Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı
3-)
İbn Cerir'in mezhebine göre hadîs neshedilmemiştir. Ancak buradaki nehiy bu işin haram olduğunu değil, edep ve nezâket için tenzîhen mekruh olduğunu göstermektedir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âdâb
Konu: Ebü Kasım Künyesini Takınmaktan Nehiy Ve Müstehab Olan İsimlerin Beyanı Bâbı
3-)
- Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kısaca tavsiyede bulunduğu zâta: «Kızma!» buyurması;
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Komşuya Ve Müsafire İkramı Teşvik, Hayır Konuşmak Müstesna Olmak Üzere Sükütu İltizam Ve Bütün Bunların Îmandan Oluşu Bâbı
3-)
- Anne babaya iyi muamele etmek. Onlara âsî olmaktan kaçınmak bunda dahildir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İman Şubelerinin Sayısını, Bunların En Üstün Ve En Aşağı Derecede Olanını; Utanmanın Faziletini Ve İmandan Olduğunu Beyam Bâbı
3-)
Yine, az sonra göreceğimiz Ebû' Zerr hadîsinde, bütün sadakaların yerine, iki rek'ât kuşluk namazının kâim olacağı bildirilmektedir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Duha Namazının Müstehab, En Azının İki En Mükenmelinin Sekiz; Ortasının Dört Yahut Altı Rekat Oluşu Ve Bu Namaza Devama Teşvik Bâbı
3-)
Bâzı rivâyetlerde
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Sabah Namazının İki Rekat Sünnetini Kılmanın Müstehab Oluşu; Bunlara Teşvik Ve Mezkür İki Rekatın Hafif Fakat Devam Üzere Kılınması Ve Bu İki Rekatda Okunması Müstehab Olan Sürelerin Beyanı Bâbı
3-)
Zayıf renkte gelen kan kadının hayızdan temizlenmesine delil olabilmek için en az onbeş gün devam etmelidir. İmâm Mâlik ile İmâm Ahmed b. Hanbel'in mezhebleri de budur. bittiğine ve temizlik devresinin başladığına alâmet, kanın, sarılık ve bulanıklığının kesilmesidir. Ondan sonra beyaz bir akıntının gelip gelmemesi mühim değildir.» demektir. çok fıkıh kitaplarında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) in ancak koparak boşanan bir damar kanıdır.» buyurduğu rivâyet edilirse de Nevevî bu cümle hakkında; «Mânâsı doğru olmakla beraber hadisteki bu ziyade maruf değildir» diyor. sonunda Resûl-ü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem)’in «Gittiği vakit kanı yıka ve namazını kıl.» buyurmuş olması zahiren müşkül görünür. Çünkü yıkanmayı emretmemiştir. Fakat her ne kadar bu rivâyette yıkanmayı zikretmese de yıkanmak yine vaciptir.. Zira Hadis'in başka rivâyetlerinde yıkanma emri vardır. Rivâyetler birbirini tefsir ederler. rivâyetteki «Bizden bir kadın» dan Murâd Benî Esed kabilesinden demektir. Bu söz ya Hişâm b. Urve'nin yahut babası Ürvetü'bnü Zübeyr'indir. Aynı rivâyete Hammâd b. Zeyd'in naklettiği ziyâdeyi Ebû Dâvûd ve başkaları abdest deye tahric etmişlerdir. Kâdi İyâz'ın beyânına göre mezkûr ziyade «Kendinden kanı yıka da abdest al.» cümlesidir. Bu ziyâdeyi Nesâî ile başkaları tahric etmişlerdir. Müslim'in ondan Sarfı nazar etmesi yalnız Hammad b. Zeyd rivâyet ettiği içindir. Nesâî: (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu hadisde «Abdest al» dediğini Hammad'den başka rivâyet eden bilmiyoruz.» demiş, Ebû Dâvûd dahi abdest rivâyetlerinin hepsinin zayıf olduğunu söylemiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Müstehaze, Müstehazenin Yıkanması Ve Namazı Bâbı
3-)
Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in o gün okuduğu hutbenin cuma hutbesi olmaması muhtemeldir. Onun için de bu derece uzun bir fasıla ile hutbeyi kesmişdir. Maamâfih cuma hutbesi olması da ihtimâl dahilindedir. Bu takdirde «Hutbeyi yeni baştan okumuş.» demekdir. Konuşmanın uzun sürmemiş olması ve hutbeye müteallik konuştuğu için, onun da hutbeden sayılması birer ihtimâldir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cuma
Konu: Hutbe Esnasında Birisine Bir Şey Öğretme Hadisi Bâbı
3-)
El-Mühelleb'in beyânına göre Muâz hadisi Islâmın ilk devirlerine aittir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Yatsı Namazında Kıraat Bâbı
3-)
Ellerin nereye bağlanacağı ihtilaflıdır. Hanefîlere göre; göbeğin altına, Şâfiîlere göre göğsün üstüne bağlanır. Şâfiîlerin «el-Hâvi», «el-Vasît» nâm eserlerinde ellerin göğsün altına bağlanacağı bildirilmiştir. İmâm Şafiî (rahimehüllah) İbn Huzeyme'nin «Sahîh» inde Hazret-i Vâil b. Hucr'dan rivâyet ettiği şu hadîsle istidlal eden (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber namaz kıldım. Sağ elini sol eli üzerine bağlayarak göğsü üzerine koydu». Nevevî «el-Hülâsa» adlı eserinde bundan başka delil zikretmediği gibi, Şeyh Tâkiyiddîn dahi «el-imâm» nâm eserinde bundan başka birşey söylememiştir. ilerden «el-Hidâye- sahibi Burhaneddin Merginanî: Ulemâmız bu meselede Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) İn sağ eli sol eli üzerine bağlayarak göbeğin altına koymak sünnettir, hadîsi ile ihticâc etmişlerdir» diyor. Ancak Aynî bu hadîsin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e isnadının doğru olmadığını, bu sözü Hazret-i Ali'nin söylediğini beyanla her iki vechin caiz olduğuna işaret ediyor.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Namaz Kılanın İhram Tekbirinden Sonra Sağ Elini Sol Elinin Üzerine Bağlıyarak Göbeğinin Üstüne Ve Göğsünün Altına Koyması, Secdede İse Ellerini Omuzları Hizasında Yere Döşemesi Bâbı
3-)
