Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı

284-) Bize Kuteybetü'bnü Said rivâyet etti. ki): Bize Leys rivâyet etti. H. Muhammed b. Rumh dahi rivâyet etti, lâfızlar bir birine yakındır. ki): Bize Leys, İbn Şihâb'dan , o da Atâ' b. Yezid' el-Leysi'den, o da Ubeydullah b. Adiy b. el-Hiyârdan, o da el-Mikdâd b. el-Esved'den işitmiş olmak üzere Mikdâd'ın şöyle dediğini haber verdi: Yâ Resûlüllah! Ne buyurursun? Ben küffardan bir adama rastlasam da benimle mukaatele etse ve ellerimden birine kılıçla vurarak onu kesse sonra benden (kaçıp) bir ağaca sığınsa da: Ben Allah'a teslim oldum dese bu sözü söyledikten sonra onu öldürebîlirmiyim ya Resûlüllah? Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): öldürme!» buyurdu. Ben: Ama o (evvelâ) benim elimi kesti; ondan sonra bu sözü söyledi Yâ Resûlüllah! Şu halde onu öldüreyim mi? dedim. (sallallahü aleyhi ve sellem); öldürme: Çünkü öldürürsen, o senin onu öldürmezden önceki vaziyetine geçer; sen de onun söylediği sözünden önceki vaziyetinde olursun.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: «allahdan Başka İlah Yoktur» Dedikten Sonda Kafiri Öldürmenin Haram Kılınması Bâbı
285-) Bize İshâk b. İbrahim ile Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. ki: Bize Abdurrezâk haber verdi. ki: Bize Ma'mer haber verdi. H. İshâk b. Mûse'l-Ensâri de rivâyet eyledi. ki): Bize el-Velid b. Müslim, Evzâî'den rivâyet etti. H. Muhammed b. Râfi de rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti. ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi. Bu râvilerin hepsi Zühri'den bu isnadla rivâyet ettiler. Evâzî ile İbn Cüreyc hadislerinde Leys'in hadisinde dediği gibi: teslim oldum dese...» cümlesi vardır. Ma'mer'e gelince: onun hadisinde de: öldürmek için üzerine çullandığım zaman: La ilahe illallah dese...» ibaresi vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: «allahdan Başka İlah Yoktur» Dedikten Sonda Kafiri Öldürmenin Haram Kılınması Bâbı
286-) Bana Harmeletü'bnü Yahya rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki: Bana Yunus, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. ki: Bana Atâ' b. Yezil et-Leysi sonra Cündaî rivâyet eyledi; ona da Ubeydullah b. Adîy b. el-Hiyâr haber vermiş ki, Zühre oğullarının müttefiki ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde Bedir'e iştirak edenlerden biri olan Mikdâd b. Amr b. el-Esved el-Kindi Şöyle dedi: Resûlüllah, Şayed ben kâfirlerden bir kimse ile karşılaşırsam ne buyurursun?. Bundan sonra Ubeydullah Leys hadisinin mislini zikretmiştir. hadisi imâm Buhârî «Megâzî» ve «Diyât» bahislerinde Ebû Dâvud «Cihâd» da, Nesâî «Siyer- de Kuteybe'den tahric etmişlerdir. Kuteybe rivâyetinde üç dane tabiinin yani İbn Şihâb, Atâ' ve İbn’l-Hıyar’ın bir birinden rivâyet etmesi nâdir tesadüf edilen letâîftendir. nüshalarda bu hadisin rivâyeti: şeklinde şart cümlesi halindedir. Hazret-i Ebû Zerr'in bir rivâyetinde ise ; rastladım» şeklinde mâzî sigasiyledir. Bu rivâyete göre Hazret-i Mikdâd hadd-i zâtında olmuş bir vak'anm hükmünü sormuş oluyor. Ekser rivâyetlere göre ise suâl vuku' bulmuş bir hâdise dolayısiyle değil, ileride böyle bir şey va'ki' olursa ne hüküm verilir düşüncesiyle sorulmuştur. geçen «Ben Allaha teslim oldum...» sözünün ma'nasi müslüman oldum demektir. Bazılarına göre sırf bu sözü söyleyerek başka bir şey katmayan bir kâfir müslüman sayılırsa da bunların kavli reddedilmiş; ve hadisin Ma'mer rivâyetinde «lâ ilahe İllallah dese...» ifadesi vardır; Binaenaleyh müslüman sayılmak için kelime-i şehâdeti getirmek şarttır, denilmiştir. göre: öldürürsen senin onu Öldürmezden önceki vaziyetine geçer. Sen de onun söylediği sözünden Önceki vaziyetinde olursun.» sözünün mânâsı şudur: (Müslüman oldum) demezden önce kâfirin kanı hederdir; yani onu Öldürmekle bir şey lâzım gelmez. Ama bu kelimeyi söyledikten sonra onun tıpkı bir müslüman gibi öldürülmesi haram olur. Binaenaleyh o halde onu Öldüren müslümanm da kısas hakkında kanı heder olur. Şu halde müslümanm kâfire benzetilmesi kâfir ol-makda değil, kanının heder olması hususundadır. göre ise ma'na: O nasıl seni öldürmek istemekle günaha girerse sen de onu öldürmek istemekle günaha girersin demektir. Hattâbî'ye göre ma'na: Kanının ma'sumiyeti hakkında kâfir senin gibidir; Mühelleb'e göre de: heder olmakda sen de o kâfir gibi olursun demektir. Dâvûdi'ye göre bu sözün ma'nası: O nasıl kaatil oldu ise sen de kaatil olursun demektir. «Bu hususda söylenen sözlerin en güzeli İmâm Şafiî ile Mâliküerden İbnu'l-Kassâr'ınve diğer ulemanın kavilleridir.» diyerek Hattâbi'nin sözüne işaret eder. müslümanlığı bu sözle (Yani Allaha teslim oldum demek su-retiylede) kabul eden bir kimsenin öldürülmesi yasak edilmiştir. hadisin İshâk b. İbrahim rivâyetinde, Velid b. Müslim'in Evzâî'den- rivâyeti muztarib ise de bu ıztırab asıl hadisin sıhhatine dokunmaz. Hadisin sahih olduğunda şüphe yoktur. Çünkü hadisin, Leys, Ma'mer, Yûnus ve İbn Cüreyc rivâyetlerinin sıhhati hakkında söz yoktur. Bu rivâyetler amel Bâbında müstakil ve i'timad onlaradır. Evzâî rivâyeti mütâbaat için zikredilmiştir. Mütâba'atta bir parça za'f olabileceği ise tekarrur etmiş bir kaidedir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: «allahdan Başka İlah Yoktur» Dedikten Sonda Kafiri Öldürmenin Haram Kılınması Bâbı
287-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Ebû Hâlid-i Ahmer rivâyet eyledi. H. Ebû Küreyb ile İshâk b. İbrahim de, Ebû Muâviye’den bunların ikisi de A'meş'den, o da Ebû Zıbyân'dan o da Üsâmetü'bnü Zeyd' den naklen rivâyet etti. Bu hadis İbn Ebî Şeybe'nindir. Üsame şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizi bir seriyye ile (cihada) göndermişti, Cüheyne kabilesinden Huru Kaatâ bir sabah baskını yaptık. Derken ben bir adaiy;ı eriştim. Adam hemen: «La İlâhe illallah» dedi. Ama ben kendisini vurdum. Bundan kalbınıe bir şüphe düştü; ve hâdiseyi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e anlattım. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):. ilahe illallah, dedi mi? Sen de onu öldürdün mü?» buyurdu. Ben: Resûlallah, o bu sözü ancak silâhdan korktuğu için söyledi» dedim. kalbini yarsan da bu sözü doğru söyledi mi söylemedi mi bilseydin yâ!» buyurdular. Artık bu sözü bana o kadar tekrarladı durdu ki, keşke o gün (yeni) müslüman olmuş olaydım diye temenni ettim. üzerine Sa'd: şişko yani Üsâme öldürmedikçe ben de hiç bir müslüman öldüremem» dedi. Bir adam: Allah: kalmayıncaya ve din tamâmiyle Allah'ın oluncaya kadar onlarla muharebe edin! Surei Enfâl, âyet: 39. " buyurmadi mı? dedi. Sa'd: hiç bir fitne kalmasın diye mukaatele ettik. Sen ve arkadaşla ise fitne çıksın diye mukaatele etmek istiyorsunuz! dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: «allahdan Başka İlah Yoktur» Dedikten Sonda Kafiri Öldürmenin Haram Kılınması Bâbı
288-) Bize Ya'kûb ed-Devrâkî rivâyet etti. ki): Bize Hüseyin rivâyet etti. ki): Bize Husayn haber verdi. ki): Bize Ebû Zıbyan rivâyet etti. ki: Üsâmetü'bnü Zeyd b. Hârise'yi rivâyet ederken işittim. ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizi Cüheyne kabilesinden olan Huraka üzerine gönderdi. Bunlara bir sabah baskını yaparak kendilerini bozguna uğrattık. Ensârdan bir zâtla ben, onlardan bir adama yetiştik. Kendisini kuşattığımız vakit «Lâ ilahe illallah» dedi. Bunun üzerine Ensârî onu bıraktı. Ben kendisini süngümle sapladım; nihayet Öldürdüm. (Medine'ye) geldiğimizde bu vak'a Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kulağına erişmiş. Bana: Üşme! O adamı: lâ ilahe İllâllah dedikten sonra öldürdün mü?» dedi. Ben: Ya Resûlallah, o ancak (bu kelimeye sığman) bir mülteci idi; dedim. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yine: lâ ilahe illallah dedikten sonra öldürdün mü?» dedi. Artık bunu bana o kadar tekrarladı durdu ki, keşke o günden önce müslüman olmamış olsaydım, diye temenni ettim.» hadis müttefekun aleytir. Buhârî onu «Megazî» bahsinden önceki «Gazvetü'l-Fetih» ile «Kitâbü'd-Diyât» da tahric etmiştir. Onu Ebû Davûd «Cihad» da, Nesâî'de «Siyre.» bahislerinde rivâyet ederler. bahsi geçen gazve, siyer uleması arasında Gazvesi» nâmîle ma'ruftur. İbn Sa'd bunun hicretin yedinci yılı ramazanında vuku' bulduğunu ve 130 mevcudu bulunan seriyyeye Gâlib b. Abdillâh’ın kumanda ettiğini kaydeder. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisini Necid'de Batn-ı Nahli'n arka tarafındaki Meyfa'a denilen yerde bulunan Benî Ahval ile Beni Abd b. Sa'lebe üzerine göndermişti. Bu yerle Medine arasında 8 konaklık mesafe vardır. ile diğer bazı ulema'nın  beyanına göre Hazret-i Üsâme'nin öldürdüğü zâtın ismi Mirdâs b. Nehik'tir. Kendisi müs-îüman olmuş fakat kabilesi henüz müşrik idiler. Mirdâs koyun güdüyordu. Müslümanlar gelince kavmi onu bırakıp kaçtılar. Mirdâs müslüman olduğu için kaçmadı. Ancak islâm süvarilerini görünce oradaki bir dağın yamacına sığındı fakat atlılar yanına gelince oradan inerek iki şehâdeti getirdi; ve onlara: «Es-selâmü aleyküm» dedi. Üsâme (radıyallahü anh) onu öldürerek koyunlarını aldı. (sallallahü aleyhi ve sellem) bu vak'ayı duyunca pek ziyâde müteessir oldular. Ve: «Siz onu elindekini almak için öldürdünüz» buyurdular... Üsâme'nin bu zâtı öldürmesi, kılıç korkusu ile edilen imanın fayda vermeyeceğini zannettiği içindir. Bu te'vilden dolayı da kendisinden kısas sakıt olmuştur. diyor ki: Üsâme bu işi: gördükleri zaman iman etmeleri onlara fayda verecek değildir» kerimesine bakarak yapmışa benziyor; onun için de Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisini ma'zur görmüş ve diyet ödetmemiştir. selâm veren kimseye sen mü'min değilsin demeyin!..." Sure-i Nisa, Âyet: 94. kerimesi bu vak'a üzerine nâzil olmuştur. Ebî Şeybe'nin rivâyetinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i Üsame'ye: kalbini yarsan da bu sözü (doğru) söyledi mi söylemedi mi buseydin ya!» buyurmasının ma'nası: Sen kalbteki sırları bilemezsin; buna Özenme! Sana düşen vazife zahire bakmak ve o zâtın diliyle söylediği söze göre hareket etmekti; çünkü sen zahirle amel etmeye me'mursun... demektir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in tekdiri karşısında Hazret-i Üsâme'nin: «Keşke o günden önce müslüman olmuş olmasaydım.» temennisi hakkında Kirmanı: Müslüman olmamayı nasıl temenni edebildi?» demiş. Sonra yine kendisi: «İçinde hiç günah bulunmayan islâmiyet temenni etmiştir.» diye cevap vermiştir. Üsâme'nin temennisi bu büyük cinayetten salim kalmak içindir. Yani işlemiş olduğu suçun büyüklüğü karşısında, daha önce müslüman olarak işlediği sâlih amelleri küçük görmüş gibidir. Üsâme (radıyallahü anh)'ın bu temennisi hakikat değil mecazdır. Çünkü hakikatte küfür üzere kalmayı istemek caiz değildir. O bu sözle Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in o şiddetli tekdirinden son derece korktuğunu ifâde etmiştir. Hatta bu hâdiseden sonra hiç bir müslümanla mukaatele etmeyeceğine yemin vermiş; Siffîn vak'asında Hazret-i Ali (radıyallahü anh)'a yardım etmemiştir. Vakkaas (radıyallahü anh) dahi bu hususda ona tâbi' olarak: «Vallahi şişko öldürmedikçe ben de hiç bir müslüman öldürmem.» demiştir. Maamafih Hazret-i Sa'd' in bu sözden maksadı, Üsâme müslüman öldürürse ben de öldürürüm demek değildir. O sözünü imkânsız bir şeye bağlamıştır. dan murad Hazret-i Üsâme'dir. Karnı büyük olduğu için kendisine» «Zü’l-Butayn» yani şişko derlermiş. birinde; yarsaydın...» diğerinde; lâ ilahe illâllah dedikten sonra öldürdün mü?» cümlesinin tekrar edildiği bildiriliyorsa da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bunların ikisini de söylemiş olması muhtemeldir. Bu takdirde râvilerden biri bir cümleyi, diğeri de öteki cümleyi rivâyet etmiş demektir. bir rivâyette hâdiseyi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e bizzat Hazret-i Üsâra e'nin haber verdiği; diğerinde ise Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kulağına eriştiği bildiriliyor. Bunların arasını bulmak için: «İhtimâl Mirdâs'ı Öldürdükten sonra Üsâme meseleyi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e sormağa niyet etmiş; fakat başkası ondan evvel gelerek haber vermiş Üsâme geldikten sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine sormuş; o da anlatmıştır. Hadisde Vak'ayi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e ilk söyleyenin Üsâme (radıyallahü anh) olduğuna delil yoktur.» denilebilir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: «allahdan Başka İlah Yoktur» Dedikten Sonda Kafiri Öldürmenin Haram Kılınması Bâbı
