Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı
6271-)
Bize Abd b. Humeyd rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzâk haber verdi. ki): Bize Ma'mer haber verdi. K. Abdullah b. Abdirrahman Ed-Dârimî de rivâyet etti. ki): Bize Ebû'l-Yeman haber verdi. ki): Bize Şuayb haber verdi. iki râvi Zührî’den, o da Enes'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadîsi ve onunla birlikte Ubeydullah hadîsini rivâyet etmişlerdir. Yalnız Şuayb, Zührî'den rivâyetinde şöyle deditir: «Dedi ki, bana Ubeydullah b. Abdillah haber verdi. ki): Bana ehl-i ilimden bir adam rivâyet etti ki: Ümmü Abdillah b. Huzâfe şöyle dedi...» Yûnus'un hadîsi gibi rivâyet etmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’e Tazim Gerektiği; Zaruret Olmayan Yahut Kendisine Teklif Tealluk Etmeyen, Vuku Bulmayan Ve Buna Benzer Şeyleri Çok Sormayı Terk Etme Bâbı
6272-)
Bize Yûsuf b. Hammad El-Ma'nî rivâyet etti. ki): Bize Abdûl-A'la Said'den, o da Katâde'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet etti ki: Halk Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e sual sormuşlar, o derecede ki, kendisine çok sormakta ısrar etmişler. Derken bir gün minbere çıkarak şöyle buyurmuşlar: bana! Bana bir şey sorarsanız, onu mutlaka size beyan edeceğim!» Cemâat bunu işitince ağızlarını kapamışlar ve onun gelmiş bir şeyin huzurunda olmasından ürkmüşler. ki: Ben sağa sola bakmaya başladım. Bir de ne göreyim herkes elbisesini başına dolamış ağlıyor! Derken mescidden bir adam söze başladı. —Bu adama sitem olunur ve babasından başkasına aid olduğu iddia edilirdi. — Yâ Nebiyyallah, benim babam kimdir? dedi. baban Hüzafe'dir.» buyurdular. Sonra Ömer b. Hattab (radıyallahü anh) söze başladı ve: Biz Rab olarak Allah'a, din olarak İslâm'a, Resul olarak da Muhammed'e razı olduk. (Bunu) kötü fitnelerden Allah'a sığınarak yaptık. Müteakiben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); ve şer hususunda bugün gibisini hiç görmedim. Bana cennetle cehennem tasvir olundu da onları şu duvarın dibinde gördüm.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’e Tazim Gerektiği; Zaruret Olmayan Yahut Kendisine Teklif Tealluk Etmeyen, Vuku Bulmayan Ve Buna Benzer Şeyleri Çok Sormayı Terk Etme Bâbı
6273-)
Bize Yahya b. Habib El-Hârisî rivâyet etti. ki): Bize Hâlid (yani İbn Haris) rivâyet etti. H. Muhammed b. Beşşâr da rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Ebî Adiy rivâyet etti. iki râvi Hişâm'dan nakletmişlerdir. H. Âsim b. Nadr Et-Teymî dahi rivâyet etti. ki): Bize Mu'temir rivâyet etti. ki): Ben babamdan dinledim. Her iki râvi demişler ki: Bize Katâde bu kıssayı Enes'den naklen rivâyet etti.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’e Tazim Gerektiği; Zaruret Olmayan Yahut Kendisine Teklif Tealluk Etmeyen, Vuku Bulmayan Ve Buna Benzer Şeyleri Çok Sormayı Terk Etme Bâbı
6274-)
Bize Abdullah b. Berrâd el-Eş'arî ile Muhammed b. Alâ' El-Hemdânî rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Üsâme, Büreyd’den, o da Ebû Bürde'den, o da Ebû Mûsa'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e hoşlanmadığı bir takım şeyler soruldu. Sualler çoğalınca kızdı. Sonra halka: dilediğiniz şeyi sorun!» buyurdu. Derken bir adam: Benim babam kimdir? diye sordu. baban Hüzafe'dir.» buyurdu. Bir başkası kalkarak; Benim babam kimdir, ya Resûlallah? diye sordu. baban Şeybe'nin azatlısı Sâlim'dir.» buyurdular. Ömer Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yüzündeki gazabı görünce: Ya Resûlallah! Biz Allah'a tevbe ediyoruz, dedi. Küreyb'in rivâyetinde de: «Benim babam kimdir, ya Resûlallah dedi. Senin baban Şeybe'nin azatlısı Salimdir.» ifadesi vardır. Enes rivâyetlerini Buhârî «Tefsir», «Deavât», «Rikak» ve «İ'tisam» bahislerinde; Tirmizî «Tefsir»'de; Nesâî «Rikak» da, Ebû Mûsa rivâyetini Buhârî «îlim», «t'tisam» ve «Fedâ-rl» bahislerinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. ve şerde bugünkü gibisini görmedim...» cümlesinden muraıd: Bugün cennette gördüğüm hayırdan daha çok hayır cehennemde gördüğüm şerden daha çok şer hiç bir zaman görmüş değilim. Bunu siz de görmüş olsanız son derece ürker ve gülmeniz azalır. Ağlamanız çoğalırdı, demektir. Burundan gunne ile çıkan ağlama sesidir. müteaddit rivâyetlerinden anlaşılıyor ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) çok sual sormaktan canı sıkılarak müteaddit defalar: bana...» sözünü tekrarlamış. Nihayet Hazret-i Ömer diz çökerek: «Biz Rab olarak Allah'a, din olarak İslâm'a, Resul olarak da Muhammed'e razı olduk.» demiş. Ondan sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sükût buyurmuştur. Hazret-i Ömer'in bu yaptığı bir edeb ve nezaket, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ikram, müslümanlara da Peygamberlerine eziyet ederek helâk olmasınlar diye bir şefkattir. Sözünün manâsı: Biz elimizdeki Kitabullah'a ve Peygamberimizin sünnetine razıyız. Bunlar bize yeter. Başka sual sormaya hacet yoktur, demektir. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in müteaddit defalar: bana...» demesine gelince: Bu söz sorulacak her suâle o anda cevab verebileceği kendisine vahyle bildirilmiştir manâsına alınmıştır. Aksi takdirde gaibe ait her sorulanı bilemez, yalnız Allah'ın bildirdiğini haber verirdi. Abdullah b. Huzafe'nin: «Babam kimdir?» diye sorması câhiliyyet âdeti iktizası bazı kimselerin nesebine ta'n etmelerinden ve Huzafe'nin oğlu olmadığını söylemelerindendir. Abdullah'a; «Annen câhiliyyet devri kadınlarının irtikab ettikleri bir şenâatta bulunmuş olsa, onu halkın gözleri Önünde kepaze etmeyeceğinden emin miydin?» diye çıkışmasından murad: Ben zina etmiş olsam da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sana Huzafe'nin oğlu olmadığını söyleseydi, sen beni âleme karşı rezil ederdin, demektir. Hazret-i Abdullah'in kara bir kölenin oğulluğunu kabul etmesi mütesavver değildir. Çünkü zina ile nesep sabit olmaz. Burada onun kara bir köleye oğul olmayı kabul edecek olması iki vecihle izah edilir:
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’e Tazim Gerektiği; Zaruret Olmayan Yahut Kendisine Teklif Tealluk Etmeyen, Vuku Bulmayan Ve Buna Benzer Şeyleri Çok Sormayı Terk Etme Bâbı
6275-)
Bize Kuteybe b. Said Es-Sekafî ile Ebû Kâmil El-Cah-deri rivâyet ettiler. Lâfızları birbirine yakındır. Bu hadîs Kuteybe'nindir. (Dediler ki): Bize Ebû Avâne, Simâk'den, o da Mûsa b. Talha'dan, o da babasından naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’le birlikte hurma tepelerinde bulunan bir kavmin yanına uğradım da: ne yapıyorlar?» diye sordu. Onu aşılıyorlar. Erkeğin çiçeğini dişininkine koyuyorlar, böylelikle aşılanıyor, dediler. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): bir fayda vereceğini zannetmiyorum.» buyurdu. cemâat bunu haber alarak aşılamayı bıraktılar. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu haber aldı ve: onlara fayda verirse yapsınlar. Çünkü ben ancak bir zanda bulundum. Zandan dolayı beni muaheze etmeyin. Lâkin size Allah'dan gelen bir şeyden bahsedersem onu hemen alın. Çünkü ben Allah (Azzeve Celle) üzerinden asla yalan söyleyecek değilim.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Şeran Söylediklerine İmtisalin Vacib Olması; Kendi Reyi Olarak Dünya Maişetlerine Ait Söylediklerine İmtisalin Vacib Olmaması Bâbı
6276-)
Bize Abdullah b. Rumî El-Yemâmî ile Abbâs b. Abdil'-Azim El-Anberî ve Ahmed b. Ca'fer El-Ma'kirî rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Nadr b. Muhammed rivâyet etti. ki): Bize İkrime (bu zât İbn Ammar'dır) rivâyet etti. ki): Bize Ebû'n-Necâşî rivâyet etti. ki): Bana ttâfi' b. Hadic rivâyet etti. Râfi' Şöyle dedi: Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye geldi. Halk hurmaları ıslah ediyor; hurmaları aşılıyorlar diyorlardı. Bunun üzerine: ne yapıyorsunuz?» diye sordu. Biz bunu (öteden beri) yapıyorduk, dediler. ki, bunu yapmasamz daha hayırlı olur.» buyurdular. Onlar da aşılamayı bıraktılar. Derken hurmalar yemişlerini döktü yahut azalttı. Bunu kendisine andılar da: ancak bir insanım, size dininizden bir şey emredersem onu hemen alın, kendi reyimden bir şey emredersem ben ancak ve ancak bir beşerim!» buyurdular. «Yahut bunun gibi bir şey söyledi» demiş. «Hurmalar yemişini döktü» dedi. Şekketmed
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Şeran Söylediklerine İmtisalin Vacib Olması; Kendi Reyi Olarak Dünya Maişetlerine Ait Söylediklerine İmtisalin Vacib Olmaması Bâbı
6277-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Amru'n-Nakıd ikisi birden Esved b. Âmir'den rivâyet ettiler. Ebû Bekr ki): Bize Esved b. Âmir rivâyet etti. ki): Bize Hammad b. Seleme, Hişâm b. Urve'den, o da babasından, o da Âişe ile Sâbit'ten, onlar da Enes'den naklen rivâyet etti ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) aşı yapan bir kavmin yanına uğramış da: yapmasamz daha iyi olur.» buyurmuş. ki: Sonra hurmalar aşısız koruk çıkardılar. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (tekrar) o zevatın yanlarına uğradı ve: «Sizin hurmalarınıza ne oldu?» diye sordu. — Sen şöyle şöyle buyurmuştun! dediler. «Siz dünyanızın işini daha İyi bilirsiniz!» buyurdular. Ulemanın beyanına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: dininizden bir şey emredersem onu hemen alın, kendi reyimden bir şey emredersem ben ancak ve ancak bir beşerim.» sözünün manâsı dünyaya ait bir şeyi kendi reyimle emredersem, ben de sizin gibi bir insanım, benim reyim de sizin reyiniz gibidir. Ona tâbi olmak vâcib değildir, demektir. Fakat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şer'i bir meselede ictihadda bulunursa reyi ile amel ümmetine de vâcib olur. Hurmaları ilkah meselesi —ki erkek hurma çiçeğini dişi hurma çiçeği ile birleştirmekten ibarettir. — şer'i bir mesele olmayıp, hâlis bir dünya işidir. Dünya işleri hakkında ise Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): dünyanızın işini benden daha iyi bilirsiniz.» buyurmuştur. Bu son hadîste Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) dünyanızın diyerek kendisinin dünya işleriyle ve dünya sevgisi ile alâkalanmadığına işaret buyurmuştur. Kötü olan hurma koruğu demektir ki, kuruduğu zaman işe yaramaz hale gelir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Şeran Söylediklerine İmtisalin Vacib Olması; Kendi Reyi Olarak Dünya Maişetlerine Ait Söylediklerine İmtisalin Vacib Olmaması Bâbı
6278-)
Bize Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. ki): Bize Abdürezzâk rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, Hemmara b. Münebbih'den naklen haber verdi. Hemmam bize Ebû Hüreyre'nin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyet ettikleri bunlardır, diyerek bir takım hadîsler rivâyet etmiştir. Bunlardan biri de şudur: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): nefsi yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki: Sizden bîrinize gün gelecek beni göremîyecektir. Sonra beni kendileriyle beraber görmesi onun ındinde ailesi ile malından daha makbul olacaktır.» buyurdular. İshâk ki: Bence bu hadîsteki manâ şudur: Beni kendileriyle görmüş olması onun ındinde ailesiyle malından daha makbuldür. Bence cümlede takdim ve te'hir vardır. hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Menâkib»'de tahric etmiştir. Râvi Ebû İshâk hadîste takdim ve tehir olduğunu iddia etmiş, bu hususta Kâdî îyâz da aynen onun fikrini kabul etmişse de Nevevî bu mütalâanın bir kısmını kabul etmemiş, «Onlarla birlikte...» sözünde takdim te'hir bulunmadığını söylemiştir. Ona göre cümlenin takdiri şöyledir: «Sizden birinize Öyle bir gün gelecektir ki: «O günde beni bir lâhzacık görüp sonra bir daha görmemesi kendi ındinde ailesiyle malının topundan daha makbul olacaktır.» maksad Ashâb-ı kirâm-ı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in meclisine devama ve onun terbiyesinden nasîbedar olmaya, söylediklerini öğrenip bellemek için hazarda olsun, seferde olsun kendisini görmelerine teşvik, bunu yapmazlarsa yakında pişman olacaklarını bildirmektir. Nitekim Hazret-i Ömer onun meclislerinde fazla bulunamadığına pişman olmuş: «Beni ondan çarşılarda pazarlık işi alıkoydu» demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Selleme Bakmanın Ve Onu Görmek İstemenin Fazileti Bâbı
