Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı
1205-)
Bize Muhammed b. El-Müsennâ ile Ebû Bekir b. hep birden Yahya'dan rivâyet ettiler. İbnül-Müsennâ dedi ki: Btae Yahya b. Saîd, Süfyân'dan rivâyet etti. ki): Bana Ebû İshale rivâyet etti. Dedi ki Berâ'ı şöyle derken işitdim: (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde on altı yahut on yedi ay Beyt-i Makdis'e doğru namaz kıldık sonra Kabe'ye doğru döndürüldük.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Kıblenin Kudüs’den, Kabeye Çevrilmesi Bâbı
1206-)
Bize Şeybân b. Ferrûh rivâyet etti. ki): Bize Ab-dülâziz b. Müslim rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Dinar, İbn Ömer'den rivâyet etti. H. Kuteybetü'bnü Saîd de rivâyet etti. Lâfız onundur. Kuteybe, Mâlik b. Enes'den, o da Abdullah b. Dinar'dan, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti. İbn Ömer Şöyle dedi: Cemâat Küba'da sabah namazını kılarken anîden kendilerine biri gelerek: Gerçekden bu gece Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e Kur’ân indirildi ve Kabe'ye doğru dönmesi emrolundu. Binâenaleyh siz de Kabe'ye dönün! dedi. Kübalıların yüzleri Şam'a doğru bulunuyordu. Hemen Kabe'ye döndüler,'
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Kıblenin Kudüs’den, Kabeye Çevrilmesi Bâbı
1207-)
Bana Süveyd b. Saîd rivâyet etti. ki): Bana Hafe b. Meysera, Mûsâ b. Ukbe'den, o da Nâfi'den, o da İbn Ömer'den, bir de Mûsâ b. Ukbe Abdullah b. Dinar'dan, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti ki İbn Ömer: sabah namazında iken anîden kendilerine bir adam geldi.»» diyerek Mâlik hadîsi gibi rivâyette bulunmuş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Kıblenin Kudüs’den, Kabeye Çevrilmesi Bâbı
1208-)
Bize Ebû Bekir b. Ebi Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Affân rivâyet etti. ki): Bize Hammâd b. Seleme Sabit'den o da Enes'den naklen rivâyet etti ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Beyt-i Makdis'e doğru namaz kılıyormuş. Sonra: senin yüzünü semâya doğru çevirdiğini elbet görüyoruz. Seni, razı olacağın bir kıbleye mutlaka çevireceğiz! Şu hâlde artık yüzünü mescid-i Haram'a doğru çevir!" Bakara sûresi âyet 144 âyet-i kerîmesi nâzil olmuş. Seleme'den bir zât, kabilesi sabah namazında rükû' hâlinde iken yanlarına uğramış. Henüz bir rekât kılmışlarmış. Uğrayan zât: Dikkat edin! Kıble çevirilmişdir, diye nida etmiş; onlar da oldukları vaziyette kıble tarafına dönmüşler. rivâyetleri Buhârî «Namaz» ve «Tefsir» bahislerinde; Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce «Namaz» bahsinde tah-rîc etmişlerdir. Berâ' hadîsinin Buhârî'deki metni şöyledir: (sallallahü aleyhi ve S-llem) Beyt-i Makdis'e doğru onal-tı veya onyedi ay namaz kdınişdı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yüzünün Kabe'ye çevrilmesini istiyordu; derken Allahü teâlâ MBiz senin yüzünün semâya döndüğünü elbet görüyoruz" âyetini indirdi. O 4a Kabe'ye doğru döndü. (İnsanların alçak takımı —ki Yahûdilerdir.— Bunları bulundukları kıbleden döndüren nedir? dediler. Sen de de ki: Şark ve garp hep Allâhındır o dilediğini doğru yola iletir.) (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte bir adam namaı kıldı. Namazı kıldıktan sonra çıkarak ikindi namazını Beyt-i Makdis'e doğru kılmakda olan ensârdan bir cemâatin yanına uğradı onlara: Şehadet ederim ki ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte namaz kıldım. Kendisi Kabe'ye doğru döndü; dedi. Bunun üzerine cemâat dönerek Kabe'ye doğru yöneldiler.» Mücâbid tarikiyle rivâyet ettiği bir hadîse göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Kabe'ye dönmek istemesi yahudüer: «Kendisi bize muhalefet ediyor ama kıblemize tâbi' oluyor...» dedikleri içindi. Bunun üzerine kıble âyeti nâzil oldu. Makdis yahut Beyt-i Mukaddes'den murâd Kudüs'dür. Rivâyetlerin birinde Berâ' (radıyallahü anh) seksiz olarak Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde Kudüs'e doğru onalti ay namaz kıldığını; diğerinde şek ile onaltı veya onyedi ay kıldığını beyân etmişdir. Bu husûsdaki rivâyetler muhtelifdir. Onyedi ay diyenler bulunduğu gibi onsekiz ay, onüç ay, dokuz ay, on ay ve iki sene diye rivâyetler vardır. Dokuz ve on ay rivâyetleri şâz'dır. Geri kalan rivâyetler içersinde en sahihi İmâm Nevevî'ye göre onaltı, Kâdı îyâz‘a göre ise onyedi ay rivâyetidir. Bunların arası şöyle bulunmuş dur: Onaltı ay olduğunu kafi söyliyenler Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Medine'ye geldiği ayla kıblenin değiştirildiği ayı bir hesâb etmiş, artan günleri saymamışlardır. Onyedi ay olduğuna cezmedenler her iki ayı ayn ayrı saymışlardır. Müslim'in rivâyetinde kıblenin çevrildiğini haber veren zât’ın Kubâ'lıları sabah namazı kılarken bulduğu, Buhârî'nin rivâyetinde ise kılınan namazın ikindi olduğu bildiriliyor. Bu rivâyetlerin arası da şöyle bulunmuşdur. Kıble haberi Medine'deki cemaata İkindi kılarken ulaşmış; Kübalılara ise ertesi gün sabah namazında eriştiril-mişdir. Çünkü Küba, Medine'nin hâricinde olup onun mülhakatından sayılır. Kübalılara kıble haberini götüren zâtın ismi Abbâd b. Bîşr'dir. Bazıları Abbâd b. Nehîyk olduğunu söylemişlerdir, İbn Ebî Hatim'in Süveyle binti Eşlem'den rivâyet ettiği bir hadîsden anlaşıldığına göre namazda iken Kıbleye dönme hâdisesi şöyle olmuştur: Cemâ'at evvelâ namazın iki rek'atını Beyt-i Makdis'e doğru kılmışlar. Kıble haberi gelince kadınlar erkeklerin yerine, erkekler de kadınların yerine geçerek yer değiştirmişlerdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Kıblenin Kudüs’den, Kabeye Çevrilmesi Bâbı
1209-)
Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize Hişâm rivâyet etti. ki): Bana babam, Âişe'den naklen haber verdi Li Ümmü Habîbe ile Ümmü Seleme Habeşistan'da gördükleri, içinde suretler bulanan bir kiliseyi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) anlatmışlar. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): onlar, içlerinde iyi bir kimse bulunurda vefat ederse, onun kabri üzerine bir mescid yaparlar. O suretleri bu mescide asarlar. Onlar kıyâmet gününde Allah ındinde mahlukâtın en kötüleri olacaklardır.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Kabirlerin Üzerine Mescid Yapmakdan, Mescidlerde Resim Bulundurmakdan Ve Kabirleri Mescid İttihaz Etmekden Nehy Bâbı
1210-)
Bize Ebû Bekir b. Şey be ile Amrü'n-Nâkıd rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Vekî' rivâyet etti. ki): Hişâm b. Urve, babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti ki: Asbâb Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hastalığında onun yanında konuşmuşlar da Ümmü Seleme ile Ümmü Habîbe bir kiliseden bahsetmişler sonra râvî hadîs'i yukarıdaki hadîs gibi zikretmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Kabirlerin Üzerine Mescid Yapmakdan, Mescidlerde Resim Bulundurmakdan Ve Kabirleri Mescid İttihaz Etmekden Nehy Bâbı
1211-)
Bize Ebû Küreyb rivâyet etti. ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti, ki): Bize Hişâm, babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti: Âişe: (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevceleri Habeşistan'da bir kilise gördüklerini, bu kiliseye Mariya denildiğini anlattılar.» diyerek yukarıdakilerin hadîsi gibi rivâyetde bulunmuş. hadîsi Buhârî «Namaz» ve «Habeş'e Hicret» bahislerinde Nesâî dahi «Namaz» bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. Mü'minîn'den Ümmü Habîbe ile Ümmü Seleme (radıyallahü anhûma) Habeşistan'a hicret eden müslüman-lardandır. Hazret-i Ümmü Habîbe'nin ismi Rainle Bin ti Ebi Süfyân'dır. Kocası Abdullah b. Cahş (radıyallahü anh) ile birlikte Habeşistan'a gitmiş. Hazret-i Abdullah orada vefat etmişdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hicret'in altıncı yılında Ümmü Habîbe (radıyallahü anha) ile henüz Habeşistan'dan dönmeden nikahlanmış. Mehrini de Habeş İmparatoru Necâşî vermişdi. Ümmü Habîbe (radıyallahü anha) Medine'de kırkdört târihinde vefat etmişdir. Seleme (radıyallahü anha)'nın ismi Hind Binti Ebî Ümeyye'dir. O da kocası Ebû Seleme (radıyallahü anh) ile Habeşistan'a hicret etmişdi. Oradan dönüşde Hazret-i Ebû Selemi Medine'de vefat etmiş; Ümmü Seleme Hazretlerini Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) almışdı. hadîs-i Şerif de Ümmü Habîbe ile Ümmü Seleme (radıyallahü anhûma)'nın Habeşistan'daki Mariyâ kilisesinde gördükleri resim ve heykellerden ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Habeş'liler hakkındaki beyanâtından bahsetmektedir. diyor ki: «Eski Habeş'lilerin bu suretleri yapmaları gelecek nesil bunları görsün de eskiler gibi sâlih âmeller yapmaya çalışsınlar ve kabirlerinin yanında Allah'a ibâdet etsinler diyedir. Sonraları bir takım kötü nesiller türedi. Bunlar eskilerin maksadını anlayamadılar. Şeytan da kendilerine: Eslâfımz bu suretlere taparlar; tâ'zîmde bulunurlardı; diye vesvese verdi. Nihayet onlara tapmağa başladılar. İşte Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Sedd-i Zerîa kabilinden ashabını böyle şeylerden sakındırmışdır...»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Kabirlerin Üzerine Mescid Yapmakdan, Mescidlerde Resim Bulundurmakdan Ve Kabirleri Mescid İttihaz Etmekden Nehy Bâbı
1212-)
Bize Ebû Bekir b. Şeybe ile Amrü'n-Nâkıd rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Hâşim b. Kâsım rivâyet etti. ki): Bize Şeybân, Hilâl b. Ebi Humeyd'den, o da Urvetti'bnü'z-Zübeyr'den, o da Âişe’den naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şifâyâb olamadığı hastalığında: Yahûdilerle, hıristiyanlara lâner eylesin! Peygamberlerinin kabirlerini mescid yaptılar.» buyurdular. «Eğer bu (endişe) olmasaydı Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kabri açıkda bulundurulacakdı. Lâkin onun da mescid ittihâz edilmesinden korkuldu.» demiş. Ebû Şeybe'nin rivâyetinde: «Eğer bu olmasa» ibaresi vardır; fakat «Âişe demiş» sözünü zikretmemişdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Kabirlerin Üzerine Mescid Yapmakdan, Mescidlerde Resim Bulundurmakdan Ve Kabirleri Mescid İttihaz Etmekden Nehy Bâbı
1213-)
Bize Harun b. Saîd El-Eyli rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti. ki) Bana Yûnus ve Mâlik, İbn Şihâb'dan naklen haber verdiler. ki): Bana Saîd b. El-Müseyyeb rivâyet etti ki: Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): yahudîlerîn belâsını versin! Peygamberlerinin kabirlerini mescid yaptılar.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Kabirlerin Üzerine Mescid Yapmakdan, Mescidlerde Resim Bulundurmakdan Ve Kabirleri Mescid İttihaz Etmekden Nehy Bâbı
1214-)
Bana Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize El-Fezârî, Ubeydullah b. Esam'dan rivâyet etti. ki): Bile Yezid b. Esara, Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): yahudîlerle, hıristiyanlara lanet etsin! Peygamberlerinin kabirlerini mescid ittihâz ettiler.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Kabirlerin Üzerine Mescid Yapmakdan, Mescidlerde Resim Bulundurmakdan Ve Kabirleri Mescid İttihaz Etmekden Nehy Bâbı
1215-)
Bana Hârun b. Saîd El-Eyi ile Harmeletü'bnü Yahya rivâyet ettiler. Harmele (Bize haber verdi): tâbirini kullandı. Harun: Bize İbn Vehb rivâyet etti, dedi. İbn Vehb: Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi, demiş, İbn Şihâb: Bana Ubeydullah b. Abdillah haber verdi ki Âişe ile Abdullah b. Abbâs şunları söylemişler, demiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) son deminde kendisine âit bir elbiseyi yüzüne örtmeye başladı. Bunaldıkça onu yüzünden açıyordu. Bu hâlde iken Yahûdilerle, hırisliyanların yaptıklarından ümmetini sakındırmak için: laneti Yahûdilerle, Hıristiyanlara olsun! Peygamberlerinin kabirlerini mescid ittihâz ettiler.» buyurdular.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Kabirlerin Üzerine Mescid Yapmakdan, Mescidlerde Resim Bulundurmakdan Ve Kabirleri Mescid İttihaz Etmekden Nehy Bâbı
