Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı
6723-)
Bize Ubeydullah b. Muâz rivâyet etti. ki): Bana babam haber verdi. H. İbn Müsennâ ile İbn Beşşâr da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Ebî Adiy rivâyet etti. H. Bişr b. Hâlid dahi rivâyet etti. ki): Bize Muhammed (yani İbn Ca'fer) haber verdi. Bu râvilerin hepsi Şu'be'den, o da A'meş'den naklen rivâyet etmişlerdir. H. Ebû Bekr b. Nâfi' de rivâyet etti, ki): Bize Abdurrahman rivâyet etti. H. İbn Nümeyr dahi rivâyet etti. ki): Bize Mus'ab b. Mikdam rivâyet etti. Her iki râvi Süfyân'dan, o da A'meş'den Cerîr'in isnadiyle onun hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlardır. hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Merdâ»’da; Nesâî «Kitâbu't-Tıb»'da; İbn Mâce «Cenaze» bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Aslında ağrı-sızı demekse de, burada ondan murad hastalıktır. Arablar her ağrıya-sızıya hastalık derler. Teâlâ Hazretleri bilhassa Peygamberlerini şiddetli ağrı-sızı veren hastalıklarla ibtilâ etmiştir. Çünkü onlara herkesten ziyade iman kuvveti, şiddetli sabır ihsan buyurmuştur. Tâ ki bu sayede onlara vereceği sevabı tekmil ve hayrı ta'mim buyursun.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Müminin Başına Gelen Hastalık, Üzüntü Ve Buna Benzer Şeylerden Hatta Batan Dikenden Kazanacağı Sevab Bâbı
6724-)
Bize Osman b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb ve İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. İshâk: Ahberanâ, ötekiler: Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki): Bize Cerîr A'meş'den, o da İbrahim Et-Teymî'den, o da Haris b. Süveyd'den, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti, Abdullah Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına girdim. Kendisi şiddetli hasta idi. Elimle ona dokundum. Ve: Ya Resûlallah! Gerçekten sen şiddetli ıztırab nevbeti geçiriyorsûn! dedim. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Ben sizden İki adamın nevbet geçirdiği gibi, şiddetli nevbet geçiriyorum.» dedi. Ben: Bunun sebebi senin için iki ecir olmasıdır, dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): dedi. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Kendisine hastalık veya başka bir şeyden eza isabet eden hiç bir müslüman yoktur ki, Allah onunla günahlarını ağacın yapraklarını döktüğü gibi dökmesin!» buyurdular. hadîsinde: «Elimle ona dokundum...» cümlesi yoktur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Müminin Başına Gelen Hastalık, Üzüntü Ve Buna Benzer Şeylerden Hatta Batan Dikenden Kazanacağı Sevab Bâbı
6725-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti. H. Muhammed b. Eâfi' de rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti. ki): Bize Süfyân rivâyet etti. H. İshâk b. İbrahim dahi rivâyet etti. ki): Bize İsa b. Yûnus ile Yahya b. Abdi'l-Melik b. Ebî Ganiyye haber verdiler. Bu râvilerin hepsi A'meş'den Cerîr'in isnadiyle onun hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlardır. Muâviye'nin hadîsinde: Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin olsun! Yeryüzünde hiç bir müslüman yoktur ki... buyurdu.» ziyâdesi vardır. hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Merdâ»'nın bir iki yerinde biraz ziyâde ve noksan farkiyle tahric etmiştir. diyor ki: «Hasta dolaşan kimsenin doktor olmasa bile hastanın elinden tutması, hasta dolaşmanın âdabından olabilir:» Bâzılarına göre sıtma demektir. Bir takımları sıtmanın verdiği elem ve titreme olduğunu söjdemişlerdir. önceki babda hastanın yanında hastalığının onu üzecek şekilde ağır veya fena olduğunu söylememek gerektiğine tenbih etmiştik. Burada ise bilâkis Hazret-i Abdullah b. Mes'ud'un bu tenbihin hilâfına konuştuğunu görüyoruz. Fakat onun kiminle konuştuğu düşünülürse hilâfına konuşma olmadığı anlaşılır. Hastalığın ağırlığından bahsedilmemesi, hastayı üzeceği ve ye'se düşüreceği içindir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ise bundan müteessir olmazdı. Hastalığının şiddeti söylenince; evet, diyerek tasdik etmesi de bunu gösterir. Hastalığının fazla elem vermesi, ecrinin kat kat artması içindir. Nitekim bir hadîs-i şeriflerinde: en şiddetli belâya maruz kalanları biz Peygamberleriz, sonra evliya, daha sonra derece derece suleha gelir.» buyurmuşlardır. sizden iki adamın nevbet geçirdiği gibi, şiddetli nevbet geçiriyorum.» buyurması da bunun ecri kat kat artmak için olduğuna işarettir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Müminin Başına Gelen Hastalık, Üzüntü Ve Buna Benzer Şeylerden Hatta Batan Dikenden Kazanacağı Sevab Bâbı
6726-)
Bize Züheyr b. Harb ile İshâk b. İbrahim hep birden Cerîr'den rivâyet ettiler. Züheyr dedi ki: Bize Cerîr, Mansûr'dan, o da İbrahim'den, o da Esved'den naklen rivâyet etti. Esved Şöyle dedi: Âişe Minâ'da iken yanına Kureyş'den bir takım gençler girdi. Gülüyorlardı. Âişe: Niye gülüyorsunuz? diye sordu. Filân çadır ipinin üzerine düştü. Az daha boynu yahut gözü gidiyordu, dediler. Bunun üzerine Âişe: Gülmeyin! Çünkü ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: «Hiç bir müslüman yoktur ki, (ayağına) bir diken veya ondan büyük bir şey batsın da, onun sebebiyle kendisine bir derece verilmesin ve bir günahı silinmesin!» buyururken işittim, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Müminin Başına Gelen Hastalık, Üzüntü Ve Buna Benzer Şeylerden Hatta Batan Dikenden Kazanacağı Sevab Bâbı
6727-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb de rivâyet ettiler. Lâfız her ikisinindir. H. İshâk El-Hanzalî dahi rivâyet etti. İshâk: Ahberanâ; ötekiler: Haddesenâ tâbirlerini kullandılar, (Dediler ki): Bize Ebû Muâviye A'meş’den, o da İbrahim'den, o da Esved'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): bir diken veya daha büyük bir şey İsabet ederse, Allah onun sebebiyle kendisini bir derece yükseltir. Yahut ondan bir günah indirir.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Müminin Başına Gelen Hastalık, Üzüntü Ve Buna Benzer Şeylerden Hatta Batan Dikenden Kazanacağı Sevab Bâbı
6728-)
Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr rivâyet etti. Bize Muhammed b. Bişr rivâyet etti. ki): Bize Hişam babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): bir diken veya daha büyük bir şey isabet ederse, Allah onun sebebiyle günâhından eksiltir.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Müminin Başına Gelen Hastalık, Üzüntü Ve Buna Benzer Şeylerden Hatta Batan Dikenden Kazanacağı Sevab Bâbı
6729-)
Bize Ebû Küreyb rivâyet etti, ki): Bize Ebû Muâviye rİ- ki): Bize Hişam bu isnadla rivâyette bulundu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Müminin Başına Gelen Hastalık, Üzüntü Ve Buna Benzer Şeylerden Hatta Batan Dikenden Kazanacağı Sevab Bâbı
6730-)