6279-)
Bana Harmele b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki) ; Bana Yûnus İbn Şihab'dan hâkleh haber verdi. Ona da Ebû Seleme b. Abdirrahman haber vermiş ki: Ebû Hüreyre şunu söylemiş: Ben-Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i şöyle buyururken işittim: oğluna insanalrın en yakını benim. Peygamberler baba bir kardeşlerdir. Benimle onun arasında Peygamber yoktur.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Îsa Aleyhisselâm’ın Faziletleri Bâbı
6280-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Dâvud Ömer b. Sa'ıî. Süfyan'dan, o da Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Seleme'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) insanların en yakımı benim. Peygamberler baba bir kardeşlerdir. Benimle İsa'nın arasında Peygamber yoktur.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Îsa Aleyhisselâm’ın Faziletleri Bâbı
6281-)
Bize Muhammed b. Râfi' de rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer Hemmam b. Münebbih'den rivâyet etti. Hemmam: Ebû Hüreyre'nia, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den bize rivâyet ettikleri bunlardır diyerek bir takım hadîsler zikretmiştir. Onlardan biri de şudur: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): dünyada da, âhirette de Meryem'in oğlu İsa'ya insanların en yakınıyım.» buyurdu. Ashab: Nasıl ya Resûlallah! dediler. baba bir kardeşlerdir. Anneleri ise muhteliftir. Dinleri birdir. (Isâ ile) bizim aramızda peygamber yoktur.» buyurdular. hadîsleri Buhârî «Kitâbu'l-Enbiya»'da tahric etmiştir. îsâya en yakın insanın Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) olması İncil'de İsâ'dan sonra Ahmed isminde bir âhir zaman Peygamberi geleceğinin müjdelenmesindendirl Bazıları aralarında başka Peygamber olmadığı için, ikisi bir zamanda (gönderilmiş gibi, birbirine yakın olduklarını sö'ylemişlerse de bu söze itiraz edenler olmuştur. Burada şöyle bir sual hatıra gelebilir; Bu hadîste;Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisinin Hazret-i İsa'nın en yakihı olduğunu bildiriyor. Halbuki Kur'ân-ı Kerîm'de Teâlâ Hazretleri onun Hazret-i İbrahim'in en yakım olduğunu haber vermiştir. Bu iki yakınlık arasında bir münafat ve zıddiyet yoktur. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i İbrahim’in yolundan gitmesi itibariyle onun en yakını, zaman itibariyle de Hazret-i İsâ'nın en yakınıdır. Allâd yahut Benû AHâd: Baba bir anne ayrı kardeşler demektir. Anne bir kardeşlere evlâd-ı Ahyaf' anne-baba bir kardeşlere de evlâd-ı A'yân denilir. ulemâya göre hadîsten murad: Bütün peygamberlerin iman esasları bir, şeriatları muhteliftir. Bir Allah'a inanmakta hepsi müttefiktirler. Yalnız şeriatlarının fürûunda ihtilâf vâki olmuştur. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: birdir...» sözünden murad da budur. Yani bütün Peygamberlerin getirdikleri dinlerin aslı birdir. O da tevhiddir, demektir. Bazıları: İsa'nın arasında peygamber yoktur...» sözüyle istidlal ederek Hazret-i İsâ ile Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) arasında başka Peygamber gelmediğine kail olmuşlarsa da bu istidlal kuvvetli görülmemiş ve ikisinin arasında Circis ile Hâlid b. Sinan bulunduğunu, bunların da birer Peygamber olduğunu söylemişlerdir. Bu takdirde hadîsin manâsı: Benim ile İsâ'nın arasında müstakil şeriat sahibi Peygamber yoktur, demek olur. Maamafih Circis'le Hâlid hakkındaki hadîsin sabit olmadığını, sahîh hadîsin bunu reddettiğini söyleyenler de olmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Îsa Aleyhisselâm’ın Faziletleri Bâbı
6282-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Abdü’l-A'la Ma'mer'den, o da Zührî'den, o da Said'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlar: gelen hiç bir çocuk yoktur ki, şeytan ona dokunmasın. Çocuk şeytanın dokunmasından feryad ederek ağlar. Bundan yalnız Meryem'in oğlu ile annesi müstesnadır.» sonra Ebû Hüreyre: ben onu ve zürriyetini koğulmuş şeytandan sana sığındırırım." Sûre-i Âl-i İmrân, Âyet: 36 âyetini okuyun, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Îsa Aleyhisselâm’ın Faziletleri Bâbı
6283-)
Bana bu hadîsi Muhammed b. Râfi de rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer haber verdi. H. Abdullah b. Abdirrahman Ed-Darimî dahi rivâyet etti. ki): Bize Ebû'l-Yeman rivâyet etti. ki): Bize Şuayb haber verdi. râvilerin ikisi de Zührî'den bu isnadla rivâyette bulunmuşlar ve: vakit çocuğa dokunur. O da şeytanın kendisine dokunmasından feryad ederek ağlar.» demişlerdir. Şuayb'uı hadîsinde: «Messeti'ş-Şeytan» yerine «Messi Şeytan'dan» denilmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Îsa Aleyhisselâm’ın Faziletleri Bâbı
6284-)
Bana Ebû't-Tahir rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Amr b. Haris rivâyet etti. Ona da Ebû Hüreyre'nin azatlısı Ebû Yûnus Süleym Ebû Hüreyre'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etmiş ki, şöyle buyurmuşlar: hepsine anneleri doğurduğu gün şeytan dokunur. Yalnız Meryem'le oğlu müstesna.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Îsa Aleyhisselâm’ın Faziletleri Bâbı
6285-)
Bize Şeyban b. Ferrûh rivâyet etti. ki): Bize Ebû Avâne Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi. (Şöyle, demiş): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); doğarken feryad etmesi şeytandan bir dürtme sebebiyledir.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Îsa Aleyhisselâm’ın Faziletleri Bâbı
6286-)
Bana Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. ki): Bize -Abdürezzâk rivâyet etti. ki):' Bize Ma'mer Hemmam b. Münebbih'den rivâyet etti. Hemmam: Ebû Hüreyre'nin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den bize rivâyet ettikleri bunlardır, diyerek bir takım hadîsler zikretmiştir. Onlardan biri de şudur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki: oğlu İsâ hırsızlık eden bir adam gördü. ona: Çaldın mı? diye sordu. Adam: Asla! Kendinden başka ilâh olmayan Allah hakkı içini dedi. Bunun üzerine İsâ ; Allah'a inandım; kendimi yalanladım, dedi.» ta'ne ve nezğa: Dokunmak ve dürtmek manâsına gelen müteradif kelimelerdir. Müslim'den başkalarının rivâyet ettiği bir hadîste: Şeytan çocuğun böğrüne dokunayım derken kalbini dürttü, denilmiştir. Nevevî bundan yalnız Hazret-i İsâ ile annesinin müstesna olduğunu, Kâdî Iyâz ise tütün Peygamberlerin bu istisnada dahil bulunduklarını söylemiştir. Iyâz'a göre Hazret-i Îsâ’nın: inandım, kendimi yalanladım...» sözünden murad: «Sen Allah'a yemin ederek çalmadığını söyleyince ben de tasdik ettim. Kendi zannımı da yalanladım...» demektir. Çünkü onun zannına göre adam hırsızlık etmişti. Yemin edince, kendinin olan bir malı yahut sahibinin izniyle başkasının malını almak istediği, maksadının gasb ve hırsızlık olmadığı anlaşılmıştır. Hazret-i İsâ'nın o şahsı elini uzatırken görerek hırsızlık ediyor zannetmesi, halbuki hakikatte böyle bir şey olmaması da mümkündür. Adam yemin edince İsâ (aleyhisselâm) da zannından dönmüştür.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Îsa Aleyhisselâm’ın Faziletleri Bâbı
6287-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Alî b. Müshir ile İbn Fudayl muhtardan rivâyet ettiler. H. Ali b. Hucur Es-Sa'dî dahi rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Bize Alı b. Müshir rivâyet etti. ki): Bize Muhtar b. Fülfül, Enes b. Mâlik'den naklen haber verdi. Enes şöyle dedi: Bir adam Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e geldi de: Ey insanların en hayırlısı! dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): İbrahim (aleyhisselâm).» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: İbrahim Halil Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Faziletlerine Dair Bir Bab
6288-)
Bu hadîsi bize Ebû Küreyb de rivâyet etti. ki): Bize İbn İdris rivâyet etti. ki): Ben Amr b. Hufrey'in azatlısı Muhtar b. Fül fül'den dinledim, dedi ki: Enes'i şunu söylerken işittim: Bir adam; Ya Resûlallah!.. dedi. yukarki hadîs gibi rivâyet etmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: İbrahim Halil Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Faziletlerine Dair Bir Bab
6289-)
Bana Muhammed b. Müsennâ da rivâyet etti, ki): Bize Abdurrahman Süfyân'dan, o da Muhtar'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Ben Enes'den, o da Peygamber'den naklen dinledim... râvi yukarki hadîsin mislini rivâyet etmiştir. beyânına göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sözü Hazret-i İbrâhim'e karşı tevazu ve hörmet için söylemiştir. Çünkü İbrahim (aleyhisselâm) hem Allah'ın Halil'i, hem de Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in uzak dedesidir. Yoksa kendisi ondan daha faziletlidir. Nitekim bir hadîs-i şeriflerinde: Âdemoğullarının seyyidiyim.» buyurmuştur. Bundan maksadı iftihar değil, tebliğine memur olduğu bir şeyi beyandır. Bundan dolayıdır ki: Bazı çarpık zihinlere gelebilecek bir suali def için: etmiyorum» buyurmuştur. Bazıları: «İhtimal Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) (İbrahim insanların en hayırlısıdır.) sözünü kendinin ademoğullarının seyyidi olduğunu bilmezden önce söylemiştir.» demişlerdir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu sözüyle: «Hazret-i ibrahim kendi asrındakı insanların en hayırlısı idi.» demek istemiş olması da bir ihtimaldir. Hattâ «Et-Tahrir» namındaki «Müslim» şerhinin sahibi bu manâyı kat'î olarak kabul etmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: İbrahim Halil Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Faziletlerine Dair Bir Bab
6290-)
Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize Mu-ğıre (yani İbn Abdirrahman El-Hızâmi) Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ibrahim (aleyhisselâm) sekiz yaşında iken keserle sünnet oldu.» buyurdular. Keser demektir. Buhârî'nin rivâyetlerinde bu kelime kimi «kadûm», kimi de «kaddûm» şeklinde rivâyet olunmuştur. Keser manâsına gelirse kelime yalnız «kadûm» şeklinde okunur. Şedde ile kaddûm, Şam'da bir yerin ismidir. Aynı yere şeddesiz olarak Kadûm da derler. Şu halde Kaddûm, Şam Maki yer demektir. Kadûm ise hem o yere, hem de kesere muhtemeldir. İbrahim'in burada sekiz yaşında iken sünnet edildiği bildiriliyor. Halbuki «El-Muvatta»'da yüz yirmi yaşında sünnet edildiği, ondan sonra seksen sene daha yaşadığı haber verilmiştir. Yalnız İmâm Mâlik bu hadîsi Ebû Hüreyre'ye mevkuf olarak rivâyet etmiştir. Nevevî sekiz yaşında sünnet olmasını sahîh, Öteki rivâyetin müevvel yahut merdud olduğunu söylemiştir. Fakat İbn Hibban'ın Sahîh'inde bu hadîs merfu olarak rivâyet edilmiştir. Binâenaleyh merduddur demeye imkân yoktur. Marûdi, Hazret-i İbrâhim'in yetmiş yaşından sonra sünnet edildiğini hikâye etmiş. İbn Kuteybe de yüzyetmiş sene yaşadığını söylemiştir. İbrahim (Aleyhissem) sünnet edilince artık zürriyetinin de sünnet olması tekar-rür etmiştir, Tevrat'ın Benî İsrail'e getirdiği hükümler arasında bu da vardır. Hazret-i Îsâ zamanına kadar Benî İsrail sünnet olagelmiş, İsâ (Aleyhissellam)'dan sonra ise hıristiyanlardan bir taife uydurdukları bazı hezeyanlarla Tevrât’ın bu hükmünü değiştirmişlerdir. Yahûdiler sünnet olmaya devam etmektedirler. olmak İmâm Şafiî'ye göre vâcib ekser ulemaya göre ise sünnetdir. Fakat bulûğa erdikten sonra sünnet olmak onlara göre de vâcibdir. denilen sünnet ahkâmı taharet bahsinin baş taraflarında görülmüştü.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: İbrahim Halil Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Faziletlerine Dair Bir Bab