1216-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrâhîm rivâyet ettiler. Lâfız Ebû Bekir'indir, İshâk: (Bize haber verdi): tâbirini kullandı. Ebû Bekir: Bize Zekeriyyâ b. Adîy, Ubeydullah b. Amr'dan, o da Zeyd b. Ebî Üneyse'den, o da Amr-b. Mürra'dan, o da Abdullah b. Haris En-Necrânî'den naklen rivâyet etti; dedi. Necrânî Şöyle dedi: Bana Cündeb rivâyet etti. ki: Vefatından beş gün önce Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işitdim, şöyle buyuruyordu: bir dostum olmasından Allah'a sığınırım. Çünkü Allahü teâlâ İbrahim'i nasıl dost ittihâz ettiyse, beni de öyle dost edinmişdir. Ben ümmetimden dost edinecek olsam Ebû Bekir'i halîl ittihaz ederdim, iyi bilin ki, sizden önce geçen milletler Peygamberlerinin ve (aralarındaki) sâlih kimselerin kabirlerini mescid ittihâz ediyorlardı. Dikkat edin! Sakın siz kabirleri mescid ittihâz etmeyin! Ben sizi bundan men ediyorum.» hadîs'in muhtelif rivâyetlerini Buhârî «Namaz» «Cenaze» ve«Megâzî» bahislerinde; Ebû Dâvûd «Cenaze» bahsinde; Nesâî de «Kitâbü'l-Vefât» da muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. bâzılarında, Yahûdilerle, hıristiyanlar hakkında «Kaate-le» diğerlerinde «Leane» kelimeleri kullanılmışdır. Mânâ ittibârı ile bunların ikisi de birdir. Ve: «Allah lanet etsin!» demekdir. Lanetin asıl ma'nâsı Allah'ın rahmetinden uzaklaştırmakdır. Bazı rivâyetlerde ise Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yalnız Yahûdilere lanet okuduğu görülüyor. Bunun sebebi ilk defa Peygamberlerin kabirlerini mescid ittihâz edenler yahudîler olmasıdır. Bu sebeple onlar daha zâlim, bu husûsda daha müfrittirler. Bazıları bu husûsda Yahûdilerle birlikde hıristiyanlara da lanet buyurulmasını müşkil saymışlardır. Çünkü Hazret-i Îsâ ile Peygamberimiz Muhammed Mustafa (sallallahü aleyhi ve sellem) arasında hıristi-yanlann başka Peygamberi yokdur. Îsâ (aleyhisselâm) ise diri olarak gök'e çekildiği için zâten kabiri yokdur. Binâenaleyh bu mes'ele müşkildir. Bazıları bu müşkili halletmek için hıristiyanların Hazret-i Îsâ'dan başka birtakım Peygamberleri bulunduğunu, yalnız o Peygamberlerin mürsel olmadıklarını söylemişlerdir. Fakat bu cevap tatminkâr görülmemişdir. Bazıları: «Hadîsden murâd: Peygamberlerle onlara tâbi olanların büyükleridir. Yalnız hadîsde tâbi olanlar zikre dilmemi şdir.» derler. Bu takdirde hadîsin mânâsı şöyle olur: «Allah Yahûdilerle, hıristiyanları rahmetinden ırak eylesin! Çünkü onlar Peygamberleri ile onlara tabî olan bâzı büyüklerin mezarlarını mescid ittihâz ettiler.» Cündeb tarîki ile rivâyet ettiği son hadîs'de bu kavli te'yîd etmektedir. Çünkü Cündeb hadîsinde: hıristiyanlar Peygamberlerinin ve sâlihlerinin kabirlerini mescid ittihâz ederlerdi.» buyurulmuşdur. Bu husûsda daha başka tevcîh yapanlar da bulunmuşdur. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: kabirlerini mescid ittihâz ettiler.» buyurması mukadder bir suâle cevabıdır. Sanki: «Yahûdilerle hıristiyanlara lanet etmenin sebebi nedir?» diye sorulmuş da, bu cevâbı vermişdir. Râvî'nin: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ümmetim onların yaptıklarından sakındımak için» sözü dahi bu kabildendir. Yânı sanki Râvîye: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in vefat ederken bu sözü söylemesinin hikmeti nedir?» diye sorulmuş da bu cevâbı vermiş gibidir. nehyin hikmeti bu işin zamanla tedricen putperestlik halini alması veya ona benzemesi endişesidir. diyor ki: «Ulemâ şunları söylemişlerdir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kendi kabri ile başkalarının kabirlerini mescid ittihâz etmekden nehy buyurması kendisine ta'zîm hususunda gösterilecek mübalağadan ve bu sebeple vukû'a gelecek fitneden korktuğu içindir. Çünkü mübalağalı ta'zîm çok defa küfüre müeddî olur. Nitekim geçmiş- ümmetlerde hâl böyle olmuşdur. çoğalıb da Mescid-i Nebevinin büyütülmesine ihtiyaç görülünce ümmehât-ı mü'minînin ve bu meyânda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile iki yâr-ı kadîm'i Ebû Bekir ve Ömer (radıyallahü anhûma)'nın kabirlerini ihtiva eden Hazret-i Âişe'nin odası dahi mescidin içinde kaldı. Bu hâl karşısında ashâb-ı kirâm kabirlerin etrafına yüksek duvarlar çevirerek kabirlerin görünmesini ve dolayısı ile avam tabakasının onlara karşı dönerek namaz kılmalarını önlediler...» şerif de Hazret-i Âişe'nin: «Eğer bu endîşe olmasaydı Peygâmber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kabri açıkda bulundurulacakdı. Lâkin onun da mescid ittihâz edilmesinden korkuldu.» sözü dahi bu endîşeyi göstermektedir. Mezkûr cümlede meçhul olarak rivâyet edilen «Huşiye» fiili bâzı rivâyetlerde «Haşiye» şeklinde malûm; bâzılarında da «Ahşa» diye rivâyet edilmişdir. Malûm okunduğuna göre: «Haşiye» fiilinin faili Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e râcî olan zamirdir ve cümle: (sallallahü aleyhi ve sellem) kendi kabrini mescid ittihâz ederler diye korktu.» mânâsına gelir. «Ahşa» ben korkarım mânâsına gelir bu rivâyete göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kabrini açıkda bı-rakmakdan men eden, Hazret-i Âişe olmuş olur. numaralı hadîsdek cümlesi şeklinde de rivâyet olunmuşdur. Birinci rivâyete göre cümlenin mâ'nasr Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e Azrail (aleyhisselâm) ile diğer melekler geldiğinde...»; ikinci rivâyete göre ise: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e ecel geldikte...» demek olur. Siyah çizgili dört köşeli yumuşak kumaşdan yapılma li-basdır. Son derece yakın sır dostu mâ'nâsına gelir. Bu kelime bâzıla rina göre hacet mânâsına gelen «Hallerden, diğer bâzılarına göre ise sevginin kalbe işlemesi mâ'nâsına gelen -hüllemden müştakdır Halleden müştak olduğuna göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hacetinin Allah'dan başkasına olmasını nefiy buyurmuş; Hülleden alındığına göre ise mevedded ve muhabbetinin Allah'dan başkasına âit olmasını nefiy buyurmuş olur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Kabirlerin Üzerine Mescid Yapmakdan, Mescidlerde Resim Bulundurmakdan Ve Kabirleri Mescid İttihaz Etmekden Nehy Bâbı
1217-)
Bana Hârûn b. Saîd El-Eylî ile Ahmed b. İsa rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İbn Vehb rivâyet etti. ki): Bana Amr haber verdi. Ona da Bükeyr, Bükeyr'e de Âsim b. Ömer b. Katâde rivâyet etmiş ki Âsim; Ubeydullah El-Havlâni'yi dinlemiş. Osman b. Affan'ın, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in mescidini yaparken halkın onun hakkında dedikodu çıkarması üzerine şöyle dediğini söylüyormuş: çok konuştunuz. Halbuki ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i şöyle buyururken işitdim: kim Allah için bir mescid bina ederse (Bükeyr Dedi ki): (Zannederim bununla Allah'ın rızâsını dilerse dedi) Allah da ona cennetde bir ev yapar.» İsa kendi rivâyetinde: «Cennetde onun mislini...» ifâdesini kullanmış.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Mescid Yapmanın Fazileti Ve Buna Teşvik Bâbı
1218-)
Bize Züheyr b. Harb ile Muhammed b. El-Müsennâ rivâyet ettiler. Lâfız İbn'l-Müsennâ'nindır. Dediler ki: Bize Dahhâk b. Mahled rivâyet etti. ki): Bize Abdülhamid b. Ca'fer haber verdi. ki): Bana babam, Mahmûd b. Lebîd'den naklen rivâyet etti ki Osman b. Affân mescidi (yeniden) bina etmek istemiş fakat halk bunu hoş karşılamayarak onu olduğu şekilde bırakmasını istemişler, Bunun üzerine Osman: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) 'i: kim Allah için bir mescid bina ederse, Allah da ona cennetde onun misimi bina eder.» buyururken işitdim... demiş. hadîsi Müslim kitabının sonunda başka bir tarikle dahi tahrîc ettiği gibi Buhârî, Tirmizî, İbn Mâce de «Namaz» bahsinde rivâyet etmişlerdir. Tirmizî onun hakkında «Hasen Sahih bir hadîsdir.» demiş ve bu bâbda Ebû Bekir, Ömer, Alî, Abdullah b. Amr, Enes, İbn Abbâs, Âişe, Ümmü Habîbe, Ebû Zerr, Amr b. Anbese, Vâsiletü'bnü Eska', Ebû Hüreyre ve Câbir b. Abdillâh (radıyallahü anhûm) hazerâtından da rivâyetler olduğunu söylemişdir. Bu rivâyetleri Buhârî sarihlerinden Aynî kitabında birer birer sıralamışdır. Bâzılarının senedleri zayıfdır. Bunların umûmundan anlaşılıyor ki bir kimse büyük veya küçük bir mescid yaptırırsa bu husûsda vâ'd buyurulan mükâfata nail olacakdır. Hazret-i Osman'in Mescid-i Nebevî'yi bina etmesinden murâd: onu genişleterek nakışlı taşlarla yenilemesidir. Begavî: «İhtimâl Hazret-i Osman'ın yaptığını ashabın hoş karşılaması binayı yalnız genişlettiği ve nakışlı taşlarla yenilediğindendir.» diyor. Mescid, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında kerpiçten yapılmıştı. Tavanı hurma dallarından, direkleri de hurma kütüklerindendi. Hazret-i Ebû Bekir ona hiç bir şey ilâve etmemiş; Ömer (radıyallahü anh) bir -parça ilâve yapmış; fakat binayı değiştirmemişti. Hazret-i Osman ise fazla değişiklikler yapmıştır. Hadîs'in bâzı rivâyetlerinde: «Bir kimse bağırtlak kuşunun yuvası kadar yahut daha küçük bir mescid yaparsa Allah ona cennetde bir ev yapar.» buyurulmuşdur. Ulemâ bunu izah hususunda ikiye ayrılmışlardır. Ekserisine göre bu söz mübalağaya hamledilmişdir. Çünkü bağırtlak kuşunun tüneyeceği ve yumurtlayacağı yuva namaz kılmaya müsait değildir. Diğerlerine göre hadîsden murâd zahirî mâ'nâsıdır. Yânî bir mescide kuş yuvası kadar bir ilâve yapmak îcâb ederde birisi onu yaparsa yahut bir cemaat müştereken bir mescid yaparlarda her birinin hissesine kuş yuvası kadar yer düşerse vaad edilen sevaba nail olur; demekdir. bu îzâhâtm mescid kelimesinden malûm mekân kasdedil-diğine göre vârid olduğunu, fakat mescidden secde yeride kasdedilebi-leceğini; bu takdirde bu söylenenlere ihtiyâç kalmadığım; çünkü secde yerinin alın sığacak kadar küçük olduğunu söylemişlerdir. Ekseri rivâyetler mescidden malûm câmî' kasdedildiğini göstermekde ise de mecazen bundan secde yerini kasdetmeye de bir ma'nî yokdur. Bükeyr'in: «Zannederim bununla Allah'ın rızâsını dilerse dedi.» sözü müdrec bir cümledir. Bükeyr, Şeyhi Âsim b. Ömer'in bu sözü söyleyip söylemediğini kestirememişdir. Mezkûr cümle hadîsin diğer rivâyetlerinde yokdur. O rivâyetlerde yalnız: «Her kim Allah işin bir mescid bina ederse Allah ona cennetde onun mislini bina eder.» buyurulmuşdur. Bükeyr her hâlde Lafzatullâhı unutmuş olacak ki onu ma'nâ ittibân ile rivâyet «tmişdir. Çünkü Allah için demek Allah'ın rizâsını dileyerek demekdir. Bunların ikisinden de murâd ih-lâs ve samimiyetdir. Hattâ İbn’l-Cevzî: «Bir kimse yaptırdığı mescidin duvarına ismini yazdırsa ihlâsdan uzak olur.» demişdir. Bu takdirde ücret mukabilinde cami' yapan bir kimseye vaad buyurulan sevab-dan hiç bir hisse düşmemek lâzım gelirse de diğer rivâyetlerden onun da bilcümle sevâbdan hissemend olacağı anlaşılnuşdır. da ona cennetde bir ev bina eder» cümlesinde bina Allah'a isnâd edilmişdir ki bu bilittifâk mecazdır. bâzısında: «Her kim Allah için bir mescid bina ederse Allah da ona cennetde onun mislini bina eder.» buyurulmuşdur. Benzerlik demekdir. Bu bunun misli demek bu onun benzeri demekdir. Mantık ulemâsına göre iki şeyin birbirine misil olması demek ikisi de nevî' itibârı ile bir demekdir. Meselâ Zeyd ile Amrin-sanlıkda birleşirler. Binaenaleyh Zeyd, Amr’ın mislidir. Birleşme cinsde olursa mantıkçılar öna. mücâneset derler. İnsanla, atın hayvan ol-makda birleşmesi bu kabildendir. ulemâ buradaki misilden murâd ne olduğunda ihtilâf etmişlerdir. Bazılarına göre Allah'ın cennetde ihsan edeceği ev mikdâr ve mesaha itibârı ile dünyada yapılan mescid kadar olacakdır. Fakat hadîsin bir rivâyetinde: ona cennetde bu yaptırdığından daha geniş bir ev yapacakdır.» buyurulmuş olması bu kavli reddeder. «Bundan murâd güzellik, sağlamlık ve devam itibârı ile Allah ona yaptırdığının mislini verecekdir.» demişlerse de bu sözün pek ehemmiyeti yokdur. Bir de hadîsin bir rivâyetinde:. ona cennetde, onun yaptırdığından daha iyi bir ev yapacakdır» buyurulmuşdur. (631-676): «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in (onun misli) demesi iki ma'nâya ihtimallidir. Bunlardan birine göre Allah ona dünyada yaptırdığı binanın ismini taşıyan bir bina verecekdir. Fakat cennetde verilecek olan binanın sıfatı, genişliği vesair husûsatı malûm ki dünyâdakinden efdal olacakdır. Çünkü cennet nimetleri, gözlerin görmediği, kulakların duymadığı ve hiçbir insanın hâtır-u hayâlinden geçirmediği şeylerdir. İkinci ihtimâle göre bu sözün ma'nâsı cennetde ona verilecek evin diğer cennet evlerine üstünlüğü dünyâda yaptırdığı mescidin şâir dünyâ evlerine olan üstünlüğü gibidir.» diyor. söze daha başka türlü ma'nâ verenler de olmuşdur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Mescid Yapmanın Fazileti Ve Buna Teşvik Bâbı
