Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı
4316-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Nümeyr ile Ebû Muâviye, A'meş'den rivâyet ettiler. H. Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr de rivâyet etti. ki): Bize babamla Ebû Muâviye rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize A'meş' Ebû Vâil'den, o da Mesrûk'dan, o da Âişe'den naklen rivâyette bulundu. Âişe: (sallallahü aleyhi ve sellem) hiç bir dinar, dirhem, koyun ve deve bırakmadı; hiç bir şeyi vasiyyet de etmedi.» demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Vasıyyet
Konu: Vasiyyet Edecek Bir Şeyi Bulunmayan Kimsenin Vasiyyeti Terk Etmesi Bâbı
4317-)
Bize Züheyr b. Harb ve Osman b. Ebî Şeybe ve İshâk b. İbrahîm rivâyet ettiler. Bunların hepsi Cerîr'den rivâyette bulundular. H. - Alî b. Haşrem de rivâyet etti. ki): Bize Îsâ —ki İbn Yûnus'tur— haber verdi. râvilerin hepsi A'meş'den bu isnadla bu hadîsin mislini rivâyet etmişlerdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Vasıyyet
Konu: Vasiyyet Edecek Bir Şeyi Bulunmayan Kimsenin Vasiyyeti Terk Etmesi Bâbı
4318-)
Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet ettiler. Lâfız Yahya'nındır. ki: Bize İsmâîl b. Uleyye, İbn Avn’dan, o da İbrahim'den, o da Esved b. Yezîd'den naklen haber verdi. Şöyle dedi: Âişe'nin yanında Alî'nin vasi olduğunu söylediler de Âişe: (sallallahü aleyhi ve sellem) ona ne zaman vasiyyette bulunmuş! Ben kendilerini göğsüme (yahut kucağıma demiştir) dayamıştım. Leğeni istedi; derken kucağıma düşüverdi. Vefat ettiğini bile anlamadım; şu halde ona ne zaman vasiyyet etmiş?» dedi. hadîsin Esved rivâyetini Buhârî «Vasâyâ» ve «Meğazî» bahislerinde; Tirmizî «Şemâil»de; Nesâî «Taharet» ve «Vasâyâ»da; İbn Mâce «Cenâiz»de muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. diyor ki; «Şiîler Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hilâfeti Hazret-i Alî'ye vasiyyet ettiğine dair bir takım hadîsler uydurmuşlardı. Sahabeden bir cemaat ve keza onlardan sonra gelenler bunlara red cevabı vermişlerdi. İşte Hazret-i Âişe'nin: «Ben onu göğsüme dayamıştım ilâh...» sözü de bu red ve inkâr cümlesindendir.» şöyle bir sual hatıra gelebilir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gerçi ölüm döşeğinde vasiyyet etmemiş ama daha önce Hazret-i Âişe'nin haberi yokken Ali (radıyallahü anh)'a vasiyyet etmiş olabilir. Evet, Hazret-i Alî (radıyallahü anh) bu hususta kat'î beyanâtta bulunarak Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Kitabullah ile elindeki sahifeden başka hiç bir şey vasiyyet etmediğini yeminle te'kîd etmese idi o zaman belki bu ihtimâlin üzerinde durulabilird. Mezkûr beyanâttan sonra ise böyle bir ihtimâle asla mahal kalmamıştır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Vasıyyet
Konu: Vasiyyet Edecek Bir Şeyi Bulunmayan Kimsenin Vasiyyeti Terk Etmesi Bâbı
4319-)
Bize Saîd b. Mansûr ile Kuteybe b. Saîd, Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Amru'n-Nâkıd rivâyet ettiler. Lâfız Saîd'indir. (Dediler ki): Bize Süfyân, Süleyman El-Ahvel'den, o da Saîd b. Cübeyr'den naklen rivâyette bulundu. ki: İbn Abbâs: perşembe günü!.. Ne perşembe günü idi o!., dedi. Sonra ağladı; hattâ göz yaşları çakılları ıslattı. Bunun üzerine ben: Ne imiş bu perşembe günü ey İbn Abbâs? diye sordum. ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hastalığı şiddetlendi de: «Getirin size bir nâme yazayım; benden sonra sapmayasıniz!» dedi. Bunun üzerine oradakiler münakaşa ettiler. Bir Peygamber'in huzurunda münâkaşa yakışmaz. (Bunlar): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ne oluyor? Sayıklıyor mu (ne yapıyor)? Kendisine sorun! dediler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): Bırakın beni! Benim içinde bulunduğum hal daha hayırlıdır. Size üç şey vasiyyet ediyorum: Müşrikleri Arap yarımadasından çıkarın! Gelen hey'etlere benim yaptığım gibi ikramda bulunun! (Saîd b. Cübeyr) diyor ki: (İbn Abbâs) üçüncüsünden sükût etti yahut söyledi de ben unuttum.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Vasıyyet
Konu: Vasiyyet Edecek Bir Şeyi Bulunmayan Kimsenin Vasiyyeti Terk Etmesi Bâbı
4320-)
Ebû İshâk İbrahim dedi ki: Bize Hasen b. Bişr rivâyet etti. ki): Bize Süfyân bu hadîsi rivâyet etti.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Vasıyyet
Konu: Vasiyyet Edecek Bir Şeyi Bulunmayan Kimsenin Vasiyyeti Terk Etmesi Bâbı
4321-)
Bize İshâk b. İbrâhîm rivâyet etti. ki): Bize Vekî', Mâlik b. Miğvel'den, o da Talha b. Mûsarrif den, o da Saîd b. Cübeyr’den, o da İbn Abbâs'dan naklen haber verdi ki. İbn Abbâs: Ah perşembe günü! Ne perşembe günü idi o!., demiş; sonra göz yaşları akmağa başlamış. (Râvi diyor ki): Hattâ göz yaşlarını yanakları üzerinde gördüm; sanki inci dizisi idiler. İbn Abbâs şunları söyledi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kürek kemiğini ve kalemi (yahut tahta ile kalemi) getirin! Sİze bir daha ebediyyen sapmayacağınız bir nâme yazayım» buyurdu. Bunun üzerine yanındakiler: Gerçekten Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sayıklıyor, dediler.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Vasıyyet
Konu: Vasiyyet Edecek Bir Şeyi Bulunmayan Kimsenin Vasiyyeti Terk Etmesi Bâbı
4322-)
Bana Muhammed b. Râfi' ile Abd b. Humeyd de rivâyet ettiler. Abd (Bize haber verdi) tâbirinİ kullandı. İbn Râfi' ise: Bize Abdürrazzak rivâyet etti, dedi. (Abdürrazzâk Dedi ki): Bize Ma'mer, Zührî'den, o da Ubeydullah b. Abdillah b. Utbe'den, o da İbn Abbâs'dan naklen haber verdi. Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem) evde içlerinde Ömer b. El-Hat-tab'ın da bulunduğu bir takım zevat olduğu halde intizâra gelince: size bir nâme yazayım; ondan sonra bir daha sapmazsınız!» buyurdu. Bunun üzerine Ömer: Gerçekten Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e hastalık galebe çaldı. Kur'ân elimizdedir. Bize Allah'ın kitabı yeter, dedi. Müteakiben ehl-i beyt ihtilâf ve münakaşa ettiler. Kimisi: Getirin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) size bir daha asla sapmayacağınız bir nâme yazsın! diyor; kimisi de Ömer'in söylediğini söylüyordu. Bunlar Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in huzurunda lâkırtı ve ihtilâfı çoğaltınca (o hazret) buyurdular. ki: İbn Abhâs: Musibetin en büyüğü, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile bu nâmeyi kendilerine yazmasının arasına giren ihtilâf ve gürültüleridir, diyordu. hadîsi Buhârî «Cihâd», «Megâzî» ve ««Cizye» bahislerinde; Ebû Dâvûd «Cirâh»da; Nesâî «İlim» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Abbâs hazretlerinin: «Ah perşembe günü!.. Ne perşembe günü idi o!..» sözünden maksat: O günün şiddet ve kötülüğünün büyüklüğüdür. Bu kötülük onun itikadına göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in söyleyeceklerini yazmamalarıdır. Bundan dolayıdır ki, İbn Abbâs (radıyallahu anh): «Musibetin en büyüğü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile bu nâmeyi kendilerine yazmasının arasına giren ihtilâf ve gürültüleridir.» demiştir. hadîs etrafında Nevevî şunları söylemiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yalan söylemekten ve şer'î ahkâmdan bir şey değiştirmekten sıhhat hâlinde de, hastalığında da ma'sumdur. Allah tararından beyân ve tebliği emir buyurulan bir şeyi beyan etmeyip bırakmaktan da masum ve münezzehtir. Fakat şanına nakîsa ve şerîatine fesâd sayılmayan hastalık ve sızı gibi vücûd arızalarından ma'sum değildir. Nitekim kendilerine sihir yapılmış; bu sebeple yapmadığı bir şey ona yapmış gibi görünmüştür; ancak bu halde kendisinden şeriat hükümleri hususunda evvelkilere muhalif bir söz sadır olmamıştır. Bu cihet böylece bilindikten sonra gelelim buradaki yazı meselesine: (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ölüm döşeğinde iken ne yazdırmak istediği ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bazıları muayyen bir şahsa hilâfeti vasiyyet etmek ve bu suretle vukuu hâtıra gelen fitne ve fucurların önünü almak istediğini söylemiş; bir takımları mühim hükümleri kısaca yazdırıp beyân etmek istediğini; zira nassan vârid olmuş bir delîl hususunda ancak böylelikle birleşip niza' ortadan kalkacağını ifâde etmişlerdir. Demek oluyor ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) evvelâ bu düşündüklerini yazdırmak istemiş; yahut bu cihet kendisine vahyolunmuş; sonra yazdırmamanın daha muvafık olduğu kanaatine varmış yahut yine vahî gelerek ilk emir neshedilmiştir. Ömerin bu mesele hakkındaki sözü kelâm uleması tarafından bilittifak onun faziletine ve derin anlayışına delil sayılmıştır. Çünkü Ömer (radıyallahü anh) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in müslümanlar için tehammülü güç, terk edildiği takdirde cezayı müstelzim bazı şeyler yazdıracağından, nassan sabit olan bu deliller karşısında içtihada da mecal kalmayacağından endîşe ederek: «Bize Allah'ın kitabı yeter.» demişti. Zîra Teâlâ Hazretleri: "Biz bu kitapta hiç bir şeyî eksik bırakmadık." Âyet-i