Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı
3663-)
Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize îs-mâîl b. İbrahim rivâyet etti. H. Muhammed b. Abdiltâh b. Nümeyr de rivâyet etti. ki): Bize İsmâîl rivâyet etti. H. Süveyd b. Saîd dahi rivâyet etti. ki): Bize Mu'temir b. Süleyman rivâyet etti. Her iki râvi Eyyûb'dan, o da İbn Ebî Müleyke'den, o da Abdullah b. Zübeyr'den, o da Âişe'den naklen rivâyette bulunmuşlardır. Âişe şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ve iki defa emmek hürmet isbât etmez.» buyurdular. ile Züheyr: «Şüphesiz ki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu» tâbirini kullandılar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Bir Ve İki Defa Emme Hakkında Bir Bab
3664-)
Bize Yahya b. Yahya ile Amru'n-Nâkıd ve İshâk b. Ib-râhîm hep birden Mu'temir'den rivâyet ettiler. Lâfız Yahya'nındır. (Dediler ki): Bize Mu'temir b. Süleyman, Eyyûb'dan naklen haber verdi. O da Ebû'l-Halîl'den, o da Abdullah b. Hâris'den, o da Ümmü'l-Fadl'dan naklen rivâyette bulunmuş. Ümmü’l-Fadl şunu söylemiş: bedevi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) benim evimde iken, onun yanına girdi de: Yâ Nebiyyallâh! Benim bir karım vardı; üzerine bir daha evlendim. Derken birinci karım yeni zevcemi bir veya iki defa emzirmiş olduğunu söyledi; dedi. Bunun üzerine Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem): ve iki defa emzirmek hürmet isbât eimez.» buyurdular. Amr kendi rivâyetinde: «Abdullah b. Haris b. Nevfel'den naklen» dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Bir Ve İki Defa Emme Hakkında Bir Bab
3665-)
Bana Ebû Gassân el-Mismaî rivâyet etti. ki): Bize Muâz rivâyet etti. H. İbnü'l-Müsennâ ile İbnü Beşşâr da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muâz fo. Hişâm rivâyet etti. ki): Bana babam, Katâde'den, o da Ebû’l-Halîl Salih b. Ebî Meryem'den, o da Abdullah b. Hâris'den, o da Ümmü'l-Fadl'dan naklen rivâyet eyledi ki, Benî Âmir b. Sa'saa'dan bir zât: Yâ Nebiyyâllah, bir defa emmek hürmet isbât eder mi? diye sormuş, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Hayır!» cevâbını vermiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Bir Ve İki Defa Emme Hakkında Bir Bab
3666-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Bİşr rivâyet etti. ki): Bize Saîd b. Ebî Arûbe, Katâde'den, o da Ebû’l-Halü'den, o da Abdullah b. Hâris'den naklen rivâyet etti ki, Ümmü’l-Fadl Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: «Bir veya iki rad'a yahud bir veya iki massa hürmet isbât etmez.» buyurduğunu rivâyet etmiş. Bize bu hadîsi yine Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrahim hep birden Abdetü'bnû Süleyman'dan, o da İbn Ebî Arûbe'den bu isnâdla rivâyette bulundular, İshâk, İbn Bişr rivâyeti gibi: «İki rad'a yâhud iki massa» dedi. İbnü Ebî Şeybe ise: «İki rad'a ve İki massa» şeklinde söyledi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Bir Ve İki Defa Emme Hakkında Bir Bab
3668-)
Bize İbn Ebî Ömer rivâyet etti. ki) ; Bize Bişr b. Seriy rivâyet etti. ki) ; Bize Hammâd b. Seleme, Katâde'den, o da Ebû'l-Halîl'den, o da Abdullah b. Haris b. Nevfel'den, o da Ümmü'l-Fadl'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyette bulundu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ve iki imlâca hürmet isbât etmez» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Bir Ve İki Defa Emme Hakkında Bir Bab
3669-)
Bana Ahmed b. Saîd ed-Dârimî rivâyet etti, ki): Bize Habbâri rivâyet etti. ki): Bize Hemmâm rivâyet etti. ki): Bize Katâde, Ebû'l-Halü’den, o da Abdullah b. Hâris'den, o da Ümmü'l-Fadl’dan naklen rivâyet etti. Bir adam Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem). Bir defa emmek hürmet isbât eder mi? diye sormuş da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): cevâbını vermiş. imlâce ve rad'a: Emmek mânâsına gelen müteradif kelimelerdir Bazıları massa İle imlâce arasında fark görmüş: «massa» emmek; «imlâce» ise emzirmek mânâsına gelir.» demişlerdir. Bâbın bütün rivâyetleri çocuğun-bir veya iki defa emmesiyle radâ' hükmünün sabit olmayacağına delâlet ediyor. Maamâfih mesele ulemâ arasında ihtilaflıdır. Hazret-i Âişe (radıyallahü anha) ile Şafiîler'e göre beş defa emmeden süt hükmü sübût bulmaz. Delilleri bu bâbtan sonra gelecek Hazret-i Âişe hadîsidir. Cumhûr-u ulemâya göre bir defa emmekle hükmü sabit olur. Bu kavli İbn'l-Münzir, Hazret-i Alî, İbn Mes'ud, İbn Ömer, İbn Abbâs (radıyallahü anh) ile Atâ , Tâvûs, Saîd b. el-Müseyyeb, Hasan-ı Basri, Mekhûl, Zührî, Katâde, Hakem, Hammâd, İmâm Mâlik. Evzâî, Sevrî ve Ebû Hanîfe hazerâtından rivâyet etmiştir. Sevr, Ebû Ubeyd, İbn'l-Münzir ve Dâvûd-u Zahirî: «Süt hükmü üç defa emmekle sabit olur; bundan azı hiç bir hüküm ifâde etmez.» demişlerdir. beyanına göre İmâm Mâlik: emziren anneleriniz de (size haramdır) âyet-i kerîmesiyle istidlal etmiştir. Mezkûr âyette sayı zikredilmemiştir. Zahirî Bâbımız hadîsinin mefhumu muhalifi ile istidlal etmiş; bu hadîsin âyet-i kerîme'yi beyân ettiğini söylemiştir. bâbda Mâlikîler'le Şafiîler arasında bir hayli i'tiraz ve cevaplar cereyan etmiştir. Iyâz bâzılarının şâzz olarak «on defadan az emmekle radâ' hükmü sabit olmaz» dediklerini söylemişse de bu kavl bâtıl ve merduddur. göre müddeti içinde emzirilmek şartı ile sütün azı da çoğu da hürmet isbat eder. Delilleri İmâm. Mâlik'in istidlal ettiği âyet-i kerîmesiyle: haram olan her şey radâan da haramdır.» hadîs-i şerifidir. Mezkûr âyet ve hadiste sütün mikdârı hakkında tafsilât verilmemiştir. Binaenaleyh bu bâbta onun azı çoğu müsavidir. Ahmed'den biri Hanefîler’in, diğeri Şafiîler'in gibi olmak üzere iki kavl rivâyet olunmuştur. meselesi cidden dikkat edilmesi lâzım gelen bir meseledir. Kadınların zaruret yokken rastgele bir çocuğu emzirmemeleri îcâbeder. Emzirdikleri vakit dahi bunu iyice bellemeli, ihtiyaten yazmalı ve komşulara ilân etmelidirler. Aksi takdirde mesele unutulur; ve günün birinde iki süt kardeşin evlenmesi hatâsına düşülebilir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Bir Ve İki Defa Emme Hakkında Bir Bab
3670-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Mâlik'e, Abdullah b. Ebî Bekr'den dinlediğim, onun da Amra'dan, onun da Âişe’den naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum: (Bilinen on defa emzirme hürmet isbât edef.) âyeti, indirilen Kur'ân meyânında idi; sonra bu adet beş ma'lum emme ile neshedildi; hattâ Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu on sayısı Kur'ân meyânın-da okunurken vefat etti; demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Tahrimin Beş Defa Emmekle Sübüt Bulması Bâbı
3671-)
Bize Abdullah b. Meslemete'l-Ka'nebî rivâyet etti. ki) ; Bize Süleyman b. Bilâl, Yahya yani İbn Saîd'den, o da Amra'dan naklen rivâyet etti. Amra Hazret-i Âişe'yi, haram kılan sütü anlatırken dinlemiş. ki): Âişe şunu söyledi: on defa emme.» âyeti Kur'ân'da nâzil olmuştur. Sonra «Beş ma'lûm emme.» âyeti de nâzil oldu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Tahrimin Beş Defa Emmekle Sübüt Bulması Bâbı
3672-)
Bize bu hadîsi Muhammed b. El-Müsennâ da rivâyet etti. ki): Bize Abdülvehhâb rivâyet etti. ki): Ben Yahya b. Saîd'den dinledim. ki): Bana Amra: Bu hadîsin mislini söylerken Âişe'den dinledim, diye haber verdi. Âişe'nin bu rivâyetlerinden anlaşılan mânâ şudur: Süt hakkında indirilen ilk âyette süt hükmünün on defa emmekle sabit olacağı bildirilmiştir. Sonra bu âyet süt hükmünün beş defa emmekle sübut bulacağını bildiren âyetle neshedilmiştir. Bilâhare (beş defa âyetinin tilâveti de neshedilmiş, fakat hükmü kalmıştır. Ancak son nesih o kadar gecikmiş ki. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in vefatında sahabeden bazıları bunu duymadıkları için âyeti hâlâ Kuran diye okurlarmış. Tilâvetin neshedildiğini duyunca artık onu okumaz olmuşlar. Şâfiîler bu hadisle istidlal ederek: «radâ» hükmü çocuğu ayrı ayrı zamanlarda doyuncaya kadar beş defa emzirmekle sabit olur.» demişlerdir. Yani onlara göre beş defa emmenin radâ' hükmünü isbât ettiğini bildiren âyetin tilâveti neshedilmişse de hükmü bâkîdir. Bu mesele: erkekle ihtiyar kadın zinâ ederlerse onları hemen recmedin!» âyetine benzer. Mezkûr âyetin dahi tilâveti neshedilmiş; fakat hükmü bakidir. Hattâ Hazret-i Âişe (radıyallahü anha)'nin: hüküm benim yatağımın altında bulunan bir sahîfede vazıh idi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dünyadan gidince biz onu techiz-u yekfîm ile meşgul olurken tavuklar girerek bu sahîfeyi yemişler.» dediği rivâyet olunur. Kemâl b. Hümam (788-861). «Fethû'l-Kadîr- adlı eserinde Şafiîler'in bu istidlaline cevap vermiş; âyetin yalnız tilâveti değil, hükmü de nesh edildiğini bildirmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Tahrimin Beş Defa Emmekle Sübüt Bulması Bâbı
3673-)
