Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı
2488-)
Bize Muhammedü'bnüV Müsennâ ile îbrâhîm b. Muhammed b. Ar'ara birbirlerinden baza cümleler ziyadesiyle rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muâz b. Muâz rivâyet etti. ki): Bize İbn Avn, Hişâm b. Zeyd b. Enes'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet etti. Enes şöyle dedi: Huneyn harbi kopunca Hevâzin ve Ga-tafân kabileleri bütün çoluk çocukları ve hayvanları ile (karşımıza) çıktılar. O gün Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında On-bin kişi ile serbest bırakılan Mekke'liler vardı. (Harb başlayınca) Bunların hepsi geri döndüler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yalnız başına kaldı. Ve o gün aralarına başka bir şey karıştırmamak şartı ile iki defa nidada bulundu. Sağına bakarak: Ey Ensâr cemâati!» diye nida etti. Ensâr: «Lebbeyk Yâ Resul ali ah! Müsterih ol biz seninle beraberiz.» dediler. Sonra sol tarafına bakarak (Yine): «Ey Ensâr cemâati!» dedi. Ensâr: «Lebbeyk Yâ Resûlüllah! Müsterih ol biz seninle beraberiz.» cevâbını verdiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) beyaz bir katırın üzerinde idi. (Ondan) indi ve: «Ben, Allah'ın kulu ve Resûlüyüm.» buyurdular. Derken müşrikler bozuldu, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir çok ganimetler elde etti. (Onları) muhacirlerle serbest bırakılan esirler arasında taksim etti. Ensâr'a bir şey vermedi. Bunun üzerine Ensâr: «Harp olursa biz çağırıhyoruz fakat ganimetler bizden başkalarına veriliyor.» dediler. söz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kulağına ulaştı. Hemen Ensâr'ı bir çadıra toplayarak- «Ey Ensâr cemâati! Sizden, kulağıma gelen (bu söz nedir?)» dedi. Ensâr sustular. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (tekrar): «Ey Ensâr cemâatı« Başkalarının dünyalıkla gitmesine kendiniz de Muhammed'le, onu aranıza alarak evlerinize gitmenize razı değil misiniz?» diye sordu: Ensâr: «Evet, razıyız yâ Resûlüllah!» cevâbını verdiler. Müteakiben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şunu söyledi. « (Bütün) insanlar bir vadiyi, Ensâr da bir dağ yolunu tutsalar: ben, mutlaka Ensâr'ın yolundan giderdim.» (Demişki): «Ben: Yâ Ebâ Hamza! Sen, bu vak'aya şahit oldun mu? dedim; (Ondan nereye kaçabilirdim ki?) cevâbını verdi.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Müellefe-i Kulüba Müslümanlığa Yatıştırmak İçin Atıyye Verilmesini, İmanı Kuvvetli Olanlara Sabır Tavsiye Buyurulması Bâbı
2489-)
Bize Ubeydullah b. Muâz ile Hâmid b. Ömer ve Muhammed b. Abdil'a'lâ rivâyet ettiler. İbn Muâz ki): Bize Mu'temir b. Süleyman, babasından rivâyet etti. ki): Bana, Sümeyt, Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet etti. Enes şöyle dedi: fethettik, sonra Huneyn harbine gittik. Müşrikler (o zamana kadar) gördüğüm en güzel safflar hâlinde geldiler. (Evvelâ) süvariler saff olmuş, sonra piyadeler, sonra onların arkasına kadınlar, sonra koyunlar, daha sonra da develer saff olmuştu. Biz ise kalabalık insanlar halindeydik. Adedimiz 6.000'e baliğ oluyordu. Sağ cenahtaki süvarilerimizin başında Hâlidü'bnü Velid bulunuyordu. Derken süvarilerimiz arkamıza doğru sarkmaya başladılar. Çok geçmeden süvarilerimiz dağıldılar. Bedevilerle, tanıdığımız bir takım insanlar kaçtılar. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Yetişin, Ey Muhacirler! Yetişin Ey Muhacirler.» diye nida etti. Sonra: «Yetişin Ey Ensâr! Yetişin Ey Ensâr!» dedi. Enes ki: Bizimkilerin hikâyesi budur. Biz: -Lebbeyk Ya Resûlallah!» dedik. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'- «Allah'a yemin ederim ki, müşriklerin yanına gelir gelmez, Allah onları bozguna uğrattı.» Dedi. suretle (müşriklerin bıraktığı) bu malları ele geçirdik, sonra Taife giderek onları 40 gün muhasara ettir. Bilâhara Mekke'ye dönerek, orada konakladık. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), bâzı kimselere yüzer deve ganimet vermeye başladı. hadîsin geri kalan kısmım Katâde, Ebû't - Teyyâh ve Hişâm b. Zeyd hadîsleri gibi rivâyet etti. Enes'in buradaki rivâyetlerini Buhârî «Kitâbu Fardı'l - Hums», «Kitâbü'l - Menâkib», «Kitâbu Menâkıbn - Ensâr» ve «Kitâbül Megazî»'de ve daha başka yerlerde tahrîc etmiştir. yahut «Esera»: Müştereki tercih etmek, mânâsına gelir. Kelimenin meşhur olan kıraati «Esera»'dır. şerîfde bu kelimeden murâd «Yakında haksız yere başkalarını size tercih edecek hükümdarlar gelecek.» demektir. «Küçük ve yuvarlak çadır.» demektir. Araplar ekseriyetle böyle deriden yapma çadırlarda yaşarlardı. Rahl'in cem'idir. Bahl: Ev yahut yük mânâsına gelir. İki dağ arasındaki geçit yahut sarp dağ yolu, demektir. «Ev hayvanları» mânâsına gelirse de, ekseriyetle deveye ıtlak olunur. Cem'i: En'âm gelir. nin beyânına göre Araplar harpte düşmanın önünde sebat edebilmek için kadınlarını çocuklarını ve bütün hayvanlarını cenk meydanına götürürlermiş. Talîk'in cem'idir. Talik: Serbest bırakılan, salınıveren; demektir. şerif de bu kelimeden murâd: Mekke' nin fethinde Müslüman olanlardır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunlara minnet ve ihsan buyurduğu için kendilerine bu isim verilmiştir. birinde Huneyn gazasında Müslümanların 10.000 kişi, diğerinde 6.000 kişi oldukları bildiriliyor. îyâz, 6.000 rivâyetini doğru bulmamış: «Bu rakkamı Enes'den nakleden râvinin vehmidir. Doğrusu: îlk rivâyette vârid olduğu gibi 10.000 kişidir. Bunlarla beraber Mekke, Müslümanları da vardır. «Megazî» kitaplarında meşhur olan rivâyete göre: O gün Müslümanların adedi 12.000 idi. Bunların 10.000'i Mekke'nin fethinde hazır bulunmuş; 2.000'i Mekke' lilerle. onlara katılanlardan müteşekkildi.» demiştir. Yolun sağ tarafını tutan süvari bölüğü, demektir. Süvârî bölükleri sağ ve sol cenah nâmları ile iki kısım olur. kelimesi Müslim'in «Sahîh»'inde «Uhmiye», «Ammiye» şekillerinde rivâyet olunmuştur. Iyâz'ın beyânına göre «îmmiyye» şiddet, diye tefsir olunmuştur. «Ummiye» de ayni mânâya gelir. Amıcam, demektir. Iyâz diyor ki: «Bu taktirde benae bu kelimenin mânâsı: Cemâatini; Yani: Benim cemâatimin rivâyet ettikleri hadîs budur, demektir. Hadîse yakışan mânâ da budur.» mezkûr kelimenin «ammiyye» şeklinde okunduğunu da söylemiş ve onu amıcalarım, mânâsına almıştır. Bu taktirde cümlenin mânâsı: «İşte benim amıcalarımın faziletini bildiren hadis budur» yahut «amıcalarımın bana rivâyet ettikleri hadîs budur.» demek olur. Her hâlde Hazret-i Enes hadîsin ilk kısmını müşâha-desine istinaden rivâyet etmiş; Ordu dağıldığı için burasını zaptede-memiş, onu da gören amıcalarından yahut cemâatdan dinlemiştir. Önün için de bu cümleden sonra yine müşâhedâtına dönerek: «Biz: Lebbeyk ya Resûlallah! dedik.» şeklinde sözüne devam etmiştir. nin beyânına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in. kendilerine yüz'er deve ganimet verdiği kimseler Müellefe-i kulûb' dan Ebû Süfyân Sahr b. Harb, oğlu Muâviye, Hâkîm Hizam, Haris b. Haris, Haris b. Hişâm, Sehl b. Amr, Huveytıb b. Abdil'uzzâ, Ala' b. Harise, Uyeynetü'bnü Hisn, Safvân b. Ümeyye, Akra' b. Hâbis ve Mâlik b. Avf (radıyallahü anhüm) hazerâtıdır. kimselere yüz deveden daha az ihsânde bulunmuştur ki, Kureyş'den Mahrametü'bnü Nevfel,Umeyr b. Vehb ve Hişâm b. Amr hazerâtı bunlar meyânındadır. İshâk: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bunlara kaç'ar deve verdiği hatırımda değildir.» demiştir. «Müellefe-i kulûb» ünvânı verilen bu zevat arapların eşrafından idiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunların bâzılarına ezasından korunmak için, bâzılarına Müslümanlığı kabul eder de, onun vasıtasıyla tabileri de Müslüman olur ümidiyle, bir takımlarına da kalbleri İslâm'a yatışsın, diye fazla ganimet vermiştir. kavmin kız kardeşi oğlu, o kavmindendir.» rivâyetini Tirmizî «Menâkib», Nesâî «Zekât» bahsinde tahrîc etmişlerdir. rivâyette zikri geçen kız kardeş oğlundan murâd: Nu'man b. Mu'karrin' dir. Nitekim İmâm Ahmed b. Hanbel'in, Şu'be tarikiyle tahrîc ettiği Enes hadisinde sarahaten zikredilmiştir. dayı ile Zevu'l - Erham'ın mirasçı olacağına bu rivâyetle istidlal etmişlerdir. Bittabi bunların mirasçı olabilmeleri için mirasçılar arasında «asabe» denilen sınıf ile ne miktar miras alacakları muayyen olan kimseler bulunmaması şarttır. Ahmed b. Hanbel'in mezhebi de budur. Bu rivâyeti dayı ile Zevu'l-Erhâm'a miras yoktur diyen İmâm Mâlik ile Şafiî’ nin aleyhine delildir. bu bâbda daha başka hadîslerle de istidlal etmişlerdir. Mekke-i Mükerreme hicretin 8. yılı Ramazan' ında fethedilmiştir. Ayni yılın Şevval' inde de Huneyn gazası vukûbulmuştur. Bâbımız rivâyetleri her iki gazaya da temas etmekte ve daha ziyâde bu gazalarda elde edilen ganimetlerin taksimini bildirmektedir. Ancak Mekke' nin fethi tam bir muvaffakiyetle sona erdiği hâlde Huneyn gazasında Müslümanların ilk hamlede müthiş bir bozguna uğradıkları göze çarpmaktadır. Bunun sebebi elbette merakı muciptir. ulemâsı bu hususta bir çok sebepler ileri sürmüşlerdir. Ezcümle:
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Müellefe-i Kulüba Müslümanlığa Yatıştırmak İçin Atıyye Verilmesini, İmanı Kuvvetli Olanlara Sabır Tavsiye Buyurulması Bâbı
2490-)
Bize Muhammed b. Ebî Ömer El-Mekkî rivâyet etti. ki): Bize Süfyân, Ömer b. Saîd b. Mesrûk'dan, o da babasından, o da Abâyetü'bnu Rifâa'dan, o da Râfi' b. Hadîc'den naklen rivâyet etti. Râfi’ Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Süfyân b. Harb, Safvân b. Ümeyye, Uyeynetü'bnu Hısm ve Akra' b. Hâbis'den her birine yüz'er deve ganimet verdi. Abbâs b. Mirdâs'a bunlardan daha az ihsanda bulundu. Bunun üzerine Abbâs b. Mir-dâs şu mealde beyitler okudu: atım Ubeyd'in payını Uyeyne ile Akra' arasında mı taksim ediyorsun? Bedir ve Habis cem'iyeti içinde Mirdâs'tan üstün değillerdir. Ben, onların hiç birinden aşağı değilim. (Fakat) bu gün senin alçalttığın bir daha yükselmez.» ki: Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona da yüz deveyi tamamladı.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Müellefe-i Kulüba Müslümanlığa Yatıştırmak İçin Atıyye Verilmesini, İmanı Kuvvetli Olanlara Sabır Tavsiye Buyurulması Bâbı
2491-)
Bize Ahmed b. Abdete'd - Dabbî rivâyet etti. ki): Bize İbn Uyeyne, Ömer b. Saîd b. Mesrûk'dan bu isnâdla haber verdi ki «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Huneyn ganimetlerini taksim etmiş de, Ebû Süfyân b. Harb'e yüz deve vermiş...» bu hadîsi yukarki gibi rivâyet etmiş (yalnız): -Âlkametü'b-nü Ulâse'ye de yüz deve verdi.» cümlesini ziyâde etmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Müellefe-i Kulüba Müslümanlığa Yatıştırmak İçin Atıyye Verilmesini, İmanı Kuvvetli Olanlara Sabır Tavsiye Buyurulması Bâbı