Hadîs- şerîf şâhidlik. istenildikten sonra onu edâ hususunda mecaz ve mübâlegaya hamledilir. Yani: «En hayırlı şâhid kendinden bu iş istenir istenmez hemen edâ edendir.» manasınadır. Nitekim: «Gömert adam istemeden verir.» derler ki, bundan maksat, o adamdan bir şey istenir istenmez hemen vermesidir. bir hadîste: gösterilmedikleri halde şâhidlik ederler!» buyurularak, çağırıl-madan şâhidlik yapanlar zemmedilmiştir. Fakat bu rivâyet Bâbımız hadîsine aykırı değildir. Çünkü bu rivâyet, çağırılmadan mahkemede şâhidlik yapanlar hakkındadır. Bir ihtimale göre bundan murâd: Yalancı şâhidlik, başka bir ihtimâle göre de şehâdete ehil olmayan kimsenin şâ-hidliğe kalkışmasıdır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Şahidlerin En Hayırlısını Beyan Bâbı
3-)
Şaraptan sirke yaparak sirkeyi satmıştır. (277-371): «El-Medhal» namındaki kitabında bu hususta şu mütâleayı yürütmektedir: Caiz ki, Semûra (radıyallahü anh) şarabın haram kılındığını biliyor, fakat onun satışının da haram olduğunu bilmiyordu. Eğer hal böyle olmasa idi Hazret-i Ömer onun bu yaptığını ikrar ve kabul etmez; bilâkis bilerek yaptığı için onu valilikten azlederdi. hayvanın iç yağının haram kılınmasından murâd yenmesidir. Yenmesi haram kılınınca Yahûdiler ondan eritip satmak suretiyle istifadeye başlamışlar. «Ecmele» ve keza «cemele» fiilleri eritti mânâsına kullanılırlar. itibariyle bu rivâyetler de yukarıki Câbir (radıyallahü anh) rivâyeti gibidirler. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) rivâyeti muayyen bir âsîye lanet edilebileceğine delâlet ediyor. Mâmâfîh Ömer (radıyallahü anh)’ın bu sözü şiddet ve tağlîz için söylemiş olması da bir ihtimaldir. Çünkü Araplar lanet sözünü hakikî mânâda değil, mecazen bir şeyden menetmek mânâsında kullanırlar. vesile olan hileyi iptal etmek, birbirine benzeyen şeylerde kıyasa müracaatta bulunmak dahi Bâbımız hadîslerinden çıkarılan hükümlerdendir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Şarap, Laşe, Domuz Ve Putları Satmanın Haram Kılınması Bâbı
3-)
- Güneş duracağı bir zamana kadar hareket eder.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İmanın Kabul Edilmeyeceği Zamanın Beyanı Bâbı
3-)
Ribe’l-yed: Bir cinsten iki şeyi teslim ve tesellümsüz satmaktır. Faizcilik insanlığın iktisadî bünyesini kemiren bir kurttur. Bundan dolayıdır ki, dînimizde şüpheli şeylerden sakınmak mendup olduğu halde faiz şüphesinden sakınmak vaciptir. faizciyi ve ona yardımda bulunanı zemmeden birçok hadîsler vardır; nitekim bazıları burada görülecektir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Riba Bâbı
3-)
- Azabı hak etmiş kimselerin azabedilmemesi için,
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Cennette Makamı En Aşağı Olanların Beyanı Bâbı
3-)
Kabir azabı hakdır. Bu husüsda Ehl-i Sünnet ulemâsı ittifak halindedir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Küsûf
Konu: Husuf Namazında Kabir Azabında Zikri Bâbı
3-)
Hayât ve memat fitnesinden,
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda İken Kendisinden Allaha Sığınılacak Şeyler Bâbı
3-)
Erkeğin karısıyle sefere çıkması caizdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tevbe
Konu: İfk Hadisi Ve Zina İsnadında Bulunan Kimsenin Tevbesinin Kabulu Hakkında Bir Bab
3-)
Üçüncü mezhebe göre verilemez.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Helal İle Amel Ve Şüpheli Şeyleri Terk Bâbı
3-)
- Şöyle diyenler de vardır; Hazret-i İbrâhim (aleyhisselâm): Benim Rabbim öldüren ve diriltendir, dediği vakit Nemrud mel'unu: ve dirilten benim, diye mukabele etmiş. Ve bir mahbusu serbest bırakmış; bir adamı da öldürmüş. Serbest bırakmaya diriltme adını vererek: işte öldürdüm ve dirilttim; demiş, İbrahim (aleyhisselâm): Allah'ın diriltmesi ruhu bedene iade sûretile oluyor» deyince gördün mü? demiş. Hazret-i İbrahim bu suâle: demeyerek başka takrire geçmiş. Bunun üzerine Nemrud mel'unu şunu söylemiş: söyle! Ölüyü diriltsin; yoksa seni öldürürüm. İbrahim Aleyhisselâm da sormuş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Delillerin Bir Birini Takviyesiyle İtminan-ı Kalbin Artması Bâbı
3-)
Orta firâş ümmülveled yani döl almak için ayrılan cariyenin firaşıdır. Bu firâş iddiaya lüzum kalmadan nesebin sübûtu, «Çocuk benden değildir» demekle müntefî olmasıdır. akdinden sonra hemen boşanan ve altı ay sonra çocuk doğuran bir kadının hükmü fukahâ arasında ihtilaflıdır. İmâm Mâlik ile Şafiî'ye göre doğan çocuğun nesebi sabit olmaz. Çünkü meşru' surette münasebeti cinsiyye imkân bulunmamıştır; binâenaleyh bu mesele küçük çocuğun nikâhlanması kabilindendir. çocuğun nesebi sabit olur; zîra bu kadın kocasının firâşı olmuştur. Câriye meselesi de ihtilaflıdır. İmâm Mâlik ile Şafiî'ye göre sahibi istibrâ iddia etmeden cariyesi ile cinsî münâsebette bulunur veya bulunduğuna ikrar ederse, çocuğun nesebi sabit olur. Hazret-i Ömer bu suretle hükmetmiştir. İbn-i Ömer (radıyallahü anh)’ın. kavli de budur. Artık o câriye ümmü veled olur: Ancak sahibi istibrâ iddia ederse «Çocuk benden değildir» diyebilir. Cima' bulunmadan mücerred Mâlik olmakla câriye firâş sayılamaz. ise cariyenin cima' ile firâş olamayacağına kaail-dirler. Onlara göre cariyenin firâş olması için sahibin «Çocuk bendendir» diye iddia etmesi şarttır. Çocuğu nefi ettiği takdirde ise cimâı ikrar etsin etmesin ve keza istibrâ yapsın yapmasın mutlak surette nesebi ondan sabit