Bize Amru'n-Nâkıd ile İbn Ebî Ömer rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Süfyân b. Uyeyne, Abdurrahman b. Kâsım'den, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe (radıyallahü anka) Şöyle dedi: Sehle binti Süheyl Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek: Ya Resûlallah! Ben Ebû Huzeyfe'nin âzâdlısı Sâlim'in yanıma girmesinden Ebû Huzeyfe'nin yüzünde hoşnudsuzluk görüyorum; dedi. (sallallahü aleyhi ve sellem): «Onu emzir!» buyurdu. Sehle Koskoca adam olduğu halde onu nasıl emziririm? dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gülümsedi ve: «Onun koskoca odam olduğunu biliyorum.» cevâbını verdi. kendi hadîsinde: «Salim Bedir gazasında bulunmuştu.» cümlesini ziyâde etti. îböi Ebî Ömer'in rivâyetinde ise: «Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) güldü» ibaresi vardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Büyük İnsanın Süt Emmesi Bâbı
3674-)
Bize İshâk b. İbrahim El-Hanzalî ile Muhammed b. Ebî Ömer hep birden Sekafî'den rivâyet ettiler. İbn Ebî Ömer dedi ki: Bize Abdülvehhâb Es-Sekafî, Eyyûb'dan, o da İbn Ebî Müleyke'den, o da Kaa-sim'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etti ki, Ebû Huzeyfe'nin âzâdlısı Salim, evlerinde Ebû Huzeyfe ile ailesinin yanında bulunuyormuş. Derken Sehle bin ti Süheyl, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek: Salim artık erkeklik çağma geldi; ve erkeklerin akıl ettikleri şeylere akıl erdirmeye başladı ama hâlâ yanımıza giriyor. Zannediyorum ki, bundan mutlaka Ebû Huzeyfe'nin hatırına bir şey geliyor; demiş. üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: «351 im'i emzır; ona haram o! da Ebû Huzeyfe'nin hatırına gelen şey gitsin!» buyurmuş. bunu yapmış; ve) dönerek: Ben onu emzirdim; Ebû Huzeyfe'nin hatırına gelen şey de gitti; demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Büyük İnsanın Süt Emmesi Bâbı
3675-)
Bize İshâk b. İbrahim ile Muhammed b. Râfi' rivâyet ettiler. Lâfsa İbn Râfi'indir. ki): Bize Abdürrezzak rivâyet etti. ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi. ki): Bize İbn Ebî Mü-leyka haber verdi. Ona da Kâsım b. Muhammed b. Ebî Bekr; ona da Âişe haber vermiş ki, Sehle binti Süheyl b. Amr, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek Ebû Huzeyfe'nin âzâdlısı Sâlim için: Ya Resûlallah! Sâlim evimizde bizimle beraber bulunmaktadır. Ama artık erkeklik çağına erişti. Erkeklerin bildiğini biliyor; demiş. (sallallahü aleyhi ve sellem) . «Onu emzir; kendisine haram ol.» buyurmuş. İbn Ebî Müleyke ki: Bunun üzerine Kâsım'e hürmeten bir sene yâhud bir seneye yakın bir müddet bu hadîsten kimseye bahsetmeden durdum. Sonra Kâsım'e rastlayarak: Sen bana bir hadîs söylemiştin; ben onu hâlâ kimseye rivâyet etmedim; dedim. Kâsım: Nedir o? diye sordu. Ben de kendisine haber verdim. Kâsım: Sen onu bana da Âişe haber vermiş olmak üzere benden rivâyet et; dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Büyük İnsanın Süt Emmesi Bâbı
3676-)
Bize Muhammed b. El-Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Humeyd b. Nâfi'den, o da Zeyneb binti Cnınıi Seleme'den naklen rivâyette bulundu. Zeyneb şunu söylemiş: Ümmü Seleme Âişe'ye dedi ki: Kendi yanıma girmesini istemediğim o sabî-i murahik senin yanına giriyor. Âise şu cevabı verdi: Senin için Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'de örnek yok mudur? Huzeyfe’nin karısı: «Yâ Resûlallah! Salim artık adam olduğu halde yanıma girmeye devam ediyor. Ebû Huzeyfe'nin nefsinde bundan bir hoşnudsuzluk var; dedi de, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Onu emzir ki, yanına girebilsin!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Büyük İnsanın Süt Emmesi Bâbı
3677-)
Bana Ebû't-Tâhir ile Hârûn b. Saîd el-Eylî rivâyet ettiler. Lâfız Harun'undur. (Dediler ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti. ki): Bana Mahramatü'bnü Bükeyr, babasından naklen haber verdi. ki): Ben Humeyd b. Nâfi'i şöyle derken işittim: Ben Zeyneb binti Ebî Seleme'yi şunu söylerken işittim: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in zevcesi Ümmü Seleme'yi Âişe'ye şunu söylerken dinledim: Vallahi memeden ayrılmış çocuğun beni görmesine gönlüm razı olmuyor. Âişe şu cevabı verdi: Neden? Sehle binti Süheyl Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e geldi de: Yâ Resûlallah! Vallahi Sâlim'in (yanıma) girmesinden Ebû Huzeyfe'nin yüzünde hoşnudsuiluk görüyorum, dedi. üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Onu emzir!» buyurdu. Sehle: Ama o saçlı sakallı (adam) dır; dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Onu emzir ki, Ebû Huzeyfe'nin yüzündeki hoşnudsuzluk gitsin!» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Büyük İnsanın Süt Emmesi Bâbı
3678-)
Bana Abdülmelik b. Şuayb b. Leys rivâyet etti, ki): Bana babam, dedemden rivâyet etti. ki): Bana Ukayl b. Hâlid, İbn Şihâb'dan rivâyet etti. ki): Bana Ebû Ubeydetü'bnü Abdillâh b. Zem'a haber verdi. Ona da Zeyneb binti Ebî Seleme haber vermiş ki, annesi ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Ümmü Seleme şunu söylüyormuş: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in diğer zevceleri bu şekilde süt emmek ile bir kimsenin yanlarına girmesine razı olmamış; ve Âişe'ye: Vallahi biz bunu ancak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hassaten Sâlim'e verdiği bir ruhsat addediyoruz; binâenaleyh bu şekilde süt emmekle yanımıza ne bir kimse girebilir, ne de bizi görebilir; de- binti Süheyl ensardan olup Hazret-i Ebû Huzeyfe'nin zevcesîdir. İsminin buradakinden başka olduğunu söyleyenler de vardır. b. Ma'kıl: Hazret-i Ebû Huzeyfe'nin âzâdlı kölesidir. Arapların âdeti vecihle Ebû Huzeyfe, Sâlim'i oğulluk edinmiş; karı koca onu kendi çocukları gibi büyütmüşlerdi. babalarının adları ile çağırın.» âyet-i kerîmesi inerek evlâdlık hükmü ibtâl edilince yine yanlarında kalmış; küçük olduğu için bir müddet daha Hazret-i Sehle ondan kaçmamıştır. Fakat bulûğa erdiği zaman artık evlerine girip çıkmasını doğru bulmamışlarsa da bunu gücenir endişesiyle kendisine söyleyememişlerdir. Nihayet hadîste beyan buyurulduğu şekilde Sehle (radıyallahü anh) bu meseleyi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimize arzetmiştir. isbât eden süt emme müddeti ulemâ arasında ihtilaflı bir meseledir. İmâm A'zam'a göre iki buçuk sene. İmâm Züfer'e göre üç, İmâm Mâlik'den bir rivâyete göre iki sene bir ay, diğer rivâyete göre iki sene iki aydır. Üçüncü bir rivâyette İmâm Mâlik: «Çocuk süt emmeye muhtaç olduğu müddetçe süt hükmü sabit olur,» demiştir. Şafiî, İmâm Ahmed b. Hanbel, Hanefîler'den İmâm Ebû Yûsuf, İmâm Muhammed ve cumhûr-u ulemâ süt müddetinin iki sene olduğuna kaaildirler. Âişe (radıyallahü anha) ile Dâvûd-u Zahiri Bâbımız hadîsi ile istidlal ederek: radâ' küçük çocuğun emmesiyle sabit olduğu gibi, âkil bâğ bir kimsenin emmesiyle efe sübût bulur,» demişlerdir. süt müddetinin on beş yaşına, bir takımları da kırk yaşına kadar devam ettiğini söylemişlerdir. Bittabi bu sözlere i'tibâr yoktur. A'zam'ın delili "Çocuğun ana rahminde kalması ile sütten ayrılması müddeti otuz aydır." Âyet-i Kerîme. âyet-i kerimesidir. Hazret-i İmâmın istidlali şöyledir: Âyet-i kerîme'de biri hami, diğeri sütten ayrılma olmak üzere iki şey zikredilmiş; ve her ikisine bir müddet ta'yîn edilmiştir. Bu zaman hem hamlin hem de sütten ayrılmanın ayrı ayrı rnüddetidir; nitekim bir kimse iki şahısta olan alacağını bir sene te'cü etse ikiskıe de birer yıl mühlet verdiği anlaşılır. Şu halde âyet-i kerîme hamil müddeti ile sütten ayrılmanın otuzar ay olduğunu ifâde eder. Ancak bir çocuğun ana karnında iki. seneden fazla kalamayacağı Hazret-i Âişe (radıyallahü anha)'dan rivâyet edilen sahîh bir hadisle sabit olmuştur. Binâenaleyh hamil müddetinin otuz aydan az olduğu serî bir delille beyan edilmiştir. Sütten ayrılma hususunda ise böyle bir beyan olmadığı için bu müddet otuz ay, olarak kalmıştır. Züfer , iki yaşında sütten ayrılan çocuğun yemeğe alışması için muayyen bir müddeti zarurî görmüş; ve bunu bir sene ile tahdîd etmiştir; çünkü bir sene dört mevsimi ihtiva ettiğinden çocuğun bir halden' başka hâle geçmesine en uygun zamandır. ulemânın delilleri çocuklarını tam iki sene emzîrirler." Âyet-i Kerîme. âyet-i kelimesidir. âyette süt emme müddetinin iki senede tamam olduğu bildirilmektedir; tamam olan bir şeyin üzerine ise ziyâde yapılamaz. Hanefîler'den bu meselede cumhûr-u ulemâ tarafında bulunan İmâm Ebû Yûsuf ile İmâm Muhammed'in kavilleri esah görülmüş; Tahâvî (238-321) dahi bu kavli ihtiyar etmiştir. Tafsilât fıkıh kitaplarındadır. Âişe (radıyallahü anhâ) ile Dâvûdu Zahiri'nin istidlal ettikleri Bâbımız hadîsi men şuhtur. Bu hususta Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den birçok hadîsler ve ashâb-ı kirâmdan eserler mevcuttur. Ezcümle Dârekutnî (306-385)'nin Hazret-i İbn Abbâs'dan merfû' olarak tahric ettiği bir hadîste; emmenin hükmü ancak ikî sene içinde muteberdir.» buyurulmuştur. Mezkûr hadîs Hazret-i İbn Abbâs'a mevkuf olarak dahi rivâyet olunduğu gibi, İbn Ebî Şeybe (- 234) İbn Mes'ûd ile Aliyü'bnü Ebî Tâlib (radıyallahü anh)'dan, ve Dârekutnî, Hazret-i Ömer'den mevkuf olarak rivâyet etmişlerdir. Mâlik'in «El-Muvatta'»ı ile Ebû Dâvûd'un «Sünen»înde Yahya b. Saîd'den naklen şöyle bir hâdiseden bahsedilir: Bir adam Hazret-i Ebû Mûsâ El-Eş'ariye gelerek; Ben karımın memesinden süt emdim; süt mideme gitti; demiş. Ebû Mûsa: Karın sana haram olmuştur fikrindeyim; cevabını vermiş. Orada bulunan Abdullah b. Mes'ûd (radıyallahü anh) kendisine: Bu adama verdiğin fetvaya dikkat el! diye ihtarda bulunmuş. Bunun üzerine Hazret-i Ebû Mûsa: Sen ne buyurusun? diye sormuş. Abdullah b. Mes'ûd (radıyallahü anh): Süt emmenin hükmü ancak iki sen içinde mu'teberdir; demiş. Ebû Mûsâ (radıyallahü anh) yanındakilere dönerek: Bu âlim aranızda bulundukça bir daha bana bir şey sormayın! diye tenbihde bulunmuş. »da dahi Hazret-i Abdullah b. Ömer'den şöyle bir rivâyet vardır. «Bir adam Ömerü'bnü'l-Hattâb'a gelerek şunu söyledi: Benim bir cariyem vardı; ona yakınlık ederdim. Karım bu cariyeyi kasden emzirmiş. Cariyenin yanına girdiğim zaman bana: Dur bakalım! Vallahi ben bu cariyeyi emzirdim, dedi. Ömer: Karını te'dîb et! Cariyenle de cinsî münasebette bulun! Çünkü sütün hükmü yalnız küçük çocuğun emmesine mahsustur, cevabını verdi.» Bâbımızın son hadîsinden de anlaşılacağı vecihîe Hazret-i Âişe'den maada bütün ezvâc-ı tâhirât da, yaşlı başlı bir insanın emmesine radâ' hükmü vermemiş; Âişe (radıyallahü anhâ)'ya bunun Sâlim'e mahsus bir ruhsat olduğunu hatırlatmışlardır. hadîsi meşhûr «Sünen» kitaplarında da burada olduğu gibi mutlak rivâyet edilmiştir. Yalnız Tin Şafiî'nin «Müsned» inde: «Sâlim'i beş defa emzir» kaydı varsa da bu kayd mutlak surette mensuhtur. Onun mensub olduğunu İbn Abbâs (radıyallahü anh) tasrih etmiştir. Hazret-i İbn Abbâs'a: «Halk bir defa emmenin hürmet isbât etmediğini söylüyorlar» denildiğinde: «Öyle idi, fakat sonra neshedildi» cevabını vermiştir. Rivâyete nazaran Abdullah b. Mes'ûd (radıyallahü anh): «Radâ' meselesi azmin da çoğunun da hürmet isbât etmesinde karar kıldı» demiştir. b. Ömer (radıyallahü anh)'dan dahi şöyle bir rivâyet vardır. Kendisine: İbn Zübeyr bir ve iki defa emmekte beis olmadığın söylüyor; demişler. İbn Ömer: Allah'ın hükmü, İbn Zübeyr'în hükmünden daha hayırlıdır» mu-kaabelesinde bulunmuş. Iyâz (476-5.44)’ın beyanına göre, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in:«Onu emzir!» emri karşısında Hazret-i Sehle ihtimâl sütünü sağmış da Salim (radıyallahü anh) memesine dokunmadan onu içmiştir. İmâm Nevevî, Kâdî'nin bu sözünü beğenmiştir. Maamâfîh ihtiyaç dolayisiyie dokunmasının özür sayılması da ihtimâl dahilinde görülmektedir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Büyük İnsanın Süt Emmesi Bâbı
3679-)
Bize Hennâd b. Seriy rivâyet etti. ki): Bize Ebû’l-Ahvas, Eş'as b. Ebi'ş-Şa'sâ'dan, o da babasından, o da Mesrûk'dan naklen rivâyet etti. ki): Âişe şunu söyledi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanıma girdi. Yanımda bir adam oturuyordu. Bu onun gücüne gitti. Ben gadab eserini yüzünde görerek: Ya Resûlallah ! Bu zât benim süt kardeşimdir; dedim. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kardeşlerinizi iyi düşünün! Zîra süt hükmü ancak açlıktan dolayı sabit olur.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: «süt Hükmü Ancak Açlıktan Dolayı Sabit Olur» Hadisi Bâbı
3680-)
Bize bu hadîsi Muhammed b. el-Müsennâ ile İbn Beşşâr da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. H. Ubeydullah b. Muâz da rivâyet etti. İki râvi hep birden; Bize Şu'be rivâyet etti, dediler. H. Ebû Bekr b. Ebî Şeybe dahi rivâyet etti. ki): Bize Vekî' rivâyet etti. H. Züheyr b. Harb da rivâyet etti. ki): Bize Abdurrahmân b. Mehdî rivâyet etti. Bunlar toptan Süfyân'dan rivâyette bulunmuşlardır. H. Abd b. Humeyd dahi rivâyet etti. ki): Bize Hüseyn el-Cu'fi, Zâide'den rivâyet etti. Bunların hepsi Ebû'l-Ahvas’ın isnadı ile onun hadîsi mânâsında rivâyette bulunmuşlardır. Yalnız bunlar (radâa yerine) mecâattan» demişlerdir. hadîsi Buhârî «Nikâh» ve «Şehâdât» bahislerinde, Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbni Mâce «Nikâh»da muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: kardeşlerinizi iyi düşünün!» buyurması o şahsın büyük yaşta emmiş olması endîşesindendir. Açlık demektir. Ancak burada ondan murad küçük çocuğun açlığıdır. Yoksa bir kadından süt emen büyük küçük herkes onun süt çocuğu olacak değildir. Maksad: Küçük çocuğun açlığını gideren sütü emmesidir. Zâten bülûga eren bir kimseyi anne sütü doyurmaz. Onun ekmek ve yemekle beslenmesi îcâbeder. şöyle bir suâl hatıra gelebilir. Bu hadîsi Hazret-i Âişe rivâyet etmiş; halbuki kendisi ona muhalefette bulunmuştur. Hanefiyye ulemâsına göre râvinin kendi rivâyet ettiği bir hadîse muhalif ameli, rivâyet ettiği hadîsin mensûh olduğuna delâlet eder. Binâenaleyh Bâbımız hadîsi mensûh sayılmaz mı? Evet, râvinin kendi rivâyet ettiği bir hadise muhalif amelinden başka hiç bir hâli bilinmiyorsa o hadîsin neshedildiğine hükmolunur ve râvi bunun neshediîdiğini öğrenmiştir.» denilir. Şayet hususî bir meselede râvi kendi hadîsine muhalif hareket ederse, bunun bizce malûm olan hususî bir delile istinaden yapmış olur ki, bu takdirde rivâyet ettiği hadîs mensûb değil, müetehidin o hadîsle istidlalde hatası zahir olmuş demektir. Ama bir meselede bu söylediğimizin hilafını görürsek bizzarûre o râvinin re'ymi değil, rivâyet ettiği hadîsi nazar-ı i'ti-bâra almamız îcâbeder. Bâbımız hadîsi de bu kabildendir. şerîf hüküm i'tibâriyle radâın azının da hüküm isbâtına kâfi geldiğini bildiren rivâyetler gibidir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: «süt Hükmü Ancak Açlıktan Dolayı Sabit Olur» Hadisi Bâbı
3681-)
Bize Ubeydullah b. Ömer b. Meysera te'î-Kavârirî rivâyet etti. ki): Bize Yezîd b. Zürey' rivâyet etti. ki): Bize Saîd b. Ebî Arûbe, Katâde'den, o da Ebû’l-Halîl Sâlih'den, o da Ebû Alkametel-Hâşimî'den, o da Ebü Saîd-i Hudrî'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Huneyn günü Evtâs'a bir ordu göndermiş. Bunlar düşmana tesadüf ederek onlarla çarpışmış ve muzaffer olmuşlar. Bir takım esirler de almışlar. Galiba Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabından bazı kimseler, müşriklerden kocaları bulunmaları hasebiyle esîr kadınlara yakınlık etmekten çekinmişler. Bunun üzerine Allah (azze ve celle) bu bâbta şu âyet-i kerîmeyi indirmiş: evli olanları da (size haramdır), ancak Mâlik ofduklannız müstesna..." Sure-î Nisa, âyet: 24 yani, îddetleri geçtikten sonra onlar size helâldır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Esir Kadınla İstibradan Sonra Cimaın Caiz Oluşu Kocası Varsa Nikahının Esaretle Bozulması Bâbı
3682-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Muhammedü'bnü'l-Müsennâ ve İbn Beşşâr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Abdüla’lâ, Saîd'den, o da Katâde'den, o da Ebû'l-Halîl'den naklen rivâyet etti ki, Ebû Alkamete'l-Hâşimî'nin nakline göre Ebû Saîd-i Hudrî kendilerine Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Huneyn günü bir seriyye gönderdiğini Yezîd b. Zürey' hadîsi mânâsında rivâyet etmiş. Yalnız o: o kadınlardan sizin milkiniz olanlar müstesna! Böyleler! size helâldir.» demiş; «Iddetleri bittiği vakit...» cümlesini zikrelmemiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Esir Kadınla İstibradan Sonra Cimaın Caiz Oluşu Kocası Varsa Nikahının Esaretle Bozulması Bâbı
3683-)
Bana bu hadîsi Yahya b. Habîb el-Hârisî de rivâyet etti. ki): Bize Hâlid yani İbn'l-Hâris rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Katâde'den bu isnâdla bu hadîsin benzerini rivâyet etti.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Esir Kadınla İstibradan Sonra Cimaın Caiz Oluşu Kocası Varsa Nikahının Esaretle Bozulması Bâbı
3684-)
Bana bu hadîsi (yine) Yahya b. Habib el-Hârisî rivâyet etti. ki): Bize Hâlid b. el-Hâris rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Katâde'den, o da Ebû'l-Halil'den, o da Ebû Saîd'den naklen rivâyet eyledi. Ebû Saîd Şöyle dedi: Evtâs günü. kocaları olan Lir takım kadınlar esîr ettiler de endîşeye düştüler. Bunun üzerine şu âyet indirildi: evli olanlar da (size haramdır) ancak mılkiniz olanlar müstesna!»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Esir Kadınla İstibradan Sonra Cimaın Caiz Oluşu Kocası Varsa Nikahının Esaretle Bozulması Bâbı
3685-)
