zahirîler'den İbn Hazım bu kavli tercih etmişlerdir. Fakat gerek «Müslim» şârihi Nevevî'nin, gerekse Hanefîler'den «Buhârî» şârihi Aynî'nin beyanlarına göre sahîh olan kavil cumhûr ulemânm kavlidir. Onlara göre sihrin hakikati vardır. Buna kitap ve sünnetten birçok deliller şahittir. Mâzirî bu babda şunları söylemiştir: «Ehl-i Sünnetin ve cumhûr ulemânın mezhebine göre sihir sabittir. Onun da şâir sabit eşya gibi hakikati vardır.» Mâzirî tu babda sözü bir hayli uzun tutmuş, bid'atçılarm bu hadîsi muhtelif sebeplerle inkâr ettiklerini söylemiştir. O sebeplerden biri de sihrin nübüvvet makamını küçültmesi hattâ şüpheye düşürmesi ve Şerîafa itimatsızlık doğurmasıdır. Lâkin bu iddia bâtıldır. Sihrin hakikat olduğunu gösteren kat'î deliller vardır. Bu delillerden anlaşıldığına göre sihir vâkîdir. Ancak Peygamberlerin ümmetlerine tebliğ ettikleri ilâhî hükümlere müteallik husûsata bir tersîri yoktur. Mucize buna şahittir. Bu kat'î delilin şehâdet ettiği hususun hilafını iddia bâtıldır. Dünya umurundan bâzı husûsatta sihrin Peygamberlere tesir etmesi ihtimalden uzak değildir. Çünkü Peygamber ne dünya işlerini tanzim için gönderilmiştir, ne de bundan dolayı şâir insanlardan faziletli kılınmıştır. Bir insan olması cihetiyle hakikati olmayan bazı dünya işlerinin ona hakikati varmış da oluyormuş gibi görünmesi mümkündür. Nitekim Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimize cima'da bulunuyormuş gibi hayal geçirdiği, hakikatte ise böyle birşey olmadığı rivâyet olunmuştur. (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine bir hayâl geldiğini, fakat hakîkatta ortada bir şey olmadığını beyân buyurmuştur. Şu halde itikadı sağlam olup, sihr ona tesir edememiş demektir. Kâdî Iyâz bu hadîsin bütün rivâyetlerinin beyânına göre sihirin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sâdece cesedine ve dış uzuvlarına musallat olduğunu, aklına, kalbine ve itikadına hiç bir tesir icra etmediğini söylemiştir. insana ne derece tesir ettiği meselesi de ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bazıları en ziyâde karı-kocayı birbirinden ayıracak kadar tesir ettiğini söylemişlerdir. Eş'arîler'e göre bundan daha büyük tesiri de olabilir. Mâzirî: «Aklen sahîh olan da budur.» demiştir. Burada şöyle bir sual hatıra gelebilir: Eş'arîler sihirbazın elinde hârikalar zuhur edeceğine cevaz verdiğine göre sihirbazla Peygamberin farkı ne olacaktır? Hârika yalnız Peygamberin değil, evliyanın ve sihirbazların elinde de zuhur edebilir. Ancak Peygamber göstereceği hârikayı va'd ettiği zaman da gösterir. Eğer davasında yalancı olsaydı Cenâb-ı Hak o hârikayı onun elinde yaratmazdı. Nitekim Peygamber'in muarızları kin ve garazlarından çatladıkları halde onların mucizelerine karşı hiç bir hârika gösterememişlerdir. Allah yalancının elinde hârika yaratmış olsa, onlara da böyle bir şey nasîb olurdu. Evliya ile sihirbazlara gelince: Onlar insanlara meydan okuyamazlar; size şu hârikayı veya bu hârikayı göstereceğiz, diye iddia bile etmiş olsalar hüsranla karşılaşırlar. Çünkü istenildiği vakit hârika göstermek ellerinde de değildir. O ancak Peygamberler'e mahsûstur. Evliya ile sihirbazlar arasında ise iki cihetten fark vardır. Şöyle ki:

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Sihir Bâbı