1219-)
Bize Muhammed b. Ala' El-Hemdanî Ebû Küreyb rivâyet etti. ki: Size Ebû Muâviye, A'meş'den, o da İbrahim'den, o da Esved ile Alkâme'den naklen rivâyet etti. Demişler ki: Abdullah b. Mes'ûd'u evinde ziyarete gittik. Bize: «Şu arkanızdakiler namaz kıldı mı?» dedi. Hayır! dedik. Öyle ise kalkın namazı kılın! dedi. Ama bize ezan ve ikaameti emretmedi. Biz de onun arkasında namaza durmak için gittik. Hemen bizim ellerimizden tutarak birimizi sağına, diğerimizi soluna durdurdu. O rükû' ettiği vakit biz ellerimizi dizlerimizin üzerine koyduk. Fakat o bizim ellerimize vurarak avuçlarını birbiri üzerine kapadı; sonra ellerini uylukları araşma soktu. Namazı bitirince şunları söyledi: «Şu muhakkak ki ileride size bir takım emirler gelecek, namazı vaktinden geriye bırakacak ve onu vaktin sonuna sıkıştıracaklar. İşte onların böyle yaptıklarını gördüğünüz vakit siz hemen namazı vaktinde kılın! Onlarla kıldığınız namaz nafile namaz olsun! Üç kişi olursanız namazı beraber kılın! Bundan daha çok olursanız (yine öyle yapın) İçinizden biriniz size İmâm olsun. Biriniz rükû'a vardı mı kollarını uylukları üzerine döşeyerek eğilsin! Avuçlarının da birbiri üzerine kapasın. Gerçekten Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in parmaklarının hareketi halâ gözümün önündedir. Onları görür gibiyim; dedi.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Rüküda Elleri Dizler Üzerine Koymanın Mendubiyeti Ve Avuçları Birbiri Üzerine Kapamanın Nesh Edilmesi Bâbı
1220-)
Bize Mincâb b. El-Hâris El-Temîmî rivâyet etti. ki): Bize İbn Müshir haber verdi. H. ki): Bize Osman b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Cerîr rivâyet etti. H. ki): Bana Muhammed b. Râfi' dahi rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Âdem rivâyet etti. ki): Bize Mufaddâl rivâyet etti. Bunların depsi A'meş'den, o da İbrahim'den, o da Âlkame ile Esved'den naklen onların Abdullah'ın yanına girdiklerini Ebû Muâviye hadisi ma'-nâsında rivâyet etmişlerdir. İbn Müshîr ile Cerîr'in hadislerinde: rükû' hâlinde iken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in parmaklarının hareketlerini hâlâ görür gibiyim.» ibaresi vardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Rüküda Elleri Dizler Üzerine Koymanın Mendubiyeti Ve Avuçları Birbiri Üzerine Kapamanın Nesh Edilmesi Bâbı
1221-)
Bize Abdullah b. Abdirrahmân Ed-Dârimî rivâyet etti. ki): Bize Ubeydullah b. Mûsâ, İsrail'den, o da Mansûr'dan, o da İbrahim'den, o da Âlkaroe ile Esved'den naklen haber verdi ki (Âlkame ile Esved) Abdullah'ın yanına girmişler. Abdullah (Onlara): namaz kıldı mı?» diye sormuş. Onlar: «Evet» demişler. Bunun üzerine Abdullah, Alkame ile Esved'in aralarına durmuş. Onların birini sağına, ötekini de soluna almış. (Kendileri diyorlar ki) sonra rükû'a vardık ve ellerimizi dizlerimizin üzerine koyduk. Abdullah bizim ellerimize vurdu. Sonra ellerini birbiri üzerine kapadı ve onları uyluklarının araşma soktu. Namazı kıldıktan sonra: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) işte böyle yaptı.» dedi. rivâyetler Hazret-i Abdullah b. Mes'ûd ile ondan hadîs rivâyet eden Âlkame ve Esved'in mezheblerini bildirmektedir. Onlara göre rükû'da avuçları biribirine yapıştırarak bacakların arasına sıkıştırmak sünnet'dir. Hâlbuki onlardan mâada bütün ulemâya göre rükû'da elleri dizlerin üzerine koymak sünnetdir. İbn Mes'ûd (radıyallahü anh)'in sünnet addettiği şekle «tatbik» derler ki ulemâya göre mekrûhdur. Çünkü bundan sonraki rivâyetlerde görüleceği vecihle tatbik nesholunmuşdur. Mes'ûd (radıyallahü anh): «Bunlar namazı kıldılar mı?» sözü ile zamanın emîrini ve ona tabî olanları kasdetmiş, ayni zamanda onların namaza karşı gevşek davrandıklarına ve onu dâima vaktin sonuna te'hîr ettiklerine işaret etmişdir. ve ikâmetsiz namaz kılmak yine İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) ile bâzı selefin mezhepleridir. Onlara göre cum'a kılınan ve onun için ezan okunup ikâmet getirilen bir beldede yalnız başına namaz kılan kimseye ezan ve ikaamet meşru' değildir. Camî'de okunan ezan ve ikâmet onun içinde kâfidir. Ulemâya göre ise yalnız kılan hakkında ikâmet sünnetdir. Ezan mes'elesi ihtilaflıdır. Bu hadîsin ilk rivâyetinde Hazret-i İbn Mes'ûd, Esved'le Alkame'ye «Şu arkanızdakiler namaz kıldı mı?» diye sorduğu vakit «Hayır!» cevabını verdikleri; üçüncü rivâyetin de ise «Evet» dedikleri görülüyor. Müslim sarihlerinden Übbiye göre bu iki rivâyetin ayrı ayrı iki yerde geçen iki hâdiseye aid olması ihtimâli vardır. Namazların başka başka olması da muhtemeldir. Şöyle ki: İbn Mes'ud (radıyallahü anh)'ın yanına ikindinin vakti girer girmez varmışlar ve onun sorduğu suâle «Hayır» cevabını vermekle henüz ikindiyi kılmadıklarını bildirmişler «Evet» demekle de öğleyi az evvel kıldıklarım anlatmak istemişlerdir. Bazıları «Hayır» cevabının yalnız Müslim'in rivâyetinde bulunduğunu ve bunun zahire bakarak bir vehim olduğunu söylemişlerdir. beraber iki kişi cemaat olursa birini İmâmın sağma, diğerini de soluna almak yine Hazret-i İbn Mes'ûd ile iki ravisinin mezhepleridir. Nevevî'nin beyanına göre sahabe devrinden bugüne kadar bütün ulema bunlara muhalefet ederek, cemaat iki kişi olurlarsa İmâmın arkasına saf teşkil etmeleri gerektiğini söylemişlerdir. bir kişi olursa bilittifâk İmâmın sağ tarafına durur. Kâdi İyâz'ın Saîd b. El-Müseyye b'den naklettiği bir rivâyete göre bir kişi İmâmın sol tarafına duraç akmış. «Saîd b. El-Müseyyeb'den sahih olarak böyle bir şey rivâyet edildiğini zannetmiyorum. Edilmiş olsa bile İbn Abbâs hadîsini duymamış de-mekdir.' Ne olursa olsun bu gün ulemâ bir kişinin İmâmın sağ tarafında duracağında müttefikdirler.» diyor. ta'bîri İbn’l-A'râbî'nin beynânma göre iki ma'nâya gelir. Birinci ma'nâsı: güneşin kavuşmasına ramak kalmak demekdir. İkinci ma'nâsı ise ölmek üzere bulunan bir kimsenin son demidir. Hadîs-i Şerîf'de bununla vaktin çıkmasına pek az zaman kalıncaya kadar namazı gecikdirmek kasdedilmişdir. «Üç kişi olursanız namazı beraber kılın!» cümlesinden murad: İmâm ileri geçmeyip aralarında durmak suretiyle namazı birlikte kılmalarıdır. Şerîf'de evvelâ namazın vakti girer girmez kılınması; sonra geç kılanlarla beraber bir daha kılarak cemâat faziletine iştirak edilmesi emir edilmiş, bu suretle yıkması melhuz olan fitne ve dedikodunun önüne geçilmek istenilmişdir. Zîrâ cemaata devam etmemek dedikoduyu ve müslümanların dağılmasını mucip olur. hadîs farz olan bir namaz iki defa kılmırsa ikincinin nafile yerine geçeceğine delildir. Zîrâ bir def'â kılmakla farz sakıt olur, Maama-fih bu meselede ihtilâf olunmuş, bazıları: «İki defa kılınan bir namazın hangisi daha mükemmel kılındıysa farz yerine o geçer.» demiş; bir takımları ikisinin de farz yerine geçeceğim söylemiş; bazıları da ikisinden hangisinin farz yerine geçeceğini söylemiş; bazıları da ikisinden hangisinin farz yerine geçtiği bilinemez kanaatinde bulunmuşlardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Rüküda Elleri Dizler Üzerine Koymanın Mendubiyeti Ve Avuçları Birbiri Üzerine Kapamanın Nesh Edilmesi Bâbı
1222-)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd ile Ebû Kâmil El-Cahderî rivâyet ettiler. Lâfız Kuteybe'nindir. Dediler ki: Bize Ebû Avâne, Ebû Ya'fûr'dan, o da Mus'ab b. Sa'd'dan naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Babamın yanı başında namaza durdum (rükû'da) ellerimi dizlerimin arasına koydum. Bunun üzerine babam bana: Avuçlarını dizkapaklarının üzerine koy, dedi. Sonra başka bir defa ben bunu yine yaptım. Bu sefer babam ellerime vurdu ve: «Biz bundan nehy olunduk. Ye elleri dizlerin üzerine koymaya me'mûr olduk.» dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Rüküda Elleri Dizler Üzerine Koymanın Mendubiyeti Ve Avuçları Birbiri Üzerine Kapamanın Nesh Edilmesi Bâbı
1223-)
Bize Halef b. Hişâm rivâyet etti. ki): Bize Ebul-Ahvas rivâyet etti. H. ki): Bize İbn Ebî Ömer de rivâyet etti. ki): Bize Süfyân rivâyet etti. Bunların ikisi de Ebû Ya'fûr'dan bu isnâdla «Biz bundan nehy olunduk» cümlesine kadar rivâyet etmiş. Sonrasını söylememişlerdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Rüküda Elleri Dizler Üzerine Koymanın Mendubiyeti Ve Avuçları Birbiri Üzerine Kapamanın Nesh Edilmesi Bâbı
1224-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Vekî', İsmâil b. Ebî Hâlid'den, o da Zübeyr b. Adiy'den, o da Mus'ab b. Sa'd'dan naklen rivâyet etti. Mus'ab Şöyle dedi: Rükû' ettim de ellerimi şöyle yaptım. (Yani avuçlarını birbiri üzerine kapayarak uyluklarının arasına koymuş). Bunun üzerine babam: Evvelce biz bunu yapardık, ama sonradan ellerimizi diz kapaklarımızın üzerine koymaya me'mûr olduk; dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Rüküda Elleri Dizler Üzerine Koymanın Mendubiyeti Ve Avuçları Birbiri Üzerine Kapamanın Nesh Edilmesi Bâbı
1225-)
Bana Hakem b. Mûsâ rivâyet etti. ki): Bize Isa b. Yûnus rivâyet etti. ki): Bize İsmail b. Ebî Hâlid, Züleyr b. Adiy'den, o da Mus'ab b. Sa'd b. Ebî Vakkâs'dan naklen rivâyet etti. Mus'ab Şöyle dedi: Babamın yamyaşında namaz kıldım. Rükû'a vardığımda (iki elimin) parmaklarını Hribirlerine geçirerek ellerimi dizlerimin arasına koydum. Bunun üzerine babam ellerime vurdu. Namazdan sonra: «Evvelce biz bunu yapardık; ama sonradan ellerimizi, dizlerimize kaldırmağa me'mûr olduk.» dedi. hadîsi Buhârî, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce «Namaz» bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. Hadîs-i Şerîf bütün rivâyetleri ile tatbikin, yani rükû'da iki elin avuçlarını birbirine kapayarak dizlerin arasına sıkıştırmanın nesih edildiğine delildir. Gerçi rivâyetlerde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu bâbda sarih bir emri yokdur. Fakat sahâbî'nin «Me'mûr olduk, Nehiy edildik» gibi sözleri emir ve nehiyin kendilerine Allah ve Resûlü tarafından geldiğine hamledilmişdir. Bu gibi sıygalarla rivâyet edilen hadîslerin hükmü ulemâ arasında ihtilaflı ise de râcih olan kavle göre merfû' hükmündedirler. Sevrî, İbn Sîrin, Hasan-ı Basrî, Ebû Hanîfe, İmâm Mâlik, İmâm Şafiî ve İmâm Ahmed ile bu mezheplerin ulemâsı bu hadîsle istidlal ederek namaz kılan bir kimsenin rükû' hâlinde ellerini biribirine kapayıp dizleri arasına sıkıştırmayıp diz kapaklarının üzerine, adetâ onları tutar gibi koyması ve parmaklarının arasını açması gerektiğini söylemişlerdir. Onlar bu husûsda Bâbımız hadîslerinden ma'dâ Tahâvî'nin, Ebû Dâvûd'un Tirmizî ve başkalarının rivâyet ettikleri hadîslerle de istidlal ederler. Hattâ İbn'l-M ünzir'in, Abdullah b. Ömer (radıyallahü anhûma)'dan kavî bir isnâdla rivâyet ettiği bir hadîs'e göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) rükû'da tatbiki yalnız bir defa yapmışdır. Mes'ûd (radıyallahü anh) ile İbrahim Nehaî, Alkame, Esved ve Ebî Ubeyde rükû'da ellerin tatbik yapılacağına kail olmuşlardır. Bazıları yukarıda da işaret ettiğimiz vecihle de Hazret-i İbn Mes'ûd'un tatbik hadîsinin nesih edildiğini duymadığına kail olmuşlarsa da bu kavil söz götürür. Çünkü İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) öteden beri Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin hizmetinde bulunmuş, ayakkabılarını giydirmiş çıkarmış, vefatına kadar ondan ayrılmamışdir. Binaenaleyh Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sonraları rükû'da ellerini dizlerinin üzerine koyduğunu onun duymaması ihtimalden uzakdır. Abdür-rezzâk'ın Âlkame ile Esved'den rivâyet ettiği bir hadîsde: Abdullah b. Mes'ûd ile namaz kıldık, rükû'da ellerini birbiri üzerine kapayarak dizleri arasına aldı. Sonra Ömer'e tesadüf ederek onunla da namaz kıldık ve ellerimizi birbiri üzerine kapayarak dizlerimizin arasına sıkıştırdık. Ömer (radıyallahü anh) namazdan çıkınca: Bu vaktiyle bizim yaptığımız bir işdi sonra terk olundu; dedi; namazı yeniden kılmamızı emretmedi.» denilmekledir. Bu rivâyete göre yâ tatbikin nehiy buyurulması kerâhat-ı tenzihiyye içindir yahut namaz kılan muhayyerdir. Nitekim İbn Ebî Şeybe'nin «Mûsannef» inde bu hususa dâir Hazret-i Alî (radıyallahü anh)'dan rivâyet vardır. Ma'mâfih bâzı rivâyetlerde Hazret-i Âişeye tatbikin niçin bırakıldığı sorulduğu; cevaben: «Bunu yahudîler yaptığı için Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ondan nehiy olundu.» dediği bildirilmişdir. Yine bu gibi rivâyetlerden anlaşılıyor ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir mes'ele hakkında kendisine vahy gelmediği zaman o mes'eleyi Ehl-i Kitab’ın dinlerine göre halletmeyi tercih buyururmuş. Sonraları, Ehl-i Kitâb'a muhalefet etmesi emir buyurulmuş. Bundan anlaşılıyor ki tatbiki terk etmek tahyîrden yine de evlâdır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Rüküda Elleri Dizler Üzerine Koymanın Mendubiyeti Ve Avuçları Birbiri Üzerine Kapamanın Nesh Edilmesi Bâbı
