Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı
6521-)
Bize İshâk b. İbrahim rivâyet etti. ki): Bize Cerîr, İsmail b. Ebî Hâlid'den, o da Kays b. Ebî Hâzim'den, o da Cerîr b. Abdillah El-Becelî'den naklen haber verdi. (Şöyle dedi): Bana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Cerir! Beni Zülhalasadan kurtarmaz mısın?» buyurdu. (Yani) Has'am'ın evinden ki, buna Yemen'in Kâ'be'si denilirdi. Hemen yüzelli atlı ile gittim. At üstünde duramıyordum. Bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e andım da eliyle göğsüme dokundu. Ve: Bunu sabit kıl! Bunu Hâdî Mehdî eyle!» diye duâ etti. Râvi diyor ki: Cerîr gitti ve o evi ateşle yaktı. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bunu müjdelemek için bir adam gönderdi. Bu adam Ebû Ertât künyesini taşırdı. Bizdendi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek: Onu gıcikli deve gibi bırakmadıkça sana gelmedim, dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de Ahmes atlarına ve erkeklerine beş defa bereket duasında bulundu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Cerir B. Abdillah Radıyallahü Anhın Faziletlerinden Bir Bab
6522-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Veki' rivâyet etti. H. İbn Nümeyr de rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. H. Muhammed b. Abbâd dahi rivâyet etti. ki): Bize Süfyân rivâyet etti. H. İbn Ebî Ömer de rivâyet etti. ki): Bize Mervân (yani El-Fezâri) rivâyet etti. H. Muhammed b. Râfi' dahi rivâyet etti. (Dedi ki.): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. râvilerin hepsi İsmail'den bu isnadla rivâyette bulunmuşlardır. Mervan'in hadîsinde: «Cerîr'in müjdecisi Ebû Ertât Husayn b. Rabîa, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e müjdeye geldi.» demiştir. hadîsi Buhârî «Cihâd» ve «Meğâzî» bahislerinde; Ebû Dâvud «Cihâd»'da; Nesâî «Siyer» ile «Elyevm Velleyle» bahislerinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Has'am kabilesine ait bir ev idi. Ona Yemen'in Kâbe‘si derlerdi. İbn Esîr onun Devs kabilesine ait bir put olduğunu söylemiştir. Devs kabilesi bu puta taparlarmış. İbn Dıhye bunun Devs , Has'am ve Büceyle kabilelerine âit bir put evi olduğunu söylemiştir. «Yemen Kâ'be'si, Şam Kâ'be'si...» tâbirlerinde şüpheye düşürücü bir kapalılık vardır. Bunlardan murad şudur: Zülhalasa'ya Yemenin Kâ'be'si, Mekke'deki Kâbe-i Muazzama'ya da şam'ın Kâ'be'si derlerdi. Iyâz: «Şam'ın Kâ'be'si» tâbirinin râvilerden biri tarafından yanlışlıkla dercedildiğini söylemiş ve: «Doğrusu bunu atmaktır. Hadîsi Buhârî de bu isnadla zikretmiş, fakat onda bu ziyade ve vehim yoktur.» demiştir. Nevevî ise Kâdî Iyâz'ın mütalâasına iştirak etmemiş: «Bu sözün te'vili mümkündür. Ve: Sen beni halkın Yemen'in Kâ'be'si, Şâm'ınâ'be'si sözlerinden kurtarır mısın? takdirindedir.» demiştir. deve tâbirinden murad ; Bu hastalıktan dolayı katranla yağlanıp simsiyah olan devedir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Cerir B. Abdillah Radıyallahü Anhın Faziletlerinden Bir Bab
6523-)
Bize Züheyr b. Harb ile Ebû Bekr b. Nadr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Hâşim b. Kaâsım rivâyet etti. ki): Bize Verkaâ' b. Ömer El-Yeşkürî rivâyet etti. ki): Ubeydullah b. Ebî Yezid'i, İbnu Abbâs'dan naklen rivâyet ederken dinledim ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) helaya geldi. Ben de onun için abdest suyu koydum. Çıktığı vakit: kim koydu?» diye sordu. Züheyr'in rivâyetinde İbn Abbâs dediler. Ebû Bekr'in rivâyetinde ise: Ben: İbn Abbâs! dedim. bunu fakih öyle!..» buyurdular, demiş. hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Vudu»'da; Nesâî «Menâkıb» bahsinde tahric etmişlerdir. murad din âlimidir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in duâsına sebep Abdullah b. Abbâs (radıyallahü anh) da gördüğü zekâ Ve kabiliyettir. Çünkü Hazret-i Abdullah küçük çocuk olmasına rağmen kolaylığı düşünerek suyu helanın yanına koymuştur. Uzak bir yere koysaydı, suyu aramaya veya istemeye muhtaç olurdu. Bu ise ona meşakkat verirdi. Suyu yanına götürmüş olsa kazayı hacet ederken hâline muttali olurdu. Bu düşünce ile hareket ettiğini görünce Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun son derece zeki olduğunu anlamış ve kendisine duada bulunmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Abdullah B. Abbâs Radıyallahü Anhnın Faziletleri Bâbı
6524-)
Bize Ebû'r-Rabî' El-Atekî ile Halef b. Hişâm ve Ebû Kâmil El-Cahderî hep birden Hammad b. Zeyd'den rivâyet ettiler. Ebû'r-Rabi’ dedi ki: Bize Hammad b. Zeyd rivâyet etti. ki): Bize Eyyûb, Nâfi'den, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Rü'yada gördüm ki, elimde bir kalın İpek parçası varmış. Cennetten bir yer istemeye göreyim, hemen oraya uçuyordu. Ben bunu Hafsa'ya anlattım. Hafsa da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e anlattı da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): Abdullah'ı sâlih bir adam olacak görüyorum.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Abdullah B. Ömer Radıyallahü Anhuma’nın Faziletlerinden Bir Bab
6525-)
Bize İshâk b. İbrahim ile Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. Lâfız Abd'indir. (Dediler ki): Bize Abdürrezzak haber verdi. ki): Bize Ma'mer, Zührî'den, o da Sâlim'den, o da İbn Ömer'den naklen haber verdi. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hayatında bir adam rü'ya gördü mü onu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e anlatmayı temenni ettim. Genç, bekâr bir delikanlı idim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında mescidde yatardım. Rü'ya-da iki meleğin beni alıp cehenneme götürdüklerini gördüm. Bir de baktım, cehennem kuyu çevresi gibi çevrilmiş; hem kuyu direği gibi iki direğ var. İçinde de bir takım insanlar var ki, onları tanıdım. Hemen Cehennemden Allah'a sığınırım; Cehennemden Allah'a sığınırım; Cehennemden Allah'a sığınırım, demeğe başladım. Derken o ki meleği (başka) bir melek karşıladı. Ve bana: Korkma! dedi. Ben bu rü'yayı Hafsa'ya anlattım. Hafsa da onu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e anlattı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): ne iyi adam! (Bir de) Geceleyin namaz kılsa!» buyurdular. Dedi ki; bundan sonra Abdullah geceleyin pek az uyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Abdullah B. Ömer Radıyallahü Anhuma’nın Faziletlerinden Bir Bab
6526-)
Bize Abdullah b. Abdirrahman Ed-Dârimî rivâyet etti. ki): Bize Firyâbî'nin dâmâdı Mûsa b. Hâlid, Ebû İshâk El-Fezârî'den, o da Ubeydullah b. Ömer'den, o da Nâfi'den, o da İbn Ömer'den naklen haber verdi. (Şöyle dedi): Mescidde yatıyordum. Ailem yoktu. Rü'yada gördüm ki, sanki beni bir kuyuya götürdüler... Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen Zührî'nin Sâlim'den, onun da babasından rivâyet ettiği hadîs mânâsında nakletmiştir. hadîsin ikinci rivâyetini Buhârî «Kitâbu't-Teheccüd»'de tahric etmiştir. adamdan murad; Allah'ın hududunu ve kulların hukukunu bilip, gereğini yapan kimsedir. diyor ki: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i Abdullah'ın rü'yasım güzel bir şekilde yorması, evvelâ cehenneme arzedilip, sonra ondan kurtarıldığı içindir. Kendisine: Korkma! denilmiştir. Bu onun salâhından dolayıdır. Bir kusuru geceleyin kalkıp namaz kılmamasıdır. Abdullah bu rü'yadan, gece namazının insanı cehennemden koruyan şeylerden olduğunu anlamış, onun için bir daha gece namazını terketmemiştir. El-Mühelleb'de: «Bundaki sır Abdullah'ın mescidde yatmasıdır. Mescidin hakkı ise içinde ibâdet edilmektir. İşte Cehennemle korkutulmak suretiyle kendisine bu tenbih edilmiştir.» diyor. beyânına göre Hazret-i Câbit b. Abdullah onun hakkında şunu söylemiştir: «Bizden hiç bir kimse yoktur ki, dünya ona, o dünyaya meyletmesin. Yalnız Ömer'le oğîu Abdullah müstesna!» «Biz Abdullah b. Ömer'den daha vera' ve takva sahibi İbn Abbâs'dan daha âlim kimse görmedik.» demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Abdullah B. Ömer Radıyallahü Anhuma’nın Faziletlerinden Bir Bab
6527-)
Bize Muhammed t. Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. ki): Katâde'yi» Enes'den, o da annesi Ümmü Süleym'den naklen rivâyet ederken dinledim. Ümmü Süleym: Ya Resûlallah! Enes hizmetçindir. Onun için Allah'a dua buyur! demiş. Bunun üzerine: bunun malını ve evladını çoğalt! Ona verdiklerinde kendisine bereket ihsan eyle!» diye dua buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Enes B. Malik Radıyallahu Anhin Faziletlerinden Bir Bab
6528-)
Bize Muhammed b. Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize Ebû Dâvud rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Katâde'den rivâyet etti. ki): Enes'i şunu söylerken işittim: Ümmü Süleym: Ya Resûlallah! Enes hizmetçindir... dedi. râvi yukarîd hadîs gibi nakletmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Enes B. Malik Radıyallahu Anhin Faziletlerinden Bir Bab
6529-)
Bize Muhammed b. Beşşâr rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Hişâm b. Zeyd'den rivâyet etti. ki): Enes b. Mâlik'i yukarki hadîs gibi rivâyet ederken işittim.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Enes B. Malik Radıyallahu Anhin Faziletlerinden Bir Bab
6530-)
Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Hâ-şint b. Kâsım rivâyet etti. ki): Bize Süleyman, Sâbit'ten, o da Ehes'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yanımıza girdi. Evde ben, annem ve teyzem Ümmü Haram'dan başka kimse yoktu. Annem: Ya Resûlallah! Hizmetkârcığındir! Onun için Allah'a duâ et! dedi. O da benim için her hayrı duâ etti. Bana ettiği duanın sonunda şu sözü d; vardır: Bunun malını ve evlâdını çoğalt. Kendisine onda bereket ihsan eyledi