5834-) Bize Yahya b. Habibel-Hârisi rivâyet etti. ki): Bize Hâlid b. Haris rivâyet etti. ki): Bize Şu'be Hişâm b. Zeyd'den, o da Enes'den naklen rivâyet etti ki: Bir Yahûdi kadını Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e zehirli bir koyun getirmiş, o da ondan yemiş. Müteakiben kadını Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) getirdiler. O da kadına bunun sebebini sormuş. Kadın: Seni öldürmek istedim, cevâbını vermiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): seni bunun üzerine musallat kılacak değildir.» buyurmuş. Râvi ki: Yahut: üzerime musallat kılacak değildir.» dedi. Ashâb: Bu kadını öldürmeyelim mi? demişler: «Hayır» buyurmuş. ki: Artık ben bu alâmeti Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in diş etlerinde gördüm durdum.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Zehir Bâbı
5835-) Bize Harun b. Abdillah da rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. ki): Ben Hişâm b. Zeyd'den dinledim. ki): Ben Enes b. Mâlik'i rivâyet ederken dinledim ki: Bir Yahûdi karısı etin içine zehir koynuış. Sonra onu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e getirmiş... Hâlid'in hadîsi gibi rivâyette bulunmuştur. hadîsi Buhârî «Hibe» bahsinde; Ebû Dâvud «Diyât»'da muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Lehâtın cem'idir. Lehât küçük dil, demektir. Bâzılarına göre insan gülümsediği vakit görünen diş etleridir. muhtelif rivâyetleri vardır. Bir rivâyette Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): bu kol zehirli olduğunu haber veriyor.» buyurmuştur. Eti getiren kadının ismi Zeynep bin ti Haris'dir. Bu kadının âkt-betini bildiren rivâyetler muhteliftir. Bazıları müslüman olduğunu söylemiş, bir takımları bu hâdiseden sonra öldürüldüğünü iddia etmişlerdir. Buradaki rivâyette Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in onu öldürmediği anlaşılıyor. Hazret-iEbû Hüreyre ile Câbir (radıyallahü anh) dan da buna muvafık rivâyetler nakledilmiştir. Fakat Câbir'den gelen bir rivâyette: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu öldürdü.» denilmiştir. İbn Abbâs (radıyallahü anh)'dan rivâyet edilen bir hadîste: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu kadını Bişr b. Bera' b. Magrur'un velîlerine verdi. Bişr bu koyundan yemiş de ölmüştü. Onlar da kadını öldürdüler.» denilmektedir. İbn Suhnûn: «Hadîs ulemâsı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu kadını öldürdüğüne ittifak etmişlerdir.» demiştir. Kâdî Iyâz bu rivâyet ve söylentilerin arasını sövle bulmuştur: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kadının eti zehirlediğini öğrendiği anda onu öldürmemiş, fakat aynı etten yiven Bişr b. Berâ' ölünce kadını onun velîlerine teslim etmiş. Onlar da kendisini kısâsen öldürmüşlerdir. Binâenaleyh onu öldürmedi, demek doğrudur. Yani derhal öldürmedi, demektir, öldürdü demeleri de doğrudur. Yani sonradan öldürdü, demektir. Enes'in görmekte devam ettiği alâmet herhalde zehirin bıraktığı siyahlık veya yeşillik gibi eser olacaktır. Zehirin tesirinden bazan hasta oluyordu, demek istemiştir. şerîf Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in mucizelerinden biridir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Zehir Bâbı
5836-) Bize Züheyr b. Harb ile İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. İshâk ahberanâ; Züheyr ise haddesenâ tâbirlerini kullandılar. Lâfız Züheyr'indir. (Dediler ki): Bize Cerir, A'meş'den, o da Ebû'd-Duhâ'dan, o da Mesrûk'dan, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: bir insan hastalandığı vakit Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona sağ eli ile mesheder; sonra: insanların Rabbi! Rahatsızlığı gider, şifa ver! Şâfi sensin! Senin şifandan başka şifa yoktur. Hastalık bırakmayan şifa (ver)!» derdi. (sallallahü aleyhi ve sellem) hastalanıp ağırlaştığı vakit ben de onun bize yaptığı gibi yapmak için elini tuttum. Hemen elini elimden çekti, sonra: beni affef! Beni Refîk-i A'lâ ile beraber kıl!» dedi. Ben bir bakayım, dedim. Ne göreyim! O dünyadan gitmiş!..