Kerime "Bugün size dîninizi tamamladım." Âyet-i Kerime buyurmuştu. Hazret-i Ömer bunlardan Dîn-i İlâhînin tamam olduğunu, bu ümmetin delâletten emîn kaldığını anlamıştı. Binâenaleyh Ömer (radıyallahü anh) Hazret-i İbn Abbâs ile ona muvafakat edenlerden daha anlayışlı idi. «Delâilü'n-Nübüvve» adlı kitabının sonunda şunları söylemiştir: «Hazret-i Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ıztırâb galebe çalınca, Ömer (radıyallahü anh) sadece bu ıztırabı hafifletmek istemiştir. Eğer Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in muradı müslümanlara mutlaka lâzım bir şeyi beyân etmek olsa idi ashabı ihtilâf ettikleri için yahut başka bir sebeple onu bırakamazdı. Çünkü Teâlâ Hazretleri: indirileni teblîğ et!" Âyet-i Kerime buyurmuştu. Netekim şâir ahkâmın tebliğini düşmanlarının muhalefetine bakıp da terk etmiş değildi. Aynı hal içerisinde yahudîlerin Arap yarımadasından çıkarılmasını ve hadîste zikri geçen diğer hususatı emir buyurmuştu... (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hastalığında bunca ıztırabi-na rağmen söyleyeceklerini yazdırmaya didinmesi meşakkat olacaktı. İşte Ömer, ona hafiflik olsun diye yukarıda beyan olunan cevabıyla iktifayı münasib gördü. Bir de ehli ilme ictihâd kapısı kapanmasın diye bu şekilde hareket etti...» de şöyle diyor: «Ömer'in sözünü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanlış söyleyeceği vehmine kapıldığına yahut hiç bir suretle onun hakkında lâyık olmayan bir şey olacak zannettiğine hamletmek caiz değildir. Lâkin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e galebe çalan ağrıları, vefatının yakınlığını; bununla beraber çektiği ıztırabı görerek hastaların umumiyetle söyledikleri azimetten hâlî sözler kabilinden söz edeceğinden korktu. Zira bu sayede münafıklar dîne burunlarını sokmağa yol bulmuş olacaklardı...» şöyle bir suâl hatıra gelebilir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) vasiyyetini yazdırmak için kâğıt kalem istediği halde ashabı bu hususta nasıl ihtilâf edebilmişlerdir? Bu suâlin cevabını Mâzirî vermiş; ve karine bulunduğu takdirde emir sığasının vücûbdan nedbe, nedibten ibâha veya tahyîr mânâlarına değişebileceğini söylemiş; ashâb-ı kirâmın burada içtihadlarına göre ihtiyar ettikleri mânâların da değiştiğini bildirmiştir. Bu cümleden olmak üzere Hazret-i Ömer’in içtihadı bu yazı işinin imkânsızlığına müeddî olmuş; ihtimâl Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kat'î bir maksatla konuşmadığına kanaat getirmiştir. Ashabın «sayıklıyor» demeleri ve Hazret-i Ömer'in «Ona hastalık galebe çaldı» sözünün mânâlan da budur. (radıyallahü anh)’ın: «Bize Allah'ın kitabı yeter!» sözü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in emrine cevap değil, kendisiyle münâkaşa edenleredir.- (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: benî! Benim içinde bulunduğum hâl daha hayırlıdır.» sözünün mânâsı: Beni çekiştirmeyin! Zîrâ benim içinde bulunduğum İlâhî murakabe, ona kavuşmaya hazırlık ve bu hususta tefekkür hâli sizin içinde bulunduğunuz niza' ve gürültüden daha hayırlıdır, demektir. (yani Arap yarımadasın)'in hududu hakkında muhtelif görüşler ortaya atılmıştır. Esmaî'ye göre Arap yarımadası: Uzunluğuna Yemen'in öteki ucundan Irak'ın Rîf'in'e kadar; genişliğine de Cidde'den Şam'in etrafına kadar olan yerlerdir. Buna cezire yani ada denilmesi, etrafı üç taraftan denizlerle; geri kalan yerleri de nehirlerle çevrildiği içindir. Araplara nisbet edilmesi ise İslâmiyetten önceki devirlerde de Arapların yurdu olduğundandır. hadîste İbn Abbâs (radıyallahü anh)'ın söylemediği yahut söyleyip de râvinin unuttuğu şeyin ne olduğu ihtilaflıdır, İbn't-Tîn: «Bir rivâyette bunun Kur'ân olduğu bildirilmiştir.» diyor. El-Muhelleb'den bir rivâyete göre unutulan vasiyyet Hazret-i Üsâme b. Zeyd'in ordusu ve bu ordunun teçhizatıdır. Kâdî Iyâz ise: «îhtimal üçüncüsü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: kabrimi put ittihâz etmeyin!» hadîsidir demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Vasıyyet
Konu: Vasiyyet Edecek Bir Şeyi Bulunmayan Kimsenin Vasiyyeti Terk Etmesi Bâbı
4323-)
Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmî ile Muhammed b. Rumh b. Muhacir rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Leys haber verdi. H. Kuteybe b. Saîd de rivâyet etti. ki): Bize Leys, İbn Şihâb'dan, o da Ubeydullah b. Abdillâlı'dan, o da İbn Abbâs'dan naklen rivâyette bulundu ki, Şöyle dedi: b. Ubade Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den, annesinin borcu olan bir adak hakkında fetva istedi. Annesi bunu Ödeyemeden ölmüş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): namına onu sen ödeyiver!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Adak
Konu: Adağın Ödenmesini Emir Bâbı
4324-)
Bize yine Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Ben Mâlik'e okudum. H. Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Amru'n-Nâkıd ve İshâk b. İbrahim de İbn Uyeyne'den rivâyet ettiler. H. Harmele b. Yahya dahi rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus haber verdi. H. İshâk b. İbrahim ile Abd b. Humeyd de rivâyet etti. (Dediler ki): Bize Abdürrezzâk haber verdi. ki): Bize Ma'mer haber verdi. H. Osman b. Ebî Şeybe dahi rivâyet etti. ki): Bize Abde b. Süleyman, Hişâm b. Urve'den, o da Bekir b. Vâil'den naklen rivâyet etti. râvilerin hepsi Zührî'den, Leys'in isnâdiyle, onun hadîsi mânâsında rivâyette bulunmuşlardır. hadîsi Buhârî ile Nesâî «Vasâyâ» bahsinde tahrîc etmişlerdir. yani adak: Bir kimsenin ibâdet veya sadaka gibi bir şeyi teberru' cihetiyle kendisine borç kılmasıdır. Nezir meşru' bir ibâdettir. İbâdet olması namaz, oruç ve sadaka gibi bir şeyle yapıldığı içindir. Meşru' olması da yapılan nezirlerin ödenmesi Bâbında âyet ve hadîsler vârid olduğundandır. Teâlâ Hazretleri: ödesinler!" Sure-i Bakara: 275 buyurmuştur. Bu bâbta birçok hadîsler ve icma-ı ümmet de vardır. O hadîslerden biri de buradaki Sa'd b. Ubâde (radıyallahü anh) hadîsidir. Sa'dın annesi Amra binti Mes'ûd'dur. Amra binti Sa'd b. Kays'dır diyenler de olmuştur. Bu kadın müslümanlığı kabul ile Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bey'at etmiş ve hicretin ellinci yılında Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Dûmetü'l-Cendel gazasında iken vefat etmiş; oğlu Sa'd (radıyallahü anh) yanında imiş. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz onun cenaze namazım kabrinin üzerine kılmış. (radıyallahü anh)'nın ne adadığını bildiren eserler muhteliftir. Bazıları köle âzâdı olduğunu, bir takımları oruç, diğerleri sadaka adadığını göstermektedir. Kâdî Iyâz: «İhtimâl ki bu adak, hadîslerde beyan edilen şeylerden hiç biri değildir.» diyor. hadîsin şerhinde Nevevî şunları söylemiştir: «Nezrin sahîh olduğuna ve iltizâm edilen şey taat ise onu ifânın vâcib olduğuna bütün müslümanlar ittifak etmişlerdir. Ma'sıyet yahut pazara girmek gibi mubah bir şey ise o kimsenin nezri mün'akid olmaz; bizim mezhebe göre ona keffâret de lâzım gelmez. Cumhûr-u ulemânın kavli de budur. İmâm Ahmed'le bir takım ulema keffaretin lüzumuna kail olmuşlardır. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: namına o nezri öde!» buyurması, Ölen kimsenin borcu olan hakların ödenmesi icâbettiğine delildir. Bu hakların mâlî olanları bilit-tifak Ödenir. Bedenî ibâdetler hakkında hilaf vardır. Biz o hilafı bu kitabın muhtelif yerlerinde arzettik. İmâm Şafiî ile bir taifenin mezheplerine göre ölen kimsenin borcu olan zekât, keffâret ve nezir gibi mâlî haklar vasiyyeti olsun olmasın insan borcu gibi ödenir. İmâm Mâlik, Ebû Hanîfe ve bunların arkadaşları: Bunlardan hiç bir şey ödemek îcâb etmez; meğer ki, vasiyyet etmiş ola! demişlerdir. Vasiyyet edilmeyen zekât hakkında Mâlikîyye uleması arasında hilaf vardır.» göre ölen kimsenin borcu olan nezir mâlî şeylerden değilse mirasçısına onu ödemek lâzım gelmediği gibi, nezir mâlî olup ölen şahıs geride mal bırakmamişsa yine Ödemesi îcâb etmez, fakat müstehab olur. buradaki Sa'd (radıyallahü anh) hadîsiyle istid-îâl oderek ödemesi lâzım geldiğine kail olmuşlardır. Halbuki bu hadîste Hazret-i Sa'd'a annesinin borcunun ilzam suretiyle ödettirildiğine dair bir sarahat yoktur. İhtimâl annesinin terikesinden ödemiş, yahut kendi malından teberru' etmiştir. Cumhûrun delili: Mirasçının ödemeyi iltizâm etmemiş olmasıdır. İltizâm etmedikçe ödemesi lâzım gelmez.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Adak
Konu: Adağın Ödenmesini Emir Bâbı
4325-)
Bana Züheyr b. Harb ile İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. İshâk (Bize haber verdi) tâbirim kullandı. Züheyr: Bize Cerîr, Mansur'dan, o da Abdullah b. Mürra'dan, o da Abdullah b. Ömer'den naklen rivâyette bulundu; dedi. Abdullah Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gün bizi adak adamaktan neb yetmeğe başladı ve: hiç bir şeyi geri çevirmez; onunla sâdece cimri (nin elin)’den (mal) çıkarılır.» buyuruyordu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Adak