Bana (yine) Yahya b. Habîb rivâyet etti. ki): Bîze Hâlid yani İbn'l-Hâris rivâyet etti. ki): Bize Saîd, Katâde'den bu isnâdla bu hadîsin benzerini rivâyet etti. birçok nüshalarında bu hadisin üçüncü rivâyetinde Ebû'l-Halil ile Hazret-i Ebû Saîd-i Hudrî- arasında Ebû Alkame zikredilmemiştir. Yalnız İbn'l-Hazzâ' nüshasında arada Ebû Alkame vardır. Bu sebeple Gassâni: «Doğrusunun hangisi olduğunu bilmiyorum» demiştir. Kâdi Iyâz, Gassâni'den başkalarının: «Doğrusu Ebû Alkame'yi zikretmektir» dediklerini söylemektedir. İmâm Nevevî'ye göre ise her iki rivâyetin doğru olması muhtemeldir. Çünkü Ebû’l-Halîl’ın hadîsi iki vecihle işitmiş olması ve işittiği şekillerde rivâyet etmesi mümkündür. Tâifde bir yerin ismidir. Hadîsin rivâyetlerinden de anlaşılacağı vecihle bu yerde müslümanlarla müşrikler arasında harb olmuş; neticede müslümanlar gâlib gelerek birçok esirler almışlardır. Ancak alınan kadınların kocaları olduğunu düşünen bâzı ashâb günah olur endişesi ile onlara yakınlık etmekten çekinmişlerdir. Zira evli bir kadın, kocasından başka kimseye helâl olmaz. Bunun üzerine âyet inerek esîr alınan evli kadınların, istibrâ yapılmak şartı ile müslümanlara helâl oldukları bildirilmiştir. Kerîme'deki «muhsane»lerden murâd, evli kadınlardır. İddetten maksad da istibrâdir. Kadının hâmile ise doğurması, değilse cima' olunmadan bir hayız müddeti beklemesidir. aslı olan ihsan kelimesi gerek lügatte gerekse Kur'ân-ı Kerîm'de: İslâm, hürriyyet, evlenmek ve iffet mânâlarında kullanılmıştır. Bu mânâlar muvacehesinde âyet-i kerîmedeki «muhsaneler»den murâd ne olduğunu anlamak Âlûsî'nin dediği gibi müşkildir. Hattâ Mücâhid: âyeti kimin tefsir ettiğini bilsem ona deve ile giderdim.» demiştir, İbn Ebî Şeybe'nin Ebû's-Sevdâ'dan tahrîc ettiği bir rivâyette Ebû's- Sevdâ'nın: bu âyetin mânâsını sordum da: bilmiyorum; cevâbını verdi.» dediği bildiriliyor. Âlûsi'nin beyânına göre bu âyet hakkında mütekaddimîn ulemâdan dört kavil rivâyet olunmuştur:
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Esir Kadınla İstibradan Sonra Cimaın Caiz Oluşu Kocası Varsa Nikahının Esaretle Bozulması Bâbı
3686-)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Leys rivâyet etti. H. Muhammed b. Rumh da rivâyet etti. ki) ; Bize Leys, İbn Şihâb'dan, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen haber verdi ki, Şöyle dedi: Sa'd İbnü Ebî Vakkas ile Abd b. Zem'a bir çocuk hakkında münakaşa ettiler. Sa'd: Ya Resûlallah! Bu çocuk benim kardeşim Utbetü'bnü Ebî Vakkaas’ın oğludur. Oğlu olduğunu bana vasîyyet etti. Ona benzeyişine bak! dedi. Abd b. Zem'a da: Bu benim kardeşimdir yâ Resûlallah! Babamın döşeği Üzerinde onun cariyesinden doğmuştur; iddiasında bulundu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) çocuğun benzerliğine baktı ve Utbe'ye apaçık benzerlik gördü. Bunun üzerine: «O senindir yâ Abd! Çocuk firâş sahibinindir. Zânîye de taş vardır. Sen de ondan kaç yâ Sevde binti Zem'a!» buyurdular. Âişe: «Artık bu çocuk Sevde'yi hiç görmedi» demiş. Muhammed b. Rumh: «Yâ Abd!» sözünü zikretmemiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Çocuğun Firaş Sahibine Âid Oluşu Ve Şüphelerden Korunma Bâbı
3687-)
Bize Saîd b. Mansûr ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ve Amru'n-Nâkıd rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Süfyân b. Uyeyne rivâyet etti. H. Abd b. Humeyd de rivâyet etti. ki): Bize Abdurrezzâk haber verdi. ki): Bize Ma'mer haber verdi. Her İki râvi Zührî’den bu isnâdla bu hadîsin benzerini rivâyet etmişlerdir. Şu kadar var ki, Ma'mer ile İbn Uyeyne kendi rivâyetlerinde: «Çocuk firaş sahibinindir.» demiş; «Zânîye taş gerekir» cümlesini zikretmemişlerdir. hadîsi Buhârî «Kitâbu’l-Buyû»un bir-iki yerinde, «Ahkâm». «Miras», «Vesayâ» ve «Megâzî» bahislerinde; Nesâî: «Talâk»- bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. beyanına göre hadîste bahsi geçen kıssanın aslı şudur: Cahiliyet devrinde Araplar cariyelerine vergi koyarlardı. Cariyeler bu vergileri ödemek için yolsuzluklarda bulunur, zina ederlerdi. Bu esnada sahipleri de onlarla cima'da bulunurdu. Câriye çocuk doğurursa bâzan sahibi, bâzan da zina ettiği adam «çocuk bendendir» diye iddia ederlerdi Şayet câriye sahibi çocuğu iddia veya redd etmeden ölür de veresesi iddia ederlerse çocuğun nesebi câriye sahibine İlhak olunur; yalnız miras alamazdı. Mirasçı olabilmesi için miras taksim edilmezden önce ilhak edilmiş olması lâzım gelirdi. Câriye sahibi doğan çocuğun kendine âid olduğunu inkâr ederse çocuğun nesebi ona ilhak olunamazdı. tâhirâttan Hazret-i Sevde:nin babası Zem'atü'bnü Kays'in da bu neviden bir cariyesi vardı; onunla cinsî münasebette bulunurdu. Bir ara câriye gebe kaldı. Çocuğun Hazret-i Sa'd b. Ebî Vakkaas ırı kardeşi Utbe'den kaldığı zannediliyordu. Bu adam Uhud gazasında Peygamlıev (sallallahü aleyhi ve sellem)’in dişini kırmış; onun bedduasına uğramıştı. Birkaç zaman sonra kâfir olarak Ölmüş; vefatından önce kardeşi Sa'd (radıyallahü anh)'a vasiyyette bulunarak: «Zem'a'nın cariyesinden doğacak çocuğu kendine ilhak et» demişti. Hazret-i Sa'd ilhak iddiasında bulununca Zem'a'nın oğlu Abd ona i'tirâz etti. Sa'd (radıyallahü anh): «Bu çocuk benim kardeşimin oğludur» diyerek cahiliyet devrindeki âdetlerine işaret ediyor; Abd de: «Çocuk benini kardeşimdir; babamın firâşinda doğmuştur.» diyerek İslâm'ın hükmüne telmihde bulunuyordu, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) câhiliyyet âdetinin hükmünü ibtâl ıçm çocuğun Abd b. Zem'a:ya verilmesine hükmederek: senindir yâ Abd! Çocuk firâş sahibinindir.» buyurdular. senindir» ifâdesi iki suretle tefsir edilmiştir. Birinci tefsire göre bu sözden murâd: «O senin kardeşindir» demektir; ve bu sözü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Abd'in ilhak isteğine değil, kendi ilmine istinaden söylemiştir. Çünkü Zem'a Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin kayınpederi idi. Binâenaleyh onun cariyesi ile cinsî münâsebette bulunduğunu bilmiş olabilir. İkinci tefsire göre: «O senindir» cümlesi, «Senin mil kindir» mânâsına gelir. Zira bir cariyenin gayri meşru surette doğurduğu çocuk köle olur. Zem'a bu çocuğun lehinde veya aleyhinde bir şey söylemediğine göre çocuk annesine tebean köledir; ve Abd'e babasından miras olarak intikal etmiştir. İbn Cerîr'in kavli budur. göre ; «O senindir» sözünden murad mülkiyet değil, zilyedliktir. Yani: «Bu çocuğu sen alırsın, ama imik olarak değil, başkasına vermeyip kendi himayende bulundurmak için» demektir. Nitekim Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kayıp eşya bulan bir kimseye de: «O senindir» buyurmuş; bu sözü ile: «Bulduğun eşyayı sahibi çıkıncaya kadar elinde tut» demek istemiştir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimize izafeten: «Cariyenin çocuğunu Zem'a'nın oğlu olarak kabul etti; ama bu çocuğun kız kardeşine ondan kaçmasını emretti.» demek caiz değildir. Ancak Abd b. Zem'a'nın iddiasında kız kardeşi Sevde (radıyallahü anh) dahi ortak olacağı için, doğan çocuğu ona kardeş tanımamış; ondan kaçmasını emir buyurmuştur. Bazıları Tahâvi'nin sözüne i'tirâzla bu hadîsi Buhârî'nin «Meğâzî» bahsinde: senindir; o senin kardeşindir ya Abd b. Zem'a» şeklinde rivâyet ettiğini soylemişlerse de Aynî bunlara cevap vermiş; ve İmâm Ahmed'in «Müsned»i ile Nesâî'nin. «Sünen»inde hadîsin: senin kardeşin değildir» tarzında rivâyet edildiğin bildirmiştir. Gerçi bu ziyadeyi Beyhakî , Münzirî ve Mâzerî ma'lûl bulmuşlardır; fakat Hâkim ziyâde isnadının sahih olduğunu beyân etmiştir. senindir yâ Abd» cümlesinin «O senin kölendir» şeklinde de rivâyet olunduğu söylenir. Hattâ Kurtubî bu rivâyeti Hanefîler'den bâzılarına nisbet etmiş; sonra: «Rivâyet nida harfi olan (yâ) iledir. Burada Abd kelimesi ismi alem olup münâdâdır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onunla Zem'a'nin oğlu Abd'i kasdetmiştir. (Yâ) sız rivâyeti kabul etsek bile muhâtab yine Abd b. Zem'a'dır. Kelime şüphesiz ki. münâdâdır; şu kadar var ki, Araplar ismi alemlerden nida harfini hazf ederler...» diyerek mezkûr kavli reddetmiştir. doğurduğu çocuğun ismi Abdurrahmân b. Zem'a'dır. Döşek demektir. Burada ondan kinaye yolu ile koca mânâsı kasdedilmiştir. Bazıları kinaye tarîki ile kan ile kocadan her birine firâş denilebileceğini söylemişlerdir. Fukaha bu kelimeyi umumiyetle helâl cima1 ve nesil elde etmek için yapılan meşru' cima' mânâlarında kullanırlar. Firâşm kavı, zaif ve orta olmak üzere üç mertebesi vardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Çocuğun Firaş Sahibine Âid Oluşu Ve Şüphelerden Korunma Bâbı
3688-)
Bana Muhammed b. Râfi' ile Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. İbn Râfi' ki): Bize Abdürrezzak rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, Zührî'den, o da İbn'l-Müseyyeb ile Ebû Seleme'den, onlar da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi ki. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): firâş sahibinindir; Zânîye de taş vardır.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Çocuğun Firaş Sahibine Âid Oluşu Ve Şüphelerden Korunma Bâbı
3689-)
