Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı
1456-)
Bize bu hadîsi Ubeydullah b. Muâz dahi rivâyet etti. Lâfız onundur. ki: Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Hakem'den, o da Yahya'dan naklen rivâyet etti. Yahya, Ali'yi şöyle derken işitmiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ahzâb günü hendeğin geçitlerinden bir geçit üzerinde otururken: güneş kavuşuncaya kadar, bizi orta namazdan alıkoydular. Allah, onların kabirlerini ve evlerini - yahut kabirlerini ve karınlarını - ateşle doldursun!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: «orta Namaz İkindi Namazıdır» Diyenlerin Delili Bâbı
1457-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb ve Ebû Küreyb rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da Müslim b. Subeyh'den, o da Şüteyr b. Şekel'den, o da Aliy'den naklen rivâyet etti. Aliy Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ahzâb günü: orta namazdan, İkindi namazından alıkoydular. Allah onların evlerini ve kabirlerini ateşle doldursun!» buyurdu, sonra ikindiyi iki ışâ' (yani) akşam ile yatsı arasında kıldı. hadîsi Buhârî «Cihâd», «Megâzî», «Daavât» ve «Tefsir» bahislerinde; Ebû Dâvûd «Namaz» bahsinde; Tirmizî «Teisîr» bahsinde; NeSaîde «Namaz» bahsinde muhtelif râvîlerden tah-rîc etmişlerdir. vak'ası, târihte «Hendek Gazası» nâmı ile meşhurdur. Bu gaza hicretin dördüncü veya beşinci senelerinde vuku bulmuşdur. Mezkûr gazada, Müslümanlar Medîne-i Münevvere'nin kenarına hendek kazmış ve bu suretle müdâfaa harbine hazırlanmışlardı. Orada vâkî olan gazaya Hendek gazası denilmesi bundandır. O sene Medine-i Münevvere'de kıtlık ve açlık hüküm ferma olduğu için müslümanlar pek bîtâb bir hâlde idiler. Fakat neticede Allah'ın nusratı ile muzaffer oldular. Düşman gördüğü mûcize-i ilâhiyyeden yani müthiş bir rüzgâr çıkıp çadırlarını ve kazanlarını tarumar etmesinden korkarak kaçtı. Hattâ getirdiği erzak ve mühimmatı almağa bile vakit bulamadı. Bunlar müslümanlara ganimet olarak kaldı. Müşrikler muhasarayı bir ay devam ettirmiş; bu müddet zarfında müslümanlar tamâmiyle bitâb kalmış hattâ içlerinden Bazıları birkaç defa üçer gün bir şey yiyememişlerdi. Nihayet muharebenin en ziyâde şiddet kesbettiği bir günde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dört vakit namazını kazaya bırakmışdır. Harb son derece şiddetlendiği vakit Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) küffarın aleyhine duâ etmiş; hayatta iken evlerini, Öldükden sonra da kabirlerini ateşle doldurmasını Cenâb-ı Hak'dan niyaz etmiş ve bu niyazı kabul buyurulmuşdur. Fahr-i Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz bazen bir kavmin aleyhine, bazen de lehine duâ etmişdir. Müslümanlara son derece ezâ ve cefâ edenlerin aleyhine; sonradan müslüman olacaklarını ümîd ettiklerinin de lehine duâ ederdi. beyânına göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in o namazları kazaya bırakması «Salâtü'l - Havı» yani korku namazı inmezden önce idi. Bunları düşmanla savaşırken unutarak bırakmış olması muhtemel olduğu gibi, o gün için bir özür teşkü eden çarpışma sebebi ile bilerek bırakmış olması da caizdir. Ondan sonra korku namazı nâzil olmuş ve harplerde namazın nasıl kılınacağı beyân edilmişdir. Binaenaleyh bu gün düşman ve harp sebebi ile namazı kazaya bırakmak caiz değildir. Harb'e mahsûs olan korku namazı kılınır. Bu namazın tafsilâtı fıkıh ki-taplarındadır. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kazaya bıraktığı namazlar bir rivâyete göre yalnız öğle ile ikindidir; diğer rivâyetlere göre Öğle, ikindi, akşam ve yatsıdır. Bu rivâyetlerin arasını bulmak için ulemâ vakıanın müteaddid olduğunu yani bâzı günler iki namaz, bâzı günler de dört namaz kılamadığını söylerler. bî: «Doğrusu, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hendek harbinde kılamadığı namaz yalnız ikindidir.» demişdir. hadîslerinin birinde: «Bizi orta namazdan, ikindi namazından alıkoydular.» buyurulması bu kavli te'yîd eder. bu rivâyetleri ile bundan sonra göreceğimiz bütün rivâyetleri orta namazdan murâd ikindi olduğunu göstermektedir. Ulemânın bu bâbdaki kavillerini evvelce namazda konuşma Bâbında görmüştük. Bununla beraber münâsebetden dolayı iki üç hadis sonra onları tekrar hulâsa edeceğiz.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: «orta Namaz İkindi Namazıdır» Diyenlerin Delili Bâbı
1458-)
Bize Avn b. Sellâm El - Küfî rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Talhate'l - Yâmî, Zübeyd'den, o da Mürra'dan, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti. Abdullah Şöyle dedi: Müşrikler, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i ikindi namazından alıkoydular. Tâ ki güneş kızardı yahut sarardı. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); orta namazdan (yani) ikindi namazından alıkoydular. Allah onların karınlarını ve kabirlerini ateşle doldursun!» Yahut: «Allah onların karınlarını ve kabirlerini ateşle tıksın!» buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: «orta Namaz İkindi Namazıdır» Diyenlerin Delili Bâbı
1459-)
Bize Yahya b. Yahya Et - Temim! rivâyet etti. ki: Mâlik'e, Zeyd b. Eşlemden dinlediğim, onun da Kalma' b. Hakîm'den, onun da Alşe'nin âzâdlısı Ebû Yûnus'dan naklen rivâyet ettiği şu hadisi okudum: Ebû Yûnus şöyle dedi: Âişe, kendisine bir Mushaf yazmamı bana emretti.. Ve: Şu âyete vardığında, bana haber ver; "Namazlara ve orta namaza devam edin" Süre-i Bakara, âyet: 238. dedi. Ben o âyete varınca» kendisine haber verdim. Onu bana şöyle yazdırdı: «Namazlara, orta namaza ve İkindi namazına devam edin! Hem Allah için tevâzula namaz kılın!» «Ben, bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den duydum.» dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: «orta Namaz İkindi Namazıdır» Diyenlerin Delili Bâbı
1460-)
Bize İshâk b. İbrâhim El - Hanzalî rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Âdem haber verdi. ki): Bize Fudayl b. Merzûk, Şakîk b. Ukbe'den, o da Berâ' b. Azib'den naklen rivâyet etti. BerT Şöyle dedi: Şu âyet (yani): ve ikindi namazına devam edin! âyet-i kerimesi İndi. Biz de onu Allah'ın dilediği kadar okuduk; sonra Allah, onu nesh etti. Müteakiben: ve orta namaza devam edîn!) âyet-i kerimesi nâzil oldu. üzerine Şakîk'in yanında oturan bir adam, Şakîk'a: Öyle ise bu orta namazı; ikindidir, dedi. Berâ': Ben onun nasıl nâzil olduğunu ve Allah'ın onu nasıl nesh ettiğini sana haber verdim; Allah bilir.» dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: «orta Namaz İkindi Namazıdır» Diyenlerin Delili Bâbı
1461-)
Müslim der ki: Bu hadîsi Eşcaî dahi, Süfyân-ı Sevr i'den, o da Esved b. Kays'dan, o da Şakîk b. Ukbe'den, o da Berâ' b. Azib'den naklen rivâyet etti. Berâ': «Biz o âyeti, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde bir zaman okuduk» diyerek, Fudayl b. Merzûk'un hadîsi gibi rivâyetde bulunmuş. rivâyetlerin her biri, orta namazın ikindi olduğuna delâlet etmektedir. Yalnız Hazret-i. Âişe hadîsinde ikindi namazı orta namaz üzerine atfedilmişdir. Ma'tûf ile ma'tûfun aleyhin başka başka şeyler olmaı lâzım geldiğine bakarak Şâfiîyye ulemâsından Bazıları: «Orta namaz ikindi değildir.» demişlerse de, «Şazz kırâetle ihticâc edilemez; ona Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hadîsi hükmü de verilemez. Çünkü bu kırâeti nakleden, onu Kur'ân diye nakletmişdir. Kur'ân ise ancak biricmâ' tevatürle sabit olur. Mezkûr kıraatin Kur'ân olduğu sübût bulmayınca hadîsliği de sabit olmaz.» diyerek Şafiî mezhebinin bunu kabul etmediğini beyân etmişdir. Vüstâ» yani orta namazdan murâd ne olduğu taa ashâb-ı kirâm zamanından beri ulemâ arasında ihtilaflı bir mes'eledir. Ashâb-ı kirâmdan Alîyyü'bnü Ebî Tâlib, İbn Mes'ûd, Ebû Eyyûb El-Ensârî, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbâs, Ebû Saîd-i Hudrîve Ebû Hüreyre (radıyallahü anhûm) hazerâtı ile Tabiînden Hasan-ı Basrî, İbrâhîm Nehaî, Katâde, Dahhâk, Kelbî ve Mukaatil, mezhep İmâmlarından Ebû Hanîfe, Ahmed b. Hanbel, Dâvûd-u Zahirî, İbnü'l-Münzir ve daha başkaları: «Orta namaz ikindidir.» demişlerdir. Tirmizî, sahabe ve onlardan sonra gelen ulemânın ekserisinin buna kaail olduğunu söyler. Mârûdî: «İmâm Şafiî'nin mezhebi de budur. Çünkü bu bâbdaki hadîsler sahîhdir. Şafiî'nin orta namaz sabah namazıdır; demesi ikindi hakkındaki sahîh hadisleri duymadığı içindir. Onu mezhebi hadîse tâbi olmakdır.» diyor. bir cemaata göre orta namazdan murâd sabah namazıdır. Bu kavil ashâb-ı kirâmdan Ömerü'bnü-'l-Hattâb, Muâz b. Cebel, Abdullah b. Abbâs, Abdullah b. Ömer ve Câbir (radıyallahü anhûm) ile Tabiînden Atâ', İkerime, Mücâhid, Rabî' b. Enes ve mezhep İmâmlarından Mâlik b. Enes ile İmâm Şafiî ve diğer Şafiîyye ulemâsından naklolunmuşdur. Yine ulemâdan bir taifeye göre; orta namazdan murâd öğledir. Onlar bu kavli Zeyd b. Sabit, Üsâme-tü'bnü Zeyd, Ebû Saîd-i Hudrî, Âişe ve Abdullah b. Şeddâd (radıyallahü anhûm) hazerâtından nakil etmişlerdir. Bir rivâyetde Ebû Hanîfe (rahimehüllah)'ın kavli de budur. Züeyb: «Orta namazdan murâd, akşamdır.» demiş, daha başkaları yatsı olduğunu söylemiş; bir takımları müphem olarak beş vakit namazdan biridir; demişlerdir. Hattâ Kâdi İyâz'in rivâyetine göre: «Orta namazdan murâd beş vaktin hepsidir.» diyenler olmuşdur. Cum'â namazı olduğunu iddia edenler de vardır. diyor ki: «Bu kavillerin içersinde sahîh iki kavil vardır. Onlar da ikindi ile sabandır. En sahih kavil, orta namazdan murâd ikindi ile sabahdır. En sahih kavil, orta namazdan murâd ikindi olduğunu bildiren rivâyetdir. Çünkü bu bâbdaki hadîsler sahîhdir...»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: «orta Namaz İkindi Namazıdır» Diyenlerin Delili Bâbı