olmaz. Zina eden mânâsına gelir. «Zânîye de taş vardır.» cümlesinden murâd: Zina edene haybet ve husrârı vardır; doğacak çocuk üzerinde onun bir hakkı yoktur, demektir. Araplar bu cümleyi haybet ve hüsran mânâsında darb-ı mesel olarak kullanırlar. bu cümleyi: «Çocuk firâş sahibine âiddir; zina edene de haybet ve mahrumiyet vardır.» mânâsına almışlardır. takımları bu hadîsdeki (taş) dan recim kasdedildiğini iddia etmişlerse de doğru değildir; çünkü her zina mutlaka recim iktizâ etmez. Recim ancak muhsan olduğu halde zina edene tatbik olunur. de ondan kaç, ya Sevde!..» cümlesinden ne kasdedildiği eskiden ulema arasında müşkil sayılmış bir meseledir. «Haram olan bir şey helâli haram kılamaz; zinanın haram kılmakta te'sîri yoktur.» diyenlerin ekserisine göre bu söz tenezzühen söylenmiştir. Erkek karısını, kadının kardeşine görünmekten men' edebilir. İmâm Şafiî ile Abdülmelik b. Mâceşûn'un kavilleri budur. bir cemaat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu sözünü sedd-i zerîa yani kötülüklerin yolunu kesmek- için söylediğine kaildirler. Burada sanki iki hüküm vardır. Bunların biri zahire göre verilmiştir ki, çocuğun firâş sahibine verilmesidir. İkinci hüküm bâtınîdir. O da şüphe dolayısı ile kaçmaktır. Şöyle denilmiş gibidir: «Bu çocuk senin kardeşin değildir Sevde! Ancak Allah'ın hükmünde kardeşin sayılır.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Çocuğun Firaş Sahibine Âid Oluşu Ve Şüphelerden Korunma Bâbı
3-)
Yedi harfden murâd, yalnız Mudar lehçesidir. Bu lehçeye âid olan yedi harf, Kur'ân-ı Kerîm'in muhtelif yerlerinde dağınık bir şekilde bulunmaktadır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: Kurânın Yedi Harf Üzerine Olmasını Ve Bunun Manasını Beyan Bâbı
3-)
Hayvan üzerinde kılınan nafile namaz için kıbleden başka tarafa doğru dahi dönülebilir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda Konuşmanın Haram Kılınması Ve Evvelce Mübah Olan Konuşmanın Neshi Babi
3-)
Rukyenin nehyedilmesi onun bizzat te'sirini itikad edenler hakkındadır. Nitekim câhiliyyet devrinde Arapların itikadı bu idi. hadîste de nazar ile hummadan gayri hastalıklarda rukye yoktur, buyurulmuşsa da, ulemânın beyânına göre bu hadîsten murâd, başka şeylerde rukye yapılmaz, demek değildir. Hadîsin mânâsı: Rukye yapmaya en lâyık dert nazar değmesiyle hummadır, demektir. Çünkü bunlarda zarar başka hastalıklardan daha şiddetlidir. bir kimsenin etrafını saran kötülüklerden korkarak kendine rukye yaptırması (yani okutması) ekser ulemâya göre caizdir. Delilleri bunun caiz olduğunu bildiren hadîslerle Buhârî'deki Hazret-i Âişe hadîsidir. Mezkûr hadîste Âişe (radıyallahü anha) «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yatağına uzandığı vakit avucuna tükürür, İhlâs ile Muavvizeteyn sûrelerini okur, sonra onu yüzüne ve elinin erebildiği yerlere kadar vücuduna sürerdi.» demektedir. Cibrîl'in bizzat Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in üzerine okuması Allah'ın isimleri ile rukye yapmanın caiz olduğuna sarahaten delildir. haktır. Eğer kaderden önce bir şey bulunsa idi, ondan önce nazar bulunurdu...» cümlesi hakkında İmâm Ebû Abdillah Mazirî şunları söylemiştir: «Cumhûr ulemâ bu hadîsin zahiri ile amel ederek nazar değmesinin hak olduğunu söylemişlerdir. Onu bid'at taifelerinden Bazıları inkâr etmiştir. Bunların kavillerinin fasit olduğuna delil şudur: Haddi zâtında bir hakikata muhalif olmayan ve bir hakikati değiştirmeye, delili ifsada vardırmayan her mânâyı akıl tecviz eder. Böyle bir şeyin vukuunu şeriat haber verdiği vakit itikad edilmesi vâcib olur. Yalanlaması caiz değildir. Bid'at taifelerinin bunu yalanlaması ile haber verilen âhiret umurunu yalanlamaları arasında bir fark var mıdır?» bundan sonra nazara inanan bazı tabiatçıların itikadlarına temas etmiş; onlara göre nazar değen kimsenin gözünden zehirli bir kuvvet çıkrak, isabet ettiği şahsı helâk yahut ifsâd ettiğini, bundan korunmanın mümkün olmadığını, nitekim yılanla akrebin zehirlerine de karşı durulamıyarak soktukları kimseyi öldürdüklerini söylemiş, sonra cevabını vermiştir. Mâzirî'nin cevabı şudur: Biz bunu teslim edemeyiz. Çünkü kelâm kitaplarımız da beyân etti ki, Allah'dan başka faili muhtar yoktur. Hiç bir şeyin tabiatı kendiliğinden başka bir şeye tesir etmez. Tesir mutlaka Allah'ın yaratması ile olur. Zehir içince insan ölürse Allah o anda ölümünü halkettiği için ölür. Ehl-i Sünnet'in mezhebine göre nazar değmesi de öyledir. Yani nazarı değen şahıs, bir şeye baktığı anda Allahü teâlâ o şeyde zarar halkeder. fıkhî cihetine gelince şeriat, nazarı değen kimsenin abdest almasını emretmiştir. Bu abdestin sıfatı, ulemâya göre şöyledir: Bir kabın içine su doldurulur, kab yere konmaz, ondan bir avuç alarak maz-maza yapar ve suyu yine kabın içine püskürür. Sonra aynı sudan alarak yüzünü yıkar. Sonra sol eliyle su alarak sağ elini yıkar. Sonra sağ eliyle alarak sol dirseğini yıkar. Dirseklerle, topuklarının arasını yıkamaz. Sonra yine bu şekilde sağ ayağını, sonra sol ayağını yıkar, bunlar hep kabın içinde yıkanır. Sonra gömleğinin iç tarafını sağ böğrüne doğru yıkar. Böylece abdesti bitirir ve suyu arkasından başına döker. diyor ki: «Bu mânâyı tahlil etmek ve hakikatini anlamak mümkün değildir. Bizce bilinen şeylerin hepsinin sırlarına ermek aklın kuvveti dâhilinde