Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı
3311-)
Bize bu hadîsi Muhammedi b. Amr b. Cebele dahi rivâyet etti. ki): Bize Ebû Âsim rivâyet etti. H. Abd b. Humeyd de rivâyet etti. ki): Abdürrazzâk haber verdi. Her iki râvi, İbn Cüreyc'den bu isnâdla İbn Bekr hadisi gibi rivâyette bulunmuşlardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Kabenin Yıkılıp, Yapılması Bâbı
3312-)
lîana Muhammed b. Hatim rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Bekr es-Sehmî rivâyet etti. ki): Bize Hâlim b. Ebi Sağıra, Ebû Kazea'dan naklen rivâyet etti ki, Abdülmelik b. Mervân Beyt-i Şerifi tavaf ederken anîden şunları söylemiş: Allah İbn Zübeyrin belâsını versin. Ümmü’l-mü'minin üzerinden yalan söylüyor: Ben ona Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Yâ Âişe! Kavmin küfürden yeni kurtulmuş olmasaydı ben Beyt-i Şerifi yıkar, ona Hicr'den ilâve yapardım. Çünkü kavmin binada noksanlık yapmışlardır buyurdu» derken işittim, diyor. Bunun üzerine Haris b. Abdillâh b. Rebîa: Öyle deme yâ emire'l-mü'minîn! Ümmü'l-mü'mininin bunları söylediğini ben de işittim, demiş. Abdû'l-Melik: Bunu Kâ'be'yi yıkmadan işitseydim, onu İbn Zübeyr'in h'ınk ettiği şekilde bırakırdım, demiş. hadîsi Buhârî «Hacc» bahsinin birkaç yerinde dört tarikten rivâyet ettiği gibi «Ehâdîsûl-Enbiyâ» ve «Tefsir» bahislerinde; Nesâî dahi «Hacc», «İlim» ve «Tefsir» bahislerinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Kâ'be’yi bina ederken işi kısadan tutmasından murâd mâlî kudretleri yetmediği için binayı eski temelleri üzerine kırmayıp bir kısmını binânm hâricinde bırakmalarıdır. İbn Zübeyr’in halka gösterdiği eski temel Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm) zamanından kalmadır. beyânına göre Kâbei Muazzama beş defa yapılmıştır. İlk defa melekler tarafından, ikincide Hazret-i İbrahim, üçüncüde câhiliyet devrinde Kureyş tarafından, dördüncüde: İbn Zübeyr, beşincide Haccâc b. Yûsuf taraflarından bina edilmiştir. Bugünkü şekli Haccâc zamanından kalmadır. Bazıları Haccâc'dan sonra iki yahut üç defa yenilendiğini söylemişlerdir. Sonraları ulemâ Beyt-i Şerîf'in yıkılıp yapılmasına cevaz vermemişlerdir. Hattâ Hârûner Reşîd'in Kâbe’yi yıkarak yeniden İbn Zübeyr'in bina ettiği şekilde kurmak istediği ve bunu İmâm Mâlik'e sorduğu vakit Hazret-i İmâm’ın: aşkına yâ Emiral-Mü'minîn, bu Beyti hükümdarlara oyuncak yapma. Herbiri onu bozarak yeniden yapmak ister. Bu suretle Beyt-i Şerifin heybeti insanların kalperinden gider.» dediği rivâyet olunur. Abdullah b. Ömer'in: «Eğer Âişe bu sözü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittiyse...» demesi Kâdî Iyâz'in beyânına göre Hazret-i Âişe'nin rivâyetini zayıf göstermek veyâ doğruluğunda şüpheye düşürmek için değildir. Zira Hazret-i Âişe (radıyallahü anha) belleyiş, zabt ve nakil hususunda hadîsinde asla şüphe edilmeyen bir sahabîyedir. Lâkin Araplar ekseriya bir sözü böyle şüpheye düşürecek tarzda rivâyet ederler. Bu gibi sözlerden murâd yakînen inançtır. Kâbe-i Muazzama'nın garb tarafındaki yarım duvarla çevrilen yarım dâire şeklindeki yerdir. Rivâyetlerin bâzılarında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu yerden. Kabe'ye altı arşın, diğer bazılarında beş arşın, bir rivâyette yedi arşına yakın bir miktar katmak istediği bildirilmektedir. İbn Sa1â1 bu bâbdaki rivâyetlerinde muzdarip olduğunu söylemiş ve: «Farz yakînen sâkit olmak için'bunların ziyâde bildireni ile amel etmek gerekir.» demiştir. diyor ki: «Ulemâmıza göre Hacer-i Esved'den sonra gelen kısımdan altı arşın mikdârındaki yer bilittifâk Kabe’den sayılır. Fazlası hakkında hilaf vardır. Bir kimse Beyt-i Şerîf'i altı arşından fazla uzaktan tavaf etse ulemâmızdan bu hususta iki kavil vardır. Birinci kavle göre bu tavaf caizdir. Delili sadedinde bulunduğumuz hadîslerin zahirleridir. Horasan'lı ulemâmızdan birçokları bu kavli tercih etmişlerdir. İkinci kavle göre Hicrin içinden veya duvarından tavaf caiz değildir. Tavaf, Hicr'in dışından yapılır. Sahih olan kavil de budur. İmâm Şafiî'den nassan rivâyet edilen kavil bu olduğu gibi Irak'lı ulemâmızın cumhûru kat'iyyetle buna kâail olmuş; Ashâb-ı Kiram’ın cumhûru dahi bunu tercih etmişlerdir. Ebû Hanîfe'den maada bütün müslüman ulemâsı buna kaaildirler. Ebû Hanîfe ise (Hicrin içinden tavaf eden bir kimse Mekke'de kalırsa tavafını iade eder. Yeniden tavaf etmeden Mekke'den dönerse kurban keser ve yaptığı tavafı kendisine kâfi gelir.) demiştir. delili Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hicrin arkasından tavaf etmesinden ve (Hacc ibâdetlerinizi almalısınız) Duyurmasıdır. Müslümanlar Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanından bugüne kadar bu şekilde amel etmişlerdir. Hicr'in hepsi yahut bir kısmı Beyt-i şerîfden ma'dûd olsun tavaf mutlaka onun arkasından yapılır, Nitekim Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) öyle yapmışdır.» Kâ'be'yi yıktıktan sonra İbni Zübeyr'in bir takım direkler diktirmek, üzerlerini perdelerle örtmesi o günlerde namaz kılanlar, onlara karşı dursun ve Kabe'nin yerini bilsinler diyedir. Bu direkler bina duvarları bir hayli yükselip herkes tarafından görülmeye başlanıncaya kadar durmuş, sonra kaldırılmışlardır. «Biz İbn Zübeyr'in berbâd ettiği bir şeyde yokuz» sözünden muradı İbn Zübeyr'i ayıplamaktır.» İbn Zübeyr tarafından yapılmasına altmışdört târihinde başlanılmış, altmışbeş senesinde bitirilmiştir. İbn Zübeyr üzerine gönderilen ordu Şamlılar dan müteşekkildi. Bunu Yezîd b. Muâviye gondermişdi. Ordu Harem-i Şerîf-i ifsâd etmiş, pek çok kanlar dökmüş, mancınıklarla taş atarak Kâbe'yi hasara uğratmış nihayet Mekke'den çekilmezden önce Yezîd'in ölüm haberi gelmiştir. Bu harbin sebebi İbn Zübeyr'in hilâfet hususunda Yezîd'e bey'at etmemesidir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Kabenin Yıkılıp, Yapılması Bâbı
3313-)
Bize Saîd b. Mansûr rivâyet etti. ki): Bize Ebû’l-Ahvâs rivâyet etti. ki): Bize Eşhas b. Ebî's-Şa'sâ', Esved b. Ye-zîd'den, o da Âişe'den naklen rivâyet eyledi. Âişe (radıyallahü anha) Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem)'c: Cedr, Beyt-i Şeriften midir? diye sordum. Evet! cevâbını verdi. O halde onu niçin Beyt-i Şerife katmamışlar? dedim. Resûlüllah Çünkü senin kavminin nafakası yetmemiş; buyurdu. Beyt'in kapısı neden yüksek? diye sordum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); Bunu kavmin istediklerini içeriye almak, istediklerini men ermek İçin yapmışlar. Eğer kavmin câhiliyetten yeni kurtulmuş olmasa ben de kalplerinin inkârından korkmasaydım Cedr'i Beyt-i şerîfe katmaya ve kapısını yerle bir seviyeye getirmeye bakardım, buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Kabenin Hicri Ve Kapısı Bâbı
3314-)
Bize bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Ubeydullah yani İbn Mûsâ rivâyet etti. ki): Bize Şeybân Eş'as b. Ebî'ş-Şa'sâ'dan, o da Esved b. Yezîd'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e Hicr'i sordum...» Râvî hadisi Ebû'l-Ahvas hadîsi mânâsında rivâyet etmiştir. O, bu hadîsde şunu da söylemiştir: «Ben: Beyt-i Şerifin kapısı neden yüksek yapılmış ona merdivensiz çıkılmıyor? diye sordum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Kalpleri nefret eder korkusuyla (yüksek yapılmış) buyurdu.» hadîsi Buhârî ile İbn Mâce hacc bahsinde tahrîc etmişlerdir. murâd, Hicr'dir. Hazret-i Âişe'nin bunun Beyt-i şerîf'den sayılıp sayılamıyacağını sorması üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in evet cevâbını vermesi bütün Hicr'in Kabe'den ma'dûd olduğuna delildir. Abdullah b. Abbâs (radıyallahü anh) onun Beyt-i Şerîf'ten ma'dûd olduğuna fetva verir: «Ben de İbn Zübeyr gibi Beyt-i Şerîf'e hükmetsem bütün Hicr'i ona katardım. Beyt'ten olmasa hiç onun etrafından tavaf edilir miydi?» dermiş. Tirmizî'nin Hazret-i Âişe'den rivâyet ettiği bir hadîsde Âişe (radıyallahü anha) Şöyle deditir: «Ben Beyt-i Şerîf’e girerek içinde namaz kılmak istedim de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) elimden tuttu ve beni Hicr'e götürerek: Beyt-i Şerife girmek istersen Hicr'de namaz kıl. Çünkü Hicr Beyt'in bir parçasıdır. Lâkın kavmin Kabe'yi bina ederken işi kısadan tuttular da onu Beyt'ten çıkardılar, buyurdu.» Tirmizî: «Bu hadîs hasen sahihtir.» Aynı hadîsi Ebû Dâvûd ile Ne sâî dahi tahrîc etmişlerdir. Mamafih ulemâ bütün Hicrin Kabe'den ma'dûd olup olmadığında ihtilâf etmişlerdir. Aynî diyor ki: «Üstadımız Zeynü'd - Dîn (rahimehüllah) bu hadîs bütün Hicr'in Kabe'den ma'dûd olduğuna delildir derdi. Şafiî'nin «El-Muhtasar»daki sözünün zahiri ve Şâfiiyye ulemâsından bir cemaatın kavillerinin muktezâsı da budur. Sahih olan budur. Şafiî'nin nassan kavli bu olduğu gibi ulemâmızın cumhûru da kat'iyyetle buna kaail olmuşlardır, diyor. Nevevî'den önce İbn Salâh da bu kavli tercih etmiştir. ise: «Sahih olan kavle göre Hicr'in her yeri Beyt'ten ma'dûd değildir. Onun Beyt-i Şeriften sayılan yeri Beyt'te bitişik olan altı arşın miktarıdır) demiştir. Şâfiîler'den Ebû Muhammed Cüveynî ile oğlu İmâmû'l-Haremeyn, İmâm Gazâlî ve Bağa vî dahi buna kaail olmuşlardır.» yukarda işaret ettiğimiz veçhile İbn Salâh bu bâbdaki rivâyetlerin muzdarip olduğunu, bir rivâyetle Hicr'den altı arşın, diğer rivâyette beş, başka bir rivâyette yedi arşına yakın yerin Kafa e'den ma'dûd olduğu bildirildiğini söylemiş, bu hal karşısında farzın yakînen sakıt olabilmesi için en yüksek adetle amel etmek lâzımgeldiğini söylemiştir. bâzılarına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-in beyân buyurduğu kalp korkusundan murâd, müşriklerin iftiharı yalnız Kabe'ye giren hak eder diye endişeye düşmeleridir. Hadîs-i şerifin hükmü yukarki rivâyetlerde görülmüştür.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Kabenin Hicri Ve Kapısı Bâbı