Bize Saîd b. Mansur ile Züheyr b. Harb, Abdülâlâ b. Hammâd ve Amru'n-Nâkıd rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Süfyân, Zührî'den rivâyet etti. İbn Mansûr: Saîd'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen dedi. Abdülâlâ: Ebû Seleme'den yâhud Saîd'den. o da Ebû Hüreyre'den naklen dedi. Züheyr: Saîd'den yâhud Ebû Seleme'den bîri yâhud her ikisi Ebû Hüreyre'den naklen ifâdesini kullandı. Amr ise: Bize Süfyân bir defa Zührî'den, o da Saîd ile Ebû Seleme'den diyerek; bir defa, Saîd'den yâhud Ebû Seleme'den ifadesiyle; başka bir defa da: Saîd'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den, ibaresi ile rivâyet etti; dedi. Bunlar Ma'mer'in hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlardır. hadîsi Buhârî «Ferâiz» bahsinde tahrîc etmiştir. Yukanki hadiste bu cümle geçtiği halde burada müstakil bir hadis olarak zikredilmesi merakı mûcib olabilir. Tahâvî diyor ki: «Çocuk firâş sahibinindir; zânîye de taş vardır; cümlesini yukanki hadîse eklemenin mânâsı nedir? diye bir suâl vârid olursa cevâbı şudur: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu cümleyi orada Hazret-i Sa'd'a ta'lîm için söylemiştir. Yani: Sen bu çocuğun kardeşine âid olduğunu söylüyorsun ama onun firâşı yoktur; şayet firâşı olsa idi çocuğun nesebi ona izafe edilr; sübut bulurdu. Senin kardeşin zânîdir; zânîye ise taş vardır: demek istemiştir.» Abdilberr (368-463): «Çocuk firâş sahibinindir, hadîsi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyet olunan hadislerin en sahihlerinden biridir. Bu hadîs yirmiden fazla sahabe tarafından rivâyet edilmiştir.» demektedir. bu bâbta Ömer, Osman, Abdullah b. Mes'ûd , Abdullah b. Zübeyr, Abdullah b. Amr, Ebû Ümâme Amr b. Hârice, Berâ b. Âzib ve Zeyd b. Erkam (radıyallahü anh) hazerâtından hadîsler rivâyet olunduğunu kaydetmiştir. Ömer hadîsini İmâm Şafiî «Müsned»inde. İbn Mâce de «Sünen»inde tahrîc ettikleri gibi. (radıyallahü anh) hadîsini Ebû Dâvud; Abdullah b. Mes'ud hadîsini Nesâî . Abdullah b. Zübeyr hadîsini yine Nesâî ; Abdullah b. Amr hadîsini Ebû Dâvûd; Ebû Ümâme hadîsini Ebû Dâvûd ile İbn Mâce: Amr b. Hârice hadîsini Tirmizî Nesâî ve İbn Mâce; Berâ' hadîsini Tâberânî ; Zeyd b. Erkâm hadîsini dahi Tâberânî «El-Kebîr» adlı eserinde tahrîc etmişlerdir. maada Ebû Ya'lâ El- Mavsî Hazret-i Muâviye'den; Bezzâr da İbn Ömer (radıyallahü anh)'dan hadîsler rivâyet etmişlerdir, rivâyetlerin hepsi Bâbımız hadîsi gibidir. Yalnız bâzılarında «zânîye de taş vardır» cümlesi zikredilmemiştir. Hüküm i'tibârı ile bu hadîs de yukanki hadîs gibidir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Çocuğun Firaş Sahibine Âid Oluşu Ve Şüphelerden Korunma Bâbı
3690-)
Bize Yahya b. Yahya ile Muhammed b. Rumh rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Leys haber verdi. H. Kuteybetü'bnü SaîJ de rivâyet etti. ki): Bize Leys, İbn Şihâb'dan, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen rivâyet eyledi. Âişe (radıyallahü anha) Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem) sevinçli, yüzünün hatları parlar bir halde yanıma girdi ve: a! Demin Mücezziz Zeyd b. Hârisa ile Usâmetü'bnü Zeyd'e baktı da: Şüphesiz bu ayaklar birbirinden (meydana gelmiş) dir; dedi.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Kaifin Çocuğu İlhak Etmesi İle Amel Bâbı
3691-)
Bana Amru'n-Nâkid ile Züheyr b. Harb ve Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet ettiler. Lâfız Amr'mdir. (Dediler ki): Bize Süfyân, Zührî'den, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sevinçle yanıma girdi ve: «Ya Âişe! Baksan a! Mücezziz el-Müdlicî yanıma girdi de Usâme ile Zeyd'i gördü. Üzerlerinde bir kadife vardı. Onunla başlarını örtmüşler; ayakları açık kalmıştı. Mücezziz: Şüphesiz bu ayaklar birbirinden (meydana gelmiş) dır, dedi.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Kaifin Çocuğu İlhak Etmesi İle Amel Bâbı
3692-)
Bize bu hadîsi Mansûr b. Ebî Müzâhim dahi rivâyet etti. ki): Bize İbrahim b. Sa'd, Zührî'den, o da Urve'den, o da Âişe’den naklen rivâyet etti, Âişe (radıyallahü anha) Şöyle dedi: Zeyd ile Zeyd b. Harise yatarlarken içeri bir kâif girmiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de orada imiş. Kâif: Şüphesiz bu ayaklar birbirinden olmadır; demiş. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buna sevinerek hoşnûd kalmış da; Âişe'ye (bana) haber verdi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Kaifin Çocuğu İlhak Etmesi İle Amel Bâbı
3693-)
Bana Harmeletübnü Yahya rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus haber verdi. H. Abd b. Humeyd de rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzak haber verdi. ki): Bize Ma'mer ile İbnü Cüreyc haber verdiler. râvilerin' hepsi Zührî'den bu isnâdla yukarıkilerin hadîsi mânasında rivâyette bulunmuşlardır. Yûnus hadîsinde: «Mücezziz kâif idi» ziyâdesi vardır. hadîsi Buhârî «Ferâiz» bahsinde; Ebû Dâvûd ile Nesâî «Talâk»da; Tirmizî «Velâ'»da tahrîc etmişlerdir. Kıyafet ve eserden anlayan demektir. Fukaha bu kelimeyi benzerliği bilen, eserleri birbirinden ayıran kimse mânâsında kullanmışlardır. devrinde Araplar Hazret-i Üsame'nin nesebine ta'n ederlerdi. Çünkü babası Zeyd (radıyallahü anh) beyaz tenli olduğu halde Üsâme son derece siyah idi. Renk itibariyle o babasına değil, annesi Ümmü Eymen'e benziyordu. İşte kâif Hazret-i Zeyd ile Üsâme'nin baba-oğul olduklarım söylemekle âdeta ta'n edenlere cevap vermiş, onları susturmuş olduğu için Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buna sevinmiştir. Çünkü Araplar kâiflerin sözüne inanırlardı. Müceziz b. A'ver , Benî Müdlic kabilesine mensub bir sahâbîdir. Mısır’ın fethine iştirak ettiği söylenir. Araplar Benî Müdlic ile Benî Esed kabilelerinin kıyafet ilmindeki maharetlerini i'tirâf ederlerdi. Maamafih bu san'at onlara mahsus değildi. Kureyş kabilesine mensûb olan Hazret-i Ömer'in de kıyafet ilmini bildiği rivâyet edilmiştir. asıl mânâsı «Görmedin mi?» demek ise de burada ondan murâd bir şeyi haber vermek veya bildirmek olduğu için biz onu «Baksan a!» diye terceme ettik. şerîf kâifin sözü ile bir hüküm isbât edilebileceğine delildir. Ashâb-ı kirâmdan Enes b. Mâlik ile esah rivâyete göre Ömer (radıyallahü anhûma)’nın kavilleri budur. Cumhûr-u ulemâ ile Atâ' , Evzâî, Leys, İmâm Şafiî, İmâm Ahmed ve Ebû Sevr'in mezhepleri de budur. İmâm Mâlik'den meşhur olan rivâyete göre cariyeler hakkında kâifin sözü delil ise de, hür kadınlar hakkında delil olamaz. Bir rivâyette o da cumhûrla beraberdir. ulemâsı ile İshâk . Sevri ve Hanefî'ler kıyafetle verile» hükmün bâtıl olduğuna kaildirler. Çünkü bu bir zan ve tahminden ibarettir: şerîatte onunla amel câız değildir, hadîsinde kıyafetle hüküm İsbât ediîdiğne delil yoktur. Zira Üsâme (radıyallahü anh)’ın daha önceden nesebi sabit bulunuyordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de kâifin sözü ile istidlal etmiş değil, sadece Mücezziz'in hakka isabetine şaşmıştır. Bununla hüküm vâcib olmaz. ameli caiz görenlerce kâifin âdil, tecrübeli ve anlayışlı olması şarttır. Aded meselesinde ihtilâf etmişlerdi:. Şâfiîlerin esah kavline göre bir kâifin sözü ile amel olunur. İmâm Mâlik ile bâzı Şâfiîler kâifin iki olmasını şart koşmuşlardır. kavli ile ancak iki muhterem cimâ'dan doğan çocuk hakkında amel edilir. Meselâ; bir kimse cariyesi ile cinsî münasebette bulunduktan sonra onu satar; müşteri de istibrâ yapmadan cimâ'da bulunur da câriye müşterinin cimâ'mdan altı ay sonra, sahibinin cimâ'mdan ise dört sene geçmeden doğurursa çocuğun nesebi hakkında kâife müracaat edilir. Kâif çocuğun nesebini hangisine ilhak ederse çocuk onun olur. Hiç birine ilhak edemez ve çocuğun bunların ikisinden de olmadığını söylerse, çocuk büyüyünceye kadar bırakılır. O zaman hangisine meyl ederse ona verilir. Şayet kâif çocuğu ikisine birden ilhak ederse Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) ile İmâm Şafiî ve Mâlik'e göre çocuk yine büyüyünceye kadar bırakılır; sonra hangisine meyi ederse ona verilir. Ebû Sevr ile Suhnun'a göre çocuk ikisinin müşterek evlâdı olur. Mâlikîler'den Maceşû ile Muhammed b. Mesleme çocuğun daha fazla kime benzerse ona verileceğine kail olmuşlardır. delil kabul etmeyenler arasında dahi münâzealı çocuk hakkında ihtilâf vardır. îrnam A'zam'a göre münâzea edenler erkek olsun kadın olsun çocuğun nesebi her ikisine müştereken ilhak olunur. İmâm Ebû Yûsuf'la İmâm Muhammed münâzea edenlerin kadın oldukları takdirde çocuğun onlardan yalnız birine ilhak edilebileceğine; İshâk ise aralarında kur'a çekileceğine kail olmuşlardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Kaifin Çocuğu İlhak Etmesi İle Amel Bâbı
3694-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Muhammed b. Hatim ve Yâkub b. İbrahim rivâyet etliler. Lâfız Ebû Bekr'indir. (Dediler ki): Bize Yahya b. Saîrî, Süfyân’dan, o da Muhammed b. Ebî Bekr'den, o da Abdülmelik b. Ebî Bekr b. Abdirrahmân b. Haris b. Hişâm'dan, o da babasından, o da Ümmü Seleme'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ümmü Seleme ile evlendiği vakit yanında üç gece kalmış ve: ki sana ehlinden bir hakaret yoktur, istersen sana yedi geceyi tamamlarım. Ama sana yediyi tamamlarsam (diğer) kadınlarıma da tamamlarım.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Zifaftan Sonra Bakire İle Dul Kadının Yanlarında Kocalarının Ne Kadar Kalmasını Hak Ettikleri Bâbı
3695-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Mâlik'e, Abdullah b. Ebî Bekr'den, onun da Abdülmelik b. Ebî Bekr b. Abdirrahman’dan naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ümmü Seleme ile evlenerek Hazret-i Ümmü Seleme yanında sabahladığı vakit ona şöyle buyurmuşlar: ehlinden bir hakaret yoktur, istersen senin yanında yedi geceyİ tamamlarım. Dilersen üç gece kalır, sonra (diğer kadınlarımı) dolaşırım.» Seleme: «Üç gece kal!» demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Zifaftan Sonra Bakire İle Dul Kadının Yanlarında Kocalarının Ne Kadar Kalmasını Hak Ettikleri Bâbı