değildir. Binâenaleyh akıl mânâsım kavramıyor diye bu reddedilemez.» nazarı değen kimsenin abdest almaya mecbur edilip edilmi-yeceği hususunda ihtilâf etmişlerdir. Maziri'nin mezhebi budur. abdestinin sıfatı hakkında başka rivâyetler de vardır. ulemâya göre bir kimsenin nazarı değdiği anlaşılırsa ondan korunmak icab eder. O yerin âmiri böyle bir şahsı halk arasına karışmaktan men ederek, evine kapanmasını temin tetmeli, fakirse yetecek kadar rızkını vermeli, halkı onun zararından korumalıdır. Çünkü bunun zararı müslümanlara eziyet veriyor diye Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in mescide girmesini yasak ettiği sarmısak, soğan yiyenin zararından daha çoktur. şerîf, kaderi de ispat etmektedir. Kaza ve kader naklî delillerle ve Ehl-i Sünnetin icmâı ile sabit ve haktır. Mesele îman bahsinde geçmişti. Kısaca tekrarı şudur. Bütün var olan şeyler Allah'ın takdirine göre meydana gelir. Nazar dokunması vesâir hayır, şer neler varsa hepsi Allah'ın ilmi ve kaderiyle meydana gelir. Bu rivâyetler nazar meselesinin aslı olduğuna da delildirler.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Selâm
Konu: Tıb Hastalık Ve Hasta Okuma Bâbı
3-)
- Ye'cûc ve mecüc'un çıkması,
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İmanın Kabul Edilmeyeceği Zamanın Beyanı Bâbı
3-)
Uzun okumaya tahammül edebilecekleri bilinmeli, yahut tahmin edilmelidir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Namaz
Konu: Sabah Namazında Kıraat Bâbı
3-)
Bir de güneş batmaya yaklaştıkdan batıncaya kadar.» hadîslerin bir kaçı müstesna Gİmak üzere diğerlerini Buhârî «Mevâkîtü's-Salât» da; tahrîc ettiği gibi diğer Kütüb-i Sitte sahipleri dahi muhtelif râvîlerden rivâyet etmişlerdir. beyânına göre Alîyyü'bnü Ebî Tâlib, İbn Mes'ûd, Ebû Saîd-i Hudrî, Ukbetü'bnü Âmîr, Ebû Hüreyre, Abdullah b. Ömer, Se-mûratü'bnü Cündeb, Selemetü'bnü Ekva', Zeydü'bnü Sabit, Abdullah b. Amr, Muâz b. Afra' ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işitmemiş olmak üzere Sunâbihî'den; Âişe, Kâ'b b. Mürra, Ebû Ümâme, Amru'bnü Anbese, Ya'lâ b. Ümeyye ve Muâviye (radıyallahü anhûm) hazerâtından da rivâyetler vardır. Buhârî şârihi Aynî bunlara Sa'dü'bnü Ebî Vakkâs, Ebû Zerr-i Gıfârî, Ebû Katâde, Ebû'd-Derdâ, ve Hafsa (radıyallahü anhûm) hazerâtmı da ilâve etmekde; mezkûr hadîsleri kimlerin tahrîc ettiklerini şöyle sıralamaktadır:
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Yolcuların Namazı Ve ...
Konu: İçinde Namaz Kılınmakdan Nehy Edilen Vakitler Bâbı
3-)
Bir daha o günâhı işlememeye azmetmek. kimse bir günahından dolayı tevbe eder de sonra o günahı tekrar işlerse tevbesi bâtıl olmaz. Bir günahı işleyip dururken başka bir günahı için tevbe etmek de caiz ve sahihtir. Ehl-i sünnetin mezhebi budur. Bu iki meselede mu'tezile ehl-i hakka muhaliftir. fiillerinin failleri hazf edilmiştir. Bunlar: nehi ma'nasında yani: « de rivâyet "olunmuşlardır. Mezkûr ve şeklinde
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Günahlar Sebebiyle İmanın Eksilmesini Ve Günaha Dalan Kimseye — Kemalinin Yokluğu Manasıyla— İmansız Denilebileceğini Beyan Bâbı
3-)
Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Berîre'yi kocasında kalıp kalmamak hususunda muhayyer bırakmıştı. diyor ki: «Kocası köle olan bir câriye âzâd edilirse nikâhını fesh edip etmemekte muhayyerdir. Bu bâbta ulemâ ittifak halindedir. Kocası hür olursa İmâm Mâlik ile Şafiî ve cumhûra göre cariyeye muhayyerlik yoktur. A'zam, Berîre'nin kocası Muğîs'in hür olduğunu bildiren rivâyetle istidlal ederek muhayyerlik verileceğine kail olmuştur...» bu bâbdaki rivâyetlerin ayni kaziyyeye âid olduklarını ve meşhur rivâyetlerde Muğîs'in köle olduğu bildirildiğini, hattâ hür olduğunu bildiren rivâyetler için hadîs hafızlarının «hatâ, şâzz ve mer-dûddur.» dediklerini nazar-i i'tibâra alarak onları tercih etmişlerdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Âzâd
Konu: Velanın Yalnız Âzad Edene Mahsus Olması Bâbı
3-)
- Ulemadan bazıları aklın güzelliğini anlayabileceği şeylerde mutezileye, anlamayacağı şeylerde Eş'arilere tabi olmuşlardır. Hanefîlerden Ebû Mansur Maturidi ile Irak ulemasından bir çoğu yalnız Allah'ı bilmenin vacip olduğu hususunda mutezileye muvafakat etmişlerdir. Bundan dolayıdır ki Bulüga yaklaşmış bir çocuğa bile aklı ile Allah'a inanmak farzdır demişlerdir. Hatta bir takımları yalnız Allah'ı bilmek hususunda değil iman, adalet ve iyilik, ibâdet gibi aklın güzelliğini anlayabileceği şeylerde mu'tezile ile beraber olmuşlardır. Fakat bu re'y bir parça ifratta görülerek kabul edilmemiştir. Hanefîlerce muhtar olan re'ye göre Allah Zülcelâl hâkim olduğu için hüsün mutlak surette emrin medlulü fakat hüsne kubha hâkim yalnız Allah'tır. Bu babta tafsilât kelâm kitapları ndadır. sevap ve günah yazmasından murad meleklerine yazmayı emir buyurmasıdır. Nitekim rivâyetlerin bazısından emrettiği tasrih buyurulmuştur. bir şeyin misli demektir, Ezherî Arap lisanında Dı'f misil demektir. Fakat ziyadede de kullanılır. İki misline münhasır değildir. Arapçada bu onun Dı'fıdır sözü ile iki mislidir, üç mislidir manası kast-edilebilir. Çünkü esas itibari ile Dı'f mahsur olmayan ziyade demektir. hazretlerinin Sebe' Sûresi, Âyet: 37. » işte bunlar için yaptıklarına karşılık olarak dı'f vardır. Âyet-i kerîmesini görmüyor musun? Burada bir veya iki misli