6291-)
Bana Harmele b. Yahya rivâyet etti. ki).: Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihab'dan, o da Ebû Seleme b. Abdirrahman ile Saîd b. Müseyyeb'den, onlar da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): şekketmeye İbrahim'den daha haklıyız. Hani: Yâ Rabbi! ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster! demişti. O da: İnanmadın mı yoksa? buyurmuş. İbrahim: Hayır, İnandım! Lâkin kalbim mutmain olsun diye soruyorum, demişti. Allah Lût'a da rahmet eylesin. Gerçekten muhkem bir istinadgâha sığınıyordu. Hapisde Yûsuf gibi uzun zaman kalsam çağırana mutlaka icabet ederdim.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: İbrahim Halil Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Faziletlerine Dair Bir Bab
6292-)
Bize bu hadisi İnşallah Abdullah b. Muhammed b. Esma da rivâyet etti. ki): Bize Cüveyriye Mfilik'den, o da Zührî'den naklen rivâyet etti. Zührî'ye de Saîd b. Müseyyeb ile Ebû Ubeyde, Ebû Hüreyre'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen Yûnus'un Zührî'den rivâyet ettiği hadîs manâsında haber vermişlerdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: İbrahim Halil Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Faziletlerine Dair Bir Bab
6293-)
Bana Züheyr b. Harb da rivâyet etti. ki): Bize Şe-bâbe rivâyet etü. ki): Bize Verkâ, Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac’dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. Lût'a mağfiret buyursun, o kuvvetli bir istinadgâha sığınmıştı.» buyurmuşlar. hadîsi Buhârî «Kitâbul-Enbiya» ile «Kitâbu't-Tefsir»de, İbn Mâce «Kitâbul-Fiten»'de tahric etmişlerdir. şerhi ile birlikte İmâm bahsinde geçmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: İbrahim Halil Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Faziletlerine Dair Bir Bab
6294-)
Bana Ebû't-Tahir rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. ki): Bana Cerîr b. Hâzun Eyyûb'u Sahtiyanî’den, o da Muhammed b. Sîrîn'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlar: ibrahim (aleyhisselâm) üç yalandan başka hiç yalan söylememiştir. (Bunların) ikisi Allah'ın zâtına aiddir. Biri ben gerçekten pastayım; diğeri belki bu işi büyükleri olan şu put yapmıştır, demesidir. Bir tanesi de Sâre hakkındadır. İbrahim yanında Sere olduğu halde bir cebbarın memleketine gelmişti. Sâre insanların en güzeli idi. İbrahim ona: Bu cebbar senin benim karım olduğunu bilirse, senin için bana galebe çalar. Binâenaleyh sana sorarsa kendinin kız kardeşim olduğunu haber ver. Çünkü sen İslâm'da benim kıt kardeşimsin. Zira yeryüzünde senle benden başka muslöman bilmiyorum, dedi. Vaktaki Cebbâr'ın memleketine girdiler. Onun bir adamı Sâre'yi gördü. Ve Cebbar'a vararak: Gerçekten senin memleketine öyle bir kadın geldi ki, bu kadının senden başkasına âid olması yakışık olmaz, dedi. Cebbar hemen Sâre'ye adam göndererek onu getirtti. İbrahim (aleyhisselâm) namaza kalktı. Sâre, Cebbâr'ın yanına girince Cebbar elini ona uzatmaktan kendini alamadı. Fakat eli şiddetli bir şekilde yakalandı. Bunun üzerine Cebbar ona: Allah'a dua et de elimi salsın! Sana bir zarar vermîyeçeğim, dedi. O da bunu yaptı. Fakat Cebbar saldırışım tekrarladı. Ve eli ilk defakinden daha şiddetli şekilde yakalandı. Cebbar, Sâre'ye deminkinin mislini söyledi. O da yaptı. Fakat Cebbar aynı hareketi tekrarladı. Ve eli İlk İkiden daha şiddetli şekilde yakalandı. Artık Cebbar: Allah'a duâ et, benim elimi salıversin. Allah şahidim olsun sana bir zarar vermiyeceğim, dedi. O da bunu yaptı ve Cebbâr'ın eli salındı. (Bu sefer) Cebbar, Sâre'yi getiren adamı çağırarak: Sen bana ancak bir şeytan getirmişsin, bana insan getirmemişsin! Bunu hemen memleketimden çıkar. Haceri de ona veri» dedi. diyor ki: Sâre yürüyerek döndü, geldi. İbrahim (Aleyhîsselâm) onun geldiğini görünce ona: Ne haber? diye sordu. Sâre: Hayırdır, Allah facirin elini men etti. Bana da bir hizmetçi İhsan etti, dedi. Hüreyre: «Ey gökyüzü suyunun oğullan! İşte anneniz bu katlindir,» demiş. hadîsi Buhârî «Nikâh», «Büyü'» ve «Enbiya» bahislerinde tahric etmiştir. diyor ki: «Allah'dan gelen bir hükmü tebliğ hususunda yalan söylemekten bütün peygamberler ma'sumdurlar. Bu husustaki yalanın azı çoğu müsavidir. Ama tebliğ kabilinden olmayıp sıfatlardan sayılan dünya umuruna aid ufak bir yalanın vukuu mümkün müdür, değil midir. Bu hususta selefle halefden İki meşhur kavil rivâyet olunmuştur.» Iyâz da şunları söylemiştir: «Sahîh olan şudur ki: Tebliğe ait husûsatta peygamberlerin yalan söylemesi tasavvur olunamaz. Küçük günahları onlara caiz görelim, görmeyelim ve keza söylenen yalan az olsun, çok olsun hüküm budur. Çünkü nübüvvet makamı yalana tenezzül etmez. Yalanı caiz görmek Peygamberlerin sözlerine itimadı kaldırır.» İbrâhim'in Allah'ın zatına ait söylediği iki yalanla Sâre hakkında söylediği, bir yalandan murad hakikatte yalan değil, ancak muhatabın anlayışına nisbetle yalandır. Çünkü îbrâhim (aleyhisselâm) tevriye yapmış ve Sâre hakkında İslâm'da kız kardeşim, demiştir. Zahiren tevriye olan bu sözün bâtını bir hakikattir. Çünkü bütün müslümanlar birbirinin din kardeşidirler. Bu sözün tevriye değil de yalan olduğunu kabul etsek zâlimin zulmünü def için yalan söylemek yine caizdir., fukaha ittifak etmişlerdir ki, zâlimin biri gelerek bir kimseden evinde gizlediği şahsı öldürmek için istese yahut elinde emanet buluna bir malı gasbetmeye çalışsa, hâne sahibinin gizleyip inkâr etmesi vâcib olur. îşte bu caiz hattâ vâcib bir yalandır. Zulmü def için meşru olmuştur. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu gibi zahiren yalan görünen şeylerin haram olan yalan da dahil olmadığına tenbihde bulunmuştur. îbrâhim'in Allahü teâlâ'nın zatına ait yalanlan yıldızlara bakıp: Ben hasta olacağım demesi ve böylelikle küffarla birlikte onların bayramlarına iştirakden kurtulması, bir de; bu işi koca put yapmıştır, demesidir. Halbuki küçük putları kendisi kırmıştı. Sâre hakkındaki sözü dahi hakikatte Allah'ın zâtına aittir. Çünkü zâlimi zinadan men etmek için söylenmiştir. Ancak bunda kâfir zâlim için bir haz ve menfaat bulunduğundan ötekilerden ayrılmıştır. Zâlim demektir. Bununla kimin kastedildiği ihtilaflıdır. Bazılarına göre Mısır hükümdarı Amr b. Îmrül-Kays'dır. Bir takımları Ürdün hükümdarı Sâdût olduğunu, daha başkaları Süfyân b. Arvan nâmındaki Harran hükümdarı idiğini söylemişlerdir. Siyer ulemâsının beyânına göre İbrahim (aleyhisselâm) bir müddet Şam'da kalmış, sonra orada kıtlık zuhur ederek Hazret-i Sâre ile birlikte Mısır’a gitmiştir. Orada firavn sülâlelerinin ilk hükümdarına tesadüf etmiş. Bu adam uzun zaman yaşamış. Bir zâlim imiş. Hadîsin bir rivâyetine göre zâlim ve cebbar Firavn evvelâ Hazret-i ibrahim'e haber göndererek huzuruna celbetmiş. Ve ona bu kadının kim olduğunu sormuş. Hazret-i îbrâhim kız kardeşi olduğunu söylemiş. Sonra Sâre'ye bunu haber vererek, sorulursa onun da aynı şeyi söylemesini tenbih etmiştir. Cebbâr'ın âdeti evli kadınlara tecavüzmüş. Hazret-i Sâre'yi huzuruna getirdiklerinde hemen tecavüze yeltenmişse de eli şiddetle tutulmuş hattâ bir rivâyette göğsüne kadar olan kısmı kurumuştur. Bunu görünce Hazret-i Sâre'den aman dilemiş, kurtulması için Allah'a dua etmesini istemiş, bir daha tecavüze yeltenmiyeceğine söz vermis Hazret-i Sâre de dua etmiş, neticede Firavn'ın eli eski haline dönmüşse de zâlim Firavn verdiği sözü hemen unutarak tekrar tecavüze kalkışmıştır. Bu üç defa tekerrür etmiş. Nihayet sözünde durmuş ve Hazret-i Sâre'nin bir şeytan olduğu kanaatına vararak onu getireni çağırtmış ve Sâre'nin derhal Mısır toprağından çıkarılmasını, kendisine Hâcer namındaki hizmetçinin de hediye edilmesini emretmiştir. Çünkü İslâmiyetten önce insanlar cin ve şeytan meselesini son derece büyültür, görülen her hârikanın onlar tarafından yapıldığına inanırlardı. Hazret-i Sâreye, Hâcer'i bağışlamasının sebebi, onun cin olduğuna inanması ve zarar getirmesinden bu suretle kurtulmak istemesi olsa gerektir. hakkında Hazret-i Sâre'nin duası şu olmuştur: «Allahim! Bilirsin ki, Sana ve Resûlüne iman etmiş bir kimseyim. Namusumu da korumuşumdur. Binâenaleyh fou kâfiri bana musallat kılma.» Ebû Hüreyre'nin: «Ey gökyüzü suyunun oğulları» tâbirinden murad bütün Arablardır. Nesepleri saf ve hâlis oldukları için onları safi semâ suyuna benzetmiş olması muhtemeldir. Bazıları Arabların ekseriyetle hayvancılıkta ve gökyüzünden inen yağmurun suladığı mera ve nebatlarla geçindikleri için bu tâbiri kullandığını söylemişlerdir. Kâdî Iyâz'a göre: Bu sözle Ebû Hüreyre yalnız ensarı kasdetmiştir. Çünkü onların uzak dedelerinden birinin İsmi yağmur suyu manâsına gelen «Mâû's-Sema»'dır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: İbrahim Halil Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Faziletlerine Dair Bir Bab
6295-)
Bana Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti., ki): Bize Ma'mer, Hemmana b. Münebbih'den naklen haber verdi. Hemmana şöyle dedi: Bize Ebû Hüreyre’nin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyet ettikleri bunlardır. Müteakiben bir takım hadîsler zikretmiştir ki: Onlardan biri de şudur: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki: çıplak yıkanırlar; birbirlerinin avretlerini görürlerdi. Mûsa (aleyhisselâm) yalnız başına yıkanırdı. Bu sebeple Isrâiloğulları: Vallahi Mûsa'nın bizimle yıkanmasına bir mâni yoktur. -Şu kadar var ki, onun hayaları büyüktür, dediler. Bir defa Mûsa (aleyhisselâm) yıkanmaya gitti. Ve elbisesini bir taşın üzerine koydu. Derken taş elbiseyi kaçırdı. Mûsa da: Elbisemi bırak ey taş! Elbisemi, ey taş! diyerek izinden koştu. Nihayet İsrâiloğulları Mûsa'nın avret mahallini gördüler de: Vallahi Mûsa'da bir şey yokmuş, dediler. sonra taş dikildi. Hattâ ona baktılar ve Mûsa elbisesini alarak taşı döğmeye başladı.» Hüreyre ki: Vallahi bu taşda Mûsa (aleyhisselâm)’in taşla vuruşundan altı veya yedi iz kalmıştır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Mûsa Sallallahü Aleyhi Ve Sellemnın Faziletlerine Ait Bir Bab
6296-)