2492-)
Bize Mahled b. Hâlid Eş-Şairi rivâyet etti. ki): Bize Süfyân rivâyet etti. ki): Bana Ömer b. Saîd bu isnâdla rivâyet etti. Ama bu hadîsde Âlkametü'bnü Ulâse ile Safvân b. Ümey-ye'yi zikretmedi. Hadîsinde şiirden de bahsetmedi. Gayr-ı munsarif bir kelimedir. Ancak zarûret-i şi'rîye dolayısıyla munsarif olmuştur. Iyâz, bu hadîsin râvilerinden Mahled b. Hâlid hakkında söz ederek: «Mahled b. Hâlid Eş- Şaîrî'yi gerek (sahih) ravileri gerekse başkaları arasında zikreden görmedim. Onu: Hâkim, Bâcî ve Ceyyânî zikretmedikleri gibi, ne (sahîh) râvilerinden ne de başkalarından hiç bir kimse böyle bir isimden bahsetmemiştir...» demişse de Nevevî bu sözü ac,âip bulmuş ve Mahled b. Hâli d' in meşhur bir râvi olduğunu söylemiştir. Mahled meşhurdur. Kendisi Abdürraz-zak b. Hemmâm, İbrahim b. Hâlid ve Süfyân-ı Sevrî' den hadîsler rivâyet etmiş, ondan da Müslim, Ebû Dâvûd, İbn Avf, Ahmed b. Ebî Avf ve Münzir b. Şâzân hadisnakletmişlerdir. Dâvûd onun mevsuk bir râvî olduğunu söyler." Ebû Fadl Muhammed b. Tâhir dahi «Ricâlü's - Sahîhayn» adlı eserinde onun Süfyân b. Uyeyne'den zekât hakkında hadîs rivâyet ettiğini söylemiştir. nin beyânına göre Abbâs b. Mirdâs, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in eşrafa yüz'er deve, rütbe itibarıyla onlardan aşağı olanlara ellişer deve verince Abbâs buna gücenmiş ve hadisde işaret edilen kasidesini söylemiştir. Kaside bitince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'. Şunu götürün, benden dilini kesin! buyurarak, kendisine yeter deninceye kadar ganimet vermiş. Bu suretle Abbâs'ın dili kesilmiş yani ileri geri söz etmesinin önü alınmıştır. nazaran Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) dilinin kesilmesini emredince, Abbâs bundan korkmuş, hakikati bilmeyenler dahi: «Abbâs'ın dili kesilmesi emir buyuruldu.» diye söz etmişler. Abbâs İse ganimetlerin başına götürülmüş, kendisine: «Bunlardan dilediğin kadar al.» denilmiş. O zaman Abbâs'ın aklı başına gelerek: «Meğer Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) benim dilimin kesilmesi ile, bana ganimet vermeyi İrâde buyurmuş imiş.» demiş ve ganimetten hiç bir şey almamış. üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona bir hülle göndermiş. Abbâs bu hülleyi kabul ederek sırtına giymiş. kasidesinde: «Ben, onların birinden aşağı değilim...» diyerek, kendisinin gerek soy-sop, gerekse şan-şeref cihetinden Uyeyne İle Akra'dan aşağı olmadığını anlatmak İstemiştir. Zîrâ Abbâs da ötekiler de Mudar kabilesine mensupturlar. mes'elesine gelince üçü de aşiret reisi oldukları için bu hususta da müsavidirler.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Müellefe-i Kulüba Müslümanlığa Yatıştırmak İçin Atıyye Verilmesini, İmanı Kuvvetli Olanlara Sabır Tavsiye Buyurulması Bâbı
2493-)
Bize Süreye b. Yûnus rivâyet etti. ki): Bize îsmâil b. Ca'fer, Amr b. Yahya b. Umâra'dan, o da Abbâd b. Temîm' den, o da Abdullah b. Zeyd'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Huneyn'i fethedince ganimetleri taksim ederek müellefe-i kulûb'a dünyalıklar vermiş. Sonra Ensâr'ın dahi başkalarının ellerine geçen mallardan almak istediklerini duymuş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ayağa kalkarak onlara hutbe okumuş: Allah'a hamd-ü sena ettikten sonra: «Ey Ensör cemâati! Ben, sizi dalâlette bulmadım mı Allah size benim vâsıtamla hidâyet vermedi mi? Fakır bularak Allah benim vâsıtam ile sizi zengin etmedi mi? Dağınık bularak Allah, sizi benim vâsıtam ile bir yere toplamadı mı?» buyurdu. Ensâr (bu suâllere hep): «Allah ve Resûlünün ihsanı pek büyüktür.» cevâbını veriyorlardı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bana cevap verseniz ya!» buyurdu. Ensâr (yine): «Allah ve Resûlünün nimetleri pek büyüktür.» dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Siz İsteseydiniz: şöyle şöyle söyler; filân İş şöyle şöyle oldu, derdiniz.» Burada Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir çok şeylere işaret buyurmuş yalnız râvî Amr onları bekleyemediğini söylemiştir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sözüne devamla: «Başkalarının koyunlarla develerle gitmesine, sizin de evlerinize Resûlüllah İle dönmenize razı olmaz mısınız? Ensâr İç çamaşırı, başkaları ise dış çamaşırdırlar. Eğer hicret olmasaydı ben mutlaka Ensâr'dan biri olurdum. Bütün insanlar bir vâdîyi ve dağ yolunu tutsa, ben mutlaka Ensâr' in vadisi ve yolunu tutardım. Şu muhakkak ki: sizler benden sonra başkalarının kendinize tercih edildiğini göreceksiniz. (Ama) havuzun başında bana kavuşuncaya kadar sabredin.» buyurdular. hadîsi Buhârî «KitâbüVMegazî»'de; bir kısmını da «Temenni» bahsinde tahrîc etmiştir. Mekke ile Tâif arasında bir vadinin adıdır. Arapların meşhur panayırlarından biri olan «Zülmecâz», Huneyn' in eteğindedir. Buraya «Evtâs» dahi denir. (sallallahü aleyhi ve sellem); «Siz, isteseniz şöyle şöyle der...» sözü ile «seni kavmin tekzîb etti de, bize sığındın. Seni, evlerimizde misafir ettik, getirdiklerine inandık, sana yardım ettik...» gibi Ensâr'ın hatırlarına gelebilecek söz ve işlere işaret buyurmuştur. Bundan muradı: Tevazu', ve insafını bir daha göstermektir. Aksi taktirde bütün bu husûşâtta minnet Ensâr'a değil, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e aittir. Çünkü kendileri Ensâr diyarına hicret edip, aralarında oturmasa Ensâr'la başkaları arasında hiç bir fark kalmazdı. Onların başkalarından temayüz ettikleri fazilet ve üstünlük ancak ona yâr olmalarındadır. Fahr-i Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin: de Resûlüllah ile beraber evlerinize dönmeye razı değil misiniz?» sözleri ile bu inceliğe tembih buyurmuştur. ayni cümle Ensâr-ı kirâm' in o anda düşünemedikleri büyük bir hakikata işarettir. Bu hakikat başkaları, fâni olan dünyâ mallan ile dönerken Ensâr'ın baki olan âhiret hayatını kazanmış olarak evlerine dönmelidir. diyor ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)- hicret olmasaydı ben mutlaka Ensâr'dan bir nefer olurdum.» sözü ile Ensâr'in gönüllerini almak, dinleri hususunda kendilerini medh-u sena etmek istemiş hattâ hicret olmasa Ensâr'dan sayılmasını temenni eylemiştir. Hattabi'nin beyânına göre insanın âdedi, yolda olsun mola verilen yerlerde olsun kavminden ayrılmamaktır. Hicaz arazisinin vadileri ve sarp dağ yolları çoktur. Yollar ayrıldığı zaman her kavm-ü kabîle onlardan birini tutar. İşte bu ciheti göz önüne alarak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ensâr ile beraber olmak istemiştir. Maamâfih vadiden mezhep mânası kastedilmiş de olabilir. Nitekim araplar: «Filân bir vadide, ben bir vadideydim.» derler. ve dış çamaşırı tâbirleri Ensâr-ı kirâm’ın Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e yakınlığından kinayedir. Bu sözler Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ensâr’ın kendisine en yakın insanlar olduklarını anlatmak istemiştir. şerifte zikredilen havuzdan murâd: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'irı mahşer yerindeki havz-u kevseridir. son cümlesi ile Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz: kadar sabredin, öldükten sonra beni havuzumun başında bulacaksınız. Bu suretle sabrınızın mükâfaatını görecek, hem size zulmedenlerden hakkınız alınacak hem de havz-ı kevserden içmek bahtiyarlığına nail olacaksınız. Size orada daha nice i'zâz-u ikramlar yapılcak, sevaplar verilecektir.» demek İstemiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Müellefe-i Kulüba Müslümanlığa Yatıştırmak İçin Atıyye Verilmesini, İmanı Kuvvetli Olanlara Sabır Tavsiye Buyurulması Bâbı
2494-)
Bize Züheyr b. Harb ile Osman b. Ebî Şeybe ve İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. İshâk: (Ahbarane), Ötekiler (Haddesenâî tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki): Bize Cerir, Mansûr'dan, o da Ebû Vâil'den, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti. Abdullah Şöyle dedi: Huneyn harbi koptuğu gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ganimet taksimi hususunda bâzı insanları tercih etti. Bu sebeple Akra' b. Hâbis'e yüz deve, Uyeyne'ye de bir o kadar ganimet verdi. Arapların eşrafından bâzı kimselere atıyyeler verdi. (Hâsılı) o gün taksim hususunda onları tercih etti. Bunun üzerine bir adam: «Vallahi bu taksimde adalet gözetilmedi. Bununla Allah'ın rızâsı istenmedi!» dedi. Ben: Vallahi (bunu) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e haber vereceğim.» dedim. Ve gelerek kendisine onun söylediklerini haber verdim. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in (mübarek) yüzü değişti ve kan gibi kırmızı oldu. Sonra şöyle buyurdular: «Eğer Allah ve Resûlü adalet göstermezlerse kim adalet gösterir?» Sonra sözlerine şöyle devam etti: «Allah, Mûsa'ya rahmet eylesin. O, bundan da çok eziyet görmüş fakat sabret misti.» ki: «Ben, yemin olsun bundan sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e hiç bir söz götürmem, dedim.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Müellefe-i Kulüba Müslümanlığa Yatıştırmak İçin Atıyye Verilmesini, İmanı Kuvvetli Olanlara Sabır Tavsiye Buyurulması Bâbı