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Hastaya Okumanın Müstehab Oluşu Bâbı
5837-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Hüşeym haber verdi. H. Ebû Bekr b. Eti Şeybe ile Ebû Küreyb de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Muâviye dahi rivâyet etti. H. Bişr b. Hâlid dahi rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Cafer rivâyet etti. H. İbn Beşşâr da rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebî Adiyy rivâyet etti. Her iki râvi Şu'be'den rivâyet etmişlerdir. H. Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Bekr b. Hallâd dahi rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Yahya (Bu zât Kattan'dır), Süfyân'dan rivâyet etti. râvilerin hepsi A'meş'den Cerîr'in isnadıyle rivâyette bulunmuşlardır. ile Şu'be'nin hadîsinde: eliyle mesh ederdi.» cümlesi vardır. Sevrî'nin hadîsinde ise: sağ, eliyle mesh ederdi.» demiştir. Yahya'nın Süfyân'dan, onun da A'meş'den rivâyet ettiği hadîsin sonunda «Ben bunu Mansûr'a rivâyet ettim de, o da bana İbrahim'den, o da Mesrûk'dan, o da Âişe'den naklen bu hadîsin benzerini rivâyet etti.» demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Hastaya Okumanın Müstehab Oluşu Bâbı
5838-) Bize Şeyban, Ferruh'dan rivâyet etti. ki): Bize Ebû Avâne, Mansûr'dan, o da İbrahim'den, o da Mesrûk'dan, o da Âişe'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hastayı dolaştığı zaman: insanların Rabbi! Rahatsızlığı gider! Buna şifâ ver. Şifâ veren yalnız sensin. Senin şifândan başka şifâ yoktur. Hastalık bırakmayan şifâ (ver).» dermiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Hastaya Okumanın Müstehab Oluşu Bâbı
5839-) Bize bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb dahi rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Cerîr, Mansûr'dan, o da Ebû'd-Duhâ'dan, o da Mesrûk'dan, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hastaya geldiği vakit ona dua eder: insanların Rabbi! Rahatsızlığı gider! Şifâ ver! Şâfî sensin. Senin şifândan başka şifâ yoktur. Hastalık bırakmayan şifâ (ver).» derdi. Ebû Bekr'in rivâyetinde: «Ona dua eder ve: sensin...» derdi... cümlesi vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Hastaya Okumanın Müstehab Oluşu Bâbı
5840-) Bana Kasım b. Zekeriyyâ da rivâyet etti. ki): Bize Ubeydullah b. Mûsa, İsrail'den, o da Mansûr'dan, o da İbrahim ile Müslim b. Subeyh'den, onlar da Mesrûk'dan, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) idi. Râvi Ebû Avâne ile Cerîr'in hadîsi gibi rivâyette bulunmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Hastaya Okumanın Müstehab Oluşu Bâbı
5841-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb dahi rivâyet ettiler. Lâfız Ebû Küreybindir. (Dediler ki): Bize İbn Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize Hişâm babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şu rukyeyi okurmuş: insanların Rabbi! Rchaîsızlığı gider. Şifâ senin yed-i kudretindedir. Onu senden başka açacak yoktur.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Hastaya Okumanın Müstehab Oluşu Bâbı
5842-) Bize Ebû Küreyb de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. H. İshâk b. İbrahim dahi rivâyet etti. ki): Bize İsâ b. Yûnus haber verdi. iki râvi Hişam'dan bu isnadla bu hadîsin mislini rivâyet etmişlerdir. hadîsi Buhârî «Kitâbü'l-Merdâ ve't-Tıb»'da, Nesâî «Kitâbivl-Merdâ» ile «Elyevm veleyle»'de tahrîc etmişlerdir. meselesini bundan önceki babda gördük. Bu rivâyetler hastaya âyet veya ezkâr okuyacak kimsenin ona sağ eliyle dokunmasının müstehab olduğuna delildir. Bu babda birçok sahîh rivâyetler vardır. İmâm Nevevî bunları «Kitâbü'l-Ezkâr» adlı eserinde toplamıştır. Buradaki rivâyet bunların en güzellerinden biridir. Çünkü hadîsin son cümlesi «İşfi» cümlesinin tamamıdır. Aradaki iki cümle fiille mefulu mutlakm arasına girmiş mu'teriza cümlesidir. «Sekam» kelimesinin nekre olarak kullanılması azaltma bildirmek içindir. «Hastalık bırakmayan tâbirinden murad: Şifây-ı mutlak dilemektir. Zira o hastalıktan düzelir de başka hastalığa yakalanabilir. Şu halde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hastaya mutlak şifâ değil de, şifây-ı mutlak dilermış demek olur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Hastaya Okumanın Müstehab Oluşu Bâbı