3315-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Mâlik'e, İbn Şihâb'dan dinlediğim, onun da Süleyman b. Yesâr'dan, onun da Abdullah b. Abbâs'dan naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum: İbn Abbâs şöyle dedi: «Fadl b. Abbâs Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in terkisinde bulunuyordu. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e Has'am kabilesinden bir kadın fetva istemeğe geldi. Derken Fadl kadına, kadın da Fadl'a bakışmaya başladılar. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Fadl’ın yüzünü Öbür tarafa çevirmeye başladı. Kadın: Ya Resûlallah! Allah'ın kullarına hacc hakkındaki farizası babama şeyh-î fânî iken yetişti. Babam deve üstünde duramıyor. Binâenaleyh onun nâmına ben haccedebilir miyim? dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Evet, cevâbını verdi. Bu hâdise veda haccında oldu.» hadîsi Buhârî «Hacc, Meğâzî ve îsti'zân» bahislerinde muhtelif râvilerden tahrîc ettiği gibi Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce dahi «Hacc» bahsinde yine muhtelif râvilerden rivâyet etmişlerdir. isnadında ihtilâf edilmiştir. Sahih olan kavle göre hadîs-i şerif mürseldir. Çünkü Veda haccında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i İbn Abbâs'ı ailesinin zayıf olanlarıyle birlikte geceleyin Müzdelife'den Mina'ya göndermiş; kendisi de bayram sabahı Fadl b. Abbâs'ı terkisine alarak yola çıkmıştır. Binâenaleyh İbn Abbâs (radıyallahü anh) hâdiseyi gözüyle görmemiş Fadl'dan işitmiştir. Nitekim bundan sonraki rivâyette bu cihet tasrîh edilmiştir. Hazret-i İbn Abbâs’ın vak'ayı birkaç kişiden işitmiş olması da mümkündür. Yalnız kimden işittiğini bu rivâyette tasrîh etmemiştir. (radıyallahü anh) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in amcası Abbâs b. Abdil muttalib'in oğludur. Hayvan üzerinde bulunan bir kimsenin arkasına oturandır. Buna lisânımızda terkisine almak denir. İbn Mendeh'in beyânına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in terkisine aldığı zevatın sayısı otuz küsuru bulur. Yemen'de bir kabilenin adıdır. Bir rivâyette suâl soran ka-dınm Cüheyne kabilesine mensûb olduğu bildirilmiştir. «Et-Tev-dîh» nâm eserde mezkûr kadının Gâsiye yahut Gâyise olması ihtimâlinden bahsedilmiştir. erkek mi kadın mı ve keza suâlinin, babaya mı anneye mf yahut kardeşe mi ait olduğu, hadîsin muhtelif rivâyetlerinde muhtelif şekillerde beyân edilmiştir. Sahîh olan rivâyetlerin ekserisine göre suâli soran kadındır ve babası nâmına hacetmenin hükmünü sormuştur. İbn Hibbân’ın rivâyet ettiği İbn Abbâs hadîsine göre suâl soran erkektir ve babası nâmına haccetmeyi sormuştur. tahrîc ettiği Büreyde hadîsinde bir kadının annesi nâmına hacc edip edemiyeceğini sorduğu bildirilmektedir. Bu rivâyetlerin arasını bulmak için Şeyh Zeynü'd-Dîn suâlin müteaddid defalar sorulduğuna kaail olmuştur. Bu takdirde bir defa Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bir kadın babası nâmına hacc edip edemiyeceğini, başka defa diğer bir kadın annesi nâmına kezâlik ayrı ayrı zamanlarda bir adam annesi nâmına, diğer biri babası nâmına, üçüncü bir zât kardeşi nâmına hacc edip edemiyeceklerini sormuşlar demektir. Sünen sahiplerinin rivâyetlerine göre erkeklerden bu hususta suâl soranlar Husayn b. Avf ile Lakît b. Âmir'dir. Kadınlardan suâl soranların isimleri belli değildir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Kötürümlük, İhtiyarlık Ve Benzerleri Yahut Ölüm Sebebiyle Âciz Kalan Bir Kimse Namına Hacc Etme Bâbı
3316-)
Bana Aliyyü'bnü Aşrem rivâyet etti. ki): Bize Îsâ, İbn CÜreyc'den, o da İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. ki): Bize Süleyman b. Yesâr, İbn Abbâs'dan, o da Fadl'dan naklen rivâyet etti ki Has'am kabilesinden bir kadın: Ya Resûlallah! Babam bir pîr-i fânidir. Üzerinde Allah'ın hacc hakkındaki farzı var. Ama kendisi devesinin sırtında doğru dürüst oturamıyor, demiş. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): Öyle ise onun nâmına sen haccet! buyurmuşlar. hadîsi Buhârî ile Tirmizî hacc bahsinde tahrîc etmişlerdir, Tirmizî'nin: «Ben bu hadîsi Muhammed'e ya'nî Buhârî'ye sordum da: Bu bâbda en sahîh hadîs İbn Abbâs'in Fadl'dan rivâyetidir. Cevâbını verdi.» dediği rivâyet olunur. Yine Tirmizî: «îhtimâl İbn Abbâs bu hadîsi hem Fadl'dan hem de başkalarından işitmiş, sonra vasıtasız rivâyet etmiştir.» demektedir. Hazret-i İbn Abbâs'ın vasıtasız rivâyeti bundan önceki rivâyettir. Mâmâ-fih sual soran kadının Cemre-i Akabe'de şeytan taşladıktan sonra sormuş olması ve İbn Abbâs (radıyallahü anh)’in orada bulunmuş olması da ihtimâlden uzak değildir. Bu takdirde İbn Abbâs (radıyallahü anh) hadîsi bazan kardeşi Fadl’dan naklen, bâzan da bizzat müşahedesine istinaden rivâyet etmiş olur. Nitekim Tirmizî, îmanı Ahmed, oğlu Abdullah ve Taberî'nin rivâyet ettikleri Hazret-i Ali hadîsi kadının suâli, şeytan taşladıktan sonra kurban kesilen yerde sorduğunu ve Abbâs’ın orada bulunduğunu bildirmektedir ki, bu da aynı ihtimâli te'yîd eder. Abdullah b. Ahmed'in rivâyetinde şöyle deniliyor: «Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanına Has'am kabilesinden genç bir kadın gelerek: Babam bir pîr-i fânîdi»-. Kendisine Allah'ın hacc farizası yetişmiştir. Onun nâmına ben haccetsem kâfi gelir mi? diye sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Baban nâmına haccet! buyurdu ve Fadl'ı» boynunu büktü. Bunun üzerine Abbâs: Ya Resûlallah! Amcanoğlunun boynunu (neye) büktün? dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): Genç bir erkekle genç bir kadını (n karşı karşıya geldiklerini) gördüm de onlar nâmına şeytandan emîn olamadım, buyurdular.» gösteriyor ki Hazret-i Abbâs suâl esnasında orada imiş. Binâenaleyh oğlu Abdullah'in da orada bulunmasına bir mâni yoktur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Kötürümlük, İhtiyarlık Ve Benzerleri Yahut Ölüm Sebebiyle Âciz Kalan Bir Kimse Namına Hacc Etme Bâbı
3317-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb ve İbn Ebî Ömer hep birden İbn Uyeyne'den rivâyet ettiler. Ebû Bekr dedi ki: Bize Süfyân b. Uyeyne, İbrahim b. Ukberden, o da İbn Abbâs’ın azadlısı Küreyb'den, o da İbn Abbâs'tan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ravha'tfa bir deve kervanına rastlayarak: Siz kimsiniz? diye sormuş. Müslümanlarız! cevâbını vermişler. Onlar da: Sen kimsin? diye sormuşlar. Fahr-i Kâinat Efendimiz: Resûlüllah'ım! buyurmuşlar. Onun üzerine bir kadın ona bir çocuk arzederek: Bunun için hacc var mıdır? demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Evet! Sana da ecir (vardır)» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Sabinin Haccının Sahih Olması Ve Onu Hacc Ettirenin Ecri Bâbı
3318-)
Bize Ebû Küreyb Muhammed b. Alâ' rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme, Süfyân'dan, o da Muhammed b. Ukbe'den, o da Küreyb'den, o da İbn Abbâs'dan naklen rivâyet etti. İbn Abbâs şöyle dedi: kadın çocuğunu arzederek: Ya Resûlallah! Bunun için hacc var mıdır? diye sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Evet! Sana da ecir (vardır)» buyurdular.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Sabinin Haccının Sahih Olması Ve Onu Hacc Ettirenin Ecri Bâbı
3319-)
Bana Muhammedü'bnü’l-Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize Abdurrahmân rivâyet etti. ki): Bize Süfyân İbrahim b. Ukbe'den, o da Küreyb'den naklen rivâyet eyledi ki, bir kadın bir sabi erz-ederek: Ya Resûlallah! Bunun için hacc var mıdır? diye sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Evet! Sana da ecir (vardır)» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Sabinin Haccının Sahih Olması Ve Onu Hacc Ettirenin Ecri Bâbı
3320-)
Bize İbn'l-Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize Abdurrahmân rivâyet etti. ki): Bize Süfyân, Muhammed b. Ukbe'den, o da Küreyb'den, o da İbn Abbâs'dan naklen bu hadîsin mislini rivâyet etti. Hassaten deve sahipleri mânâsına gelir. Esâs itibariyle on ve daha aşağı adette kullanılır. Medîne-i Münevvere'ye otuz altı mil mesafede bulunan bir yerdir. Kâdî Iyâz: «İhtimâl bu karşılaşma geceleyin olmuş da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i tanıyamamışlar. Yahut gündüz olmuş, fakat onu daha evvel görmedikleri için bilememişlerdir...» diyor. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: «Sana da ecir vardır» sözünden murâd, çocuğu taşıdığı ve ihrâmlıya kaçınılması lâzım gelen şeylerden koruyarak ona ihrâmlı muamelesi yaptırdığı için kadının sevap kazandığını anlatmaktır. diyor ki: «Ulemâmızca sahîh olan kavle göre çocuk nâmına ihrama girecek olan velî, malı hususunda ve-Hlik yapacak olan babası veya dedesi yahut vasi veya hâkim tarafından tayin edilen kayyım yahut bizzat hâkim veya İmâmdır. Annesinin çocuk nâmına ihramı sahîh değildir. Meğer ki, vasisi veya hâkim tarafından tâyin edilmiş kayyımı olsun. Bazıları anne ve asabe olan akrabanın mal hususunda velî olmaları caiz olmasa bile çocuk nâmına ihrama girebileceklerini söylemişlerdir. Bütün bunlar mümeyiz olmayan küçük çocuk hakkındadır. Mümeyyiz olan çocuğa velîsi izin verir ve çocuk kendisi ihrama girer. Velisinin izni olmadan çocuk ihrama girer yahut onun nâmına velî niyet ederse esah olan kavle göre hacc sahîh değildir. Mümeyyiz olmayan çocuk için velînin ihrama girmesi, kalbiyle bu çocuğu ihrâmlandırdım diye niyet etmek suretiyle olur.» şerîf küçük çocuğun haccının sahîh olduğunu delildir. İmâm Mâlik, İmâm Şafiî, İmâm Ahmed ve cumlı»ûr-u ulemâ'ya göre çocuğun haccı mün'akıd ve sahihtir. Yalnız nafile yerine geçtiği için âkil baliğ olduktan sonra imkân bulduğu takdirde hac etmesi lâzım gelir. İmâm-ı A'zam'm: «Çocuğun haccı sahîh değildir» dediği rivâyet olunmuştur. Kâdî İyâz diyor ki: «Çocuklara hacc ettirmenin cevazı hususunda ulemâ arasında ihtilâf yoktur. Bunu yalnız bid'at taifelerinden biri caiz görmemişse de onların kavillerine itibar olunmaz. Hattâ bu kavil Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile ashabının fiilleri ve keza icmâ-ı ümmetle reddedilmiştir. Ebû Hanîfe'nin hilafı çocuğun haccı mün'akıd olup da üzerine hacc ahkâmı ve fidye, ceza kurbanı gibi mükelleflere mahsus şâir ahkâmın terettûb edip etmemesi husûsundadır. Ebû Hanîfe bunların hiçbirini kabul etmiyor ve çocuğun fidye vesâireyi icâb edecek hâllerden sakındırılmasının ta'îîme alıştırmak için yapıldığını söylüyor. Cumhûr ise: Bu hususta çocuğa hacc ahkâmı carîdir. Onun haccı nafile olarak mün'akıddır, diyorlar. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) çocuğun haccını takrir buyurmuştur. Ulemâ bu haccın çocuk baliğ olduktan, sonra farz olacak hacc yerini tutmayacağında müttefiktirler. Yalnız bir fırka şuzûz göstererek çocuğun hacci farz olan hacc yerini tutar demişlerse de ulemâ bunların kavilerine iltifat etmemişlerdir.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Sabinin Haccının Sahih Olması Ve Onu Hacc Ettirenin Ecri Bâbı