murad değildir. Teâlâ hazretleri dı'fla kat kat manasım murad etmiştir. Binaenaleyh dı'fm en azı bir mislidir. Bu mahsurdur, çoğunun ise; haddi hududu yoktur.» diyor. Buhârî Şârihi Ayni de şunları söylüyor: kötülüğün ikisi de kalple alâkalı ameller olduğu halde kötülük katlanmayıp sadece iyiliğin katlanması Allah’ın bir fadla keremidir. Bu büyük lütuf olmasa idi cennete kimse giremezdi. Çünkü kulların kötü amelleri iyiliklerinden çoktur. İşte bu sebeble Allah azze ve celle kullarına lütuf buyurarak hasenatı katlamış; seyiâtı olduğu gibi bırakmıştır. Kul bir kötülük yapmak isteyip de yapmazsa nihayet o kötülük yazılmaz ama o kimseye bir de hasene yazılması nereden icâbediyor? diyenler olmuş. Kendilerine kötülükden vaz geçmek bir hasenedir,» diye cevap verilmiştir. hayırlı amele karşı on sevap verilmesi Teâlâ hazretlerinin En'am Sûresi, Âyet: 160. kim bir iyilik İle gelirse ona o iyiliğin on misli vardı." Âyet-i kerîmesinden yedi yüze kadar katlanması da Teâlâ hazretlerinin Bakara Sûresi, Âyet; 261. Allah yolunda infâk edenlerin misali yedi başak sürerek her başakta yüz danesi bulunan bir ekin danesi gibidir. Allah dilediğine daha da katlar." Kavl-i keriminden mülhemdir. Burada şöyle bir sual varid olabilir. Hadis-i şerifte sevabın yedi yüze kadar katlanacağı bildiriliyor. Halbuki Teâlâ hazretleri yedi yüz kadar katlanacağını bildirdikten sonra daha da arttırılacağına işaretle «Allah dilediğine daha da katlar» buyuruyor. Bu gösteriyor ki; sevabın katlanması yedi yüzde sona ermiyor. Bu cihet Allah’ın meşietine kalmış bir iştir. Dilerse fazlasını da ihsan eder. Burada muhakkak olan miktar beyan edilmiştir ki; o da yedi yüzdür. Mamafih sevabın yedi yüzden daha fazlaya katlanacağım bildiren hadislerde vardır. müstümanlığını tertemiz yapsa...» cümlesinden murad: İslama zahiri ile batını ile yani bütün varlığı ile girmektir, İbn Battal'a göre mezkûr cümlenin manası Cibrîl hadisindeki İslâmın tarifidir. O hadisde: «İslâm, Allah'ı görüyormuşsun gibi ibâdet etmendir» buyurulmuştur. Bu gösteriyor ki; sevabın katlanması yedi yüzde sona ermiyor. Binaenaleyh burada da Allah'a taat ve murakabe sûretile ihlâsta mübâlega göstermenin lüzumu ifade buyuruîmuştur. karşı (isyana) harîs olandan başka hiç bir kimse helâk olmaz» Iyâz bu cümlenin manası hakkında şunları söyler; «Bunun manası her kimin helâki muhakkak olur ve Allahü teâlâ hazretlerinin bunca geniş rahmet ve keremi olduğu halde o kimseye hidayet kapılan kapanırsa helâk olmuş demektir.» göre bu hadis, meleklerin kalbden geçen düşünceleri de yazdıklarına delil ve Hafaza meleklerinin yalnız zâhîri amelleri yazdıklarına kaaîl olanlara red cevabıdır. Gaibi bilmeyen melek kulun gönlünden geçeni nasıl bilir? diyenlere Taberî'nin tahric ettiği şu hadisle cevap verilir: hayırlı bir işe niyet ederse ondan güze! bir koku yayılır. Kötü bir işe niyet ederse fena bir koku yayılır.» hadislerinin bazısında zikredildiği vecihle Teâlâ hazretlerinin meleklere: «Kulum bir kötülük yapmak isterse onu hemen aleyhine yazıvermeyin...« buyurması meleklerin insanın gönlünden geçen şeyleri bildiğine delil gösterilmektedir. Melekler bunu ya Allah’ın bildirmes ile bilirler; yahud Allah onlarda bunu idrak edecek bir ilim halk eder. bu hadisler Allah Zülcelâlin bu ümmete pek büyük lütfü ihsanda bulunarak meşakkatli amelleri ondan kaldırdığına ve ashâb-ı kirâmın şeriat emirlerine son derece büyük bir ihlâs ve samimiyetle mün-kad olduklarına delildirler.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Kul Bir İyilik Yapmayı Gönülden Geçirdiği Zaman Onun Yazılması, Kötülük Yapmayı Gönülden Geçirdiği Zaman Yazılmaması Bâbı
3-)
«Mâzâ» terkibi «şey» mânâsına gelen bir ismi cins yahut «o şey ki» mânâsına bir ismi mevsul olur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cihâd Ve Siyer
Konu: Esiri Bağlayıp Hapsetmenin Ve Ona Îyilikte Bulunmanın Cevazı Bâbı
3-)
Ve israf-ı malden!» hadîsi Buhârî «İstikraz» ve «Zekât» bahislerinde tahrîc etmiştir. şerîfde Allah'ın haram kıldığı üç şeyle mekruh kıldığı üç şey beyân edilmiştir. Mekruhları bundan önceki rivâyette gördük. Haram kılman üç şeyin başında anneye itaatsizlik gelmektedir. Katı' yani kesmek demektir. Annesine âsî olan insan onun hukukuna riâyet etmeyip, kendisi İle alâkasını kestiği için ona bu mas-dardan alınarak «âk» denilmiştir. itaatsizlik bütün ulemânın ittifakı ile haram ve büyük günahlardandır. Bu hususta birçok sahîh hadîsler vardır. Babanın hükmü de öyle olmakla beraber burada yalnız annelerin zikredilmesi onların hürmeti babalarınkinden daha kuvvetli olduğundandır. Bir de kadınlar daha zayıf oldukları için çocukları onlara daha çok itaatsizlik ederler. Halbuki terbiye, nezaket ve iyilik hususunda annenin hakkı babadan ileridir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): daha ziyade iyilik edeyim?» diye soran bir zata üç defa: cevabını vermiş; dördüncüde: «Sonra babana!» buyurmuştur. Kız çocuğunu diri diriye mezara gömmektir. Cahiliyyet devrinde Araplar kimi fakirlik sebebi ile kimi bir onur meselesi yaparak yeni doğan kız çocuklarını diri diri toprağa gömerler: «Kabir damaddır, hem de ne güzel dâmâd!..» derlermiş. İslâmiyet bu vahşiyane hareketi şiddetle yasak etmiş; en büyük günahlardan saymıştır. Zîrâ haksız yere insan öldürmektir. Bunda kat-i rahim denilen akrabaya riayetsizlik de vardır. Ver! kelimeleri ayrı ayrı iki cümledir.' Olmazdan murâd: Borcunu vermemektir. Verden maksat da hakkı olmayan şeyi istemektir. İmâm Ahmed'e: «Bu hadîsteki olmaz! Ver'in mânâsı nedir?» diye sorulmuş da: «Elindeki malını vermeyip tesadduk etmemen; elini uzatıp âlemden almandır.» cevabını vermiştir. verilmesi gerektiğinde bir şeyi vermemek ve hakkı yokken bir şeyi istemek de İslâmiyetin haram kıldığı şeylerdendir. Yazışmalarda ise Hazret-i Muğîra'nın yaptığı gibi söze selâmdan başlamak müstehaptır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Hacet Yokken Çok Mesele Sormaktan, Vermeyip İstemekten —ki Bundan Murad Ödemesi Gereken Bir Hakkı Edadan Kaçınmak Yahut Hakkı Olmayan Şeyi İstemektir— Nehiy Bâbı
