Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı
484-)
Bize İbn Ebî Ömer de rivâyet etti ki) bize Süfyan rivâyet etti ki) bize Muttarif b. Tarif ile Abdülmelik b. Sa'id rivâyet ettiler. Onlar da Şa'bî'yi Nugiratü'bnü Şu'be'den naklen haber verirken işitmişler. Şâ'bi: Ben Mugira'yı minber üzerinde bu hadisi Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ref ederken dinledim demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Cennette Makamı En Aşağı Olanların Beyanı Bâbı
485-)
Bana Bişr b. Hakem dahi rivâyet etti lâfız onundur. ki) Bize Süfyan b. Uyeyne rivâyet etti ki): Bize Mutarrif ile İbn Ebcer rivâyet ettiler. Onlar da Şa'bi'yi şöyle derken işitmişler; Ben Mugiretü'bnü Şu'be'yi minber üzerinden halka haber verirken dinledim. Süfyan demiş-ki Mutarrif'le İbn Ebcer'den biri —zannederim İbn Ebcer— ref etti. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlar: Rabbine sordu: (Yarabbi!) Cennetliklerin makam itibarı ile en aşağısı kimdir? dedi. (Teâlâ hazretleri de) Ehi-i cennet, cennete konduktan sonra gelecek bir adamdır. Ona cennete gir, denilecek. O: Yarabbi nasıl gireyim! Herkes alacağını almış, yerine yerleşmiş, diyecek. Kendisine: Dünya hükümdarlarından bir hükümdarın mülkü kadar mülkün olmasına razı değil inisin? denilecek. O da: Razı oldum Yarabbi! diyecek. Bunun üzerine (Teâlâ hazretleri): Bu kadarı ve onun bir misli daha, bir misli daha, bir misti daha, bir misli daha senindir, diyecek. O adam beşincisinde: Razı oldum Yarabbi! diyecek. Bunun üzerine (Teâlâ hazretleri): Bunlar ve bunların on misli de senindir. Canının istediği ve gözünün beğendiği her şey de senindir, diyecek. O zat: Razı oldum Yarabbi! diyecek. buyurdu. cevaptan sonra Mûsa) Yarabbi! Ya cennetliklerin makam itibarı ile en yüksek olanı kimdir, diye sordu. (Teâlâ hazretleri): Onlar öyle kimselerdir ki; ben diledim de onların keramet fidanların! kendi yed-i kudretimle diktim ve üzerlerine mühür vurdum. Binaenaleyh (onları) ne bir göz görmüş, ne bir kulak işitmiş, ne de bir insanın hatırından geçmişlerdir.» buyurdu. Allah (azze ve celle) nin Kitabında bunun delili: "Hiç kimse onları memnun etmek için kendilerine neler gizlendiğini bilemez." (Secde: 17) âyet-i kerimesidir. senedine dikkat edilirse; birinci rivâyette: Şâ'bi'nin «inşallah Mugiretü'bnü Şube'yi rivâyet ederken işittim» dediği. İkinci rivâyette: «Mugira'yi minber üzerinde bu hadisi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ref ederken dinledim» diyerek hadisi Mugira'dan işittiği; Üçüncü rivâyette de: aynen ikincide olduğu gibi Muğira'dan minber üzerinde dinlediğini sarahaten söylediği görülür. Bir Hadisin senedinde «rivâyeten» «yerfe'u» veya «yubelligu» gibi kelimeler hadis ulemâsınca bilittifak o hadisin Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)'e izafe edildiğini gösterirler. kelimesinin manâsı «Resulullâh buyurdu» demektir. Nitekim ikinci rivâyette hadisin merfu’ olduğu tasrîh edilmiştir. «İnşâallah istisna bildirir. Binaenaleyh Mugira'nın, Şu'be'den işitip işitmediği bununla şüpheye düşersede Öteki rivâyetlerde ondan işittiğini tasrih ettiği için buradaki şüpheli ifade hadisin sıhhatma bir zarar vermez. Üçüncü rivâyete Mutarri ile İbn Ebcer'den biri hadisi merfu' diğeri ise Mugira'ya mevkuf olarak nakletmektedir. Şu halde bu hadis hem merfu' hem mevkuf olarak rivâyet edilmiş demektir. Fakat Fıkıh, Usul ve Hadis ulemâsının muhakkıklarına göre; böyle hadisler merfu' hükümündedirler. Çünkü mutemed bir zatın yaptığı ziyade cumhûr-u ulemâya göre makbuldür. Burada hadisin hem merfu' hem mevkuf olması, bu hususu merfu' olarak rivâyet eden ravilerin sayısı da fazla olduğuna göre hadisin sıhhatine asla dokunmaz. (aleyhisselâm)'ın sualinden murad cennetliklerin en aşağı mertebede olanlarının sıfat ve alâmetleridir. Yani; onların en aşağı derecede olduğunu hangi sıfat ve hareketle bileceğim demek istemiştir. Cennetliklerin en âlâsı kimdir? sualine Teâla hazretleri: öyle kimselerdir ki; onların keramet fidanlarını kendi yed-i kudretimle diktim..." diye cevap vermiştir. Bundan murad onları ben seçip ayırdım, bütün umur ve hususatını üzerime aldım. Binaenaleyh onlara yapacağım ikrama asla bir değişiklik arız olmayacaktır demektir. Cümlenin sonu ihtisar için hazf edilmiştir. Çünkü üst kısmından anlaşılmıştır, takdiri şudur: kullanma ikram edeceğim şeyler hiç bir insanın hatırından bile geçmeyen şeylerdir.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Cennette Makamı En Aşağı Olanların Beyanı Bâbı
486-)
Bize Ebû Küreyb rivâyet etti ki) bize Ubeydullah el-Eşca'î, Abdulmelik b. Ebcer'den rivâyet etti, demişki: Şa'bî'yi şöyle derken işittim. Ben Mugîretü'bnü Şu'be'yi minber üzerinde: (aleyhisselâm) Allah (azze ve celle) ye ehl-i cennetin cennetten en az nasibi olanını sordu...» diyerek yukarıki hadis gibi rivâyet ederken dinledim. Ve râvî hadîsi yukarıki gibi rivâyet etmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Cennette Makamı En Aşağı Olanların Beyanı Bâbı
487-)
Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr rivâyet etti ki) Bize babam rivâyet etti ki) Bize A'meş Ma'rur b. Süveyd'den, o da Ebû Zerr'den naklen rivâyet etti, demişki; Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: ehl-i cennetin cennete en son girenini, ehl-i cehennemin cehennemden en son çıkanını pekâlâ biliyorum. Bu Öyle bir adamdır ki, kıyâmet gününde getirilerek: Buna küçük günahlarını gösterin, büyüklerini ondan kaldırın, denilecek. Bunun üzerine ona küçük günahları gösterilecek: Sen filân ve filân gün şu ve şu işi yaptın; filân ve filân günde şunu ve şunu yaptın, denilecek. O adam: Evet, diyecek! İnkâr edemiyecek ve büyük günahlarının kendisine gösterilmesinden korkacak, derken kendisine: Senin için her seyyienin yerine bir hasene vardır. Denilecek. O adam: Yarabbi! Ben bir takım şeyler yaptım ki, onları burada göremiyorum, diyecek.» demişki: olsun, Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)’i gülerken gördüm. Hatta yan dişleri göründü.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Cennette Makamı En Aşağı Olanların Beyanı Bâbı
488-)
Bize yine İbn Nümeyr rivâyet etti ki): Bize Ebû Mu-aviye ile Vekî' rivâyet ettiler. H. Ebû Bekr b. Ebi Şeybe'de rivâyet etti. ki): Bize Vekî' rivâyet etti. H. Ebû Kureyb'de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti. Vekî' ile Ebû Muâviye ikisi birden A'meş'ten bu isnadla rivâyet etmişlerdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Cennette Makamı En Aşağı Olanların Beyanı Bâbı
489-)
Bana Ubeydullah b. Sa'id ile İshak b. Mansur ikisi birden Ravh'dan rivâyet ettiler. Ubeydullah dedi ki, bize Ravh b. Ubadete’l-Kaysî rivâyet etti ki) bize bni-Cüreyc rivâyet etti, dedi ki; Bana Ebû'z-Zübeyr haber verdi ki Cabir b. Abdillâh'a «vürudun ne olduğu sorulurken işitmiş. Cabir Şöyle dedi: Bizler kıyâmet gününde filân yerden ve filân yerden geleceğiz. Bak bu insanların üstündedir) milletler putları ile ve taptıkları şeylerle peyder pey çağrılacak sonra Rabbimiz bize gelerek: «Siz kimi bekliyorsunuz? diyecek orada olanlar: Rabbimizi bekliyoruz cevabını! verecekler. Sizin Rabbiniz benim! diyecek onlar: Dur hele seni bir görelim! diyecekler. Bunun üzerine Teâlâ hazretleri onlara dıhk buyurarak tecelli edecek ve onlarda ona tabi' olacaklar ve mü'mîn veya münafık her insana bir nûr verilecek sonra o nurun peşine takılacaklar. Cehennem köprüsünün üzerinde bir takını çengeller ve pıtrak dikenleri vardır. Bunlar Allah'ın dilediklerini tutacaklar sonra münafıkların nuru sönecek sonra mü'minler kurtulacak. İlk zümre yüzleri bedr gecesinde ay gibi (parlak) yetmişbin kişi olarak hesap görmeden kurtulacaklar, sonra onların arkasından gelenler gökteki yıldız nurları gibi (gelecekler sonra bu minval üzere diğerleri geçecekler. Sonra şefaat helâl olacak ve (Şefaat ehl-i) «Allah'tan başka ilâh yoktur.» Diyenlerle kalbinde bir arpa danesi ağırlığında imanı bulunanları cehennemden çıkarıncaya kadar şefaat edecekler bu çıkarılanlar cennetin içine konacaklar Cennetlikler bunların üzerlerine su serpmeye başlayacaklar. Nihayet bunlar sel Önünde nebat biter gibi bitecekler. Cehennemden çıkanda yanık eseri kalmayacak sonra kendisine dünya ve onunla birlikte dünyanın on misli verilinceye kadar dilekde bulunacak. . hadis Sahih-i Müslim'in bütün nüshalarında böyle, anlaşılması pek güç kaı-ma karışık bir halde rivâyet edilmiştir. Gelmiş ve geçmiş bütün hadis ulemâsının ittifakı ile bu hadiste tasnif - tağyir vardır. Yani lâfızları değiştirilmiş ve biribirine karıştırılmıştır. Hafız Abdul Hak «El cem'u Beynes - Sahiheyn» nâmındaki eserinde Müslim'in kitabındaki bu karışıklığın kitabı istinsah eden kâtibin biri tarafından yahut her nasılsa yapılmış olduğunu beyan etmiştir. Iyâz da şunları söylemektedir: nüshalarda hadisin şekli budur. Bu hadiste çok değiştirme ve tashif vardır. Doğrusu gününde biz bir tepenin üzerine geleceğiz.» şeklindedir. Hadis ulemâsından bazıları onu bu şekilde rivâyet etmişlerdir. İbn Ebî Hayseme'nin kitabında Kâ'b b. Malik tarikiyle rivâyet ettiği bir hadiste gününde ümmetim bir tepenin, sair İnsanlar da başka bir tepenin üzerinde toplanacaklar.» buyurulmuştur. Tefsirinde Hazret-i İbn Ömer (radıyallahü anh)'dan şu hadisi rivâyet etmiştir yani Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ümmeti ile birlikte insanlardan yüksekte bir tepenin üzerine çıkacaktır.» b. Malik'ten dahi: kıyâmet gününde neşrolunacak, ben ve ümmetim bir tepe üzerinde bulunacağız.» mealinde bir hadis zikretmiştir. Iyâz şöyle diyor: bunlar gösteriyor ki; hadis değiştirilmiştir. Ravi ya bu «kûm» ve «teli» kelimelerini anlayamamış; yahut silmişte onların yerine şöyle böyle kelimeleri koymuş sonra yukarısını göstererek bu insanların üzerinde olacak diye tefsirde bulunmaya çalışmış üzerine de tembih için bak kelimesini yazmıştır. Ondan sonra hadisi istinsah edenler râvinin tefsirini de tembihini de hadisin metninden zannederek her ne buldularsa onu bu hadisten diye nakletmişler ve hadis şu gördüğün şekli almıştır.» Kâdî’den sonra gelen hadis ulemâsından bir cemaat bu hususta ona tabi' olmuşlardır. Kâdî Iyâz diyorki: «Sonra bu hadis temamen Cabir'in sözü olup ona mevkuftur. Müslim'in şartı bu değildir. Çünkü hadiste Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zikredilmemiştir Müslim'in onu müsned hadisler arasına alması başka rivâyetlerinde müsned olarak zikredildiği içindir. Meselâ İbn