3321-)
Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Yezîd fo. Hârûn rivâyet etti. ki): Bize Rabr b. Müslim El-Kuraşî3 Muhammed b. Ziyâd'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi. Ebû Hüreyre şöyle dedi: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize hutbe okuyarak: Ey cemaat! Allah size haca farz kılmıştır. Binâenaleyh hacc edin! buyurdular. Bunun üzerine bir adam ayağa kalkarak: Her sene mi ya Resûlallah? diye sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sükût buyurdu. Hattâ o zât sözünü üç defa tekrarladı. Nihayet: Evet desem (her sene) vâcib olur. Siz de buna güç yetiremezsiniz buyurdu ve şunu ilâve etti: Ben sîzi bıraktığım müddetçe siz de beni bırakın. Sizden önce geçenler ancak çok sual sormaları ve Peygamberleri hakkında ihtilâfa düşmeleri sebebiyle helâk olmuşlardır. Ben size bir şey emrettim mi ondan gücünüzün yettiği kadarını yapın! Bİr şeyden sîzi men ettim mi onu derhal bırakın!» , hadîsi Buhârî «Kitâbü'l-i'tisâmBda tahrîc etmiştir. Yalnız onun rivâyetinde hadîsin baş tarafı zikredilmemiş: sizi bıraktığım müddetçe siz de beni bırakın» cümlesinden itibaren geri kalan kısmı biraz lâfız değişikliği ile nakledilmiştir. (sallallahü aleyhi ve sellem)'e suâl soran zât Akra' b. Habis'tir. Nitekim hadîsin bir rivâyetinde ismi tasrîh edilmiştir. Fıkıh ulemâsı, mutlak emrin tekrar iktizâ edip etmiyeceği hususunda ihtilâf etmişlerdir. Bu hususta dört mezhep vardır. Mutlak emir umûm ve tekrar iktizâ eder. Umûm ve tekrar iktizâ etmez. Lâkin bunlara ihtimâli vardır. İmâm Şafiî'nin mezhebi budur. diyor ki: «Ulemâ-mızca sahîh olan kavle göre emir tekrarı iktizâ etmez. İkinci kavle göre tekrarı iktiza eder. Üçüncü bir kavle göre bir defadan fazlası hakkında beyâna ihtiyâç vardır. Binâenaleyh tekrarı iktizâ ettiğine ve etmediğine hükmolunamaz. Tevakkuf olunur. Bu kavlin sahipleri Bâbımız hadîsiy-le istidlal etmişlerdir. Çünkü mutlak emir tekrarı yahut adem-i tekrarı iktizâ etseydi Hazret-i Akra' Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e sormazdı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) dahi kendisine: Suâle hacet yok. Mutlak emir su mânâya hamledilir, cevâbını verirdi. Emrin tekrar iktizâ ettiğini söyleyenler Hazret-i Akra’ın meseleyi ihtiyâtan ve îzâ-hat almak için sorduğunu iddia ederler.» Hanefîye ulemâsından bâzılarına göre mutlak emir tekrar icâb etmez. Lâkin bir şarta muallâk olur veya bir vasfın sübütuyla mu-kayyed bulunursa tekrar ifâde eder. Hanefîler'in ekserisi tarafından ihtiyar edilen sahih mezhebe göre mutlak emir umûm ve tekrar iktizâ etmez. Onlara ihtimâli de yoktur. Namaz, oruç ve zekât gibi ibâdetlerin tekerrür etmesi sebeplerinin tekerrüründen dolayıdır. Haccın sebebi olan Beyt-i Şerif tekerrür etmediği için ömürde bir defa îfâ etmekle bu babdaki emir yerini bulur. , Hazret-i Akra'in suâli üzerinde şu müteâlâda bulunmuştur: «Hacc lûgatta kasıt mânâsına gelir. Lügat itibariyle bunda tekerrür vardır. Binâenaleyh Hazret-i Akra' bu cihete bakarak haccın her sene tekerrür etmesine ihtimâl vermiş olabilir. Lügat ulemâsından naklettiğimiz bu mânâya bakarak Bazıları ömre'nin vâcib olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre hacc emri lügat ve iştikak itibariyle tekrar iktizâ eder. Halbuki ulemâ haccın ömürde bir defa farz olduğuna icmâ akdetmişlerdir. Binâenaleyh lügat itibariyle tekrar ifâde eden bu emir öm-renin vâcib olmasını iktizâ eyler.» Usûl-ü Fıkıh ulemâsına göre bir şeyden nehy o şeyi devam üzere bırakmayı iktizâ eder. Binâenaleyh Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: bir şeyden nehyettim mi onu derhal bırakın» sözü ıtlâkı üzere bırakılır. Bundan yalnız zaruret hâli müstesnadır. (sallallahü aleyhi ve sellem) sizi bıraktığım müddetçe siz de benî bırakın...» buyurmakla «size bir şey emir veya nehiy etmediğim müddetçe siz de beni bırakın. Bir şey sormayın» yahut «Bir mesele hakkında inceden inceye tafsilât istemeyin. Çünkü bu işin sonu Benî İsrâil'in helâki gibi kötü bir neticeye varabilir» demek istemiştir. Filvaki Allahü teâlâ hazretleri bir sığır kesmelerini Benî İsrail'e emir buyurmuştu. Emre ita-atla herhangi bir sığırı kesseler emir yerini bulurdu. Fakat onlar Öyle yapmadılar. Kesilecek hayvanın rengi nasıl, yaşı kaç olacak gibi birçok sualler sordular. Onların bu isyankâr suallerine karşı Allahü teâlâ hazretleri de kendilerine şiddet gösterdi ve bu yaptıklarından dolayı onları zemmeyledi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Haccın Ömürde Bir Defa Farz Oluşu Bâbı
3322-)
Bize Züheyr b. Harb ile Muhammedü'bnu'l-Müsenriâ rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Yahya yani El-Kattân, Ubeydullah'tan rivâyet etti. ki): Bana Nâfi', İbn Ömer'den naklen haber verdi ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): yanında mahremi olmadıkça üç gecelik yola gitmesin» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Kadının Hacca Ve Diğer Seferlere Mahremle Gitmesi Bâbı
3323-)
Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Nümeyr ile Ebû Üsâme rivâyet ettiler. H. İbn Nümeyr de rivâyet etti. ki):Bize babam rivâyet etti. Bu râviler hep birden Ubeydullah'tan bu isnadla rivâyette bulunmuşlardır. Bekr'in rivâyetinde: «Üç geceden fazla», İbn Nümeyr'iü babasından rivâyetinde: «Yanında mahremi olmaksızın üç günlük yola» ifâdeleri vardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Kadının Hacca Ve Diğer Seferlere Mahremle Gitmesi Bâbı
3324-)
Bize Muhammedu'bnü Râfi' rivâyet etti, ki): Bize İbn Ebî Füdeyk rivâyet etti. ki): Bize Dahhâk, Nâfi'den o da Abdullah b. Ömer'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen haber verdi: ve Âhiret gününe îman eden hiç bir kadına, yanında mahremi olmaksızın üç gecelik yere sefer etmek helâl değildi:.» buyurmuşlar. hadîsi Buhârî «Kitâbü Taksîr'is-Salât»ta rivâyet etmiştir. Hadîsin muhtelif rivâyetleri vardır. Bunların bazılarında, kadının yalnız başına üç gecelik yola diğer bâzılarında üç günlük, bir rivâyette üç geceden fazla, başka bir rivâyette iki günlük, diğer rivâyette bir gecelik, bir rivâyette de bir gün bir gecelik yola gidemiyeceği bildirilmektedir. Ebû Dâvûd'un rivâyetinde kadının yalnız başına bir berîd yani yarım günlük yola gidemiyeceği ifâde buyurulmuştur. Üç gün rivâyetinden murâd geceleriyle birlikte üç gün üç gece rivâyetinden murâd da gündüzleriyle beraber üç gecedir. beyânına göre rivâyetlerdeki bu ihtilâflar soranlardan ve sorulan yerlerden neş'et etmiştir. Beyhakî «Sanki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e kadının mahremsiz olarak üç gecelik yolu gidip gidemiyeceği sorulmuş da hayır cevâbını vermiş; başka bir defa iki günlük yola, daha başka bir defa bir günlük yolu gidip gidemiyeceği sorulmuş, bunların hepsine hayır cevâbını vermişdir. Berîd meselesi de öyledir. Şu halde herkes işittiğini rivâyet etmiş demektir. Bir râvîden muhtelif şekillerde nakledilen rivâyetleri de o râvi birkaç yerde işitmiş ve kimi öyle, kmi böyle rivâyet etmiştir. Bunların hepsi sahihtir...» diyor. nikâhı ebediyyen haram olan demektir. Bâzı rivâyetlerde bu kelimenin yanında zû-rahim de zikredilmiştir. Zûrahim, akraba demektir. Zûrahim-i mahrem nikâhı haram olan akraba ve taallûkaattır. kudreti olan kadına haccın farz olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Kadının bu husustaki kudreti erkeğin kudreti gibidir. Yalnız mahrem meselesinde ihtilâf vardır. İmâm-ı Â'zam'a göre kadına hacc farz olmak için mahremi bulunması şarttır. Meğer ki Mekke'ye üç konak mesafeden yakın olsun. Bu husûsda hadis ulemâsından bir cemaat ile Eshâb-ı Re'y denilen Hanefîye ulemâsı, Hasan-ı Basrî ve İbrahim Nehaî, Sevrî ve A'meş dahi ona muvafakat etmişlerdir. Atâ', Saîd b. Cübeyr, İbn Şîrîn, İmâm Mâlik, Evzâî ve meşhur kavline göre Şafiî kadının, sefer için mahremi bulunmasını değil, emniyeti şart koşmuşlardır. Şâfiîyye ulemâsına göre emniyet koca, mahrem veya güvenilir kadınlarla sağlanır. Kadın ancak bu üç neviden biri ile haccedebilir. Güvenilir bir tek kadın bulmuş olsa onunla haccetmesi farz değildir. Lâkin caizdir. Şâfiîler'ce sahih olan kavil budur. Yine Şâfiîler'den bâzılarına göre güvenilir birkaç veya bir kadın bulursa hac etmesi lâzımgelir. Bazan emniyet vâsıtaları çok olur da kimseye muhtaç olmadan yalnız başına kafileyle birlikte gider ve emniyeti de sağlanır. Fakat Şâfiîlerce meşhur olan kavil birincisidir. Şâfiîye ulemâsı kadının nafile hacc, ziyaret ve ticâret gibi farz olmayan seferleri hakkında ihtilâf etmişlerdir. Bazıları bu gibi seferlere de itimatlı kadınlarla çıkabileceğini söylemiş ekserisi kocasız veya mahremsiz çıkamıyacağma kaail olmuşlardır. «Sahih olan kavil de budur» diyor. Iyâz’ın beyânına göre ulemâ, kadının haccla ömreden başka seferlere mahremsiz çıkamıyacağma ittifak etmişlerdir. Bundan yalnız dâr-ı harpten hicret edenler müstesnadır. Dâr-ı harp küffâr memleketi demektir. Müslüman kadını böyle bir yerden İslâm diyarına mahremsiz dahi hicret edebilir. Bununla öteki seferler arasındaki fark, kadimin dîni ve nefsi hususunda emin olamadığı zaman küfür diyarında yaşamasının bilittifak haram olmasıdır. Haccı geciktirmek bu mânâda değildir. Zira haccın imkân bulur bulmaz îfâ edilmesi meselesi ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bâcî: «Bence bu söylenenler genç kadın hakkındadır. Şehvete mahal olmayan ihtiyar kadın bütün seferlere dilediği şekilde kocasız ve mahremsiz olarak gidebilir.» demişse de Nevevî bu sözü beğenmemiş, kadının yaşlı da olsa şehvete mahal olduğunu, bu bâbda ulemânın (her düşene bir kapan bulunur.) dediklerini hatırlatmıştır. 