Bile Yahya b. Habib El-Hârisi de rivâyet etti. ki): Bize Yezîd b. Zürey rivâyet etti. ki): Bize Halid El-Hazzâ', Abdullah b. Şakîk'dan rivâyet etti. ki): Bize Ebû Hüreyre haber verdi. ki): Mûsa (aleyhisselâm) utangaç bir zat idi, çıplak görünmezdi. Bundan dolayı Benî İsrail: hayaları büyüktür, dediler. Derken bir sucağızın yanında yıkandı da elbisesini bir taşın üzerine koydu. Ve taş koşmaya başladı. Mûsa da sopasıyle arkasına takılmış, onu doğuyor: Elbisemi (bırak) ey taş! Elbisemi, ey taş! diyordu. Nihayet taş Isrâiloğullarından bir cemâatin yanında durdu. Ve "Ey iman edenler! Mûsa'ya eziyet edenler gibi olmayın ki, Allah onu onların söylediklerinden tebrie etmişti. O Allah ındinde makbuldü."» Sûre-i Ahzâb, Âyet: 69 âyet-i kerîmesi indi. hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Gusul»'de tahric etmiştir. Bâzılarına göre fıtıklı kimse demektir. Bir takımları hayaları büyük kimse manâsına geldiğini söylemişlerdir. Şahlandı, son sür'atle koştu, demektir. Hadîs-i şerif Hazret-i Mûsa'nın iki mucizesini haber vermektedir. Bunlardan biri taşın elbiseyi alarak Benî İsrail'den bir cemâatin yanına götürmesi, diğeri dövülmekten taşın üzerinde eser kalmasıdır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Mûsa Sallallahü Aleyhi Ve Sellemnın Faziletlerine Ait Bir Bab
6297-)
Bana Muhammed b. Râfi’ ile Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. Abd: Ahberana; İbn Râfi ise: Haddesenâ tâbirini kullandılar. (Dediler ki): Bize Abdürrezzak rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, İbn Tâvus'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Ölüm meleği Mûsa (aleyhisselâm)'a gönderildi. Fakat ona geldiği vakit Mûsa (aleyhisselâm) bir tokat vurarak gözünü çıkardı. O da Rabbine döndü ve: ölmek istemeyen bir kuluna gönderdin, dedi. Bunun özerine Allah gözünü ona iade etti. Ve: Ona dön de söyle ki: Elini bir Öküzün sırtına koysun, elinin kapladığı yerdeki her kil için kendisine bir sene ömür vereceğim, dedi. (Mûsa): Yâ Rabbi, sonra ne olacak? dedi. Sonra ölüm! cevâbını verdi. (Mûsa): O halde şimdi öleyim!» dedi ve Allah'dan kendisini arz-i mukaddeseye bir taş atımı yaklaştırmasını diledi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): olsaydım yolun kenarında kırmızı kum tepesinin altında onun kabrini size gösterirdim.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Mûsa Sallallahü Aleyhi Ve Sellemnın Faziletlerine Ait Bir Bab
6298-)
Bize Muhammed b. Rafi' rivâyet etti. ki): Bize Abdürezzâk rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer Hemmam b. Münebbih'den rivâyet etti, Hemmam: Bize Ebû Hüreyre'nin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyet ettikleri budur diyerek bazı hadîsler rivâyet etmiştir. Onlardan biri de şudur: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: meleği Mûsa (aleyhisselâm)'a gelerek: Rabbine icabet et! dedi. Bunun üzerine Mûsa (aleyhisselâm) ölüm meleğinin gözüne bir tokat vurarak onu çıkardı. Melek hemen Allahü teâlâ'ya döndü ve: Muhakkak sen beni ölmek istemeyen bir kuluna göndermişsin, o benim gözümü çıkardı, dedi. Allah da gözünü ona İade etti. Ve: Kuluma dön de, hayatı mı istiyorsun? diye sor. Eğer hayatı istersen, elini bir Öküzün sırtına koy! Elin ne kadar kıl örterse muhakkak o kadar sene yaşayacaksın! de. (aleyhisselâm): Sonra ne olacak? diye sordu. Sonra öleceksin! buyurdu. O halde şimdi yakınken Öleyim. Yarabbi beni Arz-ı Mukaddese'ye bir taş atımı uzaklıkta öldür, dedi.» (sallallahü aleyhi ve sellem): onun yanında olmuş olsam yolun kenarında kırmızı kum tepesinin yanında kabrini size gösterirdim.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Mûsa Sallallahü Aleyhi Ve Sellemnın Faziletlerine Ait Bir Bab
6299-)
Ebû İshâk dedi ki: Bize Muhammed b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti, ki): Bize Ma'mer bu hadîsin mislini haber verdi. hadîsi Buhârî ile Nesâî «Kitâbu'l-Cenâiz»'de tahric etmişlerdir. Huzeyme diyor ki: «Bazı bid'at tâifeleriyle Cehmiye fırkası bu hadîsi inkâr etmiş. Ve şöyle dedilerdir. Mesele ikiden "hâlî değildir. Mûsa (aleyhisselâm) ya ölüm meleğini tanımış yahut tanİmâmıştır. Tanıdı ise gözünü çıkarması onu istihfaf olur. Tanımadıysa o zaman da bu meleğin bazan Hazret-i Mûsa'ya gelirdiğini bildiren rivâyetin manâsı kalmaz. Sonra Allahü teâlâ gözü çıkan melek için kısas da yapmamıştır. Halbuki Allahü teâlâ kimseye zulmetmez. itirazı Allah basiretini kor edenler yapar. Hadîsin manâsı sahîhdir. Şöyle ki: Allahü teâlâ ölüm meleğini Mûsa'ya ruhunu kabzetmek için göndermemiş; ancak ve ancak imtihan ve ibtilâ için göndermiştir. Nitekim Allahü teâlâ Halili İbrahim (aleyhisselâm)'a oğlunu kesmesini emretmiş, fakat bunun hakikatim kasdetmemiştir. Eğer Mûsa (aleyhisselâm) tokat vurduğu vakit onun ruhunu kabzetmek isteseydi, murad ettiği olurdu. Mûsa (aleyhisselâm) şeriatında tokat vurmak mubahtı. Kendisi yanına giren bir adam görmüş. Onun ölüm meleği olduğunu tanımamıştı. Bizim Peygamberimiz de izinsiz bir müslümanın evine bakan kimsenin gözünü çıkarmayı mubah kılmıştır. Hazret-i Mûsa’nın ölüm meleğini tanıdığı halde gözünü çıkarması imkânsızdır. Melekler İbrâhim (aleyhisselâm)'a. da gelmiş, o dahi ilk görüşde onları tanıyamamıştı. Tanımış olsa kendilerine dana eti takdim etmesi muhal olurdu. Çünkü melekler yemek yemezler. Meryem'e dahi gelmiş, o da melek olduğunu tanıyamamıştı. Tamsa ondan Allah'a sığınmazdı. Keza iki melek insan kılığında Dâvud (aleyhisselâm)'in yanına girmiş, onun huzurunda dâvaya durmuşlardı. O da melek olduklarını tanıyamamıştı. Cebrail (aleyhisselâm) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek ona imanı sormuştu. O da kendisini tanıyamamış: Bu seferkinden maada onu her gelişinde tanımıştım, demişti. Şu halde Hazret-i Mûsa'nın ölüm meleğini tanıyamaması nasıl yadırganabilir. Allah melek için -kısas yapmamıştır, sözü ise cehline delildir. İnsanlarla melekler arasında kısas cereyan ettiğini yahut meleğin kısas istediğini, fakat kısas yapılmadığını kim haber vermiştir. Bunun kasden yapıldığına delil nedir...» İbn Huzeyme, gerekse Hattâbî bu babda bir hayli söz daha etmişlerdir. Ulemâ mülhidlerin inkârlarına üç şekilde cevap vermişlerdir:
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Mûsa Sallallahü Aleyhi Ve Sellemnın Faziletlerine Ait Bir Bab
6300-)
Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Huceyn b. Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize Abdülaziz b. Abdillah b. Ebî Seleme, Abdullah b. Fadl El-Hâşimî'den, o da Abdurrahman El-A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi. Bir defa bir yahûdi bir şey verilip de hoşlanmadığı yahut razı olmadığı — Burada Abdü’l-Aziz şekketmiştir. — bir malını (satışa) arzederken. Hayır! Mûsa (aleyhisselâm)'ı insanlar üzerine seçkin eyleyen Allah'a yemin ederim, dedi. Bunu ensardan bir zat işiterek yüzüne bir tokat vurdu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) aramızda olduğu halde sen Mûsa (aleyhisselâm) insanlar üzerine seçkin kılan Allah'a yemin ederim diyorsun ha! dedi. Bunun üzerine Yahûdi, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gitti. Ve: Yâ Eba'l-Kaâsım benim zimmetim ve ahdim vardır. (Böyle olduğu halde) Fülân yüzüme tokat vurdu, dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (ensâriye): yüzüne niye tokat vurdun?» diye sordu. Ya Resûlallah! Sen aramızda olduğun halde bu adam Mûsa (aleyhisselâm)’ı insanlar üzerine seçkin kılan Allah'a yemin ederim, dedi. Cevâbını verdi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kızdı. Hattâ gazab yüzünden anlaşıldı. Sonra şöyle buyurdular: arasında fazilet farkı yapmayın, zîra gerçek şu ki: Sura üfürülecek ve yerle göklerde bulunan herkes ölecek ve yalnız Allah'ın diledikleri kalacaktır. Sonra Sûra tekrar üfürülecek ve ilk dirilen (yahut ilk dirilenler) arasında ben olacağım. Bir bakacağım ki, Mûsa (aleyhisselâm) arşı tutmuştur. Bilemem tür günündeki sa'kasıyla mt hesaba çekildi. Yoksa benden önce mi dirildi. Ben kimsenin Yûnus b. Metta (aleyhisselâm)'dan efdal olduğunu söyleyemem.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Mûsa Sallallahü Aleyhi Ve Sellemnın Faziletlerine Ait Bir Bab
6301-)
Bana bu hadîsi Muhammed b. Hatim de rivâyet etti. ki): Bize Yezid b. Harun rivâyet etti. ki): Bize Abdülaziz b. Ebî Seleme tamamen bu isnadla rivâyette bulundu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Mûsa Sallallahü Aleyhi Ve Sellemnın Faziletlerine Ait Bir Bab
6302-)
Bana Züheyr b. Harb ile Ebû Bekr b. Nadr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ya'kub b. İbrahim rivâyet etti. ki): Bize babam, İbn Şihab'dan, o da Ebû Seleme b. Abdirrahman ile Abdurrahman El-A'rac'dan, onlar da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Biri Yahûdilerden, diğeri müslümanlardan olmak üzere iki adam birbirlerine sövdüler. Müslüman, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’i âlemler üzerine seçkin kılan Allah'a yemin ederim, dedi. Yahûdi ise, Mûsa (aleyhisselâm)’ı âlemlerin üzerine seçkin kılan Allah'a yemin olsun dedi. Ve o anda müslüman elini kaldırarak Yahûdinin suratına bir tokat indirdi. Yahûdi hemen Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e giderek müslümanla aralarında geçeni ona haber verdi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Mûsa'dan daha hayırlı çıkarmayın, çünkü insanlar ölecek ve ilk ayılan ben olacağım. Bakacağım ki, Mûsa Arş'in bir tarafından tutmuştur. Bilemem ölenler arasında mıydı da benden önce dirildi! Yoksa Allah'ın istisna ettiklerinden miydi» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Mûsa Sallallahü Aleyhi Ve Sellemnın Faziletlerine Ait Bir Bab
6303-)
Bize Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimî ile Ebû Bekr b. İshâk da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû'l-Yeman haber verdi. ki): Bize Şuayb Zührî'den naklen haber verdi. ki): Bana Ebû Seleme b. Abdirrahman ile Saîd b. Müseyyeb, Ebû Hüreyre'den naklen haber verdiler. (Şöyle dedi): Müslümanlardan bir zât ile Yahûdilerden bir adam sövüştüler... İbrahim b. Sa'd'ın İbn Şihab'dan rivâyet ettiği hadîs gibi rivâyette bulundu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Mûsa Sallallahü Aleyhi Ve Sellemnın Faziletlerine Ait Bir Bab
6304-)
Bana Amru'n-Nâkıd rivâyet etti. ki): Ahmed Ez-Zübeyrî rivâyet etti. ki): Bize Süfyan Amr b. yahya o da babasından, o'da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivâyet edemiş): Bir Yahûdi yüzüne tokad vurulmuş olarak Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e geldi... râvi hadîsi Zührî'nin hadîsi manâsında nakletmiştir. Yalnız demiştir: «Bilmiyorum benden önce baydip ayılanlardan mıydı. Yoksa Tûr'daki bayılma ile iktifa mı etti.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Mûsa Sallallahü Aleyhi Ve Sellemnın Faziletlerine Ait Bir Bab
6305-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Veki', Süfyân'dan rivâyet etti. H. ibnü Nümeyr de rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Süfyân, Amr b. Yahya'dan, o da babasından, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): arasında hayır farkı gözetmeyin!» buyurdular, İbn Nümeyr'in hadisinde: «Amr b. Yahya'dan (sonra) bana babam rivâyet etti.» ifadesi vardır,
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Mûsa Sallallahü Aleyhi Ve Sellemnın Faziletlerine Ait Bir Bab
6306-)
Bize Heddâb b. Hâlid ile Şeyban b. Ferruh rivâyet ettiler. (Dediler ki).: Bize Hammad b. Seleme, Sabit El-Bunânî ile Süleyman Et-Teymî'den, onlar da Enes b. Mâlik'd en naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlar: yürütüldüğüm gece kesib-i Ahmerin yanında Mûsa'ya geldim.— Heddab'ın rivâyetinde "uğradım" denilmiştir.— Kabrinde ayağa kalktım, namaz kılıyordu.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Mûsa Sallallahü Aleyhi Ve Sellemnın Faziletlerine Ait Bir Bab
6307-)
Bize Ali b. Haşremi de rivâyet etti. ki): Bize Îsâ (yani İbn Yûnus) haber verdi. H. Osman b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Cerir rivâyet etti. iki râvi Süleyman Et-Teymî'den, o da Enes'den naklen rivâyet etmişlerdir. H. .