Ebû Hayseme, İbn Cüreyc'den onu «Yedhakû» cümlesinden itibaren «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittim» diyerek merfu'an rivâyet etmiştir. Müslim bu hadisten sonra gelen İbn Ebi Şeybe rivâyeti ile Şefâ'at ve cehennemden çıkarılanlara dair olan hadislerde bu hususa tembihte bulunmuş hadisin müsned olduğunu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işitildiğini bu hadisin manâsına uyan bazı cümleler nakliyle tasrih etmiştir.» hazretleri onlara dihk buyuracak» cümlesindeki tecelliden murat; görmeğe mâni olan şey'i kaldırarak kullara- görünmektir. Dıhk'ın'manâsını az yukarıda görmüştük. Şu halde bu cümleden murad Allah’ın kullarından razı olarak onlara görünmesidir. Bazıları: Dıhk'ın manâsı kullarından gizlediği bazı şeyleri fadl-u keremi ile onlara göstermesidir.» demişlerdir. veya münafık her İnsana bir nur verilecek...» cümlesinden munafıka da nûr verileceği anlaşılmaktadır. Bunun sebebi: mü'min görünerek mü'minler arasına karışmasıdır. . orada da evvelemirde kendisine mü'minmiş gibi muamele yapılacak ona da nûr verilecektir. _Meselâ mü'minlerin abdest azaları nûr içinde parlayacak sair ümmetlerden bununla temayüz edeceklerdir. Bu nûr münafıklara da verilecek fakat sonradan söndürülerek münafıklar solcular arasına ayrılacak havz-ı kevserden kovulacak nihayet cehenneme yuvarlanmak suretiyle rezil ve rüsvay olacaklar.' Ehî-i mahşerin gözleri önünde münafıklıkları yüzlerine vurulacaktır. mü'minler kurtulacak...» cümlesi birçok esas nüshalarda bura-da olduğu şekildeyse de bazılarında « mü'mirileri kurtaracak...» şekilde rivâyet edilmiştir. cümlesini Müslim'in bazı ravileri » şeklinde rivâyet etmişlerdir. Abdülhak dahi «El-Cem-u beyne's-Sahihayn» nâm eserinde bu şekilde rivâyet etmiştir. Bunların ikiside sahih ise de meşhur olan birincisidir. İkinci rivâyet dahi aynı manâya gelir. Çünkü; dinın deve tezeği demektir. Bu takdirde manâ: getirdiği deve tezeğinde ot biter gibi çarçabuk bitecekler, gelişecekler.» demektir. Cehennemden çıkarılanların sel kalıntılarında biten otlara benzetilmesi çarçabuk büyüdükleri ve gelişmeleri itibariyledir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Cennette Makamı En Aşağı Olanların Beyanı Bâbı
490-)
Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe rivâyet etti ki): Bize Süfyan b. Uyeyne, Amr'dan naklen rivâyet etti. Amr, Cabir'î Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den kulağımla duydum derken işitmiş Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): şüphe yok ki; Allah bir takım insanları cehennemden çıkararak cennete koyacaktır.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Cennette Makamı En Aşağı Olanların Beyanı Bâbı
491-)
Bize Ebû'r-Rabî' rivâyet etti ki): Bize Hâmmad b. Zeyd rivâyet etti, dedi ki; Amr b. Dinara sen Cabîr b. Abdillah'ı Resûlüllah’dan: ki, Allah bir kavmi şefa'af sayesinde cehennemden çıkaracak.» hadisini rivâyet ederken işittin mi? dedim. — Evet! cevabını verdi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Cennette Makamı En Aşağı Olanların Beyanı Bâbı
492-)
Bize Haccac b. Eş-Şa'ir rivâyet etti ki): Bize Ebû Ahmet Ez-Zübeyri rivâyet etti ki): Bize Kays b. Süleym El-Anberi rivâyet etti, dedi ki; Bana Yezid el-Fakir rivâyet etti ki): Bize Cabir b. Abdillah rivâyet etti. ki: Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): çevreleri müstesna olmak üzere cehennemde cayır cayır yanan bir kavim oradan çıkarılacak, cennete konacaklardır.» buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Cennette Makamı En Aşağı Olanların Beyanı Bâbı
493-)
Bize yine Haccac b. Şa'ir rivâyet etti ki): Bize Fadl b. Dükeyn rivaye tetti ki): Bize Ebû Asım yani Muhammed b. Ebî Eyyûb rivâyet etti, dedi ki: Bana Yezîd-i Fakir rivâyet etti, dedi ki: Hâricilerin bir re'yi iyice kalbınıe işlemişti. Derken haccetmek, sonra halka karşı çık (arak propaganda yap) mak niyetiyle kalabalık, bir cemaat içinde yola çıktık (yolda) Medine'ye uğradık birde baktım. Cabir b. Abdillah... bir direğin yanına oturmuş; cemaata Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)’den hadis rivâyet ediyor. Bir ara cehennemliklerden bahsetti. Bunun üzerine kendisine: Ey Rasulullah’ın arkadaşı? Siz ne konuşuyorsunuz? Halbuki Allah: (Yarabbi!) Şüphesiz ki, sen kimi cehenneme atarsan onu muhakkak surette rezil rüsvay edersin." (Âl-i Imrân: 192) ve: «Ehl-i cehennem, cehennemden çıkmak istedikçe oraya iade edilirler...» buyuruyor. Binaenaleyh siz ne diyorsunuz? dedim. Cabir: «Sen Kur'ân okur musun?» dedi. «Evet!» cevabını verdim. «Acaba Muhammet (aleyhisselâm)'nı makamını yani Allah'ın onu ihya buyuracağı yeri (in neresi olduğunu) işittin mi?» «Evet.» O makam Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’in mahmûd olan makamıdır ki, onun sayesinde Allah (cehennemden) çıkaracaklarım çıkarır dedi. Cabir sıratın konmasını, insanların onun üzerinden geçişini anlattı. Ben bunları ezberimde tutamamış olmaktan korkarım. Şu kadar var ki; Cabir bir kavmin bir müddet cehennemde kaldıktan sonra oradan çıkarılacağını yani susam çöpleri gibi çıkarılarak cennet nehirlerinden bir nehre atılacaklarını ve orada yıkanarak kâğıt sayfaları gibi (bembeyaz) çıkarılacaklarını söyledi. hacdan döndük (ve bir birimize) yazıklar olsun size Bu şeyhin Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) üzerinden yalan söyleyeceğini mi zannediyorsunuz? diyerek (haricilik davasından) döndük. Vallahi Bizden bir adamdan başka haricilikte kalan olmadı. Ebû Nuaym'in dediği gibidir. dâre'nin cem'idir. Dâre her taraftan yüzün çevresidir. Bunun manâsı yüz secde mahalli olduğu için cehennemde yanmayacak demektir. Yani cehennemden çıkarılanların secde yerlerinden başka yanmadık yerleri kalmamış olacaktır. Hâccâc hadisinde Yezid-i Fakir'in bir müddet haricilerin bâtıl mezhebine girdiği anlaşılmaktadır. Yerinde de görüldüğü vecihle hâriciler büyük günah işliyenlerin ebedi olarak cehennemde kalacaklarını iddia ederler. Yezid'in kalbine işliyerek benimsediği ve hac dönüşü halka propaganda etmek istediği kavil budur. Fakat Câbir (radıyallahü anh)’in hadisini dinledikten sonra tevbe ederek bütün çete efradı bu kavilden dönmüş ve hâricilik propagandası yapmaktan vaz geçmişlerdir. Yalnız aralarından biri hâricilikte İsrar etmiştir. Câbir (radıyallahü anh) cehennemden çıkarılanları kurumuş susam çubuklarına benzetmiştir. Bu bâbta İbn Esir (rahimehümallah) şöyle demektedir: Simsim'in (yani susamın) cem'idir. Susam kökleri topraktan çıkarılarak daneleri alınmak için güneşe konduğu zaman yanmış gibi simsiyah olur ve incelirler. Bu sebeple cehennemden çıkarılanlar susam çöplerine benzetilmiştir. Ben bu kelimeyi uzun müddet aradım sordum. Fakat onun hakkında sadra şifa verecek hiç bir şey bulamadım; bu lâfız tahrif edilmişe pek benziyor. Galiba aslı «sasam odunu» olacak. Sasam: Abonoz gibi siyah bir ağaçtır.» Iyâz'da şunları söylüyor: semâsimin manâsı bilinmiyor. Galiba doğrusu sasam odunu olacak bu, manâ daha güzel yakışıyor. Sasam siyah bir ağaçtır. Abonozdur diyenler de vardır.» Bu hususta daha başka mütâlea yürütenlerde vardır. Fakat muhtar olan kavil İbn'l-Esir'in beyan ettiği gibi susam olmasıdır.» Kırtasın cem'idir. Üzerine yazı yazılan sahife demektir. Cehennemden çıkanların beyaz yazı kâğıdına benzetilmesi hayat nehrinde yıkandıktan sonra yüzleri bembeyaz olacağı içindir. sonunda râvi: Ebû Nuaym'in dediği gibidir» ibaresini kullanmıştır. Ebû Nuaym, isnadın başında zikri geçen Fadl b. Dükeyn'dir. Bu zât Müslim'in şeyhinin şeyhidir. Bu cümle ravilerin hadisin sonunda kullandıkları mâruf bir edep ve nezaket cümlesidir. Onlar bunu, manâ itibariyle rivâyet ettikleri hadiste bir hata veya değiştirme olmuştur, endişesi ile ihtiyatan söylerler. Yani; «ben hata ettimse doğrusu bana rivâyet eden zatın söylediği gibidir» demek isterler.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Cennette Makamı En Aşağı Olanların Beyanı Bâbı
494-)
Bize Heddâb b. Halid El-Ezdî rivâyet etti ki): Bize Hammâd b. Seleme Ebû Imran ile Sabit'ten, onlarda Enes b. Malik'ten naklen rivâyet ettiler ki: Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): «Cehennemden dört kişi çıkarılarak Allah'a arzedilecekler. Bunlardan bîri (Allah'a) hitaben: Yarabbi! Beni cehennemden çıkardın ya bir daha oraya döndürme, diye niyaz edecek, bunun' üzerine Allah onu cehennemden kurtaracaktır.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Cennette Makamı En Aşağı Olanların Beyanı Bâbı
495-)
Bize Ebû Kâmil FudayI b. Hüseyin el-Cahderî ile Muhammed b. Ubeyd, El-Guberi rivâyet ettiler lâfız Ebû Kâmil'indir dediler ki: Bize Ebû Avane, Katade'den, o da Enes b. Malik'ten naklen rivâyet etti. Enes şöyle dedi. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki: kıyâmet gününde insanları bir araya toplayacak, onlar buna ehemmiyet verecekler. (İbn Ubeyd: Bu kendilerine ilham olunacak demiş) ve: Rabbimizden şefaat dilesek de bizi şu vaziyetimizden rahata kavuştursa ya, diyecekler. Bunun üzerine Âdem (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek: Sen bütün insanların babasısın, Allah seni kendi yed-i kudreti ile yaratmış; sana kendi ruhundan ruh nefh eylemiş, meleklere de emir buyurarak onlar sana secde etmişlerdir. (Ne olur) Bize Rabbin nezdinde sefa'at et de bizi bu (müşkül) mevkimızden kurtarsın, diyecekler. Âdem (aleyhisselâm); Ben sizin zannettiğiniz mevkide değilim diyerek (vaktiyle) yaptığı hatayı söyleyecek ve o hatadan dolayı Rabbinden utanacak, (onlara) lâkin sız Nuh'a, Allah'ın gönderdiği ilk Resule gidin diyecek. Bunun üzerine Nuh (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gidecekler. O da: Ben sizin zannettiğiniz mevkide değilim, diyerek (vaktiyle) yaptığı hatasını söyleyecek ve ondan dolayı Rabbinden utanacak (kendilerine) lâkın siz Allah'ın «Halil» ittihaz ettiği İbrahim (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gidin diyecek. (Bu sefer) İbrahim (sallallahü aleyhi ve sellem)’e baş vuracaklar. O da: Ben sizin zannettiğiniz mevkide değilim, diyecek ve (vaktiyle) yaptığı hatasını söyleyerek, bundan dolayı Rabbinden utanacak: Lâkin siz Allah'ın kendisiyle konuştuğu ve Tevrat'ı verdiği Mûsa (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gidin, diyecek. Mûsa (sallallahü aleyhi ve sellem)'a gidecekler. O da: Ben sizin zannettiğiniz mevkide değilim, diyecek ve (vaktiyle) işlediği hatasını söyleyerek ondan dolayı Rabbinden utanacak: Fakat siz Allah'ın ruhu ve kelimesi olan İsa'ya gidin diyecek. Müteakiben Allah'ın ruhu ve kelimesi olan İsa'ya varacaklar. O da: Ben sizin zannettiğiniz mevkide değilim. Lâkin siz Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’e, gelmiş geçmiş bütün günahları mağfiret buyurulmuş olan (o has) kula gidin, diyecek. (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki: «Bunun üzerine bana gelecekler. Ben Rabbimin huzuruna çıkmak için izin istiyeceğim, bana izin verilecek. Rabbimi görünce secdeye kapanacağım. Allah dilediği kadar benî secde halinde bırakacak, sonra bana: Ya Muhammed! Başını kaldır. Söyle sözün dinlensin; iste ki isteğin verilsin; sefa'at dile sana şefa'at hakkı verilsin, denilecek. Ben de başımı kaldırarak Rabbınıin bana öğreteceği bir tahmîd ile Rabbime hamd edeceğim. Sonra şefa'atta bulunacağım. (Rabbını) bana bir hudud tayin edecek. (O hudut dahilindeki) insanları cehennemden çıkaracağım; onları cennete koyacağım. Sonra (Rabbınıe) dönerek secdeye kapanacağım. Allah (yîne) dilediği kadar beni (secde halinde) bırakacak. Sonra (bana): Ya Muhammed başını kaldır! Söyle sözün dinlensin; iste ki istediğin verilsin. Şefa'at dile sana şefa'at hakkı verilsin, denilecek. Ben de başımı kaldırarak Rabbınıe: Onun bana öğrettiği bir hamdle hamd edeceğim, sonra şefa'atta bulunacağım. Rabbim bana bir had çizecek. Ben de o haddin içinde bulunan insanları cehennemden çıkaracağım; kendilerini cennete koyacağım. ki: Üçüncüde mi, dördüncüde mi bilemiyorum. «Ben, Yarabbi! Cehennemde Kür'ân'ın hapsettiklerinden yani kendilerine ebediyyen cehennemde kalmak vacip olanlardan başka kimse katmadı! diyeceğim.» buyurdular. Ubeyd kendi rivâyetinde şöyle dedi: yani üzerine cehennemde ebedî kalmak vacip olan dedi» hadisi Buhârî «Kitabu’t-Tevhîd», «Kitabu’r-Rukaak» ve «Kitabu’l-Tefsir» de, Nesai «Kitabu’t-Tefsir» de, İbn Mâce «Kitâbü'z-Zühd» de tahriç etmişlerdir. şerif Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şefa'ât-i uzmâsı hakkındadır. Bu Şefâ'at mahşerde insanlar hesaba çekilmek için durdukları zaman olacaktır. Makam-ı Mahmud hakkında ulemânın kavilleri çoksa da Hafız İbn Hacere göre bundan murad Şefaat-i Uzma denilen umumî şefaâtdır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in günahkârları cehennemden çıkarmak için yapacağı şefaati bunun tâbüerindendir. Nevevî şefaatin beş yerde olacağını beyân etmiştir. Bunlar:
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Cennette Makamı En Aşağı Olanların Beyanı Bâbı
496-)
Bize Muhammed b. El-Müsenna île Muhammed b. Beşşar da rivâyet ettiler, dediler ki; Bize İbn Ebi Adîy, Sa'id'den, o da Katade’den, o da Enes'ten naklen rivâyet etti. Enes. Şöyle dedi:. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki: «Mü'minler kıyâmet gününde bir yere toplanacak, onlar buna ehemmiyet verecekler, yahut bu kendilerine, ilham edilecek...» diyerek hadisi Ebû Avane hadisi tarzında rivâyet etmiş. Bu hadiste Enes şunları da söylemiş: Allah'a dördüncü defa gelerek — yahut 4. defa dönerek —: Kur'ân'ın hapsettiklerinden başka (cehennemde) kimse kalmadı diyeceğim.» rivâyetlerde kıyâmet gününde insanların bir yere toplanacağı bildirilmiş fakat nerede toplanacaklarından bahsedilmemiştir. Hadisin başka bir rivâyetinde: insanları Arasat meydanında topladığı vakit.» denilmiş Ebû Hureyre rivâyetinde: gelmiş geçmiş bütün insanları bir toprağın üzerine toplayacak.» buyurulmuştur. kelimesi bir rivâyettle « diğer bir rivâyette bir rivâyette şeklinde zapte-dilmiştir. Bunlardan birincisi ehemmiyet verecekler ikincisi kendilerine ilham olunacak üçüncüsü vehmedecekler dördüncüsü de mahzun olacaklar manasınadır. murad Allah'ın bir şeyi yapmak veya yapmamak hususunu insanın kalbine bildirmesidir. Allah'a dördüncü defa gelerek —yahut dördüncü defa dönerek —.,» ibaresi ravinin şekkini göstermektedir. Yani «ya Öyle dedi ya böyle» demek istemiştir, Allah'a gelmek veya dönmekten murad Makami Mahmud'dur. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) sonra bana şefâ'at için ilk defa müracaat edilen yere yani Makam-ı Mahmud'a döneceğim demek istemiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Cennette Makamı En Aşağı Olanların Beyanı Bâbı
497-)
Bize Muhammed b. El Müsenna rivâyet etti ki): Bize Muâz b. Hişâm rivâyet etti. ki: Bana babam, Katade'den, o da Enes b. Malikten naklen rivâyet etti. Enes Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki: mü'minleri kıyâmet gününde bir yere toplayacak. Bu kendilerine İlham edilecek...» diyerek hadisi yukarkiler gibi rivâyet etmiş. Yalnız dördüncü defada: de: Yarabbi cehennemde Kur'ân'ın hapsettiklerinden, yani orada ebedî kalmak kendilerine vacip olanlardan başka kimse kalmadı, diyeceğim.» buyurduğunu zikretmiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Cennette Makamı En Aşağı Olanların Beyanı Bâbı
498-)
Bize Muhammed b. Minhal Ed-Darîr de rivâyet etti ki): Bize Yezid b. Zürey' rivâyet etti ki): Bize Sa'id b. Ebî Arube ile Destevaînin arkadaşı Hişâm, Katade'den, oda Enes b. Malik'ten naklen rivâyet ettiler. Enes: «Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular» demiş. H.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Cennette Makamı En Aşağı Olanların Beyanı Bâbı
499-)
Bana Ebû Gassân El-Misma'î ile Muhammed b. El-Müsenna da rivâyet ettiler, dediler ki: Bize Muâz —ki İbn Hişâmdır.— rivâyet etti dedi ki: Bana babam, Katade'den rivâyet etti, ki): Bize Enes b. Malik rivâyet etti ki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): başka ilâh yoktur, diyen ve kalbinde bir arpa ağırlığında hayır bulunan herkes cehennemden çıkarılacaktır. Sonra (yine) Allah'tan başka ilâh yoktur diyen ve kalbinde bir buğday donesi ağırlığında hayır bulunan herkes cehennemden çıkarılacaktır. Sonra (yine) Allah'tan başka ilâh yoktur diyen ve kalbinde zerre kadar hayır bulunan herkes cehennemden çıkarılacaktır.» buyurmuşlar. Minhâl kendi rivâyetinde şunları ziyade etmiştir: «Yezid dedi ki bunun üzerine ben Şu'be ile görüşerek bu hadisi ona rivâyet ettim. Şu'be şöyle dedi: bize Katade, Enes b. Malîk'ten, o da peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti şu kadar var ki; Şu'be (zerre) kelimesinin yerine (Züre) yi koydu. Yezid bunda Ebû Bistâm tashif yapmış dedi.» rivâyetin senedindeki Sa'id b. Ebi Arube hakkında söz edilmiştir. Çünkü bu zatın âhir Ömründe hafızası bozulmuş bunaklık eseriyle hadisleri karıştırmaya başlamıştır. Böylelerin o hal geldikten sonra rivâyet ettikleri hadislerle ihticac olunmazsa da Buhârî ve Müslim'deki hadisleri hadisi karıştırmazdan Önceki yani hafızalarının sağlam bulunduğu zamana hamledilir. Said-i Desteva'îye Hişam-ı Desteva'î de derler. Desteva' bir yerin ismidir. Bu zat o yerden getirilen elbiseleri sattığı için kendisine Hişâm-ı Dstevaî; yine o yerden getirilen buğdayı sat ağı için Hişâm sahib-i Destevâi denilmiştir. sahibi; «Mu'az b. Hişâm Sahib'd-Destva'î » ifadesindeki sahib-i Desteva'îyi Mu'az'ın sıfatı zannetmişse de bu yanlıştır. Sahib-i Desteva'i Mu'az değil babası Hişâm'dır. zerreden murad küçük karıncadır. Züre rivâyeti tashiftir. Onun için de Yezid: Bistâm bu kelimede tashif yapmış» demiştir. Ebû Bistâm'dan murad Şu'be dîr. bu kelimeyi (durra) şeklinde rivâyet etmişlerdir ki bu da tasnifin tashifi'dir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Cennette Makamı En Aşağı Olanların Beyanı Bâbı
500-)
Bize Ebû’ Rabi’ El-Ateki rivâyet etti- (Dedi ki): Bize Hammad b. Zeyd rivâyet etti. ki): Bize Ma'bed b. Hilâl El-Anezî rivâyet etti. H. bu hadisi Sa'id b. Mansur da rivâyet etti. Lâfız onundur. ki) Bize Hâmmad b. Zeyd rivâyet etti. ki): Bize Ma'bet b. Hilâl El-Anezî rivâyet etti. ki: Enes b. Malîk'e gittik ve (bizi onunla görüştürmesi için) Sabit'ten şefâ'at diledik Enes'e vardığımızda kuşluk namazı kılıyordu. Sabit bizim için izin istedi ve yanına girdik. (Enes) Sabit'i kendi yanına sedrine oturttu. Sabit ona: Eba Hamza (şu) Basralı kardeşlerin kendilerine şefâ'at hadisini rivâyet etmeni rica ediyorlar» dedi. Enes buna icabetle şunları söyledi: Bize Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: günü geldiği zaman insanlar deniz dalgalan gibi birbirine çarparak karışacaklar. Sonra Âdem'e gelerek Zürriyetine şefaat et! diyecekler. Âdem (aleyhisselâm) Ben ona ehil değilim, lâkin siz İbrahim (aleyhisselâm)'a gidin; çünkü o Halilullah'dır, diyecek. Bunun üzerine İbrahim'e gelecekler. O da: Ben buna ehil değilim, lâkin siz Mûsâ (aleyhisselâm)'a gidin; çünkü o Kelimullâh'tir, diyecek. Müteakiben Mûsa'ya gelinecek. O da': Ben buna ehil değilim; lâkin siz Îsâ (aleyhisselâm)'a gidin; çünkü o Ruhullah ve Kelimullâh'dır; diyecek; sonra Îsâ (aleyhisselâm)'a gelinecek. O da: Ben buna ehil değilim; lâkin siz Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gidin, diyecek. Nihayet bana gelecekler. Ben onlara: (Evet) Ben buna ehilim, diyerek hemen gidip Rabbınıin huzuruna (çıkmak İçin) izin isteyeceğim. Bana izin verilecek. Ben de onun huzuruna durarak ona öyle hamd-ü senalarda bulunacağım ki, şimdi onları söylemeye iktidarım yoktur. Onları bana Allah ilham edecek. Sonra Allah için secdeye kapanacağım. Bana: Ya Muhammed, başını kaldır. Söyle ki, sözün dinlensin, iste (isteğin) verilsin, şefaat dile sana şefaat hakkı verilsin, denilecek. Bunun üzerine ben: Yarabbi! Ümmetimi, ümmetimi, diyeceğim. (Bana: Haydi) git, kimin kalbinde bir buğday yahut arpa danesi kadar iman varsa onu cehennemden çıkar, denilecek. Ben gidip bunu yapacağım. Sonra yine Rabbime dönerek aynı hûmdüsenalarla ona hamd edeceğim. Sonra ona secde ederek yere kapanacağım. Bana (yine: Ya Muhammed başını kaldır da söyle, sözün dinlensin, iste ki İsteğin verilsin; şefaat dile sana şefaat hakkı verilsin, denilecek. Ben (yine) ümmetimi!., ümmetimi!., diyeceğim. Bunun üzerine bana: Haydi git, kimin kalbinde hardal danesi kadar iman varsa onu cehennemden çıkar, denilecek. Ben gidip bunu da yapacağım. Sonra Rabbime dönerek aynı hamdlerle ona hamd edeceği m. Sonra onun için secdeye kapanacağım. Bana (tekrar): Ya Muhammed başını kaldır, söyle ki, sözün dinlensin; iste isteğin verilsin. Şefaat dile sana şefaat hakkı verilsin, denilecek. Ben de: Yarabbi ümmetimi, ümmetimi, diyeceğim. Bana: Git, kimin kalbinde hardal donesinden çok, çok, çok daha az iman olan kim varsa onu da cehennemden çıkar; denilecek. Ben hemen gidip bunu da yapacağım.» Enes'in bize haber verdiği hadis budur. Bunun