631-676 Hanefîler'in seferde namazların ikişer rekât kılınması için üç günlük yolu şart koşmalara hususunda bu hadîsle istidlal ettiklerin söyledikten sonra: «Bu istidlal fâsiddir. Zira hadîsler muhtelif şekillerde rivâyet edilmişlerdir...» diyor. Gerçi rivâyetler muhteliftir, fakat Hanefî'lerin istidlalleri fâsid değildir. Bunu anlamak için onların Fıkıh kitaplarına müracaat kâfidir. Saîd b. Keysân ve Zahirî'lerden bir taifeye göre kadının yalnız başına bir konaktan az mesafeye gitmesi caizdir. Bir konak veya daha fazla mesafeye mahremsiz gidemez. Delilleri «Kadın yanında kocası veya mahrem akrabası olmadıkça bir konaklık yere sefer edemez» hadîsidir. Bu hadîsi Beyhakî ile Tahâvî Hazret-i Ebû Hüreyre'den, Ebû Bekre tarikiyle rivâyet etmişlerdir. Tâvûs ve Zahirî'lerden bâzılan kadının yalnız başına uzak yakın hiç bir sefere çıkamıyacağma kaail olmuşlardır. Bunların delilleri de Tahâvî'nin rivâyet ettiği Ebû Hüreyre hadîsidir. Mezkûr hadîste Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): yanında mahremi olmadıkça sefere çıkamaz» buyurmuşlardır. (sallallahü aleyhi ve sellem)'den üç gün müddet kaydıyle rivâyet olunan bütün eserler kadının mahremsiz olarak üç günlük yola gitmesinin haram kılındığında ittifak etmişlerdir. Üç günden az süren yolculuk hakkında ihtilâf vardır. Biz bu hususu ele aldık. Gördük ki mahremsiz üç günlük veya daha fazla sefere çıkmak bu eserlerin hepsiyle nehiy buyurulmuştur. Binâenaleyh bu bâbda seferi üç gün ile tahdid daha azını kadına, mahremsiz olarak mübah. kılmak demektir. Eğer böyle olmasaydı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in üç adedini zikretmesinde bir mânâ kalmaz, mutlak surette mahremsiz seferi nehiy buyururdu. "Hazret-i Âişe'nin mahremsiz sefere çıkaidığı rivâyet olunmuş. Bazıları bununla istidlal ederek kadına mahremsiz seferi tecviz etmişlerse de bu zevatın Hazret-i Âişe hadisi ile istidlalleri doğru değildir. Ayni bunlara şu cevâbı vermiştir: «Hazret-i Âişe ümmü'l-mü'minîn olduğu için ona bütün müslümanlar mahremdir. Kiminle sefer etse mahremiyle gitmiş demektir. Başka kadınlara nisbetle müslüman erkekleri bu hükümde değildir. Bu cevap Ebû Hanîfe tarafından verilmiştir.» rivâyet ettiği İbn Abbâs (radıyallahü anh) hadîsinde bir zâtın Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):e: birlikte hacc etmek isledim. Fakat filân gaza için yazıldım.» dediği; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de: «Sen zevcenle beraber hacc et» buyurduğu görülmektedir. Bu hadis kadının yalnız başına hac cedemiyeceğine açık delildir. Zira kadının yalnız başına hacca gitmesi caiz olsa Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'o zâta: sana ne ihtiyâcı var. O müilümanlarla birlikte hacca gider. Sen işine bak. Yazıldığın gazaya git» derdi. murâd nikâhı ebediyyen haram olan kimselerdir. Zamanımızda Hanefi mezhebinden birçok kadınların hacca ve uzak yakın birçok yerlere kocasız ve mahremsiz gidip geldikleri görülmektedir. Hanefî mezhebine göre bunun caiz olmadığım kendilerine ayrıca hatırlatırız.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Kadının Hacca Ve Diğer Seferlere Mahremle Gitmesi Bâbı
3325-)
Bize Kuteybetu'bnü Saîd ile Osman b. Ebi Şeybe hep birden Cerîr'den rivâyet ettiler. Kuteybe ki): Bize Cerîr, Abdü'l-Melik yani İbn Umeyr'den, o da Kazea'dan, o da Ebû Saîd'den naklen rivâyet etti. Kazea şöyle dedi: Ebû Saîd'den bir hadîs dinledim de hoşuma gitti. Kendisine: Bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den sen mi işittin? di- Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işitmediğim bir şeyi ye sordum. Ebû Saîd: onun üzerinden mi söyliyeceğim? dedi. Kazea ki: Ebû Saîd'î şöyle derken işittim: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Semerleri ancak üç mescide gitmek için bağlayın! Benim şu mescidime, Mescid-i Harâm'a ve Mescid-i Aksâ'ya! buyurdular. Ve yine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: yanında mahremi veya kocası olmaksızın hiç bir zaman iki günlük yola çıkmasın!» buyururken işittim.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Kadının Hacca Ve Diğer Seferlere Mahremle Gitmesi Bâbı
3326-)
Bize Muhammedü'bnü'l-Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Abdülmelik b. Umeyr'den rivâyet etti. ki): Kazea'dan dinledim. ki): Ben Ebû Saîd-i Hudrî'den dinledim. Ebû Saîd: «Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den dört şey işittim; bunlar benim hoşuma gitti, beğendim. (Evvelâ) yanında kocası veya yakın akrabası olmaksızın kadının iki günlük yola gitmesini yasak etti...» dedi ve hadîsin geri kalan kısmını hikâye eyledi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Kadının Hacca Ve Diğer Seferlere Mahremle Gitmesi Bâbı
3327-)
Bize Osman b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Cerîr, Muğîre'den, o da İbrahim'den, o da Sehm b. Mincâb'dan, o da Kazea'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) . Mahremi yanında olmaksızın kadın üç gecelik yere sefer etmesin! buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Kadının Hacca Ve Diğer Seferlere Mahremle Gitmesi Bâbı
3328-)
Bana Ebû Gassân El-Mismaî ile Muhammed b. Beşşâr toptan Muâz b. Hişâm'dan rivâyet ettiler. Ebû Gassân ki): Bize Muâz rivâyet etti. ki): Bana babam, Katâde'den, o da Kazea'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivâyet etti ki, Nebiyullah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Kadın beraberinde mahrem olmadıkça üç gecelik mesafenin üstünde uzağa sefer etmesin!» buyurmuşlar. Bu hadîsi bize İbn'l Müsennâ da rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebî Adiyy, Saîd'den, o da Katâde'den bu isnâdla rivâyet etti ve: «Mahremsiz olduğu halde üç geceden fazla...» dedi. hadîsi Buhârî «Kitâbu's-Salât»ın bir-iki yerinde ve «Ce-zâu's-Sayd»da, Ebû Dâvûd hacc bahsinde, Tirmizî “Kitâbu's-Salât»ta, Nesâî ile İbn Mâce «Kitâbu's-Savm»da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Buhârî'nin rivâyetinde Hazret-i Ebû Saîd'in hoşuna giden dört şeyin neler olduğu hbeyân edilmiştir. Bunlar kadının kocasız veya mahremsiz olarak yalnız başına iki günlük yola sefer edememesi, Ramazan ve Kurban Bayramı günlerinde oruç tutulmaması, iki namazdan yani ikindi ile sabah namazından sonra namaz kılınmaması ve üç mescidden maada dünyâ mescidlerini ziyaret için sefer edilmemesi mes'eleleridir. Bu bâbda İbn Hibbân, İmâm Ahmed, Bezzâr, Taberânî ve. diğer hadîs İmâmları rivâyetler nakletmişlerdir. bağlamak: Seferden kinayedir. Bu hususta deve, at, katır, eşek ve sair vâsıtalarla yürüyerek gitmek arasında fark yoktur. şerif mezkûr üç mescidin pek büyük meziyet ve fazileti hâiz olduklarını beyân etmektedir. Çünkü bu mescidler Enbiyâ-yl Kiram (sallallahü aleyhi ve sellem) hazerâtmın namazgahlarıdır. Bunlarda kılman namazlar şâir mescidlere nisbetle yüzlerce kat faziletli olduğu sahîh hadîslerle haber verilmiştir. Dünyâ mescidlerini ve faziletli yerleri ziyaret için sefere çıkıp çıkılamıyacağı, ulemâ arasında ihtilaflıdır. Nevevî'nin nakline göre cumhûr-u ulemâ sair mescidleri ziyarette bir fazilet olmadığını söylemişlerdir. İbn Battal: «Ulemâya göre bu hadîs mezkûr üç mescidden maada herhangi bir mescidde de namaz kılmayı adayanlar hakkındadır.» demiştir. İmâm Mâlik’e göre bir kimse vasıtasız gidemiyeceği bir mescidde namaz kılmayı nezretse bulunduğu beldenin mescidinde kılar. Fakat Mekke ve Medine mescidleriyle Beyt-i Makdîs'te namaz kılmayı nezreden mutlaka oraya gitmelidir. Yine İbn Battâl’ın beyânına göre sulehânın mescidlerinden birinde namaz kılmak ve teberrükte bulunmak mubahtır. nazaran İmâm Leys herhangi bir mescidde namaz kılmayı nezreden bir kimsenin nezrini o mescidde ifâsı icâb ettiğine kaail olmuştur. Hanbelîler'den bir rivâyete göre böyle bir nezir mün'akıd olmazsa da yemin keffâreti vermek îcab eder. Mâlikîler'den bir rivâyete göre ise yapılan nezre husûsî bir ibâdet taallûk ederse nezri îfâ lâzımdır. Aksi takdirde bir şey lâzım gelmez. Mâlikîler'den Muhammed b. Mesleme hadîste zikri geçen üç mescidden maada yalnız Kubâ mescidine yapılan nezrin îfâsı lâzım geldiğine (sallallahü aleyhi ve sellem) kaail olmuştur. Çünkü Resûlü Ekrem her cumartesi günü bu mescidi ziyaret ederdi. bir cemaat Bâbımız hadîsiyle istidlal ederek hadisde zikri geçen üç mescidden birine gitmeyi nezredenlerîn adaklarını yerine getirmeleri lâzım geldiğini söylemişlerdir. İmâm Mâlik, İmâm Ahmed ve İmâm Şafiî'nin kavilleri de budur. Ebû İshâk-ı Mervezî dahi aynı kavli ihtiyar etmiştir. A'zam'a göre mescide gitmek için yapılan nezri mutlak surette îfâ vâcib değildir. İmâm Şafiî «El-Ümm» nâm eserinde Kâbe'ye yapılan nezrin îfâsı gerektiğini Medine ve Kudüs mescidlerine yapılan nezirlerin îfâsı vâcib olmadığını söylemiştir. İbn'l-Münzir'e göre ise Harameyne yani yani Mekke ve Medine mescidlerine yapılan nezrin îfâsı vâcib, Mescid-i Aksa'ya yapılan nezrin îfâsı lâzım değildir. Bu bâbda daha birçok sözler söylenmiştir. Kâdî Iyâz ile Şâfiî'lerden Ebû Muhammed El-Cuveynî: «Hadîsde zikredilen üç mescidden maada herhangi bir mescidi ziyaret için sefere çıkmak haramdır; nehyin muktezâsı budur.» demişlerse de Nevevî bunun yanlış olduğunu söylemiş, Şâfiîler'ce bunun haram değil mekruh bile olmadığını bildirmiştir. Bâbımız hadîsinin mânâsını te'vîl ederek ; «İtikâf için bu üç mescidden başka yerlere gidilmez» demişlerdir. Zeyniddîn'e göre bu hadîsin en güzel te'vîli ondan yalnız üç mescidin hükmü olup sair mescidlere ziyaret için sefer yapılmamasıdır. Ama başka mescidlerde ilim tahsil etmek, ticâret, gezi, su-lehâ ve ihvanı ziyaret vesâir maksatlarla sefere çıkmak bu hadîsdeki nehye dâhil değildir. Nitekim bu cihet hadîsin bazı tarîklerinde tasrih de edilmiştir. Ebû Saîd'in Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittiği dört şeyi pek beğendiğini cümlesiyle ifâde etmesi te'kîd içindir. Çünkü «A'cebe» ve «Âneka» fiillerinin ikisi de hoşa gitmek mânâsına gelirler. Araplar böyle müteradif kelimeleri beyân ve te'kîd için kullanırlar. şerif kadının yalnız başına sefer edemiyeceğine de delildir.. Ulemânın bu husustaki kavillerini bundan önceki İbn Ömer rivâyetinde görmüştük. Aşağıdaki rivâyetler dahi aynı hükmün delillerindendir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Kadının Hacca Ve Diğer Seferlere Mahremle Gitmesi Bâbı