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Enes B. Malik Radıyallahu Anhin Faziletlerinden Bir Bab
6531-)
Bana Ebû Ma'n Er-Rakâşî rivâyet etti. ki): Bize Ömer b. Yûnus rivâyet etti. ki): Bize İkrime rivâyet etti. ki): Bize Ishâk rivâyet etti. ki): Bize Enes rivâyet etti. ki): Beni annem Ümmü Enes, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e getirdi. Beni baş örtüsünün yarısını izâr, yansını da ridâ yapmıştı. Ya Resûlallah! Bu oğlum Enes'cikdir. Onu sana getirdim. Sana hizmet eder. İmdi onun için Allah'a duâ et! dedi. Bunun üzerine: Bunun malını ve evlâdım çoğalt!» diye duâ etti. ki: Vallahi malım pek çoktur. Çocuklarım ve çocuklarımın çocuklarının sayısı ise bugün yüz civarındadır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Enes B. Malik Radıyallahu Anhin Faziletlerinden Bir Bab
6532-)
Bize Kuteybe b. SaH rivâyet etti. ki): Bize Ca'fer (yani İbn Süleyman) Ebû Osman El-Ca'd'dan rivâyet etti. ki): Bize Enes b. Mâlik rivâyet etti. ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) geçti de annem Ümmü Süleym onun sesini işitti. Ve: Annem, babam sana feda olsun ya Resûlüllah! Enes'cik... dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) benim için üç şey duâ etti. Bunların ikisini dünyada gördüm; üçüncüyü de âhirette ummaktayım. hadîsi Buhârî «Kitâbu'd-Deavât»'ın birkaç yerinde tahric etmiştir. Enes'in annesi Ümmü Süleym oğlunun Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hizmetinde olduğunu arzederek ona duada bulunmasını reca etmiş, o da Enes için Cenâb-ı Hak'dan üç şey dilemiştir. Bunların birincisi malının çok olmasıdır. Filhakika malı çoğalmış ve zengin olmuştur. Hattâ Basra'da senede iki defa yemiş veren bir bahçesi olduğu ve içindeki çiçeklerden etrafa mis kokusu yayıldığı rivâyet edilir. İkincisi evlâdının çokluğudur. Bu duâ bereketiyle Enes (radıyallahü anh)’ın yüzyirmi çocuğu dünyaya gelmiştir. Bir rivâyette ikisi kız, olmak üzere seksen çocuğu olmuştur. Üçüncüsü hakkında Enes (radıyallahü anh): «Bunu âhirette göreceğimi umarım» demiştir. şârihi Aynî üçüncü duanın uzun ömür istemesi olduğunu söylemiştir. Fakat bu da diğer ikis gibi dünyaya aiddir. Âhirette umduğu bunlardan başka olacaktır. Hazret-i Enes çok yaşamış, bir rivâyette yüzyirmi, diğer bir rivâyette yüzüç, başka bir rivâyette yüzyedi yaşında vefat etmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Enes B. Malik Radıyallahu Anhin Faziletlerinden Bir Bab
6533-)
Bize Ebû Bekr b. Nafi' rivâyet etti. ki) ; Bize Beliz rivâyet etti. ki): Bize Hammad rivâyet etti. ki): Bize Sabit, Enes'den naklen haber verdi. (Şöyle dedi): Ben çocuklarla oynarken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanıma geldi. Bize selâm verdi. Ve beni bir hacete gönderdi. Bu sebeple annemin yanına dönmekte geciktim. (Eve) Geldiğim vakit annem: Niye geciktin? diye sordu. Beni Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hacete gönderdi, dedim. Haceti ne imiş? diye sordu. O sırdır! dedim, Sakın Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sırrını kimseye söyleme! dedi. «Vallahi bunu bir kimseye söyleyecek olsam sana söyledim ya Sâbît!» demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Enes B. Malik Radıyallahu Anhin Faziletlerinden Bir Bab
6534-)
Bize Haccac b. Şâir rivâyet etti. ki): Bize Ârim b. Fadl rivâyet etti. ki): Bize Mu'temir b. Süleyman rivâyet etti. ki): Babamı Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet ederken dinledim. Enes şöyle dedi: Nebiyyulluh (sallallahü aleyhi ve sellem) bana bir sır söyledi, ondan sonra bu sırrı kimseye haber vermedim. Onu bana Ümmü Süleym de sordu ama ona da haber vermedim. hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-istizan»'da tahric etmiştir. bu sırrın Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kadınlarına ait olduğunu söylemiş: «Bilinmesi gereken bir şey Gİsa Hazret-i Enes'in onu gizlemesi caiz olmazdı.» demişlerdir. Hazret-i Enes'in mezkûr sırrı annesine söylememesi bu husûsda mübalâğa içindir. Annesinden gizleyince, başkalarına söylemiyeceği evleviyette kalır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Enes B. Malik Radıyallahu Anhin Faziletlerinden Bir Bab
6535-)
Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize İshâk b. İsâ rivâyet etti. ki): Bana Mâlik, Ebû'n-Nadr'dan, o da Âmir Sa'd'dan naklen rivâyet etti. ki): Babamı şunu söylerken işitim: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ji yürüyen bir canlı için: »Bu cennettedir» derken işitmedim. Yalnız Abdullah b. Selâm için (soylediği) müstesna! hadîsi Buhârî «Menâkıbu'l-Ensar» bahsinde; Nesâî «Kitâbu'l-FedâiKde tahric etmişlerdir. bazıları: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Sa'd dahil olmak üzere on zâtı sağlıklarında cennetle müjdelediği halde Sa'd bu sözü nasıl söyleyebilmiştir!» demişlerdir. Hattâbî buna cevâb vermiş: «Sa'd (radıyallahü anh) kendisini tezkiyeden çekinmiş, ün kardeşi için gördüğü hakkı kendinde görememiştir» demiştir. husûsda Nevevî şunları söyler: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: Bekr cennettedir; Ömer cennettedir; Osman cennettedir ve Ali cennettedir...» buyurarak on zâtı sonuna kadar saydığı sübut bulmuştur. Hazret-i Hasan'la Hüseyn'in cennet gençlerinin efendileri olduğunu Ukâşe ile Sabit b. Kays ve başkalarının da bunlar arasında bulunduğunu haber verdiği dahi sübût bulmuştur. Fakat bu Sa'd’ın sözüne muhalif değildir. Çünkü Sa'd onun başkalarını cennetle müjdelemesinin aslını inkâr etmemiş, sadece ben işitmedim, demiştir...» Abdullah b. Selâm cennetle müjdelenen bahtiyarlardan biridir. Cahiliyyet devrinde ismi Husayn imiş. Bilâhere Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine Abdullah İsmini vermiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Abdullah B. Selam Radıyallahü Anhın Faziletlerinden Bir Bab
6536-)
Bize Muhammed b. Müsennâ el-Anezî rivâyet etti. ki): Bize Muâz b. Muâz rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Avn, Muhammed b. Sîrîn'den, o da Kays b. Ubâd'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Medine'de bir takım insanların içinde bulunuyordum. Aralarında Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabından Bazıları da vardı. Derken yüzünde huşu'dan eser bulunan bir zât geldi. Cemaattan bazısı: Bu cennetliklerden bir zâttır; bu cennetliklerden bir zâttır, dedi. Bu zât caiz olacak kadar okuyarak iki rek'at namaz kıldı, Sonra çıktı. de peşine düştüm. Ve evine girdi. Ben de girdim. Biraz konuştuk. Bana kalbi yatışınca kendisine şunu söyledim: Biraz önce sen girdiğin vakit bir adam şöyle şöyle dedi. Şunu söyledi: Sübhânellah! Hiç bir kimseye bilmediği bir şeyi söylemek yakışmaz. Bunu niçin söylediğini sana anlatayım: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında bir rüya gördüm de, onu kendisine anlattım. Kendimi bir bahçede gördüm. —Abdullah burada bahçenin genişliğini, çimenini ve yeşilliğini anlatmış.— Bahçenin içinde demirden bir vardı ki, alt kısmı yerde, üst kısmı gökte idi. Tepesinde bir kulp vardı. Bana: Buna çık! denildi. Ben ona: Yapamam! dedim. Derken bana bir nıinsaf geldi. (İbn Avn: Minsâf, hizmetçidir, demiş.) Ve arkamdan elbisemi tutarak kaldırdı. —Abdullah kendisini arkasından tutarak kaldırdığını eliyle tarif etmiş. — Ben de çıktım. Tâ direğin tepesine vardım ve kulpdan tuttum. Bana: Tutun! denildi. Bir de uyandım ki, kulp elimdedir. Bu rü'-yayı Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e anlattım da: bahçe İslâm'dır. Bu direk de İslâm'ın direğidir. Kulp da Urve-i Vüska'dır. Sen ölünceye kadar İslâmiyet üzere kalacaksın!» buyurdular. Râvi: Bu adam Abdullah b. Selâm'dır, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Abdullah B. Selam Radıyallahü Anhın Faziletlerinden Bir Bab
6537-)
Bize Muhammed b. Amr b. Abbâd b. Cebele b. Ebî Revvâd rivâyet etti. ki): Bize Haremi b. Umarc rivâyet etti. ki): Bize Kurre b. Hâlid, Muhammed b. Sîrîn'den rivâyet etti. ki): Kays b. Ubad şunu söyledi: İçlerinde Sa'd b. Mâlik ile İbn Ömer de bulunan bir halkada idim. Derken (oraya) Abdullah b. Selâm uğradı. Cemâat: Bu cennetliklerden bir zâttır, dediler. Ben hemen kalkarak kendisine: Bunlar şöyle şöyle dediler, dedim. Şu karşılığı verdi: Sübhanellah! Onlara bilmedikleri bir şeyi söylemek yakışmazdı. Ben sadece rüyamda gördüm ki: Yeşil bir bahçenin içine bir direk konulmuş ve oraya dikilmiş. Tepesinde bir kulp var. Aşağısında da bir min-saf! —Minsaf, hizmete yarayan küçük çocuk demektir.— Bana: Buna çık! denildi. Ben de çıktım. Tâ kulpu tuttum. Bu rü'yayı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) anlattım da, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Urve-i Vüska'dan tutunmuş olarak Ölecek!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Abdullah B. Selam Radıyallahü Anhın Faziletlerinden Bir Bab
6538-)