Konu: Nezir Yapmaktan Nehi Ve Nezrin Bir Şeyi Geri Çevirmemesi Bâbı
4326-)
Bize Muhammed b. Yahya rivâyet etti. ki):, Bize Yezîd b. Ebî Hakim, Süfyân'dan, o da Abdullah b. Dinar'dan, o da İbn Ömer'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyette bulundu ki: bir şeyi ne (vaktinden) önceye aldırır; ne de sonraya bıraktırır. Onunla sadece bahîl (in elin)’den (mal) çıkarılır.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Adak
Konu: Nezir Yapmaktan Nehi Ve Nezrin Bir Şeyi Geri Çevirmemesi Bâbı
4327-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Gunder, Şu'be'den rivâyet etti. H. Muhammed b. El-Müsennâ İle İbn Beşşâr da rivâyet ettiler. Lâfız İbn’l-Müsennâ'nındır. ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Mansûr'dan, o da Abdullah b. Mürra'dan, o da İbn Ömer'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyette bulundu ki: Nezri yasak etmiş ve: ki, o bir hayır getirmez; onunla sâdece bahîl (in elin)’den (mal) çıkarılır.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Adak
Konu: Nezir Yapmaktan Nehi Ve Nezrin Bir Şeyi Geri Çevirmemesi Bâbı
4328-)
Bana Muhammed b. Kâfide rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Âdem rivâyet etti. ki): Bize Mufaddal rivâyet etti. H. Muhammed b. El-Müsennâ ile İbn Beşşâr dahi rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Abdurrahmân, Süfyân'dan ve her iki râvi Mansûr'dan bu isnâdla Cerîr'in hadîsi gibi rivâyette bulundular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Adak
Konu: Nezir Yapmaktan Nehi Ve Nezrin Bir Şeyi Geri Çevirmemesi Bâbı
4329-)
Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize A1 -dülazîz yani Derâverdî, Alâ'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyette bulundu ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): çünkü nezir kaderden hiç bir şeye fayda etmez; onunla sâdece bahîl (in elin)’den (ma!) çıkarılır.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Adak
Konu: Nezir Yapmaktan Nehi Ve Nezrin Bir Şeyi Geri Çevirmemesi Bâbı
4330-)
Bize Muhammed b. El-Müsenna ile İbn Beşşâr da rivâyet ettiler- (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. ki): Ben Alâ'yı. babasından, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet ederken dinledim ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) nezri yasak etmiş ve: ki, o kaderden bir şey geri döndüremez; onunla sadece bahîl (in elin)’den (mal) çıkarılır.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Adak
Konu: Nezir Yapmaktan Nehi Ve Nezrin Bir Şeyi Geri Çevirmemesi Bâbı
4331-)
Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe b. Saîd ve Alî b. Hucr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İsmaîl yani İbn Ca'fer, Amr'dan —bu zât İbn Ebî Amr'dır— o da Abdurrahmân El-A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): Âdem oğluna Allah'ın takdir etmediği bir şeyi yaklaştırmaz; lâkin nezir (bâzan) kadere muvafık düşer de bu sayede bahîl (İn elin) den, çıkarmak istemediği (malı) çıkarılır.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Adak
Konu: Nezir Yapmaktan Nehi Ve Nezrin Bir Şeyi Geri Çevirmemesi Bâbı
4332-)
Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize Ya'kûb yani İbn Abdirrahmân El-Kaarî ile Abdülâzîz yani Derâverdî rivâyet ettiler. ikisi de Amr b. Ebî Amr'dan bu isnâdla bu hadîsin mislini rivâyet etmişlerdir. rivâyetleri Buhârî «Kader» ve «Eymân ve'n-Nüzûr» bahislerinde; Ebû Dâvûd ile Nesâî «Nüzûr»de; İbn Mâce «Keffârât»da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Ömer hadîsinde mahzûf cümleler vardır. Bu hadîsi tam olarak Hâkim île smâîlî, Saîd b. El-Hars EL Ensârî'den rivâyet etmişlerdir ki, meâlen şöyledir: Saîd b. El-Hars şunları söylemiş: Ömer'in yanında idim. Derken'ona Amr b. Kâb oğullarından Mes'ud b. Amr gelerek: Yâ Ebâ Abdirrahmân, benim oğlum İran'da Ömer b. beydillâh b. Ma'nıer ile beraber bulunuyordu. Orada şiddetli veba ve taun hastalıkları zuhur etmiş. Bunun üzerine eğer Allah oğlumu sağ bırakırsa Beytullah'a yürüyerek gitmesini boynuma borç ettim. Derken çocuk hasta olarak çıkageldi; sonra öldü. Ne buyurursun? dedi. İbn Ömer: (Müslümanlar) nezirden nehyedilmediler mi? (sallallahü aleyhi ve sellem): ne bir şeyi (vaktinden) önceye aldırır; ne de sonraya bıraktırır. Onunla sâdece bahîl (in elin)’den (mal) çıkarılır; buyurdular, sen nezrini İfâ et, dedi. Mes'ûd: Yâ Ebâ Abdillâh; ben ancak oğlumun yürümesini nezrettim; dedi ise de İbn Ömer: Nezrini Öde! ihtarında bulundu.» b. El-Hars suâl sahibini Saîd b. El-Müseyyeb'e göndererek meseleyi ona da sordurmuş. O da: «Oğlunun yerine sen yürü!» cevâbını vermiş. ki, nezrin mukaddesata hiç bir te'siri yoktur." «Hastam iyileşirse kurban keseceğim» yahut -Oğlum askerden gelirse üç gün oruç tutacağım» diyerek adakta bulunmanın ne hastalığın düzelmesinde bir te'sîri yardır, ne de askerin dönmesinde. Ancak bazen mukadderat adak sahibinin arzusuna muvafık şekilde tecellî eder de nezrini ödemesi lâzım gelir. İşte bu rivâyetlerdeki «Onunla sâdece cimrinin elinden mal çıkarılır.» ifadesiyle buna işaret edilmiştir. Çünkü cimri insan kolay kolay sadaka veremez. O sadakası mukabilinde bir karşılık görmelidir ki, malına kıyabilsin. Hastası düzelirse sadaka adadığı için düzeldi sanır. Halbuki onun adağının takdîr-i İlâhîye bir tesîri yoktur. O iş zâten öyle olacaktır; çünkü öyle takdir olunmuştur. bu cümlesi nezri îfa etmenin vâcib olduğuna delildir. Nezir yapmanın hem men'edilmesi hem de istek hâsıl olduğunda adağın yerine getirilmesinin vâcib oluşu müşkilâttan sayılmıştır. Bazıları bu müş-kili hail için şunları söylemişlerdir: «Yasak edilen nezir, kaderi değiştirir i'tikadiyle yapılandır. Adakla istenen şeylerin ekseriya meydana geldiğini gören nice insanlar nezrin kaderi değiştirdiğine inanırlar. İşte nezir bunun için yasak edilmiştir. Ama bir kimse faydanın, zararın ancak Allahü teâlâ'dan geldiğine inanarak nezrin bir vesile ve sebep kabilinden olduğunu bilirse o nezri ilâ etmek taat olur; böyle nezir yasak değildir.» Hadîsin siyakı bu tefsire uygundur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Adak
Konu: Nezir Yapmaktan Nehi Ve Nezrin Bir Şeyi Geri Çevirmemesi Bâbı
4333-)
Bana Züheyr b. Harb ile Alî b. Hucr Es-Sa’dî rivâyet ettiler. Lâfız Züheyr'indir. (Dediler ki): Bize İsmail b. İbrahim rivâyet etti. ki): Bize Eyyûb, Ebû Kılâbe'den, o da Ebû'l-Mühelleb'den, o da Imrân b. Husayn'dan naklen rivâyette bulundu. Şöyle dedi: (kabilesi) Benî Ukayl'in müttefiki idiler. Derken Sakîf Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabından iki kişiyi esîr ettiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın ashabı Benî Ukayl'den bir kişi esîr ettiler; onunla birlikte Adbâ' (ismindeki deve) yi de aldılar. Adam prangada olduğu halde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun üzerine geldi. (Adam): Yâ Muhammed! diye seslendi. (sallallahü aleyhi ve sellem) onun yanına gelerek: «Ne istiyorsun?» diye sordu. Adam: Beni niçin aldın? Ve hacıları geçen (devey)i niçin aldın? dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (meseleyi büyültmek için): «Seni müttefiklerin olan Sakîfin cinayetinden dolayı aldım! cevâbını verdi. Sonra ondan ayrılıp gitti. Adam (tekrar) ona seslenerek: Yâ Muhammed, yâ Muhammed! dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) merhametli ve nezaketli idi. Bu sebeple ona dönerek: istiyorsun?» diye sordu. (Adam): Ben müslümanım, dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Eğer bu sözü kendi umuruna Mâlik iken söylemiş olsaydın tamamiyle kurtulurdun! cevâbını verdi. Sonra çekildi gitti. (Adam tekrar) kendilerine seslenerek: Yâ Muhammed! Yâ Muhammed! dedi. (sallallahü aleyhi ve sellem) yine yanına gelerek: «Ne istiyorsun?» diye sordu. (Adam): Ben açım, beni doyur; susuzum, beni sula! dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): hacetin bu mu?» dedi. Sonra (bu adam) o iki kişiye fidye yapıldı. b. Husayn sözüne şöyle devam etmiş: da bit kadın esir edildi; Adbâ dahi ele geçirildi. Kadın prangada idi. Halk develerini evlerinin önünde eğreklendiriyorlardi. Derken bir akşam bu kadın bağdan boşanarak develerin yanına geldi. Kadın bir deveye yaklaştı mı hayvan böğürüyordu. Nihayet Adbâ'ın yanına vardı. Fakat o böğürmedi; hem de pişkin bir deve idi... Hemen arka tarafına oturdu. Sonra hayvanı sürerek yola revan oldu. (n kaçtığını) hissederek aradılar taradılar fakat kadın onları âciz bıraktı. Bir de eğer Allah kendisini kurtarırsa bu deveyi boğazlamayı Allah için nezretti. Medine'ye gelince halk kendisini görerek: İşte Adbâ' Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in devesi!., dediler. Kadın, eğer Allak kendisini bu devenin üzerinde kurtarırsa onu mutlaka boğazlamayı nezrettiğini söyledi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek meseleyi kendisine anlattıklarında: Onu ne kötü cezalandırmış!.. Eğer Allah kendisini bunun üzerinde kurtarırsa onu mutlaka boğazlamayı nezretmiş!.. girmek için yapılan nezirle kulun elinde olmayan bir şeye yapılan nezrin îfâsı yoktur.» buyurdular. Hucr'un rivâyetinde: «Allah'a ısyân etmek için nezir olmaz!» denilmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Adak