1462-)
Bana Ebû Gassân El-Mismaî ile Muhammed b. El -sennâ, Muâz b. Hişâm'dan rivâyet ettiler. Ebû Gassân dedi ki: Bize Muâz b. Hişâm rivâyet etti. ki): Bana babam, Yahya b. Ebi Kesir'den naklen rivâyet etti. ki: Bize Ebû Selemete'bnü Abdirrâhmân, Câbir b. Abdillâh'dan, naklen rivâyet etti, ki Hendek harbinde Ömerü'l-Hattâb Kureyş kâfirlerine sövmeye başlamış ve: Ya Resûlallah! Güneş kavuşmak üzeredir. Vallahi ben hâlâ ikindiyi kılamadım!., demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): onu ben de kılmadım!» buyurmuşlar. (Ömer Dedi ki) Bunun üzerine Buthân vadisine indik; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hemen abdest aldı; biz de abdestlendik. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gün kavuştuktan sonra evvelâ ikindiyi, sonra onun arkasından akşam namazını kıldı.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: «orta Namaz İkindi Namazıdır» Diyenlerin Delili Bâbı
1463-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. Ebû Bekir (Bize rivâyet etti) tâbirini kullandı. İshâk ise: Bize Veki', Ali b. Mübârek'den, o da Yahya b. Ebî Kesîr'den naklen bu isnâdda, bu hadîsin mislini haber verdi; dedi. hadîsi Buhârî «Mevâkîtü's - Salât» ile «Salâtül - Havf» bahislerinde; Tirmizî ile Nesâî de «Kitâbü's - Salât» da tahric etmişlerdir. beyânına göre, Hazret-i Ömerin küffâr'a sövmesi hendek kazmakla meşgul olurken, ikindi namazını geciktirdikleri, buna da küf-fâr sebeb oldukları içindir. fi'linin ma'nâsı hakkında, ulemâ muhtelif mutâlealar beyân etmişlerdir. Aynî bu mütâleaları sadra şifâ görmeyerek mes'eleyi şöyle tahkik ve hulâsa etmişdir: fiilinin üzerine nefiy edatı girerse, ifâde edeceği ma'nâ hususunda üç mezheb vardır. Kâde, diğer fiiller gibi başında nefiy edatı bulunmadan kullanılırsa isbât ma'nâsı ifâde eder. Başında nefiy edatı bulunursa ma'nâsı da menfî olur. Çünkü «Zeyd az daha kalkıyordu.» cümlesinin ma'nâsı, kalkmayı değil, onun yakın olduğunu anlatmakdır. Kâde fiilinin başında nefiy edatı bulunursa isbât ma'nâsı ifâde eder. Kâde'nin başında nefiy edatı bulunduğu zaman fiilin mâzî veya müstakbel olması nazar-ı dikkate alınır. Eğer mâzî ise isbat ma'nâsı ifade eder. Müstakbel olarak kullanılmışsa şâir fiiller hükmündedir. bu ciheti hülâsa ettikten sonra şu hükme varıyor: «Bu üç kavlin içersinde esah olan, birincisidir. İbn Hâcib bunu nassan bildirmişdir. Mes'ele böylece anlaşıldıkdan sonra şunu da bilmeli ki burada Kâde'nin başında nefiy edatı vardır. Binâenaleyh ma'nâsı, nefiy yani namazın yakınlığını nefiy olmuşdur. Namazın yakınlığı nefiy edilince, namazın nefiy edileceği evleviyyet tarîki ile sabit olur...» bu izahından anlaşılıyor ki, Hazret-i Ömer güneş kavuşuncaya kadar ikindiyi kılamamış; onu kazaya bırakmışdır. Ulemâdan Bazıları buradaki Kâde fi'linden Hazret-i Ömer'in güneş kavuşmaya yakın ikindiyi kıldığı ma'nâsını anlamışlardır. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yemin ederek: «Vallahi onu ben de kılmadım» buyurması, Ömer (radıyallahü anh) ikindiyi kazaya bırakmıştır diyenlerin sözünü te'yîd eder. Çünkü bununla Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) son derece üzgün bulunan Hazret-i Ömer'in gönlünü almak istemişdi. Medine'de bir vadidir. Bu kelimeyi «Batıhân» şeklinde okuyanlar da olmuşdur. Hattâ lisan uleması Buthân okunmasını caiz görmemişlerdir. Ömer'in: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ikindiyi güneş battıkdan sonra kıldı; arkasından da akşam namazını kıldı.» sözünün zahiri, bu namazları cemaatla kıldığını göstermektedir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: «orta Namaz İkindi Namazıdır» Diyenlerin Delili Bâbı
1464-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki: Mâlik'e, Ebû'z - Zinâd'dan dinlediğim, onun da A'rac'dan, onun da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); ardınca bir takım Melekler geceleyin; bir takım Melekler de gündüzleyin, sizin aranıza gelirler. Bunlar sabah namazı İle ikindi namazında bir araya toplanırlar. Sonra sizin aranızda geceleyenler semâya çıkarlar. Rableri, kullarının hâllerini pek âlâ bildiği hâlde onlara (kullarımı ne hâlde bıraktınız?) diye sorar. Melekler: Onları namaz kılarken bıraktık. Kendilerine vardığımızda dahi namaz kılarken bulduk; derler.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Sabah Ve İkindi Namazlarının Fazileti Ve Bunları Cemaatla Kılmaya Devam Bâbı
1465-)
Bize Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbih'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti, Ebû Hüreyre: birbiri ardınca size gelirler.» buyurdu; diyerek Ebû'z -Zinâd hadîsi tarzında rivâyetde bulunmuş. hadîsi Buhârî «Mevâkîtü's - Salât», ile «Tevhîd» bahislerinde; Nesâî dahi «Namaz» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. nahiv ulemâsının lügati adını verdikleri cümleler kabîlindendir. Esâs itibârı ile bir filin yalnız bir faili vardır. Hâlbuki bu gibi cümlelerde iki tane fail göze çarpmaktadır. Onun için mezkûr cümlelerin halli hususunda nahiv ulemâsı ihtilâf etmişlerdir. İmâm Sîbeveyh'in mezhebine göre filinin fâüi sonundaki zamîr yani vav'dır. «Melâike» kelimesi ise zamirden bedel yahut beyândır. Sanki: «Kim onlar?» diye sorulmuş da «Melekler.» diye cevap verilmişdir. göre, fi'lin sonundaki tesniye ve cernî zamirleri4in âid oldukları isimleri zikretmek caizdir. bu cümlenin râvî tarafından kısaltıldığını asıl cümlenin şeklinde olduğunu söylerler. Buhârî, onu «Bed-ül - Halk» bahsinde bu şekilde tahrîc etmişdir. Nesâî'nin rivâyetinde dahi hadîs diye başlar. Ebû Hüreyre'den nakledilen bâzı rivâyetlerde «İjl buyurulmuşdur. nekire zikredilmesi birbiri ardınca gelen meleklerin başka başka guruplar olduğunu bildirmek içindir. Çünkü kaideye göre ma'-rife, ma'rife olarak iade edilirse ikinci, birincinin aynıdır. Fakat nekire, nekire olarak iade edilirse ikinci, birincinin gayrıdır. Yani ikinci defa zikredilen isim, birinciden başkadır. Burada da nekire olan melâike kelimesi ikinci defa yine nekire olarak zikredilmişdir. Binaenaleyh ikinci defa zikredilen melekler, birincilerden başka bir gurupdur. ulemâya göre hadîs-i şerifde zikredilen meleklerden murâd «Hafeza» melekleridir. Allah'ın onlara sorduğu şey kulların amellerini yazıp yazmadıklarıdır. bildiği hâlde: ne hâlde bıraktınız?» diye sorması teabbüd içindir. Yoksa Teâlâ Hazretleri her şey'i bilir, îyâz, ekseri ulemâya göre, burada zikri geçen meleklerin «Hafeza» melekleri olduğunu söylemiştir. Bazıları muhtemelen «Ha-feza»dan başka melekler olduğunu bildirmişlerdir. Bu takdirde Allah'ın, onlara: ne hâlde bıraktınız?» diye sorması vaktiyle Hazret-i Âdem'in yaratılacağını duyunca: yeryüzünde fesâd çıkaracak kimseler mi yaratacaksın?» diyenleri tekdir içindir. Yani kendilerine vaktiyle: ki ben, sizin bilmediklerinizi biliyorum.» buyurarak işaret ettiği ilm-i ezelîsi ile bildiği vukuatı, gösterecek ve adetâ kendilerine: mü vaktiyle fitne çıkarır diye korktuğunuz kullarım nasıl İbâdet ederlermiş!» buyuracaktır. «İşte meleklerin bu iki namazda toplanmalarının, hikmeti budur. Hazretlerinin, meleklere sorması kulların lehine şehâdet etmelerini dilediği için de olabilir. Onun için, melekler: vardığımızda kendileri namaz kılıyordu. Yanlarından ayrıldığımız vakit de onlan namaz kılarken bıraktık.) derler. Bu Teâlâ Hazretlerinin gizli bir lütfü ve güzel bir ihsanıdır. Zira meleklere insanların yalnız ibâdetlerini gösterir; şehvet hâllerini ve benzerlerini onlara bildirmez.» demişdir. sözünden de anlaşılıyor ki bu melekler -Hafeza» değildirler. Çünkü «Hafeza» melekleri, kulların iyi veya kötü bütün hâllerini bilir ve yazarlar. Fakat «Hafeza» melekleri başka, amelleri yazan melekler de başka ise ona bir şey denilemez. Zahire bakılırsa «Hafeza» başka, kâtip melekler başkadır. Onların başka başka melekler olduklarını gösteren hadîsler de vardır. sabah ve ikindi namazlarında toplanmaları, Allah'ın mü'-min kullarına bir lütfudur. Çünkü bu iki zaman kulların ibâdet vakitleridir. Onun için melekler hem geldikleri vakit hem de giderken mü'min-leri namaz kılarken görür huzûrı ilâhîde de buna şehâdet ederler. birbiri ardınca inmeleri şöyle olur: Ük taife ikindi namazında iner ve mü'minlerin arasında kalırlar. İkinci taife sabah namazında iner ve her iki gurup sabah namazında bir araya gelirler. Sonra geceyi mü'minlerin arasında geçiren gurup semâya çıkar; ötekiler ikindiye kadar yeryüzünde kalırlar. İkindi olunca başka bir melek taifesi iner ve yerdeki meleklerle ikindi namazında buluşurlar. Her iki taife bir müddet beraberce yer yüzünde kalırlar; sonra biri sabah namazında semâya çıkar. Bu suretle iniş ikindiye, çıkış da sabah namazına mahsus olmak üzere bir-birini tâkîb devam eder. Bâbımız hadîsinde meleklerin sabah ve ikindi namazlarında bir araya toplanmalarını bir vehim saymışlardır. Çünkü hadîsin bir çok tarîklerinde meleklerin yalnız sabah namazında toplandıkları zikredilmiş, ikindiden bahsolunmamışdır. Fakat o hadîslerde ikindi zikredilmedi diye Bâbımız hadîsinde zikredilmesini vehim addetmek doğru değildir. Zin hadîslerin bâzılarında yalnız sabah namazının zikredilmesi meleklerin İkindide bir araya toplanmamalarını gerektirmez. Hadîslerin arasını bulmak imkânı varken Hazret-i Ebû Hüreyre gibi mevsuk bir râvîyi vehme nisbet etmenin mânâsı yokdur. Âdil râvînin ziyâdesi makbuldür. Bâzı hadîslerde yalnız sabah namazının zikredilmesi cehri namaz olduğu içindir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Sabah Ve İkindi Namazlarının Fazileti Ve Bunları Cemaatla Kılmaya Devam Bâbı