289-) Bize Ahmed b. Hasen b. Hıraş rivâyet etti. ki): Bize Amr b. Âsim rivâyet etti. ki): Bize Mu'temir rivâyet etti. Dedi ki): Baham rivâyet ederken işittim ki, Safvân b. Muhriz in kardeşi oğlu Hâlid el-Esbec, Safvân b. Muhriz'den naklen şunu rivâyet eylemiş: b. Abdillâh el-Becelî, İbnüz-Zübeyr fitnesi zamanında b. Selâme ye haber göndererek: bana bir kaç kişi topla da kendilerine hadis rivâyet edeyim.» demiş. O da hemen arkadaşlarına bir haberci göndermiş. Onlar toplanınca Cündeb, üzerinde sarı renkte bir bornuz olduğu halde (yanlarına) gelmiş. Ve: olduğunuz şeyi konuşun!» demiş. Nihayet konuşma sıraya konmuş. Cündeb'e sıra gelince, başından bornozu açarak şunları söylemiş: size geldim. Ama (pekte) size Peygamberinizden haber vermek istemiyorum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) müslümanlardan bir müfrezeyi, müşriklerden bir kavim üzerine gönderdi. (İki taraf) birbirleriyle karşılaşmışlar. Müşriklerden biri müslümanlardan birini nişan almak isterse alır ve Öldürürmüş. Müslümanlardan bir zât (Hasımlarının) gafletini gözetmiş. Bize bu zâtın Üsâmetü'bnü Zeyd olduğunu söylüyorlardı. Üsâme ona kılıcını kaldırınca hasını: «Lâilâhe illallah» demiş; ama Üsâme onu Öldürmüş. Derken Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e bir müjdeci gelmiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona sormuş; o da söylemiş. Hatta öldürülen adamın ne yaptığını bile haber vermiş. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Üsâme'yî çağırarak kendisine sormuş; ve: adamı niçin öldürdün?» demiş. Üsâme: Yâ Resûlüllah (bu adam) müslümanlar arasında çok can yaktı. Filân ve filân kimseleri öldürdü demiş; ve bir kaç kişinin isimlerini saymış. ki): Ben onun üzerine hücum ettim. Kılıcı görünce: lâilâhe illallah dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): öldürdün mü?» demiş. Üsâme: Evet cevabını vermiş. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): »Kıyâmet gününde Lâilâhe illâllah karşına geldiği vakit ne yapacaksın?» buyurmuş. Üsâme: Yâ Resûlüllah , benim için istiğfar et; demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): tekrar gününde lâ ilahe İllallah karşına geldiği vakit ne yapacaksın?» buyurmuşlar. Râvî diyor ki: Artık Üsâme'ye: gününde lâ ilahe illallah karşına geldiği vakit ne yapacaksın?» demekten fazla bir şey söylemiyordu. âlimlerinin beyanına göre «Bornos» başlığı gövde kısmına bitişik olan kaftan ve cübbe gibi elbisedir. ma'nası «size haber vermek istemiyorum» demektir. Bu cümle bütün esas nüshalarda bu şekilde rivâyet olunmuştur. Ancak hadisin baş tarafında Hazret-i Cündeb'in As'as'a haber göndererek: bana bir kaç kişi topla da kendilerine hadis rivâyet edeyim...» dediği beyân edildiğine göre burada «size ondan haber vermek istemiyorum» demesi nıa'nayı müşkilleştirir. Bu sözün iki veçhe ihtimâli vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: «allahdan Başka İlah Yoktur» Dedikten Sonda Kafiri Öldürmenin Haram Kılınması Bâbı
290-) Bana Züheyr b. Harb ile Muhammed b. el-Müsennâ rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Yahya —ki el-Kâttân'dir —rivâyet etti. H. Ebû Bekir b. Ebî Şeybe dahi rivâyet eyledi. ki): Bize Ebû Üsâme ile İbn Nümeyr rivâyet ettiler. hepsi Ubeydullah'dan, o da Nâfi'den, o da İbn Ömer'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet ettiler. H.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in: «bize Silâh Çeken Bizden Değildir» Hadisi Bâbı
291-) Bize Yahya b. Yahya da rivâyet etti. Bu lâfız onundur. ki: Mâlik'e, Nâfi'den dinlediğim, onun da İbn Ömer'den rivâyet ettiği şu hadisi okudum: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): kim bize karşı silâh taşırsa o kimse bizden değildir.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in: «bize Silâh Çeken Bizden Değildir» Hadisi Bâbı
292-) Bize Ebû Bekir İbn Ebî Şeybe ile İbn Nümeyr rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Mus'ab —ki İbn'l-Mikdâm'dır—rivâyet etti. ki): Bize Ikrimetü'bnü Ammâr, İyâs b. Seleme'den, o da babasından, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet eyledi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kim bize kılıç çekerse bizden değildir.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in: «bize Silâh Çeken Bizden Değildir» Hadisi Bâbı
293-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Abdullah b. Berrâd el-Eş'-arî ve Ebû Küreyb rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ebû Üsâme, Büreyd'den, o da Ebû Bürde den, o da Ebû Mûsa'dan, o da pey. gamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kim bize karşı silâh taşırsa o kimse bizden değildir.» buyurmuşlar. hadisi Buhârî «Kitâbu'd-Biyât» ile «Kitâbü'l-Fiten» de, «Muharebe» de, Tirraizi ile İbn Mâce'de «Hudud» bahsinde tahric etmişlerdir. ma'nası: Haksız yere müslümanlarla harb etmek ve onları öldürmek için silâh taşıyan kimse bizim yolumuzda değildir. Demektir. Çünkü bir müslünıanin din kardeşi üzerindeki hakkı, ona karşı silâhlanarak öldürmeye çalışması ve bu suretle onu korkutması değil bilâkis ona yardım etmesi ve onun nâmına düşmanlariyle çarpışmasıdır. «Bizden değildir» cümlesini «Bizim sünnetimize tâbi olanlardan ve yo-Jumuzda gidenlerden değildir» şeklinde tefsir etmiştir. Yoksaböylelerin dinden çıktığı kasdedilmemiştir. Ancak Süfyan b. Uyeyne «Bizden değildir.» sözünü «Bizim yolumuzda gidenlerden değildir.» şeklinde tefsir etmekten hoşlanmaz, «Bu söz ne çirkin.» dermiş, Zira o cümleyi hiç te'vil etmemeyi daha müessir bulurmuş. Kirmanı: «Biri mütecaviz olan iki taifeye ne buyurursun?» diye bir suâl irâd etmiş; buna yine kendisi: «Mütecaviz olan taifa Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sünnetine tabî' olmamıştır.» cevabını vermiştir. Bittabi haksız yere müslüman öldürmeyi helâl i'tikad eden kâfir olur. «Kitâbü'l-iman» ile «Kitâbü'l Itk» da, Müslim'inde «Kitâbu’l-Fiten» de ittifakla tahric ettikleri Ahnef b. Kays hadisinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «iki müsliman kılıçlariyle karşılaşırlar da biri diğerini öldürürse hem kaatil hem maktul cehennemi boylarlar...» buyurmuştur. Hadisin tamamı, yeri gelince görülecektir. hadisin ma'nası hakkında kitabımızın başında da söz geçmişti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in: «bize Silâh Çeken Bizden Değildir» Hadisi Bâbı
294-) Bize Kuteybetü'bnü Said rivâyet etti. ki): Bize Yakûb — ki İbn Abdirrahmân el-Kaarî'dir — rivâyet etti. H. Ebû'l-Ahvas Muhammed b. Hayyân da rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebî Hazım rivâyet etti. Bunların her ikisi de Süheyl b. Ebî Salih'den o da babasından o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etmiştir ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kim bize karşı silâh taşırsa bizden değildir. Bizi aldatan da bizden değildir.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in «bizi Aldatan Bizden Değildir.» Hadisi Bâbı
295-) Bana Yâhyâ b. Eyyûb ile Kuteybe ve İbn Hucr toptan İsmail b. Cafer'den rivâyet ettiler. İbn Eyyûb dedi ki: Bize İsmail rivâyet etti. ki: Bana El-Alâ' babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir ekin yığınına uğramış; ve elini onun içine daldırmış da parmaklarına ıslaklık dokunmuş. Bunun üzerine: «Ey ekin sahibi! bu ne?» buyurmuş. Ekin sahibi: Ona yağmur isabet etti ya Resûlüllah! demiş. Resülullah (sallallahü aleyhi ve sellem): (ıslak) kısmı insanlar görsün diye ekinin üstüne koysa idin ya! Aldatan benden değildir..» buyurmuşlar. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in oraya uğraması ya pazar yerindeki müslümanlann hâllerini teftiş etmek yahut bir şey satın almak içindir. Böyle bir teftişi hükümet yaptırmalıdır. hapsetmek ma'nasına gelen «sabır»dan alınma olup yığın ma'nâsına gelir. Yığın da satmak için hapsedildiğinden ona bu isim verilmiştir. kısmı üstüne koysa idin ya!» buyurulmasından anlaşılıyor ki sahibi o ekini toptan yahud ne kadar olduğunu ölçmeden ölçeği şu kadara...» diyerek satacakmış. Zira aldatma ancak bu şekil satışda olur. Üzüm, incir, elma ve armud gibi yemişlerin iyilerini sepetin üstüne dizerek sepet hesabiyle satmak da bu kabildendir. Sepetin üstündekilerle altındakiler arasındaki fark büyük olursa yapılan bu iş aldatma sayıla-cğından müşteri o malı kabul etmeyebilir. Fark az olursa kabulden imtina’ edemez; bunun hükmü yoktur. Çünkü alış verişler az miktar aldanmadan hâli kalmazlar. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in o zâtı te'dîb veya pazardan koğduğuna dair bir ma'lûmat verilmemiştir. İhtimâl bu hal ilk defa vuku' bulduğu için te'dib hususunda söale iktifa etmiştir. şerif ehl-i fazilet zevatın bir şey satın almak için pazara girme. lerinin rüchanına delildir. Zira Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ancak tercih edilecek bir şeyi yapar. Maamâfih caiz olduğunu göstermek için de gitmiş olabilir. Bu takdirde hadis ruchana değil, cevaza delâlet eder. İmâm Mâlik: «Eskiden insanların âdeti pazar yerlerine çıkmak ve oralarda oturmak idi. İbn Ömer çok defa pazara gelir; orada otururmuş, diyor. Yahya b. Saîd dahi: «Ben Said b. El-Müseyyeb ile Sâlim'in bir çok hadislerini ancak pazarda otururlarken almışımdır.» demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in «bizi Aldatan Bizden Değildir.» Hadisi Bâbı
296-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Ebû Muâviye haber verdi. H. Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet eyledi. Bunların hepsi A'meş'den, o da Abdullah b. Mürra'dan o da Mesruk'dan, o da Abdullah'dan naklen rivâyet ettiler. Abdullah Şöyle dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): vuran veya yakalarını yırtan yahud câhiliyet davetiyle çağıran bizden değildir.» buyurdular. hadis Yahya'nındır. İbn Nümeyr ile Ebû Bekir ise elifsiz olarak (yani ev yerine ve harfini kullanarak) «ve yırtar; ve çağırırsa» dediler.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Yanaklara Vurmanın, Yakaları Yırtmanın Ve Cahiliyet Davetiyle Çağırmanın Tahrimi Bâbı
