Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı
5870-)
Bana Muhammed b. Rafi'de rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti. ki): Bize Süfyân, Saîd El-Cüreyrî'den naklen haber verdi. ki): Bize Yezid b. Abdillah b. Şihhîr, Osman b. Ebi'l-As Es-Sakafi'den rivâyet etti. ki): Ben: Ya Resûlallah ! dedim... sonra râvi yukarkilerin hadîsi gibi zikretmiştir. kelimesi; Hinzeb, hanzeb ve hunzeb şekillerinde de okunmuştur. Bu şeytanın namazı karıştırması şüpheye düşürmek suretiyle olur. Artık nazamı kılan üç rekât mı, yoksa dört mü kıldığında tereddüt eder. Araya girmekten murad da namazın huşu ve huzuruna, lezzetine mâni olmaktır. Hadîs-i şerîf kalbine vesvese gelen kimsenin şeytandan Allah'a sığınmasının müstehab olduğuna delildir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Namazda Vesvese Şeytanından Allah’a Sığınma Bâbı
5871-)
Bize Harun b. Ma'ruf ile Ebû't-Tâhir ve Ahmed b. İsa rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbni Vehb rivâyet etti. ki): Bana Amr (bu zat İbn Hâris'dir.) Abdü Rabbih b. Saîd'den, o da Ebû'z Zübeyr'den, o da Câbir'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen haber verdi ki: derdin bir devası vardır. Derdin devasına rastlanırsa Allah (Azze ve Celte)'nin izniyle düzelir.» buyurmuşlar. hadîste hastalığa karşı İlâç kullanmasının müstehab olduğuna işaret vardır. Cumhûr ulemânın mezhebi de budur. Iyâz diyor ki: «Bu hadîslerde din ve dünya ilimlerinden cümleler ve tıb ilminin sahîh olduğu, ilaçlanmanın cevazı ve bu hadîslerde de bildirilen şeylerle ilaçlanmanın müstehab oluşu görülüyor, Yine bu hadîslerde tedaviyi inkâr eden Gulât-ı sofiyye'ye fed cevabı vardır. Bunlar her şey Allah'ın kaza ve kaderiyledir, Binâenaleyh tedaviye hacet yoktur, derler. Ulemânın hücceti bu hadîslerdir. Onlar yaratanın Allah olduğuna itikad ederler. Ama tedavinin de Allah'ın kaderinden sayıldığına inanırlar. Bu mesele duâ, kâfirlerle harb, korunmak ve göre göre tehlikeye atılmaktan sakınmak hususundaki emirlere benzer. Halbuki ecel değişmez. Mukadderat mutlaka vuku bulur.» de şunları söylemiştir: «Müslim bu çok hadîsleri tıb ve ilâç bahsinde zikretmiştir. Kalbinde maraz olan kimseler bunların bâzısına itiraz etmiş ve şöyle dedilerdir: Doktorlar balın müshil olduğuna ittifak ediyorlar. O halde kendisinde ishal bulunan kimseye ne demeli! Yine doktorlar hummalı kimsenin soğuk su kullanmasının helâka yakın tehlikeli olduğuna ittifak ediyorlar. Çünkü soğuk su mesameleri bir araya toplar, Buhârî içeri tıkar ve harareti cismin içerisine çevirir. Böylece telefe sebep olur. Bunlar Zatü’l-Cenp hastalığının Kust denilen otla tedavi edileceğini de İnkâr eder ve tehlikeli görürler. Halbuki, bu otta şiddetli hararet vardır...» Mâzirî bu itirazların yersiz olduğunu beyandan sonra hadîslerin şerhine geçiyor ve sadedinde bulunduğumuz hadîsi şöyle izah ediyor: «Bu hadîste açık izahat vardır. Zira malûmdur ki doktorlar: Hastalık cismin tabiî mecrasından çıkmasıdır; tedavi ise cismi tabiî mecrasına iadedir, derler. Hıfzıssıhha cismin tabiî mecrasında kalmasıdır. O halde sıhhati korumak, yiyecekleri ve sâireyi isîâh ile cismi tabiî mecrasına döndürmek de hastalığa zıt olan muvafık ilâçlarla olur. Bukrat eşya zıtlarıyla tedavi edilir, demiştir. Lâkin bazan hastalığın ha-kîkatı ile ilâcın hakîkatı ince ve karışık olur da hastalığa zıt ilâca itimad azalır. Doktorun hatası da buradan ileri gelir. Bazan ilâcın hararetli maddeden olduğunu sanır. Halbuki ilâç başka maddedendir. Yahut ilâcın soğuk maddeden olacağını sanır. Halbuki değildir. Bundan dolayı şifâ hâsıl olmaz. îşte Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hadîsin sonunda: Derdin devasına rastlanırsa düzelir... sözüyle hadîsin başındaki beyanâtına edilebilecek itiraza tenzib buyurmuştur. Şayet: Ya Resûlallah! Sen her derdin devası vardır, dedin ama biz, birçok hastaların tedavi gördükleri halde düzelmediklerini görüyoruz, denilirse, O da: Bu ancak tedavinin hakikati bilinmediği içindir. Yoksa ilâç bulunmadığı için değil» şeklinde cevap vermiş gibidir.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Her Hastalığın Bir İlacı Olduğu Ve Tedavinin Müstehab Oluşu Bâbı
5872-)
Bize Harun b. Ma'rut ile Ebû't-Tâhir rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti. ki): Bana Amr haber verdi. Ona da Bükeyr, ona da Âsim b. Ömer b. Katâde rivâyet etmiş ki, Câbir b. Abdillah Mukannaİ dolaşmış, sonra: Sen kan aldırmadıkça buradan ayrılmam. Çünkü ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: şifâ vardır.» buyururken işittim, demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Her Hastalığın Bir İlacı Olduğu Ve Tedavinin Müstehab Oluşu Bâbı
5873-)
Bana Nasr b. Alî El-Cehdamî rivâyet etti. ki): Bana babam rivâyet etti. ki) ; Bana Abdurrahman b. Süleyman, Asım b. Ömer b. Katâde'den rivâyet etti. Şöyle dedi: Câbir b. Abdillah bize, ailemiz İçine geldi. Bir adam elindeki çıbanlardan yahut yaralardan şikâyet ediyordu. Câbir: Şikâyetin nedir? dedi. Adam: Bendeki çıbanlar... Beni çok zorluyor, dedi. Bunun üzerine Câbir: Ey çocuk. Bana bir haccam getir, dedi. Adam ona: Haccâmı ne yapacaksın? Yâ Ebâ Abdillah! diye sordu. Câbir: Oraya bir hacemat şişesi takmak istiyorum, cevâbını verdi. Adam: Vallahi bana sinekler konuyor. Yahut elbise ilişiyor da eziyet veriyor. Ve bana güç geliyor, dedi. Câbir onun bundan tiksindiğini görünce şunu söyledi: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: sizin ilâçlarınızdan bir şeyde hayır varsa, bu ya neşter vuruşunda, ya bal şerbetinde, yahut ateşle dağlamaktadır.» buyururken işittim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ben dağlanmayı sevmemi» buyurdular. Bunun üzerine hizmetçi bir haccâm getirerek ona neşter vurdu. Çektiği elem de ondan gitti.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Her Hastalığın Bir İlacı Olduğu Ve Tedavinin Müstehab Oluşu Bâbı
5874-)
Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize Leys rivâyet etti. H. Muhammed b. Rumh da rivâyet etti. ki): Bize Leys, Ebû's-Zübeyr'den, o da Câbir'den naklen haber verdi ki: Ümmü Seleme kan aldırmak için Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den İzin istemiş. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Taybe'ye ondan kan almasını emir buyurmuş. diyor ki: «Zannederim Ebû Taybe Ümmü Seleme'nin süt kardeşi idi. Yahut bulûğa ermemiş bir çocuktu, dedi.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Her Hastalığın Bir İlacı Olduğu Ve Tedavinin Müstehab Oluşu Bâbı