2495-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Hafs b. Gıyâs, A'meş'den, o da Şakîk'den, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti; ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir taksim yaptı, bunun üzerine bir adam: «Bu taksimden asla Allah'ın rızâsı kasdedilmemiştir.» dedi. Ben, hemen Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek bunu gizlice kendisine söyledim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buna şiddetle gadaplandı, yüzü kıpkırmızı oldu. Hattâ (keski bunu ona söylemeseydim) temennisinde bulundum. Sonra şöyle buyurdular: «Mûsa bundan da çok eziyet görmüş fakat sabretmişti.» hadîsi Buhârî «Kitâbû'l - Hums» ve «Kitâbû'l-Megazî»' de tahrîc etmiştir. (sallallahü aleyhi ve sellem)'e adaletsizlik isnâd eden şahsın Beni Amr b. Avf kabilesine mensûb Muattib b. Kuşeyr olduğu rivâyet ediliyor. Bu adam münâfıklardanmış. bir rivâyetinde Ensâr'dan olduğu kaydediliyorsada «Telvih» sahibi: «Bu adamın Ensâr'dan olduğunu söyleyen görmedim.» demiş; «Ensâr» kaydının yalnız Buhârî'nin bir rivâyetine münhasır kaldığını söylemiştir. b. Habis: «Müellefe - kulûb'dandır. Hadisde ismi geçen Uyeyne ile birlikte Mekke' nin fethi, Huneyn ve Tâif gazalarına iştirak etmiştir. Eşraftan idi. Hıns dahi müellefe-i kulûb'dandır. Zehebi (673-748), onun ahmak bir adam olduğunu, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in huzuruna izinsiz girerek nezaketsizlikte bulunduğunu fakat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in onun kabalığına sabrettiğini söylüyor. Bir zamanlar irtidât etmiş, sonra esir alınarak Hazret-i Ebû Bekir kendisini affetmiştir. Ondan sonra vefatına kadar Müslüman görünmüştür. Kırmızı boya, demektir. İbn Düreyd'in beyânına göre kan'a da «sırf» denilir. İyâz diyor ki: «Şeriata göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e söven bir kimsenin hükmü küfürdür. Böylesi kat-lolunur.» şerîfde Muattib'in öldürüldüğüne dâir söz yoktur. (453-536): «İhtimâl ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun sözünden nübüvvete sitem mânâsı çıkarmamış; sâdece taksim hususunda kendisini adaletsizliğe nisbet ettiğini anlamıştır. Bir de caiz ki bu adamı cezalandırmaması, söyledikleri sabit olmadığı içindir. Çünkü onun sözlerini Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e yalnız bir kişi nakletmiştir. Bir kişinin şahadeti ile ise kan dökülemez.» demiştir. Kâdı îyâz bu te'vili bâtıl görmüş -o adamın kalabalık huzurunda Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e: (Adil o! Yâ Muhammed!) ve (Allah'tan kork, Yâ Muhammed!) gibi nezaketsiz hitaplarda bulunması bu te'vîli reddeder.» demiştir. dolayıdır ki Hazret-i Ömer ile Hâlid (radıyallahü anh) onu öldürmek için Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den izin istemişlerdir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) katline müsâade etmemiş; Muhammed, ashabını öldürüyor! diye konuşmalarından Allah'a sığınırım.» buyurmuştur. oluyor ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun münafık olduğunu fakat kendisine eziyet eden diğer münafıklar gibi onun ezasına da sabretmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Müellefe-i Kulüba Müslümanlığa Yatıştırmak İçin Atıyye Verilmesini, İmanı Kuvvetli Olanlara Sabır Tavsiye Buyurulması Bâbı
2496-)
Bize Muhammed b. Ruhm b. Muhacir rivâyet etti. ki): Bize Leys, Yahya b. Şaîd'den, o da Ebû'z - Zübeyr'den, o da Câbir b. Abdillâh'dan naklen haber verdi. Câbir Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e Huneyn'den dönerken Ci'râne'de bir adam geldi. (O anda) Bilâl'ın elbisesi içinde gümüş vardı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) o gümüşten alıp kalka veriyordu. Gelen zât: «Yâ Muhammed! Adalet göster!» dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Vay canına! Ben, adalet göstermezsem kim gösterir? Adalet gös-termemişsem o hâlde ben haybet ve hüsrana uğramışım demektir.» buyurdular. Bunun üzerine Ömerü'bnu'l - Hattâb (radıyallahü anh) «Bana müsâade buyur da şu münâfıkı tepeleyivereyim, ya Resûlallah!- dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Halkın benim ashabınıı öldürdüğümü söylemelerinden Allah'a sığınırım. Şüphesiz ki bu zât ile arkadaşları Kur'ân'ı okurlar (amma okudukları Kur'ân) gırtlaklarından aşağı geçmez. Onlar ok'un, avı delip geçtiği gibi Kur'ân'dan fırlayıp çıkarlar.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Hariciler Ve Sıfatlarını Beyan Bâbı
2497-)
Bize Muhammedü'bnu'l Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize Abdülvahhâb Es - Sekafi rivâyet etti. ki): Yahya b. Said'i şunu söylerken işittim: Bana, Ebû'z - Zübeyr haber verdi, o da Câbir b. Abdillâh'dan dinlemiş. H.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Hariciler Ve Sıfatlarını Beyan Bâbı
2498-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. CDedi ki) -. Bize Zeydü'bnü Hubâb rivâyet etti. ki): Bana Kurratü'bnu Hâlid rivâyet etti ki): Bana Ebû'z' Zübeyr, Câbir b. Abdillâh'dan naklen rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ganimetleri taksim edermiş... hadîsi (yukarki minval üzere) rivâyet etmiştir. hadîsi Buhârî «Kitâbu Fardi'l-Hums»'da muhtasaran tahrîc etmiştir. taksim edilen ganimet mallan Hevâzin kabilesinden alınmıştı. Bunlar 6.000 kadın ve çocuk, sayısız hayvan, 4.000 okiyye gümüşten ibaretti. Alınan develerin 24.000, koyunların 40.000'den fazla olduğu söylenir. (130 - 207), o gün her gaziye dört deve ile kırk koyun verildiğini söyler. (sallallahü aleyhi ve sellem)'e «Adalet göster» diyen zât: Zülhuveysıra' dır. Nitekim rivâyetlerin birinde ismi tasrîh olunmuştur. (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: göstermem işsem, o halde ben haybet ve hüsrana uğramışım demektir.» cümlesi ile mukaabele etmiştir. Hadisin ekseri rivâyetleri bu şekildedir. Mezkûr cevapta bir mahzur yoktur. Zira şart vuku icâb etmez. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) adalet göstermeyen insanlardan değildir. Binâenaleyh haybet ve hüsrana uğramaz. îyâz bu cümleyi muhatap sîgasıyla dahi rivâyet etmiştir. Bu taktirde mânâ: «Adalet göstermemiş sen o hâlde sen âdil olmayan bir İmâma tâbi olmakla haybet ve hüsrandasın.» demek olur. bu mânâyı tercih etmiştir. (673-748), Zülhuveysıra' nm Hâriciler'in reisi olduğunu söyler. hadiste Hazret-i Ömer'in: «Ya Resûlallah bana müsâade buyur da şu münafığı tepeleyivereyim!» dediği, başka rivâyette ise bu sözü Hâlid ü'bnü Velîd'in söylediği bildiriliyorsa da, iki rivâyetin arasında münâfaat yoktur. Çünkü o adamı her ikisinin de öldürmek istemiş olması mümkündür. okurlar amma gırtlaklarından aşağı geçmez...» cümlesi hakkında Kâdı îyâz iki te'vil rivâyet eder:
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Hariciler Ve Sıfatlarını Beyan Bâbı
2499-)
Bize Hemmâd b. Seriyy rivâyet etti. ki): Bize Ebû'l - Ahvas, Saîd b. Mesrûk'dan, o da Abdurrahmân b. Ebî Nu'm’ dan, o da Ebû Said-î Hudriden naklen rivâyet etti. Ebû Saîd Şöyle dedi: Alî (radıyallahü anh) Yemen'de İken Reslüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) toprağı üzerinde bir altın külçesi gönderdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu dört kişi (yani): Akra1 b. Habis El - Fanzalî, Uyeynetü'bnü Bedr El - Fezâri, Âlkametü'bnu Ulâsete'l -Âmiri —ki sonradan Benî Kilâb'dan olmuştur.— ve sonra Benî Neb-hândan olan Zeydü'l - Hayr Et - Tâî arasında taksim etti. Bunun üzerine Kureyşliler kızdılar ve: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizi bırakıp da Necid'in büyüklerine mi veriyor? dediler. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Ben, bunu ancak onların kalplerini yatıştırmak için yaptım.» buyurdu. Derken gür sakallı, elmacıkları çıkık gözleri çukur, alnı yüksek ve başı tıraşlı bir adam gelerek: «Allah'dan kork, yâ Muhammed!» dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-- «Ben, isyan edersem, Allah'a kim itaat eder? Bana siz emniyet etmezseniz hiç o bana yer yüzünde yaşayan insanlar için emniyet eder mi?» buyurdu. o adam dönüp gitti. Cemaattan biri —ki Hâlidü'bnu Velîd olduğu zannedilir.— onu öldürmek için izin istedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'- «Bu adamın sülâlesinden öyle birtakım insanlar gelecek ki, Kur'ân-ı okuyacaklar fakat gırtlaklarını geçmiyecek, Müslümanları öldürecekler ve putlara tapanları bırakacaklar, İslâm'dan ok'un avı delip geçtiği gibi çıkacaklar. Ben, bunlara yetişmiş olsam kendilerini mutlaka Âd kavminin tepelendiği gibi' tepelerdim.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Hariciler Ve Sıfatlarını Beyan Bâbı
2500-)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Abdülvâhid, Umâratü'bnü Ka'kaa'dan rivâyet etti. ki): Bize Abdurrahmân b. Ebİ Nu'm rivâyet etti. ki): Ebû Saîdi Hudri'yi şunu söylerken dinledim: Alîyyü'bnü Ebî Tâlib, Yemen'den Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e tabaklanmış bir meşin torba içinde henüz toprağından tasfiye edilmemiş altın külçesi gönderdi. O da, bunu dört kişi (yani) Uyeynetü'bnu Hısn, Akra' b. Habis, Zeydü'l - Hayl —dördüncüsü de ya Âlkametü'bnu Ulâse yahut Âmiru'bnü Tufeyl olacak— arasında taksim etti. Bunun üzerine Ashabından biri: «Biz, bu altına bunlardan daha lâyık idik.» dedi. söz Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'üı kulağına vardı da: «Ben, semâdakiler nezdinde emîn olduğum akşam sabah bana semâdan haber geldiği hâlde sîz bana emniyet etmiyor musunuz?» buyurdu. Derken çukur gözlü, çıkık şakaklı, geniş alınlı, gür sakallı, başı tıraşlı ve gömleği yukarıya çekik bir adam kalkarak: «Ya Resûlallah! Allah'tan kork.» dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)' sana. Ben yeryüzündeki insanların Allah'tan korkmaya en lâyık olan değil iniyim?» buyurdu. Sonra adam dönüp gitti. Arkasından Ha-Udü'bnu Velîd: Resûlallah! Şunun boynunu vuruvereyim mi?- dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Hayır, belki ileride namaz kılan bir kimse olur. buyurdu. Hâlid: «Nice namaz kılan var ki: Kalbinde olmayanı dili ile söylüyor.» dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Ben, ne İnsanların kalplerini açmaya me'mûrum ne de karınlarını yarmaya!» buyurdu. Sonra gitmekte olan o adama bakarak: «Muhakkak bu adamın sülâlesinden öyle bir kavim zuhur edecek ki, Allah'ın kitabını kolaycacık okuyacaklar, (fakat) okudukları gırtlaklarını gecmiyecek; dinden ok'un avı delip geçtiği gibi çıkacaklar.» buyurdular. «Zannederim: Ben, onlara yetişsem kendilerini mutlaka Semûd kavminin tepelendiği gibi tepelerdim; buyurdu.» demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Hariciler Ve Sıfatlarını Beyan Bâbı
2501-)
Bize Osman b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Cerir, Umaratü'bnü Ka'kaa'dan bu isnâdi rivâyette bulundu. (Yalnız o): «Alkametü'bnü Ulâse de...» dedi, Amini'bnü Tufeyl'i zikretmedi. Bir de: «Alnı çıkık.» dedi «Nâsiz» kelimesini söylemedi. da ziyâde etti: «Bunun üzerine Ömeru'bnü'l - Hattâb (radıyallahü anh), o adama kalkarak: «Ya Resûlallah Şunun boynunu vuruvereyim mi?» dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'. «Hayır!» cevâbını verdi. Ömer gitti, adamı vurmak üzere Allah'ın kılıcı Hâlid ayağa kalktı ve: «Ya Resûlallah şunun boynunu vuruvereyim mi?» dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (ona da): «Hayır cevâbını verdi.» Ve sözlerine şunu ilâve etti: «Bu odamın sülâlesinden öyle bir kavim çıkacak ki, o kavim Allah'ın kitabını kolaycacık okuyacakları ki: Umara: «Zannederim Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): onlara yetişmiş olsam, kendilerini mutlaka Semud'un tepelendikleri gibi tepelerdim; buyurdu.» dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Hariciler Ve Sıfatlarını Beyan Bâbı
