Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı
4769-)
Bize Kuteybe b. Saîd ile Muhammed b. Abbâd rivâyet ettiler. Lâfız İbn Abbâd'ındır. (Dediler ki): Bize Hatim —ki İbn İsmail'dir— Seleme b. Ekva'ın âzâdlısı Yezid b. Ebî Ubeyd'den, o da Seleme b. Ekva'dan naklen rivâyet etti. Seleme (Şöyle dedi): (sallallahü aleyhi ve sellem)'le birlikte Hayber'e (müteveccihen yola) çıktık. Ve geceleyin yürüdük gittik. Derken cemaattan bir zât, Âmir b. Ekva'a: Bize racezlerinden dinletmez misin? dedi. Âmir şâir bir zât idi. Hemen cemaatF (n develerini) sürmek üzre hayvanından indi. Şöyle diyordu: Sen olmasan biz ne hidayete erer; ne sadaka verir; ne de namaz kılardık.» halde —can sana feda— biz günah irtikâb ettikçe affet! Düşmanla karşılaşırsak ayaklarımızı sabit kıl!» mutlaka sekinet ver! Çünkü biz çağırılırsak geliriz!» «Yaygara ile aleyhimize yardım istediler!» Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bu sürücü kim?» diye sordu. Âmir! dediler. ona rahmet eylesin!» dedi. Cemaatten biri: (Şehâdet) vâcib oldu yâ Resûlallah! Bârî onunla bizleri faydalandırsa idin! dedi. Az sonra Hayber'e gelerek onları muhasara ettik. Nihayet bize şiddetli bir açlık çattı. Sonra: Allah onu size fethedecektir » buyurdular. Hayber'in fet-hedildiği günün akşamı cemaat geceledikleri vakit birçok ateşler yaktılar, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) âteşler ne? Ne üzerine yakıyorsunuz?» dedi. Ashâb: Et üzerine! dediler. «Ne eti?» diye sordu. Ehli eşeklerin eti! dediler. üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Dökün onları ve kırın!» buyurdu. Bir zât; Yoksa onlan döksünler de yıkasınlar mı? diye sordu. «Yahut öyle yapsınlar!» buyurdu. harb için saf bağladığı vakit Âmir'in kılıcında kısalık vardı. Onunla, bir Yahûdiyi vurmak için bacağını yakaladı. Fakat kılıcının keskin tarafı dönerek Âmir'in dizine isabet etti. Ve ondan Öldü. Seleme ki: döndüğümüz vakit Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) elimden tutmuştu. Beni susmuş görünce: ne oldu?» diye sordu. Kendisine şunu söyledim: Annem, babam sana feda olsun! Âmir'in ameli boşa gitti diycır-lar!.. kim söyledi?» diye sordu. Filân, filân ve Üseyd b. Hudayr El-Ensârî dedim. söyleyen hatâ etmiş! Ona gerçekten İki ecir vardır!» buyurdu. Ve iki parmağını bir araya topladı. (Sözüne devamla): gerçekten câhid, mücâhiddir! Yeryüzünde yürüyen onun gibi bir Arap pek az bulunur!» buyurdular. hadîste Kuteybe Muhammed'e iki cümlede muhalefet etmiştir, İbn Abbâd’ın rivâyetinde: «Bizim üzerimize sekînet ver!» cümlesi de vardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Hayber Gazası Bâbı
4770-)
Bana Ebû't-Tâhir de rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'tan naklen haber verdi. ki): Bana Abdurrahmân (bunun nesebini İbn Vehb'den başkası bildirmiş ve: İbn Abdillâh b. Kâ'b b. Mâlik demiştir.) haber verdi ki, Seleme b. Ekva' Şöyle dedi: harbi olunca kardeşim, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) le birlikte şiddetli bir çarpışma yaptı da, kılıcı kendine dönerek onu Öldürdü. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabı bu hususta söz ettiler ve onun hakkında şikâyette bulundular: Kendi silâhı ile ölen bir adam! dediler. Bâzı işlerinde de şüpheye düştüler. Seleme demişdi: sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hayber'den döndü. Ben: Ya Resûlallah! Bana müsaade buyur da sana racez okuyayım! dedim. (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine izin vermiş. Ömer b. Hattâb: Ben senin ne söyleyeceğini biliyorum! demiş. Seleme şunları söylemiş: de: «Vallahi Allah olmasa biz ne hidayete erer; ne sadaka verir, ne namaz kılardık!» dedim. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'. söyledin!» buyurdular. (Devam ettim): mutlaka sekînet indir! Ve düşmanla karşılaşırsak ayaklarımızı sabit kıl!» bize tecâvüz etmişlerdir!..» racezimi bitirince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kim söyledi?» diye sordu. Onu kardeşim söyledi! dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ona rahmet eylesin!» dedi. Ben de: Yâ Resûlallah! Bâzı insanlar ona rahmet okumaktan korkuyorlar: «Kendi silâhı İle ölmüş bir adam!» diyorlar! dedim. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): câhid mücâhid olarak öldü!» buyurdular. Şihâb ki: Bilâhare ben Seleme b. Ekva'ın bir oğluna sordum da bana babasından naklen bunun gibi rivâyette bulundu. Şu kadar var ki (ben: Bazı insanlar ona rahmet okumaktan korkuyorlar, dediğim vakit) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): etmişler! Câhid mücâhid olarak öldü. Binâenaleyh ona iki defa ecir vardır!» buyurdu ve parmağı ile işaret etti, dedi. hadîsi Buhârî «Kitâbü'l-Megâzî»'de tahrîc etmiştir. Hüneyyenin cem'idir. Hüneyye: Henenin ismi tasgiridir. Süheylî'nin ta'rifine göre hane: İsmi bilinmeyen yahut bilinip de söylenmek istenmeyen her şeyden kinayedir; yani şey, nesne mânâsına gelir. Hüneyye de şeyceğiz demek olur. Bazan bu kelime «hüneyhe» şeklinde de tasgir yapılır. «hüneyyât»'dan murâd: Racez denilen beytlerdir. develerini sürmek...»den maksat: Develer yürüsün diye onlara şarkı söylemektir. Buna Araplar «hidâ1» yahut «hudâ'» derler. Hi-dâ' ancak şiir veya racezle olur. Burada hidâ' için hayvanından inen şâir Âmir, hadîsi rivâyet eden Seleme b. Ekva' (radıyallahü anh)'ın amcasıdır. Âmir'in bu beytlerle Allah'a mı yoksa Peygamber'ine mi hi-tâb ettiği ihtilaflıdır. Mâzirî Allah'a hitab ettiğine kail olmuş; ancak «can sana feda!» ifadesine i'tirazla: «Bu kelime Allah hakkında kullanılmaz; çünkü bir kimseye gelmesi muhtemel bir kötülük hakkında kullanılır. O kimse başka bir şahıs seçerek kötülüğün ona gelmesini ister; onu kendi nâmına feda eder. İmdi bu söz yâ razı olmaktan mecazdır ve sanki: Senin rizân için nefsimi harcarım! demiş gibi olur. Yahut bu kelime bir cümle-i mu'tarıza olarak araya sokulmuş; ve orada muhatab olan birine söylenmiştir.» demiştir. Bazıları, bu sözün zahirî mânâsı kasdedilmediğini, maksat sâdece mahabbet ve ta'zim olduğunu söylemiş; bir takımları da bu beytlerde muhatabın Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) olduğunu iddia etmişlerdir. Allâme Aynî bunların içinde en akla yatanı Mâzirî'nin sözü olduğunu kaydediyor. Burada şöyle bir suâl hatıra gelebilir: beytleri Hendek harbinde bizzat Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) okumuştur. Bunlar aslında Abdullah b. Revaha'ya âit değil midir? Olabilir. Aynı şeyi iki şâirin de söylemiş olması mümkündür. Buna tevârüd derler. okuyanın Hazret-i Âmir olduğunu anlayınca Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem).: ona rahmet eylesin!» demiş. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) buna: «Şehadet vâcib oldu!» diye mukabele etmiştir. Bu sözün mânâsı: Bu zâtın şehîd olacağı anlaşıldı demektir. Çünkü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu duayı böyle bir yerde kime yaparsa o kimsenin şehîd olacağını ashâb bilirlerdi. Onun içindir ki Hazret-i Ömer: «Bârî onunla bizleri faydalandırsaydın!» demiştir. Bundan murâd: Keşke bu duayı biraz daha yapmasan da bizler Âmir'in sohbetinden istifade etseydik; onu bir müddet daha aramızda görseydik!.. demektir. kirâmın ehli eşek eti kaynatmakta olduklarım anlayınca Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) evvelâ o kapların dökülüp kırılmasını emir buyurmuş; sonra bir zât: «Yoksa onları döksünler de yıkasınlar mı?» deyince: «Yahut öyle yapsınlar!» demişti. Bu onun bu meselede ic-tihâd ettiğine hamlolunmuştur. Evvelâ çömleklerin kırılmasına hükmetmiş; sonradan içtihadı değişmiş yahut vahiy gelerek yıkanmasını emir buyurmuştur. ki Hazret-i Âmir kendi kılıcı İle ölünce ashâb onun intihar ettiğini zannederek: «Âmir'in ameli boşa gitti!» demişler. Seleme (radıyallahü anh) amcası hakkında söylenen bu sözden çok müteessir olmuş; meseleyi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e arzetmişti. Aldığı cevap şu oldu: gerçekten İki ecir vardır! O gerçekten câhid, mücâhiddir!» Ulemâya göre buradaki iki ecirden biri Allah'a taat uğrunda bütün gücü ile çalışmış olması; diğeri de Allah yolundaki mücâhidliği ve gâzî-liği karşılığı verilmiştir. Yani onlar buradaki «câhid» kelimesini, içinde ciddî çalışan mânâsına almış; «mücâhid»! de gazi diye tefsir etmişlerdir. Fahr-i kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazret-i Âmir hakkındaki sözünü şu cümle ile bitirmiştir: yürüyen onun gibi bir Arap pek az bulunur!» Kâdî Iyâz'la Nevevî'nin beyanlarına göre bu cümledeki «meşâ bihâ» ifâdesi, «müşâbihen» şeklinde de rivâyet olunmuştur. Bu takdirde cümlenin mânâsı: «Harbde ve sairede kemal sıfatları hususunda ona benzeyen Arap pek az bulunur!» demek olur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Hayber Gazası Bâbı
4771-)
Bize Muhammed b. El-Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. Lafız İbn'l-Müsennâ'nındır. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Ebû İshâk'dan rivâyet etti. ki): Bera'ı dinledim; şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem) Ahzâb gününde bizimle bitlikte toprak taşıyordu. Hakîkaten toprak, karnının beyazını Örtmüştü. Kendisi şunları söylüyordu: sen olmasan biz ne hidayete erer; ne sadaka verir; ne de namaz kılardık.» halde üzerimize mutlaka sekînet indir! Çünkü bunlar bize karşı geldiler!» ki: Bazan da şöyle derdi: adamlar bize karsı geldiler. Onlar fitne çıkarmak istediler mi biz karşıyız!» Bunları yüksek sesle okuyordu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Ahzâb Gazası —ki Hendek De Odur— Bâbı
4772-)
Bize Muhammed b. El-Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize Abdurrahmân b. Mehdî rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Ebû İshâk’dan naklen rivâyet etti. ki: Ben Berâ'dan dinledim... râvi yukariki hadîs gibi anlatmış. Yalnız o: «Bunlar bize zulüm ettiler!» demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Ahzâb Gazası —ki Hendek De Odur— Bâbı
4773-)