1226-)
Bze İshâk b. İbrahim rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Bekr haber verdi. H. ki: Bize Hasanü'l-Hulvânî dahi rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti. İkisinin lâfızları da birbirine yakındır. Demişler ki: Bize İbn Cüreyc haber verdi. ki): Bana Ebû'z-Zübeyr haber verdi ki Tâvûs'u şöyle derken işitmiş: «İbn Abbâs'a ayakların üzerine çömelme hakkında söz etdik. İbn Abbâs: «O sünnetdir.» dedi. Biz kendisine: biz onu insana cefâ görüyoruz.» dedik. Bunun' üzerine İbn Abbâs: «Bilâkis o senin Peygamberin (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sünnetidir.- dedi. hadîs «İk'â» denilen oturuş şeklinin namazda sünnet olduğunu bildirmektedir. Bu husûsda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den yalnız iki hadîs vârid olmuşdur. Tirmizî ve diğer hadîs İmâmlarının rivâyet ettikleri ikinci hadîsde «ik'â» menedilmektedir. Mezkûr hadîs birkaç yoldan rivâyet edilmişse de senedlerinin hepsi zayıfdır. «ik'â» in hükmü ve şekli hususunda ihtilâf etmişlerdir. diyor ki: «Doğrusu «ik'â» iki nevidir. Birisi mak'adım yere yayarak dizlerini dikmek, elleriylede yere dayanarak köpek oturuşuna benzer bir şekilde oturmakdır. Lügat ulemâsı dahi «ik'â» yi bu şekilde tefsir etmişlerdir. Nehy edilen ve mekruh olan «ik'â» da budur. Hattâ Mâlikîler'e göre bu şekil oturuş haramdır. Yalnız namazı bozmaz. Onlara göre mekruh olan şekil ayak parmaklarının hepsini yere dikerek ökçelerinin üzerine oturmak yahut ayakların sırtını yere getirmek suretiyle üzerlerine oturmakdır. ikinci nev'î: Secdeler arasında mak'adını topuklarının üzerine döşeyerek oturmakdır. İbn Abbâs (-radiyallahü anh),in; «Peygamberinizin sünnetidir» sözü ile kasdettiği ik'â budur...» Hanefîlere göre namazda sünnet vecihle oturuş erkeklerin sol ayaklarını yere döşeyerek, üzerlerine oturmaları, sağ ayaklarını da dikerek parmaklarını kıbleye çevirmeleridir. Kadınlar ise sol çantı üzerine oturarak ayaklarını sağ ta-rafdan çıkaracaklardır. bâzı rivâyetlerinde metnindeki «Racül» kelimesi «Ricl» şeklinde zaptedilmişdir. Bu takdirde ma'nâ: «Biz bunu ayağa cefâ görüyoruz.» demek olur. Hattâ İbn Abdil Berr (368-463) «Racül» rivâyetinin hatâ' olduğunu iddi'â etmişdir. Fakat Cumhûr-u Ulemâ onun iddi'asını reddetmiş, doğrusunun «Racül» olduğunu; cefâ'yı izafe etmek için ayağın değil insanın daha lâyık bulunduğunu söylemişlerdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda Ökçeler Üzerine Çömelmenin Cevazı Bâbı
1227-)
Bize Ebû Ca'fer Muhammed b. Sabbâh ile Ebû Bekir b. Ebi Şeybe rivâyet ettiler. Lâfızları da birbirine yakındır. Dediler ki: Bize İsmail b. İbrahim, Haccac-ı Savvâf dan, o da Yahya b. Ebî Kesir'den, o da Hilâl b. Ebî Meymûne'den, o da Atâ' b. Yesâr'dan, o da Muâviyetü'bnü Hakem Es-Sülemî'den naklen rivâyet etti. Muâviye şöyle dedi: Bir defa ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile namaz kılarken cemâatdan bîri aksırıverdi. Ben hemen «yerhamükâ'llah!» (Allah sana rahmet eylesin!) dedim. Cemâat bana fena fena baktılar. Ben: Vay başıma gelenler!.. Size ne oluyor ki bana bakıyorsunuz! dedim. Bunun üzerine elleri ile uyluklarına vurmağa başladılar. Bunların beni susturmaya çalıştıklarını görünce kızdım. Lâkin sustum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazı bitirince (Ne diyeyim) annem babam ona feda olsun! Ne ondan önce ne de sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kadar güzel öğreten hiçbir muallim görmedim. Vallahi beni ne azarladı, ne dövdü ne de sövdü; (sâdece): namaz yok mu! Onun İçinde insan sözünden hiç bir şey konuşmak caiz değildir. O ancak tesbîh, tekbîr ve Kur'ân okumakdan ibarettir» buyurdu. Yahut Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in buyurduğu gibidir. Ben: Ya Resûlallah! Ben câhiliyyetten yeni kurtulmuş bir kimseyim. Gerçi Allah islâmı getirdi. Ama bizden öyle adamlar var ki, hâlâ kahinlere giderler... dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Sen onlara gitme!» buyurdular. Bizden Bazıları da tetayyur ediyorlar... dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bu onların içlerinden gelen bir şeydir. Ama sakın onları yoldan çıkarmasın!» buyurdu. (İbn's-Sabbâh: Sakın sizi yoldan çıkarmasın dedi) Ben: Bizden bir takım adamlar da çizgi çiziyorlar... dedim. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): «Peygamberlerden biri çizgi çizerdi. Her kim onun çizgisine uygun düsürürse isabet etmiş olur.» buyurdu. (Muâviye diyor ki) bir cariyem vardı. Uhud ve Cevâniyye taraflarında koyunlarımı güderdi. Bir gün kendisini dolaşmaya gittim. Bir de ne göreyim!. Onun koyunlarından birini kurt götürmüş! Ben de Benî Âdem'den bir adamım. Onlar gibi ben de üzülürüm! Lâkin cariyeye öyle bir tokat aşkettim ki!.. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e geldim. Bu yaptığımı bana fazla buldu. Ben: Ya Resûlallah! o dalde cariyeyi âzât edeyim mi? dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Sen onu bana getir.» buyurdular. Derhâl getirdim. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: «Allah nerededir?» diye sordu. Câriye: Göktedir... Cevâbını verdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Ben kimim?» dedi. Cariye: Sen Resûlüllah'sın! cevâbını verdi. Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem): «Onu âzâd et; çünkü o mü'minedir.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda Konuşmanın Haram Kılınması Ve Evvelce Mübah Olan Konuşmanın Neshi Babi
1228-)
Bize İshâk b. İbrâhîm rivâyet etti. ki) . Bize Îsâ b. Yûnus haber verdi. ki): Bize Evzâî, Yahya b. Ebî Kesir’den bu isnâdla bu hadîsin benzerini rivâyet etti. sükle ümmiyah» ta'bîri esâs itibârı ile «Vay yavrusunu kaybeden annemin hâline» ma'nâsına gelirse de maksad söyleyenin kendi acınacak hâlini beyândır. Biz bu makamda vay hâlime yahut başıma gelenlere gibi ta'bîrler kullanırız. Sükl kelimesi seke şeklinde dahi okunabilir. Muâviye'nin namazda konuşması üzerine ashâb-ı kirâm'ın uyluklarına vurmak suretiyle onu susturmaya çalışmaları bu husus için tesbîhde bulunmak meşru' olmazdan önceye hamlolunmuşdur. Hadîsde geçen cümlesinin cevâbı mahzûfdur ve diye tâkdîr olunur. Cümlede ancak bu suretle düzelmiş yâ'nî: «Onların beni susturmak istediğini görünce ben de kızdım.» şekline girmiş olur. ki namazdan sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Muâviye'ye kendisine hâs olari terbiye ve nezâketi ile nasi-hatta bulunmuş, namazda konuşmanın onu bozacağını bildirmişdir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu görülmedik terbiye ve nezâketine hayran kalan Muâviye (radıyallahü anh) kendisinin yeni müslüman olduğundan bahsederek özür dilemiş; bu meyânda kavm-ü kabilesi arasında hâlâ hâhinlere inananlar, kuşlarla teşe'ümde bulunanlar ve re-simcilik yapanlar bulunduğunu arzetmişdir. Fahr-i Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz ona kâhinlere gitmemesini tenbîh buyurmus-dur. Zu'münce ileride olacak şeyleri haber veren ve esrân bildiğini iddia eden kimsedir. Bir de arrâf vardır. Bunun kâhinden farkı marifetinin çalınan ve kaybolan şeylere mahsûs olmasıdır. Câhiliyet devrinde araplar arasında bir çok kâhinler bulunurdu. Bunların bir takımı cinlerle münâsebeti bulunduğunu ve gaibe âid haberleri onlardan aldıklarını iddia ederlerdi. Bazıları ise bu hususu cinlerden değil kendisine mahsûs bir zekâ ve firâsetle bildiklerini iddia ederlerdi. Müneccimlere kâhin deyenler de bulunurdu. Zâten müneccim kâhinin bir nev'îdir. O da yıldızlara bakarak ileride ne olacağına istidlal eder. İslâmiyetde bu gibi şeyleri yapmak ve yapanlara inanmak haram kılınmışdır. Ulemâ bunun sebebini şöyle izah ederler: «Çünkü bu adamlar gâib hakkında söz ederler, olur da söylediklerinden bâzısı hakikat çıkarsa bir çok insanların fitneye düçâr olmasına ve i'tikâdlarının bozulmasına sebebiyet verirler.» müracaat ve söylediklerini tasdîkden nehy eden, kâhinlere verilen ücretin haram olduğunu bildiren bir çok sahîh hadîsler vardır. Bu husûsda icmâ' bulunduğunu bir çok ulemâ rivâyet etmişlerdir. Begavî (214-310): «Kâhine verilen ücretin haram olduğunda bütün ulemâ müttefikdir. Çünkü kehânet, bâtıl bir işdir. Onun karşılığında ücret almak caiz olamaz.» demişdir. Müneccim ve arrâf gibilere ücret vermek dahi haramdır. Çünkü onların fiilleri de bâtıldır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu bâbda: kim bir kâhine giderde söylediklerini tasdik ederse o kimse Allah'ın; Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’e İndirdiği şeylerden berîdir.» buyurmuşdur. Kuşlarla teşe'ümde bulunmak, şu tarafa doğru uçarsa bu işde hayır var; aksi istikâmete giderse hayır yok diye i'tikâd etmekdir. Hazret-i Muâviye'nin: «Aramızda tetayyûr yapan kimseler de var.» demesi üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): onların içinden gelen bir şeydir. Ama sakın onları yoldan çıkarmasın I..» buyurmuşdur. Ulemâ bu cümleye şöyle ma'nâ vermişlerdir: «Teşe'üm denilen şey sizin içinizden doğar. Uğraşıp iktisap ettiğiniz tıtr şey olmadığı için bundan dolayı size bir mes'ûliyet yokdur. Lâkin oriun sebebi ile işlerinize bakmadan geri kalmayın! Sizin yapabileceğiniz budur ve bununla mükellefsiniz.» «tetayyur» ve «tıyara» denilen teşe'ümlerle âmel etmekden men eden birçok sahîh hadîsler vârid olmuşdur. Bunlardan murâd hatırdan gelip geçmeleri değil, muktezâsı ile âmeldir. Ya'nî hatırdan gelip geçen teşe'ümün hükmü yokdur. Fakat o teşe'ümün muktezâsı ile âmel etmek menınû'dur. Bu husûsda inşallah ileride de izâhât gelecekdir. bahsedilen çizgi çizmekden murâd falın bir nev'i olan re-mil'dir. Onunla meşgul olan Peygamber rivâyete nazaran İdrîs (aleyhisselâm)'dır. Dan yal (aleyhisselâm) olduğunu söyleyenler de vardır. Remil ona verilen bir mu'cize idi. biri çizgi çizerdi. Her kim onun çizgisine uygun dü-şürürse isabet etmiş olur,» ibaresinin ma'nâsi hususunda da ulemâ ihtilaf etmişlerdir. Sahih olan kavle göre bu ibarenin ma'nâsı şudur: çizgisi o peygamberin çizgisine muvafık düşerse o çizgiyi çizmek mubah dır. Lâkin muvafık düşüp düşmediğini yüzde yüz bilmeye bizim için yol yokdur. Binâenaleyh remilcilik bize mubah değil haramdır.» (sallallahü aleyhi ve sellem)’in doğrudan doğruya «Remilcilil: demeyip: «Kimin çizgisi o Peygamberin çizgisine muvâfık düşerse o çizgiyi çizmek mubâhdır.» buyurması remille meşgul olan Peygamberin de bu nehyde dâhil olduğu anlaşılmasın diyedir. Çünkü onun hakkında remi memnu' değildir. İhtimâl ki bizim şeriatımızda nesh edil-mişdir. remilcüiğin dahi memnu' olduğuna bütün ulemâ İttifak etmişlerdir. mes'elesine gelince: Görülüyor ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) cariyeye: nerededir?» diye sormuş, câriye: «Göktedir.» cevâbını vermiş; «Ben kimim?» suâline de: «Sen Resûlüllahsın» mukabelesinde bulunmuş-dur. Hadîsin bu kısmı îmânın sıfatına âitdir. Bu husûsda ulemânın iki mezhebi vardır:
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda Konuşmanın Haram Kılınması Ve Evvelce Mübah Olan Konuşmanın Neshi Babi
1229-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb, İbn Nûmeyr ve Ebû Saîd El-Eşecc rivâyet ettiler. Lâfızları biribirlerine yakındır. Dediler ki: Bize İbn Fudayl rivâyet etti. ki): Bize A'meş, ibrahim'den, o da Âlkame'den, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti. Abdullah Şöyle dedi: Biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazda iken kendisine selâm verirdik. O da bizim selâmımızı alırdı. Vaktâ ki Necâşî'nin yanından döndük. (Bir daha) selâm verdiğimizde selâmımızı almadı. Bunun üzerine biz: Ya Resûlallah evvelce sana namazda selâm veriyorduk, sen de alıyordun; dedik. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): namazda meşguliyet vardır.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda Konuşmanın Haram Kılınması Ve Evvelce Mübah Olan Konuşmanın Neshi Babi
1230-)
Bana İbn Nümeyr rivâyet etti. ki): Bana İshâk b. Mansûr Es-Selûlî rivâyet etti. ki): Bize Hüreym b. Süfyân, A'meş'den bu isnâdla bu hadîs'in benzerini rivâyet etti. hadîsi Buhârî «Namaz» ve «Habeşistan'a Hicret» bahislerinde; Ebû Dâvûd ile Nesâî de «Namaz» bahislerinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. Şerîf islâmîyetin ilk zamanlarında namazda konuşmak ve selâm vermek caiz idiğini, Habeşistan'a hicretden döndükden sonra bunun nesh olunduğunu beyân etmektedir. ishâk'in beyânına göre islâmiyetin ilk zamanlarında müs-lümânlar, kâfirlerden son derece şiddetli ezâ ve cefâlar görmüşlerdi. Resûl-ü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) amcası Ebû Tâlib'in himayesinde bulunuyordu. Müşrikler ona bir şey yapamıyorlardı. Fakat ashâb-ı kirâmmın başına gelenleri gördükçe pek ziyâde üzülüyor, kendilerine muâvenetde bulunamamak bu üzüntüyü bir kat daha arttınyordu. Nihayet ashabına birkaç zaman işin Habeş'e gitmelerinin iyi olacağını, Habeşistan'ın iyi bir memleket olduğunu; kralının memleketinde zulüme müsâde etmediğini söyleyerek başlarındaki belâ defoluncaya kadar Habeşistan'a hicret etmelerini tavsiyede bulundu. O zaman müslümanlardan bir kafile dînleri uğurunda Habeşistan'a hicret ettiler. Onbir erkek ile dört kadından ibaret olan bu küçük cemâat Habeşistan'a hicret eden ilk kafiledir. Vâkıdî: Bunların Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e Peygamberlik geldikten beş sene sonra Receb ayında hicret ettiklerini kaydeder. Bu zevat: «Osman b. Affân, Zevcesi Rukiyye binti Resûlillâh (sallallahü aleyhi ve sellem), Ebû Huzey-fetu'bnü Utbe, Zevcesi Senle binti Zübey'r, Mus'ab b. Umeyr, Abdurrahman b. Avf, Ebû Selemete'bnü Abdi’l-Esed, Zevcesi Ümmü Seleme binti Ebî Ümeyye, Osman b. Maz'ûn, Âmir b. Rabîa, Zevcesi Leylâ binti Ebî Hasıne, Ebû Sebra, Hâtıb b. Amr, Süheyl b. Beydâ, ve Abdullah b. Mesûd (radıyallahü anhûm) hazerâtıdır. İbn Cerîr ile diğer islâm tarihçileri bunların kadınlarla, çocuklardan ma'dâ sekseniki kişi olduklarını söylerler. Hattâ Ammâr b. Yasir'in aralarında bulunduğu şüphelidir. O da katılırsa sayıları seksen-üç olur. denize vardıkları zaman kendilerini Habeş diyarına geçirmek için yarım altına bir vâsıta kiralamışlardı. Habeşistan'da bir müddet kaldıktan sonra Mekke müşriklerinin müslümanlığı kabul ettiğini haber alarak tekrar Mekke'ye döndülerse de duydukları doğru çıkmadı. Mekke müşrikleri müslümanlığı kabul etmemişlerdi; ve zavallı muhacirlere eskisinden daha hunharca eziyet etmeye başladılar. Bu sebeple muhacirler tekrar Habeşistan'a dönmek mecburiyetinde kaldılar. Ancak bu defa sayıları eskisinden kat kat daha fazla idi. Hazret-i İbn Mes'ûd her iki kafileyle Habeşistan'a hicret edenlerdendir. Bu hadîs'in râvisi de odur. Habeşistan kralı demekdir. İbn Mes'ûd (radıyallahü anh)'ın: «Vaktâ'ki Necati'nin yanından döndük» sözü ile iki hicret'den hangisini kasdettiği ihtilaflıdır. döndükden sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in namazda iken selâm almayarak, namazdan sonra: namazda meşguliyet vardır.» buyurması Kirmâni'ye göre «Namazda bir nev'î meşguliyet vardır ki onunla birlikde başka şeyle meşgul olmak doğru değildir.» manasınadır. Ma'mâfih «şugul» kelimesindeki tenvînin ta'zîm işin olması da caizdir. Bu takdirde cümle: pek büyük bir meşguliyet vardır.» ma'nâsına gelir.-Bundan murâd: Namaz hâlinde başka bir şeyle değil sırf Allahü teâlâ ile meşgul olmakdır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda Konuşmanın Haram Kılınması Ve Evvelce Mübah Olan Konuşmanın Neshi Babi
1231-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Hfişeym, İsmail b. Ebi Hâlid'd en, o da Haris b. Süheyl'den, o da Ebû Amr-ı Şeybânî'den, o da Zeyd b. Erkam'dan naklen haber verdi. Zeyd Şöyle dedi: (vaktiyle) namazda konuşurduk, insan yanı baş in da namazda duran arkadaşı ile laf ederdi. Nihayet: huşu' ve tâ'atla divan durun.» âyet-i kerîmesi indi. Biz de sükûta me'mûr olduk ve konuşmakdan nehy edildik.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda Konuşmanın Haram Kılınması Ve Evvelce Mübah Olan Konuşmanın Neshi Babi
1232-)
Bize Ebû Bekir b. Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Nûmeyr ile Vekî' rivâyet ettiler. H. ki: Bize İshâk b. İbrahim de rivâyet etti. ki): Bize Îsâ b. Yûnus haber verdi. Bunların hepsi İsmail b. Ebî Hâlid'den bu isnâdla bu hadîsin benzerini rivâyet etmişlerdir. hadîsi Buhâri «Namaz» bahsinin sonlarında ve «Kitâbü't-Tefsîr» de; Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâl dahi ayni bahislerde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. şerif islâm'ın ilk devirlerine âitdir. O zaman mübrem bir ihtiyâcdan dolayı namazda konuşmak caizdi. Sonra: namazlara bahusus orta namaz'a devam edin, Allah'a huşu ve tâatla diyan durun." Bakara sûresi âyet 238 âyet-i kerîmesiyle nesh olundu. bu âyetdeki «Kunût»u sükût ma'nâsına almışdır. Binâenaleyh kelimeyi onun söylediği ma'nâya hamletmek evlâ olur. Çünkü vahy'i müşahede eden ashâb-ı kirâm âyetlerin sebeb-i nüzulünü herkesden daha iyi bilirler. Yoksa kunût: Tâat, Huşu, Namaz, Duâ, İbâdet, ayakda durmak ve ayakda durmayı uzun tutmak gibi bir çok ma'nâlara gelir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda Konuşmanın Haram Kılınması Ve Evvelce Mübah Olan Konuşmanın Neshi Babi
1233-)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki) Bize Leys rivâyet etti. H. Muhammed b. Rumh da rivâyet etti. ki) Bize Leys, Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câbir'den naklen haber verdiki, Câbir Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) beni bir hacet için gönderdi. Sonra ona yolda giderken yetiştim (Kuteybe; namaz kılarken yetişdim; dedi) ve kendisine selâm verdim. Bana işaret etti. Namazdan çıktıkdan sonra beni çağırarak: demin ben namaz kılarken setâm verdin.» buyurdu. O zaman kendisi şark'a doğru dönmüş bulunuyordu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda Konuşmanın Haram Kılınması Ve Evvelce Mübah Olan Konuşmanın Neshi Babi
1234-)
Bize Ahmed b. Yûnus rivâyet etti. ki) Bize Züheyr rivâyet ett't. ki) Bana Ebû'z-Zübeyr, Câbir'den rivâyet etti. ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Benî Mustalik kabilesine giderken beni bir iş peşinde gönderdi. Geldiğim zaman kendisi devesinin üzerinde namaz kılıyordu. Ben kendisine söz söyledim, fakat o eliyle şöyle yaptı. (Züheyr eliyle işaret ederek göstermiş) sonra kendisine söz söyledim yine şöyle yaptı. (Züheyr yine eliyle yere doğru işaret etmiş.) Ben kendisini işitiyordum. Okuyor; başı ile işaret ediyordu. Namazı bitirdikten sonra: i; hususunda ne yaptın? Şüphesizki seninle konuşmama namazda bulunmamdan başka bir ma'nî yoktu.» buyurdular. ki: -Ebû'z - Zübeyr'de kıbleye doğru dönmüş oturuyordu. Ebû'z - Zübeyr eliyle Benî Mustalîk kabilesini işaret etti ve eliyle Kâbeden başka tarafa işaretde bulundu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda Konuşmanın Haram Kılınması Ve Evvelce Mübah Olan Konuşmanın Neshi Babi
1235-)
Bize Ebû Kâmil El - Cahderî rivâyet etti. ki) Bize Hammâd b. Zeyd, Kesîr'den, o da Atâ'dan, o da Câbir'den naklen rivâyet etti. Câbir Şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber idik. Derken beni bir hacet peşinde gönderdi. Döndüğümde kendisi hayvanının üzerinde namaz kılıyordu. Yüzü'de kıbleden başka tarafa doğru idi. Ben kendisine selâm verdim. Fakat Selâmımı almadı. Namazdan çıktıkdan sonra: selâmını almaya ma'nî yokdu, ancak ben namaz kılıyordum» buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda Konuşmanın Haram Kılınması Ve Evvelce Mübah Olan Konuşmanın Neshi Babi
1236-)
Bana Muhammed b. Hatim de rivâyet etti. ki) Bize Mûallâ b. Mansûr rivâyet etti. ki) Bize Abdül Vâris b. Saîd rivâyet etti. ki) Bize Kesir b. Şinzir, Atâ'dan, o da Câbir'den naklen rivâyet etti. Câbir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hacet peşinde gönderdi.» diyerek Hammâd hadisi ma'nâsında rivâyetde bulunmuş. hadîs'i Buhârî «Kitâbû'l - Amel fî's - Salât» da tahrîc etmişdir. Onun rivâyetinde Hazret-i Câbir şöyle demektedir: (sallallahü aleyhi ve sellem) beni bir hacet peşinde gönderdi. Ben de gitdim ve o haceti görerek döndüm. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e geldiğimde kendisine selâm verdim. Fakat selâmımı almadı. Bundan kalbınıe ne derece hüzün çöktüğünü bir Allah bilir. Kendi kendime: Galiba Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) geâkdim diye bana darıldı; dedim. Sonra kendisine tekrar selâm verdim. Fakat yine selâmımı almadı. Bu defa kalbınıe deminkinden daha derin bir hüzün çöktü. Sonra tekrar kendilerine selâm verdim. Bu sefer selâmımı aldı ve: selâmını almakdan beni meneden, namazda oluşumdur.» buyurdular. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hayvanı kıbleden başka tarafa doğru dönmüştü.» Benî Mustalik gazasında geçmişdir. Bu hadîs dahi yukarkiler gibi namazda konuşmanın caiz olmadığını bildiren delillerdendir ve yukarkilerden fazla olarak şu hükümleri ihtiva eder:
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda Konuşmanın Haram Kılınması Ve Evvelce Mübah Olan Konuşmanın Neshi Babi
1237-)
Bize İshâk b. İbrahim ile İshâk b. Mansûr rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Nadr b. Şümeyl haber verdi. ki) Bize Şu'be haber verdi. ki) Bize Muhammed —ki İbn Ziyâd'dır — rivâyet etti. ki: Ebû Hüreyre'yi şöyle derken işitdim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): bir ifrit namazımı bozdurmak için dun akşam anîden banc bir oyun oynamağa kalkıştı. Ama Allah beni ona kaptırmadı. Ben de onu boğdum. Vallahi onu şu mescidin direklerinden birinin yanı başına bağlamayı çok isterdim. Bu suretle sabahladığınızda sîzlerde topdan (yahut hepiniz) onu görürdünüz; fakat sonradan kardeşim Süleyman'ın sözünü hatırladım: (Yârâbbî beni affet; ve bana öyle bir mülk verkî benden sonra hiçbir kimseye lâyık olmasın!) demişti. Allah da onu köpek kovar gibi kovdu.» buyurdular. Mansûr: «Şu'be, Muhammed b. Zİyâd'dan rivâyet etti.» dedîl
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namaz Esnasında Şeytana Lanet Etmenin Ve Ondan Allaha Sığınmanın Cevazı İle Namaz İçinde Amel-i Kalilin Caiz Olması Bâbı
1238-)
Bize Muhammed b. Beşşâr rivâyet etti. ki) Bize Muhammed — ki İbn Cafer'dir— rivâyet etti. H. ki): Bize bu hadîsi Ebû Bekir b. Ebû Şeybe dahi rivâyet etti. ki) Bize Şebâbe rivâyet etti. Bunların ikiside Şu'be'den bu isnâdla rivâyetde bulunmuşlardır, İbn Ca'fer'in hadisinde «Ben onu boğdum.» sözü yokdur. İbn Ebi Şeybe ise kendi rivâyetinde: «Ben onu koğdum.» dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namaz Esnasında Şeytana Lanet Etmenin Ve Ondan Allaha Sığınmanın Cevazı İle Namaz İçinde Amel-i Kalilin Caiz Olması Bâbı
1239-)