5843-) Bana Sureye b. Yûnus ile Yahya b. Eyyûb rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Abbâd b. Abbâd, Kişam b. Urve'den, o da babasından, o da Âişe’den naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: Ailesinden biri hastalandığı vakit Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) muavvizâti okuyarak onun üzerine üfürürdü. Vefat ettiği hastalığa yakalandığı vakit hen de onun üzerine üfürmeye ve onu kendi eliyle nıesbetmeye başladım. Çünkü onun elinin bereketi benim eliminkindep. daha büyüktü. Yahya'nın Eyyûb'dan naklettiği rivâyette (elmuavvizât) muavvizât şeklinde (Elif lâmsız olarak) rivâyet edilmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Hastaya Muavvizzatı Okumak Ve Üfürmek Suretiyle Rukye Yapmak Bâbı
5844-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Mâlike İbn Şihab'dan dinlediğim, onun da Urve'den, onun da Âişe'den naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hastalandığı vakit kendine muavvizâtı okur ve üflerdi. Hastalığı şiddetlenince artık onun üzerine ben okuyor ve bereketini umarak kendi eliyle onu meshediyordum.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Hastaya Muavvizzatı Okumak Ve Üfürmek Suretiyle Rukye Yapmak Bâbı
5845-) Bana Ebû't-Tahir ile Harmele dahi rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus haber verdi. H. Abd b. Humeyd de rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzak haber verdi. ki): Bize Ma'mer haber verdi. H. Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr dahî rivâyet etti. ki): Bize Ravh rivâyet etti. H. Ukbe b. Mükrem ile Ahmed b. Osman En-Nevfeli de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Âsim rivâyet etti. Her iki râvi İbn Cüreye'den rivâyet etmişlerdir. ki): Bana Ziyad haber verdi. Bu râvilerin hepsi İbn Şihab'dan Mâlik'in isnadı ile onun hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlardır. Mâlik'in hadîsinden başka hiç birinin hadîsinde «Bereketini umarak» kaydı yoktur. Yûnus ile Ziyâd’ın hadîsinde «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hastalandığı vakit kendine muavvizâtı okuyarak üfürür ve eliyle kendini meshederdi.» cümlesi vardır. hadîsi Buhârî «Fedâilül-Kur'ân» bahsinde; Ebû Dâvud ile İbn Mâce «Kitâbü't-Tıb»'da; Nesâî «Tıb», «Tefsir» ve «Kitâbü'l-Yevmi ve'l-Leyle»'de muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Tükürüksüz hafif üfürüktür. Hadis-i şerîf hastaya okurken üfürmenin müstehab olduğuna delildir. Ulemâ bunun caiz olduğuna ittifak etmişlerdir. Sahabe tabiîn ve-onlar dan sonra gelen ulemâ bunu hep müstehab görmüşlerdir. Fakat Kâdî Iyâz ulemâdan bir cemaatın bunu kabul etmediklerini hastaya okurken tükürüksüz üfürmenin caiz olduğunu söylediklerini rivâyet etmiştir. Bu mezheb ve bu lark ancak zayıf bir kavle ibtinâ eder. Zira nefes: Tükürüklü üfürüktür, diyenler olmuştur. Yine Kaâdî'nin beyânına göre ulemâ nefes ile tefel kelimelerinin mânâlarında ihtilâf etmişlerdir. Bazıları: «Bunların ikisi de bir mânâya gelir. Ve ikisi de tükürüklü üfürüktür.» demiş. Ebû Ubeyd tefel-de azıcık tükürük şart olduğunu, nefeste ise hiç tükürük bulunmadığını söylemiştir. Bunun aksini iddia edenler de vardır. Ebû Ubeyd: «Ben Âişe'ye, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hasta okurken nasıl üfürdüğünü sordum da: Kuru üzüm yiyen gibi tükürüksüz üfürürdü, cevâbını verdi.» demiştir. Kâdî Iyâz Tefel denilen ıslak üfürüğün faydası bu rutubet ve heva ile teberrüktür, diyor. Mâlik kendine okursa üfürürmüş. Demirle, tuzla rukye yapmayı ve keza hatem-i Süleyman şeklinde yazmayı şiddetle kerih görürmüş. Zîra bunda sihre benzerlik vardır. şerîf Kur'ân ve zikirlerle rukye yapmanın müstehab olduğuna delildir. Muavvizâtdan murad ihlâs ile ondan sonra gelen Felâk ve Nâs sûreleridir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bunları okuması her kötülükten Allah'a sığınmayı tazammun ettikleri içindir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Hastaya Muavvizzatı Okumak Ve Üfürmek Suretiyle Rukye Yapmak Bâbı
5846-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Ali b. Müshir, Şeybânî'den, o da Abdurrahman b. Esved'den, o da babasından naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Âişe'ye rukye yapmanın hükmünü sordum da: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ensardan bir ev halkına her zehirli mahlûktan dolayı rukye yapmalarına ruhsat verdi, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Göz, Sıraca, Zehir Ve Nazar İçin Rukye Yapmanın Müstehab Oluşu Bâbı
5847-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Hüşeym Muğire'den, o da İbrahim'den, o da Esved'den, o da Âişe'den naklen haber verdi. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ensardan bir ev halkına zehirden dolayı rukye yapmalarına ruhsat verdi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Göz, Sıraca, Zehir Ve Nazar İçin Rukye Yapmanın Müstehab Oluşu Bâbı