297-) Bize Osman b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Cerir rivâyet etti. H. İshâk b. İbrahim ile Ali b. Haşrem de rivâyet ettiler. Dediler ki; Bize İsa b. Yûnus rivâyet etti. Bu râvilerih ikisi birden A'meş'den bu isnadla rivâyet etti. Onlar da «ve yırtar; ve çağırırsa» dediler . muttefekun aleyhdir. Buhârî onu «Kitâbü'l-Cenâiz» ile «Kitâbü'î-Menâkib» da, Tirmizî Nesâî ve İbn Mâce'de «Kitâbü'l-Cenâiz» de tahric etmişlerdir. değildir» cümlesinden muradın: Bizim yolumuzda değildir demek olduğunu az yukarıda görmüştük. Çünkü ehl-i sünnete göre günah işlemek bir mü'mini dinden çıkarmaz. Meğer ki3 günahın helâl olduğuna i'tikad ede. diyor ki: «Bu cümle tağliz içindir. Ancak «cahiliyet dâ'-veti» haramı helâl i'tikad etmek ve Allah'ın kazasına teslim olmamak gibi küfrü mûcib bir şeyle tefsir olunursa o zaman bu nefi hakikat olur.» murad: İslâmdan evvelki fetred devridir. da'veti: harb için yardıma çağırmaktır. «Cahiliyyet devrinde araplar harbedecek olurlarsa bütün kabileleri dolaşır ve: «Ey filân oğulları!» diye bağırarak onları harbe da'vet ederlerdi. Kaatile —zâlim bile olsa — yardım ederlerdi. İslâmiyet bu âdeti yıkmıştır. Hazret-i Câbir (radıyallahü anh)'dan rivâyet edilen bir hadise göre bir zât şaka ederek ensardan birine dokunmuş. Ensari buna fena halde içerleyerek kavga etmişler ve Ensarî; «Yetişin ey Ensar!» muhacirde: «Yetişin ey muhacirler» diye harb da'vetinde bulunmuşlar. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yanlarına çıkarak: câhiliyet da'veti ne oluyor?» demiş, sonra kavgalarının sebebini soruşturmuş; muhacirin şakadan dokunması olduğunu anlayınca: onu! Çünkü o çirkin bir şeydir...» buyurmuştur. Iyaz'a göre cahiliyet da'veti: Yas ederek ağlamak, ölünün iyiliklerini sayarak ağlamak gibi şeylerdir. bir belâ gelince yanaklarına vurmak, yakalarım yırtmak, yüzünü tırmalamak, vay helâkim, vay başıma gelenler... gibi feryadlarda bulunmak câhiliyet âdetlerindendir. Hadisde yanakların zikredilmesi ekseriyetle onlara vurulduğu içindir. Yoksa vücudun sair yerlerine vurmak da ayni hükümdedir; ve hepsi haramdır. hadisde üç şey zikredilmiş ve bunlar birbirlerine (yahud) ma'na-sına gelen «ev» edâtiyle atfolunmuşlardır. Binaenaleyh nefi bunların ayrı ayrı her biri ile hasıl olacak demektir. Vakıa rivâyetlerin bâzısında «ev» yerine atıf harflerinden «ve» kullanılmıştır. Bu edat mutlak surette cemi' için olup tertibe filân delâlet etmezse de burada o, «ev ma'nasında kullanılmıştır. Zira bir hadisin iki rivâyetinden biri «ev» diğeri «ve» ile gelirse «ve= ye de «ev» manası verilir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Yanaklara Vurmanın, Yakaları Yırtmanın Ve Cahiliyet Davetiyle Çağırmanın Tahrimi Bâbı
298-) Bize Hakem b. Mûsa el-Kantariy rivâyet etti. ki)' Bize Yahya b. Hamza, Abdurrahman b. Yezîd b. Câbir'den rivâyet etti. Ona Kâsım b. Muhaymira rivâyet etmiş. ki: Bana Ebî Bürdete'bni Ebî Mûsa rivâyet etti. ki: Mûsa çok hasta oldu ve bayıldı. Başı kadınlarından birinin kucağında idi. Bunun üzerine kadınlarından biri bir çığlık kopardı. Fakat Ebî Mûsa ona bir şey söyleyemedi. Ayıldığı vakit: (sallallahü aleyhi ve sellem)’in berî olduğu bir şeyden ben de beriyim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) va veylâcı, saçını yolan ve elbisesini yırtan kadınlardan berî idi.» dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Yanaklara Vurmanın, Yakaları Yırtmanın Ve Cahiliyet Davetiyle Çağırmanın Tahrimi Bâbı
299-) Bize Abd b. Humeyd ile İshâk b. Mansur rivâyet ettiler. Bediler ki; Bize Ca'fer b. Avn haber verdi ki): Bize Ebû'Umeys haber verdi. ki: Ben Ebû Sahra'dan dinledim. Abdurrahman b. Yezid ile Ebû Bürdete'bni Ebî Mûsa'dan naklen anlatıyordu. Demişler ki: Ebû Mûsa bayıldı, da karısı Ümmü Abdillâh çığlıkla feryad ederek geldi. Sonra Ebû Mûsa ayıldı. Karısına: mi ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): (Ben saç yolan, feryad eden ve yaka yırtan kimseden beriyim) buyurdu? dedi. (Çünkü) Ebû Mûsa, karısına bu hadisi (daha önceden) rivâyet edermiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Yanaklara Vurmanın, Yakaları Yırtmanın Ve Cahiliyet Davetiyle Çağırmanın Tahrimi Bâbı
300-) Bize Abdullah b. Muti' rivâyet etti. ki): Bize Hüseyni, Husayn'dan, o da Iyâz-i Eş'arî'den, o da Ebû Mûsa'nın karısından, o da Ebû Mûsa'dan o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet eyledi. H.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Yanaklara Vurmanın, Yakaları Yırtmanın Ve Cahiliyet Davetiyle Çağırmanın Tahrimi Bâbı
301-) Bana bu hadisi Haccâc b. eş-Şair dahi rivâyet etti. ki): Bize Ab-düssamed rivâyet etti. Dedi ki; Bana Babam rivâyet etti. ki): Bize Dâvud ya'nî İbn Ebî Hind rivâyet etti. ki): Bize Âsim, Safvân b. Muhriz'den, o da Ebû Mûsa'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet eyledi. H.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Yanaklara Vurmanın, Yakaları Yırtmanın Ve Cahiliyet Davetiyle Çağırmanın Tahrimi Bâbı
302-) Bana Hasen b. Aliy el-Hulvânî de rivâyet etti. ki): Bize Abdüssamed rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Abdülmelik b. Umeyr’den, o da Rib'î b. Hıraş'dan, o da Ebû Mûsa'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadisi haber verdi. Şu kadar var ki Iyâz-ı Eş'arı hadisinde: «Bizden değîidir» demiş «Berî» dememiştir. müttefekun aleytir. Buhârî onu «Cenaze» bahsinde tahriç etmiştir. İbn Mace'deki rivâyetinde «hamişe» yani yüzünü tırmalayan, yakalarını yırtan, vay halime diye feryad eden kadına Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in lâ'net buyurduğu kaydedilmektedir. Mezkûr rivâyeti İbn Itbân sahih bulmuştur. muhtelif rivâyetlerinden anlaşıldığına göre Ebû Mûsâ (radıyallahu anh)'ın hastalığı Hazret-i Ömer tarafından Basra'ya vâlî gönderildiği zamana tesadüf etmektedir. Sünneninde Hazret-i Ebû Mûsa'nın karısının Ümmü Abdillâh binti Devme olduğu bildiriliyor. Bazıları isminin Safiyye olduğunu söylerler; ve: Bürdete'bnî Mûsâ'nın annesi bu kadındır.» derler. olmak: ayrılmak demektir. Şu halde: «Ben ondan beriyim.» demek «Ben ondan ayrıyım ma'nasına gelir. El-Mühelleb bunun: yapılan işe razı olmamak manasına geldiğini söyler. Musibet zamanında yüksek sesle feryâd eden kadın demektir. İbn'l-A'râbî'den bir rivâyete göre «saîîka» yüzünü döğen kadındır. musibet zamanında saçını tıraş eden veya yolan kadındır. Şaakka: musibet zamanında yakalarını yırtan kadındır. şerif bunların üçüne de şâmil olduğu halde İmâm Buhârî jjbabın başında yalnız musibet zamanında saç yolmayı zikreder. Çünkü ka-ifdınlar hakkında bunların en çirkini saçını yolmaktır. beyânına göre: nüdbe (yanî Ölenin eyiliklerini sayarak ağlamak), niyâba (yani ölüye yas ederek sesle ağlamak), yüzünü döğmek, yakalarını yırtmak, yüzünü tırmalamak, saçlarını dağıtmak, «helâk olayım», «kahrolayim» diye bed duâ etmek bilittifak haramdır. Bazıları bunlara mekruh demişse de Aynî onun bundan kerahet-i tahrimiyye kasdettiğini, zira böyle şeylerin biz Hanefüerce de haram olduğunu söylemektedir. Hasen el-Hulvânî tarikında Abdüssamed'in, Şu'be'den merfu' olarak rivâyetine Kâdî Iyâz i'tiraz etmiş; ve ulemânın bu hadisi Şu'be'ye mevkuf bulduklarını, Abdüssamed'den başkasının onu merfu' rivâyet etmediğini soylemişse de Nevevî kendisine şöyle cevap vermiştir: «Sahih ve muhtar olan mezhebe göre bu zarar etmez; çünkü bir hadisi râvilerden bâzısı mevkuf, bâzısı merfu' yahud bâzısı muttasıl bazısı mürsel rivâyet ederse o hadîse merfû' ve muttasıl hükmü verilir. Bazıları mevkuf ve mürsel hükmü verileceğini söylemişler. Bir takımları daha belleyişli râvilerin hadisile amel edilir demişlerdir. Ekseriyete göre hüküm verilir; diyenler bile olmuştur. Fakat sahih olan kavil, birincisidir. Bununla beraber Müslim merhum bu isnadı i'timad edilsin diye zikretmemiştir; o bunu ancak mütâbeat için zikretmiştir, ki bu hususta yakında söz etmiştik.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Yanaklara Vurmanın, Yakaları Yırtmanın Ve Cahiliyet Davetiyle Çağırmanın Tahrimi Bâbı
303-) Bana şeyban b. Ferruh ile Abdullah b. Muhammed b. Esma' ed-Du'baî rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Mehdi — ki İbn Meymun'dur — rivâyet eyledi. ki): Bize Vâsıl el-Ahdeb, Ebû Vâil’den, o da Huzeyfe'den naklen rivâyet etti. Huzeyfe bir adamın lâf taşıdığını duymuş. Bunun üzerine şunları söylemiştir: Ben Resûlüllalv (sallallahü aleyhi ve sellem)’i: cennete giremez.» derken işittim.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Koğuculuğun Ağır Şekilde Haram Kılındığını Beyan Bâbı
304-) Bize Aliy b. Hucr es-Sa'dî ile İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. İshâk dedi ki: Bize Cerir, Mansur'dan, o da İbrahim'den o da Hemmam b. el-Hâris'den naklen haber verdi. Hemmâm ki: adam emîre lâf taşıyordu. Bir gün biz mescidde oturuyorduk. Cemaat: «Bu adam emire lâf taşıyanlardandır.» dediler. Derken adam geldi ve bizim meclisimize oturdu. Bunun üzerine Huzeyfe Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: cennete giremez.» derken işittim, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Koğuculuğun Ağır Şekilde Haram Kılındığını Beyan Bâbı
305-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki) Bize Ebû Muâviye ile Vekî', A'meş'den rivâyet ettiler. H. Mincab b. el-Hâris et-Temîmî de rivâyet etti. Bu lâfız onundur. ki): Bize İbn Müshir, A'meş'den, o da İbrahim'den o da Hemmâm b. el-Hâris'den naklen haber verdi. ki: Biz Huzeyfe ile birlikte mescidde oturuyorduk. Derken bir adam gelerek yanımıza oturdu. Huzeyfe'ye: «Bu adam sultana bir şeyler götürüyor» dediler. Bunun üzerine Huzeyfe ona işittirmek isteyerek: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: cennete giremez.» buyururken işittim, dedi. müttefekun aleyhdir. Buhârî onu «Kitâbü’l-Edeb» de diğer «Kütübü sitte» sahiplerinden Ebû Dâvud «Kitâbü’l-Edeb» de, Tirmizî «Kitâbü’l-Bir» de, NeSaîde «Tefsir» de tahric etmişlerdir. Hem vezin hem de ma'na cihetinden nemmamın müteradifidir, ki koğucu demektir. Nitekim Kâdî Iya'z: «Kattâtla nemmâm birdir» demiştir. Fakat İbn Battal: «Bâzı lügat ulemâsı kattât ile nemmâm arasında fark bulmuştur.» demiştir. Hattâbî: «Nemmâm Konuşan cemaatle beraber olur ve onların konuştuklarım başkalarına eriştirir. Kattât ise: cemaatin haberi yokken onların konuştuklarını dinler; sonra başkalarına taşır.» diyor. cennete giremez.» ifadesinin ma'nâsı şa'yet Allahü teâlâ bu babtaki vaîdini infaz ederse giremez demektir. Çünkü ehl-i sünnet uleması Allahü teâlâ'nın vaîdinde muhayyer olduğunda müttefiktirler. Binaenaleyh dilerse azâb eder; dilerse aff buyurur. hadis, koğuculuğu helâl i'tikad edenlere hamlolunur. Yahut da koğucu günahsız kullarla birlikte cennete giremez diye tevil olunur. Bu takdirde cehennemde cezasını çektikden sonra bittabi cennete girer. koğuculuk gıybet midir değil midir? Bu mesele ihtilaflıdır. Râcih olan kavle göre aralarında mugâyeret ve mantıkan umum ve husus min. vech vardır. Zira koğuculuk, bir kimsenin halini ifsâd yolu ile ve rizası olmaksızın başkasına nakletmektir. Hal sahibinin bunu bilip bilmemesi müsavidir. Gıybet ise bir kimseyi hoşlanmadığı bir şeyle gıyabında zikretmektir. Yani koğuculuk ifsad kasdı ile gıybetten ayrılır. Çünkü gıybette ifsad kasdı şart değildir. Gıybet dahi, zemmî edilen şahıs hakkında söylenenler gıyabında söylenmekle koğuculuktan ayrılır. Sair yerlerde birleşirler. Gazali (rahimehüllah) , «İhyâu’l-Ulum» nâm eserinde koğuculuk hakkında şöyle der: ol, ki nemime ekseriyetle başkasının sözünü, hakkında söz edilen kimseye taşımakda kullanılır. Meselâ: filân senin hakkında şunları söylüyor.» dersin. Ama neneme buna mahsus değildir. Onun ta'rifi: meydana çıkması arzu edilmeyen bir şeyi meydana çıkarmaktır. İster kendisinden nakledilen şahıs hoşlanmasın isterse lâf götürdüğü şahıs veya başka biri bunu kerih görsün. Ve keza meydana çıkarma işi ister cebren olsun isterse remiz ve imâ suretiyle yapılsın. Şu halde nemimenin hakikati: açılması istenmeyen şeyin sırrını ifşa etmek ve perdeyi kaldırmaktır. Bir kimseyi kendisi için mal saklarken görerek başkalarına söylemek nemimedir. bir şey koğuşturularak: «Filân senin hakkında şöyle diyor; yahud senin hakkında şu icraatta bulunuyor.» denilen kimseye altı şey lâzımdır:

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Koğuculuğun Ağır Şekilde Haram Kılındığını Beyan Bâbı