üzerine onun yanından çıktık. Sahranın yüksek bir yerine vardığımız da: Hasan'ın yanına uğrasakta ona bir selâm versek ya dedik... O Ebû Halife'nin evinde gizlenmiştir; dedik ve hemen onun yanına girerek kendisine selâm verdik. Dedik ki: Ya Eba Saidî Biz senin dostun Ebû Hamza'nın yanından "geldik. Bize Şefaat hakkında öyle bir hadis rivâyet etti ki mislini (şimdiye kadar hiç) işitmedik. Ebû Said: Onu bana söyleyin dedi. Biz de hadisi kendisine rivâyet ettik. Devam edin dedi. Bize bundan fazla bir şey söylemedi dedik. O bu hadisi yirmi sene evvel rivâyet etti. O, zaman kendisi derli topluydu. Şimdi muhakkak (hadisten) bir şey bırakmış; bilmiyorum Şeyh unuttumu yoksa itimad edip kalırsınız diye size söylemekten mi çekindi, dedi. Biz kendisine (Onun bıraktığını) bize sen anlat dedik. Bunun üzerine güldü ve: aceleden halk edilmiştir" Sûre-i Enbiya, âyet: 37. Ben bunu size ancak hadîsi rivâyet etmek için söylemiştim.» dedi. Ve hadîsi şöyle nakletti: dördüncü defa da Rabbınıe dönerek aynı hamdüsenâlarla ona hamdedeceğim. Sonra onun için secdeye kapanacağım. Bana ; Ya Muhammed! Başını kaldır da, söyle ki, sözün dinlensin. İste, isteğin verilsin, şefaat dile sana şefaat hakkı verilsin; denilecek. Ben de: Yarabbi! Allah'tan başka ilâh yoktur diyenler hakkında şefaat için bana izin ver, diyeceğim. Teâlâ hazretleri: Bu senin için değildir, yahut bu sana ait değildir. Lâkin izzetim, kibriyâm, azametim ve cibriyâm hakkı için yemin ederim ki, Allahîtan başka ilâh yoktur, diyenleri (cehennemden) behemahâl ben çıkaracağım,» buyuracak. Ma'bed Şöyle dedi: «Hasan üzerine şahadet ederim ki; bu hadisi bize Enes b. Malik'ten işittiğini söyleyerek rivâyet etmiştir. Zannederim: «Yirmi sene önce, Enes o zaman derli topluydu» dedi. hadis-i Buhârî «Kitabü't-Tevhit» de Nesa ; «Kitabu't- de tahriç etmişlerdir. Bu da şefaat hadisinin bir başka rivâyetidir. Basra'lı cemaat şefaat hadisini dinlemek maksadiyle Enes b. Malik (radıyallahü anhüm)’e gitmişler Hazret-i Enes kendilerini tanımadığ için onları tanıştırmak ve ricalarını kendisine bildirmek maksadiyle yanlarına Enes (radıyallahü anh)'ın dostu olan Sabit-i Bünânî'yi de almışlar. Enes (radıyallahü anh)’in evi Basra'ya iki fersah mesafede bulunan «Ezzaviye» denilen yerde imiş. Basra'lılar şefaat hadisini orada dinlemişler dönüşte Hasan-ı Basri (Rahimehuilah)’in yanına uğramak akıllarına gelmiş Hasan-ı Basri Haccac-ı zalimin zulmünden korkarak Basra'lı Ebû Halifete't-Tâî'nin evinde giz-leniyormuş. Hasan bu eve girince Allah'a duâ etmiş; düşmanları kendisini burada altı defa aradıkları halde bulamamışlardır. Hadisin sonunu da ondan dinlemişler. Hasan-ı Basrî hadisin bir kısmının noksan bırakıldığını görünce «Hîhî» demiş. Bu kelime «ihi» şeklinde de çivayet olunur. İsmi fiil olup sonunu getir; ziyadesini söyle manâlarına -gelir. Basra'lılar «bize bundan ziyadesi söylenmedi» deyince Hasan-ı Basrî bu hadisi Enes (radıyallahü anh)'dan yirmi sene evvel dinlediğini: o zaman Enes'in daha derli toplu yani genç ve dinç aklı yerinde bulunduğunu söylüyerek ihtiyarlık sebebiyle unuttumu yoksa- söylerse bu cemaat hadisi büyük bir müjde telâkki ederlerde ibâdetlerden vaz geçerler diye korktuğu için mi her ne sebeple ise hadisin bir kısmını muhakkak rivâyet etmediğini söyliyerek tamamını kendisi rivâyet etmiştir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kendi ümmetine şefaat edilmesi müşkü görülmüştür. Çünkü şefaat için ona müracaat edenler yalnız kendi ümmeti değil bütün insanlardır. Bu işkâle şöyle cevap verilir. İhtimal «Ümmetim» sözünden murad; şefaat için müracaat eden mü'min'ümmetler yahud sancağının altına toplananlardır. Bu sebeble onları kendine izafe etmişdir. Kâdî Iyâz'a göre, ibarede kısaltma vardır. Evvela umumî şefaat için izin verilecek. Sonra ümmeti için hususî şefaat dileyecektir. rivâyetinde: İzzet, kibriyâ' azamet ve cibriyâ' kelimeleri edilmiştir. Bunlar bir birinin müteradifi olmak üzere aynı manâya gelirler. edilmiştir. Bunlar birinin müteradifi olmak üzere aynı manâya gelirler. «Eşya zıddı ile anlaşılır» kaidesi mucibince biz bunların nakızlarını yani zıdlarını söyleyelim de hususi manâları daha iyi anlaşılsın. İzzetin nakîzi zül, kibriyanm nakîzi küçüklük, azamet ve cibriyanın nakîzi hakaretdir. Allahü teâlâ'ya izafe edilen bu sıfatlarla ona lâyık olan lazimi manâları kasdedilir. Bazıları: «Kibriya zatının kemâline azamet ve cibriya sıfatlarının kemâline raci'dir. Celâl sıfatı ise, hem zatının hem sıfatlarının kemâline râci' bir sıfattır» derler.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Cennette Makamı En Aşağı Olanların Beyanı Bâbı
501-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr rivâyet ettiler ve (ikisi de ayni şekil de rivâyette ittifak eylediler. Yalnız biri bazı kelimelerden sonra bazı ziyadeler yaptı.) Dediler İd: Bize Muhammed b. Bişr rivâyet etti. ki): Bize Ebû Hayyân, Ebû Zür'adan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e bir gün bir et (yemeği) getirdiler. Ve kol tarafından bir parçayı kendilerine takdim ettiler. (Çünkü) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kolu severdi. Ondan dişleri ile bir lokma kopardı. Sonra şöyle buyurdu: gününde insanların efendisi benim. Bu neden biliyor musunuz? Kıyâmet gününde Allah gelmiş geçmiş bütün insanları düz bir yere toplayacak, öyleki çağıran, sesini hepsine duyurabilecek, göz hepsini görebilecek. Güneş yaklaşacak insanların gam ve gussası dayanamayacakları ve tahammül edemeyecekleri dereceyi bulacak. Bunun üzerine insanlar birbirlerine: «Halinizi görmüyor musunuz? Başınıza geleni görmüyor musunuz? Rabbiniz huzurunda kendinize şefaat edecek bir zat ara-sanıza» diyecekler. Bazıları birbirlerine: Âdem'e gidin, diyecekler. Ve Âdem'e gelerek: Ya Âdem, sen insanların babasısın. Allah seni yed-i kudretiyle yaratmış. Sana kendi ruhundan ruh nefh eylemiş, meleklere de emir buyurarak sana secde etmişlerdir. Rabbin huzurunda bize şefaat et; halimizi görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun? diyecekler. Âdem: «Rabbını bugün Öyle bir gadaba geldi ki, ne bundan önce böyle bir gadap etmişler; ne de bundan sonra böyle bir gadap eder. O bana (cennetteki) ağaçtan (yemeği) yasak etti de ben ona isyan ettim. Nefsî... nefsî... siz benden başkasına gidin; Nuh'a gidin!» diyecek. Bunun üzerine Nuh'a gelerek: «Ya Nuh, sen yeryüzüne gönderilen ilk resulsün; Allah sana şükreden kul demişti; bize Rabbin huzurunda şefaat et; halimizi görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?» diyecekler. Nuh onlara: Gerçekten Rabbim bugün öyle bir gadaba geldi ki, ne bundan Önce böyle bir gadab etmiştir, ne de bundan sonra böyle bir gadab eder. Hem benim vaktiyle ettiğim bir bedduam vardır ki, onu kavmime etmiştim. Nefsî. nefsî... siz İbrahim (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gidin» diyecek. Müteakiben İbrahim'e gelerek: «Sen Nebiyyutlah ve yeryüzü halkından Allah'ın Hâlilisin, bize Rabbin huzurunda şefaat et, halimizi görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?» diyecekler. İbrahim onlara: «Gerçekten Rabbim bugün öyle bir gadaba geldi ki, ne bundan önce böyie bir gadab etmiştir. Ne de bundan sonra böyle bir gadab eder,» diyecek ve vaktiyle yaptığı tevriyelerini anarak: Nefsî... nefsî... siz başkasına gidin; Mûsa'ya gidin,» diyecek. Bunun üzerine Mûsa (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek: «Ya Mûsa, sen Resûlüllah'sın. Allah seni risa-fetleri ve konuşmasiyle sair insanlardan üstü . kılmıştır; bize Rabbin huzurunda şefâ'at et; halimizi görmüyor musun? Bu;ımıza geleni görmüyor musun?» diyecekler. Mûsa (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara: Gerçekten Rabbim bugün öyle bir gadaba geldi ki, ne bundan Önce böyle bir gadab etmiştir, ne de bundan sonra böyle bir gadab eder. Hem ben (vaktiyle) Öldürmeğe memur olmadığım bir insan öldürdüm: Nefsî... nefsî.., Siz İsâ (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gidin» diyecek. Onlar da İsa'ya gelerek: «Ya İsâ! Sen Allah'ın Resûlüsün, insanlarla beşikte konuştun; Allah'ın Meryem'e ilkâ ettiği bir kelimesi ve Allah tarafından bir ruhsun. Binaenaleyh Rabbin huzurunda bize şefaat eyle; halimizi görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?» diyecekler. İsâ (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara: Rabbim bugün Öyle bir gadaba geldi ki, ne bundan önce böyle bir gadap etmiştir, ne de bundan sonra böyle bir gadap eder. — isâ için günah zikretmemiş— nefsî... nefsî... siz başkasına gidin; Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gidin.» diyecek. Bunun üzerine bana gelerek: «Ya Muhammed! Sen Resûlüllah ve Hatemü'l-Enbiya'sın. Allah senin gelmiş geçmiş bütün günahlarını affetmiştir; bize Rabbin huzurunda şefaat eyle, halimizi görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?» diyecekler. Ben de kalkarak arşın altına geleceğim ve (orada) Rabbınıe secdeye kapanacağım. Sonra Allah bana öyle fütuhat verecek ve bana güzel hamdü senalardan öyle şeyler ilham buyuracak ki, öyle fütuhatı benden önce kimseye ihsan etmemiştir. Sonra: «Ya Muhammed! Başını kaldır: İste ki isteğin verilsin! Şefaat dile sana şefaat hakkı verilsin» denilecek. Ben başımı kaldırarak: Yarabbi! Ummetî... ümmeti...» diyeceğim. (Bana): «Ya Muhammed! Ümmetinden hesaba çekilmiyecek olanları cennet kapılarının sağındakinden cennete koy» denilecek. Bunlar, bu kapıdan mada kapılarda insanlara ortaktırlar. Muhammed'in nefsi yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, cennet kapılarının iki kanadının arası Mekke İle Hecer arası kadar yahut Mekke ile Busrâ arası kadardır. hadisi Buhârî «Kitâbu't-Tefsir» ile «Kitabu'E Hadisi'l Embi-ya» da Tirmizî «Kitabû'z-Zühd» de Nesâî «Kitabül Velime» de Mâce «Kitabu’l Et'ime» de tahriç etmişlerdir. başında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e et yemeği getirildiğinden ve kendisine kol tarafından takdim edildiğinden bahsediliyor ve «Çünkü onu severdi» deniliyor. Kâdî Iyâz’ın beyanına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in. hayvanın kol tarafını sevmesi orası daha lezzetli daha pişkin ve daha kolay hazmedildiği içindir. Tirmizî'nin Hazret-i Âişe (radıyallahu anhâ)'dan rivâyet ettiği bir hadiste: kol tarafı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e daha makbul değildi, lâkin eti ancak bayat olarak bulur. Bu sebeple kürek tarafını tercih ederdi. Çünkü o tarafı daha çabuk pişer.» denilmiştir. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: gününde insanların efendisi benim.» buyurması —Haşa — övünmek değil tahdis-i ni'mettir. Allah'ın nimetlerinden bahsederek şükürde bulunmayı zaten Allah ona emir buyurmuştu. Ayni zamanda bu cümle bizim için de bir nasihat ve onun hakkını bize ta'rif sayılır. Âhiret gününde Peygamberleri ile bütün insanların, cinlerin, meleklerin hasılı bütün mahlûkatm büyüğü olunca dünyada da aynı şekilde bütün mah-lûkatın efendisi olacağı evleviyetle sabittir. Kâdî Iy âz şöyie diyor: Kavminin büyüğü, başı sıkışınca kendisine iltica edilen kimsedir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) insanların hem dünyada hem âhirette seyyididir. Âhirette insanların efendisiyim diye tahsis buyurması, oradaki efendilik daha yüksek olduğu içindir. Çünkü bütün Mahşer halkı, onun büyüklüğünü efendiliğini teslim edecek Âdem (aleyhisselâm) ile onun bütün zürriyeti Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sancağı altında neşrolunacaklardır. (sallallahü aleyhi ve sellem) hiç bir peygamberin üzerine alamadığı şefâ'at-ı uzmayı bir sözle kabul buyurarak şefaat edecek bu suretle bütün mahlûkatın ulusu olduğunu fiilen gösterecektir. Kıyâmet gününün hevl ve şiddetleri pek büyük olacak güneş insanların tepelerine inecek insanlar onun verdiği şiddet ve izdıraptan, hesap ve azap korkusundan deniz dalgaları gibi kaynaşacaklar nihayet Âdem (aleyhisselâm) dan başlayarak şefâ'at için birer birer ülül azîm peygamberlere müracaatlarda bulunacaklardır. Kendisine müracaat edilen her peygamber o gün Teâlâ hazretlerinin misli görülmedik ve görülmeyecek bir surette gadaba geldiğinden ve kendilerinin de vaktiyle işledikleri birer hatâ sebebiyle Allah'a hesap vermekten korktuklarından ve şefâ'at için huzur-u ilâhiye çıkmaya yüzleri olmadığından bahisle nefsî, nefst... diyerek özür dileyecekler. En sonunda şefaat işini Seyyüdün nas Muhammed Mustafa (sallallahü aleyhi ve sellem) üzerine alacaktır. gadabından murad yerinde de izah edildiği vecihle gadabm lâzimi manâsı yani azap etmeyi irade buyurmasıdir. gadabından murad asilerden intikam alması ve şiddetle azap görmeleri; ehl-i mahşerin çektiği korku sıkıntı ve ıstıraplardır ki bunların daha önceden ne bir misli görülmüş ne de görülecektir. İşte Allah'ın ga-dabının manâsı budur. Nitekim rızasından murad da rahmetinin, lütf-i kereminin iman ehline hasenat sahiplerine tecellisidir. Çünkü Allahü teâlâ hakkında gadap ve rizanin değişmesi müştehildir.» diyor. nefsî, nefsî... demelerinin manâsı şefâ'ata muhtaç ve müstahak olan bizim nefsimizdir demektir. Ehl-i mahşerin Nuh (aleyhisselâm)'a: yer yüzüne gönderilen ilk resulsün» demeleri onun ikinci Âdem olmasındandır, kavmi helâk olan ilk resul Nuh (aleyhisselâm) olduğu için ona ilk resul demeleri de ihtimal dehilindedir. Yahut Âdem (aleyhisselâm) ile onun gibi peygamberler bütün dünya sakinlerine gönderilmiş olmadıkları içindir. Çünkü o zaman dünyanın her tarafında insan yoktu. Şu da bir ihtimaldir. Hazret-i Âdem'in risaleti evlâtlarını terbiye ve ta'lim mahiyetinde idi. Onun için Nuh (aleyhisselâm)'a sen yer yüzüne, gönderilen ilk resulsün denilebilir. «Et-Tavzih» nâm eserde: «Ehl-i mahşerin sen yer yüzüne gönderilen ilk resulsün sözünü yer yüzü sakinlerine gönderilen manâsına almak en doğrusudur.» deniliyor. Âdem (aleyhisselâm)'ın hem nebi' hem resul olduğu bazı hadislerden anlaşılmaktadır. Mamafih onun hakkında: Resul değildir» diyenler olduğu gibi bilâkis: «Resuldür nebi' değildir» diyenler de bulunmuştur. Aynî: olan: Âdem (aleyhisselâm) hem nebi' hem resuldür ona Cebrail (aleyhisselâm) gelmiş Allah tarafından sahifeler getirmiş dişi çocuklarına şeriat öğretmiştir. Binaenaleyh «Âdem (Aleyhimesselâm) resuldür nebî' değildir» diyenlerin sözü fasittir. Çünkü her resul nebî'dir. Nübüvvet risaletin lâzımıdır» demiştir. ismi geçen Hecer Bahreyn'de büyük bir şehirdir. Su küpleri ile meşhur olup bazı hadislerde zikredilen diğer bir Hecer daha varsada bu o değildir. O Hecer Medine-i Münevvere yakınlarında bir köydür. Busra dahi Dimeşk'a üç konak mesafede bulunan ma,ruf bir şehirdir. Bu şehirle Mekke'nin arası bir aylık yoldur derler. Cennet kapılarının ikişer kanatlarının arasındaki mesafenin son derece geniş olduğunu tahyil için bu mesafe Mekke ile Hecer yahut Mekke ile Busra arasındaki mesafeye benzedilmiştir. Hadis-i Şerif Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bütün ins ve cinden peygamberlerden, meleklerden faziletli Hazret-i Âdem'le Nuh, İbrahim, Mûsa ve İsa (sallallahü aleyhi ve sellem) hazaratmın da sair peygamberlerden efdal olduğuna delalet etmektedir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Cennette Makamı En Aşağı Olanların Beyanı Bâbı
502-)
Bana Züheyr b. Harp'ta rivâyet etti. ki): Bize Cerir, Uma ratü'bnü Ka'kaa'dan, o da Ebû Zür'a'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. ki: Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Önüne bir kap tirit ve et kondu o (bundaki) koldan yedi. Burası Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)’in koyundan en sevdiği yerdi. Ondan bir lokma ısırdı ve: «Ben kıyâmet gününde insanların seyyidi olacağım,» buyurdu sonra bir lokma daha ısırarak (tekrar): kıyâmet gününde insanların seyyidi olacağım.» buyurdular Eshabının kendisine birşey sormadıklarını görünce: «Bu nasıl olur diye sorsanıza!» dedi Ashab: olacak Ya Resûlüllah!» dediler Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): Rabbülâleminin huzurunda ayakta duracaklar...» buyurarak Ebû Hayvanın Ebû Zur'adan naklettiği hadis gibi anlattı, yalnız İbrahim- (aleyhisselâm) kıssasında fazla malumat vererek onun yıldız hakkında: Rabbim budur; kavminin büyük putu hakkında: Bu işi putların büyüğü şu put yapmıştır. Ve kendisi için ben hastayım dediğini» söyledi ve (sözüne devamla): nefsi yedi kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki cennet kapılarının iki kanadıyla pervazlarının arası Mekke ile Hecer yahut Hecer'le Mekke —arası— gibidir.» buyurdular. iki cümleden hangisini söylediğini bilemiyorum, dedi. şerifte zikri geçen »Keyfe» kelimesinin sonuna vakıf halinde «hay-i sekt» nâmı verilen «he» getirilmiştir. Bu kelimenin üzerinde durulduğu zaman mezkûr (hâ) nın getirilmesi hususunda söz yoktur. Ancak sahabe-i kirâmın cümle ortasında aynı kelimenin sonuna (he) getirmeleri iki vecihle izah olunmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Cennette Makamı En Aşağı Olanların Beyanı Bâbı
503-)
Bize Muhammed b. Tarif b. Halifete’l Becelî rivâyet eti. ki): Bize Muhammed b. Fudayl rivâyet etti. ki): Bize Ebû Malik El-Eşca'i, Ebû Hâzim'den, o da Ebû Hureyre'den naklen rivâyet etti. Bir de Ebû Malik, Rib'iden, o da Huzeyfe'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre İle Huzeyfe şöyle dediler: Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdularki: Tebareke ve Teâlâ (kıyâmet gününde) insanları bir yere toplayacak. Mü'minler kendilerine cennet yaklaştınlıncaya kadar ayakta duracaklar. (O zaman) Âdem'e gelerek: babamız! Bizim için cennefin açılmasını İste!» diyecekler. O da: «Sizi cennetten ancak babanız Âdem'in hafîesi çıkarmadı mı? Ben bu işin ehli değilim. Siz oğlum İbrahim Halilullah'a gidin» diyecek. İbrahim dahi: bu İşin ehli değilim. Ben ancak geriden geriye Halil idim. Siz Allah'ın kendisi ile söyleştiği Mûsa (aleyhisselâm)'a gidin» diyecek. Bunun üzerine Mûsa (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelecekler. O da: «Ben bu İşin ehli değilim. Siz kelimetullah ve ruhullah olan İsa'ya gidin» diyecek. İsa (sallallahü aleyhi ve sellem) de: «Ben bu işin ehli değilim» diyecek. Nihayet Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelecekler. O hemen ayağa kalkacak ve kendisine şefaat için izin verilecek, emanetle rahim gönderilerek sıratın sağ ve sol taraflarına duracaklar. Sonra sîzin ilk kafileniz şimşek gibi sırattan geçecek.» «Annem babam sana feda olsun! Şimşek gibi geçmek ne demektir?.) diye sordum. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): hiç görmediniz mi? Göz kırpacak kadar bir zamanda nasıl geçip dönüyor. Sonrakiler rüzgârın geçişi gibi. Daha sonrakiler kuşların geçişi gibi ve insanların koşması gibi geçecekler. Onları böyle koşturan amelleri olacaktır. Peygamberiniz de sırat üzerinde durmuş: Selâmet ver, selâmet! diyecek. Nihayet kulların amelleri âcîz kalacak hatta öyle kimse gelecek ki, ancak sürünerek yürüyebilecek. Sıratın iki tarafında asılı çengeller olacak. Bunlar emrolunduklarını yakalamakla memurdurlar. Bakarsın bazı İnsanlar tırmalanmış kurtulmuş. Bazıları da cehenneme atılmış olacak buyurdular. Hüreyre'nin nefsi yedi kudretinde olan Allah'a yemin ederimki cehennemin dibi yetmiş yıllık yol kadar derindir. gününde cennetin mü'minlere yaklaştırılacağı Kur'ân-ı Kerimde takva sahiplerine yaklaştırılacak" âyet-i kerimesi ile beyân buyurulmuştur. İbrahim (aleyhisselâm)’in: ancak geriden geriye Halil idim» sözü tevazu' yoluyla söylenecektir. Bundan murad benim derecem bu kadar yüksek değildir demektir. diyorki: hatırıma güzel bir manâ tecelli etti. Bu manâ şudur Hazret-i Ibrahim'in bu sözünden murad: Bana verilen keramet ve ihsanlar Cebrail (sallallahü aleyhi ve sellem)’in aracılığı ile olmuştur. Siz Mûsa'ya gidin. Çünkü onun kelâmullahı işitmesi vasıtasızdır, demektir.» şahilerinden Ebû Abdi İlâh Muhammet b. İsmail şöyle diyor: iki defa verae, verae yani geriden geriye denilmesi peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kelâmullahı vasıtasız işittiğine ve Allah'ı gördüğüne işarettir. İbrahim (aleyhisselâm) mezkûr sözü ile: derece itibari ile Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’den sonra gelen Mûsa'dan da sonrayım» demek istiyecektir. ile sıla-i rahimin sırat köprüsüne gönderilmeleri ehemmiyet ve mevkileri pek büyük olduğundandır. Bunlar Allah’ın dilediği şekil ve surete girerek müşahhas bir halde sıratın iki tarafına dikileceklerdir. Abdullah Muhammed b. İsmail'in beyanına göre burada cümlede hazif vardır. Manâ şudur. Sıle-i rahim ile emanet sırattan geçenlerden haklarını istemek için sıratın iki tarafına dikilirler.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Cennette Makamı En Aşağı Olanların Beyanı Bâbı
504-)