3330-)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Leys, Saîd b. Ebî Saîd'den, o da babasından naklen rivâyet etti ki, Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): bir müslüman kadına yanında kendisine nikâh haram olan bir adam bulunmaksızın bir gecelik yere sefer etmesi helâl değildir» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Kadının Hacca Ve Diğer Seferlere Mahremle Gitmesi Bâbı
3331-)
Bana Zülıeyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Saîd, İbn Ebî Zi'b'den rivâyet etti. ki): Bize Saîd b. Ebî Saîd, babasından, o da Ebû Hüreyre’den o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. ve Âhiret gününe iman eden bir kadının beraberinde mahrem olmaksızın bir günlük yola gitmesi helâl değildir.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Kadının Hacca Ve Diğer Seferlere Mahremle Gitmesi Bâbı
3332-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Mâlik'e, Saîd b. Ebî Saîd-i Makburî'den dinlediğim, onun da babasından, onun da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum: Resûlüllah ve Âhiret gününe iman eden bir kadının yanında kendisine nikâhı haram olan biri bulunmadıkça bir gün ve bir gecelik yola gitmesi helâl değildir.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Kadının Hacca Ve Diğer Seferlere Mahremle Gitmesi Bâbı
3333-)
Bize Ebû Kâmil-i Cahderî rivâyet etti. ki): Bize Bişr yani İbn Mufaddal rivâyet etit. ki): Bize Süheyl b. Ebi Salih, babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kendisine nikâhı haram olan biri bulunmadıkça bir kadının üç gecelik yola gitmesi helâl değildir.» buyurdular. hadîsi Buhârî «Taksîru's-Salât» bahsinde, Ebû Dâvûd «Kitâbu’l-Hacc»da, Tirmizî «Kitâbu'n-Nikâh»da tahrîc etmişlerdir. Kavilerden Saîd b. Ebî Saîd-i Makburî!-nin babasından rivâyeti üzerinde bâzı hadîs İmâmları söz etmiş, birçok rivâyetlerde babasından kaydının bulunmadığını, Ebû Saîd'in doğrudan doğruya Ebû Hüreyre'den rivâyet ettiğini söylemişlerdir. Fakat Saîd'in babasından rivâyet ettiği hadîsler de çoktur. Bu sebeple «İhtimâl ki Saîd evvelâ Ebû Hüreyre hadîsini babasından dinlemiş, sonra bizzat Ebû Hüreyre'den işitmiş ve bâzan babasından, bâzan da Ebû Hüreyre'den rivâyette bulunmuştur. Onun Ebû Hüreyre'den hadîs dinlediği sabit olmuştur.» demiştir. hadîs de kadının Allah'a ve Âhiret gününe îmân etmekle kayıtlanmasına bakarak Bazıları müslüman olmayan kadınların yalnız başına sefere çıkabileceklerine kaail olmuşlarsa da bu istidlal doğru değildir. Çünkü kadının bu sıfatla anılması yalnız basına sefere çıkmasının haram olduğunu te'kîd suretiyle beyân içindir. Yani kadına ta'rîc suretiyle mahremsiz sefere çıkmaması, çünkü bunun Allah'ın imanın şartına muhalif olduğu bildirilmiştir. Allah'a ve Âhiret gününe iman eden kimsenin Allah tarafından yasak edilen husûsâta riâyet etmesi gerekir. Evzâî ile Leys kadının mahremsiz bir gün ve bir gecelik yola gidemiyeceğine, bundan az bir yola yalnız gitmesinde beis olmadığına bu hadîsle istidlal etmişlerdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Kadının Hacca Ve Diğer Seferlere Mahremle Gitmesi Bâbı
3334-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb hep birden Ebû Muâviye'den rivâyet ettiler. Ebû Küreyb ki): Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da Ebû Sâlih'den, Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivâyet etti. Ebû Saîd Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ve Âhiret gününe iman eden bir kadının beraberinde babası veya oğlu yahut kocası, veya kardeşi, yahut nikâhı haram olan biri olmaksızın üç gün ve daha fazla süren bir sefere çıkması helâl değildir.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Kadının Hacca Ve Diğer Seferlere Mahremle Gitmesi Bâbı
3335-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe İle Ebû Saîd-i Eşecc rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Vekî' rivâyet etti. ki): Bize A'meş bu is-nadla bu hadîsin mislini rivâyet eyledi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Kadının Hacca Ve Diğer Seferlere Mahremle Gitmesi Bâbı
3336-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb ikisi birden Süfyân'dan rivâyet ettiler. Ebû Bekr ki): Bize Süfyân b. Uyeyne rivâyet etti. ki): Bize Amr b. Dinar, Ebû Ma'bed'den rivâyet etti. ki): Ben İbn Abbâs'ı şunu söylerken işittim: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’i hutbe okurken dinledim: Sakın bir adam yanında nikâhı haram akrabası bulunmayan bir kadınla başbaşa kalmasın. Hem kadın yanında mahremi bulunmadıkça sefere çıkmasın! buyuruyordu. Bunun üzerine bir adam ayağa kalkarak: Yâ Eesûlallahî Benim zevcem hacc için yola çıktı. Kendim de filân gazaya yazıldım! dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Git de zevcenle beraber hacc et!, buyurdular.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Kadının Hacca Ve Diğer Seferlere Mahremle Gitmesi Bâbı
3337-)
Bize bu hadîsi Ebû'r-Rebî' Ez-Zehrânî de rivâyet etti. ki): Bize Hammâd Amr'dan bu isnadla bu hadîsin benzerini rivâyet etti,
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Kadının Hacca Ve Diğer Seferlere Mahremle Gitmesi Bâbı
3338-)
Bize İbn Ebî Ömer rivâyet etti. ki): Bize Hişâm yani İbn Süleyman El-Mahzûmî, İbn Cüreyc'den bu isnadla bu hadîsin benzerini rivâyet etti. Ama: bir adam, yanında nikâhı haram olan biri bulunmayan kadınla başbaşa kalmasın.» cümlesini zikretmedi. Abbâs hadîsini Buhârî «Hacc», «Cihâd» ve «Nikâh» bahislerinde tahrîc etmiştir. Hadîsdeki istisna, istisnâ-i münkatı'dır. Zîrâ kadının yanında mahremi bulununca ortada halvet kalmaz. Hadîs-i şerif: bir adam yanında mahremi bulunmayan bir kadınla bir arada oturmasın» takdirindedir. Başbaşa kalmak diye terceme ettiğimiz halvet erkekle kadının kimseningörenıiyeceği bir yerde iki ikiye kalmalarıdır. Mahremden murâd kadına, nikâhı haram olan erkektir. Mamafih kadının da erkeğin de yakm akrabasının kastedilmiş olması muhtemeldir. «Fukahâ'nın kaideleri bu ikinci ihtimâl üzere cereyan eder. Zîrâ bu bâbda kadının mahremiyle erkeğin kızkardeşi, kızı, halası ve teyzesi gibi nikâhları kendisine haram olan kadınlar arasında fark yoktur. Bu gibi hâllerde o kadınla oturmak caizdir.» diyor. mahremleri oğlu, kızkardeşi, annesi ve teyzesi gibi kimselerdir. Hadîs-i şerîf koca ile dahi tahsis edilmiştir. Çünkü kocasının bulunması da mahrem gibidir. Hattâ cevaz hususunda kocanın bulunması evlâdır. hadîsin son rivâyeti Ebû İshâk İbrahim b. Süfyân'in İmâm Müslim'den işitmediği rivâyetlerin de sonuncusudur. Bu hususta Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in traş olanlarla, saç kısaltanlara duâ ettiğini bildiren hadîslerde söz geçmişti.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Kadının Hacca Ve Diğer Seferlere Mahremle Gitmesi Bâbı
3339-)
Bana Hârûn b. Abdillâh rivâyet etti. ki): Bize Haccâc b. Muhammed rivâyet etti. ki): Bize İbn Cüreyc rivâyet etti. ki): Bana Ebû'z-Zübeyr haber verdi. Ona da Aliyyi Ezdi haber vermiş ki, İbn Ömer kendilerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sefere çıkarken devesinin üzerine dosdoğru oturduğu vakit üç defa tekbir getirerek arkasından: bu hayvanı, müsahhar kılan Allah'ı tenzih ederim. Biz buna takat getiremezdik. Şüphesiz ki biz Rabbimize dönücüleriz. Yâ Rabbi! Senden bu seferimizde hayır ve takva, amellerden de senin razı olacaklarını dileriz. Yâ Rabbî! Bu seferimizi bize âsân eyle. Bize onun uzaklığını dür. Allahımİ Seferde arkadaş, ailede vekîl sensin. Allahım! Seferin meşakkatinden, manzaranın kötüye değişmesinden, mal ve âite hususunda kötü dönüşden sana sığınırım!» buyururduğunu, döndüğü vakit dahi aynı duayı okurduğunu: tövbekarlarız, âbidleriz, ancak Rabbimize hamd edenleriz» duasını ziyâde eylerdiğini öğretmiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Bir Kimsenin Hac Seferine Veya Başka Yola Çıkacağı Zaman Okuyacağı Şeyler Bâbı
3340-)
Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize İsmail b. Uleyye, Âsım-i Akvel'den, o da Abdullah İbn Sercis'den naklen rivâyet eyledi. Abdullah Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem) sefere çıkarken seferin meşakkatinden, varılan yerin hüzn âver olmasından, iyi hâlden kötüye dönmekten, mazlumun bed duasından, aile ve malda kötü hâlden Allah'a sığınırdı.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Bir Kimsenin Hac Seferine Veya Başka Yola Çıkacağı Zaman Okuyacağı Şeyler Bâbı
3341-)
Bize Yahya b. Yahya ile Züheyr b. Harb hep birden, Ebû Muâviye'den rivâyet ettiler. H. Hâmid b. Ömer de rivâyet etti. ki): Bize Abdülvâhid rivâyet etti. Her iki râvi Âsım'dan bu isnâdla bu hadîsin mislini rivâyet etmişlerdir. Şu kadar var ki, Abdülvâhid hadîsinde: «mal ve ailede»; (Ebû Muâviye) Muhammed b. Hâzim rivâyetinde ise: «döndüğünde aileden işe başlardı.» cümleleri; her ikisinin rivâyetlerinde: «yâ Rabbî! Seferin meşakkatinden sana sığınırım.» ifâdesi vardır. Takat getirenler demektir. Cümleden murâd: «Bu hayvanı Allahü teâlâ bize râmetmese biz onu sevk ve idareye takat getiremezdik» manasınadır. Meşakkat ve şiddet, keâbeti üzüntüden nefsin değişmesi; münkaleb: Merci1 yani dönülecek yer mânâlarmadır. Sahîh-i Müslim'in ekseri nüshalarında bu şekilde rivâyet olunmuştur. Mamafih şeklinde rivâyeti de vardır. İbrahim Harbî, Müslim'in râvilerinden Âsim'in burada vehmederek kelimeyi «kevn» şeklinde okuduğunu doğrusunun «kevr» olacağını söylemişse de Nevevî buna itiraz etmiş ve her iki rivâyetin doğru olduğunu Tirmizî ile birçok hadîs İmâmlarının hadîsi iki vecihîe rivâyet ettiklerini bildirmiştir. Tirmizî bu hadîsi rivâyet ettikten sonra «kevn» kelimesinin râ ile «kevr» şeklinde dahi rivâyet olunduğunu söylemiş ve: «Bunların ikisinin de izah vec-hi vardır; kevr'in imandan küfre yahut tâattan ma'siyete dönüş mânâsına geldiği söylenir. Kelimenin mânâsı bir şeyden kötüye dönmektir.» Diğer ulemâ bu kelimenin her iki rivâyetine göre mânâ: Doğruluktan dönmek yahut noksanlığı fazlalaştırmakdır demişlerdir. Ulemânın beyânına göre» «Kevr» rivâyeti «Tekvîru'l-imâme» yani sarığı sarmak terkibinden; «Kevn» rivâyeti ise yardımcı fiil «Kâne»nin masdarından alınmıştır ve mevcûd olmak, karar kılmak mânâsına gelir. Mazırî «Kevr» rivâyetine göre dahi hadîsin: «Cemaatin içersinde bulunurken ondan dönmekten sana sığınırım» mânâsına geldiğini söylemiştir. Bâzılarına göre hadîs-i şerif, «Başta dümdüz duran sarığın bozulması gibi dürüst işlerimizin fesada uğramasından sana sığınırız» mânâsına geldiğini söylemişlerdir. Ubeyd diyor ki: «Râvi Âsım'a (kevn) rivâyetine göre mânânın ne olduğu soruldu da: (Sen Arapların (Yani hâli iyi iken ondan döndü dediklerini işitmedin mi?) cevâbını verdi. bedduasından murâd zulümdür. Çünkü beddua zulme karşı yapılır. Hadîs-i şerif zulümden ve zulme sebeb olacak şeylerden kaçınmak lâzım geldiğine işaret etmektedir. Mazlumun bedduası ile Allahü teâlâ arasında perde olmadığı yani o duanın saatında kabul edileceği sahih hadîslerle sabit olmuştur. rivâyetler bütün seferlere çıkarken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in okuduğu bu duayı okumanın müstehab olduğuna delildirler. «Bu bâbda vârid olmuş pek çok zikirler vardır. Ben onları «Kitâbu'l-Eskâr» adlı eserimde topladım» diyor.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Bir Kimsenin Hac Seferine Veya Başka Yola Çıkacağı Zaman Okuyacağı Şeyler Bâbı