306-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Muhammed b. el-Müsennâ ve İbn Beşşâr rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Muhammed b. Ca'fer, Şu'beden, o da Aliy b. Müdrik'deri, o da Ebû Zür'a'dan, o da Hareşetü'bnü'l-Hurr'den, o da Ebû Zerr'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kişi vardır ki, kıyâmet gününde Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak, onları tezkiye de etmiyecektir. Hem onlar için elim bir azâb vardır.» buyurmuşlar. ki: (sallallahü aleyhi ve sellem) bunları üç defa okudu.» Ebû Zerr: Adları batsın! Umduklarına ermesinler! kim onlar ya Resûlüllah? demiş Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): (kibirinden) yerde sürükleyen, verdiğini başa kakan ve ticaret malına yalan yere yeminle revaç verendir» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Elbise Eteğini Yerde Sürümenin, İhsani Başa Kakmanın, Mali Yeminle Satmanın Ağır Şekilde Haram Kılındığını, Kıyâmet Gününde Allehın Kendilerile Konuşmayacağı, Bakmayacağı Ve Temize Çıkarmayacağı, Kendilerine Elim Azab Olan Üç Kişiyi Beyan Bâbı
307-) Bana Ebû Bekr b. Hallâd-i Bâhilî rivâyet etti. ki): Bize Yahya —ki el-Kattândır— rivâyet etti. ki): Bize Süfyân rivâyet etti. ki): Bize Süleyman El-A'meş, Süleyman b. Müshir’den, o da Hareşetü'bnü’l-Hurr'dan, o da Ebû Zerr'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet eyledi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kişi vardır ki, kıyâmet gününde Allah onlarla konuşmayacaktır: Başa kakmadan hiç bir şey vermeyen mennân, malına yalan yere yeminle revâc veren ve elbisesini sürükleyen.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Elbise Eteğini Yerde Sürümenin, İhsani Başa Kakmanın, Mali Yeminle Satmanın Ağır Şekilde Haram Kılındığını, Kıyâmet Gününde Allehın Kendilerile Konuşmayacağı, Bakmayacağı Ve Temize Çıkarmayacağı, Kendilerine Elim Azab Olan Üç Kişiyi Beyan Bâbı
308-) Bu hadisi bana Bişrü'bnü Hâlid de rivâyet etti. ki): Bize Muhammed yânî İbn Ca'fer, Şu'be'den rivâyet etti. ki: Ben Süleyman'dan bu isnâdla dinledim, ve: kişi vardır ki, Allah onlarla konuşmaz; Onlara bakmaz; onları tezkiye etmez; hem onlara elim bir azâb vardır.» dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Elbise Eteğini Yerde Sürümenin, İhsani Başa Kakmanın, Mali Yeminle Satmanın Ağır Şekilde Haram Kılındığını, Kıyâmet Gününde Allehın Kendilerile Konuşmayacağı, Bakmayacağı Ve Temize Çıkarmayacağı, Kendilerine Elim Azab Olan Üç Kişiyi Beyan Bâbı
309-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Veki' ile Ebû Muâviye, A'meş'den, o da Ebû Hâzim'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kişi vardır ki. Kıyâmet gününde Allah onlarla konuşmaz. Onları tezkiye de etmez. (Ebû Muâviye: ve onlara bakmaz; demiş.) hem onlara elim bir azâb vardır. Bunlar: zina eden ihtiyar, yalancı devlet reisi ve büyüklenen fakirdir.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Elbise Eteğini Yerde Sürümenin, İhsani Başa Kakmanın, Mali Yeminle Satmanın Ağır Şekilde Haram Kılındığını, Kıyâmet Gününde Allehın Kendilerile Konuşmayacağı, Bakmayacağı Ve Temize Çıkarmayacağı, Kendilerine Elim Azab Olan Üç Kişiyi Beyan Bâbı
310-) Bize Ebû Bekr İbn Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Bu hadis Ebû Bekr'indir. Dedi ki. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kişi vardır kif kıyâmet gününde Allah onlarla konuşmaz; onlara bakmaz; onları tezkiye etmez. Hem onlara elim bir azâb vardır. Bunlar:

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Elbise Eteğini Yerde Sürümenin, İhsani Başa Kakmanın, Mali Yeminle Satmanın Ağır Şekilde Haram Kılındığını, Kıyâmet Gününde Allehın Kendilerile Konuşmayacağı, Bakmayacağı Ve Temize Çıkarmayacağı, Kendilerine Elim Azab Olan Üç Kişiyi Beyan Bâbı
311-) Bana Züheyr b. Harb da rivâyet etti. ki: Bize Cerir rivâyet etti. H. Said b. Amr el-Eş'asî dahi rivâyet eyledi. ki): Bize Ab-ser habei verdi. Bunların her ikisi de A'meş'den bu isnadla bu hadisin mislini rivâyet etmişler, şu kadar ki Cerir'in hadisinde:«ve bir kimse ile bir malın pazarlığını yapan...» cümlesi vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Elbise Eteğini Yerde Sürümenin, İhsani Başa Kakmanın, Mali Yeminle Satmanın Ağır Şekilde Haram Kılındığını, Kıyâmet Gününde Allehın Kendilerile Konuşmayacağı, Bakmayacağı Ve Temize Çıkarmayacağı, Kendilerine Elim Azab Olan Üç Kişiyi Beyan Bâbı
312-) Bana Amru'n-Nâkid dahi rivâyet etti. ki): Bize Süfyân, Amr'dan, o da Ebû Salîh'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ve: (zannederim merfu' olacak) dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kişi vardır ki, Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacaktır. Hem onlara elim bir azâb vardır. Bunlar: İkindi namazından sonra bir müslümanın malı üzerine yemin eden ve o malı koparıp alan...» dır dedi. Hadîsinin geri kalan kısmı A'meş hadisi gibidir. müttefekun aleydir. Buhârî onu «Müsâkaat», «Şehâdât» ve «Tevbid» bahislerinde tahric etmiştir. hadisin bütün rivâyetlerinde üç kişiden bahsolunmakta, kıyâmet gününde Allahü teâlâ'nın bunlarla konuşmayacağı, onlara bakmayacağı, onları tezkiye etnıiyeceği beyan buyuruhnaktadır. kişiden murâd: Üç sınıf insandır. Bunların muhtelif insanlar olduğu hadisin muhtelif rivâyetlerinden anlaşılmaktadır. Üç ta'birî bâzı rivâyetlerde müzekkere, bâzılarında ise müennese sıfat yapılmıştır. Müzekkere sıfat olduğu yani «selâsetün» denildiği yerde mevsufu eşhas takdir olunur. Ve «Selâsetü eşhasın» diye okunur. Müennese sıfat olduğu yani «Selâsün» denildiği yerde ise mevsufu enfüs takdir olunur ve: «Selâsü Enfüsin» denilir. Çünkü arapçada üçten ona kadar sayılarda adet ma'dûdun aksine gelir. üç sınıf insanla Allahü teâlâ'nın konuşmamasından murad ne olduğu ihtilaflıdır. Bâzılarına göre onlara hayır hasenat sahiplerine gösterdiği hüsnü kabul ve rızayı göstermeyecek, bilâkis onlarla gadabına uğrayanlara olduğu gibi gadablı konuşacaktır. Bazıları: «Konuşmamaktan murâd: onlara yüz vermemektir.» derler. Cumhûru müfes-şirine göre Allahü teâlâ onlarla kendilerine fayda Verecek ve memnun edecek söz konuşmayacaktır. «Onlara selâmlamak için melekleri göndermeyecektir» diyenler de vardır. kullarına bakmasından murad: Onlara lütfü merhamet eylemesidir. Bakmaması ise i'raz etmesidir. etmek: temize çıkarmak demektir. Burada murad: onları günah kirlerinden temizlememesidir. Zeccâc ile diğer bazı ulemaya göre «tezkiye etmez» sözünün ma'nası: onları medh-u sena etmez demektir. elim» son derece elem ve acı veren azaptır. Vahidî'nin beyanına göre azab-ı elim; acısı kalbe varan azaptır. Vâsıl diyor ki: Arap lisanında azâb azbden alınmıştır. Azb men' etmektir. Suya «azb» denilmesi susuzluğu men' ettiği içindir. Azâbda da men' mânası vardır. Çünkü azâb, sahibini bir daha o işi yapmaktan nıenettiği gibi başkalarının da öyle bir iş yapmasına mâni' olur. elbisesini yerlere kadar sarkıtarak eteklerini kurula kurula yerde sürükleyendir. Nitekim bu kelimeden muradın bu olduğu: kurula kurula sürüyen kimseye Allah bakmaz ...» hadisi şerifinde açıkça beyan buyuruîmuştur. Kurulmak kaydı, hadisin umumunu tahsis etmekte ve tehdidin böbürlenenlere mahsus olduğunu göstermektedir. Filvaki' Hazret-i Ebû Bekir'in kaftanı, istemeyerek yere sarkar ve yerde sürünürdü. Ama kendisinin şu haliyle böbürlenenlerden sayılıp sayılmayacağını sorduğunda Peyga mber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: onlardan değilsin» cevabını vermişti. Kaftan ve cübbe gibi vücudu baştan aşağı saran elbisedir. Sürüklemenin memnu' olması her elbiseye âmm ve şâmil olduğu halde ha-disde yalnız izarın zikredilmesi araplar ekseriyetle onu giydikleri içindir. Hatta don giymeyi bilmedikleri söylenir. İbn Abdı Rabbih'in rivâyetine göre a'râbînin birisi bir don bulmuş. Onun bir elbise olduğunu anlayınca giymek istemiş; fakat evvelâ kollarını donun paçalarına soktuğu için başına sokacak delik kalmamış. Delik bulamayınca a'râbî: «Meğer bu nesne şeytan gömleği imiş» diyerek onu atmış. Ca'fer Muhammed b. Cerir Taberî ve diğer bazı ulemâ: «Burada yalnız izârın sarkıtılmasından bahsedilmesi, arapla-rın umumiyetle giydikleri o olduğundandır. Yoksa gömlek ve saire elbise nevî'lerinin hükmü de bunun aynidir. Nitekim böyle olduğu Salim b. Abdillâh’ın babasından rivâyet ettiği bir hadisde: «Sarkıtma izâr, gömlek ve sarıkda olur. Her kim böbürlenerek (bunlardan) birini sürük-leye sürükleye yürürse kıyâmet gününde Allahü teâlâ ona bakmaz., buyurularak beyan edilmiştir.» demişlerdir. Bu hadisi Ebû Dâvud, Nesâî ve İbn Mâce güzel bir isnadîa rivâyet etmişlerdir. «memuin mûbâlegalı ismi fail sigası olup çok çok başa kakan demektir. Ve bahîle de şâmildir. Gerçi hadisin bazı rivâyetlerinde «Başa kakan bahîl» denilmişse de bunun mefhumu muhalifi mu'teber değildir. Şu halde buradaki tehdit, başa kakmayan bahile şâmil değildir denilemez. Çünkü başa kakmak zaten bahil olmayı istilzam eder. Başa kakan kimse verdiği şeyde gözü kaldığı ve onu büyük gördüğü için imtinan eder. CÖ-merd olan ne verdiğini çok görür; ne de başa kakar. sözü geçen yeminden murad; elindeki malı istediği fiyata satabilmek için: «Vallahi bu malı ben şu kadara aldım» diye yalan yere edilen yemindir. Nitekim bir rivâyette tasrih'de edilmiştir. birinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hâsseten ihtiyar zâniyî, yalancı hükümdarı ve büyüklenen fakiri tehdid etmiştir. Bu hususta Kâdî Iyâz şunları söylemektedir. «Bunun sebebi: mezkûr üç kişiden her birinin —bu günahtan uzak olduğu ve onu işlemeye bir zarureti olmadığı, sebebleri kendisinde zaif bulunduğu halde — mezkûr günahı işlemiş olmasıdır. Vakıa hiç bir kimse bir günah-dan dolayı mazur görülemez; ama bu günahları irtikâba kesin bir zaruret ve sebeb yokken onları işlemek muânedeye ve Allahü teâlâ-nm hakkile istihza etmeye ve ona karşı kasden isyana kalkışmaya benzer... Zira ihtiyar bir adam aklı kemâl bulduğu, üzerinden uzun zaman geçmekle bilgisi tamam olduğu, kadınlara karşı cima' şehvet sebebleri kendisinde zaiflediği ve bozulduğu cihetle artık haramdan gönlünü kurtaracak bütün helâl sebeblerine malik demektir. Bu adam haram olan zinaya nasıl tenezzül edebilir? Bunun sebebleri ancak gençlik, tabiî hararet, bilgisizlik, akıl ermediği için şehvetin galebe çalması ve yaş küçüklüğüdür. da öyledir. O da Teba'asının hiç birinden korkmaz; Onların müdâhane ve dalkavukluğuna da ihtiyacı yoktur. Çünkü insan ancak çekindiği; tekdir ve eziyetinden korktuğu yahud bir mevki' veya menfaat umduğu kimseye karşı yalancıktan müdahene ve dalkavukluk eder, Hükümdar ise yalandan mutlak surette, müstağnidir. ve muhtaç da öyledir. Onun malı yoktur. Halbuki böbürlenerek büyüklenmenin ve akranu emsalden üstün görünmenin sebebi dünyada zengin olmaktır. Zira bu adam dünyada meydana çıkacak, ona muhtaç olanlar dünyada muhtaç olacaklardır. Onda zenginliğin esBâbı bulunmayınca ne diye büyüklenecek; başkalarını tahkir edecektir, görülüyor ki, bunun olsun, zina eden ihtiyarla yalan söyleyen hükümdarın olsun yaptıkları iş Allahü teâlâ'nın  hakkına bir nevî tahkirdir.» rivâyette zikredilen üç kişiye gelince: birincisi: suyunun fazlasını muhtaç olan yolcuya vermeyendir. Böyleleri hakkında Nevevî «Bunun yaptığının ağır surette ha-rarn ve son derece çirkin olduğunda şüphe yoktur. Fazla suyu hayvanlara vermeyen âsî olursa muhterem olan insana vermeyenin hâli ne olur? Zâten sözümüz buradadır. Eğer yolcu mürtedd yahud harbî olursa ona su vermek vacib değildir.» diyor. ikindiden sonra ticaret malını satmak için yalan yere yemin edendir. Maamâfih (ikindiden sonra) olması bir kayd-ı ihtirazı değildir. Yalan yere yemin etmek her zaman haramdır. Ancak bu yemin pazar yerlerinde ikindiden sonra daha