Bize Kuteybe b. Sa'id ile İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler Kuteybe dedi ki: Bize Cerir Muhtar b. Fulful'den, o da Enes b. Malik'ten naklen rivâyet etti. Enes şöyle dedi Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): İçin insanlara ilk şefaat edecek benim. Peygamberlerin en çok tabîi bulunanı da benim buyurdular.» şefâ'at yukarıda görülen beş nevi şefâ'attan hariç değildir. Zira eğer ehl-i cehennem cehennemden çıkarıldığı zaman yapılacaksa o husustaki şefâ'ata râci'dir. Daha Önce yapılacaksa cennete girme hususundaki şefâ'at kabilindendir. Mamafih cennette yapılması da mümkündür. Nitekim Hemmam'in rivâyet ettiği şefâ'at hadisinde onun darında izin İsteyeceğim!» buyrulmuştur. Onun (darı) nidan murad; çenettir; denilmiştir. Burada Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in korku ve dehşet yeri olan mahşerden selâmet diyarı olan cennete nakledilmesinin hikmeti şefaatçi için ikram manâsının daha münasip olmasıdır. Bundan dolayı d-ıalarm şerefli makamlarda yapılması müstehaptır. Böyle yerlerde kabul daha ziyâde me'muldur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin: «ben Cennet İçin Şefaat Edecek İlk İnsanım Ve Peygamberlerin En Çok Tabi-i Bulunanı Benim», Hadisleri Hakkında Bir Bab
505-)
Bize Ebû Küreyb Muhammed b. El-Alâ'da rivâyet etti. (Dedi kr): Bize Muâviye b. Hişâm, Süfyan'dan, o da Muhtar b. Fulfül'den, o da Enes b. Malik'ten naklen rivâyet etti. Enes şöyle dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gününde peygamberlerin en çok tabiî bulunanı ben olacağım; Cennetin kapısını ilk çalan da ben olacağım» buyurdular. önceki rivâyetlerden Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in,ümmeti son nefsine kadar sırattan geçmedikçe oradan ayrılmayacağı anlaşılmıştı. Burada ise; cennetin kapısını ilk defa onun çalacağı bildiriliyor. İlk nazarda bu rivâyetler arasında muaraza olduğu göze çarpıyor-sada hakikatta hiç bir muaraza ve münâfât yoktur. Çünkü peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in mahşer yerinden herkesten sonra ayrılarak cennet kapısına herkesten Önce varması imkansız değildir. Zaten o gelinceye kadar cennetliklerin cennete girmesine müsade edilmiyecektir. Nitekim bir rivâyette cennetin kapıcısının Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e hitaben: önce hiç bir kimseye cennet kapılarını açmamaya me'mur oldum diyecek» buyurulmasıda buna delâlet etmektedir. yarısını Ümmet-i Muhammedi yenin teşkil edeceği az aşağıda gelecek hadis-i şeriflerden anlaşılmaktadır. Ümmetin çokluğu ise; Peygamberinin efdal olduğuna delildir. Onun içindirki; Aliyyûl Kaarî; «Bu hususda Ebû Hanîfe'nin nasibi pek büyüktür ; çünkü ehl-i islamın çoğu ameli hükümlerde ona tabidir. “ dedi
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin: «ben Cennet İçin Şefaat Edecek İlk İnsanım Ve Peygamberlerin En Çok Tabi-i Bulunanı Benim», Hadisleri Hakkında Bir Bab
506-)
Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe’de rivâyet etti. ki) Bize Hüseyin b. Ali ,Zaide’den , o da Muhtar b. Fulful’den naklen rivâyet etti. ki: Enes b. Malik şunları söyledi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hakkında ilk şefa’atçı ben olacağım. Peygamberler içinde benim kadar çok tasdik edilen hiç bir peygamber yoktur. Peygamberler içinde Öylesi vardır ki, ümmetinden onu yalnız bir kişi tastik etmiştir» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin: «ben Cennet İçin Şefaat Edecek İlk İnsanım Ve Peygamberlerin En Çok Tabi-i Bulunanı Benim», Hadisleri Hakkında Bir Bab
507-)
Bana Amru'n-Nâkid ile Züheyr b. Harp da rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Haşini b. Kasım rivâyet etti. ki): Bize Süleyman b. Muğîre, Sabitten, o da Enes b. Malik'ten naklen rivâyet etti. Enes şöyle dedi: Resullullah (sallallahü aleyhi ve sellem): kıyâmet gününde cennetin kapısına gelerek açılmasını isteyeceğim. Cennetin bekçisi (bana): Sen kimsin? diyecek. Ben de: Muhammed'im diyeceğim. Bunun üzerine: Ben ancak sana açmaya memur oldum. Senden önce hiç bir kimseye " (cennetin kapılarını) açmayacaktım. Diyecek.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin: «ben Cennet İçin Şefaat Edecek İlk İnsanım Ve Peygamberlerin En Çok Tabi-i Bulunanı Benim», Hadisleri Hakkında Bir Bab
508-)
Bana Yunus b. Abdila'lâ rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. ki: Bana Malik b. Enes, İbn Şihap'tan, o da Ebû Selemete'bni Abdirrahman'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): bir peygamberin bir duası vardır. (Allah'a) onunla dua eder. Ben duamı kıyâmet gününde ümmetime şefâ'at etmek için saklıyorum.» buyurmuş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Şefaat Duasını Ümmeti İçin Saklaması Bâbı
509-)
Bana Zuheyr b. Harb ile Abd b. Hümeyd de rivâyet ettiler. Züheyr dedi ki: Bize Yâkub b. İbrahim rivâyet etti. ki): Bize İbn Şihâb’ın kardeşi oğlu amcasından rivâyet etti. ki): Bana Ebû Selemete'bni Abdirrahman Ebû Hüreyre'nin şöyle dediğini haber verdi Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamberin bir duası vardır. Ben de İnsaallah duamı kıyâmet gününde ümmetime şefâ'at etmek için sakladım.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Şefaat Duasını Ümmeti İçin Saklaması Bâbı
510-)
Bana Zuheyr b. Harb ile Abd b. Hümeyd rivâyet ettiler. Züheyr dedi ki: Bize Yâkub b. İbrahim rivâyet etti. ki): Bize İbn Şihâb'ın kardeşi oğlu, amcasından rivâyet etti. ki): Bana Amr b. Ebî Süfyan b. Esid b. Cariyete' es-Sekafî bu hadisin mislini Ebû Hüreyre'den, o da Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Şefaat Duasını Ümmeti İçin Saklaması Bâbı
511-)
Bana Harmaletü'bnû Yahya rivâyet etti. ki): Bize Vehb haber verdi. ki: Bana Yunus, İbn Şihab'dan naklen haber verdi. Ona da Amr b. Ebi Süfyan bin Esîd bin Cariyete's-Sekafi haber vermiş ki: Ebû Hüreyre Kâ'bul ahbar'a söyle demiş: Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem): peygamberin Allah'a dua ettiği bir duası vardır. Ben de inşallah duamı kıyâmet gününde ümmetime şefâ'at için saklamak istiyorum.» buyurdular. Ebû Hüreyreye: «Bunu Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)’den sen mi işittin?» diye sormuş. Ebû Hüreyre: «Evet» demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Şefaat Duasını Ümmeti İçin Saklaması Bâbı
512-)
Bize Ebû Bekir b. Ebi Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. Lafız Ebû Küreyb'indir. Dediler ki bize Ebû Muâviye, A'meş'ten, o da Ebû Salih'den o da, Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. ki: Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): peygamberin kabul edilen bir duası vardır ve her peygamber duasını evvelce yapmıştır. Fakat- ben duamı kıyâmet gününde ümmetime şefaat etmek için sakladım. İnşallah ümmetimden Allah'a hiç bir şeyi şerik koşmadan ölenlere nasip olacaktır.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Şefaat Duasını Ümmeti İçin Saklaması Bâbı
513-)
Bize Kuteybetü'bnü Said rivâyet etti. ki): Bize Cerir Umâradan —ki İbn Ka'kaa'dır— o da Ebû Zür'a'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Dedi ki Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): peygamberin dua ettiği müstecap bir duası vardır. Onun bu duası kabul olunur da İsteği kendisine verilir. Ben duamı kıyâmet gününde ümmetime şefaat için sakladım.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Şefaat Duasını Ümmeti İçin Saklaması Bâbı
514-)
Bize Ubeydullah b. Muâz el-Anberi rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Şu'be Muhammed'den ki İbn Ziyaddır rivâyet etti. Dedi ki Ebû Hüreyreyi şöyle derken işittim: Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): bir peygamberin bir duası vardır ki, onunla ümmeti hakkında dua etmiş ve kabul olunmuştur. Ben de İnşallah duamı kıyâmet gününde ümmetime şefaat için geri bırakıyorum,» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Şefaat Duasını Ümmeti İçin Saklaması Bâbı
515-)
Bana Ebû Gassân El-Mismaî ile Muhammed b. El-Mu-sennâ ve İbn Beşşâ rda rivâyet ettiler. Lâfiz Ebû Gassân'indır. Dediler ki: Bize Muâz Yani İbn Hişam rivâyet etti. ki: Bana babam, Kâta-de'den rivâyet etti. ki): Bize Enes b. Malik rivâyet etti ki Ne-biyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem): bir peygamberin ümmeti için dua ettiği bir duası vardır. Ben de duamı kıyâmet gününde ümmetime şefaat için sakladım.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Şefaat Duasını Ümmeti İçin Saklaması Bâbı
516-)
Bu hadisi bana Züheyr b. Harb ile İbn Ebî Halef de rivâyet ettiler. Dediler ki bize Kavh rivâyet etti. ki): Bize Şu'be Katâde'den bu isnadla rivâyet etti.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Şefaat Duasını Ümmeti İçin Saklaması Bâbı
517-)
H. Bize Ebû Küreyb de rivâyet etti. ki): Bize Vekî' rivâyet etti. H. hadisi bana İbrahim b. Saîd El-Cevheri de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsame rivâyet etti. Bunların hepsi mis'ardan. o da Katâde'den bu isnadla rivâyet ettiler. Şu kadar var ki Vekî'in hadisinde «i'tâ olundu dedi», Ebû Üsametnin hadisinde ise: «Nebi (sallallahü aleyhi ve sellem)’den» Tâbirleri vardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Şefaat Duasını Ümmeti İçin Saklaması Bâbı
518-)
Bana Muhammed b. Abdİla'lâ da rivâyet etti. ki): Bize Mu'temir, bahasından, o da Enes'den naklen rivâyet etti ki: Nebiyullah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Şöyle buyurmuş» ve hadisi Katâde'nin Enes'den rivâyet ettiği şekilde, rivâyet etmiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Şefaat Duasını Ümmeti İçin Saklaması Bâbı
519-)
Bana Muhammed b. Ahmed b. Ebi Halef de rivâyet etti. ki): Bize Ravh rivâyet etti. ki): Bize İbn Cüreyc rivâyet etti. Dedi ki bana Ebuzzübeyr haber verdi ki kendisi Cabir b. Abdillâh'ı Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen şöyle derken işitmiş: bir peygamberin ümmeti hakkında dua ettiği bir duası vardır. Ben duamı kıyâmet gününde ümmetime şefâ'at İçin sakladım.» buyurdu. rivâyetler bir birlerini tefsir etmektedirler. Bunların mec-mu'undan anlaşılıyor ki; her peygamberin yüzde yüz kabul edilen bir duası vardır. Ve her peygamber kabul edilen duanm hangisi olduğunu bilir. Geri kalan dualarının kabul edilip edilmediğini bilmezler. Bunların bazısı Kabul edilir bazısı edilmez. Kâdi Iyâz’ın beyanına göre; her peygamberin kabul edilen duasından murad ümmeti hakkında ettiği dua olsa . gerektir. Nitekim son iki rivâyette bu cihat tasrih buyurulmuştur. hadis Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ümmetine karşı son derece şefkat ve merhametli olduğuna, ümmetinin mühim işlerine bakmaya çok dikkat ettiğine delildir. Bundan dolayıdır ki; ümmeti hakkındaki müstecab duasını ümmetinin en ziyade başının sıkıldığı zamana, kıyâmet gününe saklamıştır. şerif imanını kurtaran mü'minlerin cehennemde ebedi kalmıyacaklarına da delâlet eder. Bir çok yerlerde görüldüğü vecihle ehl-i hakkın mezhebi oudur. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in duası hakkında inşallah demesi teberrük ve emr-i ilâhiye imtisal içindir. Çünkü Teâlâ Hazretleri Kur'ân-ı Kerîm'de: demeden hiç bir şey için: Ben bunu yarın yaparım deme.» buyurmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Şefaat Duasını Ümmeti İçin Saklaması Bâbı