2502-)
Bize İbn Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize İbn Fudayl, Umâratü'bnü Ka'kaa'dan bu isnâdla rivâyet etti ve: kişi (yani) Zeydü'l - Hayr, Akra b. Habis, Uyeynetü'bnu Hısn ve Âlkametü'bnü Ulâse yahut Amiru'bnü Tufeyl arasında taksim etti.» dedi, o da Abdülvâhid'in rivâyeti gibi «yüksek alınlı.» dedi. Birde: «Bu adamın sülâlesinden bir kavim çıkacak.» dedi; «Ben, onlara yetişsem kendilerini mutlaka Semûd kavminin tepelendiği gibi tepelerdim.» cümlesini zikretmedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Hariciler Ve Sıfatlarını Beyan Bâbı
2503-)
Bize, Muhammedü'bnü'l-Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize Abdülvahhâb rivâyet etti. ki): Yahya b. Said'i şöyle dreken dinledim: Bana, Muhammed b. İbrahim, Ebû Seleme ile Ata’ b. Yesâr'dan naklen haber verdi ki, bu iki zât Ebû Saıd-i Hudrî'ye gelerek Harüriler hakkında suâl sormuşlar: «Sen, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunların lâfını ederken işittin mi?» demişler. Ebû Saîd: «Ben, Harûrilerin kim olduklarını bilmiyorum. Lâkin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'iî Bu ümmetin İçinde —bu ümmetten dememiş— öyle bir kavim türeyecek ki, onların namazlarına bakarak siz kendi namazınızı küçümseyeceksiniz. Kur'ân'ı okuyacaklar fakat boğazlarını —yahut gırtlaklarını— geçmiyecek. Dinden ok'un avı delip geçtiği gibi çıkacaklar. (Hani) avcı, ok'una ok'un demirine, giriş yerine bakar da acaba ok'a kandan bir şey yapıştı mı? diye nasıl şüphe eder, buyururken işittim.» demiş. hadîsi Buhârİ «Kitâbü'l-Enbiyâ», «Kitâbu't-Tefsir», «Kitâbu't - Tevhîd» ve «Kitâbü'l - Megazî»'de; Ebû Dâvûd “Kitâbü's-Sü«ıne»'de: Nesâî «Kitâbu'z-Zekât-tle «Kitâbu’t-Tefsîr» de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kendilerine Yemen' den gelen altını taksim ettiği dört zâttan «Zeydü'l - Hayr» bâzı rivâyetlerde «Zeydü'l - Hay!» şeklinde zaptedilmiştir. Bunların ikisi de doğrudur. Câhiliyet devrinde Hazret-i Zeyd'e «Zeydü'l-Hayl» denirmiş, Müslüman olunca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine -Zeydü'l - Hayr» unvanını vermiş. Çünkü araplar içersinde ondan çok at'ı olan yokmuş. Hazret-i Zeyd şâir, hatîb ve cesur bir zât olup, cömertliği ile de meşhûrmuş. Ulâse dahi kavminin eşrafından halim selim ve akıllı bir zât imiş. Ancak cömertlikle meşhur değilmiş. rivâyetlerinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu taksimine Kureyş'in canı sıkıldığı bildirilmişse de» Buhârî'nin rivâyetinde Kureyşliler'le birlikte Ensâr’ın da gücendikleri kaydolunmaktadır. (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelen şahsın Zül-huveysira, olduğunu bundan evvelki rivâyetlerde görmüştük. İsminin Nafis yahut Harkûs b. Züheyr olduğu söylenir. sonraki rivâyette Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in «Karo bir adam...» diye bahsettiği şahıs budur. Kendisi Habeşliyimiş. (sallallahü aleyhi ve sellem)'e nezaketsizlik gösteren bu adamı öldürmek isleyen zâtın Hâlidü'bnu Velid olduğu Müslim ile Buhârî'de şekk ile ifâde edilmişse de diğer sahih rivâyetlerde kafi olarak Hazret-i Halid olduğu bildirilmiştir. Hattâ bir rivâyette Hazret-i Ömer'in, diğer rivâyette Ömer (radıyallahü anh) ile Hazret-i Hâlid'in onu vurmak istedikleri bildirilmiştir. hususta az yukarıda söz geçmişti. rivâyetlerde dinden, ok'un avı delip geçtiği gibi çıkacakları bildirilen kavimden murâd: Hâriciler'in İslâm hükümdarına itaat etmemeleridir. Filhakika Hâricîler Hazret-i Ali' ye karşı çıkmışlar, Hazret-i Ali' nin gönderdiği elçiyi öldürmüşlerdi. Ali (radıyallahü anh) öldürdükleri zâtın diyetini istemek üzere kendilerine adam göndermiş fakat Hâriciler: «Diyetini nasıl verebiliriz? Onu, biz hep birden öldürdük.» diyerek, diyet vermekten imtina etmişler. Bunun üzerine Hazret-i Ali onlarla mukaatele ederek ekserisini imlıa etmiştir. Hâriciler'in 5.000 kişi olduğunu söyleyenler bulunduğu gibi 10.000 kişi olduklarını ileri sürenler de vardır. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in müellefe-i kulüb'a taksim ettiği malın nereden geldiği ihtilaflıdır. Bazıları ganimetin beşte birinin beşte biri olduğunu iddia etmiş fakat bu kavil kabul edilmemiştir. takımları doğrudan doğruya ganimetten verildiğini çünkü ganimetin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e mahsûs olduğunu söylemiş ancak bu kavil de reddedilmiştir. Çünkü ganimetin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e mahsûs olduğunu bildiren âyet neshedilmiştir. Ubeyde'ye göre gazilere dağıtılan mallar: Ganimetin beşte birinden idi. Müslümanların hükümdarı ganimetin beşte birini icâbında Müslümanların yararına olmak şartıyla dilediği kimselere verebilir. Yalnız bu hükme varabilmek için Yemen’ den gönderilen altının Huneyn ve Hayber ganimetlerinden , olmadığım hatırlamak gerekir. Çünkü oralardan alınan ganimetlerin hepsi daha o zaman taksim edilmiş bitmişti. den murâd: Hâriciler' dir. denilen mevkîye yerleştikleri için kendilerine bu isim verilmiştir. Irâk'da Kûfe'ye yakın bir köydür. Hâriciler Ehl-i adalet Müslümanlarla harbetmeye bu köyde karar vermişlerdir. bir rivâyetinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hâriciler için: onlara yetişmiş olsam, kendilerini Âd kavminin tepelendiği gibi..» Diğer rivâyette: Semûd kavminin tepelendiği gibi tepelerdim.» buyurmuştur. Bundan murâd: Onlardan hiç bir kimse bırakmamak şartıyla cinslerini söndürmektir. Çünkü Ad ve Semûd kavimlerinin tepelenmesi böyle olmuştur. şerif, Haricîler' le muharebeye teşviki ve onlarla cenk eden Hazret-i Alî' nin faziletini tezammün etmektedir. hadîsinin Kuteybe rivâyetinde «Dördüncüsü yâ Alkametü'bnü Ulâse yahut Âmiru'bnü Tufeyi » denilmişse de ulemâ burada zikredilen Âmir lâfzının açık bir hatâ olduğunu söylemişlerdir. Çünkü Âmir bu hadiseden senelerce evvel vefat etmiştir. Doğrusu şüphe ile değil, cezm sîgasıyla «Dördüncüsü Alkametü'bnü Ulâse» dir. (sallallahü aleyhi ve sellem) ne İnsanların kalplerini açmaya me'mûrum ne de karınlarını yarmaya!» cümlesiyle «Biz, zahire göre hükmederiz, bâtını ancak Allah bilir.» kaaidesine işaret etmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Hariciler Ve Sıfatlarını Beyan Bâbı
2504-)
Bana Ebû't-Tâhir rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. ki): Bana Ebû Selemete'bnu Abdirrahmân, Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen haber verdi. H.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Hariciler Ve Sıfatlarını Beyan Bâbı
2505-)
Bana Harmeletü'bnü Yahya ile Ahmed b. Abdirrahmân El - Fihrî rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. ki): Bana Ebû Selemete'bnu Abdirrahmân ile Dahhâki Hemdâni haber verdiler ki, Ebû Saîd-i Hudri şunları söylemiş: «Bir defa biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında bulunuyorduk. Kendisi bir mal taksim ediyordu. (Derken) Beni Temîm'den biri olan Zülhuveysıra geldi ve: -Ya Resûlallah ! Adalet göster; dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Yazık sana! Ben, adalet göstermezsem kim gösterir? Adalet göstermezsem ben haybet ve hüsrana uğramışım demektir; buyurdular. üzerine Ömeru'bnü'l-Hattata (radıyallahü anh) Ya Resûlallah ! Bunun için bana müsâade buyur da boynunu vurayım! dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Bırak Sen onu. Çünkü onun öyle birtakım arkadaşları var ki, kıldıkları namazın yanında sizden biriniz kendi namazını küçümser, oruçlarının yanında kendi orucunu küçümser. Bu adamlar Kur'ân-t okurlar fakat (okudukları Kur'ân) köprücük kemiklerini geçmez. İslâm'dan, ok'un avı delip geçtiği gibi çıkarlar. (Hani) böyle bir ok'un demirinde nasıl (kan nâmına) bir şey bulunmaz, sonra giriş yerme bakılır yine bir şey bulunmaz, sonra ağaç kısmına bakılır, orada da bir şey bulunmaz: tüy kısmına bakılır, orada da bir şey bulunmaz. (Hâlbuki) ok avın işkembesini ve koni delip geçmiştir. alâmeti kara bir adamdır. Bu adamın pazılarından biri kadın memesi yahut sallanan et parçası gibidir. Bunlar insanların tefrikaya düştükleri zaman çıkar; buyurdular. Said ki: «Ben, bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittiğime şahadet ederim. Ve yine şahadet ederim ki Alîyyu'bnu Ebi Talib (radıyallahü anh) ben de beraberinde olduğum hâlde (Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in haber verdiği) bu adamlarla harbetti. Bu kara adamın aranmasını emretti. Adam aranıp bulundu ve getirildi. Ona baktım tıpkı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in tavsîf buyurduğu sıfatta idi.» rivâyeti Buhârî -Kitâbu’l -Menâkib»'de tahric etmiştir. Sa'lebi'nin (?-427) «tefsir»'inde bu rivâyet hakkında şu malûmat verilmektedir: (sallallahü aleyhi ve sellem), Hevâzih kabilesinden alınan ganimetleri taksim ederken yanına Hâriciler' in. reisi Zülhuveysıra geldi. Ve ona: göster.) dedi. Ama bu Zülhuveysıra mescide bevleden Zülhuveysıra seğijdir. Mescide bevteden Zülhuveysırati'l - Yemânî'dir. Gelen Zülhuveysıra ise Temim kabilesine mensûbdur.» Esîr dahi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e. «Adalet göster.» diyen Zülhuveysıra'nın Benî Temim'den Sahâbi bir zât olduğunu söyler. onun bir çok meşhur harplere iştirak ederek yararlıklar gösterdiğini, sonradan Hâricîler'e katıldığını, Hazret-i Alî'nin öldürdüğü Zülhuveysıra bu olmadığını kaydetmiştir. insanların tefrikaya düştükleri zaman çıkarlar.» cümlesinden murâd; Hazret-i Ali ile Muâviye (radıyallahü anhüma) arasındaki tefrikadır. rivâyetlerde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in mucizeleri dikkati çekmektedir. Zira istikbâle ait bir takım haberler vermiş, bunların hepsi gün gibi meydana çıkmıştır. Mezkûr haberler ümmetinin kendinden sonra payidar olacağını, kuvvet ve şevket kazanacağını; iki fırkaya ayrılacaklarını, bir taifenin haksız yere dinde şiddet göstereceklerini, namaz kılmakda, Kur'ân okumakda mübalâğa yapsalar da İslâmın hukukunu ifâ etmiyeceklerini ehl-i hak Müslümanlarla harbedeceklerini, Müslümanların kendilerini öldüreceklerini, içlerinde siyah renkli bir adam bulunacağını tezammun etmektedir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Hariciler Ve Sıfatlarını Beyan Bâbı
2506-)