Konu: Allaha Masıyet İçin Yapılan Nezirle Kulun Elinde Olmayan Bir Şeye Yapılan Nezrin Îfası Gerekmediği Bâbı
4334-)
Bize Ebû'r-Rabî' El-Ateki rivâyet etti. ki): Bize Hammâd yani İbn Zeyd rivâyet etti. H. İshâk b. İbrahim ile İbn Ebî Ömer, Abdülvehhâb Es-Sekafi’den rivâyet ettiler. Her iki râvi Eyyûb'dan bu isnâdla bu hadîsin benzerini rivâyet etmişlerdir. hadîsinde: « ki: Adbâ' Benî Ukayl'den bir adamın idi. Hacıları geçenlerdendi.» ibaresi vardır. Yine onun hadîsinde: «Kadın ta'lîm terbiye görmüş bir devenin üzerinde geliverdi.» denilmiştir. hadîsinde: «Bu hayvan ta'lîmli bir deve idi.» cümlesi vardır. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin devesidir. Bu hayvan gayet iyi cinsten olup önüne geçilmeyecek derecede sür'atli giderdi. «Hacıları geçen» ta'bîrinden murad da budur. Vaktiyle Benî Ukayl kabilesinden birinin malı imiş. Sonraları Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e intikal etmiştir. «Hacc» bahsinde de görüldüğü vecihle Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Adbâ', Kasvâ' ve Ced'â' nâmlarında develeri vardı. Bunların üç ayrı deve mi yoksa bir devenin üç muhtelif adı mı olduğu ihtilaflıdır. müslümanım» diyen esîre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): sözü kendi umuruna malik iken söylemiş olsaydın tamamiyle kurtulurdun.» diye mukabelede bulunmuştur. Bu sözden murâd: Esîr edilmezden evvel müslüman olsaydın İslâmiyet sayesinde kendin esîr olmaktan kurtulur, malın da ganimet olarak alınmazdı. Esîr edildikten sonra müslüman olduğuna göre seni öldürüp öldürmemek muhayyerliği ortadan kalkar; köle yapmakla rıdye almak arasındaki muhayyerlik kalır, demektir. esîr edilen kadın Hazret-i Ebû Zerr (radıyallahü anh)'ın karısıdır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Adak
Konu: Allaha Masıyet İçin Yapılan Nezirle Kulun Elinde Olmayan Bir Şeye Yapılan Nezrin Îfası Gerekmediği Bâbı
4335-)
Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmî rivâyet etti. ki): Bize Yezîd b. Zürey', Humeyd'den, o da Sâbit'den, o da Enes'den naklen haber verdi. H.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Adak
Konu: Kaneye Yürüyerek Gitmeyi Nezreden Kimse Bâbı
4336-)
Bize İbn Ebî Ömer de rivâyet etti. Bu lâfız onundur. ki): Mervân b. Muâviye El-Fezârî rivâyet etti. ki): Bize Humeyd rivâyet etti. ki): Bana Sabit, Enes'den naklen rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), iki oğlunun arasında götürülen bir ihtiyar görerek: ne olmuş?» diye sormuş. — Yürümeyi nezretmiş, demişler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ki Allah bu adamın kendini azâb etmesinden müstağnidir.» buyurmuş ve (hayvana) binmesini emretmiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Adak
Konu: Kaneye Yürüyerek Gitmeyi Nezreden Kimse Bâbı
4337-)
Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteyhe ve İbn Hucr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize îsmâîl yani İbn Ca'fer, Amr'dan —ki İbn Ebî Amr'dır— o da Abdurrahmân El-A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyette bulundu ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) iki oğlunun arasında onlara dayanarak giden bir ihtiyara yetişerek: ne oldu?» diye sormuş. Oğulları: Yâ Resûlallah, nezri vardı, cevabını vermişler. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): ey ihtiyar! Zira Allah senden ve nezrinden ganîdir.» buyurmuş. Lâfız Kuteybe ile İbn Hucr'undur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Adak
Konu: Kaneye Yürüyerek Gitmeyi Nezreden Kimse Bâbı
4338-)
Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize Abdülâzîz yani Derâverdî, Amr b. Ebî Amr'dan bu isnâdla bu hadîsin mislini rivâyet etti. hadîsi Buhârî «Cezâü's-Sayd» bahsinde; Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî «Eymân ve Nüzûr»da tahrîc etmişlerdir. arasında onlara dayanarak güç halle yürüyebilen zâtın ismi bazılarına göre Kays'tır. Bir takımlar Kayser olduğunu söylemişlerdir. Künyesi Ebû İsrail'dir. bu hadîsle istidlal ederek: «Yürümekten âciz kalan kimseye hedy kurbanı lâzım değildir.» demişlerdir. Sair fukahâdan üç kavil rivâyet edilir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Adak
Konu: Kaneye Yürüyerek Gitmeyi Nezreden Kimse Bâbı
4339-)
Bize Zekeriyyâ b. Yahya b. Salih El-Mısrî rivâyet etti. ki): Bize El-Mufaddal yani İbn Fadâle rivâyet etti. ki): Bana Abdullah b. Ayyaş, Yezîd b. Ebî Habîb'den, o da Ebû'l-Hayr'dan, o da Ukbe b. Âmir'den naklen rivâyet etti, ki Şöyle dedi: kardeşim yalın ayak Beytullah'a yürümeyi adadı. Bana da bu meseleyi onun nâmına Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e danışmamı emretti. Ben de danıştım: yürüsün, hem bin»in!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Adak
Konu: Kaneye Yürüyerek Gitmeyi Nezreden Kimse Bâbı
4340-)
Bana Muhammed b. Râfi' de rivâyet etti. ki): Bize Abdürrazzâk rivâyet etti. ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi. ki): Bize Saîd b. Ebi Eyyûb haber verdi. Ona da Yezîd b. Ebî Habîb haber vermiş. Ona da Ukbe b. Amir El-Cühenî'den naklen Ebû’l-Hayr rivâyet etmiş ki, Ukbe: «Kız kardeşim nezretti...» diyerek Mufaddal'in hadîsi gibi rivâyette bulunmuş; yalnız hadîste «yalın ayak» kaydını zikretmemiş; «Ebû’l-Hayr Ukbe'den ayrılmazdı.» cümlesini ziyade etmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Adak
Konu: Kaneye Yürüyerek Gitmeyi Nezreden Kimse Bâbı
4341-)
Bana bu hadîsi Muhammed b. Hatim ile İbn Ebî Halef de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ravh b. Ubâde rivâyet etti. ki): Bize İbn Cüreyc rivâyet etti. ki): Bana Yahya b. Eyyûb haber verdi. Ona da Yezîd b. Habîb bu isnâdla Abdurrazzâk hadîsi gibi ihbarda bulunmuş. hadîsi Buhârî «CezâüVSayd» ve «Nüzûr» bahislerinde; Ebû Dâvûd «Nüzûr»da tahrîc etmişlerdir. yapan kadın Hazret-i Ukbe'nin kız kardeşi Ümmü Hibbân binti Âmir'dir. Bir rivâyette bu kadının şişman olduğu, bu sebeple yürümek kendisine güç geldiği bildirilmiştir. Hadîsi muhtelif rivâyetleri vardır. Bunlardan birinde: emret de baş örtüsünü sarınsın, vasıtaya binsin ve üç gün oruç tutsun.» buyurulmuştur. Halbuki: Enes ve Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) rivâyetlerinde ihtiyara doğrudan doğruya hayvana binmesi emrolunuyor, bir şey istenmiyordu. Bu bâbta Nevevî şunları söylemiştir: «Birinci hadîs yürümekten âciz olanlara hamledilmiştir. Böylesi vasıtaya binebilir; ama kurban kesmesi îcâbeder. Ukbe'nin kız kardeşi hadîsin gelince: Onun mânâsı, yürümeye kudreti olduğu zaman yürüsün, yürüyemediği yahut çok yorulduğu zaman vâsıtaya binsin. Bunun da hayvan kesmesi îcabeder; demektir. söylediğimiz her iki surette de hayvan kesmesi İmâm Şafiî'nin râcıh olan kavlidir. Ulemâdan bir cemaat da buna kaildir. Şâfiî'nin ikinci kavline göre ihtiyara hayvan kesmek vâcîb değil, mus-tehaptır. Yalın ayak yürüme meselesinde mutlaka yalın ayak bulunması şart değildir; ayakkabı da giyebilir. Ukbe'nin kız kardeşi hadîsinin «Süneni Ebî Dâvûd»daki rivâyetinde kadının âciz kaldığı için hayvana bindiği bildirilmiştir...»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Adak
Konu: Kaneye Yürüyerek Gitmeyi Nezreden Kimse Bâbı
4342-)
Bana Hârûn b. Saîd El-Eylî ile Yûnus. b. Abdilâlâ ve Ahmed b. Îsâ rivâyet ettiler. Yûnus (Bize haber verdi) tâbirini kullandı. Ötekiler: Bize İbn Vehb rivâyet etti, dediler. ki): Bana Amr b. El-Hâris, Kâ'b b. Alkame'den, o da Abdurrahmân b. Şumâse'den, o da Ebû'l-Hayr'dan, o da Ukbe b. Amir'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen haber verdi ki ; keffâreti, yemîn keffârefidir.» buyurmuşlar. beyânına göre ulemâ bu hadîsten ne murâd edildiği hususunda ihtilâf etmişlerdir. Şâfiîler'ce nezr-i lecâc kasdedilmiştir. lecâc: İnâd ye ısrar nezri demektir. Meselâ: Birisiyle konuşmak istemeyen kimsenin: «Filânla konuşursam üzerime hacc farzolsun» demesi bu kabildendir. Konuştuğu takdirde nezrini yapmakla yemîn kefareti vermek arasında muhayyer olur. İmara A'zam'in son kavline göre bir kimse nezri, olmasını istemediği bir şarta bağlarsa ona bir yemîn keffâreti kâfidir. Nezrettiği şeyi yapmakla dahi borcunu ödemiş olur. Meselâ: «Filân adamla konuşursam bir sene oruç tutmak borcum olsun!» diyen kimse isterse bir yemîn keffâreti verir; dilerse orucu tutar. Fakat olmasını dilediği bir şarta bağlar, meselâ: «Hastam düzelirse bir sene oruç borcum olsun» derse mutlaka nezrini îfası gerekir. İmâm Muhammed'in kavli de budur. Umumi belvâ dolayısiyle bâzı Hanefiyye ulemâsı bununla fetva vermişlerdir. ekserisi bu hadîsi mutlak nezir mânâsına almışlardır. İmâm Ahmed'le Şâfiîler'den bazıları ma'sıyeti nezir mânâsına hamletmişlerdir. Şarap içmeyi adamak bu kabildendir. ve hadîs İmâmlarından bir cemaate göre ise bu hadîs bütün adak nevilerine şamildir. Onlarca bir kimse nezrin hangi nev'ini yaparsa yapsın yemîn keffâreti vermekle nezrini îfâ arsında muhayyerdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Adak