3-)
- Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu hadisde işaret buyurduğu istidlal yolu evveli bulunmayan şeyler hakkında mülhidlerin tecviz ettiği münakaşayı red hususunda kelâm ulemasının büyük bir kaidesidir. Çünkü bir şey mutlaka başka bir şeyden meydana gelir iddiası ile girişilen bir münakaşa nihayetsiz olarak teselsül eder gider. Bu ise batıldır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İmanda Vesvere Ve Onu Kendinde Hisseden Kimsenin Ne Diyeceğini Beyan Bâbı
3-)
Buhârî biri kab diğeri koku olmak üzere iki şey zikretmiş; bunları biri biri üzerine atfeylemistir. Fakat maksadı onlardan birini anlatmaktır. Onu âdeti, ekseriya Bâbın evvelinde bir şey zikretmek, sonra bir sebebden dolayı o şeye dair hadis rivâyet etmemektir. Burada da öyle yapmıştır. hilâbdan murad koku sürünmek değil su kabıdır. Kabı zikretmekle gusl için ne kadar su harcanacağı beyân edilmek istenilmiştir. buradaki rivâyetinde: «Eliyle aldı» denilerek, el müfred olarak zikredilmişse de diğer rivâyetlerde «elleriyle» denildiğine göre buradaki elden murâd iki elidir. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in elleriyle suyu alarak başına dökmesi «kaale» kelimesiyle ifâde edilmiştir. Bu kelimenin asıl mânâsı söylemekse de, arablar onu yapmak mânâsında bütün işlerde kullanırlar. Meselâ: «Kaale bi yedihî keza» derler ve «eliyle şöyle yaptı» mânâsını kasdederler. Burada da öyledir. Şerif yıkanan kimseye su hazırlamanın ve yıkanırken evvelâ başın sağ tarafına; sonra sol tarafına; sonra da ortasından dökerek yıkamanın müstehab olduğuna delildir. Hazret-i Âişe'nin: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yıkanmak istediği vakit şunu isterdi» demesi, âdetinin devam üzere bu olduğunu gösterir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: Cünüblükten Yıkanmanın Sıfatı Bâbı
3-)
Yalnız dünya ahkâmı hususunda şehid sayılanlar: Bunlar ganimet aşıranlar ve harbden kaçarken öldürülenlerdir, ki insanlara göre şehid sayılırlar. Çünkü yaptıklarının iç yüzünü bilen yoktur. Bunu yalnız Allah bilir. Ve kendilerine ahirette şehid sevabı vermez.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Emirlik
Konu: Şehitleri Beyan Bâbı
3-)
Ebü Dâvûd ile Nesâî, Hazret-i Huzeyfe'den şu hadîsi tahrîc etmişlerdir: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hilâl'i görmedikçe yahut gün sayısını tamamlamadıkça bu aydan önce oruç tutmayın. Sonra hilâl'i gördüğünüz yahut gün sayısını tamamladığınız vakit oruç tutun; buyurdu.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Oruç
Konu: Ay Görülmekle Ramazan Orucunun Farz Olması, Yine Ay Görülmekle Bayram Yapılması, Ayın Başında Veya Sonunda Hava Bulutlu Olursa Ramazan’ın Otuz Gün Üzerinden Tamamlanması Bâbı
3-)
Bir kimseyi Allah küfürden kurtardıktan sonra ateşe atılması kendisine küfre dönmekten daha makbul olması.» buyurdular. hadîsle İmâm Buhârî, küfür etmesi için zorlanan bir kimsenin azimetle amel ederek ölünceye kadar mü'min kalmasının faziletine istidlal etmiştir. Buhari ayni hadîsi müteaddit yerlerde tahric etmişse de bu rivâyetlerde gerek hadîsin metin ve isnadları arasında fark bulunması, gerekse hadîsden çıkarılan hükümlerin muhtelif olması, mezkûr rivâyetlerin başka başka hadîslermiş gibi muamele görmesine sebeb olmuştur. (rahimehüllah) ise ayni ma'nadaki hadisleri daima bir arada zikretmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Kendileriyle Vasıflanan Kimsenin İmanın Tadını Bulduğu Hasletlerin Beyanı Bâbı
3-)
Yine İbn Ebi Hatim'in Dahhâk'tan rivâyetine göre mü'minlerin salihleridir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Müminlerin Birbirlerile Yardımlaşması Ve Başkalarile Alakayı Keserek Onlardan Uzak Kalmaları Bâbı
3-)
İslâmiyet devrinde bütün Arabların şairi idi.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Hassan B. Sait Radıyallahü Anh’ın Faziletleri Bâbı
3-)
- Hazret-i Îsâ Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) ile ümmetinin sıfatlarına gördüğü vakit bu ümmetten olmayı istemiş; Allah da duasını kabul ederek onu sağ bırakmıştır. Âhır zamanda müslümanlann umurunu yeniden tanzim etmek için yere indirilecek; ve bu hadise Deccalın çıktığı zamana tesadüf ederek Deccalı tepeleyecektir. (aleyhisselâm)’ın nereye defnedileceği ihtilaflıdır. Bir çok hadisler onun Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanına defnedileceğini bildirmektedir. Kudüsde Beyti Makdise defnedileceğini söyleyenler de vardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: İsa B. Meryemin Peygamberimiz Muhammed Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Şeriatile Hükmederek Yere İnmesinin Beyanı Bâbı