Bize Abdullah b. Mesleme ENKa nebi rivâyet etti. ki): Bize Abdülâzîz b. Ebî Hâzim, babasından, o da Sehl b. Sa'd'dan naklen rivâyet etti. Sehl Şöyle dedi: hendeği kazıyor ve toprağı omuzlarımızda taşıyorken yanımıza Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi de: Âhiret hayâtından başka hayât yoktur. O halde sen Ensar'-la Muhacirlere mağfiret eyle!» buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Ahzâb Gazası —ki Hendek De Odur— Bâbı
4774-)
Bize Muhammed b. El-Müsennâ ile İbn Beşşâr da rivâyet ettiler. Lâfız İbn'l-Müsennâ'nındır. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Muâviye b. Karra'dan, o da Enes b. Mâlik'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'en naklen rivâyet etti ki, şöyle buyurmuşlar: Âhiret hayâtından başka hayât yoktur. O halde sen Ensar'la Muhacirlere mağfiret eyle!»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Ahzâb Gazası —ki Hendek De Odur— Bâbı
4775-)
Bize Muhammed b. El-Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. İbn'l-Müsennâ ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Katâde'den naklen haber verdi. ki): Bize Enes b. Mâlik rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Gerçekten hayât, âhiret hayâtıdır.» dermiş. ki: Yahut şöyle buyurdu: Âhiret hayâtından başka hayât yoktur. O halde sen En-sar'la Muhacirlere ikram eyle!»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Ahzâb Gazası —ki Hendek De Odur— Bâbı
4776-)
Bize Yahya b. Yahya ile Şeybân b. Ferrûh da rivâyet ettiler. Yahya: Bize haber verdi tâ'birini kullandı. Şeybân ise: Bize Abdülvâris, Ebû't-Teyyûh'dan rivâyet etti, dedi. ki): Bize Enes b. Mâlik rivâyet etti. ki): (sallallahü aleyhi ve sellem)’ de beraberlerinde olduğu halde ashâb racez okurlar ve: Ahiret hayrından başka hayır yoktur. O halde sen Ensar'la Muhacirlere yardım eyle!» derlerdi. hadîsinde «yardım eyle!» yerine «mağfiret eyle!» ifâdesi vardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Ahzâb Gazası —ki Hendek De Odur— Bâbı
4777-)
Bana Muhammed b. Hatim rivâyet etti. ki): Bize Behz rivâyet etti. ki): Bize Hammâd b. Seleme rivâyet etti. ki): Bize Sabit, Enes'den naklen rivâyet etti ki, Hendek (harbi) günü Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabı: sağ kaldıkça ebediyyen İslâmiyet üzerine Muhammed'e bey'at edenleriz!» derlermiş. Yahut râvi Sabit «İslâmiyet üzerine» yerine «Cihâd üzerine» demiştir. (Burada) Hammâd şekketmiştir. (sallallahü aleyhi ve sellem) de: Gerçekten hayır, ahiret hayrıdır. O halde sen Ensarla Muhacirlere mağfiret eyle!» dermiş. hadîsin Berâ' rivâyetini Buhârî «Cihâd», «Megâzi» ve «Temenni» bahislerinde; Nesâî «Siyer»'de tahrîc ettiği gibi Sehl rivâyetini Buhârî «Menâkıb» ve «Megâzî» bahislerinde; Nesâî «Menâkıb» ile «Rikaak»'da; Enes rivâyetini Buhârî «Cihâd, Menâkıb» ve «Rikaak» bahislerinde; Nesâî «Rikaak» ve «Menâkîb»'-de muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. harbi hicretin beşinci yılında olmuştur. Buna Ahzâb muharebesi dahi denilir. Hızibler, kabileler demektir. Arap kabileleri Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile harp etmek için birleşmişlerdi. Bunu haber alınca Medîne'yi müdafaa için etrafına hendek kazmaya karar verdiler. Bu karara Hazret-i Selmân-ı Fârisî'nin tavsiyesiyle vardıkları rivâyet olunur. soğuk bir günde muhacirlerle Ensâr tarafından kazılmıştır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabının aç ve çıplak olmalarına rağmen canla başla hendek kazmağa çalıştıklarını görünce: Gerçekten hayât âhiret hayatıdır, imdi sen Ensarla Muhacirlere mağfiret eyle!» diye duâ etmiş; onlar da kendisine: sağ kaldıkça ebediyyen cihâd (bir rivâyette İslâmiyet) uğruna Muhammed'e bey'at eden kimseleriz!» diye mukabele etmişlerdir. muhtelif şekillerde okunduğu rivâyet olunmuştur. hayâtından başka hayât yoktur!» cümlesinin mânâsı: «Ondan başka baki hayât yahut matlûb hayât yoktur.» demektir. rivâyetler: Bina yaparken racez okumanın müstehab olduğuna, memleketi İ'mar için yeri kazmak gibi fi'li yardımlarda bulunmanın harbetmiş kadar sevâb olacağına delildirler.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Ahzâb Gazası —ki Hendek De Odur— Bâbı
4778-)
Bize Kuteybe b. Said rivâyet etti. ki): Bize Hatim (yani İbn îsmâîl) Yezîd b. Ebi Ubeyd'den rivâyet etti. ki): Ben Seleme b. Ekva'ı şöyle derken işittim: namaz için ezan okunmadan yola çıktım. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sağmal develeri Zû Kare d'de otluyordu. Derken bana Abdurrahmân b. Avf in bir hizmetçisi rastlayarak: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sağmal develeri alındı! Dedi. Onları kim aldı? Dedim. Gatafân (kabilesi!) cevâbını verdi. Bunun üzerine ben: Yâ sabahım! diye üç defa nâra attım. Ve Medine'nin iki harrası arasındakilere işittirdim. Sonra yüzümün döndüğü tarafa hızlandım. Nihayet onlara Zû Kared'de yetiştim. Tam sudan içmeye faaşlamışlarmış. Hemen kendilerine okumu atmağa başladım. Atıcı idim. Hem: Ekva'ın oğluyum! «Bugün alçakların (helâk) günüdür!» diyor; racez okuyordum. Nihayet sağmal develeri onlardan kurtardım; ve onlardan otuz elbise ele geçirdim. Derken Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'le cemaat geldiler. Ben: Yâ Nebiyyallah! Ben susamış oldukları halde bu kavme suyu vermedim. Şimdi hemen onlara adam gönder! Dedim. Ekva' oğlu! Mâlik oldum; binâenaleyh merhametli davran!» buyurdular. Sonra döndük. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye girinceye kadar beni terkisine aldı. hadîsi Buhârî «Cihâd» ve «Megâzî» bahislerinde; Nesâî «El-Yevm ve’l-leyle»'de tahrîc etmişlerdir. Kared: Şam yolu üzerinde Medine ile Hayber arasında bir sudur. Medîne'ye bir günlük mesafede olduğu söylenir. Sad'in beyanına göre Zû Kared gazası hicretin altıncı yılında olmuştur. Likha ve lekûhun cem'i olup sütlü develer demektir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin Zû Kared'de yirmi sağmal devesi vardı. İbn Ebî Zerr ile karısı bunların yanında bulunuyorlardı. Gatafan kabilesinden Abdurrahmân b. Uyeyne kumandasında kırk kişilik bir çete bunların üzerine baskın yaparak erkeği öldürdüler; karısını esîr ettiler; ve develeri alıp gittiler. sabahım!» sözü ile Araplar yardıma çağırırlardı. Esâs itibariyle bu söz baskın için seslenüdiği zaman söylenirdi. Çünkü ekseriyetle baskınlar sabahleyin yapılırdı ve «sabah oldu; harbe hazır olun!» mânâsına gelirdi. Kara taşlı yer demektir. Medine böyle iki harra arasındadır. İki harra arasındakilerden murâd: Bütün Medine halkıdır. Seleme üç na'ra ile hâdiseyi Medîneliler'e duyurmuştu. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zırhını giyerek çıkmış. Yanına İlk gelen Mikdâd b. Amr olmuştu. O da zırhlı idi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onu öncü göndermiş; Medîne'ye de İbn Ümmi Mektûm'u vâlî bırakmıştı. Mikdâd'in arkasından da süvarilerini gönderdi. Seleme (radıyallahü anh) ise düşmana yaya olarak yetişmiş. Arkasından yatsı zamanı Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile ordusu yetişmişti. Onlar gelinceye kadar Seleme ve yanında toplananlar develerden on tanesini kurtardılar. Kalan on tanesini düşman kaçırmıştı. Seleme (radıyallahü anh) düşmanın ta'kibîni istedi ise de Resûlüllali (sallallahü aleyhi ve sellem) buna müsaade etmedi: oldun! Binâenaleyh merhametli ol!» Duyurdular. Mâlik olmaktan murâd: Küffara galebe çalmasıdır. Aşağıdaki rivâyet d«ha tafsilâtlıdır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Zü Kared Gazası Ve Diğer Gazalar Bâbı
4779-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Haşim b. Kâsım rivâyet etti. H, İshâk b. İbrahim de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Âmir El-Akadî haber verdi. Her iki râvi Ikrime b. Ammâr'dan rivâyet etmişlerdir. H. Abdullah b. Abdirrahmân Ed-Dârimî dahi rivâyet etti. Bu onun hadîsidir. ki): Bize Ebû Aliy El-Hanefî Ubeydullah b. Abdilmecîd haber verdi. ki): Bize İkrime —ki İbn Ammâr'dır— rivâyet etti. ki): Bana İyâs b. Seleme rivâyet etti. ki): Bana babam rivâyet etti. ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'le beraber geldik. 1400 kişi idik. Kuyunun başında elli koyun vardı. Kuyu bunları bile sulayamıyordu. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kuyunun kenarına oturdu da ya duâ etti yahut içine tükürdü. Bunun üzerine kuyu coştu, biz de hem su içtik hem hayvan suladık. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizi ağacın altında bey'ata da'vet etti. Ona cemaattan evvelâ ben bey'at ettim. Sonra birer birer herkes bey'at etti. Nihayet halkın ortasında kalınca: et yâ Seleme!» dedi. Ben sana herkesten evvel bey'at ettim ya Resûlallah! dedim. «Yine de!» buyurdu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) beni çıplak gördü. (Beraberinde silâh olmadığını anlatmak istiyor.) Ve bana bir hacefe yahut deraka verdi. Sonra bey'at devam etti. Nihayet cemâatin sonunda kalınca: bey'at etmiyor musun yâ Seleme!» buyurdular. Sana cemaatin başında ve ortasında bey'at ettim yâ Resûlallah! Dedim. de!» buyurdu. Ben de kendisine üçüncü defa olarak bey'at ettim. Sonra bana: Seleme! Sana verdiğim hacefen veya derakan nerede?» diye sordu. Yâ Resûlallah! Bana amcam Âmir çıplak olarak rastladı da, onu kendisine verdim; dedim. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) güldü. Ve: son vaktiyle öbür adamın dediği gibisin: Allah’ım, bana öyle bir dost ver ki, benim için kendi nefsimden daha sevimli olsun! (demiş)» buyurdu. sonra müşrikler sulh hakkında bizimle haberleşmeye taşladılar. Hattâ birbirimize gittik ve barıştık. Ben Talha b. Ubeydi İlâh'in hizmetçisi idim. Onun atını suluyor; kaşağılıyor ve kendisine hizmet ediyor; yiyeceğinden de yiyordum. Allah ve Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem)’e hicret ederek ailemi ve malımı terk etmiştim. Mekkeliler'le biz barış akdederek birbirimizle ihtilât edince ben bir ağacın yanına geldim ve dikenlerini siipiirerek kütüğüne yaslandım. Az sonra bana Mekkeli müşriklerden dört kişi geldi; ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hakkında atıp tutmaya başladılar. Ben bunlara kızdım; ve başka bir ağaca de-ğiştim. Onlar da silâhlarını astılar; ve yaslandılar. Onlar bu halde iken birden vadinin aşağısından bir dellâl: Yetişin muhacirlere!.. Züneym oğlu öldürüldü!., diye seslendi. Hemen kılıcımı kuşandım. Sonra bu dört kişiye kendileri uyku halinde iken hücum ettim. Ve silâhlarını alarak elimde deste yaptım. Sonra şöyle dedim: Muhammed'in yüzünü şereflendiren Allah'a yemîn olsun ki, sizden biriniz başını kaldırırsa üzerinde iki gözü bulunan uzvu keserim! onları sürerek Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e getirdim. Amcam Âmir dahi Abelâttan Mikrez denilen Mr adamı müşriklerden yetmiş kişinin içinde çukallı bir at üzerinde olduğu halde yederek Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e getirdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara bir baktı ve: onları! Fücurun başı, sonu onların olsun!» buyurdu; ve kendilerini afvetti. Allah da: onlar üzerine muzaffer kıldıktan sonra Mekke'nin içinde onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan men'eden odur." Sûre-i Fetih, âyet: 24. âyetinin tamâmını indirdi. Seleme ki: sonra Medine'ye dönmek üzere yola çıktık. Ve öyle bir menzile indik ki, tizimle Benî Lehyân (kabilesi) arasında bir dağ vardı. Onlar müşriktiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu gece bu dağa tırmanacak kimse İçin istiğfar etti. Sanki o zat Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile ashabının karakolu olacaktı. Seleme şöyle dedi: gece ben iki veya üç defa (dağa) çıktım. Sonra Medine'ye geldik. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yük develerini, ben de beraber olmak üzere hizmetçisi Rabâh ile gönderdi. Ben onun maiyyetine Talha'nın atı ile çıktım. Atı develerle birlikte mer'aya suya getirip götürüyordum. Sabahladığımız vakit ne göreyim! Abdurrahman El-Fezârî, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in develerini yağma etmiş ve hepsini götürmüş! Çobanını da öldürmüş! Bunun üzerine: Yâ Rabâh! Bu atı al da Talha b. Ubeydillâh'a götür! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e de haber ver ki, müşrikler mer'âdaki sürüsünü yağma etmişlerdir! Dedim. Sonra bir tepenin üzerine çıkarak Medine'ye doğru döndüm. Ve üç defa: Yâ sabahım! diye haykırdım. Sonra düşmanların arkasından onlara ok atarak çıktım. Hem racez okuyor ve: Ekva'ın oğluyum! Bugün alçakların (helâk) günüdür!» diyordum. Az sonra onlardan, bir adama yetiştim. Ve semerine bir ok attım. Hattâ okun yüzü omuzuna erdi. Ben: Al bunu! de Ekva'ın oğluyum! Bugün alçakların (helâk) günüdür!» dedim. Vallahi onlara attım durdum; atlarını vuruyordum. Bana bir atlı döndü mü bir ağaca gelerek kütüğüne oturuyor; sonra ona ok atıyor hayvanını vuruyordum. Hattâ dağ daraldı da onun dar yerlerine girdiler mi ben dağa çıkıyor, üzerlerine taş yuvarlıyordum. Böylece devam ettim. Onları kovalıyordum. Hattâ Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hayvanlarından Allah'ın yarattığı hiç bir deve yoktu ki, onu arkama almış olmayayım! Müşrikler de benimle hayvanın arasını serbest bırakmasınlar! onlara ok atarak kendilerini ta'kîb ettim. Nihayet otuzdan fazla elbise ve otuz mızrak bıraktılar. Hafiflemek istiyorlardı. Bir şey attılar mı üzerine taşlardan nişanlar koyuyordum. Onları Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile ashabı tanırdı. Nihayet dar bir dağ yoluna geldiler. Bİr de taktılar ki, yanlarına Bedr El-Fezârî'nin oğlu filânca gelmiş! Az sonra kuşluk (yani sabah) kahvaltısı yapmak için oturdular Ben de bir hüyükün tepesine oturdum. Fezârî: Bu gördüğün nedir? dedi. (Müşrikler): Bu adamla belâya çattık! Vallahi, alaca karanlıktan heri bizden ayrılmadı. Bize ok atıyor; hattâ elimizdeki her şeyi aldı. Dediler. O halde ona sizden dört kişi gitsin! Dedi. Derhal onlardan dört kişi dağa benim yanıma çıktı. Bana konuşma imkânı verdikleri vakit: Beni tanıyor musunuz? diye sordum. Hayır! Sen kimsin? Dediler. Ben Seleme b. Ekva'ım. Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yüzünü şereflendiren Allah'a yemin olsun ki, sizden bir adamı yakalamak istemeyeyim; yoksa ona yetişirim! Ama sizden bir beni yakalamak isterse bana yetişemez! Dedim. Onlardan biri: Ben biliyorum! Dedi. Ve döndüler. Ben yerimden ayrılmadım. Tâ ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in süvarilerini ağaçların arasına girefken gördüm. Bir de baktım. Başlarında Ahram El-Esedî!.. Onun peşinde Ebû Katâdete'l-Ensârî!.. Onun peşinde de Mikdâd b. Esved El-Kindi!.. Hemen Ahram'ın gemini tuttum. Küffâr dönüp gittiler. Yâ Ahramî Bunlardan sakın! ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'le ashabı yetişince ye kadar yolunu kesmesinler! Dedim. Ahram şunu söyledi: Yâ Seleme! Eğer Allah'a ve son güne îmân ediyor ve cennetin hak, cehennemin hak olduğunu biliyorsan benimle şehidliğin arasına girme! üzerine onu bıraktım. O da Abdurrahman'la karşılaştı. Ve hemen Abdurrahman'ın atını öldürdü. Abdurrahmân da onu yaralayarak öldürdü ve onun atına geçti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) 'in atlısı Ebû Katâde Abdurrahmân'a yetişerek onu yaraladı ve öldürdü. Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yüzünü şereflendiren Allah'a yemîn olsun ki, yaya koşarak onları ta'kîb ettim. Hattâ arkamdaki Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabından ve onların tozundan bir şey gör-tnüyordum. Nihayet güneş kavuşmazdan önce, içinde Zû Kared denilen su bulunan bir dağ yoluna saptılar. Susuz olduklarından ondan su içmek istiyorlardı. Bana baktılar; arkalarından koşuyorum. Ben onları bundan kovdum (yani bertaraf ettim). Ondan bir damla tadamadılar. Ve çıkarak sarp bir yola çattılar. Ben de koştum; ve onlardan bir adama yetişerek ona omuz başı kemiğne bir ok yetiştirdim. Al şunu! Ben Ekva'ın oğluyum! Bugün alçakların (helâk) günüdür! dedim. Ey anası ağlayasıca! Sabahki Ekva'ı mı? Dedi. Evet, ey kendinin düşmanı! Sabahki Ekva'ın!.. cevabını verdim. Sarp bir yolda iki at bıraktılar. Ben bunları sürerek Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e getirdim. de birinde sulandırılmış süt, diğerinde su bulunan iki tulum ile bana yetişti. Ben abdest aldım ve su içtim. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e geldim. Kendileri benim müşrikleri kovduğum suyun başında idi. Bir de ne göreyim! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) o develeri ve benim müşriklerden kurtardığım her şeyi, her oku ve her elbiseyi almış! Bilâl benim düşmandan kurtardığım develerden bir dişi deve boğazlamış bile! Kendisi onun ciğerinden, hörgücünden Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e kızartıyor! Yâ Resûlallah! Bana müsaade buyur da şu cemaatten yüz adam seçeyim. Ve düşmanı ta'kîb edeyim de onlardan tepelemediğim hiç bir haberci kalmasın! Dedim. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) güldü. Hattâ gündüzün ışığında yan dişleri göründü. Ve: Seleme! Acaba bir sey yapacağını sanıyor mu İdin?» dedi. Evet! Sana ikram buyuran Allah aşkına! cevâbını verdim. «Şüphesiz ki onlara şimdi Gatafan toprağında ziyafet verilmektedir.» Derken Gatafân’dan bir adam gelerek: Onlar için filân bir deve boğazladı. Ama derisini açtıkları vakit bir toz gördüler. Bunun üzerine: Düşman size gelmiş! Dediler ve hemen çıkarak kaçtılar. Dedi. Sabahladığımızda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'. süvarilerimizin en hayırlısı Ebû Katade, piyadelerimizin en hayırlısı da Seleme idi.» buyurdular. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana iki hisse verdi. Biri stiyâri hissesi, biri de piyade hissesi idi. Benim için bunların ikisini bir araya getirdi. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye dönmek üzere beni Adbâ'ın üzerinde arkasına aldı. Ensârdan bir zât vardı ki yaya koşusunda geçilmezdi. Biz yürümekte iken: Medine'ye kadar koşu yapacak yok mu? Koşucu var mı? demeye ve bunu tekrarlamaya başladı. Ben bunun sözünü işitince: Sen hiç bir iyiye ikram etmez ve hiç bir şerefliyi savmaz mısın? dedim. Hayır! Meğer ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ola. cevâbını verdi. Yâ Resûlallah! Annem babam hakkı için! Müsaade buyur da şu adamla müsabaka edeyim! Dedim. 1» buyurdu. Kendine gel! Dedim. Ve ayaklarımı ayarlayarak bir sıçradım!.. Bir koştum!.. Nefesim tükenmesin, diye bir veya iki bayırda kendimi tuttum. Ve onun izinden koştum. Yine bir veya iki bayırda kendimi tuttum. Sonra ona yetişmek için eşkini kaldırdım. Ve onun iki omuzu arasına dokundum. Geçildin vallahi! dedim. Ben biliyorum! dedi. Hasılı Medine'ye kadar onu geçtim. Vallahi Uç geceden başka durmadık. Tâ ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) le birlikte Hayber (seferin)'e çıktık. Ve amcam Âmir düşmana racez okumaya başladı: Allah olmasa idi biz ne hidayete erer; ne sadaka verir; ne de namaz kılardık!» senin fadlından müstağni değiliz!;; düşmanla karşılaşırsak, ayaklarımızı sabit kıl!» mutlaka sekînet indir!» (sallallahü aleyhi ve sellem): bu?» diye sordu. (Amcam): Ben Âmir! cevabını verdi. sana mağfiret buyursun!»Dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hassaten bir insana mağfiret dilerse, o insan mutlaka şehîd olurdu! Bu sebeple Ömer b. Hattâb, bir devesinin üzerinde: Ya Nebiyyallah! Âmir'le bizi faydalandirsaydın ya! diye seslendi. Hayber'e vardığımızda hükümdarları Marhab kılıcını bir kaldırıp bir indirerek çıktı. Hem: benim Marhab olduğumu iyi bilir.» .TilShı tamam, denenmiş bir kahraman!..» geldi mi alev kesilir!» diyordu. Onun karşısına amcam Âmir çıktı. Ve şunları söyledi: benim Âmir olduğumu iyi bilir.» tamam, bahâdir, kahraman!..» iki vuruşla birbirlerine girdiler. Ve Marhab’ın kılıcı Âmir'in kalkanının içine düştü. Âmir onu alttan vurmaya kalkıştı. Fakat kılıcı kendine dönerek can damarını kesti. Ölümü de bundan oldu. Seleme ki: çıktım. Bir de baktım Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabından birkaç kişi: Âmir'in ameli bâtıl oldu! O kendini öldürdü! diyorlar. ağlayarak Pevgamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e geldim; ve; Yâ Resûlallah! Âmir'in ameli bâtıl mı oldu? dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kim söyledi?» diye sordu. Senin ashabından bazı kimseler! Dedim. söyleyen hatâ etmiş! Bilâkis onun için ecri iki defadır!» buyurdu. Sonra beni Alî'ye gönderdi. Ali gözlerinden rahatsızdı. Ve: sancağı behemehal Allah'ı ve Resûlünü seven yahut Allah'ın ve Resûlünün sevdiği bir adama vereceğim!» buyurdular. ben Alî'ye vardım. Ve onu, gözlerinden rahatsız olduğu faalde yederek getirdim. Nihayet kendisini Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e götürdüm. Gözlerine tükürdü; ve hemen iyileşti. Sancağı ona verdi. Marhab da çıkarak şunları söyledi: benim Marhab olduğumu iyi bilir.» tamam, denenmiş bir kahraman!» geldi mi alev kesilir!» Üzerine Alî de şöyle dedi: o kimseyim ki annem adımı arslan koymuştur.» arslanı gibi çirkin manzaralı düşmanlara ufak ölçekle, sendera kilesi ölçerim!» Marhab'ın başını vurarak onu tepeledi. Bilâhare fetih de onun eliyle müyesser oldu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Zü Kared Gazası Ve Diğer Gazalar Bâbı