Konu: Nezir Keffareti Bâbı
4343-)
Bana Ebû't-Tâhir Ahmed b. Amr b. Şerh rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb, Yûnus'dan rivâyet etti. H. Harmele b. Yahya da rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan, o da Salim b. Abdillâh'dan, o da babasından naklen haber verdi. ki): Ben Ömer b. El-Hattab'ı şunları söylerken işittim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): (azze ve celle) sizi, babalarınıza yeminden nehyediyor.» buyurmuş. «Vallahi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bunu yasak ettiğini işiteli ne kendim için, ne de başkası namına bu yemini yapmadım!» demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Allahü Teâlâdan Başkasına Yeminden Nehiy Bâbı
4344-)
Bana Abdülmelik b. Şuayb b. Leys de rivâyet etti. ki): Bana babam, dedemden rivâyet etti. ki): Bana ükayl b. Hâlid rivâyet etti. H. İshâk b. İbrahim ile Abd b: Humeyd dahi rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer haber verdi. iki râvi Zühri’den bu isnâdla bu hadîsin mislini rivâyet etmişlerdir. Yalnız Ukayl’ın hadîsinde: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bunu yasak ederdiğini işiteli ne bu yemini yaptım, ne de ağzıma aldım!» cümlesi vardır. O «Ne kendim için, ne de başkası namına...» dememiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Allahü Teâlâdan Başkasına Yeminden Nehiy Bâbı
4345-)
Bize Ebü Bekir b. Ebî Şeybe ile Amru'n-Nâkıd ve Züheyr b. Harb rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Süfyân b. Uyeyne, Zührî'den, o da Salimden, o da babasından naklen rivâyet etti. Babası, Yûnus'la Ma'mer'in rivâyetleri gibi: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ömer'i babasına yemin ederken işitti...» demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Allahü Teâlâdan Başkasına Yeminden Nehiy Bâbı
4346-)
Bize Kuteybe b. Saîd de rivâyet etti. ki): Bize Leys rivâyet etti. H. Muhammed b. Rumh dahi rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Bize Leys, Nâfi'den, o da Abdullah'dan, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen haber verdi ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ömer b. El-Hattâb'a bir kafile içinde babasına yemin ederken yetişmiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara derhâl: Gerçekten Allah (azze ve celle) sizi babalarınıza yeminden nehyediyor; kim yemîn edecekse Allah'a yemîn etsin yahut sussun!» diye nida etmişler.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Allahü Teâlâdan Başkasına Yeminden Nehiy Bâbı
4347-)
Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr dahi rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. H. Muhammed b. El-Müsenna da rivâyet etti. ki): Bize Yahya yani İbn'l-Kattan, Ubeydullah'dan rivâyet etti. H. Bişr b. Hilâl dahi rivâyet etti. ki): Bize Abdülvâris rivâyet etti. ki): Bize Eyyûb rivâyet etti. H. Ebû Küreyb de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme, Velid b. Kesîr'den rivâyet etti. H. İbn Ebî Ömer dahi rivâyet etti. ki): Bize Süfyân, İsmâîl b. Ümeyye'den rivâyet etti. H. İbn Râfi’ de rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebî Füdeyk rivâyet etti. ki): Bize Dahhâk ile İbn Ebî Zi'b haber verdi. H. İshâk b. İbrâhîm ile İbn Râfi’, Abdürrazzak'dan, o da İbn Cüreyc'den naklen rivâyette bulundu. ki): Bana Abdülkerîm haber vordi. râvilerin hepsi Nafi'den, o da İbn Ömer'den naklen bu kıssanın mislini Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den rivâyet etmişlerdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Allahü Teâlâdan Başkasına Yeminden Nehiy Bâbı
4348-)
Bize Yahya b. Yahya ile Yahya b. Eyyûb, Kuteybe ve İbn Hucr rivâyet ettiler. Yahya b. Yahya (bize haber verdi) tâbirini kullandı, ötekiler: Bize İsmâîl yani İbn Ca'fer, Abdullah b. Dinar'dan rivâyet etti. O da îhni Ömer'i şunları söylerken işitmiş, dediler; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kim yemîn edecekse ancak Allah'a yemîn etsin!» buyurdu. Kureyş (kabilesi) babalarına yemîn ederlerdi. Bunun üzerine ; «Babalarınıza yemin etmeyin!» buyurdular. hadîsi Buhârî «Eymân» ve «Edeb» bahislerinde; Ebû Dâvûd ile Nesâî: Ömer (radıyallahü anh) rivâyetini «Ey-mân»da; İbn Mâce «Keffârât»da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. muhtelif rivâyetleri vardır, İbn Abbâs (radıyallahü anh)'ın. Hazret-i Ömer'den rivâyetinde şöyle denilmektedir: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'le birlikte bir gazada ben bir kafilenin içinde giderken: Hayır babam hakkı için diye yemîn ettim. Hemen arkamdan biri: Babalarınıza yemin etmeyin! diye haykırdı. Bir de baktım Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) imiş!» Ebî Şeybe'nin İkrime tarîki ile Hazret-i ömer'den rivâyetinde: «Bir de baktım Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) imiş. Biriniz Mesîha yemin etse —ki Mesih sizin babalarınızdan daha hayırlıdır— mutlaka helâk olurdu; buyurdu.» deniliyor. rivâyetinde: ve putlara da yemîn etmeyin, Allah'a dahi ancak doğru söylemek sortiyle yemîn edebilirsiniz1" ibaresi vardır. Ömer hadîsinin bir rivâyetinde: kim Allah'tan başkasına yemîn ederse muhakkak şirk koşmuştur.» Yahut (küfretmiştir) buyurulmuştur. yemîn etmenin yasaklanmasındaki hikmet: Yemîn ne üzerine yapıldı ise ona ta'zîm iktizâ etmesidir. Halbuki hakikî azmet yalnız Allah'a mahsustur. Başkası ona benzeyemez. Babalardan başkasına yapılan yeminin hükmü de böyledir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bir hadîste: «Babası hakkı için yemîn ederim ki, kurtuldu.» buyurduğu sabit olmuştur. Şeklen bu da babaya yemînse de bu söz yemîn kasdedilmeksizin söyleniliverdiği için yemîn sayılmaz. teâlâ mahlûkatından, Tîn, Zeytin, Semâ, Tûr ve Târik gibi birçok şeylere yemîn etmiştir. Bunu ya o şeyin yüksek şerefine tenbîh için yapmıştır; yahut ibarede mahzuf vardır; bu gibi yeminler: «Tinin Rabbı...» «Zeytinin Rabbı hakkı için» takdîrindedirler. Ömer İbn Abdilberr bu hususta şunları söylemiştir: «Hiç bir kimseye ne bu kısımlardan biriyle ne de başkasiyle Allah'tan başkasına yemîn etmek caiz değildir. Çünkü bir kimsenin bir hakkı dolayısile birine yemin îcâbetse o şahsın Allah'tan başkasına yemîn etmemesi lâzım geldiğine ulemâ icmâ' etmişlerdir. Yıldıza veya gökyüzüne yemîn etse de: Benim niyetim bunların Rabbı idi dese ulemâya göre yemîn sayılmaz.» «Mushafa, köle âzâdına ve kadın boşamaya yemîn etmek mekruhtur.» demiş; İbn Abdilberr talâk ve köle azadına yapılan yemînin ulemâya göre yemîn sayılmadığını, bu gibi sözlerin ancak bir sıfatla talâk ve bir sıfatla köle âzâdı olup mecaz sayılacağını, hakîkatta Allah'tan başka hiç bir şeye yemîn caiz olmadığını söylemiştir. beyânına göre bir kimse Kur'ân-ı Kerîm'e yemîn etse de sonra bu yeminden dönse keffâret lâzım gelir mi gelmez mi meselesinde ulemâ ihtilâf etmişlerdir. İbn Mes'ûd (radıyallahü anh); -Böylesinin her âyet için bir keffâret vermesi îcabeder.» dermiş. Hasan-ı Basrî'nin mezhebi de budur. İmâm A'zam'a göre keffâret lâzım değildir. îmanı Ebû Yûsuf: «Bir kimse Rahmana yemîn eder de sonra yemininden dönerse bakılır. Şayet bu sözle Allah'ı kasdetmişse yemîn keffâreti vermesi îcâbeder; Rahman sûresini kasdetmişse bir şey lâzım gelmez.» demiştir. kimse «yemîn ettim» der de ağzından yemîn sayılacak söz çıkmazsa Hasan-ı Basrî ile İbrahim Nehaî'ye göre yemîn etmiş sayılır. Hammâd b. Ebî Süleyman: «Bu sb'z yalandır.» demiş; eshâb-ı re'y fukaha bunu yemîn saymışlardır. kimse: «Şu işi yaparsam Yahûdi olayım» yahut «hiristiyan olayım» dese İmâm Mâlik, Şafiî, Ebû Sevr ve Ebû Ubeyd: «Bu adam Allah'a istiğfar etmelidir.» demişlerdir. Tâvûs, Hasan-ı Basrî, Şa'bî, Nehaî, Sevrî, Evzâî ve eshâb-i re'y denilen Kûfeliler'e göre yemîn keffâreti vermesi îcâbeder. Bu sözünden yemîn kasdetmişse İmâm Ahmedle İshak'in kavilleri de budur. canımı alsın», «Helâk olayım» gibi sözlerle kendine bed duâ eden kimse hakkında ihtilâf vardır. Atâ': «Buna bir şey lâzım gelmez» demiştir. Sevrî ile Ebû Ubeyd'in ve Küfe ulemâsının kavilleri de budur. ile Leys'e göre bir yemîn keffâreti vermesi îcâbeder. Evzâî: «Bir kimse: Şu işi yapmazsam Allah'ın lâ'neti üzerime olsun!» der de o işi yapmazsa bir yemîn keffâreti vermesi lâzım gelir.» diyor.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Allahü Teâlâdan Başkasına Yeminden Nehiy Bâbı
4349-)
Bana Ebû't-Tâhir rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb, Yûnus'dan rivâyet etti. H. Harmele b. Yahya da rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. ki): Bana Humeyd b. Abdirrahman b. Avf haber verdi ki, Ebû Hüreyre şunları söylemiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kim yemîn eder de yemininde: Lât hakkı için, derse arkasından hemen: Lâ ilahe illallah desin! Her kim arkadaşına: Gel, seninle kumar oynayalım, derse sadaka versin!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Bir Kimse Lat Ve Uzzaya Yemin Ederse Hemen: Allahdan Başka Îlah Yoktur; Desin!