1466-)
Bize Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Mervân b. Muâviyetel - Fezârî rivâyet etti. ki): Bize İsmail b. Ebî Halici haber verdi. ki): Bize Kays b. Ebî Hâzim rivâyet etti. ki: Cerîr b. Abdillâh'ı şöyle derken işitdim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında oturuyorduk. Ayın ondördü olan o gecede Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) aya bir bakarak şöyle buyurdu: buraya! Hiç şüphe yok ki sizler Rabbinizi şu ay'ı gördüğünüz gibi göreceksiniz. Onu görme hususunda üst üste sıkışıp bir birinizin üzerine yığılmıyacaksınız. Artık güneş doğmazdan ve batmazdan önce hiçbir namaz yânı sabah ve ikindi hususunda kendinize galebe çaldırmamak e-linizden geliyorsa bunu yapın!» Cerîr: güneşin doğmasından ve batmasından önce hamdîyle tesbîh eyle!" Sûre-i Tâhâ, âyet: 13. âyet-i kerîmesini okudu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Sabah Ve İkindi Namazlarının Fazileti Ve Bunları Cemaatla Kılmaya Devam Bâbı
1467-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Nümeyr ile Ebû Üsâme ve Veki' bu isnâdla rivâyet ettiler. rivâyetde): buraya! Hiç şüphe yok ki sizler Rabbinize arz olunacak ve onu şu ayı gördüğünüz gibi göreceksiniz» buyurdu. Ve: «Sonra okudu.» demiş. Cerîr'i dememişdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Sabah Ve İkindi Namazlarının Fazileti Ve Bunları Cemaatla Kılmaya Devam Bâbı
1468-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb ve İshâk b. İbrahim hep beraber Vekî'den rivâyet ettiler. Ebû Küreyb dedi ki: Bize Veki, İbn Ebî Hâlid ile Mis'ar'dan ve Bahterî b. Muhtâr'dan naklen rivâyet etti. Onlar da Ebû Bekir b. Ümârate'bni Rueybe'den, o da babasından naklen dinlemişler. ki: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i şöyle buyururken işittim: doğmasından ve batmasından önce namaz kılan yani sabah namazı ile ikindiyi edâ eden bir kimse asla cehenneme girmîyecek-dirl» üzerine Basrahlardan bir zât Rueybe'ye: Bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den sen mi işittin? diye sormuş. Rueybe: Evet! cevâbını vermiş. Soran zât: Ben de şehâdet ederim ki onu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den, ben de dinledim. Onu kulaklarım dinledi; kalbını de belledi... demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Sabah Ve İkindi Namazlarının Fazileti Ve Bunları Cemaatla Kılmaya Devam Bâbı
1469-)
Bana Ya'kûb b. İbrahim Ed - Devrakî de rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Ebî Bükeyr rivâyet etti. ki): Bize Şeytân, Abdülmelik b. Umeyr'den, o da İbn Umârate'bni Rueybe'den, o da tabasından naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): doğmasından ve batmasından önce namaz kılan kimse cehenneme girmez.» buyurdular. Rueyb'in yanında Basralılardan biri varmış. Rueyb'e: Bunu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den sen mi işittin? demiş. Rueyb: Evet! Bununla onun aleyhine şehâdet ederim... cevâbını vermiş. Basralı zât: Ben de şehâdet ederim. Vallahi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i bunu senin kendisinden dinlediğin yerde söylerken dinledim, demiş. hadisini Buhârî «Mevâkitü's - Salât», «Tefsir» ve «Tevhîd» bahislerinde; Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce «Sünnet» bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. şeklinde de rivâyet edilmişdir. Birinci rivâyete göre mânâsı «Sıkışınlyocaksınız.» demektir, ikinci rivâyete göre: sıkıştırmıyacaksınız.» mânâsına gelir. Bu kelimeyi şeklinde okuyanlar da olmuşdur. O kıraate göre mânâsı: göreyim de başkası görmesin diye biribirinizi Hip kakmıyacak-sınız.» demek olur. Hattâ İbn'l-Cevzî, ekseriyetle râvilerin hadîsi bu şekilde rivâyet ettiklerini söylemişdir. Mezkûr cümlenin daha başka şekilde rivâyetleri de vardır. Bunlardan birisi rivâyetidir. Mânâsı: zarar vermezsiniz.» demekdir. galebe çaldırmamak elinizden geliyorsa bunu yapın i» ifâdesi namaza gelmekden kinayedir. Galebe çalacak şeylerden murâd da uyku ve dünya işi ile meşguliyet gibi namaza mâni olan şeylerdir. bir çok rivâyetlerinde: «Sonra okudu.» denilmiş, âyeti kim okuduğu bildirilmemişdir. Bu yüzden ulemâ ihtilâfa düşmüş; Bazıları âyeti Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) okuduğunu, bir takımları da Cerîr okuduğunu iddia etmişlerdir. Bâbımızın Cerîr rivâyeti okuyanın Cerîr olduğunu sarahaten beyân etmekle bu ihtilâflara son vermişdir. âyetteki tesbîhden murâd; namazdır. kıyâmetde, Allahü teâlâyı göreceklerini bildiren bu hadîsin bir çok muhtelif rivâyetleri vardır. diyor ki: sizler Rabbinize arz olunacak ve onu şu ay'ı gördüğünüz gibi göreceksiniz...» ifâdesinden murâd: Allah'ı şek'siz, şüphesiz ve hiç bir meşakkatsiz; muhakkak sûret-de göreceksiniz. Netekim şu ay'ı da hiç bir meşakkat çökmeden muhakkak sûretde görmektesiniz...» demekdir. Binâenaleyh buradaki teşbih görülen iki şey'i birbirine benzetmek değil; görmeyi görmeye benzetmekdir. Allah'ı görmek mü'minlere mahsûsdur. Küffâr, onu göremiyeceklerdir. Bazıları Allah'ı bu ümmetin münafıkları da gorecekdir; demişlerse de bu kavil zayıfdır. Sahih olan ehl-i sünnetin cumhûrunun kavlidir M şâir küffâr gibi münafıklar da Allahü teâlâ hazretlerini göremiyeceklerdir...»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Sabah Ve İkindi Namazlarının Fazileti Ve Bunları Cemaatla Kılmaya Devam Bâbı
1470-)
Bize Heddâb b. Hâlid El - Ezdi rivâyet etti. ki): Bize Hemmâm b. Yahya rivâyet etti. ki): Bana Ebû Cemrete'd -Dubai, Ebû Bekir'den, o da babasından naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kim iki serinlik namazını kılarsa; cennete girdi demekdir.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Sabah Ve İkindi Namazlarının Fazileti Ve Bunları Cemaatla Kılmaya Devam Bâbı
1471-)
Bize İbn Ebî Ömer rivâyet etti. ki): Bize Bişr b. Seriy rivâyet etti. H. İbn Hırâs dahi rivâyet etti. ki): Bize Amr b. Asım rivâyet etti. Bunlar toptan: Bize Hemmâm bu isnâdla rivâyet etti, demişler; Ebû Bekir'in nesebini de bildirerek «Ebû Bekir b. Ebî Mûsâ» demişlerdir. hadîsi Buhârî «Mevâkîtü's - Salât» bahsinde tahrîc etmişdir. serinlik namazından murâd sabah ve ikindi namazlarıdır. Kurtubî bir çok ulemânın buna kaail olduklarını; söylemişdir. Bunlara serinlik namazı denilmesi; serin zamanlarda kılındıkları içindir. Ubeyde'den bir rivâyete göre serinlik namazlarından murâd: Sabah, ikindi ve akşam'dır. Ancak bu kavil söz götürür. Çünkü ha-dîsde mezkûr namazlar tesniye sıygası ile bildirilmişlerdir. Tesniyenin hassaten ikiye delâlet ettiği ma'lûmdur. Ulemâdan, Ebû Ubeyde'-nin kavline iştirak eden bulunmamışdır. Ebû Ubeyde'nin içtihâdda bulunarak mezkûr iki vaktin büyük fâidelerinden dolayı başkalarından ayrıldığına kaail olduğunu söylemiş ve onun: «Allahü teâlâ hazretleri, kullarını ilk defa îmâna davet ettiği vakit bu namazı kim kılarsa onu cennete koyacağım bildirmiş; bu hadîsle de akşam namazı ile birlikde, sabah ve ikindi namazlarını da kılanları müjdelemiştir. Bu hâl tâ İsrâ gecesine kadar devam etmiş, o gece nesh edilmişdir...» demek istediğini bildirmişdir. Fakat Ebû Ubeyde'nin sözü bir kaç vecihden dolayı kabul edilmemişdir. Hadîsin râvîsi Ebû Mûsâ, bu hadîsi islâmın intişârından sonra işitmigdir. Gerek kendisi gerekse sair ashâbı kirâm mânânın mezkûr namazları kılan herkese şâmil olduğunu anlamışlardır. Hâlbuki Hazret-i Ebû Ubeydenin kavline göre mânâ yalnız bu namazları kılanlara mahsûsdur. Bütün îmân edenlere şümulü yokdur. Sonradan nesh edilmiş; îmân eden herkesin cennete gireceği bildirilmişdir. Faziletler yani sevabına yapılan ibâdetler nesh edilmezler. Hadîs-i şerît bir şart ve cevap cümlesinden ibarettir. Binaenaleyh her kim şartı îfâ ederse meşruta hak kazanır. Çünkü şart kelimesi umum bildiren kelimelerdendir. Burada şart, serinlik namazlarını kılmak; meşrut da cennete girmekdir. Şimdi: Öyle ise serinlik namazlarını kılmayanlar cennete girmiyecek demekdir.» şeklinde bir suâl hatıra gelebilir. Bu mânâ, hadîsin mefhûm-u muhalifinden çıkabilir. Hanefî-ler'e göre mefhûm-u muhalif, hüccet değildir. Bir de hadîs-i şerif de: «Cennete girdi demekdir.» buyurulması yüzde yüz değil ekseriyet îtibâ-rı iledir. Zira ekseriyetle sabah ve ikindi namazlarını kılanlar, namaza münâfî olan münkerât ve fuhşiyâtdan vazgeçerler. Zâten namaz İnsanı bunlardan men'eder. hadîsden murâd: «Sabah ve ikindi namazlarını kılmaya devam edenler netîce îtibârı ile günün birinde mutlaka cennete gireceklerdir.» mânâsı da olabilir. Cennete girmeyi mezkûr iki namaza tahsîs etmek, onların son derece şerefli olmalarındandır. Yukarıda da beyân edildiği ve-cihle bu namazlarda melekler de toplanarak hazır bulundukları için, onları cemaatla kılmaya hassaten teşvik ve tergîp buyurulmuşdur. şart cümlesinin cevâbı, esâs îtibârı ile muzâri' olacakdı yani: «Her kim serinlik namazlarını kılarsa cennete girer.» denilecekdi. Bu asıldan rücû' ederek şartın cevâbında: «Cennete girdi demekdir.» buyurulması bu işin yüzde yüz olacağını te'kîd içindir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Sabah Ve İkindi Namazlarının Fazileti Ve Bunları Cemaatla Kılmaya Devam Bâbı