4780-)
Râvi İbrahim ki: Bize Muhammed b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Abdüssamed b. Abdilvâris, İkrime b. Ammâr'dan bu hadîsi bütün uzunluğu ile rivâyet etti.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Zü Kared Gazası Ve Diğer Gazalar Bâbı
4781-)
Bize Ahmed b. Yûsuf El-Ezdî Es-Sülemî de rivâyet etti. ki) ; Bize Nadr b. Muhammed, Ikrime b. Ammâr'dan bu isnâdla rivâyet etti. Mekke'ye bir, Medîne'ye dokuz konak mesafede küçük bir beldedir. Köye bu isim, orada bulunan aynı isimde bir su kuyusu dolayısı ile verilmiştir. Bâzılarr bu kelimeyi «Hudeybiyye» şeklinde okumuşlardır. Ağaç altındaki meşhur bey'at burada olmuştur. rivâyette Hudeybiyye'de bulunan ashabın 1400 kişi oldukları bildiriliyor. Bir rivâyette 1300, başka bir rivâyette 1500 nefer oldukları bildirilmiştir. 1600 kişi oldukları dahi rivâyet olunmuştur. Aynî'nin beyanına göre bu ihtilâflar, bazılarının kadınları ve sonradan katılanları da saymasından» bazılarının bunları hesaba katmamasından ileri gelmiştir. Burada en i'timada şayan rakam 1500 kişi olmalarıdır. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kuyuya tükürmesi veya duâ buyurması ile suyun coşarak çoğalması açık bir mu'cizedir. Bu bâbta Buhârî'nin bir rivâyetinde şöyle deniliyor: -Câbir'e: O gün kaç kişi idiniz? diye sordum. Yüz bin kişi olsak yine kâfi gelirdi; biz 1500 kişi idik! cevabını verdi.» murâd: Kureyş'den üç kardeştir. Bunlar Ümeyye, Nevfel ve Abdullah b. Abdi Şems'dirler. Anneleri Able binti Ubeyd'e nisbet edilmişlerdir. Harpte atı korumak için üzerine giydirilen çul gibi bir örtüdür. rivâyette Hazret-i Seleme «amcam Âmir» ta'bîrini kullanıyor; halbuki az yukarıda geçen «Hayber gazası bâbı»nda onun için «kardeşim» demişti. Nevevî bu iki rivâyetin arasım bulmuş ve: «İhtimal süt kardeşi olup neseben amcasidır.» demiştir. gazasında kal'a kumandanı Marhab mübareze için Hazret-i Alî'nin karşısına çıktığı vakit, kendisinin kim olduğunu Hayberliler'in iyi bildiklerini, silâhşor, tecrübeli bir kahraman olduğunu söyleyerek meydan okumuştur. adam bin kişilik bir orduya bedel sayılan müthiş bir pehlivandı. Hazret-i Alî (radıyallahü anh)'ın ona verdiği cevap ise şahane olmuştur. Arslan demektir. Alî (radıyallahü anh) doğduğu vakit annesi adını Esed yani arslan koymuş. Babası Ebü Tâlib evde yokmuş. Geldiğinde oğluna Alî ismini vermiş. Çocuk kuvvetli ve gürbüz olduğu için Esed'i de Haydara ile değiştirmiş. Bu isim güçlü, kuvvetli ve dolayısı ile yine arslan demektir. Alî'nin söze: «Ben o kimseyim ki, annem adımı Arslan koymuştur...» diye başlaması, Marhabi korkutmak ve moralini bozmak içindir. Çünkü Marhab rüyasında kendisini bir arslan öldüreceğini görmüştü. Alî (radıyallahü anh)’ın muradı, cesaret ve atılganlıkta arslan gibi olduğunu anlatmaktır. ufak ölçekle Sendera kilesi Ölçerim!» ifadesinin mânâsı: Düşmanları geniş ölçüde tepelerim demektir. Büyük ölçek ve acele mânâlarına gelir. Filhakika Alî (radıyallahü anh) bir vuruşta Marhabı Öldürmüştür. Bazıları onu Muhammed b. Mesleme'nin öldürdüğünü iddia etmişlerse de doğru değildir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Zü Kared Gazası Ve Diğer Gazalar Bâbı
4782-)
Bana Amr b. Muhammed En Nâkıd rivâyet etti. ki): Bize Yezîd b. Hârûn rivâyet etti. ki): Bize Hammâd b. Seleme, Sâbit'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen haber verdi ki, Mekke-illerden seksen kişi silâhlı olarak Ten'îm dağından Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in üzerine inmişler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'le ashabını gafil avlamak istiyorlarmış. Fakat o kendilerini esir alarak sağ bırakmış. Bunun üzerine Allah (azze ve celle): onlara muzaffer kıldıktan sonra Mekke İçerisinde onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan men' eden O'dur!" Sûre-i Feth, âyet: 24. âyet-i kerîmesini indirmiş. Gaflet demektir. Bu hadîsteki «Selem» kelimesi «Selm» Ve Siim» şekillerinde de rivâyet olunmuştur. Selem: Esîr etmek selm ve silm uzlaşma, sulh. demektir. Hattâbî selem şeklinde okunacağına kat'iyetle hükmetmiş: «Bundan murâd: Teslîmiyet arzetmektir.» demiştir. İbn’l-Esîr dahi: «Bu kıssaya yakışan budur. Çünkü Mekkeliler sulhan değil, kahran alınmışlar; âciz kalarak kendilerini tes-lîm etmişlerdir. Ama ikinci kavlin de bir vechi vardır ki, şudur: Mekkeliler'le harp edilmeyip kendilerini müslümanlardan müdafaa edemeyince esîr edilmiş sayılırlar; ve bu şartla uzlaşma yapmış gibidirler.» demektedir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Allahü Teâlânın; Onların Ellerini Sizden Meneden Odur... Âyeti Hakkında Bir Bab
4783-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti.' ki): Bize Yezîd b. Hârûn rivâyet etti. ki): Bize Hammâd b. Seleme, Sâbit'ten, o da Enes'den naklen haber verdi ki, Üramü Süleym, Huneyn (harbi) günü bir hançer edinmiş. Hançer yanında imiş. Onu (kocası) Ebû Ta İha görerek: Yâ Resûlallah! Şu Ümmü Süleym'dir; yanında hançer var! Demiş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: hançer ne?» diye sormuş. Ümmü Süleym: Onu edindim. Şayet müşriklerden biri bana yaklaşırsa onunla karnını deşeceğim! cevabını vermiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de gülmeye başlamış. Ümmü Süleym: Yâ Resûlallah! Bizden gayri âzâdlılardan olup senden bozguna uğrayanları öldür! Demiş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Ümmü Süleym! Şüphesiz Allah kâfi geldi ve iyi yaptı!» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Kadınların Erkeklerle Birlikte Gaza Etmesi Bâbı
4784-)
Bu hadîsi bana Muhammed b. Hatim de rivâyet etti. ki): Bize Behz rivâyet etti. ki): Bize Hammâd b. Seleme rivâyet etti. ki): Bize İshâk b. Abdullâh b. Ebî Taiha, Enes b. Mâlik'den, Ümmü Süleym kıssasında Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen Sabitin hadisi gibi haber verdi. Ümmü Süleym, Enes (radıyallahü anh)’ın annesi olup Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in de süt halasıdır. Hadîsin bâzı rivâyetlerinde konuşmanın Hayber'de geçtiği bildirilmişse de doğru değildir. Vak'a Huneyn'de geçmiştir. Talîk'in cem'i olup, âzâd edilenler, sahverilenler demektir. Burada onlardan murâd: Mekke-i Mükerrem'e fethedildiği gün müslüman olan Mekkeliler'dir. Kendilerine âzâdlılar denilmesi, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) minnet ederek salıverdiği içindir. Bu zevatın müslümanlıklan zayıftı. Bu sebeple Hazret-i Ümmü Süleym onları münafık sanmış, bozulmaları ve buna benzer suçlan ile ölümü hak ettiklerine inanarak öldürülmelerini istemiştir. bike» ifâdesindeki (bâ) burada (an) manasınadır. Mâmâ-fih sebep için de olabilir. Bu takdirde mânâ: «Münafıklıklarından dolayı senin sebebinle bozguna uğradılar.» demek olur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Kadınların Erkeklerle Birlikte Gaza Etmesi Bâbı
4785-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Ca'fer b. Süleyman, Sâbit'ten, o da Enes b. Mâlik'den naklen haber verdi. Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem) gazaya Ümmü Süleym'le birlikte giderdi. O gaza ettiği vakit Ensâr'dan bazı kadınlar da maiyyetinde bulunur; su verirler ve yaralıları tedâvî ederlerdi. iki rivâyet kocaları ile birlikte kadınların da harbe giderek, askere su taşımak, yaralıları tedâvî etmek gibi işler görebileceklerine delildir. Bu hadîslerin neshedildiği de rivâyet olunmuştur. Şu halde muhkem olarak hükümleri kıyâmete kadar bakî demektir. bugünkü şartlar muvacehesinde bir müslüman kadını harbe gidebilir mi? Bu sual bütün müslümanlan alâkadar eder. Şunu arz edelim ki, her şeyden Önce kadının iffet ve namusu bahis mevzuudur. Bugün buna maalesef lâzım geldiği şekilde riayet edilmemektedir. Müslüman kadım tesettürle yani yabancı erkeklerden kaçma, Örtünme vazifesi ile mükelleftir. Bu husus Kur'ân-ı Kerîm âyetleri ve sahîh hadîslerle sabittir. Ve yine mensûh olmayıp hükmü kıyâmete kadar sürüp gidecek olan muhkemâttandır. Gerçi bugün hemen bütün İslâm memleketlerinde şer'î tesettüre rivâyet kalmamıştır. Fakat bu o hükmün kaldırılması demek değildir. Unutmamalıdır ki şer'î bir hükmü kaldırmak ancak şeriat sahibinin hakkıdır. Bir hüküm yirminci asır müslümanları-nın umursamayıp terk etmesi ile asla mensuh olamaz. Şu halde suâlin cevâbı: şartlar muvacehesinde bir müslüman kadını harbe gidemez. Çünkü harbe gitmek isteyen bir kadının karşısına dikilecek ilk şart baş örtüsünü atması, tesettüre kat'iyyen riâyet etmemesi ve saire olacaktır. Nitekim örneklerini mekteplerde görüyoruz. Harbe iştirak caiz olmayınca askere gitmek, erkeklerle bir arada ta'lim görmek gibi müştemilâtın hiç biri de caiz olamaz. İslâm'ın emirlerine tamamiyle uyulduğu takdirde İse cevaz hükmü elbet de bakîdir. Nevevî bu hususta şunları söylüyor: «Kadınların bu tedâvî işi yakın akrabaları ile kocalarına mahsustur. Başkalarını tedâvî edeceklerse tenine dokunmak caiz değildir. Ancak zarurî olan yere dokunabilirler.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Kadınların Erkeklerle Birlikte Gaza Etmesi Bâbı