4350-)
Bana Süveyd b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize Velîd b. Müslim, Evzâî'den naklen rivâyet etti. H. İshâk b. İbrahim ile Abd b. Humeyd de rivâyet ettiler. " (Dediler ki): Bize Abdürrazzâk rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer haber verdi. râvilerin ikisi de Zührî'den bu isnâdla rivâyette bulunmuşlardır. Ma'mer'in hadîsi Yûnus'un hadîsi gibidir. Yalnız o: «Bir şey tesadduk etsin!» demiştir. hadîsinde ise: «Her kim Lâf ve Uzzâ'ya yemîn ederse...» cümlesi vardır. Müslim der ki: «Bu harfi (yani gel seninle kumar oynayalım, derse hemen sadaka versin; cümlesini) Zührî'den başka hiç bir kimse rivâyet etmemiştir. Zührî'nin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyet ettiği doksan kadar hadîsi vardır ki, iyi isnâdlarla bu bâbta kendisine iştirak eden olmamıştır. hadîsi Buhârî «Tefsir», «Nüzûr», «Edeb» ve «İstizan» bahislerinde; Ebû Dâvûd ile Tirmizî «Eymân ve'n-Nüzûr»da; Nesâî «Eymân ve'n-Nüzûr» ile «El-Yevm ve'l-Leyl»de; İbn Mâce «KeffârâUda muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Tâif'de Sakîf kabilesine âit bir putun ismidir. Bazıları bunun Kureyş'e âit olup Nahle'de bulunduğunu söylemişlerdir. Mekke'de olduğunu iddia edenler de vardır. Kelimenin iştikakı hakkında muhtelif kaviller vardır. Bâzılarına göre Lât sözü Allah lâfza-i celâlinden alınmış; sonuna müennes (tâ) sı takılmıştır. Erkeğe Amr, kadına Amra denildiği gibi, burada da (Allah) lâfza-i celâlinin müennesi (lât) olmuştur. bir takım ulemâya göre Araplar bâtıl ilâhlarına «Allah» ismini vermeye kalkışmış, fakat Allahü teâlâ bu ismin hürmetini muhafaza için onların dillerini değiştirerek «Lât» dedirtmiştir. kelime bâzılarına göre «I«vâ» fiilinden alınmadır ki, etrafında dolanmak, tavaf etmek mânâsına gelir. Araplar bunun etrafında tavaf ettikleri için bu isim verilmiştir. Bir takımları «lette» fiilinden alındığını söylerler. Su ile yahut yağ ile karıştırdı demektir. Rivâyete göre bu putun bulunduğu yerde vaktiyle Amr b. Leha veya Rabîa b. Harise isminde bir adam karıştırma yaparak hacılara satarmış. Araplar bu adama saygı gösterirlermiş. Uzun zaman yaşamış. Öldükten sonra karıştırma yaptığı yeri ziyaretgâh yapmışlar. Nihayet üzerine oturduğu taşı put yapmışlar. İsim bu münasebetle verilmiş. Bu takdirde kelimenin şedde ile «lâtt» okunması icâbeder. Ulemânın ekserisi onu (tâ) nın tahfîfiyle «lât» okumuşlardır. Kisâi kıyâsla hareket ederek bu kelimenin üzerinde durduğunda sonunu «ha» okur; «lâh» dermiş. Bu hususta en münasib şekil, mushafa tâbi olarak durulduğu zaman dahi «lât» okumaktır. Mücâhid'in beyanına göre Gatafân kabilesinin taptığı bir ağaçtır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hâlid b. Velîd (radıyallahü anh)’ı göndererek bu ağacı kestirmişti. Dahhâk’ın rivâyetine göre Uzzâ, Gatafân kabilesinin bir putudur. İbn Zeyd ise Lât ile Uzzâ'nın ikisinin de birer ev olduklarını, Lât'in Kureyş kabilesine âid bir ma'bed olup Nahle'de bulunduğunu, Uzzâ'nın ise Sakîf'in- Tâif'de bulunan bir ibâdethanesi idiğini söylemiştir. hadîs hakkında Hattâbî şunları söylüyor: «Yemîn ancak ta'zîm edilen ma'bûda olur. Müslüman putlara yemîn etti mi bu hususta kârîrlere benzedi demektir. Binaenaleyh tevhîd kelimesiyle bunun önüne geçmesi emrolunmuştur. «Tesadduk etsin!» emrine gelince: Bunun mânâsı, kumara vereceği malı tesadduk etsin demektir. Evzâî'nin kavli de budur. Bazıları: Diline gelen bu söze keffaret olmak üzere malından bir sadaka verir, mânâsına almışlardır.» «Doğrusu sadaka ismi verilecek miktar tesadduk etmelidir.» diyor. bâzısı bu sözle yemîn keffâreti lâzım geldiğini söylemişlerdir. ulemâsına göre bir kimse Lât'a yahut herhangi bir puta yemîn etse yahut: «Şu işi yaparsam Yahûdi olayım», «Hıristiyan olayım» veya «Müslümanlıktan» yahut «Onun Peygamberinden beri olayım» gibi bir söz söylese bununla yemini mün'akid olmaz. Tevbe ve istiğfar ederek (La ilahe illallah) demesi gerekir. O işi yapsın yapmasın keffâret lâzım gelmez, İmâm Mâlik ile cumhûr-u kavilleri de budur. A'zam'a göre bu sözlerin hepsinde keffâret lâzım gelir. Yalnız: «Ben bid'atçıyım» yahut «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den beriyim», «Yahûdilikten beriyim» gibi sözler müstesnadır. Onlardan dolayı keffâret lâzım değildir. Bu sözleri söyleyenin kâfir olup olmayacağında ihtilâf edilmiştir. İki tarafın bir iş veya sözde gâlib gelene verilmek üzere ortaya koydukları malı her birinin kazanmak çabasında bulunmasıdır. Kumar müslümanlar arasında bilicmâ' haramdır Iyâz, bu hadîste: «Günah işlemeye niyet etmek, kalpte yer ederse yazılan günahlardan olur; ama gönülden geçip de kalpte yer etmeyen şeyler böyle değildir.» diyen cumhûrun mezhebine delâlet olduğunu söyler.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Bir Kimse Lat Ve Uzzaya Yemin Ederse Hemen: Allahdan Başka Îlah Yoktur; Desin!
4351-)
Biz Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Abdülâlâ, Hişâm'dan, o da Hasen'den, o da Abdurrahman b. Semûra'dan naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ve babalarınıza yemin etmeyin!» buyurdular. hadîs dahi putlara yeminden nehî hususunda bundan önceki gibidir. Lügat ulemâsının beyanlarına göre tavâğî; tâgıyenin cem'i olup putlar demektir. Kâfirler putlara tapmakta azgınlık gösterdikleri için ma'bûdları ismi masdarla adlandırılmıştır. Bu kelimenin aslı olan tuğyan: Haddi tecâvüz etmek mânâsına gelir. başkaları bu hadîsteki «tavâğî» kelimesini «tavâ-ğît» şeklinde rivâyet etmişlerdir. Tâgût: Put demektir; bâzan şeytan mânâsında da kullanılır. Bu takdirde mü'fredi, cem'i, müzekkeri ve mü-ennesi hep bir şekilde gelir. buradaki putlardan murad kâfirlerin azgınları yani büyükleri olabileceğini söylemişlerdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Bir Kimse Lat Ve Uzzaya Yemin Ederse Hemen: Allahdan Başka Îlah Yoktur; Desin!