Bize Kuteybe b. Saîd İle İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. Lâfız Kuteybe'nindir. (Dediler ki): Bize Cerîr, A'meş'den, o da Süleyman b. Müshir'den, o da Haraşa b. Hur'dan naklen rivâyet etti, (Şöyle dedi): Medine'nin mescidinde bir halkada oturuyordum. Halkada güzel kıyafetli bir ihtiyar vardı. Ki bu zat Abdullah b. Selâm'dı... Oradakilere güzel bir şey anlatmaya başladı. O kalktığı vakit cemâat: Kim cennetliklerden bir zât görmek isterse şuna bakıversin! dediler. Ben (kendi kendime): Vallahi bunun peşine takılacağım ve mutlaka evinin yerini öğreneceğim, dedim. Ve peşine düştüm. Yola koyuldu, hattâ az daha Medine'den çıkıyordu. Sonra evine girdi. Ben de yanına girmek için izin istedim. Bana izin verdi. Ve: Hacetin nedir ey kardeşim oğlu? diye sordu. Kendisine: Cemâati dinledim. Sen kalktığın vakit senin için kim cennetliklerden bir zât görmek isterse şuna bakıversin, dediler. Benim de seninle beraber olmak hoşuma gitti, dedim. Şunu söyledi: Cennetlikleri Allah bilir. Ben sana bunu niçin söylediklerini anlatayım. Bir defa ben uyurken anîden bir adam gelerek bana: Kalk! dedi. Ve elimden tuttu. Onunla beraber yürüdüm. Bir de ne göreyim, soluma düşen bir takım caddelerdeyim! O caddeyi tutmaya kalkıştım. Bana: Onu tutma! Çünkü o solcuların yollarıdır, dedi. Baktım sağ tarafımda dosdoğru bir takım caddeler var. Bana: Bu caddeyi tut! dedi. Ve beni bir dağa getirerek (buna): Çık! dedi. Ben çıkmak istedim mi kıçımın üzerine düşmeye başladım ve bunu defalarca yaptım. Sonra beni götürdü. Nihayet benimle bir direğe vardı ki, başı gökte, alt kısmı yerde idi. Tepesinde bir halka vardı. Bana: Bunun üzerine çık, dedi. Ben buna nasıl çıkabilirim; onun başı göktedir, dedim. Bunun üzerine elimden tutarak beni attı. Bir de baktım halkada asılıyım. Sonra direğe vurdu. Direk yıkıldı. Ben sabaha kadar halkada asılı kaldım. Hemen Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek bu rü'yayı ona anlattım. Şöyle buyurdular: gördüğün yollar, solcuların yollarıdır. Sağında gördüğün yollar ise, sağcıların yollandır. Dağ, şehidlerin yeridir. Sen ona asla çıkamazsın. Direk ise, İslâm'ın direğidir. Kulpa gelince, o İslâm'ın kulpudur. Sen ölünceye kadar ona tutunmuş kalacaksın.» hadîsi Buhârî «Menâkıbu'l-Ensâr» ve «Tefsir» bahislerinde tahric etmiştir. Abdullah'in: «Hiç bir kimseye bilmediği bir şey söylemek yakışmaz» sözü kendi hakkında söylenenleri red ve inkârdır. Yani halka-hda oturanların kat'î bir lisanla: Bu zat cennetliktir, demelerini kabul etmemiştir. Aynî diyor ki: «İhtimal bu zevat Abdullah'ın cennetlik olduğunu bildiren haberi duymuşlar; Abdullah duymamıştır. Yahut tevazuundan bununla meth-ü sena edilmesini iyi görmemiştir. Yahut maksadı: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) devrinde bir rüya gördüm de o böyle bir şey söyledi. Ama bu kat'î surette benim cennetlik olacağıma nass değildir, demek istemiştir. Reddetmesi bundandır.» de uyandım ki, kulp elimdedir...» cümlesini Kastalânî: «Kulbu elimden bırakmadan uyandım» mânâsına te'vîl etmiştir. Ona göre bu söz uyandığım zaman kulp elimde idi mânâsına gelmez. Aynî de buna yakm sözler söylemiş ve: «Her halde uyandığı zaman eli bir şey tutar gibi yumuk imiş. Bununla beraber uyandığı zaman kulbun hakikaten elinde olduğunu iltizam etmekte de hiç bir mahzur yoktur. Çünkü Allah'ın kudreti bu gibi şeylere şâmildir» demiştir. Yine Aynî'nin beyânına göre İslâm'dan murad dine taalluk eden her şeydir. Direkten maksad İslâm'ın şartlarını teşkil eden beş şey, yani Kelime-i şehadet, namaz, rekât, "oruç ve hac'dır. Bununla yalnız Kelime-i şehadet de murad edilmiş olabilir Vüskanın lügat mânâsı sağlam kulp demektir. Burada ondan murad imandır. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Abdullah b. Selâm‘a gehid olamıyacağını, fakat müslüman olarak Öleceğini söylemesi müstakbele ait birer mucizedir. Nitekim Hazret-i Abdullah, Medine'de istikâmeti hal üzere vefat etmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Abdullah B. Selam Radıyallahü Anhın Faziletlerinden Bir Bab
6539-)
Bize Amru'n Nakıd ile İshâk b. İbrahim Ye İbn Ebî Ömer hep birden Süfyân'dan rivâyet ettiler. Amr dedi ki: Bize Süfyan b. Uyeyne, Zührî'den, o da Saîd'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki: Hassan mescidde şiir söylerken Ömer yanına uğramış ve gözünün ucuyla onu süzmüş. Bunun üzerine Hassan: Ben bu mescidde senden daha hayırlısı varken de şiir okuyordum, demiş. Sonra Ebû Hüreyre'ye dönerek: Allah aşkına söyle, Resûlillah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: namıma sen cevab ver! Allah'ım bunu ruhu'l kudûs ile te'yid buyur!» derken işittin mi? diye sormuş. Ebû Hüreyre: — Allah'ım evet! cevâbını vermiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Hassan B. Sait Radıyallahü Anh’ın Faziletleri Bâbı
6540-)
Bize bu hadîsi Ishâk b. İbrahim ile Muhammed b. Râfi' ve Abd b. Humeyd Abdürrezzâk'dan rivâyet ettiler. ki): Bize Ma'mer, Zührî'den, o da İbn Müseyyeb'den naklen haber verdi ki, Hassan, içlerinde Ebû Hüreyre'nin bulunduğu bir halkada: Senden Allah aşkına istiyorum ey Ebâ Hüreyre! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i işittin mi? demiş. râvi yukarki hadîsin mislini nakletmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Hassan B. Sait Radıyallahü Anh’ın Faziletleri Bâbı
6541-)
Bize Abdullah b. Abdirrahman Ed-Dârimi rivâyet etti. ki): Bize Ebû'l-Yeman haber verdi. ki): Bize Şuayb Zührî'den naklen ha1 er verdi. ki): Bana Ebû Seleme b. Abdirrahman haber verdi ki: Hassan b. Sabit El-Ensârî'yi Ebû Hüreyre'yi Şald çağırırken işitmiş. Hassan: Allah aşkına söyle, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: Hassan! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namına cevap ver! Allah'ım! Bunu ruhu'l-Kudüs ile teyid buyur.» derken işittin mi? demiş. Ebû Hüreyre: Evet! cevabın vermiş. hadîsi Buhârî «Bed'ü-l-Halk» bahsinde tahric etmiştir. b. Sabit El-Ensârî Muhadramin'deridir. (Yani; hem Cahüiyyet devrinde, hem de İslâm'da yaşayanlardandır.) Yüz yirmi sene yaşamış, bunun yarısını Câhiliyyet devrinde, yarısını da İslâm'da geçirmiştir. Babasıyle iki ceddinin de yüzyirmişer sene yaşadıkları rivâyet olunur. Künyesi Ebû’l-Velîd yahut Ebû Abdurrahman'dır. Ebû Ubeyde onun hakkında şunları söylemiştir: «Hassan'in şâir şeyler üzerine üç cihetle üstünlüğü vardır:
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Hassan B. Sait Radıyallahü Anh’ın Faziletleri Bâbı
6542-)
Bize Ubeydullah b. Muâz rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Şube Adiy'den, (bu zat İbn Sâbit'tir.) rivâyet etti. (Şöyle dedi): Bera' b. Âzib'i dinledim. ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Hassan b. Sâbit'e: hicvet!» Yahut «Cibrîl beraberinde olduğu halde, onlara mu-hacât eyle!» buyururken işittim.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Hassan B. Sait Radıyallahü Anh’ın Faziletleri Bâbı
6543-)
Bana bu hadîsi Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Abdurrahman rivâyet etti. H. Ebû Bekr b. Nâfİ' de rivâyet etti. ki): Bize Gunder rivâyet etti. H. İbn Beggâr da rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Cafer ile Abdurrahman rivâyet ettiler. râvilerin hepsi Şu'be'den bu isnadla bu hadîsin mislini rivâyet etmişlerdir. hadîsi Buhârî «Bed'û’l-Halk», «Edeb» ve «Meğazî» bahislerinde; Nesâî «Kitûbu’l-Gaza» ve «Kitâbu’l-Menâkıb»'de tahric etmişlerdir. ve Muhacât: Aynı mânâya gelen kelimelerdir. Yalnız babları değişiktir. Mânâları ayıplarını yüzüne vurarak tahkir etmektir. Râvi bu iki kelimeden hangisini söylediğinde şekketmiştir, Cibrîl'in beraberliğinden murad; ona yardım etmesidir. şerif kendilerine emân verilmeyen kâfirlere -hiciv ve tahkirde bulunmanın caiz olduğuna, Hazret-i Hassân'ın faziletine delildir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Hassan B. Sait Radıyallahü Anh’ın Faziletleri Bâbı
6544-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Üsâme Higâm'dan, o da babasından naklen rivâyet etti ki, Hassan b. Sabit Âişe aleyhinde çok konuşanlardandı. Bu sebeple ben de ona sövdüm. Fakat Âişe: Ey kızkardeşim oğlu! Onu bırak! Çünkü o Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i müdafaa ediyordu, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Hassan B. Sait Radıyallahü Anh’ın Faziletleri Bâbı
6545-)
Bize bu hadîsi Osman b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Ahde, Hişâm'dan tu isnadla rivâyette bulundu. rivâyeti Buhârî «Kitâbu'l-Menâkıh- ile -Kitâbu'l-Edeb-'de tahric etmiştir. Hassan'm, Âişe (radıyallahü anha) aleyhinde çok konuşmasından murad; ifk hâdisesine onun da iştirak edip ileri geri soylenmesidir. Bu hâdisenin tafsilâtı inşaallah ilerde gelecek ifk hadîsinde görülecektir. Râvi Hişâm'ın babası Urve, Hazret-i Âişe'nin kız kardeşinin oğludur. Teyzesi hakkında lâf ettiği için ona sitem etmiş, fakat Hazret-i Âişe onun Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i şiirle müdafaa ettiğini göz, önüne alarak affetmek büyüklüğünü göstermiş, Urve'nin atıp tutmasına mâni olmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Hassan B. Sait Radıyallahü Anh’ın Faziletleri Bâbı
6546-)
Bana Bİşr b. Hâlid rivâyet etti. ki): Bîze Muhammed (yani İbn Cafer), Şu'be'den, o da Süleyman'dan, o da Ebû'd-Duha'dan, o da Mesrûk'dan naklen haber verdi. (Şöyle dedi): Âişe'nin yanına girdim. Yanında Hassan b. Sabit vardı. Ona şiir okuyor, kendisinin bn beyitlerinden gazeller söylüyordu. (Şöyle dedi): akıllıdır; hiç bir şüphe İle itham olunamaz.» «Gafil kadınların etlerini yemeden aç sabahlar.» Bunun Özerine Âişe ona: Lâkin sen böyle değilsin! dedi. Mesrûk diyor ki: Ben de Âişe'ye: Yanına girmek için ona niçin izin veriyorsun. Halbuki Allah: cemaattan iftira işinin büyük kısmını üzerine alan için, büyük azab vardır." Sûre-i Nûr, Âyet: 11 buyuruyor dedim. Âişe: Körlükten daha şiddetli azab ne olabilir. Ama o Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) nâmına müdâfaada bulunuyordu yahut hicvediyordu, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Hassan B. Sait Radıyallahü Anh’ın Faziletleri Bâbı
6547-)