Bana Ebû't-Tâhir rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi, ki): Bana Mâlik b. Enes ile Yûnus b. Yezid, İbnü Şihab'dan, o da Urve b. Zübeyr'den, o da Âişe'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):. başına gelen hiç bir musibet yoktur ki, onun sebebiyle günahı affolunmasın. Hattâ (ayağına) batan dikenle bile!» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Müminin Başına Gelen Hastalık, Üzüntü Ve Buna Benzer Şeylerden Hatta Batan Dikenden Kazanacağı Sevab Bâbı
6731-)
Bize Ebû't-Tâhir rivâyet etti. ki) ; Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Mâlik b. Enes, Yezîd b. Husayfe'den, o da Urve b. Zübeyr'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): başına bir musibet gelir. Hatta (ayağına) diken batarsa, Allah onun sebebiyle günahlarını eksiltir. Yahut onun sebebiyle günahlarından bazıları örtbas edilir.» buyurmuşlar. Urve'nin bu iki cümleden hangisini söylediğini bilemiyor.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Müminin Başına Gelen Hastalık, Üzüntü Ve Buna Benzer Şeylerden Hatta Batan Dikenden Kazanacağı Sevab Bâbı
6732-)
Bana Harnıele b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. ki): Bize Hayve haber verdi. ki): Bize İbn Hâd, Ebû Bekr b. Hazm'den, o da Amra'dan, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'l: başına gelen hiç bir şey, hattâ ayağına batan diken yoktur ki, Allah onun sebebiyle kendisine bir sevab yazmasın! Yahut onun sebebiyle kendisinden bir günah düşülmesin!» buyururken işittim. hadîsi Buhârî «Kitâbu’l-Merdâ»'da tahric etmiştir. Okla vurmak demektir. Sonra başa gelen her belâya musibet denilmiştir. Âişe'nin gençleri gülmekten men etmesi musibete uğrayan müslümanın kalbi kırılacağı içindir. Birinin başına musibet geldiği vakit ona gülmek çirkin bir şeydir. Meğer ki, kasden değil de kendini tutamayarak gülmüş olsun. hadîslerde müslümanlara büyük müjde vardır. Müslümanlar hastalık vesâir dünya musibetlerinden pek az hâli kalırlar. onların derecelerini artırmaya ve günahlarının affına sebep olurlar. Cumhûr-u ulemânın kavli de budur. Kâdî Iyâz bazı ulemanın: «Musibetler sadece günahlara keffâret olur. Derece artırmaz se-vab kazandırmaz.» dediklerini rivâyet etmiştir. Böyle bir kavil Abdullah b. Mes'ûd Hazretlerinden de rivâyet olunmuştur. Nevev î: «Müslim'in zikrettiği derecelerin kaldırıldığını ve sevab yazıldığını açıkça bildiren hadîsler onun kulağına varmamıştır.» diyor.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Müminin Başına Gelen Hastalık, Üzüntü Ve Buna Benzer Şeylerden Hatta Batan Dikenden Kazanacağı Sevab Bâbı
6733-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Üsâme Velid b. Kesir'den, o da Muhammed b. Amr b. Ata'dan, o da Ata' b. Yesâr'dan, o da Ebû Saîd ile Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Saîd ile Ebû Hüreyre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i şöyle buyururken işitmişler: başına sabit bir sızı veya bir meşakkat, bir hastalık, bir hüzün, hattâ kendini üzen bir keder gelirse, onunla günahlarından bâzısı örtbas edilir.» hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Merdâ»'da; Tirmiz'î «Kitâbu'l-Cenâizt'de tahric etmişlerdir. Meşakkat; Vasab: Sabit hastalık demektir. Hem: Düşündüğü şeyde insana ânz olan nahoş haldir. Hazen veya Hüzn ise geçmişte vuku' bulan nahoş bir hadîse sebebiyle duyulan üzüntüdür. Bunların ikisi de iç hastalıklarından sayılırlar. Bu ve emsali hadîsler: «Sevab ve azab hak edilen şeylerdir. Musibetler bunlardan değildir. Musibetlerden-dolayı verilen sevablar onlara sabredildiği ve rıza gösterildiği içindir.» diyenlerin sözünü reddetmektedir. Çünkü mücerred musibet gelmekle sevab hasıl olacağını açıkça bildirmektedirler. Sabır ve rızaya gelince: Bunlar sevabın ziyâdeliğine sebep olurlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Müminin Başına Gelen Hastalık, Üzüntü Ve Buna Benzer Şeylerden Hatta Batan Dikenden Kazanacağı Sevab Bâbı
6734-)
Bize Kuteybe b. Saîd ile Ebû Bekr t. Ebî Şeybe İkisi birden İbn Uyeyne'den rivâyet ettiler. Lâfız Kuteybe'nindir. ki): Bize Süfyân, Kureyş'den bir şeyh olan İbn Muhaysın'dan rivâyet etti. O da Muhammed b. Kays b. Mahremey'i Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet ederken dinlemiş. Ebû Hüreyre şöyle dedi kim bir kötülük işlerse, onun sebebiyle ceza görür." Sûre-i Nisa, Âyet: 123 âyeti inince müslümanlara pek şiddetli tesir etti. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yolu tutun ve doğruyu arayın! Müslümanın başına gelen her musibette bir keffâret vardır. Hatta vücudundan sıyrılan her sıyrıkta veya batan her dikende bile!» buyurdular. der ki: İbn Muhaysın, Ömer b. Abdirrahnınn b. Muhaysın'dır. Mekkelilerdendir. Müslim'in ta'rif ettiği bu zâtın Ömer değil Abdurrahman olduğunu söylemişi erse de Nevevî bunun hata olduğunu bildirmiş; «Doğrusu birincisidir.» demiştir. Sıyrıntı demektir. Ki çok defa parmağı yaralar. Nekbin aslı kapanmak ve çevirmektir. (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hadîsi ile ashabını teselli buyurmuş; ifrat ve tefritde bulunmamak ve doğruyu aramak şartıyle işlenen hatalara, musibetlerin keffâret olacağını bildirmiş; siz beşeriyet iktizası kötülük işleseniz de daha dünyada iken onları affettiren sebepler vardır. Bunlardan biri de musibetlerdir, demek istemiştir. Allahua'lem.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Müminin Başına Gelen Hastalık, Üzüntü Ve Buna Benzer Şeylerden Hatta Batan Dikenden Kazanacağı Sevab Bâbı
6735-)
Bana Ubeydullah b. Ömer el-Kavârîrî rivâyet etti. ki): Bize Yezid b. Zürey' rivâyet etti. ki) ; Bize Haccâc Es-Savvâf rivâyet etti. ki): Bana Ebû'z-Züheyr rivâyet etti. ki): Bize Câbir b. Abdillah rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ümmü Sâib'in — yahut Ümmü Müseyyeb'in — yanına girmiş de: «Sana ne oldu ey Ümmü Sâib —yahut ey Ummü Müseyyeb— titriyorsun.» diye sormuş. (O da): Sıtma! Allah hayrını vermesin! demiş. Bunun üzerine: «Sıtmaya sitem etme! Çünkü o âdemoğullannın günahlarını körüğün demir pasını giderdiği gibi giderir.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Müminin Başına Gelen Hastalık, Üzüntü Ve Buna Benzer Şeylerden Hatta Batan Dikenden Kazanacağı Sevab Bâbı
6736-)