4352-)
Bize Halef b. Hişâm ile Kuteybe b. Saîd ve Yahya b. Habîb El-Hârisî rivâyet ettiler. Lâfız Halefindir. (Dediler ki): Bize Hammâd b. Zeyd, Gaylân b. Cerîr'den, o da Ebû Bürde'den, o da Ebû Mûsâ El-Eş'arî'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: bir cemaat içinde yüklerimizi taşıyacak (deve) istemek için Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e geldim. size (deve) veremem; zâten bende size verecek (deve) yok...» buyurdu. Bunun üzerine Allah'ın dilediği kadar durduk. Sonra kendilerine bir takım develer getirdiler de, bize üç tane beyaz hörgüçlü deve (verilmesini) emir buyurdu. Yola revân olduktan sonra: Allah bize iyi hayır getirmez. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, yük devesi istemeye geldik. Bize deve veremiyeceğine yemin etti; sonra verdi, dedik (yahut bunu bazımız söyledi). Bu konuştuğumuzu derhal ona gidip haber verdiler. Bunun üzerine: yük hayvanlar mı ben vermedim; lâkin Allah verdi. Vallahi Allah diler de ben bir şeye yemîn eder; sonra ondan daha hayırlısını görürsem, hemen yeminime keffâret verir, o hayırlı şeyi yaparım.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Her Kim Bir Şeye Yemin Eder De O Şeyin Yeminden Daha Hayırlı Olduğunu Görürse O Hayırlı Olan Şeyi Yaparak Yemininden Dolayı Keffaret Vermesine Mendüp Olması Bâbı
4353-)
Bize Abdullah b. Berrâd El-Eş'ari İle Muhammed b. Ala' El - Hemedânî rivâyet ettiler. Lâfızları birbirine yakındır. (Dediler ki): Bize Ebû Üsâme, Büreyd'den, o da Ebû Bürde'den, o da Ebû Mûsa'dan naklen rivâyette bulundu. Şöyle dedi: arkadaşlarım kendilerine yük devesi istemek için Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gönderdiler; çünkü darlık ordusunda —ki Tebûk gazasidır— onunla beraber idiler. Ben: Yâ Nebiyyallah! Arkadaşlarım beni yük devesi istemek için sana gönderdiler, dedim. Bunun üzerine: sizo hiç bir yük hayvanı veremem!» buyurdu. Kendisine öfkeli halinde rastlamışım ama bilmiyordum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bir şey vermemesinden mahzun olarak ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana gücenmiştir diye korkarak geri döndüm; hemen arkadaşlarımın yanına giderek Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in söylediklerini onlara haber verdim. Orada bir dakika durur durmaz Bilâl'in: Ey Abdullah b. Kays! diye seslendiğini işittim ve kendisine cevap verdim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) seni çağırıyor; icabet et.» dedi. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanına vardığımda: O anda Sa'd'dan satın aldığı altı deveyi göstererek: çifti, şu çifti ve şu çifti al da arkadaşlarına götür ve de ki: Size bu yük develerini Allah verdi (yahut Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) verdi) artık bunlara binin!» Mûsâ sözüne şöyle devam etmiş: Ben de bu develeri arkadaşlarıma götürerek: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunları binmek için size gönderdi. Lâkin sizden biriniz benimle gelip de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den sizin için istekte bulunduğum zaman söylediği sözü işiten ve ilk defa vermeyişini sonradan verişini (gören) birine beraber gitmedikçe yakanızı bırakmam! Zannetmeyin ki onun söylemediği bir şeyi ben size söylemiş olayım, dedim. Bana şu cevabı verdiler: Vallahi sen bizim indimizde (doğruluğu) tasdik edilmiş bir adamsın. Dilediğini elbette yaparız. üzerine Ebû Mûsâ onlardan birkaç kişi ile birlikte yola revân olarak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sözünü işiten ve onlara (evvelâ) bir şey vermeyip sonradan verdiğini görenlere gitmişler. Onlar da kendilerine tamamiyle Ebû Mûsa'nın anlattıklarını anlatmışlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Her Kim Bir Şeye Yemin Eder De O Şeyin Yeminden Daha Hayırlı Olduğunu Görürse O Hayırlı Olan Şeyi Yaparak Yemininden Dolayı Keffaret Vermesine Mendüp Olması Bâbı
4354-)
Bana Ebû'r-Rabî' El-Attekî rivâyet etti. ki): Bize Hammâd yani İlmi Zeyd, Eyyûb'dan, o da Ebû Kılabe ile Kâsım b. Âsım'dan, onlar da Zehdem El-Cermî'den naklen rivâyet etti. Eyyûb: Ben Kâsım'in hadîsini Ebû Kılâbe'nin hadîsinden daha iyi bellemişimdir, demiş ve şunları söylemiş: Mûsa'nın yanında idik. Sofrasını getirtti. Üzerinde tavuk eti vardı. Derken Benî Teymillâh (kabilesin)’den kırmızı renkli âzadlılara benzeyen bir adam girdi. Ebû Mûsâ ona buyur etti. Adam durakladı. Ebû Mûsâ yine buyur etti. Ve: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i bundan yerken gördüm, dedi. Adam: Ben bu hayvanın bir şey yediğini gördüm de İğrendim; bir daha ondan yememeye yemîn ettim, dedi. Bunun üzerine Ebû Mûsâ şunları söyledi: Gel sana bundan bahsedeyim! Ben Eş'arîlerden bir cemaat içinde yük devesi istemek üzere Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gittim: size yük devesi veremem; zâten bende size verecek binek hayvanı yok!» buyurdu. Biz de Allah'ın dilediği kadar durduk. Nihayet Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e ganimet develeri getirdiler. Müteakiben bizi çağırdı ve bize beş tane beyaz hörgüçlü deve verilmesini emir buyurdu. Yola revân olduğumuz vakit birbirimize: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i yemininde gaflete düşürdük. Başımıza iyi hayır gelmez! dedik; ve hemen kendisine dönerek: Yâ Resûlallah! Biz yük devesi istemek üzere sana geldik. Sen bize yük devesi veremeyeceğine yemîn ettin; sonra da verdin! Unuttun mu yâ Resûlallah? dedik: ben, Allah diler de bir şeye yemîn eder ve başkasını o yeminden daha hayırlı görürsem o hayırlı işi yapar; yeminimi de (keffâretle) helâl kılarım. Çekilin gidin! Sİze Ancak Allah (azze ve celle) binek devesi verdi.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Her Kim Bir Şeye Yemin Eder De O Şeyin Yeminden Daha Hayırlı Olduğunu Görürse O Hayırlı Olan Şeyi Yaparak Yemininden Dolayı Keffaret Vermesine Mendüp Olması Bâbı
4355-)
Bize İbn Efaî Ömer de rivâyet etti. ki): Bize Abdülvehhâb Es-Sekafî, Eyyûb'dan, o da Ebû Kılâbe ile Kâsım Et-Teymî'den, onlar da Zehdem El-Cermî'den naklen rivâyette bulundu. Şöyle demi;: kabilesinin şu mahallesi ile Eş'arîler arasında sevgi ve kardeşlik vardı. Bu sebeple Ebû Mûsâ El-Eş'arî'nin yanında bulunuyorduk. Derken ona içerisinde tavuk eti bulunan bir yiyecek sundular... Râvi yukankî hadîs gibi rivâyet etmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Her Kim Bir Şeye Yemin Eder De O Şeyin Yeminden Daha Hayırlı Olduğunu Görürse O Hayırlı Olan Şeyi Yaparak Yemininden Dolayı Keffaret Vermesine Mendüp Olması Bâbı
4356-)
Bana Ali b. Hucr Es-Sa'dî ile İshâk b. İbrahim ve İbn Nümeyr, İsmail b. Uleyye'den, o da Eyyûb'dan, o da Kâsım Et-Teymî'den, o da Zehdem El-Cermî'den naklen rivâyet ettiler. H. İbn Ebî Ömer de rivâyet etti. ki): Bize Süfyân, Eyyûb'dan, o da'Ebû Kılâbe'den, o da Zehdem El-Cermî'den rivâyet etti. H. Ebû Bekir b. İshâk da rivâyet etti. ki): Bize Affân b. Müslim rivâyet etti. ki): Bize Vüheyb rivâyet etti. ki): Bize Eyyûb, Ebû Kılâbe ile Kâsım'den, onlar da Zehdem El-Cermî'den naklen rivâyet etti. Ebû Mûsa'nın yanında idik... demiş. râvilerin hepsi Hammâd b. Zeyd hadîsi mânâsında rivâyette bulunmuşlardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Her Kim Bir Şeye Yemin Eder De O Şeyin Yeminden Daha Hayırlı Olduğunu Görürse O Hayırlı Olan Şeyi Yaparak Yemininden Dolayı Keffaret Vermesine Mendüp Olması Bâbı
4357-)
Bize Şeybân b. Ferrûh rivâyet etti. ki): Bize Sa'k yani İbn Hazn rivâyet etti. ki): Bize Matar El-Verrâk rivâyet etti. ki): Bize Zehdem El-Cermî rivâyet etti: Mûsa'nın yanına girdim; tavuk eti yiyordu... dedi; ve hadîsi yukarıdakilerin hadîsi gibi rivâyet etti. «Vallahi ben onu unutmadım.» cümlesini de ziyâde eyledi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Her Kim Bir Şeye Yemin Eder De O Şeyin Yeminden Daha Hayırlı Olduğunu Görürse O Hayırlı Olan Şeyi Yaparak Yemininden Dolayı Keffaret Vermesine Mendüp Olması Bâbı
4358-)
Bize İshâk b. İbrahim de rivâyet etti. ki): Bize Cerîr, Süleyman Et-Teymî'den, o da Durayb b. Nukayr el-Kaysî'den, o da Zehdem'den, o da Ebû Mûsâ El-Eş'arî'den naklen haber verdi. Şöyle dedi: Yük devesi istemek üzere Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)' gittik. size verecek yük devesi yok! Vallahi size binek hayvanı veremem!» dedi. Sonra bize üç tane beyaz hörgüçlü deve gönderdi. Bunun Üzerine: Biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e yük devesi istemeye geldik. O bize deve veremeyeceğine yemra etti, dedik. Ve kendilerine giderek bunu haber verdik de: bir şeye yemîn eder de başkasını o yeminden deha hayırlı görürsem hemen o hayırlı şeyi yaparım...» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Her Kim Bir Şeye Yemin Eder De O Şeyin Yeminden Daha Hayırlı Olduğunu Görürse O Hayırlı Olan Şeyi Yaparak Yemininden Dolayı Keffaret Vermesine Mendüp Olması Bâbı