çok edildiği için ikindi zamanı hassaten zikredilmiştir. Çünkü ekseriyetle ikindiden sonra pazarın dağılması yakın olduğundan pazarcılar ellerindeki malları satabilmek için bu yemine baş vururlar. Mezkûr yemin, yalan söylemeyi, aldatmayı, haksız yere başkasının malını almayı ve Allahü teâlâ'nın hakkı ile alay ve istihzayı tezanınıum etmektedir. Zira meleklerin huzurunda yalan yere yemin etmesi Allah'in hakkiyle alay sayılır. Bunların hepsi büyük günahlardandır. bazılarına göre ikindinin hassaten zikredilmesi o zaman yapılan yeminde fazla cür'etkârlık bulunduğu içindir. Zira bütün tenzih ve takdislerin temeli tevhîddir. İkindi zamanı' ise gündüz meleklerinin göğe çıktıkları müstesna bir zamandır. takım ulemâ da: «İkindinin hassaten zikredilmesi, o zamanda işlenen günahların büyüklüğüne işaret içindir. Çünkü o zaman gündüz melekleri kulların amellerini Allahü teâlâ hazretlerine arzetmek için semalara çıkarlar. Kulun son işlediği amele i'tibar olunur. Kabulü ümid edilen ameller daima son amellerdir. Binaenaleyh ikindi zamanı edilen yemin o gün arzedilecek son amel olacağından günahı da o nisbette büyük olur. Yoksa yalan yere yemin etmek yalnız ikindiye mahsus değil, her zaman haramdır.» demişlerdir. diyorki: «Buradaki şiddetli tehdit, ikindi zamanı meleklerin toplanması sebebiyle olsa ikindiye mahsus olmaması icâbeder. Çünkü meleklerin sabah namazında da toplandıklarını ifâde eden hadis vardır. Bir de melekler ancak namaz için toplanırlar. Onlar namazdan başka bir şeye şâhid olmazlar. En iyisi ikindinin tahsisi salât-ı, vusta (orta namaz) olduğu içindir; demelidir.» Büyüklerden birine dünya malı için bey'at etmek yani dünya menfaati için ona re'y vermektir. Böylesi bütün müslümanian ve onların başında bulunanları aldattığı; ve sözünden döndüğü zaman bir çok fitnelerin çıkmasına sebeb olacağı için mezkûr tehdidi hak etmiştir. rivâyetlerde büyükden muradın devlet reisi olduğuna işaret vardır. etmek: gönülden söz vererek bağlanmaktır. Bey'at kelimesi, alış veriş ma'nasına gelen (Bey')’den alınmıştır. Binaenaleyh aralarında bey'at vâkî olan iki kişi, sanki bir birlerine kalblerinin ihlâs ve samimiyetini satmış ve birbirlerinin emri altına girmiş gibi olurlar. Hüreyre hadîsinin Buhârî'deki rivâyetinde, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bunları söyledikten sonra: verdikleri söze bedel az bir para alanlar yok mu! İşte onlara âhirette hiç bir nasib yoktur. Kıyâmet gününde Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmıyacak ve kendilerini tezkiye etmiyecektir. Hem onlara elim bir azâb vardır." Âl-i Imran, âyet: 77. âyet-i kerimesini okuduğu bildirilmektedir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu âyeti okuduğu ileride gelecek 222 sayılı İbn Mes'ud (radıyallahü anh) hadisinde de görülecektir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Elbise Eteğini Yerde Sürümenin, İhsani Başa Kakmanın, Mali Yeminle Satmanın Ağır Şekilde Haram Kılındığını, Kıyâmet Gününde Allehın Kendilerile Konuşmayacağı, Bakmayacağı Ve Temize Çıkarmayacağı, Kendilerine Elim Azab Olan Üç Kişiyi Beyan Bâbı
313-) Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe ile Etm Said el-Eşecc rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Vekî' A'meş'den, o da Ebû Sâlîh'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti, Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kim kendini bir demir parçasile öldürürse, demiri elinde, onu karnına saplar bir hâlde cehennem ateşinde ebedî ve dâîm? olarak kalacaktır. Her ki mzehir içerde kendini öldürürse o kimse de zehirini cehennem ateşinde ebedî ve daimi kalarak İçecektir. Her kim bir dağdan yuvarlanır da kendini öldürürse o da cehennem ateşinde ebedî ve dâimi olarak yuvarlanacaktır.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İnsanın Kendini Öldürmesinin Şiddetle Tahrimi... Bâbı
314-) Bana Züheyr b. Harb da rivâyet etti. ki): Bize Cerir rivâyet etti. H. Said b. Amr el-Eş'asî de rivâyet eyledi. ki): Bize Abser rivâyet etti. H. Yâhyâ b. Habib el-Hârsi dahi rivâyet etti. ki): Bize Hâlid yânî İbn'l-Hâris rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet eyledi. Bu râvilerin hepsi bu isnadla bu hadisin mislini rivâyet etmişler Şu'be'nin Süleyman' dan rivâyetinde: «Zekvandan dinledim dedi» ibaresi vardır. hadîsi Buhârî ile Tirmizî «Tıbb» bahsinde, Nesâî de «Cenâiz» de tahriç etmişlerdir. yalnız Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) , Medine’li, diğerleri Küfe'lidirler. Hadisi birinci tarikde Vekî' A'meş' den rivâyet ettiği gibi ikinci tarikde Cerir, Abser ve Şu'be dahi ondan rivâyet etmişlerdir. İmâm Müslim'in: «Bu râvîlerin hepsi bu isnadla bu hadisin mislini rivâyet ettiler.» Sözü ile işarette bulunduğu râvîler bunlardır. Ancak râvî A'meş müdeilistir; ve hadisi «an» edâtiyle rivâyet etmiştir. Müdellis bir râvînin ise «an» edâtiyle rivâyet ettiği hadisler hüccet olarak kabul edilemez. Meğer ki «an» ile kendisinden hadis rivâyet ettiği zâttan o hadisi dinlediği, başka bir yoldan sabit ola. İşte İmâm Müslim burada A'meş'in bizzat şeyhinden dinlediğini göstermek için: « Şu'be nin Süleyma'n'dan rivâyetinde (Zekvan'dan dinledim dedi) ibaresi vardır, demektedir. Süleyman'dan murad; A'meş'tir. Bu suretle hadisin isnadına bir diyecek kalmamış olur. Buhârî'de takdim ve te'hirlidir; yani orada evvelâ dağdan yuvarlanan sonra zehir içen daha sonra kendini demirle öldüren zikredilmiştir. murâd: bıçak, kılıç ve saire gibi şeylerdir. Haksız yere insan öldürmenin en büyük günahlardan olduğunu görmüştük. Burada intiharın da aynı hükümde olduğu üstelik cezanın amel cinsinden olacağı beyan buyurulmuştur. Binaenaleyh kendini demirle öldüren aynen intihar ettiği şekilde azab görecek, zehirle intihar eden cehennemde de zehir içerek cezalandırılacaktır. cehennemde ebedî kalması, intiharı helâl i'tikad ettikleri takdirdedir. Helâl i'tikad etmeyenler hakkında cehennemde ebedî kalmak uzun müddet orada yanmaktan kinayedir. Müslim sarihlerinden El-Übbî şöyle diyor: «Cehennemde ebedî kalmak, intihar edenin cezası başka birini öldürmenin cezasından daha şiddetli olacağına işaret için de olabilir. Çünkü bu adam manî bulunduğu halde bu suçu işlemiştir. Nitekim ihtiyarın zina etmesi, hükümdarın yalan söylemesi de böyledir. suçuna manî' olan şey insanın fıtratı icâbı canını sevmesidir. Sonra intiharın, düşman öldürecek zannîyîe kendini öldüren kimse ile tahsisi gerekir. Cihad bahsinde; (Düşman, müslümanların gemisini yakarsa gemide olanlara kendilerini denize atmaları caizdir. Çünkü bunlar ölümden Ölüme kaçmışlardır.) denilmiştir. Rabîâ bunu ancak kurtuluş ümidi olanlara caiz görmüş, ümidi olmayan kendini öldürmesin; Allah’ın takdirine sabretsin demiştir...» mesele Hanefi İmâmları arasında da ayni şekilde ihtilaflıdır. İmâm A'zam'a göre gemidekiler sabrederek yanmakla denize atlayıp boğulmak arasında muhayyerdirler. Iyaz diyor ki: «Bu hadis: «kaatil öldürdüğü şeyle kısas olunur.» diyen İmâm Mâlik'in delilidir. İmâm Mâlik bu hususta Teâlâ Hazretlerinin âhirette vereceği cezaya ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yahudî ile Uraniyyine verdiği hükme uymaktadır.» Yahûdinin biri, bir cariyenin başını iki taş arasında ezerek öldürmüş; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yahudînin de aynî şekilde (yani başı iki taş arasında ezilerek) öldürülmesine hüküm vermişti. Uraniyyîn denilen kabile, bir çobanı fecî' şekilde öldürmüş ve bazı uzuvlarını kesmişlerdi. Onların da ayni şekilde Öldürülmek suretiyle kısas edilmelerini emir buyurmuşlardı. İmâm Mâlik'in aklî delili de: bir suçu misliyle cezalandırmanın o suçtan vaz geçirme hususunda daha te'sirli olmasıdır. Hudûd-i şer'iyye ise zâten suç işlemekten men' etmek için meşru' olmuşlardır. Muhammed el-Übbî bu istidlale i'tiraz etmiş ve: «Bununla bu meseleye ihticâc edilemez: Çünkü Allah'ın fi'line kıyas edilmiş olur. Allahü teâlâ'nın fi'iline kıyas ise doğru değildir. Zira O'nun fiilleri ta'lil edilemez. Kıyas ancak Allah’ın hükümlerine yapılır.» demiştir. göre eğer meşru' fiilse kısas, suçlu şahsın fiilinin mislile yapılır. Şayed bununla ölmezse boynu kesilir. Zira kısas müsavat üzerine meşru' kılınmıştır. Hanelilere göre ise kılıçla yânı silahla yapılır. ulemaya göre intihar eden kimsenin cenazesi kılınır. Yalnız Hanefîlerden İmâm Ebû Yusuf'a göre kılınmaz. Halîfe Ömer b. Abdilâziz ile Evzâîye göre ise mekruhtur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İnsanın Kendini Öldürmesinin Şiddetle Tahrimi... Bâbı
315-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Muâviyetü'bnü Sellâm b. Ebî Sellâm ed-Dimeşkî, Yahya b. Ebî Kesir’den naklen haber verdi. Ona da Ebû Kılâbe haber vermiş. Ona da Sabit b. Dahhâk kendisinin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e ağacın altında bey'at ettiğini; ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: kim İslâmdan başka bir din nâmına yalan yere yemîn ederse o kimse dediği gibidir. Ve kim bir şeyle kendini öldürürse kıyamet gününde o nesne ile azab olunur. Bir kimsenin Mâlik olmadığı bir şeyi nezretmesi mu'teber değildir.» buyurduğunu haber vermiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İnsanın Kendini Öldürmesinin Şiddetle Tahrimi... Bâbı
316-) Bana Ebû Gassân el-Mismâi rivâyet etti. ki): Bize Muâz — ki İbn Hişamdır — rivâyet eyledi. Dedi ki, Bana babam Yahya b. Ebî Kesîr'den rivâyet etti. ki: Bana Ebû Kılâbe Sabit b. Dahhâk'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Mâlik olmadığı hususatta nezir yapması mu'teber değildir. Mü'mine lânet etmek onu öldürmek gibidir. Her kim dünyada kendini bir şeyle öldürürse kıyâmet gnünde o şeyle azâb olunur. Her kim malını çok göstermek için yalan yere bir şey iddia ederse Allah onun malını daha ziyâde azaltmaktan başka bir şey yapmaz. Bir de her kim yalan yere bir şeye yemin-i sabr ederse (o da öyledir.)» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İnsanın Kendini Öldürmesinin Şiddetle Tahrimi... Bâbı
317-) Bize İshâk b. İbrahim İle İshâk b. Mansûr ve Abdülvâris b. Abdissamed hep birden Abdüssamed b. Abdilvâris'den, o da şu'beden, o da Eyyûb'dan, o da Ebû Kılâbe'den, o da Sabit b. Dahhâk el-Ensârî'den naklen rivâyet ettiler. H.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İnsanın Kendini Öldürmesinin Şiddetle Tahrimi... Bâbı