4786-)
Bize Abdullah b. Abdirrahmân Ed-Dârimî rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Amr rivâyet etti —bu zât Ebû Ma'mer El-Minkârî'dir— ki): Bize Abdülvâris rivâyet etti, ki): Bize Abdülazîz —ki İbn Suheyb'tir— Enes b. Mâlik'ten rivâyet etti. Şöyle dedi: harbi kopunca insanlardan bazıları Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanından bozguna uğradılar. Ebû Talha ise Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in önünde onun üzerine deriden bir kalkan tutuyordu. Ebû Talha şiddetle ok atan atıcı bir adamdı. O gün iki veya üç yay kırdı. Beraberinde ok torbası bulunan bir adam geçerken hemen Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): okları Ebû Talha'ya saç!» buyururdu. (sallallahü aleyhi ve sellem) uzanıp düşmana bakıyor; Ebû Talha: Yâ Nebiyyallah! Annem babam sana feda olsun, uzanıp bakma! Düşmanın oklarından sana bir ok isabet etmesin! Göğsüm onlara senin göğsünden daha yakm olsun! Diyordu. olsun ki, Âişe binti Ebî Bekir ile Ümmü Süleym'i paçalarını sıvamış halde gördüm. Baldırlarının bileziklerini görüyordum. Su tulumlarını sırtlarında taşıyor; sonra gazilerin ağızlarına boşaltıyor; bilâhare dönüp tekrar dolduruyor; ve gelerek yine cemaatin ağızlarına boşaltıyorlardı. Vallahi uyuklamaktan Ebû Talba'nın elinden ya iki yahut üç defa kılıç düştü,. hadîsi Buhârî -Cihâd» ve «Menâkıbü'l-Ensâr» bahislerinde tahrîc etmiştir, paçalarını sıvayarak bacaklarım ve zînetlerini göstermeleri haram ise de bu harpte henüz tesettür âyeti inmemiş; onlara bakmak haram edilmemişti. Bir de burada Hazret-i Enes kasden baktığını söylememiştir. Binâenaleyh onun görmesi kasıdsız ve anî olup; devam etmediğine hamlolunmuştur. şerif, Hazret-i Ebû Talha’nın menkabesine ve harpte kadınların da erkeklerle birlikte kendilerine, münâsib vazifeler görebileceklerine delildir. uyuklama Allah'ın mü'minlere bir lütfü olmuştur. Teâlâ Hazretleri mü'minlerin pek üzüldüğünü ve düşmanın hücumundan korktuklarını bildiği İçin üzerlerine uyku İndirmiş; bu suretle gevşeyip azimlerinin kırılmasını önlemiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Kadınların Erkeklerle Birlikte Gaza Etmesi Bâbı
4787-)
Bize Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb rîvayet eti. ki): Bize Süleyman (yani İbrıi Bilâl) Ca'fer b. Muhammed'den, o da babasından, o da Yezîd b. Hürmüz'den naklen rivâyet etti ki, Necdet, İbn Abbâs'a mektup yazarak ona beş şey sormuş, İbn Abbâs: Bir ilmi gizlemiş olmasam buna (cevap) yazmazdım! Demiş. Necdet ona şöyle yazmış: «Bundan sonra: Bana haber ver: 1) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kadınlarla kirlikte gaza eder mi idi? 2) Onlara hisse ayırır mı idi? 3) Çocukları öldürür mü idi? 4) Yetimin yetimlik müddeti ne zaman sona erer? 5) Beşte bir kimin hakkıdır?» İbn Abbâs ona şu cevabı yazmış: mektup yazarak: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kadınlarla birlikte gaza eder mi idi? diye sordun. (Evet) onlarla birlikte gaza ediyordu. Onlar da yaralıları tedâvî ediyor; kendilerine ganimetten bir şeyler veriliyordu. Hisseye gelince: Onlara hisse ayırmamışlar. Şüphesiz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) çocukları da öldürmezdi. O halde sen de çocukları öldürme! yazarak: Yetimin yetimlik müddeti ne zaman sona erer? diye sordun. Ömrüme yemîn ederim ki, adam vardır, sakalı biter de hâlâ kendi hakkını almaktan zayıf, kendi nâmına vermekten zayıftır. İşte kendisi için başkalarının aldığının elverişlisinden almağa başladı mı artık ondan yetimlik gitti demektir. yazarak: Beşte tirin kime verileceğini sordun. Biz: Bu bizim hakkımızdır derdik, fakat kavmimiz bunu bize kabul etmedi.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Gazi Kadınlara Bahşiş Verilip Hisse Verilmemesi Ve Düşman Çocuklarını Öldürmenin Yasak Edilmesi Bâbı
4788-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrahim ikisi birden Hatim b. İsmail'den, o da Ca'fer b. Muhammed'den, o da babasından, o da Yezîd b. Hürmüz'den naklen rivâyet etti ki, Necdet, İbn Abbâs'a mektup yazarak ona bir takım meseleler sormuş... Râvi, Süleyman b. Bilâl hadîsi gibi rivâyet etmiştir. Yalnız Hâtim'in hadîsinde şu ifâde vardır: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) çocukları öldürmezdi. Sen de çocukları Öldürme! Meğer ki, Hadir'ın öldürdüğü çocuktan İrildiğini bilmiş olasın!» Hâtim'den rivâyet ettiği hadîsinde ; «Mü'minİ avırt edersin. Ve kâfiri öldürür: Mü'nini bırakırsın!» ifadesini ziyâde etmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Gazi Kadınlara Bahşiş Verilip Hisse Verilmemesi Ve Düşman Çocuklarını Öldürmenin Yasak Edilmesi Bâbı
4789-)
Bize İbn Ebî Ömer de rivâyet etti. ki): Bize Süfyân. İsmail b. Ümeyye'den, o da Saîd El-Makburî'den. o da Yezid b. Hürmüz'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: b. Âmir El-Harûri, İbn Abbâs'a mektup yazarak ona ganime malının başında bulunan köle ile kadına taksim yapılıp yapılmayacağını, çocukların öldürülmesini, yetimden yetimlik hükmünün ne zaman kesileceğini yakın akrabanın kimler olduğunu sordu. O da Yezîd'e şuaları söyledi: ona! Şayet bir ahmaklığa düşmeyecek olsa ona yazmazdım. Yaz! bana mektup yazarak ganimet malının başında bulunun ksuînrn köleye bir şey taksim edilir mi? diye sordun. Onlara bir şey yoktur: Meğer ki kendilerine bir parça hediyye verile! yazarak çocukların öldürülmesi meselesini sordun! Şüphesiz ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onları öldürmemiştir. Sen dahi onları öldürme! Meğer ki Mûsa'nın arkadaşının öldürdüğü çocuktan bildiğini sen de onlardan bilesin! yazarak yetimi, ondan yetimlik isminin ne zaman kesileceğini sordun. Muhakkak ki, bâlig oluncaya ve kendisinden erginlik sezilinceye kadar ondan yetimlik ismi kesilmez. yazarak yakın akrabanın kimler olduğunu sordun. Biz. bunların kendimiz olduğunu söyledik. Ama kavmimiz bunu kabul etmedi.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Gazi Kadınlara Bahşiş Verilip Hisse Verilmemesi Ve Düşman Çocuklarını Öldürmenin Yasak Edilmesi Bâbı
4790-)
Bize bu hadîsi Abdurrahmân b. Bişr El-Abdî de rivâyet etti. ki): Bize Sülyân rivâyet etti. ki): Bize İsmail b. Ümeyye, Saîd b. Ebî Saîd'den, o da Yezîd b. Hürmüz'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: İbn Abbâs'a yazdı... Ve râvi bu hadisi yukarki hadîs gibi rivâyet etmiştir. Ebû İshâk dedi ki: Bana Abdurrahmân b. Bişr rivâyet etti. ki): Bize Süfyân bu hadîsi bütün uzunluğu ile rivâyet etti.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Gazi Kadınlara Bahşiş Verilip Hisse Verilmemesi Ve Düşman Çocuklarını Öldürmenin Yasak Edilmesi Bâbı
4791-)
Bize İshâk b. İbrahim rivâyet etti. ki): Bize Vehb b. Cerîr b. Hâzim haber verdi. ki): Bana babam rivâyet etti. ki): Ben Kays'ı, Yezîd b. Hürmüz'den rivâyet ederken dinledim. H. Muhammed b. Hatim dahi rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Bize Behz rivâyet etti. ki): Bize Cerîr b. Hâzim rivâyet etti. ki): Bana Kays b. Sa'd, Yezîd b. Hürmüz'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: b. Âmir, İbn ALbâs'a mektup yazdı, İbn Abbâs onun mektubunu okurken ve cevâtını yazarken ben yanında idim. İbn Abbâs: bu adamı içine düşeceği bir pislikten nnen'etmiş olmasam ona cevap yazmaz; memnun etmek istemezdim!» Dedi. Ve kendisine, şöyle yazdı: «Sen Allah'ın zikrettiği yakın akrabanın sehınini, tunların kimler olduğunu sordun. Gerçekten biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in akrabası kendimiz olduğumuza kaildik. Ama bunu kavmimiz kabul etmedi. yetimin yetimliğinin ne zaman geçeceğini de sordun. Yetini nikâh çağına erişir de kendisinden erginlik sezilir ve malı kendisine verilirse onun yetimliği geçmiş demektir. (sallallahü aleyhi ve sellem) müşriklerin çocuklarından kimseyi öldürür mü idi? diye sordun. Şüphemiz ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlardan hiç bir kimseyi öldürmezdi. Sen dahi, onlardan kimseyi Öldürme! Meğer ki Hadır'in öldürdüğü vakit, o çocuk hakkında biildiği şeyi sen de onlardan bilir olasın! köle harbe iştirak ederlerse her birine ma'lûm bir hisse var mı, ganimetlerinden kendilerine bir şeyler verü.e!» mıdır? Diye sordun. Onlar için ma'lûm bir hisse yoktur. Meğer ki, cenıaa-
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Gazi Kadınlara Bahşiş Verilip Hisse Verilmemesi Ve Düşman Çocuklarını Öldürmenin Yasak Edilmesi Bâbı
4792-)