Bize bu hadîsi İbn Müsennâ rivâyet etti. (bedi ki): Bize İbn Ebû Adiy, Şu'be'den bu isnada rivâyet etti ve şöyle deditir: O Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i müdâfaa ediyordu, dedi.» Fakat iffetlidir, akıllıdır sözlerini anmamıştır. hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Mcğazi» ile «Kitâbu't-Tefsir»'de tahric etmiştir. Gazel okumak, yani içinde kadınların medh-ü senâsına dâir sözler bulunan şiir söylemektir. Hassân'ın okuduğu beyt uzun bir kasidesinden alınmadır. Burada o Hazret-i Âişe'yi medh-ü sena etmektedir. Beytten murad; onun iffetli, akıllı, her şüpheden beri ve kimseyi gıybet etmez bir kadın olduğunu anlatmaktır. Hazret-i Hassan bu beytte telmihli bir istiare yapmıştır. Ve: biriniz, ölü olduğu halde kardeşinin etini yemeyi sever mİ?" Sûre-i Hucurat, Âyet: 12 âyet-i kerîmesine işaret etmiştir. Bu âyette din kardeşini zemmetmek. onun ölü etini yemesine benzetilmiştir. kadınlardan murad; kalblerinde kötülükten eser olmayan iffet ve namuslu hanımlardır. Böylelerin kendi haklarında söylenenlerden bile haberleri olmaz. Binâenaleyh onlar hakkında bu tâbiri kullanmak iffetli demekten daha beliğdir. Âişe'nin Hassân’a: «Lâkin sen böyle değilsin» demesi ifk hâdisesinde Hazret-i Âişe'yi gıybet edenlerden biri olduğuna işaret içindir. Hassan son Ömründe âmâ olmuştu. Âişe (radıyallahü anha) «körlükten daha şiddetli azab ne olabilir.» sözüyle buna işaret etmiş; o hak ettiği belâyı buldu, demek istemiştir. Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Zekeriyya, Hişâm b. Urve'den, o da babasından, o da Âişe'den naklen haber verdi. (Şöyle dedi): ya Resûlallah! Bana Ebû Süfyân hakkında hiciv için izin ver dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): akrabası, olduğum halde onu nasıl yapacak?» buyurdu. Hassân: Seni kerim kılan Allah'a yemin olsun ki, seni onlardan hamurdan
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Hassan B. Sait Radıyallahü Anh’ın Faziletleri Bâbı
6549-)
Bize Osman b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Abde rivâyet etti. ki): Bize Hişâm b. Urve bu isnadla rivâyet etti. Âişe: «Hassan b. Sabit müşrikleri hicvetmek için Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den izin istedi.» demiş. Ebû Süfyan'ı anmamış; Hamîr kelimesinin yerine acîn demiştir. hadîsi Buhârî «Kitâbu’l-Menâkıb» ile «Kitâbu'l-Edeb»'de tahric etmiştir. Süfyân'dan murad; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in amcası oğlu Ebû Süfyân b. Haris b. Abdil Muttalib'dir. O zaman henüz müslüman olmamış Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile müslümanlara eziyet ediyordu. Bilâhare o da müslümanlığı kabul etti. Ve iyi bir müslüman oldu. ve Acîn kelimeleri hamur mânâsına gelirler. Hazret-i Hassan: «Seni onlardan, hamurdan kıl çeker gibi çekip çıkaracağım» sözüyle: Senin nesebini onların hicvinden nazikâne bir şekilde kurtaracağım. Öyle ki, nesebinden hiç bir cüz onlara yaptığım hicivde dâhil kalmayacak. Nitekim bir kıl, hamurdan çekip çıkarılırsa, hamurda ondan hiç bir şey kalmaz. Fakat sert bir şeyden çekilirse, çok defa kopar da bir kısmı kalır, demek istemiştir. Mahzûm Fâtıme binti Amr b. Âiz b. İmran b. Mahzum'dur. Bu kadın Abdulmuttalib oğullarından üçünün îinnesidir. Bunlar Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in babası Abdullah ile Ebû Tâlib ve Zübeyr'dir. Hazret-i Hassan «Senin baban ise köledir.» sözüyle Ebû Süfyân'a sövmüştür. Öyle ki, Ebû Süfyân’ın babaannesi Sümeyye binti Mevheb'dir. Mevheb Abdi Menâf oğullarının kölesidir. Ebû Süfyân'in annesi de öyledir. Hassan bu beytten sonra şunu söylemiştir: «Onlardan Zühre oğullarını doğuranlar şereflidirler, senin kocakarıların ise şerefe yaklaşmazlar bile!» Müslim bu beyti almamıştır. Fakat asıl fayda ve murad bununla tamam olur. Hassan (radıyallahü anh): «Senin kocakarıların ise şerefe yaklaşmazlar bile!» sözüyle Ebû Süfyân’ın annesini kasdetmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Hassan B. Sait Radıyallahü Anh’ın Faziletleri Bâbı
6550-)
Bize Abdül-Melik b. Şuayb b. Leys rivâyet etti. ki): Bana baham dedemden rivâyet etti. ki): Bana Halid b. Yezid rivâyet etti. ki): Bana Saîd b. Ebî Hilâl, Umara b. Gaziyye’den, o da Muhammed b. İbrahim'den, o da Ebû Seleme b. Abdirrahman’dan, o da Âişe'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): hicvedin, çünkü bu onlara ok atmaktan daha ağır gelir.» buyurmuş ve İbn Revaha'ya haber göndererek: «Onları hicvetl» demiş. O da Kureyş'i hicivde bulunmuş, fakat Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i razı edememiş, Bunun Üzerine Ka'b b. Mâlik'e, daha sonra Hassan b. Sâbit'e haber göndermiş. Hassan onun yanına girince: Sizin için kuyruğu ile çarpan bu arslana (haber) göndermeniz zamanı gelmiştir, demiş. Sonra dilini çıkararak onu oynatmağa başlamış ve: Seni Hak (din) ile gönderen Allah'a yemin ederim ki, onları dilimle deri parçalar gibi parçalayacağım! demiş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): etme! Çünkü Ebû Bekr Kureyş'in neseblerini en iyi bilen kimsedir. Benim de onlar arasında nesebim var. Tâ ki, senin için benim nesebimi hülâsa etsin.» buyurmuş. Hassan hemen ona gitmiş sonra dönerek: Ya Resûlallah! Bana senin nesebini hülâsa etti. Seni hak (din) ile gönderen Allah'a yemin ederim ki, seni onlardan hamurdan kıl çeker gibi çekip çıkaracağım, demiş. şunu söylemiş: Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i Hassân'a: Allah ve Resûlü namına müdafaada bulundukça hiç şüphesiz Ruhu'l-Kudüs seni te'yide devam edecektir!» buyururken işittim. şunu da söylemiş: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: onları hicvetti ve hem şifa verdi, hem şifa buldu.» buyururken işittim. Şöyle dedi: Muhammed'i hicvettin. Ben de onun nâmına çevab veriyorum. Bunda Allah katında mükâfat vardır. Sen Muhammed'i nezih, mütteki, Resûlüllah, ahlâkı vefakârlık olduğu halde hicvettin. Hiç şüphe yok ki, babam onun babası ve benim ırzım, Muhammed'in ırzını sizden korumak için muhafızdır. Eğer atlar;mızi Kedâ yolunun iki tarafından toz kaldırırken görmezseniz kızcağızımı kaybedeyim. O atlar üzerinize gelirken gemlerini çekerler. Sırtlarında ince mızraklar vardır. Atlarımız pek hızlı koşarlar. Kadınlar baş örtüleriyle onların tozlarını alırlar. Şayet bizden yüz çevirirseniz ömre yaparız. Fetih müyesser olur. Perde de kalkar. Aksi takdirde Öyle bir günün çarpışması için sabredin ki, o günde Allah dilediğini aziz kılar. Allah: Ben hakkı söyleyen, bunda hiç bir gizlilik olmayan bir kul gönderdim, demiştir. Allah: Ben bir ordu hazırladım ki, onlar maksatları düşmanla karşılaşmak olan ensârdır, buyurmuştur. Bizler için ma'd'dan (yani Kureyş'den) her gün ya sövmek, ya harb, yahut hiciv vardır. Ama Resûlüllah'ı sizden hicvedenle medhedip yardımında bulunan müsavidir. Allah'ın Resûlü Cibrîl aramızdadır. Rûhu'l-Kudüs'ün hiç bir dengi yoktur. hadîsi Buhârî muhtasaran «Menâkıb», «Megâzî» ve «Edeb» bahislerinde tahric etmiştir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in müşrikleri hicvettirmesinden maksat müşrikleri kahretmektir. Ccnâb-ı Hak küf fara karşı sert davranmayı ve cihâdı emretmiştir. Bu hiciv onlara harbte atılan oklardan da ağır gelmiş; çantalarına ot tıkamıştır. Bundan dolayı küffarı hiciv mendûb olmuştur. Yalnız harbte olduğu gibi burada da hicve evvelâ küffârm başlamasını beklemelidir. Zira müslümanlarm başlaması küffânn İslâm dinine ve müslümanlara sövmelerine sebep olur. Bu ise nass-ı Kur'ân'la menedilmiştir. Teâlâ Hazretleri: başkasına ibâdet edenlere sövmeyin ki, onlar da hiç bir bilgileri olmadığı halde (yerlerinden) sıçrayarak Allah'a sövmesinler!" Sûre. buyurmuştur. Bunda bir de müslümanlarm dillerini fuhşiyata alışmaktan korumak vardır. Mamafih zaruret varsa hicve müslümanlar da başlayabilir. Hassan kendini kükremiş arslana, dilini de onun kuyruğuna benzetmiştir. Arslan kızdığı vakit kuyruğun sağa sola çarpar. Buna işaretle o da dilini çıkararak iki tarafa hareket ettirmiştir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: hem şifâ verdi, hem şifâ buldu.» sözünden murâd; hem mü'-minlere şifâ verdi, yani onları memnun etti. Hem de İslâm'ı ve müslümanları müdâfaa etmek suretiyle kendi gönlü rahat oldu, demektir. Mekke'nin yukarısındaki dağ yoludur. Aşağısındaki yolun ismi de Küdâ'dır. şarihlerinden Übbi'ye göre Hazret-i Hassan bu hicvi Mekke'nin fethinden önce Hudeybiye ömresinde müslümanlar Kâ'be'yi tavafdan men edildikleri vakit yapmıştır. İbn Hişâm’ın kavli de budur. şerif kendilerine emân verilmemiş olan küffârı hicvetmenin caiz olduğuna ve Hazret-i Hassân'ın faziletine delildir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Hassan B. Sait Radıyallahü Anh’ın Faziletleri Bâbı
6551-)
Bize Amru'n-Nâkıd rivâyet etti. ki): Bize Ömer b. Yûnus El-Yemâmî rivâyet etti. ki): Bize İkrime b. Ammar Ebû Kesir Yezid b. Abdirrahman'dan rivâyet etti. ki): Bana Ebû Hüreyre rivâyet etti. ki): Annem'i İslâm'a davet ediyordum. Kendisi müşrik idi. Bir gün onu davet ettim de bana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hakkında hoşlanmadığım sözler işittirdi. Bunun üzerine ağlayarak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e geldim: Ya Resûlallah! Ben annemi İslâm'a davet ediyordum da kabulden çekiniyordu. Bugün kendisini yine davet ettim; bana senin hakkında hoşlanmadığım sözler işittirdi. İmdİ Ebû Hüreyre'nin annesine hidâyet vermesi için Allah'a duâ et! dedim. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Ebû Hüreyre'nin annesine hidâyet veri» diye duâ etti. Ben Nebiyyallah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in duasına sevinerek çıktım. (Eve) gelerek kapıya dayandığımda onun kapalı olduğunu gördüm. Derken annem ayak seslerimi işitti ve: Yerinde dur ey Ebû Hüreyre! dedi. Bir de suyun şırıltısını işittim. Annem yıkandı, gömleğini giydi. Acele baş örtüsünü sardı. Arkacığından kapıyı açtı. Sonra şunu söyledi: Yâ Ebâ Hüreyre! Ben Allah'dan başka ilâh olmadığına şehâdet ederim. Muhammed'in onun kulu ve Resûlü olduğuna da şehâdet ederim. Ben hemen Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e döndüm. Sevincimden ona ağlayarak geldim: Ya Resûlallah, müjde! Allah senin duanı kabul etti ve Ebû Hüreyre'nin annesine hidayet verdi, dedim. Bunun üzerine Allah'a hamdü sena etti. Ve hayırlı sözler söyledi. Ya Resûlallah! Annemle beni mü'min kullarına, onları da bize sevdirmesi için Allah'a duâ et! dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Şu kulcağızını —yani Ebû Hüreyre'yi— ve annesini mü'min kullarına, mü'minleri de bunlara sevdir!» diye duâ etti. Artık yaratılmış hiç bir mü’min yoktu ki, beni işitsin veya görsün de benî sevmemiş olsun.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Ebû Hüreyrete’d-devsi Radıyallahü Anh Faziletlerinden Bir Bab