Bize Ubeydullah b. Ömer El-Kavârîrî rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Saîd ile Bİşr b. Mufaddal rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Bekr İmran rivâyet etti. ki): Bana Ata' b. Ebî Rebah rivâyet etti. ki): Bana İbn Abbâs: Sana cennetliklerden bir kadın göstereyim mi? dedi. Hay hay! dedim. Şu siyah kadın! dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek Beni sara tutuyor da açılıyorum. Allah'a benim için dua ediver! dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'. sabret de cennet senin olsun! İstersen sana şifa vermesi için Allah'a dua edeyim!» buyurdular- Kadın: Sabrederim! Ama ben açılıyorum! Allah'a dua et de açılmayayım! O da kendisine dua etti. Abbâs rivâyetini Buhârî «Kitâbu’l-Merda»'da; Nesâî «Kitâbu't-Tib»'da tahric etmişlerdir. rivâyette kadının Habeşli iri yarı sarı bir kadın olduğu bildirilmiştir. İsminin Suayra veya şukayra olduğu söylenir. Bir rivâyette Sükeyra denilmiştir. illetinin sebebi ulemânın beyânına göre tıbbîdir. Dimağın menfezlerine heva veya buhar dolmak suretiyle içinde şiddetli bir taarruz meydana gelir. A'zâyı dumura uğratır. Bazan sar'a cin çarpmasından ileri gelir. Cinler bunu ya insanlara karşı duydukları aşk ve şehvet yahut düşmanlık sebebiyle yaparlar. Meselâ; insanlardan bazıları cinlere eziyet verir, onları görmedikleri için üzerlerine bevleder yahut sıcak su atarak ölümlerine sebep olurlar. Onlar da suçluyu çarpmak suretiyle cezalandırırlar. Mu'tezile'den bir taife sar'alı insanın bedenine cinlerin girmesini imkânsız görmüşlerdir. Buhârî sârini Aynî bunun hata olduğunu söylemiştir. (sallallahü aleyhi ve sellem) sar'alı kadını sabretmekle dua arasında muhayyer bırakmıştır. Kadın saralı haline sabredeceğini söylemiş, fakat o halde avret yerleri açıldığı için Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den açılmaması hususunda dua istemiş: O da kendisine dua etmiş ve bir daha kadın açılmamıştır. şerif sabrın sonu cennet olduğuna ve takatına güvenenler için meşakkat ve azimetle amelin ruhsattan daha faziletli olduğuna delildir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Müminin Başına Gelen Hastalık, Üzüntü Ve Buna Benzer Şeylerden Hatta Batan Dikenden Kazanacağı Sevab Bâbı
6737-)
Bize Abdullah b. Abdirrahman b. Behrâm Ed-Dârimî rivâyet etti. ki): Bize Mervân (yani İbn Muhammed Ed-Dımeşkî) rivâyet etti. ki): Bize Saîd b. Abdil-Aziz, Rabîa b. Yezid'den, o da Ebû İdris El-Havlânî'den, o da Ebû Zer'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen Allah Tebâreke ve Teâlâ'dan rivâyet ettikleri meyânında şunu rivâyet etti: (Allah) Buyurdu ki: Ben zulmü kendime haranı kılmışımdir. Onu sizin aranızda da haram kıldım. Binâenaleyh birbirinize zulmetmeyin! Ey kullarım! Hepiniz dalâlettesiniz, yalnız benim hidâyete erdirdiğim müstesna! İmdi benden hidâyet dileyin ki, sizi hidâyete erdireyim. Ey kullarım! Hepiniz açsınız! Yalnız benim doyurduğum müstesna. İmdi benden yiyecek isteyin ki, sizi doyurayım. Ey kullarım! Hepiniz çıplaksınız, yalnız benim giydirdiğim müstesna! Şu halde benden giyecek isteyin ki, sizi giydireyim. Ey kullarım! Siz gece-gündüz günah işliyorsunuz. Bütün günahları affeden de benim. Şu halde benden af dileyin ki, sizi affedeyim! Ey kullarım! Sizin bana zarar vermeye elbet gücünüz yetmez ki, zarar veresiniz. —Bana fayda vermeye de gücünüz yetmez ki, fayda veresiniz.— Ey kullarım! Sizin evveliniz âhiriniz, insiniz cinnîniz sizden en takva sahibi bir adamın kalbi üzre olsalar, bu benim mülküme bir şey ziyâde etmez. Ey kullarım! Sizin evveliniz âhiriniz ve insiniz cinnîniz en sapık bir adamın kalbi üzere olsalar, bu benim mülkümden bir şey eksiltmez. Ey kullarım! Sizin evveliniz âhiriniz ve insanınız cinnîniz bir toprağın üzerinde ayağa kalkarak benden isteseler, ben de her İnsana dilediğini versem; bu bende olandan ancak iğnenin denize batırıldığı vakit azalttığı kadar azaltır. Ey kullarım! Bunlar ancak sizin ameilerinizdir. Onları size sayıyorum. Sonra onların karşılığını size tastamam veriyorum. İmdi (verileni) kim hayır bulursa Allah'a hamdetsîn! Hayırdan başka bulan ancak kendini muaheze etsin!» ki: Ebû İdris El-Havlânî bu hadîsi rivâyet ettiği vakit dizlerinin üzerine çökerdi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Zulmün Haram Kılınması Bâbı
6738-)
Bana bu hadîsi Ebû Bekr b. İshâk rivâyet etti. ki): Bize Ebû Müshir rivâyet etti. ki): Bize Saîd b. Abdi’l-Aziz bu isnadla rivâyette bulundu. Şu kadar var ki, Mervân'ın hadîsi her ikisininkinden daha tamamdır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Zulmün Haram Kılınması Bâbı
6739-)
Ebû İshâk dedi ki: Bize Bu hadîsi Bişrin iki oğlu Hasan ve Hüseyin ile Muhammed b. Yahya rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Müshir rivâyet etti. Ve hadîsi bütün uzunluğu ile anlatmışlardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Zulmün Haram Kılınması Bâbı
6740-)
Bize İshâk b. İbrahim ile Muhammed b. Müsennâ ikisi birden Abdüssamed b. Abdi'l-Vâris'den rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Hemmam rivâyet etti. ki): Bize Katâde, Ebû Kılâbe'den, o da Ebû Esmâ'dan, o da Ebû Zer'den naklen rivâyet etti. Ebû Zer ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Rabbi Tebâreke ve Teâlâ'dan rivâyet ettikleri meyânında şöyle buyurdular: zulmü kendime ve kullarıma haram kıldım. Binâenaleyh birbirinize zulmetmeyin!..» râvi hadîsi yukarki gibi nakletmiştir. Ama zikrettiğimiz Ebû İdris hadîsi bundan daha tamamdır. hadîs Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Allahü teâlâ'dan naklettiği kutsî hadîslerdendir. Zulüm, haksız' yere başkasının malını almak; ırzına sataşmak ve emsali şeylerdir. Ulemâ onu: Bir şeyi icabının aksine yapmaktır, diye tarif ederler. Teâlâ Hazretlerinin kullarına zulmetmesi müstehil yani imkânsızdır. Zira onun fevkinde itaat edeceği bir kimse yoktur. Bütün âlem onun mülküdür. Başka bir mülk sahibi olmadığına göre Allahü teâlâ'nın başkasının mülküne tecâvüz ve zulmü de tasavvur olunamaz. Haram kılmak, men etmek manasınadır. Bu itibarla Teâlâ Hazretleri zulümden münezzeh oluşuna haram kıldım ismini vermiştir. Zira bir şeyin esasen bulunmaması nıenınûa benzer. Men edilen şeyden maksat da o şeyin bulunmamasıdır. dalâlettesiniz...» cümlesi hakkında Mâzirî şunları söylemiştir: «Bunun zahirî mânâsı bütün kulların dalâlet üzere yaratılmış olması yalnız Allah'ın hidâyet verdiklerinin dalâletten kurtulmasıdır. Halbuki meşhur bir hadiste ; doğan çocuk fıtrat üzere doğar.» buyurulmuştur. Buna göre birinci hadîsten murad; insanların Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in gönderilmesinden önceki halleri olabilir. Ve: Tabiatlarındaki şehvet, rahat düşkünlüğü ile düşünceyi ihmal halleri üzerine bırakılsalar dalâlete düşerlerdi, mânâsı kastedilmiş olabilir.» Mâzirî'nin bu ikinci tevcihini daha muvafık bulmaktadır. İğne demektir. Teâlâ Hazretlerinin bu beyânı mânâyı zihinlere daha kolay yerleştirmek içindir. Maksad her insana istediği verilse, bu benim hazinemden hiç bir şey eksiltmez, demektir. Çünkü Allah'ın mülküne noksanlık arız olmaz. Noksanlık sınırlı ulan fini şeylere mahsustur. İğne ile denizden su almak bir darb-ı meseldir. İnsanlar bunu bir şeyin azlığını anlatmak için kullanırlar. Çünkü deniz müşahede edilen şeylerin en büyüğü, iğne ise en küçüğüdür. Bu küçük nesnenin incecik ucuna yapışacak su yok denecek kadar azdır. Bundan dolayı bütün insanlara verilecek isteklerinin Allah'ın hazînesinden hiç bir şey eksiltmeyeceği bu darb-ı meselle ifâde buyurulmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Zulmün Haram Kılınması Bâbı
6741-)
Bize Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb rivâyet etti. ki): Bize Dâvud (yani İbn Kays) Ubeydullah b. Miksem'den, o da Câbir b. Abdillah'dan naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): sakının! Çünkü zulüm kıyâmet gününde karanlıklar olacaktır. Cimrilikten del sakının! Çünkü cimrilik sizden öncekileri helâk etmiş, onları birbirlerinin kanlarını dökmeye, haramlarını helâl saymaya sevketmiştir.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Zulmün Haram Kılınması Bâbı