3342-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. ki): Bize Ubeydullah Nâfi'den, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti. H.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Hacc Seferiyle Başka Seferlerden Dönen Kimsenin Okuyacağı Dua Bâbı
3343-)
Bize Ubeydullah b. Saîd de rivâyet etti. Bu lâfız onundur. ki): Bize Yahya yani El-Kattân, Ubeydullah'tan, o da Nâfi'den, o da Abdullah b. Ömer'den naklen rivâyet eyledi. Abdullah (radıyallahü anh) Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem) ordulardan yahut seriyye-lerden yahut hacc veya ömre'den döndüğü vakit bir dağ eteğine veya bir bayıra çıktığında üç defa tekbîr alır sonra şöyle derdi: Bir Allah'tan başka ilâh yoktur. Onun şeriki yoktur. Mülk onundur. Hamd de ona mahsustur. Hem o her şeye kaadîrdir. Dönenleriz, tevbekârlarız, âbidleriz, sâcidleriz ancak Rabbimize hamd edenleriz. Allah vaadinde sâdıktır. Kuluna yardım etmiş yek başına bütün hizipleri târmâr etmiştir.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Hacc Seferiyle Başka Seferlerden Dönen Kimsenin Okuyacağı Dua Bâbı
3344-)
Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize İsmail yani İbn Uleyye, Eyyûb'dan rivâyet etti. H. İbn Ebî Ömer de rivâyet etti. ki): Bize Ma'n, Mâlik'ten rivâyet etti. H. İbn Râfi' dahi rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebî Füdeyk rivâyet etti. ki): Bize Dahhâk haber verdi. Bu râvilerin hepsi Nâfi’den, o da İbn Ömer'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den (yukarıki) hadîsin mislini rivâyet etmişlerdir. Yalnız Eyyûb hadîsi müstesna! Çünkü onda tekbîr iki defadır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Hacc Seferiyle Başka Seferlerden Dönen Kimsenin Okuyacağı Dua Bâbı
3345-)
Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize İsmail b. Uleyye, Yahya b. Ebî İshâk'dan rivâyet etti. ki): Enes b. Mâlik şunları söyledi: «Ben ve Ebû Talha Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’le birlikte dönüyorduk, Safiyye de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in devesinin üzerinde, terkisinde idi. Medine'nin dışına geldiğimiz vakit Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Dönenleriz, tevbekârlarız, âbidleriz, ancak Rabb'imize hamd edenleriz» dedi. Artık Medine'ye varıncaya kadar bunu söylemeye devam etti.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Hacc Seferiyle Başka Seferlerden Dönen Kimsenin Okuyacağı Dua Bâbı
3346-)
Bize Humeyd b. Mes'ade rivâyet etti. ki): Bize Bişr b. Mufaddal rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Ebî İshâk Enes b. Mâlik'ten, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen bu hadîsin mislini rivâyet eyledi. Ömer hadîsini Buhârî «Kitâbu'd-Deavât» ile “Kitâbu'l-Cihâd»da, Enes (radıyallahü anh) hadisini «Kitâbü'l-Cihâd», «Kitâbü’l-Edeb» ve «Kitâbü'l-Lİbâs»da; aynı hadîsi Nesâî «Kitâbü’l-Hacc» ile «Kitâbü’l-Yevm ve'l-Leyle»de muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Enes (radıyallahü anh) hadîsinin Buhârî rivâyetinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte Usfân'dan döndükleri, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in terkisinde Safiyye Bînti Huyeyy bulunduğu; deve sürerek ikisi birden yere düştükleri ve Hazret-i Ebû Talha'nın kendilerine yardım ettiği dahi bildirilmektedir. Dağ eteği, yamaç; fedfed: Sert ve yüksek yer mânâsınadırlar Bazıları fedfedin boş sahra mânâsına geldiğini; bir takımları sert ve çakıllı yer demek olduğunu söylemişlerdir. va'dinde sâdıktır» cümlesinden murâd dînini muzaffer kılması akıbetin ehl-i takvanın zaferiyle neticeleneceği vesaire gibi şeyler hakkındaki va'd-i ilâhîdir. Şüphesiz ki Allahü teâlâ hazretleri va'dinden dönmez. yardım etti» ifâdesinden maksat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'dir. diyor ki: Teâlâ Hazretleri insanlar tarafından harp yapılmaksızın bütün hizipleri bizzat hezimete uğratmıştır. Bu hiziplerden murâd Hendek harbinde toplanarak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e karşı elbirliği yapan müşriklerdir. Allahü teâlâ bunların üzerine bir rüzgâr ile görmedikleri melek orduları göndermiştir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in münafıklarla, kalplerinde maraz bulunan ve (Allah ile Resûlü'nün va'dleri ancak bizi aldatmak olmuştur) diyenlerin sözlerini tekzib için (Allah va'dinde sâdıktır) buyurması bu şekilde rabt ve îzâh olımur. Meşhur olan kavle göre hiziplerden murâd Hendek harbinin hizipleridir. Kâdî Iyâz bununla muhtemelen her zaman ve her yerde İslâm'a karşı toplanan küfür hiziplerinin kasdedilmiş olmasını söyleyenler vardır, demektedir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in konuşurken seci' yapmaktan men ettiği halde burada bizzat kendisinin seci' yapmasını müşkü saymışlarsa da kendilerine cevap verilmiş: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in men ettiği seci' kâhinlerin yaptığı tekellüflü ve bâtıl şeyleri tazammun eden seci'lerdir. Hiç tekellüfsüz dile geliveren seci'leri men etmemiş hattâ bunları bazen kendisi de yapmıştır» denilmiştir. hadisler kadının kocasının terkisine binebileceğine, büyüklerin ve ulemânın hizmetlerinde bulunmanın müstehab olduğuna ve sağ salim yoldan dönen bir kimsenin Allah'a hamdü senada bulunarak tevbe etmesi gerektiğine delildirler.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Hacc Seferiyle Başka Seferlerden Dönen Kimsenin Okuyacağı Dua Bâbı
3347-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Mâlik'e, Nâfi'den dinlediğim, onun da Abdullah b. Ömer'den naklen rivâyet ettiği şu hadisi okudum: (sallallahü aleyhi ve sellem) Zü'lhuleyfe'deki Bathâ'da devesini çöktürerek orada namaz kıldı. Abdullah b. Ömer de bunu yapardı.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Hacc Veya Ömreden Döndükten Sonra Zülhuleyfede Mola Vererek Orada Namaz Kılma Bâbı
3348-)
Bana Mısırlı Muhammed b. Rumh b. El-Muhâcir rivâyet etti. ki): Bize Leys haber verdi. H. Kuteybe dahi rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Bize Leys, Nâfi’den rivâyet etti. ki): Ömer, vaktiyle Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in devesini çökerterek namaz kıldığı Zülhuleyfe'deki Bathâ'rîa devesini çöktürürdü.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Hacc Veya Ömreden Döndükten Sonra Zülhuleyfede Mola Vererek Orada Namaz Kılma Bâbı
3349-)
Bize Muhamrâed b. İshâk El-Müseyyebî rivâyet etti. ki): Bana Enes yani Ebû Damra, Mûsâ b. Ukbe'den, o da Nâfi'den naklen rivâyet etti ki: Abdullah b. Ömer hacc veya ömreden döndüğü vakit, vaktiyle Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in devesini çöktürdüğü Zülhuleyfe'deki Bathâ'da devesini çöktürurmüş. hadîsi Buhârî, Ebû Dâvûd ve Nesâî hacc bahsinde tahrîc etmişlerdir. Bu hadîsde «Zülhuleyfe'deki Bathâ» denilmesi, bu isimde başka yerler de bulunduğu içindir. Filhakika Mekke'-de; Zûkaar'da ve Ezher denilen yerde üç Bathâ daha vardır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bazı gazalarında Bathâ-i Ezher'e inmiştir. Bu yerde bir de mescid vardır. Hadîs-i şerifteki Bathâ'dan murâd budur. Medineliler bu yere El-Muarras derler. Resûl-ü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke’den Medîne'ye gelirken burada devesini çöktürmüştür. Bazıları Medine'den Mekke'ye giderken çöktürmüş olmasını muhtemel görmüşlerdir. Mamafih hem giderken, hem gelirken oraya inmiş olması mümkündür. b. Ömer (radıyallahü anh) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in eserlerini en ziyâde araştırmakla şöhret bulan bir sa-hâbî-i celîldir. Devesini vaktiyle Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hayvanından inerek namaz kıldığı bu yerde çöktürmesi de bunu gösterir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Hacc Veya Ömreden Döndükten Sonra Zülhuleyfede Mola Vererek Orada Namaz Kılma Bâbı
3350-)
Bize Muhammed b. Abbâd rivâyet etti. ki): Bize Hatim yani İbn İsmail, Mûsâ yani İbn Ukbe'den, o da Sâlim'den, o da babasından naklen rivâyet ettî ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) istiratgâhında iken ona gelen olmuş ve «Sen gerçekten mübarek Bathâ'dasin» demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Hacc Veya Ömreden Döndükten Sonra Zülhuleyfede Mola Vererek Orada Namaz Kılma Bâbı
3351-)