3696-)
Bize Abdullah b. Meslemete'l-Ka'nebî rivâyet etti. ki): Bize Süleyman yani İbn Bilâl, Abdurrahmân b. Humeyd'den, o da Abdülmelik b. Ebî Bekr'den, o da Ebû Bekr b. Abdirrahmân'dan naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ümmü Seleme ile evlenerek zifafa girdiği zaman yanından çıkmak istediğinde Ümmü Seleme elbisesinden tutmuş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) senin yanında daha fazla kalayım ve bunu senin nevbetine sayayım. Bakireye yedi, dula üç gece (zifaf hakkı) vardır.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Zifaftan Sonra Bakire İle Dul Kadının Yanlarında Kocalarının Ne Kadar Kalmasını Hak Ettikleri Bâbı
3697-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Ebû Damre, Abdurrahmân b. Humeyd'den bu isnâdla bu hadîsin mislini haber verdi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Zifaftan Sonra Bakire İle Dul Kadının Yanlarında Kocalarının Ne Kadar Kalmasını Hak Ettikleri Bâbı
3698-)
Bana Ebû Küreyb Muhammed b. Alâ' rivâyet etti. ki): Bize Hafs yani İbn Gıyâs, Abdülvâhid b. Eymen'den, o da Ebû Bekr b. Abdirrahmân b. Haris b. Hişâm'dan, o da Ümmü Seleme'den naklen rivâyette bulundu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Ümmü Seleme ile evlendiğini ve daha bazı şeyler anlattı. Şu da anlattıkları meyanındadır. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): sana dar diğer kadınlarıma da yedi geceyi tamamlarım. Sana yediyi tamamlarsam öteki kadınlarıma da tamamlarım.» buyurmuşlar (306-385) bu hadîsin senedi hakkında söz ederek: «Onu Abdullah b. Ebî Bekr ile Abdurrahmân b. Humeyd mürsel olarak rivâyet etmişlerdir. Nitekim bunu Müslim de söylemiştir» demişse de Nevevî kendisine cevap vermiş; ve: «Darekutnî'nin Müslim'e yaptığı istidrâk fâsiddir; çünkü Müslim (rahimehüllah) râvilerin hadîsi mevsûl ve mürsel olarak muhtelif şekillerde rivâyet ettiklerini göstermiştir. Gerek Müslim'in gerekse fukaha ve usûlü fıkıh uleması ile muhakkik hadîs İmâmlarının mezheplerine göre bir hadîs hem muttasıl hem mürsel olarak rivâyet edilirse ona muttasıl hükmü verilir; ve o hadîsle amel vâcib olur. Zîra mürsel rivâyet mevsuk râvinin ziyadesidir. Cumhûr-u ulemâya göre böyle bir rivâyet makbuldür. Binâenaleyh Darekutnî'nin istid-râki sahih değildir» demiştir. hadîsi İmâm Ahmed, Taberânî, Ebû Ya'lâ ve Beyhakî buradakinden daha uzun olarak tahrîc etmişlerdir. şerîfdeki: «Sana ehlinden bir hakaret yoktur» cümlesinden murâd: «Sana benim tarafımdan bir tahkir ve aşağılama yoktur. Hakkını hiç bir noksansız alırsın» demektir. Bundan sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Ümmü Seleme'nin hakkını beyan etmiş; onun üç yahud yedi geceyi seçmekte muhayyer olduğunu bildirmiştir. Ümmü Seleme (radıyallahü anha) da yanında üç gece kalmasını istemiştir. Bittabi bunda günler de dâhildir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Zifaftan Sonra Bakire İle Dul Kadının Yanlarında Kocalarının Ne Kadar Kalmasını Hak Ettikleri Bâbı
3699-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Hüşeym, Hâlid'den, o da Ebû Kılâbe'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen haber verdi. Enes şöyle dedi: adam bakire kızı dul kadının üzerine alırsa onun yanında yedi gece kalır. Dulu bakirenin üzerine alırsa yanında üç gece kalır.» ki: «Enes bu hadîsi merfu' olarak rivâyet etmiştir desem doğru söylemiş olurum. Lâkin o: Sünnet böyledir, dedi.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Zifaftan Sonra Bakire İle Dul Kadının Yanlarında Kocalarının Ne Kadar Kalmasını Hak Ettikleri Bâbı
3700-)
Bana Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti. ki): Bize Süfyân. Eyyûb ile Hâlid-i Hazzâ'dan, onlar da Ebû Kılâbe'den. o da Enes'den naklen haber verdi. Enes (radıyallahü anh): bir kimsenin bakire olan karısının yanında yedi gece kalması sünnettendir.» demiş. «İstesem: Enes bu hadîsi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e ref etti, derdim.» demiş. hadîsi Buhârî «Kitâbü'n-Nîkâh»da iki tarîkden tahrîc ettiği gibi, Tirmizî ile İbn Mâce dahi aynı bahisde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Tahâvi onu hepsi sahîh olan on tarîkten rivâyet etmiştir. Enes'in «-Sünnet böyledir» sözü ictihâd yolu ile hadisin merfû' olmasını iktizâ eyler. diyor ki: «Bu söz hadîsin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e refini iktizâ eder. Sah âbî: Sünnet böyledir; yahud şu iş sünnettendir, derse hüküm i'tibâri ile: Pey-gamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demek gibidir.» Maamafih İbn Mace , îsmâîlî, İbn Huzeyme ve İbn Hibbân onu Hazret-i Enes'den merfû' olarak da rivâyet etmişlerdir. zikri geçen gecelerde günler de dahildir. Yani bakirenin yanında yedi gün yedi gece. dulun yanında üç gün üç gece kalınır; ve bu müddet o kadının nevbetine katılmaz. Diğer kadınlar arasındaki nevbet bundan sonra başlar. Hattâbî'nin beyanına göre Allah'ın kadınlar hakkında emrettiği ma'rûf işte budur. Zira bakire utandığı için daha fazla mehil ve sabra, rifku te'enniye muhtaçtır. Dul kadın ise evvelce erkeği tecrübe etmiştir; ancak burada hayât arkadaşı yenilendiği için kendisine üç gecelik bir vuslatla ikram edilmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Zifaftan Sonra Bakire İle Dul Kadının Yanlarında Kocalarının Ne Kadar Kalmasını Hak Ettikleri Bâbı
3701-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Şebâbetü'bnü Sevvâr rivâyet etti. ki): Bize Süleyman b. Muğîre, Sâbit'den, o da Enes'den naklen rivâyet etti. Enes şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem)’in dokuz zevcesi vardı. Bunlar arasında kasim yaptığı zaman ilk kadına ancak dokuzuncudan sonra varırdı. Zevceleri her gece onun geleceği evde toplanırlardı. Bir defa Âişe'-nin evinde bulunuyormuş. Derken Zeyneb gelmiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona elini uzatmış. Aîşe (radıyallahü anha): O ZeyneVÜr, demiş. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de elini çekmiş. Müteakiben iki kadın atışmaya başlamışlar, o derece ki sesleri birbirine karışmış. Bu sırada ezan okunmuş. Ebû Bekr bu gürültünün yanından geçerek kadınların seslerim işitmiş ve: Yâ Resûlallah namaza çık! Onların da ağızlarına toprak saç! demiş. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) çıkmış. Arkasından Âişe: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) namazım bitirir. Ve Ebû Bekr gelerek bana yapacağım yapar; demiş. (Filhakika) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) namazını bitirdiği vakit Ebû Bekr Âişe'nin yanına gelerek kendisine ağır lâf söylemiş: «Sen böyle mi yapıyorsun?» demiş. Lügatte herkesin nasibini ayırmak yani taksim etmek mânâsına gelir. Bunda ondan murâd kadınlar arasında adalet ve müsavata riâyet etmektir. Bâzan kasıne adalet de denilir. mutlak suretle hakikati imkânsızdır. Nitekim Allahü teâlâ hazretleri: ne kadar özenseniz kadınlar arasında müsavat gösteremezsiniz.." Sure-i Nisa, âyet: 129 buyurarak bunu haber vermiştir. Halbuki evlenen erkeklere zevceleri arasında adalete riâyet emredilmiştir. Demek oluyor ki, bu adalet mutlak değil, muayyen şeylerdedir. Evet, bir adam birden fazla kadın ile evlenirse yanlarında gecelemek hususunda adalete riâyet etmesi vâcib olur. Bu hususta kadının yenisi eskisi, bakiresi seyyibesi, müslimesi kitâbiyyesi müsavidir. Yalnız hür kadının hakkı câriye kadının iki mislidir. Cariyeler evli değillerse aralarında kasıne riâyet vâcib değildir. ve cinsî münâsebet gibî şeylerde adalet vâcib değildir; çünkü bunlar kulun elinde olmayan şeylerdir. Ebû Dâvûd, Tirmizî , Nesâî ve İbn Mâce'nin Hazret-i Âişe'den rivâyet ettikleri bir hadîste: (sallallahü aleyhi ve sellem) kadınları arasında adalete riâyet eder ve: Yâ Rabbî! Benim elimde olan adaletim budur; senin Mâlik olduğun, benimse Mâlik olamadığım adalet İçin beni muaheze buyurma! derdi.» Ve yine aynı zevatın Hazret-i Ebû Hüreyre'den rivâyet ettikleri bir hadîste: adamın iki karısı olur da aralarında adalete riâyet etmezse kıyâmet gününde bir yanı düşmüş olarak gelecektir.» Başka bir rivâyette: yanı yamuk olarak gelecektir.»buyurulmuştur. Yani oradaki ceza dünyadaki ameli cinsinden olacak; haktan meyi ettiği için çarpık haş-redilecektir. göre kadınlar arasında adalete riâyet vâcib değildir. Ancak fitneye düşeceklerinden korkulduğu için hepsini birden ihmâl etmek mekruhtur. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in dokuz zevcesinden murâd vefatı anındaki zevceleridir. Bunlar: Âişe, Hafsa, Sevde, Zeyneb, Ümmü Seleme, Ümmü Habîbe, Meymûne, Cüveyriye ve Safiyye (radıyallahü anha) hazerâtıdır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Zevceler Arasında Adalet Ve Sünnet Vechin Her Zevceye Günü İle Birlikte Bir Gece Tahsis Edilmesi Olduğunu Beyan Bâbı
3702-)