Bize Muhammed b. Selemete'l-Murâdî rivâyet etti ki) Bize Abdullah b. Vehb, Muâviyetü'bnü Sâlih’den rivâyet etti. ki: Bana Rabîa'tü'bnü Yezîd, Ebû İdrîs El - Havlânî'den, o da Ebû'd - Der-dâ'dan naklen rivâyet etti. ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ayağa kalktı. Biz o'nu: «Senden Allah'a sığınının.» derken (kulağımızla) işitdik. Sonra üç defa: «Seni Allah'ın lânetiyle lanetlerim.» dedi. Ve sanki bir şey alacakmış gibi elini uzattı. Namazdan çıkdıktan sonra biz: Resûlallah gerçekden namazda Öyle bir şeyler söylediğini işittik ki bundan önce bunları söylediğini duymamışdık; hem senin elini uzatdığını gördük.» dediki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Allah'ın düşmanı İblîs yüzüme çarpmak için bir ateş parçası ile (karşıma) geldi. Bunun üzerine ben üç def'â: Senden Allah'a sığınırım; dedim. Sonra yine üç defa: Seni Allah'ın tam lânetiyle lanetlerim; dedim. Fakat o yine geri çekilmedi. Sonra kendisini yakalamak istedim. Vallahi eğer kardeşimiz Süleyman'ın duası olmasaydı, İblîs muhakkak bağlı olarak sabahı boylayacak; Medine halkının çocukları onunla oynıyacaklardı.» buyurdular. Hüreyre Hadîsini Buhârî «Namaz» «Tefsir», «Ehâdîsü'l - Enbiyâ» ve «Sıfat-ı İblîs» bahislerinde; Nesâî dahi «Tefsir» bahsinde tahrîc etmişlerdir. Habîs ve Münker demekdir. Zeccâc’ın beyânına göre ise ifrit bir işe mubâlegah sûretde nüfuz eden ve onda pislik ve belâ husule getiren ma'nâsınadır. münâsebetle yukarılarda da arz ettiğimiz vecihle Cin: Bir nevî mahlukâtdır. Ulemâ mevcudatı şöyle taksim ederler: Mümkinâtdan olan bir mevcûd kâinat boşluğundan yer tutmaz, yer işgal edenlerede sıfat olmazsa ona rûh denilir. Ruhlar süflî ve ulvî olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Süfli kısım dahi hayırlı, hayırsız olmak üzere iki kısım olur. İşte süflî ervâhın hayırlı olanlarına cinlerin sulehâsı; kötü olanlarına şeytanlar de-nilmişdir. Ulvî ruhları dahi cisimlere taalluk etmeleri ve etmemeleri noktayı nazarından taksimata ta'bî tutarlar. Mevzûumuzun onlarla alâkası bulunmadığı için sözü yalnız cinlere münhasır bırakacağız. Cin kelimesinin esâsında örtünmek, gizlenmek ma'nâları vardır. Hattâ ana karnındaki çocuğa cenîn denilmesi dışarıdan bakıldığı zaman görülmediği içindir. Cinler de ekseriyetle görülmedikleri için kendilerine bu isim veril-mişdir. Abdürrezzâk’ın rivâyetinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelen ifritin kedi suretinde göründüğü bildirilmiştir. hakkında Buhârî Mütercimi Ahmed Naîm Bey merhum şunları söylemişdir: münâsebetle şunu arz etmek îcab ederki Allah'ın hayat sahibi mahlûkâtı yalnız maddî âlemdeki insan ile —Nevilerini saymakla bitiremediğimiz—» hayvanlardan ibaret değildir: ordularını kendisinden başka kimse bilmez." Müddessir sûresi âyet 31 mantû-kunca Allah'ın ordularını, mahlûkâtın nevilerini ve cinslerini ancak Allah bilir. Onlardan akıl sahibi olarak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in haber vermesi ile bilebildiğimiz iki takım vardırki onlar da meleklerle cinlerdir. Meleklerin hepsi ulvî ve mukaddes ruhlar olup emri ilâhîye itaatten zerre kadar sapmazlar. Durakları ulvî semâlar olduğu hâlde bir takımları Allah'ın emri ile meskenimiz olan yere kadar iner ve yine çıkarlar. denilen mahlûkaat taifesi ise bizimle beraber yeryüzünde sakindirler. Bunların da insan gibi mü'mini, kâfiri vardır. Kâfirlerine şeytan ismi verilir. Meleklerin de, cinlerinde varlıkları Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in haber vermesi ile ve Kur'ân'ın Nassı ile malûm olduğundan «Bu türlü mahlûkaat yokdur.» demek Peygamber'! inkâra varır ve küfürdür. «Sahih müsbet ilimlerin bunlardan haberi yokdur. Biz nasıl tasdik edelim?» diyenlere cevâbımız pek basîtdir: Müsbet ilimlerin bilmediği daha neler var! Müsbet ilimlerin gayesinin kemâli hakikatleri aragtırmakdır. Bildikleri, bilmediklerine nisbetle pek küçükdür. Müsbet ilim her şeyi bilirim dediği gün yöneldiği gayeden ayrılmış; ilimden çıkarak cehle inkı-lâb etmiş olur. timin kemâli, pek az bildiğini ikrar, cehlini itiraf eylemektedir. Fennin müsbet olarak kabul ettiklerini kabul, onların sükût ettiği şeyler hakkında hüküm vermekde tevakkuf ederim.» diyerek âlim tavrı takınanlar da ötekilerden daha bahtiyar sayılamazlar. Acaba fennin susmuş olduğu şeylere inanmak onun söylediklerine itikadı ihlâlmi edi-yorki tasdik hükmünü vermekden çekiniyorlar Bu sükût, tasdik etmemek demek olunca hakîkatta Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i tekzip için ihtiyar edilmiş olur. Bu, hakkı kabul etmemek için sahayı nazarı değiçtir-mekden başka bir şey değildir. Fennin hükmüne, kabul ve inkâr etmediği husûsda uymak, hakkı araştırmak aşkından ileri geliyorsa —hakdan yüz çevirmek istemiyene göre — akıl ve naklin kaahir te'yîdâtı İle müberhen olan Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’in nübüvvetine müstenid sa-hîh haberlerin asîmi araştırmamak neden? Herhalde hakla araştırmaya âşık olan kimse bu sahaya da biraz yüzünü çevirip aramaya çalışsa doğru yolu bulur. Bahusus mevzubahis olan mevzuun yeni yeni delileri de zihinleri meşgul edip durmakdadır. Alafranga cincilik, bizim eski ıstılahımızda huddâmcılık mukaddimesinden başka bir ad veremiyeceğizn metapsişik acîp hâdiselerin tedkîki Avrupa ve Amerika'da hayli ilerlemişdir. H metapsişiklerin ıstılâhınca cazibe, hararet, elektrik gibi malûm olan tabiat kuvvetlerinin tesiri altında olmıyarak bir cismin kendi kendine harekete gelmesine deniyor. Medyum denilen ve beş duygunun hâricinde bir his alma hâssası gösteren kimselerin huzuru ile yapılan tecrübeler esnasında sandalyalarm ve oda içindeki diğer ağır eşyanın insan eli dokunmaksızın yerlerinden oynaması, cazibe kânununu istihfaf ile havaya kalkıp dolaşması ve bu harikulade hareketlerin, hâzır olanların arzularına tat>î olması, zevil'ukûl'den görülmeyen bir şahsın varlığını pek âlâ hissettiriyor. beraber biz cinnin'de, meleklerin'de varlığına istidlal için bu zevatın yarım yamalak tetebbuâtma, kalın esrar perdesi arkasından ve duygular kabilinden sezdikleri zayıf ma'lumâta ihtiyâç duymuyoruz. Bu tecrübeleri yapan âlimlerin nazarî bilgileri daha doğrusu ilmî vasfına hak kazanmamış faraziyeleri pek iptidâi olduğu için rûh gıdası olacak ve kalbe itminan verecek kuvveti hâiz olmadığından zanniyât kabilinden söyledikleri şeyleri ihtiyat ile telakki ediyoruz. Bizim bu- bâbda itimâdımız bu nevî mahlûkâtı bilfiil müşahede etmiş Peygamberimizin beyanâtıdır; ve bu hükümlerimiz o sâdık beyanâtın hududu ile tahdîd edilmişdir. Oradan nasıl telakki etmiş isek öylece kabul eder ona kendiliğimizden bir şey katmayız. Avrupalı ve Amerikalı ilim sahiplerinden bahsedişimiz —onların bu bâbdaki fikir ve nazariyeleri bize uysun uymasın — yalnız vahy'i inkâr edenlere malûmat sahalarının henüz pek dar olduğunu, hakîkatları kendilerince meçhul olan her şey'i ulu orta düşünmeden inkâra kalkışmanın hakikat nâmına tehlikeli ve ilim nâmına küfr-ü ilhâd olduğunu anlatmak içindir.» Abdillâh Mâzirî (453-536): «Cinler rûhânî bir takım lâtîf cisimler olup bağlanacak sûretde şekillere girmeye kabiliyetleri vardır...» demişdir. Bazıları cinlerin aslî suretleri ile görünmeleri Peygamberlerden başka kimseye mümkin olmadığını iddia etmişler; insanların onları kendi suretlerinden başka şekilde gördüklerini söylemişlerdir. Ancak Nevevî'nin dediği gibi bu mücerred bir dâvadır, sahih senedi yoksa reddolunur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) in: kardeşim Süleyman'ın sözünü hatırladım...» ifadesinden murâd, Kâdı Beyzâvi'ye göre: Cinler üzerinde tasarrufun Süleyman (aleyhisselâm)'a mahsûs oluşudur. Tuttuğu cinnîyi bağlamaması bundan dolayıdır. Yahut tevâzuan ve teeddüben bağlamakdan vazgeçmişdir. (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Süleyman (aleyhisselâm) arasındaki kardeşlik esâsât-ı diniye itibârı ile yahut şeriatları arasındaki benzeyiş ciheti iledir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namaz Esnasında Şeytana Lanet Etmenin Ve Ondan Allaha Sığınmanın Cevazı İle Namaz İçinde Amel-i Kalilin Caiz Olması Bâbı
1240-)
Bize Abdullah b. Meslemete'bnü Ka'neb ile Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Malik, Âmir b. Abdillâh b. Zübeyr'den rivâyet etti. H. Yahya b. Yahya da rivâyet etti. ki: Mâlik'e Sana Âmir b. Abdillâh b. Zübeyr, Amr b. Süleym Ez-Zürakî'den, o da Ebû Katâde'den naklen: (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû'l - As b. Rabî'in ve Zeyneb binti Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kızı Ümâme kucağında olduğu hâlde namaz kılardı. Ayağa kalktığı vakit onu kucağına alır; secdeye vardıkta bırakırdı.» Hadîsini rivâyet etti mi? dedim. Yahya: «Malik evet» cevâbını verdi., dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda Çocuk Taşımanın Cevazı Bâbı
1241-)
Bize Muhammed b. Ebî Ömer rivâyet etti. ki) Bize Süfyân, Osman b. Ebî Süleyman ile İbn Aclân'dan rivâyet etti. Onlar da Âmir b. Abdillâh b. Zübeyr'i; Amr b. Süleym Ez-Zürakî'den, o da Ebû Katâdete'l - Ensarî'den naklen rivâyet ederken işitmişler, Ebû Katâde şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem)’i Ümâme binti Ebîl - As — ki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kerîmesi Zeyneb'in de kızıdır.— Omuzunda olduğu hâlde cemaata İmâm olurken gördüm. Rükû'a vardığı vakit o'nu bırakıyor; secdeden başını kaldırdığı zaman tekrar alıyordu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda Çocuk Taşımanın Cevazı Bâbı
1242-)
Bana Ebû't-Tâhir rivâyet etti. ki) Bize İbn Vehb, Mahramatti'bnü Bükeyr'den naklen haber verdi. H. ki) Bize Hârûn b. Saîd el - Eylî'de rivâyet etti. ki) Bize İbn Vehb rivâyet etti. ki) Bana Mahrame, babasından, o da Amr b. Süleym Ez - Zürakî'den naklen haber verdi. Amr, Şöyle dedi: «Ben Ebû Katâdetel - Ensâriyi şöyle derken işitdim: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i halk'a namaz kıldırırken gördüm. Ümâme binti Ebîl -Âs'da boynunda idi. Secdeye gittimi onu bırakıyordu.» -
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda Çocuk Taşımanın Cevazı Bâbı
1243-)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki) Bize Leys rivâyet etti. H. ki): Bize Muhammed b. El - Müsennâ'da rivâyet etti. ki) Bize Ebî Bekir El - Hanefî rivâyet etti. ki) Bize Abdülhamîd b. Ca'fer rivâyet etti. Bunlar topdan Saîd-i Makburî'den, o da Amr b. Süleym Ez-Zürakî'den naklen rivâyet etmişlerdir. Amr, Ebû Katâde'yi: defa biz mescidde oturuyorken yanuniza Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) çıkageldi.