1472-)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Hatim, — ki İbn İsmail'dir.— Yezîd b. Ebî Ubeyd'den, o da Seleme-tü'bnü Ekva'dan naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) akşam namazını, güneş kavuşarak perde arkasına gizlendiği zaman kılarmış. hadîsi Buhârî «Mevâkîtü's - Salât- bahsinde; Ebû Dâvûd ile Tirmizî dahi «Namaz» bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. rivâyetinde Hazret-i Seleme: «Biz, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile akşanı'ı güneş perde arkasına gizlendiği vakit kılardık» demişdir. Bu rivâyetdeki akşamdan murâd, akşam namazıdır. Yine Buhârî'nin rivâyetinde güneş zikredilmemiş fakat akşam karinesi ile perde arkasına gizlenenin güneş olduğu anlaşılmışdır. Perde demekdir. Bâzı ulemânın beyânına göre güneşin hicabından murâd: onun ziyâsıdır. Bu takdirde güneşin perde arkasına gizlenmesi: kendi cirmi ile ziyasının görünmez olması yani batmasıdır. hadîs akşam namazının vakti girer girmez hemen kılınacağına delildir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in akşam namazını şafağın kaybolmasına yakın kıldığını bildiren hadîs mezkûr namazı o vakitde kılmanın da caiz olduğunu beyân için olsa gerektir. namazı vaktinin sonu hususundaki ihtilâfı az sonra göreceğiz.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Akşam Namazı Vaktinin Evveli Güneş Kavuştukdan Sonra Girdiği Beyan Bâbı
1473-)
Bize Muhammed b. Mihrân Er-Râzî rivâyet etti. ki): Bize Velîd b. Müslim rivâyet etti. ki): Bize Evzâî rivâyet etti. ki): Bana Ebû'n - Necâşî rivâyet etti. ki: Ben Bâfi' b. Ha-dîc'i şöyle derken işittim: «Biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde akşam namazını kılardık. Bizden birimiz namazdan çıktıkdan sonra okunun düştüğü yerleri iyice görürdü.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Akşam Namazı Vaktinin Evveli Güneş Kavuştukdan Sonra Girdiği Beyan Bâbı
1474-)
Bize İshâk b. İbrahim El - Hanzali rivâyet etti. ki): Ebû Şuayb b. İshâk Ed-Dimaşkî haber verdi. ki): Bize Evzaî rivâyet etti. ki): Bana Ebû'n-Necâşî rivâyet etti. ki): Bana Rafi' b. Hadîc rivâyet etti: «Biz akşam namazını kılardık...» diyerek yukarki hadîs gibi rivâyetde bulundu. hadîsi Buhârî «Mevâkîtü's - Salat» bahsinde; Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce dahi namaz bahsinde tahrîc etmişlerdir. muhtelif lâfızlarla rivâyet edilmişdir. Ebû Dâvûd'un, Enes (radıyallahü anh)'dan tahrîc ettiği rivâyetde: «Biz akşam namazını kılar sonra ok atardık. Her birimiz attığı okun yerini görürdü.» denilmiş; Kâ'd b. Mâlik rivâyetinde: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) akşam namazını kıldırır; sonra cemâat Benî Seleme kabilesinin oturduğu yerdeki ailelerinin nezdine dönerler ve hâlâ atılan okun düştüğü yerleri görürlerdi.» buyurulmuşdur. Ebû Hatim bu rivâyet hakkında: «Sahîh olan, mürseldir.» demişdir. Ahmed b. Hanbel'in rivâyet ettiği Câbir hadişinde: «Biz, Benî Seleme'ye gelir hâlâ atılan okların yerini görürdük.» denilmektedir. Nesâî'nin sahîh bir senedle lîslem kabilesine mensub bir zâtdan tahrîc ettiği rivâyetde şöyle denilmektedir: «Biz Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde akşam namazını kılar; sonra tâ Medine'nin kenarındaki evlerimize dönerdik. Sonra ok atar ve oklarımızın düştüğü yerleri görürdük.» hadîsi Taberânî «El- Mu'cemü'l - Kebîr»inde, Zeyd b. Hâlid (radıyallahü anh)'dan şu lâfızlarla tahrîc etmişdir: «Biz Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde akşam namazını kılardık; sonra namazdan çıkar; çarşıya gelir ve hâlâ atılan okların düştüğü yerleri görürdük.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Akşam Namazı Vaktinin Evveli Güneş Kavuştukdan Sonra Girdiği Beyan Bâbı
1475-)
Bize Amr b. Sevvâd El-Âmiri ile HarmeletÜ'bnü Yahya rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus haber verdi; ona da İbn Şihâb haber vermiş. ki: Bana Urvetü'bnü Zübeyr haber verdi, ki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe şöyle dedi: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gecelerden bir gece yatsı namazını karanlık basıncaya kadar geciktirdi. Ateme denilen namaz işte budur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (o gece hücresinden erken) çıkmadı. Nihayet Ömerü'bnü'l - Hattâb: Kadınlarla çocuklar uyudu; dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (Namaza) çıktı. Ve mesciddekilerin yanına varınca, onlara: namazı sizden başka yeryüzünde yaşıyanların hiç biri beklemez.» buyurdular. Bu (söylediklerim) islâmiyet henüz insanlar arasında yayılmazdan evveldi.» kendi rivâyetinde şunu ziyâde eyledi: «İbn Şİhâb dedi ki: Bana anlatıldığına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Resûlüllâha namaz hususunda ısrar etmeye hakkınız yokdu.» buyurmuş. Bunu Ömerü'bnü'l - Hattâb seslendiği vakit söylemiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Yatsının Vakti Ve Yatsı Namazını Geciktirme Bâbı
1476-)
Bana Abdülmelik b. Şuayb b. Leys rivâyet etti. ki): Bana babam, dedemden, o da Ukayl'den, o da İbn Şihâb'dan bu isnâdla bu hadîsin mislini rivâyet etti. Ama Zührî'nin: -Bana anlatıldığına göre.» dediğini ve ondan sonraki sözlerini söylemedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Yatsının Vakti Ve Yatsı Namazını Geciktirme Bâbı
1477-)
Bana İshâk b. İbrahim ile Muhammed b. Hatim, ikisi birden Muhammed b. Bekr'den rivâyet ettiler. H. Hârûn b. Abdillâh dahi rivâyet etti. ki): Bize Haccâc b. Muhammed rivâyet etti. H. Haccâc b. Şâir ile Muhammed b. Râfi' de rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Abdürrezzak rivâyet etti. Hepsinin lâfızları birbirine yakındır. Bu râviler toptan: Bize İbn Cüreyc rivâyet etti; demişler, İbn Cüreyc ki: Bana Mugîratü'bnü Hakim, Ümmü Külsüm binti Ebî Bekir'den naklen haber verdi. Ümmü Külsüm de, Mugîra'ya, Âişe'den naklen haber vermiş. Âişe şöyle dedi: «Bir gece Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yatsı namazını gecenin geç vakitlerine geciktirdi. O derecede ki gecenin çoğu gitti ve mescide gelenler uyudu. Sonra (mescide) çıkarak namazı kıldırdı ve: namazın vakti işte budur. (Ama) ümmetime meşakkat vermiş olmasam I» buyurdu. rivâyetinde: vakit ümmetime zor gelmese!» ifâdesi vardır. hadîsi Buhârî «Mevâkitü's - Salât» bahsinin bir - iki yerinde tahrîc etmişdir. Gecikmek, gece karanlığı ve gecenin ilk üçte biri mânâlarına gelir. Bu mânâlara bakarak yatsı namazına da «Salâtü'l - Ateme» denilmişdir İbn Seyyide'ye göre Ateme; gecenin şafak kaybolduktan sonra gelen ilk üçte biridir. Bazıları yatsı namazından sonra gelen vakte ateme denildiğini söylemişlerdir. Bir takımları Ateme'den mu-râd, gecenin bakiyyesi; demek olduğunu söylerler. - Mûsannef» de rivâyet edildiğine göre Meymûn b. Mihrân: «Abdullah b. Ömer'e, yatsıya ilk defa ateme adını veren kimdir?, dedim. «Şeytandır... cevâbını verdi» demişdir. intişârından murâd: Medine'den başka yerlere yayılmasıdır. O yerlere islâmiyet, Mekke'nin fethinden sonra yayılmışdır. çocuklardan murâd: Evlerinde uyuyanlar değil; mescide gelmiş olanlardır. Hassaten bunların zikredilmesi uykuya sabredemiye-cekleri, bir de şefkat ve merhamete daha lâyık oldukları içindir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: namazı sizden başka yeryüzünde yasıyanlann hiç biri beklemez.» buyurması, yâ o gün Medine'den başka hiç bir yerde namaz kılınmadığı içindir. Yahut başka milletlerin dînlerinde o vakitde namaz bulunmadığındandır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Yatsının Vakti Ve Yatsı Namazını Geciktirme Bâbı
1478-)
Bana Züheyr b. Harb ile İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler, İshâk (Bize haber verdi) tâbirini kullandı. Züheyr: Bize Cerîr, Mansûr’dan, o da Hakem'den, o da Nâfı'den, o da Abdullah b. Ömer'den naklen rivâyet etti; dedi. Abdullah Şöyle dedi: Bir akşam Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i yatsı namazı için bekledik durduk. Derken gecenin üçte biri gittiği zaman yahut daha sonra yanımıza çıktı. Kendisini ailesi hususunda bir şeymi yoksa daha başka bir şeymi meşgul etti bilmiyoruz. Yanımıza çıktığı zaman: siz öyle bir namaz bekliyorsunuz ki, onu sizden başka hiç bir dîn ehli beklemez; eğer ümmetime ağır gelmeseydi, onlara (yatsıyı) mutlaka bu saatde kıldırırdım.» buyurdular. Sonra müezzine emretti, o da namaza ikaamet getirdi ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazı kıldırdı.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Yatsının Vakti Ve Yatsı Namazını Geciktirme Bâbı