Bize Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Cerîr, Hişâm b. Urve;den, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: Sevde binti Zem’a’dan daha ziyâde kendi teninde olmak İstediğim bir kadın görmedim. Kendisinde salâbet bulunan bir kadın: Yaşlanınca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den olan nevbet gününü Âişe'ye verdi Resûlallah. senden olan günümü Âişe'ye verdim; dedi. Bundan sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Âişe'ye bîri kendinin biri de Sevde'nin günü olmak üzere iki gün ayırıyordu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Kadının Nevbetini Ortağına Bağışlamasının Cevazı Bâbı
3703-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Ukbetü'bnü Hâlid rivâyet ettî. H. Amru'n-Nâkıd da rivâyet etti. ki): Bize Esved b. Âmir rivâyet etti. ki): Bize Züheyr rivâyet eyledi. H. Mücâhid b. Müsâ dahî rivâyet etti. ki): Bize Yûnus b. Muhammed rivâyet etti. ki): Bize Şerik rivâyet etti. Bu râvilerin hepsi Hişâm'dan bu isnâdla «Sevde yaşlandığı vakit...» diyerek Cerîr hadîsi mânâsında rivâyette bulunmuşlardır. Şerîk'in hadîsinde: «Âişe dedi ki: Sevde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in benden sonra aldığı ilk kadındı.» cümlesini ziyâde etmiştir. Deriten manasınadır. Hazret-i Âişenin bu sözünden murâd: «Ben Sevde gibi olmak isterdim» demektir. Maksadı Sevde (radıyallahü anha)'yi kötülemek değil, bilâkis salâbet sahibi ve iyi kalpli olduğunu anlatmaktır. Zâten hiddet bu mânâları ifâde eden bir kelimedir. Sevde nevbetini Âişe (radıyallahü anha)'ya bağışladıktan sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ona iki gün ayırması arka arkaya değil, her ikisinin evbetlerine tesadüf eden günlerdi. Ekseri ulemâya göre kendisine nevbet günü bağışlanan kadının yanında peşi peşine iki gün kalmak ancak diğer kadınların rızâları ile caiz olur. rivâyeti Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i Âişe'yi Sevde'den evvel aldığını gösteriyorsa da Zührî , Katâde, Ebû Ubeyde, Muhammed b. İshâk ve Muhammed b. Sa'd gibi birçok râviler Sevde (radıyallahü anha) ile Hazret-i Âişe sden önce evlendiğini rivâyet etmişlerdir. şerîf kadının nevbetini ortağına bağışlayabileceğine delildir. Ancak buna kocasının da rızâsı şarttır. Zîra bağışlayan üzerinde onun hakkı vardır. Bu bağış için ivez almak caiz değildir. bağışlayan kadın dilediği vakit hibesinden dönebilir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Kadının Nevbetini Ortağına Bağışlamasının Cevazı Bâbı
3704-)
Bize Ebû Küreyb Muhammed b. Alâ' rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme Hişâm'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: kendilerini Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bağışlayan kadınları ayıplar da: Hiç kadın kendini hibe eder mi! derdim, Allah (azze ve celle): kadınlardan dilediğini geriye bırakır, dilediğini kendine alırsın. Boşadiklarından arzu ettiğini almanda sana bir mes'ûliyet yoktur." Sure-i Ahzâb âyet: 51 âyet-i kerimesini indirince: Vallahi Rabbinin senin arzunu hemen yerine getirdiğini görüyorum, dedim.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Kadının Nevbetini Ortağına Bağışlamasının Cevazı Bâbı
3705-)
Bize bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Abdetâ'bnü Süleyman, Hişâm'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dermiş: «Ben: Hiç kadın kendini bir erkeğe hibe etmekten utanmıyor mu? diyordum. Nihayet Allah (azze ve celle) kadınlardan dilediğini geriye bırakır; dilediğini kendine alırsın!..) âyet-i kerîmesini indirince: Hakikaten Rabbin senin arzunu hemen yerine getiriyor, dedim.» hadîsi Buhârî «Tefsir» bahsinde; Nesâî «Nikâh», «İş-retü'n-Nisâ'» ve Tefsîr»de tahrîc etmişlerdir. zahirinden anlaşılıyor ki, kendilerini hibe eden kadınlar Çokmuş. Filhakika İbn Ebî Hatim'in rivâyetine göre Havle binti Hakîm; Şa'bî'nin rivâyetine göre Ümmü Şüreyk; Ebû Ubeyde'nin rivâyetine nazaran Fâtıme binti bunlardandır. Bazıları Leylâ binti Hatîm ile Meymûne binti Haris'i de kendilerini hibe eden kadınlardan saymışlardır. geçen âyet-i kerîme'yi «Keşşaf» sahibi Zemahşerî (467-538): «Dilediklerinle yatmayı terk eder; dilediklerinle yatarsın; yahud dilediklerini boşar; dilediklerini nikâhında tutarsın; veya istediklerine kasim yapmaz; istediklerine yaparsın yâhud ümmetinin kadınlarından arzu ettiğini almaz; istediğini alırsın...» şeklinde tefsir etmiştir. hibe eden bir kadınla mehirsiz evlenmek Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimize mahsûstur. Ulemâ âyet-i kerîme'sinin sonra sana kadınlar helâl değildir." Âyet-i Kerîme âyetini nesh edip etmediğinde ihtilâfa düşmüşlerdir. Bazıları neshe kail olmuş ve: «Bu âyet Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):e dilediği kadınlarla evlenmeyi mubah kılmaktadır.» demiş; bir takımları kadınları haram kılan âyetin sünnetle neshedildiğini söylemişlerdir. Zeyd b. Erkâm (radıyallahü anh): «Bu âyet indikten sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Müleyke, Safiyye ve Cüveyriye (radıyallahü anh) İle evlendi.» demiş; Hazret-i Âişe dahi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kendisine ümmetin bütün kadınları helâl edilmeden dünyâdan gitmediğini söylemiştir. tamamiyle zıddına kail olanlar da vardır. Onlara göre âyet-i kerimesi âyetini neshetmiştir. Nevevî birinci kavlin esah olduğunu söylemiş ve Şâfiîyye ulemâsının: «Esahh kavil. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kendisine zevceleri ile birlikte ümmetinin bütün kadınları mubah kılınmadan dünyâdan gitmemiş olmasıdır.» dediklerini nakletmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Kadının Nevbetini Ortağına Bağışlamasının Cevazı Bâbı
3706-)
Bize İshâk b. İbrahim ile Muhammed b. Hatim rivâyet ettiler. Muhammed b. Hatim ki): Bize Muhammed b. Bekr rivâyet etti. ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi. ki): Bana Atâ' haber verdi. ki): İbn Abbâs ile birlikte Serif'de Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Meymûne'nin cenazesinde bulunduk, İbn Abbâs: «Bu kadın Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesidir. İmdi tabutunu kaldırdığımız zaman sarsmayın, sallamayın, hoş tutun! Filhakika Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in nikâhında dokuz kadın vardı. (Bunların) sekizine kasın yapar; birine yapmazdı.» dedi. «Kendisine kasim yapmadığı zevcesi Safîyye binti Huyey b. Âhtab idi» demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Kadının Nevbetini Ortağına Bağışlamasının Cevazı Bâbı
3707-)
Bize Muhammed b. Râfi' ile Abd b. Humeyd hep birden Abdürrezazk'dan, o da İbn Cüreyc'den bu isnâdia rivâyette bulundular. İbn Cüreyc şunu da ziyade etmiş: «Atâ' dedi ki: Ezvâc-ı tâhirâtın en son vefat edeni bu kadın idi; Medine'de vefat etmiştir.» hadîsi Buhârî «Nikâh» bahsinde; Nesâî «Nikâh» ve «İşretÜ'n-Nisâ!»da muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. kadınla evlenmek Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e mahsustur. Ümmeti hakkında son adet dörttür. Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Meymûne binti el-Hilâliyye ile hicretin altıncı yılında evlenmiş; Serif'de zifaf olmuştu. Şerif Mekke'ye on iki mil mesafede bulunan bir yerdir, Meymûne (radıyallahü anh) hicretin elli bir veya elli üçüncü yılında burada vefat etmiş; cenaze namazını Hazret-i İbn Abbâs kılmıştır. Abbâs (radıyallahü anh)’ın buradaki tavsiyesinden maksad: Mü'mine vefatından sonra dahi hürmet gösterilmesidir. Çünkü mü'-min hürmeti bakîdir. Bu hürmet ezvâc-ı tahirât hakkında daha da müekkeddir. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in vefatında hayâtta olan zevcelerinin isimlerini az yukarıda görmüştük. Bunlardan yalnız Sevde binti Zem'a'ya kasim yapmazdı. Hazret-i Sevde yaşlanmış hatta Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisini boşamayı düşünmüştü. Sevde (radıyallahü anha); boşama da ne yaparsan yap! Zira ben senin zevcelerin arasında hasrolunmak isterim. Nevbet günümü Âişe'ye bağışladan. Ben artık kadınların arzu ettiği şeyi istemez oldum.» demişti. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz onu boşamaktan vaz geçti. rivâyetinde Atâ': «Kendisine kasim yapmadığı zevcesi Safiyye binti Huyey'dir.» demişse de bu rivâyet hatâdır. Kâdî Iyâz, Tahâvî'nin: «Bu söz vehimdir; doğrusu Sevde'dir. Burada hadîsi Atâ'dan rivâyet eden İbnü Cüreyc hatâ etmiştir.» dediğini naklediyor. Nevevî de ulemânın: «Bu söz Atâ'dan rivâyet eden İbn Cüreyc'in bir vehmidir.» dediklerini söylemektedir. Safiyye'nin diğer ezvâc-ı tâhirât gibi nevbete dâhiî olduğun İbn Sa'd üç tarikten rivâyet etmiştir. «Ezvâc-ı tâhirâtm en son vefat edeni bu kadın idi» sözü hakkında Kâdî Iyâz şu mutâleada bulunmuştur: «Zahire bakılırsa Atâ' son vefat edenden Meymûne'yi kasdetmiştir. Ama hadîsde onun Serif'de vefat ettiğini söylemişti. Şerif, Mekke'nin yakınındadır. Şu halde (Medine'de) sözü vehimdir...». göre «Medine'de vefat etmiştir» sözünün Hazret-i Safiyye'ye âid olması ihtimâli vardır; yâhud bu mânâda zahirdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Kadının Nevbetini Ortağına Bağışlamasının Cevazı Bâbı
3708-)