5875-)
Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekr b. Ebi Şeybe ve Ebû KÜreyb rivâyet ettiler. Lâfız Yahya'nındır. Yahya: Ahberanâ; ötekiler ise haddesenâ tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki): Bize Ebû Muâviye A'meş’den, o da Ebû Süfyan'dan, o da Câbir'den naklen rivâyet etti. Câbif Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Übey b. Kâ'be bir tabib gönderdi. O da ondan bir damar kesti. Sonra üzerini dağladı.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Her Hastalığın Bir İlacı Olduğu Ve Tedavinin Müstehab Oluşu Bâbı
5876-)
Bize Osman b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Cerîr rivâyet etti. H. İshâk b. Mensûr dahi rivâyet etti. ki): Bize Abdurrahman haber verdi. ki) ; Bize Süfyân haber verdi. Her iki râvi A'meş’den bu İsnadla rivâyette bulunmuşlar, fakat «Ondan bir damar kesti» cümlesini anmamışlardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Her Hastalığın Bir İlacı Olduğu Ve Tedavinin Müstehab Oluşu Bâbı
5877-)
Bana Bişr b. Hâlid de rivâyet etti. ki): Bize Muhammed (yani Ibnî Cafer) Şu'be'den rivâyet etti. ki): Ben Süleyman'dan dinledim. ki): Ben Ebû Süfyân'dan dinledim. ki): Ben Câbir b. Abdillah'dan dinledim. Şunu söyledi: Azhab (harbi) günü Übey kolundaki can damarından vuruldu da, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu dağladı.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Her Hastalığın Bir İlacı Olduğu Ve Tedavinin Müstehab Oluşu Bâbı
5878-)
Bize Ahmed b. Yûnus rivâyet etti. ki): Bize Züheyr rivâyet etti. ki): Bize Ebû'z-Zübeyr, Câbir'den rivâyet etti. Bize Yahya b. Yahya da rivâyet etti. ki): Bize Ebû Hayseme, Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câbir'den naklen haber verdi. Câbir Şöyle dedi: Sa'd b. Muâz can damarından vuruldu da, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onu elindeki uzun demirle dağladı. Sonra şişti. Ve onu ikinci defa dağladı.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Her Hastalığın Bir İlacı Olduğu Ve Tedavinin Müstehab Oluşu Bâbı
5879-)
Bana Ahmed b. Saîd b. Sahr Ed-Dârimî rivâyet etti. ki): Bize Habbân b. Hilâl rivâyet etti. ki): Bize Vüheyb rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Tavus babasından, o da İbn Abbâs'dan naklen rivâyet etti ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kan aldırmış ve haccâma ücretini vermiş ve burnuna ilâç damlatmış.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Her Hastalığın Bir İlacı Olduğu Ve Tedavinin Müstehab Oluşu Bâbı
5880-)
Bize bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. (Ebû Bekr bize Veki' rivâyet etti; Ebû Küreyb ise bize Veki' haber verdi dediler.) Lâfız Ebû Küreyb'indir. (Veki') Mis'ar'dan, o da Amr b. Amir El-Ensârî'den naklen haber vermiş. ki): Ben Enes b. Malik'i şunu söylerken işittim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kan aldırdı. Ücreti hususunda kimseye zulmetmezdİ.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Her Hastalığın Bir İlacı Olduğu Ve Tedavinin Müstehab Oluşu Bâbı
5881-)
Bize Züheyr b. Harb Ve Muhammed b. Müsennâ rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Yahya (Bu zat İbn Saîd'dir.) Ubeydullah'dan rivâyet etti. ki): Bana Nâfi', İbn Ömer'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen haber verdi ki: cehennemin kükremesindendir. Binâenaleyh onu su ile serin-' Jetin.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Her Hastalığın Bir İlacı Olduğu Ve Tedavinin Müstehab Oluşu Bâbı
5882-)
Bize İbn Nümeyr de rivâyet etti. ki): Bize babamla Muhammed b. Bişr rivâyet ettiler. H. Ebû Bekr b. Ebî Şeybe dahi rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Nümeyr ile Muhammed b. Bişr rivâyet ettiler. (Dediler ki) ; Bize Ubeydullah, Nâfi'den, o da İbn Ömer'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti: hummanın şiddeti cehennemin kükremesindendir. Binâenaleyh onu su ile serinletin.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Her Hastalığın Bir İlacı Olduğu Ve Tedavinin Müstehab Oluşu Bâbı
5883-)
Bana Harun b. Saîd El-Eylî de rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Mâlik rivâyet etti. H. Muhammed b. Râfi’ dahi rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebî Füdeyk rivâyet etti. ki): Bize Ihıhhâk (yani İbn Osman) haber verdi. iki râvi Nâfi'den, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etmişler ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); cehennemin kükremesindendir. Binâenaleyh siz onu su ile söndürün.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Her Hastalığın Bir İlacı Olduğu Ve Tedavinin Müstehab Oluşu Bâbı
5884-)
Bize Ahmed b. Ahdillah b. Hakem rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Cafer rivâyet etti. ki) ; Bize Şu'be rivâyet etti. H. Harun b. Abdülah dahi rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Bize Bavh rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Ömer b. Muhammed b. Zeyd'den, o da babasından, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Cehennemin kükremesindendir. Binâenaleyh sız onu su ile söndürün.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Her Hastalığın Bir İlacı Olduğu Ve Tedavinin Müstehab Oluşu Bâbı
5885-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe İle Ebû Küreyb rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Nümeyr, Hişam'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Cehennemin kükremesindendir. Binâenaleyh siz onu su ile serinletin.» buyurmuşlar,
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Her Hastalığın Bir İlacı Olduğu Ve Tedavinin Müstehab Oluşu Bâbı
5886-)
Bize İshâk b. İbrahim de rivâyet etti. ki): Bize Hâlid b. Haris ile Abde b. Süleyman hep birden Hişâm'dan bu isnadla bu hadîsin mislini haber verdiler.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Her Hastalığın Bir İlacı Olduğu Ve Tedavinin Müstehab Oluşu Bâbı
5887-)
Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Abde b. Süleyman, Hişâm'dan, o da Fâtıme'den, o da Esmâ'dan naklen rivâyet etti ki: Esma'ya hummadan mustarib bir kadın getirilir, o da su isteyerek, onu yakasına döker ve: Gerçekten Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): su ile serinletin.» Bir de: Cehennemin kükremesindendir.» buyurdular, dermiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Her Hastalığın Bir İlacı Olduğu Ve Tedavinin Müstehab Oluşu Bâbı
5888-)
Bize bu hadîsi Ebû Küreyb de rivâyet etti. ki) ; Bize ilmi ile Ebû Üsâme, Hişâm'dan bu İsnadla rivâyet ettiler. İbn Nüme yr'in hadîsinde: kadınla yakasının arasına döktü.» cümlesi vardır. Ebû Üsâme'-nin hadîsinde: Cehennemin kükremesindendir.» cümlesini zikretmemiştir. Ahmed dedi ki: İbrahim şunu söyledi: Bize Hasen b. Bişr rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme bu İsnadla rivâyet etti.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Her Hastalığın Bir İlacı Olduğu Ve Tedavinin Müstehab Oluşu Bâbı
5889-)
Bize Hennâd b. Seriy rivâyet etti. ki): Bize Ebû'l-Ahvâs, Saîd b. Mesruk'dan, o da Abaye b. Rifâa'dan, o da dedesi Rfift' b-Hadîc'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: humma Cehennemin kükrem es in dendir. Binâenaleyh siz onu su ile serinletin.» buyururken işittim.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Her Hastalığın Bir İlacı Olduğu Ve Tedavinin Müstehab Oluşu Bâbı
5890-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Muhammed b. Müsennâ, Muhammed b. Hatim ve Ebû Bekr b. Nâfl1 rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Abdurrahman b. Mehdî Süfyân'dan, o da babasından, o da Abâye b. Kifâa'dan naklen rivâyet etti. ki): Bana Râfi' b. Hadic rivâyet etti. ki): Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: Cehennemin kükremesindendir. Binâenaleyh siz onu su ile kendinizden serinletin.» buyururken İşittim. Ebû Bekr: «Sizden..,» kaydını zikretmedi ve şöyle dedi: «Bana Râfi’ b. Hadîc haber verdi, dedi.» hadîsin bazı rivâyetlerini-bütün sünen sahipleri «Kitâbü't-Tıb»'da tahrîc etmişlerdir. Nevevî bazı mülhidlerin bu hadîslerde gösterilen tedâvî şekillerinin bir kısmına itiraz ettiklerini söylemiş ve Calinos gibi bazı eski hekimlerin sözlerinden misaller getirerek kendilerine cevap vermiştir. Biz bu itiraz ve cevapların nakline lüzum görmedik. Müslümana gereken Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in verdiği habere inanmaktır. Bugün hâlâ birçokları nazariye olmaktan ileriye geçemeyen cüce bilgilerle âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimize itirazda bulunmak ne iman şerefine yakışır, ne de İslâm'ın yüksek terbiye ve nezâketine! Şu halde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): derdin devası vardır.» buyurduysa mutlaka vardır. Bugün henüz çaresiz dertler varsa devası keşfedilemediğindendir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kan aldırmanın ve dağlamanın birer tedâvî şekli olduğunu haber verdiyse, onlar mutlaka birer sahîh tedâvî şeklidir. Bunların bu asırda tıb âleminden kalkmış olması hadîsin sıhhatine asla dokunamaz. Çünkü az yukarda îzah ettiğimiz vecihle his ve tecrübeye istinad eden bilgilerin ekseriyetle istinadgâhlan nazariyelerdir. Onlara yüzde yüz îtimad etmeye ise imkân yoktur. Meselâ: Bugün gülmek, neşelenmek hayat kaynağıdır diye bir nazariye ortaya çıkar, yarın bakarsınız bunun tam aksini iddia eden bir nazariye çıkmıştır. Ağlamanın vücut için daha faydalı olduğundan bahseder. Binâenaleyh bunlara itimad olunamaz. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in haber verdiği bir şeyin imkânsız olduğu aklen ve şer'an sabit olursa bu takdirde o haber bizim için müteşâbihattan olur. Ve İslâm'ın ruhuna aykırı olmamak şartiyle te'vil edilebilir. Iyâz diyor ki ; «Bu hadîslerde din ve dünya ilimleri ve tababetin sahih olduğu haber veriliyor. Tedavinin caiz olduğu ve bilhassa hacamat ve ilâç içmek, damar kesmek ve rukye yapmak suretiyle tedâvî görmenin müstehab olduğu anlaşılıyor. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: indiren Allah, devayı da indirmiştir.) hadîs-i şerifi insanlara tedâvîyi bildirmekte ve ona izin vermektedir... doktorlar Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in neşter vurmak, bal içmek ve ateşle yakmak tabirleriyle bütün tedâvî şekillerine işaret buyurduğunu söylemişlerdir.» Cehennemin kükremesinden sayılması meselesine gelince: Bazılarına göre bu bir teşbihtir. Cehennem ateşi nasıl yakıcı, yıkıcı ve harâb edici ise humma da öyledir. Bedeni eritir, harâb eder, denilmek istenmiştir. Yahut bu hadîs; humma Cehennemden bir numunedir, manasınadır. Fakat bir takım ulemâya göre hadîs-i şerîf teşbih değil, hakikattir. Hastanın vücudunda hâsıl olan şiddetli hararet ve yangın Cehennemden bir cüzdür. Cenâb-i Hak bunu kullar ibret alsın diye gösterir. Tîybî: «Feyh hararetin feveranıdır. Hadîste iki vecih vardır. Birinci veçhe göre bu bir teşbihtir. Vücut hararetinin kaynarcasına şiddetlenip, soğukluğu gidermesi Cehenneme benzetilmiştir. İkinciye göre: Bâzı ulemâ hummanın hakikaten Cehennem hararetinden alındığını, inkâr edenleri korkutmak, ibret alanlara müjde olmak üzere dünyaya gönderildiğini söylemişlerdir. Çünkü kulların günahlarına keffâret olur.» diyor. Iyâz'ın beyânına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hummalı kimsenin üzerine su serperek serinletilmesin! emir buyurması hekimlerin bu babdaki iddiasına muhaliftir. Ve onu reddeder. Kâdî Iyâz: «Hazret-i Esma ile diğer müslümanlar bunun faydası olduğunu tecrübe etmeseydüer onu kullanmazlardı.» diyor. rivâyetler Cehennemin hâlen yaratılmış olduğuna da delildirler. Ki: Ehl-i Sünnetin mezhebi de budur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Her Hastalığın Bir İlacı Olduğu Ve Tedavinin Müstehab Oluşu Bâbı
5891-)