1479-)
Bana Muhammed b. Râfi' de rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti. ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi. ki): Bana Nâfi' haber verdi. ki): Bize Abdullah b. Ömer rivâyet! etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gece yatsı namazından alıkonularak, onu geciktirdi. Hattâ biz mescidde uyuduk. Sonra uyandık, sonra yine uyuduk sonra uyandık. Nihayet Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanımıza çıktı ve: gece yeryüzünde sizden başka bu namazı bekleyen hiç bir kimse yokdur.» buyurdular. hadîsi Buhârî «Mevâkîtü's - Salât» bahsinde; Ebû Dâvûd ile Tirmizî «Kitâbü't-Tahâre» de muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. rivâyetinde: (radıyallahü anh) kalkarak: Namaza Yâ Resûlallah! Kadınlarla çocuklar uyudu., diye seslendi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) başından su damlayarak çıktı ve: vakit budur. Ümmetime meşakkat vereceğimi bilmesem onlara yatsıyı bu saatde kıldırırdım.» buyurdular. İfâdesi varadır. Şu hâlde Hazret-i Âişe hadîsi ile bu hadîsin aynı vak'aya âid olmaları muhtemeldir. Mâmâfîh vak'alann başka başka olmaları da caizdir. Hadîsler birbirini tefsir ettiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in gecikme esnasında yıkanmakla meşgul olduğu anlaşılıyor.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Yatsının Vakti Ve Yatsı Namazını Geciktirme Bâbı
1480-)
Bana Ebû Bekir b. Nâfi' El-Abdi de rivâyet etti. ki): Bize Behz b. Esed EL - Ammi rivâyet etti. ki): Bize Hammâd b. Seleme, Sâbit'den naklen rivâyet etti ki kendileri, Enes'e, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yüzüğünü sormuşlar, Enes: Bir gece Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yatsıyı gecenin yarısına yahut gecenin yarısı hemen hemen geçmek üzere bulunduğu âna kadar geciktirdi. Sonra gelerek: ki halk namazlarını kılmışlar ve uyumuşlardır. Sizler ise namazı beklediğiniz müddetçe namazdasınız!» buyurdu. Enes: Gümüşten ma'mûl yüzüğünün pırıltısını hâlâ görür gibiyim; demiş ve küçük parmağı ile işaret ederek sol elinin parmağını kaldırmış.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Yatsının Vakti Ve Yatsı Namazını Geciktirme Bâbı
1481-)
Bana Haccâc b. Şâir de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Zeyd Saîd b. Rabî' rivâyet etti. ki): Bize Kurratü'bnü Hâlid Katâde'den, o da Enes b. Mâlik'd en naklen rivâyet etti. Enes şöyle dedi: «Bir gece Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i bekledik. O derecede ki gecenin yarışma yakın bir vakit oldu. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek namazı kıldırdı. Arkasından yüzünü bize çevirdi; Elindeki gümüş yüzüğün pırıltısını hâlâ görür gibiyim.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Yatsının Vakti Ve Yatsı Namazını Geciktirme Bâbı
1482-)
Bana Abdullah b. Sabbâh El-Attâr da rivâyet etti. ki): Bize Ubeydullâh b. Abdilmecîd El - Hanefî rivâyet etti. ki): Bize Kurra bu isnâdla rivâyet etti. Ama: «Sonra yüzünü bize çevirdi.» cümlesini anmadı. hadîs-i Buhârî «Kitâbiri - Libâs» ve «Kitâbü's - Salât» da tahrîc etmişdir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: ise namazı beklediğiniz müddetçe namazdasınız.» sözü bir teş-bîhdir. namazı beklediğiniz müddetçe namazın içinde gibisiniz.» mânâsım ifâde eder. Enes'in küçük parmağı ile işaret ederek sol elinin parmağını kaldırması yüzüğün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sol elinin küçük parmağında olduğunu göstermek içindir; ve parmağını kaldırarak yüzüğün yerini gösteren Hazret-i Enes (radıyallahü anh)'dır. hadîsinin ikinci rivâyetindeki kelimesi bâzı esâs nüshalarda şeklinde rivâyet edilmişdir. Bunların ikisi de doğrudur. kelimesi merfû okunduğu takdirde «Kâne» fiili tam; mansûb okunduğu takdirde nakıs kullanılmış olur. Ve cümle yânî «Zaman yakın idi.» mânâsında takdir olunur. hadîs gümüş yüzük takınmanın caiz olduğuna delildir. Bu hususta icmâ-ı ümmet de vardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Yatsının Vakti Ve Yatsı Namazını Geciktirme Bâbı
1483-)
Bize Ebû Âmir El - Eş'arî ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ebû Üsâme, Büreyd'den, o da Ebû Bürde'den, o da Ebû Mûsa'dan naklen rivâyet etti. Ebû Mûsâ Şöyle dedi: Ben ve gemide benimle beraber gelen arkadaşlarım Buthân sahasına inmişdik. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'de bulunuyordu. Her gece yatsı namazı zamanında arkadaşlardan bir kaç kişi nevbetle Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in. yanına gidiyorlardı. (Bir defasında) arkadaşlarımla ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i kendine âid bir işle biraz meşgul bulduk, hattâ namazı gecenin yarısı oluncaya kadar geciktirdi. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) çıkarak cemaata namazı kıldırdı. Namazını bitirdikden sonra yanındakilere: olun! Sizlere bildiriyorum. Müjdeler olsun ki, insanlar içinde sizden başka bu saatte namaz kılan hiç bir kimsenin bulunmaması Allah'ın size olan ni’metlerinden biridir.» Yahut: «Bu saatde sizden başka hiç bir kimse namaz almamıştır.» buyurdu. «Bu iki cümlenin hangisini söylediğini kestiremiyoruz» dediler. Mûsâ ki: «Bunun üzerine biz de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den dinlediklerimize sevinerek yerimize döndük. hadîsi Buhârî -Nevâkîtü's - Salât» bahsinde tahrîc etmişdir. Onu Ebû Dâvûd, Nesâî, İmâm Ahmed b. Hanbel, İbn Huzeyme ve başkaları Ebû Saîd-i Hudrî (radıyallahü anh)'dan tahrîc etmişlerdir. Hadîsin o rivâyetteki metni şöyledir: (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde akşam namazını kıldık; ama yatsı için gecenin aşağı yukarı yarısı geçmeden yanımıza çıkmadı. (Yanımıza geldiği vakit): ki insanlar namazlarını kıldılar; yataklarına yattılar, sizler ise namazı beklediğiniz müddetçe elbette namazda olmakda dâimsiniz. Eğer zâıflerin za'fı, hastaların hastalığı, hacet sahiplerinin ihtiyâcı olmasaydı ben, bu namazı mutlaka gecenin yarısına te'hîr ederdim!, buyurdular. hadîsi İbn Mâce yine Ebû Saîd (radıyallahü anh) dan şu lâfızlarla tahrîc etmişdir: (sallallahü aleyhi ve sellem) akşam namazını kıldırdı. Sonra gecenin yarısı oluncaya kadar (mescide) çıkmadı. Sonra çıkarak cemaata namazı kıldırdı; ve: zayıflarla hastalar olmasaydı ben, bu namazı gece yarısına te'hîr etmek isterdim; buyurdu.» dahi bu mânâda bir hadîsi Hazret-i Ebû Hüreyre'den rivâyet etmişdir. Geniş yer, sâhâ; demekdir. Ağaçlı olması yahut hiç olmassa içinde ağaç kütükleri bulunması şarttır. Medine'de bir vâdî olduğunu yukarıda görmüşdük. hadîsde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ne ile meşgul olduğu bildirilmemiş yalnız: «Kendine âid bir işle biraz meşgul bulduk» denilmişdir. Taberânî'nin «Mu'cem»inde sahih bir rivâyetle Hazret-i Câbir'den nakledildiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) o anda ordu techîzi ile meşgul imiş. râvîsi Ebû Müse'l-Eş'arî (radıyallahü anh) aslen Yemenlidir. Eş'arîler kabilesine mensûbdur. Bu kabile Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zuhurunu Yemende işitmişler, içlerinden Ebû Mûse'l-Eş'arî elliüç kişi ile birlikde Medine'ye hicrete karar vermişler ve bir gemiye binerek yola çıkmışlar. Denizde fırtınaya tutularak Habeşistan sahillerine sığınmışlar. Orada yedi sene kalmışlar. Bu esnada Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in amcası oğlu Ca'fer b. Ebî Tâlib ile buluşmuşlardır. Hazret-i Ca'fer, onlara kendisi ile bir cemaatın Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) tarafından Habeşistan'a gönderildiğini söylemiş; ve bir kaç zaman için onların da Habeşistan'da kalmalarını teklif etmiş. Onlar da bunu kabul ederek Habeşistan'a inmişler. Nihayet hepsi birlikde Medine yolunu tutmuşlar. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i Heyber'in fethi esnasında görmüşler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hem Ca'fer (radıyallahü anh)'ın hem de Ebû Mûsâ'nın kâfilelerine ganimet mallarından hisseler ayırmış; kendilerini taltif etmişdir. Eş'arîler, Medine'ye geldiklerinde Buthân vadisi sahasına inmişlerdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Yatsının Vakti Ve Yatsı Namazını Geciktirme Bâbı
1484-)