318-) Bize Muhammed b. Râfi'de Abdürrazzâk'dan, o da Sevri'den, o da Hâlid el-Hazza'dan, o da Ebû Kilâbe'den, o da Sabit b. Dabhak'dan işitmiş olmak üzere rivâyet etti. Sabit Şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): kim İslâmdan başka bir dîn nâmına yalan yere kasden yemin ederse, o kimse dediği gibidir. Her kim kendini bir şeyle öldürürse Allah onu cehennem âteşinde o şeyle azâb eder.» buyurdular. Süfyanın hadisi budur. Şu'be'ye gelince: Onun hadisi şöyledir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kim İslâmdan başka bir dîn nâmına yalan olarak yemin ederse, o kimse dediği gibidir. Ve her kim kendini bir şeyle keserse, kıymet gününde de o şeyle kesilir.» buyurdu. hadisi İmâm Buhârî «Kitabü’l-Edeb» ve «Kitabü’l-cenâiz» de, Ebû Dâvud «Kitâbü'l-Eymân ve'n-Nüzûr» da, Tirmizî ile Nesâî aynî babda, İbn Mâce «Kitabü’l-Kettârât» da tahriç etmişlerdir. Müslim'in İshâk'lardan dinlediği rivâyet de«... Şu'be'den o da Eyyûb'dan o da Ebû Kılâbe'den, o da Sabit b. Dahhâk el-Ensâr i'den, dedikten sonra isnadı değiştirerek: «Sevri'den, oda Hâlid el-Hazzâ'dan, o da Ebû Kılabe’den, o da Sabi t'ten naklen rivâyet etmiştir.» demesi, kendinin ve diğer muhaddislerin âdeti hilâfına cereyan etmiş; ve söz biraz uzamıştır. Âdeti iktizası isnadı evvelâ Ebû Kılâbeye kadar zikredecek, sonra ikinci tarikin râvilerini sıralayacak ve sırası gelince Sabit b. Dahhâk (radıyallahü anh)’ı orada zikredecekti. Birinci tarikde onu zikretmeye lüzum yoktu. Bunun sebebi şudur: rivâyette Şu'be Hazret-i Sabitin nesebini yânı Ensârî olduğunu zikretmiş; ikinci rivâyette ise nesebi zikredilmeden sâdece: Sabi b. Dahhâk denilmiştir. İşte Hazret-i Sabit'in nesebini göstermiş olmak için Müslim (rahimehüllah) onun ismini her iki tarikde ayrı ayrı zikretmiştir. Sâbit'in bahsettiği bey'at «Bey'at-ı ridvân» nâmile meşhurdur. Mezkûr bey'at Mekke-i Mükerreme'ye sekiz mil mesafede bulunan Hudeybiye'de büyük bir ağacın altında olmuştur. Fahr-i kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz «ömre» denilen küçük haccı eda etmek için (1400) kişilik bir kafile ile Mekke-i Mükerreme'ye gidiyordu. Fakat Kureyş kâfirleri Mekke'ye girmesine mâni' oldukları için Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Osman'ı Kureyş nezdine gönderdi ise de onun da öldürüldüğü söylentileri geliyordu. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlarla harbe hazırlandı. Ashâb-ı kirâm Ölünceye kadar harb edeceklerine cenk meydanından kaçmayacaklarına bey'at ettiler; söz verdiler. Neticede müslümanlarla Mekke müşrikleri arasında bir sulh muahedesi imzalandı. Bu muahede İslâm tarihinde «Hudeybiye Müşahhası» nâmîle meşhurdur. Şerif de geçen «millet» sözünden murâd: dindir. Çünkü Örf en millet sözünden: Allahü teâlâ'nın, Peygamberleri vasıtasile kullarına meşru' kıldığı şey kasdedilir. Ancak mecazen bâtıl dinlerede ıtlak edilerek: «Küfür bir millettir- denilir; ve: «Küfür dinlerinin hepsi bir yoldur» ma'nası kasdedilir. Millet kelimesi örfen hak dine mahsus olduğu için bâzı kelâm uleması ehl-i sünnetin mezhebini naklederken: «milliler Şöyle deditir...» ifâdesini kullanırlar. başka bir din nâmına yalandan yemin etmek: «hırıstîyanlık hakkı için bu işi ben yapmadım.» yahud: «Bu işi yaparsam yahudî olayım.» gibi sözlerle olur. Buradaki yalanın dine de yemin edilen fi'le de aid olması muhtemeldir. Dine aid olduğu takdirde ma'na: «kendisile yemin ettiği dini ta'zim hususunda yalancı olduğu halde İslâmdan başka bir dinle yemin ederse...» demek olur. Yemin edilen fi'le aid olursa: «yalandan ben yapmadım derse» ma'nasına gelir. burada haklı olarak şöyle bir i'tiraz vârid olabilir. İslâm'dan başka bir din namına yemin ettikten sonra yeminin sahih veya yalandan olmasının bir farkı yoktur. Hadisde yalancı olarak diye kayıdlan-ması bir kayd-ı vukûıdir; yânı ekseriyetle böyle yeminler yalan yere yapıldığı içindir. Bu i'tirazm cevabı şudur: doğru yeminin çirkinliği nisbe-ten daha hafiftir. Yalan yeminde ise bu çirkinliğe bir de haram olan yalan eklenmektedir. Hakikatta zemm, kasdî olarak bâtıl bir dîni ta'zîm için onunla yemin etmeye müteveccihtir. Buradaki (Kasdî) tâbiri yalan hakkında cumhûru ulemanın kavline delildir. Zîrâ onlara göre yalan: Kasdî olsun olmasın vakıa uymayan haberdir. Eğer yalan olmak için kasıd şart olsaydı burada onu zikretmezdi. diyor ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in «kasden» ta'birile İslâmiyete mugayir olan o dine ta'zim i'tikad eden kimseyi murad etmiş olması muhtemeldir. Bu takdirde o adam hakikaten kâfir olur. Lafız da zahirî ma'nası ile kalır. kimse dediği gibidir.» yânı onun hakkında verilecek hüküm söylediği söze göre olur. Hadisin zahirine bakılırsa: «şu işi yaparsam yâhudi ve ya hıristiyan olayım» diyen kimsenin mücerred bu sözü söylemekle küfrüne hükmetmek lâzım gelirse de küfrün yeminden döndükten sonra lâzım gelmesi de ihtimal dahilindedir. Çünkü Hazret-i Büreyde’nin merfû' olarak rivâyet ettiği bir hadisde şöyle buyurulmuştur: kim: ben İslâmiyetten heriyim derse (bakılır) eğer bunu yalan olarak söyledi ise; o kimse dediği gibidir. Ama doğru söyledi ise; bir daha İslama salim olarak dönmez.» Binaenaleyh en doğru hareket tafsilâta gitmektir. Eğer bu adam söylediği dinî ta'zim kasdile zikrederse kâfir olur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kim AMahdan başkası namına yemin ederse muhakkak küfretmiştir.» de bu mânâya halledilmiştir. Mezkûr hadisi Hâkim rivâyet etmiş ve: «şeyhaynin şartları üzere sahihtir.» demiştir. ta'likın hakikatim kasdetmişse bakılır; eğer küfürle mevsuf olmaya murad etmişse bu sözle kâfir olur. Zira küfrü istemek küfürdür. Söylediğinden uzak olmayı murad etmişse kâfir olmaz. böyle bir sözü söylemek haram mıdır değil midir? Bu mesele hakkında Kastalânî: «Meşhur olan kavle göre tenzîhen mekruhtur, Mendûb olarak kelime-i şehadet getirmeli yânı: « Allah'dan başka ilâh yoktur; Muhammed Resûlüllah'dır demeli; Allah'a istiğfar etmeli ve yemini mün'akid olmamalıdır.» diyor. kimse dediği gibidir» sözünden tehdîd ve mubâleğa kasdedilmiş de olabilir. Bu takdirde o kimseye kâfir hükmü verilmiş değil, dinleri nâmına yemin ettiği kimselerin azabı gibi bir azabı hak ettiğine işaret buyurulmuştur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: kim namazı terk ederse muhakkak küfretmiştir.» hadis-i şerifi bu kabildendir. Bundan murad, hakikaten kâfir olmuş değil, kâfire verilen cezayı hak etmiştir, demektir. Çünkü namazı terk eden onu kılmamayı helâl i'tikad etmedikçe kâfir olmaz; yalnız pçk büyük bir günah işlemiş olur. Battal: «O kimse dediği gibidir.» yânî yalancıdır; kâfir değildir. Bu sözle İslâmdan çıkıp yemin ettiği dine girmez. Çünkü bu adam i'tikad ettiği şeyi söylemedi. Binaenaleyh kâfir değil yalancı olması icâbeder. Bu hadisde yalan yere yemin etmiş olması şart kılındığına göre şayed biri çıkar da İslâmdan başka bir dîn nâmına doğruya yemin etmenin mubah olacağını zannederse kendisine mesele senin vehmettiğin gibi değildir diye cevap verilir. Çünkü Allah'dan başkası namına yemin etmekten Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) mutlak, surette nehyetmiştir. Şu halde bu babda yalan söyleyenle doğru söyleyen müsavidir.» demiştir. ise: «O kimse dediği gibidir» ifadesi; o İslâmdan başka bir dindedir demektir. Zira bir şeyle yemin etmek onu ta'zimdir, demiş. Sonra: «Anlaşılan bu söz bir te'kiddir.» sözünü ilâve etmiştir. şöyle demektedir: «Yemin eden kimse ancak kendince büyük olan bir şeye yemin eder. Küfür dinlerinden birine ta'zîm i'tikadinda bulunan bir kimse kâfirlere benzedi demektir.» İbn'l-Cevzi'nin bu sözü üzerine Aynî: «hakikaten küfretmiştir; benzemek ondan aşağıdır.» diyor. ulemadan Sa'deddin Teftâzânî ve başkaları: «şu işi yaparsam hıristiyan olayım.» diyen kimsenin küfrüne kaail olmuşlardır. kimsenin Mâlik olmadığı bir şeyi nezretmesi mu'teber değildir.» Meselâ: «şu işim şöyle olursa filânın kölesi âzad olsun yahud karısı boş olsun» dese bir şey lâzım gelmez. Yalnız İbn Ebî Leylâ bir zamanlar bu suretle nezreden köle azadının zengin için cevazına kaail olmuşsa da sonra bu sözünden dönmüştür. Ancak böyle bir şeyi milke ta'lik eder de meselâ: «filân köleye malik olursam âzad olsun» derse mesele ihtilaflıdır. İmâm Şafiî'ye göre şart umumî olsun hususî olsun bir şey lâzım gelmez. İmâm-ı A'zam Ebû Hanife'ye göre her iki surette de ta'lik sahihtir. İmâm Mâlik'e göre şart umumi olursa meselâ: «her hangi bir kadınla evlenirsem boş olsun» derse ta'lik sahihtir. Evlendiği takdirde kadın boş olur. Fakat: «filân kadınla evlenirsem...» diyerek şartı hususileştirirse bu hususta Mâlikden İki rivâyet vardır, meşhur rivâyete göre ta'lik sahih olur. Diğer rivâyete göre Şâfîî ile beraberdir. Şerif İmâm Şâfîî'nin delilidir. lanet etmek onu öldürmek gibidir.» Buradaki teşbih günah hususundadır. Bazıları: «haram olması hususundadır.» demişlerdir. Teşbihin vechi şudur: mü'mini öldürmek onu nasıl tasarruftan kat' ederse lanet etmek de rahmetten kat' eder. Bazıları: «mü'mini öldürmek nasıl müslümanlarm sayısını azaltırsa lâ'net etmek de onu mü'minler arasından çıkarmak ve binnetice sayılarını azaltmaktır.» demişlerdir. Lâ'net etmek: «Allah lâ'net etsin, Allahın lâ'netinde ol.» gibi sözlerle olur. İbn Arafe: «bu gibi sözler te'dib maksadile söylenirse hadisin şümulüne girmez.» dermiş. kim malını çok göstermek için yalan yere bir şey iddia ederse Allah onu daha ziyade azaltmaktan başka bir şey yapmaz.» Bu cümle bazı esas nüshalarda: şeklinde rivâyet edilmiştir ki: büyük ve çok goünsün diye» ma'nasınadır. Yânı manâ i'tibârüe iki rivâyet arasında fark yoktur. Iyâz diyor ki: «Bu ifâde, insanın kendinde olmayan bir şeyi. varmış gibi gösterme hususunda her iddiaya âmm ve şâmildir. Malı yokken kendini zengin göstermek, soyunu büyük tanıtmak, âlim değilken âlim görünmek gibi. davasında onmayacağım Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bildirmiştir. Bil'âkis maksadının nakîzile mukabele görürde malın bereketi olmaz; soyunun alçak olduğu, kendisinin cahilliği meydana çıkarak rezîl olur.» bu cümlesi dünya umuruna aid de olsa riyadan sakınmayı âmirdir. sabra gelince: Sabr, habsetmek, mecbur etmek ve cür'etkâr olmak ma'nâlanna gelir. Yemin bu üç ma'nanm her birile tavsif oluna bilir. Zira yemin, sahibini eda için hapseder. Hâkim icâbında cebren yemin ettirir. Bazı kimseler yemin etmek cür'etinde bulunurlar. Nevevî yemin-i sabrı: Yemin eden kimsenin hakim huzurunda vermeye mecbur olduğu yemindir» diye ta'rif eder. şartın cevabı zikredilmediğine göre bu cümle ondan önceki şart cümlesi üzerine ma'tuf olabilir. Bu takdirde ma'na: sabran yemin edenin de Allah ancak malını azaltır demek olur. Maamafih cevabın hazfedilmiş olması da muhtemeldir. Ve ma'na şöyle olur: «Sabran yemin eden kimse Allah'a, onun hısımına uğramış olarak kavuşur.» Nitekim bu ma'nada bir hadis de vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İnsanın Kendini Öldürmesinin Şiddetle Tahrimi... Bâbı
319-) Bize Muhammed b. Râfî ile Abd b. Humeyd hep birden Abdürrazzâk'dan rivâyet ettiler. İbn Râfî' dedi ki: Bize Abdürrazzak rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, Zühri'den, o da İbn'l-Müseyyeb'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi. ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'îe- birlikde Huneyn'de bulunduk, Müslüman adile çağırılan bir adam için: «Bu adam cehennemliktir.» buyurdular. yerine vardığımız zaman o adam şiddetle çarpıştı: ve yaralandı. Müteakiben: Yâ Resûlüllah, demin kendisi için «cehennemliktir» dediğin adam bu gün şiddetli bir cenk çıkardı ve Öldü; dediler. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) (yine): «Cehenneme!» buyurdular. müslümanlann şüpheye düşmesine ramak kalmıştı. Onlar bu hâl üzerine iken birden adamın ölmediği, lâkin ağır surette yaralandığı söylendi. Akşam olunca adam yaralar (m acısın) a dayanamayarak kendini öldürmüş. Bunu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e haber verdiler. Bunun üzerine: Büyüktür. Şehâdet ederim ki ben Allahın kulu ve Resûlüyüm.» buyurdular. Bilâle emir verdi. O da cemaatin içinde: «Müslüman kişiden başka cennete kimse giremez. Filhakika Allah bu dinî fâcir bir adamla da ta'zîz eyler.» diye nida etti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İnsanın Kendini Öldürmesinin Şiddetle Tahrimi... Bâbı