6742-)
Bana Muhammed b. Hâtim rivâyet etti. ki): Bize Şebâbe rivâyet etti. ki): Bize Abdü’l-Aziz El-Mâcîşûn, Abdullah b. Dinar'dan, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ki, zulüm kıyâmet gününde karanlıklar (olacak) dir.»buyurdular. Ömer rivâyetini Buhârî «Kitâbu'l-Mezâlim»'de; Tirmizî -Kitâbu’l-Birr»'de tahric etmişlerdir. Tirmizî onun hakkında: «Bu Ijadîs Hasen Garibdir» demiştir. Iyâz’ın beyânına göre ulemâdan bazıları: «Bu hadîsden murad zahirî mânâsıdır. Yapılan zulüm kıyâmet gününde sahibine karanlıklar şeklinde tecelli edecek, mü'minlerin nuru önlerinde, yanlarında parlayıp dururken, o yolunu bulamıyacaktır.» demişlerdir. buradaki karanlıklardan kıyâmetin şiddet ve dehşetleri kastedilmiş olabileceğini de söylemiştir. Cevzî diyor ki: «Zulüm iki suça şâmildir: Biri haksız yere başkasının malını almak, diğeri adaleti emreden kimseye karşı gelmektir. Bu ikincisi daha beterdir. Çünkü zulüm hemen hemen Allah'dan başka yardımcısı olmayan zayıfa yapılır. Bu ancak kalbin kararmasından neş'et eder. Zira hidâyet nuruyla aydınlanmış olsa, yaptıklarının sonunu düşünür.» Iyâz: Cimrilikten dolayı helâk olanlardan murâd; dünya helâkinin de, âhiret helâkinin de olabileceği ihtimâli üzerinde durmuştur. Nevevî ikinci İhtimâli yani âhirette helâk olacakları mânâsını daha münâsib bulmuştur. Hem dünyada, hem de âhirette helâk olacakları mânâsına gelmesi de muhtemeldir. Ulemâdan bir cemâat şuh ile buhl arasında fark görmüşlerdir. Bunların ikisi de cimrilik mânâsına gelmekle beraber; şuh, buhlden daha şiddetlidir. Bazıları şuh'un cimrilikte hırs göstermek olduğunu söylemiş, bir takımları da: «Bu hal ferdî işlerdedir. Şuh ise her şeye âm ve şâmildir.» demişlerdir. Bu husûsda daha başka tarifler de yapılmıştır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Zulmün Haram Kılınması Bâbı
6743-)
Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize Leys Ükayl'den, o da Zührî'den, o da Sâlim'den, o da babasından naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): müslümanin kardeşidir. Ona zulmetmez; onu tehlikeye atmaz. Bir kimse din kardeşinin hacetinde bulunursa, Allah da onun hacetinde bulunur. Her kim bir müslümanın bir sıkıntısını giderirse, onun sebebiyle Allah kendisinden kıyâmet sıkınalarından birini giderir. Ve her kim bir müslümanın suçunu örtbas ederse kıyâmet gününde Allah onu örtbas eder.» buyurmuşlar. hadîsi Buhârî «Kitâbu’l-Mezâlim» ile «Kitâbu’l-ikrah»'da; Ebû Dâvud ile Tirmizî «Hudûd» bahsinde; Nesâî “Kitabu'r-Recm»'de tahric etmişlerdir. İbn Mâce. Hâkim, Taberânî ve İmâm Ahmed de muhtelif lâfızlarla rivâyet etmişlerdir. kardeşliği İslâmiyet itibariyledir. Aralarında ittifak ve mutabakat bulunan iki şeye Arabcada kardeş denilir. Müslüman tabiri ; Hür, köle, baliğ ve mümeyyiz olan her ferde şâmildir, Binâenaleyh müslümanlıkta kölelerle sahipleri de kardeştirler. zulmetmez...» cümlesi emir manasınadır. Ve te'kid kabililindendir. Çünkü müslümanın müslümana zulmetmesi haramdır. Battal: «Mazluma yardım etmek farz-ı kifâyedir. Sultana ise bu farz-ı ayn olur.» demiştir. İbn Tîn ; «Müslümanın müslümana zulmetmemesi farz; onu tehlikeye atmaması ise müstehabdır.» demişle de, Aynî bunların yerine göre değişeceğini söylemiştir. suçunu örtbas etmek, kendisine gizlice tenbih ve nasi-hatta bulunmaya mâni değildir. Bu hüküm aşikâre suç işlemiyenler hakkındadır. Zamanımızda olduğu gibi, her suçu pervasızca göz önünde yapanlar bundan hariçtir. Bunlara fasık denilir ki, gıybetleri mubahtır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu husûsda: âlem bilip dururken anmaktan çekiniyor musunuz? Onu kendisinde bulunan marifetiyle anın kir insanlar ondan sakınsın!» buyurmuştur. Gam, keder mânâsına gelir. Bir kimsenin gam ve kederini, sıkıntısını gidermek malla, canla veya mevki ile olabilir. diyor ki: «Burada mendûb olan örtbasdan murad; eziyet ve fesadla meşhur olmayan iyi hal sahipleridir. Eziyet ve fesadla meşhur olan kimseye gelince onun suçunu örtbas etmemek ve mefsedetinden korkulmazsa kendisini Ulu’l-Emre şikâyet etmek müstehab olur. Çünkü Örtbas etmek, onu daha ziyâde ezâ ve fesada tama'landırır. Hürmetleri çiğnemeye ve daha başkalarını yapmaya cesaretlendirir. Bütün bunlar olmuş bitmiş bir suçu Örtbas etmek hakkındadır. Henüz yapılmakta olan bir suçu gören kimseye ona itiraz etmek ve elinden geliyorsa men etmek vâcibdir. Tehiri helâl değildir. Men etmekten âcizse meseleyi —Bir mefsedet terettüb etmiye-ceğinden emin olmak şartiyle— Ulu’l-Emre şikâyet etmesi lâzım gelir. Râvilerin, şâhidlerin; sadaka, evkaf ve yetim mallarına nezâret eden emin kimselerin ve emsalinin cerh edilmelerine gelince: Hacet zamanında bunları cerh etmek vâcibdir. Ehliyetlerine dokunan bir halleri görülürse onu örtbas etmek helâl değildir. Bu hâl haram olan gıybetten değil, vâcib olan nasihattan ma'duddur. Ulemâ bu hususa ittifak etmişlerdir.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Zulmün Haram Kılınması Bâbı
6744-)
Bize Kuteybe b. Saîd'le Ali b. Hucr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İsmail (bu zât İbn Ca'fer'dir) Alâ'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kimdir bilir misiniz?» buyurmuş. Ashab: Bizim aramızda müflis hiç bir dirhemi ve eşyası olmayan kimsedir, demişler. Bunun üzerine: benim ümmetimden müflis, kıyâmet gününde namaz, oruç ve zekâtla gelecek olan kimsedir. Ama şuna sövmüş, buna zînâ isnadında bulunmuş; şunun malını yemiş; bunun kanını dökmüş, diğerini de dövmüş olarak gelecek. Ve buna hasenatından şuna hasenatından verilecektir. Şayet dâvası görülmeden hasenatı biterse, onların günahlarından alınarak bunun üzerine yüklenecek, sonra cehenneme atılacaktır.» buyurmuşlar. hadîste Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) müflisin hakikatim tarif etmiştir. İnsanlar arasında hiç malı bulunmayan veya malı pek az olan kimseye müflis denilirse de, hakikî müflis bunlar değildir. Çünkü bu hâl Öliümle yahut sonradan zenginlemekle değişebilir. Hakikî müflis bu hadiste bildirilen kimsedir. Böylesi kamilen mahv-ü helâk olmuş tam yoksuldur!. İşlediği hayır ve hasenatın sevablan borçlularına verilecek, bunlar bitince borçlularının günahları bunun üzerine yüklenecek, sonra cehennemi boylayacaktır ki, zarar ve ziyanı helâk ve iflâsı bu suretle tamam olacaktır. Ma'ziri'nin rivâyetine göre bid'atçılardan bazısı bu hadîsin: bir günahkâr başkasının günahını yüklenmez..." âyet-i kerîmesine muarızdır, diye itirazda bulunmuşsa da bu itiraz cehaletten ileri gelen bir hatâdır. Çünkü müflis kendi fiili ve zulmüyle hak ettiğinin cezasını çekecektir. Hiç bir kabahati yokken cezalandırılacak değildir. Ehl-i sünnetin mezhebi budur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Zulmün Haram Kılınması Bâbı