Bize Muhammed b. Bâfi' rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti. ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi. ki: Atâ'ya: «Lisanlarına teme dedikleri yatsıyı gerek İmâm gerekse yalnız olarak ne zaman kılmamı dilersin?» dedim. Atâ' şunları söyledi: Ben, İbn Abbâs'ı şöyle derken işittim: Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir akşam yatsıyı geç kıldırdı. O derecede ki cemâatdan Bazıları uyuyup uyandılar ve tekrar uyudular uyandılar. Bunun üzerine Ömerü'bnül - Hattâb ayağa kalkarak: (Namaza!..) diye seslendi. Atâ' dedi ki: İbn Abbâs: «Derken Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) çıktı. Başından su damladığını ve elini başının yarısına koyarak geldiğini şimdi görüyor gibiyim, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ümmetime meşakkat vermese kendilerine yatsıyı hep böyle kılmalarını emrederdim ».. buyurdular dedi. Cüreyc ki: Atâ'dan, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in elini başına nasıl koyduğunu, İbn Abbâs'in haber verdiği gibi tesbît etmesini istedim. Atâ', bana parmaklarını biraz araladıktan sonra, parmak uçlarını başının tepesine koydu; sonra onları yatırdı. Ve öylece başının üzerinde gezdirdi. Hatta baş parmağı yüz tarafından kulağının kenarına dokundu. Sonra şakaklarına ve sakalının kenarına gezdirdi. Hiç bir yerini az veya çok değil hep bu karar mesh etti, «Sana o akşam Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yatsıyı ne kadar geciktirdiği söylendi?» dedim. Bilmiyorum, dedi. ki: Benim için İmâm da olsam yalnız da kılsam yatsıyı Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in o gece kıldığı gibi geç kılmak daha mu'teberdir. Eğer yalnız kıldığın hâlde sana yahut cemaata İmâm olduğun hâlde cemaata bu ağır geliyorsa o hâlde ne acele ne de geç olmaksızın ortada kıl!» hadîsin bir kısmı az yukarıda . (221) numaralı İbn Ömer rivâyetinde geçti. Orada Müslim'den başka onu kimlerin tahrîc ettiğini ve hükümlerini gördük. Burada yalnız şunu ilâve edelim ki hadîsin Buhârî'deki şekli de bir iki cümle noksanlığı ile tamamen buradaki gibidir. rivâyetde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in namaza çıkmazdan önce yıkandığına işaret edilmektedir. râvî Atâ'nın, Ata' b. Yesâr mı yoksa Ata' b. Ebî Kabâh mı olduğunda tereddüt etmişdir. Zîrâ bunların ikisi de İbn Abbâs (radıyallahü anh)'dan hadîs rivâyet etmişlerdir. Bazıları Kirmânî'yi kasdederek: « Atâ'nın, İbn Yesâr olduğunu söyliyenler vehme kapümışdır.» demişlerdir. Fakat Kirmânî buradaki râvînin yüzde yüz Atâ'b. Yesâr olduğunu iddia etmemiş; zahiren Atâ’ b. Yesâr olduğunu, Atâ' b. Ebî Rabâh olması ihtimâli de bulunduğunu söylemişdir. Bazıları «Yavaş da davranmıyor; acele de etmiyordu.» şeklinde tefsir etmişlerdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Yatsının Vakti Ve Yatsı Namazını Geciktirme Bâbı
1485-)
Bize Yahya b. Yahya ile Kuteybetü'bnü Saîd ve Ebû, Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet ettiler. Yahya (Bize haber verdi) tâbirini kullandı; ötekiler ise: Bize Ebû'l - Ahvas, Simâk'dan, o da Câbir b. Semura’dan naklen rivâyet etti; dediler. Câbir: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yatsı namazını te'hîr ederdi.» demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Yatsının Vakti Ve Yatsı Namazını Geciktirme Bâbı
1486-)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd ile Ebû Kâmil El-Cahderî de rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ebû Avâne, Simâk'dan, o da Câbir b. Se-mura'dan naklen rivâyet etti. Câbir Şöyle dedi: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bütün namazları aşağı yukarı sizin namazınız gibi kılardı. Yalnız yatsı namazını sizin kıldığınızdan biraz sonraya geciktirirdi. Namazı hafif kıldırırdı.» Kâmil'in rivâyetinde: «Hafif tutardı...» denilmişdîr.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Yatsının Vakti Ve Yatsı Namazını Geciktirme Bâbı
1487-)
Bana Züheyr b. Harb ile İbn Ebî Ömer de rivâyet ettiler. Züheyr dedi ki: Bize Süfyân b. Uyeyne, İbn Ebû Lebîd den, o da Ebû Seleme'den, o da Abdullâh b. Ömer'den naklen rivâyet etti. Abdullah Şöyle dedi: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’ı: Bedeviler (şu) namazınızın ismi hususunda sîze galebe çalmasınlar! Dikkat edin! Bu namaz yatsıdır. Bedeviler develer sebebiyle yatsıyı gecenin karanlığına bırakırlar (da onun için ona ateme adı verirler.) » buyururken işittim.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Yatsının Vakti Ve Yatsı Namazını Geciktirme Bâbı
1488-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. (Dedim ki): Bize Vekî' rivâyet etti. ki): Bize Süfyân, Abdullah b. Ebî Lebîd’den, o da Ebû Selemete'bni Abdirrahmân'dan, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Bedeviler yatsı namazınızın İsmi hususunda size galebe çalmasınlar! Zîra o namaz Allah'ın Kitabında ışâ' (diye anılmış) dır. Bu namaz develeri sağmakla meşgul olurken karanlığa kalır (da onun için Bedeviler ona ateme derler). » buyurdular. rivâyetler dahi yatsı namazını geç kılmanın efdal olduğuna delildirler. Son iki rivâyetde yatsıya «Ateme» değil «Işâ» denilmesinin efdal olduğu beyân edilmektedir. Anlaşılıyor ki çölde yaşıyan Bedeviler develerini sağmakla uğraşırken yatsıyı geciktirirler ve karanlığa geciktirme mânâsından alarak ona ateme derlermiş. namazına «ışâ'» yahut ışâ-ı evvel, yatsıya «ateme» yahut işâ-ı âhire ve bunların ikisine birden «ışâeyn» demek araplar arasında âdetti Nitekim Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile ashâb-ı kirâmı da bu kelimeleri kullanmışlardır. Binaenaleyh hadîsdeki nehiy tahrîm için değil tenzih içindir. hadîsi Buhârî «Mevâkîtü's-Salât» bahsinde tahrîc etmişdir. Buhârî'deki lâfzı: Bedeviler akşam namazınızın ismi hususunda size galebe çalmasın! Bedeviler aksam namazına ışâ' derler.» şeklindedir. mânâsı hakkında ihtilâf edilmişdir. Ezherî'ye göre: sizi aldatmasın!» demekdir. Hadîsden murâd da: «Bedevilerin bu işi sizi aldatıp da namazınızı temlıir etmeyin, onu vakti geldiği gibi kılın!» demekdir. Gece karanlığının evvelidir. Ve şafağın kaybolmasından başlar. Akşam namazına da ışâ' denilirse iki namaz biribirine karışarak maksad anlaşılmaz. Bu husustaki kerahet akşam namazın bedevilerin verdiği ismi kullanmaktadır. hadîsdeki nehyin Allahü teâlâ'nın verdiği isimden dönülmemek için vârid olduğunu söylemişdir. Ona göre buradaki nehy'den murâd tahrîm değil; evlâ olana irşâddır. Yoksa Bedevilerin taktığı ismi kullanmak caizdir. Nitekim Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde yatsıya -Ateme» demiş; bu suretle onun kullanılabileceğini isbât etmişdir. Hazret-i Ebû Bekir ile İbn Abbâs (radıyallahü anhûm)'ün dahi yatsıya ateme denilmesini mubah gördükleri rivâyet olunur. beyânına göre: «Galebenin mânâsı gasp etmek veya elinden zorla almak.» demekdir. Buna göre hadîsden murâd: «Bedevilerin akşam namazına ışâ', yatsıya da ateme demelerini kabul etmeyin! Zîra bedeviler yatsı namazına Allah'ın vermiş olduğu ismi gasp ederler.» demek olur. takımları da galebenin üstün gelmek mânâsına olduğunu söylemişlerdir. göre bâzı hadîslerde yatsıya ateme denilmesi yâ bunun caiz olduğunu bildirmek içindir yahut ışâ' kelimesini bilmeyen bir kimseye, onu anlatmak için ateme kelimesini kullanmışdır. Çünkü ateme arap-larca daha meşhurdu. Onlar akşam namazına ışâ' derlerdi. Nitekim Bn-hârî'nin rivâyetinde bu cihet tasrîh edilmişdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Yatsının Vakti Ve Yatsı Namazını Geciktirme Bâbı
1489-)
Bize Ebû Bekir b. Ebi Şeybe ile Amrü'n - Nâkıd ve Züheyr b. Harb topdan Süfyân b. Uyeyne'den rivâyet ettiler. Amr dedi ki: Bize Süfyân b. Uyenen, Zührî'den, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etti ki, mü'min kadınlar sabah namazını Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde kılar; sonra çarşaflarına bürünerek evlerine dönerler, onları kimse tanımazmış.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Sabah Namazını Vaktinin Evvelinde, —ki Bu Alaca Karanlıktır— Erken Kılmanın Müstehab Oluşu Ve Sabah Namazında Kıraatin Mikdarını Beyan Bâbı
1490-)
Bana Harmeletü'bnü Yahya rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus haber verdi. Ona da İbn Şihâb haber vermiş. ki: Bana Urvetü'bnü Zübeyr haber verdi ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in zevcesi Âişe şöyle dedi: «Gerçekten mü'min kadınlardan Bazıları çarşaflarına sarınarak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber sabah namazına gelirlerdi. Sonra evlerine dönerler (fakat) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazı alaca karanlıkda kıldırdığı İçin tanınmazlardı.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Sabah Namazını Vaktinin Evvelinde, —ki Bu Alaca Karanlıktır— Erken Kılmanın Müstehab Oluşu Ve Sabah Namazında Kıraatin Mikdarını Beyan Bâbı
1491-)