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Mûsa Sallallahü Aleyhi Ve Sellemnın Faziletlerine Ait Bir Bab
6308-)
Bize bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Abde b. Süleyman, Süfyân'dan, o da Süleyman Et-Teymî'den naklen rivâyet etti. ki): Ben Enes'i şunu söylerken işittim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); uğradım; kabrinde namaz kılıyordu.»buyurdular. İsa'nın hadîsînde: «Yürütüldüğüm gece uğradım» ziyadesi vardır. hadîsin Ebû Hüreyre ve Ebû Saîd rivâyetlerini Buhârî «Hüsûmât», «Tevhid», «Rikâk», «Tefsîr», «Diyât» ve «Ehâ-dis'Ül-Enbiya»'da; Ebû Dâvud «Sünnet» bahsinde; Nesâî, E,bû Hüreyre rivâyetini «Nuut» ve «Tefsir» bahislerinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Ebû Hüreyre'nin rivâyet ettiği iki hadîs birbirlerine pek benzemekle beraber ayrı ayrı iki hadiseye ait oldukları anlaşılmaktadır. Çünkü birinci rivâyetinde Yahûdiye tokat vuranın ensardan bir zât olduğunu bildirmiş ikincide müslümanlardan bir adam demekle iktifa et-mş ise de bu zâtın Hazret-i Ebû Bekr olduğu bazı rivâyetlerden anlaşılmıştır. Safisini ayırmak, ihtiyar etmek mânâlarına gelir. Satc ve Satca: Helâk ve ölüm manasınadır. İbn Esir: «Sa'k insanın işittiği şiddetli bir sesden bayılmasıdır. Çok defa bundan ölür. Sonraları bu kelime daha ziyade Ölüm hakkında kullanılmıştır.» diyor. Ölüm mânâsına alınırsa hadîs-i şerifi anlamak müskil olur. Kâdî Iyâz şöyle diyor: «Bu hadîs en müskil hadîslerdendir. Çünkü Mûsa vefat etmiştir, Sa'ka ona nasıl yetişebilir. O ancak dirilerin başına gelecektir. Allah'ın istisna ettiklerinden buyurulması gösteriyor ki, Mûsa (aleyhisselâm) Ölmemistir. Halbuki onun ne ölmediğini, ne de havata tekrar döndüğünü gösteren bir delil gelmemiştir.» Kadî Iyâz bundan sonra hadısde bahsi gecen sa'kanm insanlar diriîdikten sonra göklerle yerin yarıldığı anda vuku bulacak sa'ka olması ihtimalinden bahsetmiştir. Bu takdirde âyetlerle hadîsler birbirine münâfi gelmez. Hadiste geçen ayrılma sözü de bu mânâyı te'yid etmektedir. Çünkü ayılmak tâbiri bayılanlar hakkında kullanılır, ölüm hakkında ayılmak değil, dirilmek tâbiri kullanılır, Hazret-i Mûsa'nın Tûr dağındaki sa'kası da Ölüm değil, bayılmadır. Kâdî Iyâz'a göre hadîs-i şerif de geçen «Benden Önce mi ayıldı bilmiyorum» cümlesini Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ihtimal ilk dirilecek insanın kendisi olduğunu bilmezden önce söylemiştir. bu sözle Hazret-i Mûsa'nın da ilk dirilenler zümresinden olduğunu anlatmak istemesi mümkündür. Bu zümre Peygamberlerdir. Bu babüa «Buhârî» sârini Aynî de şunları söylemiştir: «Peygamberlerin Üiri oldukları tekarrür edince onlar yerle gökler arasındadırlar. Sûr'a ölüm nefhası üfürülünce yer ve göklerdeki her canlı ölecek yalnız Allah'ın diledikleri müstesna kalacak, ölmeyeceklerdir. Peygamberlerden başkalarının sa'kı Ölümle, Peygamberlerin sa'kı ise anlaşıldığına göre bayılma ile olacaktır. Sûra diriltme üfürüğü üfürüldüğü zaman Ölmüş olanlar dirilecek, bayılmış olanlar ayılacaktır. Bu tahakkuk ettikte anlaşılır ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ilk ayılan ve —Peygamberler dahil -. bütün insanlardan önce kabrinden çıkan olacaktır. Bundan yalnız Hazret-i Mûsa müstesnadır. O daha mı önce dirilecek, yoksa bulunduğu'hâl üzere mi kalacak bu hususu kestirememiş, tereddüt etmiştir". Her iki hâle göre de Hazret-i Mûsa için bu başkalarına nâsib olmayan büyük bir fazilettir.» müstesnalar Cebrail, İsrafil, Mîkail ve Azrail'dir. Bazıları Arş-ı a'lâyı taşıyan meleklerin de ölmeyeceklerini söylemişlerdir. Saîd b. Müseyyeb'e göre Arş-ı a'lânm etrafında yalın kılıç dolaşan şehitler de müstesnalardandır. günündeki Sa'kadan murad: Mûsa (aleyhisselâm)’ın Tur dağındaki bayılm asıdır. O gün Hazret-i Mûsa, Cenâb-ı Allah'dan kendisine görünmesini niyaz etmiş, Teâlâ Hazretleri bunun olamayacağını beyanla karşıki dağa bakmasını emir buyurmuş, şayet dağ yerinde durursa ondan sonra Allah'ı görebileceğini bildirmişti. Hazret-i Mûsa dağa bakınca Teâlâ Hazretleri onu parçalayarak yerle bir etmiş Mûsa (aleyhisselâm) bu müthiş manzara karşısında bayılmıştı. hadîste Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kimsenin Yûnus b. Mettâ (aleyhisselâm)'dan efdal olduğunu söyleyemem.» demiş; başka bir rivâyette: bir kula, ben Yûnus b. Mettâ'dan daha hayırlıyım, demek yakışmaz.» buyurmuştur. Ulemâ bu hadîsin iki veçhe ihtimali olduğunu söylerler. Birinci veçhe göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sözü kendisinin Hazret-i Yûnus'dan efdal olduğunu bilmezden önce söylemiştir. Kendi efdaliyyetini öğrenince: «Ben âdemoğullarının seyyidiyim...» buyurmuş, Hazret-i Yûnus'un veya başka bir Peygamberin efdal olduğundan bahsetmemiştir. İkinci ihtimale göre bu sözü cahillerden biri Hazret-i Yûnus'un mertebesini düşürecek bir tahayyülde bulunmasın diye zecr ve men etmek için söylemiştir. Ulemâ Yûnus (aleyhisselâm)’in başından geçenlerin onun Peygamberliğine zerre kadar dokunmadığını, mertebesinden bir şey düşürmediğini söylemişlerdir. son hadîsi «Kitâbu'l-iman»‘ın sonunda geçmiş ve izahı orada yapılmıştı.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Mûsa Sallallahü Aleyhi Ve Sellemnın Faziletlerine Ait Bir Bab
6309-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Muhammed b. Müsennâ ve Muhammed b. Beşşâr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Sa'd b. İbrahim'den rivâyet etti. ki): Ben Humeyd b. Abdirrahmân'ı Ebû Hüreyte'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’ den naklen rivâyet ederken işittim ki: Allah Tebareke ve Teâlâ'yı kasdederek: hiç bir kuluma (Ibnü Müsenna Liabdinli yerine Liabdî demiştir.): Ben Yûnus b. Mettâ (aleyhisselâm)'dan daha hayırlıyım, demek yakışmaz buyurdu.» demiştir. Ebî Şeybe: «Muhammed b. Cafer Şu'be'den» dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Yunus Aleyhisselâm İle Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’ın: «hiç Bir Kula: Ben Yunus B. Mettadan Daha Hayırlıyım Demek Yakışmaz» Hadisi Hakkında Bir Bab
6310-)
Bize Muhammed b. Müsenm. ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. Lâfız İbn Müsennâ'nındır. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'-fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Katâde'den rivâyet etti. ki): Ben Ebû’l-Aüye'yi şunu söylerken işittim: Bana Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)’in amcası oğlu (yani İbn Abbâs) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti: bir kula: Ben Yûnus b. Mettâ'dan daha hayırlıyım, demek yakışmaz.» buyurmuş ve Hazret-i Yûnus'u babasına nisbet etmiştir. -rivâyetleri Buhârî «Kitâbu'l-Enbiya» ve «Kitâbu't-Tefsir»'-de; Ebû Dâvud «Sünnet» bahsinde; Nesâî «Tefsir»'de tahric etmişlerdir. , Hazret-i Yûnus'un babasıdır. Bazıları annesi olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre Hazret-i Yûnus ile Hazret-i Îsâ'dan gayri annesinin ismiyle meşhur olan Peygamber yoktur. Rivâyete göre Metta’ sulehadan bir zat olup, Peygamber sülâlesinden imiş. Erkek evlâdı yokmuş. Bu sebeple karısını alarak Eyûb (aleyhisselâm)’ın yıkandığı kuyuya götürmüş, orada yıkanmışlar ve Allah'dan mübarek bir erkek çocuğu ihsan etmesini, zamanı gelince Benî İsrail'e onu Peygamber göndermesini niyazda bulunmuşlar. Cenâb-ı Hak dualarını kabul etmiş ve onlara Yûnus (aleyhisselâm)’ı ihsan buyurmuş. Fakat Hazret-i Yûnus anne karnında dört aylık cenin iken babası vefat etmiş. Yunus (aleyhisselâm)’ın Bent İsrail'den olduğunu, bir takımları da balığın karnından çıktıktan sonra Peygamber gönderildiğini söylemişlerdir. Yine rivâyete göre Yûnus (aleyhisselâm) Musul köylerinden Ninova'da doğmuştur. Kavmi putperestmiş. Hazret-i Ali'den rivâyet olunduğuna göre Yûnus (aleyhisselâm) otuz yaşında Peygamber olmuş; otuzüç sene kavmini dine davet etmişse de kendisine yalnız iki kişi iman etmiştir. Hadîs-i şerif deki «Ben» zamirinden konuşan şahıs kastedildiği gibi, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de murad edilmiş olabilir. Şahıs kastedildiğine göre hiç kimse kendisinin Yûnus (aleyhisselâm)'dan daha hayırlı olduğunu söylemesin'; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kastedildiğine göre, hiç kimse benim Hazret-i Yûnus'dan daha hayırlı olduğumu söylemesin, mânâsına gelir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Yunus Aleyhisselâm İle Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’ın: «hiç Bir Kula: Ben Yunus B. Mettadan Daha Hayırlıyım Demek Yakışmaz» Hadisi Hakkında Bir Bab
6311-)
Bize Züheyr b. Harb ile Muhammed b. Müsennâ ve Ubeydullah b. Saîd rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Yahya b. Saîd, Ubeydullah'dan rivâyet etti. ki): Bana Saîd b. Ebî Saîd, babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Ya Resûlallah! İnsanların en hayırlısı kimdir? diye soruldu: «En ziyade takva sahibi olanıdır.» Bunu sormuyoruz, dediler. halde Halilullah'ın oğlu Nebiyyullah'ın oğlu, Nebiyyullah'ın oğlu Nebiyyullah Yûsuf’dur.» buyurdu. Bunu sormuyoruz, dediler. halde bana Arabların madenlerini mi soruyorsunuz? Onların ca-hiliyyer devrindeki hayırlıları fakih olurlarsa İslâm'da da en hayırlılarıdır.» buyurdular. hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Enbiya» ve «Menâkıb-ı Kureyş»'de; Nesâî «Tehir» bahsinde tahric etmişlerdir. Hayınn çokluğu demektir. Burada ondan şeref mânâsı kastedilmiştir. Ashabın sorduğu suale Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) keremin en umumî ve şumüllû manâsıyla cevâb vermiş, en kerim insanın Allah'dan en çok korkan kimse olduğunu bildirmiştir. Yani ehl-i takva olan kimsenin hayrı çok olur. Böylesi hem dünyada insanlara çok faydalı olur, hem de âhirette en yüksek dereceleri kazanır. Ashab bunu sormadıklarını söyleyince, o halde Yûsuf (aleyhisselâm)'dır diye cevâb vermişlerdir. Yûsuf (aleyhisselâm)’ın silsilesindeki Nebiyyullahların yerine isimlerini koyarsak şu şekli alır. Yûsuf b. Ya'kub b. İshâk b. İbrahim El-Halil. Görülüyor ki, Hazret-i Yûsuf üç peygamberin neslinden gelmiş nesep itibariyle Son derece şerefli bir zâttır. Kendinin de Peygamber olması şeref üstüne şereftir. Bundan maada Yûsuf (aleyhisselâm) yüksek ahlâk sahibi, ilm-i rüyaya aşma, dünya riyasetini son derece güzel ifa etmiş, herkese karşı şefkat ve merhamet göstermiş. Kıtlık senelerinde halkı açlıktan kurtarmış, hülâsa dünya ve âhiret hayırlarını kendinde toplamış bir zattır. Ashab bunu da sormadıklarını söyleyince maksatlarının Arab kabileleri olduğunu anlamış ve: Cahiliyyet devrinde hayırlı olan Arabların fakih ve âlim olmak şartiyle İslâm'da da insanların en hayırlısı olduklarını beyan buyurmuştur. Kâdî Iyâz diyor ki: «Bu hadîs üç sualde bütün keremin umumiyle hususiyle, mücmeliyle mufassalıyla ancak ve ancak din olduğunu tazammun etmektedir.» madenlerinden murad asılları yani Arab kabileleridir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Yusuf Aleyhisselâmın Faziletlerine Ait Bir Bab