- diyerek yukarkilerin badîs'i tarzında rivâyet ederken işitmiş. Yalnız o namazda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in İmâm olduğunu söylememiştir. hadîsi Buhârî «Namaz» ve «Edeb» bahislerinde; Ebû Dâvûd ile Nesâî dahi «Namaz» bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. Ümâme, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in en büyük kerîmesi Zeyneb (radıyallahü anha) nın kızı idi. (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin Hazret-i îbrâhimden ma'dâ bütün çocukları ilk zevcesi Hadîcetü’l-Kübrâ (radıyallahü anha)'dan dünyâya gelmişlerdir. İbrahim ise Mâriye-i Kiptîye'den doğmuşdur. Bazıları evlendiği zaman Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yirmibir yaşında olduğunu; birtakımları yirmibeş, daha başkalanda otuz yaşlarında olduğunu söylerler. Hazret-i Hadîce'nin dahi evlendiği zaman kırk ve kırkbeş yaşlarında olduğunu söyleyenler vardır. Fahr-i Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin Hazret-i Hatice'den Zeyneb, Rukîye, Ümmü Gülsüm ve Fâtıme isminde dört kızı ile Kasim ve Tâhir isimlerinde iki oğlu dünyâya gelmişdir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in künyesi Kâsım'in ismi ile Ebû’l-Kâsım'dir. Hadîs-i şerîfde ismi geçen Ümâme Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in torunu ve en büyük kerimesi Zeyneb'in kızıdır. Ümâme'nin babası Ebû'l-Âs b. Rabî'dir. Bu zât'ın ismi ihtilaflıdır. Bazıları Yâsir, Bazıları Lakît; bir takınılanda Kâsım olduğunu söylerler. Hazret-i Ebû'l-Âs, Hadîcetü'l-Kübrâ (radıyallahü anha)'nın kızkardeşi oğludur. Ebû’l-As (radıyallahü anh) mal, emânet ve ticâret hususunda Mekke'nin sayılı eş-râfındandı. Kızını onunla evlendirmek isteyen, Hazret-i Hadîce olmuş; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de bu işe rizâ göstermişdir. Hazret-i Zeyneb'in evlenmesi islâmiyetden öncedir. Ebû'l-Âs (radıyallahü anh) Mekke'nin fethinden Önce müslüman olmuşdur. Bedir gazasında henüz müşrikler tarafında idi; hattâ onlarla beraber esir düşmüşdü. Mekke müşrikleri esirlerini kurtarmak için Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimize onların fidyelerini göndermişlerdir. Bu meyanda Zeyneb binti Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de zevci'E bû'l-Âs'ı malla kurtarmak için bir gerdanlık göndermişdi. Bu gerdanlığı kendisine annesi Hadîce (radıyallahü anha) izdivaç hediyesi olmak üzere zifaf gecesi takmışdı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gelen fidyeler arasında bu gerdanlığı görünce son derece rikkata gelmiş ve kendini tutamıyarak ağlamışdı. Fahr-i Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin o anda neler hatırladığını ve ne derece teessür ve heyecan içinde kaldığını bizim kalemimizle tasvire imkân yoktur. Yalnız şunu arzedelim-ki bir yâd -1 hazinin en sarîh ifâdesi olan mübarek gözyaşları bütün Ashâb-ı Kiramı teessüre garketmiş; onlarda ağlamışlardı. Neticede Ashâb-ı Kiramı ile bu husûsda istişare ederek münâsip görürlerse damadını serbest bırakmalarını onun nâmına fidye gönderilen bir anne yadigârının da gerisi geriye sahibine iade edilmesini teklif etti. Ashâb-ı Kiram bir ağızdan razı olduklarını ifâde ettiler ve Ebû’l-As'ı serbest bıraktılar. Gerdanlığı da iade ettiler. Yalnız Hazret-i Zeyneb (radıyallahü anh) müslüman olduğu için Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz Medine'ye hicretine müsâde etmesini şart koşmuştu. Ebû'l-Âs bu; şartı kabul ve ifâ etti. Ebû'l-As, Hazret-i Zeyneb'i Medine'ye babasının yanına gönderdikten sonra bir sene kadar bir müddet Mekke'de müşrik olarak yaşadı. Nihayet o da Müslüman olarak Medîne-i Mûnev-vere'ye geldi. Fahr-i Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimiz zevcesini tekrar ona iade etti. bu hadîsin hükmü hakkında bir hayli söz etmişlerdir. Nevevî şöyle demektedir: hadîs Şafiî 'nin mezhebi ile ona muvafakat edenlere delîldir. Onlarca gerek erkek ve kız çocuklaum, gerekse hayvanlardan bâzılarını farz veya nafile namazlarda üzerinde bulundurmak caizdir. Bu husûsda İmâm, cemâat ve yalnız kılan müsavidir.» gelince: «El-bedâyı» sahibinin âmel-i kesir bâbında beyân ettiğine göre âmel-i kesîr iki eli kullanmaya ihtiyâç mess eden şeydir. İki eli kullanmaya hacet olmayan şey'e amel-i kalîl derler. Amel-i kesîr namazı bozar. Amel-i kalîl ise bozmaz. «Bedayı'» sahibi bü husûsda misaller verdikten sonra şunları söyler: «Keza bir kadın çocuğunu kucağına alsa da emzirse namaz bozulur. Çünkü bunda amel-i kesîr vardır. Ama emzirmeden çocuğu kucağına almak namazın bozulmasını îcab etmez, «Bedâyi'» sahibi ondan sonra buradaki hadîsi rivâyet etmiş ve: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in böyle yapması mekruh değildir. Çünkü çocuğu muhafaza edecek başka kimse bulunmadığı için o böyle hareket etmeye mecburdu. Yahut bunun meşru' olduğunu; namazı bozmadığını fiilen göstermek için öyle yapmıştır. Böyle bir hareket bizim zamanımız-dada ihtiyâcdan dolayı yapılıyorsa mekruh değildir. Fakat hacet olmaksızın yapılırsa mekrûhdur.» demişdir. İmâm-ı Mâlik'den rivâyetine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kıldığı bu namaz nafile idi. Farz namazda böyle bir şey caiz olamaz. diyor ki: «Bu te'vîl fasittir. Çünkü (cemaata İmâmdı) sözü farz namaz kıldırdığı hususunda sarih yahut sarih gibidir.» Nevevî'nin bu sözü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ekseriyetle farz namazlarda İmâm olduğuna bakarak söylenmişdir. Nitekim Ebû Dâvûd'un Hazret-i Ebû Katâde'den rivâyet ettiği bir hadîs'de bunu te'yîd etmektedir. Mezkûr hadîsde Ebû Katâde: «Bir defa biz öğlede veya ikindide namaz için Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i bekliyorduk. Bilâl kendisini namaza davet de etmişdi. Anîden yanımıza çıktı. Ebûl-Âs'ın kızı Ümâme ya'nî kızının kızı boynunda idi, O hâlde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) mihraba geçti; bizde arkasında saff olduk. İlah...» denilmektedir. Ancak Neyevl'nin beyânına göre Mâ-Hkîler'den Bazıları bunun nıensûh olduğunu söylemiglersede neshe imkân yokdur. İmâm Mâlik'den bir rivâyete göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in namazda üzerinde çocuk bulundurması zarûretden dolayı idi. Hattâ Mâlikîler'den Bazıları onun Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e mahsûs olduğunu bile söylemişlerdir. «Bu dâvaların hepsi bâtıl ve merdûdtur. Çünkü hiç birinin delili yokdur. Bunlara bir zaruret de bulunmamaktadır. Bilâkis hadîs sahîhdir ve namazda çocuk taşımanın caiz olduğu da sarîhdir. Sonra bunda şeriat kaidelerine muhalif bir şey de yokdur. Çünkü insan temizdir. Karnındaki necaset ise. mâdeninde yânî yerinde bulunduğu için hükümsüzdür. Çocukların elbise ve vücûtları temizdir. Bu gibi fiiller az olursa yahut ara vererek yapılırsa namazı bozmıyacağma şeriatın delilleri çokdur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de bunu caiz olduğunu bildirmek için yapmışdır...» diyor. bu izahatına mukabil Aynî de şunları söylemişdir: «Ulemâdan bâzısı böyle bir şey yapanın namazı yeniden kılması îcâb etmiyeceğini söylemiş ve bu hadisle istidlal etmişdir. Ma'mâfih namazda böyle bir şey yapılmasını hoş görmediğini de sözlerine ilâve etmişdir.» İmâm-ı Ahmed b. Hanbel bunu caiz görürmüş. Hattâbî: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu işi kasden yapmamışa benziyor. Gâlibâ çocuk namaz hâricinde ona alıştığı için namazda İlçende kendisine takılmış ve boynuna sarmaşmış o da onu defetmemişdir. Çocuk omurunda İken secde etmek ist edimi onu yere koymuş; kalkmak istediği zaman ravru yine üzerine tırmanmış; Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) de »na manî olmomışdır. Bence hadîsin vechi budur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in namazda defâatle tutup kapması, kucağına alması hemen hemen ihtimâl verilecek bir şey değildir. Zîrâ bu husûsdaki amel çok olur ve tekerrür eder. Sonra bu hâl namaz kılanı namazından da alıkor. Fahri Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimizi çizgili bir seccade namazında meşgul eder de başkasını değiştirirse bu keyfîyetde bir iş onu nasıl meşgul etmez...» diyor. Hattâbî'nin bu sözünü hulâsa ettikden sonra onun için dahi: Bâtıl ve mücerred bir da'vâdır...» demişdir. O seccade meselesi ile Ümâme'nin kucağa alınması arasında fark görmekde ve: Seccadenin hiçbir faydası olmaksızın kalbi meşgul ettiğini, çocuğu taşımanın ise birçok fâideleri mütezammin olduğunu; bu suretle aralarında fark bulunduğunu söylemekde ve: «Doğrusu bu hadîs namazda çocuk yüklenmenin caiz olduğunu beyân için vârid olmuşdur.» demektedir. Bazıları: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) çocuğu yere bıraksa ağlar; ve bu suretle onu kucağına almakdan daha ziyade meşgul ederdi.» demişlerdir. Bazıları bu husûsda farz ile nafile namazlar arasında fark görmüşlerdir. Ekseri ulemâ ise bu işin tevali etmediğini, çünkü namaz erkânı arasında tume'nînet bulunduğunu söylemişlerdir. diyor ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Ümâme'yi namazda kucağında bulundurmasının sırn araplarm kız çocuklarına karşı gösterdikleri haşîn muameleyi reddetmekdir. Onlara bu husûsda son derece muhalif olduğunu göstermek için namazda bile kız çocuğunu bağrına basınışdır.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda Çocuk Taşımanın Cevazı Bâbı
1244-)
Bize Yahya b. Yahya ile Kuteybetü'bnü Saîd ikisi birden Abdülâzîz'den rivâyet ettiler. Yahya dedi ki: Bize Abdülâriz b. Ebî Hazim, babasından naklen haber verdi ki: Minberin hangi ağacdan yapıldığında ihtilâf eden bâzı kimseler Sehl b. Sa'd'a gelerek sormuşlar. Sehl: ben onun neden yapıldığını ve kimin yaptığını bilirim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in onun üzerine oturduğu ilk günüde gördüm. (Râvî denmiş ki) Ben kendisine: Ebâ Abbâsî Bize anlatsana! dedim. Şunları söyledi: (sallallahü aleyhi ve sellem) bir kadına haber gönderdi (Ebû Hazim de miski: Sehl o zaman bu kadının ismini söylemişti) (Buyurdu ki): olan kölene bak da benim için basamaklar yapsın; onların üzerinde halka hitâb edeyim!» Bunun Üzerine o köle şu Üç basamağı yaptı. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onların nereye konacağını emretti ve şu yere kondular. Bunlar ılgın ağacından yapılmışlardı. ederimki ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in minber Üzerinde iken ayağa kalkarak tekbîr aldığını, arkasından cemaatın da tekbîr getirdiğini görmüşümdür. Sonra rükû'dan doğruldu ve minberden inerek gerisin geriye gitti ve minberin dibine secde etti. Sonra tekrar minber üzerine avdet etti. Namazını bitirinceye kadar böyle yaptı. Sonra halk'a dönüp: Nâs! Ben bunu bana uyasınız ve benim namazımı öğrenesiniz diye yaptım.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda Bir İki Adım Yürümenin Cevazı
1245-)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki) Bize Yakûb b. Abdirrahmân b. Muhammed b. Abdillâh b. Abdilkaarî El-Kureşi rivâyet etti. ki) Bana Ebû Hâzim rivâyet etti ki: Bir takım adamlar Sehl b. Sa'd'a gelmişler. H. ki: Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb ve İbn Ebî Ömer'de rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Süfyân b. Uyeyne, Ebû Hâzim’den naklen rivâyet etti. Ebû Hâzim Şöyle dedi. (Bir takım adamlar) Sehl b. Sa'd'a gelerek Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in minberinin neden yapıldığını ona sordular... ve Râviler hadîsi İbn Ebî Hâzim hadîs'i gibi rivâyet etmişlerdir. hadîsi Buhârî «Namaz» Şahsinin müteaddid yerlerinde; Ebû Dâvûd ve Nesâî dahi ayni yerlerde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. şerif de mevzûbahs edilen şey Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in minberinin hangi ağaçdan ve kimin tarafından yapıldığı, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in onun üzerinde namaza niyetlendiği, sonra inerek yere secde ettiği mes'elelerdir. Minber hakkında münâkaşa eden ashabın bu mes'eleyi hail için Hazret-i Sehl b. Sa'd'a müracaat etmeleri ashâb-ı kirâmdan o gün en yaşlı zât o olduğu içindir. Rivâyete nazaran Hazret-i Sehl Medine'de en son vefat eden sahâbîdir. Hicretin doksan birinci yılında takriben yüz yaşında vefat etmişdir. asıl itibârı ile orman demekdir. Fakat burada Medine'den Şam'a giden yolun üzerine tesadüf eden husûsî bir ormanın ismidir. Meşhur Uraneliler vak'âsı yani Urane kabilesinin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in deve çobanına baskın yaparak öldürmeleri ve develeri almaları hâdisesi bu yerde vuku bulmuşdur. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in minberini yapan doğramacının ismi ihtilaflıdır. Bu bâbda altı yedi isim sayılmışdır. Bunların içinde en ziyâde kabule mazhar olan isim Meymûn olmasıdır. O târihde Medine'de yalnız bir doğramacı bulunuyormuş; o da bu zatmış. Hazret-i Meymûn bir rivâyetde Sa'd b. Ubâde (radıyallahü anh)'ın diğer bir rivâyetde Ensârdan bir kadının kölesiymiş. Sa'din «Tabakât- ında Hazret-i Ebû Hüreyre'den ve daha başkalarından rivâyet edilen bir hadîse göre; (sallallahü aleyhi ve sellem) cum'â günleri bir hurma kütüğünün üstünde hutbe okurmuş, nihayet o kütüğün üzerinde durmak kendisine güç geldiğini söylemiş. Bunun üzerine Temîm-i Dârî (radıyallahü anh) «Sana samda gördüğüm gibi bir minber yapayım mı?» demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buhusûsda müslümanlarla istişare etmiş; minber yapmasını münâsip görmüşler. Abbâs b. Abdülmut-talip (radıyallahü anh) usta bir kölesi olduğunu söylemiş Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de: emretde minberi yapsın!» buyurmuşlar ve Minberi iki basamakla birde oturacak yerden ibaret olmak azere o zât yaparak yerine yerleştirmiş.» İbn Sa'd'in sahih bir senetle rivâyet ettiğine göre; kirâm: «Yâ Resûlüllah! insanlar çoğaldı; üzerinde hutbe okuyacak bir şey yapsan münâsib olur.» demişler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buna razı olmuş. Sehi, demişki: «O gün Medine'de yalnız bir tek doğramacı vardı. O doğramacı ile ikimiz Gâbe denilen yere gittik. İşte bu minberi ben onun ılgınından kestim.» minber yapması için Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e müracaat edenlerle kölenin ve sahibi olan Ensârlı kadının isimleri belli değildir. doğramacı kölenin sahibi olan Ensârlı kadının Âişe isminde olduğunu söylemişlerdir. Hattâ bir rivâyetde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e minber yaptırmayı bizzat bu kadın teklif etmişdir. târihi de ihtilaflıdır. İbn Sa'd'in rivâyetine göre hicretin yedinci senesinde yapılmışdır. Fakat bu târihe itiraz olunmuşdur. İbn Neccâr'a göre hicretin sekizinci senesinde yapılmışdır. Ancak bunuda ilk hadîsi reddetmektedir. Çünkü o hadîsde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in minber üzerinde bulunduğu zikredilmişdir. Hâsılı minberin hangi târihde yapıldığı yüzde yüz kestirilememekle beraber yedi veya sekiz târihleri civarında yapıldığı anlaşılıyor. b. Übey b. Kâb'in babasından rivâyet ettiği bir hadîse göre; (sallallahü aleyhi ve sellem) mescidinin tavanı hurma dallarından ma'mûl bulunduğu sıralarda bir hurma kütüğünün üzerinde hutbe okuyormuş.» Ashabından biri: «Yâ Resûlüllah! Sen bir minber yapsan ve cum'â günü onun üzerine çıksan da o günkü hutbeni herkes işitse ya! demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu teklife razı olmuş ve kendisine üç basamaklı bir minber yapılmış. Minber yapılarak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) tarafından yerine konuldukdan sonra artık hutbeyi onun üzerinde okumaya başlamış. Fakat minbere doğru ilerleyip eskiden üzerinde hutbe okuduğu kütüğü geçince kütük feryada başlamış ve yarılmış, bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) minberden inerek kütüğü mübarek eliyle meshetmiş ve yine minbere dönmüş.» Hazret-i Âişe'den bir rivâyete göre; Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) o kütüğü eliyle mesh ederek teskin buyurduktan sonra kütük batmış gitmiş.» Bir rivâyete göre ise; hâli üzere kalmış mescid-i Nebevi yıkıldığı zaman onu Übey b. Kâ'b (radıyallahü anh) almış kurt yiyip dağılıncaya kadar onun yanında kalmış.» Hadîsin bir rivâyetinde; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: ben bu kütüğü mesh etmeseydim kıyâmete kadar inler dururdu!» buyurduğu bildirilmişdir. minber tâ Hazret-i Muâviye zamanına kadar böylece üc basa-« maklı kalmışdır. Nihayet Muâviye (radıyallahü anh) zamanında, ve onun emriyle Medine valisi bulunan Mervân, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in minberine alt kısmından üç basamak daha ilâve etmigdir. Târih kitapları onun sebebini de şöyle izah ederler.: Muâviye Medine valisi Mervân'a emir göndererek Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in minberini istemiş o da minberi söktürerek Muâviye'ye göndermek istemiş derken tesadüfen güneş tutularak Medine karanlık içinde kalmış; o dereceki gökte yıldızlar görünmüş. Halk bunu minberin nakline yormuşlar. Bunun üzerine dedikodu ve gürültü büyümüş nihayet Mervân meydana çıkarak hutbe okumuş; ve bunu kendiliğinden yapmadığını; Emirü'l - Mü'minîn'in böyle istediğini balk'a anlatmış. İş daha fazla büyümeden minber eski yerine konmuş. Fakat bu arada alt kısmından üç basamak daha ilâve edilmiş. Mezkûr minber uzun zaman böylece devam etmiş nihayet 654 târihinde Mescid-i Nebevi ile birlikde o da yanmışdır. Bundan sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in mescidine muhtelif zamanlarda müteaddide hükümdarlar tarafından minberler gönderilmişdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda Bir İki Adım Yürümenin Cevazı
1246-)
Bana Hakem b. Mûsâ el - Kantarı rivâyet etti. ki) Bize Abdullah b. Mübarek rivâyet etti. H. ki: Bize Ebû Bekir b. Ebi Şeybe'de rivâyet etti. ki) Bize Ebû Hâlid ile Ebû Üsame hep birden Hişâm'dan, o da Muhammed'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet ettiler ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir kimsenin elleri böğründe namaz kılmasını nehy etmişdir. Ebû Bekir'in rivâyetinde İse: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) nehiy buyurdu.» ibaresi vardır. hadîsi Buhârî -Duafâ'» ve «Namaz» bahislerinde; Tirmizî, Ebû Dâvûd ve Nesâî dahi muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. Hadîsin lâfızları da muhtelifdir. Eli böğrüne koymak demekdir. Namazda elini böğrüne koyarak durana muhtasır derler. Ancak bu kelime namaza mahsûs değildir. İhtisar kısaltmak ve eline sopa alarak dayanmak manâlarına da kullanılır. Şu var-ki birçok hadîs ulemâsı onu namazda ellerini böğrüne koymak ma'nâsına almışlardır. Yoksa ihtisar kısa kesmek, kısa sûre okumak yahut kısa âyetler okumak ma'nâsına da geldiği gibi namazı kısa kesmek manasına gelebilir. Bu sözlerin içinde Hadîs-i şerife yakışan en sahih ma'nâ birincisidir. Ebû Dâvûd'un Hennâd tarikiyle rivâyet ettiği bir hadîs'de bu manâyı te'yîd eder. Mezkûr hadîsde râvî namaz kılarken Hazret-i ömer'in yanına durduğunu ve ellerini böğrüne koyduğunu; namazdan sonra Ömer (radıyallahü anh)’in sitemde bulunduğunu bildirmektedir. niçin nehiy edildiği ihtilaflıdır. Bazıları iblîs cennetden elleri böğründe olarak çıktığı için nehiy edildiğini söylerler. Bazıları bunu ya-hudiler çok yaptığı için nehiy edildiğine kaani'dirler. Bunu Buhârî dahi zikretmişdir. Birtakımları elleri böğrüne dayamak cehennemliklerin rahatı olduğu için namazda bundan nehy edildiğini söylemişlerdir. Hattâ: Ellerini böğrüne dayamak büyüklenen kibirlilerin âdeti olduğu için namazda nehiy edildiğini söyleyenlerde vardır. göre namazda ellerini böğrüne dayayıp da durmak felâ-ketzade şekillerinden bir şekildir. Namazda bundan dolayı menedilmişdir. elleri böğrüne bağlamanın hükmü ihtilaflıdır, İbn Ömer, İbn Abbâs, Âişe (radıyallahü anhüm) ile İbrahim Nehaî, Mücâhid, Ebû Miclez ve diğer ulemâya göre mekrûhdur. İmâm A'zam, İmâm Mâlik, İmâm Şafiî ve Evzâî "nin mezhepleride budur. Zâhirîler'e göre namazda ihtisar yapmak haramdır. bir hadîsde: «İhtisar yapanlar kıyâmet gönünde yüzlerinde nûr parlayarak haşrolacaklardır.» buyurulmuşdur. Fakat bâzıları buna: «Aslı meçhul bir hadîsdir. İhtisardan nehy hususundaki sahih hadîslerede muhalifdir.» diye cevap vermişlerdir. ebedî kalacak küffâr orada hiçbir rahat yüzü görmiyecekleri hâlde Hazret-i Ebû Hüreyre hadîsinde: ihtisar yapmak cehennemliklerin rahatıdır.» buyurulmasi yek nazarda garîp görünürsede cehennemliklerin belki bir parça râhât ederiz ümidi ile ellerini böğürlerine koymaları fakat netice itibârı ile hâllerinde hiç bir değişiklik olmaması muhtemeldir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda Elleri Böğrüne Dayamanın Kerahati Bâbı
1247-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki) Bize Vekî' rivâyet etti. ki) Bize Hişâm-i Destevâî, Yahya b. Ebî Kesîr’den, o da Ebû Seleme'den, o da Muaykîb' den naklen rivâyet etti. Muaykîb Şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) mescidde mesh'i yani çakıl taşlarını gidermeyi zikretdi de: mutlaka yapacaksan bari bir defa yap!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazdayken Ufak Taşları Atmanın Ve Toprağı Düzeltmenin Keraheti Bâbı
1248-)
Bize Muhammed b. El-Müsennâ rivâyet etti. ki) Yahya b. Saîd, Hişâm'dan rivâyet etti. ki: Bana İbn Ebû Kesir, Ebû Seleme'den, o da Muaykîb'den naklen rivâyet etti ki: Ashâb Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e namaz içinde (taş) gidermeyi sormuşlar. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bir defa'd ir» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazdayken Ufak Taşları Atmanın Ve Toprağı Düzeltmenin Keraheti Bâbı
1249-)
Bana bu hadîs'i Ubeydullah b. Ömer El-Kavârîri'de rivâyet etti. ki) Bize Hâlid (ya'nî İbn'l - Haris) rivâyet etti. ki) Bize Hişâm bu isnâdla rivâyet etti. Ve bu hadîsde: «Bana Muaykîb rivâyet etti...» dedi. H.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazdayken Ufak Taşları Atmanın Ve Toprağı Düzeltmenin Keraheti Bâbı
1250-)
Bize bu hadis'i Ebû Bekir b. Ebî Şeybe dahi rivâyet etti. ki) Bize Hasen b. Mûsâ rivâyet etti. ki) Bize Şeybân, Yahya'dan, o da Ebû Seleme'den naklen rivâyet etti. Ebû Seleme şöyle dedi: Bana Muaykîb rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) secde edeceği yerdeki toprağı düzelten adam hakkında: bunu yapacaksan bari bir kere yap!» buyurmuşlar. hadîs'i Buhârî «Namaz» bahsinde; Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce dahi ayni bahisde muhtelif râ-vîlerden tahrîc etmişlerdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazdayken Ufak Taşları Atmanın Ve Toprağı Düzeltmenin Keraheti Bâbı
1251-)
Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmî rivâyet etti. ki: Mâlik'e, Nâfi'den dinlediğim, onun da Abdullah b. Ömer'den naklettiği şu hadîs'i okudum: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (mescidin) kıble duvarında bir tükürük görmüş ve onu kazımış, sonra cemaata dönerek: «Bîriniz namaz kılarken yüzünün olduğu tarafa tükürmesin. Çünkü Allah (in kıblesi) namaz kıldığı zaman onun yüzünün döndüğü taraftadır.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda Ve Namaz Dışında Mescide Tükürmekden Nehy Bâbı
1252-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki) Bize Abdullah b. Nümeyr ile Ebû Üsâme rivâyet ettiler. H. İbn Nümeyr de rivâyet etti. ki) Bize babam rivâyet etti. Bunların ikisi de Ubeydullah'dan rivâyet etmişlerdir. H. Kuteybe ile Muhammed b. Rumh'da Leys b. Sa'd'dan rivâyet ettiler. H. Züheyr b. Harb dahi rivâyet etti. ki) Bize İsmail (yanî İbn Uleyye) Eyyûb'dan rivâyet etti. H. İbn Râfi' dahi rivâyet etti. ki) Bize İbn Ebi Füdeyk rivayet etti. ki) Bize Dahhâk (Ya'nî İbn Osman) haber verdi. H. Hârûn b. Abdillâh da rivâyet etti. ki) Bize Haccâc b. Muhammed rivâyet etti. ki: İbn Cüreyc: Bana Mûsâ b. Ukbe haber verdi; dedi. Bu râviîlerin hepsi Nâfi'den, o da İbn Ömer'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etmişler ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) mescid'in kıblesinde bir tükürük görmüş. Yalnız Dahhâk müstesna! Çünkü onun hadîsinde: «Kıblede bir tükürük gördü.» denilmiş ve Mâlik hadîs'i mavnasında rivâyet edütnişdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda Ve Namaz Dışında Mescide Tükürmekden Nehy Bâbı
1253-)
Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Am-rü'n - Nâkid hep beraber Süfyân'dan rivâyet ettiler. Yahya dedi ki: Bize Süfyân b. Uyeyne, Zührî'den, o da Humeyd b. Abdirrahmân'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî’den, naklen haber verdi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mescid'in kıblesinde tükürük görmüş de o'nu çakı! taşı ile ovalamış, sonra bir kimsenin sağına yahut önüne tükürmesini yasak etmiş. Lâkin soluna yahut sol ayağının altına tükürmeyi emir buyurmuş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda Ve Namaz Dışında Mescide Tükürmekden Nehy Bâbı
1254-)
Bana Ebû't - Tâhir ile Harmele rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize' İbn Vehb, Yûnus'dan rivâyet etti. H. ki: Bana Züheyr b. Harb'da rivâyet etti. ki) Bize Ya'kûb b. İbrahim rivâyet etti. ki) Bize babam rivâyet etti. Bunların ikisi de İbn Şihâb'dan, o da Humeyd b. Abdirrahmân'dan naklen rivâyet etmişler. Ona da Ebû Hüreyre ile Ebû Saîd haber vermişler ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir tükürük görmüş...» ve hadîs'i İbn Uyeyne hadîs'i gibi rivâyet etmişler.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazda Ve Namaz Dışında Mescide Tükürmekden Nehy Bâbı