Bana Muhammed b. Hatim rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Saîd, Süfyân'dan rivâyet etti. ki): Bana Mûsa b. Ebî Âişe, Ubeydullah b. Abdillah'dan, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Hastalığında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ağzına ilâç akıttık da: «Bana ilâç akıtmayın» diye işaret etti. Biz: Hastanın ilâçtan hoşlanmaması, dedik. Ayıldığı vakit: ağzına ilâç akıtılmayan tek bir kimse kalmasın! Yalnız Abbâs müstesna! Çünkü o sizi görmedi.» buyurdular. hadîsi Buhârî «Kitâbü'l-Meğâzi»ıde tahrîc etmiştir. Hastanın ağzının bir tarafından akıtılan yahut parmakla sürülüp oğuşturulan ilâçtır. Buna ledîd dahi denilir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bundan hoşlanmayarak yapmamalarını işaret etmişse de yanındakiler hasta İlâçtan hoşlanmaz, onun için almak istemiyor zannıyle ilâcı akıtmışlardır. Kâdî Iyâz'ın beyânına göre bu hadîsteki «Kerâhîyyetü» kelimesi merfu ve mansub şekillerde rivâyet olunmuştur. Mer-fu okunduğuna göre cümle mübtedâ ile haberden müteşekkildir. Ve: «Bu, hastanın hoşlânmamasıdır.» manasınadır. Mensub okunduğuna göre kelime mef ulun leh'dîr. Yani hasta hoşlanmadığı için istemiyor, demektir. rivâyetinden sarahaten anlaşılıyor ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) istemediği halde ağzına ilâç akıttıkları için yanındakilere gücenmiş ve: evde Abbâs'dan başka ağzına ilâç akıtılmadık kalmayacak! Hem de benim gözümün Önünde!» buyurarak emrine itaat etmedikleri için oradakileri cezalandırmıştır. İlâcı içirenlerle birlikte içirmeyenlere de aynı cezânm verilmesi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hoşlanmadığını gördükleri halde ilâç vermekten men etmedikleri içindir. diyor ki: Bu hadîs mânâ anlatan bir işaretin bu gibi meselelerde sarih ibare gibi olduğuna delildir. Hadîs-i şerif mütecavizin kendi fiili cinsinden bir fiille cezalandırılacağına da delildir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Ledüdle Tedavinin Keraheti Bâbı
5892-)
Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmî ile Ebû Bekr b. Ebî Şey-be, Amru'n-Nâkıd, Züheyr b. Harb İbn Ebî Ömer rivâyet ettiler. Lâfız Züheyr'indir. Yahya: Ahberanâ; Ötekiler: Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki): Bize Süfyân b. Uyeyne Zührî'den, o da Ubeydullah b. Abdillah'dan, o da Ükâşe b. Mihsan’ın kız kardeşi Ümmü Kays binti Mihsan'dan naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Henüz yemek yemeyen bir oğlumla Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına girdim. Az sonra çocuk onun üzerine bevletti. O da su isteyerek üzerine serpti.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Ud-i Hindi –ki Kustdur- İle Tedavi Bâbı
5893-)
Ümmü Kays şöyle dedi: Onun yanına boğaz olup, ilaçladığım bir oğlumla girdim de: neden bu ilâcı vuruyorsunuz! Şu ûd-ı hindî'yi kullanın; çünkü onda yedi şifa vardır. Onlardan biri de Zâtü'l-Cenb'dir. Boğaz olmaya karşı burundan akıtılır Zâtü'l-Cenb'e karşı ağzın bir yanına sürülür.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Ud-i Hindi –ki Kustdur- İle Tedavi Bâbı
5894-)
Bana Harmele b. Yahya da rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus b. Yezid haber verdi. Ona da İbn Şiha'b haber vermiş. ki): Bana Ubeydullah b. Abdillah b. Utbe b. Mes'ud haber verdi ki: Ümmü Kays binti Mihsan Şöyle dedi: Bu kadın Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bey'at eden ilk muhacirlerdendir. Benî Esed b. Huzeyme'den bir zât olan Ukkâşe b. Mihsan'ın kız kardeşidir. Ubeydullah ki: Bana Ümmü Kays haber verdi ki: Kendisi henüz yemek yiyecek çağa ermemiş bir oğlu ile Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanına gelmiş. Boğaz olduğu için ona ilâç yapmışmış. (Yûnus Dedi ki): A'lakat sıktı demektir. Ümmü Kays çocuğun boğaz olmasından korkmuştur. Ümmü Kays ki: Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); bu ilâcı niye vuruyorsunuz? Şu Ûd-ı Hindi’yi (yani Kust'u) kullanın. Çünkü onda yedi şifâ vardır. Bunlardan biri de Zâtü'l-Cenb'dir.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Ud-i Hindi –ki Kustdur- İle Tedavi Bâbı
5895-)
Ubeydullah Şöyle dedi: Ümmü Kays bana haber verdi ki, bu oğlu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kucağına bevletmiş de, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) su isteyerek çocuğun bevlinin üzerine serpmiş ama onu iyice yıkamamış. hadîsin birinci rivâyetini Buhârî «Kitâbü’l-Vudu»'da, diğer «Sünen» sahipleri «Kitâbü't-Tahâre»'de tahric etmişlerdir. İkinci rivâyetini Buhârî, Ebû Dâvud ve Nesâî «Kitâbü't-Tıb»'da tahrîc etmişlerdir. Hindi: Hindistan'dan getirilen güzel kokulu bir ağaçtır. Hafifçe acılığı vardır. Suyu içilirse mide zaafına, karaciğer ve barsak ağrılarına iyi geldiği söylenir. Buna Kust dahi denilir. Arabi diyor ki; «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ûd-ı Hindî'de yedi şifâ olduğunu söylemiş. Bunlardan yalnız ikisini bildirerek geri kalanını ya öğrenilmeye havale etmiş, yahut meşhur oldukları için zikretmemiştir. Doktorlar bunda birçok faydalar olduğunu söylemişlerdir. şöyle bir sual hatıra gelebilir: Ûd-ı Hindî'nin faydalan çok olduğuna göre bu hadîste yedidir diye tahsis buyurmanın hikmeti nedir? Cevâb: Yedi şifâyı Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) vahy suretiyle bilmiştir. Geri kalan fâideleri ise tecrübe ile anlaşılmıştır. Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) yalnız vahiyle bildiklerini söylemiştir. Şöyle de olabilir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ûd-ı Hindi'nin lüzumlu olan faydalarını söylemiş, o anda söylenmesine hacet olmayanlarını söylememiştir. Hadîs-i şerifin geri kalan hükümleri «Kitâbü'l-Vudtida görülmüştü.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Ud-i Hindi –ki Kustdur- İle Tedavi Bâbı
5896-)
Bize Muhammed b. Rumh b. Muhacir rivâyet etti. ki): Bize Leys, Ukayl'den, o da İbn Şilıâb'dan, naklen haber verdi. ki): Bana Ebû Seleme b. Abdirrahman ile Saîd b. Müseyyeb haber verdiler. Onlara da Ebû Hüreyre haber vermiş ki: Kendisi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i şöyle buyururken işitmiş: çörek otunda her derde deva vardır. Yalnız sâm müstesna!» Sâm, ölüm demektir. Habbe-i Sevda da Çörek otu'dur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Çörek Otu İle Tedavi Bâbı
5897-)
Bana bu hadîsi Ebû't-Tâhir ile Harmele dahi rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan, o da Saîd b. Müseyyeb'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen haber verdi. H.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Çörek Otu İle Tedavi Bâbı