Bana Muhammedü'bnü'l - Müsennâ rivâyet etti ki): Bize İbn Ebî Adiyy, Süleyman'dan, o da Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd'den naklen rivâyet etti ki. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ümmeti içinden zuhur edip, insanların tefrikaya düştükleri zamanda çıkacak Ve alâmetleri başlarını traş etmek olacak bir kavim zikretmiş; (onlar hakkında) şöyle, buyurmuştur: halkın en kötüleridir. —Yahut en kötü mahfüknattöndsr..—-Ontcn iki taifenin hakka en yakın olanı öldürecektir.» Saîd ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlar için misâl getirdi: —Yahut şu sözü söyledi:— adam nasıl avı vurur, —yahut hedefe atar— da ok'un demirine bakar, kan izi göremez, ağaç kısmına bakar kan izi göremez, yay'a giriş yerine bakar yine bir kan İzi göremezse (bunlar da öyledir.)» Saîd: «Onları sizler öldürmüşsünüzdür ey Iraklılar!» demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Hariciler Ve Sıfatlarını Beyan Bâbı
2507-)
Bize Şeybân b. Ferruh rivâyet etti. ki): Bize Kâsım yani İbn’l-Fadl El-Huddânî rivâyet etti. ki): Bize Ebû Nadra, Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivâyet etti. Ebû Saîd Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)- arasına tefrika girdiği vakit dînden çıkan bir taife zuhur edecek. Onları iki taifeden hakka en yakın olanı öldürecektir.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Hariciler Ve Sıfatlarını Beyan Bâbı
2508-)
Bize Ebû'r - Rabî' Ez - Zehrânî İle Kuteybetü'bnu Saîd rivâyet ettiler; Kuteybe ki: Bize Ebû Avâne, Katâde'den, o da Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedii Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'. İçinde iki fırka meydana gelecek, bunların arasından biri dinden çıkacak. Bunların katlini hakka en yakın olan fırka üzerine alacaktın buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Hariciler Ve Sıfatlarını Beyan Bâbı
2509-)
Bize, Muhammedü'bnu'l - Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize Abdil’a’lâ rivâyet etti. ki): Bize Dâvûd, Ebû Nadra1’dan, o da Ebû Saîd-i Hudri'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) tefrikaya düştüğü zaman dinden çıkan bir tâif türeyecek, bunların katlini iki taifeden hakka en yakın olanı üzerine alacaktır.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Hariciler Ve Sıfatlarını Beyan Bâbı
2510-)
Bana Ubeydullah El - Kavârîri rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Abdillâh b. Zübeyr rivâyet etti. ki): Bize Süfyân, Habîb b. Ebî Sâbit'den, o da Dahhâki Mişrakî'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet ettiği bir hadîsde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): muhtelif fırkalara ayrıldığı bir zamanda bir kavim ortaya çıkacağını, bunların iki taifeden hakka en yakın olanı öldüreceğini beyân etmiştir.» diyor ki: «Bu rivâyetler, Hazret-i Ali' nin haklı, Hazret-i Muâviye taraftarlarının haksız ve müteevvil olduklarını sarahaten göstermektedir. Yine bu rivâyetlerden her iki taifenin de mü'min olduklarına, birbirleriyle harp etmekle dinden çıkmadıklarına, fâsik dahi olmadıklarına sarahaten delil vardır. Bizim mezhebimizle bu bâbda bize muvafakat eden ulemânın mezhepleri budur.» ilminde beyân olunduğu vecîhle Alî Muâviye (radıyallahü anh) hazerâtınm muharebeleri hakkında ileri geri söz söylememek, kendini hakem mevkiine çıkararak birini haklı diğerini haksız görmemek, her iki sahâbî müctehid oldukları için bu bâbdaki hatâyı ictihâdda hatâ sayarak, her ikisi hakkında da (radıyallahü anh) demek ehl-i sünnetin şiarıdır. Gazâlî (450 - 505)'nin rivâyetine göre büyüklerden bir zât rüyasında kıyâmetin koptuğunu görmüş, Alî ile Muâviye hazerâtını getirmişler, dâvaları görüldükten sonra Hazret-i Alî: «Kabe'nin Rabbine yemin ederim ki dâva lehime hükmolundu.» diyerek gitmiş; ondan sonra Hazret-i Muâviye görünmüş, o da: «Kabe' nin Rabbine yemin ederim ki Rabbim beni affetti.- diyormuş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Hariciler Ve Sıfatlarını Beyan Bâbı
2511-)
Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr ile Abdullah b. Said El - Eşecc hep birden Vekî'den rivâyet ettiler. Eşecc ki): Bize Veki' rivâyet etti. ki): Bize A'meş. Hayseme'den. o da Süveyd b. Gafele'den naklen rivâyet etti. Süveyd şunları söylemiş: Ali ki): Size Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den bir hadis naklettiğim vakit, yemin, ederim ki semâdan düşsem, benim için onun söylemediği bir şey'i söylemekden daha makbul olur. Sizinle aramızda cereyan eden bir şey hakkında konuştuğumuz zaman ise (böyle değildir.) Çünkü harp, bir hileden ibarettir. Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i şöyle buyururken işittim: zamanda yaştan genç, akıllan ermez bir kavim meydana çıkacak. Bunlar mahlûkaatm en hayırlı sözlerini söyüyerek, Kur'ân okuyacaklar, fakat okudukları Kur'ân, gırtlaklarından aşağı geçmiyecek. Dînden, ok'un avı delip geçtiği gibi çıkacaklar. Böylelerine rastladınız mı hemen tepeleyin. Çünkü onları öldürenlere kıyâmet gününde Allah ındinde büyük ecir vardır.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Haricileri Öldürmeye Teşvik Bâbı
2512-)
Bize İshâk b. İbrahim rivâyet etti. ki): Bize İsa b. Yûnus haber verdi. H. Muhammed b. Ebî Bekir El - Mukaddemi ile Ebû Bekir b. Nâfi' de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Abdurrahmân b. Mehdi rivâyet etti. ki). Bize Süfyân rivâyet etti. râvilerin ikisi de A'meş'den bu isnâdla bu hadisin mislini rivâyet etmişlerdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Haricileri Öldürmeye Teşvik Bâbı
2513-)
Bize Osman b. Ebi Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Cerir rivâyet etti. H. Ebû Bekir b. Ebi Şeybe ile Ebû Küreyb ve Züheyr b. Harb dahi rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti. Cerir ile Ebû Muâviye ikisi birden A'meş'den bu isnâdia rivâyette bulunmuşlardır. Yalnız onların hadîsinde: «Dinden, ok'un avı delip geçtiği gibi çıkarlar.» cümlesi yoktur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Haricileri Öldürmeye Teşvik Bâbı
2514-)
Bize Muhammed b. Ebî Bekir El - Mukaddemi rivâyet etti. ki); Bize İbn Uleyye ile Hammâd b. Zeyd rivâyet ettiler. H. Kuteybetü'bnü Said de rivâyet etti. ki): Bize Hammâd b. Zeyd rivâyet etti. H. Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb dahi rivâyet ettiler; Lâfız onlarındır. Dediler ki': Bize İsmail b. Uleyye, Eyyûb'dan, o da Muhammed'den, o da Abîde'den, o da Alî'den naklen rivâyet etti. Hazret-i Ali Haricîlerden bahsederek Şöyle dedi: içinde eli kısa —veya eli küçük— bir adam vardır., Şımarmıyacağmı bilsem size onları öldürenlere Allah'ın. Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'ln dilinden neler vaad ettiğini söylerdim.» Abide ki): Ben: «Bunları Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'den sen mi işittin?» dedim; Alî: «Kabe'nin Babbine yemin ederim ki ben işittim! Kabe'nin Rabbine yemin ederim ki ben işittim! Kabe'nin Rabbine yemîn ederim ki ben işittim!» cevâbını verdi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Haricileri Öldürmeye Teşvik Bâbı
2515-)
Bize Muhammedü'bnu'l-Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebî Adiyy, İbn Avn'dan, o da Muhammed'den, o da Abide' den naklen rivâyet etti. Abide: «Ben, size ancak ondan işittiklerimi söylüyorum.» diyerek Alî'den naklen Eyyûb'un hadîsi gibi merfû olarak rivâyetde bulundu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Haricileri Öldürmeye Teşvik Bâbı
2516-)
Bize Abd b. Humeyd rivâyet etti. ki): Bize Abdurrazzâk b. Hemmâm rivâyet etti. ki): Bize Abdülmelik b. Ebî Süleyman rivâyet etti. ki): Bize Selemetü'bnü Küheyl rivâyet etti. ki): Bana Zeydü'bnu Vehb El - Cüheni rivâyet etti ki, kendisi Alî (radıyallahü anh) ile beraber olup Haricîlere karşı çıkan orduda İmiş. Ali (radıyallahü anh) şunları söylemiş: cemâat! Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i şöyle buyururken işittim: «Ümmetimden öyle bir kavim çıkacak ki Kur'ân okuyacaklar sizin okuyuşunuz onlarınkinin yanında hiç bir şey değildir. Namazınız da onların namazının yanında bir şey değildir. Orucunuz dahi onların orucuna nisbetle hiç bir şey değildir. Kur'ân'ı okuyacaklar, onu kendi lehlerinde zannedecekler. Hâlbuki aleyhlerine olacak. Namazları köprücük kemiklerinden öteye geçmiyecek, İslâm'dan, ok'un avı delip geçtiği gibi çıkacaklar.» harbeden ordu, Peygamberleri (sallallahü aleyhi ve sellem)’ia dilinden kendilerine neler takdir buyurulduğunu bilseler mutlaka çalışmaktan vazgeçerlerdi. Bu kötü kavmin alâmeti şudur: İçlerinde öyle bir adam bulunacak ki, o adamın pazısı olup kolu bulunmayacak. Pazısının ucunda meme ucu gibi bir çıkıntı bulunacak. Onun Üzerinde de beyaz kıllar olacak. Sizler Muâviye ile Şamlılara gidecek buradakileri terkedeceksiniz. Bunlar sizin çoluk çocuğunuza ve mallarınıza sizin nâmınıza halef olacaklar. Vallahi ben onların bu kavim olacaklarını kuvvetle ümid ediyorum. Çünkü onlar dökülmesi haram olan kanı döktüler; halkın mer'adaki hayvanlarını gaspettiler. Binâenaleyh siz besmele ile (onların üzerine) yürüyün.» Küheyl ki: «Bana Zeydü'bnu Vehb ordunun konakladığı yerleri birer birer anlattı. Nihayet şöyle dedit Bir köprüye vardık. O gün Haricîlerin başında Abdullah b. Vehb Er-Râsibî vardı. Kendileri ile karşılaşınca Alî (radıyallahü anh) ordusuna: Mızraklarınızı bırakın, kılınçlarınızı da kınlarından çıkarın. Çünkü ben bunların Harûrâ günü yaptıkları gibi size Allah aşkına sulh teklif edeceklerinden korkarım; dedi. üzerine ordu dönüp mızraklarını bertaraf ettiler. Ve kılınçlarını çektiler. Askerlerimiz onları, kendi mızrakları ile delik deşik ettiler. Ölüleri birbiri üzerine yığıldı, bizimkilerden o gün yalnız iki kişi vuruldu. Alî (radıyallahü anh): Onların içinde o sakat adamı arayın! dedi. Onu aradılar fakat bulamadılar. Bunun üzerine Alî (radıyallahü anh)'i bizzat kalkarak üstüste öldürülen insanların yanına geldi: Bunları geri çekin! dedi. Müteakiben yere gelen cesetler arasında onu buldular. Alî tekbîr getirdi, sonra.- Allah doğru söyler, Resûlüde doğruyu tebliğ buyurur,- dedi. O sırada Abîdetü's - Selmâni, Alî'nin yanına gelerek: Yâ Emîre'l-Mü'nınin! Kendisinden başka ilâh olmayan Allah aşkına (söyle) bu hadîsi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den hakîkaten sen mi işittin? diye sordu. Alî: Kendinden başka ilâh olmayan Allah'a yemin ederim ki: evet ben İşittim; cevâbını verdi. Abîde, Alî'den üç defa yemin istedi, Alî de ona yemin verdi.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Haricileri Öldürmeye Teşvik Bâbı
2517-)