5848-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb ve İbn Ebî Ömer rivâyet ettiler. Lâfız İbn Ebî Ömer'indir. (Dediler ki): Bize Süfyân, Abdi Kabbih b. Saîd'den, o da Amra'dan, o da Âişe'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in âdeti şu idi: Bir insan bir yerinden şikâyet ederse yahut kendinde yara veya yaralanma bulunursa Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) parmağı ile şöyle yapardı: Süfyân şehadet parmağını yere koymuş, sonra kaldırmış: Yerimizin toprağı, bâzımızın tükürüğü ile. Bununla hastamız Rabbimizin izni ile düzelsin diye.» derdi. Ebî Şeybe «yüşfâ» dedi. Züheyr ise «liyüşfâ sakîmünâ» dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Göz, Sıraca, Zehir Ve Nazar İçin Rukye Yapmanın Müstehab Oluşu Bâbı
5849-) Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe ile Ebû Küreyb ve İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. İshâk: Ahberanâ; Ebû Bekr ile Ebû Küreyb ise: Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. Lâfız bu ikisinindir. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Bişr, Mis'ar'dan rivâyet etti. ki): Bize Ma'bed b. Hâlid, İbn Şeddad'dan, o da Âişe'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine nazar değmesinden rukye yapmasını emir buyururmuş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Göz, Sıraca, Zehir Ve Nazar İçin Rukye Yapmanın Müstehab Oluşu Bâbı
5850-) Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Mis'ar bu isnadla bu hadîsin mislini rivâyet etti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Göz, Sıraca, Zehir Ve Nazar İçin Rukye Yapmanın Müstehab Oluşu Bâbı
5851-) Bize İbn Nümeyr de rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Süfyân, Ma'bed b. Hâlid'den, o da Abdullah b. Şeddad'dan, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'. değmesinden rukye yapmamı bana emir buyururdu.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Göz, Sıraca, Zehir Ve Nazar İçin Rukye Yapmanın Müstehab Oluşu Bâbı
5852-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Ebû Hayseme, Âsım-ı Ahvel'den, o da Yûsuf b. Abdillah'dan, o da Enes b. Mâlik'den rukyeler hakkında haber verdi. Enes şöyle dedi: Zehirli hayvan sokmasında, sıraca'da ve nazar değmesinde rukyeye ruhsat verildi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Göz, Sıraca, Zehir Ve Nazar İçin Rukye Yapmanın Müstehab Oluşu Bâbı
5853-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki) Bize Yahya b. Âdem, Süfyân'dan rivâyet etti. H. Züheyr b. Harb dahi rivâyet etti. ki): Bize Humeyd b. Abdirrahman rivâyet etti. ki): Bize Hasen (bu zat İbn Sâlih'dir.) rivâyet etti. iki râvi Âsım'dan, o da Yûsuf b. Abdillah'dan, o da Enes'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) nazar değmesine, zehirli hayvan sokmasına ve sıraca hastalığına karşı rukye yapmaya ruhsat verdi. hadîsinde «Yûsuf b. Abdillah b. Haris» denilmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Göz, Sıraca, Zehir Ve Nazar İçin Rukye Yapmanın Müstehab Oluşu Bâbı
5854-) Bana Ebû'r-Rabi' Süleyman b. Dâvud rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Harb rivâyet etti. Bana Muhammed b. Velid Ez-Zübeydî, Zührî'den, o da Urve b. Zübeyr'den, o da Zeyneb binti Ümmü Seleme'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Ümmü Seleme'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zevcesi Ümmü Seleme'nin evinde bir cariyenin yüzünde sarılık görerek: cariyeye nazar değmiş, ona hemen rukye yapın. » buyurmuşlar. Yani yüzünde sarılık varmış.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Göz, Sıraca, Zehir Ve Nazar İçin Rukye Yapmanın Müstehab Oluşu Bâbı
5855-) Bana Ukbe b. Mükrem El-Ammî rivâyet etti. ki): Bize Ebû Âsim İbn Cüreyc'den rivâyet etti. ki): Bana da Ebû'z-Zübeyr haber verdi. Kendisi Cabir b. Abdiîlah'i şöyle derken işitmiş: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazm oğullarına yılana rukye yapmaya ruhsat verdi. Esma binti Umeys'e de şöyle buyurdu: ne oluyor ki, kardeşim oğullarının cisimlerini erimiş görüyorum. Aceb bir hacetleri mi var?» Esma: Hayır! (Yok!) Lâkin onlara çabuk nazar değiyor, demiş. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): rukye yap!» buyurmuş. Esma ki: Ben kendisine arzettim, fakat o: sen rukye yap!» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Göz, Sıraca, Zehir Ve Nazar İçin Rukye Yapmanın Müstehab Oluşu Bâbı