5898-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Amr'un-Nâkıd, Züheyr b. Harb ve İbn Ebî Ömer de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Süfyân b. Uyeyne rivâyet etti. H. Abd b. Humeyd dahi rivâyet etti. ki): Bize Abdurrezzâk haber verdi. ki): Bize Ma'mer haber verdi. H. Abdullah b. Abdirrahman Ed-Dârimi de rivâyet etti. ki): Bize Ebû’l-Yeman haber verdi. ki).: Bize Şuayb haber verdi. râvilerin hepsi Zührî'den, o da Ebû Seleme'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen Ukayl'in hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlardır. Süfyân ile Yûnus'un hadîslerinde «El-habbetüssevdâ» demiş, «Şûnîz» dememiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Çörek Otu İle Tedavi Bâbı
5899-)
Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe b. Saîd ve İbn Hucr'da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İsmail (Bu zât İbn Cafer'dir.), Alâ'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlar: bir dert yoktur ki, çörek otunda ona şifâ bulunmasın, yalnız ölüm müstesna!» hadîsi Buhârî ile İbn Mâce «Kitâbü’t-Tıb»'da tahrîc etmişlerdir. Çörekotu demektir. Buna şûniz, şûnûz, şînîz ve şehniz de denilir. Hasan-i Basri'nin Elhabbetüssevdâ hardaldır dediği, bâzılarının da çitlenbik olduğunu söyledikleri rivâyet olunursa da Kurtubî: «Habbe-i Sevdayı Çörekotu diye tefsir etmek iki vecihle evlâdır. Biri ekser ulemânın kavli olması, diğeri de faydasının çokluğudur. Hardalla çitlenbikte bu faydalar yoktur.» demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Çörek Otu İle Tedavi Bâbı
5900-)
Bize Abdü'l-Melik b. Şuayb b. Leys b. Sa'd rivâyet etti. ki): Bana babam dedemden rivâyet etti. ki): Bana ükayl b. Hâlid, İbn Şihâb'dan, o da Urve'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe'den naklen rivâyet etti ki: Yakınlarından biri Ölür de cenazesine kadınlar toplanır, sonra dağılırlar. Ve yalnız Ölenin ailesi ile yakınları kalırsa bir çömlek bulamaç emreder de pişirilirmiş. Sonra tirit yapılır; bulamaç onun üzerine dökülürmüş. Bundan sonra Âişe (kadınlara) şöyle dermiş: Bundan yeyin! Çünkü ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: hastanın kalbini rahatlandırır. Bâzı üzüntüleri giderir.» buyururken işittim. hadîsi Buhârî «Et'ıme» ve «Tıb» bahislerinde; Tirmizî «Kitâbü't-Tıb»'da; Nesâî «Velîme» ve «Tıb» bahislerinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. undan veya kepekten yapılan bulamaçtır. İçerisine çok defa bal da konurmuş. Rengi beyaz olduğu için buna sütleme mânâsına gelen Telbîne adı verilmiştir. şerif üzüntülü kimselere bulamaç yedirmenin müstehab olduğuna delildir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Bulamacın Hastanın Kalbini Rahatlandırması Bâbı
5901-)
Bize Muhammed b. Müsennâ ile Muhammed b. Beşşâr rivâyet ettiler. Lâfız İbm Müsennâ'nındır. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Cafer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Katâde'den, o da Bbu'l-Mütevekkil'den, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Bir adam Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek: Kardeşim ishale tutuldu, dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de: bal içir!» buyurdu. O da içirdi. Sonra tekrar ona gelerek: Ben kardeşime bal içîrdim. Ama onun ishalini artırmaktan başka birşey yapmadı, dedi. Ve bunu ona üç defa (gelip) söyledi. Sonra dördüncüde tekrar geldi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (yine): bal içir!» buyurdular. Adam: Vallahi içirdim ama onun ishalini artırmaktan başka birşey yapmadı, dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): doğru söyledi. Kardeşinin karnı İse yalan yaptı.» buyurdular. Müteakiben adam ona bal içirdi. Kardeşi hemen iyileşti.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Bal Şerbeti İle Tedavi Bâbı
5902-)
Bana bu hadîsi Amr b. Zürâra da rivâyet etti. ki): Bize Abdü'l-Vebhâb (yani İbn Atâ'), Saîd'den, o da Katâde'den, o da Ebû'l- Mütevekkil Naci'den, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen haber verdi ki: Bir adam Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek: Gerçekten kardeşimin midesi bozuldu, demiş. O da: bal içir!» buyurmuş. Şu'be'nin hadîsi mânâsında rivâyet etmiştir. hadîsi Buhârî «Kitâbü't-Tib»'da; Nesâî «Tıb» ile «Velîme» bahislerinde tahrîc etmişlerdir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in gelen zâta dördüncü defada dahi balı tavsiye buyurması vahy suretiyle kardeşinin bal içmekle düzeleceğini bildiği içindir. Dördüncüde: doğru söyledi, kardeşinin karnı İse yalan yaptı.» demiştir. Bu sözden muradı: insanlar için şifâ vardır.» Âyet-i kerîmesidir. Yalanı kardeşinin karnına nisbet etmesi mecazdır. Çünkü yalan söze mahsustur. Kardeşinin midesine bal kâr etmeyince yalan isnad etmiştir. Maamafih Araplar kezîb kelimesini hata ve fesat mânâsında da kullanırlar. Bu takdirde mecaza gitmeye lüzum yoktur. Hadîsin mânâsı: «Kardeşinin midesi bozulmuş.» demek olur. hadîs insanlar için şifâ vardır." Sûre Âyet-i kerîmesindeki zamirin Kur'ân'a değil, bala râcî olduğuna açık delildir. Doğrusu da budur. Bu kavil İbn Abbâs, İbn Mes'ûd, Hasan-ı Basri, Katâde ve diğer ulemânın kavilleridir. bâzılarına göre Âyet-i kerimeden murâd umum değil, husustur. Yani bâzı ilâçlar bâzı insanlara şifâdır. Midesinden şikâyet eden zât baldan şifâ bulacaklardan olduğu için iyileşmiştir. Yoksa Âyet-i kerimede balın mutlak surette her derde deva olduğuna dâir bir sarahat yoktur. Lâkin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) vahy yoluyla bu zâtın baldan düzeleceğini bilmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Bal Şerbeti İle Tedavi Bâbı
5903-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Mâlik'e Muhammed b. Münkedir ile Ömer b. Ubeydillah'ın azatlısı Ebû'n-Nadr’dan dinlediğim, onların da Âmir b. Sa’d b. Ebî Vakkâs'dan, onun da ba basından naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum. Âmir, babasını Üsâme b. Zeyd'e: Sen Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den taun hakkında ne işittin? diye sorarken dinlemiş. Üsâme şunu söylemiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): bir ricz yahut bir azabdir. Benî İsrail'e yahut sizden öncekilere gönderilmiştir. Bir yerde onun zuhur ettiğini işittiniz mi oraya gitmeyin! Bir yerde zuhur ederse siz de orada bulunursanız, ondan kaçmak için oradan çıkmayın!» buyurdular. «Sizi ancak ondan kaçmak çıkarır.» demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Taun, Teşeüm, Kehanet Ve Benzerleri Bâbı