Bize Muhammed b. Bekkâr b. Reyyân ile Süreye b. Yûnus rivâyet ettiler. Lâfız Süreyc'indir. (Dediler ki): Bize İsmâil b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bana Mûsâ b. Ukbe, Salim b. Abdillâh b. Ömer'den, o da babasından naklen haber verdi ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Zülhuleyfe'deki vadinin içindeki istiratgâhında iken ona gelen olmuş ve: «Sen gerçekten mübarek Bathâdasın demiş.» ki: «Bize Salim de vaktiyle Abdullah'ın devesini çök-tür düğü mescidin igreğinde develerimizi çöktürdü. O da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in istiratgâhını araştırıyordu. Bu yer vadideki mescidin aşağısın dadır. Mescitle kıble arasında, ortadadır.» hadîsi Buhârî «Hacc», «İ'tisâm» ve «Müzârea» bahislerinde; Nesâî «Hacc» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. murâd; «Vâdî-i Akîk»dir. Bu yer hakkında Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz: bu akşam Rabb'imden biri geldi de: Bu mübarek vadide namaz kıl, dedi.» buyurmuşlardır. (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelen ve «Gerçekten sen mübarek Bathâ'dasın» diyen Cibrîl (aleyhisselâm)'dır. Nitekim Beyhakî'nin rivâyetinde Hazret-i Cibrîl'in geldiği tasrîh olunmuştur. Bazı rivâyetlerden anlaşıldığına göre Hazret-i Cibrîl Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e uyku halinde iken gelmiş ve kendisinin mübarek Bathâ'da bulunduğunu söylemiştir. Bundan dolayıdır ki Fahr-i Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz o yerde teberrüken namaz kılar, Mekke'den dönerken dahi geceyi orada geçirerek sabahleyin yola çıkar. Medine'ye gündüzün girilirmiş. Medine'den Mekke'ye giden yolun üzerindedir. Medîne'ye altı mil mesafededir. Akik vadisi Medine'-ye dört günlük mesafededir. kılınan namaz, ihrama girerken kılman namazdan başkadır. Çünkü ihram namazı sünnettir. Bu namaz ise sünnet değil, müstehabdır. İbn Abdi'l Berr: «İmâm Mâlik ile diğer ulemâya göre burada namaz kılmak müstehab ve güzel bir şeydir. Ama haccın sünnetlerinden veya terkinden dolayı fidye lâzımgelen vâcib fiillerinden değildir. İbn Ömer müstesna olmak üzere bütün ulemâya göre orada namaz kılmak güzel bir iştir. İbn Ömer'se bunu sünnetten saymıştır.» demiştir. Nevevî'nin beyânına göre Şâfiîyye ulemâsı orada namaz kılmayan bir kimsenin faziletten mahrum kaldığını fakat günaha girmiş sayılmayacağını söylemişlerdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Hacc Veya Ömreden Döndükten Sonra Zülhuleyfede Mola Vererek Orada Namaz Kılma Bâbı
3352-)
Bana Hârûn b. Saîd El-Eylî rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti. ki): Bana Amr İbn Şihâb’dan, o da Humeyd b. Abdirrahmân'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi. H.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: «beyt-i Şerifi Müşrik Haccetmesin, Çıplak Olan Da Tavafda Bulunmasın» Hadisi İle Hacc-ı Ekber Gününü Beyan Bâbı
3353-)
Bana Harmeletü'bnü Yahya Et-Tûcîbî de rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus haber verdi. Ona da İbn Şihâb Humeyd b. Abdirrahmân b. Avf’dan. o da Ebû Hüreyre'den naklen haber vermiş. Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) Şöyle dedi: «Ebû Bekr-i Sıddîk, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’le veda haccından önce kendisini emîr tayin ettiği Haccda beni birkaç kişilik cemaat içinde Kurban Bayramı günü halka (Bu seneden sonra hiç bir müşrik haccede-mez, çıplak olan bir kimse de Beyt-i Şerifi tavaf edemez) diye ilân etmek için gönderdi.» Şihâb ki: «Humeyd b. Abdirrahmân Ebû Hüreyre hadîsi için Kurban Bayramı günü Hacc-ı Ekber günüdür derdi.» hadîsi Buhârî «Hacc» bahsinde tahrîc etmiştir. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Hazret-i Ebû Bekri Emîrü’l- Hacc yani Hacc kafilesine kumandan tayin buyurması Hicret'in dokuzuncu yılında olmuştur. Bu hâdiseyi Süheylî şöyle anlatır: (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz Tebük seferinden geldiği vakit haccetmek istemişti. Fakat müşriklerin hacclannda ve şirkle yaptıkları telbiyelerinde müslümanlara karışacaklarını, Beyt-i Şerîfi çırılçıplak tavaf edeceklerini hatırladı. Müşrikler bununla içlerinde günah işledikleri ve zulüm yaptıkları elbiselerden sıyrılarak analarından doğdukları gibi olmayı ve bu suretle tavaf yapmayı kasdediyorlardı. Bu sebepten dolayı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) o sene haccetmekten vazgeçti de Hazret-i Ebû Bekr'i Berâe suretiyle hacca gönderdi. Ebû Bekr (radıyallahü anh) kendileriyle ahidnâme imzalanmış olan müşriklere bunları iade etmek vazifesiyle me'mûrdu. Bundan yalnız muayyen bir müddet için ahid veren Benî Bekr kabilesi müstesna idi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sonra Hazret-i Ebû Bekr'in peşinden Ali (radıyallahü anh) da gönderdi. Bunun üzerine Ebû Bekr (radıyallahü anh) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e dönerek: (Benim hakkımda Kur'ân mı nâzil oldu?) diye sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Hayır! Kuran nâzil olmadı lâkın benim tarafımdan ehl-i beytimden bîri tebliğde bulunmasını istedim cevâbını verdi. Hâdiseyi anlatan Ebû Hüreyre diyor ki: Ali (radıyallahü anh) bana Mina'daki evleri dolaşarak Berâe sûresini okumamı emretti. Bağırıyordum. Hattâ sesim kısıldı. Kendisine neyi ilân ediyordun diye soranlar oldu. Dört şeyi, yani Cennet'e mü'minlerden başka kimsenin giremiye-ceğinİ, bu seneden sonra hiç bir müşrikin hacc edemiyeceğinî, Beyt-i Şe-rîfi çıplak bir kimsenin tavafta bulun amiya cağını ve ahidnâme si olanlara dört ay müsaade verildiğini, ondan sonra ahid tanınmıyacağını ilân ediyordum. Müşrikler Berâe sûresini ilân ettiğimi işitince Hazret-i Alî'ye (dört ay sonra göreceksiniz ki amcan oğlu ile aramızda vurup yaralamadan başka hiç bir ahid olmayacaktır.) dediler. Bu müddet zarfında birçok insanlar İslâm'a rağbet göstererek kimi istekli kimi isteksiz onu kabul ettiler.» Abdi'î-Berr'in beyânına göre Hazret-i Ebû Bekr hacc yoluna çıkınca Berâe sûresinin baş tarafı nâzil olmuş, bunun üzerine ashâbdan Bazıları: Ya Resûlallah! Onu Ebû Bekr'e gondersen iyi ederdin! demişler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Onu benim nâmıma ancak ehl-i beytimden biri îfâ eder, buyurmuş. Sonra Hazret-i Alî'yi çağırarak arkadan onu göndermiş. Ali (radıyallahü anh) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin Adbâ' nâmındaki devesine binerek Arc denilen yerde Hazret-i Ebû Bekr'e yetişmiş. Ebû Bekr kendisine: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) seni hacca enrîr mi tayin etti? diye sormuş. Ali (radıyallahü anh): Hayır! Beni yalnız halka Berâe sûresini okumaya gönderdi! cevâbını vermiş. kirâma göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Berâe sûresini Hazret-i Alî'ye vermesinin hikmeti bu sûrede ahdi bozmaktan bahsedildiği içindir. Araplar'in âdetine göre bir ahdi yapandan başkası bozamazdı. Bunu bozmak için en azından yapanın ehl-i beytinden biri bulunmak lâzımdı. İşte Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Arapların bu âdetini hüccetle yıkmak istemiştir. Bazıları Berâe sûresinde Hazret-i Ebû Bekr'in faziletinden bahsedildiği içn Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in mezkûr süreyi başkasına okutmak istediğini söylerler. Ondan aşağı olan erkekler cemaatıdır. Bâzılarına göre rant, içlerinde kadın bulunmamak şartıyla kırk kişiye kadar olan erkekler cemaatıdır, buradaki rivâyetinde bu seneden sonra hiç bir müşrik hacc edemez» denilmiştir. Bu cümle bâzı rivâyetlerde «hacc etmesin», bir rivâyette» sakın hac etmesin» şeklinde te'kîdle ifâde edilmiştir. çırılçıplak hacc ederdiklerinİ Kureyş'ten erkeklerin çıplak erkeklere, kadınların da kadınlara elbise verirdiklerini hacc bahsinde geçen bir hadîsde görmüştük. Câhiliyyet devrinde Beyt-i Şerîf'i kadınlar da çıplak olarak tavaf ederlermiş. Ekber gününden murâd ne olduğu ulemâ arasında ihtilaflıdır, İmâm Mâlik, İmâm Şafiî ve cumhûr-u ulemâ ya göre Kurban Bayramı günüdür. Bazıları, arefe günü olduğunu söylemişlerdir. Bu kavil İmâm Şafiî'den dahi rivâyet olunmuş-sa da şafiî mezhebinde ma'rûf değildir. ulemânın beyânına göre Hacc-ı Ekber tâbiri Haccı Asğardan ihtiraz içindir. Ekber: Büyük hac; Haccı asğar: Küçük hac mânâsına gelir. Küçük Hac'dan murâd ömredir. Şu halde kıran ve müt'aya niyet edenlerin haccına mukabele suretiyle büyük hac denilmiş oluyor. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: seneden sonra hiç bir müşrik hacc edemez» sözü Teâlâ hazretlerinin ; ancak ve ancak necistirler. Binâenaleyh bu seneden sonra Mescid-i Harâm'a yaklaşmasınlar." Sure âyet-i kerîmesine muvafıktır. Mescidi Haram'dan murâd bütün Harem-i Şerif'tir. Binâenaleyh hiç bir müşriğin, hiç bir hâlde Harem-i Serîf'e girmesi mümkün olmadığı gibi, bu âyetin nüzûlundan sonra zımmîlerin orada ikâmet etmesi dahi memnu'dur. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): hıristiyanları Arap yarımadasından çıkarın» buyurmuştur. Hanefîler'e göre zimmîlerin Mescid-i Haram'a yahut başka bir mescide girmelerinde beis yoktur. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) sakîf hey'etini mescidde misafir etmiş ve: üzerinde onların pisliğinden bir şey yoktur.» buyurmuştur. Sakîf hey'eti kâfirlerden müteşekkildi. Hanefîler âyet-i kerimeyi: «Müşrikler Mescid-i Harâm'a istilâ maksadıyle yahut âdetleri veçhile çıplak tavaf etmek için giremezler.» şeklinde te'vîl etmişlerdir. Ancak Aynî Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: hıristiyanları Arap yarımadasından çıkarın» hadîs-i şerifini ölüm döşeğinde söylediğini bildirmiş bu hususta başka bir şey söylememiştir. Bundan onun da gayrimüslimlerin Harem-i Şerife giremeyeceklerine kaail olduğu sezilmektedir. Mâlik. Şafiî ve bir rivâyette Ahmed b. Hanbel: «Beyt-i Şerîf-i çıplak kimse tavaf edemez» cümlesiyle istidlal ederek tavaf esnasında avret yerini Örtmenin şart olduğunu söylemişlerdir. Ebû Hanîfe ile ikinci rivâyete göre İmâm Ahmet çıplak tavaf eden kimsenin kurban kesmek suretiyle haccını tamam edebileceğine kaail olmuşlardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: «beyt-i Şerifi Müşrik Haccetmesin, Çıplak Olan Da Tavafda Bulunmasın» Hadisi İle Hacc-ı Ekber Gününü Beyan Bâbı
3354-)