5856-) Bana Muhammed b. Hatim rivâyet etti. ki): Bize Ravh b. Ubâde rivâyet etti. ki): Bize İbn Cüreyc rivâyet etti. ki): Bana Ebû'z-Zübeyr haber verdi. Kendisi Câbir b. Abdillah'ı şöyle derken işitmiş: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yılana rukye yapmak için Amr oğullarına ruhsat verdi,

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Göz, Sıraca, Zehir Ve Nazar İçin Rukye Yapmanın Müstehab Oluşu Bâbı
5857-) Ebü'z-Zübeyr ki: Ben Câbir b. Abdillah'i da şunu söylerken işittim: Bizden bir adamı akreb soktu. Biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'le birlikte oturuyorduk. Bunun üzerine bir adam: Ya Resûlallah! Rukye yapayım mı? diye sordu. her kim din kardeşine fayda verebilirse bunu yapsın» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Göz, Sıraca, Zehir Ve Nazar İçin Rukye Yapmanın Müstehab Oluşu Bâbı
5858-) Bana Saîd b. Yahya El-Ümevî de rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize İbn Cüreyc bu isnadla bu hadîsin mislini rivâyet etti. Yalnız o şöyle dedi: üzerine cemaattan bir adam: Ona rukye yapayım ya Resûlallah! dedi.» (Sadece) Rukye yapayım, demedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Göz, Sıraca, Zehir Ve Nazar İçin Rukye Yapmanın Müstehab Oluşu Bâbı
5859-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Saîd El-Eşecc rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Veki' Â'meş'den, o da Ebû Süfyân'dan, o da Câbir'den naklen rivâyet etti. Câbir Şöyle dedi: Benim bir dayım vardı. Akrebe karşı rtıkye yapardı. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) rukyeyi yasak etti. Müteakiben ona gelerek: Ya Resûlallah! Gerçekten Sen rukyeyi yasak ettin, ama ben akrebe karşı rukye yapıyorum, dedi. Bunun üzerine: her kim din kardeşine fayda verebilirse bunu yapsın!»buyur-dular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Göz, Sıraca, Zehir Ve Nazar İçin Rukye Yapmanın Müstehab Oluşu Bâbı
5860-) Bize bu hadîsi Osman b. Ebî Şeybe de rivâyet etti, ki): Bize Cerir, A'meş'den bu isnadla bu hadîsin mislini rivâyet etti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Göz, Sıraca, Zehir Ve Nazar İçin Rukye Yapmanın Müstehab Oluşu Bâbı
5861-) Bize Ebû Küreyb rivâyet etti. ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti. ki): Bize A'meş, Ebû Süfyân'dan, o da Câbir'den naklen rivâyet etti. Câbir Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) rukyeyi yasak etti. Derken Amr b. Hazm oğulları Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek: Ya Resûlallah! Gerçekten elimizde bir rukye vardı. Akrebe karşı onu yapıyorduk. Sen de rukyeyi yasak ettin, dediler. Ve bu rukyeyi ona gösterdiler. Bunun üzerine: beis görmüyorum. Sizden her kim din kardeşine fayda verebilirce hemen fayda versin!» buyurdular. rivâyetleri Buhârî, Nesâî veİbn Mâce “Kitâbü't-Tıb»'da tahric etmişlerdi;-. İnsanın yanlarında çıkan ve sıraca denilen yaralardır. Zehir, demektir. Burada bundan her nevi zehirli hayvan kas-dedilmiştir. üçüncü rivâyetini teşkil eden Hazret-i Âişe hadîsinin mânâsı şudur: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şehadet parmağı ile kendi tükrüğünü alır, sonra parmağım toprağa sürerek ona. yerden bir şeyler yapışmasını sağlar, sonra yara veya hasta olan yeri onunla sıvazlar, bir yandan da bu duayı okurdu. Yerimizin toprağından murad butun yeryüzü ise de bâzılarına göre bereketinden dolayı bununla hassaten Medîne’nin toprağı kastedilmiştir. Nazar değmesi, demektir. Bazıları bunun şeytan çarpması, yahut cinlerin nazar etmesi mânâsına geldiğini söylemişlerdir. Hattâbî: «Cinlerin nazarı oktan daha süratli geçer.» demiştir. bâzılarında: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ruk-yeye ruhsat verdi.» denilmesinden anlaşılıyor ki: Evvelce onu yasak et-migmiş. Bu babda İbn Şihâb şunları söylemiştir: «Duydum ki, ulemâdan bazı kimseler: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye gelinceye kadar rukyeyi yasak etmişti. O zamanlar rukyede birçok şirk sözleri bulunurdu. Medine'ye geldiği vakit ashabından bir zâtı zehirli hayvan soktu. Ashab: Ya Resûlallah! Haznı oğulları zehire karşı rukye yaparlardı. Sen rukyeyi yasak edince onlar da bıraktı, dediler. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): Ümâre'yi çağırın!» dedi. Ümâre, Bedir gazasına iştirak etmişti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): rukyeni göster!» dedi. O da rukyesini arzetti. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onda bir beis görmeyerek izin verdi, demişlerdir.» (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: ne oluyor ki, kardeşim oğullarının cisimlerini erimiş görüyorum.» sözünden muradı: Cafer (radıyallahü anh)’in çocuklarıdır. rivâyetler mezkûr dertlere karşı rukye yapmanın müstehab olduğuna delildirler. Ulemânın beyânına göre rukye manevî bir tebâbet idi. Herhangi bir hastalıktan dolayı halk ağzı dualı salâh ve takva sahibi zevata müracaat eder, kendilerini onlara okutmakla şifâ ararlardı. Sonraları rukye için ehil zevat azalınca maddî tababete müracaat ettiler. Ve bu tababet günümüze kadar sürüp gçldi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Göz, Sıraca, Zehir Ve Nazar İçin Rukye Yapmanın Müstehab Oluşu Bâbı
5862-) Bana Ebû't-Tâhir rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Muâviye b. Salih Abdurrahman b. Cübeyr’den, o da babasından, o da Avı b. Mâlik El-Eşcaî'den naklen haber verdi. Şöyle dedi: Biz câhiliyyet devrinde rukye yapardık. Bilâhare: Ya Resûlallah! Bu hususta ne buyururdun? dedik. rukyenizi gösterin! İçerisinde şirk olmadıkça rukyede bir beis yoktur.» buyurdular. hadîs dahi yukarküer gibi rukyenin caiz olduğuna delildir. Hîüc-mü: Yukarki rivâyetler meyânında görülmüştür.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: İçerisinde Şirk Olmamak Şartıyla Rukye Yapmakta Beis Görülmemesi Bâbı
5863-) Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmî rivâyet etti. ki): Bize Hüseyin, Ebû Bişr'den, o da Ebü'l-Mütevekkil'den, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen haber verdi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabından bizi kimseler bir seferde imişler ve Arab mahallelerinden bir mahalleye uğrayarak onlardan kendilerini misafir etmelerini istemişler. Fakat onlar misafir etmemişler. Ve bunlara: İçinizde rukyeci var mı? Çünkü mahallenin ağasını zehirli hayvan sokmuştur. Yahut isabet almıştır, demişler. İçlerinden bir adam: Evet! cevâbını vermiş ve ağaya vararak ona Fâtihâ ile rukye yapmış. Ar kaçığın dan adam iyileşmiş. Bu zâta bir sürü koyun vermişler. Fakat o koyunları kabul etmek istememiş ve: Bu meseleyi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e anlatayım da, ondan sonra bakarız, demiş. Müteakiben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek bunu ona anlatmış ve: Ya Resûlallah! Vallahi Fatiha'dan başka bir şeyle rukye yapmadım, demiş. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gülümsemiş ve: rukye olduğunu nereden bildin?» demiş. Sonra: «Onlardan (koyunları) alın, bana da sizinle beraber bir hisse ayırın!», buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Kurân Ve Ezkarla Yapılan Rukyeye Karşılık Ücret Almanın Cevazı Bâbı
5864-) Bize Muhammed b. Beşşâr ile Ebû Bekr b. Nâfi ikisi birden Gunder Muhammed b. Cafer'den, o da şu'be'den, o da Ebû Bişr'den bu isnadla rivâyette bulunmuşlardır. Bu hadîste o: «Fâtihâ'yı okumaya başladı. Tükürüğünü topluyor ve tükürüyordu. Derken adam iyileşti.» demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Kurân Ve Ezkarla Yapılan Rukyeye Karşılık Ücret Almanın Cevazı Bâbı
5865-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Yezîd b. Harun rivâyet etti. ki): Bize Hişam b. Hassan, Muhammed b. Sîrin'den, o da kardeşi Ma'bed b. Sîrin'den, o da Ebû Said-i Hudrî'den naklen haber verdi. Ebû Saîd Şöyle dedi: Bir menzile indik. Derken bize bir katim gelerek: Mahallenin ağası zehirli hayvan taralından sokulmuştur. İçinizde rukye yapan var mı? diye sordu. Kadınla beraber bizden bir adam ayağa kalktı. Biz onun rukyeyi becerebileceğini sanmıyorduk. Adama Fâtihâ ile rukye yaptı, o da iyileşti. Kendisine (bir sürü) koyun verdiler. Bize de süt sundular. Bunun üzerine (biz ona): Sen rukyeyi becerebiliyor muydun? dedik. Ben ona Fâtihâ'dan başka bir şeyle rukye yapmadım ki... dedi. Şunu da İlâve etti: Koyunları kıpırdatmayı», tâ ki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e varalım, dedim ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek bunu ona anlattık da: rukye olduğunu nereden bilmiş? (Koyunları) taksim edin! Bana da sizinle beraber bir hisse ayırın!» buyurdular,

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Kurân Ve Ezkarla Yapılan Rukyeye Karşılık Ücret Almanın Cevazı Bâbı