Bana Ebû’t-Tâhir ile Yûnus b. Abdil’a’lâ rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi, ki); Bana Amru'bnu Haris. Bükeyr b. Eşecc'den, o da Büsr b. Saîd'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in azatlısı Ubeydullah b. Ebî Râfi'den naklen haber verdi ki, kendisi Alîyyu'bnu Ebî Tâlib (radıyallahü anh) ile beraber olduğu hâlde Harûriler karşılarına çıkınca: «Hüküm ancak Allah'a aittir. » demişler. (Bu söze) Hazret-i Alî: -Kendisi ile bâtıl kastedilen hak bir söz) Şüphesiz ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bâzı insanlar tavsif buyurmuştur. Ben, onların sıfatlarını bu adamlarda görmekteyim. Dilleri ile hakkı söylüyorlar amma bu sözleri şuralarını geçmiyor, —diyerek boğazına işaret etmiş— İçlerinden Allah'ın en menfur mahlûku kara bir adamdır. Ellerinden biri koyun memesi yahut meme başı gibidir.» cevâbını vermiş. Ebî Tâlib (radıyallahü anh) Hâricileri öldürünce: -Bu adamı arayın.» demiş. Aramışlar fakat hiç bir şey bulamamışlar. Bunun üzerine Ali (radıyallahü anh) «Tekrar dönün! Vallahi ne ben yalan söyledim ne de bana yalan söylendi.» demiş, bunu iki veya üç defa tekrarlamış. Sonra o adamı bir harabelikte bulmuşlar ve cesedini getirerek Hazret-i Ali'nin önüne koymuşlar. «Ben, onların bu işlerinde ve Ali'nin onlar hakkındaki konuşmasında hazır bulunuyordum.» demiş. kendi rivâyetinde şu ziyâdeyi nakletmiştik «Bükeyr ki): Bana İbn Huneyn'den naklen bir zât rivâyet etti ki, İbn Huneyn: Ben, o kara adamı gördüm, demiş.» hadîsi Buhârî «Kitâbû’l - Menâkib» ile«Kitâbû Fe-dâili'l-Kur'ân»'da; Ebû Dâvûd «Kitâbu's - Sünne»'de Nesâî Kitâbu'l - Muharebemde tahrîc etmişlerdir. Ali: «Harb hileden ibarettir.» sözü ile; Ben kendi re'yimle ictihâd ederim. Yani hadîsi te'vil ederim.» demek istemiştir. kelimesi «Had'a», «Hudea»; «Hadea», «Hîd'a» şekillerinde de okunabilir. Hud'a: Konuşurken tevriye yapmak ve vaadinden dönmek suretiyle olur. ve mûden: Eli kısa mânâsına gelirler. Mesdûn: Eli küçük ve- toplu, demektir. mahlûkaatm en hayırlı sözlerini söyliyecek...» cümlesinden murâd: Zahiren «Hüküm ancak Allah'a mahsûstur.» gibi Allah’ın kitabına davet eden sözler söyliyecekler. Hâlbuki içlerinden bâtılı kastedecekler, demektir. Bu cümle Buhârî' nin rivâyetinde - Beriyye» terkibiyle ifâde olunmuştur. Buna göre mânâ: en hayırlısı olan Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hadîslerini söyliyecekler» demek olur. bir rivâyetindeki «Sizin namazınız da, onların namazının yanında bir şey değildir...» cümlesinde namaz zikredilmiş fakat Kur'ân-ı Kerîm kastolun muştur. Kelime küllü zikir cüz'ü murâd kabilinden mecâz-ı mürseldir. Zîrâ kıraat namazın bir cüz'üdür. bir çok nüshalarında -Bana Zeydü'bnu Vehb ordunun konakladığı yerleri birer birer anlattı...» cümlesinde «konak» mânâsına gelen «Menzil» kelimesi bir defa zikredilmiştir. Nâdir nüshalarda bu kelime tekrarlanmıştır ki, doğrusu da budur. Yani Zeyd, ordunun konakladığı yerleri bana birer birer gösterdi. Böylece taa harbin vukûbulduğu köprüye kadar vardık, demektir. Alî: «Kendisiyle bâtıl murâd edilen hakk söz.» ifadesiyle: «Bu kelimenin aslı doğrudur. Allahü teâlâ: hüküm ancak Allah'a mahsûstur, buyurmuştur. Lâkin bunlar onunla bâtılı kastetmiş.» demek istemiştir. Hâriciler bu sözle Hazret-i Ali’ye karşı gelmek istemişlerdi. beyânına göre Ubeydetü's-Selmâni (radıyallahü anh)'ın, Hazret-i Ali’den üç defa yemin istemesi: Orada bulunanlara işittirmek ve bu sözün sahîh bir hadîs olduğunu te'kid etmek, bu suretle Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in mucizesini kendilerine göstermektir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Haricileri Öldürmeye Teşvik Bâbı
2518-)
Bize Şeybân b. Ferrûh rivâyet etti. ki): Bize Süleyman b. Muğira rivâyet etti ki):,Bize Humeyd b. Hilâl, Abdullah b. Sâmit'den, o da Ebû Zerr'den naklen rivâyet etti. Ebü Zerr Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) benden sonra ümmetimden bir kavim —yahut benden sonra ümmetimden bir kavim gelecek— Kur'ân'ı okuyacaklar fakat Kur'ân onların boğazlarından aşağı geçmiyecek. Dînden, ok'un avı delip geçtiği gibi çıkacaklar, bir daha da ona dönmiyeceklerdir. İşte bütün insanlarla hayvanların en kötüsü bunlardır.» buyurdular. Samit ki: «Müteakiben Hakem-i Gıfâri'nin kardeşi Râfi' b. Amr El - Gıfâri'ye tesaadüf ettim, kendisine: Ebû Zerr'den şöyle şöyle dinlediğim hadîs nedir? diyerek, bu hadîsi ona naklettim: Onu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den ben de işittim: dedi.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Haricilerin Bütün İnsanlara Hayvanların En Kötüsü Olduklarını Beyan Bâbı
2519-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Aliyyu'bnü Müshir, Şeymâni'den, o da Yüseyr b. Amr'dan naklen Şöyle dedi: Sehl b. Huneyy'e sordum; «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i Hâricileri anarken hiç işittin mi?» dedim. Sehl şunları söyledi: «Evet işittim, eliyle şark tarafına doğru işaret ederek: Bir kavim dillen İle Kur'ân'ı okuyacaklar, amma (okudukları Kur'ân) köprücük kemiklerini geçmiyecak. Dînden, ok'un cm delip geçtiği gibi çıkacaklar; buyurdu.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Haricilerin Bütün İnsanlara Hayvanların En Kötüsü Olduklarını Beyan Bâbı
2520-)
Bize bu hadisi Ebû Kâmil de rivâyet etti. ki): Bize Abdülvâhid rivâyet etti. ki): Bize Süleymân-ı Şeybânî bu isnâdla rivâyette bulundu ve: «Ondan bir takım kavimler çıkacak.» Dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Haricilerin Bütün İnsanlara Hayvanların En Kötüsü Olduklarını Beyan Bâbı
2521-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile İshâk hep birden Yezid'den rivâyet ettiler. Ebû Bekir ki):Bize Yezid b. Hârûn, Av-vâm b. Havşeb'den rivâyet etti. ki): Bize Ebû İshâk Eş-Şeybânî, Useyr b. Amr'dan, o da Sehl b. Huneyf'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti; «Şark tarafından başları traşlı bir kavim hak yoldan sapacaklardır.» buyurmuşlar. b. Huneyf hadisini Buhârî «İstitâbetü'l -Mürteddin» bahsinde; Nesâî «Fedâilü'l-Kur'ân»'da tahric etmişlerdir. iki hadîs de yukarkiler gibi Hâriciler'in mahlûkaat içinde en kötü varlıklar olduğuna, bunların şarktan yani Irak' dan zuhur edeceklerine, Kur'ân okuyup; onun ahkâmı ile amel etmiyeceklerine delildirler. şârihi Übbi bu bahiste uzun uzadıya malûmat vermiş, Hazret-i Alî ile Muâviye (radıyallahü anh) arasında cereyan eden harpleri, bu harplerde iki tarafın verdiği zayiatı ve Hâriciler'le vukûbulan çarpışmaları, neticede Hâriciler' in nahv-u münhezim edildiklerini anlatmıştır. Bundan bizim de bir parça bahsetmemiş yerinde olur: (radıyallahü anh) uzun bir müddetten beri Sûriye'de vali bulunuyordu, Hazret-i Osman (radıyallahü anh) Emeviler'dendi; Muâviye de Emevİ olduğu için Hazret-i Osmân’in kaatillerini bulup teslim etmesini Hazret-i Ali'den ısrarla istiyor ve ancak o zaman kendisine bey'at edeceğini söylüyordu. Hazret-i Alî'nin bizzat bu işte methâldâr olduğunu zannediyordu. Hâlbuki Alî (radıyallahü anh)’ın bu işte zerre kadar müdâhalesi yoktu. Muâviye (radıyallahü anh)-. Hazret-i Osman’ in kanlı gömleğini teşhir ediyor, hazinesi de parayla dolu oiduğu için muhtelif vâsıtalarla Hazret-i Ali aleyhine kendisine taraftar topluyordu. Hattâ Amru'bnü As (radıyallahü anh) gibi bir dâhiyi bile kendine celbetmişti. Hazret-i Ali dâvayı banş suretiyle halletmek için gayretler sarfetti. Muâviye' ye Cerîr b. Abdillâh vasıtasıyla mektup gönderdi, fakat Muâviye sul-he yanaşmadı. Günden güne bir çok kabilelerle Hazret-i Alî'nin azlettiği me'mûrlar Muâviye tarafına iltihâk ediyorlardı. Muâviye bunlara türlü türlü hediyeler vererek kendilerini taltif ediyordu. Bu suretle Amru’bnü Âs'dan mâada, , arapların dâhilerinden sayılan Muğira ile Ziyâd da onun tarafına geçtiler. Sulh teklifi netice vermeyince iki taraf harbe hazırlandılar. Nihayet meşhur Sıffin harbi vukû buldu. Bu muharebe Hicretin 36. yılı Cemâze’l-Ahîr ayma tesaadüf eder. Harbin 110 gün devam ettiği söylenir. Her iki taraf pek çok zayiat vermiştir. halli için Sefer ayında iki tarafın hakemleri bir muâha-de imzâlamışlarsa da, bu da bir netice vermemiştir. Hattâ muâhadeyi Hazret-i Ali taraftarlarının bir çoğu tasvîb etmemişlerdir. Muâhade Hazret-i Alî ile Hazret-i Muâviye' nin ikisini birden makaam-larından hal'i ve Müslümanlara yeni bir İmâm seçilmesini tezammun ediyordu. Nihayet Ali (radıyallahü anh) ricâata mecbur oldu. Kûfe'ye dönerken ordusundan 12.000 kişi ayrılarak Harûrâ denilen yerde ikaamet ettiler. Hazret-i Alî bunlara İbn Abbâs (radıyallahü anh)'ı göndermişse de, söz dinletememişti. Bunun üzerine Hazret-i Alî bizzat yanlarına giderek onlarla münâkaşa etmiş, neticede onlar da Kûfe'ye gelmişlerdi. İşte Haricîler bunlardır. Bu adamlar Kûfe'de dedikoduya başladılar. Hakem'i kabul etmenin - küfür sayılacağını, Hazret-i Alî'nin de bunu kabul ettiğini söylüyorlardı. Ali (radıyallahü anh) bunu tekzîb ederek harpten vazgeçmek isteyenlerin sonra hakem tâyinini beğenmiyenlerin kendileri oldukları hâlde şimdi tekrar harp için çalıştıklarım söyledi. Hâriciler' den biri: «Hüküm, ancak Allah'a mahsûstur.» diye bağırdı, başka biri bu bâbda bir âyet-i kerime okuyarak Hazret-i Alî'ye tarizde bulundu. ki Hâriciler Hazret-i Alî' nin hakemi kabul etmesini şirk sayıyorlardı. Sayıları da gittikçe artıyordu. fasit inançlarını kabul etmiyenleri fecî işkencelerle öldürüyorlardı. Hazret-i Ali kendilerine nasihat için adamlar gönderdiyse de bir netice elde edilemedi. Yalnız 1.000 kişi tevbe ederek Hazret-i Alî'ye iltihâk ettiler. Nihayet Hazret-i Alî taraftarlarıyla Hâriciler arasında bu hadislerde beyân edildiği vecihle şiddetli bir harp vukûbuldu. Neticede Hâriciler mağlûb ve münhezim oldular. Tafsilât târih ve siyer kitaplarındadır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Haricilerin Bütün İnsanlara Hayvanların En Kötüsü Olduklarını Beyan Bâbı
2522-)
Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anberi rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Muhammed yani İbn Zi yâd'dan naklen rivâyet ettî. İbn Ziyâd, Ebû Hüreyre'yi şöyle derken işitmiş: Hasanü'bnü Aliy sadaka hurmalarından bir hurma tanesi alarak ağzına attı. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Kaka kaka! At onu! Bizim sadakadan bir şey yemezdiğimizi bilmiyor musun?» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Beni Haşim Ve Benil - Muttalibden İbaret Olan Âline Zekat Almanın Haram Kılınması Bâbı
2523-)
Bize, Yahya b. Yahya ile Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Züheyr b. Harb toptan Veki'den, o da şu'be'den naklen bu isnâdla rivâyet ettiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (bu rivâyette): «Bize Sadaka helâl olmadığını (bilmiyormusun?)» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Beni Haşim Ve Benil - Muttalibden İbaret Olan Âline Zekat Almanın Haram Kılınması Bâbı