4359-)
Bize Muhammed b. Abdilâlâ Et-Teymî rivâyet etti. ki): Bize Mu'temir, babasından rivâyet etti. ki): Bize Ebû's-Selîl, Zehdem'den, o da Ebû Mûsa'dan naklen rivâyet eyledi. Şöyle dedi: Yürüyorduk. Nihayet yük devesi istemek için Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e vardık... Cerîr'in hadîsi gibi rivâyette bulunmuştur. hadîsi Buhârî «Megâzî», «Fardu'l-Humus», «Nüzûr», «Zebâyih», «Keffârâtü’l-Eymân- ve «Tevhid» bahislerinde; Ebû Davûd «Eyman»da, Tirmizî «Et'ime» ve «Şemail- bahislerinde; Nesâî «Eymân» ve «Sayd»da, İbn Mâce «Keffarât»da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. ordusu» diye terceme ettiğimiz «Ceyşül-usra» Tebûk gazasına giden ordudur. Buna darlık ordusu denilmesi: Son derece şiddetli sıcaklara tesadüf etmesi, su, hayvan ve yiyecek sıkıntısı çekilmesi sebebiyledir. Hattâ ashâb-ı kirâmın susuzluktan develerin karnını yararak içlerindeki suyu aldıkları rivâyet olunmuştur. gaza Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin bizzat iştirak ettiği son gazadır. İbn Sa'd'in rivâyetine göre Tebûk gazası hicretin dokuzuncu yılı Receb ayının perşenbe günü vuku' bulmuştur. Gazanın sebebini bildiren mürsel bir hadîste şöyle deniliyor: «Yahûdiler Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek: Yâ Ebel-Kâsım, eğer peygamberlik iddiasında doğru söylüyorsan, hemen Şam'a yetiş! Zîra şâm mahşer yeri ve peygamberler diyarıdır, dediler. O da onların sözüne kanarak yalnız Şam'ı almak niyetiyle gazaya çıktı. Tebük'e varınca Allah ona Benî İsrâîl süresindeki: seni bu yerden çıkarmak için neredeyse zorlayacaklardı. ." âyetinden "Bizim yolumuzda asla bir değişiklik bulamazsın" Sure-i îsrâ âyet 7fi-78 kavli kerîmine kadar olan âyetleri indirdi. Teâlâ hazretleri ona Medine'ye dönmesini emretti ve: yaşaman da orada. ölümün de orada olacak. Sen tekrar oradan diriltileceksin! buyurdu..." rivâyetlerde sözü geçen «âzadlılar»dan murad: Roma esirleridir. İçeri giren zât kırmızı benizli diye vasıflandırılmakla onun hâlis Arap olmadığına işaret edilmiştir. Nitekim bir rivâyette: «Galiba âzâdlılar-dandı.» denilerek bu cihet tasrih olunmuştur. zât: «Ben bu hayvanın bir sey yediğini gördüm de iğrendim...» demekle tavuğu pislik verken gördüğünü anlatmak istemiştir. Buna mukabil Hazret-i Ebû Mûsâ: «Gel, sana bundan bahsedeyim!» demiş; bununla: «Gel sana bu yeminin nasıl halledileceğini anlatayım!» demek istemiştir. birinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in altı deve verdiği, diğerinde beş deve verilmesini emir buyurduğu kaydedilmektedir. Bu sebeple vak'anm iki defa cereyan etmiş olması üzerinde durulduğu gibi, azı zikretmek fazlamın red ve inkâr değildir; şeklinde te'lîfte bulunanlar dahi olmuştur. iyi havır gelmez!» cümlesi; -Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i gaflete düşürdük... biz ebediyyen felâh bulmayız; dedik!» seklinde de rivâyet olunmuştur. yük hayvanlarını ben vermedim; lâkın Allah verdi...» ibaresinin mânâsı Hattâbi'ye, göre birçok vecihlere muhtemeldir. Bununla ashabdan minneti kaldırarak ni'metin Allah'a izafesi kasdedilmiş olabileceği gibi, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in unutmuş olması ihtimâli de vardır. Unutan kimse muztar hükmündedir; onun fiili bâzan Allah'a da izafe edilir. Nitekim unutarak orucunu bozan bir kimse hakkında: ancak Allah doyurdu, suladı.» buyurulmuştur. Yahut bu cümle: «Bu ganimeti göndermekle size binek hayvanlarını Allah vermiş oldu.» manasınadır. Mârûdî de bu mânâya işaret etmiştir. Kâdi Iyâz: «Caiz ki onlara yük devesi verileceği Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e vahi suretiyle bildirilmiş olsun yahut bu zevat Allah'ın ganimeti kendilerine taksim etmesini emir buyurduğu kimselerin umumunda dahil olsunlar.» diyor.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Her Kim Bir Şeye Yemin Eder De O Şeyin Yeminden Daha Hayırlı Olduğunu Görürse O Hayırlı Olan Şeyi Yaparak Yemininden Dolayı Keffaret Vermesine Mendüp Olması Bâbı
4360-)
Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Mervân b. Muâviye El-Fezâri rivâyet etti. ki): Bize Yezîd b. Keysân, Ebû Hâzim'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi. Şöyle dedi: adam Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında zifiri karanlık basıncaya kadar oturdu. Sonra evine döndü ama çocuklarını uyurken bulmuş. Derken karısı ona yemeğini getirmiş. Adam ise çocuklarından dolayı yemek yememeğe yemîn etmiş. Sonra fikrini değiştirerek yemiş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek meseleyi ona anlattı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kîmse bir şeye yemîn eder de başkasını ondan daha hayırlı görürse, o (başka) işi yapsın! Yemininden dolayı da keffâret versin!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Her Kim Bir Şeye Yemin Eder De O Şeyin Yeminden Daha Hayırlı Olduğunu Görürse O Hayırlı Olan Şeyi Yaparak Yemininden Dolayı Keffaret Vermesine Mendüp Olması Bâbı
4361-)
Bana Ebû't-Tâhir de rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Vehb rivâyet etti. ki): Bana Mâlik, Süheyl b. Ebî Sâlih'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kimse bir şeye yemîn eder de başkasını ondan daha hayırlı görürse, hemen yemininden dolayı keffâret versin ve o işi yapsın!» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Her Kim Bir Şeye Yemin Eder De O Şeyin Yeminden Daha Hayırlı Olduğunu Görürse O Hayırlı Olan Şeyi Yaparak Yemininden Dolayı Keffaret Vermesine Mendüp Olması Bâbı
4362-)
Bana Züheyr b. Harb da rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebi Üveys rivâyet etti. ki): Bana Abdülâzîz b. El-Muttalib, Süheyl b. Ebî Sâlih'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kimse bir şeye yemîn eder de başkasını ondan daha hayırlı görürse hemen o hayırlı işi yapsın; yemininden dolayı da keffâret versin!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Her Kim Bir Şeye Yemin Eder De O Şeyin Yeminden Daha Hayırlı Olduğunu Görürse O Hayırlı Olan Şeyi Yaparak Yemininden Dolayı Keffaret Vermesine Mendüp Olması Bâbı
4363-)
Bana El-Kâsım b. Zekeriyyâ da rivâyet etti. ki): Bize Hâlid b. Muhalled rivâyet etti. ki): Bana Süleyman yani İbn Bilâl rivâyet eyledi. ki): Bana Süheyl, bu isnâdda Mâlik hadisi mânâsında: yemininden dolayı keffâret versin; ve o hayırlı olan işi yapsın!» diye rivâyette bulundu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Her Kim Bir Şeye Yemin Eder De O Şeyin Yeminden Daha Hayırlı Olduğunu Görürse O Hayırlı Olan Şeyi Yaparak Yemininden Dolayı Keffaret Vermesine Mendüp Olması Bâbı
4364-)
Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize Cerîr, Abdülâzîz yani İbn Rufey'den, o da Temîm b. Tarafe'den naklen rivâyette bulundu. Şöyle dedi: b. Hâtim'e biri gelerek bir hizmetçinin kıymeti yahut hizmetçinin kıymetinin bir kısmı hakkında ondan harçlık istedi. Adiy: «Bende zırhımla miğferimden başka sana verecek bir şey yok; aileme yazayım da onları sana versinler; dedi. Fakat adam razı olmadı. Adiy de kızdı; ve: «Beri bak! Vallahi sana hiç bir şey vermiyorum!» dedi. Sonra adam razı oldu. Bu sefer Adiy: Beri bak! Vallahi eğer Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kimse bir şey yemîn eder de sonra Allah için ondan daha makbul bir şey görürse, hemen o makbulü yapsın buyururken işitmiş olmasaydım yeminimi bozmazdım, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Her Kim Bir Şeye Yemin Eder De O Şeyin Yeminden Daha Hayırlı Olduğunu Görürse O Hayırlı Olan Şeyi Yaparak Yemininden Dolayı Keffaret Vermesine Mendüp Olması Bâbı
4365-)
Bize Ubeydullah b. Muâz da rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Abdülâzîz b. Rufey'den, o da Temîm b. Tarafe'den, o da Adiy b. Hâtim'den naklen rivâyette bulundu. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kimse bir şeye yemîn eder de başkasını ondan daha hayırlı görürse, hemen o hayırlı işi yapsın; yeminini de terk etsin!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yeminler
Konu: Her Kim Bir Şeye Yemin Eder De O Şeyin Yeminden Daha Hayırlı Olduğunu Görürse O Hayırlı Olan Şeyi Yaparak Yemininden Dolayı Keffaret Vermesine Mendüp Olması Bâbı