6552-)
Bize Kuteybe b. Saîd ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ve Züheyr b. Harb hep birden Süfyân'dan rivâyet ettiler. Züheyr dedi ki: Bize Süfyân b. Uyeyme, Zührî'den, o da A'rac'dan naklen rivâyet etti. A'rac Şöyle dedi: Ben Ebû Hüreyre'yi şunu söylerken işittim: Siz Ebû Hüreyre'nin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den çok hadîs rivâyet ettiğini söylüyorsunuz. Varılacak yer Allah'ın huzurudur. Ben fakir bir adam idim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e boğaz tokluğuma hizmet ediyordum. Muhacirleri pazar yerlerindeki pazarlık meşgul ediyordu. Ensârı da mallarına bakmak meşgul ediyordu. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): elbisesini yayacak ki, bir daha bendan işittiği bir şeyi kat'iyyen unutmasın!» buyurdu. Ben hemen elbisemi yaydım. Tâ ki, sözünü bitirdi. Sonra onu kendime topladım. Bir daha ondan işittiğim bir şeyi unutmadım.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Ebû Hüreyrete’d-devsi Radıyallahü Anh Faziletlerinden Bir Bab
6553-)
Bana Abdullah b. Ca'fer b. Yahya b. Hâlid rivâyet etti. (Dedi Ma'n haber verdi. ki): Bize Mâlik haber verdi. H. Abd b. Humeyd de rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzâk haber verdi. ki): Bize Ma'mer haber verdi. iki râvi Zührî'den, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen bu isnadla rivâyet etmişlerdir. Yalnız Mâlik'in hadîsi Ebû Hüreyre'nin sözü bitiıJcî sona ermiştir. Hadîsinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyet edilen «Kim elbisesini yayacak? ilâh...» kısmını anmamıştır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Ebû Hüreyrete’d-devsi Radıyallahü Anh Faziletlerinden Bir Bab
6554-)
Bana Harmele b. Yahya Et-Tücîbî rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb’dan naklen haber verdi. Ona da Urve b. Zübeyr rivâyet etmiş ki, Âişe (Şöyle dedi): Ebû Hüreyre'ye şaşmaz mısın! Gelerek hücremin yanıbaşına oturdu. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den hadîs rivâyet ediyor; bunu bana işittiriyordu. Ben nafile namaz kılıyordum. Namazımı bitirmeden kalktı gitti. Ona yetişseydım kendisine red cevâbı verecek: Şüphesiz ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hadîsi sizin serdettiğiniz gibi serdetmezdi diyecektim.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Ebû Hüreyrete’d-devsi Radıyallahü Anh Faziletlerinden Bir Bab
6555-)
İbn Şihâb ki: İbn'l-Müseyyeb şunu söyledi. Ebû Hüreyre dedi ki: Ebû Hüreyre çok hadîs rivâyet etti diyorlar. Varılacak yer Allah'ın huzurudur. Bir de neden Muhacirlerle Ensâr onun hadîsleri gibi (çok) hadîs rivâyet etmiyorlar, diyorlar. Bunun sebebini size haber vereyim. Ensârdan olan kardeşlerimi topraklarında çalışmak meşgul ediyordu. Muhacirlerden olan kardeşlerimi de pazar yerlerindeki pazarlık işi meşgul ediyordu. Ben de boğaz tokluğuna Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (in hizmetin)’e devam ediyordum. Onlar bulunmadığı vakit ben bulunuyor; onlar unuttuğu vakit ten belliyordum. Gerçekten bir gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): elbisesini yayacak da benim şu hadîsimden (bir şeyler) cca-cak. Sonra onu göğsüne toplayacak. Muhakkak o, benden işittiği bir şeyi unutmayacaktır!» buyurdu. Hemen üzerimde bulunan bir cübbeyi yaydım. Tâ sözünü bitirinceye kadar! (bekledim). Sonra onu göğsüme topladım. O günden sonra bana söylediği bir şeyi bir daha unutmadım. Eğer Allah'ın kitabında indirdiği iki âyet olmasaydı; ebediyyen bir şey rivâyet etmezdim. İndirdiğimiz doğru yolu ve beyyineleri gizleyenler yok mu... Sûre-i Bakara, Âyet: 159-160. ilâh..." buyurmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Ebû Hüreyrete’d-devsi Radıyallahü Anh Faziletlerinden Bir Bab
6556-)
Bize Abdullah b. Abdirrahman Ed-Dârimî de rivâyet etti. ki): Bize Ebû'l-Yemân, Şuayb'dan, o da Zührî'den naklen haber verdi. ki): Bana Saîd b. Müseyyeb ile Ebû Seleme b. Abdirrahman haber verdiler ki, Ebû Hüreyre: «Siz Ebû Hüreyre'nin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den çok hadîs rivâyet ettiğini söylüyorsunuz...» demiş. Râvi yukarkilerin hadîsi gibi rivâyet etmiştir. hadîsi Buhârî «Kitâbu’l-Buyû'», «Kitâbu’l-ilim» ve «Kitâbu'l-i'tisâm»'da tahric etmiştir. Ebû Hüreyre'nin ismi ve künyesi hakkında kitabımızın baş taraflarında tafsilât vermiştik. İsmi hakkında pek çok ihtilâf olunmuşsa da Abdurrahman b. Sahr olduğu tercih edilmiştir. Sahîh kavle göre hicretin elli dokuzuncu yılında yetmiş sekiz yaşında olduğu halde Medîne'de vefat ederek «El-Bakî» nâmındaki kabristana defn olunmuştur. (sallallahü aleyhi ve sellem)’den beşbinüçyüzaltmışdört (5364) hadis rivâyet etmiş ki, ashâb-ı kirâmdan bu kadar hadîs rivâyet eden veya bu adede yaklaşan başka bir kimse yoktur. Hazret-i Ebû Hüreyre çok hadis rivâyet etmasinin sebebini anlatırken: -Varılacak yer Allah'ın huzurudur.» diye söze başlamıştır ki, bundan maksadı: Ben kasden yalan söyledimse beni hesaba çekecek, hakkımda kim sûizanda bulunursa onu da hesaba çekecektir, demektir. Kastalânî'ye göre bu sözün mânâsı: Siz rai inkârınızda haklı, yoksa ben mi, çok hadîs rivâyet etmekte haklı olduğumu kıyâmet gününde göreceksiniz, demektir. Bu söz bir itiraz cümlesidir. Ve bu şekilde te'vîli zarurîdir. Çünkü Mev'ıd kelimesi iaroi zaman, ismi mekân ve maadan mîmî olarak kullanılır. Halbuki Allahü teâla'ya bunların hiç birini ıtlak etmek doğru değildir. Âişe, Ebû Hüreyre'nin bir meclisde çok hadîs rivâyet etmesine şaşmış; namazda olmasa Ebû Hüreyre'ye red ve inkârda bulunacağını söylemiştir. serdetmek, arka arkaya sıralayıp ara vermeden rivâyet etmektir, El çarpmak manasınadır. Pazarlık edenler şiddetle ellerini birbirlerinin ellerine çarparak «Var hayrım gör!» dedikleri için bu aözle alışverişten kinaye yapılmıştır. Âişe'nin kıldığı nafilenin kuşluk namazı olduğu söylenir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Hazret-i Ebû Hüreyre'nin annesi hakkındaki duasının derhal kabul edilmesi Ebû Hüreyre’nin cübbesini yaması ve bir daha bellediğini kat'iyyen unutmaması birer nübüvvet nişanesi birer mucizedir. hadîsler Hazret-i Ebû Hüreyre'nin faziletine ve bir nimet karşılığında Allah'a hamd gerektiğine delildirler.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Ebû Hüreyrete’d-devsi Radıyallahü Anh Faziletlerinden Bir Bab
6557-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Amru'n-Nâkıd, Züheyr b. Harb, İshâk b. İbrahim ve İbn Ebî Ömer rivâyet ettiler. Lâfız Amr'un’dır. İshâk: Ahberanâ; ötekiler ise ; Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki): Bize Süfyân b. Uyeyne Amr'dan, o da Hasen b. Muhammed'den naklen rivâyet etti. ki): Bana Ubeydullah b. Ebî Râfi' —ki bu zât Ali'nin kâtibidir — haber verdi. ki): Ali (radıyallahü anh)'l şunu söylerken işittim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) beni, Zübeyr'i ve Mikdâd'ı gönderdi ve: bahçesine gidin! Orada bir câriye var, beraberinde de bir mektup. O mektubu ondan alın!» buyurdu. Hemen allarımızı koşturarak yola koyulduk. Birden kadın karşımıza çıktı: Mektubu çıkar! dedik. Bende mektub yok! dedi. Yâ bu mektubu çıkarırsın yahut elbiseleri bırakırsın! dedik. Bunun üzerine örülü saçlarının arasından mektubu çıkardı. Bİz de onu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e getirdik. Bir de ne görelim mektup da Hâtib b. Ebi Beltea'dan Mekkeli müşriklerden bazı kimselere hitah ediliyor. Onlara Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bâzı işlerini haber veriyor. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Hâtıb! Bu ne?» dedi, Hâtıb ; Üzerime varmakta acele etme ya Resûlüllah! Ben Kureyş'e bitişik bir kimse idim. (Süfyân: Onların müttefiki idî; ama kendilerinden değildi, demiş.) Seninle beraber bulunan muhacirlerden onlara akraba olanlar vardı. Bu karabet sebebiyle ailelerini himaye ediyorlardı. Benim neseb cihetinden onların arasında yakınım olmayınca, onlardan dost edinip onunla akralamı himaye etmelerini arzu ettim. Bunu küfür etmek veya dinimden dönmek için yapmadım. Müslüman olduktan sonra küfre razı olduğum için de yapmadım, dedi. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): söyledi!..» dedi. Ömer ise: Bana müsaade buyur ya Resûlallah! Şu münafığın boynunu vurayım dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): o Bedr'de bulunmuştur. Ne biliyorsun, ola ki, Allah Bedr gâzilerinin hallerine vâkıf olmuş da: "Dilediğinizi yapın! Sizi affettim" buyurmuştur.» dedi. Allah (azze ve celle); iman edenler! Benim düşmanımla sîzin düşmanınızı dost edinmeyin!" Sûre-i Mümtehıne, Âyet: 1. âyetini indirdi, Bekr'le Züheyr'in hadîslerinde âyet zikredilmemiştir. İshâk ken-rivâyetinde onu Süfyân’ın tilâveti olarak nakletmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Bedir Gazilerinin Radıyallahü Anhüm Faziletlerinden Bir Bab Ve Hatib B. Ebi Beltea Kıssası
6558-)
Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Fudayl rivâyet etti. H. İshâk b. İbrahim de rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. İdris haber verdi,. H. Rîfâa b. Heysem El-Vâsitî rivâyet etti. ki): Bize Hâlid (yani İbn Abdillah) rivâyet etti. Bu râvilerin hepsi Husayn'dan, o da Sa'd b. Ubeyde'den, o da Ebû Abdirrahman Es-Sülemî'den, o da Ali'den naklen rivâyet ettiler. Ali Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) beni, Ebû Mersed'i Ganevî'yi ve Zübeyr b. Avvâm'ı gönderdi. Hepimiz atlı idik: tâ Hâh bahçesine varın. Orada müşriklerden bir kadın var ki, beraberinde Hâtıb'dan müşriklere yazılmış bir mektub bulunuyor...» buyurdu. Ubeydullah b. Ebî Râfi'in, Ali'den rivâyet ettiği hadîs mânâsında nakletmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Bedir Gazilerinin Radıyallahü Anhüm Faziletlerinden Bir Bab Ve Hatib B. Ebi Beltea Kıssası
6559-)
Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize Leys rivâyet etti. H. Muhammed b. Rumh da rivâyet etti. ki): Bize Leys Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câbir'den naklen haber verdi ki, Hâtıb'ın bir kölesi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e Hâtıb'ı şikâyete gelerek: Ya Resûlallah! Hâtıb mutlaka cehenneme girecektir, demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de: ettin! O cehenneme girmez! Çünkü Bedr ve Hudeybiye gazalarında bulunmuştur.» buyurmuşlar. hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Cihâd», «Kitâbu'l-Meğâzî» ve “Kiâbu't-Tefsir»'de; Ebû Dâvud «Cihâd»'da; Tirmizî ile Nesâî «Tefsir» bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Hâh bahçesi; Mekke ile Medine arasında bir yerdir. on iki mil mesafededir. Hevdec içinde taşınan kadın demektir. Bâzılarına göre Nefs-i Hevdecdir. (Hevdec; İçine insan binen ve develerin üstüne yüklenen bir nevi sandıktır.)' ismi ihtilaflıdır. Bazıları Sâre , bir takımları Ümmü Sare olduğunu söylemişlerdir. Kenûd diyenler de vardır. Bu kadının şarkıcı olduğu ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hakkında hiciv şarkıları okuduğu; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in emri ilo feth gününde öldürüldüğü rivâyet olunur. kadına on altın vererek onunla Mekkeliler'e mektub gönderdiği Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in onlarla harb etmek istediğini haber vererek hazırlıklı olun dediği, bunun üzerine Cebrail (aleyhisselâm) inerek Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e keyfiyeti haber verdiği de nakledilen rivâyetler cümlesindendir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Bedir Gazilerinin Radıyallahü Anhüm Faziletlerinden Bir Bab Ve Hatib B. Ebi Beltea Kıssası
6560-)
Bana Hârûn b. Abdillâh rivâyet etti. ki): Bize Haccâc b. Muhammed rivâyet etti. ki): İbn Güreye şunu söyledi: Bana Ebû'z Zübeyr haber verdi ki, Câbir b. Abdillâh'i şöyle derken işitmiş: Bana Ümmü Mübeşşir haber verdi ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i Hafsa'nın yanında şöyle buyururken işitmiş: inşaallah, ağacın altında bey'at eden şecere ashabından hiç bir kimse girmez.» buyururken işitmiş: Hayır ya Resûlallah! O da kendisini men etmiş. Bunun üzerine hiç bir kimse yoktur ki, o cehenneme gelmesin." Sûre-i Meryem, Âyet: 71. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de: (azze ve celle) Sonra' Allah'dan korkanları kurtaracağız ve zâlimleri orada diz çökmüş halde bırakacağız Sûre-i Meryem, Âyet: 72. buyurdu." demiş. beyânına göre bu hadîsden murad Hudeybîye'de ağaç altında Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bey'at edenlerden hiç birinin cehenneme girmeyeceğini kat'î surette bildirmektir. Nitekim bundan önceki Hâtıb hadîsinde de sarahaten bildirilmiştir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in burada «İnşaallah» demesi şüphe ettiği için değil, teberrük maksadıyledir. Hafsa’nın itiraza benzeyen sözü, hakikatte itiraz değil, istirşâd, yani o bâbdaki hükmü anlatmasını istemektir. Cenâb-i Hak Kur'ân-ı Kerîm'de herkesin cehenneme geleceğini bildiriyor. Bu nasıl olacak, beni bu bâbda irşâd et! demek istemiştir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de onun okuduğu âyetin alt tarafım göstererek ehl-i takva mü'minlerin cehennemden kurtarılacağına, orası zâlim küffârın yeri olduğuna işaret buyurmuştur. Sahih kavle göre âyet-i kerîme'deki cehenneme gelmek tâbirinden murad sırat köprüsüdür. Sırat cehennemin üzerine kurulmuştur. Binâenaleyh bütün insanlar bu köprüden geçmek üzere cehennemin kenarına gelecekler; günahsız mü'minler sıratı rahatlıkla geçecek cezalılarla küffâr geçemeyip cehenneme düşeceklerdir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e bey'at edenlerin sayısı bir rivâyette bindörtyüz (1400), diğer rivâyette beşyüz (500) dür.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Ashâb-ı Şecerenin Yani Beyat-ı Rıdvanda Bulunanların Radıyallahü Anhüm Faziletlerinden Bir Bab
6561-)
Bize Ebû Âmir-i Eş'arî ile Ebû Kûreyb hep bîrden Ebû Üsâme'den rivâyet ettiler. Ebû Amir dedi ki: Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. ki): Bize Büreyd, dedesi Ebû Bürde'den, o da Ebû Mûsa'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında idim. Kendisi Mekke ile Medine arasındaki Ci'râne'ye inmişti. Bilâl vardı. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e Bedevî bir adam gelerek: Yâ Muhammed! Bana vâdettiğini yerine getirmeyecek misin? dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de ona; dedi. Bedevî: Bana bu müjde kelimesini çok söyledin! dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) öfkeli kılığında Ebû Mûsa ile Bilâl'e dönerek: adam müjdeyi reddetti. Siz bari kabul edin!» buyurdu. Onlar: Kabul ettik ya Resûlallah! dediler. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) içinde su bulunan bir tas istedi ve elleriyle yüzünü onun içinde yıkadı, içine de püskürdü. Sonra: için ve yüzlerinize, göğüslerinize serpin. Size müjdeler olsun!» buyurdu. Ebû Mûsa ile Bilâl tası aldılar ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in emrettiğini yaptılar. Müteakiben Ümmü Seleme perdenin arkasından: Kabınızdakinden anneniz için de artırın! diye seslendi. Onlar da kendisine bir miktar (su) artırdılar. hadîsi Buhârî «Kit5bu'l-Meğâzî»'de ve muhtasaran «Taharet» bahsinde tahric etmiştir. Iyâz, Ci'râne'nin Tâif'le Mekke arasında olduğunu, Mekke'ye daha yakın bulunduğunu söylemiş; Fâkihâni: «Ci'râne ile Mekke arasında bir konaklık mesafe vardır.» demiştir. Bâcî'ye göre bu mesafe onsekiz mildir. Dâvûdî de Ci'râne'nin Mekke ile Medine arasında olduğunu kabul etmemiş: «O ancak Mekke ile Tâif arasındadır» demiştir. Nevevî kat'iyyetle buna kaildir. Gelen Bedevî'ye yapılan va'd ya ona mahsûsdur; yahut umûmîdir. Bundan murad; Huneyn gazasında alınan ganimetlerin Tâif'den dönüşde Ci'râne'de taksim edeceğine söz vermesidir. Bedevî ganimetten nasibinin hemen verilmesini istemişti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona müjde demekle ya taksimin yaklaştığını yahut sabrderse bol sevab kazanacağını anlatmak istemiştir. «Bana bu müjde sözünü çok söyledin!» demesi, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e karşı saygısızlıktır. Kâdî Iyâz diyor ki: «Bu söz bir müslümandan sâdır olsaydı, dinden dönmüş olurdu. Çünkü bunda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) itham, va’dînin doğruluğu ile alay vardır. Şu var ki. bu söz henüz İslâmiyet kalbine yer etmemiş Arabın eşrafından yeni müslüman olmuş bir adamın sözüdür.» Bu adamın Benî Temim kabilesinden olduğu söylenir ki, Ezvâc-ı Tâhirât'ın hücreleri arkasından bağıranlar bunlardı. Bunlar âyet-i kerîme'de akılsızlıkla vasıflandırılmışlardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Ebü Mûsal-eşari İle Ebü Âmiri Eşari Radıyallahü Anhüma’in Faziletlerinden Bir Bab
6562-)
Bize Abdullah b. Berrâd Ebû Amir El-Eş'arî ile Ebû Küreyh Muhammed b. Alâ' rivâyet ettiler. Lâfız Ebû Âmir'indir. (Dediler İÜ): Bize Ebû Üsâme, Büreyd'den, o da Ebû Bürde'den, o da babasından naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Huneyn'den ayrılınca Ebû Âmir'i Evtâs'a gidecek ordu üzerine kumandan gönderdi. O da Düreyd b. Sımme'ye rastladı. Düreyd öldürüldü. Arkadaşlarını da Allah hezimete uğrattı. Ebû Mûsâ ki: Beni de Ebû Âmir ile gönderdi. Ebû Âmir dizinden yaralandı. Onu Benî Cüşem kabilesinden tir adam okla yaraladı. Ve dizine isabet ettirerek çökertti. Ben kendisine vararak: Amca seni kim vurdu? diye sordum. Ebû Âmir, Ebû Mûsa'ya işaret ederek (katili gösterdi). Benim katilim işte budur. Görüyor musun? Beni işte bu vurdu! dedi. Ebû Mûsâ: Ben de kendisine kasdettim. Bilerek üzerine yürüdüm ve ona yetiştim. Beni görünce dönerek gitmek istedi. Peşine düştüm. Ve ona: Utanmıyor musun? Sen Arab değil misin? Yerinde dursana! demeye taşladım. Gitmekten vaz geçti. İkimiz karşılaştık. Ben ve o iki kıhç darbesiyle birbirimize girdik. Kendisine bir kılıç vurarak öldürdüm. Sonra Ebû Âmir'e dönerek: Allah seninkini tepeledi, dedim. O halde şu oku çıkar! dedi. Oku çıkardım. Yerinden su yükseldi. Bunun Üzerine: Ey kardeşim oğlu! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e git, benden kendisine selâm söyle ve de ki: Ebû Âmir sana benim için istiğfar eyle, diyor. Mûsa ki: Ebû Âmir beni halka emîr tâyin etti. Biraz yaşadı, sonra öldü. Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e döndüğümde yanına girdim. Kendisi bir odada hurma dalından dokunmuş bir yatak Üzerinde idi. Yatağı üzerinde bir döşek vardı. Yatağın örgüleri Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sırtında ve yanlarında iz bırakmıştı. Kendi maceramızla Ebû Âmir'in başına geleni ona haber verdim. Ve dedim ki: Ebû Âmir: «Söyle ona benim için istiğfar buyursun!» dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) su istedi. Ve ondan abdest aldı. Sonra ellerini kaldırdı. Ve: Ebû Âmir Ubeyd'e mağfiret buyur!» diye duâ etti. Hattâ koltuklarının beyazını gördüm. Sonra: Onu kıyâmet gününde halkımdan yahut insanlardan çoğuna üstün kıl!» diye duâ etti. Ben: Ya Resûlallah! Bana da istiğfar eyle! dedim. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): Abdullah b. Kays'e günâhını bağışla! Onu kıyâmet gününde makbul bir yere koy!» diye duâ buyurdu. Bürde: «Bu dualardan bîri Ebû Âmir'e, diğeri Ebû Mûsa'yadır.» demiş. hadîsi Buhârî «Kifâbu'l-Meğâzî»'de ve bâzı yerlerini «Ci-hâd» ile «Deavât» bahislerinde tahric etmiştir. Âmir'in ismi Tjbeyd b. Süleym olup, Hazret-i Ebû Mûsâ'nın amcasıdır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Hazret-i Ebû Âmir'i kumandan tayin ederek Hevâzin kabilesi üzerine göndermişti. Hevâzinliler hezimete uğradıktan sonra, bazıları Evtas'da toplanmışlardı, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onların tamamiyle işini bitirmek istiyordu. meşhur bir şâirdir. Öldürüldüğü zaman yüzyirmi yaşında olduğu söylenir. Kendisini kim öldürdüğü ihtilaflıdır. İbn İshâk'a göre Rabîa b. Rufey'; Bezzâr’ın rivâyetine göre ise Zübeyr b. Avvâm (radıyallahü anh') öldürmüştür. Yine İbn İshâk'a göre Hazret-i Ebû Âmir'i vuran Düreyd'in oğlu Seleme'dir. İbn Hişâm ise: itimâd ettiğim bir zât rivâyet etti ki, Ebû Âmir'i Cüşem kabilesinden Evfâ b. Haris ve Ala' b. Haris nâmlarında iki kardeş vurmuşlardır. Onları da Ebû Mûse’l-Eş'arî öldürmüştür.» demektedir. Bu hadîsde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şeriri üzerinde bir döşek bulunduğu bildiriliyorsa da şeyh Ebû'l-Hasan bunu kabul etmemiş: «Doğrusu şeririn üzerinde döşek yoktu şeklinde olacaktır. İbareden nefîy edatı düşmüştür.» demiştir. Filhakika Hazret-i Ömer'in bir rivâyetinde: «Şerirle Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in arasında yatak yoktu. Örgüler iki yanında eser bırakmıştı.» denilmiştir. şerif duanın ve duada el kaldırmanın müstehab olduğuna delildir. Gerçi Hazret-i Enes'den rivâyet edilen bir hadîsde: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) üç yerden taşka ellerini kaldırmamışdir.» de-nilmişse de. o hadîs Hazret-i Enes'in şâir yerlerde el kaldırdığını görmediğine hamledilmiştir. Yoksa Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in otuzdan fazla yerde el kaldırarak duâ ettiği sabit olmuştur. hadîs Ebû Âmir ile Ebû Mûsa'nın faziletlerine de delildir. Hazret-i Ebû Mûsâ'l - Eş'arî'nin ismi Abdullah b. Kays'dır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Ebü Mûsal-eşari İle Ebü Âmiri Eşari Radıyallahü Anhüma’in Faziletlerinden Bir Bab
6563-)
Bize E'ûû Küreyb Muhammed b. Ala' rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. ki): Bize Büreyd, Ebû Bürde’den, o da Ebû Mûsa'dan naklen rivâyet etti. Ebû Mûsâ Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): geceleyin evlerine girerken Eş'arî yolcuların Kur'ân seslerini pek âlâ bilirim. Her ne kadar gündüzleri evlerine indikleri vakit evlerini görmemiş olsam da, geceleyin Kur'ân okuyan seslerinden onların evlerini de bilirim. Onlardan biri de Hâkîm'dir. Süvarilere —yahut düşmana demiş — rastladığı zaman onlara: Arkadaşlarım size kendilerini beklemenizi emrediyor der.» buyurdular. hadîsi Buhârî «KitâI-Meğâzî»'de ve bazı parçalarını “Kitâbırl-Humus» ile Habeş'e hicret bahsinde tahric etmiştir. Yol arkadaşı olan cemâat demektir. Cem'i Rıfâk gelir. Ha-kîm hikmetten alınma bir kelime olup ya Eş'arîler'den birinin sıfatı, yahut ismidir. bu zat hakkında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: «Süvarilere» mi, yoksa «düşman»'a rastladığı vakit dediğinde şekketmiştir. Şayet düşmana dediyse mânâ şudur: Hakîrn son derece cesur olduğu için düşmandan kaçmaz; bilâkis onların karşısına dikilerek: Süvarilerimizi bekleyin, gelsinler de kozumuzu paylaşın, derdi. karşılaştığı vakit...» demişse, ihtimal ki müslüman süvarilerini kasdetmîştir. Bu takdirde süvarilere piyade arkadaşlarını beklemelerini ve düşmanın karşısına beraberce çıkmalarını emretmiş olur. şerif Eş'arîler'in faziletine ve riya olmamak, uyuyanları veya namaz kılanları rahatsız etmemek şartiyle geceleyin sesle Kur'ân okumanın faziletine delildir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Eşarillerin Radıyallahu Anhüm Faziletlerinden Bir Bab
6564-)
Bize Ebû Âmir El-Eş'arî ile Ebû Kûreyb hep birden Ebû Üsâme'den rivâyet ettiler. Ebû Âmir dedi ki: Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. ki): Bana Büreyd b. Abdillah b. Ebî Bürde, dedesi Ebû Bürde'den, o da Ebû Mûsa'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): gazada yiyecekleri biter veya Medine'deki çoluk çocuklarının yiyecekleri azalırsa ellerindeki yiyeceği bir elbisenin içîne toplar, sonra onu aralarında bir kabın içinde müsavat üzere taksim ederler, imdi onlar bendendir; ben de onlardanım.» buyurdular. hadîsi Buhârî «Kitâbu'ş-Şerîke»'de; Nesâî «Kitâbu's-Sîyer»'de tahric etmişlerdir. Yemen'de bir kabiledir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: bendendir; ben de onlardan-m...» sözünün mânâsı aynı yolda olduklarını ve Allah'a tâat hususunda ittifak ettiklerini mübalağalı bir ırette beyândır. Bazılarına göre bundan murad: Yardımlaşma hususunda benim yaptığımı yaptılar, demektir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Eşarillerin Radıyallahu Anhüm Faziletlerinden Bir Bab
6565-)
Bana Abbâs b. Abdi’l-Azîm El-Anberî ile Ahmed b. Ca'fer El-Ma'kirî rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Nadr (Bu zât İbn Muhammed El-Yemânî'dir) rivâyet etti. ki): Bize İkrime rivâyet etti. ki): Bize Ebû Zümeyl rivâyet etti. ki): Bana İbn Abbâs rivâyet etti, ki): Müslümanlar Ebû Süfyân'a bakmıyor, onunla oturmuyorlardı. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'c: Yâ Nebiyyallah! Üç şey var; onları bana ver! dedi. O da: «Pekâlâ!» dedi. (Ebû Süfyân): Bende Arabın en iyisi ve en güzeli Ümmü Habîbe binti Ebî Süfyân var. Onu sana vereyim! dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): buyurdular. Bir de Muâviye var. Onu huzurunda kâtip yaparsın! dedi. (Yine) ; buyurdular. Bir de beni emîr yaparsın. Tâ ki, vaktiyle müslümanlarla çarpıştığım gibi, kâfirlerle çarpışayım, dedi. (Yine) buyurdular, Zümeyl: «Eğer bunu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den istememiş olsaydı, ona bunu vermezdi. Çünkü kendisinden bir şey istenilirse mutlaka: Evet! cevabını verirdi.» demiş. beyânına göre: Bu hadîs müşkil olmasıyle meşhur hadîslerdendir, İşkâlın vechi şudur ki: Ebû Süfyân ancak hicretin sekizinci yılında Mekke'nin fethedildiği gün müslüman olmuştur. Bu meşhurdur. Hilâfsızdır. Halbuki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Ümmü Habîbe ile bundan uzun zaman önce evlenmiştir. Ebû Ubeyd'e, Halîfe b. Hayyad, İbnü'l-Berkî ve cumhûr ulemâ onunla hicretin altıncı yılında evlendiğini söylemişlerdir. Yedinci yılında evlendi, diyenler de vardır. Kâdî Iyâz onunla nerede evlendiği hususunda ulemânın ihtilâf ettiğini söyler. Bazıları «Ümmü Habîbe Habeş’den geldikten sonra Medine'de evlendi.» demiş. Cumhûr ise Habeşistan:da iken evlendiğini söylemişlerdir. Yine Kâdî Iyâz’ın beyânına göre ulema Habeşistan'da Ümmü Habîbe'nin nikâhını kim kıydığı hususunda dahi ihtilâf etmişler. Bazıları Hazret-i Osman, bir takımları Ümmü Habibe'nin izniyle Hâlid b. Saîd b. El-Âsi kıydığını söylemişlerdir. Necâşî kıymıştır» diyenler de vardır. Çünkü o yerin emîr ve sultânı o idi. şunu söylemiştir: «Müslim'in buradaki rivâyetinde onu Süfyân’ın evlendirmiş olması cidden garibdir Ümmüe'nin Ebû Süfyân kâfir olarak Medine'ye geldi-onunla geçen macerası meşhurdur.» adî bundan fazla bir şey söylememiştir. İbn Hazm Kâdî Ebû Habibği zaman Kaise: «Bu'hadîs râvilerden birinin vehmidir. Çünkü halk arasında hilaf yoktur ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Ümmü Habîbe ile fetihden çok zaman evvel, kendisi Habeşistan'da, babası da kâfir iken evlenmiştir» demiştir. Yine İbn Hazm'den bir rivâyete göre: «Bu hadîs mevzudur. Bundaki musibet Ebû Zümeyl'den rivâyet eden İkrime b. Ammâr'dan gelmektedir.» demiştir. Fakat Ebû Amr İbn Salâh, İbn Hazm'in bu iddiasını kabul etmemiş, kendisine ağır sözler söylemiş: «Bu söz onun cesaretinden ileri geliyor. Çünkü kendisi büyük İmâmları hatalı çıkarmak ve onlara dil uzatmak hususunda pek atılgandır. Biz hadîs İmâmlarından hiç birinin İkrime b. Ammâr'ı hadîs uydurmakla itham ettiğini bilmiyoruz, Onu Veki' , Yahya b. Maîn ve başkaları mûta-med saymışlardır. Duası makbul bir zât idi. İbn Hazm'in Ümmü Habîbe evvelden nikâhlanmıştır diye bu hadîs hakkında teveh-hüm ettiği münâfaat ve zıddiyet kendisinin bir hatası ve gafletidir. Zira ihtimal ki Ebû Süfyân Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in gönlünü almak için nikâhın yenilenmesini istemiştir. Çünkü kendi rızâmı olmaksızın kızının evlenmiş olmasını ihtimal reisliğine ve nesebine bir nakîsa sayıyordu. Yahut böyle bir vaziyet karşısında babanın müslüman oluşunun nikâh akdini yenilemek iktizâ edeceğini sanmıştır. Bundan daha açık haller mertebesi Ebû Süfyân'dan daha büyük, ilmi daha çok ve sohbeti daha uzun bâzı zevata gizli kalmıştır.» demiştir. Salâh’ın sözü burada sona erer. karşılık Nevevî de şunları söylemiştir: «Hadisde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in nikâh akdini yenilediğine veya Ebû Süfyân'a nikâhı yenilemek icab ettiğini söylediğine dair bir şey yoktur. İhtimal ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): sözüyle: Hakikî akidle olmasa da istediğin usul bulur, demek istemiştir. de anlaşılacağı vecihle Hazret-i Ümmü Habîbe, Ebû Süfyân’ın kındır. Ebû Süfyân Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kayınpederi olduğu halde, ashâbm onun yüzüne bakmamaları, yanında oturmamaları Taberânî'ye göre Müslüman olmazdan evvel Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile müslümanlara yaptığı eziyetlerden dolayıdır. Çünkü onun yaptığını başka hiç bir müşrik yapmamıştı. Nihayet Mekke'nin fethedildiği gün arzusu hilâfına müslüman olmuş; müellefe-i kulubdan sayılmıştır. şerif Hazret-i Ebû Süfyân'ın faziletine delildir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Ebü Süfyan B. Harb Radıyallahü Anh’in Faziletlerinden Bir Bab