Bana Ebû Küreyb de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. ki): Bize Zaide rivâyet etti. ki): Bize Süleyman El-A'meş, Muhtar b. Sayfî'den, o da Yezîd b. Hürmüz'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): İbn Abbâs'a yazdı... Verâvi hadîsin bir kısmını zikretmiş; fakat kıssayı, hadîslerini sıraladığımız râviler gibi tamamlamamıştır. Abbâs (radıyallahü anh)'nn Necdet'e mektup yazmak istememesi bid'atçılardan olduğu içindir. Necdet, Haricîler'in Harûrî kabilesindendi. Fakat bir ilmi gizleyen kimseye verilecek cezayı hak etmiş olmamak için cevap vermeye kendini mecbur saymıştır. sorduğu yetimliğin ne zaman biteceği suâlinde amaksad: Yetimliğin hükmüdür; yoksa yetimlik bulûğa ermekle biter. Fakat hükmü hâlâ bakidir. O ancak rüşdünü isbat ettikten sonra nihayete erer. beşte birinden murâd da: Beşte birinin beşte biridir. Bu miktarı Cenâb-ı Hak, Peygamberinin yakın akrabasına tahsis buyurmuştur. Bunların kimler olduğu ulemâ arasında ihtilaflıdır. Ekseri ulemâya göre Benî Haşim ile Ben î’l-Muttali b'dirler. İbn Abbâs'm: «Ama tunu kavmimiz kabul etmedi.» sözü: «Benî Ümeyye'den gelen hükümdarlar bizi hak sahibi tanımadı; onlara, göre ganimetin bu miktarını bizlere vermek muayyen bir hak değildir; başka yerlere de verilebilir» mânâsına gelir. Ebû Dâvûd'un «Sünen»'inde açıklandığına göre Necdet'in bu suâlleri İbn Zübeyr fitnesi zamanına rastlamıştır. İbn Zübeyr fitnesi hicretten altmış küsur sene sonra, olmuştur. İmâm Şafiî (rahimehüllah): «Caiz ki İbn Abbâs (bunu kavmimiz bize kabul etmedi) sözü ile sahabeden sonrakileri kasdetmiş ola! Bunlar da Yezîd b. Muâviye'dir.» demiştir. de çocukları Öldürme! Meğer ki . Hadır'ın öldürdüğü vakit o Çocuk hakkında bildiği şeyi sen de onlardan bilir olasın!»- ifâdesinin mânâsı şudur: öldürmek helâl değildir. Senin de Hızır (aleyhisselâm)’in bir çocuğu Öldürmesi ile istidlal ederek onları öldürmen helâl olamaz. Çünkü Hızır (aleyhisselâm) o çocuğa alettâyîn Allah'ın emri ile öldürmüştür. Nitekim kıssanın sonunda: ben kendi filerimle yapmadım!) diyerek bu ciheti beyân etmiştir. Şu halde bir çocuk hakkında Allah'ın böyle bir emri olduğunu biliyorsan onu öldür. Ama böyle bir emir olduğunu bilmediğine göre çocuğu öldürmek de sana haramdır!» rivâyetindeki: «Mü'mini ayırt edersin! Ve kâfiri öldürür; mü'mini bırakırsın!» ifadesi dahi aynı şekilde te'vîl olunur. Yani: «Hangi çocuk bulûğ çağma kadar yaşarsa mü'min, hangisi kâfir olacağını bilip ayırmalısın! Ve kâfir olarak bulûğa erecek olanı öldürürsün! Nitekim Hazret-i Hızır böyle yapmıştir. Lâkin senin bunu bilmediğin ma'lûmdur. O halde hiç bir çocuğu öldürme!» demektir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Gazi Kadınlara Bahşiş Verilip Hisse Verilmemesi Ve Düşman Çocuklarını Öldürmenin Yasak Edilmesi Bâbı
4793-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Abdürrahîm b. Süleyman, Hişâm'dan, o da Hafsa binti Sîrîn'den, o da Ensardan Ümmü Atıyye'den naklen rivâyet etti. Ümmü Atıyye şöyle demi;: (sallallahü aleyhi ve sellem)'le birlikte yedi gazada bulundum. Menzillerinde onların arkalarında bulunur; kendilerine yemek yapar; yaralıları tedâvî eder; hastalara bakardım.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Gazi Kadınlara Bahşiş Verilip Hisse Verilmemesi Ve Düşman Çocuklarını Öldürmenin Yasak Edilmesi Bâbı
4794-)
Bize Amru'n-Nâkıd dahi rivâyet etti. ki): Bize Yezîd b. Hârûn rivâyet etti. ki): Bize Hişâm b. Hassan bu isnâdla bu hadîsin benzerini rivâyet etti. rivâyet de kadınların harplere iştirak edebileceğine delâlet etmektedir. Bu babdaki sözümüzü bir daha tekrarlayalım! Evet, islâmî şartlara tamamı ile uyulduğu takdirde bu caizdir. Fakat zamanımızda maalesef caizdir fetvasını vermeye imkân yoktur. Müslüman kadınları bugünün şartları muvacehesinde erkeklerle birlikte harbe iştirak edemezler. hiç bir vakit unutmamalar ki, bugün İslâm âleminin kördüven gibi arkasından koşarak taklîd ettiği batıda da arada sırada kadınlar askere alınmağa başlanmıştır. Meselâ Amerikalılar'in askere moral (!) vermek için Kore'ye sahne kadınları ve dansözler gönderdiklerini gazetelerde okuduk! Hiller harbinde Ruslar'in Bulgaristan'a getirdikleri ordusunda birçok kadınlar vardı. Bunlann erkeklerle bir arada yattıklarını; hamamlarda beraberce yıkandıklannı... gözümüzle gördük. Çünkü o zaman henüz hicret etmemiştik. Hicret, bu fecî manzaralar gözle görüldükten sonra başlamıştır. askere alınan veya sadece harbe iştirak eden müslüman kadını da bu akıbete uğrayacaksa bu meseleye kıyâmete kadar: «Hayır! Caiz değildir!» fetvası verilir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Gazi Kadınlara Bahşiş Verilip Hisse Verilmemesi Ve Düşman Çocuklarını Öldürmenin Yasak Edilmesi Bâbı
4795-)
Bize Muhammen1 b. El-Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. Lafız İbn'l-Müsennâ'nındır. (Dediler ki): Bize Muhammen1 b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Ebû İshâk'dan naklen îrivâyet etti ki, Abdullah b. Yezîd halkla yağmur duasına çıkmış. Ve iki rek'at namaz kılmış. Sonra yağmur duası yapmış. Abdullah şunları söylemiş: o gün Zeyd b. Er kam'a tesadüf ettim. Onunla aramızda bir adamdan başka kimse yoktu. (Yahut onunla aramızda bir adam vardı.) Ona: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kaç gaza yaptı? diye sordum. On dokuz! cevâbını verdi. Yâ sen onunla birlikte kaç gaza yaptın? Dedim. On yedi gaza! cevâbını verdi. Onun yaptığı ilk gaza hangisidir? diye sordum. Zâtü'l-Useyr yahut Zâtü'l-Uşeyd'dir. Dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Gazalarının Sayısı Bâbı
4796-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bire Yahya b. Âdem rivâyet etti. ki): Bize Züheyr, Ebû İshâk'dan, o da Zeyd b. Erkanı'dan naklen rivâyet etti. Ebû İshâk onu Zeyd b. Erkam'dan dinlemiş, ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ondokuz gaza yapmış, fakat hicret ettikten sonra bir defa hacc etmiş; Haccetü'l-Vedâ! Ondan başka haccetmemiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Gazalarının Sayısı Bâbı
4797-)
Bize Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Ravlı b. Ubâde rivâyet etti. ki): Bize Zekeriyyâ rivâyet etti. (Dedi. ki): Bize Ebû'z-Zübeyr haber verdi ki, Câbir b. Abdillâh'ı: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’le birlikte on dokuz gazaya iştirak ettim!» derken işitmiş. Câbir: Bedir'le Uhud gazâlarında bulunamadım. Babam men' etti. Ama (babam) Abdullah Uhud günü öldürülünce bir daha hiç bir gazada Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den geri kalmadım! Demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Gazalarının Sayısı Bâbı
4798-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Zeyd b. Hubâb rivâyet etti. H. Saîd b. Muhammed El-Cermî de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Turneyle rivâyet etti. Her iki râvi demişler ki: Bize Hüseyn b. Vâ-kid, Abdullah b. Büreyde'den, o da tabasından naklen rivâyet etti: (sallallahü aleyhi ve sellem) on dokuz gaza yaptı; bunların sekizinde harb etti.» demiş. Bekir «minhünne» demedi. O hadîsinde: «Bana Abdullah b. Büreyde rivâyet etti.» dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Gazalarının Sayısı Bâbı
4799-)
Bana Ahmed b. Hanbel de rivâyet etti. ki): Bize Mu'temir b. Süleyman, Kehmes'den, o da İbn Büreyre'den, o da babasından naklen rivâyet etti ki, babası, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) le birlikte on altı gazada bulunduğunu söylemiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Gazalarının Sayısı Bâbı
4800-)
Bize Muhammed b. Ahbâd rivâyet etti. ki): Bize Hatim (yani İbn İsmail) Yezîd'den —ki İbn Ebî Ubeyd'dir— rivâyet etti. ki): Seleme'yi şunları söylerken işittim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e Hrlikte on yedi gazada bulundum. Gönderdiği hey'etler meyânında dokuz gazaya çıktım. Bir defa kumandanımız Ebû Bekir, bir defa da Usâme b. Zeyd idi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Gazalarının Sayısı Bâbı
4801-)
Bize Kuteybe b. Saîd de rivâyet etti. ki): Bize Hatim bu İsnadla rivâyet etti. Yalnız o her iki yerde de: «Yedi gaza» dedi. rivâyetleri Buhârî «Megâzî» bahsinde; Zeya b. Erkam hadisini Tirmizî «Cihâd»’da tahrîc etmişlerdir. ,ulemâsı Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin gaza ve seriyyelerinin sayısı hususunda ihtilâf etmişlerdir. Yâkub b. Süfyân'in Mekh'ûl'den rivâyetine göre onsekizdir. Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) bunların sekizinde bizzat harb etmiştir. Zührî Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yirmi dört gaza yaptığını söylemiştir. Abd b. umeyd'in «Müsned»'inde Hazret-i Câbir b. Abdillâh’ın: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) firmi dört gaza yaptı.» dediği zikredilmektedir. Sa'd ve başkaları Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in gazaları ile seriyyelerini vuku' tertiblerine göre sıralamış; ve yirmi yedi gaza ile elli altı seriyye yaptığı anlaşılmıştır. Onlara göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu gazaların dokuzunda bizzat harbetmiştir ki, onlar da Bedir, Uhud, Müreysî1, Hendek, Kureyza, Hayber, Mekke'nin fethi, Huneyn ve Tâif gazalarıdır. Ancak Mekke'nin fethinde harbe iştirak etmesi, Mekke'nin harben alındığını söyleyenlere göredir. Bu meselenin ihtilaflı olduğunu evvelce görmüştük. Bâbımızın bir rivâyetinde Hazret-i Büreyde'nin: «Bu gazaların sekizinde bizzat harbetti.» demesi ihtimâl ona göre Mekke sulh yolu ile alındığındandır. sahibi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in gaza ve seriyyelerinin yüz küsura baliğ olduğunu söyler. Hazret-i Câbir: «Ben Bedir'le Uhud gazalarında bulunmadım.» diyor. Mamafih mesele yine ihtilaflıdır. Bazıları Bedir, bazıları da Uhud gazasına iştirak ettiğini söylemişlerdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Gazalarının Sayısı Bâbı
4802-)
Bize Ebû Âmir Abdullah b. Berrâd El-Eş'arî ile Muhammed b. Alâ' El-Hemdânî rivâyet ettiler. Lâfız Ebû Amirindir. (Dediler ki): Bize Ebû Usâme, Büreyd b. Ebî Bürde'den, o da Ebû Bürde’den o da Ebû Mûsa'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): nefer olduğumuz hâlde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'le birlikte bir gazaya çıktık. Aramızda bir deve vardı ki, ona nevbetleşe biniyorduk. Derken ayaklarımız delindi. Benim ayaklarım da delindi ve tırnaklanın düştü. Artık ayaklarımıza çaput sarıyorduk. İşte ayaklarımıza çaput sardığımız için bu gazaya: Zâtü'r-Rikaa' gazası adı verildi. Bürde ki: «Ebû Mûsâ tu hadîsi rivâyet etti; sonra bunu karîh gördü. Gâlibâ amelinden bir şey ifşa etmiş olacağından kerih gordü.» Üsâme: «Bana Büreyd'den başkası (Allah onun mükâfatını verir.) cümlesini ziyâde etti.» demiş. hadîsi Buhârî «Megâzî» bahsinde tahrîc etmiştir. Ebû Mûsâ El-Eş'arî ile birlikte harbe iştirak eden altı kişinin de Eş'arîler'den olduğu anlaşılıyor. gazası İbn İshâk'a göre hicretin dördüncü yılında Benî Nâdir gazasından sonra vuku' bulmuştur, İbn Sa'dile İbn Hibbân hicretin beşinci yılında olduğunu söylemişlerdir. Buhârî buharbin Hayber gazasından sonra yapıldığına meyi etmiştir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu harbe kaç kişilik bir ordu ile iştirak ettiği dahi ihtilaflıdır. Bâzılarına göre dörtyüz, bir takımlarına göre yediyüz kişi ile iştirak etmiştir. Beyhakî bu ordunun 800 kişiden mürekkeb olduğunu söyler. gazasına Eâcîb gazası denildiğini de söyleyenler vardır. Rikaa': Ruk'anin cem'idir. Ruk'a: Yama, çaput mânâsına gelir. Hadîste de bildirildiği vecihle ashâb bu gazada ayaklarına çaput sardıkları için ona Zâtü'r-Rikaa' denilmiştir. «Adlandırmanın sebebi hususunda sahîh olan budur.» diyor. Bazıları orada bulunan beyaz, siyah ve kırmızı renkli bir dağ sebebi ile bu adın verildiğini söylemiş; bir takımları da gazaya oradaki bir ağacın adı verildiğini iddia etmişlerdi; hattâ ashabın sancaklarında yamalar bulunduğu çin Zâtü'r-Rikaa' denildiği kanaatinde olanlar da vardır. Nevevî bunların toptan sebep teşkil edebileceğini de muhtemel görüyor. şerîf, sâlih amellerin ve hak yolunda çekilen meşakkatlerin gizli tutulması müstehab olduğuna, bir maslahat ve fayda görülmedikçe bu gibi şeylerin açıklanmaması gerektiğine delâlet etmektedir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Zatür-rikaa Gazası Bâbı