6745-)
Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe ve İbn Hucr rivâyet ettiler. (Dediler ki) ; Bize İsmail (yani İbn Cafer) Alâ'dan, o da babasın'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): gününde hakları mutlaka sahiplerine vereceksiniz. Hattâ boynuzsuz koyun İçin boynuzlu koyundan kısas alınacaktır.» buyurmuşlar. hadîs kıyâmet gününde insanların, çocukların, delilerin ve kendilerine İslâmiyete da'vet ulaşmayanların haşredildikleri gibi, hayvanların da dirilerek mahşer yerine getirileceklerine açık delildir. Kitap ve Sünnetin bütün delilleri de bunu isbat etmektedir. Teâlâ Hazretleri: vahşîler haşrolunduğu vakit..." Sûre-i Tekvir, Âyet: 5 buyurmuştur. Aklen veya şer'an bir mâni bulunmadığı takdirde, serî bir sözü zahir mânâsı üzerine bırakmak vâcibdir. Ulemânın beyânına göre kıyâmet gününde mahşer yerine toplanmak için sevab veya ceza vermek şart değildir. Boynuzsuz koyun için de boynuzludan kısas almak mükelleflere mahsus olan kıcas değil, Kısas-ı' Mukabele'dir. Çünkü hayvanlar mükellef değillerdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Zulmün Haram Kılınması Bâbı
6746-)
Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti. ki): Bize Büreyde b. Ebî Bürde tabasından, o da Ebû Mûsa'dan naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ki, Allah (azze ve celle) zâlime mühlet verir. Ama bir de yakalarsa onu bırakmaz.» buyurdu. Sonra şu âyeti okudu: şehirler zulmeder de, Rabbin onları azab eylerse, Rabbinin azabı böyledir. Gerçekten onun azabı eüm ve şiddetlidir." Sûre-i Hud, Âyet: 102 hadîsi Buhârî, Nesâî ve İbn Mâce Hûd Sûresi'nin tefsirinde tahric etmişlerdir. Tehir etmek ve mühlet vermektir. kelime müleve veya mileve aslından alınmıştır. Müleve: Müddet ve zaman mânâsına gelir. Râgıb'ın beyânına göre ahz: Bir şeyi elde etmek ve almaktır. Bu bazan ele almak, bazan da kahretmek suretiyle olur. Âyetteki ahz kahretmek manasınadır. zulmünden murad; halkının zalimliğidir. Zulüm; mahalli zikir, hâili murad kabilinden mecazen şehirlere izafe olunmuştur. diyor ki: «Bu Mekke kâfirlerinden olsun, başkalarından olsun ahâlisi zâlim olan her belde hattâ başkasına yahut günah işlemek suretiyle kendine zulmeden herkes hakkında zulmün aki-betinin vahim olacağından sakındırmaktır. Binâenaleyh her günahkâra Rabbinin elim ve şiddetli azabından korunmak ve mühlete aldanmayarak hemen tevbeye şitâb etmek gerekir,
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Zulmün Haram Kılınması Bâbı
6747-)
Bize Ahmed b. Abdillah b. Yûnus rivâyet etti. ki) Bize Züheyr rivâyet etti. ki): Bize Ebû'z-Zübeyr, Câbir'den rivâyet etti. Câbir Şöyle dedi: Biri muhacirlerden, diğeri ensârdan iki Çocuk kavga ettiler. Bunun' üzerine muhacir yahut muhacirler: Yetişin ey muhacirler! Ensârî de: Yetişin ey ensâr! diye haykırdılar. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) çıkarak: bu cahiliyet halkı dâvası?» diye sordu. Ashâb ; Bir şey yok ya Resûlallah! Yalnız iki çocuk kavga ettiler de biri diğerinin kıçına vurdu, dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): halde zararı yok. Kişi zâlim de olsa, mazlum da olsa din kardeşine yardım etsin. Zâlimse onu men etsin. Zira bu onun için bir yardımdır. Mazlum ise ona yardımda bulunsun!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Zalim Veya Mazlum Her Din Kardeşine Yardım Bâbı
6748-)
Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe ile Züheyr b. Harb, Ahmede'd-Dablî ve İbn Ebî Ömer rivâyet ettiler. Lâfız İbn Ebî Şeybe'nindir. İbn Abde: Ahberanâ tâbirini kullandı. Ötekiler: Bize Süfyân b. Uyeyne rivâyet etti dediler. Süfyân ki: Amr Câbir b. Abdillah, şunu söylerken işitmiş: Bir gazada Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) le birlikte bulunuyorduk. Muhacirlerden bir adam ensârdan birinin kıçına vurdu. Derken ensârî: Yetişin ey ensâr! Muhacir de: Yetişin ey muhacirler! dediler. üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): câhiliyyet dâvası ne oluyor?» buyurdu. Ashâb: Ya Resûlallah! Muhacirlerden bir adam, ensârdan birinin kıçına vurdu, dediler. O da: dâvayı bırakın! Çünkü o kokmuş bir şeydir.» buyurdular. Derken Abdullah b. Übey bu daveti işitti. Ve: Vallahi onlar bunu yaptılar! Medine'ye dönersek şerefli olan şerefsizi oradan mutlaka çıkaracaktır, dedi. Ömer: Bana müsaade et de şu münafığın boynunu vurayım! dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): onu! İnsanlar Muhammed ashabını Öldürüyor diye konuşmasınlar.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Zalim Veya Mazlum Her Din Kardeşine Yardım Bâbı
6749-)
Bize İshâk b. İbrahim ile İshâk b. Mansûr ve Muhammed b. Râfi' rivâyet ettiler. İbn Râfi': Haddesenâ; Ötekiler: Ahberanâ tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki): Bize Abdürrezzâk haber verdi. ki): Bize Ma'mer, Eyyûb'dan, o da Amr b. Dinar'dan, o da Câbir b. Abdillah'dan naklen haber verdi. Câbir Şöyle dedi: Muhacirlerden bir adam, ensârdan birinin kıçına vurdu. O da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek ondan kısas istedi. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): bu dâvayı! Çünkü o kokmuş bir şeydir.» buyurdular. Mansur kendi rivâyetinde: «Amr işitmiş ki: Ben Câbir’den dinledim.» demiştir. hadîsi Buhârî «Edeb» ve «Tefsir» bahislerinde; Tirmizî «Tefsir» de; Nesâî «Siyer» ile «El-yevm ve’l-leyle» ve «Tefsir» bahislerinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Bir kimsenin kıçına elle veya ayakla vurmaktır. Zikri geçen kavga Beni Mustalik gazasında olmuştur. Kavga eden muhacir Cehcah b. Kays, ensârî de Sinan b. Vebra'dır, Zehcah , Hazret-i Ömer'in maiyetinde olup, onun atını yedermiş. Bu sata İbn Saîd El-Gıfârî de denilir. rivâyet ettiği mürsel bir hadîsde şöyle denilmektedir: «Onlardan büyük bir münafık şunu söyledi: Bunların misâli öbür adamm semizlet de seni yesin, dediği gibidir.» (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu kavgaya câhiliyet dâvası demesi, ondan hoşlanmadığı içindir. Çünkü tarafların kabilelerini yardıma çağırmaları hakikaten câhiliyet devrinden kalma bir âdet idi, Câhiliyet devrinde Arablar birbirlerinden haklarını almak için akraba ve kabilelerini yardıma çağırırlardı. İslâmiyet bu âdeti iptal etmiş, dâvaların hallini şer'î hükümlere bağlamıştır. Bir insan başkasının hakkına tecavüz ederse, haklıyı haksızı hâkim ayırır. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu kıssanın sonunda: «Zararı yok...» buyurması: Bu kıssadan benim korktuğum şiddet hâsıl olmadı manasınadır. Çünkü fitne ve fesadı mûcib olacak câhiliyet gaşalığı zuhur edeceğinden endîşe duymuştu. şerîf Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sâhib olduğı sabır ve tahammülü göstermekte ve daha büyük mefsedetlere sebep olacak bazı yolsuzluklara sabır gerektiğine işaret etmektedir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dâima müslümanlarm. kalblerini yatıştırmaya çalışır. Müslümanlığın kuvvet bulması, imanın kalblere yer etmesi için bedevilerle münafıkların gösterdikleri kabalıklara sabreder, bu maksatla onlara bol bol ihsanlarda bulunurdu. Münafıkları da bundan dolayı öldürmemişti. Kâdî Iyâz bu hükmün neshedilip edilmediği hususunda ulemânın ihtilâf ettiklerini söylemiştir. Bazıları: «Münafıkların affedilmesi nifaklarını meydana çıkarmadıklarındandır. Nifakları zuhur ederse Öldürülürler.»: demişlerdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Zalim Veya Mazlum Her Din Kardeşine Yardım Bâbı