Bize Nasr b. Aliy El-Cehdamî ile İshâk b. Mûse'l - Ensârî rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ma'n, Mâlik'den, o da Yahya b. Saîd'den, o da Amre'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sabah namazmı kılardı da kadınlar Çarşaflarına sarınarak dağılırlar; alaca karanlıkdan dolayı tanınmazlardı.» kendi rivâyetinde mütelleffifât» tâbirini kullandı. hadîsi Buhârî (194-256) «Namaz» bahsinin bir iki yerinde; Ebû Dâvûd (202-275), Tirmizî (209-279), Nesâî (215-303) ve İbn Mâce (209 - 273) dahi «Namaz» bahsinde tahrîc etmişlerdir. tâbiri «Mü teleffif ât» şeklinde de rivâyet edilmişdir. Ekseri rivâyetler müteleffiât kelimesi ile vârid olmuşlardır. Her iki kelimenin mânâları «Bürünerek» demekse de aralarında fark vardır. beyânına göre, müteleffiât: Hiç bir tarafı görünmemek şartı ile âdeta çul ile sarınır gibi sarınanlardır. göre kadınların bu şekilde sarındıkları örtüye «Lifâ» derler. şerhinde şöyle denilmişdir: «Teleffu'»: Elbiseyi başın üzerine koyarak; onunla sarınmakdır. İltifâ'; ancak başı Örtmekle olur. (İltifâ', istimal gibidir, yânî gelişi güzel sarınmakdan ibarettir.) deyenler hatâ etmişdir. Teleffüf ise başını örtmekle olduğu gibi açmakla da tehakkuk eder.» Kazzâz'in beyânına göre çarşaf demekdir. Bazıları mırt'ın ipek, yün veya ketenden yapma bir örtü olduğunu söylerler. takımları, bunun yeşil elbise demek olduğunu; diğerleri de siyah kıl'dan yapma elbise olduğunu söylemişlerdir. çizgili elbiseler demek olduğunu söyleyenler hattâ gömleğe mırt denildiğini ileri sürenler de olmuştur. Bunu kadınların giymediği söylenirse de «El - Muvatta» şârihi Abdülmelik: «Mırt ince yünden yapılmış dört köşeli hafif elbisedir. O zamanın kadınları bununla ör-tünürlerdi.» demişdir. tanınmaması yâ karanlık devam ettiği için yahut sımsıkı sarınıp büründüklerindendir. bu cümleyi îzâh ederken: «En iyisi onların kadın mı, erkek mi olduklarını kimse tanımaz. Görenlerin gözüne yalnız bir karaltı görünürdü; demekdir,» şeklinde mutâlea beyân etmişdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Sabah Namazını Vaktinin Evvelinde, —ki Bu Alaca Karanlıktır— Erken Kılmanın Müstehab Oluşu Ve Sabah Namazında Kıraatin Mikdarını Beyan Bâbı
1492-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Gunider, Şu'be'den rivâyet etti. H. Muhammed b. El - Müsennâ ile İbn Beşşâr da rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Sa'd b. İbrahim'den, o da Muhammed b. Amr b. El - Hasen b. Alî'den naklen rurâyet etti. Şöyle dedi: «Haccâc, Medine'ye gelince (namazları geciktirmeye başladı.) bunun üzerine Câbir b. Abdillâh'a (Namaz vakitlerini) sorduk. Câbir: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) öğleyi zeval vaktinde, ikindiyi güneş henüz berrak iken, akşam'ı güneş battığı vakit kılardı; yatsıyı bazen te'hîr eder; bazen de vakti girdiği gibi kılardı. Ashabın toplandıklarını görürse vaktin evvelinde kıldırır; geciktiklerini görürse te'hîr ederdi. Sabah namazını onlar yahut Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) alaca karanlıkda kılardı.» dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Sabah Namazını Vaktinin Evvelinde, —ki Bu Alaca Karanlıktır— Erken Kılmanın Müstehab Oluşu Ve Sabah Namazında Kıraatin Mikdarını Beyan Bâbı
1493-)
Bize bu hadîsi Ubeydullah b. Muâz dahi rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Sa'd'dan rivâyet etti. O da Muhammed b. Amr b. El - Hasen b. Alî'den dinlemiş Muhammed: «Haccâc namazları te'hîr ederdi; bunun üzerine biz Câbir b. Abdillâh'a sorduk...» diyerek Gunder'in hadîsi gibi rivâyetde bulunmuş. hadîsi Buhârî «Namaz» ve -Mevâkîtü's - Salat» bahislerinde; Ebû Dâvûd ile Nesaî «Namaz» bahsinde tahrîc etmişlerdir. Irak valisi İbn Yûsûf'es-Sekafî'dir. Medine'ye dahi Abdülmelik b. Mervân tarafından (74) târihinde vali olarak gönderilmişdir. birinci rivâyetinde Hazret-i Câbir b. Abdillâh'a sorulan şey'in ne olduğu bildirilmemişse de, ikinci rivâyetinde: -Haccâc namazları te'hîr ediyordu; bunun üzerine biz, Câbir b. Abdillâh'a sorduk» denilerek sordukları şey'in namaz vakitleri olduğuna işaret edilmişdir. Sıcağın şiddeti demekdir. Bundan murâd zevalden hemen sonra gelen zamandır. Çünkü hâcira; hicret'detf alınmadır. Hicret terk etmek demekdir. Sıcağın şiddetinden o zamanda insanlar işi gücü bırakarak istirahata çekildikleri için ona bu ismi vermişlerdir. sonundaki: «Sabah namazını onlar yahut Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) alaca karanlıkda kılardı.» cümlesinde râvî Câbir (radıyallahü anh) şekketmişdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Sabah Namazını Vaktinin Evvelinde, —ki Bu Alaca Karanlıktır— Erken Kılmanın Müstehab Oluşu Ve Sabah Namazında Kıraatin Mikdarını Beyan Bâbı
1494-)
Bize Yahya b. Habîb El-Hârisî de rivâyet etti. ki): Bize Hâlid b. Haris rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. ki): Bana Seyyar b. Selâme haber verdi. ki: Babamı, Ebû Berze'ye, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in namazını sorarken işittim. ki: Ben Seyyâr'a: Bunu sen mi işittin? dedim, Seyyar: — Hem de şimdi seni nasıl işitiyorsam öyle (işittim.) dedi. Ve sözüne şöyle devam etti: Babamı, ona Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ia namazını sorarken işittim. Ebû Berze şu cevâbı verdi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu (yani yatsı namazını) bazen gecenin yarışma kadar te'hîr etmekde beis görmüyordu. Yatsıdan Önce uyumayı ve ondan sonra konuşmayı sevmezdi. ki: «Sonra ben, Seyyâr'a rastlıyarak kendisine sordum. Seyyar şöyle dedi: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) öğleyi güneşin zevalinden sonra, ikindiyi bir insanın, güneş dipdiri iken Medine'nin en uzak yerine gidebileceği bir zamanda kılardı. Akşam namazı hakkında hangi vakti söylediğini bilmiyorum.» ki: Bir zaman sonra Seyyâr'a yine tesadüf ederek, kendisine sordum. Seyyar şu cevâbı verdi: (sallallahü aleyhi ve sellem) sabah namazını kıldırır; namazdan çıktıkdan sonra insan tanıdığı ahBâbının yüzüne balonca, onu tanırdı. Sabah namazında altmışdan, yüz'e kadar âyet okurdu.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Sabah Namazını Vaktinin Evvelinde, —ki Bu Alaca Karanlıktır— Erken Kılmanın Müstehab Oluşu Ve Sabah Namazında Kıraatin Mikdarını Beyan Bâbı
1495-)
Bize Ubeydullâh b. Muâz rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Seyyar b. Selâme'den rivâyet etti, ki: Ebû Berze'yi şöyle derken işittim: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bazen yatsı namazını gece yarısına kadar te'hîr etmekde bir beis görmezdi. Yatsıdan evvel uykuyu, ondan sonra konuşmayı sevmezdi.» ki: «Sonra Seyyâr'a başka bir defa rastladım. O defa Seyyar (yahut gecenin üçte birine) dedi.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Sabah Namazını Vaktinin Evvelinde, —ki Bu Alaca Karanlıktır— Erken Kılmanın Müstehab Oluşu Ve Sabah Namazında Kıraatin Mikdarını Beyan Bâbı
1496-)
Bize bu hadîsi Ebû Kûreyb de rivâyet etti. ki): Bize Süveyd b. Amr El - Kelbî Hammâd b. Seleme'den, o da Seyyâl» b. Selâme EbûT - Minhâl'den naklen rivâyet etti. ki: Ben, Ebû Ber-zete'l - Eslemî'yİ şöyle derken işittim: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yatsıyı gecenin üçte birine kadar te'hîr ederdi. Yatsıdan önce uykuyu ve ondan sonra konuşmayı sevmezdi. Sabah namazında yüzle altmış arası âyet okurdu. Namazdan biri birimizin yüzünü tanıyacak kadar aydınlık olduğu zaman çıkardı.» hadîsi Buhârî «Mevâkîtü's - Salât» ve «Ezan» bahislerinde; Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce dahi «Namaz» bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yatsıdan önce uyumayı niçin sevmediğini ulemâ şöyle îzâh etmişlerdir: Çünkü yatsı namazından Önce uyuyan kimse uykuya iyice dalarak yatsının vaktini yahut efdal ve muhtar olan vaktini kaçırabilir. Bir de buna müsâde edilirse cemâat tesâhûl göstermeye başlar; neticede toptan yatsıyı kılmadan sabahlayabilirler. namazından sonra konuşmayı sevmemesi ise uykusuz kalmaya sebeb olacağı içindir. Zîra yatsıdan sonra oturup konuşan kimselerin yattıkları zaman uykuya dalarak gece namazı veya zikir için yahut sabah nmazı için kalkmamalarından korkulur. Bir de geceleyin çok oturmak, gündüz vazifeleri hususunda tenbellik göstermeye sebep olur. sonra konuşulması mekruh olan şeyler, faydası olmayan lâkırdılardır. Faydalı ve hayırlı şeyler konuşmakda hiç bir kerahet yokdur. Ders müzâkere etmek, sülehâya dâir hikâyeler söylemek, misafire hoşbeşde bulunmak, çoluğu çocuğu ile muhabbet etmek, dargınları barıştırmak vb. gibi şeyler hep hayıra müteveccih olduklarından onlar hakkında konuşmak mekruh değildir. önce uykuyu Hazret-i Ömer ile oğlu Abdullah, İbni Abbâs (radıyallahü anhûm) ve daha birçok ashâb-ı kirâm kerîh görmüşlerdir, İmâm Mâlik ile Şâfiîler'in mezhebi de budur. Mes'ûd (radıyallahü anh) ile Küfe ulemâsına göre yatsıdan Önce uyumakda bir beis yokdur. Tahâvî: «Buna, yanında uyandıracak kimse bulunmak şartı ile ruhsat verilir.» demişdir. İbn Ömer (radıyallahü anh)'dan dahi böyle bir rivâyet nakledilmişdir. namazında altmış'dan yüz'e kadar âyet okurdu.» cümlesini Seyyar b. Selâme'den yalnız Şu'be rivâyet etmişdir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sabah namazında yirmidokuz âyetden ibaret olan Tekvîr sûresini, kırkbeş âyetden ibaret bulunan Kaaf sûresini, yüzotuziki âyeti ihtiva eden Saaffaat sûresini, altmış âyetlik Ruum sûresini, doksansekiz âyetlik Hac sûresini okuduğu rivâyet olunduğu gibi Kur'ân-ı Kerîm'in en kısa iki sûresi ile sabah namazı kıldırdığı da rivâyet edilmişdir. Bu ihtilâfların sebebi ahvâl ve zamanın değişmesine göre hareket etmesidir. «El-Evsat» nâm eserinde sahîh bir senedle Enes (radıyallahü anh)'dan tahrîc ettiği bir hadîsde; «Bize Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sabah namazını Kur'ân-ı Kerİmdin en kısa iki sûresi ile kıldırdı ve: ancak anne, çocuğuna bakacak zaman bulsun diye acele ettim;» buyurdular. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir çocuk sesi işitmiş-di.» denilmişdir. Dâvûd'un sahîh bir senedle ve Muâz b. Abdillâh tarîki ile Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyet ettiği bir hadîsde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sabah namazının her iki rek'âtında «İzâ zülzilet» sûresini okuduğu bildiriliyor. muhtelif uzunlukdakisûreleri ashâb-ı kirâm ile tabiîn hazerâtı da okumuşlardır. Battal: «Selefin, zikrettiğimiz ihtilâfları gösteriyor ki onlar Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizden uzun ve kısa okumanın mubah olduğunu ve bu husûsda bir had bulunmadığını anlamışlardır.» diyor.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Sabah Namazını Vaktinin Evvelinde, —ki Bu Alaca Karanlıktır— Erken Kılmanın Müstehab Oluşu Ve Sabah Namazında Kıraatin Mikdarını Beyan Bâbı