2524-)
Bize Muhammedü'bnü Beşşâr rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. H. İbnü'l-Müsennâ da rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebî Adiyy rivâyet etti. Bu râvilerin ikisi birden Şu'be'den bu isnâdla İbn Muâz'ın dediği gibi: «Bizim sadaka yemezdiğimizi bilmiyor musun?» şeklinde rivâyette bulunmuşlardır. hadîsi Buhârî biraz lâfız farkıyla «Zekât» bahsinin bir-iki yerinde ve «Kitâbu'l-Cihâd»'da Nesâî «Siyer» bahsinde tahrîc etmişlerdir. bâbda Ebû Râfi’, Ebû Hüreyre, Hasan b. Aliy, İbn Abbâs, Abdullah b. Amr, Abdurrahmân b. Âlkâme, Muâviye b. Hayyide, Abdülmuttalib b. Habia, Ebû Leylâ, Büreydetü'bnü Husayb, Selmân-ı Fârisi, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in azatlısı Hürmüz veya Keysân, Ruşeyd b. Mâlik, Meymûn veya Mihrân ve Hüseyin b. Alî (radıyallahü anhüm) hazerâtından da rivâyetler vardır. bu rivâyetleri şöyle sırlamıştır:
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Beni Haşim Ve Benil - Muttalibden İbaret Olan Âline Zekat Almanın Haram Kılınması Bâbı
2525-)
Bana Hârûn b. Saîd El Eylî rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti. ki): Bana Amr haber verdi; Ona da Ebû Hüreyre'nin azatlısı Ebû Yûnus, Ebû Hüreyre'den o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etmiş ki: şöyle buyurmuşlar: «Bazen ben ailem nezdine döner de döşeğimin üzerine düşmüş bir hurma bulurum, sonra onu yemek için yerden alırım, arkasından da sadaka olduğundan korkarak onu elimden atarım.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Beni Haşim Ve Benil - Muttalibden İbaret Olan Âline Zekat Almanın Haram Kılınması Bâbı
2526-)
Bize Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzâk b. Hemmâm rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbih'den naklen rivâyet etti. Hemmâm: Bize Ebû Hüreyre'nin Resûlüllah Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'den rivâyet ettikleri şunlardır... diyerek bir takım hadîsler zikretmiş ezcümle: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ben bazen ailem nezdine döner de döşeğimin üzerine —yahut evimin İçine— düşmüş bir hurma bulur, yemek için onu yerden alırım. (Amma) sonradan onun sadaka —yahut sadakadan— olmasından korkarak elimden atarım.» buyurdular; demiştir. hadîsi Buhârî «Kitâbü'l - Lukata» ve «Kitâbü'l-Büyü»' da; Nesâî «Kitâbü'l - Lükata»'da muhtelif râvîlerden tahric etmişlerdir. diyor ki: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bulduğu hurmayı yemekten çekinmesi tenezzüh içindir. Çünkü, olabilir o hurma sadaka malından düşmüştür. olan şeyler hakkında başkasının ona uyması vâcib değildir. Menınûiyetine delil bulunmadıkça eşyada asıl olan ibâhadır. Binâenaleyh şüphelerden sakınmak ancak haram mı, helâl mi olduğu bilinmesi müşkil olan ve iki mânâya da ihtimâlli bulunan yerlerdedir. Böyle bir şey'i alan kimseye haram yedi diye hüküm vermek caiz değildir zira helâl olması ihtimâli vardır. Şu kadar var ki biz verâ' ve takva kabilinden hurma mes'elesinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimize uymayı müstehab addederiz. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Vâbisa'ya: iş nefsinin yatıştığı; günah ise kalbi gıcıklayan şeydir.) buyurmuştur.» Ömer İbn Abdilberr'e göre bir insan kalben şüphe ettiği bir şey'i terketmedikçe takvanın hakikatine vâsıl olamaz.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Beni Haşim Ve Benil - Muttalibden İbaret Olan Âline Zekat Almanın Haram Kılınması Bâbı
2527-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Veki' Süfyân'dan, o da Mansûr'dan, o da Talhatü'bnü Mûsarrif'den o da Enes b. Mâlik'den naklen haber verdi ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hurma tanesi bulmuş da: hurma sadakadan olmasa onu yerdim.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Beni Haşim Ve Benil - Muttalibden İbaret Olan Âline Zekat Almanın Haram Kılınması Bâbı
2528-)
Bize Ebû Küreyb rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâ-me, Zâide'den, o da Mansûr'dan, o da Tâlhatü'bnü Mûsarrif'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Bize Enes b. Mâlik rivâyet etti ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yolda bir hurma tanesine rastlamış da: hurma sadakadan olmasaydı onu yerdim.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Beni Haşim Ve Benil - Muttalibden İbaret Olan Âline Zekat Almanın Haram Kılınması Bâbı
2529-)
Bize Muhammedü'bnu'l-Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muâz b. Hişâm rivâyet etti. ki): Bana babam, Katâde'den, o da Enes'den naklen rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hurma tanesi bulmuş da: hurma sadakadan olmasaydı onu yerdim.» buyurmuşlar. rivâyetler dahi aynen yukarkilerinin ifâde ettikleri mânâ ve hükmü ifâde etmektedirler.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Beni Haşim Ve Benil - Muttalibden İbaret Olan Âline Zekat Almanın Haram Kılınması Bâbı
2530-)
Bana Abdullah b. Muhammed b. Esma' Ed - Dubai rivâyet etti. ki): Bize Cüveyriye, Mâlik'den, o da Zühri'den naklen rivâyet etti; Zührî'ye de Abdullah b. Abdullah b. Nevfel b. Haris b. Abdilmuttalib rivâyet etmiş, ona da Abdülmuttalib b. Rabîate'bni Haris rivâyet eylemiş; ki: Rabîatü'bnu Haris ile Abbâs b. Abdilmuttalib bir yere gelerek: «Vallahi şu iki oğlanı —bunu ben ile Fadl b. Abbâs için söylediler.— Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e göndersek de, onunla konuşsalar. Kendilerini bu sadakalar üzerine me'mûr tâyin etse onlar da başka me'mûrların gördükleri vazifeyi eda etse ve onların aldığı maaştan bunlar da alsa (çok iyi olur.)» dediler. bu sözleri konuşurken Alîyyu'bnü Ebî Tâlib geldi ve yanlarında durdu. Mes'eleyi ona da söylediler, Alîyyu'bnü Ebî Tâlib: -Vazgeçin! Vallahi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu yapmaz.» dedi. Rabîatü'bnü Haris hemen itiraz ederek: -Vallahi sen, bunu ancak bize hasedinden dolayı yapıyorsun. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in dâmâdlığına nail oldun da biz yine sana hased etmedik.» dedi. Alî: « (Pek Ala) onlan gönderin!» dedi. gençler gittiler, Alî de biraz uzandı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) öğleyi kılınca ondan önce odasına giderek orada bekledik; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ve bizim kulaklarımızı çektikten sonra: «Gönlünüzde olanları çıkarın bakalım;» buyurdu. Sonra içeri girdi, biz de yanına girdik. O gün kendisi Zeyneb binti Cahş'ın yanında bulunuyordu. Biz sözü birbirimize havale ettik sonra birimiz konuştu; dedi ki: «Ya Resûlüllah! Sen insanların en iyisi ve en yardım severisin. Biz artık buluğ çağına ermiş bulunuyoruz. Şu sadaka işlerinin, bâzısına bizi me'mûr tâyin etmen için geldik. (Edersen) biz de sair me'murlar gibi vazifemizi ifâ eder, onlar gibi maaş alırız.» (sallallahü aleyhi ve sellem) uzun bir sükûta daldı hattâ kendisiyle konuşmak istedik. Zeyneb bize perdenin arkasından: «Ona söz etmeyin.» diye işaret etmeye başladı. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: «Şüphesiz ki sadaka Âl-i Muhammed'e lâyık değildir. O, ancak insanların kirleridir. Siz, bana Mahmîye ile Nevfel b. Haris b. Abdilmuttalib'i çağırın!» ganimetlerin beşte biri üzerine me'mûrdu. Bunlar (çağrılıp) geldiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mahmî-ye'ye: «Bu gence kızını ver!» diyerek Fadl b. Abbâs'ı gösterdi. Mahmîye de kızını ona nikahladı. Nevfel b. Hâris'e dahi: «Şu gence kızını ver.» buyurarak bana işaret etti; o da kızını bana nikahladı. Mahmîye'ye: «Her iki kıza ganimetlerin beşte birinden şu kadar ve şu kadar meri ir ver.» buyurdular. «Abdullah, bana mehîrin miktarını söylemedi.» demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Al-i Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’i Sadaka Memüru Olarak Çalıştırmama Bâbı
2531-)
Bize Hârün b. Ma'rûf rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti. ki): Bana Yûnus b. Yezîd, İbn Şihâb'dan, o da Abdullah b. Haris b. NevfeM Hâşimi'den naklen haber verdi, ona da Abdülmuttalib b. Rabîate'bni Haris b. Abdilmuttalib haber vermiş ki, babası Rabîatübnu Haris b. Abdilmuttalib ile Abbâs b. Abdilmuttalib, Abdülmuttalib b. Rabîa ile Fadl b. Abbâs'a- «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gidin...» demişler. Râvî hadîsi Mâlik'in hadisi gibi rivâyet etmiş, (yalnız) bu hadîsde: -Alî cübbesini yaydı, sonra üzerine yaslandı da şunu söyledi: Ben Arslan Ebü Hasen'im! Vallahi oğullarınız Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gönderdiğiniz mes'elenin cevâbını getirmedikçe yerimden ayrılmam, dedi.» ifâdesini söyledi. bu hadîste şunları söyledi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Şüphesiz ki bu sadakalar ancak insanların kirleridir. Bunlar ne Muhammed'e helâl olur, ne de Âl-i Muhammed'e; buyurdular.» da söyledi: -Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Bana Mahmîyetü'bnü Cez't çağırın!» buyurdular. Mahmîye, Beni Esed kabilesinden bir zât idi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu ganimetlerin beşte biri üzerine me'mûr tâyin etmişti.» cümlesi bir çok esâs nüshalarda bu şekilde rivâyet olunmuştur. Mâzirî ve diğer bir çok hadîs İmâmları da onu bu şekilde zaptetmişlerdir. Mânâsı: »Kalplerinizde topladığınızı meydana çıkarın.» demektir. nüshalarda bu cümle şeklinde zaptolunmuştur. Buna göre mânâ: «İçinizde gizlediğiniz sırları meydana çıkarın» demek olur. İyâz mezkûr cümlenin iki rivâyeti daha bulunduğunu söylemiştir. Bunlardan biri diğeri rivâyetine göre mânâ: «Bana arzetmek istediğiniz şey'i meydana çıkarın.»; göre «Bana ifâde etmek istediğiniz sözü meydana çıkarın.» demek olur. İyâz, bu rivâyetlerin içinde ekseri üstatlarından ikincisi tercih edildiğini, ilk rivâyetin ihtimâlden uzak görüldüğünü söylemişse de, Nevevî (631 -676) bu söze karşı: «Memleketimizdeki nüshaların ekserisinde rivâyet böyledir, sahih olan da budur. (El-Metali') sahibi dahi bu rivâyeti tercih etmiş ve: En doğrusu rivâyetidir» demiştir, şeklînde mütâlâa beyân etmiştir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: «Âl-i Muhammed'e lâyık değildir.» ifâdesi üzerine Nevevî şunları söylemiştir: «Bu cümle gerek çalışmak gerekse fakr-u zaruret vs. gibi sebeplerden biriyle olsun Al-i Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e sadaka almanın haram olduğuna delildir. Ulemâmızca sahih olan vecih budur. Ulemâmızdan Bazıları Benî Hâşim ile Beni Muttalib'in sadaka