3-)
Hükmü nesh edilir, tilâveti kalır. Yani o âyetin hükmü ile amel olunmaz. Fakat âyet Kur'ân'da yazılıdır, namazda okunabilir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hayz
Konu: «su Ancak Sudan Dolayı İcab Eder» Hadisi Bâbı
3-)
Hubeyş bin Cunâde hadîsini yalnız Tirmizî ile Ebû Dâvûd rivâyet etmişlerdir. Tirmizî bu hadîs için dahi «Hasen bir hadîstir» demiştir. Mezkûr hadîste: sadaka alması helâl değildir.» buyurulmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: İnsanlar İçin Dilenmenin Çirkinliği Bâbı
3-)
- Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sözü ile âdeti kasdetmiştir. Zira birini müdâfaa eden bir kimse: «Ona söyleyeceklerini bana söyle!» der. Bundan maksad: «Ona bunları söyleme» demektir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Delillerin Bir Birini Takviyesiyle İtminan-ı Kalbin Artması Bâbı
3-)
- Vahiy uyanıkken melek tarafından peygamberin kalbine ilka edilir fakat melek görülmez bunun mücerredi bir ilham olmayıp vahy-i ilâhî olduğuna Teâlâ Hazretleri bir ilm-i zaruri halk ederdi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Resûlüllah Sallalahu Aleyhi Ve Selleme Vahyin Başlaması Bâbı
3-)
Hazret-i Âişe hacc-ı kıran yaptığı hâlde kurban kesmediğini söylemesi müşkil görülmüştür. diyor ki: «Bu, şöyle te'vîl edilebilir: Hazret-i Âişe bu sözüyle: ihram hâlinde memnu olan koku sürünmek, baş örtmek, av vurmak, saç ve tırnak kesmek gibi şeylerden birini irtikâb etmedim. Onun için bana kurban kesmek, sadaka vermek ve oruç tutmak gibi şeyler lâzım gelmedi; demek istemiştir.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: İhram Vecihlerini Beyan, Yalnız Hacc Yapmakla Temettü Ve Kıranın Ve Haccı Ömre İle Birlikde Yapmanın Cevazı, Kıran Haccı Yapanın Ne Zaman İhramdan Çıkacağı Bâbı
3-)
Yukarda da beyân olunduğu vecihle ulemâdan Bazıları: «Aşûra gününe bu ismin verilmesi: Muharrem ayının 10. nuna tesadüf ettiği içindir.» demişlerdir. Bu ta'lil zahirdir. Fakat bir takımları daha başka ta'liller yapmış, ezcümle: ismin verilmesi, o günde Allahü teâlâ Hazretleri ön tane Peygamberine on keramet ihsan ettiği içindir.» mütâlâasında bulunmuşlardır. Şöyle ki: Teâla Hazretleri, Mûsa (aleyhisselâm)'a aşûra gününde mucize ihsan etmiş, denizi yararak Fir'avun ile askerlerini sulara gark etmiştir. Nuh (aleyhisselâm)’in gemisi Cûdi dağının üzerine Aşûra gününde demirlemiştir. Yûnus (aleyhisselâm) balığın karnından Aşûra günü kurtulmuştur. Hazret-i Âdem'in tevbesi Aşûra günü kabul buyurulmuştur. Hazret-i Yûsuf (aleyhisselâm) kuyudan Aşûra günü çıkarılmıştır. îsa (aleyhisselâm) o gün doğmuş ve o gün göklere kaldırılmıştır. Dâvud (aleyhisselâm)'ın tevbesi o gün kabul buyurulmuştur. İbrahim (aleyhisselâm) o günde doğmuştur. Yâkub (aleyhisselâm)’in gözleri o gün görmeye başlamıştır. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in gelmiş geçmiş mütesav-ver olan bütün günahları o gün affolunmuştur. diyor ki: «Bazıları bu on Peygamberin içinde İdrîs, Eyyûb ve Süleyman (Aleyhimüsselâm)'ı da zikretmişlerdir. Çünkü îdrîs (aleyhisselâm) semaya o gün kaldırılmış, Cenâb-ı Hak, Eyyûb (aleyhisselâm)’ın hastalığına o gün şifa vermiş, Süleyman (aleyhisselâm)'a da o gün mülk ihsan buyurmuştur.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Oruç
Konu: Aşure Günü Orucu Bâbı
3-)
Evlât ile baba tarafından akrabadır. Rîba bablarından bazılarıdır. Hazret-i ömer'in sozündeı bunların bazılarını bildiği anlaşılmaktadır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tefsir
Konu: Şarabın Haram Kılınmasının Nüzulu Hakkında Bir Bab
3-)
İmâm: Hükümdar, vali gibi Müslümanların başında bulunup, onları idare eden kimsedir. Hadîs-i şerîfde âdil İmâmın yedi sınıfın başında zikredilmesi, gördüğü işler pek çok ve faydası umûmi olduğu içindir. Adil İmâm vasıtasıyla Teâlâ Hazretleri pek büyük işleri yoluna koyar. Onun içindir ki: «Peygamberlerden sonra derece itibarı ile Allah'a adil İmâmdan daha yakın kimse yoktur.» derler. Abbâs (radıyallahü anh) «Bir kavim haksız yere hükmetmeye başlarsa Allah onların üzerine zâlim bir İmâm musallat kılar.» demiştir. şerîfde beyân buyurulan yedi sınıftan ikincisi Allah'a ibâdet ederek yetişen gençlerdir. Burada Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in «adam» demiyerek: genci zikretmesi, gençlikte ibâdet insana daha zor geldiği içindir. Çünkü gençlikte insana şehvetler galebe çalar, hevâ ve hevese tabî kılacak sebepler çoktur. sınıftan üçüncüsü: kalbleri mescidlere bağlı, namaz hiç bir zaman akıllarından çıkmayan kimselerdir. Kalbin mescide bağlanması, namaz vakitlerini beklemekten kinayedir. Namaza müdavim olan kimseler camiden çıkar çıkmaz ondan sonraki namazın vaktini beklerler. Bu da onların namazı cemaatla kılmalarını istilzam eder. sınıf: Birbirlerini Allah için sevenlerdir. şerîfde «birbirlerini seven iki adam» denildiğine göre bahsedilen sınıfların yedi değil, sekiz olduğu hatıra belebilirse de, ha-kîkatta sınıflar yine yedidir. Çünkü bu cümlenin mânâsı: «Başkasını Allah için seven adam» demektir. Sevgi nisbî bir şey olduğundan onu nisbet etmek için en az iki kişi lâzımdır. «iki adam» denilmesi bundandır. için bir yere gelen ve onuniçin ayrılan iki kimse...» ifâdesinden murâd: Allah aşkı ile buluşan ve bu sebeple beraberce oturup konuşan ve nihayet o