1497-)
Bize Halef b. Hîşâm rivâyet etti. ki): Bize Hammâd b. Zeyd rivâyet etti. H. Ebû'r - Rabi' Ez - Zehrânî ile Ebû Kâmil El - Cahderî de rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Hammâd, Ebû îmrân El - Cevnî'den, o da Abdullah b. Sâmit'den, o da Ebû Zerr'den naklen rivâyet etti. Ebû Zerr Şöyle dedi: Bana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): namazı vaktinden geri bırakan yahut vaktinden (çıkararak) namazı öldüren emirler, âmir olunca acaba hâlin nice olacak?» buyurdular. Ben: Bana ne emir buyurursun dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): vaktinde kıl! Eğer ona o emirlerle birlikde yetişirsen tekrar kili Çünkü bu senin için nafile olur.» buyurdu. «Vaktinden» sözünü zikretmedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazı Muhtar Olan Vaktinden Geri Bırakmanın Keraheti Ve İmâm Namazı Tehir Ettiği Zaman Cemaatin Ne Yapacağı Bâbı
1498-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Ca'ler b. Süleyman, Ebû İmrân El- Cevnî'den, o da Abdullah b. Sâmit'den, o da - Ebû Zerr'den naklen haber verdi. Ebû Zerr Şöyle dedi: Bana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Ebâ Zerr! Hiç şüphe yok ki benden sonra namazı öldüren bir lakım emirler gelecekdir. Ama sen namazı vaktinde kıl! Eğer vakti içinde o namazı (tekrar) kılarsan bu senin için nafile olmuş olur; tekrar kılamazsan sen namazını ihraz etmiş olursun.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazı Muhtar Olan Vaktinden Geri Bırakmanın Keraheti Ve İmâm Namazı Tehir Ettiği Zaman Cemaatin Ne Yapacağı Bâbı
1499-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. İdrîs, Şu'be'den, o da Ebû İmrân'dan, o da Abdullah b. Sâmit'den, o da Ebû Zerr'den naklen rivâyet etti. Ebû Zerr Şöyle dedi: Halîlim, bana (basımdaki âmirim) elleri ayakları kesilmiş bir köle de olsa (onu) dinleyip, kendisine itaat etmemi ve namazı vaktinde kılmamı tavsiye buyurdu. (Şunu da ilâve etti): cemaata namazlarını kıldıkdan sonra yetişirsen, sen namazını ihraz etmiş olursun. Böyle olmaz da onların namazına yetişirsen bu, senin için bir nafile olur.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazı Muhtar Olan Vaktinden Geri Bırakmanın Keraheti Ve İmâm Namazı Tehir Ettiği Zaman Cemaatin Ne Yapacağı Bâbı
1500-)
Bana Yahya b. Habîb El-Harisi rivâyet etti. ki): Bize Hâlid b. EL - Haris rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Büdeyl'deri rivâyet etti. ki: Ben Ebû'l - Aliye'yi, Abdullah b. Sâmit'den, o da Ebû Zerr'den naklen rivâyet ederken işittim. Ebû Zerr Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) uyluğuma vurarak: vaktinden geri bırakan bir kavmin içinde kaldığın zaman acep hâlin nasıl olacak?» buyurdu. Ebû Zerr: Sen ne buyurursun? dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Namazı vaktinde kıl! sonra işine git! Şayet sen mescidde iken namaza ikaamet getirilirse, sen de kıl!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazı Muhtar Olan Vaktinden Geri Bırakmanın Keraheti Ve İmâm Namazı Tehir Ettiği Zaman Cemaatin Ne Yapacağı Bâbı
1501-)
Bana Züheyr b. Harb da rivâyet etti. ki): Bize İsmail b. İbrâhîm Eyyûb'dan, o da Ebû'l - Aliye El - Berrâ'dan, naklen rivâyet etti. ki: İbn Ziyâd namazı te'hir etti. Bunun üzerine Abdullah b. Sâmit bana geldi. Kendisine bir sandalye takdim ettim. Üzerine oturdu. Müteakiben İbn Ziyâd'ın yaptığını ona anlattım. Dudağını ısırarak uyluğuma vurdu; Ve şunları söyledi: Senin bana sorduğun gibi, ben de Ebû Zerr'c sordum. Senin uyluğuna vurduğum gibi, o da benim uylu-n ğuma vurdu ve: Senin bana sorduğun gibi, ben de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e sordum, o da senin uyluğuna vurduğum gibi benim uyluğuma vurdu ve: vaktinde kıl! Eğer sen cemaatla beraberken namaz vakti gelirse yine kıl! Ben bu namazı kıldım tekrar kılmam deme!» buyurdular
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazı Muhtar Olan Vaktinden Geri Bırakmanın Keraheti Ve İmâm Namazı Tehir Ettiği Zaman Cemaatin Ne Yapacağı Bâbı
1502-)
Bize Âsim b. Nasr Et-Teymî de rivâyet etti. ki): Bize Hâlid b. El - Haris rivâyet etti, ki): Bize Şu'be, Ebû Neâme'den, o da Abdullah b. Sâmit'den, o da Ebû Zerr'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): vaktinden te'hîr eden bir kavmin İçinde kaldığın vakit acep hâlin (yahut acep hâliniz) ne olacak? Ama sen namazı vaktinde kıl! Sonra o namaza (tekrar) ikaamet getirilirse cemaatla beraber yine kili Çünkü namaz hayır ziyâdesidir.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazı Muhtar Olan Vaktinden Geri Bırakmanın Keraheti Ve İmâm Namazı Tehir Ettiği Zaman Cemaatin Ne Yapacağı Bâbı
1503-)
Bana Ebû Gassân El - Mismaî de rivâyet etti. ki): Bize Muâz — ki İbn Hişâm'dir — rivâyet etti. ki): Bana babam, Matar'dan, o da Ebû'l - Âliye El - Berrâ'dan naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Abdullah b. Sâmit'e: «Biz cum'a günü namazı bir takım emirlerin arkasında kılıyoruz. Onlar da namazı te'hîr ediyorlar.» dedim. Abdullah uyluğuma öyle bir vurdu ki canımı yaktı ve: Ben bu mes'eleyi Ebû Zerr'e sordum, o da benim uyluğuma vurarak: Ben bu mes'eleyi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e sordum da: vaktinde kılın! Cemaatla beraber kılacağınız namazı da nafile yapın!» buyurdular; dedi. da: «Bana anlatıldığına göre Nebiyyullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Zerr'in uyluğuna vurmuş.» demiş. öldürmekden murâd: Te'hîr etmek, onu canı çıkmış ceset gibi bırakmakdır. Te'hîr'den murâd da muhtar olan vaktinde kılmamakdır. Tamâmiyle kılmadan vaktini geçirmek değildir. Çünkü gelmiş geçmiş ümerâdan nakledilen haberler onların namaz vaktini geçirmediklerini, ancak namazı muhtar olan vaktinde kılmayıp vaktin sonuna doğru geciktirdiklerini göstermektedir. ihrâz'dan murâd: onu tahsil etmek ve korumakdır. - Etraf» kolları bacakları kesilmiş demekdir. Böyle olan bir köle, kölelerin en kötüsü ve en kıymetsizidir. Zira insanlar ondan nefret eder. Faydası da hemen hemen yok gibidir. diyor ki: «Eğer köleden, müslumanlara nasıl hükümdar olur. Hâlbuki hükümdarlığın şartı hür olmak, Kureyş kabilesine mensûb bulunmak, elleri ayakları sağlam olmakdır?» dersen, buna iki vecîhle cevap verilir. Bu şartlar ve daha başkaları ancak söz sahibi kimselerin seçimi ile imânı ta'yîn edilen kimseler hakkındadır. Cebren ve kahran milletin basına geçip de zorla imâm olanların hükmüne gelince: böyleleri hür de olsa, fâsik veya köle de olsa onlara itaat vâcibdir; mâsiyet olmamak şartı ile verdikleri emirlere muhâlefetde bulunmak haram olur. Elverir ki müs-lünıan olsunlar. Bu hadîsde elleri ve ayaklan kesilmiş kölenin hükümdar olacağından bahsedilme mi şdir. Hadîsdeki köleden murâd, hükümdar tarafından kendisine bir iş görmek veya bir hak almak gibi bir şey emredilen köle mânasına hamledilmişdir. bir kimsenin dizine veya uyluğuna vurmak söylenilene, o kimsenin dikkatini çekmek içindir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Namazı Muhtar Olan Vaktinden Geri Bırakmanın Keraheti Ve İmâm Namazı Tehir Ettiği Zaman Cemaatin Ne Yapacağı Bâbı
1504-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Mâlik'e İbn Şihâb'dan duyduğum, onun da Saîd b. El-Müseyyeb'den, onunda EBû Hüreyre'den naklen rivâyet ettiği şu hadisi okudum: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kılınan namaz, sizden birinizin yalnız başına kıldığı namazdan yirmi beş cüz' daha faziletlidir.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Cemaatla Namaz Kılmanın Fazileti Ve Cemaata Devam Etmeyenler Hakkındaki Teşdidin Beyanı Bâbı
1505-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Abdülâ'lâ, Ma'mer'den, o da Zührî'den, o da Saîd b. El-Müseyyeb'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. Efendimiz: içinde kılınan bir namaz, kişinin yalnız kıldığı namaz üzerine yirmibeş derece daha faziletlidir.» buyurmuş ve şunu söylemindir: melekleri ile gündüz melekleri de sabah namazında toplanırlar.» Hüreyre: «İsterseniz şu âyeti okuyun: "Sabah namazını da kıl! Çünkü sabah namazı şahitlidir Sûre-i Isrâ, âyet: 78." demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Mescidler Ve Namaz Kılınan...
Konu: Cemaatla Namaz Kılmanın Fazileti Ve Cemaata Devam Etmeyenler Hakkındaki Teşdidin Beyanı Bâbı