me'mûrluğu yaparak ücret almasını tecviz etmiş ve bunun bir icâre olduğunu söylemişse de, bu söz zayıf yahut bâtıldır. Hadis-i şerif onu sarahaten reddetmektedir.» bâbdaki,tafsilâtı az yukarıda görmüştük. ancak insanların kirleridir.» cümlesi Benî Hâşim ile Benî Muttalib'e sadaka almanın niçin haram kılındığının illetini beyân etmektedir. Yânı sadaka almak kendilerini kirlerden tenzih ve ikram için haram kılınmıştır. Sadakanın «kir» diye tavsif buyurulması Müslümanların mallarını ve nefislerini temizlediği içindir. Nitekim Teâlâ Hazretleri dahi: mallarından kendilerini temiz pâk etmek için sadaka al.» buyurmuştur. Binâenaleyh sadaka kir ve paslan yıkayıp gideren çamaşır suyu gibidir. iki kıza ganimetlerin beşte birinden şu kadar ve şu kadar mehır var.» cümlesi ile ganimetlerin beşte birinden akrabaya ayrılan pay kastedilmiş olabilir. Çünkü Mahmîye ile Nevfer (radıyallahü anh) akrabadan idiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in payı murâd edilmiş olması da muhtemeldir. Ulu ve efendi; mânâsına gelir. Esâs itibariyle -devenin aygırı» demektir. Lisânımızda bu mânâ «arslan» kelimesiyle ifâde olunduğu için biz de tercümede bu kelimeyi kullandık. Kelimenin en doğru şekli bu olmakla beraber bâzı rivâyetlerde «kavm» şeklinde zaptolunmuştur. Cevap, demektir. Nitekim Herevi (355-434) de «Tefsir»'inde onun bu mânâya geldiğini söylemiş, maamâfih haybet mânâsına gelebileceğine de işaret etmiştir. Zira «havr»'in aslı:Noksanla dönmekdir. îyâz bu mânânın hadîse daha muvafık olduğunu söylemiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Al-i Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’i Sadaka Memüru Olarak Çalıştırmama Bâbı
2542-)
Bize Abdurrahmân b. Sellam El-Cumahî rivâyet etti. ki): Bize Rabi' yani İbn Müslim, Muhammed yani İbn Zi-yâd'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bir yiyecek getirildiği vakit onu sorar; (hediye'dir) denilirse ondan yer, (sadakadır) denilirse yemezmiş. hadîsi Buhârî «Hibe» bahsinde biraz lâfız farkıyla tahric etmiştir. Battal diyor ki: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sadakadan yememesi, sadaka insanların kirleri mesabesinde olduğu içindir. de sadaka almak alçak bir mertebedir. Bundan dolayıdır ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) el, alçak elden hayırlıdır) buyurmuşlar. sadaka zenginlere de helâl değildir...» ahkâmı yukarki rivâyetlerde görülmüştür.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Hediyeyi Kabul, Sadakayı Reddetmesi Bâbı
2543-)
Bize Yahya b. Yahya ile Ebü Bekir b. Ebi Şeybe, Amru'n - Nâkıd ve İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. Yahya ki): Bize Veki’ Şû'be'den, o da Amr b. Mürra'dan naklen haber verdi. ki): Ben, Abdullah b. Ebi Evfâ'dan dinledim. H.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Sadaka Verene Dua Bâbı
2544-)
Bize Ubeydullah b. Muâz da rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Bize, babam Şû'be'den, o da Amr yani İbn Mürra'dan naklen rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Ebi Evfâ rivâyet etti; ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e bir kavim zekâtlarını getirdikleri vakit: «Ya Rabbî! Bunlara salât eyle.» diye dua ederdi. (Bir defa) ona babam Ebû Evfâ da zekâtım getirdi, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Yâ Rabbî! Âl-i Ebî Evfâ'ya salât eyle.» diye duâ buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Sadaka Verene Dua Bâbı
2545-)
Bize, bu hadîsi İbn Nümeyr dahi rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. İdris, Şu'be'den bu isnâdla rivâyette bulundu. Şu kadar var ki o (yalnız): salât eyle.» Dedi. hadîsi Buhârî Zekât», «Megazî» ve «Deavâd» bahisle rinde; Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce «Zekât» bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. salâtdan murâd: Allah’ın rahmet ve mağfiretidir. kelimesinden maksad: Zekât veren kimsenin zürriyeti değil, bizzat kendisidir. Zîrâ bu kelimenin zât mânâsına kullanıldığını evvelce görmüştür. Nitekim Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Ebû Mûsâ El-Eş'arî hakkında: buna Âl-i Dâvûd'un borazanlarından bir borazan verilmiştir.» buyurmuş, buradaki Âl-i Dâvûd' dan bizzat Hazret-i Dâvûd (Aleyhisselâmyı kastetmiştir. Bu kelime ekseriyetle şeref ve itibâr sahibi kimselere izafe edilir. Mes'elâ Âl-i Ebi Bekir ve Âl-i Ömer (radıyallahü anhümâ) denilir. Kur'ân-ı Kerîm'de Fir'avun hakkında da kullanılmışsa da bu mecazdır. başkasına, salât okumak Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin hasâisindandır, o dilediğine salât okuyabilir. Başkaları ona kıyâs edilemez. Onun için mânâ sahih olmakla beraber bizim Hazret-i Ebü Bekir hakkında (sallallahü aleyhi ve sellem) dememiz doğru değildir. hakkında Ebû Bekir (radıyallahü anh) demek îcâb eder. Nitekim Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz hakîkatta aziz ve celîl olduğu hâlde, biz ona «Muhammed azze ve celle- diyemeyiz. Çünkü bu tâbir yalnız Allahü teâlâ'ya mahsûstur. îyâz diyor ki: «Peygamberlerden başkasına salât eylemeyi caiz görenler bu hadîsle ihticâc ederler. Fakat bunu caiz görmeyen İmâm Mâlik, Süfyân b. Uyeyne, Esferâîni ve Selef den bri cemâat hadîsin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hakkında vârid olduğunu, başkalarına şu-mûlü bulunmadığını söylemişler: (Bizim sözümüz ise bizim salatanız hakkındadır.) demişlerdir.» Nevevî (631 - 676) bu bâbda şunları söylemiştir: «Bu duada Allahü teâlâ’nın (Onlara salât eyle) emrine imtisal vardır. Mezhebimizin meşhur olan kavli ile bütün ulemânın mezheplerine göre zekât veren kimseye dua etmek vâcib değil, sünnet ve müstehabdır. Zahirîler vâcib olduğuna kaaildirler. Mezhebimizin bâzı ulemâsı dahi onlarla beraberdir. Bunların delili: Âyetdeki (salât eyle) emridir. Cumhûr-u ulemâ: Bu emir bizim hakkımızda nedip ifâde eder. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Hazret-i Muâz'la başkalarını zekât toplamak için Yemen’e göndermiş fakat zekât verenlere dua etmelerini kendilerine emir buyurmamıştır; derler. Zahirîler buna itirazla: Muâz ve arkadaşları duanın vâcib olduğunu âyet-i kerîmeden bilirlerdi; demişlerse de cumhûr-u ulemâ buna da cevap vermiş ve: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i duası sekînet ifâde eder, başkalarının duası böyle değildir; demişlerdir. Şafiî zekât veren kimseye: (Verdiğin zekât hakkında Allah sana ecir ihsan eylesin; onu senin hakkında temiz pak eden su yapsın. Kalan malına da bereket versin.) diye duâ etmenin müstehab olduğunu söylemiştir. Zekât me'mûrunun: (Yâ Rabbî filâna salât eyle.) şeklinde duâ etmesini ulemâmızın ekserisi kerih görmüşlerdir. Abbâs (radıyallahü anh) ile İmâm Mâlik, Süfyân b. Uyeyne ve Selef ten bir cemâatin mezhepleri de budur. Ulemâdan bir cemâat bu hadisle istidlal ederek zekât me'mûrunun (Yâ Rabbî filâna salât eyle.) diye duâ etmesini ke-râhetsiz olarak caiz görmüşlerdir. Peygamberlerden başkasına müstakillen salât edile-miyeceğini söylemişlerdir. Çünkü Selef-i Sâlihin'in lisânında (salât) kelimesi yalnız Peygamberlere mahsûstur...» Hanefiîler'in kavlini sarahaten zikretmemişse de, Hanefiiler'le İmâm Mâlik'e göre dahi Peygamberlerden başkasına müstakillen Salât okunamaz. Ancak Peygamberlere salât okunurken onlar da tebean zikredilriler. başkasına müstakillen salât getirmenin mekruh mu, haram mı yahut mücerred edebe riâyet mi olduğu hususunda şafiller' den üç kavil rivâyet edilmiştir. Meşhur kavle göre kerâhet-i tenzihiye ile mekruhtur. Çünkü Peygamber olmıyan bir zâta salât-u selâmda bulunmak bid'atçıların şiarıdır. Ehl-i sünnete onların şiarını benimsemek yasak edilmiştir. salât-u selâm getirirken onlara tebean zevcelerine, zürriyetlerine ve kendilerine tâbi olan ümmetlerine de salât-u selâmda bulunmak ulemânın ittifakı ile caizdir. Çünkü Selefin ulemâsı bundan men olunmamışlardır. Bil'akis teşehhüd vesâir yerlerde ümmet bununla me'mûrdur. Şâfiiler'den İmâmü’l-Haremeyn (419-478) salâvât hakkında şunları söylemiştir: «Peygamberlerden başkasına münferiden salâvât getirilemez. Gâib de ayni hükümdedir. Onun hakkında da (filân Aleyhisselâm) denilemez. Fakat ölü olsun diri olsun muhataba selâm vermek sünnettir. Ona (Esselâmünaleyküm) veya (Esselâmü aleyke) yahut (Selâmünaleyküm) demek sünnettir.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Sadaka Verene Dua Bâbı
2546-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Huşeym haber verdi. H. Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Hafs b. Gıyâs ile Ebû Hâlid-i Ahmar rivâyet ettiler. H. Muhammedü'bnü'l - dahi rivâyet etti. ki): Bize Abdülvahhâb ile İbn Ebi Adiyy ve Abdil'a'lâ hep birden Dâvûd'dan rivâyet ettiler. H. Züheyr b. Harb da rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Bize İsmail b. İbrahim rivâyet etti. ki): Bize Dâvûd, Şa'bî'den, o da Cerir b. Abdillâh'dan naklen haber verdi. Cerîr (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Sadaka me'mûru size geldiği vakit sizden razı olarak ayrılmalıdır.» buyurdular . hadisden murâd: Me'mûrlara nezâket, ülül'emir'e itaat Müslümanlann birliğini te'mîne gayret ve ara bulmak gibi şeyleri tavsiyedir. Fakat bütün bunlar me'mûrlarm cebren ve zûlmen bir şey'i almaya kalkışmaması şartıyla mukayyeddir. Zulmederlerse kendilerine muvafakat ve tâat icâb etmez. Çünkü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Buhârî' nin rivâyet ettiği Enes hadîsinde: kimden usûlü vecîhle istenirse, onu hemen versin, fazla istenirse vermesin.» buyurmuştur. beyânına göre istenilen fazlanın verilip verilemeyeceği hususunda şâfiîyye ulemâsı ihtilâf etmişlerdir. Ekserisi ziyâdenin verilmiyeceğini; yalnız farz olan miktarla iktifa olunacağını söylemiş; Bazıları ziyâde isteyen me'mûra farz olan miktarın bile verilemiyeceğine kaail olmuşlardır. Çünkü fazla isteyen me'mûr fâsiklık etmiş olacağından vazifesinden azledilmiş sayılır. Onun kendisine hiç bir şey verilmez.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zekât
Konu: Haram Bir Şey İstemedikçe, Zekat Memurunu Hoşnud Etme Bâbı
2547-)
Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe ve İbn Hucr rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İsmâîl yani İbn Ca'fer, Ebû Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)'dan naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Ramazan geldimi cennet kapıları, açılır; cehennem kapıları kapanır, ve şeytanlar bukağılanır.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Oruç
Konu: Ramazan Ayının Fazileti Bâbı