4803-)
Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Abdurrahmân b. Mehdî, Mâlik'den rivâyet etti. H. bu hadîsi Ebû't-Tâhir de rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Bana Abdullah b. Vehb, Mâlik b. Enes'den, o da Fudayl b. Ebî Abdillâh'dan, o da Abdullah b. Niyâr El-Eslemı'den, o da Urvetü'bnü-z Zübeyr'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in zevcesi Âişe'den naklen onun şöyle dediğini rivâyet etti: (sallallahü aleyhi ve sellem) Bedir tarafına yola çıktı. Harratü'l-Vetera'ya varınca kendisine bir adam yetişti ki, bu adamın cür'et ve cesareti söyleniyordu. Bu sebeple Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabı onu gördükleri vakit sevindiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e yetişince ona: Sana tâbi' olmak ve seninle beraber yaralanmak için geldim, dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine: ve Resûlüne îmân ediyor musun?» diye sordu. Hayır! dedi. ise dön! Ben asla bir müşrikten yardım alamam!» buyurdular. ki: gitti. Ağacın yanına vardığımızda o adam Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e yine yetişti; ve ona ilk defa söylediği gibi söyledi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de. ona ilk defa söylediği gibi söyledi. ise dön! Ben asla bir müşrikten yardım alamam!» buyurdu. Sonra döndü: Ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e Beydâ'da yetişti. O da ilk defa dediği gibi: ve Resûlüne îmân ediyor musun?» diye sordu. Adam: Evet! cevâbını verdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: halde yürü!» buyurdular. Medine'ye dört mil mesafede bir yerdir. Bazıları bu kelimeyi Vebra okumuşlardır. hadîste Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): asla bir müşrikten yardım alamam!» buyurmuştur. Başka bir hadîste Safvân b. Ümeyye müslüman olmadan önce onun yardımından faydalandığı rivâyet olunmuştur. Ulemâdan bazıları mutlak surette Bâbımız hadîsi ile amel ederek kâfirden istifadenin caiz olmadığını söylemişlerdir. Diğerlerine göre şayet kâfir müslümanlar hakkında iyi niyet gösterir ve onun yardımına ihtiyaç da varsa istifade caiz, aksi takdirde mekruhtur. İşte bu babtaki iki hadîs bu iki hâle hamledilir. Kâfir harbe izinle iştirak ederse kendisine atıyye verilir. Ganimetten hisse verilmez. İmâm A'zam'la, İmâm Mâlik, İmâm Şafiî ve cumhûr-u ulemânın mezhepleri budur. Zührî ile Evzâî kâfire hisse verileceğine kail olmuşlardır. Âişe'nin: «Ağacın yanına vardığımızda...» demesine bakılırsa onun da orduyu teşyî' edenlerle beraber olduğu anlaşılır. Mamafih bu sözle kendisi bulunmadığı halde müslümanları kasdetmiş olması da caizdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Gazada Kafirden Yardım Dilemenin Keraheti Bâbı
4804-)
Bize Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb ile Kuteybe b. Said rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Mugîra rivâyet etti. H. Züheyr b. Harb ile Amru'n-Nâkıd da rivâyet ettiler. (Dediler ki) ; Bize Süfyân b. Uyeyne rivâyet etti. Her iki râvi Ebü'z-Zinâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etmişlerdir. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); hadîsinde: «Onu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e vardırarak» ibâresi vardır. Amr ise «rivâyet itibarı ile» dedi.) bu işde Kureyş'e tâbi'dir. Müslümam müslümanına, kâfiri de kâfirine!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Emirlik
Konu: İnsanların Kureyşe Tabi Olması Ve Hilafetin Kuretşde Olması Bâbı
4805-)
Bize Muhammed b. Râfi de rivâyet etti. ki): Bize Abdürrazzâk rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbih'den rivâyet etti. Hemmâm: Bize Ebû Hüreyre'nin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den rivâyet ettiği budur... diyerek bir takım hadisler zikretti. Ezcümle: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): bu işde Kureyş'e tâbi'dir. Müslümanları onların muslumanlanna, kâfirleri de onların kâfirlerine tâbidir.» buyurdular. Dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Emirlik
Konu: İnsanların Kureyşe Tabi Olması Ve Hilafetin Kuretşde Olması Bâbı
4806-)
Bana Yahya b. Habîb El-Hârisî rivâyet etti. ki): Bize Bavh rivâyet etti. ki): Bize İbn Cüreyc rivâyet etti. ki): Bana Ebû'z-Zübeyr rivâyet etti ki, kendisi Câbir b. Abdillâh'ı şöyle derken işitmiş: (sallallahü aleyhi ve sellem): hayırda ve serde Kureyş'e tabi'dirler.» buyurdu. Hüreyre rivâyetini Buhari «Menâkıb» bahsinde tahrîc etmiştir. Mezkûr rivâyetteki «bu iş»'den murâd: Hilâfet ve emirliktir. Ulemâdan bazıları bu hadîsin emir mânâsına gelen bir ihbar olduğunu söylemişlerdir. Kureyş kabilesi sair Arap kabilelerinden her cihetle üstün olduğu için hilâfet onlara tahsis buyurulmuş; sair insanların onlara tâbi' olmaları emrolunmuştur. müslümanlanna tabi'dir.» Yani onlara karşı gelmek caiz değildir. «Kâfirleri de onların kâfirlerine tabi'dir.» cümlesini Kirmânı şöyle îzâh etmiştir: «Eu cümle onların geçmişteki hâllerini haber vermektedir. Yani onlar küfür devrinde de metbû' ve reis idiler. Kureyş kabilesi Harem-i şerif dahilinde yaşadıkları için Araplar onları sever ve sayarlardı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Peygamber gönderilerek hak dîne davete başlayınca Arapların ekserisi birdenbire ona tâbi' olmayıp Kureyş'in ne yapacağım beklediler. Mekke fethedilip Kureyş kabilesi müslüman olunca sair Araplar da onlara tâbi' olarak takım takım Allah'ın dînine girdiler. Peygamber'in hilâfeti Kureyş'de devam etti. Bu suretle (kâfiri kâfirlerine tâbi' idi) sözü doğru çıktı. Müslümanları da onların müslümanlarına tâbi' oldular.» ikinci rivâyetindeki »hayır ve şer»'den murâd da İslâmiyet ve cahiliyyet devirleridir. Yani: İnsanlar câhiliyyet devrinde nasıl Küreyş'e tâbi' idi iseler, İslâmiyette de yine onlara tâbi'dirler; demektir. Resûlü'Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hükmün dünya durdukça böyle devam edeceğini haber vermiştir. Aşağıdaki rivâyet dahi aynı mânâdadır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Emirlik
Konu: İnsanların Kureyşe Tabi Olması Ve Hilafetin Kuretşde Olması Bâbı
4807-)
Bize Ahmed b. Abdillâh b. Yûnus rivâyet etti. ki): Bize Âsim b. Muhammed b. Zeyd, babasından rivâyet etti. ki): Abdullah şunu söyledi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): iki kişi kaldığı müddetçe bu iş Kureyş'de devam edecektir.» buyurdular. hadîsi Buhârî «Menâkıb» bahsinde tahrîc etmiştir. işten murâd da hilâfettir. Onu daima Kureyş kabilesi hak edecek demektir. diyor ki: «Bu hadîste, hilâfetin Kureyş'e mahsus olduğuna delil vardır. Onu Kureyş'ten başkalarına vermek caiz değildir. Bunun üzerine sahabe ve onlardan sonra gelenler zamanında icmâ' mün'akıd olmuştur. Bid'atçılardan buna muhalefet eden kimse sahabenin icmâı karşısında mağlûptur. Gerçekten Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) insanlar içinde iki kişi kaldığı müddetçe bu hükmün âhir zamana kadar devam edeceğini bildirmiş; söyledikleri onun zamanından bugüne kadar zuhur etmiştir. Gerçi Kureyş'ten olmayan mütegallibe beldelere hâkim olmuş ve kulları kahretmişler-se de yine hilâfetin Kureyş'de olduğunu i'tiraf etmişlerdir. Binâenaleyh hilâfet ismi onlara bakîdir. Hadîsten murâd da müstakillen hükmetmek değil, sadece hilâfet ismidir.» Iyâz: «Halîfenin Kureyş'ten olmasının şart kılınması bütün ulemânın mezhebidir..,» demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Emirlik
Konu: İnsanların Kureyşe Tabi Olması Ve Hilafetin Kuretşde Olması Bâbı
4808-)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Cerîr, Husayn'dan, o da Câbir b. Semûra'dan naklen rivâyet etti. Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i buyururken işittim, demiş. H.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Emirlik
Konu: İnsanların Kureyşe Tabi Olması Ve Hilafetin Kuretşde Olması Bâbı
4809-)
Bize Rifâa b. Heysem El-Vâsıtî de rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Bize Hâlid (yani İbn Abdillâh Et-Tahhân) Husayn'dan, o da Câbir b. Semûra'dan naklen rivâyet etti. Câbir söyle demiş: birlikte Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına girdim. Ve onu: bu iş onların aralarında on iki halîfe geçinceye kadar bitmeyecektir!» buyururken işittim. Sonra bana gizli kalan bir s'6ı konutu. Hemen babama: Ne söyledi? diye sordum. «Hepsi Kureyş'ten» (buyurdu) dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Emirlik
Konu: İnsanların Kureyşe Tabi Olması Ve Hilafetin Kuretşde Olması Bâbı
4810-)
Bize İbn Ebî Ömer rivâyet etti. ki): Bize Süfyân, Abdülmelik b. Umeyr'den, o da Câbir b. Semûra'dan naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) i: (hilâfet) işi, kendilerine on iki zat hükmofr'iği müddetçe yürümekte devam edecektir.» buyurdu. Soma Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bana gizli kalan bir söz konuştu. Hemen babiıma: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) m; söyledi? diye sordum. «Hepsi Kureyş'ten» (buyurdu) dHi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Emirlik