Bize Züheyr b. Harb ile Muhammedü'bnü'l-Müsennâ ve Ubeydullah b. Saîd rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Yahya b. Saîd, Ubeydullah'dan naklen rivâyet etti. ki): Bana Saîd b. Ebî Saîd babasından, o da Ebû Hüreyre'den. o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen haber verdi, dört şey için nikâh edilir: Malı, asaleti, güzelliği ve dîni için. Sen dindarına zaferyâb ol ellerin topraklansın!» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Dindar Kadınla Evlenmenin Müstehab Oluşu Bâbı
3709-)
Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr rivâyet etti. (Deki ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Abdülmelik b. Ebî Süleyman, Atâ'dan naklen rivâyet etti. ki): Bana Câbir b. Abdillâh haber verdi. ki): (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında bir kadınla evlendim. Sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e tesadüf ettim. (Bana): Câbir, evlendin mi?» diye sordu. Evet, cevâbını verdim. «Bakire mi, dul mu?» dedi. Dul, dedim. alsaydın ya! Onunla oynaşırdın!» buyurdu. Ben: Ya Resûlallah benim kız kardeşlerim vardır; onlarla aramıza girer diye korktum, dedim. hâlde Öyle olsun. Zira kadın ya dîni, ya malı, yahud güzelliği için alınır. Sen dindarını almağa bak, ellerin topraklansın!» buyurdular. Ebû Hüreyre hadîsini Buhârî, Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce «Nikâh» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hadîslerle insanların âdetini haber vermiştir. Maksadı: Siz de böyle yapın demek değildir. Çünkü halk arasında evlenmek için bu dört şeye bakılır. Bunların içinde en az rağbet gören haslet de dindarlıktır. Fahr-i kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz bu hususta irşâd isteyenleri: dindarını almana bak!:» sözü ile irşâd buyurmuştur. birçok insanlar alacakları kadının zengin olmasına dikkat ederler. Zira zengin kadın kocasına mâlî husûsâtta ağır tekliflerde bulunmaz. Hattâ ekseriya kocası onun malından istifâde eder. El-Mühelleb diyor ki: «Bu hadîs erkeğin karısının malından istifâde edebileceğine delildir. Kadın gönül rızâsı ile müsaade ederse, malı kocasına helâldir. Etmezse kocası ancak ona verdiği mehir mikdârı malını sarf edebilir.» mehrini cihazı için harcamak istemezse mecbur edilir mi, edilmez mi? meselesi ulemâ arasında ihtilaflıdır. İmâm Mâlik'e göre mehir çok ise kadın onun az bir miktarını kendi borcuna sarf edebilir. A'zam'la Sevrî ve İmâm Şafiî kadının mehrini harcamağa mecbur edilemeyeceğine kaildirler. Onlara göre mehir kadının hakkıdır; onu nereye İsterse oraya sarfeder. Asalet, soy-sop ve güzel fiiller mânâlarında kullanılır. Bu kelime esas itibariyle ecdâd ve akrabanın şereflerini sayıp dökerek Öğün-mektir ve hesabdan alınmıştır. Çünkü Araplar öğünürken babalarının menkabelerini sayarlar; kimin menkabesi sayı itibariyle fazla çıkarsa onun lehine hüküm verilirdi. her şeyde matlûb olan bir haslettir. Bahusus hayat arkadaşı olacak kadında bana daha ziyade ehemmiyet verilir. gelince: Dünya ve âhiret seâdeti ancak onunla kaimdir. Dindar ve mürüvvet sahibi bir erkeğin her şeyde bilhassa evlilik gibi devam edip gidecek husûsâtta dikkatini buna teksif etmesi gerekir. Onun içindir ki Resûlüllah. (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz dindarı tavsiye etmiş; hem de bu bâbta en kuvvetli ve en belîğ kelimeyi kullanarak: zaferyâb ol!» buyurmuştur. topraklansın!» cümlesi hakkında «Gusül» bahsinde izâhât verilmişti. Hülâsası şudur ki u-Bu cümle aslında bed duâ ifâde ederse de Araplar onu inkâr, teaccup, ta'zîzn ve bir şeye teşvik mânâlarında kullanırlar. Burada da teşvik mânâsında kullanılmıştır. Yani emrimi yerine getirmezsen ellerin fakir olsun! demektir. rivâyetleri her işde dindarlarla beraber olmaya teşvik etmektedirler. Zira dindar bir kimse ile düşüp kalkanlar, onun güzel ahlâkından ve bereketinden müstefid olurlar. Kendilerine ondan hiç bir zarar ve kötülük gelmez. Câbir hadîsini bütün «Kütüb-ü Sitte» sahipleri muhtelif şekillerde tahrîc etmişlerdir. Müslim'in bu hadîs hakkındaki rivâyetleri aşağıdaki bâbta devam edecektir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Dindar Kadınla Evlenmenin Müstehab Oluşu Bâbı
3710-)
Bize Übeydullah b. Muâz rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Mubârib'den, o da Câbir b. Abdillâh'dan naklen rivâyet etti. Câbir Şöyle dedi: Ben bir kadınla evlendim. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: mi?» diye sordu. Ben: Evet, cevâbın verdim. «Bakire mi, dul mu?» dedi, Dul, dedim. . ve onların cilveleri varken sen nerede geziyorsun?» buyurdular. ki: «Ben bu hadîsi Amr b. Dinar'a söyledim de bana şu cevâbı verdi: Onu Câbir'den ben de işittim; ancak o: olsaydın ya! Sen onunla, o seninle oynaşırdınız» dedi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Bakire İle Evlenmenin Müstehab Oluşu Bâbı
3711-)
Bize Yahya b. Yahya ile Ebû'r-Rabî'ez-Zebrânî rivâyet ettiler. Yahya dedi ki: Bize Hammâd b. Zeyd, Amr b. Dinar'dan, o da Câbir b. Abdillâh'dan naklen haber verdi. ki): Babam Abdullah vefat ederek dokuz kız bıraktı —yâhud yedi kız demiş—. Derken ben dul bir kadınla evlendim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana; Câbir, evlendin mi?» diye sordu. Evet, cevâbını verdim. mi aldın, dul mu?» dedi. Hayır, dul aldım yâ Resûlâîlah! dedim.' olsaydın ya! Sen onunla, o seninle oynaşırdınız!» buyurdular. —Yahut birbirinizi güldürürdünüz— buyurdu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e dedim ki: Gerçekten Abdullah vefat etti ve dokuz —yahud yedi— kız bıraktı. Ben de onlara kendileri gibi bir kız getirmeyi yahud bir kızla gelmeyi doğru bulmadım. Onlara bakış görüş edecek bir kadın getirmek istedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ise Allah sana mübarek eylesin!» buyurdu; yahud bana hayır duada bulundu. rivâyetinde: «Sen onunla, o seninle oynaşır; ve birbirinizi güldürürdünüz.» cümlesi vardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Bakire İle Evlenmenin Müstehab Oluşu Bâbı
3712-)
Bu hadîsi bize Kuteybetü'bnü Saîd de rivâyet etti. ki): Bize Süfyân, Amr'dan, o da Câbir b. Abdillâh'dan naklen rivâyet etti. Câbir Şöyle dedi: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: mi yâ Câbir?» dedi. hadîsi: «Onlara bakacak ve saçlarını tarayacak bir kadın...» cümlesine kadar rivâyet etmiş; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: «isabet etmişsin!» buyurduğunu söylemiş; sonrasını zikretmemiştir. hadîsi Buhari «Nafakaat» ve «Deavât» bahislerinde; Tirmizî ile Nesâî «Nikâh»da taline etmişlerdir. Lâ'abe fiilinin masdarı olup oynaşmak, cilve yapmak mânâsına gelir. Buhârî'nin bâzı râvileri bu kelimeyi şeklinde rivâyet etmişlerdir; lüâb: tükürük demektir. Bazıları bu mânâyı da ihtimal dahilinde görmüşlerse de Kâdî Iy âz Müslim'in kitabında kelimenin yalnız «Liâb» şeklinde rivâyet edildiğini söyledikten sonra: «Kelâm ulemâsının cumhûru, bu hadîsin şerhinde mülâ'abeyi ma'ruf olan oyun mânâsına hamletmişlerdir. (Birbirinizi güldürürdünüz) buyu-rulmuş olması da bu mânâyı te'yîd eder.» demiştir. Câbir'in «Helâk oldu» ta'bîri ile ölümünden bahsettiği Abdullah kendi babasıdır. Abdullah (radıyallahü anh) Uhud gazasında şehîd olmuştu. olmak ta'bîri bâzan zemm için yani «gebermek» yerinde kullanılırsa da birçok yerlerde zemm kasdedilmeksizin vefat mânâsını ifâde eder. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de Yûsuf (aleyhisselâm)’in vefatı bu kelime ile ifâde buyurulmuştur. Burada da öyledir. rivâyetler: Bakirelerle evlenmenin fazilet ve sevabına, erkeğin karısı ile oynaşıp şakalaşabileceğme, iyi geçinmeye, büyüklerin, maiyyet-lerinde bulunanları teftiş ve irşad etmelerine, Hazret-i Câbir'in kız kardeşlerini kendi nefsine tercih edecek derecede fazîlet sahibi olduğuna, kadının kendi rızâsı ile kocasına ve onun çocuklarına hizmet edebileceğine ve hayırlı bir iş yapan kimseye duâ edileceğine delâlet ederler. «yâhud» ta'bîriyle ifâde edilen cümleler, râvinin şekk ettiğini gösterirler.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Bakire İle Evlenmenin Müstehab Oluşu Bâbı
3713-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Hüşeym, Seyyar'dan, o da Şa'bî'den, o da Câbir b. Abdillâh'dan naklen haber verdi. Câbir Şöyle dedi: gazada Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber idik. Döndüğümüz vakit ben yavaş giden bir deveme binerek (herkesten) acele davrandım. Derken arkamdan bana bir suvâri yetişerek elindeki sopa ile dürttü. Bunun üzerine hayvanım görmüş olduğun en iyi develer gibi koşmağa başladı. Bir de baktım Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in huzurunda değil miyim! (Bana): acele ediyorsun yâ Câbir?» dedi, Ya Resûlallah, ben yeni evliyim, dedim. ile mi evlendin, dul ile mi?» diye sordu, Dul aldım, dedim. alsadyın ya! Sen onunla, o seninle oynaşırdınız!» buyurdu. geldiğimizde şehre girmeye hazırlandık. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): olun! Tâ ki dağınık saçlı kadının taranması; kocası evde olmayanın kasıklarını tıraş edebilmesi için şehre geceleyin yani yatsı zamanı girelim!» buyurdular ve şunu ilâve ettiler: vardığın zaman cima' etmeye bak, cima' etmeye!»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ebvabu Taksîri's-salât
Konu: Bakire İle Evlenmenin Müstehab Oluşu Bâbı