5904-)
Bize Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb ile Kuteybe b. Saîd rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muğîre (İbn Ka'neb nesebini de belirterek İbn Abdirrahman El-Kureşî dedi.) Ebû'n-Nadr'dan, o da Âmir b. Sa'd b. Ebî Vakkâs'dan, o da Üsâme b. Zeyd'den naklen haber verdi. Üsâme şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): azab alâmetidir. Allah (azze ve celle) onunla kullarından bâzı kimseleri imtihan eder. Onu işittiniz mi, bulunduğu yere girmeyin. Bir yerde zuhur eder de, siz de orada bulunursanız ondan kaçmayın» buyurdular. hadîs Ka'nebî'nindir. Kuteybe'ninki de onun gibidir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Taun, Teşeüm, Kehanet Ve Benzerleri Bâbı
5905-)
Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr de rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Süfyân, Muhammed b. Münkedir'den, o da Âmir b. Sa'd'dan, o da Üsâme'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ki bu taun sizden öncekilere yahut Benî İsrail'e musallat kılınmış bir azabdır. Bir yerde zuhur ederse, siz ondan kaçmak için oradan çıkmayın. O bir yerde bulunuyorsa, oraya da girmeyin!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Taun, Teşeüm, Kehanet Ve Benzerleri Bâbı
5906-)
Bana Muhammed b. Hatim rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Bekr rivâyet etti. ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi. ki): Bana Amr b. Dinar haber verdi. Ona da Âmir b. Sa'd haber vermiş ki: Bir adam Sa’d b. Ebî Vakkas'a taunu sormuş da Üsâme b. Zeyd: Onu sana ben haber vereyim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Allah'ın Benî İsrail'den bir taifeye yahut sîzden önce geçen bâzı insanlara gönderdiği bir azab yahut riczdir. Bir yerde onu işittiniz mî oraya onun üzerine girmeyin! Bir yerde sîzin üzerinize girerse, ondan kaçarak oradan çıkmayın!» buyurdular, demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Taun, Teşeüm, Kehanet Ve Benzerleri Bâbı
5907-)
Bize Ebû'r-Rabi1 Süleyman b. Dâvud ile Kuteybe b. Saîd de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Hammâd (Bu zât Zeyd'dir.) rivâyet etti. H. Ebû Bekr b. Ebi Şeybe dahi rivâyet etti. ki): Bize Süfyân b. Uyeyne rivâyet etti. iki râvi Amr b. Dinar'dan, İbn Cüreyc'in isnadı ile onun hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Taun, Teşeüm, Kehanet Ve Benzerleri Bâbı
5908-)
Bana Ebut'-Tahir Ahmed b. Amr ile Harmele b. Yahya rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihab'dan naklen haber verdi. ki): Bana Âmir b. Sa'd, Üsâme b. Zeyd'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen haber verdi ki, şöyle buyurmuşlar: bu ağrı veya hastalık bir azabdır. Onunla sîzden önceki bâzı ümmetler azab olunmuşlar; ondan sonra yeryüzünde kalmıştır. Bâzan gider, bâzan gelir. Her kim onun bir yerde zuhur ettiğini işitirse sakın onun üzerine gitmesin. Ve her kim onun zuhur ettiği yerde bulunursa, sakın ondan kaçmak içirt kendisini oradan çıkarmasın!» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Taun, Teşeüm, Kehanet Ve Benzerleri Bâbı
5909-)
Bize bu hadîsi Ebû Kâmil El-Cahderî de rivâyet etti. ki): Bize Abdü'l-Vâhid (yani İbn Ziyâd) rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, Zührî'den Yûnus'un isnadı ile onun hadîsi gibi rivâyette bulundu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Taun, Teşeüm, Kehanet Ve Benzerleri Bâbı
5910-)
Bize Muhammed b. Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebî Âdiy, Şu'be'den, o da Habîb'den naklen rivâyet etti. ki): Medine'de idik, kulağıma geldi ki, Kûfe'de taun zuhur etmiş. Bunun üzerine bana Atâ' b. Yesar île başkaları şunu söylediler: Şüphesiz ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): yerde bulundun da, orada taun zuhur etti mi, artık oradan çıkma! Onun bir yerde olduğunu duydun mu, oraya da girme!» buyurdular. Ben: (Bu hadîs) Kimden? dedim. Âmir b. Sa'd'dan! Onu rivâyet ediyor, dediler. Habîh ki: Bunun üzerine Âmire geldim, fakat: Evde yoktur, dediler. Derken kardeşi İbrahim b. Sa'd'a rastlayarak ona sordum. O şunu söyledi: Ben Üsâme'yi Sa'd'a rivâyet ederken gördüm. Şöyle dedi: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: ki bu ağrı bir ricz veya bir azab yahut bir azabın kalıntısıdır. Onunla sizden önce geçen bir takım insanlar azâb olunmuşlardır. O bir yerde zuhur eder de, siz de orada bulunursanız, o yerden çıkmayın! Onun bir yerde zuhur ettiğini duyarsanız oraya 6a girmeyin!» buyururken işittim. ki: Bunun üzerine İbrahim'e: Üsâme'nin Sa'd'a rivâyet ettiğini, onun da inkârda bulunmadığını sen mi işittin? dedim: Evet! cevâbını verdi...
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Taun, Teşeüm, Kehanet Ve Benzerleri Bâbı
5911-)
Bize bu hadîsi Ubeydullah b. Muâz dahi rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Şu'be bu isnadla rivâyet etti. Şu kadar var ki o, hadîsin başındaki Ata' b. Yesar kıssasını anmadı.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Taun, Teşeüm, Kehanet Ve Benzerleri Bâbı
5912-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Veki' Süfyân'dan, o da Habîb'den, o da İbrahim b. Sa'd'dan, o da Sa'd b. Mâlik ile Huzeyme b. Sabit ve Üsâme b. Zeyd'den naklen rivâyet etti. (Demişler ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu... Râvi Şu'be'nin hadîsi mânâsında rivâyette bulunmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Taun, Teşeüm, Kehanet Ve Benzerleri Bâbı
5913-)
Bize Osman b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrahim ikisi birden Cerîr'den, o da A'meş'den, o da Habîb'den, o da İbrahim b. Sa'd b. Ebî Vak-kâs'dan naklen rivâyet ettiler. İbrahim Şöyle dedi: Üsâme b. Zeyd ile Sa'd oturmuş konuşuyorlardı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: ... dediler. yukarkilerin hadîsi gibi rivâyette bulunmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Taun, Teşeüm, Kehanet Ve Benzerleri Bâbı
5914-)