6312-)
Bize Heddâb b. Hâlid rivâyet etti. ki): Bize Hammâd b. Seleme, Sâbit'ten, o da Ebû Eâfi'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); doğramacı idi.» buyurmuşlar. şerif sanatla meşgul olmanın cevazına ve doğramacılığın mürüvvete aykırı değil, bilâkis faziletli bir sanat olduğuna, ayrıca Zekeriyya (aleyhisselâm)’in faziletine delildir. emeği ile geçinmenin pek güzel bir meziyet olduğunu Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) şu hadîs-i şerifiyle beyân buyurmuştur: yediği en iyi rızık kendi kazancıdır. Nebiyyullah Dâvud da elinin emeğini yerdi.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Zekeriyya Aleyhisselâmın Faziletlerine Ait Bir Bab
6313-)
Bize Amr b. Muhammed En-Nâkıd ile İshâk b. İbrahim El-Hanzali, Ubeydullah b. Saîd ve Muhammed b. Ebî Ömer El-Mekkî hep bîrden İbn Uyeyne'den rivâyet ettiler. Lâfız İbn Ebî Ömer'indir. (Dediler ki): Bize Süfyân b. Uyeyne rivâyet etti. ki): Bize Amr b. Dînar, Saîd b. Cübeyr'den rivâyet etti. (Şöyle dedi): İbn Abbâs'a: Nevi El-Bikâlî Benî İsrail'in Peygamberi Mûsa (aleyhisselâm)’in Hızır (aleyhisselâm)’ın arkadaşı Mûsa olmadığını söylüyor, dedim. Bunun üzerine şunu söyledi: Allah'ın düşmanı yalan söylemiş. Ben Übey b. Kâ'b'ı dinledim. Diyordu ki: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i şöyle buyururkea işittim; (aleyhisselâm) Benî israil'in orasında hutbe okumak için ayağa kalktı da kendisine insanların hangisi en âlimdir diye soruldu. Mûsa: En âlîm benim, dedi. Bunun üzerine Allah onu muaheze eyledi. Çünkü ilmi Allah'a tefviz etmedi. Allah ona: İki denizin kavuştuğu yerde benim kullarımdan bir kul var, o senden daha âlimdir, diye vahy indirdi. Mûsa: Rabbîm! Benim için onunla buluşmanın yolu nedir?» diye sordu. Kendisine: Bir zenbilin içine bir balık koyarak sırtına al. Bu balığı nerede kaybedersen, o zat oradadır, denildi. Mûsa yola revan oldu. Onunla birlikte hizmetçisi de yola çıktı. Bu zat Yûşa' b. Nûn idi. Mûsa (aleyhisselâm) bir zenbilde bir balık taşıyordu. Hizmetçisi ile birlikte yürüyerek gittiler. Nihayet bir kayaya vardılar. (Orada) gerek Mûsa (aleyhisselâm) gerekse hizmetçisi uyukladılar. Derken zenbildeki balık harekete gelerek zenbilden çıktı. Ve denize düştü. Allah ondan suyun akıntısını kesti. Hattâ (su) kemer gibi oldu. Balık için bir kanal meydana gelmişti. Mûsa ile hizmetçisi için şaşacak bir şey olmuştu. Günlerinin kalan kısmı ile o geceyi de yürüdüler. Mûsa'nın arkadaşı ona haber vermeyi unutmuştu. Mûsa (aleyhisselâm) sabahlayınca hizmetçisine: Sabah kahvaltımızı getîr. Gerçekten bu yolculuğumuzda müşkilâtla karşılaştık, dedi. Ama emrolunduğu yeri geçinceye kadar yorulmadı. Hizmetçi: Gördün mü, kayaya geldiğimizde gerçekten ben balığı unuttum. Ama onu hatırlamayı bana ancak şeytan unutturdu. Ve denizde şaşılacak bir şekilde yolunu tuttu, dedi. Mûsa: İşte bizim istediğimiz buydu, dedi. Hemen izlerini takib ederek geriye döndüler. Kendi İzlerini takib ediyorlardı. Nihayet kayaya geldiler. Orada örtünmüş bir adam gördü. Üzerinde bir elbise vardı. Mûsa ona selâm verdi. Hızır ona: Senin bu yerinde selâm ne gezer. Ben Mûsa'yım! Benî İsrail'in Mûsa'sı mı? Evet! Sen Allah'ın İlminden bir ilmi bilmektesin ki, Allah onu sana öğretmiştir. Onu ben bilmem. Ben de Allah'ın ilminden bir ilim üzerindeyim ki, onu bana öğretmiştir. Sen bilmezsin, dedi. Mûsa (aleyhisselâm) ona: Sana öğretilenden hakkı bana öğretmek sortiyle sana tâbi olabilir miyim? diye sordu. (Hızır): Sen benimle beraber sabra takat getiremezsin, iyice bilmediğin bir şeye nasıl sabredebilirsin ki? dedi. (Mûsa) Beni İnşaallah sabırlı bulacaksın. Sana hiç bir hususda karşı gelmem, dedi. Hızır ona: O halde bana tâbi olursan, bana hiç bir şey sorma. Tâ ki kendim sana ondan bir şey anıp söyleyinceye kadar! dedi. Mûsa: Pekâlâ! cevâbını verdi. Müteakiben Hızır'la Mûsa deniz sahilinden yürüyerek yola revan oldular. Derken yanlarına bir gemi uğradı. Bunlar kendilerini gemiye almaları hususunda gemicilerle konuştular. Gemiciler Hızır'ı derhal tanıdılar. Ve ikisini de ücretsiz olarak gemiye bindirdiler. Derken Hızır geminin tahtalarından birine vurarak onu çıkardı. Bunun üzerine Mûsa ona: Bir cemâat bizi parasız gemilerine bindirdiler. Sen onların gemİ-sîne kastederek yolcularını boğmak için onu yaraladın. Gerçekten çok büyük bir iş yaptın, dedi. Hızır: Ben sana benimle beraber sabra güç yetiremezsin demedim mi? dedi. Mûsa: Unuttuğumdan dolayı beni muaheze etme. Bu işde benim başıma güçlük de çıkarma, dedi. Bundan sonra gemiden çıktılar. Sahilde yürürlerken bir de baktılar ki, bir çocuk sair çocuklarla oynuyor. Hızır hemen onun kofasından tutarak eliyle onu kopardı ve çocuğu öldürdü. Bunun üzerine Mûsa: Masum bir nefsi kısas hakkın olmaksızın öldürdün mü? Gerçekten yadırganacak bir şey yaptın! dedi. Hızır: Ben sana benimle beraber sabra güç yetiremezsin demedim mi, dedi. Mûsa: Ama bu birinciden daha şiddetli idi, dedi ve ilâve etti: Bundan sonra sana bir şey sorarsam bir daha benimle arkadaşlık etme. Benim tarafımdan özür derecesine vardın! dedi. Yine yürüdüler. Nihayet bir köye vararak köylülerden yiyecek istediler. Onlar kendilerini misafir kabul etmekten çekindiler. Bu sefer o köyde yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Hızır onu doğrulttu. Hızır eliyle şöyle işaret ediyor. Eğrilmiş diyordu. Onu doğrulttu. Mûsa ona: Bir kavim ki, kendilerine geldik de bizi ne misafir aldılar, ne doyurdular. Dilesen bunun için ücret alabilirdin, dedi. Hızır: Artık bu senle, benim aramızın ayrılmasıdır. Sabredemediğin şeyin te'vilini sana haber vereceğim, dedi.» (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurmuşlar ki: «Allah Mûsa'ya rahmet eylesin. Dilerdim ki, sabrefmeliydi de Hızır'la beraber görüp geçirdiklerini bize anlatmalıydı...» diyor ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: «Birincisi Mûsa'nın bir unutması idi. Bir serçe gelerek geminin kenarına kondu. Sonra denize bir gaga vurdu. Bunun üzerine Hızır ona: Benim ilmimle senin ilmin Allah'ın ilminden ancak şu serçenin denizden azalttığı su kadar azaltmıştır, dedi.» b. Cübeyr Şöyle dedi: İbn Abbâs şu âyeti okuyordu: «Önlerinde bir hükümdar vardı ki, işe yarar geminin hepsini gasben alacaktı.» âyeti de okuyordu: gelince: O kâfirdi.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Hızır Aleyhisselâm’ın Faziletlerine Ait Bir Bab
6314-)
Bana Muhammed b. Abdi’l-A'la el-Kaysî rivâyet etti. ki): Bize Mu'temir b. Süleyman Et-Teymî, babasından, o da Rakabe’den, o da Ebû İshâk'dan, o da Saîd b. Cübeyr'den naklen rivâyet etti. Saîd Şöyle dedi: İbn Abbâs'a: Nevf ilmi aramağa giden Mûsa'nın Benî İsrail'in Mûsa'sı olmadığını söylüyor, dediler. Sen onu işittin mi yâ Saîd! dedi. Evet! cevâbını verdim. Nevf yalan söylemiş, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Hızır Aleyhisselâm’ın Faziletlerine Ait Bir Bab
6315-)
Bize Ubey b. Ka'b rivâyet etti. ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’ı şöyle buyururken işittim: şu ki ; Bir defa Mûsa (aleyhisselâm) kavminin içinde onlara Allah'ın günlerini hatırlatıyordu. Allah'ın günleri nimetleriyle belâlarıdır. Bir ara şöyle dedi: Yeryüzünde benden daha hayırlı yahut daha âlim bir kimse bilmiyorum. Bunun üzerine Allah kendisine şunu vahyetti: Ben hayrı yahut hayrın kimde olduğunu ondan daha âlâ bilirim. Gerçekten yeryüzünde bir zat var ki, o senden daha âlimdir. Mûsa: Yâ Rabbi! Onu bana göster, dedi. Kendisine: Azık olarak yanına tuzlu bir balık al. O zat senin balığı kaybedeceğin yerdedir, denildi. Müteakiben Mûsa ile hizmetçisini bırakarak yürümeye devam etti. Derken balık suda harekete geçti. Su üzerine kapanmaz oldu. Dehliz gibi olmuştu. Bunun üzerine hizmetçisi: Nebiyyullah'a yetişip ona haber versem mi ki, dedi. Arkacığından, kendisine unutturuldu. Kayayı geçtikleri vakit Mûsa hizmetçisine: Sabah kahvaltımızı getir. Gerçekten bu yolculuğumuzda müşkîlâtla karşılaştık. Ama kayayı geçinceye kadar onlara güçlük isabet etmemişti. Hizmetçisi hemen hatırladı: Gördün mü, kayaya geldiğimiz vakit ben balığı unuttum. Ama onu hatırlamamı bana ancak şeytan unutturdu. Hem denizde şaşılacak şekilde yolunu tuttu gitti, dedi. Mûsa: Aradığınızı buydu, dedi. Ve izlerini takibederek gerisin geriye döndüler. Hizmetçisi ona balığın yerini gösterdi. Mûsa: Bana da burası tarif olundu, dedi ve aramaya gitti. Bir de ne görsün Hızır! Bir elbiseyle örtünmüş. Arkası üstü başının üzerine (yahut başının ortası üzerine) yatıyor. Esselâmualeyküm! dedi. Bunun üzerine Hızır yüzünden elbiseyi açtı: Vealeykümüsselâm! Sen kimsin? Ben Mûsa'yım! Hangi Mûsa? Benî İsrail'in Mûsa'sı! Seni büyük bir iş getirmiş olmalı. Sana öğretilen hakdan bana öğretmen için geldim. Ama sen benimle beraber sabretmeye güç yetiremezsin. İyice bilmediğin bir şeye nasıl sabredebilirsin ki? Bir şey ki, ben onu yapmaya memur olurum. Sen onu görürsen sabredemezsin. Inşaallah beni sabırlı bulacaksın! Sana hiç bir şeyde karşı gelmem. O halde bana tâbi olursan; bana hiç bir şey sorma. Tâ ki kendiliğimden sana ondan bir şey anlatıncaya kadar. yola revan oldular: Nihayet gemiye bindikleri vakit Hızır gemiyi yaraladı. Ûnu kasden yaptı. Mûsa (aleyhisselâm) kendisine: Bu gemiyi üzerindekîleri boğmak İçin mi yaraladın gerçekten şaşacak bir iş yaptın, dedi. Ben sana benimle beraber sabretmeye güç yetıremezsin demedim mi? Unuttuğumdan dolayı beni muaheze buyurma. Bu işde benim başıma güçlük de çıkarma! yürüdüler. Nihayet oynayan bir takım çocuklara rastladılar. Hızır hemen bunlardan birinin yanına vararak hiç düşünmeden onu Öldürdü. O anda Mûsa (aleyhisselâm) yadırganacak bir şekilde ürktü. Masum bir nefsi kısas hakkın olmaksızın öldürdün mü? Gerçekten yadırganacak bir şey yaptın, dedi.» Resûlüllah bu yerde şöyle buyurdular: rahmeti bize ve Mûsa'ya olsun! Eğer acele etmeseydi şaşılacak şeyler görecekti. Lâkin ona arkadaşından utanmak geldi. Bundan sonra sana bir şey sorarsam bir daha benimle arkadaşlık etme. Benim tarafımdan özür derecesine vardın, dedi. Eğer sabretmiş olsaydı şaşılacak şeyler görecekti.» diyor ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Peygamberlerden birini andığı vakit, kendinden başlar: rahmeti bize ve kardeşim filâna olsun! Allah'ın rahmeti bize olsun.» derdi. yürüdüler. Nihayet alçak bir takım köy halkına vardılar. Ve bütün meclislerde dolaşarak köy halkından yiyecek istediler. Fakat onlar kendilerini misafir etmekten çekindiler. Derken Hızır o köyde yıkılmak üzere olan bir duvar buldu. Ve onu doğrulttu. Mûsa: İsteseydin buna karşılık ücret alırdın, dedi. Hızır: Bu benimle senin ayrılığımızdir, dedi ve elbisesinden tuttu. Sana sabredemediğin şeylerin te'vilini haber vereceğim, dedi: Gemi denizde çalışan bir fakım fakirlerin idi... âyetini sonuna kadar okudu. Onu zabdede-cek hükümdar geldiği vakit delinmiş bulacak ve bırakıp gidecek. de onu tahta ile tamir edecekler. Oğlan ise yaratıldığı an kâfir olarak yaratılmıştı. Anası, babası ona karşı şefkatli idiler. Oğlan yetişmiş olsa onları azgınlık ve küfre sevkedecekti. Bu sebeple biz onun yerine annesiyle babasına Rablerinin ondan daha yararlı ve daha merhametli bir evlât vermesini diledik. Duvara gelince: Bu duvar şehirde iki yetim çocuğa ait idi. Altında...» âyeti sonuna kadar okudu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Hızır Aleyhisselâm’ın Faziletlerine Ait Bir Bab