320-) Bize Kuteybetü'bnü Sâid rivâyet etti. ki): Bize Ya'kub —ki bu zât araplarm bir kabilesi olan Kaara'ya mensuptur. Abdurrahman'ın oğludur— Ebû Hâzim'den, o da Sehl b. Sa'd es-Sâidî’den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) müşriklerle karşılaşarak harb etmişler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) askerinin karargâhına, ötekiler de kendi karargâhlarına döndükleri vakit Resûlü İlâh (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabı arasında bir adam bulunuyormuş ki, bu adam düşman ordusundan ayrılan bir nefer gördü mü peşine düşüyor ve kılıcı ile (boynunu) vurmadan bırakmıyormuş. Bunun üzerine ashâb: gün bizden hiç birimiz filân kadar yararlık gösteremedi; demişler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ; edin, o adam muhakkak cehennemliktir.» buyurmuşlar, bunun üzerine cemaattan bir zât: Ben daima onun yanında bulunacağım demiş; ve hemen onunla birlikte çıkmış. O durdukça bu da duruyor; o hızlandı mı bu da onunla beraber hızlanıyormuş. Derken adam ağır şekilde yaralanmış. Ve çabuk ölmek isteyerek kılıcının kabzasını yere, sivri ucunu da iki memesinin arasına dayamış. Sonra kılıcının üzerine yüklenerek kendini öldürmüş. Artık beraberinde giden zât da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in huzuruna çıkarak; Şehâdet ederim ki sen Allah'ın Resûlüsün demiş. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) o?» deyince: Demin cehennemlik olduğunu söylediğin adam yok mu, cemaat onun meselesini büyüttüler. Ben de onlara: Ben sizin için onu ta'kib ederim, diyerek onu aramağa çıktım. Nihayet ağır surette yaralandı ve çabuk ölmek isteyerek kılıcının kabzasını yere, sivri ucunu da memelerinin arasına dayadı. Sonra da üzerine yüklenerek kendini öldürdü, demiş. O zaman Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şunları söylemiş: bazen adam cehennemlik olduğu halde görünürde ehl-i cennetin yaptığını yapar. (Bazan da) adam cennetlik olduğu halde insanların gözleri önünde cehennemliklerin yaptığını yapar.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İnsanın Kendini Öldürmesinin Şiddetle Tahrimi... Bâbı
321-) Bize Muhammed b. Rafı' rivâyet etti. ki): Bize Züyki bu zât Muhammed b. Abdillâh b. Zübeyr'dir — rivâyet etti. ki): Bize Şeybân rivâyet etti. ki): Hasan'ı şunları söylerken işittim: Sizden Önceki ümmetlerden bir adamda yara çıkmış. Yara kendisini rahatsız etmeğe başlayınca tirkeşinden bir ok çıkararak onu yarmış. Derken kan dinmemiş. Nihayet adam ölmüş. Rabbınız: ona cenneti haram ettim» buyurmuştur. Bundan sonra Hasan elini mescide doğru uzatarak: «Vallahi bu hadisi bana Cündüb şu mescid-de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyet ettU dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İnsanın Kendini Öldürmesinin Şiddetle Tahrimi... Bâbı
322-) Bize Muhammed b. Ebi Bekr el-Mukaddemî rivâyet etti. ki): Bize Vehb b. Cerîr rivâyet etti. ki): Bize Babam rivâyet etti. ki): Hasanı şöyle derken işittim: Bize Cündeb b. Abdillâh el-Becelî şu mescidde rivâyet etti. Bir daha unutmadık. Cündeb'in Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in üzerinden yalan uydurmuş olacağından da korkmuyoruz. Cündeb dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ; önceki ümmetlerden bir adamda bir çıban çıkmış...» buyurdular. Arkasından hadisi yukarıda geçen hadis gibi rivâyet etti. Hadisi müttefekun aleyhdir. Buhârî onu «Kitâbü’l-Cihâd» ve «Kitabü'l-Meğâzî» de tahriç etmiştir. Muhammed b. Râfi'den dinlediği Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) rivâyetinde vak'anm Huneyn gazasında cereyan ettiği bildiriliyorsa da Zebîdî'nin rivâyetinde Hayber'de geçtiği zikredilmiştir. Kâdî Iyâz: «doğrusu Hayber dir» demiştir. eden adamın ismi Ebû'l-Gaydâk Kuzmân ez-Zaferi 'dir. Bu adam Ensar'dan Beni Zafer kabilesine mensub idi. Onun peşine düşerek halini anlamak için beraberinde gezen zâtın da Ektem b. Ebî’l-Cevn (radıyallahü anh) olduğu söylenir. Aynî'nin beyanına göre Kuzmân münafıklardan imiş. Uhud Gazasına iştirak etmediği için kadınlar kendisini ayıplamış; ve: «sen bir kadından başka bir şey değilsin» demişler. Bunun üzerine Hayber gazasına iştirak etmiş ve harpde ilk oku o atmış. Sonra çarpışırken kılıcının kını kırılmış; ve «Ey Evs oğulları soyunuz şerefine cenk edin.» diye na'ra atmıştır. Harbde yanına Katâdetü'bnü Nu'man gelmiş ve ona; «Şehidliğin mübarek olsun» demiş. Fakat Kuzmân: -Vallahi ben hiç bir dîn nâmına cenk etmedim. Ben ancak arımdan dolayı cenk ettim.» diye mukabele etmiş; sonra kendini Öldürmüş. Bundan dolayı da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): «Filhakika Allah bu dinî fâcir bir adamla dahi aziz eyler.» buyurmuştur. müslümanların şüpheye düşmelerine ramak kalması Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hak peygamber yahud müslümanlığın hak dîn olup olmadığı hususunda dır. ikinci rivâyetinde geçen «şâzze» kelimesinin ma'nasi: cemaatten ayrılan demektir. Buhârîde bu kelime il birlikte «fâzze» ta'biri de kullanılmıştır. Fâzze: Cemaate hiç karışmayan ma'nasına gelir Hattabî diyor ki «Şâzze: Cemaatin içinde iken sonradan onlardan ayrılandır. Fâzze ise; hiç cemaate karışmayan demektir. O adamı bu kelimelerle tavsifden murâd: karşısına çıkanı yok ettiğini anlatmaktır.» Şâzze ve fâazenin büyük ve küçük maniaya göğüs germek ma'nasına geldiğini söyler. Bu kelimeler mahzuf (neşeme) nin sıfatıdırlar. Can demektir. Sonlarındaki (Tâ) ların allâme ve nessâbe kelimelerinde olduğu gibi mubâlega için getirilmiş olması muhtemeldir. bazen adam cehennemlik olduğu halde görünürde ehl-i cennetin yaptını yapar...» ifadesi üzerine kirmanı şöyle bir bir mutâlea serdet-mektedir: «İnsan öldürmek bir ma'siyettir. Halbu ki kul ma'siyet sebebile tekfir edilemez; binaenaleyh intihar eden bu adam cennetliktir; çünkü mü'-mindir; dersen ben de derim ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) vahî suretile onun mü'min olmadığım yahud kendini öldürmeyi helâl i'tikâd ederek dinden döneceğini bildirmiştir. Yahut onun cehennemlik olmasından murad: evvelâ cehenneme girip sonra çıkan âsilerden mâdûd olmasıdır.» Aynî, Kirmanı'nin bu mutâleasım beğenmemiş; ve: «Eğer Kirmanı bu adamın münafıklardan mâdûd olduğunu yahud (ben hiç bir dîn nâmına cenk etmedim) dediğini bilseydi bu terdidlerle uğraşmazdı.» demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İnsanın Kendini Öldürmesinin Şiddetle Tahrimi... Bâbı
323-) Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Hâşim b. El-Kâsım rivâyet etti. ki): Bize İkrimetü'bnü Ammâr rivâyet eyledi. ki): Bana Simak el-Hanefi Ebû Zümeyl rivâyet etti. ki): Bana Abdullah b. Abbâs rivâyet etti. ki: Bana Ömeru'nü'l-Hattâb rivâyet etti. ki: Hayber gazasının vuku' bulduğu gün Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ashabından bir ka'ıkişi gelerek: filân şehîd, filân şehiddir, dediler. Nihayet bir adamın yanına uğrayarak (onun hakkında da) filân şehiddir, dediler. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Ben onu (ganimetten) aşırdığı bir hırka yahud bir yağmurluktan dolayı cehennemde gördüm.» dedi. Bundan sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Hattab oğlu! git. de: (cennete mü'minlerden başkası giremez) diye cemaatin içerisinde nida et!» buyurdu. Ben de çıktım ve: «cennete mü'minlerden başkası giremez» diye nida ettim.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Ganimete Hıyanetin Şiddetle Haram Kılındığı Ve Cennete Müminlerden Başka Kimsenin Giremiyeceği Bâbı
324-) Bana Ebû't-Tahîr rivâyet etti. ki: Bana İbn Vehb Mâlik b. Enes'den, o da Sevr b. Zeyd ed- Düclî'den, o da İbn Mutîin âzadlısı Ebû’l-Gays Salim’den, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi. H.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Ganimete Hıyanetin Şiddetle Haram Kılındığı Ve Cennete Müminlerden Başka Kimsenin Giremiyeceği Bâbı
325-) Bize Kuteybetü'bnü Said dahi rivâyet etti. Bu hadis onundur. ki): Bize Abdülaziz yani İbn Muhammed, Sevr'den, o da Ebû’l-Gays'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte Hayber (gazvesin)’e çıktık. Allah da bize fethi müyesser kıldı. Ganimet olarak altın ve gümüş almadık. (Sadece) eşya, yiyecek ve giyecek aldık. Sonra Vâdi'-ye çekildik. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanında bir kölesi vardı. Bu köleyi ona Cüzam kabilesine raensub olan Dubeyb oğullarından Rif â'atü'bnü Zeyd namında bir zât hibe etmişti. Vadiye indiğimiz zaman Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kölesi tahtırevanına girmek için ayağa kalktı. Bu esnada kendisine bir ok isabet etti. Eceli de bundan oldu. Bunun üzerine biz: ona şebadet mübarek olsun ya Resulâllâh! dedik. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (ise): Muhammed'in nefsi kabza-i kudretinde olan Allaha yemin ederim ki; Hayber muharebesinde taksim edilmeyen ganimetlerden almış olduğu şu hırka ateş olmuş onun üzerinde alev alev yanmaktadır.» dedi. Herkesi bir korku almıştı. Derken bir zat bir yahud iki adet pabuç tasınası getirdi. Ve: Resulâllâh! (Bunu) Hayber gününde almıştım; dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): bir papuç tasınası, yahud; ateşten İki papuç tasınası...» buyurdular. hadisi Buhârî «Kitab ü’l-Megâzî » ile «Kitâbü'l-Eymân ve'n-Nüzür» de, Ebû Dâvûd ve Nesâî «Kitabü's-Siyer »de tahric ettikleri gibi İbn Hibbân, Hâkim ve İbn Mendeh dahi rivâyet etmiştirlerdir. vak'anm Huneyn'de geçtiğini rivâyet etmişlerse de doğrusu bu hadisde rivâyet edildiği vecihle Hayber'de olmasıdır. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabının tebriklerine: «Hayır!..» diye cevap vermesi ölen adam hakkında verdikleri hükmü reddetmek ve bir kimse hakkında cennetlik veya cehennemliktir diye birden hüküm vermenin doğru olmadığına işaret içindir. Çizgili kumaştan yapılmış kaftan veya hırka gibi elbisedir. Müteradifi semle ve nemiradır. Abâe: yağmurluk demektir. Ebû Ubeyde'nin beyanına göre hassaten ganimet malına hıyanet etmektir. Bazıları onun her nevi hıyanete âmm ve şâmil olduğunu söylerler. zikredilen vadiden murâd: Medine’ye yakın « Vadilkura» ismini taşıyan köydür. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kölesinin ismi Mid'am idi. Bazıları bu kölenin kerkire olduğunu söylerler. Bu köleyi Rifâ'-atü'bnü Zeyd Hudeybi'ye musâlehasında bir cemaatla Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek müslümanlığı kabul ettiği sırada hediyye etmişti. (sallallahü aleyhi ve sellem) Hn: «hırka ateş olmuş, onun üzerinde alev alev yanmaktadır.» «Ateşden bir pabuç tasınası — yahud ateşden iki pabuç tasınası...» buyurması bu eşyadan dolayı verilecek uhrevî cezaya tenbih içindir. Mezkûr eşya ateş haline getirilerek ganimete hıyanet edenler onlarla azâb edilecektir. Maamâfih ibare sebebi zikir; müesbbebî kasd kabilinden mecaz da olabilir. Bu takdirde: hıyanet edenler, ganimetten aşırdıkları eşya sebebile cehennemde azâb olunurlar ma'nasına gelir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Ganimete Hıyanetin Şiddetle Haram Kılındığı Ve Cennete Müminlerden Başka Kimsenin Giremiyeceği Bâbı