6750-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Âmir El-Eş'arî rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Abdullah b. İdris ile Ebû Üsâme rivâyet ettiler. H. Ebû Küreyb Muhammed b. Alâ' da rivâyet etti. ki): Bize İbn Mübarek ile İbn İdris ve Ebû Üsâme hep birden Büreyd'den, o da Ebû Bürde'den, o da Ebû Mûsa'dan naklen rivâyet ettiler. Ebû Mûsa şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): için mü'min birbirini perçinleyen duvar gibidir.» buyurdular. hadîsi Buhârî «Namaz», «Edeb» ve «Mezâlim» bahislerinde; Tirmizî «Kitâbu'l-Bin de; Nesâî «Zekât» bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. rivâyetinde:«Parmaklarını birbirine geçirdi...» ibaresi de vardır. Hadîs-i şerif bir teşbihden ibaret olup: «Birbirini -perçinleyen» ve «Parmaklarını birbirine geçirdi» cümleleri teşbihin vechini beyân etmektedirler. Yani mü'minler birbirini tutmakta ve yardımlaşmakta duvar eczasının birbirine kaynaşmasına benzerler. Bu hadîs sözünü mübalağa ile beyân etmek istiyen bir kimsenin muhatabına daha tesirli olsun diye hareketiyle mübalağayı temsil etmesinin caiz olduğunu göstermektedir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Müminlerin Birbirlerine Acımaları, Şefket Etmeleri Ve Yardımlaşmaları Bâbı
6751-)
Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Zekeriyya, Şam'den, o da Nu'man b. Beşîr'den naklen rivâyet etti. Nu'man Şöyle dedi: Resûlüllah
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Müminlerin Birbirlerine Acımaları, Şefket Etmeleri Ve Yardımlaşmaları Bâbı
6753-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Saîd El-Eşec rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Veki' A'meş'den, o da Şa'bî'den, o da Nu'man b. Beşîr'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): bir adam gibidir. Başı ağırsa cesedin sair yerleri humma ve uykusuzlukla ona (iştirake) çağrışırlar.» buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Müminlerin Birbirlerine Acımaları, Şefket Etmeleri Ve Yardımlaşmaları Bâbı
6754-)
Bana Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize Humeyd b. Abdirrahman, A'meş'den, o da Hayseme'den, Nu'man b. Beşir'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): bir adam gibidir. Gözü ağırsa bütün vücudu ağırır. Başı da ağırsa bütün vücudu ağırır.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Müminlerin Birbirlerine Acımaları, Şefket Etmeleri Ve Yardımlaşmaları Bâbı
6755-)
Bize İbn Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize Humeyd b. Abdirrahman A'meş'den, o da Şa'bî'den, o da Nu'man b. Beşir'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen bu hadîsin benzerini rivâyet etti. hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Edeb»'de tahric etmiştir. hadîs dahi bir teşbihdir. Vechi şebeh zahmet ve rahmet hususunda birbirine uymaktır. Uykusuzluğun sebebi duyulan acıdır. Humma ise uykusuzluk sebebiyle daha da artan bir hastalıktır. Kirmanı: «Humma garib bir hararettir. Kalbde yanar ve bedenin her tarafına yayılarak tabiî fiillerle zararlı bir şekilde alevlenir.» demiştir. Hummanın Türkçe adı sıtmadır. hadîsler müslümanlarm birbirlerinin haklarına riayeti gerektiğine açık delil olup, onları birbirlerine karşı saygılı, merhametli, şefkatli olmaya günah sayılmayan hususlarda yardımlaşmaya teşvik etmektedirler.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Müminlerin Birbirlerine Acımaları, Şefket Etmeleri Ve Yardımlaşmaları Bâbı
6756-)
Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe ve İbn Hucur rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İsmail (yani İbn Ca'fer) Alâ'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): iki kişinin söyledikleri (nîn vebali), mazlum olan tecâvüzde bulunmadıkça başlayana aittir.» buyurmuşlar. hadîsten murâd şudur: Birbirine söven iki kimsenin günahları sövmeye ilk başlayana aittir. Meğer ki, sövülen kimse haddini aşarak ona daha fazla sövmüş ola! şerîf mütecavizden karşılık vermenin caiz olduğuna delildir. Bu hususta ihtilâf yoksa da sabırlı davranarak affetmek yine efdaldir. yere bir müslümana sövmek haramdır. Fakat sövülen kimsenin de karşılık verirken ondan ileri gitmemesi icab eder. Ancak söven kimse yalan söyler, zina iftirasında bulunur veya geçmişine söverse, bu takdirde ona: Ey zâlim, ey ahmak gibi sözlerle mukabelere bulunabilir. Ve bu suretle ondan hakkını almış olur. Söven de onun hakkından kur-tulur. Yalnız söze başlaması suçu yahut Allah için hak ettiği günahı kalır. Bazıları hiç bir günahı kalmadığını söylemişlerdir. Bu takdirde söze ilk başlayanın vebalinden murad günah değil zemmedilmesi olur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Sövmekten Nehy Bâbı
6757-)
Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe ve İbn Hucr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İsmail (bu zat İbn Ca'fer'dir) Alâ'dan, o da babasından, o" da Ebû Hüreyre'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in naklen rivâyet etti: hiç bir malı eksiltmez. Af sebebiyle Allah bir kulun ancak Şerefini artırır. Ve bir kimse Allah için tevazu gösterirse Allah onu ancak yükseltir.» buyurmuşlar. bu hadîsin her cümlesi hakkında iki vecih beyan etmişlerdir. hiç bir malı eksiltmez...» cümlesinin birinci veçhe göre mânası: Allah o mala bereket verir; ondan zararı def eder; bu suretle azalmış görünen kısım gibi bereketle yerine gelir, demektir. Bu cihet hissen ye âdeten anlaşılır. İkinci veçhe göre mâna şudur: Mal sûreten azalsa da ona verilen sevab ile noksanı tamamlandığı gibi, kat kat ziyâdesi de Verilir. sebebiyle Allah bir kulun ancak şerefini artırır.» cümlesinin birinci veçhe göre mânâsı af ve semahatla meşhur olan bir kimse kalblerde büyür. Şerefi artar. Ona herkes ta'zim ve ikramda bulunur, demektir, ikinci veçhe göre bundan murad âhiretteki ecr-ü mükâfatı ve oradaki şerefidir. kimse Allah için tevazu gösterirse; Allah onu ancak yükseltir.» cümlesi de öyledir. Yani birinci veçhe göre: Allah onu dünyada yükseltir. Herkesin kalbinde yer eder. İkinci veçhe göre âhirette kendisine sevab ve yüksek dereceler verir, demektir. Maamafih bu cümlelerden hem dünyada, hem âhirette derecesinin yükseltileceği mânâsı kastedilmiş de'olabilir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Af Ve Tevazuun Müstehab Oluşu Bâbı
6758-)
Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe ve İbn Hucr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İsmail, Alâ'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): nedir bilir misiniz?» buyurmuş. Ashâb: Allah ve Resûlü bilir demişler. hoşlanmadığı bir şeyle anmandır.» buyurmuş, Yâ kardeşimde benim söylediğim bulunursa, ne buyurursun? denilmiş. onda varsa, onu gıybet ettin demektir. Eğar onda yoksa, ona bühtan etmiş olursun.» buyurmuşlar. bir kimsenin arkasından onun hoşlanmayacağı şeyleri söylemektir. Bühtan, yalan bâtıl demektir. Bunun aslı bir kimsenin yüzüne karşı bâtılı söylemektir. ile bühtanın ikisi de haram ise de, şer'î bir maksatla gıybet etmek mubah olur. Gıybeti mubah kılan sebepler altıdır:
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Gıybetin Haram Kılınması Bâbı
6759-)
Bana Ümeyye b. Bistam El-Ayşî rivâyet etti. ki): Bize Yezîd (yani İbn Zürey') rivâyet ett. ki): Bize Ravh Suheyl den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti: dünyada bir kulunu (n günahını) örterse onu kıyâmet gününde de örter.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Allahü Teâlânın Dünyada Kusurunu Gizlediği Kimsenin, Âhirette De Gizleyeceğini Müjdeleme Bâbı
6760-)
Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Affân rivâyet etti. ki): Bize Vüheyb rivâyet etti. ki): Bize Süheyl bahasından, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti: bir kul bir kulu (n günahını) örterse, kıyâmet gününde onu Allah da örtbas eder.» buyurmuşlar. Iyâz'ın beyânına göre bu hadîsin dahi ıkı veçhe ihtimali vardır. Birinci veçhe göre Allah dünyada günahını örtbas ettiği kulunun kusur ve günahlarını mahşerde de gizler. Ve mahşer halkı onu bilmezler. İkinci veçhe göre o suçtan dolayı kulunu hesaba çekmekten ve suçu söylemekten vaz geçer. Birinci mânâyı Kâdî Iyâz daha muvafık görmüştür. kardeşinin suçunu affeden kimse hakkındaki izahatı bundan bir bâb önce görmüştük.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Allahü Teâlânın Dünyada Kusurunu Gizlediği Kimsenin, Âhirette De Gizleyeceğini Müjdeleme Bâbı
6761-)
Bize Kuteybe b. Saîd İle Ebû Bekr b. Ebî Şeybe, Amru'n-Nâkid, Züheyr b. Harb ve İbn Nümeyr hep birden İbn Uyeyne'den rivâyet ettiler. Lâfız Züheyr'indir. ki): Bize Süfyân (bu zât İbn Uyeyne'dir) İbn Münkedir'den rivâyet etti. O da Urve b. Zübeyri şöyle derken işitmiş. Bana Âişe rivâyet etti ki, bir adam Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına girmek için izin istemiş. O da: izin verin. Bu aşiretin oğlu ne fenadır. Yahut bu aşiretin adamı ne fenadır!» buyurmuş. Adam yanına girince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onunla yumuşak konuşmuş. Âişe Dedi ki, ben: Ya Resûlallah! Onun hakkında söylediğini söyledin. Sonra kendisiyle yumuşak konuştun? dedim. Âişe! Şüphesiz ki, kıyâmet gününde Allah nezdinde insanların en kötü mertebelisi, insanların fuhşundan korkarak kendisine veda ettiği yahut kendisini terk ettiği kimsedir.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Fuhuşundan Korkulan Kimseye Yumuşak Davranma Bâbı
6762-)
Bana Muhammed b. Râü' ile Abd b. Humeyd ikisi birden Abdürrezzâk'dan rivâyet ettiler. ki): Bize Ma'mer İbn Münkedir’den bu isnadda bu hadîsin mânâsının mislini haber verdi. Yalnız o: kavmin kardeşi ve aşiretin oğlu ne fenadır.» dedi. hadîsi Buhârî «Kitâbü'l--Edeb»'in bir iki yerinde; Ebû Dâvud «Kitâbu’l-Edeb»'de; Tirmizî «Kitâbu'l-Birr»'de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Battal'in beyânına göre gelen adamın ismi Uyeyne b. Hısn El-Fezârî'dir. Kendisine ahmak denilirmiş. O gün henüz inüslüman değilmiş. Fakat müslüman görünürmüş. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) herkesin bilmesi ve hâline aldanmaması için onu ashabına tanıtmak istemiştir. Bu adam Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sağlığında olsun, vefatından sonra olsun imanının zayıflığına delâlet eden işler yapmış. Mürtedlerle beraber o da dinden dönmüş ve esir edilerek Hazret-i Ebû Bekr'e getirilmiştir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in onu: aşiretin kardeşi ne fenadır...» diye vasfetmesi nübüvvetine delâlet eden mucizelerindendir. Çünkü sonraları hâli onun vasfettiği gibi zuhur etmiştir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ona yumuşak davranması ve huzuruna geldiği vakit konuşmakta olduğu Abdullah İbn Ümmi Mektum'u bırakarak onunla yumuşak konuşması kavminin müslüman olmasını ümit ettiği içindir. Bunun üzerine Teâlâ Hazretleri Abese Sûresinin ilk âyetlerini indirmişti, Hadîsteki aşiretten murad kabiledir. şerif kötülüklerinden korkulan bir kimseye karşı yumuşak davranmanın ve fışkını ilân eden fasıkın zemmi caiz olduğuna delildir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu adamı methetmemiş, yalnız dünyaya ait bazı hususatta kalbini İslâm'a yatıştırmak için kendisiyle yumuşak konuşmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Fuhuşundan Korkulan Kimseye Yumuşak Davranma Bâbı
6763-)
Bize Muhammed b. Müsennâ rivâyet etti. ki): Bana Yahya b. Saîd Süfyân'dan rivâyet etti. ki): Bize Mansûr, Temim b. Seleme'den, o da Abdurrahman b. Hilâl'den, o da Cerîr'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti: kimse yumuşak davranmaktan mahrum İse, hayırdan mahrum olur.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Yumuşak Davranmanın Fazileti Bâbı
6764-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Saîd el-Eşec ve Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Veki' rivâyet etti. H. Bize Ebû Küreyi) de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti. H. Ebû Saîd el-Eşec dahi rivâyet etti. ki): Bize Hafs (yani İbn Gıyas) rivâyet etti. hepsi A'meş'den rivâyet etmişlerdir. H. Züheyr b. Harb ile İshâk b. İbrahim de rivâyet ettiler. Lâfız her ikisinindir. Züheyr: Haddesenâ; İshâk ise: Ahberanâ tâbirini kullandı. ki): Bize Cerîr A'meş'den, o da Temim b. Seleme'den, o da Abdurrahman b. Hilâl El-Absî'den naklen haber verdi. ki: Cerîr'i şunu söylerken işittim: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: kimse yumuşak davranmaktan mahrum ise, hayırdan mahrum olur.» buyururken işittim.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Yumuşak Davranmanın Fazileti Bâbı
6765-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Abdü'l-Vâhid b. Zıyad, Muhahıraed b. Ebî İsmail'den, o da Abdurrahman b. Hilâl'den naklen haber verdi. ki): Ben Cerîr b. Abdillah'ı şunu söylerken işittim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); kimse yumuşak davranmaktan mahrumsa, hayırdan mahrumdur. Yahut bir kimse yumuşak davranmaktan mahrum olursa, hayırdan mahrum olur.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Yumuşak Davranmanın Fazileti Bâbı
6766-)
Bize Harmele b. Yahya El-Tücîbî rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. ki): Bana Hayve haber verdi. ki): Bana İbn Hâd, Ebû Bekr b. Hazm'den, o da Amra'dan (yani binti Abdirrahman'dan), o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in zevcesi Âişe'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Âişe! Şüphesiz ki, Allah refikdir. Rıfkı sever. Rıfk karşılığında şiddet ve başkası için vermediğini verir.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Yumuşak Davranmanın Fazileti Bâbı