5866-) Bana Muhammedi b. Müsennâ da rivâyet etti. ki): Bize Vehb b. Cerîr rivâyet etti, ki): Bize Hisam bu isnadla bu hadîsin benzerini rivâyet etti. Yalnız o Şöyle deditir: «Bunun üzerine kadınla beraber bizden bir adam kalktı, biz onun rukyeci olduğunu sanmıyorduk.» hadîsi Buhârî «İcâre» ve «Tıb» bahislerinde; Ebû Dâvud ile Tirmizî «Tıb'da, Nesâî «Tıb» ile «Kitâbü’l-Yevm ve'l-Leyle»'de; İbn Mâce «Kitâbü't-Ticârâtı»'da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. muhtelif rivâyetlerinden anlaşıldığına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Ebû Saîd-i Hudrî'nin kumandasında otuz kişilik bir süvari seriyyesi göndermiş. Bunlar Arab kabilelerinden birine misafir olmak istemişler. Fakat kabul edilmemişler. Meğer o kabilenin reisini zehirli bir hayvan sokup dururmuş. Kurtarmak için her çâreye baş vurmuşlar. Fakat muvaffak olamamışlar. Nihayet bu se-riyyeye gelecek hallerini arzetmişler. İçlerinden biri kalkarak reisin üzerine üç veya yedi Fâtihâ okumuş ve reis derhal iyileşmiş. A'meş'in beyânına göre rukyeyi yapan zât râvi Ebû Said-i Hudri'nin kendisidir. O Fâtihâ'yı bitirince kabile reisi ipden boşanmış gibi rahatlayarak yürümüştür. Mükâfat olarak Hazret-i Ebû Saîd'e bir sürü koyun verilmişse de, o bunları hemen kabul etmemiş, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e müracaat ederek, onun iznini aldıktan sonra kabule yanaşmıştır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hâdiseye gülmüş ve ashabını taltif için koyunlardan kendisine de bir hisse ayrılmasını istemiştir. Koyun, keçi ve deve sürüsü, demektir. Lügat ulemâsının beyânına göre ekseriyetle sayılan on ile kırk arasında olan sürüye denir. âdetçe onbeşle yirmibeş arasında bulunan sürüye kati' denildiğini söylemişlerdir. Burada ondan murad otuz koyundur. Nitekim rivâyetlerin birinde beyân edilmiştir. halkı yaralı reisleri için selîm demişlerdir, Selim, kurtulan, demektir. Halbuki bu kelime ile burada kurtulan değil, zehirli bir mahlûk tarafından yeni ışınlan kimse kasdedilmiştir.' Ulemâ bunun selâmetini dilemek için tefaulen söylendiğini bildirmişlerdir. Bu kelimeden «Başına gelene teslim olan» mânâsı kastedildiğini söyleyenler de vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Kurân Ve Ezkarla Yapılan Rukyeye Karşılık Ücret Almanın Cevazı Bâbı
5867-) Bana Ebû't-Tâhir ile Harmele b. Yahya rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. ki): Bana Nâfi' b. Cübeyr b. Mut'ım, Osman b. Ebî'l-Âs, Es-Sekati'den naklen haber verdi ki: Osman müslüman olalıdan beri vücudunda hissettiği bir ağrıdan Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e şikâyette bulunmuş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine: vücudunun ağıran yerine koy ve üç defa Bismillah de! Yedi defa da hissettiğim ve sakındığım ağrının şerrinden Allah'a ve kudretine sığınırım de!» buyurmuşlar. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: vücudunun ağıran yerine koy İlâh...» buyurması hastaya fayda verecek şey rukyeyi yapan kimsenin ağıran yeri eliyle sıvazlaması olduğuna irşad içindir. Bunun Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e mahsus olduğu da rivâyet edilmemiştir. Binâenaleyh her rukye yapanın bu surette hareket etmesi gerekir. Şerif hastaya rukye yaparken sağ elini ağaran yerinin üzerine koymanın ve buradaki duayı okumanın müstehab olduğuna delildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Dua İle Birlikte Elini Ağıran Yerin Üzerine Koymanın Müstehab Oluşu Bâbı
5868-) Bize Yahya b. Halef El-Bâhilî rivâyet etti. ki): Bize Abdü’l-A'lâ, Saîd El-Cüreyrî'den, o da Ebû'l-A'lâ'dan naklen rivâyet etti ki, Osman b. Ebi'l-Âs Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek: Ya Resûlallah! Muhakkak şeytan benimle namazımın ve kıraatimin arasına girdi. Onu bana karıştırıyor, dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de: Hinzeb denilen bir şeytandır. Onu hissettiğin vakit ondan Allah'a sığın ve sol tarafına üç defa tükür.» buyurdu. Osman: Ben bunu yaptım; Allah da onu benden giderdi, demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Namazda Vesvese Şeytanından Allah’a Sığınma Bâbı
5869-) Bize bu hadîsi Muhammed b. Müsenna rivâyet etti, ki): Bize Salim b. Nuh rivâyet etti. H. Ebû Bekir b. Ebû Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. iki râvi Cüreyrî'den, o da Ebû'l-A'lâ'dan, o da Osman b. Ebî'l-Âs'dan naklen rivâyet etmişlerdir ki: Osman, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelmiş... yukarki hadîsin mislini nakletmiştir. Salim b. Nuh'un hadîsinde «üç defa» kaydını zikretmemiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Namazda Vesvese Şeytanından Allah’a Sığınma Bâbı