326-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrahim hep birden Süleyman'dan rivâyet ettiler. Ebû Bekr dedi ki: Bize Süleyman b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Hammâd b. Zeyd, Haccâc-i Savvâfdan, o da EbûVZübeyr'den, o da Câbir'den naklen rivâyet etti ki, Tufeyl b. Amr ed-Devsî Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek: Yâ Resûlüllah! Muhkem bir kal'aya ve muhafızların yanına gitmek ister misin? demiş, (Cabir: câhiliyet devrinde Devs'e aid bir kal'a vardı, diyor) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buna razı olmamış; çünkü Allah muhafızlığı Ensara ayırmıştı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye hicret edince Tufeyl b. Amr da onun yanına hicret etmiş. Onunla birlikde kavminden bir zât da hicret etmiş. Fakat Medine'de sıkılmışlardı. O zât hastalanmış; ve sabırsızlık ederek oklarım almış; onlarla parmak eklerini kesmiş. Derken ellerinden kan fışkırmış. Neticede ölmüş. Müteakiben Tufeyl b. Amr onu rü'yasında görmüş. Kılık kıyafeti güzelmiş. Ama elleri sarih imiş. Tufeyl ona: Kabbın sana ne yaptı? diye sormuş. O da: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına hicret ettiğim için beni -affetti, diye cevap vermiş. Tufayl: neden seni ellerinimış görüyorum? deyince: «Bana, senin bozduğun bir uzvunu biz düzeltemeyiz» dediler, cevabını vermiş, Tufeyl bu rü'yayı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e anlatmış. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): onun ellerini de afveyle!» diye dua etmiş. sıkıldılar; canlan sıkıldığı ve bir nevî hasta oldukları için orada oturmaktan bıktılar demektir. Ebû Ubeyd ile Cevheri ve başkalan bu kelimenin ma'nası: «nimet içinde bile olsa bir yerde kalmaktan hoşlanmamaktır.» demişlerdir. Cevheri, Hattâbî'den naklen bunun (dâü's-Sıle) denilen iç hastalığı olduğunu söylemiştir. Âişe (radıyallahu anhâ)’dan rivâyet edilen bir hadisde hicretten sonra Ebû Bekir ve Bilâl (radiyallahu anhüma)’nın da Medine'de ihasta oldukları ve Mekke-i Mükerreme'yi hasretle yâd edecek şiirler söyledikleri, bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kendilerine Medine'yi de Mekke kadar hatta daha fazla sevdirmesi için Cenab'ı Hakka niyaz ettiği beyân olunmuştur. O zaman Medine'nin havası ağır ve sıtmalı imiş. Fakat sonradan Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in duası kabul buyurulmuş, Medine herkesin yaşayabileceği şîrîn bir yer hâlini almıştır. Mişkasın cem'idir. İmâm Halil ile İbn Fâris'in ve başkalarının beyanına göre mişkas: geniş yüzlü ok demektir. Bazıları onun geniş değil uzun ok mânasına geldiğini söylemiş; Cevherî ise: «mişkas, uzun ve geniş oktur» demiştir. Nevevî, burada Cevherinin ta'rifini daha muvafık bulmaktadır. kendisine kötülük etmek isteyene karşı gösterilen şeref ve himayedir. Bazılarına göre menea: mânün cem'i olup, kötülük etmek istiyenden koruyacak cemaat demektir. Şerif Ehl-i sünnetin büyük bir kaidesine hüccettir. Bu kaide: Kendini öldüren veya başka büyük bir günah irtikab eden ve tevbesiz ölen bir kimsenin kâfir olmamasıdır. Böylelerin cehennemlik olduğuna ka-ti'yetle hüküm verilemez. Bunlar Allahın meşietine kalmışlardır. Nitekim yerinde görmüştük. Bu hadis, intihar edenleri ve diğer büyük günahlardan birini işleyenleri ebedî cehennemde kalacaklarmış gibi gösteren hadisleri şerh etmekde ve ayrıca bazı günahkârların ceza göreceklerini bildirmektedir. Binaenaleyh:

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Kendini Öldürenin Tekfir Edilmediğinin Delili Bâbı
327-) Bize Ahmed b. Ahdete'd-Dabbî rivâyet etti. ki): Bize Abdülâziz b. Muhammed ile Ebû Alkamete'l-Fervî rivâyet ettiler. Dediler ki; Bize Safyân b. Süleym, Abdullah b. Selmandan o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Allah Yemen'den, ipekden daha yumuşak bir rüzgâr gönderecek; bu rüzgâr kalbinde (Ebû Alkâme'nin rivâyetine göre) (bir dâne ağırlığında) (Abdülâzizin rivâyetine göre) (zerre mikdârı) imân bulunan hiç bir kimseyi sağ bırakmayacaktır.» buyurdular. mâ'nada bir çok hadiseler vârid olmuştur. Ezcümle: Allah Allah diyen kalmadıkça, kıyâmet kopmaz.», «Kıyâmet Allah Allah diyen hiç bir kimsenin üzerine kopmaz», «Kıyâmet ancak halkın kötüleri üzerine kopacaktır.» buyuruimuştur. Nevevî bu hadislerin hepsinin zahiri ma'naları üzere bırakıldığını yânî te'vile lüzum olmadığını söylüyor. Vakıa bir hadisde: bir taife kıyâmet gününe kadar hakka müzahir olmakta devam edeceklerdir.» Buyurulmuşsa da bu hadis yukarıda zikredilen hadislere muhalif değildir. ma'nası: «bu ümmetin bâzı ferdleri kıyâmet alâmetleri zuhur edinceye kadar hak dine yardımcı olacaklar,» demektir; hadisde Kıyâmete kadar» denilmiş olsa da maksad onun alâmetleridir. Binaenaleyhi bu babtaki hadislerin hepsi ma'nen müttehiddir; ve hepsinden murad: Kıyâmet yaklaşdığı, alâmetleri zuhur ettiği zaman demektir. Şerifdeki: «bir dâne ağırlığı yahud zerre mikdârı» ifadesi; «İmân artar, eksilir.» diyenlere delildir. «sahih olan mezheb budur.» diyor. Yemen'den, ipekten daha yumuşak bir rüzgâr gönderecek...» ibaresinden «mü'min kullara ikram için onların ruhları rifku mu-lâyeınetle kabzolunacak» ma'nasını çıkarıyorsa da Müslim sarihlerinden Muhammed el-Übbi Nevevî'nin bu sözünü mutlak olarak kabul etmeyerek şunları söylüyor: «Bu ma'na sözün gelişinden anlaşılmaktadır. Yoksa ne kolaylık göstermek ikrama delil olabilir; ne de güçlük göstermek şikâavete; Zira meşakkate duçar olmuş nice said kullar ve suhulete nail olmuş nice şakiler vardır. Meselâ: Zeyd b. Eslem'in babasından rivâyet ettiği bir hadisde: üzerinde, amelile eremediği bir derece kalırsa, ölüm ıztıra-bîle âhiretteki derecesini tamamlasın diye Allahü teâlâ ona ölümü şiddetli verir. Kâfirin de dünyada karşılığı verilmeyen bir eyiliğî olursa önada ölümü asan eyler.» buyuruimuştur. göre Âişe (radıyallahu anhâ): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ne derece şiddetli ölüm ıztırabı çektiğini gördükten sonra ben hiç bir kimsenin kolay ölümüne imrenmem. Elini bir bardağın içine daldırıyor; yüzünü siliyor ve: bana ölümü asan eyle! zira ölümün sekerâtı vardır;» diyordu. zaman Fatıme: ab senin ıztırabm bana pek girân geliyor,» demiş; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): günden sonra babanın hiç iztırabi olmayacak, buyurmuştu., demiştir.» hadisde rüzgârın Yemen'den geleceği bildirilmiştir. Müslim'in kitabın sonunda, Deccâl hadislerinin akibinde tahriç ettiği bir hadisde bu rüzgârın Şam tarafından geleceği bildirilmektedir. İmâm Nevevî buna iki vecihle cevap vermiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Kıyâmete Yakın Zuhur Edecek Ve Kalbinde Bir Parça İman Bulunanları Öldürecek Olan Rüzgar Bâbı
328-) Bana Yahya b. Eyyûb ile Kuteyle ve İbn Hucr toptan İsmail b. Ca'fer'den rivâyet ettiler. İbn Eyyûb dedi ki: Bize İsmail rivâyet etti. ki: Bana Alâ', Babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdiki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): gecenin (zifiri) karanlıklarına benzeyen fitneler zuhur etmeden amellere şitâb edin; (zira o fitneler zuhur ettiği vakit) kişi mü'mîn olarak sabahlayacak; kâfir olarak akşamlayacak yahud mü'min olarak akşamlayacak kâfir olarak sabahlayacak, dinini bir dünya metâı mukabilinde satacaktır.» buyurmuşlar. ma'nası: gece karalıkları gibi yığın yığın fitneler zuhur edip iş işten geçmeden amel ve ibâdetlere teşviktir. Çünkü -bu fitneler o kadar büyük ve korkunç olacak ki, onların şerrinden kimse ibâdet ve amellere vakit bulamayacaktır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunlann şiddetini: «kişi mü'min olarak sabahlayacak, kâfir olarak akşamalyacaktır.» büyururarak ifâde etmiştir. Yânı fitnenin dehşetinden insan bir günde bu derece muazzam tehavvüller geçirecek; günü gününe, saati saatine uy-muyacaktır. sonunda râvî şek ederek: «Yahut; mü'min olarak sabahlar.» buyurdu, demiştir. olarak akşamlar; (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu ma'nada bir çok hadisleri vardır: şeyi beş şeyden önce ganimet bil:

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Fitneler Zuhur Etmezden Önce Amellere Şitab Etmeye Teşvik Bâbı
329-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize el-Hasen b. Mûsa rivâyet etti. ki): Bize Hammâd b. Seleme, Sabit el-Bunanî'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet eyledi ki, Enes şöyle dedi: "Ey îmân edenler: Seslerinizi Peygamberin sesinin üstüne kaldırmayın" Sûre-i Hucurât, âyet: 2. âyeti sonuna kadar nâzil olduğu zaman Sabit b. Kays evine kapandı ve:, Ben cehennemlikim diyerek Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) (le görüşmek)’den habs-i nefseyledi. Derken; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Sa'd b. Muâz'a: Ebâ Amr! Sabitten ne haber, hasta mı oldu?» diye sordu. Sa'd: O benim komşumdur; bir şikâyetini bilmiyorum; dedi. Bunun üzerine Sa'd ona giderek: (sallallahü aleyhi ve sellem)’in söylediklerini anlatmış. Sabit: Şu âyet indirildi. Pek âla bilirsiniz ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e karşı sizin en yüksek sesi (e hıtab eden) inizi benim. Demek ki ben cehennemlikim; demiş; Sa'd bunu Nebî (sallallahü aleyhi ve sellem)’e anlattı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): o cennetlikdir.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Müminin Amelinin Boşa Gideceğinden Korkması Bâbı
330-) Bize Katan b. Nüseyr rivâyet etti. ki): Bize Ca'fer b. Süleyman rivâyet etti. ki): Bize Sabit, Enes b. Mâlikîden naklen rivâyet eyledi. Enes; Sabit b. Kays b. Şemmâs Ensarın hatibi idi. Şu âyet nâzil olunca... diyerek Hammâd’ın hadisi gibi rivâyet etmiş. Yalnız Enes hadisinde Sa'd b. Muâzın zikri geçmez.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Müminin Amelinin Boşa Gideceğinden Korkması Bâbı
331-) Bu hadisi bana Ahmed b. Saîd b. Sahr ed-Dârimi de rivâyet etti. ki): Bize Hâbbân rivâyet etti. ki): Bize Süleyman b. el-Muğîre, Sabitten, o da Enes'den naklen rivâyet eyledi. Enes: Peygamberin sesinin üstüne kaldırmayın..." âyeti nâzil olunca; diyerek rivâyet etmiş; fakat hadisde Sa'd b. Muâz'i zikretmemiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Müminin Amelinin Boşa Gideceğinden Korkması Bâbı
332-) Bize Hüreym b. Abdil'a'lâ el-Esedî dahi rivâyet etti. ki): Bize el-Mu'temir b. Süleyman rivâyet etti. ki): Babamı Sabitten, o da Enes'den naklen anlatırken dinledim. Enes: Bu âyet indiği vakit... diyerek hadisi rivâyet etmiş; ama Sa'd b. Muâzı zikretmemiş. Yalnız: Sâbit'i aramızda gezinen cennetlik bir zât olarak görüyorduk) cümlesini ziyade etmiş. hadis-i şerif Sabit b. Kays (radıyallahü anh)'ın büyük menkabesini anlatmaktadır. Hazret-i Sabit Ensar'mve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hatibi idi. Yüksek sesli bir zât olup konuşurken sesi fazla gürleşirdi. Bu sebeble herkesden ziyade endişeye düşmüştü. Fakat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisini cennetle müjdeleyince bütün üzüntüleri bir anda sürura münkalib oldu. Hadisde zikri geçen âyet-i kerime bir rivâyete göre onun hakkında nâzil olmuş; diğer bir rivâyete göre ise Ebû Bekir'le Ömer (radiyallahu anhüma) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in huzurunda bir meseleyi yüksek sesle münakaşa ettikleri zaman inmiş; bundan sonra onlar da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in huzurunda adetâ fısıltı ile konuşmuşlardır. Ayetin Benî Temim hey'eti hakkında nâzil olduğunu söyleyenler olduğu gibi daha başka sebeb-i nüzul zikredenler de vardır. El-Übbi'nin beyanına göre Hazret-i Sabitin korkarak evine kapanması âyetin inmesinden evvele aid değildir. Çünkü o zaman henüz huzuru Nebevide yüksek sesle konuşmak yasak edilmiş değildi. Onun endişesi ileriye aitti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in huzuruna çıktığı zaman mutlaka konuşmak mecburiyetinde kalacaktı. O bunu düşündükçe üzülüyor; korkuyor; ihtiyata riâyet ediyordu. Nihayet endişesi görülmedik bir sürür la neticelendi. şerif, âlim veya büyük bir zât arkadaşlarından bazısını bir kaç zaman görmezse araştırıp soruşturması gerektiğine delildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Müminin Amelinin Boşa Gideceğinden Korkması Bâbı
333-) Bize Osman b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Cerîr, Mansur'dan, o da Ebû Vâil'den, o da Abdullah'dan işitmiş olmak üzere rivâyet etti. Abdullah Şöyle dedi: Bazı kimseler (sallallahü aleyhi ve sellem)'e; Yâ Resûlüllah, biz câhiliyet devrindeki yaptıklarımızdan mes'ul olacak mıyız? dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): İslamda sizden kim iyi ameller işlerse câhiliyet devrindeki yaptıklarından dolayı muâhaze olunmaz; ama kim kötülük ederse hem cahîliyet devrindeki hem de İslâmda yaptıklarından dolayı muaheze olunur.» buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Cahiliyet Devri Amellerinden Dolayı Muahaze Olunup Olunmayacağı Bâbı