520-)
Bana Yunus b. Abdila'lâ Es Sadefi rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Amr b. Haris haber verdi, ona da Bekr b. Sevade Abdurrahman bin Cübeyr den, o da Abdullah b. Amr b. Âsdan naklen rivâyet etmiş ki peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Allah (azze ve celle)'nin İbrahim (aleyhisselâm) hakkındaki şu âyetini okumuş: şüphesiz ki onlar insanlardan bir çoklarını baştan çıkardılar. Bundan sonra bana kim tabi olursa o bendendir." Sûre-i İbrahim, âyet: 36. İsâ Aleyhisselâm'ında: onları azab edersen şüphesiz ki onlar senin kullarındır. Şayet mağfiret buyurursan Aziz ve Hakîm olan Allah da yalnız sensin . Sözünü okuyarak ellerini kaldırmış ve: ümmeti ümmeti.» diye dua etmiş ve ağlamış Bunun üzerine Allah (azze ve celle): Cibrîl! Muhammed'e git, ona niye ağlıyorsun, diye sor!.. Rabbin onun niye ağladığını pekala bilir ya!., demiş.» Cibrîl (Aleyhimesselâm) da ona gelerek sormuş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisinin ne söylediğini ona haber vermiş. Halbuki Allah onun ne söylediğini pekatâ bilir. Nihayet Allah: Ya Cibrîl! git Muhammed'e şunu söyle: Biz seni ümmetin hakkında razı edeceğiz ve seni üzmiyeceğiz! buyurmuş. Iyâz’ın beyanına göre hadis şerifteki « J6 » Kelimesi fiil değil kavl maddesinden isimdir. Ma'na şudur: «İsâ (aleyhisselâm)’ın kavlini de okudu...»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Duası Ve Onlara Şefkatinden Dolayı Ağlaması Bâbı
521-)
Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Affan rivâyet etti. ki): Bize Hammad b. Seleme, Sabitten, o da Enes’den naklen rivâyet etti ki bir adam: Ya Resulullâh benim babam nerededir? Diye sormuş. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): demiş. Adam dönüp gidince Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisini çağırarak: babam da, senin baban da cehennemdedir.» buyurmuşlar. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in böyle demesi soran zatın musibetine iştirak ederek teselli vermek içindir. diyor ki: «Biz buna kail olamayız. Çünkü Resulullâh söğerek dirilere eziyet vermeyin.» buyurmuştur. Teâlâ hazretleri dahi: ki, Allah ve Resûlüne eziyet edenler...» buyuruyor. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sözü ancak o zatı teselli için söylemiştir. Bir rivâyette soran zat: «Senin batan nerede?» diye sormuş Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sözü ona cevaben söylemiştir. İhtimal ki Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)'in annesiyle babasının dirilerek ona iman ettikleri rivâyeti sahihtir. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kadr ü kıymeti bunun fevkindedir. Allah hiç bir şeyden âciz değildir.» mesele kelâm uleması arasında ihtilaflıdır. Sahih olan kavle göre Fahr-i kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) hazretlerinin ebeveyni mü'mindirler. Onların mü'min olduğu bir kaç surette beyan edilmiştir. İbrahim ve İsmail (Aleyhimesselâm) dini üzere mü'mindirler. Fetret zamanının mü'minlerindehdirler. Ehl-i Fetret: İki peygamberin bi'setleri arasında yaşayıp birinci Peygamber kendilerine Resul olarak gonderilmiyen; İkinciye de yetişemiyen insanlardır. Meselâ: Hazret-i İsâ kendilerine gonderilmiyen, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’e de yetişemiyen çöl arapları bu kabildendirler. Bu ma'naya Fetret, peygamberler arasındaki uzun zamanların hepsine ıtlak edilebilir. Meselâ: İdris ile Nuh (Aleyhimesselâm) arasında âltıyüz otuz sene geçtiği rivâyet olunur ki; bu ma'naya göre bu bir fetret devridir. Lâkin fukaha fetretin hususî ma'nasını Jcatederek onu Hazret-i İsâ ile Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) arasındaki zamana ıtlak ederler. Hazret-i Âişe (radıyallahü anha)'dan rivâyet edilen bir hadise göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'în duası ile bir mucize olarak ebeveyni dirilmiş ve ona iman etmişlerdir. Binaenaleyh onlar hakkında dil uzatarak mü'min olmadıklarını söylemek en çirkin ve en büyük bir cüretdir. Âbidin diyor ki: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ebeveyni diriltilmişlerdir demek İmâm-i Azâm’ın Fıkh-ı Ekber'inde onların kâfir olarak Öldüklerini söylemesine münâfî olmadığı gibi, Sahih-i Müslim'deki: anneme afv tafebi için izin istedim,- vermedi.» Ve: babam da, senin baban da cehennemdedir.» hadislerine aykırı değildir.. Zira dirilme hadisesi bundan sonra olmuş olabilir». şerif fetret zamanında Arapların âdeti üzere putlara tapanların cehennemlik olduğuna delildir. Vâkıâ Kur'ân-ı Kerim'de: Resul görmedikçe Allah'ın hiç bir kimseyi azap etmeyeceği beyân buyurulmuştur. Fakat fetret devrinde yaşıyanlara Hazret-i İbrahim ile diğer peygamberlerin davetleri gelmiştir. Binaenaleyh ma'zur olamazlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Kafir Olarak Ölen Kimsenin Cehennemde Kalacağını Hiç Bir Şefaata Nail Olamıyacağını Ve Kendisine Allahın Yakın Kullarını Akraba Olmanın Hiç Bir Fayda Vermiyeceğini Beyan Bâbı
522-)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd ile Züheyr b. Harb rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Cerir, Abdülmelik b. Umeyr'den, o da Mûsa b. Talha'dan, o da Ebû Hüreyreden naklen rivâyet etti. ki: şu en yakın hısımlarını uyar" Sûre-i Kehf, âyet: 24. Âyet-i kerîmesi nâzil olunca Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) Kureyşi davet etti. Onlarda toplandılar. Bunun üzerine Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) kimi umumî kimi hususi hitap ederek: Kâ'b b. Lüey, oğulları! Kendinizi cehennemden kurtarın. Ey Murratü'bnü Kâ'b oğulları! Kendinizi cehennemden kurtarın. Ey Abdi Şems oğullan! Kendinizi cehennemden kurtarın. Ey Abdi Menaf oğulları! Kendinizi cehennemden kurtarın. Ey Haşim oğulları! Kendinizi cehennemden kurtarın. Ey Abdül Müttalip oğulları! Kendinizi cehennemden kurtarın. Ey Fatma! Kendini cehennemden kurtar. Çünkü ben sizin için Allah'tan hiç bir şeye malik değilim. Şu kadar var ki, sizin bir hısımlığınız var, ben bunu (hısımlık suyu ile) sulayacağım.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Teâlâ Hazretinin: «en Yakın Aşiretini Uyar!...» Âyet-i Kerîmesi Hakkında Bir Bab
523-)
Bize Ubeydullah b. Ömer Elkâvarîrî rivâyet etti. ki) Bize Ebû Avane, Abdülmelik b. Umeyr'den bu isnadla rivâyet etti. Ama Ceririn Hadisi daha tamam ve doyurucudur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Teâlâ Hazretinin: «en Yakın Aşiretini Uyar!...» Âyet-i Kerîmesi Hakkında Bir Bab
524-)
Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize Vekî' ile Yunus b. Bükeyr rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Hişâm b. Urve babasından, o da Âişeden naklen rivâyet etti. ki: en yakın hısımlarını inzâr et.» âyet-i kerîmesi nâzil olunca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Safa üzerine çıkarak: Fatime binti Muhammed! Ey Safiyye binti Abdilmuttalip! Ey Abdil Muttalip oğulları! Sizin için Allah'tan hiç bir şeye Mâlik değilim. Malımdan neyi dilerseniz isteyin.» buyurdular. hadis-i Buhari «Kitabül Vasâyâ» ile «Kitabü't-Tefsir» de Nesâî «Kitabül Vasâyâ» da tahriç etmişlerdir. Hadîs Sahabenin mürsellerinden sayılmıştır. Çünkii Ebû Hüreyre Medine'de müslüman olmuş, bu kıssa ise Mekke'de geçmiştir. Bazıları kıssanın iki defa vakî olduğunu söylerler. Buna delâlet eden rivâyetlerde vardır. muhtelif rivâyetlerinden anlaşılan ma'na şudur: «Benim hısımlığıma güvenmeyin; Çünkü ben Allah'ın dilediği azabı sizden defetmeğe kadir değilim.» kadar var ki sizin bir hısımlığınız var; ben bunu hısımlık suyu ile sulayacağım» cümlesinden murad sila-i rahmimi yani akrabalık hakkımı edâ edeceğim demektir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) akraba hakkına rivâyet etmemeyi hararete benzeterek onu söndürmek suretiyle hafifleteceğini ifade buyurmuştur. diyor ki: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e Allahü teâlâ yakın hısımlarını inzar etmesini emir buyurunca Kureyş aşiretlerini davet etti. Bunların içinde nesebi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile babasında birleşenler olduğu gibi üçüncü babada, dördüncü babada, beşinci babada, yedinci babada hatta bunlardan daha uzak babalarda birleşen akrabası da vardı. Ancak hepsi Kureyş kabilesine mensup olmakla bu kabile onları bir araya topluyordu. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hadisde görülen hısımlarına birer birer kabile ve şahıs isimleriyle hitap etmesi en yakın akrabası olduklarındandır. şerif akrabaya vasiyyet hususunda mezhep İmâmlarının delillerindendir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in umumî hitabından murad: Kureyş sözü», hususi hitabından murad da kabile ve şahısların birer birer isimlerini zikir ederek kendilerini çağırmasıdır. Nefislerini Cehennemden kurtarmaktan maksad; imanı olmayanların iman etmesi, imanı olanlarında onu kuvvetlendirmesidir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Teâlâ Hazretinin: «en Yakın Aşiretini Uyar!...» Âyet-i Kerîmesi Hakkında Bir Bab
525-)
Bana Harmeletü'bnü Yahya da rivâyet etti. ki): Bize İbni Vehb haber verdi. ki: Bana Yunus, İbn Şihab'dan naklen haber verdi. ki: Bana İbn'l-Müseyyeb ile Ebû Selemete'bni Abdirrahman haber verdiler ki Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine: yakın hısımlarını inzâr et!» Âyet-i kerîmesi nâzil olduğu zaman: «Ey Kureyş cemaati! Kendinizi Allah'tan satın alın. (Yoksa) Ben Allah (ın azâbın) dan (kurtarmak İçin) size hiç bir fayda veremem. Ey Abdil Muttalib oğulları! Allah (in azabın) dan (kurtarmak için) size hiç bir fayda vermem. Ey Abbâs b. Abdil Muttalib! Ben Allah (in azabın) dan (kurtarmak) için sana hiç bir fayda veremem. Ey Resûlullâh'ın halası Safiye! Ben Allah (in azabın) dan (kurtarmak için) Sana hiç bir fayda veremem. Ey Fatime binti Resûlüllah benden dilediğini İste! (Yalnız) Allah (in azabın) dan (kurtarmak için) sana hiç bir fayda veremem.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Teâlâ Hazretinin: «en Yakın Aşiretini Uyar!...» Âyet-i Kerîmesi Hakkında Bir Bab