Konu: İnsanların Kureyşe Tabi Olması Ve Hilafetin Kuretşde Olması Bâbı
4811-)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Avâne, Simâk b. Câbir b. Semûra'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadîsi rivâyet etti. Ama: işi yürümekte devam edecektir» cümlesini anmadı.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Emirlik
Konu: İnsanların Kureyşe Tabi Olması Ve Hilafetin Kuretşde Olması Bâbı
4812-)
Bize Heddâb b. Hâlid El-Ezdî rivâyet etti. ki): Bize Hammâd b. Seleme, Simâk b. Harb'dan rivâyet etti. Şöyle dedi: Câbir b. Semura'yi şunu söylerken işittim: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: on iki halîfeye kadar azîz olmakta devam edecektir!» buyururken işittim. Sonra bir kelime söyledi ki, onu anlamadım. Ve babama: Ne söyledi? diye sordum. «Hepsi Kureyş'fen» (buyurdu) dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Emirlik
Konu: İnsanların Kureyşe Tabi Olması Ve Hilafetin Kuretşde Olması Bâbı
4813-)
Bize Ebû Bekir b. Ebi Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Ebû Muâviye, Dâvûd'dan, o da Şa'bî'den, o da Câbir b. Semûra'dan naklen rivâyet etti. Câbir Şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): iş (hilâfet) on iki halîfeye kadar azîz olarak devam edecektir!» buyurdu. Sonra bir şey konuştu ki, onu anlamadım. Ve babama: Ne söyledi? diye sordum. «Hepsi Kureyş'ten» (buyurdu) dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Emirlik
Konu: İnsanların Kureyşe Tabi Olması Ve Hilafetin Kuretşde Olması Bâbı
4814-)
Bize Nasr b. Alî El-Cehdamî rivâyet etti. ki): Bize Yezîd b. Zürey' rivâyet etti. ki): Bize İbn Avn rivâyet etti, H. Ahmed b. Osman En-Nevelî de rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Bize Ezher rivâyet etti. ki): Bize İbn Avn, Şa'bî'den, o da Câbir b. Semûra'dan naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: babam olduğu halde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gittim. Ve onu: dîn on iki halîfeye kadar azız, muhkem devam edecektir!» buyururken işittim. Arkacığından bir kelime söyledi ki, halk onu işitmeme mâni' oldu. Bunun üzerine bat ama: Ne söyledi? diye sordum. «Hepsi Kureyş'ten» (buyurdu) dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Emirlik
Konu: İnsanların Kureyşe Tabi Olması Ve Hilafetin Kuretşde Olması Bâbı
4815-)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd ile Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Hatim —ki İbni İsmail'dir— Muhacir b. Mismâr'dan, o da Âmir b. Sa'd b. Ebî Vakkaas'dan naklen rivâyet etti. ki): Kölem Nâfi' ile birlikte Câbir b. Semûra'ya: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittiğim bir şeyi bana haber ver! diye yazdım. O da bana şunu yazdı: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’ı cuma günü, Eslemî'nin recmolunduğunun akşamı: dîn kıyâmet kopuncaya yahut sizin üzerinize, hepsi Kureyş'ten olmak üzere on iki halîfe gelinceye kadar durmakta devam edecektir!» buyururken işittim. Onu: bir çetecik Beyaz evi, Kisrâ'nın evini yahut Âl-i Kis-râ'nın evini fethedecekler!» buyururken de işittim. Onu: ki kıyâmetten Önce yalancılar çıkacaktır; onlardan korunu-verin!» buyururken de işittim. Onu: birinize bir hayır verir (ise) kendinden ve ailesi efradından başlasın!» buyururken de işittim. Onu: başına ilk varacak benin!» buyururken de işittim.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Emirlik
Konu: İnsanların Kureyşe Tabi Olması Ve Hilafetin Kuretşde Olması Bâbı
4816-)
Bize Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebî Füdeyk rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebi Zi'b, Muhacir b. Mismâr’dan, o da Amir b. Sa'd'dan naklen rivâyet etti ki, Âmir Semuratü'l-Adevi'nin oğluna: Bize Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittiğini rivâyet et! diye mektup göndermiş. O da: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyururken işittim... demiş. Ve râvi, Hatim'in hadîsi gibi rivâyette bulunmuştur. hadîsi Buhârî «Ahkâm» bahsinde tahrîc etmiştir: Muhtelif tarîklerinden birini Ebû Dâvûd da tahrîc etmiştir. hususunda kat'î bir şey söyleyen olmamıştır. El-Mühelleb diyor ki: «Bu hadîste kat'î bir mânâ üzerine duran bir kimseye rastlamadım. Bazıları: Malûm hilâfetten sonra on iki makbul emîr gelecek diyor. Bir takımları bunların emirliklerinin peşi peşine geleceğini söylüyor. Kimisi hepsinin bir zamanda gelip emirlik iddia edeceklerini ve hepsinin Kureyş'ten olacaklarını bildiriyor. En akla yatan şudur ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hadîsle kendinden sonra zuhur edecek fitnelerin acâib ve garaibini haber vermiştir. Hattâ bir zamanda insanlar on iki emîrin hükümetine dağılacaklardır...» Iyâz'ın beyanına göre burada iki suâl ortaya yıkar. Birincisi şudur: hadîste: «Benden sonra hilâfet otuz sene sürecek; sonra kırallık olacaktır.» buyurulmuştur. Bu hadîs on iki halîfe hadîsine muhaliftir. Çünkü otuz senede ancak hulefâ-i râşidîn denilen dört halîfe ile Hazret-i Hasan'in dört aylık hilâfeti vardır. Bunun cevabı: Hilafetin otuz sene süreceğini bildiren hadîsten murâd, peygamberlik hilâfetidir. Nitekim rivâyetlerin birinde: sonra peygamberlik hilâfeti otuz senedir; sonra kıratlık olacaktır.» buyurularak bu cihet tefsir olunmuştur. On iki halîfe hadîsinde ise böyle bir şart yoktur. suâl: On ikden fazla halîfe gelip geçmiş olmasıdır. Kâdi Iyâz: i'tiraz bâtıldır; zîra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) on ikiden başka halîfe gelmiyecektir dememiş; on iki halîfe geleceğini söylemiştir. Bu kadar halîfe de gelmiştir. Onlardan sonra başkalarının da gelmesinin zararı yoktur. on iki sözünden gelişi güzel her vâlî değil, hilâfete lâyık âdil halîfeler de kasdedilmiş olabilir. Böylelerinden malûm birkaç zât geçmiştir. Kıyâmete kadar bu sayı mutlaka tamamlanacaktır.» diyor. ulemâya göre on iki halîfeden murâd, âhir zamanda çıkacak olan Mehdi'den sonra gelecek halîfelerdir. son rivâyetindeki: çetecik Kİsrâ'nın evini fethedecektir.» cümlesi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in mu'cizelerindendir. Filhakika acem Kisrâsi-nın sarayı Hazret-i Ömer zamanında müslümanlar tarafından fethedilmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Emirlik
Konu: İnsanların Kureyşe Tabi Olması Ve Hilafetin Kuretşde Olması Bâbı
4817-)
Bize Ebû Küreyb Muhammed b. Alâ' rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme, Hişâm b. Urve'den, o da babasından, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): yaralandığı zaman yanına vardım. Ashâb kendisini sena ederek: Allah seni hayırla mükâfatlandırsın! Dediler. O da: Uman ve korkan! dedi. Cemâat: Kendine halîfe bırak! dediler. Bunun üzerine şunları söyledi: Sizin işinizi diri iken de ölü iken de üzerime mi alayım? Hilâfetten nasibimin; lehime, aleyhime değil, (sadece) yetecek kadar olmasını dilerim! Halîfe bırakmış olsam, benden daha hayırlısı (yani Ebû Bekir) kendine halîfe bırakmıştır. Sizi (halifesiz) bıraksam, benden daha hayırlı olan Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sîzi (halifesiz) bıraktı! Şöyle dedi: Babam, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) 1 anınca anladım ki kendine halîfe bırakmayacak!
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Emirlik
Konu: Yerine Halife Bırakıp Barakmamak Bâbı
4818-)
Bize İshâk b. İbrahim ile İbn Ebî Ömer, Muhammed b. Râfi' ve Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. Lâfızları birbirlerine yakındır. (İshak ile Abd'ahheranâ tâbirini kullandılar. Ötekiler: Bize Abdürrazzâk rivâyet etti, dediler.) ki): Bize Ma'mer, Zührî'den naklen haber verdi. ki): Bana Salim, İbn Ömer'den naklen haber verdi. (Şöyle dedi): Hafsa'nın yanına girdim de: Biliyor musun baban halîfe bırakmıyor, dedi. O bunu yapacak değildir, dedim. Muhakkak yapar! Dedi. Bunun üzerine onunla bu hususta konuşmaya yemîn ettim; ve sustum. Hattâ sabahleyin eve gittim; ama onunla konuşmadım. Sağ elimle bir dağ taşıyor gibi idim. Nihayet dönerek yanına girdim. Bana insanların hâlini sordu. Ben de kendisine haber verdim. Sonra ona: Ben halkın bir söz söylediklerini işittim de onu sana söylemeye yemîn ettim! Diyorlar ki, sen kendine halîfe bırakmayacakmışsın. Gerçekten senin bir deve çobanın veya koyun çobanın olsa da onları bırakarak sana gelse, çobanın kaybetiğine kail olurdun. İnsanlara riâyet ise daha Çetindir. Dedim. Benim sözüm ona muvafık geldi. Ve bir müddet başını indirdi. Sonra onu bana kaldırarak şunları söyledi: Muhakkak Allah (azze ve celle) dînini koruyacaktır. Ben kendime halîfe bırakmamış olsam, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de halîfe bırakmamıştır. Halîfe bırakmış olsam, Ebû Bekir halîfe bırakmıştır, İbn Ömer ki: Vallahi, babam, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'le Ebû Bekr'i anmaktan başka bir şey yapmadı. Ve anladım ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir kimse ile değişecek değil ve kendine halîfe bırakacak değildir. hadîsi Buhârî «Ahkâm» bahsinde tahrîc etmiştir. (radıyallahü anh)’ın: «Uman ve korkan!» sözünden murâd bir ihtimale göre insanlar iki sınıftır; biri umar, diğeri korkar demektir. Yani bir kısmı benden bir şeyler koparmayı umar; bir kısmı da benden korkar demek istemiştir. Diğer bir ihtimale göre: Ben Allah'ın rahmetini umar, azabından korkarım demektir. Bazıları: «Bu sözden murâd hilâfettir. Yani hilâfet meselesinde insanlar iki kısımdır. Bir kısmı ona rağbet gösterir. Bir kısmı da ondan hoşlanmaz. Ben hoşlananları sevmem; hoşlanmayanların da aczinden korkarım, demektir.» mütâleasında bulunmuşlardır. Kâdî Iyâz'a göre Hazret-i Ömer'in bu sözleri kendinin iki vasfıdır. Yani Ömer; (radıyallahü anh) Allah'ın rahmetini ummakta, azabından korkmaktadır. Onun için de cemaatin övgülerine bakmayarak kendine halîfe bırakmamıştır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Emirlik
Konu: Yerine Halife Bırakıp Barakmamak Bâbı