6566-)
Bize Abdullah b. Berrâd El-Eş'arî ile Muhammed b. Ala' El-Hemdânî rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Usâme rivâyet etti ki): Bana Büreyd, Ebû Bürde'den, o da Ebû Mûsa dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Biz Yemen'de iken Resûlüllah. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zuhuru kulağımıza geldi. Ben ve iki kardeşim —ki biri Ebû Bürde, diğeri Ebû Ruhm'dur. Ben en küçükleriyim — onun yanına gitmek üzere muhacir olarak yola çıktık. —Ya küsur demiş yahut kavmimden elliüç veya elliiki adam— sözüne şöyle devam etmiş: Bir gemiye bindik. Gemimiz bizi Habeş'deki Necâşî'nin yanına bıraktı. Onun yanında Ca'fer b. Ebî Tâlib ile arkadaşlarına rastladık, Ca'fer: Bizi buraya Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gönderdi. Ve burada oturmamızı emretti. Siz de bizimle beraber kalın! dedi. Biz de toptan hepimiz gelinceye kadar onunla beraber kaldık. Müteakiben Hayber'i fethettiği gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e rastladık. Bize (ganimetten) hisse verdi. —Yahut bize ondan atıyye verdi demiş.— Hay-ber'in fethinde bulunmayan hiç bir kimseye ganimetten hisse ayırmadı. Yalnız kendisiyle birlikte bulunanlara hisse verdi. Ancak Ca'fer ve arka-daşlarıyle birlikte bizim gemimizde bulunanlar müstesna! Gazilerle beraber onlara da hisse ayırdı. Bunun üzerine bazı insanlar bize —yani gemide bulunanlara— biz hicrette sizi geçtik, diyorlardı.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Caer B. Ebi Talib Île Esma Binti Umeysin Ve Gemilerindekilerin Radıyallahü Anhüm Faziletlerinden Bir Bab
6567-)
Ebû Mûsa şunu söylemiş: Derken Esma Nınti Umeys —ki bizimle beraber gelenlerden biridir— ziyaret için Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Hafsâ’nın yanına girdi. Esma, Necâşî'ye hicret edenler arasında hicret etmişti. Az sonra Ömer, Hafsa'nın yanına girdi. Esma da Hafsa'nın yanında idi. Ömer, Esma'yi görünce: Bu kim? diye sordu. O da: Esma Binti Umeys! dedi. Ömer: Şu Habeşistanlı mı? Şu denizli mi? diye sordu. Esma: Evet! cevâbını verdi. Bunun üzerine Ömer: Hicrette biz kizi geçtik. Binâenaleyh Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) nezdin de biz sizden daha haklıyız, dedi. Esma kızdı. Ve şu i«üu söyledi: Yanıldın yâ Ömer! Hayır! Vallahi siz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’le birlikte idiniz. Aç olanınızı doyurur; câhilinize va'z ederdi. Biz ise uzaklar düşmanlar diyarında —yahut toprağında— Habeşistan'da idik. Bu da Allah ve Resûlü uğrundaydı. Alrah'a yemin olsun Vi! Senin söylediğini Resûlulîah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e anmadıkça ne yemek yerim, ne su içerim. Eziyet ediliyor ve korkutuluyorduk. Bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e söyleyeceğim ve ondan isteyeceğim. Vallahi ne yalan söylerim, ne de saparım. Bundan fazla bir şey de söylemem, dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gelince Esma: Yâ Nebiyallah! Ömer şöyle şöyle söyledi, dedi. Bunun ürerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): benim nezdimde sizden fazla hak sahibi değildir. Onun ve arkadaşlarının bir hicreti, sizinse ey gemi yolcuları, iki hicretiniz vardır!» buyurdular. şöyle dedi: Gerçekten Ebû Mûsa ile gemi yolcularını takım takım bana geldiklerini gördüm. Bana bu hadîsi soruyorlardı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in onlar için söylediklerinden kalblerinde daha büyük, daha sevindirici dünyâda hiç lair şey yoktu. Bürde ki: «Esma': Gerçekten Ebû Mûsa'yı görmüşümdür. Kendisi bu hadîsi benden tekrar tekrar dinlemeyi istiyordu, dedi.» hadîsi Buhârî «Kitâbu’l-Meğâzî»'de tahric etmiştir. . Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Habeşistan'a gidenlere atıyye vermesi gazilerin nzâsıyle olduğuna hamledilmiştir. Buhârî'nin rivâyetinde bunu te'yid eden sözler olduğu gibi, Beyhakî'nin rivâyetinde sarahaten beyân edilmiş: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) müslümanlarla konuştu ve muhacirleri de onların hisselerine müşterek yaptı.» denilmiştir. Esma' binti Umeys, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in zevcelerinden Meymûne (radıyallahü anha)’nın kız kardeşidir. Ebû Tâlib'in oğlu Ca'fer'le evli idi. O şehid edilince Hazret-i Ebû Bekr'le evlenmiş, ondan Muhammed b. Ebî Bekr doğmuştu. Ebû Bekr (radıyallahü anh)'ın vefatından sonra Hazret-i Ali ile evlenmiş, ondan da Yahya b. Ali doğmuştu. (radıyallahü anha), Hazret-i Ömer'e «Kezebte» diyerek söze bağlamıştır. Bu kelimenin asıl mânâsı «Yalan söyledin» demekse de Arablar onu «Yanıldın, hatâ ettin» mânâsında kullanmışlardır. Nesebde yani soyda uzak olanlar. Buğadâ': Dinde düşman olanlar mânâlarına gelir. Bu kelimelerle Habeşliler'in Arab ve Müslüman olmadıkları anlatılmak istenmiştir. Filhakika hükümdarları Necâşî'den maada bütün Habeşliler kâfirdirler. Necâşi de müslümanlığını onlardan gizliyordu. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, Hazret-i Ömer için: benim nezdimizde sizden daha ziyâde hak sahibi değildir.» buyurması mutlak mânâda değil, sadece hicret husûsundadır. Yoksa Ömer (radıyallahü anh)'in mertebe ve hususiyeti herkesçe malûmdur. gidenlerin iki hicretinden murâd; biri Habeşistan'a, biri de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına göç
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Caer B. Ebi Talib Île Esma Binti Umeysin Ve Gemilerindekilerin Radıyallahü Anhüm Faziletlerinden Bir Bab
6568-)
Bize Muhammed b. Hatim rivâyet etti. Bize Behz rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hammâd b. Seleme, Sâbit'den, o da Muâviye b. Çurre'den, o da Aiz b. Amr'dan naklen rivâyet etti ki: Ebû Süfyân, Selman ile Suhayb ve Bilâl'ı bir cemâat içindeyken üzerlerine gelmiş. Bunlar: Vallahi! Allah'ın kılıçları adüvvüllahın boynundaki yerini almamıştır, demişler. Ebû Bekr: Siz Kureyş'in şeyhi ve reisi için bunu mu söylüyorsunuz? demiş ve hemen Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek haber vermiş. O da: Ebâ Bekr! Ola ki, sen onları kızdırmışındır. Eğer onları kızdırdıysan muhakkak Rabbini gazaba getirdin!» buyurmuşlar. Arkacığindan Ebû Bekr onların yanına vararak: Ey kardeşlerim, sizi kızdırdım mı? demiş. Onlar: Hayır! Allah seni affetsin kardeşciğim! demişler. Süfyân’ın bu gelişi henüz kâfir bulunduğu Hudeybiye sulhundan sonra olmuştur. (sallallahü aleyhi ve sellem), Hazret-i Ebû Bekr'in Ebû Süfyân hakkındaki, sözlerinden ashabının kızmış olmalarım tahmin ederek, onlardan Özür dilemesine işaret buyurmuş, o da özür dilemiştir. Arkadaşları kendisine ; «Hayır! Allah seni affetsin kardeşciğim!- mukabelesinde bulunmuşlardır. Kâdî Iyâz diyor ki: «Ebû Bekr'in böyle bir sığadan menettiği ve: Allah sana afiyet versin; Allah sana rahmet eylesin de! Fazla bir şey söyleme! dediği rivâyet olunur.» Bundan maksad duadan önce lâ kelimesini söyleme ki, sözünün şekli duayı redde-diyormuş gibi olmasın, demektir. Bazıları bu makamda (lâ ve yafffirül-ekellâhu) denilmesinin yani lâ kelimesi ile cümlenin arasına bir (ve) getirilmesinin daha münâsib olacağını söylemişlerdir. şerîf Hazret-i Selman ve arkadaşlarının faziletine ve zayıfların, dindarların gönüllerini almak, onlara hoş muamele etmek gerektiğine delildir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Selman, Suhayb Ve Bilal Radıyallahü Anhûm’ün Faziletlerinden Bir Bab
6569-)
Bize İshâk b. İbrahim El-Hanzalî ile Ahmed b. ALde rivâyet ettiler. —Lafız İshâk'ındir.— (Dediler ki): Bize Süfyân, Amr'-dam o da Câbir b. Abdillah'dan naklen haber verdi. Câbir Şöyle dedi: Allah yardımcıları olduğu halde sizden iki taife bozulmayı gönülden geçirmişlerdi." Sûre-i Âl-i İmran, Âyet: 122. Âyet-i kerimesi biz Benî Seleme ile Benî Harise hakkında nâzil olmuştur. Onun inmemiş olmasını dilemeyiz, çünkü Allah (azze ve celle): onların yardımcıları!..» buyuruyor. hadîsi Buhârî «Meğâzî» ve «Tefsir» bahislerinde tahric etmiştir. Seleme ve Benî Harise ensârdandırlar. Müslim sarihlerinden Übbî diyor ki: «Allahü teâlâ her mü'minin yardımcısı olduğu halde bu âyette neden bu zevat tahsis buyurulmuş, denilirse cevâbı şudur: Bir hükmün nâsla bir kimseye sabit olması umumî fertler meyanında ona şâmil olmasından daha sağlamdır; çünkü, umumî fertlerden birinin Allah benim yardımcımdır, diye iddiada bulunması sadece mü'min olması itibariyledir, Böyle bir kimsenin son nefesde ne hal alacağını Allah bilir.» Câbir şunu demek istemiştir: Allahü teâlâ bizim kabilelerimiz için: onların velîsiyimL» buyururken, bu âyetin bizim hakkımızda inmemiş olması istenir mi? Bu bizim için büyük bir müjde ve şerefdir. Çünkü Cenâb-ı Hak velîmiz olduğunu nassân bildirmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Ensar Radıyallahü Anhümün Faziletlerinden Bir Bab
6570-)
Bize Muhammed b. Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Ca'fer ile Abdurrahman b. Mehdî rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Şu'be, Katâde'den, o da Nadr b. Enes'den, o da Zeyd b. Erkam'dan naklen rivâyet etti. Zeyd şb'yle demiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Ensâra, ensânn çocuklarına ve ensârın çocuklarının çocuklarına mağfiret buyur.» diye duâ etti.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Ensar Radıyallahü Anhümün Faziletlerinden Bir Bab
6571-)
Bana bu hadîsi Yahya b. Habib de rivâyet etti. ki): Bize Hâlid (yani İbn Haris) rivâyet etti. ki): Bize Şu'be bu isnadla rivâyet etti.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Ensar Radıyallahü Anhümün Faziletlerinden Bir Bab