Bana bu hadîsi Vehb b. Bakıyye dahi rivâyet etti. ki): Bize Hâlid (yani Tahhân) Şeybânî'den, o da Habîb b. Ebî Sâbit'ten, o da ibrahim b. Sa'd b. Mâlik’den, o da babasından, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen yukarkilerin hadîsi gibi haber verdi. hadîsi Buhârî «Kitâbü'l-Enbiya»'da tahrîc etmiştir. Taun: Vücûdun dirsek, koltuk, el ve parmak gibi yerlerinde çıkan ve şiddetli ağrılara, şişkinliklere sebep olan yaralardır. Yaranın etrafı siyah, yeşil veya menekşe rengi olur. Hastada kalb çarpıntısı ve kusmak gibi araz görünür. Bâzılarına göre taundur. Muhakkak ulemâya göre ise yeryüzünün bir tarafında mûtadın hilâfına zuhur eden pek çok insanların yakalandığı bir hastalıktır. Başka zamanlarda hastalıklar muhtelif olduğu halde vebada yalnız bir nevi olur. Bu zevata göre taunla veba arasında umum ve husus mutlak vardır. Her taun vebadır. Fakat her veba taun değildir. Bu hadîslerde taunun Benî İsrail'e azâb olarak gönderildiği bildirilmektedir. Müslümanlar için ise rahmetdir. Tâun bu ümmet İçin bir rahmet ve şehâdettir. Buhârî ile Müslim'in rivâyet ettikleri bir hadîs de: ölen şehiddir...» denildiği gibi, başka bir hadîste de: bir azâb idi. Allah onu dilediğinin üzerine gönderirdi. Nihayet onu mü'minlere rahmet yaptı. Eğer bir kul tauna tutulur da bulunduğu yerde sabrederek bekler, Allah'ın takdirinden başka kendisine bir şey isabet etmiyeceğini bilirse, o kimseye şehîd ecri kadar sevab verilir.» buyurulmuştur...» diyor. şerifteki riczden murad da azabdır. Râvi ricz mi, yoksa azab mı denildiğinde ve keza Benî İsrail'e mi, yoksa sizden öncekilere mi buyurulduğunda şekketmiştir. rivâyetlerde taun hastalığı zuhur eden yere girmek ve taundan kaçmak için o yerden çıkmak yasak edilmektedir. Kaçmak için değil de arızî bir sebeple o yerden çıkmakta beis yoktur. Cumhûr ulemânın kavli budur. Hattâ Hazret-i Âişe (radıyallahü anha); kaçmak, harbden kaçmak gibidir.» demiştir. Ulemâdan Bazıları taun hastalığı bulunan yere girmeyi ve ondan kaçmak için o yerden çıkmayı caiz görmüşlerdir. Bu kavil Hazret-i Ömer'le, Ebû Mûsa’l-Eş'ârî, Mesrûk ve Esved b. Hilâl'den rivâyet olunmuştur. Hattâ Amr b. Âs’ın: «Bu azabdan geçitlere, vadilere ve dağ tepelerine kaçın!» dediği rivâyet olunur. Bunlar hadîsteki nehyi te'vil ederek: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) tâunlu beldeye girip çıkmayı mukadder olmayan bir şey başa gelir korkusuyla yasak etmemiştir. Lâkin fitne çıkmasın, halk o yere gelen kimsenin helâkini gelişine, kaçanın selâmetini de kaçışma bağlamasın diye nehiy buyurmuştur...» derler. diyor ki: «Sahîh olan yukarda arzetiğimiz gibi taun zuhur eden yere girmenin ve taundan kaçmak için o yerden çıkmanın men edilmesidir. Çünkü sahîh hadîslerin zahiri bunu gösterir.» kaçmak için değil de, herhangi bir iş veya meşguliyetle o yerden dışarı çıkmak bütün ulemâya göre caizdir. ancak ondan kaçmak çıkarır...» diye terceme ettiğimiz cümlesi bâzı nüshalarda merfu' bâzılarında mensub olarak rivâyet edilmiştir. Fakat gerek ibare gerekse mânâ itibariyle ikisi de müş-kildir. Kâdî Iyâz: «Bu rivâyet lisan âlimlerine göre zayıftır, mânâyı bozmaktadır. Çünkü zahirine göre herhangi bir sebeple tâunlu yerden çıkmak memnu, yalnız taundan kaçmak için çıkmak memnu değildir, mânâsına gelir ki, bu da maksadın tam zıddıdır.» diyor. bir cemâat bu cümledeki «illâ»nın râvi tarafından yanlışlıkla getirildiğini söylemişlerdir. Hadîsin doğru şekli sair rivâyetlerde olduğu gibi, onu hazfederek okumaktır. şerîf zararlı şeylerden ve onların sebeplerinden korunmaya, âfet ve musibet zamanında Allah'ın kazasına teslimiyet göstermeye teşvik etmektedir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Taun, Teşeüm, Kehanet Ve Benzerleri Bâbı
5915-)
Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmî rivâyet etti. ki): Mâlik'e, İbn Şihâb’dan dinlediğim, onun da Abdü'l-Hamîd b. Abdirrahman b. Zeyd b. Hattab'dan, onun da Abdullah b. Abdillah b. Haris b. Nevfel'den, onun da Abdullah b. Abbâs'dan naklen rivâyet ettiği şu hadisi okudum. Ömer b. Hattâb Şam'a gitmek üzere yola çıkmış. Serğ denilen yere vardığında onu ecnadiılar (yani) Ebû Ubeyde b. Cerrah ve arkadaşları karşılayarak Şam'da veba zuhur ettiğini kendisine haber vermişler. Abbâs ki: Bunun üzerine Ömer: Bana ilk muhacirleri çağır! dedi. Ben de onları çağırdım, kendileriyle istişarede bulundu. Ve Şam'da veba zuhur ettiğini onlara haber verdi. Derken ihtilâfa düştüler. Bazıları: Sen bir iş için yola çıktın, biz ondan dönmeni nıünâsib görmüyoruz, dediler. Bazıları da: Senin beraberinde olanlar insanların bakıyyesi ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ashabıdır. Onları bu vebanın üzerine götürmeni münasib görmüyoruz, dediler. Ömer (onlara): Yanımdan -Lalkın! dedi. Bana ensârı çağır! dedi. Onları da çağırdım ve kendileriyle istişare etti. Fakat onlar da muhacirlerin yolunu tuttular ve onlar gibi ihtilâf ettiler. Ömer (onlara da): Yanımdan kalkın! dedi. Sonra: Bana Fetih muhacirlerinden burada bulunan Kureyş ihtiyarlarını çağır! dedi. Onları da çağırdım. Ama onun yanında iki kişi bile ihtilafa düşmedi. Ve: Biz insanları geri döndürmeni, onları bu vebanın üzerine götürmemeni münasib görüyoruz, dediler. Bunun üzerine Ömer cemaata seslendi: Ben sabahleyin hayvanin sırtındaydım. Siz de binin! Ebû Ubeyde b. Cerrah: Allah'ın kaderinden kaçmak için mi? dedi. Ömer: Bunu senden başkası söylemeliydi yâ Ebâ Ubeyde! dedi. (Ömer ona karşı gelmekten çekinirdi.) Evet, Allah'ın kaderinden, Allah'ın kaderine kaçıyoruz. Ne buyurursun. Senin develerin olsa da iki taraflı bir vadiye inseler, tarafların biri verimli, diğeri çorak olsa. verimli yerde ot-latsan Allah'ın kaderiyle otlatmış, çorak yerde otlatsan da Allah'ın kaderiyse otlatmış olmaz miydin? dedi. Az sonra Abdurrahman b. Avf geldi. Bir hacetine gitmişti. Ve: Bu hususta bende bilgi var. Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i: yerde taun olduğunu işitirseniz, o yere gitmeyin! Bir yerde zuhur eder, sîz de orada bulunursanız, ondan kaçmak için o yerden çıkmayınız!» buyururken işittim, dedi. Abbâs: «Bunun üzerine Ömer b. Hattâb Allah'a hamd etti. Sonra oradan gitti.» demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Taun, Teşeüm, Kehanet Ve Benzerleri Bâbı
5916-)