6316-)
Bize Abdullah b. Abdirrahman Ed-Dârimî de rivâyet etti. ki): Bize Muhanınved b. Yûsuf haber verdi. H. Abd b. Humeyd dahi rivâyet etti. ki): Bize Ubeydullah b. Mûsa haber verdi. Her iki râvi İsrail'den, o da Ebû İshâk'dan naklen Teymîn'in Ebû İshâk'dan naklettiği isnadla onun hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlar dır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Hızır Aleyhisselâm’ın Faziletlerine Ait Bir Bab
6317-)
Bize Amru'n-Nakıd dahi rivâyet etti. ki): Bize Süfyân b. Uyeyne Amr'dan, o da Saîd b. Cübeyr'den, o da İbn Abbâs'dan, o da Übeyy b. Kâ'b'dan naklen rivâyet etti ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): karşılık ücret alabilirdin..." âyetini okumuş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Hızır Aleyhisselâm’ın Faziletlerine Ait Bir Bab
6318-)
Bana Harmele b. Yahya rivâyet etti; ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus İbn Şihab'dan, o da Ubeydullah b. Abdillab b. Utbe b. Mes'ud'dan, o da Abdullah b. Abbâs'dan naklen haber verdi ki, İbn Abbâs ile Hur b. Kays b. Hısn El-Fezârî, Mûsa (aleyhisselâm)’in arkadaşı hakkında münakaşa etmişler. İbn Abbâs: O Hızır'dır! demiş. Az sonra yanlarından Übey b. Kâ'b El-Ensârî geçmiş. İbn Abbâs onu çağırarak: Ey Ebû't-Tufeyl yanımıza gel! Çünkü ben ve şu arkadaşım Mûsa'-nın görüşmek için çare sorduğu arkadaşı hakkında münakaşa ettik. Sen Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in onun hakkında bir şey söylediğini işittin mi? demiş. Bunun üzerine Übeyy şunu söylemiş: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı şöyle buyururken İşittim ; defa Mûsa, Benî İsrail'den bir cemâatin içinde bulunuyordu. Ansızın kendisine bir adam gelerek: Sen kendinden daha âtim bir kimse biliyor musun? diye sordu. Mûsa: Hayır! diye cevab verdi. Bunun üzerine Allah Mûsa'ya bilâkis kulumuz Hızır (senden daha âlimdir) diye vahy indirdi. Mûsa da onunla görüşmenin yolunu sordu. Allah bunun için balığı alâmet yaptı. Mûsa'ya denildi ki: Balığı kaybettin mi hemen geri dön! Ona rastlayacaksın! Artık Mûsa Allah'ın dilediği kadar yürüdü. Sonra hizmetçisine: Sabah kahvaltımızı getir, dedi. O kahvaltıyı istediği vakit, hizmetçisi: Gördün mü, kayaya vardığımızda ben balığı unuttum. Ama onu hatırlamayı bana unutturan ancak şeytandır, dedi. Bunun üzerine Mûsa hizmetçisine: Bizim aradığımız buydu, dedi. Hemen kendi İzlerini takib ederek geri döndüler. Ve Hızır'ı buldular. Artık onların halüşanlan Allah'ın kitabında hikaye ettiği şekilde oldu.» Yûnus: «Denizde balığın izini takib ediyordu.» demiştir. hadîsi Buhârî «İlim», «Ehâdisû'l-Enbiya», «Tevhid», «Nüzûr», «Tefsir», «İcâre» ve «Şurût» bahislerinde; Tirmizî ile Nesâî «Teisir»'de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. hadîste bahsi geçen Mûsa,'Benî İsrail'in Peygamberi Mûsa b. İmrân (aleyhisselâm)'dır. Ve Hazret-i Yakub'un sülâle-sindendir. Yüzyirmi sene yaşamıştır. Yüzaltmış sene yaşadığını söyleyenler de vardır. Bir rivâyete göre tufandan binaltıyüzyirmi sene sonra Tıh sahrasında vefat etmiştir. Bâzılarına göre Mûsa Mûşî'den alınmıştır. Bu ismi kendisine veren Firavunun karısı Âsiye binti Müzâhim'dir. Hazret-i Mûsa, Nil nehrinde ağaçlar arasında bir tabutta bulunduğu için kendisine hâline göre bu isim verilmiştir. Çünkü kipti dilinde «Mû» su demektir. «Şî» de ağaç mânâsına gelir. İki kelime yanyana getirilerek «Muşî» olmuş. Sonra Mûsa denilmiştir. Bâzılarına göro Mûsa Arabcadır. Ve nekre halde munsarif bir isimdir. Kisâî , gayrı munsarif olduğunu söylemiştir. ki, Nevf El-Bikâlî ismindeki zât Kehf sûresinde zikri geçen Mûsa'nın Firavun‘un sarayında büyüyen ve ona Peygamber gönderilen Mûsa b. İmrân olmadığını Hizır'la görüşen bu Mûsa'nın Yûsuf (aleyhisselâm)'ın torunu Mûsa b. Mişa olduğunu söylemiştir. İlk Mûsa bu zâttır. O da Peygamber olmuştur. Tevrat ehline göre Hızır'la görüşen bu zat ise de, gerek Müslim'in, gerekse Buhârî ve diğer «Sünen» sahiplerinin rivâyet ettikleri sahîh hadîse göre Hızır'la görüşen o değil, Firavunun sarayında büyüyen Mûsa b. Imran'dır. birinci rivâyetinde bu husûsda sual soranın Saîd b. Cübeyr, cevap verenin de İbn Abbâs olduğunu, son rivâyetinde ise bu babdaki münakaşanın Hur b. Kays ile İbn Abbâs arasında geçtiği bildirilmektedir, İhtimal ki, İbn Abbâsla Hur b. Kays'in bu babdaki münakaşalarından sonra Saîd b. Cübeyr de aynı meseleyi İbn Abbâsa sormuş, her ikisinden rivâyet bundan ileri gelmiştir. Hazret-i Mûsa'nın, Mûsa b. Mışa olduğunu iddia eden Nevf Şl-Bikâlî, Hımyer kabilesine mensub Nevf b. Fedâle'dir. Bu zât Ka'bul-Ahbar’ın oğullugu yani karısının çocukudur. Bazıları kardeşi oğlu olduğunu söylemişlerdir. Künyesi Ebû Yezid imiş. Ebû Rûsd olduğunu söyleyenler de vardır. Âlim, fâzıl, hakîm bir zât onu, kadılık yapmıştır. Dimesklilerin İmâmı sayılır. İbn Abbâs (radıyallahü anh)’ın onun hakkında: «Allah'ın düşmanı va'an söylemiş» seklinde konulması onun hakikaten Allah'ın düşmanı olduğuna inandığı için değil, sözimü mübalâğalı bir şekilde reddetmek, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hadîsine aykin düsen iddiasından ağır sözlerle vazgeçirmek içindir. İbn Abbâs bu sözleri öfke ile söylemiştir. Ulemânın beyânına göre: Gadap halinde söylenen sözlerin hakikatlan kastedilmez. İbn Tîn diyor ki: «İbn Abbâs, Nevfî Allah'ın velîsi olmaktan çıkarmak istememiştir. Lâkin ulemânın kalbleri hakikatin gayrisini işittikleri zaman nefret duyar ve bu gibi sözleri söyleyerek onu men etmek, ondan sakındırmak isterler. Söylediklerinin hakikatini kasdetmezler. yahut Hazır Belya b. Melkân ismindeki zattır. Künyesi Ebû'l-Abbâs'dır, İsminin Kely ân yahut Ahmed olduğunu söyleyenler de vardır. Kendisine Hızr denilmesinin sebebi sahih rivâyetlere göre beyaz bir postekinin üzerine oturup bostekinin arkadan yemyeşil olarak sallanmaya başlamasıdır. Bu postekiden murad yeryüzüdür. Bâzılarına göre Hızr denilmesine sebep yüzünün güzelliği ve parlaklığıdır. Ulemâdan bazıları onun Nûh (aleyhisselâm)’ın sülâlesinden geldiğini, bir takımları da İshak (aleyhisselâm)'in torunlarından olduğunu söylerler. Hattâ Mûsa (aleyhisselâm)'in Firavnının oğlu olduğunu söyleyenler de olmuşsa da bu kavl cidden garib görülmüştür. İbn Abbâs'dan bir rivâyete göre Hızr (aleyhisselâm)’ın Hazret-i Âdem'in oğlu olduğu, eceli te'hir edilerek Deccal’ın yalancılığını meydana çıkarıncaya kadar kendisine Ömür verildiği rivâyet olunmuştur. Fakat bu hadîs de munkatı ve garibdir. göre Hızr (aleyhisselâm) Hayat Suyu denilen sudan içmiş, onun için kendisine uzun ömür verilmiştir. Buhârî’nin bir rivâyetinde bu suyun bir ağacın dibinden kaynadığı, içine düşen her şeyin canlandığı, Hazret-i Mûsa'nın balığına da ondan isabet ettiği için dirildiği bildirilmektedir. Hızr (aleyhisselâm)'ın Peygamber mi, yoksa Velî mi olduğu ve halen yaşayıp yaşamadığı ulemâ arasında ihtilaflıdır. Peygamberliğine kal olanlar, çocuğu öldürdüğü zaman: «Ben bu işi kendiliğimden yapmadım...» demesiyle istidlal ederler. Çünkü kendiliğinden yapmaması onu Allah'ın emriyle öldürmüş olmasını iktiza eder. Bu da onun vahye mazhar bir Peygamber olduğunu, hattâ Hazret-i Mûsa'dan daha âlim bulunduğunu gösterir. Zira velî olsa Mûsa (aleyhisselâm)'dan daha âlim olması mümkün sayılamazdı. olduğunu iddia edenler Hızr'a bu emrin o zamanın Peygamberi tarafından verilmiş olması caizdir, demişlerdir. Salebî'ye göre Hızr (aleyhisselâm) uzun ömürlü bir Peygamberdir. İnsanların ekserisine görünmez. Âhir zamana, yani Kur'ân-ı Kerîm'in kaldırılmasına kadar yaşayacağı söylenir. Yine Salebi'nin beyânına gb're Hızr (aleyhisselâm) Hazret-i İbrahim zamanında yaşamıştır. Bu husustaki üç kavilden biri budur. Diğer bir kavle göre onun zamanından az sonra dünyaya gelmiş; üçüncü kavle göre Hazret-i İbrahim'den çok zaman sonra doğmuştur. diyor ki: «Cumhûr-u ulemâya göre' Hızr (aleyhisselâm) sağdır; aramızda bulunmaktadır. Bu cihet Safiyye ile Salah ve Marifet erbâbına göre ittifak dir. Onu gördüğünü söyleyenler ve onunla buluşarak kendisinden ilim aldığını, aralarında sualli cevaplı muhavere geçtiğini söyleyenler, şerefli ve hayırlı yerlerde bulunduğunu nakledenler sayılmayacak kadar çok; gizlenmeyecek kadar meşhurdur.» Amr İbn Salah: «Cumhûr-u ulemâ ile sulehaya göre Hızr sağdır. Avam tabakaları da bu hususta beraberdir; onu inkâr hususunda yalnız bazı hadîs İmâmları şüzûz göstermişlerdir. O bir Peygamberdir.» diyor. ile ulemâdan birçoklarına göre Hızr (aleyhisselâm) Peygamber değil, yelidir. Ma'rûdi bu hususta üç kavil olduğunu söylemiştir. Bunlardan birinciye göre Hızr (aleyhisselâm) Peygamber, ikinciye göre velî üçüncüye göre melekdir. Nevevî bu üçüncü kavlin garib ve bâtıl bir söz olduğunu söylemiştir. İbrâhimi Harbî, İbn Münâvî, İbn Cevzîve diğer bir takım ulemâ Hızr (aleyhisselâm)’ın vefat ettiğine kânidirler. Mûsa'nın hizmetçisinden murad Yuşa b. Nûn'dur. Bu zat Yûsuf (aleyhisselâm)'ın sülâlesindendir. Rivâyete göre Hazret-i Mûsa'nın hizmetinde bulunur, ona tabî olurdu. Ondan ilim alırdığım söyleyenler de vardır. teâlâ hazretlerinin Hazret-i Mûsa'yi muaheze buyurması ilmi Allah'a havale etmeyip, kendisinin herkesten âlim olduğunu söylediği içindir. Übey (radıyallahü anh): «Mûsa, ilmine mağrur oldu. Allah da onu Hızr'dan gördüğü şeylerle muaheze eyledi» demiştir. Ulemâ Hazret-i Mûsa ile Hızr görüşmesini Mûsa (aleyhisselâm) için bir tenbih, ondan sonra gelecekler için, kendilerini temize çekerek büyüklenmesinler diye bir ta'lim kabul etmişlerdir. iki denizin toplanıp bir araya geldiği yer demektir. Bundan murad ne olduğu ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bunun Sebte Boğazı Basra Körfezi ile Akdeniz, hattâ İstanbul Boğazı olduğunu söyleyenler vardır. Bu rivâyetlere göre iki denizin birleştiği yerden murad kimi Süveyş Kanalı, İstanbul Boğazı gibi bir boğaz, kimi de bir berzah olduğu hatıra gelir. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır merhuma göre hadîsdeki sahradan murad büyük bir ihtimal ile Kudüs'deki sahradır. Balığın oradan denize dökülen bir çaya atlayarak denize gitmiş olması pek mümkündür. Müfessir-ler dâima iki denizin birleştiği yerden bahsetmiş, fakat Bahreyn ismini taşıyan bir yerden söz etmemişlerdir. Halbuki Hind Okyanusu sahilinde Basra ile Umman arasında bulunan bir kıt'anın adı da Bahreyn'dir. Muhammed Hamdi Yazır bunun da üzerinde durmuştur. Ona göre daha evvel Medren'e gitmiş olan Hazret-i Mûsa'nın, daha sonra Bahreyn'e bir seyahat yapmış olması ihtimalden uzak değildir. Bahreyn'den muradın biri acı, biri tatlı iki büyük su olduğunu söyleyenler de vardır. Ki bu takdirde iki deryanın toplandığı yerden murad bir nehirle denizin birleştiği yer olur. Mûsa'ya Hızr (aleyhisselâm) burada yani iki deryanın birleştiği yerde bulacağı bildirilmiş. Balığı kaybetmesi Hızr (aleyhisselâm)'ı bulmasına alâmet olarak gösterilmiştir. Hızr (aleyhisselâm) ile buluştuktan sonra gemiye ikisinin bindiğinden bahsedildiğine göre, hizmetçiyi karada bıraktıkları hatıra geliyorsa da onu da yanlarından bırakmamışlardır. Ondan bahsedilmemesi maksadda dâhil olmadığı piçindir. Çünkü maksad Hazret-i İsâ ile Hızr'in buluşmaları ve Hızr (aleyhisselâm)'ın Hazret-i Mûsa'dan daha âlim olduğunu göstermektir, (aleyhisselâm)’in Hazret-i Mûsa'dan âlim olması mutlak surette değil, kendinin de beyân ettiği vecihle bir hususa dâir bilgilerdedir. Yani gaibe ait bilgilerde Hızr, Mûsâ'dan; şeriata ait bilgilerde Mûsa (aleyhisselâm) Hızr'dan daha âlimdir. Şöyle de denilebilir; Bütün Peygamberlerin bilmesi lâzım gelen umumî bilgilerde Hazret-i Mûsa'nın ilmi daha geniş, Peygamberlerin bilmedikleri gaibe ve kadere ait hususî bilgilerde Hızr daha âlimdir. beyânına göre Hızr (aleyhisselâm)'in öldürdüğü çocuk henüz sabi olup bulûğa ermemişti. Cumhûrun kavli bu olmakla beraber bir taifeye göre çocuk bulûğa ermiş, fakat fâsıt amellerle meşgul oluyordu. Çünkü hadîsde kısasdan bahsedilmektedir. Çocuk âkil baliğ olmasa kısasdan bahsedilemezdi. Zîra sabiden dolayı kısas yoktur. Bir de İbn Abbâs'in kıraatine göre çocuk kâfir idi. Maamafih bunlara cevab verilmiş: Hadîsden murad çocuğu haksız yere öldürdüğüne tenbihdir. Bir de o kavmin şeriatına göre ihtimal ki sabî için de kısas lâzım gelirdi. İbn Abbâs Hazretlerinin okuduğu âyetse şâzzdır. Onunla amel vâcib olmaz, denilmiştir. Mûsa (aleyhisselâm)’ın beraberce vardıkları karye İbn Abbâs'a göre Antakya'dır. İbn Şîrîn bunun Eyle olduğunu söylemiştir. (aleyhisselâm)’ın denizden gagasıyle sular alan kuşu göstererek: «Benimle senin ilmin Allah'ın ilminden ancak şu serçenin denizden azalttığı su kadardır.» sözünden murad zahiri mânâsı değildir. Burada onun mânâsı: Allah'ın ilmine nisbetle senin ve benim ilmim şu kuşun gagasındaki suyun denize nisbeti gibidir. Yani son derece azdır, demektir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Faziletler
Konu: Hızır Aleyhisselâm’ın Faziletlerine Ait Bir Bab
6319-)
Bana Züheyr b. Harb ile Abd b. Humeyd ve Abdullah b. Abdirrahman Ed-Dârimî rivâyet ettiler. Abdullah: Ahberana; ötekiler ise Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki): Bize Habbân b. Hilal rivâyet etti. ki): Bize Hemmâm rivâyet etti. ki): Bize Sabit rivâyet etti. ki): Bize Enes b. Mâlik rivâyet etti. Ona da Ebû Bekr'i Siddîk rivâyet etmiş. Ebû Bekr Şöyle dedi: Biz mağarada iken başlarımızın üzerinde müşriklerin ayaklarını gördüm. Ve: Ya Resûlallah! Birisi ayaklarına baksa; ayaklarının altında bizi görecek! dedim. Ebâ Bekr, üçüncüsü Allah olan iki kişiyi sen ne zannediyorsun!» buyurdular. hadîsi Buhârî «Kitâbu-Fadâili-Eshab» ile «Hicret, bahsinden; Tirmizî «Tefsîr»'de tahric etmişlerdir. kişiden murad Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) île Hazret-i Ebû Bekr, üçüncüsü de Allah'ın kudret ve yardımıdır. Hadîsin bir rivâyetinde: yâ Ebâ Bekir! iki kişi; üçüncüsü Allah!» buyurulmuştur. Bu hadîsin mübtedası mahzufdur. Cümle: Biz iki kişiyiz, Allah bu iki kişiye yardımcıdır, takdirindedir. Ebû Abdullah El-Mâziri diyor ki: «Ulernâ sahabenin birbirlerinden üstün çıkarılması hususunda ihtilâf etmişlerdir. Bir taife: Biz fark yapmayız, bilâkis bundan çekiniriz, demiş; cumhûr farka kail olmuşlardır. Sonra ihtilâf etmişler; Ehl-i Sünnet: Sahabenin efdali Ebû Bekr-i Sıddîk'dir demiş; Hattâbî'ye onların efdali Ömer b. Hattâb'dır iddiasında bulunmuş; Kâvendiyye fırkası Abbâs'in hepsinden efdal olduğunu söylemiş, Şîiler ise bunun Hazret-i Ali olduğuna kail olmuşlardır. Ehl-i sünnet, sahabenin en faziletlisi Ebû Bekr, ondan sonra Ömer olduğuna ittifak etmiş; bunların cumhûru ondan sonra Osman, daha sonra Ali geldiğini söylemişlerdir. Küfe'li bâzı ehl-i sünnet âlimleri Ali'nin Osman'dan önce geldiğini söylemişlerse de, sahîh ve meşhur olan Osman'in Ali'den efdal sayılmasıdır.» Ebû Mansûr Bağdadî diyor ki: «Ulemâmız bu tertib üzere dört halifenin, sahabenin en faziletlileri olduğuna, sonra cennetle müjdelenen on kişi, sonra Bedir gazileri, sonra Uhud gazileri, sonra Bey'ati Rıdvan'da bulunanlarla ensardan her iki Akebe bey'atında bulunan meziyet sahipleri ve keza sabikûnu evvelûn geldiğine icma etmişlerdir. Sabikûnu evvelûndan murad nü Müseyyeb ile bir taifeye göre, iki kıbleye doğru namaz kılmış olanlardır. Şa'bi'nin kavline göre Bey'atü'r-Rıdvân'da bulunanlar Atâ ile Muhammed b. Ka'b'a göre de Bedir gazileridir.» Iyâz’ın beyânına göre içlerinde İbn Abdil -Berr de bulunan bir takım ulemâ Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hayatında vefat eden ashabın, onun hayatından sonra sağ kalanlardan daha faziletli olduğunu söylemişlerdir. Fakat mutlak olan bu söz kabul görmemiştir. Bu farkın kat'î olup olmadığında hem zahire, hem bâtına göre mi, yoksa sadece zahire göre mi olduğunda ulemâ ihtilâf etmişlerdir. İmâm Ebû'l-Hasen El-Eş'arî kat'î olduğunu söylemiştir. «Bunlar fazilet hususunda da halifelikleri tertibine göredir.» demiştir. Ebû Bekri Bakıllânî ise bu farkın kat'î değil, zannî ve içtihadı olduğunu söylemiş, ulemanın bu fark hususundaki ihtilâfını zikretmiştir. Hazret-i Âişe ile Hazret-i Hatice'nin ve keza Âişe ile Fâtma (radıyallahü anh)’nın hangisi efdal olduğunda da ihtilâf etmişlerdir. diyor ki: «Osman (radıyallahü anh)’in halifeliği bilicma sahihtir. O mazlum -olarak şehid edilmiş, kendisini bir takım fasıklar öldürmüşlerdir. Ashâb-ı kirâm'dan onu öldürmeye iştirak eden yoktur. Onu el-ayak takımı ve kabilelerin en adî ve sefilleri öldürmüşler, Ashâb-ı kirâmın mevcut olanları bunları defetmekten âciz kalmışlardır. Nihayet reziller gurubu onu muhasara ederek öldürmüşlerdir. (radıyallahü anh)'a gelince onun hilâfeti bilicma sahihtir. Kendi zamanında Halife o idi. Başkasının hilâfet hakkı yoktu. (radıyallahü anh) ise âdil, fâzıl ve necib Ashâb-ı kirâm-dandır. biten harplere gelince: Bu harpler sebebiyle her taifede bir şüphe hâsıl olmuştu ki, bu şüphe sebebiyle her taife kendinin doğru hareket ettiğine inanıyordu. Ashabın hepsi âdildirler. Allah-onlardan razı olsun. Harblerinde ve sâirede ise tevilcidirler. Bu te'vilcilik onlardan hiç birini adaletten çıkarmamıştır. Çünkü onlar müctahiddirler. İctihadi bir takım meselelerde ihtilâf etmişlerdir. Nitekim onlardan sonra gelen müctehidler de kan ve şâire meselelerinde ihtilâf etmişlerdir. Bundan, onlardan herhangi birinin eksik taraflı olması lâzım gelmez. ol ki, bu harblerin sebebi, dâvaların şiddetle birbirine benzer olmasıdır. Bundan dolayı ashabın icühadları muhtelif olmuş, kendileri üç kısma ayrılmışlardır. kısma göre ictihad sayesinde hakkın bu tarafda olduğu, muhalifinin âsî sayıldığı anlaşılmıştır. Bunların itikadına göre âsî ve bâği olan muhalifle harbetmek vâcibdir. Onlar da bunu yapmıştır... kısım birincilerin tam aksinedir. Onlar da ictihad sayesinde hakkın karşı tarafda olduğunu anlamışlardır. Binâenaleyh o tarafa yardım etmek vâcibdir. kısım hiç bir tarafı tercih edemeyip hayrette kalanlar ve ne hüküm vereceğini bilemeyenlerdir. Bunlar her iki fırkadan uzak kalmışlardır. Bu hareket onlar hakkında vâcibdir. Çünkü: Bir müslümanın ölümü hakettiği anlaşılmadıkça üzerine hücum etmek helâl değildir. Bunlar iki tarafdan birinin tercih edileceğini ve hakkın onunla olduğunu anlasalar yardımdan geri kalmaları caiz olmazdı. Binâenaleyh hepsi mazurdurlar, Allah kendilerinden razı olsun. Bundan dolayıdır ki, Ehl-i Hak ve icmâına îtimad olunan ulemâ bu zevatın şahitliklerinin ve rivâyetlerinin kabulüne, adaletlerinin kemâline ittifak etmişlerdir. şerîf Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin bu kadar tehlikeli bir anda bile sonsuz tevekkül sahibi olduğuna ve Hazret-i Ebû Bekr'in faziletine delildir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Ebû Bekri Sıddıki Radıyallahü Anh’in Faziletlerinden Bir Bab
6320-)
Bize Abdullah b. Ca'fer b. Yahya b. Hâlid rivâyet etti. ki): Bize Ma'n rivâyet etti. ki): Bize Mâlik, Ebû'n-Nadr’dan, o da Ubeyd b. Huneyn'den, o da Ebû Saîd'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) minberin üzerine oturarak şöyle buyurmuş: kul ki, Allah kendisini dünya nimetlerini vermekle kendi nezdindekiler arasında muhayyer bırakmış, o da onun nezdindekileri seçmiştir.» Bunun' üzerine Ebû Bekr ağlamış ve ağlamış. Sonra şunu söylemiş ; Sana babalarımızı, annelerimizi feda ettik. Saîd Dedi ki, muhayyer bırakılan Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) idi. Ebû Bekr de onu en iyi bilenimiz idi. (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: ki, bana matı ve sohbeti hususunda insanların en cömerdi Ebû Bekr'dir. Ben dost ittihaz edecek olsaydım mutlaka Ebû Bekr'i dost ittihaz ederdim. Lâkın din kardeşliği (efdaldir). Mescidde Ebû Bekr'in kapısından başka hiç bir kapı bırakilmıyacaktır.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Sahabe'nin Faziletleri
Konu: Ebû Bekri Sıddıki Radıyallahü Anh’in Faziletlerinden Bir Bab