meclisden ayrılıp giden kimselerdir. Fakat bu cümleyi «O meclisten dağıldıktan sonra birbirlerini sevmeleri sona erer.» mânasına almamalıdır. Maksad şudur: Bu gibi kimseler dîni husûsâtta birbirlerini sevmekte devam ederler. Bir yere toplansınlar toplanmasınlar bu sevgiye dünyevî bir arıza sebebiyle nihayet vermezler. Muhabbetleri ölünceye kadar devam eder. sınıf: Mevkii sahibi güzel kadınların zina taleplerine mâruz kalan erkeklerdir. Hadisin zahirinden anlaşılan mânâ budur. rivâvetler de bu mânâyı te'yid ettiği için Kurtubİ kat'iyyetle buna kaail olmuştur. Maamâfih kadınların tekliflerini evlenmek için yapmış olmaları ihtimâlinden bahsedenler de vardır. Bu taktirde kadının teklifim reddeden erkek, onunla meşgul olurken ibâdet yapamayacağından yahut ibâdetle meşgul olurken kadının hakkını ifâ edemeyeceğinden korkmuş olur. güzelliği ile beraber mevkii sahibi oluşunun da zikredilmesi: BÖylelerine rağbet daha çok, vuslat daha güç olduğu içindir. böyle olduğu hâlde kadının buna talib olması zikre şayandır. böyle bir teklife «Ben Allah'tan korkarım!» bir rivâyette «Ben, Âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım.» cevâbını vermesi tâatların en büyüklerinden biridir. İyâz: «İhtimâl erkek bunu, o kadını fuhuştan men etmek için dili ile söyler; ihtimâl kendi nefsini menetmek için kalbi ile söyler.» diyor. «Böyle bir cevap ancak Allah'dan pek ziyâde korkmaktan neş'et eder. Allah korkusundan dolayı güzel bir kadına yaklaşmaktan sabretmek mertebelerin en yükseklerinden ve ibâdetlerin en büyüklerinden mâdûttur.» demiştir. sınıf: Sadakalarını son derece gizli veren kimselerdir. Bu cihet «sol elin verdiğini sağ el bilmeyecek kadar gizli tutan» cümlesi ile mübalâalandırılmıştır. Buhârî ve diğer sahîh kitaplardaki rivâyeti: «Sağ elinin infâk ettiğini sol eli bilmez.» şeklindedir. rivâyetinde ise hadîs maklûb olarak: «Sol elinin infâk ettiğini sağ eli bilmez.» şeklinde zaptedilmiştir. İyâz: «Elimize geçen Sahih-i Müslim nüshalarının hepsinde hadis böyle maklûb olarak rivâyet edilmiştir, doğrusu birinci şekildir.» demiştir. «Buradaki vehim Müslim' den başkasına ait olacağa benziyor.» demiş: Bazıları vehmin Müslim' den veya onun dûnunda bulunan başka bir râvîden değil, Müslim' in şeyhinden yahut şeyhinin şeyhi Yahye'l-Kattân' dan geldiğine kaail olmuşlardır. Kalbin râvîler tarafından değil, hadîsi istinsah eden kâtip tarafından yapılmış olması da mümkündür. sınıf: Kimsenin bulunmadığı tenhâ bir yerde Allah'ı zikredip ağlayan kimselerdir. Çünkü tenhâda ibâdet riyadan uzaktır. Bazıları bu cümleyi: «Halk arasında da olsa Allah'dan başka kimseye iltifat etmeyen» mânâsına almışlardır. bu cümlesinde boşanmanın gözlere isnâd edilmesi: Mübalağa içindir. Hakikatte boşanan gözler değil, göz yaşlarıdır. diyor ki: «Gözün boşanması zikrin hâline ve o hâlde zikreden kimseye münkeşif olan olan şeylere göredir. Meselâ celâl vasıfları hâlinde ağlamak Allah korkusundan, cemâl vasıfları hâlinde ise Allah'a iştiyaktan ileri gelir,»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Sadakayı Gizli Vermenin Fazileti Bâbı
3-)
Ebû Saîd (radıyallahü anh) hadisini, Ebû Ya’lâ El -Mevsı1î «Müsned»inde rivâyet etmiştir. Bu hadîsde: (sallallahü aleyhi ve sellem) bir zatı uğurladı da nereye gitmek İstiyorsun diye sordu. O zât: Beyt-i Makdis'e gitmek istiyorum, dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); Benim şu mescidimde kılınan bir namaz başka mescidlerde kılınan yüz namazdan daha faziletlidir. Yalnız Mescid-i Haram müstesna.» buyurdular, denilmektedir. Hadîsin isnadı sahîhdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Mekke Ve Medinenin İki Mescidinde Namaz Kılmanın Fazileti Bâbı
3-)
Ve çok suali!» buyururken İşittim.» diye yazdı.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Da'vâlar
Konu: Hacet Yokken Çok Mesele Sormaktan, Vermeyip İstemekten —ki Bundan Murad Ödemesi Gereken Bir Hakkı Edadan Kaçınmak Yahut Hakkı Olmayan Şeyi İstemektir— Nehiy Bâbı
3-)
Mûsa (aleyhisselâm) gelenin Allah tarafından gönderilen melek olduğunu bilememiş, kendisine hücum edecek bir insan zannetmiş ve nefsini müdafaya kalkışmıştır. Bu da kasdı olmaksızın meleğin gözünün çıkmasına müncer olmuştur. Ebû Bekr, İbn Huzeyme ile diğer mutekaddiminin cevapları budur. Mâziri ile Kâdî Iyâz da bunu ihtiyar etmişlerdir. Çünkü hadîsde kasıt bulunduğuna bir sarahat yoktur. Burada şöyle bir sual hatıra gelebilir. Hazret-i Mûsa birinci defa meleği tanıyamadığı halde ikinci gelişinde nereden tanımıştır? İkinci defa gelişinde melek kendisinin ölüm meleği olduğunu gösteren bir alâmetle gelmiştir. Hazret-i Mûsa'nın derhal teslim olması bundandır. Mukaddese'den murad Beyt-i Makdis'dir. (aleyhisselâm) Kudüs‘ü alamadığı için hiç olmazsa Kudüs'den sayılacak yakın bir yerde Ölmesini istemiştir. Nitekim Beyt-i Makdis civarındaki kabri halen malûmdur. Beyt-i Makdis'e defnedilmesini istemesi, orada birçok enbiya ve sulehanm kabirleri bulunduğun dan dır. Bu zevatla hâli hayatta olduğu gibi, vefatından sonra da mücavir olmak istemiştir. Bir de faziletli yerleri ziyaret edip duada bulunanlar çok olduğu için oraya defnolunmak istemiştir. Maamafih Mûsa (aleyhisselâm)’ın kabrinin başka yerlerde olduğu da söylenmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Mûsa Sallallahü Aleyhi Ve Sellemnın Faziletlerine Ait Bir Bab