Bize İshâk b. İbrahim İle Muhammed b. Râfi' ve Abd b. Humeyd de rivâyet ettiler. İbn Râfi': Haddesenâ; ötekiler Ahberanâ tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki): Bize Abdürrezzak haber verdi. ki): Bize Ma'mer bu isnadla Mâlik'in hadisi gibi haber verdi. Ma'mer'in hadisinde şu ziyâde vardır: ki): Ona şunu da söyledi: Ne buyurursun! Verimli yeri bırakıp çorak yeri otlatsa bunu onun beceriksizliğine verir miydin? Evet! cevâbını verdi. O halde yürü, dedi. Ve yürüdü, nihayet Medine'ye geldi de: Mahal yahut menzil inşaallah burasıdır, dedi.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Taun, Teşeüm, Kehanet Ve Benzerleri Bâbı
5917-)
Bana bu hadîsi Ebû't-Tâhir ile Harmele b. Yahya dahi rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki). Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan bu isnadla haber verdi. Yalnız o: «Gerçekten onu Abdullah b. Haris rivâyet etmiş.» demiş. «Abdullah b. Abdillah» dememiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Taun, Teşeüm, Kehanet Ve Benzerleri Bâbı
5918-)
Bize Yahya b. Yahya da rivâyet etti. ki): Mâlikle İbn Şihâb'dan dinlediğim, onun da Abdullah b. Âmir b. Rabîa'dan naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum. Ömer Şam'a gitmek üzere yola çıkmış. Serğ denilen yere geldiği vakit Şam'da veba zuhur ettiğini duymuş. Bunun üzerine ona Abdurrahman b. Avf, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: yerde veba zuhur ettiğini işittiniz mi, onun üzerine gitmeyin. Bir yerde veba zuhur eder, siz de orada bulunursanız, ondan kaçmak için o yerden çıkmayın!» buyurduğunu haber vermiş. Ömer b. Hattab da Serğ’dan geri dönmüş. Şihâb'dan, o da Salim b. Abdillah'dan naklen rivâyet olunduğuna göre Ömer orduyu ancak Abdurrahman b. Avf'ın hadîsinden dolayı döndürmüştür. hadîsi Buhârî ile Nesâî «Kitabu't-Tıb»'da; Ebû Dâvud «Cenâiz» bahsinde tahric etmişlerdir. Ömer'in Şam seyahati bir rivâyette Hicretin on yedinci, diğer rivâyete göre on sekizinci yılındadır. Bundan maksadı halkın umumî ahvâlini ve âmirlerle memurları teftiş idi. Bundan önce on altı tarihinde Hazret-i Ebû Ubeyde Beyt-i Makdis'i muhasara ettiği vakit de teftişe çıkmış, Kudüslüler sulhu onunla yapacaklarını söylemişlerdi. Şam’ın Hicaz'a giden yolu üzerinde bir köydür. Hazret-i Ebû Ubeyde'nin fethettiği bir kasaba olduğunu söyleyenler de vardır. Medîne'ye on üç konak mesafededir. Tebûk yakınlarında olduğu söylenir. Hadîsin Buhârî rivâyetinde Ehlü'LEcnâd yerine Ümerâü'l-Ecnâd denilmiştir. Şu halde ordu kumandanları mânâsına gelen bu terkibden murad Ebû Ubeyde b. Cerrah ile arkadaşları Hâlid b. Velîd'e, Yezid b. Ebi Süfyan, Şurah bil b. Hasene ve Amr b. Âs'dır. Ebû Bekr memleketi bu zevat arasında taksim etmiş. Harb işlerini Hazret-i Hâlid'e vermişti. Bilâhere Ömer (radıyallahü anh) bu işi ondan alarak Hazret-i Ebû Ubeyde'ye tevdî etmiştir. Kitabımızdaki Ecnâd tâbirinden murâd Şâm'ın beş nâhiyesidir. Bunlar Filistin, Ürdün, Hums , Kınnısrin ve Dimeşk'dir. Hazret-i Ömer'e haber verilen veba. Amvas Taunu nâmiyle ma'rufdur. İslâm'da zuhur eden ilk taun budur. Bu taundan Şam'da otuz bin kişinin telef olduğu rivâyet edilir. ilk muhacirlerden murad iki kıbleye karşı namaz kılanlardır. Bunlar kıblenin Mescid-i Aksa olduğu devre yetişmiş, sonra Kabe'ye çevrildiğini de görmüş insanlardır. Fetih Muhacirleri ile ya Mekke fethedildiği sene Medine'ye hicret edenler, yahut o yıl müsliman olanlar kastedilmiştir. Bundan murad; Mekke'nin fethinden sonra hicret edenler de olabilir. Gerçi fetihden sonra hicretin hükmü kalmamışsa da şeklen Mekke'den ayrılıp, Medine ve göçmek de bir hicrettir. ki Hazret-i Ömer istişare için çağırdıklarım fazilet ve rütbelerine göre sıraya koymuştur. İstişare neticesinde geri dönmeyi teklif edenler çok olduğu ve teklifleri ihtiyata daha muvafık bulunduğu için kabul etmiştir. Zâten kendi içtihadı da bu idi. Hazret-i Abdurrahman'ın hadîsini işitince Allah'a hamd-ü senada bulunması, içtihadı hadis-i şerife uyduğu içindir. diyor ki: «Müslim’in Hazret-i Ömer ancak ve ancak Abdurrahman'in hadîsinden dolayı geri dönmüştür. Sözüne gelince: ihtimal ki Salim, Hazret-i Ömer'in daha önceden geri dönmek azminde olduğunu duymamıştır. Bu sözden Hazret-i Ömer ancak Abdurrahman'ın hadîsini dinledikten sonra döndü mânâsı da kastedilmiş olabilir.» Ömer'in Ebû Ubeyde'ye verdiği cevâbın iki veçhe ihtimâli vardır. Birinci veçhe göre: «Bu sözü senden başkası söyleseydi yâ Ebâ Uheyde, onu te'dîb ederdim. Çünkü ekseriyetin bana uyduğu ic-tihadî bir meselede bana itiraz ediyorsun.» demektir. İkinci veçhe göre: Bu sözü senden başkası söyleseydi şaşmazdım, ama bunca ilim ve fazilet sahibi olduğun halde senin söylemiş olmana şaşarım, manasınadır. Hazret-i Ömer bundan sonra Ebû Ubeyde'ye sahih olduğunda kimsenin şüphe edemiyeceği kıyası-celî delili ile cevap vermiştir. Bu cevâbın mânâsı geri dönmek mukadderi değiştirir demek değildir. Ondan maksat Allah'ın ihtiyatla emrettiğini, helâk sebeplerinden kaçınmak lâzım geldiğini göstermektedir. Yoksa her şey Allah'ın kaza ve kaderiyle olur. (radıyallahü anh): «Allah beni bu insanların hasına getirmiştir. Binâenaleyh onlar hakkında ihtiyatlı hareket etmem gerekir. İhtiyatı bırakırsam acze nispet edilir. Ve cezaya müstehak olurum.» demek istemiştir. Hâsılı Hazret-i Ömer her şeyin Allah'ın takdiri ile olduğunu, bunda dönmenin ve dönmemenin de dahil bulunduğunu, bununla beraber ihtiyata riayet gerektiğini anlatmak istemiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Taun, Teşeüm, Kehanet Ve Benzerleri Bâbı
5919-)
Bana Ebû't-Tâhir İle Harmele b. Yahya rivâyet ettiler. Lâfız Ebû't-TAhir'indir. (Dediler ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus haber verdi. Şihab dedi ki: Bana da Ebû Seleme b. Abdirrahman Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'. bulaşması, karın kurdu ve baykuş yoktur.» buyurduğu vakit bir bedevi: Ya Resûlallah ! O haîde develere ne oluyor ki, kumda geyik gibi oluyorlar da, uyuzlu deve gelip aralarına geliyor ve hepsine uyuz bulaştırıyor, demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ; birinciye kim bulaştırdı?» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Hastalık Bulaşması, Teşe’üm, Hame, Safer, Yıldız Batması Ve Gul Olmadığı Hasta Develerin Sahibi Sağlam Develerin Sahibi Üzerine Deve Getirmeyeceği Bâbı