6767-)
Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anberî rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Şu'be Mİkdam'dan, (bu zât İbn Şureyh b. Hâni'dir), o da hatasından, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti: ki, yumuşak davranmak bir şeyde bulunursa, onu linetler. Bİr şeyden de alınırsa, onu lekeler.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Yumuşak Davranmanın Fazileti Bâbı
6768-)
Bize bu hadîsi Muhammed b. Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. ki) ; Ben Mikdam b. Şureyh b. Hânî'den bu isnadla dinledim. Bu hadîsde o şunu da ziyâde etmiştir: «Âişe bir deveye bindi. Devede hırçınlık vardı. Âişe onu ileri geri çevirmeye başladı. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: davran...» Sonra râvi yukarki hadîsin mislini zikretmiştir. Rıfkın zıddı yani sert davranmaktır. Bu kelimenin ilk harfi üstün ve esre de okunabilir. Hattâ anf ve ınf şeklindeki kıraati daha fasih ve meşhurdur. hadîsler yumuşak davranmanın faziletine ve şiddet göstermenin kötülüğüne delildirler. Yumuşak davranmak her hayrın sebebidir. Bu sayede Allahü teâlâ kuluna başka bir şeyden dolayı vermediği sevabı verir. Kâdî Iyâz'a göre hadîsin mânâsı: Yumuşak ve mülayim davranmakla insan başka suretle eremediği muradına kolaylıkla erer demektir. ki, Allah refîkdir.» cümlesi Allahü teâlâ'nın refik sıfatıyle tesmiye ve tavsif edilebileceğine açık delildir. Ma'zirî'nin beyânına göre Allahü teâlâ ancak kendi verdiği isimlerle yahut Resûlünün beyân buyurduğu veya ümmetin icma ettiği sıfatlarla anılabilir. Allah'a ıtlâkı hususunda şer'an izin verilmemiş, fakat yasak da edilmemiş bir sıfatla onu anmak ihtilaflıdır. Ulemâdan bazılarına göre bu mes'ele şeriat gelmezden önceki hâl üzere bırakılır. Ve Allah helâl, haram gibi sıfatlarla anı-lamaz. Bir takımları bunun aksini söylemişlerdir. Haber-i Vâhid'le sabit olan sıfatlar hususunda usûlü fıkıh ulemâsının müteahhirleri ihtilâf etmişlerdir. Eş'arîler'den bâzılarına göre caizdir. Çünkü Haber-i Vahid onlarca ameli icabeder. Bu da amel Bâbındandır. Ancak Allah'ın isimlerini şer'î kıyaslarla isbât caiz değildir. Bazıları bunu kabul etmemişlerdir. Mazirî diyor ki: «Allah'a refik denilmesi bu hadîsten başka bir dehile sabit olmamışsa, aynı hilaf burada da mevcuttur. Maamafih refik kelimesinin bir fiil sıfatı olması ihtimâli de vardır.» Bu mes'ele iman bahsinde izah edilmişt.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Yumuşak Davranmanın Fazileti Bâbı
6769-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb hep birden İbn Ulayye'den rivâyet ettiler. Züheyr ki): Bize İsmail b. İbrahim rivâyet etti. ki) ; Bize Eyyûb, Ebû Kılâbe'den, o da Ebû Mühelleb'den, o da İmran b. Husayn’dan naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Bir defa Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) seferlerinden birinde iken ensârdan bir kadın da bir dişi deve üzerinde bulunuyordu. Kadın bıkkınlık göstererek deveye lanet etti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de bunu işitti. Ve: devenin üzerindeki eşyayı alın ve deveyi bırakın! Çünkü o lanetlenmiştir.» buyurdular. «Ben onu bâlâ insanlar arasında yürürken görür gibiyim. Ona kimse sataşmıyordu.» demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Hayvanlara Ve Başkalalarına Lanetin Yasak Edilmesi Bâbı
6770-)
Bize Kuteybe b. Saîd İle Ebû’r-Rabi' rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Hammad (bu zât İbnü Zeyd'dir) rivâyet etti, H. İbn Ebî Ömer de rivâyet etti. ki): Bize Sakafî rivâyet etti. iki râvi Eyyûb'dan İsmail'in isnâdiyle onun hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlardır. Şu kadar var ki, Hammad'ın hadîsinde de: «İmran dedi ki: Sanki ben onu görür gibiyim. Boz bir deve idi.» Sakâfî'nin hadîsinde ise: üzerindeki eşyayı ahn ve onu çıplak bırakın! Çünkü o lanetlenmiştir.» cümleleri vardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Hayvanlara Ve Başkalalarına Lanetin Yasak Edilmesi Bâbı
6771-)
Bize Ebû Kâmil El-Cahderî Fudayl b. Hüseyn rivâyet etti. ki): Bize Yezid (yani İbn Zürey') rivâyet etti. ki): Bize Teymî, Ebû Osman'dan, o da Ebû Berzete’l-Eslemî'den naklen rivâyet etti. Bir defa bir cariye, üzerinde cemâatin bazı eşyası bulunan dişi bir deveye binmişti. Aniden Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i gördü. Dağın da dar yerine gelmişlerdi. Kadın: Deh! Allahım, buna lanet et! dedi. üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): lanet bulunan bir deve bizimle beraber olmasın!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Hayvanlara Ve Başkalalarına Lanetin Yasak Edilmesi Bâbı
6772-)
Bize Muhammed b. Abdi’l-A'lâ rivâyet etti. ki): Bize Mu'temir rivâyet etti, H. Ubeydullah b. Saîd de rivâyet etti. ki): Bize Yahya (yani İbn Saîd) rivâyet etti. Bu râviler toptan Süleyman Et-Teymî'den bu isnadla rivâyette bulunmuşlardır. Mu'temir'in hadîsinde şu ziyâde vardır: Allah'a yemin olsun üzerinde Allah'dan lanet bulunan bir deva bizimle beraber olmasın. Yahut buyurduğu gibidir.» nâm eserde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu deveyi kabul etmemesi, kadının bedduası kabul edildiğini bildiği içindir, denilmiştir. Fakat Nevevî'nin tevcihi daha güzeldir. Ona göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sözü kadını men etmek için söylemiştir. Daha önce kadına, hayvanlara vesâireye lanet etmemesini tenbih buyurmuş; bu suretle dili alışarak insanlara da lanet etmesini önlemeye çalışmıştı. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in nehyine imtisal etmediği anlaşılınca, o da kendisine bir ceza olmak üzere devesini başı boş bıraktırdı. Bundan maksat yolda o deve ile beraber olmamaktır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in beraberinde olmamak şartiyle o deveye binmek veya satmak yahut kesmek caizdir. deveyi yürütmek için söylenilen sözdür. Bu kelime tekrarlanarak «Hal! Hal!» yahut «Halil Hali!» veya «Halin! Halin!» şekillerinde kullanılır. Allah'dan lanet bulunan bir deve bizimîe beraber olmasın!» nefi' şeklinde de okunabilir. Bu takdirde mânâsı: Allah'dan lanet bulunan bir deve bizimle beraber olamaz.» demek olur. Ki nehiy hususunda bu şekil daha beliğ ve daha te'kidlidir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Hayvanlara Ve Başkalalarına Lanetin Yasak Edilmesi Bâbı
6773-)
Bize Harun b. Saîd El-Eylî rivâyet etti, ki): Bize rivâyet etti. ki): Bana Süleyman (bu zât İbn Bilâl'dır) Alâ' b. Abdirrahman'dan naklen haber verdi. Alâ’ ona babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etmiş ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir kimseye lânetçi olması yakışmaz.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, İyilik, Sile Ve Âdâb
Konu: Hayvanlara Ve Başkalalarına Lanetin Yasak Edilmesi Bâbı