Bize Hârûn b. Saîd El-Eylî ile Ahmed b. Îsâ rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti. ki): Bana Mah-rametü'bnü Bükeyr, babasından naklen haber verdi. ki): Yûnus b. Yûsuf'u İbn'l-Müseyyeb'den naklen onun şöyle dediğini söylerken işittim: Âişe dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): gününden maada Allah'ın bir kulu cehennemden en fazla âzâd ettiği hiç bir gün yoktur. Filhakika Teâlâ Hazretleri Kurbiyet gösterir; sonra böyielerİ ile meleklere mubohât ederek: Bunlar ne düedİ? diye sorar.» buyurdular. beyânına göre kurbiyet göstermekten murâd Allah'ın rahmet ve ikramının yakınlığıdır. Kâdî Iyâz bu hadîsin «Teâlâ hazretlerinin birinci semâya nûzülü» hadîsinde olduğu gibi te'vîl edileceğini söylemiş ve ; «Bundan meleklerin yeryüzüne yahut semâya rahmet indirmeleri ve Allahü teâlâ’nın emriyle iftihar etmeleri de kasdedil-miş olabilir.» demiştir. şerîf burada muhtasaran rivâyet olunmuştur. Abdürrezzâk «Müsned»inde onu Hazret-i İbn Ömer'den mufassal olarak tahrîc etmiştir. Onun rivâyetinde bas tarafı şöyledir: ki Allah (m rahmeti) alt semâya iner de Allah hacılarla meleklere mubâhât ederek: Bunlar benim kullarımdır. Bana pejmürde kıyafetle toz toprak İçinde gelmişler, rahmetimi umuyor; azabınıdan korkuyorlar. Halbuki beni görmüş değillerdir. Acaba görmüş olsan ne yaparlar!..» şerif Arefe gününün faziletine delildir. diyor ki: «Bir adam (Günlerin en faziletlisinde karısının boş olduğunu söylese ulemâmızdan bir kavle göre kadın cuma günü boş olur. Çünkü: Müslim'in «Sahîh»inde görüldüğü veçhile Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): güneş doğan en hayırlı gün Cuma günüdür) buyurmuştur. Esah olan ikinci kavle göre kadın Arefe günü boş olur. Bu kavlin delili Bâbımız hadîsidir. Cuma hadîsi (hafta günlerinin en faziletlisi cuma'dır) şeklinde te'vîl olunur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Hacc, Ömre Ve Arafe Gününün Fazileti Bâbı
3355-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Mâlik'e, Ebû Bekr b. Abdirrahmân’ın âzadlısı Sümeyy'den dinlediğim, onun da Ebû Sâlih-i Semmûm'dan, onun da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ikinci bir ömreye kadar yapılan günahların keffârefidir Hacc-ı mebrârun İse Cennetten başka karşılığı yoktur.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Hacc, Ömre Ve Arafe Gününün Fazileti Bâbı
3356-)
Bu hadîsi bize Saîd b. Mansûr ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe, Amru'n-Nâkıd ve Züheyr b. Harb da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Süfyân b. Uyeyne rivâyet etti. H. Muhammed b. Abdilmelik El-Emevî dahi rivâyet etti. ki): Bize Abdülâziz b. Muhtar, Süheyl'den rivâyet etti. H, İbn Nümeyr de rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti, ki): Bize Ubeydullah rivâyet etti. H rivâyette selâm vermek yerine «Güzel söz söylemekdir» denilmiştir. başka karşılığı yoktur» cümlesinden murâd: Bu suretle hacc edene mükâfatının asla noksan verilmiyeceğini, günahları affedilerek mutlaka Cennet'e gireceğini beyândır. ömrenin sevabı hakkında birçok hadîsler vârid olmuştur. Tirmizî'nin rivâyet ettiği Abdullah b. Mesûd hadîsi ile İbn Mâce'nin rivâyet ettiği Ömer hadîsi İmâm Ahmed'îe Nesâî'nin rivâyet ettikleri Abdullah b. Nubeyş hadîsi ve Haris b. Ebî Üsâme'nin rivâyet ettiği Ümmü Seleme hadîsi Bâbımızda bundan sonra görülecek Ebû Hüreyre hadîsi bunlar meyânındadır. ulemâ'ya göre Ömreyi bir sene içinde tekrar tekrar yapmak müstehabdir. İmâm Mâlik ile ekseri Malikiyye ulemâsına göre bir senede birden fazla ömre yapmak mekruhtur. Kâdî Iyâz ile diğer bazı ulemâ bir ayda bir ömreden fazla yapılamıyacağına kaail olmuşlardır. Hanîfe'ye göre ömre senenin yalnız beş gününde, yani arefe. bayram ve teşrik günlerinde mekruhtur. İmâm Ebû Yusuf dört günde yani arefe ile teşrik günlerinde mekruh olduğunu söylemiştir. Şâir günlerde ömre yapılabilir. beyânına göre Şâfiîlerle, Mâlikîler, Hanbelîler ve cumhûr-u ulemâ arefe, bayram ve teşrik günlerinde dahi ömre yapmanın mekruh olmadığını söylemişlerdir. Onlara göre ömre yalnız hacc esnasında yapılamaz. Hacc bittikten sonra senenin her gününde Ömre yapmak caizdir. vâcib olup olmadığında dahi ihtilâf vardır. Şâfiîler'-le cumhûr_u ulemâ'ya göre vâcibdir. Bu kavil Ömer, İbn Ömer ve İbn Abbâs (radıyallahü anh) hazerâtı ile tabiînden Tâvûs, Atâ’ Saîd b. El-Müseyyeb, Saîd b. Cübeyr; Bize Ebû Küreyb dahi rivâyet etti. ki): Bize Vekî' rivâyet eyledi. H. Muhammedü'bnü'l-Müsennâ da rivâyet etti. ki): Bize durrahman rivâyet eti. Bunlar toptan SÜfyân'dan ve bütün râviler Sümeyy'den, o da Ebû Salih'ten, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen Mâlik hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlardır. hadîsi Buhârî, Tirmizî ve Nesâî «Kitâbü'l-Ömre»de tahrîc etmişlerdir. ikinci bir ömreye kadar yapılan günahlara keffâret olması küçük günahlar hakkındadır. Nitekim Cum'a'nın ikinci Cum'a'ya kadar işlenen günahlara keffâret olması da bu kabildendir. Hadîsin zahirine bakılırsa günahlara keffâret olan ömre birinci ömredir. Çünkü kendisinden haber verilen ömre odur. Fakat mânâya nazaran günahlara keffâret olan. ömre ikincisidir. Zira günahlar iki ömre arasında işlenecektir. Birinci ömrenin keffâret olması günahların işlenmeden affını iktizâ edeceği için zahirin hilâfına görülmektedir. Mebrûr'dan murâd ne olduğu ihtilaflıdır. Ulemâdan bâzılarına göre içersine günah karışmayan haccdır. Bazıları makbul hacc, bir takımları da içersine riya, fisk-u fücur karışmayan hacc demek olduğunu söylemişlerdir. Ardından günah işlenmeyen haccdır diyenler de vardır. Muhammed b. Münkedir'in Hazret-i Câbir'den rivâyet ettiği bir hadisde Hacc-ı Mebrûr bu kavillerin hiçbirine uymayan bambaşka bir şekilde tefsir olunmuştur. Mezkûr hadîsde şöyle denilmektedir: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Hacc-ı Mebrûr'un Cennet'ten başka karşılığı yoktur, buyurdu. Kendisine: Ya Resûlallah! Haccın Mebrûr'u nasıl olur? diyenler oldu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Herkese selâm vermek ve yemek yedirmektir, buyurdular.» Basrî, Mesrûk, İbn Şîrîn, Şa'bî, Ebû Bürdele'bni Ebî Mûsâ, Abdullah b. Şeddâd , Sevrî , İmâm Ahmed İshâk, Ebû Ubeyd ve Dâvûdu Zahiri'den de rivâyet olunmuştur. Hanîfe , İmâm Mâlik ,Ebû -Sevr ve İbrahim Nehai ömrenin sünnet olduğuna kaaildirler.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Hacc, Ömre Ve Arafe Gününün Fazileti Bâbı
3357-)
Bize Yahya b. Yahya île Züheyr b. Harb rivâyet ettiler. Yahya (Bize haber verdi), Züheyr ise (Bize rivâyet etti.) tâbirlerini kullandılar. (Züheyr dedi ki): Bize Cerîr, Mansûr'dart, o da Ebû Hâzim'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle kimse şu Beyt'e gelir de- kötü sözler söylemez ve günah İşlemezse demiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (memleketine) annesinin doğurduğu gibi döner.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Hacc, Ömre Ve Arafe Gününün Fazileti Bâbı
3358-)
Bize bu hadisi Saîd b. Mensur da Ebû Avane, Ebû’l-Ahvas'tan rivâyet etti. H. Ebû Bekr b. Ebî Şeybe dahi rivâyet etti. ki): Bize Ve-Uî', Mis'ar île Süfyân’dan rivâyet etti. H. İbn'l-Müsennâ da rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu’be rivâyet eyledi. Bu râvilerin hepsi Mansûr'dan bu isnâdla rivâyette bulunmuşlardır. Hepsinin hadislerinde: kimse hacc eder de kötü sözler söylemez ve günah işlemezse.» cümlesi vardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Hacc, Ömre Ve Arafe Gününün Fazileti Bâbı
3359-)
Bize Said b. Mansûr rivâyet etti. ki): Bize Hüşeym, Seyyâr'dan, o da Ebû Hâzim'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadîsin mislini rivâyet etti. hadîsi Buhârî, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce hacc bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: «Şu Beyt» buyurması bu hadîsi Mekke'de söylediğine delâlet eder. fili «YerÜs», «Yerfes» ve «Yürfis» şekillerinde de okunabilir se de meşhur olan kıraati kitabımızda olduğu gibi «Yerfüs»dür. Masdarı «Rafs» gelir. Bundan alınan isim ise «Rafes»dir. Cumhûru ulemâ'ya göre «Rafes»den murâd, cimâ'dır. Bâzan bundan kötü söz, bâzan da cima' lâfı kasdedilir. Bir takımları: «Rafes» «Kadınların yanında cima' îâfı etmektir» demişlerdir. Ezheri bu kelime hakkında şunları söyler: «Mezkûr kelime, erkeğin kadından dilediği her şeyi ifâde eden cem'iyyetli bir sözdür» Evvelce de işaret ettiğimiz veçhile şeriatın hududu dışına çıkmaktır. Böyle bir kimseye fâsık derler. Bazıları buradaki «Fısk»tan Allah'tan başkası nâmına kurban kesmek kastedildiğini söylemişlerdir. Bu kelimeye haram işlemek, yalan söylemek ve söğmek mânâlarını verenler de olmuştur. şerife vararak rafes ve füsûk yapmadan hacc eden kimsenin anasından doğduğu gibi dönmesi günahları affedildiği içindir. Zahirine bakılırsa böyle bir kimsenin büyük küçük bütün günahları affedilecektir. Fakat ulemâ bunun yalnız Allah hakkına âid günahlara mahsûs olduğunu söylemişlerdir. Çünkü kul hakları ancak helâllaşmak suretiyle affolunur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Hacc, Ömre Ve Arafe Gününün Fazileti Bâbı
3360-)
Bana Ebû't-Tâhir ile Harmeletü'bnü Yahya rivâyet ettiler, (Dediler ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bize Yûnus b. Yezîd, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. Ona da Aliyyu'bnü Hüseyn, ona da Amr b. Osman b. Affân, Üsâmetü'bnü'Zeyd İbn Hârise'den naklen haber vermiş ki Üsâme: Resûlallah! Mekke'deki evine inecek misin? diye sormuş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Akîl bize ev, yer bıraktı mı ki!? cevâbını vermiş. ile Tâlib, Ebû Tâlib'e mirasçı olmuş; Ca'ler ile Ali miras diye bir şey almamışlardı. Çünkü onlar müslüman idiler. Akil ile Tâlib ise kâfir bulunuyorlardı.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Hacının Mekkeye İnmesi Ve Mekke Evlerinin Miras Olarak Alınması Bâbı
3361-)
Bize Muhammedü'bnü Mihrân Er-Râzî ile İbn Ebî Ömer ve Abd b. Humeyd toptan Abdürrezzâk'tan rivâyet ettiler. İbn Mihrân ki): Bize Abdürrezzâk Ma'mer'den, o da Zührî'den, o da Aliyyu'bnü Hüseyn'den, o da Amr b. Osman'dan, o da Üsâmetübnü Zeyd'den naklen rivâyet etti. (Üsâme şöyle dedi): Resûlallah! Yarm nereye ineceksin? dedim. Bunu haccı esnasında Mekke'ye yaklaştığımız zaman söyledim. Resûlüllah bize ev bıraktı mı ki!?» cevâbını verdi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Hacc
Konu: Hacının Mekkeye İnmesi Ve Mekke Evlerinin Miras Olarak Alınması Bâbı