526-)
Bana Amr un-Nâkid de rivâyet etti. ki): Bize Mua-viye b. Amr rivâyet etti. ki): Bize Zaide rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Zekvan, A'raç'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den bunun gibi bir hadis rivâyet etti.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Teâlâ Hazretinin: «en Yakın Aşiretini Uyar!...» Âyet-i Kerîmesi Hakkında Bir Bab
527-)
Bize Ebû Kâmil El Cahderî rivâyet etti. ki): Bize Yezid b. Zürey' rivâyet etti. ki): Bize Teymî, Ebû Osman' dan, o da Kabîsa b. Muharik'tan, oda Züheyr b. Amr'dan naklen rivâyet etti. Kabisâ ile Zuheyr demişler ki: yakın hısımlarını inzâr et.» Âyet-i kerîmesi nâzil olunca Nebiy-yullah (sallallahü aleyhi ve sellem) dağdan kopma bir taş yığınına giderek en yüksek taşının üzerine çıktı ve sonra şöyle nida etti: Menâf oğulları! Ben bir Nezîrim.. Sizinle ben düşmanı görüp de kendi adamları için gözcülük etmeye giden ve düşmanın kendini geçeceğinden korkarak baskın var diye bağırmağa başlayan kimse gibiyiz.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Teâlâ Hazretinin: «en Yakın Aşiretini Uyar!...» Âyet-i Kerîmesi Hakkında Bir Bab
528-)
Bize Muhammed b. Abdil A'lâ da rivâyet etti, ki): Bize Mu'temir, babasından rivâyet etti. ki): Bize Ebû Osman, Züheyr b. Amr ile Kabisa b. Muharıkdan, onlarda Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen bunun gibi bir hadis rivâyet etti. şerifte Kabisa ile Züheyr şöyle dediler denilerek her ikisinin âyeti okudukları sonra Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) bir taş yığınına gittiğini ifade içinde «dedi» tabiri kullanıldığı görülüyorsa da bundan murad yine ikisinin birden söyledikleridir. Rivâyette ittifak ettikleri için bir adam gibi kabul edilerek fiil müfred olarak kullanılmıştır. Bu söz ibareden hazf edilse manâya hiçbir zararı olmazdı. Lâkin cümle biraz uzayınca ravi bunu te'kid için tekrarlamıştır, Kur'ân-ı Kerim ile Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hadislerinde bunun emsalleri çoktur. taş yığını demektir. «Radın» ve «Rıdâm»ın müfredidir. «Yerbeü»; fiilinin manâsı Öncülük eder, onları korur demektir. Bu İşi yapana Araplar «Rabie» derler. Gözcü yani orduya düşman baskın yapmasın diye gözetmek için'gönderilen öncü manasınadır. Gözcü ekseriya yüksek bir yere çıkarak düşmanın haline muttali' olmağa çalışır. sabâhâh» kelimesi nahiv ilmine göre istigasedir. «Sabah zamanındaki baskına yetisin» mânasında kullanılır. Araplar baskınları ekseriyetle sabah zamanında yaptıkları için düşmanı gözetliyen murakıp onun hücum edeceğini anlayınca bu kelime ile kendi kavmine seslenir onlarda toplanarak' müdafaya hazırlanırlardı. (sallallahü aleyhi ve sellem) kendi hali ile kavminin halini işte bu gözcünün «baskın var» diye seslenmesine benzetmiştir. Yani Allah'ın gelmekte olan azabını ve kavminin halini düşmanın baskınına kendisini de baskını haber veren gözcüye benzetmiştir. Mâna şudur. Sizin haliniz düşmanın baskın yapacağından gafil bulunan bir kavme benim halimde bu baskını haber veren gözcünün haline benzer. İşte kıyâmet geliyor. Bu haliyle orada dehşetli azaba duçar olacaksınız ben sizi inzar ediyorum. Allah'a iman edin zira bu badireden başka türlü kurtulmanın imkânı yoktur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Teâlâ Hazretinin: «en Yakın Aşiretini Uyar!...» Âyet-i Kerîmesi Hakkında Bir Bab
529-)
Bize Ebû Küreyb Muhammed b. El Alâ'da rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsame, A'meş'ten, o da Amr b. Murra'dan, o da Sa'id b. Cübeyr'den, o da İbn Abbâs'tan naklen rivâyet etti. ki: Şu yakın hısımlarını ve onlardan en seçkin kabileni İnzâr et." Sûre-i Şuara, âyet: 214. âyet-i kerimesi nâzil olunca Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) Safa dağı üzerine çıkarak «Baskın var!..» diye seslendi (Müşrikler): Bu haykıran kimdir? dediler, (görenler): Muhammed. Diye cevap verdiler. Bunun üzerine onun yanına toplandılar. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): «Ey filân oğulları! Ey filân oğulları! Ey filân oğulları! Ey Abdi Menaf oğullan! Ey Abdulmuttalip oğulları!» diye hitapta bulundu. Hemen yanına toplandılar. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) (onlara): «Ne dersiniz? Sİze şu dağın eteğinden bir takım atlıların çıkıp geldiğini haber versem beni fastik eder misiniz?» dedi Müşrikler: «Biz senin hiç bir yalanını tutmuş değiliz» dediler. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): «O halde ben size şiddetli bir azabın önünde (o azabı haber veren) bir nezırim» buyurdular. üzerine Ebû Leheb: «Yazıklar olsun sana! Bizi bunun için mi topladin » dedi sonra kalkıp gitti. Arkasından şu sûre nâzil oldu: Leheb'in elleri kurusun ve hem de hakikaten kurumuştur..." Sûre-i Leheb âyetleri. A'meş sûrenin sonuna kadar bu tarzda okumuştur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Teâlâ Hazretinin: «en Yakın Aşiretini Uyar!...» Âyet-i Kerîmesi Hakkında Bir Bab
530-)
Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe ile Ebû Küreyb'de rivâyet ettiler; dediler ki: Bize Ebû Muâviye, A'meş'ten bu isnadla rivâyet etti: ki: Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gün Safa dağına çıkarak «Baskın var!..» diye nida etti... Ve hadisi Ebû Üsame hadisi gibi rivâyet etti. (Yalnız bu rivâyette): hısımlarını inzâr et!..» âyetinin nüzulünü zikretmedi. Ebû Bekr İsmâîlî: Yukarıdaki Ebû Hüreyre rivâyetiyle buradaki İbn Abbâs rivâyeti hakkında söz etmiş ve: «Ebû Hüreyre'nin bu rivâyeti ile İbn Abbâs'in rivâyeti mürseldirler. Çünkü bu âyet Mekke'de nâzil olmuştur; İbn Abbâs o zaman küçüktü Ebû Hüreyre ise (sonraları) Medine'de müslüman olmuştur.» demişse de kendisine cevap verilmiş ve: bu hadisi ya Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den yahut bir sahâbîden işitmiş olabilirler.» denilmiştir. diyor ki: İbn Abbâs hadisinin, zahirine bakılırsa «Ve onlardan en seçkin kabileni» ibaresi âyet olarak nâzil olmuş sonra tilâveti neshedilmiştir. Buhârî'nin rivâyetinde bu ziyade yoktur. «Mesed» sûresini sonuna kadar okumuş yalnız meşhur olan kıraetin hilâfına tahkik edatı olan «Kad» kelimesini ziyade etmiştir. kelimesi hemze ile «Sû're» şeklinde okunabilir. Fakat meşhur kıraeti hemzesiz olanıdır. Sûre okunduğuna göre kelime yükseklik mânasına gelen sûr'dan alınmıştır. Sû're ise sû'rdan alınmış olup bakiyye mânasına gelir. Lehb, kelimesi Ebû Lehb şeklinde de okunur. Ebû Lehb'in ismi Abdul Uzzâ b. Abdümuttalib'tir. Yani bu adam Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Nesebce amcası dır. Bazıları kendisine Ebû Leheb künyesinin verilmesi Leheb adında bir oğlu olduğu içindir demişler bir takımları yanaklarının pek kırmızı olduğu için daha başkaları" yüzü pek güzel olup alev gibi parladığı için kendisine Ebû Leheb' (Yani Alemin babası) denildiğini söylemişlerdir. Ona bu künyenin verilmesi akibetine-de muvafık düşmüştür. Çünkü ebedî olarak cehennemin alevli ateşinde azab görecektir. Ebû Leheb Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in en büyük düşmanlarından biridir. Bu düşmanlığı ölünceye kadar devam etmiştir. Hatta Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)’e «Yazıklar olsun sana bizi bunun için mi topladin?» demesi de bu eziyetler cümle-sindendir. kerimede Ebû Leheb hakkında: «Elleri kurudu» buyurulmuş-tur. Bundan murad helâk oldu demektir. Mezkûr âyet sûrede iki defa tekrar edilmiştir. Bunlardan birincisi Ebû Leheb'in helâki için beddua ikincisi hakikaten helâk olduğunu ihbardır. Âyet-i kerimede mecaz-i mürsel kabilinden el zikredilmiş bütün vücudun helâki murad olunmuştur. îyâz diyor ki: -sûre île kâfire künye verilmesinin caiz olduğuna istidlal edilmiştir. Bu hususta ulemanın ihtilâfı vardır. İmaırr-ı Mâli k'ten bir rivâyete göre caiz bir rivâyete göre de mekruhtur. Bazıları kâfirin kalbini yatıştırmak: için ona künye verilebilir. Aksi takdirde verilemez. Çünkü künyede ta'zim ve hürmet vardır. Allahü teâlâ’nın Ebû Lehebe künye vermesi bu kabilden değildir. Demişlerdir. İsminin Abdul Uzzâ olması hususunda hiç bir delil yoktur. Bu tesmiye bâtıldır. Onun için de künyesi ile anılmıştır. Bazıları Ebû Leheb onun künyesi değil lâkabıdır. Künyesi Ebû Utbedir, derler. Ona Ebû Leheb denilmesi âyet sonlarındaki kelimelerin mücaneseti içindir diyenler de vardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Teâlâ Hazretinin: «en Yakın Aşiretini Uyar!...» Âyet-i Kerîmesi Hakkında Bir Bab
531-)
Bize Ubeydullah b. Ömer El-Kavariri ile Muhammed b. Ebi Bekr, El-Mukaddemi ve Muhammed b. Abdilmelik, El-Emevi de rivâyet ettiler dediler ki: Bize Ebû Avane Abdülmelik b. Umeyr'den, o da Abdullah b. Haris b. Nevferden, o da Abbâs b. Abdulmuttalip'ten naklen rivâyet etti ki Abbâs: «Ya Resulullâh.' Ebû Talib'e hiç bir faydan olabildi mi? Çünkü o (her zaman) seni muhafaza eder ve senin namına (düşmanlarına) kızardı» Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): «Evet, (oldu.) O cehennemin sığ bir yerindedir Eğer ben olmasaydım cehennemin en derin yerinde olurdu.» buyurmuşlar,
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Ebû Talibe Şefaati Ve Bu Sebeple Azabının Hafifletilmesi Bâbı
532-)
Bize İbn Ebi Ömer rivâyet etti. ki): Bize Süfyan, Abdulraelik b. Umeyr’ den, o da Abdullah b. Haris't en naklen rivâyet etti. Dedi ki. Abbâs'ı şunları söylerken işittim: «Dedim ki: Ya Resûlüllah- Gerçekten Ebû Tâlib seni korur ve sana yardım ederdi. Acaba bu ona bir fayda verdi mi?» Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem): «Evet, (verdi.) Ben onu cehennemin derin dalgaları içinde buldum da kendisini sığa çıkardım.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Ebû Talibe Şefaati Ve Bu Sebeple Azabının Hafifletilmesi Bâbı
533-)
Bu hadisi bana Muhammed b. Hatim'de rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Sa'id Süfyân'dan rivâyet etti. ki: Bana Abdilmelik b. Umeyr rivâyet etti. ki: Bana Abdullah b. Haris rivâyet etti. ki: Bana Abbâs b. Abdulmuttalib haber verdi. H.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Îmân
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in Ebû Talibe Şefaati Ve Bu Sebeple Azabının Hafifletilmesi Bâbı